03.07.2020 Views

Androloji Volume 22 Issue 2

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

E-ISSN: 2587-2524

Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 2 | Haziran/ June 2020

www.androlojibulten.org

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

i

ULAKBİM TR DİZİN’de

Dizinlenmektedir.


Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 2 | Haziran/ June 2020

E-ISSN: 2587-2524

ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR

Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology

Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır.

Four issues annually; March, June, September, December

TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology

Prof. Dr. Barış Altay

YÖNETİM KURULU / Board of Directors

Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan)

Barış Altay (Başkan)

Mustafa F. Usta (Genel Sekreter)

Memduh Aydın (Sayman)

Sefa Resim (Üye)

Murat Çakan (Üye)

Fikret Erdemir (Üye)

Metin Öztürk (Üye)

EDİTÖR / Editor

Prof. Dr. Fikret Erdemir

YARDIMCI EDİTÖR / Associate Editor

Doç. Dr. Cüneyt Adayener

YAYIN TÜRÜ / Publication Category

Süreli Yayın

YÖNETİM YERİ/ Executive Office

Türk Androloji Derneği

Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul

Tel: +90 212 288 50 99

Faks: +90 212 288 50 98

E-posta: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androloji.org.tr

Yayın Hizmetleri / Publishing Services

BAYT Bilimsel Araştırmalar

Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.

Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara

Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02

E-posta: info@bayt.com.tr

www.bayt.com.tr

Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf

Dizini ve Türk Medline vertabanlarında dizinlenmektedir.

The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts

and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing.

Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt

tarafından gerçekleştirilmiştir

www.androlojibulten.org


DANIŞMA KURULU / REVIEWERS

ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Ramazan AŞCI

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Samsun

Prof. Dr. Ali ATAN

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

Doç. Dr. Memduh AYDIN

Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji

Kliniği, İstanbul

Doç. Dr. Önder CANGÜVEN

Department of Urology, Hamad Medical Corporation,

Doha, Qatar

Prof. Dr. Murat ÇAKAN

SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma

Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Melih ÇULHA

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit

Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Haluk EROL

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Androloji BD, Aydın

Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE

Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya

Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa

Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD /

Androloji BD, İstanbul

Doç. Dr. Zafer KOZACIOĞLU

Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir

Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ

Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul

Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa

Prof. Dr. Ahmet METİN

İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu

Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Bülent SEMERCİ

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Doç. Dr. Altuğ TUNCEL

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Tahir TURAN

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli

Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD,

Antalya

Prof. Dr. M. Önder YAMAN

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

ERKEK ÜREME SAĞLIĞI

Prof. Dr. Barış ALTAY

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Prof. Dr. Kaan AYDOS

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık

Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara

Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin

Prof. Dr. Sadık GÖRÜR

Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay

Doç. Dr. Engin KANDIRALI

Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,

İstanbul

Prof. Dr. Ayhan KARABULUT

Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir

Prof. Dr. İrfan ORHAN

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ

Prof. Dr. İsa ÖZBEY

Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD,

Erzurum

Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR

T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk

Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji

Kliniği,İstanbul

Prof. Dr. Sefa RESİM

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Kahramanmaraş

Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi

BD, Ankara

Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA

İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü

Genetik AD, İstanbul

KADIN CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN

Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul

Doç. Dr. Halil ÇİFTÇİ

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa

Doç. Dr. Esat KORGALI

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas

Prof. Dr. Ercan YENİ

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa

KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE

ÇALIŞMA GRUBU

Prof. Dr. Dilek AYGİN

Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sakarya

Prof. Dr. Sevim BUZLU

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Gülbeyaz CAN

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ

Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul

Doç. Dr. Leyla KÜÇÜK

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ

Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve

Sağlık Hizmetleri, İstanbul

Doç. Dr. Hicran YILDIZ

Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa

TÜRK CUMHURİYETLERİNDE

ANDROLOJİ

Prof. Dr. İlham AHMEDOV

Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022,

Azerbaycan

Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV

Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan

Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV

Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji

Merkezi, Özbekistan

Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV

State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of

Andrology Department, Özbekistan

Uzm. Dr. Erol UÇANER

Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs

TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI

VE KONGRE TAKVİMİ

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,Tokat

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

iii


AMAÇ ve KAPSAM

Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır.

Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve

editöryal yorumların yayımlandığı danışman denetimli bilimsel bir

dergidir. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin hedef

kitlesi androloji alanlarında çalışan veya bu alanlara ilgi duyan

araştırmacı ve hekimlerdir.

Derginin yazı dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazıların Türk Dil

Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne ve imla kılavuzuna uygun olması

gerekir.

Derginin editöryal ve yayın süreçleri International Committee

of Medical Journal Editors (ICMJE), World Association of Medical

Editors (WAME), Council of Science Editors (CSE), Committee

on Publication Ethics (COPE), European Association of Science

Editors (EASE) ve National Information Standards Organization

(NISO) organizasyonlarının kılavuzlarına uygun olarak

biçimlendirilir. Androloji Bülteni, Principles of Transparency and

Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice)

ilkelerini benimsemiştir.

Tüm makaleler http://www.androlojibulten.org/ sayfasındaki

online makale değerlendirme sistemi kullanılarak dergiye

gönderilmelidir. Derginin yazım kurallarına, gerekli formlara ve

dergiyle ilgili diğer bilgilere web sayfasından erişilebilir.

Derginin tüm masrafları Türk Androloji Derneği tarafından

karşılanmaktadır.

Dergide yayımlanan makalelerde ifade edilen bilgi, fikir ve görüşler

Türk Androloji Derneği, Editörler, Yayın Kurulu ve Yayıncı’nın

değil, yazar(lar)ın bilgi ve görüşlerini yansıtır. Baş Editör, Editörler,

Yayın Kurulu ve Yayıncı, yazarlara ait bilgi ve görüşler için hiçbir

sorumluluk ya da yükümlülük kabul etmemektedir.

Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini ve

Türk Medline vertabanlarında dizinlenmektedir.

Yayımlanan tüm içeriğe www.androlojibulten.org adresinden

ücretsiz olarak erişilebilir.

Dergide yayımlanan içeriğin tüm telif hakları Türk Androloji

Derneği’ne aittir.

Editoryal Ofis

Androloji Bülteni

Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye

Tel: 0212 288 50 99

Faks: 0212 288 50 98

E-posta: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androlojibulten.org/

Yayın Hizmetleri: BAYT

Adres: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Türkiye

Tel: +90 431 30 62

Faks: +90 431 36 02

E-posta: info@bayt.com.tr

Web: www.bayt.com.tr

iv Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020


PURPOSE and SCOPE

Andrology Bulletin is the official publication of the Turkish

Andrology Association. The journal is a supervised scientific journal

which publishes original research articles, case studies, reviews,

and editorial comments on the science of andrology. The journal

is published in four issues per year. The target population of the

journal is researchers and physicians who work in or interested in

the field of andrology.

The journal’s language is both Turkish and English. The Turkish

language should conform to the Turkish language dictionary and

the Turkish spelling guide.

The editorial and publication processes of the journal conform

the guidelines of the International Committee of Medical Journal

Editors (ICMJE), the World Association of Medical Editors (WAME),

the Council of Science Editors (CSE), and the Committee on

Publication Ethics (COPE). It is formatted in accordance with the

National Information Standards Organization (NISO) guidelines.

The Andrology Bulletin adopts the Principles of Transparency and

Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice).

All articles should be sent to the journal using the online article

evaluation system at http://www.androlojibulten.org/. Writing

rules of the journal, necessary forms, and other information about

the journal can be accessed from the web page.

All expenditure of the journal is covered by the Turkish Andrology

Association.

The information, ideas and opinions expressed in the articles

published in the journal reflect the views and opinions of the

author(s), not the editors of the Turkish Andrology Association, the

editorial board, or publisher. The Editor-in-Chief, Editors, Editorial

Board, and Publisher do not accept any responsibility or liability for

the given information and opinions of the author(s).

The Andrology Bulletin has been indexed by TUBITAK ULAKBIM TR

Index, Turkey Citation Index and Turkish Medline.

All published content is freely available at www.androlojibulten.org.

All copyrighted content published in the journal belongs to the

Turkish Andrology Association.

Editorial Office

Andrology Bullettin

Address: Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Turkey

Phone: +90 212 288 50 99

Fax: +90 212 288 50 98

E-mail: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androlojibulten.org/

Publishing Services: BAYT

Address: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Turkey

Phone: +90 431 30 62

Fax: +90 431 36 02

E-mail: info@bayt.com.tr

Web: www.bayt.com.tr

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

v


YAZARLARA AÇIKLAMA

Dergiye gönderilen makaleler, özgünlük ve bilimsel kalite

bakımından değerlendirilir. Gönderilen yazıların daha önce başka

bir elektronik ya da basılı dergide, kitapta veya farklı bir mecrada

sunulmamış ya da yayımlanmamış olması ve Türk Androloji

Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun

görülmesi gerekir.

Androloji Bülteni’ne gönderilen makalelerin değerlendirilmesinde

bağımsız, tarafsız, çift-kör hakem değerlendirme raporları temel

alınmaktadır. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen

yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir

Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır

hali http://www.androlojibulten.org ve https://www.journalagent.

com/androloji/ adreslerinden indirilebilir).

Androloji Bülteni; gönderilen makalelerin değerlendirme sürecine

dahil olan yazarların ve bireylerin, potansiyel çıkar çatışmasına ya

da önyargıya yol açabilecek finansal, kurumsal ve diğer ilişkiler

dahil mevcut ya da potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmelerini

talep ve teşvik eder. Bir çalışma için bir birey ya da kurumdan alınan

her türlü finansal destek ya da diğer destekler Yayın Kurulu’na

beyan edilmeli ve potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmek

amacıyla ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu katkı sağlayan

tüm yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır (form için www.

androlojibulten.org). Editörler, yazarlar ve hakemler ile ilgili

potansiyel çıkar çatışması vakaları derginin Yayın Kurulu tarafından

COPE ve ICMJE rehberleri kapsamında çözülmektedir.

Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri

sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının

isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir.

Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir.

Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.org) tarafından

önerilen yazarlık kriterlerini karşılaması gerekmektedir. ICMJE,

yazarların aşağıdaki dört kriteri karşılamasını önermektedir:

1. Çalışmanın konseptine/tasarımına; ya da çalışma için verilerin

toplanmasına, analiz edilmesine ve yorumlanmasına önemli

katkı sağlamış olmak,

2. Yazı taslağını hazırlamış ya da önemli fikirsel içeriğin eleştirel

incelemelerini yapmış olmak;

3. Yazının yayından önceki son halini gözden geçirmiş ve

onaylamış olmak;

4. Çalışmanın herhangi bir bölümünün geçerliliği ve doğruluğuna

ilişkin soruların uygun şekilde soruşturulduğunun ve

çözümlendiğinin garantisini vermek amacıyla çalışmanın her

yönünden sorumlu olmayı kabul etmek.

Bir yazar, çalışmada katkı sağladığı kısımların sorumluluğunu

almasına ek olarak, diğer yazarların çalışmanın hangi kısımlarından

sorumlu olduğunu da teşhis edebilmelidir. Ayrıca, yazarlar

birbirlerinin katkılarının bütünlüğüne güven duymalıdırlar.

Klinik ve deneysel çalışmalar, ilaç araştırmaları ve bazı olgu

sunumları için World Medical Association Declaration of

Helsinki “Ethical Principles for Medical Research Involving

Human Subjects”, (amended in October 2013, www.wma.net)

çerçevesinde hazırlanmış Etik Kurul raporu gerekmektedir. Gerekli

görülmesi halinde, Etik Kurul raporu veya eş değeri olan resmi

bir yazı, yazarlardan talep edilebilir. İnsanlar üzerinde yapılmış

deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın

yapıldığı kişilere uygulanan prosedürlerin niteliği tümüyle

açıklandıktan sonra, onaylarının alındığına ilişkin bir açıklamaya

metin içerisinde yer verilmelidir. Hayvanlar üzerinde yapılan

çalışmalarda ise ağrı, acı ve rahatsızlık verilmemesi için yapılmış

olanlar açık olarak makalede belirtilmelidir. Hasta onamları, Etik

Kurul raporunun alındığı kurumun adı, onay belgesinin numarası

ve tarihi ana metin dosyasında yer alan Yöntemler başlığı altında

belirtilmelidir. Hastaların kimliklerinin gizliliğini korumak yazarların

sorumluluğundadır. Hastaların kimliğini açığa çıkarabilecek

fotoğraflar için hastadan ya da yasal temsilcilerinden alınan imzalı

izinlerin de gönderilmesi gereklidir.

Bütün makalelerin benzerlik tespiti denetimi, iThenticate yazılımı

aracılığıyla yapılmaktadır.

Yayın Kurulu, dergimize gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,

atıf manipülasyonu ve veri sahteciliği iddia ve şüpheleri karşısında

COPE kurallarına uygun olarak hareket edecektir. Yayımlanan içerik

ile ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir

Yazıların online gönderilmesi

Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online

gönderilmelidir. (https://www.journalagent.com/androloji/).

Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden

geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar

bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı

bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden

alınabilir.

YAZILARIN HAZIRLANMASI

Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000

kelimeyi geçmemelidir.

Makaleler, ICMJE-Recommendations for the Conduct, Reporting,

Editing and Publication of Scholarly Work in Medical Journals

(updated in December 2017 - http://www.icmje. org/icmjerecommendations.

pdf) ile uyumlu olarak hazırlanmalıdır.

Randomize çalışmalar CONSORT, gözlemsel çalışmalar STROBE,

tanısal değerli çalışmalar STARD, sistematik derleme ve metaanalizler

PRISMA, hayvan deneyli çalışmalar ARRIVE ve randomize

olmayan davranış ve halk sağlığıyla ilgili çalışmalar TREND

kılavuzlarına uyumlu olmalıdır.

Yazarların, Yayın Hakkı Devir Formu, Yazar Katkı Formu ve

ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu’nu (bu form, tüm

vi Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020


yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır) ilk gönderim sırasında

online makale sistemine yüklemeleri gerekmektedir. Bu formlara

http://www.androlojibulten.org/ adresinde yazarlara açıklama

kısmından ulaşılabilir.

Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı

boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5

cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır.

Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı

karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken

bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı),

çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri,

yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon

ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4

ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir.

“Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda

yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe

ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii)

Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak);

Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen

yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi)

Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular

ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması

tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu

ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında,

yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir.

Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel

sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce

özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion)

başlıkları altında bildirmelidir.

Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak

şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime

(alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical

Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.

nlm.nih.gov/pubmed/.

Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç

ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların

özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde

belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır.

Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar

ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde

tekrarlanmamalıdır.

Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli

ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi

olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır.

Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir.

Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar

sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG

veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki

satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre

numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde

büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her

şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır.

KAYNAKLAR

Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst

simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra

boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu

önerilmektedir. [1] ); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler

kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan

yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı

doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan

istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır;

bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı

verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar

belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından

“et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için

aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin

basım sayısı yazılmamalıdır !) :

Dergi:

Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu

AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji

Dergisi 2006;32:240-7.

Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et

al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal

neobladder performed completely intracorporeally: the initial

experience. J Urol 2002;168:13-8.

Kitap:

Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul

Üniversitesi Basımevi; 1993.

Kitap içinde bölüm:

Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting

during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;

2003. p. 288-307.

Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların

özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir.

Online makale gönderiminde sırası ile:

1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı

altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer

dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir).

2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri

bulunmamalıdır !)

3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yerler okla belirtilmelidir)

4. Tablolar yüklenmelidir.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

vii


INSTRUCTION TO AUTHORS

Articles submitted to the journal are evaluated in terms of originality

and scientific quality. Submitted manuscripts must not have been

previously published, or presented in another electronic or printed

journal, in a book or in a different medium, and must be approved

by the Editorial Board of the Turkish Andrology Association’s Board

of Directors.

Independent, unbiased, double-blinded arbitration evaluation

reports of referees are used in the evaluation of the articles

submitted to the Andrology Bulletin. In order for the articles to be

evaluated, a signed letter entitled “Copyright Transfer Form” must be

attached to the submitted article, confirming the authors’ approval

(a copy of the form is available at: http://www.androlojibulten.org

and https://www.journalagent.com/androloji/).

Andrology Bulletin encourage authors and individuals involved

in the evaluation process of submitted articles to present their

current or potential conflicts of interest, including financial,

institutional, and other relationships that may lead to potential

conflicts of interest or prejudice. Any financial or any other kind

of support received from an individual or institution for a study

must be declared to the Editorial Board, and the ICMJE Potential

Conflicts of Interest Form must be filled in separately by all authors

contributing to the declaration of potential conflicts of interest (see

the form in: http://www.androlojibulten.org). Potential conflicts of

interest with editors, writers and arbitrators are resolved by the

Editorial Board of the journal under the COPE and ICMJE guidelines.

The Author Approval Form will be sent to the responsible author,

who will be required to explain the author’s contributions during

the typesetting and preparation of the articles suitable for

publication.

Only those who deserve authorship should be shown as authors.

Everyone listed as a writer must meet the authorship criteria

recommended by ICMJE (www.icmje.org). The ICMJE suggests that

authors meet the following four criteria:

1. To have contributed significantly to the gathering, analysis,

and interpretation of data for concept/design of the study;

2. To have drafted the writing of the essay, or have done critical

review of important intellectual content;

3. To have reviewed and approved the last version of the article

before its publication;

4. To accept the responsibility for all aspects of the work in order

to ensure that questions concerning the validity and accuracy

of any part of the work are properly investigated and resolved.

A writer should be able to identify the parts of the work which other

authors are responsible for, in addition to taking responsibility for

the parts he contributed. In addition, authors should trust the

integrity of each other’s contributions.

For the clinical and experimental studies, drug studies, and some

case reports, the Ethics Committee report prepared under the

World Medical Association Declaration of Helsinki (amended

in October 2013, www.wma.net) is required. If necessary, the

author(s) may be requested an Ethics Committee report, or an

official letter of equal value. An explanatory note on the results of

experimental studies on humans should be included in the text

to the effect that approvals have been received, once the nature

of the procedures applied to the subject has been fully explained.

In the case of studies on animals, those made for the avoidance

of pain, suffering, and discomfort should be clearly stated in

the article. Patient approvals, the name of the institution from

which the Ethics Committee report is received, and the number

and date of the approval document should be stated in the main

text file under the title of Methods. It is the responsibility of the

authors to protect the confidentiality of the identities of patients.

Signed permits from the patient or legal representatives must

also be sent for photographs that may reveal the identity of the

patients.

Similarity checking of all the articles is done via iThenticate

software.

The Editorial Board will act in accordance with the COPE rules

against claims and suspicions of plagiarism, citation manipulation,

and data fraud involving work submitted to the journal. All

responsibility for the published content belongs to the authors.

Submitting articles online

All manuscripts must be submitted online via the internet address

of the journal (https://www.journalagent.com/androloji/). It is

recommended that the manuscript be reviewed one last time

with the checklist before submission. Manuscripts not written in

accordance with the writing rules are not accepted for Scientific

Board evaluation. More information can be found at https://www.

journalagent.com/androloji/.

PREPARATION OF ARTICLES

The research articles should not exceed 3000 words, the case

presentations should be at most 1500 words, and the compilations

should not exceed 5000 words.

The articles should be prepared in accordance with the ICMJE -

Recommendations for the Conduct, Reporting, and Publication

of the Scholarly Work in Medical Journals (http://www.icmje.

org/icmje-recommendations.pdf –updated in December 2017).

Randomized studies should be consistent with CONSORT,

observational studies with STROBE, diagnostic value studies with

STARD, systematic review and meta-analyses with PRISMA, animal

trials with ARRIVE, and non-randomized behavioral and public

health studies with TREND guidelines.

The authors are required to upload the Publication Submission

Form, the Author Contribution Form and the ICMJE Potential

Conflicts Form (this form must be filled out by all authors

separately) to the online system during the initial submission of the

viii Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020


article. These forms are available at http://www.androlojibulten.

org/ and can be found in the instruction to authors section.

Manuscripts should be typed on a standard A4 paper size on a

computer text file, spaced about 2.5 cm on the right and left sides,

and with double spaced lines. Every page should be numbered.

The text should be written in Times New Roman font with 12

points. The sections to be included in the manuscripts are: author

names (academic title, name, surname), the institution in which the

study was conducted (work place of the author and the institution

where the publication is prepared), contact address, telephone

and fax numbers, e-mail address. All these should be entered in

the JournalAgent program online in steps 3, 4, and 5.

The files to be uploaded should not contain the names of the

authors and places where they work, except the “Copyright Transfer

Form”. The submitted work should include: (i) Turkish and English

titles (to be posted online), (ii) Turkish and English abstracts (to be

posted online); in the full text of the article (the full text file must be

added to the desired location online) (iii) Introduction; (iv) Materials

and Methods; (v) Findings; (vi) Discussion; (vii) References sections.

It is preferred that methods, findings, and discussion sections

be handled with subtitles when necessary. Case presentations

should be organized under the headings of introduction, case

presentation and discussion after the summaries. In the review

articles, appropriate titles can be preferred for the development

of the article.

Abstract (Summary): The main findings and the main results

should be reported under the headings of Objectives, Material and

Methods, Findings, Conclusion.

Key words: At least 3 and at most 5 key words (in alphabetical

order) should be indicated in Turkish and English, under the

heading “Key words” after the Abstract section. Index Medicus

Medical Headings (MeSH) can be used for this purpose (http://

www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/).

In the full text of the article, in the Materials and Methods after

the Introduction paragraph, start and end dates of the study, the

characteristics of the patients and the methods used, the patient

selection should be specified in detail. The statistical method

utilized should be explained with sufficient detail.

Findings: Findings should be written as detailed as possible in the

text, supported by figures and tables; information given in figures

and tables should not be repeated in the text.

Discussion: Mainly the data related to the study should be

discussed and supported with domestic and foreign resources.

General information that is not directly related to the subject

should be avoided from occupying too much space.

Abbreviations: The number of abbreviated words must be limited.

Figures and Tables: Photographs and tables presented with the

text should be uploaded separately to the system. The format of

the image files can be JPEG or TIFF. Tables and shape subtitles must

be written on separate pages with double spacing; figures and

tables should be numbered according to the order in which they

appear in the text, and should have titles. Magnification ratio and

dyeing technique should be explained in microscopic pictures.

Each abbreviation used should be noted under the related figure

and table with an explanation.

REFERENCES

The references given in the text should be arranged in square

brackets as superscripts, and if at the end of the sentence after

the punctuation, without spacing (eg: ... lymph node [1] dissection

is recommended. [2] ); unpublished results and personal interviews

should not be shown as sources. Authors should only present

studies that they directly benefit from; unauthorized sources

will be requested from the authors during the preparation of the

publication. Journal names should be abbreviated according to

Index Medicus; where this is not possible, the full name of the journal

should be given. All authors should be listed if there are seven or

fewer, followed by “, et al.” after the sixth author in case of more than

seven authors. The following examples should be followed for the

endnote reference list and the punctuation style (the month and

the issue number in parentheses must be avoided!).

Journal:

Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu

AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji

Dergisi 2006;32:240–7.

Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA,

et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic

ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial

experience. J Urol 2002;168:13–8.

Book:

Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. İstanbul:

İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993.

Section of a book:

Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting

during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;

2003. p.288–307.

Important Note: The Editorial Board is authorized to make

amendments to the text, if necessary, without modifying the text of

the text.

Online article submission order:

1. A signed letter under the heading of “Copyright Transfer Form”

(a scanned copy which must be uploaded to the system online

with other files) from the authors,

2. Main text (including reference list) (abstract should not be

included, and author names must be blinded!),

3. Pictures (where possible, the explanations should be indicated

by an arrow), and

4. Tables must be loaded.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

ix


BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT

Değerli Meslektaşlarım,

Hekimlik yaşantımız boyunca hepimiz için oldukça zorlu bir dönemi umarım geride bırakmaktayız.

Maalesef yakın zamanda başta Türk Üroloji Derneği eski başkanlarımızdan sayın Prof. Dr. Sedat

Tellaloğlu olmak üzere, yurdun farklı yerlerinde görev yapmış arkadaşlarımızı salgın hastalığa

bağlı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Bu mücadelede gece gündüz demeden savaşan sağlık

ordusundan emeği geçen herkesi tekrar en içten duygularımızla kutluyoruz. Nisan ayı içinde

planladığımız ve iki yılda bir tekrarlanan sempozyumu, daha önce de duyurduğumuz üzere 15-18

Ekim tarihlerinde yine önceden planlandığı şekilde Bodrum’da yapacağız. Bu konuda yönetim kurulu

olarak gerekli tüm denetimleri yaparak, sempozyumun sağlıklı ve güvenli şekilde gerçekleşmesi

için çaba harcıyoruz. Covid-19 salgını sürecinde, Türk Üroloji Akademisi ile işbirliği içinde Androloji

alanında uygulanan operasyonlara ait videolar eşliğinde sunular webinarlarda sizlere sunulmuştur.

Sizlerden gelen istekler doğrultusunda yaz döneminde de günlük pratiğimizde sıkça karşılaştığımız

konulara ait Androloji’de örnek reçeteler başlığı altında üç oturum planlanmaktadır. Gerek konu

başlıkları gerek ise konuşmacıları ile yine ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. Meslek içi eğitimin ve

bilimsel aktivitelerin değişen şartlara uyum göstererek sürekliliği günümüzde bu açıdan daha da

önem kazanmaktadır.

Yine birlikte yüz yüze görüşebileceğimiz, sağlıklı ortamların yakın olduğunu umut ediyorum.

Saygılarımla...

Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu adına,

Prof. Dr Barış Altay

Türk Androloji Derneği Başkanı

x Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020


EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR

Değerli Meslektaşlarımız,

Androloji Bülteni’nin ikinci sayısını değerli araştırmacı ve bilim insanlarının katkılarıyla sizlere

sunuyoruz. Bu sayıda 5 adet orijinal araştırma makalesi ve 5 adette derleme olmak üzere 10

adet bilimsel eser bulunmaktadır. Androloji Bülteni’nin ikinci sayısında Gümüşay ve arkadaşları

tarafından “İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi” başlıklı

çalışmada literatür taranarak infertil çiftlerdeki cinsel yaşamla ilgili makaleler analiz edilmiştir.

Fırat ve arkadaşları tarafından ise yukarıdaki çalışmanın bir başka şeklini kapsayacak şekilde

“Primer ve sekonder erkek infertilitesinin erektil fonksiyon ile ilişkisi” başlıklı çalışma sunulmuştur.

Demirci ve arkadaşları tarafından sunulan “2866 Semen analiz raporunda, yaş faktörünün

semen değerleri üzerine olası etkisinin araştırılması” başlıklı çalışmada ise infertilitede erkek

yaş faktörü değerlendirilmiştir. Bir başka çalışmada Karaca ve arkadaşları tarafından “Sağlık

hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi” başlığı ile

kadın cinselliğinde önemli bir yeri olan meme kanseri ele alınmıştır. Antioksidanların erkek

infertilitesindeki rolü ve önemi günümüzde oldukça tartışmalıdır. Bu konuda ülkemizde sınırlı

sayıda çalışma bulunmaktadır. Öztekin ve arkadaşları tarafından bununla ilişkili olarak “İdiopatik

erkek infertilitesinde antioksidan kompleks tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi” başlıklı klinik

çalışma sunulmuştur. Androloji Bülteni’nin 2020. yılı 2. sayısında Atan ve arkadaşları tarafından

“Testosteron replasman tedavisi prostat kanseri, kardiyovasküler ve nörolojik patolojiler arasındaki

ilişkinin kanıta dayalı değerlendirilmesi: Önleyici mi, tetikleyici mi?” başlıklı çalışma, Sefa Resim

tarafından “Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları” başlıklı çalışma,

Efioğlu ve arkadaşları tarafından “Penil doppler ultrasonografi: Teknik ve yorumlama” başlıklı

çalışma, Vardar ve arkadaşları tarafından “Menopoz ve andropoz: Benzerlikler ve farklılıklar”

başlıklı çalışma ile Özdemir ve arkadaşları tarafından “Tedavi sürecinde vajinismus erkeğinin

yönetimi” başlıklı derlemelerde erkek ve kadın cinselliği ele alınmıştır.

Androloji Bülteni ailesi olarak bir kez daha hepinize sağlıklı, mutlu, başarılı, bilim ve bilimsel

etkinliklerin en üst düzeyde olduğu günler dileriz…

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Editör

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

xi


Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 2 | Haziran/ June 2020

İÇİNDEKİLER /CONTENTS

ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES

74 İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

Systematic review of researches related sexual life in infertile couples

Mehtap Gümüşay, Esra Sarı, İlkay Güngör Satılmış

86 Primer ve sekonder erkek infertilitesinin erektil fonksiyon ile ilişkisi

The relationship between primary and secondary male infertility and erectile function

Fatih Fırat, Ünal Öztekin

90 2866 Semen analiz raporunda, yaş faktörünün semen değerleri üzerine olası etkisinin araştırılması

Investigation of the effect of age factor on semen values in 2866 semen analysis report

Elif Kervancıoğlu Demirci, Gülnaz Kervancıoğlu, Şiir Yıldırım, Gonca Yetkin Yıldırım, İbrahim Polat

94 Sağlık hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi

Evaluation of health care students’ knowledge on breast cancer

Pelin Palas Karaca, Refika Genç Koyucu

103 İdiopatik erkek infertilitesinde antioksidan kompleks tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi

Evaluation of the effectiveness of antioxidant complex treatment in idiopatic male infertility

Ünal Öztekin, Fatih Fırat

DERLEME | REVIEW

108 Testosteron replasman tedavisi prostat kanseri, kardiyovasküler ve

nörolojik patolojiler arasındaki ilişkinin kanıta dayalı değerlendirilmesi: Önleyici mi, tetikleyici mi?

The evidence based association of testosterone replacement therapy and prostatic carcinoma,

cardiovascular system, and neurological pathologies: Is it preventive or triggering factor?

Ali Atan, İsa Özbey

113 Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları

The treatment approaches in acute and chronic bacterial prostatitis cases

Sefa Resim

124 Penil doppler ultrasonografi: Teknik ve yorumlama

Penile doppler ultrasonography: Techniques and interpretation

Özgür Efiloğlu, Bülent Erol

129 Menopoz ve andropoz: Benzerlikler ve farklılıklar

Menopause and andropause: Similarities and differences

Okan Vardar, Sevgi Özkan, Pınar Serçekuş

137 Tedavi sürecinde vajinismus erkeğinin yönetimi

Management of vaginismus man in the treatment process

Niyazi Umut Özdemir, Emre Çiydem

144 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

147 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

xii Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020



ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:74−85

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.95914

Kadın Cinsel Sağlığı

İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların

sistematik derlemesi

Systematic review of researches related sexual life in infertile couples

Mehtap Gümüşay 1 , Esra Sarı 2 , İlkay Güngör Satılmış 1 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: Bu sistematik derlemede infertilitenin cinsel fonksiyon ve cinsel

yaşam üzerine etkilerini inceleyen güncel araştırmaların sonuçlarını değerlendirmek

amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM: Literatür taraması, Pubmed veritabanında 2007–

2019 yılları arasında yayımlanan makaleler araştırılarak yapılmıştır.

Tarama “sexuality, infertility”, “sexual function, infertility”, “sexuality,

infertile couple” ve “sexual function, infertile couple” anahtar sözcükleri

kullanılarak 5–11 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

İnfertil kadın ve erkeklerin cinsel yaşantılarını ve infertilite cinsellik

ilişkisini inceleyen ve dahil etme/dışlama kriterlerine uygun 40 çalışma

araştırma kapsamına alınmıştır. “Cinsel benlik kavramı infertil bireylerde

ve eşlerinde nasıl etkilenir?”, “İnfertilitenin çiftlerin cinsel ilişkileri

üzerinde olumsuz bir etkisi var mı?”, “Cinsel fonksiyon infertiliteden etkileniyor

mu?” ve “Cinsel fonksiyon infertilite tedavisinden etkileniyor

mu?” soruları değerlendirilmiştir.

BULGULAR: İnfertil çiftlerde cinsellik ile ilgili çalışmalar genel olarak

tanımlayıcı türde karşılaştırmalı araştırmalar olarak tasarlanmakla birlikte

nitel çalışmalar da bulunmaktadır. Çalışmalarda araştırma grubunu

genellikle primer ve sekonder infertil kadınlar ve erkekler oluştururken,

kontrol grubunu fertil kadınlar ve erkekler oluşturmaktadır. Yapılan

çalışmalarda infertil kadın ve erkeklerin fertil bireylerle karşılaştırıldığında

cinsel disfonksiyon prevalansının (%17–76) daha fazla olduğu

gözlenmiştir. İnfertil kadınların FSFI skorlarının fertil kadınlara göre

daha düşük olduğu belirlenmiştir. İnfertil kadınların daha düşük seviyede

birleşme ve mastürbasyon oranlarına sahip olduğu ve arzu ve uyarılma

skorlarını düşük olduğu saptanmıştır. Zamanlanmış cinsel ilişki ve

yardımcı üreme teknikleri gibi terapötik müdahalelerin infertil çiftlerin

cinsel memnuniyetini etkilediği yönünde çalışmalar bulunmaktadır.

Çiftlerin zamanlanmış cinsel ilişki nedenli spontan cinsel birlikteliğinin

azaldığı veya kaybolduğu yönünde sorunlar yaşadığı belirlenmiştir.

SONUÇ: Literatür incelemesi sonucunda cinselliğin infertilite ve tedavisinden

önemli derecede etkilendiği ve infertil bireylerin cinselliğin istek,

uyarılma, orgazm ve ağrı boyutlarında zorluklar yaşadığı belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: İnfertilite, cinsellik, cinsel yaşam

OBJECTIVES: In this systematic review, it was aimed to evaluate the

results of recent researches that investigating the effects of infertility on

sexual function and sexual life.

MATERIAL AND METHODS: The literature search was conducted for

publications from 2007 to 2019 via the electronic database PubMed.

It was conducted on 5–11 July 2019 using the keywords “sexuality,

infertility”, “sexual function, infertility”, “sexuality, infertile couple”

and “sexual function, infertile couple”. The study included 40 studies

investigating the sexual experience of infertile women and men and the

relationship between sexuality and infertility according to the inclusion/

exclusion criteria. These researches focus on the questions “How is the

concept of sexual self affecting infertile individuals and their partners?”,

“Is there a negative effect of infertility on the sexual relations of the

couples?”, “Is sexual function affected by infertility?” and “Is sexual

function affected by infertility treatment?”.

RESULTS: Although sexuality studies in infertile couples are generally

designed as descriptive comparative studies, there are qualitative

studies. In the studies, primary and secondary infertile women and

men constitute the research group, while the control group consists of

fertile individuals. Studies have shown that infertile women and men

have a higher prevalence of sexual dysfunction (17–76%) compared to

fertile individuals. FSFI scores of infertile women were lower than fertile

women. It was found that infertile women had low levels of coitus and

masturbation rates. There are studies in which therapeutic interventions

such as timed intercourse and assisted reproductive techniques affect

sexual satisfaction of infertile couples. It was determined that couples

had problems that their spontaneous sexual intercourse decreased or

disappeared due to timed sexual intercourse.

CONCLUSION: As a result of the literature review, sexuality was

significantly affected by infertility and its treatment and that infertile

individuals had difficulties in sexual desire, arousal, orgasm and pain

dimensions.

Keywords: Infertility, sexuality, sexual life

GİRİŞ

1

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi,

Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

2

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ebelik Bölümü, Van, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Mehtap Gümüşay

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi,

Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Tel: +90 212 440 00 00

E-mail: gumusay_mehtap@hotmail.com

Geliş/ Received: 06.08.2019

Kabul/ Accepted: 30.11.2019

İnfertilite, çiftlerin en az bir yıl süreyle, düzenli ve korunmasız

cinsel ilişkilerine rağmen gebelik oluşmaması durumu

olarak tanımlanmaktadır. [1] İnfertilite görülme sıklığı

değişiklik göstermekle birlikte, batıda her yedi çiftten birinin

ve gelişmekte olan ülkelerde her dört çiftten birinin

infertilite problemi yaşadığı tahmin edilmektedir. [2] Dünya

genelinde mevcut infertilitenin %3,3 ile %26,4 arasında ve

yaşam boyu infertilitenin %2,6 ile %31,8 arasında değişkenlik

gösterdiği belirtilmektedir. [3]

74 ©2019 Androloji Bülteni


İnfertilite, yaşamı tehdit eden bir hastalık olmamasına

rağmen, psikolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları

beraberinde getiren bir sağlık sorunudur. İnfertilite, bireysel

ve toplumsal etkilerinin yanı sıra çiftlerin cinsellikle

ilgili başarısızlık, yetersizlik duygularını yaşamasına neden

olan, yaşamı değiştiren bir kriz dönemi olarak değerlendirilmektedir.

[4,5] Bu dönem içerisinde infertilite tedavisi ise,

aylar hatta yıllar sürebileceği için çiftlerin ilişkilerini etkileyebilen,

çiftler arasındaki uyumda, cinsel işlev ve memnuniyette

sorunların ortaya çıkmasına neden olabilen bir

durumdur. [6] İnfertilite tedavisindeki çiftlerin, menstrual

döngüyü ve ovulasyon gününü takip etmek zorunda kalmaları,

cinselliği sadece çocuk sahibi olmak için yaşamalarına

ve dolayısıyla fertil olunmayan zamanlarda cinselliğin

anlamını yitirmesine neden olmaktadır. Bazı erkekler için

ise, gebelik takibinin peşinde koşmak cinsel olarak uyarıcı

olmamakta ve yaratmış olduğu performans baskısı anksiyeteye

neden olup ereksiyon zorluklarına neden olduğu,

aynı zamanda gebeliğe yönelik zıt duyguların baskılanmış

ejakülasyona neden olduğu ileri sürülmektedir. [7]

Kadın ve erkeğin, infertiliteyi algılamalarının farklı olabileceği

ve bu durumla başa çıkma şekillerinin farklılık

gösterebileceği bildirilmektedir. [8] İnfertiliteye neden olan

durumun kaynağına bakılmaksızın, kadınların infertiliteden

daha çok etkilendiği düşünülmektedir. Çünkü infertilitenin

kaynağı ne olursa olsun girişimsel tedavi işlemlerine

kadınlar daha fazla maruz kalmaktadır. [7] Ramazanzadeh ve

ark.’nın İran’da 358 infertil çift üzerine yaptıkları tanımlayıcı

türde çalışmada; kadınların erkeklerle karşılaştırıldığında

infertilite ile baş etme konusunda daha zayıf oldukları

belirtilmiştir. [9] Ülkemizdeki infertil çiftlerin anksiyete

ve depresyon oranlarını inceleyen bir başka çalışmada ise,

infertil kadınlar ve erkekler arasında anksiyete ve depresyon

oranları arasında fark gözlenmezken, fertil ve infertil

çiftler arasında anlamlı fark saptanmıştır. [10]

Sık görülen infertilite aile içinde hayal kırıklıklarına, suçluluk

duygusuna, eşlerin haksız yere birbirlerini suçlamasından

dolayı, cinsel sorunlara ve evlilik sorunlarına neden

olmaktadır. [6] Bu sistematik derlemede infertilitenin cinsel

fonksiyon ve cinsel yaşam üzerine etkilerini inceleyen

araştırmaların sonuçlarını değerlendirmek amaçlanmıştır.

Çalışma kapsamına dâhil edilen makalelerden

“Cinsel benlik kavramı infertil bireylerde ve eşlerinde nasıl

etkilenir?”

“İnfertilitenin çiftlerin cinsel ilişkileri üzerinde olumsuz bir

etkisi var mı?”

“Cinsel fonksiyon infertiliteden etkileniyor mu?”

“Cinsel fonksiyon infertilite tedavisinden etkileniyor mu?”

soruları ile ilgili elde edilen bulgular değerlendirilmiştir.

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışma infertilitenin cinsel fonksiyon ve cinsel yaşam

üzerine etkilerini inceleyen çalışma sonuçlarını değerlendirmek

amacıyla yapılan sistematik bir derlemedir.

Bu çalışma içim literatür taraması Pubmed veritabanında

5-11 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleştirildi.

Tarama işlemi, anahtar kelime olarak “sexuality, infertility”,

“sexual function, infertility”, “sexuality, infertile couple” ve

“sexual function, infertile couple” kombinasyonları kullanılarak

gerçekleştirildi. Ulaşılan tüm makalelerin başlık ve

özetleri dahil etme kriterleri açısından incelendi. Sistematik

derlemeye dâhil edilme kriterleri 2007-2019 yılları arasında

yayımlanmış olması, yayın dilinin ingilizce olması, çalışmanın

birincil veya ikincil amacının infertilite ve cinsellik ile

ilişkili olması, katılımcı olarak infertil kadın ve/veya erkeklerin

dâhil edilmiş olması, araştırma makalesi olması(nicel/

nitel) ve tam metnine erişiliyor olmasıdır. Derleme, tartışma,

mektup, vaka sunumları, hakemli olmayan makaleler ve

toplantı özetleri çalışma kapsamı dışında bırakıldı. Tarama

sonucunda Pubmed veri tabanında 533 yayına ulaşıldı. Tüm

yayınlar incelenerek, konu ile doğrudan ilgili olmayan yayınlar

ve yinelenen yayınlar kapsam dışında bırakıldı. Tarama

sonucunda çalışmaya dâhil edilmeyen yayınlar nedenleri ile

kayıt edildi. Konu ile ilgili olabileceği düşünülen 55 çalışma

dâhil etme kriterlerine göre incelendiğinde, 40 çalışma araştırma

kapsamına alındı (Şekil 1).

Tanımlama

Tarama

Uygunluk

Dahil edilen

(Sexuality, infertility: 364; Sexual function, infertility:

160; Sexual function, infertile couple: 5; Sexual function,

infertile couple: 4)

Pubmed Veritabanı aramasıyla tespit edilen yayınlar

(n=533)

Yinelenen yayınlar

(n=56)

Taranan yayınlar

(n=477)

Tam metin

makaleler uygunluk

için değerlendirildi

(n=55)

Dahil edilen nitel

çalışmalar

(n=2)

Dahil edilen nicel

çalışmalar

(n=38)

Başlık ve özetlerine göre

dışlanan yayınlar (n=422)

Tam metin dışlanan

makaleler (n=15)

(Yayın dili ingilizce olmayan

yayın n=2, Araştırma

makalesi olmayan yayın

n=13)

Şekil 1. Çalışma seçimi. Preferred Reporting Items for Systematic Reviews

and Meta-Analyses (PRISMA) Akış Şeması. [11]

Gümüşay ve ark. • İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

75


BULGULAR

Seçilmiş Çalışmaların Özellikleri

Bu derlemede yer alan 40 çalışmanın genellikle tanımlayıcı

türde ve cinsel işlev ölçeklerinin kullanıldığı kontrol gruplu

karşılaştırmalı çalışmalar veya nitel araştırmalar olduğu

görülmüştür (Tablo 1).

Tanımlanan çalışmaların, 8’i İran’da, 7’si Amerika Birleşik

Devletleri’nde, 6’sı Türkiye’de, 2’si Polonya, 2’si Malezya

ve 2’si Çin diğerleri Brezilya, İtalya, Kanada, Japonya,

Almanya, Kore, Hollanda ve Mısır olmak üzere 14 farklı

ülkede yapılmıştır (Tablo 1).

Örneklem büyüklüğü ile bu çalışmalarda katılımcı sayısı olarak

en yüksek sayı İran’da 1402 kişi ve en düşük katılımcı

sayısıyla yine aynı ülkede 15 kişi olarak belirlenmiştir. [12,13]

Tablo 1. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan Ölçek

Polonya,

Drosdzol ve

(2008) [14] 190 fertil çift

Skrzypulec

206 infertil çift,

Kontrol grup

– İnfertil kadınların yaşam kalitesinin daha düşük

olduğu bulunmuştur.

– Cinsel disfonksiyon açısından gruplar arasında

anlamlı fark bulunmamasına rağmen, infertil

kadınlarda cinsel disfonksiyon sıklığı %17,5,

fertil kadınlarda ise bu oran %12,1 olarak

belirlenmiştir.

– İnfertil erkeklerin %23,9’unda, fertil erkeklerin

%13,7’sinde erektil disfonksiyon saptanmıştır.

– Erkek infertilitesinin, erkek cinsel fonksiyonunu

olumsuz etkileyen en büyük neden olduğu

belirlenmiştir.

SF-36 Health Survey,

Female Sexula

Function Index

(FSFI), International

Index of

Erectile Function

(IIEF).

Hentschel ve

ark. (2008) [15]

Brezilya,

96 infertil

çiftin kadını

ve 119 cerrahi

sterilizasyon

yaptırmak

isteyen kadın

Kesitsel,

karşılaştırmalı

– Eğitim düzeyinin FSFI skorunu etkilediği, FSFI

toplam skorları açısından gruplar arasında fark

olmadığı belirlenmiştir (Cerrahi Sterilizasyon:

26,39±5,52, İnfertil: 27,21±4,31, p>0,05).

FSFI

Khademi ve 2005 Tahran, İran,

ark. (2008) [16] 100 infertil çift

Nelson ve ark.

(2008) [17] New York, ABD,

121 infertil çift

Kesitsel – Katılımcıların ortalama infertilite süresinin 5,3

+3,7 yıl olduğu bulunmuştur.

– Çalışmada infertilitenin %48 kadın, %16 erkek,

%6 her iki cinsiyetten kaynaklı olduğu ve %20

’sinin açıklanamayan nedenlere bağlı olduğu

belirlenmiştir.

– SFQ skoru, kadınların sadece %7’sinde beş alanın

tümünde normal aralıklarda bulunmuştur.

– Kadın cinsel disfonksiyon prevalansı açısından,

uyarılmanın en yüksek (%80,2) ve orgazmın en

düşük oranlara sahip olduğu saptanmıştır.

– Erkek katılımcıların sadece %2’sinin ciddi erektil

disfonksiyonu olduğu belirlenmiştir.

– Kadınların eski değerlendirmelere kıyasla önemli

derecede kötü SF-36 skoruna sahip oldukları

belirtilmiştir.

– FSFI skorlarının IIEF skorları ile pozitif yönde bir

korelasyona, CES-D skorları ile negatif yönde bir

korelasyona sahip olduğu belirlenmiştir.

Sexual Function

Questionnaire (SFQ),

IIEF

FSFI, IIEF, SF-36,

Self-Esteem and

Relationship Quality

scale (SEAR), Center

for Epidemiological

Studies Depression

Inventory (CES-D)

Shindel ve ark.

(2008) [19] 121 infertil

çiftin erkeği

Kesitsel

– Çalışmada erkeklerin %11’inde orta ve %12’sinde

ciddi düzeyde depresyon belirlenmiştir.

– Erkeklerin %18’inin hafif ve %4’ünün orta

derecede erektil disfonksiyona sahip olduğu

belirlenmiştir.

SF-36,

CES-D, IIEF, SEAR

76 Androl Bul 2020;22:74-85


Tablo 1 devamı. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan Ölçek

Shindel ve ark.

Amerika

(2008) [18] Birleşik

Devletleri,

73 çift

– Erkeklerin yarısı prematür ejakülasyon problemi

yaşadıklarını belirtmiştir.

– Prematür ejakülasyon ve SEAR ölçeği skorları

arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif bir

ilişki belirlenmiştir.

– Prematür ejakülasyon ile demografik değişkenler,

IIEF, FSFI, CES-D ve SF-36 skorları arasında

istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.

SF-36, CES-D, IIEF,

SEAR, FSFI

Drosdzol ve

Polonya,

Skrzypulec

206 infertil

(2009) [32] çift (çalışma

grubu),

190 fertil çift

(kontrol grubu)

Kontrol grup

– Fertil kadınlar ile infertil kadınların karşılaştırıldığı

çalışmada, infertil kadınların partner ilişkisinin

daha iyi olduğu bulunmuştur.

– Tanılanmış erkek faktörü ve 3–6 yıl süren

infertilitenin, hem erkeklerde hem de kadınlarda

yüksek ilişki istikrarsızlığı ve düşük cinsel doyum

ile ilişkili olduğu belirlenmiştir.

Index of Marital

Satisfaction, Index of

Sexual Satisfaction

Smith ve ark.

Amerika

(2009) [31] Birleşik

Devletleri,

357 erkek

Kesitsel,

yüzyüze

görüşme

– Erkek faktörlü ve açıklanamayan infertiliteye

sahip erkeklerin, erkek faktörlü olmayan gruba

göre cinsel etkilenme skorunun daha yüksek

olduğu bulunmuştur.

The Personal Impact,

Social Impact, Sexual

Impact, Marital

Impact scales

Elia ve ark.

(2010) [20] 156 subfertil

erkek

Kesitsel

kohort

– Erkeklerin %23,7’sinin üreme amaçlı yapılan

cinsel ilişkide problem yaşadığı ve %8,9’unun

cinsellikten zevk alma konusunda sorunlar

yaşadığı belirlenmiştir.

– Seminal profil ile cinsel işlev bozukluğu arasında

anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.

IIEF

Millheiser ve

ark. (2010) [21]

Kaliforniya,

ABD,

119 infertil

kadın,

99 fertil kadın

Vaka kontrol

– FSFI puanlarına göre fertil kadınların %25’i ve

infertil kadınların %40’ı cinsel disfonksiyon

açısından risk altında bulunmuştur.

– Fertil kadınlarla karşılaştırıldığında, infertil

kadınların arzu ve uyarılma alanlarında önemli

derecede düşük puanlara sahip olduğu ve daha

az sıklıkta cinsel birleşme ve mastürbasyon

deneyimlediği belirlenmiştir.

– İnfertil kadınların geriye dönük olarak, teşhis

öncesine ait cinsel yaşam memnuniyet puanları

bildirmeleri istenmiş ve bildirilen puanların

fertil kadınların mevcut cinsel memnuniyet

puanlarından önemli ölçüde düşük olduğu

saptanmıştır.

FSFI

Carter ve ark.

(2011) [42] 2006–2009 New York

ABD, Yumurta

donasyonu

bekleyen 50

infertil kadın

KesitselKohort – Kadınların %33’ünün klinik olarak depresif olduğu

ve %59’unun yüksek seviyede endişeli olduğu

belirlenmiştir.

– Ortalama FSFI skoru, cinsel disfonksiyona

işaret eden şekilde kesme puanının altında

bulunmuştur.

– Kadınların %94’ü üremeye yardımcı

yöntemlerden memnuniyetini bildirirken, %64’ü

tedavinin uzun vadeli etkileri konusunda endişeli

olduğunu ifade etmiştir.

CES-D, FSFI,

Reproductive

Concerns Scale

(RCS),

Impact of Events

Scale (IES),

Menopausal

Symptom Checlist

Medical Outcomes,

SF-12 Health Survey,

Abbreviated Dyadic

Adjustment Scale

(ADAS)

Gümüşay ve ark. • İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

77


Tablo 1 devamı. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan ölçek

Keskin ve ark.

(2011) [22] Kütahya,

Türkiye,

122 ilk infertil

kadın,

51 ikinci

infertil kadın

Karşılaştırmalı – Primer infertil ve sekonder infertil kadınlarda kadın

cinsel işlev bozukluğu prevalansı sırasıyla %64,8 ve

%76,5 bulunmuştur.

– FSFI ortalama ve alt grup puan ortalamalarının

analizinde, primer ve sekonder infertil kadınlar

arasında orgazm, memnuniyet ve toplam FSFI

(primer: 24,1±5,2, sekonder: 22,2±4,7) ortalama

puanlarında anlamlı farklılıklar saptanmıştır.

– Lojistik regresyon analizi sonucunda, cinsel işlev

bozukluğunun eşin yaşı, depresyon durumu,

gelir durumu ve eğitim düzeyinden etkilendiği

görülmüştür.

– Sekonder infertil kadınların primer infertil

kadınlardan 9,5 kat daha fazla cinsel işlev

bozukluğu riski taşıdığı belirlenmiştir.

FSFI, BDI

Güleç ve ark.

(2011) [7] Türkiye,

Eskişehir,

infertil

çiftlerden

111 erkek,

109 kadın ve

kontrol grubu

46 erkek ve

64 kadın

Furukawa ve

ark. (2012) [23] 2010–2011 ABD, 75

infertil kadın,

210 kadın

(kontrol

grubu)

Marci ve ark. 2011–2012 İtalya,

(2012) [24] 60 infertil çift,

52 fertil çift

Pakpour ve

ark. (2012) [39]

İran,

604 infertil

kadın

Vizheh ve ark. 2006–2007 Tahran, İran,

(2012) [33] 100 infertil

çift

Iris ve ark.

(2013) [25] Türkiye,

174 infertil

kadın,

635 kontrol

grubu

Kesitsel – Her iki gruptaki erkekler GRISS toplam ölçek (İE: 43

KE: 44 İK: 21 KK: 27) ve alt ölçek puanlarına göre

(kaçınma alt ölçeği dışında) kadınlardan daha fazla

sorun bildirmiştir.

– İnfertil grup ile kontrol grubu arasında cinsel işlev

açısından anlamlı farklılıklar bulunamamıştır.

Vaka Kontrol

Karşılaştırmalı

Kesitsel

Kesitsel

Randomize

kontrollü

çalışma

Vaka kontrol

– Çalışma ve kontrol grubunda disparoni ve cinsel

disfonksiyon açısından önemli derecede farklılık

bulunmamıştır.

– Cinsel tatmin, arzu ve orgazm skorlarında kadınlara

göre erkeklerin skorları daha yüksek bulunmuştur.

– Sağlıklı kadınlarla karşılaştırıldığı zaman FSFI skorları

önemli derecede düşüş göstermektedir.

– Sekonder infertilitede düşük eğitim seviyesi

ve yüksek partner eğitiminin, kadın cinsel

disfonksiyonu için risk faktörü oluşturduğu

belirlenmiştir.

– Demografik özellikler açısından katılımcılar arasında

önemli derecede farklılık bulunmamıştır.

– Evlilik ve cinsel doyum puan ortalamaları açısından

gruplar arasında istatistiksel olarak önemli farklar

bulunmuştur.

– Çalışmaya katılan 809 vakanın tümünde cinsel işlev

bozukluğu riski tespit edilmiştir.

– İnfertil ve fertil gruplar arasında karşılaştırma

yapıldığında uyarılma, kayganlaşma, orgazm,

memnuniyet, ağrı ve toplam FSFI puanlarında

istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.

– Çiftlerin infertilite süresi uzadıkça puanlar anlamlı

olarak daha düşük bulunmuştur.

Beck Depression

Inventory (BDI),

Golombok-Rust

Inventory of Sexual

Satisfaction (GRISS),

Dyadic Adjustment

Scale (DAS)

FSFI, Patient-Health

Questionnarie-9

(PHQ-9)

FSFI, IIEF

FSFI, Healthrelated

quality

of life (HRQoL),

Hospital Anxiety and

Depression Scale

(HADS)

Marital Satisfaction

Questionnaire

(MSQ), Sexual

Satisfaction

Questionnaire (SSQ)

FSFI

Seen Heng ve 2010–2011 Malezya,

ark. (2013) [26] 150 infertil

kadın

Kesitsel

– Kadınların %42,7’si cinsel olarak aktif olduğu ve

haftada bir ya da iki kez cinsel ilişkide bulunduğu

saptanmıştır.

– Kadınların %10’dan azının ayda bir veya daha az

sıklıkta cinsel ilişkiye girdiği belirlenmiştir.

– Kadınlar ortalama 3,8 yıldan beri infertil ve

ortalama 1,6 yıl süredir infertilite tedavisi almıştır.

FSFI

78 Androl Bul 2020;22:74-85


Tablo 1 devamı. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan ölçek

Perlis ve ark.

(2013) [40] 2006–2009 Toronto,

Kanada,

1298 infertil

erkek

Kesitsel

– Erkeklerin yüzde 0,6’sı; yüzde 2,7’si; yüzde 4,8’i;

yüzde 5,8’i; ve yüzde 10, 8’i sırasıyla ayda 0, 1, 2,

3, ve 4 kez koitus yaşadığını belirtmişlerdir.

– Yaşın, libidonun, ereksiyon fonksiyonu ve cinsel

birleşme frekansında sperm hacminin etkileri

eş zamanlı olarak göz önünde bulunduğunda

daha az sıklıkta koitus oranına sahip oldukları

bulunmuştur.

– Daha iyi ereksiyon fonksiyonuna sahip hastalar

daha sık cinsel ilişkiye girdikleri belirlenmiştir.

Bayar ve ark. 2003–2007 Türkiye,

(2014) [34] Zonguldak,

50 infertil çift

Kesitsel ve

prospektif

– Kadın ve erkek ACYÖ puanları açısından,

psikiyatrik tedavi öncesi ve sonrası arasında

istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönde ilişki

bulunmuştur.

– Psikiyatrik tedavinin infertil çiftlerin cinsel

yaşantılarındaki olumsuzlukları azaltacağı

yönünde yorumlanmıştır.

Arizona Cinsel

Yaşantılar Ölçeği

(ACYÖ)

Shoji ve ark.

Japonya,

(2014) [41] 93 infertil çift

ve 92 spontan

gebeliğe ulaşan

çift

Kesitsel,

karşılaştırmalı

– Zamanlanmış cinsel ilişki ve yardımcı üreme

teknikleri gibi terapötik müdahaleler infertil

çiftler için duygusal olarak stresli olduğu ve

infertil çiftlerin cinsel memnuniyetinin spontan

gebelik elde eden çiftlere göre daha düşük

(infertil erkek/kadın: 38,1±5,2/36,6±4,8, gebelik

elde eden E/K: 35,5±5,3/33,5±4,4) olduğu

bulunmuştur.

GRISS

Tanha ve ark.

Tahran,

(2014) [27] 191 primer

infertil,

129 sekonder

infertil ve 87

sağlıklı kadın

Karşılaştırmalı – FSFI toplam ve altboyut puanları kontrol

grubunda anlamlı olarak daha yüksek (infertil

grup: 25,7±4,6 ve kontrol grubu: 32±1,1)

bulunmuştur.

– Toplam FSFI puanı ile yaş, eşim yaşı ve evlilik

süresi arasında negatif yönde anlamlı ilişki

bulunmuştur.

– Sekonder infertil kadınların, primer infertil

kadınlara kıyasla daha fazla cinsel fonksiyon

bozukluğu yaşadığı saptanmıştır.

FSFI

Turan ve ark.

Türkiye, İzmir,

(2014) [28] 352 infertil ve

301 fertil kadın

Kesitsel,

karşılaştırmalı

– İnfertil kadınlarda cinsel disfonksiyon

prevalansının (%32,9) fertil kadınlara (%17,2)

göre daha yüksek olduğu bulunmuştur.

– İnfertil kadınların toplam FSFI puanının (26,2±2,5)

kontrol grubuna (28,2±1,7) göre anlamlı düzeyde

düşük olduğu belirlenmiştir.

FSFI

Wischmann ve

ark. (2014) [29] 2010 Almanya,

158 infertil

kadın,

153 infertil

erkek

Kesitsel

– Ölçeğin cinsel ilişki memnuniyeti ve güven

altboyutlarında her iki cinsiyet için de düşüş

eğilimi gözlenmiştir.

– İnfertilite süresince özellikle spontan cinselliğin

kaybolduğu yönünde açık bir sorun olduğu ve

infertilitenin kadınların benlik saygısını olumsuz

etkilediği de belirlenmiştir.

SEAR

Yeoh ve ark.

(2014) [30] 2010–2011 Malezya,

infertilite

tedavisi alan

150 kadın ve

119 erkek

Kesitsel

– Erkek ve kadın cinsel fonksiyonları arasında güçlü

bir ilişki olduğu belirlenmiştir (r=0,574, p<0,001).

FSFI, IIEF

Gümüşay ve ark. • İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

79


Tablo 1 devamı. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan ölçek

Bokaie ve ark. 2014–2015 İran, 15 infertil

(2015) [12] kadın

Kalitatif

– İranlı infertil kadınların bazıları cinsel

sorunlarıyla başa çıkabilirken, bazılarının

infertilite tedavisinde kullanılan ilaçlardan ve

yardımcı üreme tekniklerinden çok etkilendiği

belirlenmiştir.

– Tedaviden önce verilecek psikoseksüel

danışmanlığın çiftlerin daha iyi bir cinsel yaşamı

olmasına yardımcı olabileceği belirtilmiştir.

Smith ve ark.

(2015) [38] 2011–2012 Amerika

Birleşik

Devletleri,

136 infertilite

tedavisi alan

kadın

Web tabanlı,

kesitsel

– IVF uygulanan kadınların cinsel ilgi, arzu, orgazm,

memnuniyet, cinsel aktivite ve genel cinsel

işlevde istatistiksel olarak anlamlı düşük puanlar

aldı (P<0,05).

– Cinsel ilgi ve istek eksikliği (%30), orgazm

zorluğu (%15), vajinal kuruluk (%14) ve vajinal

gerginlik (%13) en yaygın cinsel sorunlar olarak

belirlenmiştir.

Sexual Functioning

Questionnaire

(SFQ),

Fertility Quality of

Life

Amiri ve ark.

(2016) [13] Shahroud, İran,

511 infertil

kadın, 1017

fertil kadın

Karşılaştırmalı

– 1402 katılımcı evliliğinden memnun olmadığını

belirtmiştir.

– Fertil ve infertil kadınlarda, evlilik doyumu,

evlilik içi iletişim, çatışma çözümü ve idealistik

bozulma arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı

belirlenmiştir.

– Fertil ve infertil gruplarda evlilik doyumu ile

iş, eşin işi ve geliri arasında istatistiksel olarak

anlamlı bir fark olduğu gözlemlenmiştir.

Enrich Marital

Satisfaction Scale

Lo ve ark. 2012–2013 Hong Kong,

(2016) [52] 159 infertil

kadın

Ozkan ve ark.

İnfertil partneri

(2016) [50] olan 46 kadın

ve tedavisiz

doğum yapan

48 kadın

Kesitsel – Kadınların FSFI puan ortalaması 24,99±4,22

ve Fertilite Yaşam Kalitesi puan ortalaması

59,76±13,59 bulunmuştur.

– FSFI kesme puanına göre cinsel disfonksiyon

sıklığı %32,5 olarak belirlenmiştir.

– Cinsel işlev bozukluğu olan infertil kadınların

yaşam kalitesi puanının, cinsel işlev bozukluğu

olmayanlara göre düşük olduğu saptanmıştır

(55,03’e karşılık 61,88).

– Cinsel işlev bozukluğu olan infertil kadınların,

anlamlı derecede kötü yaşam kalitesine sahip

olduğu belirlenmiştir.

Karşılaştırmalı – İnfertil partneri olan kadınların ortalama FSFI

puanı 19,1±5,5 ve doğum yapan kadınların

ortalama FSFI puanı 20,0±3,4 bulunmuştur.

– İnfertil partneri olan kadınların daha fazla

depresif hissettiği belirlenmiştir (9,7±7,3 ve

1,4±2,8).

FSFI, Fertility Quality

of Life (FQL)

FSFI, BDI

Song ve ark.

(2016) [54] Kore, 236 erkek – Erkeklerin %46,2’sinin cinsel işlev stres

düzeyinin fertil dönemlerde daha yüksek olduğu

bulunmuştur.

– Erkeklerin %51,7’sinin fertil yada fertil olunmayan

dönemlerde cinsel işlev stres düzeyinde bir

değişiklik olmadığı bildirilmiştir.

– Ortalama VAS cinsel ilişki stres puanının fertil

dönemde fertil olmayan dönemlere göre anlamlı

derecede yüksek olduğu belirlenmiştir.

– Erkeklerin %8,9’unda hafif-orta dereceli erektil

disfonksiyon, %42’sinde hafif erektil disfonksiyon

saptanmıştır.

IIEF-5, VAS

80 Androl Bul 2020;22:74-85


Tablo 1 devamı. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan ölçek

Gabr ve ark.

(2017) [36] 2015–2016 Mısır, 200

infertil kadın,

200 fertil kadın

Kesitsel – İnfertil grupta fertil gruba kıyasla cinsel işlev

bozukluğu olan kadınların oranının daha yüksek

(%47’ye karşı %30) olduğu bulunmuştur.

– Orgazm, memnuniyet, ağrı ve toplam puanlar

kontrol grubundakilerle karşılaştırıldığında infertil

olan gruptaki kişilerin puanları daha düşük

bulunmuştur.

The Sexual Health

Inventory for Men

(SHIM), FSFI

Kızılay ve ark. 2016 Türkiye, 183

(2018) [43] infertil erkek ve

eşleri

Kesitsel

– IIEF puanı ve FSFI puanı arasında pozitif ilişki

saptanmıştır.

– İnfertil partnerlerin FSFI puanları fertil

partnerlerin puanına göre daha düşük

bulunmuştur.

– Erkek infertilitesi çiftlerde ciddi cinsel işlev

bozukluğuna neden olmuştur.

– Kadınlardaki cinsel işlev bozukluğu erkeklere

paralel olarak arttığı görülmüştür.

FSFI, IEFF

Shahraki ve

ark. (2018) [45] 2015–2017 Tahran, 115

sağlıklı kadın,

78 primer

infertil ve

71 sekonder

infertil kadın

Karşılaştırmalı

– Primer infertil kadınlarda cinsel işlev

bozukluğunun daha fazla görüldüğü, BDI

skorunun anlamlı derecede yüksek olduğu ve

cinsel işlev bozukluğu olan kadınların SQOL-F

puanlarının anlamlı derecede düşük olduğu

belirtilmiştir.

– SQOL-F ile toplam FSFI skoru arasında anlamlı

pozitif korelasyon belirlenmiştir (r=0,59,

p<0,001).

– Primer infertil kadınlarda (24,7±5,1) cinsel işlev

bozukluğu, sekonder infertil (25,2±5,3) ve sağlıklı

kadınlara (25,7±7,2) kıyasla anlamlı olarak daha

yüksek bulunmuştur.

FSFI, BDI, Sexual

Quality of Life-

Female (SQOL-F)

Zhuoran ve

ark. (2018) [53]

Çin, 28 infertil

çift

Ergin ve ark.

(2018) [49] 2014–2015 598 infertil

birey (380

kadın ve 218

erkek)

Niteliksel

Kesitsel

– Katılımcıların anlatılarından dört tema ortaya

çıkmıştır; bu temalar infertil çiftlerin cinsellik

anlayışı ile ilgilidir:

– Cinsiyet kimliği,

– Seks hakkında iletişim,

– Cinsel yaşam

– Cinsel memnuniyet.

– Çin kültürünün doğurganlık değerlerinin, cinsellik

ve cinsiyet hakkındaki algılarının, cinsiyetle

ilgili sosyal normların ve evlilik cinsel yaşamına

dair beklentilerinin, infertil Çin çiftlerinin

cinselliği üzerinde önemli etkileri olabileceği de

belirtilmiştir.

– İnfertil katılımcıların çoğunluğu infertilitenin

erkek iktidarsızlık belirtisi olduğu algısını

reddetmiştir.

– Katılımcıların çoğunluğu, infertil kadınların

veya erkeklerin cinsel çekiciliğini kaybettiğini

düşünmediğini ifade etmiştir.

– Müdahale grubu 6 aylık yaşam tarzı değişikliğine

(fiziksel aktivite, diyet ve davranış değişikliği)

ve kontrol grubu rutin infertilite bakımına

yönlendirilmiştir. Randomizasyondan 5,4±0,8 yıl

sonra cinsellikleri değerlendirilmiştir.

– Müdahale grubu, son 4 haftada kontrol grubuna

kıyasla daha sık ilişkiye girdiğini bildirmiştir.

– Son 4 haftada cinsel ilişki bildiren kadınlar

arasında, müdahale grubu vajinal kayganlaşma

(16,5±3,0 ve 15,4±3,5) ve toplam cinsel fonksiyon

puanı (96,5±14,2 ve 91,4±12,8) açısından kontrol

grubuna kıyasla daha yüksek puan almıştır.

GRISS, BDI,

Rosenberg’s Self-

Esteem Scale

Wekker ve ark.

(2018) [35] Hollanda, 177

infertil kadın

(84 müdahale,

93 kontrol)

Follow-up

McCoy Female

Sexuality

Questionnaire

(MFSQ)

Gümüşay ve ark. • İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

81


Tablo 1 devamı. Çalışmada değerlendirilen araştırmaların özellikleri

Yazarlar Yapıldığı yıl Ülke katılımcı Metod Sonuç Kullanılan ölçek

Sahebalzamani

ve ark. (2018)

[44]

2016 Tahran, İran,

primer infertil

ya da sekonder

infertil 193

kadın ve 193

erkek

Facchin ve ark. 2017–2018 Milan, 269

(2019) [37] infertil kadın

Tanımlayıcı ve

korelasyonel

Kesitsel

– Erkeklerin %53,3’ünün kadınların %57’sinin

normal cinsel fonksiyona sahip olduğu

saptanmıştır.

– Erkeklerde ve kadınlarda sağlık okuryazarlığının

artmasının cinsel işlev ve cinsel doyumun artması

ile ilişkili olduğu belirlenmiştir.

– FSFI toplam puanları 28,4±4,7 bulunmuştur.

– İnfertilite ile ilişkili rahatsızlığı daha yüksek

olan kadınların cinsel işlev bozukluğu bildirme

olasılıkları daha yüksek olduğu belirtilmiştir.

– Üç FPI alanı (sosyal, ilişkisel ve cinsel kaygılar),

neredeyse tüm cinsel işlev sonuçları ile

ilişkilendirildi.

FSFI, IEFF, Sexual

Satisfaction Scale

FSFI, Fertility

Problem Inventory

(FPI), Female Sexual

Distress Scale-

Revised (FSDS-R)

Çalışmalarda araştırma grubunu genellikle primer ve sekonder

infertil kadınlar ve erkekler oluştururken, kontrol grubunu

fertil kadınlar ve erkekler oluşturmaktadır (Tablo 1).

Cinsel işlev ölçekleri olarak çoğunlukla Female Sexual

Function Index (FSFI), SF-36 Health Survey, International

Index of Erectile Function (IIEF), the Self-Esteem and

Relationship Quality scale (SEAR) kullanılmıştır. [14-30]

İnfertilitenin Cinsel Benlik Kavramına Etkileri

Çalışma bulgularına göre, infertilitenin kadınların benlik

saygısını olumsuz etkileyerek onları daha depresif ve yüksek

seviyede endişeli bir kişi haline getirerek bu durumun

kişinin stres ve depresyon skorları ile ilişkili olduğu bildirilmekle

ve infertil erkeklerde orta ve ciddi düzeyde depresyon

belirtileri gözlenmesiyle birlikte, infertil bireylerin

doğrudan cinsel benliği ve beden imgesini inceleyen çalışma

bulunmamıştır. [19,29]

İnfertilitenin Cinsel İlişki Üzerine Etkileri

Erkek faktörlü ve açıklanamayan infertiliteye sahip erkeklerin,

erkek faktörlü olmayan infertil gruba göre yaşam kalitesi

ve cinsel yaşamının daha düşük olduğu belirlenmiştir.

[31]

Yapılan bir çalışma çiftlerin her ikisinde de cinsel ilişki

memnuniyetinde düşüş olduğunu ve infertilite süresince

spontan cinselliğin kaybolduğu yönünde sorun yaşadıkları

belirlenmiştir. [29] Aynı zamanda infertil erkek ve kadın

cinsel fonksiyonları arasında ilişki olduğunu gösteren çalışmalar

bulunmuştur. [17,30] Güleç ve ark.’nın çalışmasında,

cinsel fonksiyon açısından infertil grup ve kontrol grubu

arasında fark olmadığı ancak erkeklerin kadınlardan daha

fazla cinsel sorun bildirdiği belirlenmiştir. [7] Bu durumun

gebe kalma çabaları ve cinselliğin zamanlaması ile ilişkili

olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, tanılanmış erkek faktörlü

infertilite ve 3-6 yıl kadar süren infertilite durumlarında,

hem kadınlarda hem de erkeklerde ilişki istikrarsızlığının

arttığı ve cinsel memnuniyetin azaldığı belirlenmiştir. [32]

İnfertil çiftlere verilen danışmanlık hizmeti, [33] uygulanan

psikiyatrik tedavi [34] ve yaşam tarzı değişikliklerinin cinsel

yaşantılarındaki olumsuzlukları azalttığı gözlenmiştir. [35]

Fertil kadınlar ile infertil kadınların karşılaştırıldığı bir çalışmada,

infertil kadınların partner ilişkisinin daha iyi olduğu

bulunmuştur. [32] İnfertil kadınların cinsel disfonksiyon

prevalansı fertil kadınlara göre daha yüksek bulunmuştur.

[28,36]

İnfertilite ile ilgili şikayeti daha fazla olan kadınların

cinsel fonksiyonunun daha fazla etkilendiği belirlenmiştir.

[37]

Ayrıca, infertil kadınların fertil kadınlara oranla FSFI

arzu ve uyarılma alt boyutlarından daha düşük puan aldığı,

cinsel birleşme ve mastürbasyon sıklıklarının da daha düşük

olduğu saptanmıştır. [21] Bunun aksine, bazı çalışmalar

ise cinsel fonksiyon açısından infertil kadınlar ile fertil kadınlar

arasında fark olmadığını ortaya koymuştur. [7,14,15,23]

İnfertil çiftlerde kadınların cinsel memnuniyet, arzu ve

orgazm skorları erkeklerden daha düşük bulunmuştur. [24]

Ayrıca çiftlerin ikisinde de cinsel ilişki memnuniyeti konusunda

düşüş olması ile birlikte infertil kadınların benlik

saygısının olumsuz etkilendiği belirlenmiştir. [29]

İnfertil kadınlarda uyarılma ve orgazm alanlarındaki skorların

daha düşük olduğu, cinsel birleşme ve mastürbasyon

oranlarının da aynı şekilde düşük olduğu gözlenmiştir. [21,38]

İnfertilitenin Cinsel Fonksiyon Üzerine Etkileri

İnfertilitedeki cinsel işlevle ilgili olarak, alınan çalışmaların

çoğu erektil disfonksiyonu ve kadınlarda cinsel istek, cinsel

uyarılma, orgazm ve cinsel ağrı konularını tartışmıştır.

Genellikle çalışmalardan elde edilen bulgular; infertilitenin

infertil çiftlerde cinsel aktiviteyi etkileyebileceğini ve cinsel

doyumu azalttığını göstermiştir. [12,20,28,29,31,39-43]

Çalışmalarda infertil kadın ve erkek cinsel disfonksiyon prevalansının

(%17-76) fertil kişilerle karşılaştırıldığında daha

yüksek olduğu gözlenmiştir. [14,22,28] İnfertil kadınlarda cinsel

işlev bozukluğu prevalansının daha yüksek olduğu ve toplam

82 Androl Bul 2020;22:74-85


FSFI puanının kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düşük

olduğunu belirtilirken, [28] erkek faktörlü ve açıklanamayan

infertiliteye sahip erkeklerin, erkek faktörlü olmayan gruba

göre cinsel etkilenme skorunun daha yüksek olduğu [31] aynı

zamanda erkeklerin cinsel işlevi üzerine olumsuz etkide en

büyük payın erkek infertilitesi olduğu belirlenmiştir. [14]

İnfertil kadınlarda cinsel disfonksiyon sıklığının (%17-65)

infertil erkeklere (%18-53) kıyasla daha yüksek oranda olduğu

bildirilmiştir. [14,28,39,44] Shahraki ve ark.’nın yaptığı

çalışmada; cinsel işlev bozukluğu, primer infertil kadınlarda

(24,7 ± 5,1) sekonder infertil (25,2 ± 5,3) ve sağlıklı kadınlara

(25,7 ± 7,2) göre anlamlı olarak daha yüksek olarak

bulunmuştur. [45] Kadın cinsel fonksiyon prevalansında en

yüksek oranda (%80,2) uyarılma hissi; en düşük oranda

(22,8) orgazm olarak bulunurken; cinsel ilgi ve cinsel istek

eksikliği, orgazm zorluğu, vajinal kuruluk ve vajinal gerginlik

en yaygın cinsel sorunlar arasında saptanmıştır. [16,38]

İnfertilite Tedavisinin Cinsel Fonksiyon Üzerine

Etkileri

İnfertilite ve tedavisi genellikle çiftler üzerindeki stresi arttıran

faktörlerdir. [4] Yapılan bir çalışmada kadınların bazıları

cinsel sorunlarıyla başa çıkabilirken, bazılarının infertilite

tedavisinde kullanılan ilaçlardan ve yardımcı üreme tekniklerinden

çok etkilendiği ve çiftlerin daha iyi bir cinsel

yaşamı olması için tedaviden önce verilecek psikoseksüel

danışmanlığın yardımcı olabileceği belirtilmiştir. [12]

Smith ve ark.’nın çalışmasında, In Vitro Fertilizasyon (IVF)

uygulanan kadınların cinsel ilgi, arzu, orgazm, memnuniyet,

cinsel aktivite ve cinsel işlev açısından anlamlı derecede

düşük puan aldıkları saptanmıştır. [38] Zamanlanmış cinsel

ilişki ve yardımcı üreme teknikleri gibi terapötik müdahalelerin

infertil çiftler için duygusal olarak stresli olduğu ve

cinsel memnuniyetin tedavi görenlerde daha düşük olduğu

bulunmuştur. [41]

TARTIŞMA

Bu derleme, infertilite ve cinselliği temelde tanımlayan nicel

ve nitel çalışmalardan oluşmuştur. Sonuçlar, infertilite

ve tedavi sürecinin, cinsel ilişkilerde ve cinsel fonksiyonda

değişikliklere yol açabileceğini göstermiştir.

İnfertilite, bireylerin benlik kavramlarını ve rol algılarını

etkilemektedir. Her iki cinsiyet içinde, rol kavramlarında

değişikliğe neden olabilmektedir. Çocuk sahibi olamamak,

annelik ve babalık kavramlarını cinsiyetlerinin önemli bir

parçası olarak algılayan bireylerin kadınlık ve erkeklik algılarında

olumsuz düşüncelere neden olabilir. [46] Çalışmalar

infertil bireylerde suçluluk, yetersizlik gibi duyguların arttığını,

özgüven ve benlik saygılarının olumsuz etkilendiğini

göstermektedir. [18,46-49] Wischmann ve ark., infertilitenin

kadınların özgüvenini olumsuz yönde etkilediğini, kadınların

benlik saygısı ve ilişki memnuniyetlerinin erkeklere

kıyasla daha düşük olduğunu belirtmiştir. [29]

İnfertil çiftlerin cinsel ilişkileriyle ilgili olarak, bazı çalışmalar

infertilite ile cinsellik arasında anlamlı bir ilişki olmadığını

gösterirken, bazı çalışmalar cinselliğin olumsuz etkilendiğini

göstermektedir. İnfertil bireylerde cinsel disfonksiyon sıklığı

fertil bireylere göre daha fazladır. [14,21,28] Bazı çalışmalar

cinselliğin farklı alt boyutlarında gruplar arasında anlamlı

farklılıklar tespit etmiştir. [16,24,50] İnfertilite ve cinsellik üzerine

farklı sonuçların olması, sosyodemografik farklılıklar, infertiliteye

verilen farklı tepkiler, infertilite tedavisinin farklı

evrelerinde olunması gibi nedenlerden kaynaklanabileceği

düşünülmektedir. İnfertilite ve cinsellik arasındaki ilişkiyi

kavrayabilmek için, çiftlerin cinsel benlik kavramı, birbirleriyle

iletişim şekilleri ve tanı almadan önceki durumlarını

da göz önünde bulundurmak gerekir. İnfertil çiftlerin kaygı,

depresyon, düşük özgüven ve düşük yaşam kalitesi gibi

psikolojik problem riski taşıdıkları ve tüm bu sorunların

cinselliklerini doğrudan etkileyebileceği bilinmektedir. [51,52]

Elde edilen çalışmaların çoğu infertilitenin cinsel ilişkileri

olumsuz yönde etkilediğine odaklanmıştır. Yapılacak çalışmalar,

cinsel ilişkileri olumsuz etkileyen faktörleri azaltma

ve olumlu yönde etkileyebilecek faktörleri ortaya çıkarma

konusunda incelemeler yapmalıdır.

İnfertil bireylerde görülen cinsel işlev bozukluğunun infertilite

tanı, tetkik ve tedavisinden etkilendiği düşünülebilir.

İnfertilite tedavisi gören çiftlerin sürekli menstrüel döngüyü

ve ovulasyon zamanını takip etmek zorunda olmaları ve

cinsel ilişkinin “çocuk sahibi olma” amacıyla olması, fertil

olmayan dönemlerde spontan cinsel ilişkinin azalmasına

ve cinsel ilgi kaybına neden olmaktadır. [12,29,53] Bokaie ve

ark.’nın çalışmasında bir kadın zamanlanmış ilişkinin yaşattığı

durumu “Kocam zamana bağlı cinsel ilişkiden nefret

ediyordu. Onu sevmediğimi ve cinsel ilişkide amacımın

sadece hamile kalmak olduğunu düşünüyordu” şeklinde

belirtmiştir. [12] Aynı çalışmada zamanlanmış ilişkinin bazı

çiftlerde herhangi bir değişikliğe neden olmadığı da belirtilmiştir.

[12] Ergin ve ark. çalışmasında, infertil çiftlerin

çoğunluğu infertilitenin cinsel çekiciliği azaltmadığını ifade

etmiştir. [49] Song ve arkadaşları, erkeklerin cinsel ilişki

sebebiyle stres düzeylerinin fertil dönemde fertil olmayan

döneme kıyasla artmış olduğunu ve erkeklerin çoğunun

farklı düzeylerde erektil disfonsiyon yaşadığını saptamıştır.

[54]

Zamanlanmış cinsel ilişki ve yardımcı üreme teknikleri

gibi terapötik müdahalelerin infertil çiftler için duygusal

olarak stresli olduğu ve infertil çiftlerin cinsel memnuniyetinin

spontan gebelik elde eden çiftlere göre daha düşük

olduğuna dair çalışmalar bulunmakta, ancak çok az sayıda

çalışma çiftlerin tanı ve tedavi aşamasını da dâhil ederek

infertilitenin cinsellik üzerindeki etkisi değerlendirmiştir.

Gümüşay ve ark. • İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

83


Elde edilen çalışmalarda infertilitenin cinselliğe olan etkisi

incelenirken, daha çok cinsel davranış, cinsel problem veya

cinsel işlev bozukluğu gibi cinselliğin fiziksel yönlerine yoğunlaşılmıştır.

[18,20,21,23,27,28] Bu çalışmalarda, yaşın etkisi,

evlilik ilişkisinin uzunluğu, tanı ve tedaviden sonraki süre,

tedavi aşamaları, genel sağlık durumu ve sosyo-demografik

koşullar üzerinde çok fazla durulmamıştır. Ayrıca, infertil

bireylerin cinsel benlik saygılarını arttırabilecek ve cinsel

yaşantılarını olumlu yönde etkileyebilecek durumlara

değinilmemiştir.

SONUÇ

Çalışmalar incelendiğinde, cinselliğin infertilite tanı ve tedavisinden

büyük ölçüde etkilenebileceği ve infertil bireylerin

cinsellik konusunda farklı zorluklar yaşadıklarını ortaya

koymaktadır. Yapılan çalışmalar, kadın ve erkeklerde

cinsiyete özgü teşhisin cinsel benlik kavramını değiştirmedeki

etkisini incelememektedir. İnfertilite kadınların cinsel

benlik saygılarını olumsuz etkilemekle birlikte, cinsel benlik

kavramı, cinsel ilişki ve cinsel işlev arasındaki karşılıklı

ilişkileri infertilite kapsamında değerlendirebilmek için

daha fazla araştırma yapılması gereklidir. Yapılacak çalışmalar,

infertilite ve tedavisinin cinsel benlik kavramını etkileme

durumunu göz önünde bulundurmalı aynı zamanda

infertilitenin çiftleri nasıl etkilediğiyle bağlantılı olarak,

kişilerin benlik kavramı ve beden algısı gibi boyutları da

incelemelidir. Ayrıca, infertil bireylerin cinselliği, eşlerinin

tanıya verdiği tepkiden etkilenebilir. Cinsel benlik kavramı,

cinsel işlev ve çiftlerin ilişkilerinin bütünsel bir yaklaşımla

ele alınmasının önemli olduğu fikrindeyiz.

İnfertilite teşhisi konulan çiftlere tedavi süresi boyunca

hissettikleri üzüntü, suçluluk, kaygı gibi olumsuz düşünceleri

ifade etmeleri için fırsat verilmelidir. Yaşam kaliteleri

olumsuz etkilenen çiftlere, yaşadıkları zorluklarla baş etme

konusunda duyarlı olunmalı ve bu konularda danışmanlık

verilmelidir. İnfertilitenin bireyde meydana getirdiği değişikliklerin

boyutu ve bu değişikliklerin algılanan nedenleriyle

ilgili çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Demirci N, Kızılkaya Beji N, editörler. İnfertilite Hemşireliği El

Kitabı, 1. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2017.

2. Mascarenhas MN, Flaxman SR, Boerma T, Vanderpoel S, Stevens

GA. National, regional, and global trends in infertility prevalence

since 1990: a systematic analysis of 277 health surveys. PLoS Med

2012;9:e1001356. [CrossRef]

3. Gurunath S, Pandian Z, Anderson RA, Bhattacharya S. Defining

infertility—a systematic review of prevalence studies. Hum Reprod

Update 2011;17:575–88. [CrossRef]

4. Yılmaz T, Yeşiltepe Oskay Ü. İnfertilite Stresi ile Başa Çıkma

Yöntemleri ve Hemşirelik Yaklaşımları. Sağlık Bilimleri ve

Meslekleri Derg 2015;2:100–12. [CrossRef]

5. Seymenler S, Siyez DM. İnfertilite Psikolojik Danışmanlığı.

Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry

2018;10:176-87.

6. Egelioğlu Çetişli N, Serçekuş P, Oğuz N. Primer İnfertil

Kadınlarda Cinsel Doyum ve Çift Uyumu. Hemşirelikte Araştırma

Geliştirme Derg 2014;16:38–47. https://www.researchgate.net/

publication/305433405_Primer_Infertil_Kadinlarda_Cinsel_

Doyum_ve_Cift_Uyumu

7. Güleç G, Hassa H, Yalçın EG, Yenilmez C. The effects of infertility

on sexual functions and dyadic adjustment in couples that present

for infertility treatment. Türk Psikiyatri Derg 2011;22:166–76.

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21870306/

8. Özçelik B, Karamustafalıoğlu O, Özçelik A. İnfertilitenin Psikolojik

ve Psikiyatrik Yönü. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2007;8:140–8.

9. Ramazanzadeh F, Noorbala AA, Abedinia N, Naghizadeh

MM. Emotional adjustment in infertile couples. Iranian J

Reprod Med 2009;7:97–103. https://www.researchgate.net/

publication/26852028_Emotional_adjustment_in_infertile_

couples

10. Kazandi M, Günday O, Mermer KT, Ertürk N, Özkınay E.

The status of depression and anxiety in infertile Turkish couples.

Iranian J Reprod Med 2011;9:99–104. https://www.ncbi.nlm.nih.

gov/pmc/articles/PMC4216443/

11. Moher D, Liberati A, Tetzlaff J, Altman DG; PRISMA Group.

Preferred reporting items for systematic reviews and meta-analyses:

the PRISMA statement. PLoS Med 2009;6:e1000097. [CrossRef]

12. Bokaie M, Simbar M, Ardekani SMY. Sexual behavior of infertile

women: a qualitative study. Iranian J Reprod Med 2015;13:645–

56. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4668352/

13. Amiri M, Sadeqi Z, Hoseinpoor MH, Khosravi A. Marital

satisfaction and its influencing factors in fertile and infertile

women. J Family Reprod Health 2016;10:139–45. https://www.

ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5241358/

14. Drosdzol A, Skrzypulec V. Quality of life and sexual functioning

of Polish infertile couples. Eur J Contracept Reprod Health Care

2008;13:271–81. [CrossRef]

15. Hentschel H, Alberton DL, Sawdy RJ, Capp E, Goldim JR, Passos

EP. Sexual function in women from infertile couples and in women

seeking surgical sterilization. J Sex Marital Ther 2008;34:107–14.

[CrossRef]

16. Khademi A, Alleyassin A, Amini M, Ghaemi M. Evaluation

of sexual dysfunction prevalence in infertile couples. J Sex Med

2008;5:1402–10. [CrossRef]

17. Nelson CJ, Shindel AW, Naughton CK, Ohebshalom M, Mulhall

JP. Prevalence and predictors of sexual problems, relationship

stress, and depression in female partners of infertile couples. J Sex

Med 2008;5:1907–14. [CrossRef]

18. Shindel AW, Nelson CJ, Naughton CK, Mulhall JP. Premature

Ejaculation in Infertile Couples: Prevalence and Correlates. J Sex

Med 2008;5:485–91. [CrossRef]

84 Androl Bul 2020;22:74-85


19. Shindel AW, Nelson CJ, Naughton CK, Ohebshalom M, Mulhall

JP. Sexual function and quality of life in the male partner of

infertile couples: prevalence and correlates of dysfunction. J Urol

2008;179:1056–9. [CrossRef]

20. Elia J, Delfino M, Imbrogno N, Mazzilli F. The impact of a diagnosis

of couple subfertility on male sexual function. J Endocrinol Invest

2010;33:74–6. [CrossRef]

21. Millheiser LS, Helmer AE, Quintero RB, Westphal LM, Milki AA,

Lathi RB. Is infertility a risk factor for female sexual dysfunction?

A case-control study. Fertil Steril 2010;94:2022–5. [CrossRef]

22. Keskin U, Çoksüer H, Güngör S, Ercan CM, Karaşahin KE, Başer I.

Differences in prevalence of sexual dysfunction between primary and

secondary infertile women. Fertil Steril 2011;96:1213–7. [CrossRef]

23. Furukawa AP, Patton PE, Amato P, Li H, Leclair CM. Dyspareunia

and sexual dysfunction in women seeking fertility treatment. Fertil

Steril 2012;98:1544–8.e2. [CrossRef]

24. Marci R, Graziano A, Piva I, Monte GL, Soave I, Giugliano E, et

al. Procreative sex in infertile couples: the decay of pleasure? Health

Qual Life Outcomes 2012;10:140. [CrossRef]

25. İris A, Kırmızı DA, Taner CE. Effects of infertility and infertility

duration on female sexual functions. Arch Gynecol Obstet

2013;287:809–12. [CrossRef]

26. Seen Heng Y, Sidi H, Nik Jaafar NR, Razali R, Ram H. Phases

of female sexual response cycle among Malaysian women with

infertility: a factor analysis study. Asia Pac Psychiatry 2013;5:50–

4. [CrossRef]

27. Tanha FD, Mohseni M, Ghajarzadeh M. Sexual function in

women with primary and secondary infertility in comparison with

controls. Int J Impot Res 2014;26:132–4. [CrossRef]

28. Turan V, Kopuz A, Özcan A, Kocakaya B, Şahin C, Solmaz U. Sexual

dysfunction in infertile Turkish females: prevalence and risk factors.

Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2014;182:128–31. [CrossRef]

29. Wischmann T, Schilling K, Toth B, Rösner S, Strowitzki

T, Wohlfarth K, Kentenich H. Sexuality, self-esteem and

partnership quality in infertile women and men. Geburtshilfe und

Frauenheilkunde 2014;74:759–63. [CrossRef]

30. Yeoh SH, Razali R, Sidi H, Razi ZRM, Midin M, Jaafar NRN,

Das S. The relationship between sexual functioning among couples

undergoing infertility treatment: a pair of perfect gloves. Compr

Psychiatry 2014;55:1–6. [CrossRef]

31. Smith JF, Walsh TJ, Shindel AW, Turek PJ, Wing H, Pasch L,

Katz PP. Sexual, marital, and social impact of a man’s perceived

infertility diagnosis. J Sex Med 2009;6:2505–15. [CrossRef]

32. Drosdzol A, Skrzypulec V. Evaluation of marital and sexual

interactions of Polish infertile couples. J Sex Med 2009;6:3335–

46. [CrossRef]

33. Vizheh M, Pakgohar M, Babaei G, Ramezanzadeh F. Effect of

counseling on quality of marital relationship of infertile couples:

a randomized, controlled trial (RCT) study. Arch Gynecol Obstet

2013;287:583–9. [CrossRef]

34. Bayar Ü, Başaran M, Atasoy N, Köktürk F, Arıkan İİ, Barut A, et al.

Sexual dysfunction in infertile couples: evaluation and treatment of

infertility. Sexual dysfunction. J Pak Med Assoc 2014;64:138–45.

https://jpma.org.pk/article-details/5937?article_id=5937

35. Wekker V, Karsten MD, Painter RC, Van De Beek C, Groen H,

Mol BWJ, et al. Lifestyle intervention improves sexual function of

women with obesity and infertility: A 5 year follow-up of a RCT.

PloS One 2018;13:e0205934. [CrossRef]

36. Gabr AA, Omran EF, Abdallah AA, Kotb MM, Farid EZ, Dieb AS,

Belal DS. Prevalence of sexual dysfunction in infertile versus fertile

couples. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2017;217:38–43.

[CrossRef]

37. Facchin F, Somigliana E, Busnelli A, Catavorello A, Barbara G,

Vercellini P. Infertility-related distress and female sexual function

during assisted reproduction. Hum Reprod 2019;34:1065–73.

[CrossRef]

38. Smith NK, Madeira J, Millard HR. Sexual function and fertility

quality of life in women using in vitro fertilization. J Sex Med

2015;12:985–93. [CrossRef]

39. Pakpour AH, Yekaninejad MS, Zeidi IM, Burri A. Prevalence

and risk factors of the female sexual dysfunction in a sample of

infertile Iranian women. Arch Gynecol Obstet 2012;286:1589–

96. [CrossRef]

40. Perlis N, Lo KC, Grober ED, Spencer L, Jarvi K. Coital frequency

and infertility: which male factors predict less frequent coitus

among infertile couples? Fertil Steril 2013;100:511–15. [CrossRef]

41. Shoji M, Hamatani T, Ishikawa S, Kuji N, Ohta H, Matsui H,

Yoshimura Y. Sexual Satisfaction of infertile couples assessed using

the Golombok-Rust Inventory of Sexual Satisfaction (GRISS). Sci

Rep 2014;4:5203. [CrossRef]

42. Carter J, Applegarth L, Josephs L, Grill E, Baser RE, Rosenwaks

ZA. Cross-sectional cohort study of infertile women awaiting

oocyte donation: the emotional, sexual, and quality-of-life impact.

Fertil Steril 2011;95:711–6.e1. [CrossRef]

43. Kızılay F, Şahin M, Altay B. Do sperm parameters and infertility

affect sexuality of couples? Andrologia 2018;50:e12879. [CrossRef]

44. Sahebalzamani M, Mostaedi Z, Farahani H, Sokhanvar M.

Relationship between health literacy and sexual function and sexual

satisfaction in infertile couples referred to the Royan Institute. Int J

Fertil Steril 2018;12:136–41. [CrossRef]

45. Shahraki Z, Tanha FD, Ghajarzadeh M. Depression, sexual

dysfunction and sexual quality of life in women with infertility.

BMC Womens Health 2018;18:92. [CrossRef]

46. İlerisoy M. İnfertilite tedavisi gören bireylerin duygusal yaşantıları

ve baş etme yöntemleri üzerine bir araştırma. İstanbul Ticaret

Üniversitesi Sosyal Bilimleri Derg 2015;28:143–64. http://

acikerisim.ticaret.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11467/1363/

M00642.pdf?sequence=1&isAllowed=y

47. Wischmann T, Korge K, Scherg H, Strowitzki T, Verres RA. 10-

year follow-up study of psychosocial factors affecting couples after

infertility treatment. Hum Reprod 2012;27:3226–32. [CrossRef]

48. Arya ST, Dibb B. The experience of infertility treatment: the male

perspective. Human Fertil (Camb) 2016;19:242–8. [CrossRef]

49. Ergin RN, Polat A, Kars B, Öztekin D, Sofuoğlu K, Çalışkan E.

Social stigma and familial attitudes related to infertility. Turk J

Obstet Gynecol 2018;15:46–9. [CrossRef]

50. Özkan B, Orhan E, Aktaş N, Coşkuner ER. Sexual dysfunction

and depression among Turkish women with infertile husbands:

the invisible part of the iceberg. Int Urol Nephrol 2016;48:31–6.

[CrossRef]

51. Lara LA, Fuentealba-Torres M, dos Reis RM, Cartagena-Ramos

D. Impact of Infertility on the Sexuality of Couples: an Overview.

Curr Sex Health Reports 2018;10:353–9. [CrossRef]

52. Lo SST, Kok WM. Sexual functioning and quality of life of Hong

Kong Chinese women with infertility problem. Human Fertil

(Camb) 2016;19:268–74. [CrossRef]

53. Zhuoran W, Wanpeng L, Tao P, Coates R. Qualitative research on

infertile Chinese couples’ understanding of sexuality. Fam Pract

2017;35:88–92. [CrossRef]

54. Song SH, Kim DS, Yoon TK, Hong JY, Shim SH. Sexual function

and stress level of male partners of infertile couples during the

fertile period. BJU Int 2016;117:173–6. [CrossRef]

Gümüşay ve ark. • İnfertil çiftlerde cinsel yaşam ile ilgili araştırmaların sistematik derlemesi

85


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:86−89

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.60590

Erkek Cinsel Sağlığı

Primer ve sekonder erkek infertilitesinin erektil

fonksiyon ile ilişkisi

The relationship between primary and secondary male infertility and

erectile function

Fatih Fırat 1 , Ünal Öztekin 2

ÖZ

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı primer ve sekonder infertilite ile takip

ve tedavi edilen ve cinsel işlev bozukluğuna sebep olabilecek organik

patolojilerin olmadığı hasta gruplarında cinsel işlev fonksiyonlarını

değerlendirmektir.

GEREÇ VE YÖNTEM: Üroloji polikliniğine başvuran 18-45 yaş arası 200

primer ve 76 sekonder infertil erkek hasta iki grup halinde retrospektif

değerlendirilmiştir. İki grup arasında sosyodemografik (yaş, vücut kitle

indeksi, sigara içme oranı, infertilite süresi) veriler, testosteron değerleri

ve IIEF skorları karşılaştırıldı.

BULGULAR: Gruplar arasında yaş ortalamaları 29.4 (primer) ve 34.3 (sekonder)

idi(p< 0.001). İnfertilite süresi sekonder infertil grupta istatistiksel

olarak anlamlı yüksekti (p=0.019). IIEF skorları açısından gruplar

arası anlamlı fark saptanmadı (p=0.959). Primer infertilite grubunda infertilite

süresi ile IIEF skorları arasında negatif korelasyon mevcut iken,

sekonder infertil grupta anlamlı korelasyon saptanmadı.

SONUÇ: Primer infertilite nedeni ile başvuran erkek hastalarda çiftlerin

evlilik sürecini de etkileyebilecek cinsel disfonksiyon sorgulamasının yapılarak

bu konuda danışmanlık verilmesini öneriyoruz.

Anahtar Kelimeler: pirimer infertilte, sekonder infertilite, erektil

disfonksiyon

ABSTRACT

OBJECTIVE: The aim of this study is to evaluate sexual functions in

patients with primary and secondary infertility and in patients with

organic pathologies that are not followed and treated and may cause

sexual dysfunction.

MATERIAL and METHOD: 200 primary and 76 secondary infertile

male patients between the ages of 18 and 45 who applied to the

urology outpatient clinic were retrospectively evaluated in two groups.

Sociodemographic (age, body mass index, smoking rate, duration of

infertility) data, testosterone values ​and IIEF scores were compared

between the two groups.

RESULTS: The mean age of the groups was 29.4 (primary) and 34.3

(secondary) (p <0.001). The duration of infertility was statistically

significantly higher in the secondary infertile group (p = 0.019). There

was no significant difference between the groups in terms of IIEF

scores (p = 0.995). While there was a negative correlation between the

duration of infertility and IIEF scores in the primary infertility group,

no significant correlation was found in the secondary infertile group.

CONCLUSION: We recommend counseling on this issue by making

sexual dysfunction interrogations that may also affect the marriage

process of couples in male patients who apply for primary infertility.

Keywords: primary infertility, secondary infertility, erectile dysfunction

GIRIŞ

İnfertilite, toplumda her 6 çiftten birinin etkilendiği genel

bir sağlık problemidir. Prevalans çalışmalarında Amerika’da

yaklaşık 6 milyon çifti etkilediği bildirilmiştir. [1] Üreme

çağındaki çiftlerin yaklaşık %10–15’i infertilite problemi

yaşamaktadır. Çiftlerin %30–40’ında herhangi bir neden

bulunamazken yaklaşık %50’si erkek kaynaklıdır. [2] Bu durumu

yaşayan çiftlerde yoğun kaygılara neden olabilmekte,

1

Tokat Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, Tokat, Türkiye

2

Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Uzm. Dr. Fatih Fırat

Tokat devlet hastanesi Üroloji Polikliniği 60100 Tokat, Türkiye

Tel: +90 505 795 31 12

E-mail: ffrat60@yahoo.com

Geliş/ Received: 02.12.2019

Kabul/ Accepted: 04.01.2020

uygulanan tedavilere cevabın belirsizliği, sonuçların kesin

olarak öngörülememesi, ayrıca infertilite durumunun yarattığı

psikiyatrik, sosyal, dinsel ve kültürel açıdan çift üzerindeki

etkiler, yaşam ile ilgili problemleri beraberinde getirmektedir.

[3] İnfertilitede yaşanan bu stresli sürecin evliliği

etkileyebileceği ve bunun sonucunda cinsel disfonksiyona

neden olabileceği bilinmektedir. [4] Seksüel fonksiyonların

normal olması, yaşam kalitesinin ve sağlıklı olma durumunun

önemli bir parçasıdır. Cinsel problemlerin her iki cinste

de görülebileceği, ancak kadınların %95’inin bir veya

daha fazla cinsel endişe yaşadığı, infertilite teşhis ve tedavi

sürecinde cinsel işlev bozukluğu yaşayan erkek popülasyonun

eşlerinde de endişe ve kaygı durumunun artmasının,

evlilik sürecini olumsuz etkileyebildiği gösterilmiştir. [5]

Korunmasız düzenli cinsel ilişkiye rağmen 12 ay sonra hamile

kalamamak ve daha önce biyolojik olarak çocuk sahibi

olamamak primer infertilite olarak adlandırılmaktadır.

86 ©2019 Androloji Bülteni


Sekonder infertilite, bir veya daha fazla biyolojik çocuğun

doğumundan bir süre sonra gebelik sağlanamaması olarak

tanımlanmaktadır. Sekiz çiftten birinde primer infertilite

görülürken, altı çiftten birinde sekonder infertilite mevcuttur.

[2] Ülkemizden yapılan bir çalışmada primer infertilite

oranı %77,3, sekonder infertilite oranı %22,7 olarak rapor

edilmiştir. [6] Literatürde infertil erkeklerde cinsel disfonksiyonların

değerlendirildiği çalışma sayısı yeterli değildir.

Pirimer ve sekonder infertil erkeklerin cinsel disfonksiyonlar

açısından karşılaştırıldığı yalnızca bir çalışmaya

rastlanmıştır.

Bu çalışmanın amacı primer ve sekonder infertilite ile takip

ve tedavi edilen ve cinsel işlev bozukluğuna sebep olabilecek

organik patolojilerin olmadığı hasta gruplarında erektil

fonksiyonlarını değerlendirmektir.

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışmada üroloji polikliniğine başvuran 200 primer

ve 76 sekonder infertil erkek hasta değerlendirilmiştir.

Etik kurul onayından sonra tüm hastalardan

bilgilendirilmiş onam alındı ve Helsinki Deklarasyonu

uyarınca çalışma retrospektif olarak yapıldı (2017-KAEK-

189_2019.11.27_11). Veriler infertil hasta takip formlarından

ve tıbbi kayıtlardan taranarak kayıt altına alındı.

Verileri tam olan ve Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi

(IIEF) formunu eksiksiz doldurmuş olan toplam 276 hasta

değerlendirmeye alındı. Hastalar primer ve sekonder infertil

olma durumlarına göre iki gruba ayrıldı. İki grup arasında

sosyodemografik (yaş, vücut kitle indeksi, sigara içme

oranı, infertilite süresi) veriler, testosteron değerleri ve ED

puanları karşılaştırıldı.

Çalışmaya en az 12 aydır düzenli cinsel birlikteliğe rağmen

gebelik sağlayamayan ve daha önce çocuk sahibi olan

ancak en az bir yıldır tekrar gebelik sağlayamayan 18–45

yaş arası hastalar dâhil edildi. Tüm hastaların eş faktörü

normaldi. Erektil disfonksiyona neden olabilecek organik

ve metabolik patolojisi (hipo/hipergonadizm, hipo/hipertroidi,

hiperprolaktinemi), testosteron ≤350ng/dl, vücut

kitle indeksi ≥30 kg/m 2 , bilinen psikiyatrik ve nörolojik

hastalığı olan ve psikiyatrik ilaç kullanan, alkol ve madde

bağımlılığı olan hastalar çalışmaya alınmadı.

Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF): IIEF formu

15 sorudan oluşan ereksiyon ve cinsel fonksiyon durumunu

belirlemek için kullanılan bir ölçektir.1, 2, 3, 4,

5 ve 15 numaralı sorular erektil fonksiyonu değerlendirmek

için kullanılır. Puanlama toplam 0–30 (0–10=ciddi,

11–16=orta, 17–21=hafif-orta, 22–25=hafif, 26–30=yok)

arasında değişmektedir. Yirmi altı ve üzeri normal erektil

fonksiyon puanı olarak kabul edilir.

İstatistiksel Analiz

İstatistiksel analiz, SPSS 25,0 (Statistical Packagefor Social

Sciences, IBM Inc., Chicago, IL, USA) paket program kullanılarak

yapılmıştır. Kolmogorov-Smirnov testi kullanılarak

normal dağılım analizi yapıldı. Kategorik verilerin analizinde

tek gözlü Ki Kare testi kullanıldı. Normal dağılım göstermeyen

numerik verilerin gruplar arasındaki karşılaştırmalı analizinde

Mann-Whitney U Test kullanıldı. Korelasyon analizi

Spearman korelasyon testi kullanılarak yapıldı. İstatistiksel

olarak anlamlılık p<0,05 olarak kabul edildi.

BULGULAR

Primer (n=200) ve sekonder (n=76) infertil gruplarda ortalama

yaş sırası ile 29,4±4,76 ve 34,3±4,61 idi. İki grup arasında

yaş ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı

fark vardı (p<0,001). Her iki grup arasında vücut kitle

indeksi, sigara içme oranı, testosteron seviyeleri açısından

anlamlı fark saptanmadı. İnfertilite süresi sekonder infertil

grupta istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,019). ED

puanları açısından gruplar arası anlamlı fark saptanmadı

(p=0,959) (Tablo 1).

Yapılan korelasyon analizinde her bir grup için ED puanları

ile yaş faktörü arasında anlamlı korelasyon saptanmadı.

Primer infertilite grubunda infertilite süresi ile IIEF skorları

arasında negatif korelasyon mevcut iken, sekonder infertil

grupta anlamlı korelasyon saptanmadı (Tablo 2).

Tablo 1. Gruplara göre demografik veriler ve IIEF skorlarının

karşılaştırılması

Primer infertil

(200)

Sekonder infertil

(76)

P

değeri

Yaş (mean ± SD) 29,4±4,76 34,3±4,61 <0,001

BMI (kg/m2)

25,4±2,66 26,0±2,41 0,073

(mean ± SD)

Sigara içme oranı 95 (47,5) 28 (36,8) 0,112

(n) (%)

İnfertilite süresi (ay) 28,22±31,25 36,13±31,04 0,019

(mean ± SD)

Serum testosteron, 491,67±141,31 462,56±121,68 0,079

ng/dL (mean ± SD)

IIEF 26,43±3,95 26,54±3,67 0,959

IIEF, international index of erectile function.

Tablo 2. Gruplara göre IIEF skorlarının korelasyon analizi

IIEF

(primer infertil)

IIEF

(sekonder infertil)

r p r p

Yaş -0,059 0,403 -0,038 0,743

İnfertilite Süresi (ay) -0,029 <0,001 0,077 0,510

IIEF, international index of erectile function.

Fırat ve Öztekin • Primer ve sekonder erkek infertilitesinin erektil fonksiyon ile ilişkisi

87


TARTIŞMA

İnfertilitenin teşhis ve tedavi sürecinde çiftlerin yaşadığı

kaygı, endişe ve cinsel birliktelikteki temel amacın gebelik

sağlamaya çalışılması gibi nedenler, cinsel disfonksiyona

sebep olabilmektedir. O’Brien ve ark.’nın yaptığı 302

infertil erkek ve 60 sağlıklı bireyi kapsayan çalışmalarında

andropoz semptomlarının infertil grupta %28, doğurganlığı

kanıtlanmış kontrol grubunda %11 olduğu bildirilmiştir.

[7] Literatürde, reprodüktif çağdaki erkek popülasyonda

erektil disfonksiyon prevalansı %12–19 aralığında olduğu

bildirilmiştir. İnfertil erkek popülasyonunda bu oranların,

aynı yaş grubundaki genel popülasyona göre daha yüksek

olduğu da gösterilmiştir. [8,9] İnfertil erkek popülasyondaki

seksüel disfonksiyon prevalansı çalışmalarda %6,7 ile %75

gibi geniş bir aralıkta bildirilmiştir. [9] Gebe bırakabilme

yeteneğini kanıtlamış erkeklerde cinsel disfonksiyon daha

az oranda görülmüştür. Bu açıdan teorik olarak sekonder

infertil erkeklerde cinsel fonksiyonların daha iyi olabileceği

düşünülebilir. Ancak Şahin ve arkadaşları tarafından

39 primer ve 31 sekonder infertil erkek üzerinde yapılan

çalışmada sekonder infertil grupta ED puanlarının primer

gruba göre anlamlı düşük olduğu gösterilmiştir. Bu

çalışmada yaş ortalaması sekonder grupta anlamlı yüksek

ve primer infertil grupta ED puanı 27,7 iken, sekonder

grupta 24,4 olarak rapor edilmiştir. [10] Aynı zamanda depresif

semptomların sekonder infertil grupta daha yüksek

olduğu bildirilmiştir. Bu durum sekonder infertil hastaların

daha önce çocuk sahibi olabilme yeteneğinin olması

ve bunu tekrar başaramamasına bağlanmıştır. ED puanı

ile infertilite süresi arasında her bir grup için anlamlı korelasyon

saptanamamıştır. Literatürde hem erkek ve hem

de kadın infertilitesinde primer ve skonder subgrupların,

cinsel fonksiyonlar ile ilişkisini araştıran yeterli çalışma bulunmamaktadır.

Genel olarak kadın infertilitesi ile cinsel

disfonksiyon araştırmalarında, erkeklerinkine benzer şekilde

infertil kadın gruplarda artmış seksüel disfonksiyon

prevalansı bildirilmiştir. [11] Ancak gebelik sağlamaya çalışan

infertil çiftler ile cerrahi sterilizasyon isteyen kadınlar arasında

cinsel işlev açısından benzer skorlar olduğu da belirtilmiştir.

[12] Kadın infertil subgrup analizlerinde, sekonder

infertil kadınlarda seksüel disfonsiyon prevalansının, primer

gruba daha yüksek oranda görüldüğü savunulmuştur.

[13]

Sekonder infertillerdeki bulguların aksine bizim çalışmamızda

sekonder infertil grubun yaş ortalaması anlamlı

derecede yüksekti, ED puanları açısından gruplar arasında

anlamlı farklılık yoktu. Ancak primer infertil hastalarda

infertilite süresi ile ED puanı arasında negatif korelasyon

izlendi.

İnfertilite hem erkek hem kadın faktörü açısından stresli ve

kaygılı bir durumdur. Yaşanan psikososyal olumsuzluklar

evlilik sürecini etkileyerek cinsel disfonksiyona neden olabilir.

[5] Literatürde infertilite teşhis ve tedavi sürecindeki

çiftlerde, her iki cins üzerinde ayrı ayrı yapılan karşılaştırmalı

çalışmalarda, kadınların erkeklerden çok daha fazla

etkilendiği gösterilmiştir. [14,15] İnfertil erkek popülasyonda

anksiyete, suçluluk, yetersizlik algısı ve depresyon semptomları

fertil popülasyona göre daha fazla görülebilir ve

sonucunda cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabilir. [15]

Gebelik oluşmaması ve bu sürecin uzaması ile oluşan kaygı

ve endişe, erkekler üzerinde cinsel uyarılardan uzak performans

kaygısına ve erektil disfonksiyona neden olabilir. [16]

Çalışmamızda bu durumu destekler nitelikte primer infertil

grupta, infertilite süresi arttıkça cinsel işlevlerin olumsuz

yönde etkilendiğini saptadık.

Sekonder infertil grupta infertilite süresi anlamlı derecede

yüksek olmasına rağmen cinsel fonksiyonlar arasında

korelasyon yoktu. Çocuk sahibi olan sekonder infertil

erkeklerin yetersizlik ve suçluluk duygusunu daha az

hissettiğini ve infertilite süresinin erektil fonksiyonlarını

etkilemediğini söyleyebiliriz. Ülkemizdeki gibi geleneksel

toplumlarda çocuk sahibi olmak ve ailenin sürekliliğini

sağlamak konusu büyük önem taşımaktadır ve çiftler bu

konuda aile ve toplum baskısını üzerlerinde yüksek oranda

hissetmektedir. [17]

Sonuçlarımıza göre iki grup arasında cinsel skorlarda farklılık

olmamasına rağmen, özellikle primer infertil hastalarda

çocuk isteme süresi uzadıkça cinsel skorlar azaldığını görmekteyiz.

Bu durum, primer infertil çiftler üzerindeki aile

ve toplum baskısı, infertilite süresinin uzaması ile gebelik

beklentisinin ve isteğinin artması, çiftler üzerinde oluşan

kaygı ve stres ile açıklanabilir.

Çalışmamızın tek merkezli ve retrospektif yapılmış olması,

kadın popülasyonunu içermemesi limitasyonumuz olarak

değerlendirilebilir. Ayrıca hastaların psikolojik açıdan değerlendirilmemiş

olması diğer bir limitasyonumuz olarak

sayılabilir.

SONUÇ

Sonuç olarak primer ve sekonder infertil erkek hasta grubunda

cinsel işlev skorları arasında anlamlı fark yoktu.

Ancak primer infertil hastalarda infertilite süresi daha kısa

olmasına rağmen, süre ile ED puanları arasında negatif korelasyon

mevcuttu. Bu nedenle özellikle primer infertilite

nedeni ile başvuran erkek hastalarda çiftlerin evlilik sürecini

de etkileyebilecek cinsel disfonksiyon sorgulamasının

yapılarak bu konuda danışmanlık verilmesini öneriyoruz.

Bu konuda çok merkezli daha geniş hasta popülasyonlarını

değerlendiren prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç

vardır.

88 Androl Bul 2020;22:86-89


Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Boivin J, Bunting L, Collins JA, Nygren KG. International

estimates of infertility prevalence and treatment-seeking: potential

need and demand for infertility medical care. Hum Reprod

2007;22:1506–12. [CrossRef]

2. Jungwirth A, Giwercman A, Tournaye H, Diemer T, Kopa Z,

Dohle G, Krausz C. European Association of Urology guidelines

on Male Infertility: the 2012 update. Eur Urol 2012;62:324–32.

[CrossRef]

3. Green JA, Robins JC, Scheiber M, Awadalla S, Thomas MA.

Racial and economic demographics of couples seeking infertility

treatment. Am J Obstet Gynecol 2001;184:1080–2. [CrossRef]

4. Monga M, Alexandrescu B, Katz SE, Stein M, Ganiats T. Impact

of infertility on quality of life, marital adjustment, and sexual

function. Urology 2004;63:126–30. [CrossRef]

5. Nusbaum MR, Gamble G, Skinner B, Heiman J. The high

prevalence of sexual concerns among women seeking routine

gynecological care. J Fam Pract 2000;49:229–32. https://pubmed.

ncbi.nlm.nih.gov/10735482/

6. Oztekin U, Caniklioglu M, Sari S, Selmi V, Gurel A, Isikay L.

Evaluation of Male Infertility Prevalence with Clinical Outcomes

in Middle Anatolian Region. Cureus 2019;11:5122. [CrossRef]

7. O’Brien JH, Lazarou S, Deane L, Jarvi K, Zini A. Erectile

dysfunction and andropause symptoms in infertile men. J Urol

2005;174:1932–4;discussion 4. [CrossRef]

8. Lotti F, Corona G, Rastrelli G, Forti G, Jannini EA, Maggi M.

Clinical correlates of erectile dysfunction and premature ejaculation

in men with couple infertility. J Sex Med 2012;9:2698–707.

[CrossRef]

9. Lotti F, Maggi M. Sexual dysfunction and male infertility. Nat Rev

Urol 2018;15:287–307. [CrossRef]

10. Sahin A, Urkmez A, Verit A, Yuksel OH, Verit FF. Psychologic

and sexual dysfunction in primary and secondary infertile male

patients. Arch Ital Urol Androl 2017;89:120–4. [CrossRef]

11. Millheiser LS, Helmer AE, Quintero RB, Westphal LM, Milki AA,

Lathi RB. Is infertility a risk factor for female sexual dysfunction?

A case control study. Fertil Steril 2010;94:2022–5. [CrossRef]

12. Hentschel H, Alberton DL, Sawdy RJ, Capp E, Goldim JR, Passos

EP. Sexual function in women from infertile couples and in women

seeking surgical sterilization. J Sex Marital Ther 2008;34:107–14.

[CrossRef]

13. Keskin U, Coksuer H, Gungor S, Ercan CM, Karasahin KE, Baser

I. Differences in prevalence of sexual dysfunction between primary

and secondary infertile women. Fertil Steril 2011;96:1213–7.

[CrossRef]

14. Abbey A, Andrews FM, Halman LJ. Provision and receipt of

social support and disregard: what is their impact on the marital

life quality of infertile and fertile couples? J Pers Soc Psychol

1995;68:455–69. [CrossRef]

15. Slade P, Emery J, Lieberman BA. A prospective, longitudinal study

of emotions and relationships in in-vitro fertilization treatment.

Hum Reprod 1997;12:183–90. [CrossRef]

16. Eliot S. The relationship between fertility issues and sexual

problems in men. Can J Hum Sex 1998;7:295–303.

17. Gunay O, Cetinkaya F, Nacar M, Aydin T. Modern and traditional

practices of Turkish infertile couples. Eur J Contracept Reprod

Health Care 2005;10:105–10. [CrossRef]

Fırat ve Öztekin • Primer ve sekonder erkek infertilitesinin erektil fonksiyon ile ilişkisi

89


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:90−93

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.76094

Erkek Üreme Sağlığı

2866 Semen analiz raporunda, yaş faktörünün semen

değerleri üzerine olası etkisinin araştırılması

Investigation of the effect of age factor on semen values in 2866 semen

analysis report

Elif Kervancıoğlu Demirci 1 , Gülnaz Kervancıoğlu 2 , Şiir Yıldırım 3 , Gonca Yetkin Yıldırım 4 ,

İbrahim Polat 4

ÖZ

AMAÇ: Erkeklerde yaş artışının, semen parametrelerinden hacim, konsantrasyon

ve progresif motilite üzerine etkisinin araştırılması ve bunun

erkek infertilitesindeki yerinin belirlenmesi.

GEREÇ VE YÖNTEM: 2007–2009 yılları arasında hastanemiz infertilite

polikliniğine başvuran kadına bağlı infertilitesi olan çiftlerden sağlıklı

eşe ait 2866 semen analizinin; yaş artışı ile hacim, mililitredeki spermatozoa

sayısı (konsantrasyon), toplam spermatozoa sayısı ve progresif

motilitenin ilişkisi retrospektif olarak incelendi. Hastalar yaşa göre üç

grupta toplandı. 1. grup (21–30 yaş): 1590 analiz, 2. grup (31–40 yaş):

1118 analiz, 3. grup (41–50 yaş): 158 analiz incelendi.

BULGULAR: Yaş gruplarına göre semen hacim değerleri; 1. grup

2,67±1,37 mL, 2. grup 2,75±1,38 mL, 3. grup 2,31±1,21 mL olarak

bulundu. 1. grup ile 3. grup ve 2. grup ile 3. grup kıyaslandığında

fark anlamlı bulundu (p=0,001). Grup 1’in toplam progresif motilite

oranı (%52,94±3,90), 2. gruba (%52,46±3,50) göre yüksek bulundu

(p=0,01). Konsantrasyon ve toplam spermatozoa sayısı gruplar arasında

fark göstermedi.

SONUÇ: Toplam progresif motilite 30 yaş altında daha yüksek bulundu.

Konsantrasyon ve toplam spermatozoa sayısı ise yaşla değişiklik göstermedi.

Ancak semen hacmi 40 yaş üzerindeki erkeklerde, 40 yaş altına

kıyasla azalma gösterdi.

Anahtar Kelimeler: Erkek yaşı, sperm konsantrasyonu, toplam progresif

motilite, semen hacmi

ABSTRACT

OBJECTIVES: The aim of the present study is to determine the effect

of the increasing age of men on volume, concentration and progressive

motility of semen parameters and the role of them on male infertility.

MATERIALS AND METHODS: 2866 semen analysis of 2088 male patients

who admitted to an andrology laboratory of a training and research

hospital between 2007–2009 were retrospectively analyzed. The relation

between increasing age of men and volume, concentration, total sperm

count and progressive motility were evaluated. The first group (21–30

years old), second group (41–50 years old) and third group consisted of

1590, 1118 and 158 semen analysis, respectively.

RESULTS: The volume of the semen was determined in groups as

2.67±1.37 mL, 2.75±1.38 mL, 2.31±1.21 mL respectively. The volume

was significantly lower in the third group when compared to both

the first and second groups (p=0.001). Total progressive motility was

higher in first group (% 52.94±3.90), according to the second group (%

52.46±3.50) (p=0.01). Concentration and total sperm count were not

significantly different between groups.

CONCLUSION: Semen volume was lower in men over 40 years old.

Total progressive motility was higher in men under 30 years old.

Concentration and total sperm count did not change according to age.

Keywords: Male age, sperm concentration, total progressive motility,

semen volume

1

İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

İstanbul, Türkiye

2

İstanbul Aydın Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

İstanbul, Türkiye

3

Denizli Devlet Hastanesi, Androloji Laboratuvarı, Denizli, Türkiye

4

Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve

Doğum Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Elif Kervancıoğlu Demirci

İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

34093 Istanbul, Türkiye

Tel: +90 212 4142000-33076

E-mail: drelifkervancioglu@gmail.com

Geliş/ Received: 14.10.2019

Kabul/ Accepted: 24.01.2020

GİRİŞ

İnfertilite, erkek ve/veya kadın kaynaklı ya da açıklanamayan

nedenlere bağlı olabilmektedir. Kadında biyolojik saat

nedeniyle 50 yaşın üzerinde fertilite oranı düşüktür. Oysa

erkeklerin 50 yaşın üstünde de baba olabilmesi, sperm ve

androjen üretiminin yaşam boyu sürmesi fertilite sınırının

belirlenmesini zorlaştırmaktadır. [1,2] İnfertilite sorunu

olan çiftlere üreme teknolojilerindeki gelişmeler nispeten

bir güvence sağlamakla birlikte [3] günümüz yaşam şartlarında

çocuk sahibi olma yaşının yükselmesi, erkeklerde

de yaşın fertilite üzerindeki etkisinin anlaşılmasını önemli

90 ©2019 Androloji Bülteni


kılmaktadır. Çünkü semen parametrelerinde artan yaşla

birlikte bazı değişiklikler olabilmektedir [4,5,6] ve infertilite

nedenleri arasında erkek faktörünün 1/4 oranında etkili

olduğu bilinmektedir.

Bu çalışmada, yaş artışıyla semen değerlerindeki olası değişiklikler

araştırıldı. İnfertilite nedeniyle hastanemize

müracaat eden çiftlerden laboratuvarımıza başvuran erkek

hastalara yapılan semen analizleri, retrospektif olarak

incelendi. Semen analizlerinde yaş artışı ile semen hacmi,

spermatozoa konsantrasyonu ve toplam progressif motilite

parametreleri arasındaki ilişki araştırıldı.

GEREÇ VE YÖNTEM

Eğitim Araştırma Hastanesi İnfertilite polikliniğine 2007–

2009 yılları arasında müracaat edip kadına bağlı infertilitesi

olan çiftlerden, semen parametreleri sadece WHO kriterlerine

göre normal referans değerler içinde ve sağlıklı erkeklere

ait 2866 analiz çalışma kapsamına alınıp değerlendirildi.

Semen analizlerinde, örneklerin ilk raporlandırıldığı

tarihte WHO 1999 kriterleri geçerliydi. Ancak raporlarda

hızlı ileri hareketli (a) ve yavaş ileri hareketli (b) değerlerinin

toplam progresif hareketli (a+b) olarak verilmiş olması

WHO 2010 kriterlerine de uygun oldu. Çalışma WHO

2010 kriterlerine göre yapıldı.

Toplam progresif motilitesi ≥%50 olan, 21–50 yaş arasındaki

erkek hastalara ait 2866 semen analiz raporu incelemeye

dahil edildi. Hastalar yaşlarına göre 1. grup (21–30

yaş): 1590 analiz, 2. grup (31–40 yaş): 1118 analiz, 3.

grup (41–50 yaş): 158 analiz olmak üzere üç grup altında

toplandı;

Semen, 3–4 günlük cinsel perhiz sonrası laboratuvarda

mastürbasyonla toplandı. Her hastaya 1–4 arasında değişen

sayıda semen analizi yapıldı. Analizler, aralarında en az

üç hafta süre verilerek tekrarlandı. Tekrar randevu aralıkları

ve abstinans süreleri takip edildi. Semen analizi oda ısısında

aynı gözlemci tarafından faz kontrast mikroskobunda her

örnekte 200 hücre sayılıp değerlendirilerek rapor edildi.

Hasta yaşı ile semen hacmi, konsantrasyon, toplam sayı ve

toplam progresif motilite arasındaki ilişki araştırıldı.

İstatistik değerlendirmede, Anova veya Kruskall-Wallis

testleri ve sürekli değişkenler arasındaki doğrusal ilişkinin

incelenmesinde ise Pearson korelasyon analizi uygulandı.

Analizler SPSS for Windows 11.5 versiyonunda yapıldı ve

p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Etik Kurul Onayı: Eğitim Araştırma Hastanesi Etik

Kurulundan 02-Şubat-2015 tarih, 2014/3 sayılı, konu no:

KAEK/2014/3/11–97 ve 1830 no.lu etik onayı alındı.

SONUÇ

Yaş-semen hacmi ilişkisi;

Yaş gruplarına göre semen hacim değerleri birbiri ile kıyaslandığında;

3. grupta hacmin 1. ve 2. gruba göre daha azalmış

olduğu görüldü (sırasıyla p=0,001, p=0,001) (Tablo 1).

Tablo 1. Yaş gruplarına göre semen hacim değerleri

Grup

Hasta

Yaşı

N= Hasta

Sayısı

Ortalama

hacim

Std.

Sapma P*

1.Grup 21-30 1590 2.67 ml 1.37

2.Grup 31-40 1118 2.75 ml 1.38 0.001

3. Grup* 41-50 158 2.31 ml 1.21

Yaş-toplam progressif motilite ilişkisi;

Yaşa göre toplam progressif motilitesi a+b ≥%50 olan analizler

değerlendirildiğinde, 1. grupta 805 analizin ortalama

değeri %52,94±3,90, 2. grupta 592 analizin ortalama değeri

%52,46±3,50 ve 3. grupta 71 analizin ortalama değeri

%52,72±2,82 olarak bulundu. 1. ve 2. grup karşılaştırıldığında

aradaki fark istatistiksel anlamlı bulundu (p=0,016)

(Tablo 2).

Tablo 2. Yaş gruplarına göre toplam progresif motilite

değerleri

Grup

Hasta

yaşı N

Hareketlilik

Std.

Sapma P*

1.Grup* 21-30 805 %52.94 3.90

2.Grup* 31-40 592 %52.46 3.50 0.016

3.Grup 41-50 71 %52.72 2.82

Yaş-spermatozoa konsantrasyonu ve toplam spermatozoa

sayısı;

Yaş artışı ile bir mililitredeki spermatozoa sayısı (p=0,949)

ve toplam spermatozoa sayısı (p=0,114) arasında anlamlı

bir ilişki tespit edilemedi.

TARTIŞMA

Günümüzde anne olma yaşına ait istatistiklerin iyi bilinmesine

karşılık babalık yaşının belirlenmesinde bazı zorluklar

mevcuttur. Ancak sosyal ve toplumsal olarak baba

olma yaşının yükseldiği de dikkatlerden kaçmamaktadır.

Üstelik semen analizi laboratuvar koşullarında yapılan en

basit testlerdendir. Erkek hastalardan üreme hücrelerinin

temininin, kadın hastalarla kıyaslandığında son derece

kolay olması bu konunun araştırılması için de bir avantaj

sunmaktadır.

Farklı ülkelerde baba olma yaşı ile ilgili olarak verilen rakamlar,

babalık yaşının arttığını desteklemektedir. Almanya’da

ilk evliliğini yapan erkeklerde yaş ortalamasının 1985’de

Kervancıoğlu Demirci ve ark. • 2866 Semen analiz raporunda, yaş faktörünün semen değerleri üzerine olası etkisinin araştırılması

91


26,6’dan 2002 yılında 31,8’e yükseldiği, baba olma yaşının

ise 1991 yılında 31,3’ten 1999 yılına kadar 33,1’e yükseldiği

[7] , İngiltere’de ise baba olma yaşının 35–54 yaşlar

arasında on yıl öncesine oranla %15 oranında yükseldiğini

göstermektedir. [2,8]

Ekonomik şartlar, eğitim sürelerinin uzaması, kariyer hedefleri

ve hayat beklentilerinin artması, doğum kontrol

yöntemlerinin kullanılması gibi sebepler çocuk sahibi olma

yaşını yükseltmektedir. Sosyal olarak baba olma yaşının

yükselmesinin, biyolojik olarak semen parametre değerleri

ile nasıl örtüştüğünün araştırılması bazı belirsizlikleri

aydınlatacaktır.

Fertilite korunması için yardımcı üreme teknikleri uygulayan

infertilite merkezlerinin sayısının ülkemizde artmasıyla

bu konu çözüme ulaşmış olarak gözükse de, 26–59

yaştaki IVF veya ICSI tedavisi uygulanan erkek hastalarda,

babalık geciktirme eğiliminin semen parametrelerini ve

DNA’yı olumsuz etkilemesi [8] erkekte de yaş faktörünün

önemsenmesini gerektirmektedir.

Sigara [9,10] , enfeksiyon, ilaçlar gibi faktörlere ek olarak bireylerin

beslenme, psikolojik durum ve barınma şartları [11]

ve cinsel perhiz süreleri semen parametreleri üzerinde etkili

olmakta ve perhiz süreleri, hacim, konsantrasyon ve motilitede

değişiklik yapmaktadır. [12] Çalışmaya dâhil ettiğimiz

grup sigortalı, çalışan, yaşam şartları kötü olmayan sağlıklı

erkeklerden seçilmiştir. 3–4 günlük perhiz sürelerine özellikle

titizlik gösterilmiştir.

Konu ile ilgili yapılan diğer araştırmalarda; erkeklerde yaş

artışı ile semen hacim parametresinin, 50’li yaşlarda 30’lu

yaşlara oranla %30 azalma gösterdiği [13] 22–80 yaşları arasında

her yıl yaş artışıyla 0,03 mL azaldığı bildirilmiştir. [14]

,

Amerika’da sperm bankasında 25 yıllık dönemde toplanan

semenlerin retrospektif olarak taranmasında da semen hacminin,

artan yaşla birlikte her yıl %0,15 oranında azalma

gösterdiği [15] , 45 yaşından sonra ise genel olarak bir düşüş

olduğu bilgileri mevcuttur. [16,17] Bizim hacim bulgularımız

da verileri destekledi ve semen hacminin 40 yaşından sonra

(41–50 yaş aralığında, 21–40 yaş aralığına oranla) azaldığını

gözlemledik. Ancak yaşla semen hacmi arasında herhangi

bir bağlantı olmadığı [18,19] ile ilgili ve hatta yaş artışıyla

birlikte hacmin arttığını bildiren raporlar da mevcuttur. [20]

Benzer şekilde, Levitas 9489 semen analiz raporları retrospektif

olarak incelediğinde, semen hacminin abstinans süresine

bağlı olarak yaş artışıyla birlikte arttığını [21] ve diğer

bir çalışmasında ise 6022 semen raporunu incelediğinde,

30–35 yaşlar arasında semen hacminin (3,5±1,8 mL) pik

yaptığını, ancak hacmin 55 yaştan sonra (2,2±1,2 mL)

azaldığını bildirmiştir. [22] Bu tespitler, yaş artışıyla hacim

arasında ters bir korelasyon olmasıyla birlikte, tam da bir

netlik olmadığını göstermektedir. Bu durum, semen hacmi

ve yaş arasındaki ilişki incelenirken semen hacmini etkileyebilecek

olan diğer faktörlerin elimine edilmesi gerektiğini

göstermektedir.

Yaş artışı ile toplam progresif motilite arasındaki ilişkiye

bakıldığında, 22–80 yaş arasında 97 hastaya ait semenin

incelenmesinde her yıl progresif motilitenin %3,1, toplam

progresif motilitenin %4,7 oranında azaldığı [14] , CASA ile

yapılan analizlerde, babalığın ertelendiği her yıl için progresif

motilitenin %0,9 oranında azaldığı [5] bildirilmektedir.

Güney Kaliforniya’da geniş bir hasta ve hekim popülasyonuna

hizmet veren merkezin 2007–2012 yılları arasındaki

CASA ile yapılan 4,822 analizinin retrospektif olarak taranmasıyla;

43 yaşından sonra progresif motilitenin %1,95

oranında, toplam progresif motilitenin %2,61 oranında

düşmeye başladığı [17] , progresif motilite ve toplam progresif

motilitenin 40 yaştan sonra azaldığı bildirilmiştir. [23] Biz de

burada toplam progresif motilitenin 21–30 yaş aralığında,

31–40 yaş aralığına göre daha yüksek olduğunu belirledik.

Yaş artışı ile spermatozoa konsantrasyonu ve toplam spermatozoa

sayısı ilişkisine bakıldığında, 20’li yaşlarda ejakülattaki

toplam sperm sayısının 34,5 milyon iken 60–69 yaş

aralığında toplam sayının 21,5 milyona düştüğü, sperm

konsantrasyonunun da yaşla azaldığı [10] ve konsantrasyonun

her yıl yaş artışıyla %3,3 oranında düştüğü [20] hatta

bu düşüşün 40 yaş itibarıyla başladığı bildirilmiştir. [17,23]

Aynı şekilde yaş artışıyla toplam sperm sayısının 55 yaş

sonrasında (30–35 yaşa oranla) %24,3 oranında azaldığı

[24] belirtilmektedir. Karşıt olarak yaş artışıyla birlikte

konsantrasyonda, her yıl %0,3- %3,3 oranında [25,26] , her

beş yılda ise %3–8,3 oranında artış görülebildiği ancak

bu artışın hacim azalmasına bağlı olarak geliştiği yorumu

yapılmaktadır. [21] Hatta semen parametrelerinin [26] ve

konsantrasyonun baba yaşından etkilenmediği de söylenmektedir.

[18,27,28] Bizim bulgularımız da bu sonucu teyit

etmektedir. Çalışmamızda yaş artışı ile konsantrasyon ve

toplam spermatozoa sayısı arasında ilişki bulunamamıştır.

Yaş ile semen hacmi arasında ilişki bulunmadığını gösteren

çalışmaların olması, yaş artışı ile spermatozoa konsantrasyonu

arasındaki ilişkinin incelendiği çalışmalar değerlendirilirken

örneklemde yer alan bireylerin yaş aralıklarının ve

örneklem büyüklüğünün de göz önünde bulundurulması

gerektiğini düşündürmektedir.

Yaş artışıyla tüm parametrelerdeki değişikliklere bakıldığında,

toplam sperm sayısının 55 yaş sonrasında 30–35 yaş aralığına

oranla %24,3 oranında azaldığı, ancak toplam sperm

sayısının hacim azalmasına bağlı olarak yaşla azaldığı bildirilmektedir.

[22] En iyi semen parametrelerinin de 30–35 yaşlar

arasında görüldüğü [22] ; hacim, motilite ve morfolojinin

92 Androl Bul 2020;22:90-93


yaştan etkilenmesine karşılık sperm konsantrasyonu ile yaş

artışının ilişkili olmadığı bildirilmektedir. [27] 93.839 semen

raporunun değerlendirildiği meta-analize göre; sperm parametrelerinden

hacim, konsantrasyon ve toplam spermatozoa

sayı değerlerinde birbiriyle çatışan veriler bulunmasına karşılık,

progresif motilite ve toplam progresif motilitenin genel

olarak yaş artışıyla birlikte azaldığı bildirilmektedir. [29]

Bulgularımıza göre, semen hacminde 40 yaş üzerinde azalma

olduğunu ve progressif motilitenin de 30 yaş altında

daha iyi düzeyde olduğunu, günümüzde baba yaşının bir

çok nedenle geciktirilmesinin fertiliteye olumsuz etkisinin

olabileceğini, sağlıklı gelecek nesiller açısından potansiyel

risk oluşturabileceğini söyleyebiliriz.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Martin JA, Hamilton BE, Sutton PD, Ventura SJ, Menacker F,

Munson ML. Births: final data for 2003. National vital statistics

reports 2005;54:1-116.

2. Kuhnert B, Nieschiag E. Reproductive functions of the ageing

male. Hum Reprod Update 2004;10:327–39. [CrossRef]

3. Sartarius GA, Nieschlag E. Paternal age and reproduction. Hum

Reprod Update 2010;16:65–79. [CrossRef]

4. Kidd SA, Eskenazi B, Wyrobek AJ. Effects of male age on

semen quality and fertility: a review of the literature. Fertil Steril

2001;75:237–48. [CrossRef]

5. Kovac JR, Addai J, Smith RP, Coward RM, Lamb DJ, Lipshultz

LI. The effects of advanced paternal age on fertility. Asian J Androl

2013;15:723–28. [CrossRef]

6. Sloter E, Schmid TE, Marchetti F, Eskenazi B, Nath J, Wyrobek

AJ. Quantitative effects of male age on sperm motion. Hum

Reprod 2006;21:2868–75. [CrossRef]

7. Durchschnittliches Heiratsalter nach dem bisherigen Familienstand

der Ehepartner. Statistisches Jahrbuch 2003 für die Bundesrepublik

Deutschland. Stuttgart: Metzler-Poeschel. Statistisches Bundesamt

(ed) 2003. p.70.

8. Bray I, Gunnell D, Smith G. Advanced paternal age: how old is too

old? J Epidemiol Community Health 2006;60:851–3. [CrossRef]

9. Mostafa T. Cigarette smoking and male infertility. J Adv Res

2010;1:179–186. [CrossRef]

10. Ragheb AM, Sabanegh Jr ES. Smoking and male fertility: a

contemporary review. Arch Med Sci 2009;5:S13–9. https://www.

researchgate.net/publication/242074254_Smoking_and_male_

fertility_A_contemporary_review

11. Toksöz S, Kızılkan Y. Yerli popülasyon ve mülteci hasta gruplarında

azospermi oranları ve etkileyen faktörler. Androl Bul 2019;21:45–

9. [CrossRef]

12. Gökçe A, Gül D, Direk HC, Çimen Hİ, Halis F. Cinsel perhiz

süresi ve semen parametreleri arasındaki ilişki. Androl Bul

2018;20:11–5. [CrossRef]

13. Hammiche F, Laven JSE, Boxmeer JC, Dohle GR, Steegers EAP,

Steegers-Theunissen RPM. Sperm Quality Decline Among Men

Below 60 Years of Age Undergoing IVF or ICSI Treatment. J

Androl 2011;32:70–6. [CrossRef]

14. Homonnai ZT, Fainman N, David MP, Paz GF. Semen quality

and sex hormone pattern of 39 middle aged men. Andrologia

1982;14:164–70. [CrossRef]

15. Eskenazi B, Wyrobek AJ, Sloter E, Kidd SA, Moore L, Young S,

Moore D. The association of age and semen quality in healthy

men. Hum Reprod 2003;18:447–54. [CrossRef]

16. Fisch H, Goluboff ET, Olson JH, Feldshuh J, Broder SJ, Barad

DH. Semen analyses in 1, 283 men from the United States over a

25-year period: no decline in quality. Fertil Steril 1996;65:1009–

14. [CrossRef]

17. Hellstrom WJG, Overstreet JW, Sikka SC, Denne J, Ahuja S,

Hoover AM, et al. Semen and Sperm Reference Ranges for Men

45 Years of Age and Older. J Androl 2006;27:421–8. [CrossRef]

18. Bronte AS, Alex A, Werlin LB, Marrs RP. Age thresholds for

changes in semen parameters in men. Fertil Steril 2013;100:952–

8. [CrossRef]

19. Berling S, Wölner-Hanssen P. No evidence of deteriorating semen

quality among men in infertile relationships during the last

decade: a study of males from Southern Sweden. Hum Reprod

1997;12:1002–5. [CrossRef]

20. Wang C, Chan SY, Leung A, Ng RP, Ng M, Tang LCH, et al.

Cross-sectional study of semen parameters in a large group of

normal Chinese men. Int J Androl 1985;8:257–74. [CrossRef]

21. Irvine S, Cawood E, Richardson D, MacDonald E, Aitken J.

Evidence of deteriorating semen quality in the United Kingdom:

birth cohort study in 577 men in Scotland over 11 years. BMJ

1996;312:467–71. [CrossRef]

22. Levitas E, Lunenfeld E, Weiss N, Friger M, Har-Vardi I, Koifman

A, Potashnik G. Relationship between the duration of sexual

abstinence and semen quality: analysis of 9489 semen samples.

Fertil Steril 2005;83:1680–6. [CrossRef]

23. Levitas E, Lunenfeld E, Weisz N, Friger M, Potashnik G.

Relationship between age and semen parameters in men with

normal sperm concentration: analysis of 6022 semen samples.

Andrologia 2007;39:45–50. [CrossRef]

24. Cardona MW, Berdugo J, Jaramillo AC. The effects of male age on

semen parameters: analysis of 1364 men attending an andrology

center. Aging Male 2009;12:100–3. [CrossRef]

25. Auger J, Kunstmann JM, Czyglik F, Jouannet P. Decline in semen

quality among fertile men in Paris during the past 20 years. N Engl

J Med 1995;332:281–5. [CrossRef]

26. Andolz P, Bielsa MA, Vila J. Evolution of semen quality in North-

Eastern Spain: a study in 22, 759 infertile men over a 36 year

period. Hum Reprod 1999;14:731–5. [CrossRef]

27. Gallardo E, Simon C, Levy M, Guanes PP, Remohi J, Pellicer A.

Effect of age on sperm fertility potential: oocyte donation as a

model. Fertil Steril 1996;66:260–4. [CrossRef]

28. Spandorfer SD, Avrech OM, Colombero LT, Palermo GD,

Rosenwaks Z. Effect of parental age on fertilization and pregnancy

characteristics in couples treated by intracytoplasmic sperm

injection. Hum Reprod 1998;13:334–8. [CrossRef]

29. Johnson SL, Dunleavy J, Gemmel NJ, Nakagawa S. Consistent agedependent

declines in human semen quality: a systematic review

and meta-analysis. Ageing Res Rev 2015:19;22–33. [CrossRef]

Kervancıoğlu Demirci ve ark. • 2866 Semen analiz raporunda, yaş faktörünün semen değerleri üzerine olası etkisinin araştırılması

93


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:94−102

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.72325

Kadın Cinsel Sağlığı

Sağlık hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri

konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi

Evaluation of health care students’ knowledge on breast cancer

Pelin Palas Karaca 1 , Refika Genç Koyucu 2 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: Amaç: Araştırma, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda

okuyan öğrencilerin meme kanseri konusunda bilgilerini değerlendirmek

amacıyla yapılmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM: Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki araştırma,

2017–2018 Öğretim yılı/güz yarıyılında Balıkesir Üniversitesi Sağlık

Hizmetleri kız öğrencileriyle yürütülmüştür (N=117). Veriler araştırmacılar

tarafından literatürden yararlanılarak hazırlanan, öğrencilerin sosyo-demografik

özellikleri ile “Meme Kanseri ve Kendi Kendine Meme

Muayenesi Uygulamalarına İlişkin Bilgileri değerlendiren formlar ile

değerlendirildi. Elde edilen veriler SPSS 20,0 programı kullanılarak tanımlayıcı

veriler, ortalama, standart sapma, sayı ve yüzdelik dağılımları

ile gösterilmiştir. Verilerin karşılaştırılmasında ki kare testi kullanılmıştır.

BULGULAR: Öğrencilerin yaş ortalaması 18,85±3,6, menarş yaş ortalaması

13,45±1,26’dır. Meme anatomisini bildiklerini ifade eden öğrencilerin

oranı %68,4, meme kanseri ve kendi kendine muayene hakkında

bilgi sahibi olduğunu belirten öğrencilerin oranı %74,4 tür. Araştırmada

öğrencilerin, yarıya yakını %39,3 meme kanseri ile ilgili bilgilerini televizyon,

radyo, gazete ve dergilerden aldıklarını belirlendi. Meme kanseri

hakkında bilgisi olan öğrencilerin, kendi kendine meme muayenesinin

başlama yaşını bilme daha yüksekti (p<0,05). “Yakın akrabalarında

meme kanseri olması meme kanseri riskini arttırıyor, “Kadın olmak

meme kanseri riskini arttırıyor”, “Bir göğsünde kanser olması diğer

göğsünde kanser gelişme riskini arttırıyor” öğrencilerin en çok katıldığı

meme risk faktörüne ilişkin ifadelerdir.

SONUÇ: Bu çalışmada öğrencilerin çoğunun meme kanseri hakkında

bilgi sahibi oldukları gözükmektedir. Bununla birlikte, kendi kendine

meme muayenesi ve önemi ile ilgili bilgileri yetersizdir. Meme kanseri

ile ilgili bazı risk faktörlerinin öğrenciler tarafından daha iyi bilindiği

görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: kendi kendine meme muayenesi, meme kanseri,

üniversite öğrencileri, bilgi düzeyi

OBJECTIVE: Aim: The research was conducted to evaluate the knowledge

of “Breast cancer” of the students attending health vocational high

school.

MATERIAL AND METHODS: Material and Methods: This descriptive

study was conducted with female students in the health services

department of a university (n=117). The sociodemographic

characteristics of the students and their knowledge about breast cancer

were evaluated with the forms developed by the researchers based on

the literature. The obtained data are shown with descriptive data, mean,

standard deviation, number and percentage distributions using SPSS

20.0 program. Chi square test was used to compare the data.

RESULTS: The mean age of the students was 18.85±3.6 and the mean

age of menarche was 13.45±1.26. The frequency of students who stated

that they knew the breast anatomy was 68.4%, and the frequency of

students who stated that they had knowledge about breast cancer and

self-examination was 74.4%. Nearly half of the students (39.3%) stated

that they obtained their knowledge about breast cancer from television,

radio, newspapers and magazines. Students who have knowledge

about breast cancer were more likely to know the age of onset of selfexamination

(p<0.05). “Having breast cancer in close relatives increases

the risk of breast cancer, “Being a woman increases the risk of breast

cancer”, “Having a cancer in one breast increases the risk of developing

cancer in the other breast” were the statements related to the breast

cancer risk factors that students participated most.

CONCLUSION: Most of the students seem to have knowledge about

breast cancer. Nevertheless, the frequency of lack of information about

breast self-examination and its importance is high. It is seen that some

risk factors related to breast cancer are better known by the students.

Keywords: breast self examination, breast cancer, university students,

level of knowledge

1

Balıkesir Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Anabilim Dalı, Balıkesir, Türkiye

2

İstinye Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Pelin Palas Karaca

Balıkesir Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Balıkesir, Türkiye

Tel: +90 505 588 77 72

E-mail: pelinpalas@hotmail.com

Geliş/ Received: 11.12.2020

Kabul/ Accepted: 01.05.2020

GİRİŞ

Kanserin, son yıllarda görülme sıklığının artması nedeniyle;

kanser hem dünya hem de ülkemizde önemli bir sağlık

sorunudur. Meme kanseri ise, akciğer kanserinden sonra,

ikinci sırada yer almakta olup, kansere bağlı en sık ölüm

nedenidir. [1,2] Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2019) verilerine

göre, gelişmiş ülkelerde kadınlarda meme kanserinin

94 ©2020 Androloji Bülteni


görülme sıklığının arttığı ve 2018 yılında yaklaşık 627,000

kadının meme kanserinden öldüğü varsayılmaktadır. [3]

Amerika’da da meme kanseri adölesan ve genç kadınlar

arasında en sık teşhis edilen invaziv kanser olup, tüm kadınlar

arasında yaklaşık %25 oranında görülmektedir. [4]

Ülkemizde ise kadınlar arasında en sık görülen kanser türü

meme kanseri olup, ölüme yol açan hastalıklar arasında

ise sekizinci sırada gelmektedir. Ülkemizde meme kanseri

insidansı 100 binde 40,7 olup, yaklaşık olarak 15,000 kadın

meme kanserine yakalanmaktadır. [5] Meme kanserinin

insidansı artmış olsa da, erken tanı ve tedavi ile morbidite

ve mortalite oranları düşürülmekte, yaşam kalitesi arttırılmaktadır.

[6,7] Meme kanseri daha sık 35 yaş ve üzeri kadınlarda

görülmesine rağmen, 20–30 yaşlarındaki kadınlarda

geç teşhis edilmesi nedeniyle daha kötü prognoza yol açar.

Meme kanseri gelişme riskini genetik, ailesel faktörler, demografik

özellikler (yaş, cinsiyet, vb.), reprodüktif öykü

(menarş yaşı, doğum yapma yaşı ve sayı, vb.), yaşam tarzı

(sedanter yaşam, sigara kullanımı, vb.), çevresel faktörler

(alkol kullanımı, sosyo ekonomik düzey, vb.) ve diğer

faktörler (Kişisel meme kanseri öyküsü, atipik hiperplazi

veya lobüler karsinoma in situ, vücut kitle indeksi) gibi

çok sayıda bileşenin etkilemesi nedeni ile etiyolojisi tam

olarak bilinmemektedir. [8] Meme kanseri oluşmasını sağlayan

birden fazla faktör etkili olduğu için, hastalık gelişiminden

korunmak güçtür. Bu bağlamda meme kanserinde

mortalite oranlarının azaltılması için erken tanı oldukça

önemlidir.

Meme kanseri erken tanısında; Kendine kendine meme

muayenesi (KKMM), klinik meme muayenesi (KMM)

ve mamografi kullanılan başlıca yöntemlerdir. KKMM 20

yaşında sonra ayda bir kadın tarafından yapılan bir çeşit

muayenedir. Ayrıca KKMM, kolay, maliyet gerektirmeyen,

mahremiyeti koruyan, invaziv prosedürleri içermeyen ve

kadının zamanını almayan bir yöntem olması nedeniyle,

diğer erken tarama yöntemlerine göre üstündür. [9–11]

KKMM düzenli olarak yapıldığı zaman kadınlar; kendi

memelerini kolayca tanırlar, kendi memesinde ve vücudunda

anormal değişikleri erken dönemde tespit edebilirler. [12]

Ülkemizdeki meme kanseri vakalarında, memedeki kitlenin

büyük bir kısmı ilk olarak kadının kendisi tarafından

belirlenmektedir. [13] Bu nedenle kadınlarda meme kanseri

risk faktörleri hakkında bilgilendirmenin yapılması, farkındalığın

arttırılması, taramalar konusunda bilinçlendirmemin

yapılması, KKMM bilgi düzeylerinin belirlenmesi

ve KKMM konusunda maket üzerinde eğitim verilmesi

oldukça önemlidir.

Ülkemizde genç yaşta meme kanseri görülme oranı yüksek

olduğu için gençlerin meme kanseri, meme kanseri risk

faktörleri ve KKMM uygulamaları önemlidir. [14] Bu bağlamda;

çalışmanın amacını sağlık hizmetleri meslek yüksekokulunda

okuyan öğrencilerin meme kanseri konusunda

bilgilerinin belirlenmesi oluşturmuştur.

YÖNTEM

Araştırma Soruları

– Öğrencilerin meme kanseri ve risk faktörleri ile ilgili

bilgileri nedir?

– Öğrencilerin KKMM uygulama farkındalıkları nedir?

– Meme kanseri ve KKMM’ne yönelik bilgi alan öğrencilerin,

KKMM’ne başlama yaşı, meme kanseri belirtilerine

ve risk faktörlerine yönelik görüşleri nedir?

Araştırmanın Tipi

Araştırma, sağlık hizmetleri meslek yüksekokulunda okuyan

öğrencilerin meme kanseri konusunda bilgilerini değerlendirmek

amacıyla tanımlayıcı ve prospektif olarak

yapılmıştır.

Araştırmanın Yeri ve Zamanı

Araştırma, tanımlayıcı tipte olup, 2017–2018 Öğretim

yılı/güz yarıyılında döneminde Ekim-Kasım ayları arasında

Balıkesir Üniversitesi İvrindi Sağlık Hizmetleri Meslek

Yüksekokulu’nda yürütülmüştür.

Araştırmanın Evreni ve Örneklemi

Araştırmanın evrenini Sağlık Hizmetleri Meslek

Yüksekokulu Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik ile birlikte

İlk ve Acil Yardım programında okuyan toplam 287

kız öğrenci oluşturmuştur. Araştırmada örneklem seçimine

gidilmeden tüm evrene ulaşılmaya çalışılmış ve 117 öğrenci

ile çalışma tamamlanmıştır. Araştırmaya katılmaya gönüllü

olmayan, araştırmanın yapıldığı gün okulda olmayan

öğrenciler araştırma kapsamına alınmamıştır.

Araştırma Verilerinin Toplanması

Araştırma verileri iki form ile toplanmıştır. Bu formlardan

birinci “Tanıtıcı Bilgi Formu” olup, öğrencilerin yaş,

sınıf, bölüm, anne-baba eğitim, ailede meme kanseri öyküsü,

medeni ve çalışma durumu gibi sosyo-demografik

özellikleri içeren 15 sorudan oluşmaktadır. İkinci form,

araştırmacılar tarafından ilgili literatür incelenerek geliştirilen

“Meme Kanseri ve Kendi Kendine Meme Muayenesi

Uygulamalarına İlişkin Bilgileri Formu” ile toplanmıştır.

Bu form toplam 22 sorudan oluşmaktadır. Bu formda;

Palas Karaca ve ark. • Sağlık hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi

95


meme kanseri ile ilgili risk faktörlerini, meme kanserinin

önlenebilme durumunu, kanserin görülme sıklığını, memenin

anatomisini bilme durumunu, meme kanserini bilme

durumunu, KKMM bilme, başlama yaşını, temel amacını,

el tekniğini, süresini ve uygulandığı zaman aralığını

bilme durumlarını inceleyen sorular yer almaktadır.

Araştırmanın Etik Yönü

Araştırmanın uygulanabilmesi için Sağlık Yüksekokulu

Müdürlüğü’nden kurum izni alınmıştır. Araştırma öncesinde,

araştırmacılar tarafından tüm öğrencilere araştırmanın

amacı anlatılmış ve soru formları hakkında bilgilendirme

yapılmıştır. Araştırmada öğrencilerden soru formunun

doldurulması ortalama 15 dakika sürmüştür.

Verilerin Değerlendirilmesi

Verilerin toplanması ortalama 10–15 dakika sürmüştür.

Elde edilen veriler SPSS 20,0 programı kullanılarak tanımlayıcı

veriler, ortalama, standart sapma, sayı ve yüzdelik

dağılımları ile gösterilmiştir. Verilerin karşılaştırılmasında

ki kare testi kullanılmıştır. İstatistiki ölçümlerde anlamlılık

değeri 0,05 olarak belirlenmiştir.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Bu araştırma sadece İvrindi Sağlık Hizmetleri Meslek

Yüksekokulu’nda okuyan öğrencilere uygulanmıştır. Bu

nedenle sonuçlar genellenemez, sadece araştırmanın yapıldığı

gruba genellenebilir.

göre öğrencilerin %68,4’ü memenin anatomisini bildiğini,

%74,4’ü meme kanseri ve KKMM hakkında bilgi aldığını

ve yarısına yakın bir kısmının bu bilgiyi gazete, dergi, radyo

ve televizyondan (%39,3) öğrendiğini ifade etmişlerdir.

Yine öğrencilerin meme kanserinin belirtilerine ilişkin ifadelerine

baktığımızda; en sık memede ağrı %60,7, memede

%95,7 ve koltuk altında ele gelen şişlik %70,9 görüldüğünü

belirtmişlerdir. Araştırmada öğrencilere KKMM

temel amacını sorduğumuzda; çok az bir kısmı (%23,9)

“Kişinin kendi meme dokusunu daha iyi tanıması” cevabını

vermiştir. Ayrıca araştırmada öğrencilerin yarısının

KKMM başlama yaşını ve uygulama zamanını doğru bildiği

belirlenmiştir.

Tablo 1. Öğrencilerin tanımlayıcı özelliklerinin dağılımı

Tanımlayıcı özellikler

(X ± SS)

Yaş ortalaması

Menarş ortalaması

En son bitirdiği okul (n: 117)

Düz lise

Sağlık Meslek Lisesi

Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Öğrenim gördüğü program (n: 117)

İlk ve Acil Yardım

Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik

Sınıf

Birinci sınıf

İkinci sınıf

Medeni Durumu (n: 117)

Evli

Bekar

18,85±3,6

13,45±1,26

Sayı %

14

81

22

86

31

43

74

2

115

11,9

69,3

18,8

73,5

26,5

36,8

63,2

1,7

98,3

BULGULAR

Araştırmaya alınan öğrencilerin 117’sinin tanımlayıcı özellikleri

Tablo 1’de yer almaktadır. Araştırma kapsamına alınan

öğrencilerin yaş ortalaması 18,85±3,6, menarş yaş ortalaması

ise 13,45±1,26 olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin

%69,3’ünün sağlık meslek lisesi mezunu, %73,5’nin ilk ve

acil yardım programında okuduğu ve %63,2’sinin ikinci

sınıfta öğrenim gördüğü belirlenmiştir. Öğrencilerin tamamına

yakın bir kısmının çalışmadığı (%92,3) ve bekar

(%98,3) olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin %87,2’sinin

annesi, %56,4’ünün babası 8 yıl ve altında eğitim almıştır.

Öğrencilerin %29,1’i sigara kullandıklarını bildirmişlerdir.

Öğrencilerin %78,1’nin menstruasyon periyotlarının

düzenli olduğu tespit edilmiştir. Öğrencilerin %5,1’nin

meme kanseri tanısı alan yakını olduğu ve bu öğrencilerin

%2,6’sının kız kardeşinde olduğu belirlenmiştir.

Tablo 2’de araştırma kapsamına alınan öğrencilerin meme

kanseri ve KKMM ilişkin bilgileri verilmiştir. Tablo 2’ye

Anne Eğitim Durumu

8 yıl ve altı

8 yıl ve üstü

Baba Eğitim Durumu

8 yıl ve altı

8yıl ve üstü

Çalışma durumu (n: 117)

Çalışan

Çalışmayan

Sigara içme durumu (n: 117)

İçen

İçmeyen

Menstruasyon düzeni (n: 117)

Düzenli

Düzensiz

Meme kanseri tanısı alan yakını (n: 117)

Evet

Hayır

Meme kanseri tanısı alan yakınlık durumu (n: 6)

Anne

Kız kardeş

Teyze, Hala

102

15

66

51

9

108

34

83

89

28

6

111

1

3

2

87,2

12,8

56,4

43,6

7,7

92,3

29,1

70,9

78,1

21,9

5,1

94,9

0,9

2,6

1,7

96 Androl Bul 2020;22:94-102


Tablo 2. Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM hakkındaki

bilgi durumlarının dağılımı

Meme Kanseri ve KKMM Bilgileri Sayı %

Memenin anatomisini bilme (n: 117)

Evet

Hayır

Meme kanseri ve KKMM bilgi alma

durumu (n: 117)

Bilgi aldım

Bilgi almadım

Meme kanseri ve KKMM bilgileri öğrenme yerleri

Gazete-dergi Radyo-Televizyon

Okul

Afiş-Broşür

Sağlık Profesyoneli

Konferans

Meme kanserinin belirtilerine ilişkin ifadeleri*

Memede ağrı

Memede ele gelen şişlik

Koltuk altında ele gelen şişlik

Meme başının içe çekilmesi

Meme başından kanlı akıntı

Tek memede sarkıklık

Meme derisinde kuruluk ve buruşukluk

Memede gamzeleşme

Memede yara

Memede sıcaklık hissi

KKMM temel amacını bilme (n: 117)

Kişinin kendi meme dokusunu daha iyi tanıması

Meme dokusundaki bir kitleyi fark etmesi

Diğer

KKMM başlama yaşını bilme (n: 117)

Doğru bilen

Yanlış bilen

KKMM ne zaman uygulandığı tanımlama (n: 117)

Her hangi bir gün

Ayda bir, Mensturasyon başlamasından

5–7 gün sonra

Diğer (Mensturasyon kanaması başladığında, ilk gün)

* Soruya birden fazla yanıt verilmiştir.

80

37

87

30

46

22

8

8

3

71

112

83

32

29

20

17

15

30

22

28

88

1

66

51

45

50

68,4

31,6

74,4

25,6

39,3

18,8

6,8

6,8

2,6

60,7

95,7

70,9

27,4

24,8

17,1

14,5

12,8

25,6

18,8

23,9

75,2

0,9

55

45

Meme kanseri ve KKMM’ne yönelik bilgi alan öğrencilerin,

KKMM’ne başlama yaşını (%66,7) bilme oranlarının;

bilgi almayanlara göre yüksek olduğu belirlenmiştir (Tablo

3), ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi

(p<0,05).

Öğrencilerin meme kanseri risk faktörlerine ifadelere katılma

durumu incelendiğinde; en çok “Kadın olmak meme

kanseri riskini arttırır” (%85,5), “Yakın akrabada meme

kanseri olması meme kanseri riskini arttırır” (%86,3), “Bir

memede kanser olması, diğer memede kanser gelişme riskini

arttırır” (%84,6), “Radyasyona maruz kalma meme

kanseri riskini arttırır” (%78,6), “İyi huylu meme hastalığı

geçirme meme kanseri riskini arttırır” (%56,4), “Sigara

kullanma meme kanseri riskini arttırır” (%71,8) ifadelerine

katıldığı belirlenmiştir (Tablo 4).

22

38,5

42,7

18,8

Tablo 3. Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM bilgi alma

durumlarına göre KKMM başlama yaşına ilişkin bilgileri

KKMM başlama yaşı

Meme Kanseri ve

KKMM bilgi alma Doğru Bilen Yanlış Bilen

Ki– kare

p değeri

Sayı % Sayı %

Bilgi Alan (n: 87) 44 66,7 43 84,3 X 2 =4,699

Bilgi Almayan (n: 30) 22 33,3 8 15,7

P=0,030

P<0,05

Tablo 4. Öğrencilerin meme kanseri risk faktörleri ile ilgili

verilen ifadelere katılma durumu

Meme Kanseri Risk Faktörleri İle İlgili İfadeler Sayı Yüzde

Kadın olmak meme kanseri riskini arttırır. 100 85,5

İlk doğumun 30 yaş üzerinde olması meme 52 44,4

kanseri riskini arttırır.

İlk adetin erken yaşta olması meme kanser 31 26,5

riskini arttırır.

Yakın akrabada meme kanseri olması

101 86,3

meme kanseri riskini arttırır.

İyi huylu meme hastalığı geçirme meme

66 56,4

kanseri riskini arttırır.

Bir memede kanser olması, diğer memede 99 84,6

kanser gelişme riskini arttırır.

Hormon tedavisi görmek meme kanseri

52 44,4

riskini arttırır.

Oral kontraseptif kullanma meme kanseri 47 40,2

riskini arttırır.

Radyasyona maruz kalma meme kanseri 92 78,6

riskini arttırır.

Şişmanlık ve yağlı beslenme meme kanseri 59 50,4

riskini arttırır.

Alkol kullanma meme kanseri riskini arttırır. 66 56,4

Sigara kullanma meme kanseri riskini arttırır. 84 71,8

Bebeğini az emzirme veya emzirmeme meme 42 35,9

kanseri riskinin arttırır.

Hiç doğum yapmamak meme kanseri

riskini arttırır.

16 13,7

Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM bilgi alma durumlarına

göre meme kanserinin risk faktörlerine ilişkin karşılaştırmaları

Tablo 5’te görülmektedir. Meme kanseri ve KKMM’ne

yönelik bilgi alan öğrencilerin, “bir memede kanserin olması

diğer memede kanser gelişme riskini arttırması (X 2 :9,984; p:

0,002), radyasyona maruz kalınması (X 2 :5,620; p: 0,018)”

meme kanseri riskini arttırır ifadelerine katılım sağladıkları

ve bu farkın istatiksel olarak anlamlı olduğu görülmüştür.

Ayrıca çalışmada meme kanseri ve KKMM yönelik

bilgi alan öğrencilerin, “kadın olmak (X 2 :0,148; p: 0,700),

ilk doğumu 30 yaş üzerinde yapmış olmak (X 2 :0,504; p:

0,478), ilk adetin erken yaşta olmak (X 2 :0,969; p: 0,325),

yakın akrabada meme kanseri öyküsü (X 2 :3,188; p: 0,074,

Palas Karaca ve ark. • Sağlık hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi

97


Tablo 5. Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM bilgi alma durumlarına göre meme kanseri risk faktörlerine ilişkin görüşleri

Meme Kanseri ve KKMM Bilgi Alma

Risk Faktörleri

Durumları

Kadın olmak meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

İlk doğumun 30 yaş üzerinde olması meme kanseri riskini arttırır

Evet

Hayır

İlk adetin erken yaşta olması meme kanser riskini arttırır.

Evet

Hayır

Yakın akrabada meme kanseri olması meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

İyi huylu meme hastalığı geçirme meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Bir memede kanser olması, diğer memede kanser gelişme riskini arttırır.

Evet

Hayır

Hormon tedavisi görmek meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Oral kontraseptif kullanma meme kanseri riskini arttırır

Evet

Hayır

Radyasyona maruz kalma meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Şişmanlık ve yağlı beslenme meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Alkol kullanma meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Sigara kullanma meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Bebeğini az emzirme veya emzirmeme meme kanseri riskinin arttırır.

Evet

Hayır

Hiç doğum yapmamak meme kanseri riskini arttırır.

Evet

Hayır

Hayır

n %

25 25,0

5 29,4

15 28,8

15 23,1

10 32,3

20 23,3

23 22,8

7 43,8

15 22,7

15 29,4

20 20,2

10 55,6

15 28,8

15 23,1

16 34,0

14 20,0

19 20,7

11 44,0

18 30,5

12 20,7

15 22,7

15 29,4

20 23,8

10 30,3

7 16,7

23 30,7

12 23,1

18 27,7

Evet

n %

75 75,0

12 70,6

37 71,2

50 76,9

21 66,7

66 76,7

78 77,2

9 56,3

51 77,3

36 70,6

79 79,8

8 44,4

37 71,2

50 76,9

31 66,0

56 80,0

73 79,3

14 56,0

41 69,5

46 79,3

51 77,3

36 70,6

64 76,2

23 69,7

35 83,3

52 69,3

40 76,9

47 72,3

X 2

p Değeri

X 2 : 0,148

p: 0,700

X 2 : 0,504

p: 0,478

X 2 :0,969

p: 0,325

X 2 : 3,188

p: 0,074

X 2 :0,674

p: 0,412

X 2 : 9,984

p: 0,002

X 2 : 0,504

p: 0,478

X 2 : 2,908

p: 0,088

X 2 : 5,620

p: 0,018

X 2 :1,479

p: 0,224

X 2 :0,674

p: 0,412

X 2 :0,524

p: 0,469

X 2 : 2,768

p: 0,096

X 2 : 1,079

p: 0,570

iyi huylu meme hastalığı geçirme (X 2 :0,674; p: 0,412), hormon

tedavisi görmek (X 2 :0,504; p: 0,478, oral kontraseptif

kullanmak (X 2 :2,908; p: 0,088), şişmanlık ve yağlı beslenme

(X 2 :1,479; p: 0,224), alkol (X 2 :0,674; p: 0,469), sigara

(X 2 :0,524, p: 0,412), bebeğini az emzirme veya emzirmeme

(X 2 :2,768; p: 0,096), hiç doğum yapmamak meme kanseri

riskini arttırır (X 2: 2,768; p: 0,096” ifadelerine katıldıkları ve

bu farkın anlamlı olmadığı görülmüştür.

Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM bilgi alma durumlarına

göre meme kanserinin belirtilerine ilişkin

karşılaştırmaları Tablo 6’da yer almaktadır. Meme kanseri

ve KKMM’ne yönelik bilgi alan öğrencilerin, “tek memede

sarkıklık olması (X 2 :5,391; p: 0,020)” meme kanseri riskini

arttırır ifadesine katılım sağladıkları ve bu farkın istatiksel

olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir. Buna karşılık; memede

ağrı (X 2: 0,914; p: 0,339), ele gelen şişlik (X 2: 3,234;

p: 0,72), koltuk altında şişlik (X 2: 1,132; p: 0,287), meme

başının içe çekilme (X 2 :0,009 p: 0,922), meme başında

kanlı akıntı (X 2 :0,009; p: 0,922), meme derisinde kuruluk

(X 2 :0,667; p: 0,414), memede gamzeleşme (X 2 :3,249;

p: 0,071), memede yara (X 2 :3,249; p: 0,071) ve memede

98 Androl Bul 2020;22:94-102


Tablo 6. Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM bilgi alma durumlarına göre meme kanserinin belirtilerine ilişkin ifadeleri

Meme Kanseri ve KKMM Bilgi Alma

Meme Kansereinin Belirtilerine İlişkin İfadeler

Memede ağrı

Evet

Hayır

Memede ele gelen şişlik

Evet

Hayır

Koltuk altında ele gelen şişlik

Evet

Hayır

Meme başının içe çekilmesi

Evet

Hayır

Meme başından kanlı akıntı

Evet

Hayır

Tek memede sarkıklık

Evet

Hayır

Meme derisinde kuruluk ve buruşukluk

Evet

Hayır

Memede gamzeleşme

Evet

Hayır

Memede yara

Evet

Hayır

Memede sıcaklık hissi

Evet

Hayır

Hayır

n %

16 22,5

14 30,4

27 24,1

3 60,0

19 22,9

11 32,4

8 25,0

22 25,9

4 13,8

26 29,5

1 5,0

29 29,9

3 17,6

27 27,0

1 6,7

29 28,4

5 16,7

25 28,7

9 40,9

21 22,1

Evet

n %

55 77,5

32 69,6

85 75,9

2 40,0

64 77,1

23 67,6

24 75,0

63 74,1

25 86,2

62 70,5

19 95,0

68 70,1

14 82,4

73 73,0

14 93,3

73 71,6

25 83,3

62 71,3

13 59,1

74 77,9

X 2

p Değeri

X 2 : 0,914

p: 0,339

X 2 : 3,234

p: 0,72

X 2 : 1,132

p: 0,287

X 2 : 0,009

p: 0,922

X 2 : 0,009

p: 0,922

X 2 : 5,391

p: 0,020

X 2 : 0,667

p: 0,414

X 2 : 3,249

p: 0,071

X 2 : 3,249

p: 0,071

X 2 : 3,313

p: 0,069

sıcaklık hissi (X 2 :3,313; p: 0,069) ile meme kanseri ve

KKMM bilgi alma arasında istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmamıştır.

TARTIŞMA

Meme kanseri, genç yaştaki kadınlarda kitlenenin daha

geç belirlenmesi nedeniyle prognozun daha kötü olduğu

bildirilmektedir. [15,16] Bu nedenle araştırma öğrencilerin

meme kanseri konusunda bilgilerini değerlendirmek ve

farkındalık yaratmak için 117 kız öğrenciye uygulanmıştır.

Öğrencilerin büyük bir kısmının sağlık meslek lisesinden

mezun oldukları, ilk ve acil yardım bölümde öğrenim gördükleri,

çalışmadıkları ve bekar oldukları belirlenmiştir.

Yine öğrencilerin yaş ortalaması 18,85±3,6, menarş yaş ortalaması

ise 13,45±1,26 olarak bulunmuştur. KKMM ile

ilgili hemşirelik öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada;

bizim araştırmamıza benzer bir şekilde öğrencilerinin ortalama

yaş ortalaması 20,86±1,99, menarş yaş ortalaması

ise 13,29±1,20 olarak belirlenmiştir. [17] Kız öğrenciler

üzerinde yapılan bir diğer bir çalışmada katılımcıların, yaş

ortalamaları 21±0,08 olduğu ve büyük bir kısmının 10–15

yaş arası ilk adetini gördüğü saptanmıştır. [15] Diğer bir çalışmada

ise öğrencilerin yaş ortalaması 18,99±1,53 olarak

tespit edilmiştir. [1] Çalışmamızın yaş ve menarş ortalaması

diğer üniversite öğrencileri ile yapılan çalışma sonuçları ile

benzerdir.

Araştırmada en sık öğrencilerin birinci derece yakınında

(%5,1) meme kanseri öyküsü bulunmaktadır. Yapılan bir

çalışmada da benzer bir şekilde birinci derece akrabalarında

%7,5 meme kanseri öyküsü bulunmuştur. [16] Üniversite

Öğrencilerinin Meme ve Serviks Kanseri Farkındalığı: İki

Ülke ve İki Farklı Kültürün Karşılaştırılması başlıklı diğer

bir araştırmada Türk öğrencilerin %12,6’sı ve Polonyalı öğrencilerin

%18,1’inin ailelerinde meme kanseri öyküsünün

olduğu belirlenmiştir. [18] Bu araştırmanın sonuçları literatürdeki

araştırma sonuçları ile benzerdir.

Meme kanserinde sigara kullanımı ile ilgili yapılan çalışmalar,

sigaranın meme kanserine yakalanma riskini arttırdığını

göstermektedir. [13,15] Araştırmada öğrencilerin büyük bir

kısmının sigara kullanmadığını ve sigaranın meme kanseri

Palas Karaca ve ark. • Sağlık hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi

99


riskini arttırdığı görüşünü destekledikleri belirlenmiştir.

Araştırmada, meme kanseri risk faktörleri arasında önemli

bir yere sahip olan sigaranın, öğrencilerin büyük bir kısmı

tarafından bilinmesi sevindirici bir bulgu olsa da; sigaranın

bırakılması ile ilgili müdahale eğitimlerinin düzenli aralıkla

tekrar edilmesi önerilir.

Araştırmada öğrencilerin yarısından fazlasının meme kanseri

ve KKMM hakkında bilgi sahibi olduklarını ifade etmişlerdir.

Erbil ve Bölükbaş’ının [17] yaptıkları çalışmada

büyük bir kısmının meme kanseri hakkında bilgi sahibi

olduklarını bildirmiştir. Yapılan diğer çalışmalarda da bu

bulgumuzu destekler şekilde meme kanseri hakkında öğrencilerin

ve kadınların bilgi sahibi oldukları belirlenmiştir.

[19–22]

Bu çalışmadan farklı olarak öğrencilerin sadece çok

az bir kısmının meme kanseri ve KKMM hakkında bilgi

sahibi olduğunu gösteren çalışmalar da mevcuttur. [23,24]

Çalışmanın bu sonucu, öğrencilerin KKMM bilgi aldığı

ancak, bu bilgilerin güçlendirilmesi ve eğitim programları

ile daha çok öğrencinin farkındalığının arttırılması gerektiği

şeklinde yorumlanabilir.

Meme Kanseri ve KKMM ile ilgili bilgiyi nereden aldınız?”

sorusuna verdikleri cevapta, öğrencilerin yarısına yakını

gazete-dergi, radyo ve televizyondan öğrendiklerini belirtmiştir.

Literatürde bu konu ile ilgili yapılan çalışmalarda da

kadınların yarısına yakın bir kısmı KKMM ile ilgili bilgiyi

görsel basından aldıklarını ifade etmişlerdir. [25–28] Ayrıca

araştırmada, meme kanseri ve KKMM ile ilgili sağlık profesyonellerinden

bilgi aldığını ifade eden öğrenci oranının

çok düşük olduğu dikkati çekmektedir. Literatürde de çeşitli

çalışmaların sonuçlarının bulgularımız ile paralellik

gösterdiği görülmektedir. Bu durum kadınlarda sık görülen

meme kanserine yönelik bilgilendirmede medyanın

da önemli rolleri olduğunu göstermektedir. Ayrıca sağlık

hizmetlerinde okuyan öğrencilere yönelik meme kanseri

belirtilerine, risk faktörlerine ve tarama programlarına yönelik

bilgilerin eğitim müfredatının içeriğin geliştirilerek

eklenmesi ve seminer/konferans programları düzenlenerek

arttırılmasına gereksinim olduğu söylenebilir.

Araştırmada öğrenciler, meme kanserinin belirtilerine

ilişkin en sık meme ve koltuk altında ele gelen şişlik ve

ağrı olduğunu ifade etmişlerdir. Benzer şekilde Güzel ve

Bayraktar’ın (2019) [29] çalışmasında kadınların en fazla

memede kitleyi ifade ettikleri bulunmuştur. Yapılan bir

diğer çalışmada ise genç kadınların %83,4’ü meme kanseri

belirtileri arasında ele gelen bir şişlik olduğunu ifade

etmişlerdir. [30] Bu araştırmada öğrencilerin, meme kanseri

belirtilerine ilişkin bilgilerinde eksik noktaların bulunduğu

ve bilgilerinin arttırılması konusunda eğitime ihtiyaçları

olduğu söylenebilir.

KKMM meme sağlığının geliştirilmesinde ve kişinin kendi

meme dokusunu tanımasında etkili bir yöntemdir. [24] Bu

doğrultuda yaptığımız araştırmada öğrenciler, KKMM’nin

amacına ilişkin az bir kısmı (%23,9) oranında “Kişinin

kendi meme dokusunu daha iyi tanıması” görüşünü katıldıkları

belirlenmiştir. Bu sonuç, öğrencilerin büyük bir

kısmının meme kanseri ve KKMM ile ilgili bilgi almasına

karşın; KKMM temel amacının bilme düzeylerinin ve farkındalığının

yeterli olmadığını düşündürmektedir.

KKMM 20 yaşından sonra her kadın tarafından kolayca

evinde yapılabilecek, erken tanıya yönlendirebilecek ve ucuz

bir yöntemdir. [31] Araştırmamızda meme kanseri ve KKMM

bilgi alan öğrencilerin; KKMM’yi başlama yaşını bilme

oranlarının konuya ilişkin bilgi almayan öğrencilere göre

daha yüksek olduğu saptandı (p<0,05). Bu bulgu bilgi alan

öğrencilerin KKMM başlama yaşını bilme durumlarını etkilediğini

göstermektedir. Bu nedenle gençlere yönelik, sağlık

profesyonelleri tarafından meme kanseri ve KKMM konusunda

bilgi düzeylerinin arttırılması amacıyla eğitimlerin ve

seminerlerin düzenlenmesi gerektiği kanısındayız.

Dünyanın hemen her bölgesinde önemli bir sağlık sorunu

olan meme kanseri, kadınlar arasında en yaygın kanser

türüdür. [18] Araştırmada, öğrencilerin büyük bir kısmının

kadın olmanın meme kanseri riskini arttırdığını ifade etmişlerdir.

Yakın akrabada (anne, kız kardeş) meme kanseri

olması kişide, meme kanseri görülme riskini arttırmaktadır

(yüksek derecede risk faktörü). [32] Araştırmada öğrenciler

“Yakın akrabada meme kanseri olması meme kanseri riskini

arttırır” ifadesine %86,3 oranında katılım sağlamıştır. Kız

öğrencilerin meme kanseri ve KKMM bilgilerinin incelendiği

bir çalışmada, bizim çalışma sonucumuzu destekler şekilde,

katılımcıların büyük bir kısmı yakın akrabada meme

kanserinin olması kanser riskini arttırdığını belirtmişlerdir.

[15]

Çalışmamızda, öğrencilerin tamamına yakınının ailede

meme kanseri durumlarına ilişkin farkındalıklarının yüksek

olduğu belirlenmiştir.

Bir memede meme kanserinin olması, diğer memede

meme kanseri riskini arttırmaktadır (Yüksek/artmış risk).

[32]

Araştırma öğrencilerin büyük bir kısmı “Bir memede

kanser olması, diğer memede kanser gelişme riskini arttırır”

ifadesine katılmışlardır. Çalışma bulgumuzu destekler şekilde,

yapılan bir çalışmada kız öğrencilerin yarısından fazlası

memede kitlenin riski arttırdığını bildirmişlerdir.

Meme kanserinin bazı risk faktörleri değiştirilemezken,

obezite ve sedanter yaşam gibi bazı risk faktörleri kolayca

değiştirilebilir. [18] Çalışmada “Şişmanlık ve yağlı beslenme

meme kanseri riskini arttırır” ifadesine öğrencilerin yaklaşık

yarısının katıldığı belirlenmiştir. Bu sonuca göre öğrencilerin

meme kanserine ilişkin bilgilerinde eksik olan

100 Androl Bul 2020;22:94-102


noktaların bulunduğu, kanserden korunmaya yönelik farkındalığın

arttırılması ve sağlıklı yaşam biçimlerinin öğrencilere

kazandırılması gerektiği söylenebilir.

Meme kanseri risk faktörleri arasında olan “Alkol kullanımı

meme kanseri riskini arttırır” ifadesine öğrencilerin büyük

bir kısmı katılım sağlamıştır. Bu konu ile ilgili yapılan bir

çalışmada, araştırma bulgumuzu destekler şekilde “Alkol

kullanmak meme kanseri riskini artırır” ifadesine öğrencilerin

yarısından fazlası katılım sağlamıştır. [15] Çalışmamızda

öğrencilerin alkol kullanmanın meme kanseri riski oluşturabileceği

durumlarına ilişkin farkındalıklarının olduğu

belirlenmiştir.

Araştırmada meme kanserinde risk faktörü olarak belirlenen

“Bebeğini az emzirme veya emzirmeme meme kanseri

riskinin arttırır, hiç doğum yapmamak meme kanseri riskini

arttırır, ilk adetin erken yaşta olması meme kanser riskini

arttırır” ifadelerine daha az sayıda öğrencinin katıldığı

saptanmıştır. Bu sonuçlara göre öğrencilerin meme kanseri

risk faktörlerine yönelik bilgilerinin eksik olmasından kaynaklandığı

söylenebilir.

Araştırmamızda meme kanseri ve KKMM’ye yönelik bilgi

alan öğrencilerin; “tek memede sarkıklık olması meme

kanserinin belirtileri arasındadır” bilme oranlarının bilgi

almayan öğrencilere göre daha yüksek olduğu saptandı.

Kolutek ve Aydın Avcı’nın çalışmasında da (2015) kadınların

eğitim öncesinde meme kanserinin belirtilerini, bilmediği;

kadınlara verilen eğitim bilgi düzeylerinin yüksekliği

belirlenmiştir. [33] Diğer bir çalışmada ise; meme kanserinin

erken tanısına yönelik bilgi alan kadınların; meme kanserinde

risk faktörlerini bilme oranlarının, bilgi almayan

kadınlara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. [29] Bu

sonuç, meme kanserine yönelik verilen eğitimlerin, bireylerin

farkındalıklarını arttırdığını göstermektedir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Bu çalışmada öğrencilerin çoğunluğunun daha önce meme

kanseri ve KKMM ile ilgili bilgi aldığı, buna rağmen ne

zaman uygulanması gerektiğini ve temel amacını bilmeyen

öğrencilerin yüksek olduğu, en çok kadın akrabada meme

kanseri öyküsü, bir memede kanser öyküsü, radyasyona

maruz kalma, iyi huylu meme hastalığı geç ve yakın akrabada

meme kanseri öyküsü meme kanseri riskini arttırdığını

düşündükleri belirlenmiştir.

Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda:

– Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM yönelik farkındalıklarının

geliştirilmesi (seminer, konferans, sosyal ve

görsel medya),

– Öğrencilerinin kendi sağlığı ile ilgili becerilerinin geliştirmelerinin

sağlanması,

– Öğrencilerin meme kanseri ve KKMM ile ilgili düzenlenen

etkinliklere katılımının sağlanması, tutum ve

davranışlarda değişim göstermelerinin takip edilmesi,

– Bu konu ile ilgili nicel, nitel ve deneysel çalışmalarının

yapılması önerilebilir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Höbek Akarsu R, Yüzer Alsaç S. Hemşirelik öğrencilerinin

Kendi Kendine Meme Muayenesi (KKMM) bilme ve uygulama

durumlarının belirlenmesi. Bozok Tıp Derg 2019;9:115–21.

[CrossRef]

2. National Center for Health Statistics Staff. Health, U. S. with

Urban and Rural Health Chartbook, 2001. Hyattsville, Md:

National Center for Health Statistics, 2001. https://www.cdc.gov/

nchs/data/hus/hus01cht.pdf

3. World Health Organization. Breast Cancer. https://www.who.int/

cancer/prevention/diagnosis-screening/breast-cancer/en/

4. Ademuyiwa FO, Gao F, Hao L, Morgensztern D, Aft RL, Ma

CX, Ellis MJ. US breast cancer mortality trends in young women

according to race. Cancer 2015;121:1469–76. [CrossRef]

5. Özkan S, Keskinkılıç B, Gültekin M, Karaca AS, Öztürk C, Boztaş G,

et al. Ulusal Kanser Kontrol Planı 2013–2018. TC. Sağlık Bakanlığı

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Yayınları, Ankara: 2018. p.18–56.

6. Gençtürk N, Demirezen E, Ay F. Health beliefs of midwifery

students at Istanbul University about breast cancer and breast selfexamination

acknowledgements. J Cancer Educ 2017;32:784–9.

[CrossRef]

7. Kirag N, Kızılkaya M. Application of the Champion Health Belief

Model to determine beliefs and behaviors of Turkish women

academicians regarding breast cancer screening: A cross sectional

descriptive study. BMC Womens Health 19 6;19:132. [CrossRef]

8. Koçak S, Çelik L, Özbaş S, Dizbay S, Tükün A, Yalçın B. Meme

kanserinde risk faktörleri, riskin değerlendirilmesi ve prevensiyon:

2010 Konsensus Raporu. J Breast Health 2011;7:47–67.

http://thejournalofbreasthealth.com/content/files/sayilar/23/

buyuk/2541.pdf

9. Boxwala FI, Bridgemohan A, Griffith DM, Soliman AS. Factors

associated with breast cancer screening in Asian Indian women in

Metro-Detroit. J Immigr Minor Health 2010;12:534–43. [CrossRef]

10. Husna PH, Marni, Nurtanti S, Handayani S, Ratnasari NY,

Ambarwati R, Susanto T. Breast self-examination education for

skill and behavior. Educ Health (Abingdon) 2019;32:101–2.

[CrossRef]

Palas Karaca ve ark. • Sağlık hizmetleri öğrencilerinin meme kanseri konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi

101


11. Beydağ KD, Yürügen B,. The effect of Breast Self-Examination

Education Given to midwifery students on their knowledge and

attitudes. Asian Pac J Cancer Prev 2010;11:1761–4.

12. Birhane N, Mamo A, Girma E, Asfaw S. Predictors of breast self -

examination among female teachers in Ethiopia using health belief

model. Arch Public Health 2015;27;73:39. [CrossRef]

13. Aydoğdu SGM, Karapelit Z. Ebelik öğrencilerinin kendi kendine

meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi.

Androl Bul 2017;19:78−85. [CrossRef]

14. Özçelik F. Türk Cerrahi Derneği Yeterlilik Okulu

Ders Notları. https://www.turkcer.org.tr/files/

publications/93/92df9b069dd3392e431da026cb3701e7.

pdf#page=308 Ankara 2018.

15. Alpteker H, Gümüş D, Doğan S, Bilir S, Önal M. Kız öğrencilerin

meme kanseri ve kendi kendine meme muayenesi bilgi ve

uygulamalarının incelenmesi. J Breast Health 2011;7:176–81.

16. Canbulat N. Sağlık çalışanlarının meme kanseri, kendi kendine

meme muayenesi ve mamografiye ilişkin sağlık inançlarının

incelenmesi (Yüksek lisans tezi). Atatürk Üniversitesi Cerrahi

Hastalıklar Hemşireliği Anabilim Dalı, Erzurum; 2006.

17. Erbil N, Bölükbaş N. Health beliefs and breast selfexamination

among female university nursing students in Turkey. Asian Pac J

Cancer Prev 2014;15:6525–29. [CrossRef]

18. Koc G, Gulen-Savas H, Ergol S, Yildirim-Cetinkaya M, Aydin

N. Female university students’ knowledge and practice of breast

self-examination in Turkey. Niger J Clin Pract 2019;22:410–5.

[CrossRef]

19. Kabataş MS, Kızıl H, Duman D. Bayan öğretmenlerin meme

kanseri ve kendi kendine meme muayenesi hakkında bilgi, tutum

ve davranışlarının incelenmesi. J Breast Health 2010;6:150–5.

https://www.eurjbreasthealth.com/content/files/sayilar/21/

buyuk/2251.pdf

20. Şen S, Başar F. Kütahya bölgesinde yaşayan kadınların kendi

kendine meme muayenesi ve meme kanseri ile ilgili bilgi düzeyleri.

J Breast Health 2012;8:185–90.

21. Ameer K, Abdulie S, Pal S, Arebo K, Kassa G. Breast cancer

awareness and practice of breast self-examination among female

medical students in Haramaya University, Harar, Ethiopia. IJIMS

2014;2:109–19.

22. Akpo EE, Akpo MO, Akhator A. Breast cancer knowledge and

screening practices among Nigerian medical students. ISPUB –

Internet J Health 2010;11:8. https://print.ispub.com/api/0/ispubarticle/5445

23. Türkmen H. Üniversite Öğrencilerinin Kendi Kendine

Meme Muayenesini Bilme ve Uygulama Durumları. Manisa

Celal Bayar Sağlık Bilimleri Enstitüsü Derg 2017;4:586–92.

http://static.dergipark.org.tr/article-download/3495/cac1/

ab69/59558e84e4f5d.pdf?

24. Gümüş Şekerci Y, Sohbet R. Meme Kanseri ve Erken Tanı

Yöntemleri Eğitiminin Öğrencilerin Sağlık Bilgisi, İnanç ve

Uygulamalarına Etkisi. JAREN 2019;5:204–12. [CrossRef]

25. Kılıç S, Uçar M, Seymen E, İnce S, Ergüvenli Ö, Yıldırım A, et

al. Kendi kendine meme muayenesi bilgi ve uygulamasının GATA

Eğitim Hastanesinde görevli hemşire, hemşirelik öğrencileri ve

hastaneye müracaat eden kadın hastalarda araştırılması. Gülhane

Tıp Derg 2006;48:200–4. http://cms.galenos.com.tr/Uploads/

Article_33061/GMJ-48-200-En.pdf

26. Çevik C, Akbulut G, Erkal S. Memede kitle şüphesiyle hastaneye

başvuran kadınların kendi kendine meme muayenesi hakkındaki

bilgi düzeylerinin kitle fark edilmesine etkisi. Hemşirelik Forumu

Derg 2005;6:4–8.

27. Atlı Ö, Yenerenoğlu H. Kadınlara meme kanseri ve kendi kendine

meme muayenesi hakkında verilen eğitimin bilgi düzeylerine

etkisinin incelenmesi. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu 5.

Ulusal Hemşirelik Öğrencileri Kongresi Kitabı, 2005. s.54.

28. Karayurt Ö, Coşkun, A, Cerit K. Hemşirelerin meme kanseri

ve kendi kendine meme muayenesine ilişkin inançları ve

uygulama durumu. J Breast Health 2008;4:16–20. https://www.

eurjbreasthealth.com/content/files/sayilar/11/buyuk/991.pdf

29. Güzel N, Bayraktar N. Kadınların meme kanseri erken tanısına

yönelik farkındalıklarının ve uygulamalarının belirlenmesi.

Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Derg 2019;6:101–11.

http://static.dergipark.org.tr/article-download/2edf/6c20/2103/5

d4018000cd51.pdf?

30. Özen B, Zincir H, Kaya Erten Z, Özkan F, Elmalı F. Knowledge and

Attitudes of Women about Breast Cancer, Self Breast Examination

and Healthy Life Style Behaviours. J Breast Health 2013;9:200–4.

[CrossRef]

31. Franek GA, Nowak-Kaputsa ZE, Cabaj M. Breast cancer

prophylaxis among nurses. Wiad Lek 2004;57:82–4. https://

pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/15884211/

32. Güllüoğlu BM. Meme hastalıklarına yaklaşım: Meme kanseri için

risk değerlendirmesi ve tarama stratejileri. Türk Aile Hek Derg

2008;12:9–17. [CrossRef]

33. Kolutek R, Aydın Avcı İ. Eğitim ve evde izlemin, evli kadınların

meme ve serviks kanseri ile ilgili bilgi düzeylerine ve uygulamalarına

etkisi. J Breast Health 2015;11:155–62. [CrossRef]

102 Androl Bul 2020;22:94-102


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:103−107

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.62687

Erkek Üreme Sağlığı

İdiopatik erkek infertilitesinde antioksidan kompleks

tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi

Evaluation of the effectiveness of antioxidant complex treatment in

idiopatic male infertility

Ünal Öztekin 1 , Fatih Fırat 2 ABSTRACT

ÖZ

AMAÇ: İnfertil erkeklerin semen analizlerinde görülen oligoastenoteratozoospermi

durumunun %30’undan fazlasında etiyolojik bir neden

bulunamaz ve idiopatik infertilite olarak tanımlanır. Bu çalışmanın amacı,

etiyolojik bir neden tespit edilemeyen ve idiopatik erkek infertilitesi

olarak kabul edilen hastalarda antioksidan kompleks kullanımının, semen

parametreleri üzerindeki etkisini değerlendirmektir.

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya, Ocak 2018 – Ocak 2020 arasında idiopatik

erkek infertilitesi tanısı konulan, primer veya nüks varikoseli, hormonal

patolojisi olmayan ve testis hacimleri normal olarak değerlendirilen

92 hasta alınmıştır. Tüm hastalar, içeriğinde L-arjinin, L-karnitin,

Magnezyum, Ginseng ekstresi, çinko, Koenzim Q10, Vitamin D,

Selenyum olan ve gıda takviye edici olarak adlandırılan preparatlardan,

yaklaşık sekiz saatte bir olmak üzere günde üç kez düzenli olarak altı

ay boyunca kullandı. Tedavi öncesinde ve sonrasındaki 6. ayda semen

parametreleri çalışılarak, değişimler analiz edildi.

BULGULAR: Hastaların yaş aralığı 20–40 (ortalama: 28,9) idi.

Antioksidan tedavi öncesi ve sonrası semen parametreleri karşılaştırıldığında

semen hacminde anlamlı bir değişim gözlenmedi. Sperm sayısı,

progresif ve total motilite incelendiğinde altı aylık tedavi sonrası anlamlı

düzelme mevcuttu (p<0,05)

SONUÇ: Oksidatif stres erkek faktörlü infertilitenin önemli nedenlerinden

biridir ve tedavisinde antioksidan kompleks ajanlar kullanılmaktadır.

Çalışmamızın sonuçları antioksidan tedavinin sperm patolojilerini

iyileştirmeye katkı sağlayabileceğini düşündürmektedir. Bu açıdan tedavi

edilebilir etiyolojik faktör saptanamayan ve idiopatik infertilite olarak

kabul edilen hastalarda antioksidan kompleks tedaviler önerilebilir.

Anahtar Kelimeler: Erkek infertilitesi, antioksidan tedavi, semen parametreleri,

sperm

OBJECTIVE: In male infertility in more than 30% of

oligoasthenoteratozoospermia patients etiological cause cannot be

found and it is defined as idiopathic infertility. The aim of this study

is to evaluate the effect of antioxidant complex treatment on semen

parameters in patients whose etiological cause can not be identified and

considered as idiopathic male infertility.

MATERIAL AND METHODS: Ninety two patients patients with

idiopathic male infertility diagnosed between January 2018 and January

2020, without primary or recurrent varicocele, without hormonal

pathology and with normal testicular volumes were included in the

study. All patients used three times a day regularly for 6 months, from

supplements that contain L-arginine, L-carnitine, Magnesium, Ginseng

extract, zinc, Coenzyme Q10, Vitamin D and Selenium. The semen

parameters were evaluated before and 6 months after the treatment and

the changes were analyzed.

RESULTS: The age range of the patients was 20-40 (mean: 28.9). Semen

parameters were compared before and after antioxidant treatment and

there was no significant change in semen volume. There was a significant

improvement after 6 months of treatment in sperm count, progressive

and total motility (p <0.05)

CONCLUSION: Oxidative stress is one of the important causes of male

factor infertility and antioxidant complex agents are used in the treatment.

The results of our study suggest that antioxidant therapy can contribute

to improving sperm pathologies. In this regard, antioxidant complex

treatments can be recommended in patients who cannot be detected as a

curable etiological factor and are considered as idiopathic infertility.

Keywords: Male infertility, Antioxidant therapy, Semen parameters,

Sperm

GİRİŞ

İnfertilite en az bir yıllık düzenli ve korunmasız cinsel birlikteliğe

rağmen gebelik sağlanamaması durumudur ve dünya

çapında yaklaşık 49–72 milyon insanı etkilemektedir.

1

Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat, Türkiye

2

Tokat Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, Tokat, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Ünal Öztekin

Yozgat Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Yozgat, Türkiye

Tel: +90 530 347 85 78

E-mail: dr_unal@hotmail.com

Geliş/ Received: 26.04.2020

Kabul/ Accepted: 20.05.2020

[1]

Evli çiftlerin %15 den fazlası infertilite ile sonuçlanan

çeşitli fertilite problemleri ile karşı karşıyadır ve bu çiftlerin

yaklaşık %50 sinde erkek nedenli faktörler gözlemlenmektedir.

[2] Erkek faktörü sıklıkla semen patolojileri ile karşımıza

çıkmaktadır ve diyet, yaşam tarzı, çevresel faktörler,

ilaçlar, toksik maddeler semen üzerinde olumsuz etkileri

nedeni ile suçlanmıştır. [3] İnfertil erkeklerin semen analizlerinde

görülen oligoastenoteratozoospermi (OAT) durumunun

%30’undan fazlasında etiyolojik bir neden bulunamaz

ve idiopatik infertilite olarak tanımlanır. [4]

Oksidan-antioksidan dengenin oksidatif stres yönüne

kayması ile testis içerisinde üretilen reaktif oksijen

©2020 Androloji Bülteni 103


türlerinin (ROS) spermatogenez üzerindeki negatif etkisiyle

semen parametrelerinde bozukluklara neden olduğu

ve bunun sonucunda idiopatik infertilite meydana

geldiği bilinmektedir. [5] İdiopatik infertilitede, oksidatif

stres etiyolojisi yaygın olarak araştırılmış ve erkek faktörü

olarak subfertilitenin %25–87’sinde rol oynadığı bildirilmiştir.

[6] Etiyolojik faktörün net olarak tespit edilemediği

bu hastalarda, kesin bir tedavi seçeneği olmaması nedeni

ile çeşitli ampirik tedaviler uygulanmakta ve sıklıkla

hormonal preperatlar ve antioksidanlar kullanılmaktadır.

[4]

Antioksidan olarak en çok asetil-L-karnitin, L-karnitin

fumarat, glutatyon, vitamin E ve C, karnitin, arjinin, koenzim-Q10,

N-asetilsistein, selenyum, çinko, folik asit ve

likopen içeren gıda takviyesi ilaçlar sıklıkla kullanılmaktadır.

[2,7] Literatürde antioksidan kompleks tedavilerin

ROS kaynaklı sperm hasarını azaltarak spermatogenezi

iyileştirici etkinliği olduğu vurgulanmıştır. [6] Bu açıdan

özellikle son yıllarda antioksidan kompleks preperatların

kullanımı yaygınlaşmıştır. Ancak literatürde antioksidanların

kullanım süresi etkinliği ve dozu konusunda net sınırlar

bulunmamaktadır.

Bizde çalışmamızda erkek infertilitesi nedeniyle başvuran

ve idiopatik erkek infertilitesi tanısı alan hastalarda, klinik

pratikte kullandığımız antioksidan kompleks tedavinin

yaygın olarak bilinen risk faktörlerini (sigara, varikosel vs.)

dışlayarak daha izole bir grupta altı aylık tedavi sonuçlarımızı

değerlendirmeyi hedefledik.

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışmada, iki yıllık süreçte (Ocak 2018 – Ocak 2020)

üroloji kliniğimize infertilite araştırılması nedeni ile başvuran

18 yaş üzeri hastaların verileri retrospektif olarak

değerlendirildi. Kliniğimizin infertilite formlarından ve

hastane kayıtları incelenerek, çalışma kriterlerini sağlayan

92 hastanın sonuçları analiz edildi. Onsekiz yaş altı,

tek veya çift taraflı orşiektomi yapılmış, karyotip anomalisi,

kemoterapi ve radyoterapi öyküsü olan, primer veya

nüks varikoseli olan ve bir yıldan kısa sürede varikoselektomi

hikayesi olan hastalar, hormonal patolojisi (hiper/

hipogonadizm, hiperprolaktinemi, hiper/hipotroidi) olan,

testis hacmi <14 mL, vücut kitle indeksi (VKİ) ≥30 kg/

m 2 , kriptozoospermi (≤1 milyon/mL) olan, sigara ve alkol

kullanan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların poliklinik

muayenesi sırasında boy ve kilo ölçümleri, fizik muayeneleri

yapıldı. Hormonlar olarak Prolaktin (PRL), Follikül

Stimülan Hormon (FSH), Luteinizan Hormon (LH),

Estradiol (E2), Total Testosteron (TT) tetkikleri çalışıldı.

Cinsel perhiz süresi 3–7 gün olmak üzere semen analizleri

istendi. Testis ölçümleri prader orşidometre kullanılarak

yapıldı. Semen analiz sonuçları Dünya Sağlık Örgütünün

2010 yılı beşinci baskısında yayınlanan kılavuz referans alınarak

değerlendirildi. [8]

Çalışma kriterlerini sağlayan hastaların semen parametreleri

olarak; semen hacmi, sperm sayısı, progresif ve total

motilite oranları hesaplandı. Tüm hastalar, içeriğinde L–

arjinin, L-karnitin, Magnezyum, Ginseng ekstresi, çinko,

Koenzim Q10, Vitamin D ve Selenyum olan gıda takviye

edici olan preparatlardan yaklaşık sekiz saatte bir olmak

üzere günde üç kez düzenli olarak altı ay boyunca kullandı.

Tedavi öncesinde ve sonrasındaki 6. ayda semen parametreleri

çalışılarak, değişimler analiz edildi.

İstatistiksel Analiz

Tüm istatistiksel testler Statistics Package for Social

Sciences version 25 (IBM SPSS ® , Chicago, IL) programı

kullanılarak yapıldı. Hastalara ait tanımlayıcı veri analizi

yapılarak, non-parametrik verilerin tedavi öncesi ve sonrası

karşılaştırılmasında Wilcoxon Signed Ranks Test kullanıldı.

p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

BULGULAR

Çalışmaya, yaş aralığı 20–40 (ortalama: 28,9) olan toplam

92 hasta dahil edildi. Hastaların ortalama VKİ 25,0 kg/

m 2 idi. Sağ testis hacmi ortalama 17,17 mL iken sol testis

hacmi ortalama 17,26 mL idi. Hastalara ait demografik,

fizik muayene ve hormon sonuçlarının ortalama ve minimum-maksimum

değerleri Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. Antioksidan tedavi alan hastaların demografik,

fizik muayene ve hormonal veri dağılımları

Hasta Sayısı (n) 92

Yaş (mean ± SD) (min-max) 28,99±4,5 (20–40)

VKİ (kg/m 2 ) (mean ± SD)

25,00±3,0 (19,16–29,76)

(min-max)

Sağ testis hacim (mL)

17,17±1,6 (14–20)

(mean ± SD) (min-max)

Sol testis hacim (mL)

17,26±1,5 (14–20)

(mean ± SD) (min-max)

PRL, ng/mL (mean ± SD)

9,07±2,9 (3,5–16,1)

(min-max)

FSH, mIU/mL (mean ± SD)

3,29±1,1 (1,5–5,5)

(min-max)

LH, mIU/mL (mean ± SD)

3,47±1,3 (1,6–7,4)

(min-max)

E2, ng/L (mean ± SD)

19,64±6,0 (8–38)

(min-max)

TT, ng/dL (mean ± SD)

472,70±186,3 (250,6–910,2)

(min-max)

VKİ, vücut kitle indeksi; SD, standard deviasyon; FSH, follikül stimulan hormon; LH,

luteinizan hormon; TT, total testosteron; E2, estradiol; PRL, prolaktin; min-max,

minimum-maximum.

104 Androl Bul 2020;22:103-107


Antioksidan tedavi öncesi ve sonrası semen parametreleri

karşılaştırıldığında semen hacminde anlamlı bir değişim

gözlenmedi. Sperm sayısı, progresif ve total motilite incelendiğinde

altı aylık tedavi sonrası istatistiksel olarak anlamlı

bir atış mevcuttu (p<0,05) (Tablo 2).

Tablo 2. Antioksidan tedavilerin 6. ay sonundaki sperm

parametreleri üzerine etkisi

Tedavi

Öncesi

Tedavi

sonrası

P değeri

Hacim, ml (mean ± SD) 3,03±1,38 2,96±1,24 0,944

Sperm sayı, mil/mL

(mean ± SD)

Progresif motilite, (type

A) (%)

Total motilite,

(type A+B) (%)

SD, standard deviasyon.

TARTIŞMA

27,65±19,40 34,37±25,09 <0,001

17,28±12,53 23,27±15,67 <0,001

38,55±19,03 44,36±14,57 0,001

Erkek infertilitesine neden olabilecek anatomik, fonksiyonel,

hormonal ve genetik hastalıklar tanımlanmasına rağmen

vakaların çoğunda anormal spermatogenez ve sperm

fonksiyon bozuklukları karşımıza çıkar. İdiopatik infetilite

olarak tanımlanan bu durumun etiyolojisinde oksidatif

stres en sık bildirilen etiyolojik faktördür. [9] Reaktif

Oksijen Türleri üretiminin sonucu ile ortaya çıkan oksidatif

stres hücre ve dokularda yıkıcı etkilere neden olmaktadır.

Spermatozoa membranı, lipid peroksidasyonu sonucu

oksitlenebilen yüksek miktarda doymamış yağ asitleri içerir.

Ayrıca sitoplazmasında çok az miktarda ROS’u nötralize

edebilecek enzimler bulunur. Bu nedenle spermatozoa

ROS’un zararlı etkilerine duyarlıdır. Hücre membranındaki

lipitlerin oksidatif stres ile indüklenmesi sonucu, membran

bütünlüğünün kaybı ile geçirgenliğin artması, hücresel

enzimlerin inaktivasyonu, yapısal DNA hasarı ve hücre

apopitozuna yol açabilir. Bu durum, sayısı ve aktivitesi ile

motilitesi azalmış ve morfolojisi bozulmuş spermler olarak

sonuçlanır. [9–11]

Reaktif Oksijen Türleri’nin oksidatif stres ile spermler

üzerindeki oluşturabilecekleri bu olumsuz etkileri azaltarak

spermatogenezisi iyileştirmek için çeşitli antioksidan

ajanlar ve takviye edici gıda preparatları sıklıkla kullanılmaktadır.

İnfertil erkeklerin oral antoksidanlarla tedavi

edilmesinin mantığı, seminal oksidatif stresin kısmen

seminal antioksidanlardaki eksikliğine bağlı olduğu düşüncesine

dayanmaktadır. Seminal oksidatif stresin antioksidanlar

ile tedaviden önce ve sonra baskılanmasını

irdeleyen çalışma sayısı azdır. Comhaire ve ark.’nın [12] 27

infertil hasta üzerinde antioksidan (N-asetil-sistein veya

A ve E vitaminleri) tedavi öncesi ve sonrası seminal ROS

değerlerini, sperm membran fosfolipitlerinin esansiyel

yağ asitlerini ve sperm oksitlenmiş DNA analizini yaptıkları

çalışmalarında; tedavinin sperm motilitesi ve morfolojisini

iyileştirmediği, oligozoospermik hastalarda sperm

konsantrasyonunu artırdığını bildirmişlerdir. Ayrıca seminal

ROS ve oksitlenmiş DNA oranında anlamlı derecede

azalma tespit etmişlerdir. [12] Sperm membranının

fonksiyonel kapasitesinin iyileşmesi spermatozoanın fertilizasyon

potansiyelini arttırabileceğini, yüksek düzeyde

oksidatif hücre hasarı gösterilen OAT hastalarında antioksidanların

iyileştirici yönde genel bir etkisinin olduğu

bildirilmiştir. [12–14] Çoklu antioksidan preparatların

(antioksidan kompleks) kullanıldığı çalışmalarda literatürde

mevcuttur. Arafa ve ark.’nın antioksidan komplex

kullanılarak yaptığı çalışmalarında, idiopatik infertilitesi

olan 148 hastayı üç ay takip ettiklerinde, tedavi sonrası

sperm sayı ve motilitesinde artış ile seminal oksidasyonda

ve sperm DNA fragmantasyonunda azalma tespit

etmişlerdir. [15] Bassiri ve ark.’nın, en az bir kez yardımcı

üreme tekniği kullanılan ve başarısızlıkla sonuçlanan

erkek faktörlü infertil çiftlerde, dört ay boyunca düzenli

olarak antioksidan komplex kullanımı önerdikleri hasta

grubundan takibi tamamlayabilen 25 hastanın sperm sayısı

ve hareketlerinde artış görememekle birlikte morfoloji,

nükleer matürasyon, DNA fragmantasyonu ve lipit

peroksidasyonunda anlamlı düzelme ile 10 hastada klinik

gebelik elde etmişlerdir. [16] Yine benzer şekilde domuzlar

üzerinde yapılan bir çalışmada, tropikal bölgelerde yaz

aylarında sıcaklığın yüksek olmasına bağlı ısı stresinin

sperm DNA bozmasına karşın, antioksidan takviyenin

bu olumsuz etkilere karşı koruyuculuğu bildirilmiştir. [17]

Literatürde farklı dozlarda ve sürelerde yapılan çalışmalarda

genel olarak antioksidan tedavi rejimlerinden sonra

semen parametrelerinde anlamlı iyileşmeler görülmüştür.

Antioksidanların etkinliğinin değerlendirildiği 16 çalışmayı

inceleyen Cochrane meta-analizinde sperm konsantrasyonu

açısından plesaboyla karşılaştırıldığında, yedi çalışmanın

3. ve 6. ay sonuçlarında artış saptanmadığı ancak altı

çalışmada 6. ayda, üç çalışmada da 9. ayda artış görüldüğü

bildirilmiştir. [18] Ancak bu meta-analizde değerlendirilen

çalışmalar antioksidan komplex tedaviden çok tek bir antioksidanın

değerlendirildiği çalışmalardır. Antioksidanları

etki mekanizmalarını inceleyen başka bir çalışmada,

Vitamin C, Vitamin E ve karnitinlerin, ROS’ları nötralize

ederek, Çinkonun nicotinamide adenine dinucleotide

phosphate oksidaz inhibisyonu ile, selenyumun enzimatik

antioksidan aktiviteyi güçlendirerek, Koenzim Q10’un ise

mitokondriyal elektron taşıma sisteminde ara serbest radikalleri

temizleyerek etki gösterdiği gösterilmiştir. [19] Yine

Öztekin ve Fırat • İdiopatik erkek infertilitesinde antioksidan kompleks tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi

105


bu çalışmada mevcut kanıtlara dayanarak çeşitli klinik senaryolara

göre antioksidanlar önerilmiştir. Oligozoospermi

ve astenozoospermi durumunda; Vitamin E, vitamin C,

karnitinler, Koenzim Q10, selenyum ve çinko, teratozoospermi

durumunda; Vitamin E, selenyum ve çinko

özellikle önerilen antioksidanlardır. [19] Çoklu antioksidan

ajanlardan oluşan komplex tedavi protokollerinin değerlendirildiği

çalışmalarda, içeriğinde özellikle vitamin C,

vitamin E ve Koenzim Q10 bulunan preparatların tedavide

kullanımının idiopatik infertil erkeklerde semen parametrelerini

anlamlı derecede düzelttiği bildirilmiştir. [20]

Günümüz klinik pratiğinde bu antioksidanların birlikte

kompleks olarak kullanılabildiği takviye edici preparatlar

sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tedavilerin yanı sıra antioksidan

gıda tercihleri arttırılarak beslenmenin de oksidatif

stresin azaltılmasında katkı sağlayabileceği ve yaşam tarzı

değişikliğinin önerildiği çalışmalarda mevcuttur. [21] Her ne

kadar literatür verileri antioksidanların etkinliğini vurgulasa

da, semen parametrelerinde düzelme olmadığını gösteren

çalışmalarda mevcuttur. [22,23]

Biz çalışmamızda, içeriğine yukarıda değindiğimiz gıda

takviye edici olarak kullanılan preparatı düzenli olarak altı

ay kullanan hastaların sonuçlarını değerlendirdik. Tedavi

sonrası semen hacminde değişiklik olmamasına karşın

sperm konsantrasyonunda ve motil sperm oranlarında

anlamlı artış tespit ettik. Sonuçlarımız literatür verilerine

paralel olarak antioksidan tedavi rejimlerinin idiopatik infertilitede

sıklıkla karşılaşılan semen patolojilerine olumlu

etki etki edebileceği yönündedir.

Çalışmamızın retrospektif olarak dizayn edilmesi ve seminal

oksidatif stres belirteçlerinin çalışılmamış olması limitasyonumuz

olarak değerlendirilebilir. Ayrıca 6. ay hormonal

değerlendirme sonuçlarımızın olmaması ve gebelik

takip verilerinin bulunmaması diğer limitasyonlarımız olarak

belirtilebilir.

SONUÇ

Erkek infertilitesinde antioksidan tedavinin seminal

parametreler ve gebelik oranları üzerine olumlu etkileri

olduğu kanıta dayalı veriler ile desteklenmeye çalışılmaktadır.

Bizim çalışmamızın sonuçları da bu tedavi

rejimlerinin sperm patolojilerini iyileştirmede katkı

sağlayabileceğini düşündürmektedir. Bu açıdan tedavi

edilebilir etiyolojik faktör saptanamayan idiopatik infertilite

olarak kabul edilen hastalarda antioksidanlar

önerilebilir. Ancak seminal oksidatif markırların ve gebelik

oranlarının değerlendirildiği daha büyük örnekleme

sahip, çok merkezli ve uzun süreli randomize prospektif

çalışmalara ihtiyaç vardır.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Öztekin U, Caniklioğlu M, Sarı S, Selmi V, Gürel A, Işıkay L.

Evaluation of Male Infertility Prevalence with Clinical Outcomes

in Middle Anatolian Region. Cureus 2019;11:e5122. [CrossRef]

2. Dong L, Zhang X, Yang F, Li J, Yu X, Li Y. Effect of oral alphalipoic

acid (ALA) on the treatment of male infertility: A protocol

for systematic review and meta-analysis. Medicine (Baltimore)

2019;98:e18453. [CrossRef]

3. Gabrielsen JS, Tanrikut C. Chronic exposures and male fertility:

the impacts of environment, diet, and drug use on spermatogenesis.

Andrology 2016;4:648–61. [CrossRef]

4. Garg H, Kumar R. Empirical Drug Therapy for Idiopathic Male

Infertility: What is the New Evidence? Urology 2015;86:1065–75.

[CrossRef]

5. Saad AB, Rjeibi I, Brahmi N, Elaloui E, Zouari N. Nicotineinduced

oxidative stress, testis injury, AChE inhibition and brain

damage alleviated by Mentha spicata. Inflammopharmacology

2019. [CrossRef]

6. Smits RM, Mackenzie-Proctor R, Yazdani A, Stankiewicz MT,

Jordan V, Showell MG. Antioxidants for male subfertility.

Cochrane Database Syst Rev 2019;3:CD007411. [CrossRef]

7. Gamidov SI, Ovchinnikov RI, Popova AY. Double-blind,

randomized placebo-controlled study of efficiency and safety of

complex acetyl-L-carnitine, L-carnitine fumarate and alpha-lipoic

acid (Spermactin Forte) for treatment of male infertility. Urologiia

2019:62–8. [CrossRef]

8. World Health Organization: Laboratory manual for the

examination and processing of human semen, 5th ed. WHO Press,

Geneva; 2010.

9. Walczak-Jedrzejowska R, Wolski JK, Slowikowska-Hilczer J. The

role of oxidative stress and antioxidants in male fertility. Cent

European J Urol 2013;66:60–7. [CrossRef]

10. Aprioku JS. Pharmacology of free radicals and the impact of reactive

oxygen species on the testis. J Reprod Infertil 2013;14:158–72.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3911811/

11. Sanocka-Maciejewska D, Ciupinska M, Kurpisz M. Bacterial

infection and semen quality. J Reprod Immunol 2005;67:51–6.

[CrossRef]

12. Comhaire FH, Christophe AB, Zalata AA, Dhooge WS, Mahmoud

AM, Depuydt CE. The effects of combined conventional

treatment, oral antioxidants and essential fatty acids on sperm

biology in subfertile men. Prostaglandins Leukot Essent Fatty

Acids 2000;63:159–65. [CrossRef]

13. Zalata A, Hafez T, Comhaire F. Evaluation of the role of reactive

oxygen species in male infertility. Hum Reprod 1995;10:1444–51.

[CrossRef]

14. Fraga CG, Motchnik PA, Shigenaga MK, Helbock HJ, Jacob RA,

Ames BN. Ascorbic acid protects against endogenous oxidative

DNA damage in human sperm. Proc Natl Acad Sci U S A

1991;88:11003–6. [CrossRef]

106 Androl Bul 2020;22:103-107


15. Arafa M, Agarwal A, Majzoub A, Panner Selvam MK, Baskaran S,

Henkel R, Elbardisi H. Efficacy of Antioxidant Supplementation

on Conventional and Advanced Sperm Function Tests in Patients

with Idiopathic Male Infertility. Antioxidants (Basel) 2020;9:219.

[CrossRef]

16. Bassiri F, Tavalaee M, Dattilio M, Nasr-Esfahani MH.

Micronutrients in Support to The Carbon Cycle Activate

Antioxidant Defences and Reduce Sperm DNA Damage in

Infertile Men Attending Assisted Reproductive Technology

Programs: Clinical Trial Study. Int J Fertil Steril 2020;14:57–62.

[CrossRef]

17. Pena ST Jr, Gummow B, Parker AJ, Paris D. Antioxidant

supplementation mitigates DNA damage in boar (Sus scrofa

domesticus) spermatozoa induced by tropical summer. PLoS One

2019;14:e0216143. [CrossRef]

18. Showell MG, Mackenzie-Proctor R, Brown J, Yazdani A,

Stankiewicz MT, Hart RJ. Antioxidants for male subfertility.

Cochrane Database Syst Rev 2014:CD007411. [CrossRef]

19. Majzoub A, Agarwal A. Systematic review of antioxidant types and

doses in male infertility: Benefits on semen parameters, advanced

sperm function, assisted reproduction and live-birth rate. Arab J

Urol 2018;16:113–24. [CrossRef]

20. Ahmadi S, Bashiri R, Ghadiri-Anari A, Nadjarzadeh A. Antioxidant

supplements and semen parameters: An evidence based review. Int

J Reprod Biomed (Yazd) 2016;14:729–36. [CrossRef]

21. Dutta S, Majzoub A, Agarwal A. Oxidative stress and sperm

function: A systematic review on evaluation and management.

Arab J Urol 2019;17:87–97. [CrossRef]

22. Sigman M, Glass S, Campagnone J, Pryor JL. Carnitine for the

treatment of idiopathic asthenospermia: a randomized, double-blind,

placebo-controlled trial. Fertil Steril 2006;85:1409–14. [CrossRef]

23. Rolf C, Cooper TG, Yeung CH, Nieschlag E. Antioxidant

treatment of patients with asthenozoospermia or moderate

oligoasthenozoospermia with high-dose vitamin C and vitamin

E: a randomized, placebo-controlled, double-blind study. Hum

Reprod 1999;14:1028–33. [CrossRef]

Öztekin ve Fırat • İdiopatik erkek infertilitesinde antioksidan kompleks tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi

107


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:108−112

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.27132

Erkek Cinsel Sağlığı

Testosteron replasman tedavisi prostat kanseri,

kardiyovasküler ve nörolojik patolojiler arasındaki

ilişkinin kanıta dayalı değerlendirilmesi: Önleyici mi,

tetikleyici mi?

The evidence based association of testosterone replacement therapy and

prostatic carcinoma, cardiovascular system, and neurological pathologies:

Is it preventive or triggering factor?

Ali Atan 1 , İsa Özbey 2

ÖZ

Testosteron (T), hipotalamus, hipofiz ve testis arasındaki bağlantı sonucu

üretilen bir hormondur. T’un pek çok organ ve sistem üzerinde

olumlu etkiler gösterdiği bilinmektedir. Bu faydalı etkilerine karşın,

prostat, kardiyovasküler sistem (KVS) ve serebrovasküler olaylar

(CVA) üzerinde bazı olumsuz etkiler oluşturduğu ile ilgili endişeler

de vardır. T’un prostat kanseri ile olan ilişkisi son yıllarda yoğun olarak

çalışılmış ve endojen T düzeyi ile T replasman tedavisi (TRT)’nin

prostat kanseri oluşumunda bir etkisinin olmadığı gösterilmiştir.

Ancak yeni çalışmalar TRT’nin iskemik serebrovasküler inme, geçici

iskemik atak ve miyokard enfarktüsü riskini artırdığı, bu riskin ilk iki

yılda fazla olduğu ve tedavinin ikinci yılından sonra stabil hale geldiği

bildirilmiştir. Son yayınlar, yaşlı erkeklerde özellikle tedavinin ilk iki

yılında TRT’nin KVS ve nörolojik zararlarının faydalarından daha ağır

bastığına işaret etmektedir. Bu derlemede, mevcut uluslararası literatür

gözden geçirilerek, TRT’nin prostat, KVS ve CVA üzerindeki etkileri

sunulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Testosteron replasman tedavisi, prostat,

kardiyovasküler sistem, serebrovasküler sistem

ABSTRACT

Testosterone (T) is a hormone produced by the connection between the

hypothalamus, pituitary and testis. It is known that T has positive effects

on many organs and systems. In spite of these beneficial effects, there

are concerns about some adverse effects on the prostate, cardiovascular

system (CVS) and cerebrovascular accident (CVA). The association of

T with prostate cancer, CVS and CVA have been intensively studied

in recent years and it has been shown that endogenous T levels and

T-replacement therapy (TRT) have no effect on prostate cancer

formation. However, current use of TRT among aging men with low

testosterone levels was associated with an increased risk of a composite

of ischemic stroke, transient ischemic attack, and myocardial infarction.

The association was highest in the first 2 years of use. In aging men,

the potential cardiovascular and cerebrovascular risks of TRT should be

weighed against its expected benefits.

In this review, we present the effects of TRT on the prostate, CVS and

CVA by reviewing the current international literature.

Keywords: Testosteron replacement therapy, prostate, cardiovascular

system, cerebrovascular system

Yeni teknolojilerin ve uygulamaların geliştirilmesi sonucu

hastalıkların erken tanı ve tedavilerinin yapılması,

koruyucu hekimlik kavramının yaygınlaşması, kişilerin

hastalıklara karşı farkındalıklarının artması sonucu

hekime daha sık gitmeleri ve hekimlere ulaşımın daha kolay

hale gelmesi ile beklenen yaşam süresinde belirgin bir

artış olmuştur. Buna bağlı olarak, kliniğe gelen yaşlı erkek

1

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye

2

Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Erzurum, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Prof. Dr. İsa Özbey

Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültes,i Üroloji Anabilim Dalı, 00250 Erzurum, Türkiye

Tel. +90 532 387 99 02

E-mail: isaozbey@yahoo.com

Geliş/ Received: 22.06.2019

Kabul/ Accepted: 08.09.2019

popülasyonu da anlamlı düzeyde fazlalaşmıştır. Yaşlanan

erkeklerde ortaya çıkan önemli sağlık sorunlarından bir tanesi

testosteron düzeyinin azalmasıdır. Yaşlanan erkeklerde

testosteron azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan klinik

tabloya “Geç Başlangıçlı Hipogonadizm” adı verilmektedir.

Testosteron eskiden sanıldığı gibi sadece genital organlar

ve cinsel fonksiyonlar üzerinde etkili bir hormon değildir.

Testosteronun deri, karaciğer, beyin, adale, böbrekler, kemik

ve kemik iliği üzerinde de önemli etkilerinin olduğu

gösterilmiştir. [1,2] Yapılan klinik çalışmalarda testosteronun

libidoyu, ereksiyon fonksiyonunu, kemik mineral dansitesini,

adale kitlesini ve adale gücünü, hematopoezi artırdığı,

yağ kitlesini azalttığı, kardiyovasküler sistem, ruh hali,

bilişsel fonksiyonlar, enerji düzeyi ve insülin duyarlılığı

108 ©2019 Androloji Bülteni


üzerinde de olumlu etkisinin olduğu saptanmıştır. Ancak

spermatogenez üzerinde kuvvetli kanıtlarla olumsuz etkisi

olduğu gösterilmiştir. [3]

Testosteronun bu etkilerinin anlaşılmasından sonra testosteron

yerine koyma tedavisine ilgi ve istek artışı olmuş

ve son 20 yıldır testosteron reçetelenmesinde yaklaşık 4

kata ulaşan bir artış saptanmıştır. [4–6] Ancak elde ettiğimiz

olumlu verilere rağmen henüz testosteron yerine koyma

tedavisi kullanımı ile ilgili bazı endişelerden tam olarak

kurtulmuş değiliz. Testosteron yerine koyma tedavisi yapılan

erkeklerin bu tedavi öncesi ve esnasında prostat, kardiyovasküler

ve nörolojik sağlık açısından değerlendirilmesi

çok önemlidir.

Testosteron replasman tedavisi ve

prostat kanseri arasındaki ilişkinin

kanıta dayalı değerlendirilmesi: Önleyici

mi, tetikleyici mi?

Testosteron yerine koyma tedavisi ile ilgili prostat sağlığı

açısından endişe duyulan konular endojen serum testosteron

düzeyinin prostat kanseri oluşumundaki etkisi, testosteron

yerine koyma tedavisinin prostat kanseri oluşumundaki

rolü, prostat kanseri için yüksek risk grubunda

olan ve prostat kanseri tanısı almış kişilere testosteron yerine

koyma tedavisinin verilip verilemeyeceğidir. Uzun yıllar

testosteron yerine koyma tedavisinin prostat kanserine

neden olabileceği veya gizli prostat kanserini alevlendirebileceğinden

korkmaktaydık. Ancak yapılan çalışmalarda

ne vücudun ürettiği testosteron düzeyinin ne de dışarıdan

verilen testosteron tedavisinin prostat kanseri gelişmesi ile

ilişkili olmadığı gösterilmiştir. Prostat kanseri için yüksek

risk grubunda olan kişilerde ve hatta lokalize prostat

kanseri nedeniyle cerrahi tedavi uygulanmış ve rekürrens

açısından düşük risk grubunda olan kişilerde bile en az

1 yıllık bir takip süresi sonrasında hastalık nüksü yok ise

testosteron azalmasına bağlı klinik yakınmalar varlığında

testosteron yerine koyma tedavisinin yapılabileceği yönünde

güncel verilere sahibiz. Henüz radyoterapi yapılmış

prostat kanseri olgularında durum radikal prostatektomi

yapılmış olanlardaki kadar açık değildir. Daha fazla kapsamlı

çalışmalara gerek vardır. Güncel verilere dayanarak

prostat kanseri tanısı almış kişilerde radikal prostatektomi

ve radyoterapi sonrası testosteron yerine koyma tedavisi

yapılması gerekli olduğunda detaylı olarak bilgilendirilme,

onay imzalarının alınması ve yakın takipte tutulma

zorunluluğu vardır. Ancak bu bilgilere rağmen hala daha

ileri evre prostat kanseri olgularında testosteron yerine koyma

tedavisi kesin olarak kontrendikedir. [7–9] Hem Avrupa

Üroloji Derneğinin hem de Amerikan Üroloji Derneğinin

Erkek hipogonadizmi ile ilgili güncel kılavuzlarında da bu

olumlu sonuçlar ifade edilmektedir. [10,11] Elimizdeki mevcut

veriler bu konuda bizleri cesaretlendirmesine karşın

daha fazla sayıda hastanın dahil olduğu daha uzun takipli

çalışmalar ile günümüz verilerinin desteklenmesine kadar

henüz bu konuda çok dikkatli olmalıyız.

Testosteron replasman tedavisi ve

kardiyovasküler sistem arasındaki

ilişkinin kanıta dayalı değerlendirilmesi:

Önleyici mi, tetikleyici mi?

Testosteron yerine koyma tedavisinin artması sonrası endişe

kaynağı olan konulardan bir tanesi bu tedavinin kardiyovasküler

sistem üzerindeki etkileridir. Uluslararası

literatürde testosteronun kardiyovasküler sistem üzerinde

olumsuz etkiler yaptığını belirten bazı çalışmalar olmasına

karşın bu çalışmaların yüksek kanıt düzeyine sahip çalışmalar

olmadıkları ortaya konulmuştur. Bu olumsuz sonuç

veren çalışmalardan çok daha fazla çalışmada testosteron

yerine koyma tedavisinin faydalı olduğu gösterilmiştir. [12]

Testosteronun kardiyak etkilerinin incelendiği bir derleme

makalede testosteronun endotel üzerindeki etkisi ile vasodilatasyon

yaparak periferik ve koroner kan akımını fazlalaştırdığı,

sistemik vasküler direnci ve sol ventrikül diastol

sonu basıncını azaltarak kardiyak atımı artırdığı, kardiyovasküler

enflamasyon ve ateroskleroz belirteçleri üzerine de

anlamlı bir etki oluşturmadığı, kardiyak iletim açısından

depolarizasyon esnasında ve hemen sonrasında aksiyon potansiyelini

azaltarak Q-T aralığını kısalttığı ve antiaritmik

bir etki oluşturduğu, miyokard üzerinde STAT-3 (Signal

Transducer and Activator of Transcription-3) aktivasyonu

ile reperfüzyon hasarını azalttığı ifade edilmektedir. Ancak

lipit düzeyleri ve aterom oluşumu üzerinde net bir etkisinin

bulunmadığı sadece tromboksan A-2 reseptör aktivasyonu

ile trombosit agregasyonunu artırarak tromboz

riskini biraz artırdığı belirtilmektedir. [3]

Morgantaler ve ark.’nın yaptıkları 1940 ile 2014 yılları

arasında “testosteron, androjenler, insan, erkek, kardiyovasküler,

inme, serebrovasküler olay, miyokardiyal enfarktüs,

kalp krizi, ölüm ve mortalite” anahtar kelimeleri ile

yapılan Medline taraması sonucu ulaştıkları makalelerin

bir derlemesinde testosteron tedavisinin mortalite, koroner

arter hastalığı sıklığı, koroner arter hastalığı ciddiyeti, karotis

intima-media kalınlığı, obezite/yağ kitlesi, lipit profili,

glisemik kontrol, enflematuar belirteçler (CRP, TNFalfa)

ve kalp yetmezliği ile ilişkisi incelenmiştir. Elde edilen

kanıtlar değerlendirilmiş ve kanıt düzeyleri saptanmıştır.

Bu derlemede total, biyoaktif ve serbest testosteronun düşük

düzeylerinin kardiyovasküler ve tüm nedenlere bağlı

Atan ve Özbey • Testosteron tedavisi prostat kanseri, kardiyovasküler ve nörolojik patolojiler arasındaki ilişki: Önleyici mi, tetikleyici mi?

109


mortalite için risk artışına neden olduğu (kanıt düzeyi 2a);

total, biyoaktif ve serbest testosteronun düşük düzeylerinin

gizli koroner arter hastalığı ile ilişkili olduğu (kanıt düzeyi

2a); total, biyoaktif ve serbest testosteron düzeylerinin koroner

arter hastalığı ciddiyeti ile ters orantılı olduğu (kanıt

düzeyi 2a); total, biyoaktif ve serbest testosteron düzeylerinin

karotis intima-media kalınlığının ve/veya karotis plak

volümü ile ters korelasyonlu olduğu (kanıt düzeyi 2a); testosteron

tedavisinin obezite ve yağ kitlesinde anlamlı azalma

ile ilişkili olduğu (kanıt düzeyi 1b); testosteron tedavisinin

total kolesterol, HDL ve LDL düzeylerinde küçük

azalmalara yol açtığı ancak trigliserid düzeyleri üzerinde

anlamlı bir etkisinin olmadığı (kanıt düzeyi 2a); testosteron

tedavisinin diyabetik ve prediyabetik erkeklerde serum

glukoz düzeyinde, hemoglobin A1 c düzeyinde ve insülin

direncinde azalma yaptığı (kanıt düzeyi 1a); testosteron

tedavisinin enflematuar belirteç düzeylerinde devamlılık

göstermeyen bir azalma ile ilişkili olduğu (kanıt düzeyi

1b); testosteron tedavisinin egzersiz ile semptomatik anjina

başlamasını geciktirdiği (kanıt düzeyi 1b); testosteron

tedavisinin semptomatik konjestif kalp yetmezliği olan erkeklerde

egzersiz kapasitesini artırdığı ve oksijen tüketimini

düzelttiği (kanıt düzeyi 1a) saptanmıştır. [13]

Mevcut çalışma verileri testosteron yerine koyma tedavisinin

kardiyovasküler açıdan faydalı olduğunu göstermesinin

yanında testosteron düşüklüğünün ciddi kardiyovasküler

olaylar ve mortalite açısından bir risk faktörü olduğunu

düşündürmektedir. Anderson ve ark.’nın çalışmasında bu

görüş desteklenmektedir. [14] Hackett tarafından yazılmış

çok yeni bir derleme makalede de düşük testosteron düzeyinin

kardiyovasküler mortalite ile ilişkili olduğu belirtilmektedir.

[15] EAU kılavuzunda da hipogonadal erkeklerde

testosteron yerine koyma tedavisinin önemli kardiyovasküler

yan etkilere yol açmadığı belirtilmektedir. Ancak hala

ciddi kalp yetmezliği olan hastalarda sıvı retansiyonu riskinden

dolayı testosteron yerine koyma tedavisinin kontrendike

olduğu kabul edilmektedir. [11] AUA kılavuzunda da

düşük testosterone düzeyinin ciddi kardiyovasküler olaylar

açısından risk faktörü olduğu belirtilmektedir. Ancak bir

kardiyovasküler olay sonrası 3–6 aylık bir bekleme sonrası

testosterone yerine koyma tedavisinin uygun bulunmaktadır.

[16]

Kurumsal anlamda ise bu konuya yaklaşım net değildir.

Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun 2014 ve 2015 yıllarında

bazı açıklamalarda bulunmuştur. İlk olarak Eylül 2014

yılında testosteron tedavisinin kullanımı ve testosteron

tedavisinin kardiyovasküler risklerini incelemek üzere bir

tavsiye komitesi toplamıştır. Komiteden testosteron tedavisinin

güncel endikasyonları konusunda görüş vermeleri

ve testosteron üreticilerinden testosteron kullanımı ile ilgili

kardiyovasküler riskleri saptamak için çalışmalar yapmaları

istenmiştir. Komite üyeleri testosteron tedavisi almış

hastalarda anlamlı bir kardiyovasküler risk oluşturduğu

konusunda yeterli kanıtların olmadığı sonucuna varmışlardır.

Bununla birlikte komite yaşlı, diyabetik ve obezite

gibi yüksek kardiyovasküler riski olan kişilerde testosteron

tedavisinin emniyeti için daha ileri çalışmalara gerek olduğunu

vurgulamıştır. Daha sonra Mart 2015’te Amerikan

Gıda ve İlaç Kurumu testosteron tedavisi kullanımı ile ilgili

önerilerini netleştirmiş ve testosteron tedavisinin sadece

özel tıbbi durumlara bağlı dökümente edilmiş testosteron

düşüklüğü olan erkeklerde onaylandığını beyan etmiştir.

Komite ayrıca semptomatik olsa bile testosteronu düşük

yaşlı erkeklerde testosteron tedavisinin faydaları ve emniyetinin

açık olmadığını da ifade etmiştir. Son olarak Haziran

2015’te Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu testosteron ürünü

üreticilerinin prospektüslere ilave uyarılar içerecek şekilde

değişiklik yapmalarının gereğini belirtmiştir. [17]

Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun aksine Amerikan Klinik

Endokrinologları Derneği ve Amerikan Endokrinoloji

Kolejinin ortak konsensüs raporunda testosteron tedavisinin

kardiyovasküler riski artırdığına dair anlamlı deliller

olmadığı beyan edilmektedir. [18]

Testosteron replasman tedavisi ve

nörolojik patolojiler arasındaki ilişkinin

kanıta dayalı değerlendirilmesi: Önleyici

mi, tetikleyici mi?”

TRT’nin fayda/zarar konusunu işleyen ve inceleyen çalışmalarda

genellikle izole nörolojik yan etkiler ve yararlar

değerlendirilmemiş ve sıklıkla inme gibi nörolojik

hastalıklar kardiyovasküler etki ve yan etkiler ile birlikte

değerlendirilmiştir.

Testosteron yerine koyma tedavisi ve başta inme olmak

üzere nörolojik hastalık riskini inceleyen en kapsamlı derleme

2017 yılında yayınlanmıştır. Bu amaçla, MEDLINE,

EMBASE ve Cochrane CENTRAL gibi arama motorlarından

toplam 7348 makale gözden geçirilmiş ve ancak 15

çalışma nörolojik hastalıklar ve testosteron yerine koyma

tedavisi arasındaki ilişkiyi incelemeye değer bulunmuştur.

Bu çalışmaların çoğunluğunda kardiyovasküler risk ile

inme riski birlikte değerlendirilmiştir. Bu da testosteron

yerine koyma tedavisi ile nörolojik hastalıklar arasındaki

ilişkiyi inceleyen çalışmaların yok denecek kadar az olduğunu

göstermektedir. İncelenen çalışmaların yedisi testosteron

yerine koyma tedavisi ve “inme” birlikteliğini inceleyen

gözlemsel çalışmalar olurken, sekizinde testosteron

yerine koyma tedavisinin bir yan etkisi olarak inme, randomize

ve kontrollü bir şekilde ele alınmıştır. Gözlemsel

110 Androl Bul 2020;22:108-112


çalışmaların ikisinde, hipogonadal erkeklerde uygulanan

testosteron yerine koyma tedavisinin inme riskini azalttığı

bildirilirken, geri kalan beş çalışmada testosteron yerine

koyma tedavisi ile inme arasında özel bir ilişki olmadığı

belirtilmiştir. Randomize ve kontrollü sekiz çalışmanın tümünde

hem testosteron yerine koyma tedavisi grubunda

hem de plasebo grubunda yan etki olarak çok az sayıda

inme olgusu görüldüğünden, istatistiksel olarak anlamlı

ilişki saptanamamıştır. [19] Sonuçta bu kadar büyük bir

derlemede, yazarlar testosteron yerine koyma tedavisi ile

“inme” arasında anlamlı bir ilişki saptayamadıklarını geniş,

randomize ve kontollü yeni çalışmalara gereksinim olduğunu

rapor etmişlerdir.

Aynı yazar grubu daha sonra 2019 yılında yayımladıkları

yeni çalışmalarında, kardiyovasküler ve serebrovasküler

hastalığı olan yaşlı erkeklerde testosteron yerine koyma tedavisinin

özellikle başlangıçtan sonraki ilk iki yılda dikkatli

kullanılması gerektiğini ve risk oluşturduğunu bildirmişlerdir.

Bu çalışmada testosteron yerine koyma tedavisinin

iskemik serebrovasküler inme, geçici iskemik atak ve miyokard

enfarktüsü riskini artırdığı, bu riskin ilk altı aydan

iki yıla kadar arttığı ve tedavinin ikinci yılından sonra stabil

hale geldiği bildirilmiştir. Ayrıca ilginç bir tespit olarak

testosteron yerine koyma tedavisinin orta yaşlı erkeklerde

(40–60 yaş arası) ileri yaşlı erkeklerden (60–75 yaş arası)

daha fazla risk oluşturduğu da rapor edilmiştir. En yeni

çalışmalardan birisi olarak bu çalışmanın sonuçları, testosteron

yerine koyma tedavisinin nörolojik zararlarının faydalarından

daha ağır bastığına işaret etmektedir. [20]

Diğer bir konu, T ile epilepsi arasındaki ilişki olup, bugüne

kadar yapılan klinik ve deneysel çalışmalar cinsiyetin

ve seks hormonlarının nöbetler ve epilepsi üzerinde etkili

olduğunu göstermektedir. Seks hormonlarının üreme organlarındaki

ana rolünün yanında nöronların uyarılabilirliği

üzerine de etkisi vardır. Sonuç olarak seks hormonları

ve epilepsi birbiriyle karşılıklı bir etkileşim içindedir.

Klinik olarak seks hormonlarının beynin uyarılabilirliği

üzerine etkisi hem hormon düzeylerinin değişmesi hem

de nöbet sıklığında değişme şeklinde ortaya çıkabilir.

Adolesans, perimenopozal ve menopozal dönemler gibi

hormonal değişikliklerin olduğu dönemlerde nöbetler sıklık

ya da biçim değişikliği gösterebilirler. [21–23] Katamenial

epilepsi seks hormonlarının epilepsi nöbetleri üzerine etkisini

gösteren en iyi klinik örnek olmuştur. Özetle nöroaktif

steroidler anksiyete, uyku, stres gibi birçok fizyolojik

beyin fonksiyonunun düzenlenmesinde ve serebral eksitabilitenin

değişime uğradığı epilepsi gibi hastalıkların ortaya

çıkışında rol oynayabilir. Başta seks hormonları olmak

üzere steroid yapıdaki bu hormonların epilepsi tedavisinde

yeri olup olmayacağına karar vermek için daha fazla klinik

veriye gereksinim duyulmaktadır. Yakın gelecekte, TRT ile

epilepsi arasında ilişki olup olmadığını saptamaya yönelik

yeni çalışmaların yayımlanacağı beklenmektedir.

Sonuç olarak testosteron yerine koyma tedavisinin prostat,

kardiyovasküler ve nörolojik etkileri kanıt terazisine konulduğunda

prostat ve kardiyovasküler açıdan fayda kefesi ağır

basmaktadır. Ancak mevcut veriler nörolojik açıdan aynı

sonucu göstermemektedir. Bununla birlikte yeni çalışmalar,

TRT’nin iskemik serebrovasküler inme, geçici iskemik

atak ve miyokard enfarktüsü riskini artırdığı, bu riskin ilk

iki yılda fazla olduğu ve tedavinin ikinci yılından sonra stabil

hale geldiği bildirilmiştir. Son yayınlar, yaşlı erkeklerde

özellikle tedavinin ilk iki yılında TRT’nin KVS ve nörolojik

zararlarının faydalarından daha ağır bastığına işaret

etmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Morey, Charlton E, Patrick P, Kaiser FE, Cadeau P, McCready

D, Perry HM 3rd. Validation of a screening questionnaire for

androgen deficiency in aging males. Metab 2000;49:1239–1242.

[CrossRef]

2. American Association of Clinical Endocrinologists Medical

Guidelines for Clinical Practice for the Evaluation and Treatment of

Hypogonadism in Adult Male Patients—2002 Update. Endocrine

Pract 2002;8:439–56.

3. Kloner RA, Carson C 3rd, Dobs A, Kopecky S, Mohler ER.

Testosterone and Cardiovascular Disease. J Am Coll Cardiol

2016;67:545–57. [CrossRef]

4. Baillargeon J, Urban RJ, Kuo YF, Holmes HM, Raji MA,

Morgentaler A, Howrey BT, Lin YL, Ottenbacher KJ. Screening

and monitoring in men prescribed testosterone therapy in the U.

S., 2001–2010. Public Health Rep 2015;130:143–52. [CrossRef]

5. Gabrielsen JS, Najari BB, Alukal JP, Eisenberg ML. Trends in

Testosterone Prescription and Public Health Concerns. Urol Clin

North Am 2016;43:261–71. [CrossRef]

6. Yafi FA, Haney NM, Anaissie J, DeLay KJ, Trost L, Khera

M, Hellstrom WJG. Practice Patterns in the Diagnosis and

Management of Hypogonadism: A Survey of Sexual Medicine

Society of North America Members. Urology 2017;106:87–95.

[CrossRef]

7. Atan A, Tuncel A, Yeşil S. Prostat kanserinde testosteron replasmanı

yapılabilir mi? Androloji Bülteni 2013;55:248–51. Erişim: http://

www.journalagent.com/androloji/pdfs/AND_2013_55_248_251.

pdf

Atan ve Özbey • Testosteron tedavisi prostat kanseri, kardiyovasküler ve nörolojik patolojiler arasındaki ilişki: Önleyici mi, tetikleyici mi?

111


8. Atan A, Tuncel A, Yeşil S, Balbay MD. Serum Testosterone Level,

Testosterone Replacement Treatment, and Prostate Cancer. Adv

Urol 2013;275945. [CrossRef]

9. Morgentaler A, Traish A. The History of Testosterone and the

Evolution of its Therapeutic Potential. Sex Med Rev 2018.

[CrossRef]

10. Dohle GR, Arver S, Bettocchi C, Jones TH, Kliesch S, Punab M.

EAU Guidelines on Male Hypogonadism. European Association

of Urology, 2018.

11. Mulhall JP, Trost LW, Brannigan RE, Kurtz EG, Redmon JB,

Chiles KA, Lightner DJ, Miner MM, Murad MH, Nelson CJ, Platz

EA, Ramanathan LV, Lewis RW. Evaluation and Management of

Testosterone Deficiency: AUA Guideline. J Urol 20018;200:423–

32. [CrossRef]

12. Atan A, Yeşil S, Polat F. Testosteron replasmanı ve kardiyovasküler

yan etkileri. Androloji Bülteni 2017;19:127–30. [CrossRef]

13. Morgentaler A, Miner MM, Caliber M, Guay AT, Khera M, Traish

AM. Testosterone therapy and cardiovascular risk: advances and

controversies. Mayo Clin Proc 2015;90:224–51. [CrossRef]

14. Anderson JL, May HT, Lappé DL, Bair T, Le V, Carlquist JF,

Muhlestein JB. Impact of Testosterone Replacement Therapy

on Myocardial Infarction, Stroke, and Death in Men With Low

Testosterone Concentrations in an Integrated Health Care System.

Am J Cardiol 2016;117:794–9. [CrossRef]

15. Hackett G. Type 2 diabetes and testosterone therapy. World J

Mens Health 2019;37:31–44. [CrossRef]

16. EAU Guideline Male Hypogonadism 2019. Erişim: https://

uroweb.org/guideline/male-hypogonadism/

17. Johnson JK. Summary Minutes of the Joint Meeting of the Bone,

Reproductive and Urologic Drugs Advisory Committee and the

Drug Safety and Risk Management Advisory Committee Meeting,

September 18, 2014. U. S. Food and Drug Administration, Center

for Drug Evaluation and Research. Erişim: http://www.fda.gov/

downloads/AdvisoryCommittees/CommitteesMeetingMaterials/

Drugs/ReproductiveHealthDrugsAdvisoryCommittee/

UCM424069.pdf

18. Goodman N, Guay A, Dandona P, Dhindsa S, Faiman C,

Cunningham GR; AACE Reproductive Endocrinology Scientific

Committee. American Association of Clinical Endocrinologists

and American College of Endocrinology Position Statement of the

Association of Testosterone and Cardiovascular risk. Endocr Pract

2015;21:1066–73. [CrossRef]

19. Loo SY, Chen BY, Yu OHY, Azoulay L, Renoux C. Testosterone

replacement therapy and the risk of stroke in men: A systematic

review. Maturitas 2017;106:31–37. [CrossRef]

20. Loo SY, Azoulay L, Nie R, Dell’Aniello S, Yu OHY, Renoux

C. Cardiovascular and Cerebrovascular Safety of Testosterone

Replacement Therapy Among Aging Men with Low Testosterone

Levels: A Cohort Study. Am J Med 2019;132:1069–77.e4. [CrossRef]

21. Genç E, Genç BO. Epilepsi ve Seks Hormonları. Epilepsi

2018;24:6–9. [CrossRef]

22. Taubøll E, Sveberg L, Svalheim S. Interactions between hor mones

and epilepsy. Seizure 2015;28:3–11. [CrossRef]

23. Perling MR, Klein P, Tsai J. Randomized, doubleblind, placebocontrolled

phase 2 study of ganaxolone as add-on therapy in adults

with uncontrolled partial-onset seizures. Epilepsia 2017;58:558–

64. [CrossRef]

112 Androl Bul 2020;22:108-112


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:113−123

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.28190

Erkek Üreme Sağlığı

Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında

tedavi yaklaşımları

The treatment approaches in acute and chronic bacterial prostatitis cases

Sefa Resim

ÖZ

Prostatit, ürologların günlük hasta pratiklerindeki en can sıkıcı problemlerden

birisidir. Fizyopatolojisi tam olarak bilinmemektedir.

Prostatit’lerin sınıflandırılmasında, Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsü

(NIH) konsensus panelinin 1999 yılındaki yeni klasifikasyonu kullanılmaktadır.

Yirmi yaş üzeri erkeklerin; %2–12’si hayatlarının belli bir

döneminde prostatit semptomları yaşamakta ve bunların da yaklaşık

olarak %10’u, bakteriyel prostatit’tir (Akut veya kronik). Akut bakteriyel

prostatit, ortaya çıkışı bakımından gürültülü bir tablo oluşturmaktadır.

Akut bakteriyel prostatit; genel ürosepsis tablosu ile birlikte ciddi

üriner enfeksiyon, irritatif ve obstrüktif işeme semptomları ile karakterizedir

ve antimikrobiyal tedaviye hemen cevap vermektedir. Kronik

bakteriyel prostatit (CBP) ise, tüm prostatit olgularının %3–4’ünden

sorumludur. 50 yaş altı hastalığı olarak bilinse de her yaş grubundan

erkek etkilenebilmektedir. Kronik bakteriyel prostatit, genellikle hafif-orta

pelvik semptomlar ve aralıklı akut üriner sistem enfeksiyonları

ile ilişkilidir. Hastaların %60–80’inde uzun süreli antimikrobiyal tedavi

küratif olabilmektedir. İlk basamak tedavisi olarak, Florokinolon grubu

ilaçlar verilmektedir. E. Koli ve Enterobacteriasea ailesinin diğer üyelerinin

neden olduğu CBP’de bakteriyel eradikasyon, yaklaşık %70’ler

civarındadır. Optimal tedavi süresi olarak minimum 4 hafta tedavinin

gerekliliği ileri sürülmektedir. Prostatit tablolarının birbirine dönüşme

özelliği bulunmaktadır. Akut bakteriyel prostatit hastalarının %10 kadarında

kronik bakteriyel prostatit gelişebilmekte ve kronik bakteriyel

prostatit hastalarının da yaklaşık %10’u kronik pelvik ağrı sendromuna

dönüşebilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Bakteriyel prostatit, akut, kronik, tedavi

ABSTRACT

Prostatitis is one of the most annoying problems in urologists’ daily

patient practices. Its physiopathology is not fully known. The new

classification of the American National Institute of Health (NIH)

consensus panel in 1999 is used for the classification of prostatitis. Men

over the age of 20; 2-12% of them experience prostatitis symptoms

in a certain period of their lives, and about 10% of them are bacterial

prostatitis (acute or chronic). Acute bacterial prostatitis creates a

noisy picture in terms of its occurrence. Acute bacterial prostatitis; It

is characterized by severe urinary infection, irritative and obstructive

voiding symptoms together with the general urosepsis table and responds

immediately to antimicrobial therapy. Chronic bacterial prostatitis

(CBP) is responsible for 3-4% of all prostatitis cases. Although it is

known as a disease under 50, men can be affected from any age group.

Chronic bacterial prostatitis is often associated with mild to moderate

pelvic symptoms and intermittent acute urinary tract infections. Longterm

antimicrobial therapy can be curative in 60-80% of patients. As

first-line therapy, fluoroquinolone drugs are given. Bacterial eradication

in CBP caused by E. Koli and other members of the Enterobacteriasea

family is about 70%. It is suggested that a minimum of 4 weeks of

treatment is required as an optimal treatment period. Prostatitis tables

have the ability to transform into each other. About 10% of patients

with acute bacterial prostatitis can develop chronic bacterial prostatitis,

and about 10% of patients with chronic bacterial prostatitis can turn

into chronic pelvic pain syndrome

Keywords: Bacterial prostatitis, acute, chronic, treatment

GİRİŞ

“Prostatit”, ürologların günlük hasta pratiklerindeki en can

sıkıcı problemlerden birisidir. Bunun nedenleri; prostatitin

genel kabul gören bir tarifinin olmaması, tanı koydurucu

açık bir kriterinin bulunmaması ve bakteriyel prostatit’ler

dışındakilerin tedavisinin tam olarak olmamasıdır.

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Androloji Bilim Dalı,

Kahramanmaraş, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Prof. Dr. Sefa Resim

KSU Tıp Fakültesi Dekanlığı, Üroloji Anabilim Dalı, 46050 Kahramanmaraş, Türkiye

Tel. +90 505 674 79 52

E-mail: sefaresim@gmail.com

Geliş/ Received: 02.07.2019

Kabul/ Accepted: 16.09.2019

Ayrıca, fizyopatolojisi de tam olarak hala bilinmemektedir.

[1]

Gerçek bakteriyel prostatitler hariç, 1906 yılında Young

ve ark. tarafından bildirilenlerin dışında prostatit hakkında

çok az bilgiye sahibiz. [2] Prostatit’ler ile ilgili yapılan çalışmaların

hiç birisinde hastaların çalışmaya dahil edilme kriterleri

aynı değildir. Sadece birkaç yazar prostatiti tarif ettiğinden

dolayı, bir çalışmadaki bulguları diğer çalışmaların

bulguları ile karşılaştırma yapılamamaktadır. Bu oldukça

kötümser görünüşe rağmen, Young ve ark.’nın geliştirdikleri

temel prensipleri günümüzde hala kullanmaktayız.

TARİHÇE

M. Ö. 350 yılında, Herophylus’un prostatı bir organ olarak

tarif etmesinden sonra [3] , 1800 yılında ilk defa Belfield

adlı araştırmacı, prostatiti ayrı bir hastalık grubu olarak

©2019 Androloji Bülteni 113


tanımlamıştır. [4] 1815 yılında Legneau, prostat bezi iltihabının

inflamatuvar bir süreç olduğunu, 1838’de de Verdes,

prostatitin patolojisini açıklamıştır. 1906 yılında, Young

ve ark., modern anlamda prostatit hastalığının kliniğini

(patolojisini, mikroskobik değerlendirmesini) ortaya koymuşlardır.

[2] Hitchens ve Brown ise, 1913’de prostatitin

bakteriyel ve sitolojik değerlendirmesini yapmıştır. [4] 20.

yüzyıla kadar prostat iltihabının tedavisinde ilk seçilecek

prostatik masaj iken, 1930’larda prostatitin klinik semptomları

standardize edilerek tedaviye sulfanamidler eklenmiştir.

1950–60‘larda ise, prostat masajı ile prostat akıntısının

önemi ortaya konulmuştur (expressed prostatic

secretion=EPS). [4] Prostatit üzerine yapılan modern klinik

araştırmalar ise, Stamey ve ark. ları ile başlamıştır ve onların

geliştirdikleri prensipleri bugün hala kullanmaktayız.

Prostatit’lerin ilk sınıflandırılması 1968 yılında Meares ve

Stamey tarafından yapılmış [5] ve 10 yıl sonra, Drach ve

Stamey tarafından revize edilmiştir. [6] Her iki durumda da

klasifikasyon, prostat sıvı kültürlerinden elde edilen bulgular

ve semptomlara dayandırılmıştır. Meares adlı araştırmacı,

erkeklerde enfeksiyonların uretraya, prostata veya mesaneye

lokalizasyonunu saptamaya yarayan segmente edilmiş

kültür tekniklerini geliştirmiştir. [7] Bu sınıflamaya göre;

Kategori I: Akut bakteriyel prostatit,

Kategori II: Kronik bakteriyel prostatit,

Kategori III: Kronik prostatit/kronik pelvik ağrı sendromu

(CP/CPPS),

Kategori IV: Asemptomatik inflamatuvar prostatit.

NIH 1999 sınıflamasında kategori I ve II tanımı, akut ve

kronik bakteriyel prostatit için kullanılmıştır. Prostatitin

nonbakteriyel bir versiyonu olan kategori III (gösterilebilir

bir bakteriyel enfeksiyonun yokluğunda alt üriner sistem

semptomları (LUTS) ve genitoüriner ağrı ile karakterizedir),

IIIA (inflamatuvar) veya IIIB (non-inflamatuvar-önceki tanımlamada

prostatodini olarak isimlendirilen) olmak üzere

ikiye ayrılmıştır. IIIA ve IIIB arasındaki farkta, eksprese edilen

prostat sekresyonlarında, post-prostatik masaj idrarında

veya semen örneklerinde lökositlerin varlığı veya yokluğu

temel alınmaktadır. Tip IIIA; semende, prostat masajı sonrası

alınan idrar örneğinde veya eksprese edilen prostatik

sekresyondaki (EPS) beyaz kan hücrelerinin (lökosit) varlığı

ile karakterizedir. Tip IIIB kategorisine giren hastalar ise,

semen, VB3 veya EPS örneklerinde inflamasyon bulgusu

olmaksızın pelvik ağrıya sahiptir. Son olarak, kategori IV’te,

Asemptomatik inflamatuvar prostatit (Histolojik prostatit)

olarak sendrom tanımına ilave edilmiştir.

Prostatik inflamasyon bulgusu gösteren asemptomatik

hastaların olduğu oldukça yaygın bir durumu ifade eden

kategori III-kronik prostatit/kronik pelvik ağrı sendromu

(CP/CPPS), semptomatik prostatit subtiplerinin en

sık formunu oluşturmaktadır (prostatit tanılarının %90–

95’ini oluşturmaktadır. [7] Yeni sınıflandırmada, kronik

prostatit’de ağrı temel belirti olarak kabul edilmiş ve kr.

prostatit’li hastaları diğer genitoüriner yakınması olanlardan

ayırt etmedeki en uygun kriter olduğu belirtilmiştir. [5]

EPİDEMİYOLOJİ

20 yaş üzeri erkeklerin; %2–12’si hayatlarının belli bir döneminde

prostatit semptomlarına sahip olmakta ve bunların

da yaklaşık olarak %10’u bakteriyel prostatit’tir (Akut

veya kronik). [8–12] Yapılan bir çalışmada, Kanada’lı erkeklerin

yaklaşık olarak %9’unun prostat semptomları ile tecrübelendiği,

%6’sında bu semptomların bir sıkıntıya yol

açtığı ve 1/3’ünde de bir yıllık takiplerin sonucunda semptomların

remisyona uğradığı saptanmıştır. [11,13] Başka bir

çalışmada ise, klinik olarak anlamlı prostatit semptomları

olan erkeklerin oranının, üroloji polikliniklerine başvuran

erkekler arasında %3 olduğu bildirilmiştir. [14] Prostatit hastalarının

%10’undan daha azı akut veya kronik bakteriyel

prostatit’den ıstırap çekmektedir. Prostatit olgularının yaklaşık

olarak %90–95’ini oluşturan CP/CPPS, erkeklerin

%10–14’ünü etkilemektedir. 50 yaş altı erkeklerdeki en sık

ürolojik bozukluk, kategori IIIa ve IIIb’dir. [10–12]

FİZYOPATOLOJİ

Prostatik inflamasyonun, prostatın büyümesini, BPH

semptomlarının progresyonunu ve de prostatiti etkileyen

önemli bir faktör olduğu düşünülmektedir. Kronik inflamasyon/nöroinflamasyon;

kuşattığı nöral dokuları moleküler,

yapısal ve fonksiyonel düzeylerde etkileyen immun

sistemin doğal, düzensiz akut faz yanıtının bir sonucudur.

Klinik gözlemler, BPH ve CP/CPPS ile kronik inflamasyonun

korele olduğunu ileri sürmektedir.

Bakteri; assandan uretra, prostatik kanalların içerisine idrarın

reflüsü, hematojen yolla veya prostata giren biyopsi

iğnesi aracılığıyla bakterinin doğrudan inokülasyonu aracılığıyla

prostatı enfekte edebilmektedir. Akut ve kronik

bakteriyel prostatitte baskın patojenler Enterobacteriaceae

olmasına rağmen, Enterococci’lerin de gittikçe artan rolü

bildirilmektedir. Bu patojenlerin pek çok suşu biyofilm

formu oluşturma yeteneği ve “multi-drug direnci” göstermektedir.

Cinsel yolla geçen enfeksiyon (STI) ajanları,

özellikle Klamidya trakhomatis ve Mikoplazma genitalium,

kronik bakteriyel prostatitin etken patojeni olarak yine akla

getirilmelidir. Bu nedenle, STI ajanları hem hastada hem

de cinsel eşinde moleküler metodlar ile araştırılmalıdır.

Prostatit’e yol açtığı ileri sürülen mekanizmaların bazıları

şunlardır; ejakülatuvar ve prostatik kanallar içerisine

114 Androl Bul 2020;22:113-123


enfekte idrarın reflüsü, eksternal uretral mea’dan assandan

uretral bir enfeksiyon, rektumdan doğrudan veya lenfatik

yolla yayılım, hematojen yolla yayılan enfeksiyon.

Risk Faktörleri [13]

- BPH*, - Genito-üriner enfeksiyonlar*,

- Prostatın manipülasyonu*, - Epididimit,

- Sistoskopi, - Orşit,

- Transuretral cerrahi, - Uretrit,

- Uretral kateterizasyon, - Üriner sistem enfeksiyonu,

- TRUSG-prostat biyopsisi, - Poligamik bir cinsel yaşam,

- STI öyküsü*, - İmmun sistemin baskılanması,

- Fimozis, - Uretral striktür

*Enfeksiyon için yüksek risk

Akut Bakteriyel Prostatit (NIH kategori-I)

Akut bakteriyel prostatit (ABP) ile ilgili büyük seriler bulunmamaktadır.

Ortaya çıkışı bakımından gürültülü bir

tablo oluşturmaktadır. Akut başlangıç göstermektedir.

Akut bakteriyel prostatit; genel ürosepsis ile birlikte ciddi

üriner enfeksiyon, irritatif ve obstrüktif işeme semptomları

ile karakterizedir. Antimikrobiyal tedaviye hemen cevap

vermektedir. Geçen zaman içerisinde sınıflandırılması herhangi

bir modifikasyona uğramamıştır. Tanı, klinik semptomların

varlığına ve idrarda bir patojenin izolasyonuna

dayanmaktadır. Yeterli antibiyotik tedavisi vasıtasıyla olguların

çoğunda semptomların komplet remisyonu nedeniyle

bu hastalığa gösterilen ilgi genellikle çok azdır (çalışma

yapma anlamında).

ABP ile ilgili yayınlanmış büyük seriler olmadığı için bu

patolojinin klinik özellikleri tam olarak tanımlanamamaktadır.

ABP’li hasta profilini tarif etmek amacıyla farklı iki

alt grubu olduğu ileri sürülmektedir [14] :

1. Manipülasyona sekonder Akut Prostatit (MABP-%10),

2. Spontan olarak oluşan Akut Prostatit (SABP-%90)

Manipülasyona sekonder akut prostatit (MABP-%10):

ABP’nin başlamasından önceki 30 gün içerisinde alt üriner

sistemin manipülasyonuna uğrayan hastalar bu gruba

gitmektedir (prostat biyopsisi, ürodinami testi, uretral yolla

bir kateterin yerleştirilmesi gibi). Bu gruptaki hastalar

genellikle daha yaşlı ve daha büyük bir prostat volümüne

sahiptir. Prostat absesi gelişim riski daha yüksek ve etken

mikroorganizma, genellikle E. koli dışındaki ajanlardır.

İyatrojenik olduğundan, miks tipte enfeksiyon oranı ve

Pseudomonas spp.’nin oranı anlamlı olarak daha yüksektir.

Spontan olarak oluşan Akut Prostatit (SABP-%90):

ABP oluşuma yol açan bir nedenin saptanamadığı hasta

grubunu oluşturmaktadır. Klasik ABP özelliklerine en

uygun olan gruptur. Bu gruptaki hastalar genelde genç

yetişkinlerdir. Bilinmeyen etiyoloji ile önceden de benzer

atakların olduğu öyküde belirtilebilmektedir.

Akut bakteriyel prostatit semptomları: Genel ürosepsis

ile birlikte ciddi üriner enfeksiyon, irritatif ve obstrüktif

işeme semptomları ile karakterizedir;

Sistemik: Halsizlik, Ateş, Üşüme-titreme ve Terleme

Lokal: Dizüri, Frequency, Urgency, Şiddetli perineal ağrı

vb.

En ciddi komplikasyonu, bakteriyemi ve ürosepsis’tir (daima

potansiyel bir risktir). [11,13,15]

Fizik Bakı: Abdomen, eksternal genitaller, perine ve prostat

irdelenmelidir (4:C).

İnceleme sırasında fazla basınç uygulanması, tabloyu ağırlaştırabilir,

bu açıdan dikkatli olunmalıdır. Parmakla rektal

muayene esnasında; prostatın duyarlı olduğu kolayca fark

edilmektedir. Prostatta ısı artışı, ödem, hassasiyet ve abse

saptanabilir. Prostat masajı önerilmemektedir (bakteriyemi

riskinden dolayı kontrendikedir).

İdrar analizi ve kültürü: Zorunludur (2:A). Pyüri ve nitrit

testi (+)’liği gözlenmektedir. Nitrit ve lökosit için idrar

dipstick testleri; %95 pozitif prediktif değere, %70 negatif

bir prediktif değere sahiptir.

Serum: Kan kültürü ve tam kan sayımı yararlıdır

(Lökositoz +).

PSA ölçümü, önerilmemektedir (3:C). ABP nedeniyle

yükselmiş PSA genellikle kafa karışıklığına yol açmaktadır.

PSA düzeyi, tedavi sonrası 1. ayda hastaların %50 sinde

normal değerlere gerilemektedir. PSA düzeyinin tam olarak

oturması için 3 aya kadar beklenmelidir. PSA ölçümü,

tanı ve tedavinin etkinliği noktasında kesin bir bilgi vermemektedir.

[16–18]

ETKEN

En yaygın nedeni, GIS kaynaklı enterik bakterilerden

Enterobacteriacea ailesidir (E. coli, %50–80 olguda etken

mikroorganizmadır). Diğer Enterobacteriacea patojenleri

(K. pneumoniae, P. mirabilis): %10–30; Enterococcus faecalis:

%5–10; Nonfermentatif gram-negative basiller (P. aeruginosa):

<%5. Ejakulat analizi ve prostat biyopsisinin yeri

bulunmamaktadır. [17–19] (Nonfermentatif: su içeren ortamlardan

köken alan, minimal üreme koşullarında üreyebilen

ve virulans yönünden çeşitlilik gösteren bir organizma

grubu).

Resim • Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları

115


Görüntüleme: Tercihe bağlıdır (2:A), Başlangıçta yeri

yoktur (3:B). [20]

TRUSG veya BT: başlangıç tedavisine dirençli olgularda

prostat absesini dışlamak için endikedir.

Mesane USG: ciddi obstrüktif semptomları veya üriner

retansiyon şüphesi olanlarda endikedir.

Multiparametrik MRI: Akut prostatit’te T2W1’de düşük

sinyal yoğunluğu ve kısıtlı difüzyon özelliği ön plandadır,

ancak prostat kanseri ile örtüşen “enhancement” paternleri

de görülebilmektedir. Prostat absesi dışında, ayırıcı tanıda

klinik bulgular dikkate alınmalıdır.

Pozitron Emisyon Tomografisi (PET): Kategori I prostatitin

rezolüsyonunun değerlendirilmesi mümkün

olabilmektedir.

Tedavi: ABP tedavi edilirken şu faktörler mutlaka göz

önünde bulundurulmalıdır; potansiyel ürosepsis, antimikrobiyal

ajanın seçimi, hastaneye yatırılma için risk faktörlerinin

olup olmaması, üriner retansiyon gelişimi (%10). [21]

ABP’te hastaneye yatırma kriterleri (3:B):

1. Sistemik hastalık veya ürosepsis bulgularının olması;

yüksek ateş (hiperpreksi), taşikardi, takipne, hipotansiyon

vb.,

2. Ciddi işeme disfonksiyonu veya üriner retansiyon,

3. Ayaktan tedavinin yetersiz olması,

4. Oral ilaç alımının tolere edilememesi; Uzamış kusma,

ciddi dehidratasyon

5. Yüksek riskli hastalar: DM, immunosupresif hasta, yaşlı

veya prostat abseli hastalar

6. İlaca direnç için risk faktörlerinin olması: son zamanlarda

florokinolon kullanımı, yakın zamanda transuretral

manipülasyon (sonda takılması, TUR-ED, TUR-P

gibi) ve transrektal prostatik manipülasyon (prostat

biyopsisi).

Antimikrobiyal ilaçların kullanımı (2:A): Antimikrobiyal

tedavinin başarısı; ilacın prostat dokusu ve sekresyonlarında

yüksek konsantrasyonlarda açığa çıkması gibi farmakokinetik

karakteristiğine ve Antibakteriyel aktivitesine

bağlıdır. Kültür sonuçları çıkana kadar ampirik tedaviler

uygulanmalıdır; florokinolon grubu bir ilaç, bir beta-laktamaz

inhibitörlü geniş spektrumlu bir penisilin, 3. kuşak

sefalosporin gibi. Bu üç grup ilaç, bir aminoglikozid ile

kombine edilebilir. Ciddi bir şekilde hasta olanların başlangıç

tedavisinde; ürosepsis bulguları normalleşene ve

ateşsiz bir döneme kadar antibiyotikler, yüksek dozlarda

intravenöz yolla verilmelidir. Bu öneri, komplike olmuş

UTI’ler ve ürosepsisin tedavisinde temeldir. Ciddi hastalığı

veya kusması olmayan hastalar, oral bir florokinolon ile

tedavi edilebilir.

Antimikrobiyal tedavinin seçimi ve süresi, tecrübe ve uzman

görüşlerine dayanmaktadır ve birçok kontrolsüz klinik

çalışma ile de desteklenmektedir.

Florokinolon’lar

Avantajları; Oral biyoyararlanımı iyidir. Oral ve IV formları

mevcut, prostata iyi penetre olmaktadır. Çoğu bakteriyel patojene

ve birçok atipik patojene karşı etkindir ve organizmanın

biyofilm oluşturmasına karşı etkili olabilmektedir.

Dezavantajları; Diğer ilaçlarla olan potansiyel etkileşimi,

çeşitli bilinen toksisitesinin olması ve rölatif olarak pahalı

olmasıdır.

48–72 saat sonra; enfeksiyon parametrelerinin normale

dönmesi, semptomların hafiflemesi, kliniğinin düzelmesiyle

beraber, kültür sonucuna uygun oral bir antibiyotikle

tedaviye 2–4 hafta devam edilebilir. Kür oranı, yaklaşık

%80’dir.

Trimetoprim-sulfametoksazol (TMP/SMX), en sık patojen

olan E. coli ( >%10–20) direncinin olduğu bölgelerde ilk

basamak tedavisi olarak önerilmemektedir. [22,23]

DIĞER TEDAVI YÖNTEMLERI

35 yaş altındaki hastalarda, tedaviye tetrasiklin de

eklenmelidir.

Nonsteroidal anti-inflamatuvar ajanlar: Ateşi de kapsayan

semptomları azaltmak amacıyla verilebilmektedir.

Alfa-blokerler: Orta-ciddi obstrüktif semptomları olanlarda

üriner retansiyon riskini azaltmak amacıyla kullanılabilmektedir.

Antibiyotik ile beraber, alfa bloker kullanımı,

semptomlarda gerileme ve nüks sıklığında azalma sağlayabilmektedir.

Enfeksiyonun olası hematojen kaynağını

bulmak (örn., S. aureus endokarditi), komplike enfeksiyon

(sepsis) veya immun supresif hastalarda ve vücut sıcaklığı

>38,4°C (101,1°F) ise kan kültürleri alınmalıdır.

Drenaj

Üriner drenaj (3:B): Ciddi obstruktif işeme semptomları

veya üriner retansiyonu olan hastalar da, kısa süreli küçük

çaplı bir uretral kateterizasyon önerilmektedir. Suprapubik

kateter yerleştirilmesi, uretral kateteri tolere edemeyen hastalar

için bir seçenektir (uretral kateter, kronik prostatit riskini

artırabilmektedir).

116 Androl Bul 2020;22:113-123


Prostat abse drenajı (4:A): Ateş >36 saatten uzun sürüyorsa,

prostat absesini dışlamak için görüntüleme yöntemleri

kullanılmalıdır. Prostat absesinde drenaj veya konservatif

tedavi yaklaşımları uygulanabilmektedir. Abse boyutu <1

cm ise, konservatif tedavi; ≥1 cm ise, tek bir aspirasyon ile

veya devamlı drenaj ile tedavi seçilebilir. Drenaj için genellikle,

transuretral yol seçilmektedir (perineal ve rektal yolla

da abse drenajı yapılabilmekte).

TRUSG-prostat biyopsisi sonrası ABP: Etken, E. coli

ise yüksek oranlarda antimikrobiyal ajana direnç vardır.

Florokinolon’a dirençli bakteriyi ve beta-laktamaz üreten

E. coli’yi de kapsayacak geniş spektrumlu bir antibiyotik

başlanmalıdır. 3. kuşak sefalosporin ve imipenem bile bazen

etkin bir tedavi sağlayamayabilmektedir. [24]

Kronik Bakteriyel Prostatit (CBP)

(NIH kategori-II)

Tüm prostatit vakalarının %3–4’ünden sorumludur.

“Semptomların en az üç aydır sürmesi” olarak tanımlanmaktadır.

50 yaş altı hastalığı olarak bilinse de her yaş grubundan

erkek etkilenebilmektedir. Kronik bakteriyel prostatit’li erkeklerin

çoğu, pelvik ağrı ile karakterize olan (perineal, suprapubik,

testiküler, penil) değişik üriner sistem semptomları

ve cinsel disfonksiyon bulguları (primer olarak ağrı ejakülasyon

ile ilişkilidir) ile kendini gösteren CP/CPPS’ye sahiptir.

[11,13]

Kronik bakteriyel prostatit, genellikle hafif-orta pelvik

semptomlar ve aralıklı akut üriner sistem enfeksiyonları ile

ilişkilidir. Hastaların %60–80’inde uzun süreli antimikrobiyal

tedavi küratif olabilmektedir. [25] CBP’li hastaların yaşam

kalitelerinin; Crohn hastalığı, Angina pektoris, ve DM’li

hastalarla benzer olduğu bildirilmiştir. Etiyolojisinde, idrar

yolu enfeksiyonlarına neden olan mikroorganizmalar bulunmaktadır.

Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları ve prostatik

sıvıda aynı bakterinin gösterilmesiyle tanı konulmaktadır

(özellikle aynı etkene bağlı yineleyen üriner enfeksiyonlar,

kronik bakteriyel prostatiti akla getirmelidir).

Prevalansı: Tüm yaş gruplarında %8–14; 50 yaş altı erkeklerde

%11,5; 50 yaşından büyük erkeklerde ise %8,5’tir.

Ürolojik muayenelerin %8’inin bu hastalık nedeniyle

yapıldığı ve bu oranın gittikçe arttığı bildirilmektedir.

[11,13,26–29]

Semptomları: Genito-üriner ağrı (perineal, suprapubik,

testiküler, penil ağrı), dizüri, şeffaf akıntı ve alt üriner sistem

semtomları. Cinsel disfonksiyon bulguları olabilmesine

karşın (primer olarak ağrılı ejakülasyon) sistemik enfeksiyon

bulguları yoktur. Tanıdaki en önemli kriter, %25–43

oranında tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonu anamnezinin

olmasıdır.

Fizik Bakı: Zorunludur (4:C). Abdomeni, eksternal genitalleri,

perineyi, prostatı ve pelvik tabanı içermelidir. Fizik

muayenede, prostat, normal boyut ve kıvamdadır.

Laboratuvar Analizleri: Zorunludur (2:A). Alt üriner

sistemin mikrobiyolojik olarak lokalizasyonunu sağlamaya

yönelik olmalıdır. 4 kap testi veya 2 kap testi (pre-ve

post-prostatik masaj testi [PPMT]).

Önerilen test (3:A), Meares ve Stamey tarafından tanımlanan

4 kap testi’dir ve CBP’in tanısı için standart ölçüdür.

4 kap testinde, mesane, prostat veya uretraya bakterinin

lokalizasyonunu veya inflamasyonunu saptama amaçlanmaktadır.

[5,30]

4 kap testinin yapılışı: Dört adet steril idrar kabı örneği

alınır ve 1’den 4’e kadar sırayla numaralandırılır. İlk önce,

uretra örneğini yansıtması açısından 1 no’lu idrar kabına

10 cc kadar idrar yapılır ve ağzı kapatılır (Voided Bladder 1)

(VB1). Sonra, orta akım idrar örneği 2 no’lu kaba yapılır ve

mesane örneğini yansıtır (VB2). Daha sonra, 3 no’lu idrar

kabına prostat masajı ile elde edilen sekret alınır (expressed

prostatic secretions-EPS). Son olarak 4 no’lu kaba prostat

masajı sonrası 10 cc kadar idrar yapılır (VB3) ve hepsi mikroskopik

değerlendirmeye tabi tutularak kültüre yollanır.

VB1’deki bakteri varlığı veya lökosit, uretriti; VB2’deki bakteri

varlığı veya lökosit mesane enfeksiyonunu (primer veya

eşlik eden) işaret etmektedir. Prostat sekretinde ve VB3 örneğinde;

inflamatuvar hücre varlığının ve bakteri koloni sayısında

idrar 2 örneğine (VB2) kıyasla daha fazla bakteri bulunması,

kronik bakteriyel prostatit için tanı koydurucudur.

Ayrıca, prostat sekretinde büyük büyütmede >10 lökosit

saptanması da tanıyı desteklemek açısından önemlidir.

Bununla birlikte, olguların ancak %5 ila10’unda, etken

mikroorganizma izole edilebilmektedir. Bu yüzden, çoğu

hastaya ampirik tedaviler uygulanmaktadır.

2 kap testi: Dört kap testi, genellikle rutin olarak yapılmadığından

dolayı, 1985 yılında ilk defa Weidner ve Ebner,

yapılması daha pratik olan iki kap testini önermişlerdir. Bu

test, 1997 yılında Nickel tarafından popülarize edilmiştir.

Avantajları; basit ve uygulaması kolay, %91 özgüllük ve

duyarlılığa sahiptir.

Yapılışı; birinci tüpe, prostat masaj öncesi orta akım idrarı,

ikinci tüpe ise, prostat masajı sonrası ilk 10 cc’lik idrar konulmakta

ve incelenmektedir. NIH kronik prostatit kohort

çalışma grubu, %96’dan daha fazla oranda dört kap testi ile

aynı tanının konulduğunu göstermiştir. [16]

Semen kültürleri: kanıt düzeyi sınırlı olduğundan dolayı,

önerilmemektedir (3:D). CBP’li erkeklerin saptanmasında

Resim • Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları

117


anlamlı olarak yardımcı olduğu gösterilememiştir. Semen

kültürlerinde birden fazla mikroorganizma üreyebilmektedir.

Aksesuar glandlardan, ya da kontaminasyonla gelen mikroorganizmalar

nedeniyle bu örnekler, tekrarlayan UTI’lere

neden olan aynı organizma kültürde üremediği müddetçe

CBP tanısında semen kültürleri pek değerli değildir,

TRUSG: Önerilmemektedir (3:B). Prostatit’ler arasındaki

ayırımı güvenilir bir şekilde yapabilme yeteneğinde değildir.

Spesifik bir endikasyon olduğunda opsiyonel olarak

düşünülmelidir (4:D).

Ürodinami: Opsiyonel’dir (4:D). Üroflov, obstrüksiyonu

konfirme etmede yardımcı olabilmektedir. Prostatitin kategorilerine

göre ayırıcı tanılarını güvenilir bir şekilde yapabilme

yeteneğinde değildir. Sadece mesane problemleri ve/veya

obstrüksiyonu dökümante etmeye yardımcı olabilmektedir.

PSA Ölçümü

ABP ve CBP’li erkeklerde sırasıyla %60 ve %20’sinde PSA

artmaktadır. PSA düzeyleri, hastaların %40’ında antibiyotik

tedavisinden sonra azalmaktadır (klinik ve mikrobiyolojik

düzelme ile koreledir). Prostatitte serbest veya total

PSA ölçümünün pratik tanısal değeri bulunmamaktadır.

TEDAVI

İlk basamak tedavisi, florokinolon grubu ilaçlardır. E. coli

ve Enterobacteriasea ailesinin diğer üyelerinin neden olduğu

CBP’de bakteriyel eradikasyon, yaklaşık %70’ler civarındadır.

Pseudomonas aeruginosa ve enterokokların neden

olduğu CBP’ler, antimikrobiyal tedaviye daha kötü yanıt

vermektedir. Optimal tedavi süresi, kontrollü çalışmalarda

tarif edilmemesine rağmen, minimum 4 hafta tedavi yapılması

gerektiği ileri sürülmektedir.

Florokinolonlara karşı direnç, 2000 yılından beri gittikçe

artmaktadır. Florokinolon direncindeki progresif artışın

nedenleri şunlardır; karbapenemler dışındaki diğer çoğu

beta-laktam antibiyotiklere direnç sağlayan enzimler olan

genişletilmiş β-laktamaz’ların (ESBL: extended spectrum

betalactamases) yayılması (bu enzimler, florokinolonlar

ve aminoglikozitler gibi diğer antimikrobiyal sınıflara direnç

barındıran genlerin ekspresyonu ile de sıkça ilişkilidir

(Multidrug rezistans-MDR. MDR, antimikrobiyallerin en

az üç farklı sınıfına direnç gösteren), bakteriyel direncin

hızla artması ve yeni geliştirilen antibiyotiklerin sayısında

azalma. Tüm bu faktörler, CBP’nin tedavisi için eldeki seçenekleri

sınırlamaktadır. [31–33]

Hangi antibiyotiği kullanmalı? CBP tedavisinde antibiyotiklerin

prostat dokusuna geçişi önemlidir. Çoğu

antibiyotik, prostat epiteline geçmelerini inhibe eden biyolojik

sıvılardaki iyonizasyonları sonucunda ya zayıf asidlerdir

ya da zayıf bazlardır. Normal insan prostat sıvısının

pH’ı, ~7,3’tür. CBP’li kişilerde ise prostat sıvısı belirgin

derecede alkali olmaktadır (ort. pH: 8,34). Bu nedenle,

sadece birkaç antibiyotik prostatta terapötik konsantrasyonları

oluşturabilmektedir. Kinolonlar, sulfonamidler,

makrolidler ve tetrasiklinler, prostat dokusuna daha yüksek

oranda nüfuz edebilmektedir. Prostatın içine moleküler

penetrasyonu arttıran özellikler; yüksek lipid çözünürlüğü,

iyonizasyonu düşük dereceli, yüksek bir çözünme katsayısı

(pKa, prostatın içine iyonize olmayan bileşiğin difüzyonuna

izin verir), proteine bağlanmada düşüklük ve küçük

moleküler boyut’tur (MA <1000). [29,32]

Prostatik Sekresyonda/Dokuda Antibiyotiklerin

Difüzyonu

Beta-laktam ilaçların, yağda çözünürlükleri düşüktür ve

düşük bir pKa’ya sahip olduklarından, prostatik sıvı içerisine

kötü bir şekilde penetre olmaktadır. Florokinolonlar,

amfoteriktir ve medyuma bağlı olarak ya nötral moleküller

ya da zwitterion (hem pozitif hem de negatif yük

taşıyan bir molekül) olarak daha kompleks bir davranış

sergilemektedir.

Köpeklerde yapılan deneysel çalışmalar bu durumu konfirme

etmesine rağmen, deneysel hayvan çalışmaları insan

kliniğine kolaylıkla transfer edilememektedir. Çünkü, insanlarda

prostat sekresyonunun pH’ı daha az asidiktir ve

kronik prostatitte artmaktadır.

Antibiyotik uygulanmasından sonra endoskopik yolla

prostat rezeksiyonları yapılan hastalardan elde edilen doku

örneklerinde ölçülen antimikrobiyallerin doku konsantrasyonlarının

değerlendirilmesi sonucunda, prostatik dokularda

florokinolonların iyi penetre olduğu gösterilmiştir. [34]

Tedaviye dirençli CBP (NIH kategori II): Florokinolon

tedavisine dirençli CBP’lerde; prostata lokalize olan üropatojen

konfirme edilmelidir. Böyle durumlarda sorunu

gidermek için eldeki olası seçenekler şunlardır;

a. Hali hazırda kullanılmakta olan antibiyotiklerin dozajının

arttırılması,

b. Antibiyotiklerin kombinasyonu,

c. Daha önce kullanılmamış olan antibiyotiklerin kullanılması,

ve

d. Daha önce kullanılmış olan “eski” antibiyotiklerin yeniden

verilmesidir.

Tedaviye dirençli CBP olgularında tedavi süresi 8–12 hafta

olmalıdır.

118 Androl Bul 2020;22:113-123


Antibiyotiklerin Kombinasyonu

Antibiyotik tedavisinin başarı oranlarını iyileştirecek bir diğer

seçenek, iki antibiyotiğin birlikte verilmesidir. Tetrasiklin

(özellikle doksisiklin ve minosiklin) ve makrolid grubu antibiyotikler,

CBP’nin kombine tedavisinde yoğun bir şekilde

kullanılmaktadır. İntrasellüler patojenlerin oluşturduğu

enfeksiyonların tedavisinde klinik ve mikrobiyolojik etkinlik

açısından iki grup arasında fark saptanmamaktadır.

Klamidyal prostatitin tedavisinde, makrolid’lerin florokinolonlardan

daha etkili olduğu gözlenmektedir. Özellikle

makrolidler, biyofilm büyümesini azaltma yeteneklerinden

yararlanmak için kinolonlarla birlikte verilebilmektedir.

Örneğin, Siprofloksasin (750 mg/gün) + Azitromisin (500

mg, üç defa/hafta, altı hafta) ile kombine bir tedavide mikrobiyolojik

eradikasyon oranı %64,2’dir. İlk tedavi siklusu

sonunda reenfeksiyon veya enfeksiyonun sürdüğü hastalarda,

ikinci bir 6 haftalık tedavi siklusu sonrasında ise mikrobiyolojik

eradikasyon oranı %83,9’dur. Kombinasyon

tedavisi, hem geleneksel üropatojenler hem de nadir patojenler

ile oluşan enfeksiyonların yüksek eradikasyon oranlarını

sağlamaktadır.

Tetrasiklinler

Avantajları; oral olarak kullanılabilirliği, oral ve intravenöz

formüllerinin olması, pahalı olmaması, birçok atipik

patojene ve metisiline dirençli stafilokok aureus suşlarına

(MRSA) karşı etkin olması.

Dezavantajları; Pseudomonas’a karşı etkili değil, birçok

Enterobacteriaceae’a karşı etkinliği sınırlıdır, enterokoklar

için uygun değil, böbrek veya karaciğer hastalığında

kullanırken dikkatli olunmalı ve fotosensitiviteye neden

olabilmekte.

Makrolidler:

Avantajları; uygun oral kullanımına sahip olması, gram

pozitif bakterilere karşı etkili fakat çoğu MRSA suşlarına

karşı etkin değil, prostate iyi penetre olması, atipik patojenlere

karşı biraz etkili, rölatif olarak pahalı olmaması,

rölatif olarak emniyetli olması ve biyofilm oluşturan organizmalara

karşı aktif olabilmesi.

Dezavantajları; sadece Azitromisin’in intravenöz olarak

kullanılabilmesi, gram negatif bakterilere karşı etkili olmaması

ve gastrointestinal bozukluklara rölatif olarak sıkça

yol açması.

Piperasilin-tazobaktam, Seftolozan-tazobaktam,

Seftazidim-baktam, Meropenem: Spesifik farmakokinetikleri

ve farmakodinamikleri ile ilgili olarak yapılan

çalışmalar, duyarlı gram negatif prostatitte kullanılabileceğini

göstermesine rağmen, prostat dokusuna penetrasyonları

ve prostatit’te kullanımları hakkında veriler açık değildir.

Bu nedenle, prostat enfeksiyonlarının tedavisinde ilk

basamak ajanlar olarak düşünülmemelidir. [34,35]

DAHA ÖNCE KULLANILMAMIŞ OLAN

ANTIBIYOTIKLERIN KULLANILMASI

Fosfomisin

Duyarlı profilinin olması, prostata iyi penetrasyonu ve

oral olarak verilebilme (3 gram, her 48 veya 72 saatte, 2–6

hafta) gibi avantajları bulunmaktadır. Antimikrobiyallara

dirençli E. koli tarafından oluşturulan bakteriyel prostatitli

hastalarda; klinik kür oranları %50–77 ve mikrobiyolojik

eradikasyon oranları >%50’dir (33). Normal prostat dokusunda

yeterli konsantrasyonlara eriştiğinden dolayı, dirençli

kronik bakteriyel prostatitlerde alternatif bir tedavi

seçeneğidir. [36]

DAHA ÖNCE KULLANILMIŞ OLAN “ESKI”

ANTIBIYOTIKLERIN YENIDEN VERILMESI

Aminoglikozidler

Diğer antibiyotiklere göre prostatik dokuda ve sıvılarda

daha az diffüze olmasına rağmen, Kanamisin ve streptomisin

gibi bazı aminoglikozidler, CBP’li hasta serilerinde

başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Aminoglikozidlerin

tek başına veya bir beta-laktam antibiyotik ile kombine

olarak verilmesinin, CBP’li hastaların %79’unda klinik

remisyon ve mikrobiyolojik eradikasyon sağladığı gözlenmiştir.

Sensori-nöral sağırlığa predispoze mutasyonlar için

hastaların genetik testlerin yapılması ile aminoglikozidlerin

emniyetli bir şekilde kullanılması sağlanabilmektedir. [36]

Trimetoprim-Sulfametoksazol (TMP/SMX)

Avantajları; Uygun oral biyo-kullanılabilirliği, oral ve intravenöz

formunun olması, prostata penetrasyonunun iyi

olması, rölatif olarak pahalı olmaması ve gr (-) patojenlerin

çoğuna karşı etkili olmasıdır.

Dezavantajları ise; pseudomonas’a karşı etkili olmaması,

Enterokoklara karşı etkisinin fazla olmaması, bazı

Enterobacteriaceae’ların ilaca karşı dirençli olması ve atipik

patojenlere karşı etkili olmamasıdır.

Opsiyonel Tedavi Seçenekleri

Kronik oral antibiyotik supresyonu (3:A): Hastalığın

üriner semptomlarını sınırlamak, idrarda bakteri üremesini

Resim • Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları

119


azaltmak veya elimine etmek için önerilmektedir. Kronik

supresyon tedavisinde; sadece idrarda yeterli ilaç düzeylerinin

olması gereklidir. Prostata penetrasyonunu gerektirmemektedir.

Böylece, daha emniyetli yan etki profili olan

birçok ilaç seçilebilmektedir (Nitrofurantoin ve sefalosporinler

gibi).

Örneğin; trimetoprim-sulfametoksazol (40 ve 200 mg,

günde 1 defa),

Nitrofurantoin (50 veya 100 mg, günde 1 defa) bu amaç

için belirgin bir şekilde etkili ilaçlardır.

Akut semptomatik atakların aralıklı antimikrobiyal tedavisi

(3:A), veya

Radikal TUR-P veya açık prostatektomi; Tüm diğer tedaviler

yetersiz kaldığında (4:C), prostat sıvısında aynı bakterinin

sürekliliğinde ve büyük prostat taşları varlığında.

Lokal olarak enjekte edilen antimikrobiyal

ilaçlar?

Prostatın içerisine antibiyotiklerin lokal olarak enjeksiyonunun,

randomize kontrollü çalışmalar (RCT) olmamasına

rağmen etkili olduğu bildirilmektedir. Bu sayede,

antibiyotiklerin kullanımına izin vermede prostat kapsülü

bypass edilmektedir. Küçük olgu serilerinde cesaret verici

sonuçlar gösterilmiştir. Küçük hasta sayılı bir RCT’de;

amikasine duyarlı prostat sekresyonlu 50 erkeğe 10 gün,

amikasin, transrektal yolla submukozal olarak enjekte

edilmiş. Aynı süre ile verilen IM amikasin enjeksiyonu ile

karşılaştırıldığında, 3. aydaki klinik ve bakteriyolojik kür

oranlarında anlamlı olarak düzelme olduğu gösterilmiştir.

Multimodal Yaklaşım

Tek ajanla yapılan tedavilerden daha iyi semptom kontrolü

sağlanmaktadır.

Alfa-blokerler (3:C): Üriner semptomları olan hastalarda,

antimikrobiyal + alfa bloker kombinasyonu; yüksek nüks

oranlarını azaltabilmektedir ve obstrüktif işeme semptomları

olan hastalarda düşünülmelidir.

Bitki Ekstreleri: Florokinolonların, değişik bitki ekstreleri

ile kombinasyonunun, yan etki oranlarında artış olmaksızın

klinik semptomları hafifletebildiği gösterilmiştir.

Analjezik +/-Nonsteroidal anti-inflamatuvar ilaçlar

(NSAID): Semptomların gerilemesinde (ağrı varlığında)

ve yaşam kalitesinin düzelmesinde, yararlı olabilmektedir.

NSAID’lerin uzun süreli kullanımı, yan etki profillerinden

dolayı sınırlandırılmalıdır.

Herbal ürünler ve Probiyotikler ile Adjuvan

tedavi

Serenoa repens ekstresi gibi bitkisel ürünler ve probiyotikler

ile adjuvan tedavi üzerine birkaç küçük çalışma bulunmaktadır.

Kombine tedavilerin CBP’li hastalarda florokinolonların

klinik ve mikrobiyal etkinliğini düzeltebildiği

gösterilmiştir. CBP’li ve irritabl barsak sendromlu hastalarda,

probiyotikler ile uzun süreli bir tedavinin, prostatitin

progresyonunu azalttığı da gözlenmiştir. [37]

CBP’li hastaların partnerlerinin jinekolojik olarak

araştırılması

İnsan vajinası, bir ekosistem lokalizasyonudur. İnsan vajeni,

farklı katılımcıların (yerel mikrobiyal popülasyonlar,

yerel çevre ve ev sahibinin özellikleri) her zaman dinamik

bir dengede olduğu bir ekosistem bölgesidir. Bu ekosistem

hem dışarıdan hem de intestinal çevreden kontaminasyona

açıktır. Böylece, bakteri sayılarına göre simbiyotik veya

patojenik olabilen mikroorganizmaların kolonizasyonuna

ve vajinal homeostatik mekanizmaları değiştirme yeteneklerine

karşı duyarlıdır. Vajinal ekosisteme tüm katılanlar

(vajinal epitelyum, pH, glikojen ve laktobasiller flora)

farklı hormonal üretimi nedeniyle bir kadının farklı yaşları

boyunca modifiye olmaktadır. Puberte veya gebelik

esnasındaki gibi yüksek bir östrojen üretimi proliferasyona

ve glikojen depolamaya vajen hücrelerini stimüle etmektedir.

Ayrıca, glikojen, laktik asit üretimini ve vajinal pH’ın

düşürülmesini kolaylaştırır. Bundan başka, lactobaciller

flora, patojenlerin büyümesini ve onların vajen epiteline

yapışmasını durduğundan dolayı koruyucu bir role sahiptir.

[38,39] Tüm bu mekanizmalar vajenin savunmasında

ilk hattır. Ayrıca, menstrüel siklüslerin, cinsel aktivitenin,

antibiyotiklerin veya oral kontraseptiflerin vajinal makrobiyotikleri

değiştirebileceği farz edilmektedir. Vajinal mikrobiyota,

gebe kalma ve doğum mekanizmalarında aktif

bir rol oynamaktadır (zaman ve modalite). [40] Vajinal homeostazın

bozulması varlığında (konağın farklı duyarlılığı

veya kontrol mekanizmalarının değişmesi nedeniyle),

eksternal patojenlerden saldırı nedeniyle veya disbiyozis

(Vücuttaki mikrobiyal dengesizliklerin neden olduğu tıbbi

durum) (vajinozis) nedeniyle lokal floranın kantitatif yeniden

dağılması nedeniyle vajinal enfeksiyonlar (vajinit) oluşabilmektedir.

Doğru bir tanı için, hastanın klinik öyküsünün,

karakteristik işaretlerin veya semptomların, vajen

pH’sının, balık kokusu testinin, boyamalı veya boyamasız

mikroskopik muayene ve bir kültür/moleküler testinin

değerlendirilmesi önemlidir. CP/CPPS’den muzdarip 399

hastanın eşlerine vajinal, servikal veya uretral sürüntünün

yapıldığı bir çalışmada, erkeklerle aynı patojen gösterilmiş

(Enterobacteria, ureoplazma urelitikum, Gardnerella vaginalis

ve klamidya. [41,42]

120 Androl Bul 2020;22:113-123


Avrupa Üroloji Kılavuzları (EAU-2018)

Florokinolonlar, üropatojenlerin yüksek direnç oranlarına

rağmen, uygun farmakokinetik özelliklerinden dolayı,

CBP’nin ampirik tedavisinde ilk basamak tedavi olarak

önerilmektedir. P. aeruginosa ve K. trachomatis enfeksiyonlarını

içeren gram negatif patojenlere karşı antibakteriyel

özelliklere sahiptir (Tablo 1,2).

Azitromisin ve doksisiklin, genital mikoplazmalar ve K.

trachomatis gibi atipik patojenlere karşı etkilidir.

Metronidazol tedavisi, T. vaginalis enfeksiyonu olan hastalarda

endikedir. Tedavi, 500 mg 14 gün, günde üç defa

verilmelidir. Mikroorganizma eradikasyonu %93,3 olarak

bildirilmiştir. Antimikrobiyalların intraprostatik enjeksiyonları,

kontrollü çalışmalarla değerlendirilmediği için

önerilmemektedir.

Tedaviye rağmen, semptomların uzun sürmesi durumunda,

CPPS’nin yanı sıra diğer ürogenital ve ano-rektal

bozukluklar da göz önünde bulundurulmalıdır. CBP

semptomları, prostat tüberkülozunu gizleyebilmekte, maskeleyebilmektedir.

Tüberküloz öyküsü olan veya tüberkülozun

endemik olduğu bölgelerdeki erkeklerdeki pyospermi

ve hematospermi durumunda ürogenital tüberküloz

araştırılmalıdır. CBP’de spektrum geniştir ve atipik mikroorganizmaları

da içerebilmektedir. İmmun yetmezliği olan

veya HIV (+) hastalarda prostatit; M. tuberkulosis, Candida

suşları, ve Coccidioides immitis, Histoplasma capsulatum ve

Blastomyces dermatitidis gibi nadir patojenler gibi zor enfeksiyon

yapan patojenlerle de oluşabilmektedir.

Prostat biyopsisi rutin olarak önerilmemektedir. Tedavisiz

bakteriyel prostatitli hastalarda da sepsis riskinden dolayı

da önerilmemektedir.

Tablo 1. EAU-CBP için önerilen antimikrobiyal tedavi

rejimleri

Tedavi

Antimikrobiyal Günlük doz

Yorum

süresi

Florokinolon

Doksisiklin

Azitromisin

Metronidazol

takip

Optimal oral

günlük doz

100 mg, 2

defa/G

500 mg, 3x

haftalık

500 mg 3

defa/G

4–6

hafta

10

gün

3

hafta

14

gün

sadece K. trachomatis

veya mikoplazma

enfeksiyonları

K. trachomatis

enfeksiyonları

sadece T. vaginalis

enf.’ları

Tedavi sonrası asemptomatik olan hastalarda, rutin idrar tetkiki

ve/veya idrar kültürü zorunlu değildir. Semptomların

geçmesi hariç, bakteriyel prostatitin kür olduğuna dair

geçerli testler bulunmamaktadır. Dirençli semptomları

olan ve cinsel yolla geçen enfeksiyöz patojenler için tekrarlayan

mikrobiyal kültürleri pozitif gelen hastalarda,

hastanın cinsel eşi de mikrobiyolojik olarak taranmalı ve

gerektiğinde tedavi edilmelidir. Antibiyotik tedavileri daha

uzun süreler ve daha yüksek dozlar ve/veya farklı bileşikler

ile tekrarlanabilmektedir.

Tablo 2. Bakteriyel prostatitin tedavi önerileri ve kanıt

düzeyleri (EAU-2018)

Kanıt özeti

ABP’nin tedavi rejimleri klinik tecrübeler ve kontrolsüz

klinik çalışmalara dayanmaktadır. Sistemik hastalık

semptomları olan ABP’li hastalarda, parenteral antibiyotik

tedavisi tercih edilmeli. Enfeksiyon parametrelerinin

normalleşmesinden sonra oral tedaviye geçilebilir ve

toplamda 2–4 hafta tedavi sürdürülmelidir.

CBP için antimikrobiyal tedavide ilk basamak ilaçları

olarak florokinolonların rolü sistematik bir derlemede

konfirme edilmiştir. Levofloksasin, Siprofloksasin ve

Prulifloksasin arasında klinik etkinlik, mikrobiyolojik

eradikasyon ve yan etkiler bakımından anlamlı fark

gözlenmemiştir.

Zorunlu intraselüler patojenlerin neden olduğu

CBP’li hastalarda, makrolidler, florokinolonlar ile

karşılaştırıldığında daha yüksek klinik ve mikrobiyolojik

kür oranlarına sahiptir.

Klinisyenler, antibiyotik seçerken lokal ilaç direnci

özelliklerini de düşünmelidir.

Tablo 3. EAU

Öneriler

Akut bakteriyel prostatit

Komplike UTI önerilerine göre ABP’yi tedavi et

Kronikbakteriyel prostatit (CBP)

İlk basamak tedavisi için bir florokinolon reçete et

(örn., siprofloksasin, levofloksasin)

CBP’nin nedeni olarak, intraselüler bir bakteri

saptanmışsa, bir makrolid (örn., azitromisin) veya bir

tetrasiklin reçete et (örn., doksisiklin)

CBP nedeni T. vajinalis ise, metronidazol reçete et

SONUÇ

LE

3

1a

1a

3

Güçlülük

oranı

Güçlü

Güçlü

Güçlü

Güçlü

Prostatit tablolarının birbirine dönüşme özelliği bulunmaktadır.

Akut bakteriyel prostatit hastalarının %10 kadarında

kronik bakteriyel prostatit gelişebilmekte ve kronik

bakteriyel prostatit hastalarının da yaklaşık %10’u kronik

pelvik ağrı sendromuna dönüşebilmektedir. Bu nedenle

tedavi için bir antibiyotik seçerken, prostata geçişi ve ilaç

direnci gibi özellikleri de göz önüne alınmalıdır.

Resim • Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları

121


Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Stamey TA. Prostatitis. J Royal Soc Med 1981;74:22–40. [CrossRef]

2. Young HH, Geraghty JT, Stevens AR. Johns Hopkins Hospital

Reference Group (PERG). Diagnosis and treatment of chronic

bacterial prostatitis. Reports 1906;13:272–34.

3. von Staden H. Herophilus, Herophilus Chalcedonius, The art

of medicine in early Alexandria: Edition, Translation and Essays.

Cambridge: Cambridge University Press, 1989.

4. Stutzman RE, Walsh PC. In: Suprapubic and retropubik

prostatectomy, 6th ed. Walsh PC, Retik AB, Stamey TA, Vaughan

ED Jr, editors. Philadelphia: WB Saunders Co.; 1992. p.2851–6.

5. Meares EW, Stamey TA. Bacteriologic localization patterns in

bacterial prostatitis and urethritis. Invest Urol 1968;5:492–518.

https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/4870505/

6. Drach GW, Meares EM, Fair WR, Stamey TA. Classification

of benign disease associated with prostatic pain: prostatitis or

prostatodynia? J Urol 1978;120:266. [CrossRef]

7. Krieger JN. NIH consensus definition and classification of

prostatitis. JAMA 1999;282:236–7. [CrossRef]

8. Schaeffer AJ, Wendel EF, Dunn JK, Grayhack JT. Prevalence and

significance of prostatic inflammation. J Urol 1981;125:215–9.

[CrossRef]

9. Clemens JQ, Meenan RT, O’Keeffe Rosetti MC, Gao SY,

Calhoun EA. Incidence and clinical characteristics of National

Institutes of Health type III prostatitis in the community. J Urol

2005;174:2319–22. [CrossRef]

10. Krieger JN, Riley DE, Cheah PY, Liong ML, Yuen KH.

Epidemiology of prostatitis: new evidence for a world-wide

problem. World J Urol 2003;21:70–4. [CrossRef]

11. Nickel JC, Downey J, Hunter D, Clark J. Prevalence of prostatitislike

symptoms in a population based study using the National

Institutes of Health chronic prostatitis symptom index. J Urol

2001;165:842–5. [CrossRef]

12. Khan FU, Ihsan AU, Khan HU, Jana R, Wazir J, Khongorzul P, et

al. Comprehensive overview of prostatitis. Biomed Pharmacother

2017;94:1064–76. [CrossRef]

13. Nickel JC, Downey JA, Nickel KR, Clark JM. Prostatitis-like

symptoms: one year later. BJU Int 2002;90:678–81. [CrossRef]

14. Calhoun EA, McNaughton Collins M, Pontari MA, O’Leary

M, Leiby BE, Landis JR, et al. The economic impact of chronic

prostatitis. Arch Intern Med 2004;164:1231–6. [CrossRef]

15. Coker TJ, Dierfeldt DM. Acute Bacterial Prostatitis: Diagnosis and

Management. Am Fam Physician 2016;15;93:114–20. https://

www.aafp.org/afp/2016/0115/p114.html

16. Nickel JC, Shoskes D, Wang Y, Alexander RB, Fowler JE, Zeitlin S, et

al. How does the pre-massage and post-massage 2-glass test compare

to the Meares-Stamey 4-glass test in men with chronic prostatitis/

chronic pelvic pain syndrome? J Urol 2006;176:119–24. [CrossRef]

17. Bozeman CB, Carver BS, Eastham JA, Venable DD. Treatment of

chronic prostatitis lowers serum prostate specific antigen. J Urol

2002;167:1723–6. [CrossRef]

18. Weidner W, Schiefer HG, Krauss H, Jantos C, Friedrich HJ,

Altmannsberger M. Chronic prostatitis: a thorough search for

etiologically involved microorganisms in 1,461 patients. Infection

1991;19:S119–25. [CrossRef]

19. Polascik TJ, Oesterling JE, Partin AW. Prostate specific antigen:

a decade of discovery-- what we have learned and where we are

going. J Urol 1999;162:293–306. [CrossRef]

20. Gill BC, Shoskes DA. Bacterial prostatitis. Curr Opin Infect Dis

2016;29:86–91. [CrossRef]

21. Neal DE Jr, In: Nickel JC, editor. Textbook of Prostatitis. Oxford:

ISIS Medical Media; 1999. p.279–84.

22. Yoon BI, Kim S, Han DS, Ha US, Lee SJ, Kim HW, et al. Acute

bacterial prostatitis: how to prevent and manage chronic infection?

J Infect Chemother 2012;18:444–50. [CrossRef]

23. Nickel JC. Prostatitis. CUA Guideline. Can Urol Assoc J

2011;5:306–15. [CrossRef]

24. Campeggi A, Ouzaid I, Xylinas E, Lesprit P, Hoznek A, Vordos D,

et al. Acute bacterial prostatitis after transrectal ultrasound-guided

prostate biopsy: epidemiological, bacteria and treatment patterns

from a 4-year prospective study. Int J Urol 2014;21:152–5. [CrossRef]

25. McNaughton-Collins M, Pontari MA, O’Leary MP, Calhoun EA,

Santanna J, Landis JR. Quality of life is impaired in men with

chronic prostatitis. J Gen Intern Med 2001;16:656–662. [CrossRef]

26. Workshop Committee of the National Institute of Diabetes and

Digestive and Kidney Disease (NIDDK). Chronic Prostatitis

workshop 1995: Bethesda, Maryland.

27. Krieger JN, Egan KJ, Ross SO, Jacobs R, Berger RE. Chronic

pelvic pains represent the most prominent urogenital symptoms of

“chronic prostatitis”. Urology 1996;48:715–22. [CrossRef]

28. Nickel JC. Effective office management of chronic prostatitis. Urol

Clin North Am 1998;25:677–84. [CrossRef]

29. Nickel JC, Teichman JM, Gregoire M, Clark J, Downey J.

Prevalence, diagnosis, characterization, and treatment of prostatitis,

interstitial cystitis, and epididymitis in outpatient urological practice:

the Canadian PIE Study. Urology 2005;66:935–40. [CrossRef]

30. Schaeffer AJ, Datta NS, Fowler JE Jr, Krieger JN, Litwin MS,

Nadler RB, et al. Overview summary statement. Diagnosis and

management of chronic prostatitis/chronic pelvic pain syndrome

(CP/CPPS). Urology 2002;60(6 Suppl):1–4. [CrossRef]

31. Bassetti M, Carnelutti A, Peghin M. Patient specific risk

stratification for antimicrobial resistance and possible treatment

strategies in gram-negative bacterial infections. Expert Rev Anti

Infect Ther 2017;15:55–65. [CrossRef]

32. Lipsky BA, Byren I, Hoey CT. Treatment of bacterial prostatitis.

Clin Infect Dis 2010;50:1641–52. [CrossRef]

33. Zhanel GG, Zhanel MA, Karlowsky JA. Oral Fosfomycin for

the Treatment of Acute and Chronic Bacterial prostatitis Caused

by Multidrug-Resistant Escherichia coli. Can J Infect Dis Med

Microbiol 2018;2018:1404813. [CrossRef]

34. Kobayashi I, Ikawa K, Nakamura K, Nishikawa G, Kajikawa K,

Yoshizawa T, et al. Penetration of piperacillin-tazobactam into

human prostate tissue and dosing considerations for prostatitis

based on site-specific pharmacokinetics and pharmacodynamics. J

Infect Chemother 2015;21:575–80. [CrossRef]

35. Nishikawa G, Ikawa K, Nakamura K, Yamada Y, Zennami K,

Mitsui K, et al. Prostatic penetration of meropenem in humans,

and dosage considerations for prostatitis based on a site-specific

pharmacokinetic/pharmacodynamic evaluation. Int J Antimicrob

Agents 2013;41:267–71. [CrossRef]

122 Androl Bul 2020;22:113-123


36. Grayson ML, Macesic N, Trevillyan J, Ellis AG, Zeglinski PT,

Hewitt NH, et al. Fosfomycin for Treatment of Prostatitis: New

Tricks for Old Dogs. Clin Infect Dis 2015;1;61:1141–3. [CrossRef]

37. Krieger JN, Lee SW, Jeon J, Cheah PY, Liong ML, Riley DE.

Epidemiology of prostatitis. Int J Antimicrob Agents 2008;31:85–

90. [CrossRef]

38. Ravel J, Gajer P, Abdo Z, Schneider GM, Koenig SSK, McCulle

SL, et al. Vaginal microbiome of reproductive-age women. Proc

Natl Acad Sci U S A 2011;108:4680–7. [CrossRef]

39. Lepargneur JP, Rousseau V. Protective role of the Doderleïn flora. J

Gynecol Obstet Biol Reprod (Paris) 2002;31:485–94.

40. Amabebe E, Anumba DOC. The vaginal microenvironment: the

physiologic role of lactobacilli. Front Med (Lausanne). 2018;5:181.

[CrossRef]

41. Unemo M, Bradshaw CS, Hocking JS, de Vries HJC, Francis SC,

Mabey D, et al. Sexually transmitted infections: challenges ahead.

Lancet Infect Dis 2017;17:e235–79. [CrossRef]

42. Vitali B, Cruciani F, Picone G, Parolin C, Donders G, Laghi

L. Vaginal microbiome and metabolome highlight specific

signatures of bacterial vaginosis. Eur J Clin Microbiol Infect Dis

2015;34:2367–76. [CrossRef]

Resim • Akut ve kronik bakteriyel prostatit olgularında tedavi yaklaşımları

123


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:124−128

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.57614

Erkek Cinsel Sağlığı

Penil doppler ultrasonografi: Teknik ve yorumlama

Penile doppler ultrasonography: Techniques and interpretation

Özgür Efiloğlu , Bülent Erol

ÖZ

Penil Doppler ultrasonografik görüntüleme ve beraberinde fonksiyonel

değerlendirme için yapılan intrakavernozal enjeksiyon, ereksiyon

hemodinamisinin objektif bir şekilde ölçülmesini sağlarken korporeal

veno-oklüsiv disfoksiyon (VOD), arteriyel yetmezlik, penil arteriovenöz

şantlar, kavernozal fibrozis ve Peyronie hastalığı tanısında kullanılmaktadır.

Penil Doppler ultrasonun avantajı prosedürün minimal

invaziv olması ve kavernöz arterlerin normal arteryel tepkisini tanımlamak

için hastalarda tarama testi olarak kullanılabilmesidir. Peyronie

hastalığı, tedaviye yanıtsız erektil disfonksiyon, pelvik travma veya

penis şaft kırığı öyküsü olan hastalara, daha invaziv olan vasküler incelemelerden

önce penil Doppler ultrason önerilmelidir. Yapana bağımlı

bir teknik olduğundan oluşturulan protokollerin standardizasyonu

gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: penil Doppler ultrasonografi, erektil disfonksiyon,

teknik, yorum

ABSTRACT

Penile Doppler ultrasonographic imaging and associated intracavernosal

injection for functional evaluation provide objective

measurement of erectile hemodynamics while it is used in the diagnosis

of corporeal veno-occlusive dysfunction (VOD), arterial insufficiency,

penile arteriovenous shunts, cavernosal fibrosis and Peyronie’s disease.

The advantage of the penile Doppler ultrasound is that the procedure

is minimally invasive and can be used as a screening test in patients

to identify normal arterial response of the cavernous arteries. In

Peyronie’s disease and to patients with erectile dysfunction unresponsive

to treatment, Penile Doppler ultrasound should be offered before a

history of pelvic trauma or fracture of the penile shaft or prior to more

invasive vascular examinations. Since it is a technique dependent to the

constructor, the established protocols should be standardized.

Keywords: penile Doppler ultrasonography, erectile dysfunction, technique,

reviews

GIRIŞ

Penil ereksiyon, kavernozal arter akışındaki artış, korporeal

düz kasın gevşetilmesi ve yeterli bir veno-oklüziv işlev

arasındaki karmaşık bir denge ile sağlanır. [1] Erektil

disfonksiyon (ED) etiyolojisine göre organik, psikojenik

ve miks olarak üç kategoride sınıflandırılır. Ancak, çoğu

vaka aslında karışık etiyolojiye sahip olduğundan, bu sınıflandırma

dikkatli kullanılmalıdır. Bu nedenle, birincil

organik veya birincil psikojenik terimlerin kullanılması

önerilmektedir. Organik ED nedenleri vasküler, nörojenik,

hormonal, penil hasar/hastalık ya da ilaç bağımlı olabilir.

[2]

Organik kaynaklı erektil disfonksiyon tanısında penisin

anatomisi, fizyolojisi ve hemodinamiğinin değerlendirilmesi

gerekmektedir. Vasküler nedenli erektil disfonksiyon

teşhisinde penisin vasküler kateterizasyonu (anjiografi ve

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anablim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Prof. Dr. Bülent Erol

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anablim Dalı, İstanbul, Türkiye

Tel. +90 532 352 65 64

E-mail: erolbulent@yahoo.com

Geliş/ Received: 14.07.2019

Kabul/ Accepted: 04.10.2019

kavernozometri) altın standart olarak kabul edilmektedir.

Ancak bu testlerin yüksek maliyetli oluşu, yüksek komplikasyon

oranları ve invaziv girişimler olması nedeniyle daha

az invaziv testler geliştirilmiştir. [3]

Renkli Doppler görüntülemenin kullanılmaya başlanmasıyla,

vasküler kaynaklı erektil disfonksiyon düşünülen

olgular invaziv girişime gerek olmadan değerlendirilmeye

başlanmıştır. Renkli Doppler ultrasonun standart ultrasona

göre vasküler anatomiyi ve küçük damarları tanımlayabilme,

kan akımındaki dinamik değişiklikleri saptama gibi

avantajları vardır.

Bu görüntüleme ve fonksiyonel test, ereksiyon hemodinamisinin

objektif bir şekilde ölçülmesini sağladığından

korporeal veno-oklüziv disfonksiyon (VOD), arteriyel yetmezlik,

penil arteriovenöz şantlar, kavernozal fibrozis ve

Peyronie hastalığı tanısında kullanılmaktadır. [4]

RENKLİ DOPPLER SONOGRAFİ

Fiziksel Prensipler

Doppler etkisi, özellikle akan kan gibi hareketli yapılardan

yankıların tespitinde kullanılan ultrasonik bir yöntemdir.

124 ©2019 Androloji Bülteni


Fiziksel prensip ilk olarak 1842’de Johann Christian Andreas

Doppler tarafından tanımlanmıştır. Algılanan Doppler frekans

kayması (fd), alıcının frekansı ile kaynağın frekansı

arasındaki farktır. Doppler etkisi, Doppler ışınının izolasyon

açısına ve vasküler akış hızına bağlıdır. Renkli Doppler ultrason

ile kan akış hızı hesaplamasındaki herhangi bir hatayı

en aza indirmek için prekürsör Doppler açısı 30° ile 60°

arasında ayarlanmalıdır. [1] Kan akış hızının ölçümü, ölçüm

açısının kosinüsüne bağlı olduğundan, 90°’ye yakın açılarda

değerler büyük bir değişkenlik gösterir. Bu nedenle, doğru

ve tekrar edilebilir ölçümler elde etmek için operatörün açı

düzeltmesini 60°’den fazla yapmaması gerekir. [5,6]

izole edilen sessiz, konforlu ve iklim kontrollü bir odada

gerçekleştirilmelidir.

Muayene odasındaki personel sayısı mutlak asgari düzeyde

tutulmalı, tercihen sadece odada operatör bulunmalıdır.

Cinsel stimülasyon için görsel-işitsel bir sistem bazı hastalarda

yardımcı olabilir. Tekrar dozlama için ilaçlar da dahil

olmak üzere intrakavernöz enjeksiyon malzemeleri gerektiğinde

acil kullanım için hazırlanmalıdır. Yüksek çözünürlüklü

renkli bir Doppler ultrason makinesi, 5–15MHz frekansa

sahip olmalıdır. Kan basıncı ölçümü için otomatik

bir tansiyon aleti de mevcut olmalıdır. [4]

Hazırlık ve Oda Düzeni

İşlem özel bir odada gerçekleştirilmelidir. Enjeksiyondan

önce kısa bir tıbbi anamnez alınır. Enjeksiyonla ilgili her

ayrıntıyı ve priapizm dâhil olası komplikasyonların olabileceği

açıklanmalıdır ve hastaya bilgilendirilmiş onay formu

imzalatılmalıdır. Penil Doppler ultrasonun başarılı ve doğru

performans göstermesi muayene odası düzenine ve uygulayıcının

çalışma performansına bağlıdır. Yanlış-pozitif

test sonuçları (altta yatan damarsal anormallik olmadan

kısmi ereksiyon) anksiyete, iğne fobisi ve/veya yetersiz ilaç

dozajına ikincil olarak ortaya çıkabilir. [7] Penil Doppler

ultrason, anksiyetenin (psikolojik) ve çevre faktörlerinin

erektil fonksiyon üzerindeki önemli etkisi göz önüne

alındığında, izinsiz girişlerden ve dikkat dağıtıcı şeylerden

İnceleme Tekniği

Hasta supin pozisyonda olmalı ve ölçümler sırasında

5–15MHz frekansa sahip lineer problar kullanılmalıdır.

Penis flask pozisyondayken, penis dorsumu karın ön duvarına

yatırılıp penisin longitudinal ve transvers eksenlerde

B-Mod görüntülemesi yapılır. Kavernoz cisimler, kavernoz

arterler (KA ve bunları çevreleyen yapılar) incelenir.

Transvers kesitlerde, KA’lar ekojenik duvarları ve pulsasyonları

ile belirlenir. Longitudinal kesitlerde; korpus kavernozumların

ortasında yerleşimli kavernoz arterlerin

akım hızları ve lümen çapları ölçülür. Mevcutsa KA’daki

tortuositeler, arteriosklerotik değişiklikler not edilmelidir.

Ölçümler, Doppler açısının daha uygun olduğu penis kökünden

yapılır (Şekil 1).

Şekil 1. Ölçümlerin Doppler açısının daha uygun olduğu penis kökünden yapılması (İMÜ Bülent Erol Arşivi).

Patolojik anomaliler (fibrozis, plak, hematom, kitle vb.) raporda

belirtilmelidir. Sonrasında korpus kavernozumlardan

birinin içerisine, 21–25 Gauge iğne ile farmakolojik ajan enjekte

edilir (Şekil 2). İlaç her iki korpus kavernozuma dağılacağından

kavernozumunlardan birisine enjeksiyon yapılması

yeterlidir. İlk enjeksiyona yetersiz ereksiyon yanıt varsa, ikinci

enjeksiyonun yapılması düşünülebilir. Eğer hastanın yüksek

anksiyetesi mevcutsa enjeksiyona yanıt azalabilir. Ancak ikinci

enjeksiyonla priapizm riskinin artacağı akılda tutulmalıdır. [8]

Penis köküne turnike uygulanabilir. Uygulamada sadece

Papaverin kullanılabilir. Ancak Papaverin ile oluşturulan

Şekil 2. Farmakolojik ajanın enjekte edilmesi (İMÜ Bülent Erol Arşivi).

Efiloğlu ve Erol • Penil doppler ultrasonografi: Teknik ve yorumlama

125


ereksiyon psikojenik faktörlerin, adrenerjik tonusu arttırması

ile baskılanabilir. Bu nedenle adrenerjik sistemin inhibitor

etkilerini azaltan Fentolamin ile karıştırılarak kullanımı

mevcuttur. PG-E1 kullanımı ise korpus kavernozumda

fibrotik reaksiyon ve priapizm oluşturma riskinin papaverinden

daha az olması nedeniyle tercih edilir olmuştur.

[1]

Priapizm, papaverin bazlı kombinasyonla yaklaşık %5

oranında görülürken, prostaglandin E1 monoterapisinden

sonra <%1 oranında görülür. [2]

Trimix (alprostadil 10 mcg + fentolamin 1 mg + papaverin

30 mg) kullanımının arteriyel disfonksiyonu öngörmede

daha fazla değeri olduğu iddia edilmekle birlikte, priapizm

riskinin daha fazla artmaması için kullanılan maddelerin

dozunun düşürülmesi gerekmiştir. [9]

Şekil 3. Arteriyel yetmezlik (İMÜ Bülent Erol Arşivi).

İntrakavernosal enjeksiyon stimülasyon testinin doğruluğunu

optimize etmek için, Donatucci ve Lue enjeksiyona

ek olarak elle kendi kendine genital stimülasyon kombinasyonunun

tek başına enjeksiyona kıyasla daha yüksek

sertleşme oranına yol açtığını gösterdi. [10] Incrocci ve arkadaşları

genital stimülasyonu standart hale getirmek için

vibrotaktil cihazların kullanılması gerektiğini önermektedir.

[11]

Enjeksiyondan sonra baş dönmesi, geçici hipotansiyon

atağı, enjeksiyon yerinde ekimoz, hematom ve priapizm

gibi komplikasyonlar oluşabilir. Priapizm sıklığı düşüktür.

Erken tedavi edilmesi penil fibrozis riskini önemli

derecede azaltır. Geç ve yetersiz tedavisi, erektil dokuda

iskemik hasara ve peniste fibrozise neden olur. Bu sebepten

priapizmin erken tanı ve yeterli tedavisi oldukça

önemlidir. [12]

Arteryel Yetmezlik ve Veno-Oklusiv

Disfonksiyonun Değerlendirilmesi

PSV (en yüksek sistolik hız, peak systolic velocity) ve EDV

(son diyastolik hız, end-diastolic velocity) her 5 dakikada

bir değerlendirilir ve kabul edilen bir derecelendirme

sistemine göre her 15 dakikada bir klinik cevap dokümante

edilir. Muayene sırasında arteriyojenik fonksiyon

için 30 cm/sn’nin üzerindeki PSV değerleri normal kabul

edilmektedir. PSV değeri 25 cm/sn’nin altında ise, tanı

arteriyel yetmezlik, PSV 25 ila 30 cm/sn arasında ise tanı

sınırda arteriyel yetmezlik kabul edilir. Muayene sırasında

5 cm/sn’nin altında EDV değerlerine ulaşıldığında, venooklüziv

sistemin normal olduğu kabul edilir. EDV değeri

ereksiyon ve rijiditenin sağlanabildiği 15–20. Dakikada

değerlendirilir, 5 cm/sn’nin üzerinde olduğunda tanı venooklüziv

disfonksiyondur (Şekil 3 ve 4). [13] Arteryel yetmezlik,

PSV 25 cm/sn’den az olduğunda %92 doğrulukla

Şekil 4. Veno-oklusiv disfonksiyon (İMÜ Bülent Erol Arşivi).

teşhis edilir. Miks tip ED tanısı Doppler ultrasonografi

ile yapılamamaktadır. Çünkü arteryel yetmezliği olan

bir hastada venöz yetersizlik değerlendirilememektedir.

Klinik pratikte çoğu yaşlı hasta ya da ameliyat sonrası

ED hastası bu belirsiz formda görülür. [14] Avrupa Üroloji

Kılavuzu’na göre 30 cm/sn’den yüksek bir PSV, 3 cm/

sn’den düşük bir EDV ve rezistans indeksin >0,8 olması,

genellikle normal kabul edilir. [2]

Bu çalışmalara istinaden 25 Temmuz 2014 tarihli resmî

gazetede yayınlanan 29071 sayılı kararda “SUT’ta penil

protez takılmasının SGK tarafından karşılanma şartları”

mevcuttur.

Bazı yazarlar, PSV için cut-off değerinin yaşa bağlı bir parametre

olduğunu ve yeni kriterlerin benimsenmesi gerektiğini

iddia etmektedir. [15] Hastanın yaşı, PSV ile negatif

korelasyon göstermektedir. Ancak hiçbir cut-off değeri

farmakostimülasyon testine erektil cevapta başarısızlığı

veya kan akış parametrelerinde düşüşü öngörememektedir.

Sigara kullanımı, diabetes mellitus ve anti-erektil ilaç kullanımı

(antihipertansifler ve trisiklik antidepresanlar v. b.)

öyküsü, ilk enjeksiyona kötü yanıt ile ilişkilidir. [16]

Penil Doppler ultrason uygulayıcı bağımlı bir yöntem

olduğundan Uluslararası Cinsel Tıp Derneği (ISSM)

126 Androl Bul 2020;22:124-128


üyelerine 30 soruluk bir elektronik anketle mevcut uygulama

paternleri, tekniği ve yorumundaki değişkenliği değerlendirilmiştir.

[17] Tetkikin yaklaşık %62’si bir ürolog tarafından

yapılmakta ve %76’dan fazlası bir ürolog tarafından

yorumlanmaktadır. Uygulayıcıların neredeyse %90’ı kendi

protokollerini kullandıklarını bildirmesine rağmen, ankete

katılanların kullandıkları teknikler arasında ciddi farklar

mevcuttur. Ereksiyon oluşturmak için 10’dan fazla farklı

farmakolojik karışım kullanılmakta ve katılımcıların

%17’si yetersiz ereksiyonda doz tekrarı yapmamaktadır.

Ayrıca tanı eşik değerlerinde de büyük farklılıklar mevcuttu.

Katılımcıların sadece %38’i, <25 cm/sn’lik bir tepe

sistolik hızı arteriyel yetmezlik olarak tanımlarken, %53’ü,

end diyastolik hızı >5 cm/sn değerini VOD olarak tanımlamıştır.

[17] Yapan kişiye bağımlı bir tekniktir ve orta derecede

arteriyel akıma sahip hastalarda %20’ye varan yalancı

negatiflik değerlerine sahiptir. [7]

Ereksiyon Sertliği Derecelendirme Ölçeği

Skorlamada standardizasyon sağlamak için penil Doppler

USG incelemesi sırasında hastaların her birinin maksimum

ereksiyon sertliğine ulaştığında, ereksiyon sertliği

derecelendirme ölçeğine göre muayeneyi yapan radyolog

tarafından derecelendirilmelidir. Ölçeğe göre: 0. derece

“ereksiyon yok”, 1. derece “daha büyük ama sert değil”, 2.

derece “penetrasyon için yeterli sertlikte değil”, 3. derece

“penetrasyon için yeterli ancak tamamen sert değil”, ve 4.

derece “tamamen sert” anlamına gelmektedir. [18]

Ultrasonu takiben, hasta, detümesans açısından izlenmeli

ve uzun süreli ereksiyon açısından değerlendirilmelidir.

Çalışmanın tamamlanmasından 20 dakika sonra hastayı

yeniden değerlendirilmesi önerilir. Eğer detümesans elde

edilemiyorsa, intrakavernozal fenilefrin (1 mg/mL) enjeksiyonları,

detümesans elde edilinceye kadar uygulanmalıdır.

Bu süreçte vital bulgular mönitörize edilmelidir. Tekrar

ereksiyon durumunda hastanın acil servise başvurması talimatı

verilmelidir. [4]

SONUÇ

Penil Doppler ultrasonun avantajı prosedürün minimal

invaziv olması ve kavernöz arterlerin normal arteriyel

tepkisini tanımlamak için hastalarda tarama testi olarak

kullanılabilmesidir. Peyronie hastalığında ve tedaviye yanıtsız

erektil disfonksiyonu olan hastalara, pelvik travma

öyküsü veya penis şaftının kırıklarına cerrahi müdahale

veya daha invaziv vasküler incelemelerden önce penil

Doppler ultrason önerilmelidir. Yapan kişiye bağımlı bir

teknik olduğundan oluşturulan protokollerin standardizasyonu

gerekmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Altinkilic B, Hauck EW, Weidner W. Evaluation of penile perfusion

by color-coded duplex sonography in the management of erectile

dysfunction. World J Urol 2004;22:361–4. [CrossRef]

2. Hatzimouratidis K, Giuliano F, Moncada I, Muneer A, Salonia

A, Verze P. EAU Guidelines on Erectile Dysfunction, Premature

Ejaculation, Penile Curvature and Priapism 2018. In: European

Association of Urology Guidelines 2018 Edition. Volume presented

at the EAU Annual Congress Copenhagen 2018., edn. Arnhem,

The Netherlands: European Association of Urology Guidelines

Office; 2018.

3. Pescatori ES, Drei B, Silingardi V. Advanced diagnostics in

erectile dysfunction: beyond the concept of hemodynamics. J

Endocrinol Invest 2003;26:125–6. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.

gov/12834038/

4. Berookhim BM. Doppler Duplex Ultrasonography of the Penis. J

Sex Med 2016;13:726–31. [CrossRef]

5. Jarow JP, Pugh VW, Routh WD, Dyer RB. Comparison of penile

duplex ultrasonography to pudendal arteriography. Variant penile

arterial anatomy affects interpretation of duplex ultrasonography.

Invest Radiol 1993;28:806–10. [CrossRef]

6. Gill RW. Measurement of blood flow by ultrasound: accuracy

and sources of error. Ultrasound Med Biol 1985;11:625–41.

[CrossRef]

7. LeRoy TJ, Broderick GA. Doppler blood flow analysis of erectile

function: who, when, and how. Urol Clin North Am 2011;38:147–

54. [CrossRef]

8. Biswas S, Biswas S. A Study on Penile Doppler. MOJ Surg

2017;5:196–201. [CrossRef]

9. Seyam R, Mohamed K, Akhras AA, Rashwan H. A prospective

randomized study to optimize the dosage of trimix ingredients and

compare its efficacy and safety with prostaglandin E1. Int J Impot

Res 2005;17:346–53. [CrossRef]

10. Donatucci CF, Lue TF. The combined intracavernous injection

and stimulation test: diagnostic accuracy. J Urol 1992;148:61–2.

[CrossRef]

11. Incrocci L, Hop WC, Slob AK. Visual erotic and vibrotactile

stimulation and intracavernous injection in screening men with

erectile dysfunction: a 3 year experience with 406 cases. Int J Impot

Res 1996;8:227–32.

12. Wilkins CJ, Sriprasad S, Sidhu PS. Colour Doppler ultrasound of

the penis. Clin Radiol 2003;58:514–23. [CrossRef]

13. Altinbas NK, Hamidi N. Penile Doppler ultrasonography and

elastography evaluation in patients with erectile dysfunction. Pol J

Radiol 2018;83:e491–9. [CrossRef]

14. Jung DC, Park SY, Lee JY. Penile Doppler ultrasonography revisited.

Ultrasonography (Seoul, Korea) 2018;37:16–24. [CrossRef]

Efiloğlu ve Erol • Penil doppler ultrasonografi: Teknik ve yorumlama

127


15. Caretta N, Palego P, Roverato A, Selice R, Ferlin A, Foresta C.

Age-matched cavernous peak systolic velocity: a highly sensitive

parameter in the diagnosis of arteriogenic erectile dysfunction. Int

J Impot Res 2006;18:306–10. [CrossRef]

16. Aversa A, Isidori AM, Caprio M, Cerilli M, Frajese V, Fabbri A.

Penile pharmacotesting in diagnosing male erectile dysfunction:

evidence for lack of accuracy and specificity. Int J Androl

2002;25:6–10. [CrossRef]

17. Butaney M, Thirumavalavan N, Hockenberry MS, Kirby

EW, Pastuszak AW, Lipshultz LI. Variability in penile duplex

ultrasound international practice patterns, technique, and

interpretation: an anonymous survey of ISSM members. Int J

Impot Res2018;30:237–42. [CrossRef]

18. Goldstein I, Mulhall JP, Bushmakin AG, Cappelleri JC, Hvidsten

K, Symonds T. The erection hardness score and its relationship to

successful sexual intercourse. J Sex Med 2008;5:2374–80. [CrossRef]

128 Androl Bul 2020;22:124-128


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:129−136

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.04796

Erkek Cinsel Sağlığı

Menopoz ve andropoz: Benzerlikler ve farklılıklar

Menopause and andropause: Similarities and differences

Okan Vardar , Sevgi Özkan , Pınar Serçekuş

ÖZ

Menopoz, tanım olarak herkesçe kabul gören bir anlama sahip olsa da

andropoz için aynı durum söz konusu değildir. Menopoz ile menstruel

kanama ve fertilite son bulmaktadır. Ancak erkek fertilitesi, yaşa bağlı

olarak azalsa da bir sona ermeden söz edilemediği için bazı kesimlerce

andropoz kelimesi yanlış bir kullanım olarak görülmektedir. İki dönem

de orta yaşlardan itibaren kadın ve erkek yaşamına dâhil olmakla birlikte

bazı benzerliklere ve farklılıklara sahiptir. Pek çok toplumda menopoz ve

andropoz kelimesi birbirinin yerine kullanılmakta hatta bazı kesimlerce

andropoz erkek menopozu olarak anılmaktadır. Bu makalede menopoz

ve andropozun özellikleri, semptomları, benzer ve farklı yönlerinden söz

edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Menopoz, andropoz, yaşlanan adam sendromu,

benzer, farklı

ABSTRACT

Although menopause has a generally accepted meaning by definition,

this is not the case for andropause. With menopause, menstrual bleeding

and fertility ends. However, although male fertility decreases due to age,

there is no mention of an ending, andropause is seen by some as an

incorrect use of the word. Both periods have been included in the life

of men and women from middle ages, but have some similarities and

differences. In many societies, the word menopause and andropause are

used interchangeably. Even, in some, andropause is referred to as male

menopause. In this article, features, symptoms, similar and different

aspects of menopause and andropause are discussed.

Keywords: Menopause, andropause, aging male syndrome, similar,

different

GIRIŞ

Ortalama yaşam süresinin artması, yaşlanmanın insan bedeninde

yarattığı bazı değişimlerin yaşandığı dönemlerin

daha fazla ele alınmasını beraberinde getirmiştir. [1] Orta

yaşlardan itibaren hormonal değişimlerin yaşandığı bu döneme

kadınlarda menopoz [2] , erkeklerde ise andropoz adı

verilmektedir. [3]

Pek çok toplumda bu iki terim çoğu zaman birbirinin eşdeğeri

olarak kullanılsa da aslında tam olarak birbirini karşılamamaktadır.

Bu makalede menopozun ve andropozun

benzerliklerinden ve farklılıklarından söz edilmektedir.

MENOPOZ

Menopozdan 2–6 yıl önceki dönemin bir kısmını (premenopoz),

menopozu ve menopozdan sonraki 6–8 yılı

Pamukkale Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Doğum-Kadın

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Denizli, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Prof. Dr. Sevgi Özkan

Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Kınıklı Kampüs, Denizli, Türkiye

Tel. +90 258 296 43 26

E-mail: sozkan@pau.edu.tr

Geliş/ Received: 22.10.2019

Kabul/ Accepted: 09.12.2019

(postmenopoz) kapsayan ve senilyuma kadar devam eden

sürece klimakteriyum adı verilir. [4] Bazı kesimlerce klimakteriyum

ile aynı anlamda kullanılan menopoz, aslında

klimakteriyum döneminden bir kesittir. [5] Dünya Sağlık

Örgütü’ne göre menopoz; overlerdeki foliküler aktivitenin

durmasına bağlı olarak menstruasyonun ve fertilitenin

kalıcı şekilde sona ermesidir. Bu tanım doğal menopozu

kapsamaktadır. Doğal menopoz, herhangi bir patolojiye

bağlı olmaksızın 12 ay boyunca menstrusyon kanamasının

olmamasıdır. [2] Cerrahi menopoz ise overlerin herhangi bir

sebepten dolayı alınmasıyla ortaya çıkmaktadır. [6]

Menopoza girme yaşı coğrafi koşullara ve ırka göre değişmekle

birlikte dünya genelinde 45–55, Amerika’da 51,

Avrupa’da 50–53, Asya’da 42–49, ülkemizde ise 46 olup

yapılan çalışmalarda 40–58 arasında değiştiği ortaya konmaktadır.

[7–13] Ortalama yaşam süresindeki artış ile birlikte

kadınlar ömürlerinin yaklaşık üçte birini postmenopozal

dönemde geçirmektedir. [14] Öte yandan menopozal semptomlar,

hayatı tehdit eden bir durum olmasa da yaşam kalitesini

olumsuz yönde etkilemektedir. [15,16]

Menopozal Dönemde Yaşanan Semptomlar

Menopozal dönemde overlerin fonksiyonunu yitirmesine

bağlı olarak vücuttan östrojen çekilmesi pek çok semptom

yaşanmasına sebep olabilmektedir. [17]

©2019 Androloji Bülteni 129


• Östrojenin azalması ile overlerde foliküler atrezi;

• Vazomotor sistemde terleme, ateş basmaları, uyku sorunları,

yüzde kızarma, yorgun hissetme,

• Kas-iskelet sisteminde osteoporoz, fibrosit, miyosit

ağrıları,

• Kalp-damar sisteminde koroner kalp hastalıkları, anjina,

ateroskleroz,

• Pelvik tabanda prolapsus,

• Memelerde küçülme, sarkma, kıvam değişiklikleri,

• Vulva-vajinada akıntı, kaşıntı, disparoni, atrofi,

• Üriner sistemde dizüri, pollaküri, inkontinans,

• Cilt ve mukoz membranlarda kaşıntı, kuruma, tüylenme,

kolay travmatize olma,

• Sindirim sisteminde distansiyon, iştah değişikliği, safra

taşı gibi semptomlar görülebilmektedir. [4,13,16,18,19]

• Bunların yanı sıra anksiyete, depresif bozukluklar, değersiz

hissetme, kaygı, dikkati toplayamama, sinirlilik,

huzursuzluk, karar vermede zorlanma gibi bilişsel ve

psikolojik sorunlar,

• Cinsel isteksizlik, libidoda azalma, orgazm bozuklukları,

vajinal kuruluk gibi cinselliği olumsuz etkileyen

durumlar meydana gelebilmektedir. [16,20–24]

Kadın yaşamında önemli fizyolojik, psikolojik hatta sosyal

değişimlere yol açan menopoz, pek çok araştırmaya konu olmuş

ve yıllardır birçok açıdan detaylıca ele alınmıştır. [25] Bu

durumun en temel sebebi, menopozal dönemin başladığını

işaret eden mensturasyon kanamasının durması ve östrojen

seviyesinin ani düşüş göstermesi gibi belirtilerdir. [19] Yapılan

çalışmalar menopozal dönemle birlikte kadınların cinsel,

ürogenital problemler, uyku sorunları, depresyon, vazomotor

semptomlar yaşadıklarını ve yaşam kalitelerinin olumsuz

yönde etkilendiğini ortaya koymaktadır (Tablo 1).

Kadınlarda menopoz ve bu dönemin beraberinde getirdiği

değişimlerden bahsedilirken, aynı dönem erkekler için

“andropoz” kelimesini çağrıştırmaktadır.

ANDROPOZ

Terimin kökenine bakıldığında andro: erkek, pause: durmak

demek olup, “andropoz” erkekliğin durması anlamına

gelmektedir. [26] Ancak erkek fertilitesi, yaşla birlikte

testosteron seviyesinin azalmasına bağlı düşüş gösterse de

kadınlardaki gibi bir sonlanmadan söz etmek mümkün

değildir. [27] Bu yüzden literatürdeki bu tanım herkesçe kabul

görmemiş, andropoz yerine Yaşlanan Adam Sendromu

(Aging Male Syndrome), Geç Başlayan Hipogonodizm,

Testosteron Yetmezlik Sendromu (TDS), Yaşlanan Erkekte

Androjen Eksikliği (ADAM), Parsiyel Androjen Eksikliği

(PADAM), Parsiyel Endokrin Eksikliği (PEDAM) gibi ifadeler

kullanılmıştır. [26,28,29]

Andropozun temelinde yaşlanmayla birlikte testosteron

seviyesinin düşmesi yatmaktadır. [3] Ancak bu düşüşün yavaş

gerçekleşmesi, yaşlanmaya bağlı başka semptomlarla

örtüşmesi, erkeklerin cinsel sorunlarını ifade etmekten ya

da sağlık kurumuna başvurmaktan kaçınması tanı koymayı

zorlaştırmaktadır. [29] Andropoz yaşı için net rakamlardan

bahsedilememekle birlikte ortalama 40 yaşından

sonra başta testosteron olmak üzere androjen hormonlarında

meydana gelen düşüşün, andropoza ilişkin bazı

semptomların yaşanmasına sebep olabileceği ortaya konmuştur.

[30–32]

Testosteronun genel olarak kabul edilen bir alt sınırı yoktur,

ancak serum total testosteron düzeyinin >12 nmol/l (350

ng/dL) olduğu durumlarda testosteron takviyesi gerekmediği

fakat bu seviyenin <8 nmol/L (230/ng) olması halinde

hormonal testosteron takviyesinin faydalı olabileceği kabul

Tablo 1. Ülkemizde ve diğer ülkelerde menopozal döneme ilişkin yapılan bazı çalışmalar

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Menopozal dönem yaşam kalitesini

nasıl etkiliyor?

Abay & Kaplan (2015) [15]

Türkiye

Assessment of quality of life in

menopausal periods: a population

study in Kashan, Iran (Menopozal

dönemde yaşam kalitesinin

değerlendirilmesi: İran, Kashan’da

bir popülasyon çalışması)

Kalarhoudi et al. (2011) [14]

İran

Menopozal dönemdeki

kadınların yaşam

kalitesini ve

etkileyen faktörleri

değerlendirmek

Menopozal

dönemdeki kadınların

yaşam kalitesi

ve ilgili faktörleri

değerlendirmek

Tanımlayıcı-kesitsel

–Utian Yaşam Kalitesi

Ölçeği (UYKÖ)

Menopozal dönemdeki

<65 yaş 250 kadın

Tanımlayıcı-kesitsel

–Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Ölçeği

(MENQOL)

40–60 yaş arası

menopozal dönemdeki

700 kadın

Sıcak basması (%93,0), gece terlemesi (%91,1),

uykusuzluk (%85,4), yorgunluk (%61,2), baş ağrısı

(%59,9), sinirlilik (%59,2), kilo artışı (%54,8), depresyon

(%39,5), osteoporoz (%36,9), cinsel isteksizlik (%33,1),

vajinal kuruluk (%31,9), disparoni (%31,2), çarpıntı

(%13,4), deride kuruma (%8,3)

Kadınların yaşam kalitesi orta düzey bulunmuştur.

Artan yaş, ev kadını olmak, daha az fiziksel

hareket, düşük eğitim seviyesi, düşük gelir, evlilikte

memnuniyetsizlik, 5 yıldan fazla menopoz süresi,

3’ten fazla çocuk sayısı MENQOL alt ölçeklerinin

çoğunda daha kötü yaşam kalitesi sonucunu

vermiştir.

130 Androl Bul 2020;22:129-136


Tablo 1 devamı. Ülkemizde ve diğer ülkelerde menopozal döneme ilişkin yapılan bazı çalışmalar

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Kadınların hayatındaki başka bir

dönem: menopoz ve menopozun

yaşam kalitesine etkisi

Uludağ et al. (2014) [38]

Türkiye

Menopoz öncesi

ve menopoz

dönemindeki

kadınlarda

menopozla ilişkili

ortaya çıkan

semptomların

şiddeti ve yaşam

kalitesine etkisini

belirlemek

Tanımlayıcı-kesitsel

–Menopoz İlişkili

Semptom Ölçeği (MRS),

SF-36 Yaşam Kalitesi

Ölçeği

40–65 yaş arası; 57

premenopozal, 243

perimenopozal kadın

Kadınların menopoz öncesinde menopozla ilişkili

psikolojik semptomları öne çıkmış olsa da menopoz

dönemi ile arasında bir fark saptanmamıştır. Yaşam

kalitesi de menopoz öncesi ve menopoz döneminde

farklılık göstermemektedir.

Menopoz ile ilişkili yakınmaların şiddeti arttıkça

fiziksel ve emosyonel rol güçlüğü yaşam kalitesi

skorları azalmaktadır.

Menopoz döneminin kadınların

yaşam kalitesine etkisi

Erkin et al. (2014) [16]

Türkiye

Menopoz

dönemindeki

kadınların fiziksel ve

ruhsal belirtilerini,

bu belirtilerin

şiddetini belirlemek

ve menopozun

kadınların yaşam

kalitesi üzerine

etkisini incelemek

Tanımlayıcı-kesitsel

–Kupperman indeksi,

WHOQOL BREF-27

Yaşam Kalitesi Ölçeği

Menopozal dönemdeki

150 kadın

Yorgunluk (%51,3), eklem ağrısı (%30,7), cinsel

ilişkide azalma (%36,7), vajinal kuruluk, (%31,3),

disparoni (%27,3) sinirlilik (%40), depresyon (%13),

uykusuzluk (%36), cinsel isteksizlik (%34,7), sıcak

basması (%28,7), kas ağrısı (%16,7)

Kadınların menopozu bildiği, menopoz

semptomlarıyla iyi baş edemedikleri, yaşam

kalitelerinin etkilendiği belirlenmiştir.

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Women’s quality of life

in the premenopausal

and postmenopausal

periods (Premenopozal ve

postmenopozal dönemde

kadınların yaşam kalitesi)

Özkan et al. (2005) [39]

Türkiye

Pre ve

postmenopozal

dönemlerdeki

kadınların

menopozal

semptomlar ve

yaşam kalitesi

arasındaki ilişkiyi

saptamak

Tanımlayıcı-kesitsel –

WHOQOL-BREF Yaşam

Kalitesi Ölçeği

100 premenopozal, 71

postmenopozal kadın

Pre-postmenopozal kadınlar arasında sıcak

basmaları, gece terlemeleri, yorgunluk semptomları

ve yaşam kalitesi bakımından istatistiki anlamlılık

bulunmamıştır.

Severity of menopausal

symptoms of Jordanian women

(Ürdünlü kadınların menopozal

semptomlarının şiddeti)

Gharaibeh et al. (2010) [7]

Ürdün

Menopoz durumuna

göre menopozal

semptomların

türlerini ve şiddetini

belirlemek

Tanımlayıcı-kesitsel –

Greene Klimatrik Ölçeği

45–55 yaş arası ve evli

350 kadın

Menopozal semptomların oranı; şiddetli (%15,7),

orta (%66,9) ve hafif (%17,4) şeklinde idi. Sıcak

basması ve gece terlemesi en şiddetli görülen

semptomlardır. Perimenopozal kadınlarda

pre-postmenopozal kadınlara göre menopoz

semptomları daha fazla yaşanmıştır.

Düşük eğitim düzeyi, düşük gelir, artan yaş, daha

fazla çocuk, kötü sağlık durumu peri-postmenopozal

kadınlarda sıcak basması ve gece terlemeleri ile

ilişkili bulunmuştur.

Vasomotor and physical

menopausal symptoms are

associated with sleep quality

(Vazomotor ve fiziksel menopozal

semptomların uyku kalitesi ile

ilişkisi)

Kim et al. (2018) [40]

Güney Kore

Orta yaş kadınlarda

menopoz

semptomları

ile uyku kalitesi

arasındaki ilişkiyi

değerlendirmek

Kesitsel-gözlemsel

–Pittsburgh Uyku

Kalitesi İndeksi (PSQI),

Menopoza Özgü

Yaşam Kalitesi Ölçeği

(MENQOL)

44–56 yaş arası 634

kadın

Premenopozal, perimenopozal ve postmenopozal

kadınlarda zayıf uyku kalitesi (PSQI skoru >5)

sırasıyla %14,4, %18,2 ve %30,2’dir.

Vazomotor ve fiziksel menopoz semptomları zayıf

uyku kalitesi ile ilişkilidir.

Menopoz dönemindeki

kadınlarda hormon profilinin

depresif belirtiler ile ilişkisi

Alpay et al. (2013) [41]

Türkiye

Menopozda

hormonal

parametrelerle

depresif

belirtilerin şiddeti

arasındaki ilişkiyi

değerlendirmek

Tanımlayıcı-kesitsel

–Hamilton Depresyon

Ölçeği, Hamilton

Anksiyete Ölçeği

Hormonal olarak

menopozun

doğrulandığı 171 kadın

Menopozal olguların serum FSH ve E2 seviyeleri ile

anksiyete ve depresyon arasında anlamlı bir ilişki

mevcuttur.

Vardar ve ark. • Menopoz ve andropoz: Benzerlikler ve farklılıklar

131


edilmektedir. [33] Avrupada yapılan geniş kapsamlı bir çalışmada

ise, geç başlangıçlı hipogonadizmin; en az üç cinsel

semptomun (sabah ereksiyonunun sıklığının azalması, cinsel

isteksizliğin artması ve erektil disfonksiyon) varlığı ve

total testosteron düzeyinin 11 nmol/L (320 ng/dL) altında

olması ile tanımlanabileceği gösterilmiştir. [34] Bireysel olarak

farklılık göstermekle birlikte yaşlanma ile testosteron

düzeyindeki düşüş, 50 yaşından sonra yılda %1 civarında

olmaktadır. [28,32]

Andropozal Döneme İlişkin Semptomlar

Bu dönemde görülen semptomların en başında cinsel istekte

azalma gelmektedir. [3]

• Cinselliğe ilişkin diğer semptomlar; erektil disfonksiyon,

düşük ereksiyon kalitesi, cinsel memnuniyetin

düşmesi, sabah ereksiyonlarında azalma,

• Sinirlilik, yorgunluk, anksiyete, depresyon, odaklanma

ve karar verme problemleri, uyku bozuklukları gibi psikolojik

sorunlar,

• Abdominal bölgede yağlanma, vücut kıllarında azalma,

kemik mineral dansitesinde azalmaya bağlı osteoporoz,

• Ateş basmaları, terleme,

• Vücut kas kütlesi ve kas gücünde azalma,

• Hipertansiyon, kalp krizi riskinde artış görülebilmektedir.

[3,30,33,35]

Menopozun ve Andropozun Benzerlikleri

Menopoz ve andropozun temelinde farklı fizyolojik olaylar

yatsa da benzer semptomlar görülebilmektedir. [25] Bunlar:

• Cinsel istekte, libidoda, cinsel aktivitede düşüş

• Kemik mineral yoğunluğunda azalma dolayısıyla da osteoporoz

riskinde artış

• Abdominal alanda yağ birikimi

• Sıcak basmaları ve terleme

• Uykuya dalmada ve sürdürmede güçlük

• Anksiyete, depresif belirtiler, sinirlilik, odaklanma sorunları,

tükenmiş hissetme

• Yaşamdan zevk alamama, alınganlık, değişken ruh hali

• Östrojen ve testosteronun düşüşüne bağlı kalp-damar

hastalıklarında artış riski

• Kolesterol, trigliserid, insülin seviyelerinde yükselme

• Diyabet ve hipertansiyon riskinde artış. [3,12,19,22,26,30,33]

Menopozun ve Andropozun Farklılıkları

Andropoz terimi çoğu zaman kadındaki menopozun karşılığı

olarak kullanılabilmektedir. [17] Bu iki olayın birçok

ortak semptomu vardır ancak temelde büyük fizyolojik

farklılıklara sahiptirler. [25,28] Tablo 2’de andropozal döneme

ilişkin bazı çalışmalara yer verilmiştir.

Tablo 2. Andropoza ilişkin yapılan bazı çalışmalar

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Sex hormones and cognitive function

in older men

(Yaşlı erkeklerde seks hormonları ve

bilişsel işlev)

Yaffe et al. (2002) [42]

Amerika

The correlation between emotional

distress and aging males’symptoms

at a psychiatric outpatient clinic:

sexual dysfunction as a distinguishing

characteristic between andropause

and anxiety/depression in aging men

(Psikiyatri polikliniğinde emosyonel

sıkıntı ile yaşlanan adam semptomları

arasındaki korelasyon: yaşlanan

erkeklerde andropoz ile anksiyete/

depresyon arasında ayırt edici bir

özellik olarak cinsel işlev bozukluğu)

Chen et al. (2013) [43] Çin

Serum testosteron ve

östradiol düzeyinin bilişsel

fonksiyonlarla ile ilişkili olup

olmadığını araştırmak

Erkeklerde yaşlanma,

anksiyete ve depresyon

belirtileri arasındaki ilişkiyi

araştırmak ve psikiyatri

polikliniğinde cinsel işlev

bozukluğunun ayırt edici

bir özellik olup olmadığını

belirlemek

Kesitsel-kohort çalışması

–Mini mental durum

muayenesi ölçeği (MMSE),

Trails B, Digit Symbol, Seks

hormonları ölçümü

>50 yaş 310 erkek

Tanımlayıcı-kesitsel

–Yaşlanan Adam

Semptomları Ölçeği

(AMS), Hastane Anksiyete

ve Depresyon Ölçeği

40–80 yaş arası 176 erkek

Testosteron düzeyi yüksek östradiol

seviyesi düşük erkeklerin bilişsel

testlerde aldıkları puan daha yüksek

ve kognitif bozukluğa sahip olma

olasılıkları daha düşük bulunmuştur.

Bu bulgu, daha yüksek endojen

testosteron düzeylerinin

bilişsel gerilemeyi önlediği ve

testosteronun biyoyararlanım

biçimlerinin bilişsel işlevle daha

yakından ilişkili olabileceğini

düşündürmektedir.

176 katılımcının 50’sinde (%28,4)

Erektil disfonksiyon (ED) vardı. Yaş ile

ED arasında anlamlı pozitif ilişki vardı.

Anksiyete, depresyon ve ED

erkeklerde yaşlılığın beraberinde

getirdiği daha ciddi belirtiler ve

daha kötü bir yaşam kalitesi ile

ilişkiliydi. Bozulmuş cinsel güç,

duygusal sorunlardan çok yaşlanma

ile ilişkiliydi. ED sıklığının yüksek

olması, yaşlanma belirtileri gösteren

erkek psikiyatri hastalarında

rutin taramanın önemini ortaya

koymuştur.

132 Androl Bul 2020;22:129-136


Tablo 2 devamı. Andropoza ilişkin yapılan bazı çalışmalar

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Does the aging males’symptoms scale

assess major depressive disorder?: a

pilot study

(Yaşlanan adam semptomları ölçeği

majör depresif bozukluğu ölçer mi?

pilot bir çalışma)

Yoshida et al. (2006) [44] Japonya

Klimakterik erkek hastalarda

majör depresif bozuklukların

(MDB) yaygınlığını, MDB

olan ve olmayan hastalarda

Yaşlanan Adam Semptomları

Ölçeği (AMS) puan farkı olup

olmadığını saptamak

Tanımlayıcı-kesitsel

–Mini Uluslararası

Nöropsikiyatrik Görüşme

(MINI), Beck Depresyon

Ölçeği, Yaşlanan Adam

Semptomları Ölçeği (AMS)

40–70 yaş arası 83 erkek

Hastaların yaklaşık yarısında MDB

vardı. Erkek klimakterik hastalarda

daha yüksek MDB prevalansı vardır.

MDB olan hastalarda AMS puanları

daha yüksektir. AMS ölçeği ve Beck

Depresyon Envanteri arasında güçlü

korelasyonlar vardı.

Transdermal testosterone

gel improves sexual function,

mood, muscle strength and

body composition parameters in

hypogonadal men

(Transdermal testosteron jel

hipogonadal erkeklerde cinsel

işlev, ruh hali, kas gücü ve vücut

kompozisyon parametrelerini geliştirir)

Wang et al. (2000) [45]

Amerika

Hipogonadal erkeklerde

testosteron jel takviyesi ile

cinsel işlev, ruh hali, kas

gücü artışı arasındaki ilişkiyi

ölçmek

Randomize kontrol –

Testosteron seviyesi

ölçümü, cinsel işlev ve

duygu durum anketleri,

kas gücü testi, vücut

kompozisyon ölçümleri

19–68 yaş arası 227

hipogonodal erkek

Testosteron jel alan kişilerde

6. haftadan sonra vücut

kompozisyonlarında, cinsel

performansta, kas kütlesinde ve

olumlu yönde duygulanımda artış

olmuş, testosteron jel almayan

kontrol gurubunda böyle bir yükselişe

rastlanmamıştır.

Life satisfaction, anxiety, depression

and resilience across the life span of

men

(Erkeklerin ömür boyu yaşam

memnuniyeti, anksiyete, depresyon

ve dayanıklılık durumları)

Beutel et al. (2010) [35]

Almanya

Erkeklerde yaşlanma ile

yaşam doyumu, anksiyete ve

depresyon arasındaki ilişki

üzerine, kişisel ve toplumsal

kaynakların etkisini

incelemek.

Tanımlayıcı-kesitsel –

Yaşam Memnuniyeti

Ölçeği (FLZ M ),

Genelleştirilmiş Anksiyete

Bozukluğu Ölçeği (GAD),

Esneklik Ölçeği (RS-11),

Hasta Sağlığı Ölçeği (PHQ-

2), Rosenberg Öz Saygı

Ölçeği (RSS)

51–60 yaş arası 2144

erkek

Yaşam doyumu, depresyon ve

anksiyete yaşa bağlı şekilde yüksek,

benlik saygısı ve esneklik puanları

düşük olarak elde edilmiştir.

Anksiyete ve depresyon düzeylerinin

kişisel ve sosyal kaynak eksikliği

durumlarında anlamlı oranda

etkilendiği bulunmuştur.

Low testosterone levels in elderly

men with dysthymic disorder

(Distimik bozukluğu olan yaşlı

erkeklerde düşük testosteron

seviyeleri)

Seidman et al. (2002) [46]

Amerika

Major depresif bozukluk

(MDB), distimik bozukluk

(DB) ve kontrol grubu

arasındaki testosteron

seviyelerini karşılaştırmak

Deney– kontrol –DSM-

IV, Epidemiyolojik

Araştırmalar Depresyon

Ölçeği (CES-D)

13 erkek MDB, 32 erkek

distimik bozukluk, 175

erkek kontrol gurubu

Yaşlanmaya bağlı hipotalamushipofiz-gonodal

aksında bozulmalar

ve bozulmanın tetiklediği düşük

libido, yorgunluk, disfori gibi distimik

belirtiler saptanmıştır. Testosteron

düzeyleri DB olanlarda (295 ng/

dl), MDB olanlarda (425 ng/dl),

depresyon yokken (423 ng/dl) olarak

bulunmuştur. Total testosteron

düzeyi; DB olan yaşlı erkeklerde, MDB

olan erkeklere ve depresif belirtileri

olmayan erkeklere göre daha

düşüktü. Yaşlı erkeklerde distimik

bozukluk HPG aksı hipofonksiyonu ile

ilişkili olabilir.

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Testosterone gel supplementation

for men with refractory depression: a

randomized, placebo-controlled trial

(Refrakter depresyonu olan erkekler

için testosteron jel takviyesi:

randomize, plasebo kontrollü bir

çalışma)

Pope et al. (2003) [47]

Amerika

Testosteron takviyesinin

erkeklerde antidepresan

gösterme etkisini saptamak

Randomize plasebo

kontrollü –Hamilton

Depresyon

Derecelendirme Ölçeği,

Beck Depresyon Envanteri,

Klinik Global Etki Ölçeği,

DSM-IV, Testosteron

seviyesi ölçümü

30–65 yaş arası 56 erkek

Testosteron jel takviyesi alan grubun

Hamilton depresyon derecelendirme

ölçeğinden aldığı puanlar plasebo

alan gruba göre daha anlamlıydı ve

deney grubunda daha büyük iyileşme

görüldü. Klinik global etki ölçeğinde

anlamlı bir farklılık bulunurken Beck

depresyon envanterinde anlamlılık

bulunmadı.

Sonuçlar testosteron jelin; düşük

testosteron seviyelerine sahip olan,

tanı konmamış ancak depresyona

maruz kalmış erkek popülasyonunda

antidepresan etkilere neden

olabileceğini göstermektedir.

Vardar ve ark. • Menopoz ve andropoz: Benzerlikler ve farklılıklar

133


Tablo 2 devamı. Andropoza ilişkin yapılan bazı çalışmalar

Çalışmanın Adı/Yazarı/Ülke Amaç Yöntem/Örneklem Bulgular/Sonuç

Hipogonadlarda Benlik Saygısı

Uzun et al. (1998) [48]

Türkiye

Andropause and psychopathology:

minor symptoms rather than

pathological ones

(Andropoz ve psikopatoloji: patolojik

olanlardan ziyade küçük belirtiler)

Delhez et al. (2003) [49]

Belçika

Hipogonad erkeklerde benlik

saygısının incelenmesi

Andropozal erkeklerin

psikolojik semptomatolojisi

ve serbest testosteron (T)

ile depresif duygudurum,

anksiyete ve yaşam

kalitesi arasındaki ilişkinin

incelenmesi

Tanımlayıcı-kesitsel –

Rosenberg Benlik Sayg ısı

Ölçeği

18’i hipogonatropik,

13’ü hipergonadotropik

hipogonad 31 erkek

Tanımlayıcı-kesitsel –

Caroll Değerlendirme

Ölçeği, Genel Sağlık Ölçeği

(GHQ-28), Dünya Sağlık

Örgütü Yaşam Kalitesi

Ölçeği (WHOQOL-Bref),

Hormonal ölçümler

50–70 yaş arası 153 erkek

Çalışmada hipergonadotropik

hipogonadlarda daha belirgin

olmak üzere iki grupta da benlik

saygısının düştüğü saptanmıştır.

Eleştiriye duyarlılık, tartışmalara

katılma derecesi, baba ile ilişki ve

psişik izolasyon puan farkları da her

iki grupta da anlamlı bulunmuştur.

Ayrıca her iki grubun anksiyete

ve depresif duygulanım alt ölçek

puanları yüksek elde edilmiştir.

Sonuçlar, serbest T seviyelerinin

yaşla azaldığını, FSH ve LH’ın arttığını

gösterdi. Carroll Derecelendirme

Ölçeği puanları hipogonadal bireyler

arasında daha yüksekti. Carroll

Derecelendirme Ölçeği ve serbest

T seviyeleri ile değerlendirilen

depresyon şiddeti arasında negatif

korelasyon gözlendi. Hipogonadal

ve ögonadal olgular arasında kaygı

ve yaşam kalitesi farklı değildi. Bu

çalışma, andropozonun spesifik

psikolojik semptomlarla karakterize

olmadığını, ancak patolojik

olarak kabul edilmeyen “depresif

belirtiler” ile ilişkili olabileceğini

düşündürmektedir.

Bugüne kadar menopoz üzerine sayısız çalışmalar yapılmış,

menopozun patofizyolojisi detaylıca ortaya konabilmiş

hatta ülkelere göre menopoza girme yaşlarından bile

söz edilmişken andropoz için aynı durumdan bahsetmek

mümkün değildir. Kısacası iki olgunun hakkında bilinenler

arasında bile önemli ölçüde farklılıklar vardır. [25,36]

Bir kadının 12 ay boyunca menstruasyon kanamasının olmaması

ve buna ek başka semptomlar ile birlikte menopoz

tanısı konabilmekteyken [13] , erkek için böyle ayırt edici ve

andropoz tanısı koymayı sağlayan bir durumdan söz etmek

mümkün değildir. [30]

Menopoz; menstrual dönemin durması anlamına gelir ve

teorik olarak doğru bir ifadeyi karşılamaktadır. Çünkü

menopoz ile birlikte ovarian aktivite ve östrojen seviyesi

hızla azalıp tükenir, kadının fertil çağının sona erer. [19]

Ancak erkekliğin sona ermesi anlamına gelen andropoz

terimi bu açıdan bakıldığında yanlış bir kullanımdır. [37]

Erkek fertilitesi yaşlılıkla birlikte azalsa da kadınlardaki

gibi bir son bulmadan söz edilmemekte, yaşam boyu sürmektedir.

[30]

Menopozal dönemde östrojen seviyesi ani bir düşüş gösterirken,

[12] andropozda testosteron seviyesinde yıllar içerisinde

yavaş yavaş gerçekleşen bir düşme söz konusudur. [3]

Menopoz ile ilgili yaş ortalaması toplumsal olarak değişmekle

birlikte 45–55 arasındadır. [7] Buna karşılık andropoz

için ise ortalama bir yaştan bahsedilememekte, 40 ile 70

yaş arasındaki erkeklerin serum testosteron düzeylerinde

yıllar içerisinde kademeli gerçekleşen %30–40’lık bir düşüşün

olduğundan söz edilmektedir. [28]

SONUÇ

Yaşlanmayla birlikte kadın ve erkek vücudunda meydana

gelen hormonal değişimler yaşamı pek çok açıdan etkilemektedir.

Bu makalede menopozal ve andropozal dönemde

yaşanan semptomlara, iki dönemin birbirine benzer ve

farklı yönlerine değinilmiştir.15 Eylül 2019 tarihi itibari ile

Pubmed veri tabanına “menopause and quality life” anahtar

kelimeleri girildiğinde 3893 makaleye, “andropause

and quality life” anahtar sözcükleri ile aynı veri tabanında

yapılan aramada ise yalnızca 67 makaleye rastlanmıştır.

Bu durum, literatürde adropozun menopozdan daha az ele

alındığını göstermektedir. Ülkemizde de andropoza ve erkek

yaşamında meydana getirdiği etkilere yönelik yapılmış

çalışmalar, menopoz ile kıyaslandığında oldukça az sayıdadır.

Menopoz ile benzerlikleri ve farklılıkları göz önüne

alındığında, 40–70 yaş arası erkeklerde andropozal döneme

ilişkin semptomların ele alındığı çalışmalara ihtiyaç

134 Androl Bul 2020;22:129-136


bulunduğu açıktır. Bununla birlikte, kadın ve erkekler üzerinde

menopoz ve andropoz dönemlerinin birlikte değerlendirilmesine

yönelik çalışmalar yapılması önerilmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Saxon SV, Etten MJ, Perkins EA. Physical change and aging: A

guide for the helping professions, 6th ed. Springer Publishing

Company; 2015.

2. IMS. Menopause Terminology 2018. Available from: http://www.

imsociety.org/menopause_terminology.php Accessed 18.04.2019

3. Jakiel G, Makara-Studzińska M, Ciebiera M, Słabuszewska-

Jóźwiak A. Andropause-state of the art 2015 and review of selected

aspects. Prz Menopauzalny 2015;14(1):1–6. [CrossRef]

4. Şahin N. Klimakteriyum dönemi ve menopoz. In: Kızılkaya Beji

N, editor. Hemşire ve ebelere yönelik kadın sağlığı ve hastalıkları.

Klimakteriyum dönemi ve menopoz. İstanbul: Nobel Tıp

Kitabevleri; 2015. p.135–41.

5. Özkan S. Klimakteriyum ve menopoz. In: Şirin A, Kavlak O,

editors. Kadın Sağlığı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2015.

p.154–66.

6. Rodriguez M, Shoupe D. Surgical menopause. Endocrinol Metab

Clin North Am 2015;44:531–42. [CrossRef]

7. Gharaibeh M, Al-Obeisat S, Hattab J. Severity of menopausal

symptoms of Jordanian women. Climacteric 2010;13:385–94.

[CrossRef]

8. Koyun A, Taşkın L, Terzioğlu F. Yaşam dönemlerine göre

kadın sağlığı ve ruhsal işlevler: Hemşirelik yaklaşımlarının

değerlendirilmesi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar

2011;3:67–99. http://static.dergipark.org.tr/article-download/

imported/5000076377/5000070433.pdf?

9. Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü. Türkiye Kadın Sağlığı

Araştırması. Ankara; 2014.

10. NAMS. Overview of Menopause 2010 Available from: https://www.

menopause.org/docs/2012/cg_a.pdf?sfvrsn=2 Accesed 13.06.2019

11. Palacios S, Henderson V, Siseles N, Tan D, Villaseca P. Age of

menopause and impact of climacteric symptoms by geographical

region. Climacteric 2010;13:419–28. [CrossRef]

12. Sarri G, Davies M, Lumsden MA. Diagnosis and management of

menopause: summary of NICE guidance. BMJ 2015;351:h5746.

[CrossRef]

13. Takahashi TA, Johnson KM. Menopause. Med Clin North Am

2015;99:521–34. [CrossRef]

14. Abedzadeh Kalarhoudi M, Taebi M, Sadat Z, Saberi F. Assessment

of quality of life in menopausal periods: a population study in

Kashan, Iran. Iranian Red Crescent Med J 2011;13:811–7. https://

www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3371893/

15. Abay H, Kaplan S. Menopozal dönem yaşam kalitesini nasıl

etkiliyor? Ankara Sağlık Bilimleri Derg 2015;1-2-3:1–23. http://

static.dergipark.org.tr/article-download/f708/3538/aae3/imp-

JA74FZ58KT-0.pdf?

16. Erkin Ö, Ardahan M, Kert A. Menopoz döneminin kadınların

yaşam kalitesine etkisi. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri

Derg 2014;3:1095–113. http://static.dergipark.org.tr/articledownload/01f5/2be2/7711/imp-JA78VV87HM-0.pdf?

17. Yabancı Ayhan N. Kadın ve Menopoz. Turkiye Klinikleri Nutr

Diet-Special Topics 2015;1:60–5.

18. Politi MC, Schleinitz MD, Col NF. Revisiting the duration of

vasomotor symptoms of menopause: a meta-analysis. J Gen Intern

Med 2008;23:1507–13. [CrossRef]

19. Roberts H, Hickey M. Managing the menopause: an update.

Maturitas 2016;86:53–8. [CrossRef]

20. Altuntuğ K, Ege E, Akın R, Koçak V, Benli S. Sexual quality of life in

women during the climacteric period. Int J Caring Sci 2016;9:296–

307. https://www.internationaljournalofcaringsciences.org/

docs/28_Altungug_ABSTRACT_%209_1.pdf

21. Demirel Bozkurt Ö, Sevil Ü. Menopoz ve cinsel yaşam. Celal Bayar

Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Derg 2016;3(4):497–503.

http://static.dergipark.org.tr/article-download/0cc1/3ed4/9e27/5

85b977d259d8.pdf?

22. Minuzzi L, Frey BN, Soares CN. Depression during the menopausal

transition: An update on epidemiology and biological treatments.

Focus 2012;10:22–7. [CrossRef]

23. Shaver JL. The interface of depression, sleep, and vasomotor

symptoms. Menopause 2009;16:626–9. [CrossRef]

24. Simon JA, Reape KZ. Understanding the menopausal experiences

of professional women. Menopause 2009;16:73–6. [CrossRef]

25. Öz Cörüt A. Andropoz dönemindeki kişilerin depresyon ve kaygı

düzeyleri ile beden algısının incelenmesi (Yüksek lisans tezi).

İstanbul: İstanbul Arel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Psikoloji Anabilim Dalı; 2014.

26. Cihan FG. Andropoz. Turkiye Klinikleri Family Medicine-Special

Topics 2016;7:52–6.

27. Dikmenoğlu N. Yaşlılık Döneminde Meydana Gelen Fizyolojik

Değişiklikler. In: Gökçe Kutsal Y, editor. Temel Geriatri. Ankara:

Güneş Tıp Kitabevleri; 2007.

28. Avcı A, Bedir S, Özgök İ. Yaşlanan adam sendromu. Androloji

Bülteni 2006;24:14–7.

29. Harvey J, Berry JA. Andropause in the aging male. J Nurs Pract

2009;5:207–12.

30. İldan Çalım S, Şirin A. Andropoz: Erkek Menopozu mu? TAF Prev

Med Bull 2013;12:471–6. [CrossRef]

31. Nandy P, Singh D, Madhusoodanan P, Sandhu A. Male andropause: A

myth or reality. Med J Armed Forces India 2008;64:244–9. [CrossRef]

32. Singh P. Andropause: current concepts. Indian J Endocrinol Metab

2013;17:S621–9. [CrossRef]

33. Lunenfeld B, Arver S, Moncada I, Rees DA, Schulte HM. How

to help the aging male? Current approaches to hypogonadism in

primary care. Aging Male 2012;15:187–97. [CrossRef]

34. Wu FC, Tajar A, Beynon JM, Pye SR, Silman AJ, Finn JD, et al.

Identification of late-onset hypogonadism in middle-aged and

elderly men. N Engl J Med 2010;363:123–35. [CrossRef]

35. Beutel ME, Glaesmer H, Wiltink J, Marian H, Brähler E. Life

satisfaction, anxiety, depression and resilience across the life span

of men. Aging Male 2010;13:32–9. [CrossRef]

36. Mimoun S. Ménopause, andropause et fonction sexuelle. Gynécol

Obstét Fertil 2003;31:141–6. [CrossRef]

Vardar ve ark. • Menopoz ve andropoz: Benzerlikler ve farklılıklar

135


37. Charlton R. Ageing male syndrome, andropause, androgen decline

or mid-life crisis? J Men HealthGender 2004;1:55–9. [CrossRef]

38. Uludağ A, Çakır Güngör AN, Gencer M, Şahin EM, Coşar E.

Kadınların hayatındaki başka bir dönem: Menopoz ve menopozun

yaşam kalitesine etkisi. Türkiye Aile Hekimliği Derg 2014;18:25–

30. [CrossRef]

39. Özkan S, Alataş ES, Zencir M. Women’s quality of life in the

premenopausal and postmenopausal periods. Qual Life Res

2005;14:1795–801. [CrossRef]

40. Kim MJ, Yim G, Park HY. Vasomotor and physical menopausal

symptoms are associated with sleep quality. PloS One 2018;13:1–

10. [CrossRef]

41. Alpay N, Kıvanç ZE, Ulaşoğlu C. Menopoz dönemindeki

kadınlarda hormon profilinin depresif belirtiler ile ilişkisi. Düşünen

Adam 2013;26:171–6.

42. Yaffe K, Lui LY, Zmuda J, Cauley J. Sex hormones and cognitive

function in older men. J Am Geriatr Soc 2002;50:707–12. [CrossRef]

43. Chen CY, Lee CP, Chen Y, Jiang JR, Chu CL, Chen CL. The

correlation between emotional distress and aging males’ symptoms at

a psychiatric outpatient clinic: sexual dysfunction as a distinguishing

characteristic between andropause and anxiety/depression in aging

men. Clin Interv Aging 2013;8:635–40. [CrossRef]

44. Yoshida NM, Kumano H, Kuboki T. Does the Aging Males’

Symptoms scale assess major depressive disorder? A pilot study.

Maturitas 2006;53:171–5. [CrossRef]

45. Wang C, Swerdloff RS, Iranmanesh A, Dobs A, Snyder PJ,

Cunningham G, et al. Transdermal Testosterone Gel Improves

Sexual Function, Mood, Muscle Strength, and Body Composition

Parameters in Hypogonadal Men. J Clin Endocrinol Metab

2000;85:2839–53. [CrossRef]

46. Seidman SN, Araujo AB, Roose SP, Devanand D, Xie S, Cooper

TB, McKinlay JB. Low testosterone levels in elderly men

with dysthymic disorder. Am J Psychiatry 2002;159:456–9.

[CrossRef]

47. Pope Jr HG, Cohane GH, Kanayama G, Siegel AJ, Hudson

JI. Testosterone gel supplementation for men with refractory

depression: a randomized, placebo-controlled trial. Am J Psychiatry

2003;160:105–11. [CrossRef]

48. Uzun Ö, Özgen F, Önde ME, Battal S. Hipogonadlarda Benlik

Saygısı. Düşünen Adam 1998;11:13–5.

49. Delhez M, Hansenne M, Legros JJ. Andropause and

psychopathology: minor symptoms rather than pathological ones.

Psychoneuroendocrinology 2003;28:863–74. [CrossRef]

136 Androl Bul 2020;22:129-136


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:137−143

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.16362

Erkek Cinsel Sağlığı

Tedavi sürecinde vajinismus erkeğinin yönetimi

Management of vaginismus man in the treatment process

Niyazi Umut Özdemir 1 , Emre Çiydem 2

ÖZ

Vajinismus sorunu yaşayan kadının cinsel partnerine vajinismus erkeği adı

verilmektedir. Vajinismus tablosunun ortaya çıkışı, kronikleşmesi ya da

zaman içinde kendiliğinden ortadan kalkmasında erkek cinsel partnerin

önemli bir yerinin olduğu düşünülmektedir. Vajinismus erkeğinin tedavi

sürecinde doğru yönetilmesi tedavi başarısının en önemli belirleyicilerinden

biridir. Tedaviye yön veren uzman, vajinismus erkeğinin mizacını,

soruna ve eşine olan tutumunu göz önünde bulunduran özel bir yaklaşım

sergilemelidir. Vajinismus erkeğinde genel popülasyona kıyasla daha yüksek

oranda cinsel işlev bozukluğu görülebileceği görüşünün yanı sıra bu

sorunlar arasında birlikteliğin olmadığı da bildirilmektedir. Vajinismusa

eşlik eden ve erkeklerde görülen cinsel işlev bozuklukları çiftin sorunu

olarak ele alınmadığında kolaylıkla gözden kaçabilir. Ancak bu durumun

başlangıçtan beri varolan primer bir bozukluk mu yoksa vajinismusa tepki

olarak sonradan ortaya çıkan sekonder bir bozukluk mu olduğu konusu

tartışmalıdır. Vajinusmus sorunu yaşayan kadının partnerinde cinsel işlev

bozukluklarının gözden kaçırılmaması, kadınla eş zamanlı olarak tedavi

edilmesi, prognozun ve çiftin cinsel yaşamının kalitesinin belirlenmesinde

önemlidir. Vajinismus tedavisi, soruna “vajinismus çiftinin” bir sorunu

olarak değerlendiren, başlangıçtan itibaren ürologları ve erkeği de tedavi

sürecine dâhil eden bir yaklaşımla yürütülmelidir.

Anahtar Kelimeler: Cinsel terapi, ürolog, vajinismus, vajinismus erkeği

ABSTRACT

The sexual partner of the woman who has vaginismus problem is

called vaginismus man. It is thought that male sexual partner has

an important role in the emergence, chronicity or spontaneous

disappearance of vaginismus. Proper management of vaginismus man

in the treatment process is one of the most important determinants

of treatment success. The specialist who directs the treatment should

take a special approach that takes into account the temperament of

the vaginismus man, his attitude towards the problem and his wife.

It is reported that there is no association between these problems in

addition to the opinion that vaginismus man may have a higher rate

of sexual dysfunction compared to the general population. Sexual

dysfunction associated with vaginismus and seen in men can easily be

overlooked when not considered as a couple’s problem. However, it is

controversial whether this is a primary disorder that has been present

since the beginning or a secondary disorder that occurs later in response

to vaginismus. It is important to determine the sexual prognosis and

the quality of the couple’s sexual life. Vaginismus treatment should be

carried out with an approach that treats the problem as a problem of

the “vaginismus couple”, and includes urologists and men from the

outset in the treatment process.

Keywords: Sexual therapy, urologist, vaginismus, vaginismus man

GİRİŞ

Vajinismus klasik tanımı ile yineleyici ve sürekli olarak,

cinsel ilişkinin penovaginal birleşme aşamasına her gelindiğinde

vajinanın dış üçte birlik kaslarında ortaya çıkan

istem dışı kasılmalara bağlı olarak cinsel birleşmenin

mümkün olamaması durumuna verilen bir adlandırmadır.

[1,2]

Vajinismus terimi, uzun yıllar boyunca tıbbi seksoloji

terminolojisinde yaygın olarak kullanıldıktan sonra,

Amerikan Psikiyatri Birliğinin “Mental Bozuklukların

Tanısal ve Sayısal El Kitabının” beşinci baskısındaki

(DMS-V) yeni sınıflandırma ile birlikte yavaş yavaş terk

edilmeye başlanmıştır. DSM-IV’te kadın cinsel fonksiyon

bozuklukları içinde yer alan “disparoni” ve “vajinismus”

adlandırmaları, DSM-V’te “genito-pelvik ağrı ve penetrasyon

bozuklukları (GPAPB)” başlığı altında toplanmış ve

vajinismus hastalık tanımı olarak listeden çıkarılmıştır. [3,4]

Bilimsel literatürde isimlendirmesi farklılaşmakla birlikte

klinik pratikte sıklıkla karşılaşılan kadın cinsel işlev sorunu

olarak vajinismus, kadın cinsel sağlığı açısından güncelliğini

korumaktadır. [5,6]

1

Uz Clinic, Üroloji Kliniği, Cinsel İşlev Bozuklukları Tanı Tedavi Eğitim Kliniği, Antalya,

Türkiye

2

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Ruh Sağlığı

ve Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Arş. Gör. Emre Çiydem

İzzetpaşa, Abide-i Hürriyet Cd, 34381 Şişli İstanbul, Türkiye

Tel. +90 212 440 00 00

E-mail: emreciydem@hotmail.com

Geliş/ Received: 04.01.2020

Kabul/ Accepted: 27.01.2020

EPİDEMİYOLOJİ VE HAZIRLAYICI

FAKTÖRLER

Vajinismus görülme sıklığı, ülkeden ülkeye hatta aynı

ülke içindeki alt kültürlerde bile oldukça büyük farklılıklar

gösterebilir. [1,7,8] Dünya genelindeki görülme sıklığının

%1–6 arasında olduğu öngörülürken bazı orta doğu

ülkelerinde yapılan çalışmalarda bu oran %17’ye kadar

©2020 Androloji Bülteni 137


çıkabilmektedir. [1,7,8] İran merkezli çalışmalar genel olarak

vajinismus görülme sıklığının %5–17 arasında olduğunu

bildirmektedir. [9] Batı ülkelerinde yapılan çalışmalarda ise

vajinismus sıklığı son 20–30 yılda oldukça düşük oranlardadır.

Örneğin İsveçli kadınlar üzerinde 2007 yılında yapılan

bir çalışmada yıllık görülme sıklığı sadece %1 olarak

rapor edilmiştir. [10–12] Ülkemizde ise Yılmaz ve ark. (2010)

tarafından Konya ili genelinde yaşayan 470 kadın üzerinden

yapılan bir çalışmada, vajinismus görülme sıklığı

%15,3 olarak bildirilmiştir. [13] Bu oran diğer ülkelerle hatta

doğu toplumları ile kıyaslandığında bile oldukça yüksek

bir orandır.

Vajinismus olgularının büyük çoğunluğunun etiyolojisinde

organik nedenlere kıyasla psikososyal risk faktörlerinin

daha fazla rol oynadığı görülmektedir. [1,14,15] Bu durum göz

önüne alındığında vajinismusun evrensel bir hastalık mı

yoksa kültüre özgü ortaya çıkan bir sorun mu olduğu konusunu

oldukça tartışmalıdır. [16] Vajinusmusun batı toplumlarına

kıyasla doğu toplumlarında daha yüksek oranda

görülmesi yetersiz cinsel eğitim, doğru varsayılan abartılı

cinsel bilgiler (cinsel mitler) ve bekarete ilişkin yerleşik tabular

gibi nedenlere bağlanmaktadır. [17,18] Cinsel ihmal ve

istismar gibi çocukluk çağı ruhsal travmalarının da vajinusmus

etiyolojisinde önemli yerinin olduğu bilinmektedir. [19]

VAJİNİSMUSUN ANLAMI

Vajinismus; ilk geceye, sekse, penise veya hymene dair yüklenen

abartılı anlam ve cinsel korkular doğrultusunda kadının

kaçınma, erteleme gibi öz savunma amaçlı bilinçdışı

bazı fobik reaksiyonlar göstermesidir. [1,20] Korku ve kaygının

kaynağı somut olarak penisin vajinaya girişi ile büyük

bir ağrı acı duyacağına dair beklentinin kendisi olabileceği

gibi psikodinamik açıdan bilinçdışında yaşanan kadın olmaya

dair kaygılar veya kadınlığın reddi de olabilir. [18,21] İlk

cinsel deneyimde yaşanan kaygılı bekleyiş genital hazzın

önüne geçerek vajinanın kuru kalmasına ve pelvik taban

kaslarının tonusunun artmasına yol açar. Birleşme pozisyonunun

alınması ile beklenen ağrı duyusunun kısmi olarak

bedende ve çoğunlukla da beyinde gerçekleşmesiyle vajina

ve pelvik taban kasları istemsizce kasılır. Süreç ilk seferde

tetiklendiğinden sonraki her denemede kasılmalar aynı şekilde

yeniden tekrarlanır. Bu süreç kısa süre içinde kadın

için içinden çıkılması neredeyse olanaksız bir kısır döngüye

dönüşür. [1,2]

DSM-V ile ortaya konan yeni sınıflamanın da vajinismus

sorununu kavramsal açıdan tam olarak karşılayamadığı

açıktır. Vajinismusu, disparoniler ve cinsel ağrı bozuklukları

ile aynı düzlemde ele almak son derece yanıltıcı olabilmektedir.

[22,23] Ortaya çıkan tablo organik nedenlerin ve

fizyolojik tepkilerin ötesindedir. [1,20] Vajinismus sorununda

sıklıkla vajinaya atıfta bulunulması ve tedavi sürecine organ

odaklı yaklaşılması önemli bir engel haline gelebilir.

Vajinismus sadece vajina kaslarının istemsiz kasılması ile

karakterize bir sorun değil ruhsal ve bedensel süreçlerin

birlikte yaşandığı bir kriz halidir. [1,20] Vajinismus tablosu

yaşayan çoğu kadında, vajina kaslarının yanı sıra pelvik taban,

bacak iç yan ve beden iskelet kasları istemsiz biçimde

kasılmaktadır. İleri aşamalarda kaygının ve fobik reaksiyonun

yoğunluğuyla kadın, partnerine karşı bilinçdışı bir savunma

olarak itme, uzaklaştırmaya çalışma gibi tepkilerin

yanı sıra ağlama krizleri, bilinç bulanıklığı ve bilinç kaybı

(konversiyon) gibi reaksiyonlar da gösterebilir. [20] Tüm bu

ruhsal ve bedensel süreçleri tek bir kelime ile anlatan bir

kavram bulmak oldukça zordur. Her şeye rağmen süreci en

iyi özetleyen ve toplumda yer eden adıyla vajinismus, klinisyenler

arasında da yaygın biçimde kullanılmaya devam

etmektedir. [1]

BİRLEŞEMEYEN ÇİFT KAVRAMI ÜZERİNE

Bir ya da birden fazla sebepten dolayı koitus gerçekleştiremeyen

çiftlere “birleşemeyen çiftler (unconsumated marriage)”

adı verilmektedir. [24,25] Bu kavram Helen Singer

Kaplan tarafından cinsel sorunların bir alt başlığı olarak

kullanılmıştır. Kaplan (1983), bu bağlamda “patoloji kadın

ya da erkekte değil ilişkide aranmalıdır” der. [26] Cinsel

sağlık konusunda profesyonel olarak hizmet sunan klinisyenler,

tedavi amacıyla gelen çiftlerin birçoğunda cinsel

sorunların genellikle ilk aktarılan sorundan farklı etiyolojilere

bağlı olduğunu fark etmektedir. Terapi süreci ilerledikçe

başvuru şikayetinin kökenleri ortaya çıktığında tablo

farklılaşmaktadır. Çünkü cinsel işlev sorunları ve ilişkisel

sorunlar birçok çiftin özelinde iç içe geçmiş durumdadır.

[27,28]

Cinsel sorunları bütün dinamikleri ile ele almak ve

analiz etmek bu açıdan çok önemlidir. Dolayısıyla bir çift

cinsel birleşmeyi bir türlü gerçekleştiremedikleri yönünde

bir şikayetle kliniğe başvurduğu zaman, görünürdeki etiyoloji

her ne olursa olsun ilk tanı her zaman için “birleşemeyen

çift” olmalıdır. Vajinismus ön tanısı ile gelen çiftler

dahi sebep sonuç ilişkisi bağlamında çok iyi değerlendirilmeli,

erkek partnerde ortaya çıkan cinsel işlev sorunları

gözden kaçırılmamalıdır. [29] Erkekte görülen disfonsksiyonun,

vajinismusa karşı tepki olarak mı geliştiği yoksa daha

önceden mi var olduğu sorusunu yanıtlamak çok kolay

değildir. Çiftlerin büyük bölümünde erkek partnerlerde

ciddi düzeyde psikoseksüel bilgi, beceri ve deneyim eksikliği

olabilmektedir. [29] Terapinin değerlendirme aşaması

boyunca gerçek tanı veya tanılar zamanla ortaya çıkmaktadır.

Özdemir ve ark. (2008) tarafından birleşemeyen çiftlerle

ilgili ülkemizde yapılan bir çalışmada, birleşememe

138 Androl Bul 2020;22:137-143


sebebinin %81 oranında vajinismus olduğu saptanmıştır.

Ayrıca, erektil disfonksiyonun %10, prematür ejakülasyonun

ise %5 oranında birleşememe nedeni olduğu belirlenmiştir.

Çiftlerin %26’sında birleşememe nedeni olarak

hem kadından hem de erkekten kaynaklanan faktörlerin

birlikteliği söz konusudur. [27] Sorun erkekten kaynaklanıyorsa

çözüm için çiftlerin daha geç yardım talebinde bulundukları

da bildirilmektedir. [27] Bugüne kadar bilinen

ve kliniğe en geç başvuran vaka, 28 yıl sonra başvuruda

bulunmuştur. [24,27]

VAJİNİSMUS ERKEĞİ VE ÜROLOJİ

Vajinismus tablosunun ortaya çıkışı, kronikleşmesi ya da

kendiliğinden çözülmesinde erkeğin nasıl rol aldığı konusuna

ilişkin araştırmalar oldukça sınırlıdır. Vajinismus sorunu

yaşayan kadının cinsel partnerine “vajinismus erkeği” adı verilir.

[30] Vajinismus tedavisinde erkek faktörü, tedavinin tüm

basamaklarını olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir.

Erkeğin vajinismus sorununa gösterdiği karşıt tepki çiftin

arasındaki duygusal ilişkiye zarar verir (Şekil 1). [31] Bunun

yanı sıra erkeğin soruna bir şekilde adapte olmasının da

anlamı önemli olup vajinismusun yıllarca çift tarafından

göz ardı edilmesine yol açabilmektedir. Bu noktada erkek

partnerde eş zamanlı olarak ortaya çıkan cinsel işlev bozuklukları,

vajinismusun tedavi sürecindeki ana problemlerden

birisi olarak karşımıza çıkmayabilir. [31] Ürologlar,

bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak vajinismusla karşılaşabilmektedir.

[17] Cinsel ilişkide erkek partnerde ereksiyon

yanıtının ortaya çıkmaması ya da anteportal seviyede

gerçekleşen bir ejakülasyon, vajinismusun çift tarafından

görünür olmasını engeller. Erkek partnerde ortaya çıkan

şiddetli disfonksiyon, vajinismusa erkek bedeninin verdiği

karşıt tepkiden kaynaklanmaktadır. [21] Bazende kadın

kendindeki disfonksiyonun açığa çıkmaması için erkek

partnerin ereksiyon sorunu, cinsel isteksizlik veya seksten

kaçınma gibi kısmi disfonksiyonlarını abartabilir. Bu

durum bilinçdışı biçimde kadının vajinismus sorunu ile

yüzleşmemesi yönünde bir amaca hizmet ediyor olabilir.

[21]

Erkekteki disfonksiyon sorunun tek taraflı kaynağı

gibi ön plana çıkarılarak klinisyene sunulabilmektedir.

Anamnez derinleştirilmeden vajinismusu böyle bir tablo

içinde fark etmek mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda

vajinismus hikâyesi açığa çıkarılmadan yapılan erkek

odaklı tedavilerden sonuç alınması mümkün değildir. [17,21]

Vajinismus hakkında bilgi sahibi olmayan bir ürolog çoğu

kez süreci yanlış değerlendirerek ve tedaviyi yanlış yönlendirerek

sorunun çözümsüzlüğüne istemeden de olsa katkı

sağlayabilir. [17] Bu derlemenin amacı vajinismus sorununun

multidisipliner biçimde ve “vajinismus çifti” olarak

ele alınmasının önemini vurgulamak ve tedavi süreçlerinde

ürologların rolünü ortaya koymaktır.

VAJİNİSMUS ERKEĞİNDE ORTAYA ÇIKAN

CİNSEL İŞLEV SORUNLARI

Vajinismus erkeklerindeki cinsel işlev sorunlarının sıklığı,

genel olarak vajinismus erkeğine konu olan klinik çalışmalarda

en fazla işlenen konudur. Vajinismus erkeğinde cinsel

ilişki deneyimi ya hiç yoktur ya da oldukça azdır. [32] Bu

nedenle vajinismus tablosu ile erkek partnerde ortaya çıkan

sorunların vajinismusa sekonder mi yoksa primer mi

gelişen bir sorun olduğu oldukça tartışmalıdır. Literatürde

bu ayrımı inceleyen bir çalışmaya rastlanmamıştır. Klein

ve ark. (2015) tarafından Almanya’da vajinismus sorunu

yaşayan kadınlarla ilişkisi olan ve çiftler için seks terapisine

başvuran erkeklerin cinsel geçmişini incelemek amacıyla

yapılan çalışmada, erkeklerin büyük çoğunun mevcut ilişkisinden

önce kadınlarla ya hiç cinsel deneyiminin olmadığı

ya da çok az sayıda cinsel deneyiminin olduğu belirlenmiştir.

Ayrıca, araştırma kapsamına alınan katılımcılarda

erektil disfonksiyonun en sık rastlanan tanı olduğu saptanmıştır.

[33] Doğan ve ark. (2008) tarafından Türkiye’de

• Toplumsal çevresel ve içsel baskı (erkekliğin ispatı)

• Eşin baskısı (erkek olan sensin, sen yapacaksın, gerekirse zorla yap)

Performans Anksiyetesi

Korku Panik tablosu

Vajinusmus

Aşırı motivasyon

Zorlu vajinal koit

Kitlenme donup kalma tepkisi

ED veya Anteportal PE

Vajinal yaralanmalar

Ağır vajinismus, Disparoni

Şekil 1: Vajinismusa Erkeğin Verdiği Tepki

*ED: Erektil Disfonksiyon, PE: Prematüre Ejekülasyon

Çiydem ve Özdemir • Tedavi sürecinde vajinismus erkeğinin yönetimi

139


vajinusmus şikayetiyle başvuruda bulunan çiftelerin erkek

partnerlerinde görülen cinsel işlev bozukluklarının sıklığını

belirlemek amacıyla yapılan çalışmada, erkek partnerlerin

%65’inin en az bir cinsel işlev bozukluğu tanısı

aldığı belirlenmiştir. [32] Buna karşın Özdil ve ark. (2013)

tarafından vajinismus şikayetiyle başvuran kadınlar ve eşlerine

uygulanan bilişsel davranışçı terapi temelli cinsel terapinin,

çiftlerin cinsel sorunlarına etkisini belirlemek için

yapılan çalışmada, erkek partnerlerin %28’inin prematüre

ejekülasyon, %10’unun ise erektil disfonksiyon yaşadığı

belirlenmiş olup genel popülasyona göre daha düşük düzeyde

cinsel işlev sorunu yaşadığı bildirilmiştir. [14] Yapılan

çalışmaların örneklem sayıları ve genellenebilirliği göz

önüne alındığında, vajinismus erkeklerinde görülen cinsel

işlev sorunlarının, terapinin başlangıcından itibaren değerlendirmeye

alınması ve terapi süresince ortaya çıkabileceği

öngörülerek tedaviye başlanması yararlı olacaktır. [32,14]

VEKİL PARTNER VARLIĞINDA VAJİNİSMUS

TEDAVİSİ

Ben-Zion ve ark. (2007) tarafından İsrail’de geleneksel çift

terapisi ile vekil partner kullanılarak uygulanan çift terapisinin

etkinliğinin karşılaştırmalı olarak incelendiği çalışma,

vajinismus tedavisi ve tedavi sürecinde erkeğin rolüne

ilişkin önemli veriler ortaya koymuştur. Batı ülkelerinde

erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavi sürecinde vekil

kadın partnerler seksologların yönlendirmesiyle görev alabilmektedir.

[31] Medikolegal sorunlardan dolayı kadınlara

yönelik vekil partner uygulaması ve bu uygulamaya ilişkin

bilimsel çalışmaların sayısı da oldukça sınırlıdır. Ben-Zion

ve ark. (2007) tarafından yürütülen çalışmada, 16 vajinismuslu

kadına klasik eşli cinsel terapi uygularken, kontrol

grubundaki 16 vajinismuslu kadına ise The International

Professional Surrogates Association (IPSA) sertifikalı vekil

partner eşliğinde cinsel terapi uygulanmıştır. Gerçek partnerleri

ile yapılan cinsel terapi süreci sonunda katılımcıların

%75’i, vekil partnerli cinsel terapi uygulanan gruptaki katılımcıların

ise tamamı penovaginal koitus gerçekleştirmiştir.

Gerçek partnerleri ile terapiye katılan çiftlerin %12’si

terapiyi sonlandıramazken %19’u (n=3) ortaya çıkan ilişkisel

çatışmalardan dolayı boşanma kararı almıştır. Gerçek

partnerleri ile terapiye devam eden gruptaki erkek katılımcıların

yarısında en az bir cinsel işlev sorununun gözlendiği

bildirilmiştir. Ayrıca, araştırma kapsamına alınan üç erkekten

birinde terapi süreci devam ederken erektil disfonksiyon

gözlendiği rapor edilmiştir. Vekil partnerde cinsel işlev

sorunun olmaması ve partnerin tedavi alan kadınları daha

kolay motive etmesi nedeniyle terapi süresinin kısaldığı

bildirilmiştir. [31] Çalışmanın sonuçları, vajinismusun tedavi

sürecinde erkek partnerlerden kaynaklanan ve terapi

sürecini olumsuz etkileyebilen sorunların yaşanabileceğine

ilişkin önemli veriler sunmaktadır. Ayrıca, vajinismus tedavisinde

erkeğin tedavi sürecine uyumunun, eşine sağladığı

güven ve sunduğu motivasyonun tedavi başarısı açısından

önemini ortaya koymaktadır.

VAJİNİSMUS ERKEKLERİNİN SINIFLAMASI

Vajinismus sorunu yaşayan kadınların erkek eşlerine yönelik

literatürde belirgin bir sınıflama olmamakla birlikte

yapılan çalışma sonuçları ve klinik gözlemlere dayalı olarak

vajinismus erkekleri iki grup altında incelenebilir [17] :

Çok anlayışlı, sakin, nezaketli ve eşini sürekli teselli eden

konumdaki erkek,

Gergin, olayın nedenini sorgulayan, isyan eden ve biraz

öfkeli erkek.

Oktay ve ark. (2003) tarafından vajinismus vakaları ve

eşlerindeki ruhsal belirtilerin dağılım sıklığı ve identifikasyon

sorunlarını incelemek amacıyla yapılan çalışmada,

vajinismuslu kadınlar, eşlerinin vajinismus sorununa bağlı

olarak kendilerine karşı sergiledikleri tutumları sırasıyla

anlayışlı (%72,5), çok anlayışlı (%17) ve anlayışsız ve

baskıcı (%10,5) olarak tanımlamıştır. Vajinismus erkekleri

arasında cinsel işlev bozukluğu oranının “çok anlayışlı” tutum

sergileyen erkek partnerlerin oranına yakın bir oranda

(%16,5) olması dikkat çekicidir. [17] Bu sonuçlar doğrultusunda

anlayışlı ve sakin mizaca sahip olan erkek profilinin,

vajinismus sorununa daha kolay uyum sağladığı düşünülmektedir.

Buna karşın gergin ve sorgulayan erkek profili

çözüm bulma konusunda daha kararlı olduğundan terapi

sürecine daha sadık kalabilmektedir. Dolayısıyla tedavi sürecinde

daha kolay yönetilebilir ve direnç geliştirme risklerinin

de daha az olduğu düşünülmektedir. [17,20] Gergin vajinismus

erkeklerinde çok anlayışlı vajinismus erkeklerine

kıyasla cinsel işlev sorunlarının daha az sıklıkta görüleceği

de düşünülmektedir. Buna karşın çok anlayışlı vajinismus

erkeğinin sorunu görmezden gelme, geri çekilme, tedavi

sürecini erteleme ve tedavi süreci içinde direnç geliştirme

potansiyelinin daha yüksek olduğu ifade edilmektedir. [17,20]

“GERGİN” VAGİNİSMUS ERKEĞİ

Gergin vajinismus erkeğinin yönetimi, vajinismus tedavi

başarısının önemli belirleyicilerinden biridir. Terapi sürecinde

vajinismus erkeğinin iyi yönetilememesine bağlı tedavi

başarısızlığı evlilik birliğinin sürdürülmesini etkiler.

[21]

Gergin vajinismus erkeği karmaşık duygular içindedir.

Kendini bir yandan mağdur olarak algılarken bir yandan

da erkekliğini ispat edememiş olmanın hüznünü, kaygısını

ve öfkesini yaşar. Terapi süresince erkek partnere karşı

140 Androl Bul 2020;22:137-143


esnek ve empatik bir tavır sergilenmelidir. Vajinismus konusu

ve nedenleri açık biçimde aktarılmalı ve tedavi sürecinde

“eşine ve terapiste desteğinin ne kadar değerli olduğu”

konusunda destekleyici konuşmalar yapılmalıdır.

[34]

Bu noktada erkeğe vajinismus sorununun çözümünün,

çiftin ilişkisi ve ileriye dönük cinsel yaşamları açısından

bir fırsat niteliğinde olabileceği ifade edilmelidir. Bu fırsat

iyi değerlendirilirse çiftin ilişki kalitesinin önemli ölçüde

artabileceği belirtilmelidir. [21,34] Vajinismus tedavisi gören

kadınların gelecek yaşamlarında normal popülasyona kıyasla

daha az oranda istek, uyarılma ve orgazm sorunlarını

yaşadıkları erkekle paylaşılabilir. Yeniden çerçevelendirme

(reframing) adı verilen bu yaklaşım umut odaklı çift terapisi

ekolleri tarafından sıklıkla kullanılır ve olumsuz sorunların

olumlu taraflarına odaklanılması konusunda bireylere

yardımcı olur. [21,34]

“ÇOK ANLAYIŞLI” VAJİNİSMUS ERKEĞİ

Çok anlayışlı vajinismus erkeklerinin genel olarak sekse ve

cinselliğe olan ilgileri zayıftır. Büyük çoğunluğunun evlilik

öncesi cinsel deneyimleri de olmamıştır. [33] Anlayışlı

vajinismus erkeği soruna çözüm bulma noktasında çoğu

kez ısrarcı değildir. Çift arasında cinsel ilişki denemeleri

bu nedenle zamanla seyrekleşir ve uzun süre gündem konusu

olmaktan çıkar. [20] Kliniğe yıllar sonra gelen çiftlerde

çoğu kez vajinismus sorunu yaşayan kadında beliren çocuk

sahibi olma arzusu ya da ailelerden kaynaklanan çocuk

yapma baskısı ön plana çıkmaktadır. [35] Bazen çocuk sahibi

olabilmek adına vajinismus sorununu çözmeden “doğum

yapınca geçebilir” düşüncesi ile tüp bebek merkezlerine

başvuran çiftlere de rastlanabilmektedir. [35] Çok anlayışlı

vajinismus erkeğinin eşi karşısında erkeksi özelliklerinin

desteklenmesi oldukça önemlidir. Terapist tarafından vajinismus

erkeğinin eril özelliklerine sık sık vurgu yapılmalı,

övülmeli, cinsel bilgilendirmeler yapılarak özgüveni yükseltmeye

yönelik terapötik konuşmalar ihmal edilmemelidir.

[21] Ödipal çatışmaların yoğun olarak yaşandığı durumlarda

annenin yerini eşin alabilmesi için aile ziyaretlerinin

düzenlenmesine yönelik müdahalelerde bulunulmalıdır. [21]

VAJİNİSMUSUN SIRADIŞI KLİNİK

YANSIMALARI

Vajinismus erkeklerinin bir kısmında psikoseksüel bilgi ve

beceri düzeyi çok zayıftır. Cinsel ilişki süresince ne yapacağını,

nasıl davranacağını ve nasıl pozisyon alınacağını

bilmeyebilir. Cinsel ilişki başladığında şaşkınlık ve panik

yaşayan erkek ya ereksiyon olamaz ya da koitus başlamadan

spontan olarak boşalır. [33] Denemeler sonunda çoğunlukla

aile üyeleri tarafından ‘yapamamış’ denerek bir üroloji

uzmanına getirilir. Bu durum çoğunlukla erkek açısından

rencide edici, aşağılayıcı bir hal almaktadır. [35] Tanılama

aşamasında doğrudan erkek cinsel işlev bozukluklarına

odaklanıldığında vajinismus tablosu kolaylıkla gözden kaçabilmektedir.

Bunun yanı sıra vajinismus sorunu yaşayan

çiftler, tedavi sürecine girmeden vajinal yırtıklar ve kanamalar

şeklinde acil müdahale ihtiyacıyla jinekologlara başvurabilmektedir.

[35] İlk gece “erkekliğin ispatı” olarak koitus

gerçekleştirme konusunda aşırı motive olan bir erkek,

her ne pahasına olursa olsun vajinal girişi gerçekleştirebilir.

Burada güçlü motivasyon kaynağı dışsal ve/ya içsel olabildiği

gibi bazen vajinismuslu kadının bizzat kendisi de olabilir.

[21,33] Sebebi her ne olursa olsun vajinismusun böylesi

dramatik sağlık sorunlarına dönüşmesi son derece üzücü

ve düşündürücüdür. Çok anlayışlı vajinismus erkeğindeki

ketlenme hali veya agresif vajinismus erkeğindeki zorlu vajinal

giriş eylemi, vajinismus spektrumunun iki ayrı uçtaki

sıra dışı ve dramatik durumları olarak görülebilir. Çoğu

vajinismus olgusunun bu iki uç arasındaki gri alanlarda tedavi

sürecine başvurduğu söylenebilir. [21,33]

TEDAVİ SÜRECİNDE VAJİNİSMUS ERKEĞİ

Vajinismusun tedavi süreci boyunca erkeğin tutumu ile eşini

güvende hissettirmesi ve ona cesaret vermesi son derece

önemlidir. [36] Vajinismus sorunu yaşayan kadının özellikle

yalnız kalmaya veya terkedilmeye dair endişeleri varsa

(kastrasyon anksiyetesi) bu konuda telkin amaçlı aşk ve

sevgi dolu sözler mutlaka erkek tarafından sık sık söylenmelidir.

[36] Terapist vajinimus erkeğine ne söylemesi ve nasıl

davranması gerektiği konusunda somut örneklerle rehber

olmalıdır. Terapi ortamı evde aynen devam ettirilmeli,

bu noktada sorumluğun özellikle erkeğe düştüğü erkek

partnere hissettirilmelidir. [34,36] Terapi sürecinin egzersiz

aşamasında kadın partnerin eşine karşı bir miktar hırçınlaşabileceği,

bu noktada karşılıklı çatışmaya sürüklenmeden

erkeğin dengeleyici tavrını ve sakinliğini sürdürmesi gerektiği

konusunda vajinismus erkeği bilgilendirilmelidir. [34,36]

VAJİNİSMUSTA ERKEK DİRENCİ

Vajinismus tedavi sürecinde egzersiz aşamaları devam ederken

erkeğin tedavi direnci geliştirmesi yaygın görülen bir

durumdur. Bu noktada ev içinde ortaya çıkan yerli yersiz

çatışmalar, kavgalar veya küslükler egzersizleri ertelemeye

dönük dirençler olarak görülebilir. [27,30] Özellikle kadın

egzersizlerini yaptıkça erkek, yakın zamanda sıranın kendine

geleceğinin farkına vararak çatışmalara sebebiyet verecek

bazı tutumlar sergilemeye başlayabilir. Bu noktada

seans sıklığını artırmak, erkeğe ayrılan süreyi uzatmak ve

gelişmeleri erkek gözünde olumlayarak onu takdir etmek

direnç geliştirme ihtimalini azaltacaktır. [34,36] Özellikle

başlangıçtan itibaren eşinin egzersizleri yapma konusunda

Çiydem ve Özdemir • Tedavi sürecinde vajinismus erkeğinin yönetimi

141


başarısız olacağına sürekli vurgu yapan erkekler, süreç ilerledikçe

daha fazla kaygı duymaya başlar. [36] Erkeğin stres

düzeyinin her yönüyle terapist tarafından gözlem altında

tutulması gerekir. Son derece basit sebeplerden ortaya çıkan

büyük kavgaların altında da konuşulmamış daha ciddi

konularında olabileceği unutulmamalıdır. [34]

KOİTUSA HAZIRLIK SÜRECİ

Eşli parmak (veya dilatatör) ve partnerbasyon egzersizleri esnasında

erkek partnerde ortaya çıkması beklenen ereksiyon

yanıtı mutlaka sorgulanmalıdır. [34] Olası ereksiyon sorunları

ya da spontan boşalmalar meydana geliyorsa medikal tedaviye

erken aşamada başlanmalıdır. Her ne kadar erkek partnerde

cinsel işlev sorunu olmadığından emin olunsa bile son

dakika sürprizlerinin yaşanmaması ve terapi sürecini riske

atmamak için koitus öncesinde PDE5i ilaçların kullanmasını

önerilebilir. [21] Görev ve sorumluluk gibi algılanabilen

ilk koitus deneyimi, erkek partnerde psikojenik ereksiyon

sorunlarına neden olabilmektedir. [21,34] Bu tablo çift için son

derece moral bozucu bir durum olmakla birlikte zamanla

erkek partnerde cinsel isteksizlik ve seksten kaçınmaya dönüşebilir.

PDE5i ilacı erkek partnere mutlaka klinisyen tarafından

tek doz olarak verilmelidir. Amaç burada çifti ilaca

bağımlı bir cinsel yaşama alıştırmak değil pratik yaparak

cinsel deneyim kazanmasına olanak tanımaktır. Bu aşamada

karşılıklılık ilkesi gereği vajinismuslu kadına da plasebo

amaçlı besin destek grubundan bir ilaç verilebilir. [21,34]

KOİTUS SONRASI

Koitus gerçekleştikten sonra çiftin terapi süreci ani olarak

sonlandırılmamalıdır. Bu noktada bazı erkekler evliliğe

inancını yitirebilir ve boşanmayı isteyebilir. [20] Bazen koitus

gerçekleştikten sonra kadın, eşinin cinsel performansını

beğenmeyerek memnuniyetsizliğini açıkça karşıya aktarabilir.

Bu durumda kadının da erkek partnerine karşı

hazırlanması oldukça önemlidir. [20] Terapi sürecini sonlandırmadan

önce evliliği destekleyici terapötik konuşmaların

ve cinsel repertuvarı genişletecek cinsel bilgilendirmelerin

yapılması oldukça faydalıdır. [36]

SONUÇ

Vajinismus kuşkusuz ki penis vajina birlikteliğine indirgenemeyecek

kadar karmaşık bir sorundur. Erkek partnerin

doğru yönetimi konusu ise tedavi başarısının en önemli

belirleyicilerinden biridir. Vajinismus erkeğinde genel popülasyona

kıyasla daha yüksek düzeyde cinsel işlev bozuklarının

görülme olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır.

Ancak bu durumun primer mi yoksa vajinismusa tepki olarak

doğan sekonder bir bozukluk mu olduğu tartışmalıdır.

Vajinismus erkeğinin ruhsal tepkileri tedavi süreci boyunca

dikkatle izlenmelidir. Erkek koitusa hazırlanırken psikojenik

nedenlere yönelik öz güveni arttırıcı müdahalelerde

bulunulmalı ve eşine karşı olumlu, anlayışlı ve yapıcı bir

tutum sergilemesi konusunda cesaretlendirilmelidir. Olası

dirençler ilerlemeden fark edilerek uygun müdahaleler geç

kalmadan yapılmalıdır. Vajinismus kadın açısından bakıldığında

kesin çözümü olan bir sorun olarak görülebilir.

Eğer çözülemiyorsa ortada “kendini güvende hissetmeyen

bir kadın” ya da “çözüm istemeyen bir erkek” olabileceği

mutlaka akılda tutulmalıdır. Buna karşın sonuç alınan her

tedavinin, çiftin kendi aralarında kurdukları dengenin bozulmasına

yol açacağı ve çiftin yeni bir denge durumuna

geçmelerini gerektireceği de unutulmamalıdır. Bu görüşler

doğrultusunda, tedavi süreci boyunca uygulanacak müdahaleler,

çiftin ilişki dengesi üzerindeki etkileri göz önünde

bulundurularak planlanmalı ve uygulanmalıdır.

KAYNAKLAR

1. Er O, Özdel, K, Yılmaz Özpolat AG. Vajinismus. Kriz Dergisi

2010;18:37–45. http://static.dergipark.org.tr/article-download/

f45d/5e45/704b/imp-JA79SR25JJ-0.pdf?

2. Özcan H, Kızılkaya Beji N. Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları:

2018 güncelleme. Androl Bul 2018;20:133–7. [CrossRef]

3. Association, American Psychiatric. Diagnostic and statistical

manual of mental disorders. 5th Edition. Philadelphia: American

Psychiatric Publishing, 2013.

4. Dias-Amaral A, Marques-Pinto A. Female genito-pelvic pain/

penetration disorder: review of the related factors and overall

approach. Rev Bras Ginecol Obstet 2018;40:787–93. [CrossRef]

5. Dogan S. Vaginismus and accompanying sexual dysfunctions in a

Turkish clinical sample. J Sex Med 2009;6:184–92. [CrossRef]

6. Maseroli E, Scavello I, Rastrelli G, Limoncin E, Cipriani S, Corona

G, et al. Outcome of medical and psychosexual interventions for

vaginismus: a systematic review and meta-analysis. J Sex Med

2018;15:1752–64. [CrossRef]

7. Lewis RW, Fugl‐Meyer KS, Bosch R, Fugl‐Meyer AR, Laumann

EO, Lizza E, Martin‐Morales A. Epidemiology/risk factors of

sexual dysfunction. J Sex Med 2004;1:35–9. [CrossRef]

8. Spector IP, Carey MP. Incidence and prevalence of the sexual

dysfunctions: A critical review of the empirical literature. Arch Sex

Behav 1990;19:389–408. [CrossRef]

9. Lahaie MA, Boyer SC, Amsel R, Khalifé S, Binik YM. Vaginismus:

a review of the literature on the classification/diagnosis, etiology

and treatment. Women’s Health 2010;6:705–19. [CrossRef]

10. Engman M. Partial vaginismus: definition, symptoms and treatment

(Doctoral dissertation, Institutionen för klinisk och experimentell

medicin). Linköping University Medical Dissertations. No. 1015;

2007. https://nfog.org/theses/Maria_Engman.pdf

11. Fugl-Meyer, KS, Fugl-Meyer AR. Sexual disabilities are not

singularities. Int J Impot Res 2002;14:487–93. [CrossRef]

12. Lewis RW, Fugl‐Meyer KS, Corona G, Hayes RD, Laumann EO,

Moreira Jr ED, et al. Definitions/epidemiology/risk factors for

sexual dysfunction. J Sex Med 2010;7:1598–607. [CrossRef]

13. Yilmaz E, Zeytinci İE, Sari S, Karababa IF, Çıllı AS, Kucur R.

Investigation of Sexual Problems in Married People Living in the

Center of Konya. Turk Psikiyatri Derg 2010;21:126-34.

142 Androl Bul 2020;22:137-143


14. Özdel O, Tümkaya S, Levent N, Atesci FÇ, Oğuzhanoğlu NK,

Varma G. Bilişsel davranışçı yöntemlere dayalı cinsel terapinin

vajinismuslu kadınlar ve eşlerinin cinsel sorunları üzerindeki

etkileri. Anadolu Psikiyatri Derg 2013;14:129–35. [CrossRef]

15. Reissing ED, Binik YM, Khalif S, Cohen D, Amsel R. Etiological

correlates of vaginismus: Sexual and physical abuse, sexual

knowledge, sexual self-schema, and relationship adjustment. J Sex

Marital Ther 2003;29:47–59. [CrossRef]

16. Yıldırım MH. Vajinismusun sosyodemografik ve klinik özellikleri

açısından diğer cinsel işlev bozuklukları ile karşılaştırılması. Klinik

Psikiyatri Derg 2017;20:37–44. [CrossRef]

17. Oktay M, Tombul K 200 Vajinismus vak’ası ve eşlerinin psikolojik

yönden incelenmesi. Yeni Symposium 2003;41:115–9.

18. Özyıldırım İ. Güncel psikodinamik teoriler ışığında vaginismus.

Turkiye Klinikleri Psychiatry-Special Topics 2009;2:59–67.

19. Kabakci E, Batur S. Who benefits from cognitive behavioral

therapy for vaginismus? J Sex Marital Ther 2003;29:277–88.

[CrossRef]

20. Kayır A. Vaginismus. Turkiye Klinikleri Psychiatry-Special Topics

2009;2:48–52.

21. Keçe C. Bir kaçınma ve erteleme hastalığı olan vajinismusun

üstesinden gelmek 1. Baskı. Ankara: Pusula Yayınevi; 2017.

22. Kayır A. Ağrı mı cinsel yoksa cinsellik mi ağrılı? Disparoni. Turkiye

Klinikleri Psychiatry-Special Topics 2009;2:53–5.

23. Alizadeh A, Farnam F, Raisi F, Parsaeian M. Prevalence of and risk

factors for genito-pelvic pain/penetration disorder: A populationbased

study of Iranian women. J Sex Med 2019;16:1068–77.

[CrossRef]

24. Özdemir YÖ. Birleşemeyen çiftler: Klinik Özellikler ve Tedavi

Yaklaşımı. Turkiye Klinikleri Psychiatry-Special Topics 2009;2:72–5.

25. Badran W, Moamen N, Fahmy I, El-Karaksy A, Abdel-Nasser TM,

Ghanem H. Etiological factors of unconsummated marriage. Int J

Impot Res 2006;18:458–63. [CrossRef]

26. Kaplan HS, Horwith M. The evaluation of sexual disorders:

Psychological and medical aspects. Levittown: Taylor & Francis;

1983.

27. Özdemir Ö, Şimşek F, Özkardeş S, İncesu C, Karakoç B. The

unconsummated marriage: Its frequency and clinical characteristics

in a sexual dysfunction clinic. J Sex Marital Ther 2008;34:268–79.

[CrossRef]

28. Michetti PM, Silvaggi M, Fabrizi A, Tartaglia N, Rossi R,

Simonelli C. Unconsummated marriage: Can it still be considered

a consequence of vaginismus? Int J Impot Res 2014;26:28–30.

[CrossRef]

29. Zargooshi J. Male sexual dysfunction in unconsummated marriage:

Long-term outcome in 417 patients. J Sex Med 2008;5:2895–903.

[CrossRef]

30. Erden, CT. Vaginismus erkekleri; Yeni bir tanım? Turkiye Klinikleri

Psychiatry-Special Topics 2009;2:56–8.

31. Ben-Zion I, Rothschild S, Chudakov B, Aloni R. Surrogate

versus couple therapy in vaginismus. J Sex Med 2007;4:728–33.

[CrossRef]

32. Dogan S, Dogan M. The frequency of sexual dysfunctions in male

partners of women with vaginismus in a Turkish sample. Int J

Impot Res 2008;20:218–21. [CrossRef]

33. Klein V, Koops T, Lange C, Briken P. Sexual history of male

partners of women with the diagnosis vaginismus. Sex Relat Ther

2015;30:376–84. [CrossRef]

34. Keçe CA, Güngör S. 10 Adımda vajinismus tedavisi –Zeynep ve

Ergün Çiftinin Vajinusmusun Üstesinden Adım Adım Gelişlerinin

Öyküsü..., 1. Baskı. Ankara: Pusula Yayınevi; 2013.

35. İncesu C. Cinsel işlevler ve cinsel işlev bozuklukları. Klinik

Psikiyatri Derg 2004;Ek 3:3–13. https://www.journalagent.com/

kpd/pdfs/KPD_7_70_3_13.pdf

36. Kaplan HS. The Illustrated Manual of Sex Therapy. Taylor &

Francis Group: Psychology Press; 1988.

Çiydem ve Özdemir • Tedavi sürecinde vajinismus erkeğinin yönetimi

143


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 20.03.2020-15.06.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

1. Agras K, Doluoglu OG, Acikgoz ZC, Ener K, Ocal A. Detection

of human papillomavirus subtypes harbored in the foreskin of

asymptomatic boys: Controlled study. J Pediatr Urol. 2020 Apr

25:S1477-5131(20)30120-0.

2. Akaras N, Abuc OO, Koc K, Bal T, Geyikoglu F, Atilay H, Erol

HS, Yigit S, Gul M. (1 → 3)-β-d-glucan enhances the toxicity

induced by Bortezomib in rat testis. J Food Biochem. 2020

Mar;44(3):e13155. doi: 10.1111/jfbc.13155.

3. Akkan SS, İzgüt-Uysal VN, Çakır T, Özbey Ö, Üstünel İ. The effect

of experimental varicocele on the apelin and APJ expressions in

rat testis tissue. Tissue Cell. 2020 Apr;63:101318. doi: 10.1016/j.

tice.2019.101318.

4. Aksoy Derya Y, Gök Uğur H, Özşahin Z. Effects of demographic

and obstetric variables with body image on sexual dysfunction in

pregnancy: A cross-sectional and comparative study. Int J Nurs

Pract. 2020 Mar 10:e12829. doi: 10.1111/ijn.

5. Aktaş Karabay E, Karşıyakalı N, Karabay E. Evaluation of sexual

functions in female rosacea patients: a prospective, case-control study.

Int J Impot Res. 2020 Apr 14. doi: 10.1038/s41443-020-0275-z.

6. Akyuz MD, Turfan EC, Oner SC, Sakar T, Aktay DM. Sexual

functions in pregnancy: different situations in near geography:a

case study on Turkey, Iran and Greece. J Matern Fetal Neonatal

Med. 2020 Jan;33(2):222-229.

7. Albayrak Ö, Şener TE, Erşahin M, Özbaş-Turan S, Ekentok C,

Tavukçu HH, Çevik Ö, Çetinel Ş, Ertaş B, Şener G. Mesenchymal

stem cell therapy improves erectile dysfunction in experimental

spinal cord injury. Int J Impot Res. 2020 May;32(3):308-316.

8. Altunkol A, Topuz AN, Genç Ö, Alma E, Topuz M. Atrial

electromechanical duration prolongs in patients with erectile

dysfunction. Aging Male. 2020 Jun;23(2):154-160.

9. Anğın AD, Özkaya E, Çetin M, Gün I, Sakin O, Ertekin LT,

Denizli R, Koyuncu K, Akalın EE. Comparison of female sexual

function and sexual function of their partners between groups of

pregnant and non-pregnant women. Ginekol Pol. 2020;91(5):235-

239. doi: 10.5603/GP.2020.0062.

10. Ardahanlı İ, Celik M. Can myocardial performance index predict early

cardiac risks in erectile dysfunction? Aging Male. 2020 May 20:1-7.

11. Arıcan EY, Gökçeoğlu Kayalı D, Ulus Karaca B, Boran T,

Öztürk N, Okyar A, Ercan F, Özhan G. Reproductive effects of

subchronic exposure to acetamiprid in male rats. Sci Rep. 2020 Jun

2;10(1):8985. doi: 10.1038/s41598-020-65887-0.

12. Aslan F, Topcuoğlu M, Öktem Ç, Akkoç A, Uçar M. Can

subfoveal choroidal thickness replace subjective tests in patients

using tadalafil to treat erectile dysfunction? Andrologia. 2020 Mar

26:e13580. doi: 10.1111/and.13580.

13. Atmaca M. Selective Serotonin Reuptake Inhibitor-Induced Sexual

Dysfunction: Current Management Perspectives. Neuropsychiatr

Dis Treat. 2020 Apr 20;16:1043-1050.

14. Aydin S, Billur D, Kizil S, Ozkavukcu S, Topal Celikkan F, Aydos

K, Erdemli E. Evaluation of blood-testis barrier integrity in terms

of adhesion molecules in nonobstructive azoospermia. Andrologia.

2020 May 26:e13636. doi: 10.1111/and.13636.

15. Aydogan F, Baykan S, Soliman GA, Yusufoglu H, Bedir E.

Evaluation of the potential aphrodisiac activity of sesquiterpenoids

from roots of Ferula huber-morathii Peşmen in male rats. J

Ethnopharmacol. 2020 Jul 15;257:112868. doi: 10.1016/j.

jep.2020.112868.

16. Bag S, Akbas F. The Impact of Obesity on Sexual Functions and

Dyadic Consensus in Patients with Obesity. Metab Syndr Relat

Disord. 2020 May 11. doi: 10.1089/met.2020.0012.

17. Balasar Ö, Acar H. Investigation of the interchromosomal effects

in male carriers with structural chromosomal abnormalities using

FISH. Turk J Urol. 2020 Mar 14;46(3):178-185.

18. Balcioglu YH, Dogan M, Incı I, Solmaz M. Sexual Behavioral

Disinhibition Associated with Nucleus Lentiformis Lesion: A

Forensic Neuroscience Perspective Through a Case. J Forensic Sci.

2020 Jun 11. doi: 10.1111/1556-4029.14477.

19. Baydilli N, Akinsal EC, Selvi I, Golbasi A, Imamoglu H,

Ekmekcioglu O. A Rare Case of Partial Unilateral Corpus

Cavernosum Agenesis With Concomitant Multiple Genitourinary

Anomalies. Urology. 2020 May 18:S0090-4295(20)30550-1. doi:

10.1016/j.urology.2020.05.008.

20. Bayramoğlu Tepe N, Ozcorekci O. Knowledge about the human

papillomavirus among high school and university students a

comprehensive questionnaire study from Southeast Turkey. J

Obstet Gynaecol Res. 2020 Jun;46(6):907-916.

21. Belhan S, Yıldırım S, Huyut Z, Özdek U, Oto G, Algül S.

Effects of curcumin on sperm quality, lipid profile, antioxidant

activity and histopathological changes in streptozotocin-induced

diabetes in rats. Andrologia. 2020 Apr 15:e13584. doi: 10.1111/

and.13584.

22. Bilgic D, Kizilkaya Beji N. How do urinary incontinence types

affect sexual function and quality of life for Turkish women? Low

Urin Tract Symptoms. 2020 Apr 28. doi: 10.1111/luts.12314.

23. Campbell JD, Milenkovic U, Usta MF, Albersen M, Bivalacqua TJ.

The good, bad, and the ugly of regenerative therapies for erectile

dysfunction. Transl Androl Urol. 2020 Mar;9(Suppl 2):S252-S261.

24. Cihan A, Kazaz İO, Yıldırım Ö, Deliktaş H, Ongün Ş, Gül Ü,

Şahin B, Üre İ, Özkara H. ‘Andrology Study Group of Society

of Urologic Surgery-Turkey (SUST)’. Changing Aspects of Male

Sexual Functions Accompanying Treatment of Benign Prostatic

Hyperplasia With Silodosin 8 mg Per Day. J Sex Med. 2020

Jun;17(6):1094-1100.

25. Culha MG, Tuken M, Gonultas S, Cakir OO, Serefoglu EC.

Frequency of etiological factors among patients with acquired

premature ejaculation: prospective, observational, single-center

study. Int J Impot Res. 2020 May;32(3):352-357.

26. Degirmenci Y, Demirdag E, Guler I, Yildiz S, Erdem M, Erdem

A. Impact of the sexual abstinence period on the production of

seminal reactive oxygen species in patients undergoing intrauterine

insemination: A randomized trial. J Obstet Gynaecol Res. 2020

May 27. doi: 10.1111/jog.14308.

27. Demirci Ş, Uğurluoğlu Ö. An Evaluation of Verbal, Physical,

and Sexual Violence Against Healthcare Workers in Ankara,

Turkey. J Forensic Nurs. 2020 May 5. doi: 10.1097/

JFN.0000000000000286.

28. Doğan G, İpek H. The protective effect of Ganoderma lucidum

on testicular torsion/detorsion-induced ischemia-reperfusion

(I/R) injury. Acta Cir Bras. 2020 Mar 20;35(1):e202000103. doi:

10.1590/s0102-865020200010000003.

29. Eser N, Yoldaş A, Yigin A, Yumusak N, Bozkurt AS, Kokbas U,

Aslan M. The protective effect of Ferula elaeochytris on age-related

erectile dysfunction. J Ethnopharmacol. 2020 Aug 10;258:112921.

doi: 10.1016/j.jep.2020.112921.

144 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 20.03.2020-15.06.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

30. Evcili F, Demirel G, Bekar M, Guler H. Effectiveness of postpartum

sexual health education programme structured according to

Levine’s conservation model: An interventional study. Int J Nurs

Pract. 2020 Jun 8:e12855. doi: 10.1111/ijn.12855.

31. Fırat F, Erdemir F. The Effect of Age on Semen Quality and

Spontaneous Pregnancy Rates in Patients who Treated with

Microsurgical Inguinal Varicocelectomy. Cureus. 2020 Apr

20;12(4):e7744. doi: 10.7759/cureus.7744.

32. Freeman S, Bertolotto M, Richenberg J, Belfield J, Dogra V, Huang

DY, Lotti F, Markiet K, Nikolic O, Ramanathan S, Ramchandani

P, Rocher L, Secil M, Sidhu PS, Skrobisz K, Studniarek M, Tsili

A, Tuncay Turgut A, Pavlica P, Derchi LE; members of the ESUR-

SPIWG WG. Ultrasound evaluation of varicoceles: guidelines

and recommendations of the European Society of Urogenital

Radiology Scrotal and Penile Imaging Working Group (ESUR-

SPIWG) for detection, classification, and grading. Eur Radiol.

2020 Jan;30(1):11-25.

33. Gode F, Gürbüz AS, Tamer B, Pala I, Isik AZ. The Effects of

Microfluidic Sperm Sorting, Density Gradient and Swim-up

Methods on Semen Oxidation Reduction Potential. Urol J. 2020

May 27;0(0):5639. doi: 10.22037/uj.v0i0.5639.

34. Gozdas HT, Bal T. Brucellar epididymo-orchitis: a retrospective

study of 25 cases. Aging Male. 2020 Mar;23(1):29-32.

35. Gul M. Comment on “Hyaluronic acid injection in glans penis for

treatment of premature ejaculation: a randomized controlled crossover

study”. Int J Impot Res. 2020 May;32(3):364-365.

36. Gul M, Towe M, Yafi FA, Serefoglu EC. Hard flaccid syndrome: initial

report of four cases. Int J Impot Res. 2020 Mar;32(2):176-179.

37. Güler Y, Erbin A. Independent Predictive Factors for Occurrence

of Ischemic Priapism after Papaverine Injection. Urol J. 2020 May

28. doi: 10.22037/uj.v0i0.5890.

38. Gumus R, Uslu S, Uslu BA. The effects of different dietary protein

sources on live weight, sperm quality and the histology of the

testes and accessory glands in male rats. Andrologia. 2020 Apr

20:e13601. doi: 10.1111/and.13601.

39. Gul M, Dong L, Wang D, Diri MA, Andersen CY. Surrogate testes:

Allogeneic spermatogonial stem cell transplantation within an

encapsulation device may restore male fertility. Med Hypotheses.

2020 Jun;139:109634. doi: 10.1016/j.mehy.2020.109634.

40. Gul M, Hildorf S, Dong L, Thorup J, Hoffmann ER, Jensen CFS,

Sønksen J, Cortes D, Fedder J, Andersen CY, Goossens E. Review of

injection techniques for spermatogonial stem cell transplantation.

Hum Reprod Update. 2020 Apr 15;26(3):368-391.

41. Guler Y, Ucpinar B, Erbin A. Diffuse Large B-cell Lymphoma of

Testis: a Case Report and Current Literature Review. Folia Med

(Plovdiv). 2020 Mar 31;62(1):200-203.

42. Gungor Uğurlucan F, Yasa C, Yuksel Ozgor B, Ayvacikli G,

Gunaydin C, Balci BK, Yalcin O. Validation of the Turkish version

of the ICIQ-FLUTS, ICIQ-FLUTS long-form, ICIQ-LUTS

quality-of-life, and ICIQ-FLUTS sexual functions. Neurourol

Urodyn. 2020 Mar;39(3):962-968.

43. Grabovac I, Smith L, Yang L, Soysal P, Veronese N, Turan Isik A,

Forwood S, Jackson S. The relationship between chronic diseases

and number of sexual partners: an exploratory analysis. BMJ Sex

Reprod Health. 2020 Apr;46(2):100-107.

44. Guclu B, Koken M. Does THA Affect Sexual Dysfunction in Female

Patients With DDH? J Arthroplasty. 2020 Jun;35(6):1627-1635.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

45. Gulcu Bulmus F, Canpolat S, Sahin Z, Bulmus O, Serhatlioglu

I, Kelestimur H. Kisspeptin and RF9 prevent paroxetine-induced

changes in some parameters of seminal vesicle fluid in the male rats.

Andrologia. 2020 May;52(4):e13538. doi: 10.1111/and.13538.

46. Güner Ö, Güner A, Yavaşoğlu A, Karabay Yavaşoğlu NÜ, Kavlak O.

Ameliorative effect of edible Halopteris scoparia against cadmiuminduced

reproductive toxicity in male mice: A biochemical and

histopathologic study. Andrologia. 2020 Apr 22:e13591. doi:

10.1111/and.13591.

47. Güvenç M, Cellat M, Gökçek İ, Arkalı G, Uyar A, Tekeli İO, Yavaş

İ. Tyrosol prevents AlCl3 induced male reproductive damage by

suppressing apoptosis and activating the Nrf-2/HO-1 pathway.

Andrologia. 2020 Mar;52(2):e13499. doi: 10.1111/and.13499.

48. Hayriye Sorgun M, Kuzu M, Erdoğan S, Yucesan C. Sexual

dysfunction in Neuro-Behcet’s disease. J Clin Neurosci. 2020 Apr

29:S0967-5868(20)30413-6. doi: 10.1016/j.jocn.2020.04.057.

49. Ilgin S. The adverse effects of psychotropic drugs as an endocrine

disrupting chemicals on the hypothalamic-pituitary regulation

in male. Life Sci. 2020 Jul 15;253:117704. doi: 10.1016/j.

lfs.2020.117704.

50. Inal HA, Ozturk Inal Z, Mermer S, Aksoy E, Bayraktar AM, Can

U. Investigation of serum vitamin D and ischaemia-modified

albumin levels in infertile Turkish men. Andrologia. 2020

Apr;52(3):e13507. doi: 10.1111/and.13507.

51. Isil RG, Avlanmis O. Effects of totally extraperitoneal and

lichtenstein hernia repair on men’s sexual function and quality of

life. Surg Endosc. 2020 Mar;34(3):1103-1111.

52. Isil RG, Avlanmis O. Effects of totally extraperitoneal and

lichtenstein hernia repair on men’s sexual function and quality of

life. Surg Endosc. 2020 Mar;34(3):1103-1111.

53. Kahraman S, Sahin Y, Yelke H, Kumtepe Y, Tufekci MA, Yapan

CC, Yesil M, Cetinkaya M. High rates of aneuploidy, mosaicism

and abnormal morphokinetic development in cases with low

sperm concentration. Version 2. J Assist Reprod Genet. 2020

Mar;37(3):629-640.

54. Karabakan M, Bozkurt A, Saylam B, Kucuksu Z, Hirik E,

Kagan Aktas B. A new proof for the relationship between erectile

dysfunction and atherosclerosis: fragmented QRS? Int J Impot

Res. 2020 May;32(3):302-307.

55. Karabay E, Karsiyakali N, Cinier G, Zeren G, Duvar S, Simsek

B, Aslan AR, Karabay CY. Change in Frequency and Predictors

of Erectile Dysfunction With Changes in the International

Index of Erectile Function-Erectile Function Domain Score in

Patients With ST-Elevation Myocardial Infarction: A Prospective,

Longitudinal Study. J Sex Med. 2020 Jun;17(6):1101-1108.

56. Kars Fertelli T. Effects of Education About Rheumatoid Arthritis

and Sexuality on the Sexual Problems of Women With Rheumatoid

Arthritis. Clin Nurs Res. 2020 Mar;29(3):189-199.

57. Kaya-Sezginer E, Gur S. The Inflammation Network In The

Pathogenesis Of Erectile Dysfunction: Attractive Potential

Therapeutic Targets. Curr Pharm Des. 2020 Apr 24. doi: 10.2174

/1381612826666200424161018.

58. Kaynak Y, Kaya C, Aykaç A. YouTube as a source of premature

ejaculation. Rev Int Androl. 2020 Apr-Jun;18(2):63-67.

59. Keşkek ŞÖ, Demirtaş D, Uysal G, Başaran E. Sexual dysfunction

in female subjects with beta-thalassemia minor. Int J Impot Res.

2020 May;32(3):358-362.

145


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 20.03.2020-15.06.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

60. Kilinc AA, Alishbayli G, Taner HE, Cokugras FC, Cokugras

H. Clinical characteristics and genetic analysis of cystic fibrosis

transmembrane conductance reseptor-related disease. Pediatr Int.

2020 May;62(5):629-633.

61. Kirana PS, Gudeloglu A, Sansone A, Fode M, Reisman Y, Corona

G, Burri A. E-Sexual Health: A Position Statement of the European

Society for Sexual Medicine. J Sex Med. 2020 Apr 24:S1743-

6095(20)30172-7.

62. Kocpinar EF, Gonul Baltaci N, Ceylan H, Kalin SN, Erdogan O,

Budak H. Effect of a Prolonged Dietary Iron Intake on the Gene

Expression and Activity of the Testicular Antioxidant Defense

System in Rats. Biol Trace Elem Res. 2020 May;195(1):135-141.

doi: 10.1007/s12011-019-01817-0.

63. La Rosa VL, Shah M, Kahramanoglu I, Cerentini TM, Ciebiera

M, Lin LT, Dirnfeld M, Minona P, Tesarik J. Quality of life and

fertility preservation counseling for women with gynecological

cancer: an integrated psychological and clinical perspective. J

Psychosom Obstet Gynaecol. 2020 Jun;41(2):86-92.

64. Memili E, Moura AA, Kaya A. Metabolomes of sperm and seminal

plasma associated with bull fertility. Anim Reprod Sci. 2020 Apr

1:106355. doi: 10.1016/j.anireprosci.2020.106355.

65. Ortac M, Cilesiz NC, Demirelli E, Aydin R, Savun M, Ermec B,

Kadioglu A. Undescended Testis Does Not Affect the Outcome of

Microdissection Testicular Sperm Extraction. Urology. 2020 Apr

15:S0090-4295(20)30374-5. doi: 10.1016/j.urology.2020.03.046.

66. Orum MH, Egilmez OB. Successfully treatment of intercourse

anejaculation with psychosexual counseling: A very rare case of

situational anejaculation specific to penetrative sex with the wife.

Rev Int Androl. 2020 Apr-Jun;18(2):79-83.

67. Ozer C, Goren MR, Aytac PC. Management of transient

ejaculation failure due to erectile difficulties encountered on the

oocyte retrieval day. Rev Int Androl. 2020 Apr-Jun;18(2):68-74.

68. Ozkaya M, Oztekin U, Caniklioglu M, Ekmekcioglu O. Redetermination

of upper reference range of follicular stimulating

hormone in infertile men. Syst Biol Reprod Med. 2020 May 22:1-8.

69. Özbay E, Aydın A, Salar R, Durmuş E, Karlıdağ İ, Öncel

HF, Sönmez MG. Sexual experiences between partners after

penile prosthesis: Who is more satisfied? Andrologia. 2020

Mar;52(2):e13461. doi: 10.1111/and.13461.

70. Özkaptan O, Balaban M, Sevinc C, Çubuk A, Sahan A, Akca O. Impact

of intra-operative doppler ultrasound assistance during microsurgical

varicocelectomy on operative outcome and sperm parameters.

Andrologia. 2020 May 7:e13641. doi: 10.1111/and.13641.

71. Özmen MF, Cirit Ü, Arıcı R, Demir K, Kurt D, Pabuccuoğlu S,

Ak K. Evaluation of synergic effects of iodixanol and trehalose on

cryosurvival of electroejaculated ram semen. Andrologia. 2020 Jun

1:e13656. doi: 10.1111/and.13656.

72. Öztürk AE, Bodu M, Bucak MN, Ağir V, Özcan A, Keskin N, Ili

P, Topraggaleh TR, Sidal H, Başpinar N, Dursun Ş. The synergistic

effect of trehalose and low concentrations of cryoprotectants can

improve post-thaw ram sperm parameters. Cryobiology. 2020 Apr

4:S0011-2240(20)30039-0. doi: 10.1016/j.cryobiol.2020.03.008.

73. Pizzol D, Xiao T, Yang L, Demurtas J, McDermott D, Garolla A,

Nardelotto A, Grabovac I, Soysal P, Kazancioglu RT, Veronese N,

Smith L. Prevalence of erectile dysfunction in patients with chronic

kidney disease: a systematic review and meta-analysis. Int J Impot

Res. 2020 May 1. doi: 10.1038/s41443-020-0295-8.

74. Rakici SY, Guzel AI, Tumkaya L, Sevim Nalkiran H, Mercantepe

T. Pelvic Radiation-Induced Testicular Damage: An Experimental

Study at 1 Gray. Syst Biol Reprod Med. 2020 Apr;66(2):89-98.

75. Resim S, Koluş E, Barut O, Kucukdurmaz F, Bahar AY, Dagli H.

Ziziphus jujube ameliorated cavernosal oxidative stress and fibrotic

processes in cavernous nerve injury-induced erectile dysfunction

in a rat model. Andrologia. 2020 May 20:e13632. doi: 10.1111/

and.13632.

76. Sahan A, Akbal C, Tavukcu HH, Cevik O, Cetinel S, Sekerci CA,

Sener TE, Sener G, Tanidir Y. Melatonin prevents deterioration

of erectile function in streptozotocin-induced diabetic rats

via sirtuin-1 expression. Andrologia. 2020 Jun 1:e13639. doi:

10.1111/and.13639.

77. Sahin MO, Sen V, Gunduz G, Ucer O. Effect of smoking cessation

on sexual functions in men aged 30 to 60 years. Int Braz J Urol.

2020 Jul-Aug;46(4):642-648.

78. Salvarci A, Gurbuz AS, Balasar M. Evaluation from a different

perspective of 10-year results of infertile males with Y chromosome

AZFc microdeletions compared with a control group. Andrologia.

2020 Apr 1:e13572. doi: 10.1111/and.13572.

79. Sarikaya S, Yildiz FG, Senocak C, Bozkurt OF, Karatas OF.

Urinary incontinence as a cause of depression and sexual

dysfunction: Questionnaire-based study. Rev Int Androl. 2020

Apr-Jun;18(2):50-54.

80. Saylam B, Çayan S, Akbay E. Effect of microsurgical varicocele

repair on sexual functions and testosterone in hypogonadal

infertile men with varicocele. Aging Male. 2020 Jun 1:1-8. doi:

10.1080/13685538.2020.1769589.

81. Sengul G, Ertekin C. Human cremaster muscle and cremasteric

reflex: A comprehensive review. Clin Neurophysiol. 2020

Jun;131(6):1354-1364.

82. Senturk AB, Cakiroglu B, Yaytokgil M, Aydin C, Sungur M,

Akkoc A. Effect of venous reflux time on testosterone and semen

parameters of infertile males after microscopic varicocelectomy.

Andrologia. 2020 Apr 9:e13583. doi: 10.1111/and.13583.

83. Sertkaya Z, Tokuç E, Özkaya F, Ertaş K, Kutluhan MA, Çulha

MG. Acute effect of microdissection testicular sperm extraction

on blood total testosterone and luteinising hormone levels.

Andrologia. 2020 May 26:e13655. doi: 10.1111/and.13655.

84. Seven I, Tatli Seven P, Gul Baykalir B, Parlak Ak T, Ozer Kaya

S, Yaman M. Bee glue (propolis) improves reproductive organs,

sperm quality and histological changes and antioxidant parameters

of testis tissues in rats exposed to excess copper. Andrologia. 2020

May;52(4):e13540. doi: 10.1111/and.13540.

85. Süzen A, Karakuş SC, Ertürk N, Kırlı U, Özşeker HS, Güçlü MM.

Cystoscopy and mucosectomy: Essentials in the management of

persistent müllerian duct syndrome with transverse testicular

ectopia. Arch Esp Urol. 2020 Apr;73(3):226-229.

86. Şahin TD, Gocmez SS, Duruksu G, Yazir Y, Utkan T. Resveratrol

and quercetin attenuate depressive-like behavior and restore

impaired contractility of vas deferens in chronic stress-exposed

rats: involvement of oxidative stress and inflammation. Naunyn

Schmiedebergs Arch Pharmacol. 2020 May;393(5):761-775.

87. Taşdemir U, Yeni D, İnanç ME, Avdatek F, Çil B, Türkmen R,

Güngör Ş, Tuncer PB. Red pine (Pinus brutia Ten) bark tree

extract preserves sperm quality by reducing oxidative stress and

preventing chromatin damage. Andrologia. 2020 Apr 15:e13603.

doi: 10.1111/and.13603.

146 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020


KONGRE TAKVİMİ |

CONGRESS CALENDA

TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 20.03.2020-15.06.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

88. Towe M, El-Khatib F, Osman M, Huynh L, Carrion R, Ward S,

Reisman Y, Serefoglu EC, Pastuszak A, Yafi FA. “Doc, if it were

you, what would you do?”: a survey of Men’s Health specialists’

personal preferences regarding treatment modalities. Int J Impot

Res. 2020 Mar 23. doi: 10.1038/s41443-020-0263-3.

89. Turan G, Yalcin Bahat P, Aslan Cetin B, Peker N. The effect

of a levonorgestrel-releasing intrauterine device on female

sexual function. J Obstet Gynaecol. 2020 Jun 5:1-6. doi:

10.1080/01443615.2020.1755630.

90. Turan Y, Gürel A. The heart rate recovery is impaired in participants

with premature ejaculation. Andrologia. 2020 Jun;52(5):e13573.

doi: 10.1111/and.13573.

91. Ulfanov O, Cil N, Adiguzel E. Protective effects of vitamin

E on aluminium sulphate-induced testicular damage.

Toxicol Ind Health. 2020 Apr 24:748233720919663. doi:

10.1177/0748233720919663.

92. Ulker N, Yardimci A, Kaya Tektemur N, Bulmus O, Özer Kaya

Ş, Gulcu Bulmus F, Turk G, Ozcan M, Canpolat S. Irisin may

have a role in pubertal development and regulation of reproductive

function in rats. Reproduction. 2020 May 1:REP-20-0072.R2.

doi: 10.1530/REP-20-0072.

93. Unsal V, Dalkıran T, Çiçek M, Kölükçü E. The Role of Natural

Antioxidants Against Reactive Oxygen Species Produced

by Cadmium Toxicity: A Review. Adv Pharm Bull. 2020

Jun;10(2):184-202.

94. Yalcin CO, Abudayyak M. Effects of boric acid on cell death

and oxidative stress of mouse TM3 Leydig cells in vitro. J

Trace Elem Med Biol. 2020 Apr 3;61:126506. doi: 10.1016/j.

jtemb.2020.126506.

95. Yaylacı F, Şahbudak B, Küçük Ö. Spontaneous Ejaculation Induced

with Atomoxetine. Psychopharmacol Bull. 2020 Mar 12;50(1):40-43.

96. Yenice MG, Danacıoğlu YO, Mert M, Karakaya P, Seker KG,

Akkaş F, Şimşek A, Şahin S, Taşçı AI. Evaluation of factors affecting

sexual dysfunction in female patients with diabetes mellitus. Arch

Endocrinol Metab. 2020 Apr 6:S2359-39972020005002219.

97. Yıldızhan M, Dundar M, Demirci B, Çulhacı N. The Effects of

Hyaluronic Acid on Traumatic Urethral Inflammation. Urol Int.

2020;104(3-4):283-286.

98. Yilmaz H, Gultekin MH, Yalcin A. Erectile dysfunction and

retinal microvascular network: an optical coherence tomography

angiography study. Int J Impot Res. 2020 Apr 28. doi: 10.1038/

s41443-020-0289-6.

99. Yilmaz-Oral D, Onder A, Gur S, Carbonell-Barrachina ÁA,

Kaya-Sezginer E, Oztekin CV, Zor M. The beneficial effect of

clove essential oil and its major component, eugenol, on erectile

function in diabetic rats. Andrologia. 2020 Apr 30:e13606. doi:

10.1111/and.13606.

100. Yoldemir T, Garibova N, Atasayan K. Sexual function

through decades: association with androgens and

cardiometabolic features. Climacteric. 2020 Apr 15:1-7. doi:

10.1080/13697137.2020.1742683.

101. Yuksel B, Ozgor F. Effect of the COVID-19 pandemic on female

sexual behavior. Int J Gynaecol Obstet. 2020 Jul;150(1):98-102.

102. Zeyneloglu HB, Tohma YA, Onalan G, Moran U. Granulocyte

colony-stimulating factor for intracytoplasmic sperm injection

patients with repeated implantation failure: which route is best?†.

J Obstet Gynaecol. 2020 May;40(4):526-530.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

147


KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

(Temmuz/July 2020 - Kasım/November 2020)

22-25 Temmuz 2020

Akapulko-Meksika

5-7 Ağustos 2020

Nairobi-Kenya

1-2 Ekim 2020

Leuven-Belçika

6-10 Ekim 2020

Bucaramanga-Kolombiya

7-11 Ekim 2020

Montreal-Kanada

9-12 Ekim 2020

Munster-Almanya

15-18 Ekim 2020

Muğla-Türkiye

16-18 Ekim 2020

Yokohama-Japonya

12-15 Kasım 2020

Sen Diego-ABD

9-12 Aralık 2020

Munster/Almanya

18-20 Şubat 2021

Rotterdam-Hollanda

XXII Annual Meeting of the Mexican Society of Urology

smu.mx

Advancing Sexual Medicine in Africa / ASSM Conference

http://www.assmweb.org/

ESU-ESAU-ESGURS Masterclass on erectile restoration and Peyronie’s disease esu-masterclasses.uroweb.org

LV CONGRESO INTERNACIONAL UROLOGIA 2020

scu.org.co

40 th Congress of the Société Internationale d’Urologie siu-urology.org

International Congress of Andrology

andrology2020.de

Güncel Androloji Sempozyumu

http://www.guncelandroloji.com/

World Meeting on Sexual Function

info@wsmg.org

21 st Annual Fall Scientific Meeting of SMSNA www.smsna.org

International Congress of Andrology

https://www.andrology2020.de/

23 rd Congress of the European Society for Sexual Medicine (ESSM) https://www.essm-congress.org/

148 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 2 • Haziran/ June 2020

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!