12.06.2020 Views

Metropol Dergisi - Bilişim Vadisi Sayısı

Metropol Dergisi Bilişim Varisi Sayısı Ana kapak konuğu Bilişim Vadisi- Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci Röportaj Konukları: AYD Yönetim Kurulu Başkanı Harun Aydın “Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar gibi onlarca başlık… - Konya Makine Mühendisleri Odası Başkanı Aziz Hakan Altun- ''Hayatın her alanında makine mühendisi var'' - Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı; ''Felsefesiz yapay zeka çalışmaları başarısızlığa mahkum'' - Yazılım Mühendisi, Bilgi İşlem Yönetimi Uzmanı Mehmet Ali Yaşar- '' Bir fikir bir toplumu değiştirebilir...'' - Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yıldırım; ‘’ ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak’’ - Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda 915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı - Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu- ‘’Mühendislerin mavi önlüğü giymesi lazım’’ - OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı Memiş Kütükcü, ''2017 OSB’ler için milattır'' - Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Akın ‘’Robotlar insanları monoton işten kurtarır...’’ - Sesin Efendisi: ITRÎ Mine Sultan Ünver- Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış hikayesi! - Aliya’yı anlamak ve eleştirel düşünce… Köşe- Ali Galip Baltapğlu

Metropol Dergisi
Bilişim Varisi Sayısı
Ana kapak konuğu Bilişim Vadisi- Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci
Röportaj Konukları: AYD Yönetim Kurulu Başkanı Harun Aydın “Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin
yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam
şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar
gibi onlarca başlık…
- Konya Makine Mühendisleri Odası Başkanı
Aziz Hakan Altun- ''Hayatın her alanında makine mühendisi var''
- Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Murat Arıcı; ''Felsefesiz yapay zeka çalışmaları başarısızlığa mahkum''
- Yazılım Mühendisi, Bilgi İşlem Yönetimi Uzmanı
Mehmet Ali Yaşar- '' Bir fikir bir toplumu değiştirebilir...''
- Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mehmet Yıldırım; ‘’ ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak’’
- Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda 915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı
- Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi
Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu- ‘’Mühendislerin mavi önlüğü giymesi lazım’’
- OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı
Memiş Kütükcü, ''2017 OSB’ler için milattır''
- Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı
Özgür Akın ‘’Robotlar insanları monoton işten kurtarır...’’
- Sesin Efendisi: ITRÎ
Mine Sultan Ünver- Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış hikayesi!
- Aliya’yı anlamak ve eleştirel düşünce… Köşe- Ali Galip Baltapğlu





SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

www.metropoldergileri.com 1


RÖPORTAJ<br />

2


www.metropoldergileri.com 3


YAYIN KURULU BAŞKANI<br />

4


www.metropoldergileri.com 5


EDİTÖRDEN<br />

6<br />

Ahmet ÇAKIR<br />

Editör<br />

D E R G İ S İ<br />

a.cakir@metropoldergileri.com<br />

Memleket hayrına<br />

“Bir fikrim var” diyenler<br />

Şanlı Türk ordusu şu anda Türk ve Müslüman bekası için Suriye topraklarında adalet dağıtıyor. Adalet kavramı dünyada<br />

pek çok toplumda Türk ile bütünleşmiş, Türk askeri ayak bastığı her toprağa adalet götürmüştür. Mazlumun her zaman<br />

yanında olan Türkiye, yenidünya düzeninde yerini aldı. 250 Yıllık suskunluğun, biriktirmişliğin bir dışa vuruşuydu bu..<br />

Türk askerinin Suriye yerleşim yerlerinde nasıl karşılandığını gördükçe bölge halkının bugünü beklediğini, Türk’ün<br />

adaletine güvendiğini görüyoruz.<br />

Türkiye bu hamlesinin yanı sıra pek çok konuda atılım yapmaya ve geleceğin dünyasının baş aktörlerinden olma yolunda<br />

önemli adımlar atmaya devam ediyor. Bizim üzerimize düşen kendi gücümüzü, yeteneğimizi fark etmek ve tek bir<br />

yumruk olabilmek.<br />

Geleceğin dünyasında bizi teknoloji savaşları bekliyor, gün geçmiyor ki yeni bir buluş yeni bir icat yapılmadan. Türkiye,<br />

her alanda olduğu gibi bilişime de gereken önemi ve desteği veriyor. Bu sayıda kapak konumuz ‘’<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’’. <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci, vadinin ülkemize katkısını ve geleceğimizde ki rolünü anlattıkça gurur<br />

duymamak elde değil. İşte bu Türkiye; üreten Türkiye, yenilikçi Türkiye, güçlü Türkiye.. Fikri olan bireyine destek olan,<br />

yol gösteren Türkiye.<br />

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan savunma sanayisine, artık ülkemiz kendi yazılımını kullanacak. Ülkemiz yetkin insanların<br />

başa geldiği zaman neler yapabileceğini <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> projesi ile gösteriyor, kanıtlıyor.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ülkemize çağ atlatacak bir proje ve ben <strong>Metropol</strong> Dergileri adına <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurlu Başkanı<br />

Sayın Faruk Şekerci’ye teşekkürü bir borç biliyorum.


www.metropoldergileri.com 7


RÖPORTAJ<br />

8<br />

İÇİNDEKİLER<br />

Kapak<br />

Konusu<br />

12<br />

BİLİŞİM<br />

VADİSİ<br />

Türkiye’nin<br />

geleceği;<br />

“<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>”<br />

Haber<br />

34 Türkiye’nin en rekabetçi ili İstanbul<br />

52 Konya Bilim Merkezi 3.5 Yılda 915 Bin<br />

Bilim Meraklısını Ağırladı<br />

8 DUVAR 20 KÖŞE 72 MAKALE 78 SERGİ<br />

D E R G İ S İ<br />

YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />

Çiğdem KURUT<br />

KAPAK TASARIMI<br />

AHMET TOK<br />

BASKI<br />

Yaygın, Süreli,<br />

Ocak/Şubat/Mart 2018<br />

YAYINCI / İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Adına Seycan ÇAKIR<br />

YAYIN KURULU BAŞKANI<br />

Ömer Faruk MEYDAN<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />

Ahmet ÇAKIR<br />

GÖRSEL YÖNETMEN<br />

Ahmet TOK<br />

PROJE KOORDİNATÖRÜ<br />

Beyzat AKSOY<br />

KURUMSAL İLETİŞİM ASİSTANI<br />

Canan ŞAYİR<br />

GRAFİK TASARIM<br />

HUKUK DANIŞMANI<br />

Av. Seda KARA<br />

YÖNETİM YERİ<br />

Akabe Mh. Şehit Furkan Doğan Cd.<br />

Bey Plaza A Blok 5/503 Karatay/ KONYA<br />

Tel: 0332 323 10 18 Faks: 0332 323 10 19<br />

www.metropoldergileri.com<br />

info@metropoldergileri.com<br />

DAĞITIM<br />

Fevzi Çakmak Mh. Aslım Cd.<br />

Kobisan San. Sit. No: 67 Karatay/KONYA<br />

E-mail: bilgi@ayrintiofset.com<br />

Tel : 0332 342 65 80<br />

Faks: 0332 342 65 81<br />

Ocak 2018<br />

Dergide yayınlanan yazı, fotograf,<br />

illustrasyon ve konuların her hakkı<br />

saklıdır. İzinsiz ya da kaynak gösterilerek<br />

dahi kullanılamaz, alıntı<br />

yapılamaz.


Ocak/Şubat/Mart 2018<br />

D E R G İ S İ<br />

46<br />

26<br />

Röportaj<br />

SAYI<br />

9<br />

58<br />

22<br />

HARUN AYDIN<br />

AYD AYDINLAR YÖNETİM<br />

30ALTUN<br />

KONYA MAKİNE MÜHENDİS-<br />

LERİ ODASI BAŞKANI<br />

36<br />

SELÇUK. ÜNİVERSİTESİ<br />

ÖĞRETİM ÜYESİ<br />

40<br />

MEHMET ALİ<br />

YAŞAR<br />

YAZILIM MÜHENDİSİ, BİLGİ İŞL.<br />

YÖN. UZMANI<br />

48<br />

54<br />

64<br />

68<br />

KURULU BAŞKANI<br />

AZİZ HAKAN<br />

DOÇ. DR.<br />

MURAT ARICI<br />

PROF. DR. MEHMET<br />

YILDIRIM<br />

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ<br />

ÖĞRETİM ÜYESİ<br />

PROF. DR.<br />

NECMETTİN<br />

TARAKÇIOĞLU<br />

ÖZGÜR AKIN<br />

AKINSOFT YÖNETİM KURULU<br />

BAŞKANI<br />

MİNE SULTAN<br />

ÜNVER<br />

YAZAR<br />

60<br />

www.metropoldergileri.com 9


DUVAR<br />

10<br />

Gayrimenkul Sektörü<br />

Antalya’da buluştu<br />

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı gayrimenkul sektör temsilcilerine Antalya’yı anlattı.<br />

Yapılan vizyon projeler ve kentsel dönüşüm<br />

projeleri ile şehir mantığını oluşturmaya<br />

çalıştıklarını belirten Başkan<br />

Türel, kent merkezinde şehre ilham<br />

verecek eserlere ihtiyaç olduğunu vurguladı.<br />

Başkan Türel, kentsel dönüşüm<br />

projeleri ile Antalya’nın bambaşka bir<br />

şehir olacağını belirtti.<br />

Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Gayrimenkul<br />

ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı<br />

Derneği ‘GYODER’ işbirliği ile<br />

‘Gelişen Kentler Zirvesi’ düzenlendi.<br />

Büyükşehir Belediyesi Toplantı Salonu’nda<br />

düzenlenen zirveye, Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Menderes Türel,<br />

GYODER Başkanı Doç. Dr. Feyzullah<br />

Yetgin, gayrimenkul sektör temsilcileri,<br />

yerel yöneticiler, yatırımcılar, uzmanlar,<br />

kamu yöneticileri, işadamları, gayrimenkul<br />

sektörünün ulusal temsilcileri<br />

ve akademisyenler katıldı. Zirvenin<br />

açılış konuşmasını yapan Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Menderes Türel, toplantının<br />

Antalya gayrimenkul ve inşaat<br />

sektörünün vizyonuna katkı yapacağını<br />

belirterek, Boğaçayı Projesi, Kruvaziyer<br />

Liman Projesi, Konyaaltı Sahil<br />

Projesi ve Kentsel Dönüşüm Projesinin<br />

yeni bir Antalya vizyonunu ifade eden<br />

projeler olduğunu söyledi.<br />

MIPIM’İ KEŞFETTİK<br />

Söz konusu projeler için geç kalındığını<br />

vurgulayan Başkan Türel, “İlk belediye<br />

başkanlığım olan 2004-2009 döneminde<br />

acil altyapı ihtiyaçları daha önemliydi.<br />

Bazı projelerimiz çeşitli engeller<br />

nedeniyle başlamadı, 2009’da biz ara<br />

verince zaten başlamış olan projeler de<br />

durdu. 2014’te tekrar görev alınca bir<br />

yıl boyunca proje teknik çalışmaları<br />

yaptık. Antalya MIPIM fuarına projeleriyle<br />

ilk kez 2015’de katıldı. İlk belediye<br />

başkanı seçildiğimde 2004 yılında<br />

MIPIM’e ziyaretçi olarak katılmıştım, o<br />

zamanlar MIPIM’e giden belediye sayısı<br />

yok denecek kadar azdı. Daha sonra<br />

MIPIM’i keşfettik ve belediyeler oralarda<br />

stantlar açmaya başladı. 2015 senesi<br />

itibariyle MIPIM’de stant açarak biz de<br />

yerimizi almaya başladık” dedi.<br />

2016 yılında turizmdeki sorunlar, terör<br />

olayları ve 15 Temmuz nedeniyle zaman<br />

kaybedildiğine dikkat çeken Başkan<br />

Türel, “Bunlar dışında bürokratik<br />

süreçler de ne yazık ki, oldukça vakit<br />

kaybettirdi. Bu toplantıların daha sık<br />

yapılması ve bu toplantılarda konuşulan<br />

şeylerin halkımıza daha iyi duyurulması<br />

gerektiğini düşünüyorum’’ dedi.


KUDÜS İŞGALCİLERİN DEĞİL FİLİSTİN’İN<br />

BAŞKENTİDİR!<br />

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinden sonra Müslüman dünyasının kalbi İstanbul’da, İslam<br />

İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde attı. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Türkiye’nin çağrısıyla ve olağanüstü gündem ile toplandı.<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, büyük yankı uyandıran konuşmasında tüm dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin’in<br />

işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet etti. Bu öneri, İİT Sonuç Bildirgesi’nde de aynen yer aldı. TBMM Genel<br />

Kurulu’nda ise AK Parti, CHP ve MHP grupları ortak imzayla ‘Kudüs’ü Bağımsız Filistin Devleti’nin başkenti olarak tanımaya<br />

davet ediyoruz’ çağrısında bulundu. Türkiye’den yükselen bu güçlü sese TÜMSİAD Başkanı Yaşar Doğan, ‘’Kudüs<br />

bizim onurumuzdur, Kudüs bizim ortak davamızdır’’ sözleriyle destek verdi.<br />

ABD Başkanı Trump’ın ‘’Kudüs’ü İsrail’in<br />

başkenti olarak tanıyoruz’’ çıkışı<br />

sonrası Müslüman dünya adeta ayağa<br />

kalktı. Türkiye’nin çağrısıyla İstanbul’da<br />

toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı<br />

Olağanüstü Zirvesi, bu kararın tanınmayacağını<br />

tüm dünyaya haykırdı. 57<br />

üyesi bulunan teşkilatın İstanbul’daki<br />

toplantısına 48 ülke katıldı. Cumhurbaşkanı<br />

Erdoğan’ın konuşmasının damga<br />

vurduğu zirvenin sonuç bildirgesinde<br />

ise ‘’ABD Başkanı’nın Kudüs’ü işgalci<br />

güç İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan<br />

tek taraflı kararı en güçlü şekilde<br />

reddedilmiştir. Sözkonusu karar hukuken<br />

hükümsüz ilan edilmiştir’’ denildi.<br />

TÜMSİAD Başkanı Yaşar Doğan ise<br />

hem İİT Sonuç Bildirgesi’nin hem de<br />

TBMM Genel Kurulu’nda üç partinin<br />

aldığı ortak kararın büyük öneme sahip<br />

olduğunu söyledi. Doğan, ‘’Kudüs ve<br />

dolayısıyla Müslüman dünya üzerine<br />

oynanan kanlı oyuna karşı Türkiye’den<br />

yükselen ses tarihi bir niteliktedir. Müslümanların<br />

ilk kıblesi, İslam’ın üçüncü<br />

en kutsal mabedi olan Mescid-i Aksa’nın<br />

yer aldığı Kudüs’ün kutsiyetinin<br />

ve tarihi statüsünün muhafazası tüm<br />

Müslümanlar açısından hayati bir öneme<br />

sahiptir’’ dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 11


DUVAR<br />

12<br />

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ENDÜSTRİYEL<br />

ATIK TESİSİ ANKARA’DA...<br />

Kentin geleceğini güvence altına alacak<br />

yenilikleri hayata geçirmeye devam<br />

eden Ankara Büyükşehir Belediyesi,<br />

tıbbi ve endüstriyel atıkların özel yöntemlerle<br />

ayrıştırılması, depolanması,<br />

taşınması ve imhasını da örnek bir uygulamayla<br />

gerçekleştiriyor.<br />

Sincan Çadırtepe Katı Atık Depolama<br />

Alanı’nda hizmet veren ve Türkiye’nin<br />

bu alanda en büyük tesisi olan Entegre<br />

Endüstriyel ve Tıbbi Atık Bertaraf Tesisi’nde,<br />

günde ortalama 230 ton endüstriyel<br />

atık, yakılarak yok ediliyor.<br />

Büyükşehir Belediyesi’nden ihaleyle 49<br />

yıllığına kiralama yöntemiyle aldığı bu<br />

hizmeti yürüten Invest Trading & Consulting<br />

(ITC), Türkiye’nin dört bir yanından<br />

gelen günlük ortalama 200 ton<br />

endüstriyel atık ile Başkent’te toplanan<br />

günlük ortalama 30 tonluk tıbbi atığı,<br />

yakarak gaza dönüştürüyor.<br />

ÖRNEK TESİS...<br />

Endüstriyel ve Tıbbi Atık Bertaraf Tesisi,<br />

yılda 100 bin ton ara depolama, 100<br />

bin ton gazlaştırma - yakma ve yılda<br />

200 bin ton nihai depolama kapasitesine<br />

sahip ünitelerinden oluşuyor. Tesiste<br />

ayrıca tıbbi atıklar için 300 tonluk<br />

bir soğuk hava deposu da bulunuyor.<br />

Teknolojisi ve teknik kapasitesiyle<br />

Türkiye’de tek olan tesiste, endüstriyel<br />

atıklar, gazlaştırılarak bertaraf ediliyor.<br />

Her biri saatte 7,5 ton endüstriyel ve<br />

tıbbi atık yakma kapasitesine sahip 2<br />

üniteden oluşan tesis, saatte 15 ton atık<br />

bertaraf edebilme kapasitesine sahip<br />

bulunuyor. Atıklar bu tesiste 1100 ile<br />

1500 derece arasında, gazlaştırma teknolojisiyle<br />

bertaraf ediliyor.<br />

Endüstriyel ve tıbbi atıkların yakılma<br />

işlemi sırasında her iki ünitede açığa<br />

çıkan gazdan elde edilen “syngaz” da<br />

elektrik enerjisine çevrilerek, tesisin<br />

ısıtmasında kullanılıyor. Gazlaştırma<br />

işlemi sonunda kalan yüzde 10 kül ise<br />

nihai depolama alanlarında inşa edilen<br />

özel membranlı lodlarda (yalıtımlı bölme)<br />

sağlık ve çevrenin korunmasıyla<br />

ilgili uluslararası standartlara uygun<br />

şekilde depolanıyor.<br />

ATIK VE GERİYE KALAN KÜL,<br />

ANALİZDEN GEÇİRİLİYOR<br />

Sincan Çadırtepe Katı Atık Depolama<br />

Alanı’na getirilen endüstriyel ve tıbbi<br />

atıklardan alınan numuneler, tesiste<br />

bulunan laboratuvarda analizden geçilerek;<br />

atığın, niteliğine, tehlike derecesine<br />

göre sınıflandırılıp, çevre sağlığı<br />

standartlarına uygun yöntemlerle yakılması<br />

sağlanıyor. Yanma sonucu geriye<br />

kalan yüzde 10’luk külden alınan numune<br />

de kimyasal analizden geçirilerek<br />

tüm gerekli işlemler tamamlanıyor.


www.metropoldergileri.com 13


KAPAK KONUSU<br />

14<br />

Ahmet Çakır<br />

Türkiye’nin geleceği;<br />

“<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>”<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ; Gebze Muallimköy’le hızla<br />

yükseliyor, ilerliyor. Türkiye; <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

ile bilişim ve teknolojinin gelişmesi anlamında<br />

tarihinin en büyük yatırımını yapıyor.<br />

Artık ezberler bozulacak, teknolojik anlamda<br />

adımlar daha sağlam atılacak ve “bir fikrim<br />

var” diyen herkese kapılar açılacak. <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong>’ni <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Faruk Şekerci ile konuştuk…<br />

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />

FARUK ŞEKERCİ


<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin kuruluş amacı<br />

nedir?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> 2011 yılında, bilgi<br />

teknolojileri, yazılım ve donanım<br />

konularında ülkemizin gelişimini<br />

desteklemek ve stratejik bir merkezde<br />

hızlandırmak amacı ile kuruldu.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde çalışmalar şu<br />

an hangi aşamada?<br />

3,5 milyon metrekare alan üzerinde<br />

toplam 5 etap olarak planlanan<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin 1. etabı olan<br />

idari ofisler, kuluçka merkezi, veri<br />

merkezlerinden oluşan 48 bin metrekarelik<br />

bölüm tamamlandı ve<br />

faaliyete geçti. Kongre merkezi, digital<br />

oyun ve animasyon merkezi,<br />

prototip ürün geliştirme merkezini<br />

de içine alan 1. etap 2. kısım çalışmaları<br />

2018 yılı içerisinde tamamlanacak.<br />

Bölgede sistem nasıl işleyecek?<br />

Burada yer almak nasıl mümkün<br />

olacak?<br />

Bölgede sistem, yazılım, donanım,<br />

programlanma gibi faaliyet<br />

alanları da “yerli - milli” önceliğinde<br />

geliştirilebilir, katma değeri<br />

yüksek, yenilikçi ve rekabetçi<br />

olması önceliği ile birkaç farklı<br />

değerlendirme ekibinin yapacağı<br />

değerlendirme sonucu sisteme<br />

dahil edilecek. Buradaki kritik<br />

nokta; bu süreçlerin<br />

içinde ticari karşılığının<br />

olması, ithalat önleyici ve<br />

ülke ekonomisine değer<br />

katması olacak.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> tam anlamıyla<br />

hizmete girdiği zaman Türkiye’de<br />

neler değişecek?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>nin tam anlamıyla<br />

komplex bir proje ve birden fazla<br />

misyonu var. Bunların içinde dijital<br />

dünyada olması gereken ve ülkemizi<br />

geleceğe hazırlayacak tüm<br />

detaylar düşünülüyor. Bu süreçte<br />

hem büyük bir sosyal sorumluluğu<br />

var ki bu çerçevede gençlerimize<br />

ve çocuklarımıza teknoloji dünyasının<br />

sadece kullanmaktan ibaret<br />

olmadığını anlatmak ve öğretmek<br />

hem de her gün tükettikleri ürünleri<br />

artık üretmelerini sağlamak.<br />

Bugüne kadar yüzlercesine şahit<br />

olduğumuz, gururla, mutlulukla<br />

dinlediğimiz projeleri hızla uygulamaya<br />

sokmak. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin<br />

en belirgin farkı projeleri düşünce<br />

aşamasından alıp, kendi ayakları<br />

üzerinde duruncaya ve güçlü bir<br />

yapıya ulaşıncaya kadar, hukuki<br />

olarak güvence altında tutup <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong> bünyesindeki profesyonel<br />

ekipler ile ürün geliştirme,<br />

satış, insan kaynakları, girişimcilik,<br />

finans dahil olmak üzere tüm<br />

detaylarda yanında yer alarak geliştirmek.<br />

İstihdama etkisi ne olacak?<br />

Türkiye; bilginin, teknolojinin,<br />

yüksek teknolojik ürünlerin de kazançlı,<br />

yatırım yapılabilir bir alan<br />

olduğu fiili olarak anlatılabilir ülke<br />

haline gelecek. 2017 verilerine göre<br />

dünyanın en değerli 5 şirketi (ki bu<br />

şirketlerin piyasa değeri 2.7 trilyon<br />

dolar) bilişim ve teknoloji şirketi<br />

iken bizim arsa ve konut, ikinci el<br />

araba veya al-sat ticaretinin ötesine<br />

geçmemiz gerekiyor. Hem genç ve<br />

parlak zihinli gençlerimizin cesurca<br />

üretebildikleri, hem de birikimini<br />

döviz, altın, arsa, tarla yönünde<br />

kullanan yatırımcının teknolojiye<br />

cesurca ve cömertçe yatırım yapabildiği<br />

bir yapıya dönüştüreceğiz.<br />

Doğrudan ve dolaylı olarak bilgi<br />

teknolojilerinin istihdama katkısı<br />

çok büyük. Her bir üretici firmamız<br />

yukarıda belirttiğimiz çalışma<br />

sisteminin oluşturacağı pazar ve<br />

finansal konfor ile hızlı bir şekilde<br />

istihdamlarını artırıyor olacak. Son<br />

iki ay içinde sadece 2 firmamız bu<br />

yönde oluşan konfor alanı sonucu<br />

15 kişiye istihdam oluşturdu. Yine<br />

bu şirketlerimizin kazanç seviyesindeki<br />

yükselmeler harcama kalemlerine<br />

direk olarak yansıyacağı<br />

için etkileştikleri her sektör istihdama<br />

ihtiyaç duyacak.<br />

Buradaki çalışmalardan sonuç<br />

alınmaya başlandığında daha<br />

çok hangi sektörler tetiklenecek,<br />

onların gelişimde nasıl bir etki<br />

oluşacak?<br />

<strong>Bilişim</strong>-Bilgi sistemleri sektöründe<br />

yapılan her çalışma, çok net bir<br />

www.metropoldergileri.com 15


KAPAK KONUSU<br />

16<br />

şekilde her sektöre yeni bir konfor<br />

alanı oluşturuyor. Lojistik sektöründe<br />

ulaşımda, savunma sanayinde,<br />

çok belirgin olarak ortaya<br />

çıkıyor. İlginç bir şekilde dışarıdan<br />

bakıldığında ilgisiz görünse bile<br />

bilgi teknolojilerini en çok kullanan<br />

sektörlerden biri gıda sektörü.<br />

Türk sanayisinde kalifiye<br />

eleman açığının giderilmesinde<br />

nasıl bir rol oynanacak? Eğitimle<br />

ilgili konsept nedir?<br />

Sektörün gelişmesinin kalifiye<br />

eleman ihtiyacına olacak katkısını<br />

bir çığ etkisi gibi değerlendiriyoruz.<br />

Bir nevi “mutluluk” tanımı<br />

şeklinde. Beklenti ile gerçekleşen<br />

arasındaki farkı ne kadar aşağıya<br />

çekersek o kadar fayda elde etmiş<br />

olacağız. Yani “mutluluk1 ortaya<br />

çıkacak. Bu çerçevede öncelikli<br />

olarak beklentileri analiz ederek<br />

başlıyoruz. Kalifiye istihdam için<br />

ne gerekir sorusuna “Anlamlı kazanç,<br />

sürdürülebilir iş akışı ve en<br />

önemlisi iş yapış eğitimi -iş ahlakı”<br />

olarak bakıyoruz.Birlikte çalıştığımız<br />

tüm ekiplerle bu iş kültürü<br />

çerçevesinde hareket ediyoruz.<br />

Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden<br />

bir tanesi de siber güvenlik.<br />

Bu alanda özel bir çalışma<br />

söz konusu mu?<br />

Siber güvenlik <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin<br />

en çok önemsediği, ajandasının ilk<br />

sayfasında olan konulardan biri.<br />

Hazırlıklarını sürdürdüğümüz bir<br />

siber güvenlik akademimiz olacak.<br />

Bu akademinin temel özelliği ise<br />

siber güvenlik uzmanı yetiştirmekten<br />

çok siber güvenlik uzmanı eğitimcisi<br />

yetiştirme olacak.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> beyin göçünün<br />

engellenmesine nasıl bir katkı<br />

sağlar?<br />

Beyin göçünün temel sebepleri çok<br />

belirgin. Kazanç, takdir edilme,<br />

rekabetten kaçış, konforlu çalışma<br />

alanları, kişisel gelişim, konforlu


yaşam başlıcaları. Bu konsepti ile<br />

bu konunun rahatlıkla üstesinden<br />

gelebileceğimizi biliyoruz.<br />

Cari açığımızın büyük bir bölümü<br />

teknolojik harcamalardan kaynaklanıyor.<br />

Bunu da tersine döndürmek<br />

mümkün mü? Mümkünse ne<br />

kadar sürede gerçekleştirebiliriz?<br />

Tabi ki; sanayi, tarım, hayvancılık<br />

gibi sektörlerimiz çok daha gayret<br />

üretmeye devam edecek. Biraz<br />

da esprili olarak ifademiz şu; “Bir<br />

whatsapp<br />

ürettiğimizde<br />

20<br />

milyar dolar. Sadece 3 tane güçlü<br />

yazılım bile cari açığımızı kapatmaya<br />

yetebilir. Bunun için mühendislerimizin,<br />

yazılım uzmanlarımızın<br />

psikolojik ve ekonomik bir<br />

konfor alanında olmaları gerektiğine<br />

inanıyoruz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> konsepti<br />

tam olarak bu amaca hizmet<br />

ediyor. Bir nevi kazan kazan kurgusu<br />

yapıyoruz.<br />

Dünyanın en büyük şirketlerine<br />

baktığımız zaman genelde yazılım,<br />

teknoloji şirketleri. Türkiye<br />

de 2053’e, 2071’e kadar biz de<br />

altyapıyı <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ile oluşturup<br />

yeni büyük firmalarımızı<br />

yaratabilecek miyiz?<br />

Dünya üzerindeki tüm büyük firmaların<br />

hem yapıları, hem iş modellerini,<br />

hem tarihçelerini titizlikle<br />

inceliyoruz. Firmalarımızı da<br />

www.metropoldergileri.com 17


RÖPORTAJ<br />

18<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> “yazılım”<br />

ve “yerli-milli”<br />

ifadelerinin bir arada<br />

hayat bulduğu yer<br />

olacak


“Bir fikrim var”<br />

diyen 7’den 70’e<br />

herkese kapılarımız açık<br />

bu çerçevede değerlendiriyoruz.<br />

İnancımız; 2053-2071’e varmadan<br />

çok daha kısa sürede dünya<br />

devi şirketler, yapılar ortaya çıkarabileceğimiz<br />

yönünde.<br />

Dünyada 10 yıl içinde değişen şirketler<br />

var. Son 60 yıla baktığımız<br />

zaman çeşitli sektörler ön plana<br />

çıkmakta. Gelecekte de yazılım,<br />

teknoloji şirketleri hep başlarda<br />

olacak diyebilir miyiz?<br />

2007-2017 arasında en değerli<br />

şirketlere baktığımızda 2007’de<br />

banka ve petrol şirketlerini görürken<br />

2017’de teknoloji şirketlerini<br />

görüyoruz. Üstelik ilk 5<br />

şirket 2007’de 1.9 trilyon dolar<br />

iken 2017’ye gelindiğinde tamamen<br />

teknoloji şirketlerini<br />

hem de yüzde 35 değer<br />

büyüme ile 2.7 trilyon<br />

seviyesinde görüyoruz.<br />

Sadece bu rakamlar bile<br />

geleceğe ışık tutabiliyor.<br />

Yerli uçak, yerli araba, savunma<br />

sanayindeki roketlerimiz füzelerimiz.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> bunlara<br />

yüzde 100 yerli yazılımla katkı<br />

verecek mi?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> “yazılım” ve<br />

“yerli-milli” ifadelerinin bir<br />

arada hayat bulduğu yer olacak<br />

diyebiliriz.<br />

Benim bir fikrim var diyenin sırtını<br />

dayayacağı bir yer midir <strong>Bilişim</strong><br />

<strong>Vadisi</strong>?<br />

“Bir fikrim var” diyen ülkenin<br />

her köşesinden 7’den 70’e herkese<br />

kapılarımız ardına kadar<br />

açık, ön yargısız ve profesyonelce<br />

uzman ekiplerimizle her detayını<br />

dinlemeye talibiz. Kestirip<br />

atmadan ve kimseye anlamsız<br />

umut vermeden her türlü projeyi<br />

dinlemeye hazırız.<br />

www.metropoldergileri.com 19


KAPAK KONUSU<br />

20<br />

Biz çok büyük ve çok güçlü bir<br />

ülkeyiz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

bu büyüklüğün gücü ile kuruluyor<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde sizi en çok heyecanlandıran proje ne?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde bizi şimdiden heyecanlandıran birkaç proje var.<br />

Her biri bir patente konu olduğu için detay vermeyelim ama enerji,<br />

güvenlik ve ulaşım alanında ezber bozacak sürprizlerimiz var.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’yle Türkiye’nin geleceği emin ellerde diyebilir<br />

miyiz?<br />

Biz çok büyük ve çok güçlü bir ülkeyiz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> bu büyüklüğün<br />

gücü ile kuruluyor. Biz her projeyi dinlediğimizde geleceğimizin<br />

ne kadar emin ellerde olduğunu görüyor ve gururlanıyoruz.<br />

Bize düşen sadece bu gururu tüm ülkemizin duyacağı, bileceği hale<br />

getirmek.


www.metropoldergileri.com 21


KÖŞE<br />

22<br />

D E R G İ S İ<br />

Hüseyin BEYAZIT<br />

DERİN TEKNOLOJİLER<br />

Yapay zeka, semantik teknolojileri ve<br />

algoritmaların ısıttığı yeni bir devrimle<br />

karşı karşıyayız. Fırsatlar çok büyük<br />

ama tehditler de. Gelişmiş ülkeler ve<br />

gelişmişliğe yakın ülkeler Cumhurbaşkanları<br />

ve Başbakanlarımızın himayelerinde,<br />

Bilim Ve Teknoloji Bakanlıklarının<br />

önderliğinde bu devrimi<br />

karşılamaya hazırlanıyorlar.<br />

Derin teknolojilerin (DT) yeni somut<br />

mühendislik çözümlerine, yeni bilimsel<br />

ve teknolojik gelişmelere ve buluşlara<br />

dayalı geliştiren teknolojilerdir.<br />

Güvenliğimizi, ekonomimizi, refah<br />

seviyemizi genelde Türkiye ekonomisi<br />

özelde ise Türk şirketlerinin rekabetçi<br />

avantajlarını, rekabetçi gücünü<br />

ve küresel ve bölgesel rakiplere karşı<br />

rekabet koşullarını inanılmaz bir hızla<br />

değiştireceği bir evreye tüm dünya ülkeleri<br />

ile beraber girmek üzereyiz. Bu<br />

değişim ve dönüşüm beraberinde çok<br />

katmanlı, çok boyutlu ve çok aktörlü<br />

riskler ve fırsatları da getirmektedir.<br />

Türkiye’nin bir an önce Cumhurbaşkanımızın<br />

ve Başbakanımızın himayelerinde,<br />

Bilgi ve Teknoloji Bakanlığımızın<br />

önderliğinde yeni bir<br />

pozisyon alması ve aldığı pozisyonları<br />

da güçlendirmesi elzemdir.<br />

Derin Teknolojiler; tüm ülkelerin tarımdan,<br />

savunmaya sağlıktan havacılık<br />

ve uzay endüstrilerinde güvenlik,<br />

istihbarat ve terörle mücadele alanlarına<br />

kadar küresel, bölgesel ve ülkesel<br />

bazda yeni fırsatlar, rekabetçi avantaj<br />

ve üstünlüğün yanında riskleri de<br />

beraberinde getireceklerdir. Küresel<br />

ve bölgesel pazarlarda yeni ihracat<br />

imkanları sunacak, yeni ekonomiler,<br />

pazarlar, sektörler oluşacaktır. Küresel<br />

ve bölgesel rakipler de tabi ki ülkemizde<br />

oluşacak yeni pazarlar ve sektörlerden<br />

pay almaya çalışacak.<br />

DT’lerin ayırt edici özellikleri:<br />

• Tüm endüstriler ve yaşamlarımızı<br />

etkileyecek çok kuvvetli ve muktedir<br />

gücü<br />

• Farklılık yaratmak<br />

• Dönüştürmek ve değişimi hızlandırma<br />

kapasitesi<br />

• Birçok teknolojik alanı kapsamak<br />

• Çok farklı sektörde ve alanlardaki<br />

çok özgün uygulamaları derinlemesine<br />

(yatay ve dikey olarak)etkilemektir.<br />

DT’ler kullanıldıkları tüm alanlarda<br />

karşılaşılan en önemli problemleri/<br />

sorunları en kısa sürede, en kaliteli,<br />

maliyet etkin randımanlı ve en karlı<br />

bir tarzda çözmeyi hedeflemiştir. Örneğin;<br />

kanser erken tanı ve tedavide<br />

genomics(bir üreme hücresinde tüm<br />

genlere ait olan bilgileri elde etme)<br />

disiplinini kullanarak kanser hücrelerinin<br />

çoğalmasını sağlayan genlere ve<br />

protemlere yönelik hastaya özel ilaçlar<br />

ve biyolojik işaretleyiciler tasarlamak.<br />

Tüm bu benzeri sorun ve problemleri<br />

çözmeyi hedefleyen DT’ler yapay zeka<br />

Semantik Bilimi ve Algoritma tasarımı<br />

Big Data,Big Structure ve Veri<br />

Analitik’ine dayanarak sensor dokun-


ma duygusu ile ilglii teknolojiler(Hoptonies),<br />

nano teknolojiler , malzeme bilimi,<br />

bilgisayar mimarisi güç kaynakları<br />

elektriği robot teknolojilerini kullanarak<br />

oluşturmaktadır.<br />

DT’lerin gelişeceği bazı alanlar;<br />

• Kanser erken tanı ve tedavi cihazları,<br />

yöntemleri, ilaçlar, ilaç teknikleri ve genomics<br />

• Tarım ve hayvancılıkta hasatın ve<br />

ürünlerin verimliliği kaliteyi ve sağlıklı<br />

olmasını sağlayan yeni robotlar yeni<br />

ilaçlar ve veri analitiği.<br />

• İklim değişikliğinin olumsuz gidişatını<br />

önleyecek temiz enerji çözümleri<br />

• Sivil ve askeri insansız kara, deniz, denizaltı,<br />

hava ve uzay araçları<br />

• İnsansız silahlar (savaş uçakları, destrayer,<br />

denizaltı, tank vb zırhlı araçlar)<br />

ve robot askerler.<br />

• 3 boyutlu yapay gerçek görüntü sistemleri<br />

• Konuşma, görme ve tanıma sistemleri<br />

• Makine öğrenmesi<br />

• Sinir sistemli robotlar<br />

• Yeni pil/enerji saklama sistemleri<br />

Yukarıda değindiğimiz tüm bu alanlarda<br />

G-20 AB ve OECD ülkeleri<br />

olmak üzere Tayvan, Arjantin, Şili,<br />

Meksika ve Kolombiya pozisyon almak<br />

için stratejiler üretmiştir.<br />

Bu ülkeler yeni şirketlerin kurulmasını<br />

teşvik etmekte. Kurulu start-up şirketleri<br />

desteklemekte veya gelişme kaydetmiş<br />

mevcut şirketleri çok büyük meblağlar<br />

ödeyerek satın almaktadırlar. Örneğin<br />

2014 yılında Google “Deep Mind”<br />

isimli İngiliz yapay zeka şirketini (yeni<br />

kurulmuş) 640 milyon ABD dolarına,<br />

2017 yılında ABD’li Qualoomm şirketi<br />

Hollanda menşeli chip üreticisi NXP<br />

şirketini 47 milyar ABD dolarına, yine<br />

2017’de Japon “SoftBank” Şirketi ARM<br />

Holding’i 38 milyar ABD dolarına satın<br />

almıştır. Bu yeni rekabette üstünlüğü<br />

yakalamak veya devam ettirmek için<br />

dünyanın en büyük ilk 10 bilgisayar bilimleri<br />

kurumlarından 5’ini bünyesinde<br />

bulunduran ABD’den daha çok 47 milyon<br />

profesyonel teknoloji ve yazılım geliştiricisi<br />

bulunan Batı Avrupa ülkeleri<br />

(ABD’de 4,1 milyon kişi)yeni kurulan<br />

DT şirketlerine 2011 yılında 2,8 milyar<br />

dolar ,2016 yılında ise 13 milyar dolar<br />

yatırmıştır. Daha ötesi Batı Avrupa’ nın<br />

en büyük şirketlerinin 2/3’ü direkt olarak<br />

DT geliştirme kapasitesi olan şirketlere<br />

yatırım yapmıştır.<br />

Türkiye olarak biz de Cumhurbaşkanımız<br />

ve Başbakanımızın himayesinde<br />

ve Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’nın<br />

önderliğinde ilk önce Ortak Akıl, ortak<br />

dil, ortak resim, ortak vizyon,<br />

amaç, hedefler doğrultusunda ülkesel,<br />

bölgesel ve küresel derin teknoloji<br />

stratejileri ve politikaları geliştirmelidir.<br />

Bu anlamda başta Orta Asya Ülkeleri,<br />

Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan,<br />

Japonya, Güney Kore, Malezya,<br />

Endonezya, ABD, Kanada ve Brezilya<br />

‘da ortak veya bireysel Derin Teknoloji<br />

üsleri ve bu üslerden beslenecek<br />

start-up şirketleri kurma fikri safha<br />

safha oluşturulmalıdır. Bu bağlamda<br />

bu üslerin ve ilgili start-up şirketlerin<br />

bulundukları ülke, bölge en son küresel<br />

hedefleri belirlenip mevcut ülkesel<br />

ve bölgesel şartlara uyarlanmış Küresel<br />

Derin Teknoloji Politikaları hayata<br />

geçirilmesi elzemdir.<br />

Küresel şirketlerin genel müdürleri ve<br />

ülke siyasetçilerinin gözlemlediği gibi<br />

her bir şirketin hayat döngüsü olduğu<br />

gibi eğer şirketler dıştaki değişimin<br />

hızı şirketin içindeki değişimin hızını<br />

aşıyorsa şirketin sonu yaklaşmaktadır.<br />

Aynı gözlem ülke ekonomileri içinde<br />

geçerlidir. Tüm Türkiye bu hızımızı<br />

artırmakla mükelleftir.<br />

www.metropoldergileri.com 23


RÖPORTAJ<br />

24<br />

Çiğdem Kurut<br />

Ahmet Çakır<br />

“Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin<br />

yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam<br />

şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar<br />

gibi onlarca başlık… Her bir başlık Konya’dan<br />

çıkıp dünyaya yükselen bir başarının özeti. Bu<br />

başlıklar aynı zamanda Konya’nın sanayideki<br />

gelişimini, Türk ekonomisine katkısını gösteren,<br />

“çalışan” kaleminden kısmadan da büyünülebildiğini<br />

kanıtlayan, gurur veren, umutlandıran,<br />

heyecanlandıran, özendiren kelimeler topluluğu.<br />

Bu başlıkların mimarı AYD Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Harun Aydın’la röportajımız aşağıda…<br />

BU İŞE<br />

VAKFEDİLDİK<br />

AYD’nin doğuşu nasıl oldu?<br />

1970’li yıllarda 6 kardeşli bir aile olarak<br />

Bozkır’a bağlı Akkise Kasabası’ndan göç<br />

ederek Konya’ya geldik. O yıllarda Avrupa’ya<br />

çalışmak için giden birçok kişinin<br />

uzun yıllar çalıştığı veya oralarda yerleşip<br />

kaldığı bir durumda, babam Hollanda’da<br />

1973-1978 yılları arasında günde 20 saat<br />

çalışarak biriktirdiği küçük bir sermaye<br />

ile açtığı 40 metrekarelik bir tornacı dükkânından<br />

bu günlere kadar geldik. Babam<br />

çiftçi, en büyük abim amcanın yanında<br />

kalfaydı. Başta babam, annem ve abiler<br />

için çileli, sıkıntılı, zor yıllardı. 1997<br />

yılında kardeşim Halil Aydın ile birlikte<br />

bayrağı babam ve abilerden devraldıktan<br />

sonra yaptığımız değişimler, reformlar ve<br />

ihracat odaklı çalışmalar ile hızlı adımlar<br />

atmaya başladık. İlk ihracatımızı da o yıl<br />

Kanada’ya yapmıştık.<br />

“Aydınlar” dendiği zaman akıllara<br />

gelen algı da bu son 10 yıllık<br />

süreçte mi oluştu?<br />

Evet, özellikle son 10 yılda uyguladığımız<br />

üretim modeli, tesisleşme, sürekli<br />

yatırımlar ve ardından gelen istihdam<br />

artışları, ihracat şampiyonlukları, vergi<br />

AYD YÖNETİM KURULU BAŞKANI<br />

HARUN AYDIN


ekortmenlikleri, dünya çapında elde<br />

ettiğimiz başarılar, ödüller. Son birkaç<br />

yılda Türkiye otomotiv endüstrisinde en<br />

büyük ilk 30 firma içinde yer almamız.<br />

Yine her hattı ile kurumsallaşan şirketimiz,<br />

özelliklede 150 civarındaki mühendis<br />

kadromuzla Konya’nın ilk AR-<br />

GE merkezi olmamız, Konya’daki pek<br />

çok firmaya bu konularda öncü ve örnek<br />

olmamız, ardından her türlü destekte ve<br />

yardımda da bulunmamız bu algının<br />

oluşmasında etkili oldu.<br />

AYD hep En’lerle ifade ediliyor.<br />

Bu En’ler nasıl bir vizyonla<br />

sağlandı?<br />

Anadolu insanının aslında her zaman,<br />

her kulvarda, her branşta, en iddialı, en<br />

çalışkan ve en başarılı olması gerekir.<br />

Tarih ve ecdat misyonumuz bu değil mi<br />

zaten. Vizyonumuz bu bakış açısından<br />

ve ruhtan geliyor. Biz laf üretmek, dedikodu<br />

yapmak, hasetlik ve çamur atmak<br />

yerine, bu misyona layık olmak için<br />

işimizi en iyi şekilde yapmaya çalıştık.<br />

İşte bunun sonucudur En olmak.<br />

Direksiyon ve süspansiyon parçalarında<br />

Dünyanın en büyük entegre üretim<br />

kampüsüne sahibiz. Yeryüzünde yürüyen<br />

neredeyse tüm araçlara bu parçaları<br />

üretebiliyoruz. Dünyada OEM kalitesinde<br />

aylık 3 milyon adet ürünü en kısa<br />

sürede ve en hızlı biz üretiyoruz. Binek<br />

ve ticari araç gruplarında 30 binden fazla<br />

çeşit ile dünyanın en geniş ürün yelpazesine<br />

sahibiz. Sektöründe en büyük<br />

alüminyum ve çelik sıcak şekillendirme<br />

fabrikasına sahibiz. Tam otomatik robot<br />

hatlarımızla sac salıncak üretiminde<br />

sektörün yine en büyüğüyüz. Yüzlerce<br />

CNC tezgâhları ile yine en büyük talaşlı<br />

imalat hatlarına sahibiz. Bunun<br />

gibi daha pek çok En’lere sahibiz. Bütün<br />

bu En’ler dünya çapında bize rekabette<br />

büyük bir avantaj sağladı ve fark<br />

yarattı. Bu enlerin hepsi ülkemiz için<br />

de çok hassas stratejik bir öneme de haizdir.<br />

Vizyonumuz; büyüklüğümüzle,<br />

çeşidimizle, kalitemizle, kapasitemiz<br />

ve hizmetimizle, entegre tesislerimizle<br />

dünyanın otomotiv yedek parça OEM,<br />

OES ve after market ön düzenlerinin<br />

üretiminde hep bir numaralı süspansiyon<br />

tedarikçisi olmaktı. Değerlerimiz<br />

KOLAY OLMADI;<br />

DÜNYANIN YARISINA İHRACAT<br />

YAPMAK İSTİHDAM VE İHRACAT<br />

ŞAMPİYONU OLMAK.<br />

VERGİ REKORTMENİ OLMAK.<br />

25 BİN AYRI KALEMDE OTOMOBİL<br />

YEDEK PARÇASI ÜRETMEK.<br />

YILDA 35 MİLYON ADET ÜRÜNÜ VAR<br />

EDİP DÜNYA PİYASASINA SUNMAK.<br />

%100 YERLİ VE %100 MİLLİ<br />

OLMAK.<br />

doğrultusunda bundan asla taviz vermedik.<br />

İhracatta da hep en önlerdesiniz.<br />

Bu politikayı nasıl yürüttünüz?<br />

Bu politikayı 1996 yılından sonra<br />

kendimize en önemli hedef seçtik.<br />

Avrupa’ya ve dev otomotiv firmalarına<br />

ihracat yapmanın en önemli<br />

gerekliliği ve olmazsa olmaz şartı, o<br />

yıllarda fazla bilinmeyen kalite sistemleri<br />

ve yönetimleri idi. Bunları<br />

yerine getirmek için çok emek ve<br />

para harcayarak Avrupa’ya ihracat<br />

için bu ön şartları yerine getirdik. O<br />

yıllar için bu olağan üstü bir vizyon<br />

ve ufuktu. Fuarlarda ve yurt dışındaki<br />

hedef firmalara kendimizi<br />

www.metropoldergileri.com 25


RÖPORTAJ<br />

26<br />

tanıttık, anlattık. Bazen baştan savdılar,<br />

bazen de kibarca kovdular ama yılmadık,<br />

bıkmadık hep uğraştık. Aynı zamanda<br />

fabrikada da çok büyük atılımlar<br />

değişimler ve yenilikler de gerçekleştirdik.<br />

Hem dışarıda hem de içeride vizyoner<br />

bakışla çok çalıştık. İkisi bir araya<br />

gelince artık istenen, talep edilen<br />

marka olduk. Oluşan bu iş ortaklarımızla<br />

birlikte AYD<br />

markasını hedef ülkelerde<br />

etkin, saygın, tercih<br />

edilen ve aranan yedek<br />

parça markası<br />

haline getirmek, ihracat<br />

politikamızın<br />

temelini oluşturdu.<br />

Bugün, 40 yıllık<br />

geçmişimizle uzun<br />

yıllardır ürünlerimizi<br />

yurtdışında farklı coğrafyalarda<br />

50’den fazla<br />

ülkeye ihraç ederek tüketicilerle<br />

de buluşturmayı başardık.<br />

Düzenli ihracat yapılan 50 ülke arasında<br />

başta İngiltere, Almanya, Fransa,<br />

Amerika, Kanada, Brezilya, Arjantin,<br />

Meksika, Belçika, Rusya yer alıyor.<br />

AYD, ürün yelpazesinde bulunan ve<br />

ihraç pazarlarında geniş kabul gören<br />

standart ürünlerinin haricinde, ihracat<br />

pazarlarına özel, yerel ürün geliştirme<br />

vizyonunu da korumaya çalışıyor ve bu<br />

özelliğiyle de diğer üreticilerden ayrışıyor.<br />

İhracatta her daim sürekli büyüme<br />

ARTIK ÇOK KOLAY<br />

MİLLİ OTOMOBİL ÜRETECEK OLAN ÜLKEMİZİN<br />

KENDİ ÜLKESİNDE ARADIĞI YEDEK PARÇAYI BULMASI<br />

İLAVE YENİ YAPILACAK FABRİKALARLA DAHA FAZLA İSTİH-<br />

DAM DAHA FAZLA ÜRETİM DAHA FAZLA İHRACAT, DÜNYA İLE<br />

FAZLASIYLA REKABET EDECEK DEV TESİSLERİN BULUNMASI.<br />

25 BİN ÇEŞİDİ 35 BİNLERE ÇIKARMASI.<br />

35 MİLYON ADET ÜRETİMİ 55 MİLYONLARA YÜKSELTMESİ.<br />

BU YÜZ YILDA OLDUĞU GİBİ GELECEK YÜZ YILLARDA<br />

DA “EN”LERİN ARASINDA OLMASI…<br />

hedefi ile yola çıktık. Çok yakında<br />

pazara yakınlığı arttırmak adına farklı<br />

coğrafyalarda yurt dışı ofisleri ve depoları<br />

hayata geçirme çalışmalarına başladık.<br />

Hep istihdam diyorsunuz. İstihdam<br />

sizin için neden bu kadar<br />

önemli?<br />

Benim düşüncem ve şirket politikamız<br />

şu idi; olabildiğince her şeyi kendi<br />

tesislerimizde üretmek, kaliteyi en<br />

başından ve her aşamasında kontrol<br />

etmek. Rakiplerimizden hem<br />

daha hızlı hem de daha esnek<br />

olmaktı. En önemlisi de<br />

milli ve manevi bir duruş<br />

ile başta Çin ve Uzak<br />

Doğu gibi ülkelerden<br />

ithalat yapmamaktı.<br />

Bunun için de son<br />

on yılda sektöründe<br />

dünyanın en büyüğü<br />

olacak 100 bin metre<br />

kareden oluşan çok<br />

sayıda tesis ve fabrika<br />

yatırımları yaptık. Başta<br />

Çin Devleti’ne ve Çin işçilerine<br />

katkı veren değil, kendi<br />

devletimize ve binlerce Türk<br />

işçisine istihdam sağlayan bir model<br />

oluşturduk. Biz de daha az parça üretir,<br />

geriye kalanı konteyner konteyner ithalat<br />

yapar, çok daha az işçi ile daha fazla<br />

kar elde ederdik. Biz bu kolaycı politikayı<br />

seçmedik. Daha zor olanı, daha


fazla üretmeyi ve daha fazla istihdamı<br />

tercih ettik. Milli ve yerli olmak işte budur.<br />

Dolayısıyla başta Çin Devleti’nin<br />

zenginleşmesinde ve işsizlik rakamlarının<br />

azalmasında rol alan değil, kendi<br />

devletimize ve istihdam rakamlarının<br />

artışında yer aldık. Yine oransal olarak<br />

belki de Türkiye’nin en yüksek net ihracat<br />

rakamlarını gerçekleştirerek cari<br />

açığın düşürülmesinde örnek bir model<br />

teşkil ediyoruz. Bundan dolayı her<br />

yerden çok fazla dua alıyoruz. İlave bir<br />

kişiye iş ve aş sağlamaya vesile olmak,<br />

devletin üstünden yükleri alarak yardımcı<br />

olmak manevi olarak bizim için<br />

en değerli hazinedir.<br />

3 bin istihdam hedefliyorsunuz.<br />

Burada kıstaslarınız neler?<br />

Şu an 2 bin 500 kişiye yakın çalışanımız<br />

var. Yaptığımız yeni makine ve<br />

pres yatırımları ile 2018 yılı ortasından,<br />

itibaren faaliyete geçecek 6 fabrikamıza<br />

ilave 4 yeni fabrika ile çalışan sayımız<br />

3 bin üzerine çıkacak. Konya şehir merkezi,<br />

hatta 100-150 km dışındaki ilçe ve<br />

köylere kadar bizim kendi servislerimiz<br />

gidiyor. Özellikle ilçe ve kasabalardan<br />

çok büyük talep var. Kıstas olarak çalışmaya<br />

uygun, sağlık şartları uygun olan<br />

vasıflı vasıfsız herkesi değerlendiriyoruz.<br />

Belirli eğitimlerden geçirdikten<br />

sonra işe kabul ediliyor.<br />

İstihdam dışında en büyük hedefiniz<br />

nedir?<br />

Türkiye’nin büyümesi kalkınması, şehrimizin<br />

de büyümesi kalkınması için<br />

ihracatın artması gerekiyor. Devletimizin<br />

de koyduğu 500 milyar dolarlık<br />

bir hedef var. Eğer Almanya, Japonya,<br />

Amerika İngiltere ve Fransa gibi büyük,<br />

güçlü, kalkınmış devlet olacaksak; bunun<br />

en önemli yolu ihracatı artırmaktan<br />

İŞE BAŞLARKEN HİÇBİR ŞEY<br />

KOLAY OLMADI. ÇOK ÇALIŞTIK<br />

ÇOK ÜRETTİK VE BAŞARDIK.<br />

…VE ARTIK ÜLKEMİZ İÇİN,<br />

MİLLETİMİZ İÇİN, OTOMOTİV<br />

YEDEK PARÇA ÜRETİMİNDE<br />

DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMAK<br />

ÇOK KOLAY VE<br />

BİZ BUNA BUGÜNDEN<br />

HAZIRIZ…<br />

geçiyor. Dolayısıyla bizim de 2023’te<br />

koyduğumuz hedef 100 milyon dolar<br />

yatırım, toplam 10 bin çalışan ve 500<br />

milyon dolar ihracat. Bunun için çalışmalarımızı<br />

yapıyoruz. Şu an kendi<br />

sektörümüz olan otomotiv sektöründe<br />

daha farklı parça üretecek yeni fabrikalar<br />

yapımına geçtik. İnşallah 2023’teki<br />

en büyük hedefimiz 500 milyon dolar<br />

hedefini yakalamak.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Türkiye Otomotiv Sanayisinde En Büyük<br />

30 firma içinde her şeyi ile yerli ve<br />

milli tek firmayız. Konya’nın Şampiyonlar<br />

Lig’inde oynayan tek markası ve<br />

işletmesiyiz.<br />

Son sözümüz de;<br />

“DEVLETİNİ MİLLETİNİ VE<br />

VATANINI EN ÇOK SEVEN, İŞİ-<br />

Nİ EN İYİ YAPANDIR.”<br />

www.metropoldergileri.com 27


HABER<br />

28<br />

1 TRİLYON DOLARI YÖNETEN DÜNYANIN EN<br />

BÜYÜK FONLARI TÜRKİYE’DE BULUŞTU<br />

Globalturk Capital tarafından, EMPEA iş birliğinde<br />

bu sene 3’üncüsü gerçekleştirilen<br />

“Türkiye ve Çevresindeki Özel Sermaye Fonları<br />

Yatırımları” etkinliğinde, Cumhurbaşkanı<br />

Recep Tayyip Erdoğan’ın yatırımcılara<br />

mesajı damga vurdu. 65 yıl sonra ilk kez<br />

cumhurbaşkanı seviyesinde gerçekleştirilen<br />

Yunanistan ziyareti sebebiyle etkinliğe<br />

katılamayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />

Erdoğan, gönderdiği yazılı mesajda, Türkiye’nin<br />

son yıllarda karşı karşıya geldiği türlü<br />

engellemeler ve sıkıntılara rağmen, içine<br />

kapanmayıp aksine dünyaya daha da açıldığını<br />

vurguladı. Erdoğan, etkinliğe katılan<br />

yatırımcılara, “Yurtdışındaki bütün olumsuz<br />

propagandalara rağmen, sizlerin bugün<br />

burada olmasını önemli görüyoruz. Bu tavrınızla,<br />

reel ekonominin söylentiler ve dedikodulara<br />

değil, gerçeklere ve fırsatlara itibar<br />

ettiğinin göstermiş oldunuz.” diye seslendi.<br />

Erdoğan yazılı olarak gönderdiği<br />

mesajında şunları kaydetti:<br />

“Türkiye’nin dünyaya açılma yönlü hareketini<br />

ülkemizin her köşesinde görmek<br />

mümkündür. Kuluçka merkezleri, araştırma<br />

merkezleri, sayıları hızla artan girişim<br />

sermayesi fonları ile devletimizin bunları<br />

destekleyen hibe, teşvik ve yardım mekanizmaları,<br />

girişimciliğe verdiğimiz önemi<br />

gösteriyor. Diğer tarafta gittikçe artan<br />

sayıda şirketimiz yabancılarla ortaklıklar<br />

kuruyor. Yine çok sayıda yabancı şirket<br />

ülkemizde faaliyete geçiyor veya faaliyet<br />

alanlarını genişletiyor.<br />

“Yatırımların dış pazarlara entegrasyonu<br />

için maliyetleri düşürdük”<br />

Özel sermaye ve girişim sermayesi yatırım<br />

fonlarının ekonomide sağladığı<br />

katkılara çok önem veriyoruz. Klasik<br />

yatırımlardan farklı olarak fon yatırımlarının<br />

güçlü büyüme iştahlarının, bizim<br />

büyüme hedeflerimizle üst üste geldiğini,<br />

bunun da tüm taraflar için verimli ve<br />

kârlı sonuçlar doğurabileceğini biliyoruz.Bu<br />

kapsamda yatırımcılara, yakında<br />

faaliyetlerini başlatacak olan Varlık<br />

Fonunun yanında daha pek çok imkân<br />

sunuyoruz Şirket kurulumu süreçlerini<br />

basitleştirerek yatırım yapmayı kolaylaştırıyor,<br />

yatırımlarla ilgili hukuki ve idari<br />

süreçleri de hızlandırıyoruz. Yatırımların<br />

iç pazar yanında dış pazarlara da entegrasyonunu<br />

kolaylaştıracak şekilde dış<br />

ticaret maliyetlerini düşürüyoruz.”


“Ekonomik kalkınma terörün en etkili<br />

ilaçlarından biri”<br />

Mesajında, etkinliğe katılan yatırımcılara<br />

“Yurtdışındaki bütün olumsuz<br />

propagandalara rağmen, sizlerin bugün<br />

burada olmasını önemli görüyoruz. Bu<br />

tavrınızla, reel ekonominin söylentiler<br />

ve dedikodulara değil, gerçeklere ve<br />

fırsatlara itibar ettiğinin göstermiş oldunuz.”<br />

diyerek teşekkür eden Erdoğan,<br />

mesajını su sözlerle sonlandırdı:<br />

“Ekonomik kalkınmayı, bugün dünyanın<br />

karşısındaki en büyük bela olan<br />

terörün en etkili ilaçlarından biri olarak<br />

kabul ediyoruz. Gerek Amerika’da sizlerden<br />

de katılımcılarla gerçekleştirdiğimiz<br />

toplantıların, gerekse ülkemizde<br />

faaliyet gösteren yatırımcılarla sürdürdüğümüz<br />

yapıcı diyalogların, olumlu<br />

sonuçlar verdiğini görüyoruz. Bu etkinliğinizin<br />

tüm taraflar için hayırlı<br />

sonuçlar doğurmasını diliyorum. Her<br />

ne kadar şu anda yanınızda olamasam<br />

da devletimizin her konuda sizi desteklediğini<br />

ve destekleyeceğini belirtmek<br />

istiyorum. “<br />

Türk yatırımcılarla ilişki tazelediler<br />

Türkiye’den ve dünyadan 200’ün üzerinde<br />

özel sermaye fonu temsilcisi, Türk<br />

şirketlerinin ve yabancı özel sermaye<br />

fonlarının girişim partneri olarak faaliyet<br />

gösteren Globalturk Capital tarafından,<br />

dünyanın en büyük yükselen pazarlar<br />

özel sermaye oluşumu EMPEA iş<br />

birliğinde dün gerçekleştirilen “Türkiye<br />

ve Çevresindeki Özel Sermaye Fonları<br />

Yatırımları” etkinliğinde buluştu. Cumhurbaşkanı<br />

Recep Tayyip Erdoğan’ın<br />

yakın zamanda gerçekleştirdiği ABD<br />

ziyaretinde bir araya geldiği 1 trilyon<br />

doların üzerinde fonu yöneten özel<br />

sermaye fonu temsilcileri, Türkiye yatırımlarını<br />

değerlendirmek üzere ilişki<br />

tazeledi.<br />

Üst düzey yöneticiler geçidi<br />

Globalturk Capital Kurucu ve Yönetici<br />

Ortağı Barış Öney, EMPEA’nın Eski<br />

Başkanı Yönetim Kurulu Üyesi ve Sözcüsü,<br />

aynı zamanda 25 yılı aşkındır<br />

faaliyet gösteren Global Environment<br />

Fund’ın da eş kurucusu Jeffrey Leonard,<br />

Vodafone Türkiye CEO’su Colman Deegan,<br />

EBDR Sermayeler Yönetici Direktörü<br />

Hasan El Khatib gibi alanında<br />

uzman 30 üst düzey yatırımcının panelist<br />

ve konuşmacı olarak, 200’ün üzerinde<br />

yatırımcı temsilcisinin de dinleyici<br />

olarak katıldığı etkinlikte; Türkiye ekonomisi,<br />

giderek artan yabancı yatırımcı<br />

ilgisi ve özel sermaye fonlarındaki hareketlilik<br />

masaya yatırıldı.<br />

Etkinliğin açılışında konuşan Globalturk<br />

Capital Kurucu ve Yönetici Ortağı<br />

Barış Öney, Globalturk Capital tarafından<br />

EMPEA iş birliğinde gerçekleştirilen<br />

etkinliğin, yükselen pazarlara<br />

yatırım yapan özel sermaye fonlarını<br />

bir araya getiren en önemli platformlardan<br />

biri olduğunu vurgulayarak, bu<br />

yıl 3’üncüsü düzenlenen etkinliğe yurt<br />

dışından ve Türkiye’den 200’ün üzerinde<br />

özel sermaye fonu temsilcisini<br />

ağırlamaktan mutluluk duyduklarını<br />

söyledi. Bu etkinliğe katılan uluslararası<br />

fon sahiplerinin bugüne kadar Türkiye’ye<br />

30 milyar doların üzerinde kaynak<br />

sağladığını belirterek, “Globalturk<br />

Capital’in yaptığı araştırmaya göre,<br />

Türkiye’de son 10 yılda gerçekleşen<br />

yabancı doğrudan yatırım işlemlerinin<br />

%65’i, özel sermaye fonları tarafından<br />

doğrudan ya da onların yönetimlerinde<br />

olduğu yabancı şirketler tarafından yapılıyor.”dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 29


HABER<br />

30<br />

Dünyada ilk kez Türkiye’de temsilci<br />

atadı<br />

Konuşmasında 100’ün üzerinde ülkede<br />

1 trilyon doların üzerinde varlığı yöneten<br />

özel sermaye fonları birliği EM-<br />

PEA’nın dünyada ilk kez Türkiye’de bir<br />

ülke temsilcisi atadığını belirten Öney,<br />

“Kendileriyle sürdürdüğümüz yakın temaslar<br />

sonucu birlikte iş birliği yürütme<br />

noktasında karşılıklı bir çaba sarf<br />

ettik. Yürüttüğümüz başarılı çalışmalar<br />

sonucunda, bizim Türkiye temsilcisi<br />

olmamızı arzu ettiler ve bu ünvanı<br />

verdiler. Bu ünvanı almış olmakla hem<br />

kendi açımdan hem de Türkiye açısından<br />

onur duyuyorum. Böylesi güçlü bir<br />

kurumun dünyada ilk kez Türkiye’de<br />

temsilcilik vermesini, Türkiye’nin<br />

yükselen pazarlardaki öneminin vurgulanması<br />

açısından son derece değerli<br />

buluyorum. Bu Türkiye’ye yeni fonların<br />

gelmesinin de önünü açabilecek bir<br />

gelişme” dedi.<br />

EMPEA ve Globalturk Capital işbirliği<br />

Öney, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz<br />

1 yıl içinde EMPEA ve Globalturk<br />

Capital iş birliği, özel sermaye<br />

fonlarının Cumhurbaşkanımız ile hem<br />

New York, hem Washington DC’de özel<br />

olarak bir araya gelmelerini, hem de<br />

Başbakan Yardımcısı, Bakanlarımız ve<br />

ISPAT yöneticileri ile görüşme yapmalarını<br />

sağladı. Ayrıca her yıl Mayıs ayında<br />

Washington DC’de yapılan EMPEA’nın<br />

yıllık toplantılarında 4 yıldan sonra ilk<br />

kez Türkiye oturumu yapılabilmiştir.”<br />

“Türkiye için kilometre taşı”<br />

Konuşmasında özel sermaye fonlarının<br />

yatırım yöntemleri hakkında bilgi veren<br />

Öney, şu bilgileri paylaştı:<br />

“Özel sermaye fonu yöneticileri fon sahiplerinden<br />

genelde 10 yıl için fon toplayıp<br />

bu fonları şirketlere 5 ile 8 yıllığına<br />

yatırırlar. Onların yönetim kurullarına<br />

girerler. Şirketleri hızla büyütmeye çalışıp<br />

daha sonra hisselerini satıp çıkmayı<br />

hedeflerler. Yaptıkları yatırımlardan ne<br />

kadar kar edip çıkabilirlerse bir sonraki<br />

seferde fon sahiplerinden daha fazla fon<br />

toplayabilirler. Yatırımlardan karlı bir şekilde<br />

çıkabilmeleri yatırım yapmalarından<br />

daha önemli bir konudur. Çıkarken<br />

hisselerini bir başka şirkete, fona ya da<br />

şirketin mevcut ortaklarına satabilir, ya<br />

da halka açarak çıkabilirler. Bu yıl ilke<br />

kez 3 adet halka arz yoluyla çıkış yaşanması,<br />

Türkiye açısından bir kilometre taşı<br />

olmuştur. Önümüzdeki yıl Türkiye için<br />

yeni özel sermaye fonu kaynaklarının<br />

Türkiye’ye akabilmesinin önünü açan<br />

çok önemli bir gelişmedir.”<br />

“Küresel özel sermaye endüstrisinde<br />

Türkiye önemli bir rol oynuyor”<br />

EMPEA olarak Türkiye’deki başarılarının<br />

en önemli nedenlerinden birini Globalturk<br />

ile geliştirilen iş birliği modeli<br />

olarak gösteren EMPEA’nın Eski Başkanı<br />

Yönetim Kurulu Üyesi ve Sözcüsü<br />

Jeffrey Leonard, özel sermaye açısından<br />

Türkiye’ye yönelik bakış açılarının<br />

uzun soluklu olduğunu söyledi. Küresel<br />

özel sermaye endüstrisinde Türkiye’nin<br />

önemli bir rol oynadığının altını çizen<br />

Jeffrey Leonard, şunları söyledi: “Türkiye<br />

gibi gelişen pazarlar için yatırımcıların<br />

hassasiyetleri bulunsa da bu ekonomiler<br />

yüzümüzü kara çıkarmıyor. 2012<br />

yılında Türkiye yatırımlar açısından en<br />

verimli zamanını yaşamıştı. O dönemde<br />

Hindistan daha aşağıdaydı. Şimdi ise<br />

yatırımcıların gözdesi Hindistan. Bu durum<br />

Türkiye için bir fırsat aslında. Zira<br />

yeniden yukarı çıkması için bir şans.<br />

Pazarda böyle dalgalanmalar oluyor. Bu<br />

durumdan kaygı duymamak lazım.”<br />

“Türkiye özel sermaye açısından büyük<br />

bir pazar”<br />

Etkinlikte konuşma yapan EBDR Sermayeler<br />

Yönetici Direktörü Hasan El<br />

Khatib, EBDR olarak Rusya, Polonya,<br />

Moğolistan, Mısır ve Türkiye’nin de<br />

içinde bulunduğu 38 ülkelik bir bölgede<br />

enerji, kamu, altyapı sektörlerine yatırım<br />

yaptıklarını vurguladı. Türkiye’de<br />

de önemli bir portföylerinin bulunduğunun<br />

altını çizen Hasan El Khatib,<br />

“Operasyonlarımız arasında Türkiye<br />

en geniş yeri kapsıyor. Türkiye özel sermaye<br />

açısından Polonya ile birlikte en<br />

büyük pazar. Türkiye’de şu an yaşanan<br />

kur dengesizliğine karşın özel sermaye<br />

fonları üzerine düşen görevi yapıyor ve<br />

Türkiye’nin sağlam ekonomisine güvenerek<br />

çalışmaya devam ediyor. Biz de<br />

EBDR olarak yatırımlarımıza devam<br />

ediyoruz.“ dedi.<br />

“Türkiye Telekom pazarı için büyük<br />

fırsat”<br />

Türkiye’nin diğer telekom pazarlarından<br />

farklı olarak sürekli fırsatlar sağlayan,<br />

büyümenin yaşandığı bir pazar olduğunu<br />

kaydeden Vodafone Türkiye CEO’su<br />

Colman Deegan, bunun en önemli nedeni<br />

olarak da genç ve teknoloji meraklı<br />

nüfusu gösterdi. Özel sermaye yatırımlarına<br />

bakıldığında, telekom şirketlerine<br />

çok fazla yatırım yapılmadığına değinen<br />

Deegan, “Oysa Internet Türkiye’de diğer<br />

ülkelere göre çok daha yoğun bir şekilde<br />

kullanılıyor. Bu durum OTT, bulut bazlı<br />

servisler için bize alan açıyor. Dolayısıyla<br />

bu konularda yapılacak daha çok<br />

yatırım var. Bu alanlarda yatırımcılarla<br />

daha yakın çalışmamız gerektiğine inanıyorum.”<br />

dedi.


www.metropoldergileri.com 31


RÖPORTAJ<br />

32<br />

Çiğdem Kurut<br />

Makine mühendisleri kuşkusuz ki sanayinin<br />

olmazsa olmazları. Mühendislerin<br />

sanayi ve teknolojideki önemini Konya<br />

Makine Mühendisleri Odası Başkanı Aziz<br />

Hakan Altun’la konuştuk…<br />

Hayatın her alanında<br />

makine mühendisi var<br />

Makine Mühendisleri Odası sanayiler<br />

açısından nasıl bir önem taşıyor?<br />

Vatandaşlara ve kurumlara yapmış olduğumuz<br />

hizmetler var. Bunlar bilirkişilik<br />

ve denetim üzerine yapılan hizmetler.<br />

Asansör denetimleri, yakın bir zamana<br />

kadar da LPG denetimleri vardı. Bunun<br />

gibi periyodik kontroller yapıyoruz. Makine<br />

Mühendisleri Odası piyasaya kalite<br />

getiriyor. Belli bir kalitede tutuyor ve<br />

piyasayı fiyat olarak düzenliyor. Mesela<br />

biz asansör kontrol işine girmeden önce<br />

Türkiye’de bir asansör kontrolü 600, 700<br />

lira civarındayken, bizim girmemizle beraber<br />

120 lira gibi bir rakama indi. Kalite<br />

bakımından ele alındığında ise özellikle<br />

periyodik kontrollerde merdiven altı diye<br />

tabir ettiğimiz firmalarca yeterli kontroller<br />

yapılmadan belge verilmesi söz konusu<br />

olabiliyordu. Çalışanlarımızla, teknik<br />

görevlilerimizle tüm kontrol ve denetimlerimizi<br />

büyük bir titizlikle gerçekleştiriyoruz.<br />

Bu yüzden de kurumsal firmalar<br />

bizi tercih ediyor. Biz eksiklerini söyleyelim,<br />

raporumuzu sunalım ve sorumluluğumuzu<br />

tam olarak yerine getirelim<br />

anlayışındayız.<br />

Bu denetimlerde çok ayrıntıya giriyorsunuz.<br />

Bunun sebebi nedir?<br />

Mesela şu örneği çok veririz. Asansörün<br />

içindeki ayna bizim güzelliğimizi, yakışıklılığımızı<br />

göstermek için kullanılmaz.<br />

Asansörün kata geldiğini belli etmek için<br />

kullanılır. Kendinizi görün ve asansörün<br />

o kata geldiğini anlayın diye konulmuştur.<br />

Bazen o ayna kırık, çatlaktır diye<br />

KONYA MAKİNE<br />

MÜHENDİSLERİ ODASI BAŞKANI<br />

AZİZ HAKAN ALTUN


aporlarız. Aynayı bile yazmışsınız derler.<br />

Ama işte amacı bu. Beş, altı kişinin<br />

birden bindiği asansörde çatlak ayna da<br />

olmamalı. Bu raporlardan vatandaş rahatsız<br />

oluyor ama düşündüğünüz zaman<br />

da 50 liralık bir ayna için belki büyük bir<br />

kazayı önlüyorsunuz. Odanın görevi işini<br />

tam yapmaktır. Türkiye’deki en büyük<br />

sıkıntılardan birisi piyasalardaki denetim.<br />

Denetimin çok iyi yapılması lazım.<br />

Biz en çok ilk denetimde zorlanırız. İlk<br />

kontrolünü yaptığımız asansörde ya da<br />

periyodik denetimine başladığımız alanlarda<br />

büyük eksiklikler çıkar. Ama 2, 3<br />

kontrolden sonra sıkıntılar azalır. Kendileri<br />

de rahatlar, biz de rahatlarız. İlk seferde<br />

yarım günümüzü alan iş daha sonraki<br />

aşamalarda 1 saaten aza bile düşer.<br />

Geniş bir alanda hizmet veriyorsunuz.<br />

Oda olarak mesleki gruplarımız var. Mesela<br />

SMM dediğimiz serbest müşavirlik<br />

mühendislik hizmeti yapan firmalarımız<br />

mevcut. Geniş bir yelpazeye sahip.<br />

SMM’li üyelerimiz kalorifer, doğal gaz,<br />

iklimlendirme, sıhhi tesisat gibi ve araç<br />

imal tadil montaj işleri yapan firmalarımız<br />

var. Bizden yetki belgesi alırlar. Bu<br />

üyelerimiz odamız altında meslek örgütü<br />

altında toplanıyorlar. Biz de belli standartlar<br />

çerçevesinde bunları koruyoruz.<br />

İcra makamı olmasak da Devlet ve hükümet<br />

yetkilileri bu meslek gruplarına<br />

yönelik bir standart değiştireceği zaman<br />

çalışanların, ülkenin, vatandaşın çıkarına<br />

değilse ya da ileride sıkıntı çıkaracak bir<br />

durum varsa sebepleriyle beraber gerekli<br />

uyarıları yapıyoruz.<br />

Sanayide çalışan mühendislerimiz var.<br />

Makine mühendisliğinin çalışma alanı<br />

çok geniş. Aynı zamanda akademisyenim.<br />

Öğrencilerime de hep söylerim; hayatın<br />

her alanında biz varız. Havanın değişmesi,<br />

iklim koşulları bile bizi ilgilendiriyor.<br />

Soğuk hava depolarından binalara, fırınlara<br />

kadar ısıtma soğutma yapıyorsunuz.<br />

Bunların tümü bizim tasarımımıza göre<br />

yapılıyor. En basiti bu. Mekanik tesisat<br />

diyorsunuz; sıcak su, pis su tesisatı, kalorifer<br />

tesisatlarını, iklimlendirme tesisatını<br />

biz yapıyoruz. Otomobil üretimindeki tüm<br />

yedek parçaları, bahçelerdeki sulama tesislerinde<br />

boru çaplarını hesaplamak bile<br />

bizlere ait. Düşünün doğal gazı Rusya’daki<br />

depodan alıp evinize gelinceye kadarki<br />

aşamada tüm boru çapları hesaplamaları,<br />

kullanılan vanalar, pompalar, redüktörler<br />

gibi tüm ayrıntıların hesaplaması yine bize<br />

ait. Yani hayatın her alanında makine mühendisi<br />

vardır. Makine mühendisliğinin<br />

teknolojiyle uyumunu sağlamak zorundasınız.<br />

Ve diğer mühendisliklerle disiplinler<br />

arası iç içe bu kadar çalışan başka hiçbir<br />

mühendislik dalı yoktur. Bir kalorifer tesisatında<br />

bile inşaat mühendisleri, mimarlarla<br />

beraber çalışıyoruz. Her alanda başka<br />

disiplinlerle çalışmak zorundasınız.<br />

Sanayideki gelişme makine mühendisleriyle<br />

mi sağlanıyor?<br />

1800’lü yıllarda İngiltere sanayi devrimi<br />

ile başlayan gelişmişlik ve teknolojik artırımda<br />

makine mühendisleri büyük önem<br />

taşımıştır. Makineleşmedeki tasarımlar,<br />

kullanılan ürünlerin daha verimli daha<br />

ekonomik ve ergonomik olması yolundaki<br />

tasarımlar, imalatlar, makine tasarımları<br />

geçmiş yüzyıllardan bu yana hala devam<br />

ediyor. Günümüze geldiğimiz zaman da<br />

artık dünün bugünden çok farklı olduğunu<br />

görüyoruz. Bugün hep söylediğimiz bir<br />

şey var; yazılım mühendisliği, elektronik<br />

mühendisliği diyoruz, otomotik kontrol<br />

diyoruz, mekatronik diyoruz. Endüstri<br />

4 diyoruz. Nesnelerin birbiriyle iletişimi,<br />

bağlantısı, inovasyon dilimizden düşmüyor.<br />

Her şeyde kesinlikle bir makine mühendisi<br />

olmak zorunda. İnsanı bir makine<br />

olarak düşünürsek; iskelet ve kas sistemi<br />

makine mühendisine aittir. Bu olmadan<br />

diğerleri olmaz. Beyin dediğimiz yazılımcılara,<br />

sinir sistemi elektronikçi, elektrikçilere<br />

aittir diyebiliriz. Mesela makinenin<br />

tasarımını biz yapıyor ve imalatını<br />

gerçekleştirebiliyoruz. Ama hareketleri<br />

www.metropoldergileri.com 33


RÖPORTAJ<br />

34<br />

ve kontrollerinde diğer mühendislik dalları<br />

ile çalışıyoruz. Bunun en bariz örneğini<br />

trende görüyoruz. Mesela ilk yapılan<br />

trenler kara tren dediğimiz buhar gücü ile<br />

çalışan trenlerdi. Bu trenlerde tamamen<br />

makine mühendisleriyle ilişkili bir durumdu.<br />

Bir buhar makinesi vardı; kömürü atıyorsunuz,<br />

kömürden aldığınız ısı enerjisini<br />

akışkana aktarak belli bir buhar gücüne<br />

çıkarıyorsunuz, buhar gücünden mekanik<br />

enerjiye dönüştürerek tekerleğe aktarıyorsunuz.<br />

Kömürden elde ettiğiniz enerjinin<br />

tekerlere olan aktarımına kadarki hesaplama<br />

bize aitti. Trenin tasarımı da bize aitti.<br />

Hemen hemen başka hiçbir mühendislik<br />

dalı yoktu. Ama teknolojinin gelişimiyle<br />

elektrikli trenler çıkmaya başladı. Yavaş<br />

yavaş bizlere, yine mekanik aksam üzerine<br />

elektrik mühendisleri dahil olmaya başladı.<br />

Daha sonra yüksek hızlı, teknolojik<br />

trenler ortaya çıktı. Yazılımla müdahaleler<br />

yapılmaya başladı. Elektronik mühendisleri,<br />

bilgisayar mühendisleri devreye girdi.<br />

Ama mekanik aksam hala makine mühendislerinde.<br />

Teknoloji nereye kadar giderse<br />

gitsin; her zaman makine mühendisliğine<br />

ihtiyaç duyulacaktır ve geliştiren de hep<br />

makine mühendisi olacaktır. Diğer mühendislik<br />

dalları bizim üzerimize kurgular yapacaktır.<br />

Daha çabuk, daha kontrollü nasıl<br />

yaparız diye, kontrol mühendisleri devreye<br />

girecek. Keza kontrol mühendisliğinde<br />

de yine makine mühendisleri vardır. Makine<br />

mühendisliğinin alanlarından birisi<br />

de kontrol mühendisliğidir. Mekatronik<br />

mühendisliği ortaya çıkmıştır. Bu da biraz<br />

mekanik, biraz yazılım, biraz da elektronik<br />

dahil olduğu bir alandır. Bunun üçünü birleştirerek<br />

makinelerin iletişimini sağlar.<br />

Türkiye’de makine mühendisliğine verilen<br />

değer hangi noktada?<br />

Makine mühendisleri olarak şöyle bir dezavantajımız<br />

var. Hayatın her alanında varız<br />

diye başta söylemiştik. 4 yıllık makine<br />

mühendisliği eğitimini 10 yıla çıkartın; 10<br />

yılda da her dönem 6 tane ders koyun, 10<br />

yılı doldurabilirsiniz. Bu kapasiteye sahip<br />

bir alan. Eğitim süreci hiç bitmeyen<br />

bir alandır. Sürekli de kendini yeniler. 4<br />

yılda temel eğitim veriliyor. Akışkanın,<br />

mekaniğin, ısının, malzemenin temel<br />

eğitimi veriliyor, bunun üzerine öğrenci<br />

okuldan mezun olduktan sonra hangi alana<br />

gidecekse bunların üzerinde eğilimlere<br />

başlıyor. Okulda temel eğitim aldıktan<br />

sonra yoğunlaştığı alana gideceği zaman<br />

uzmanlaşıyor. Konuyla ilgili bilgiye ulaşıp<br />

onu alması lazım. Temel eğitimi vermezseniz<br />

oradaki bilgiye ulaşsa bile alamıyor.<br />

Öğrenci makine mühendisliğinden çırak<br />

olarak mezun olur sonra ustalaşır. Mezun<br />

olduktan sonra kendisini bir alanda çok<br />

iyi yetiştirmek zorunda. Bazı mühendislik<br />

fakültelerinde uygulanan İntörn mühendislik<br />

var. 4. Sınıfta sanayi- üniversite<br />

işbirliğiyle öğrenciyi sanayiye gönderiyor.<br />

Bu süreç okul döneminde de sonrasında da<br />

gerçekleşebilir.<br />

Firmaların gerek inovasyon, gerekse<br />

ArGe çalışmalarında makine mühendislerine<br />

yeterli yetki ve etki sağlanıyor mu?<br />

Mühendislik eğitimimi Konya’da aldım<br />

Konya sanayisindeki oluşumlar 1980’lerde<br />

yeni yeni başlamıştı. Mesela ben öğrenciyken<br />

1. Organize Sanayisi vardı, 2.<br />

Organize Sanayisi’nde de firmalar yeni<br />

yeni kuruluyordu. Ve 1980’lerdeki anlayış<br />

1990’larda hala devam ediyordu. Bu<br />

ilk nesil sanayicilerdi. Biz öğrenciyken<br />

firmaların kapısından içeri zor girebiliyorduk.<br />

Mühendis ne işe yarar deniyordu.<br />

Ama sonra 2. neslin firmaya girmesiyle<br />

ve firmaların da iç hacimlerinin büyüyüp<br />

dışarıya açılmasıyla mühendislerin önemi<br />

arttı. Özellikle 2000’li yıllardan sonra bu<br />

artış çok hızlı bir şekilde yansıdı. Bizim<br />

kapısından içeri giremediğimiz firmalarda<br />

şu anda sadece Konya’da toplam 20<br />

tane Ar-Ge merkezi var. Bunun 18 tanesi<br />

Ar-Ge, 2 tanesi tasarım merkezi olan firmalar.<br />

Bir Ar-Ge merkezinin olması için<br />

minimum 18 çalışan gerek. Bunun 10’a<br />

yakını mühendis. Bu sadece Konya için<br />

söylediğim bir rakam. Nereden nereye geldik.<br />

Ülke bazında büyüttüğümüz zaman<br />

rakamlar katlayarak gider. Firmaların<br />

dışarıya açılmasından sonra makine mühendisliğinin<br />

önemi daha da arttı. Firma-


lardan odamıza şu konularda kendini<br />

yetiştirmiş makine mühendisi ihtiyacımız<br />

var diye talep gelmekte. Hatta bazı<br />

firmalar yetiştirmek için öğrenci istiyor.<br />

Kendi çalışmalarına uygun şekilde yetiştiriyorlar.<br />

Mühendislik de kendi içerisinde nasıl<br />

bir gelişim gösterdi?<br />

Bugün mühendislikte kullanılan araçlar<br />

da değişti. 30 yıl önce teknik resmi,<br />

T cetveli, gönye, iletki ve pergelle büyük<br />

masalar üzerinde yapıyorduk. Ama<br />

bu artık bilgisayara dönüştü. T cetvelle<br />

3 boyutlu çizim yapmak 2 boyutluya<br />

göre daha zordu. Şimdi bilgisayarlarda<br />

3 boyutlu çizim yapmak 2 boyuttan<br />

daha kolay. O seviyeye geldi. Yeni mezun<br />

olan arkadaşlara da bu tür konularda<br />

destek veriyoruz. Bilmeyenler,<br />

kendini geliştirmek isteyenlere kurslar<br />

açıyoruz. Bizim sayfalar dolusu yaptığımız<br />

basit bir makine mühendisliği<br />

hesaplamalarını bilgisayarlarda analiz<br />

programları ile çok daha karmaşığını<br />

daha kısa sürede yapabiliyoruz. Mesela<br />

makineyi tasarlıyorsunuz, gerekli<br />

yerlere gerekli kuvvetleri uyguladıktan<br />

sonra çözümlerden istediğiniz noktadaki<br />

gerilmeleri elde edebiliyorsunuz.<br />

Benzer çözümü akış ve ısı analizi içinde<br />

yapabiliyorsunuz. Bu da zaman kazandırıyor.<br />

Yazılım o kadar gelişti ki;<br />

dünyadaki büyük firmalar yaptıkları<br />

tasarımları ilk önce bilgisayar ortamında<br />

analiz yapıyor. Ondan sonra üretime<br />

geçiyorlar. En küçük parça imalatçısı<br />

bile parçanın mekanik özelliklerini,<br />

dayanıklı olup olmadığını bilgisayar<br />

ortamında gördükten sonra üretime geçiyor.<br />

Maliyeti düşürüyor.<br />

Ar-Ge yaparken sürekli parça üretip<br />

deneme yanılma yoluyla hareket edeceğine<br />

hepsini bilgisayar ortamında yapıp<br />

ideal parçayı ortaya çıkartıp denemeye<br />

geçebiliyorsunuz. Ama bu analiz programını<br />

bilmek için de kişinin çok iyi yetişmesi<br />

lazım. Odamızda bu programları<br />

kaldırabilecek bilgisayarlarımızla<br />

üyelerimize, öğrencilerimize çözüm,<br />

analiz programlarıyla ilgili kurslar<br />

düzenliyoruz. Özellikle öğrencilerden<br />

yoğun talep geliyor. Burada temeli öğrenip<br />

çalıştığı firmanın Ar-Ge’sine inovasyonuna<br />

katkı sağlıyor.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin ülkeye katkısı ne<br />

olur?<br />

Bizim üreticimiz ArGe, inovasyon<br />

yapayım ama bana ne getirecek? Her<br />

zaman buna bakar. Eğer ki firma sahibi<br />

“ben ArGe ve inovasyon sonucunda<br />

ürünümde kaliteyi yakaladım, dünya<br />

standartlarına geldim ve de çok güzel<br />

satış yapıp kar elde ediyorum” dediği<br />

an gözü kapalı girer. Şu anda da girmek<br />

zorunda kalıyorlar. Konya bazında<br />

örnek vereyim. Söylediğimiz bir şey<br />

vardı; 1980’ler Konya sanayisinin bebeklik<br />

süreci, 1990’lar çocukluk süreci,<br />

2000’den sonra da delikanlılık süreci.<br />

Bundan sonra olgunluk sürecine girilmesi<br />

lazım. Biz her atılımı yaptık, Avrupa’daki<br />

ürünleri yapmak için onları<br />

aldık geldik, inceledik, aynılarını, benzerlerini<br />

yaptık. Ama artık üzerine koyma<br />

zamanı. Yaptığımızın ne olduğunu<br />

bilme zamanı geldi. Yani yaptığımız<br />

ürünün özelliklerini bilmemiz gerek.<br />

Bunun için tasarım yapmadan önce bir<br />

analiz programıyla kontrol etmesi, tasarım<br />

esnasında bunu ölçmesi, benim<br />

tasarımım en ideal tasarım diyebilmesi<br />

lazım. Üretimi yaptı, sonraki aşamada<br />

da deneysel olarak istenilen ortam şartlarında<br />

deney tesisatını kullanarak yaptığını<br />

analizin veya ürünün doğruluğu<br />

ne kadar, kapasitesi ne kadar bunu belirlemesi<br />

lazım. Konya’da şu anda bunu<br />

yapan firmalar var ve Amerika’ya ihraç<br />

ediyor. Bu firma önceden Türkiye bazlı<br />

çalışıyordu, ama yaptığı deneyler ve<br />

analizlerin sonuçlarıyla yaptığı ürünün<br />

kalitesini ortaya koyduktan sonra yurt<br />

dışına çıkabiliyor. Yurtdışında kataloğuna<br />

bunu belgeli olarak koyabiliyor.<br />

Her şeyi ispatlamak zorundasınız. Bu<br />

güven sağlıyor.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Dünya belli bir yere gidiyor. Bu teknolojinin<br />

önünü alamıyorsunuz. Teknoloji<br />

artık üssel olarak gidiyor. Buna da<br />

bizim ülkemizin bir an önce ayak uydurması<br />

lazım. Bir kişi Tesla elektrikli<br />

araba diye çıkıyor. Üretimine giriyor.<br />

Mekanik araba dönemini kapatıyor. Bir<br />

buluş dünyanın dengelerini değiştirebiliyor.<br />

Bizim de buna uyum sağlamamız<br />

lazım. Bir an önce bizim de bu dengelerin<br />

de bir tarafında yer almamız lazım.<br />

Bu da bilgiyle, mühendislerle gerçekleşecek.<br />

Firma sahipleri ve üretimin<br />

herhangi bir yerinde yer alan kişilerin<br />

mühendislere güvenmeleri ve gerekli<br />

destekleri vermeleri gerekiyor. Biz<br />

de makine Mühendisleri odası olarak<br />

eğitim, kurs veya alanında en yetkili<br />

kişiden bilgi, konferans çalışmalarıyla<br />

elimizden geleni yapıyoruz. Daha önce<br />

Panasonic Yönetim Kurulu’nu getirdiğimiz<br />

gibi yine en yetkili kişiyi getirerek<br />

mühendisimizle, sanayicimizle<br />

buluştururuz. Gerek sanayicimizi gerek<br />

mühendisimizi gerekse vatandaşımızı<br />

bilgilendireceksek en iyi şekilde<br />

bilgilendirerek bilişim ve teknolojiye<br />

gerekli desteği veririz.<br />

www.metropoldergileri.com 35


HABER<br />

36<br />

“TÜRKİYE İÇİN BİR REKABET ENDEKSİ RAPORU”<br />

TÜRKONFED İSTANBUL TOPLANTISI İSİFED EV SAHİPLİĞİNDE DÜZENLENDİ<br />

TÜRKİYE’NİN EN<br />

REKABETÇİ İLİ<br />

İSTANBUL<br />

TÜRKONFED ve EDAM işbirliği ile hazırlanan “Türkiye İçin Bir Rekabet Endeksi”<br />

raporunun yerel tanıtım toplantılarının İstanbul ayağı İSİFED ev sahipliğinde<br />

gerçekleştirildi. 2008 ve 2014 yılı sonuçlarını karşılaştıran rapordaki genel<br />

endekse göre İstanbul Türkiye’nin en rekabetçi ili oldu. İstanbul’un liderliğinde<br />

Marmara Bölgesi’ndeki diğer illerin ortalama sıralamasının da en<br />

rekabetçi iller arasında yer aldığını ortaya koyan rapora göre, 2008’den bu<br />

yana genel endekste İstanbul’un rekabetçilik gücü değişmedi. İstanbul’un<br />

genel endeksi oluşturan 8 alt endeksteki sıralaması ve iyileştirme noktaları<br />

da toplantı kapsamında detaylı olarak incelendi.<br />

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu<br />

(TÜRKONFED) ve Ekonomi<br />

ve Dış Politika Araştırma Merkezi<br />

(EDAM) işbirliği ile hazırlanan “Türkiye<br />

İçin Bir Rekabet Endeksi” raporunun<br />

çıktıları, İstanbul Sanayici ve<br />

İş Adamları Dernekleri Federasyonu<br />

(İSİFED) ev sahipliğinde düzenlenen<br />

toplantıda mercek altına alındı. TÜR-<br />

KONFED Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Tarkan Kadooğlu, İSİFED Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Muammer Ömeroğlu,<br />

ve TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı<br />

/ Rapor Yazarı Pelin Yenigün Dilek’in<br />

katılımlarıyla gerçekleştirilen toplantıda;<br />

İstanbul özelinde ortaya çıkan veriler<br />

katılımcılarla paylaşıldı.<br />

İSTANBUL 2008-2014 YILLARI ARA-<br />

SINDA REKABETÇİLİK GÜCÜNÜ KO-<br />

RUDU<br />

Daha gelişmiş bir veri seti ve metodoloji<br />

ile güncellenen 2008 yılında hazırlanan<br />

ilk rapor, 2008-2014 yılları arasındaki<br />

değişiklikleri analiz etme imkanı sunarak,<br />

Türkiye’de rekabetçiliğin bölgesel<br />

dağılımına dair de daha tamamlayıcı<br />

bir tablo ortaya koydu. Buna göre İstanbul,<br />

sekiz alt endeksin birleşiminden<br />

oluşan genel rekabetçilik endeksinde en<br />

rekabetçi birinci il olarak yerini korudu.<br />

SEKİZ ALT ENDEKS VE 65 DEĞİŞKENE<br />

GÖRE REKABETÇİLİK ARAŞTIRILDI<br />

Raporda il bazında rekabetçilik endeksini<br />

oluşturan sekiz alt endeks ile 65<br />

değişkenin ışığında rekabetçi dinamikler<br />

araştırıldı. Rekabetçilik endeksine<br />

baz oluşturan alt endekslerde İstanbul;<br />

makroekonomik istikrar, finansal derinlik<br />

ve piyasa büyüklüğü endekslerinde<br />

birinci sırada, fiziki altyapı ve<br />

yaratıcı sermaye endekslerinde ikinci<br />

sırada, insan sermayesi endeksinde 4.<br />

sırada, emek piyasaları endeksinde 6.<br />

sırada, sosyal sermaye endeksinde ise<br />

18. sırada yer aldı. Bu başlıklar altında,<br />

okullaşma oranından, kişi başına elektrik<br />

tüketimine kadar birçok değişken<br />

değerlendirmeye alındı.<br />

KADOOĞLU: “EKONOMİK BÜYÜME-<br />

NİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ REFORM-<br />

LARLA SAĞLANABİLİR”<br />

Kredi Garanti Fonu (KGF) başta olmak<br />

üzere, hükümet teşviklerinin reel sektörde<br />

yarattığı canlanmanın ekonomik<br />

büyümede ana faktör olduğunu belirten<br />

TÜRKONFED Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Tarkan Kadooğlu: “Üçüncü<br />

çeyrekte hane halkı tüketim harcamaları<br />

yüzde 11.7, kamu harcamaları ise<br />

yüzde 2.8 büyüdü. Sabit sermaye oluşumundaki<br />

yüzde 12.8 oranındaki artış<br />

da göz önüne alındığında; üçüncü çeyrekte<br />

büyüme hem tüketim harcamaları<br />

hem de imalat sanayi ile ivme kazandı.<br />

Büyümeye tüketimin katkısı yüzde 7<br />

olurken, sabit sermayenin katkısı yüzde<br />

3.6 ve net ihracatın katkısı ise yüzde<br />

0.4 oldu. Her zaman dile getirdiğimiz<br />

bir gerçeğin büyüme rakamlarının detaylarında<br />

da kendini gösterdiğini söylemek<br />

mümkün. Yani, KOBİ odaklı<br />

politikalar büyüme üzerinde çarpan<br />

etkisi yaratmaktadır. İnşaat sektöründe<br />

yüzde 12’lik büyümenin yanı sıra ilk iki<br />

çeyrekte gerileyen makine ve teçhizat<br />

yatırımlarının yüzde 15.3’lük bir artış<br />

sergilemesi önemlidir. Şimdi hedef, bu<br />

yatırımların ve büyümenin devamlılığını<br />

sağlayacak adımlar atılmasındadır.<br />

Odaklanmamız gereken ana alan<br />

burasıdır. Büyümede sanayi odaklı bir<br />

ekonomik model ile üretim, yatırım ve<br />

istihdam artışında hedeflenen noktalara<br />

gelebiliriz. Sürdürülebilirliği de ancak<br />

bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak reformlarla<br />

sağlayabiliriz” dedi.<br />

“TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDEKİ EN<br />

ÖNEMLİ SORUN ENFLASYON”<br />

İş dünyasının çok büyük bir faiz yükü<br />

altında yatırım yapmanın zorluğunu<br />

yaşadığını ifade eden Kadooğlu; “Enflasyonun<br />

Türkiye’nin gündemindeki en


önemli sorun olduğunu düşünüyoruz.<br />

2018 yılında büyümenin sürdürülebilirliği<br />

için enflasyonun yüzde 5’ler seviyesine<br />

indirilmesi çok önemlidir. Büyüme<br />

ve enflasyonun çift hanede arttığı bir<br />

süreçte ekonomide sürdürülebilirliği<br />

sağlamak zorlaşacaktır. Enflasyon ve<br />

faizle mücadelede kurumlar arasındaki<br />

işbirliği ne kadar önemliyse, kurumların<br />

bağımsızlığı ve kurumsallaşma kültürü<br />

de bir o kadar değerli ve önemlidir.<br />

Ekonomide mali disiplini korumak,<br />

makroekonomik istikrarı dengede tutacak<br />

politikalar belirlemek ve bunları da<br />

kurumlar arası eşgüdümle yürütmek,<br />

uluslararası yatırımcılara ve kuruluşlara<br />

da olumlu sinyaller verecektir” şeklinde<br />

konuştu.<br />

“KOBİ’LERİN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ<br />

ÜRETİM TEMELLİ TEŞVİK VE DES-<br />

TEKLERE İHTİYACI VAR”<br />

2018’in ekonomik politikalar ve sonuçları<br />

açısından, birden fazla dengeye<br />

dikkat edilmesi gereken hassas bir yıl<br />

olacağını söyleyen Kadooğlu, şöyle devam<br />

etti: “Önceliği doğru belirlenen, iyi<br />

anlatılmış, uygulama kararlığını ispat<br />

eden bir reform haritası, ülkemizi 2018<br />

yılında küresel ekonomik risklerden ve<br />

finansal piyasa oynaklığından koruyacaktır.<br />

Diğer yandan ekonomide nicelik<br />

değil niteliğin öne çıktığı dijitalleşen<br />

dünyada. KOBİ’lerimizin yüzde 60’ı<br />

düşük teknolojili üretim yaparken, sadece<br />

yüzde 4’ü yüksek teknolojili üretim<br />

gerçekleştirmektedir. Bu da bize Türkiye’nin<br />

4. Sanayi devrimi sürecinde acil<br />

olarak bir değişim ve dönüşüme ihtiyacı<br />

olduğunu ortaya koymaktadır. Sürdürülebilir<br />

büyüme ve verimlilik artışı<br />

ancak KOBİ odaklı politikaların hayata<br />

geçirilmesiyle mümkündür. KOBİ’lerin<br />

nitelikli insan kaynağından finansmana,<br />

Ar-Ge ve inovasyondan dijitalleşmeye,<br />

yatırımdan istihdama; yüksek<br />

teknolojili üretim temelli teşvik ve desteklere<br />

ihtiyacı vardır. Kredi Garanti<br />

Fonu, vergi indirimleri ve teşvikler ile<br />

kısa vadede ekonomiye can suyu etkisi<br />

başarılı olurken, orta ve uzun vadede 4.<br />

Sanayi devriminin konuşulduğu, dijitalleşmenin<br />

hayatın her alanını etkilediği<br />

yeni dünya gerçekleri dikkate alınarak<br />

Türkiye’nin reformları gündeminin ilk<br />

sırasına alması gerekmektedir. Nitelikli<br />

iş gücü için eğitim sisteminin bilgi bazlı<br />

yeni nesiller yetiştirmesi, mesleki eğitimin<br />

uluslararası standartlarda yeniden<br />

düzenlenmesi, kadınların iş gücüne katılımının<br />

artırılmasına dönük politikaların<br />

uygulanması ekonominin temellerini<br />

sağlamlaştıracak adımlardır.”<br />

ÖMEROĞLU: “KÜÇÜĞÜYLE BÜYÜ-<br />

ĞÜYLE ŞİRKETLERİMİZ ÜLKE EKO-<br />

NOMİSİNİN TAŞIYICILARI”<br />

Ekonominin hükümetin aldığı tedbirler<br />

ile toparlanma ve hızlı bir şekilde büyüme<br />

hızını artırma evresinde olduğunu<br />

belirten İSİFED Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Muammer Ömeroğlu ise “Ancak<br />

içinden geçmiş olduğumuz dönemde,<br />

şirketlerimizin bir çoğu öz sermayesinin<br />

ötesinde borçlanmıştır. Bu duruma<br />

ek olarak, son aylarda başlayan E-hacizler<br />

ile şirketler zor bir ekonomik dar<br />

boğaza girmektedir. Küçüğü ile büyüğü<br />

ile, bu şirketlerin ülke ekonomisi için<br />

taşıyıcı değerler olduğunu unutmamak<br />

gerekir. Dolayısıyla şirketlerimizi<br />

ayakta tutmanın yolu aranmalı, borcunu<br />

ödeyenle ödemeyen aynı kefeye<br />

konmamalıdır. Diğer bir önemli konu<br />

da, özellikle İstanbul’da nitelikli mavi<br />

yaka elemanlarda yaşanan açıktır.<br />

Fabrikalarımız kapasitelerinin altında<br />

çalışmaktadır. Dünyada da Türkiye’de<br />

de insanların sanayide çalışmak istememesi,<br />

biz sanayicilerin maliyetlerine<br />

yansımaktadır. Üretim maliyetlerini<br />

hızla yukarı çıkarmakta, dünya ile rekabetimizi<br />

zora sokmaktadır. Aslında<br />

bu sorun şirketlerimizi bekleyen büyük<br />

bir gündemin habercisidir. 2020 yılına<br />

kadar şirketlerimizin Sanayi 4.0’a geçişini<br />

yapamazsak, birçok sektör bitmek<br />

durumunda kalacaktır. Dolayısı ile çok<br />

hızlı davranmalıyız. Şirketlerimiz; Sanayi<br />

4.0‘ı yakalayabilmeleri için gerekli<br />

olan finansmana daha hızlı ve ucuz<br />

bir şekilde ulaşabilmelidir. İstanbul<br />

sanayisi için diğer bir önemli konu da<br />

fabrikalarımızın etrafının konut alanı<br />

olması ve bu durumun getirdiği taşınma<br />

zorunluluğu. Bizler artık, altyapısı<br />

hazırlanmış kalıcı yerler istiyoruz. Aksi<br />

takdirde işletmelerimizi büyütemeyiz.<br />

Ülkemize en iyi şekilde hizmet edebilmek<br />

için önümüzdeki bu gibi engellerin<br />

giderilmesini istiyoruz” dedi.<br />

“İSTANBUL, REKABETÇİLİĞİN VE GE-<br />

LİRİN TÜRKİYE İÇİN İTİCİ GÜCÜDÜR”<br />

İstanbul’un en rekabetçi il sıralamasında<br />

2008 ve 2014 yıllarında Türkiye’nin<br />

en rekabetçi ili olduğunu belirten TÜR-<br />

KONFED Ekonomi danışmanı ve Rapor<br />

Yazarı Pelin Yenigün Dilek, “Özellikle<br />

piyasa büyüklüğünü yansıtan göstergelerde<br />

birinci sıralarda yer alan İstanbul,<br />

rekabetçiliğin ve gelirin Türkiye için itici<br />

gücü olarak gözükmektedir. Araştırma<br />

yapılan yıllar için öne çıkan özellik,<br />

rekabet endeksinde ve kişi başına gelirde<br />

Türkiye ortalaması İstanbul’a bir<br />

parça yaklaşırken, İstanbul’dan sonra<br />

Türkiye’nin en rekabetçi olan illerinin<br />

İstanbul ile farkı açıldığının görülmesidir.<br />

İnovasyon odaklı, sanayi ve hizmet<br />

sektörleri arasındaki çizgilerin azaldığı,<br />

alan uzmanlığının teknoloji uzmanlığı<br />

ile birleştirildiği bir ortamda, rekabetçiliği<br />

iten ve çeken unsurlar hızla değişmektedir.<br />

İstanbul’un bu yeni dönemde<br />

alan uzmanlığı ile teknolojik dönüşümü<br />

birleştirme becerisi ve hızı, Türkiye’nin<br />

rekabetçilik düzeyini de belirleyecektir<br />

ve kritik bir öneme sahiptir” dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 37


RÖPORTAJ<br />

38<br />

Çiğdem Kurut<br />

Zeynep Öztop<br />

Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı;<br />

Felsefesiz yapay zeka çalışmaları<br />

başarısızlığa mahkum<br />

Son günlerde çokça dillenen,<br />

popüler olan “yapay zeka”yı<br />

nasıl tanımlayabiliriz?<br />

Yapay zeka; insan dışı bir varlıkta<br />

vuku bulacak zekaya diyoruz.<br />

Zeka hem günlük dilde,<br />

hem de ilgili disiplinlerde kullanımı<br />

itibariyle tümüyle bizdeki<br />

öz bilinçli, bilinçli, zihinsel<br />

işlevlere tekamül eden bir şey<br />

değil. Daha dar kapsamlı anlamı<br />

var. Bir varlık zeki olabilir<br />

ama bu sadece zihinli olduğunu<br />

gösterir. Bilinçli, özbilinçli<br />

olduğunu göstermez. Yapay<br />

zeka tabirinde kullanılan zeka<br />

terimi biraz rastgele gelişmiş<br />

bir terim. Bunun yerine yapay<br />

bilinç ya da yapay zihin denmesi<br />

belki daha uygun olabilirdi.<br />

İngilizcede bu terim artık<br />

gelişiyor. Artificial mind anlamında<br />

kullanılıyor. “Artificial<br />

intelligence” yani yapay zekaya<br />

tekabül eden terim daha çok<br />

bilgisayar bilimleri, robotiks,<br />

bilişsel psikoloji gibi disiplinlerde<br />

mevcut. Kanaatimce yakın<br />

bir gelecekte yapay zihin<br />

tabiri daha yaygın kullanılacak.<br />

Çünkü yapay zeka zihnin<br />

belli bir işlemini temsil ediyor.<br />

Halbuki biz burada zihnin belli<br />

bir kısmını değil komple insan<br />

zihnini simule edebilecek bir<br />

yapay oluşumdan bahsediyoruz..<br />

Mesela hesap makineleri<br />

de insan zihninin belli bir işlevini<br />

yerine getiriyor. Ama bunun<br />

insan zihninin çok küçük,<br />

binde birlik bir fonksiyonuna<br />

tekabül ettiğini söyleyebiliriz.<br />

Yabancı dilde yaygınlaştığı<br />

gibi Türkçe’de de yakın bir<br />

zamanda yaygınlaşacak diye<br />

düşünüyorum. Doğrusu da bu<br />

. Yapay zekanın gerçekleştiği<br />

ama zihnin diğer işlevlerinin<br />

gerçekleşmediği bir robot, klasik,<br />

hedeflenen anlamda bir<br />

insanın komple zihinsel işlevlerini<br />

tümüyle simüle eden bir<br />

varlık olmayacak. Dolayısıyla<br />

biz zihnin belirli işlevlerini<br />

yerine getiren, diğer işlevlerini<br />

ihmal eden bir yapay zekadan<br />

bahsetmiyoruz. Yapay zihin<br />

dendiğinde daha kuşatıcı olacak<br />

ve hedefler de ona doğru<br />

gidecek.<br />

Felsefe yapay zihnin neresinde<br />

yer alıyor?<br />

Yapay zeka şu ara çok popüler<br />

bir terim olmaya başladı. Hollywood<br />

filmlerinden tutun da<br />

artık pek çok alanda bu işleniyor.<br />

Bunun ekonomik, siyasi<br />

yönü var. Ahlaki etiği tartışılıyor.<br />

Hayatın pek çok alanında<br />

insanların dikkatini çeken bir<br />

terim olmaya başladı. Mesela<br />

Facebook yöneticileri yapay<br />

sistemlerinde iki yapay zeka<br />

sistemini devreye sokmuşlar;<br />

bunların birbirleriyle iletişime<br />

geçtiğini görünce sistemin<br />

şalterini indirmek zorunda kalmışlar.<br />

Böyle popüler haberler<br />

sık sık çıkıyor. Ya da bir gün<br />

yapay zeka insanlığı ele geçirebilir<br />

mi, insanlığın kabusu<br />

olabilir mi, yapay zeka bir suç<br />

işlediğinde hukuki, ahlaki açıdan<br />

ne yapılacak gibi meseleler<br />

tartışılıyor. Bugün katlanarak


yükselen bir ivme ile yapay<br />

zekayla ilgili görsel medyada<br />

da pahalı dizilerde, filmlerde<br />

artış var.<br />

Yapay zihnin hayatın pek çok<br />

alanına nüfuz eden bağlantılıları<br />

tartışılıyor. Fakat bu tartışmalar<br />

içerisinde yapay zekanın<br />

felsefeyle ilgili olan bağlantısı<br />

çok az gündeme geliyor. Hep<br />

teknolojik ve popüler alanlarla<br />

bağlantısı anlamında düşünülüyor.<br />

Felsefe ile olan bağlantısı<br />

en kritik olan bağlantısı olmasına<br />

rağmen çok az gündeme<br />

geliyor. Esasen bağlantısı şöyle;<br />

insan zihninin yapısını,<br />

doğasını, ontolojisisini çözümlemeksizin<br />

insan zihnini modellemeniz<br />

imkansız. Önce insan<br />

zihnini tümüyle kavramış<br />

olmamız gerekir. İnsan zihni<br />

şu an her yönüyle kavranabilmiş<br />

bir olgu olarak karşımıza<br />

çıkmıyor. Beyin çok komplike.<br />

Uykunun doğasını bile tam<br />

kavrayabilmiş değiliz. İnsan<br />

neden uykuya ihtiyaç duyar.<br />

İnsan zihnini tümüyle kavramadan<br />

insan zihnini modelleme<br />

imkanı hemen hemen<br />

imkansız gibi. İnsan zihnini<br />

kavrama işi de bilimsel anlamda<br />

daha çok felsefenin işi. İnsan<br />

zihnini kavramak için psikologlar<br />

yoğun bir şekilde uğraşıyor.<br />

Yüzlerce yıllık bir insani<br />

çaba var. Bilişsel bilimciler,<br />

Tıp alanında insan zihnini beyin<br />

üzerinden kavrama çabası<br />

sürüyor. Bu çalışmaların hiçbirisi<br />

felsefi bir teori olmaksızın<br />

sonuca ulaşacak çalışmalar<br />

değil. Felsefi teori insan zihninin<br />

varoluşunu, onun ontolojik<br />

ve epsonojik yapısını açıklayabilen<br />

bir teori sunmaksızın<br />

diğer branşlarda kavrama imkanı<br />

yok. Felsefeyle bağlantısı<br />

tam da burada devreye giriyor.<br />

Felsefede zihnin doğasına ilişkin<br />

araştırma daha çok zihin<br />

felsefesi denilen alt branşın işidir.<br />

Zihin felsefecileri özellikle<br />

1960’lardan sonra çok yoğun<br />

bir şekilde batı ve Amerika’daki<br />

üniversitelerde felsefe bölümleri<br />

ve branşları içerisinde<br />

en sıcak tartışmaların yapıldığı<br />

alan haline geldi. Çünkü bugün<br />

batı medeniyetinin ürettiği<br />

bilimlerin müthiş başarı elde<br />

ettiği 300 yıllık serüvende görülüyor.<br />

Burada tatmin edici<br />

bir başarının sağlanamadığı<br />

tek alan zihnin doğası. Zihin<br />

felsefecileri şu an Amerika’da<br />

tüm felsefeciler arasında en büyük<br />

grubu oluşturmuş olsa bile<br />

henüz zihnin doğasını kavramada<br />

çok mesafe kat ettiğimiz<br />

söylenemez. Zihni tamamen<br />

kavradığımız hiç söylenemez.<br />

Dolayısıyla zihinle ilgili bir<br />

kavrayışınız yoksa bu zihnin<br />

yapay versiyonunu üretmek<br />

mantıken de imkansız gözükmekte.<br />

İnsan kendi zihnini çözememişken<br />

yapay bir zihne neden<br />

ihtiyaç duyuyor?<br />

Bu aslında insandaki pek çok<br />

duyguyla alakalı. İnsan korktuğu<br />

için zihninde mitolojik varlıklar<br />

yaratır. Yalnızlık hissettiği<br />

için mistik ve sezgisel bir<br />

düşünce biçimi geliştirir. İnsan<br />

içinde yaşadığı ortama hayran<br />

olduğu için bir dine inanmayı<br />

hissedebilir. Ya da insan merak<br />

duygusuyla hareket eder<br />

ve felsefi, bilimsel bir düşünce<br />

biçimi gerçekleştirir. Çünkü<br />

sırf merakından kendisini, evreni<br />

Tanrı’nın doğasını ve bu<br />

üçü arasındaki ilişkiyi araştırır.<br />

Bunlar farklı düşünme<br />

biçimleridir. Korku yalnızlık<br />

hayranlık ve de merak duygusu.<br />

Bu dört duygu insanı farklı<br />

düşünme biçimlerine sevk<br />

eder. İnsan neden zihnin yapay<br />

bir versiyonunu oluşturmaya<br />

çalışır? Bu duygularla alakalı.<br />

İnsan kendini kavrayamamış<br />

bile olsa aslında yalnızlığını<br />

gidermek bunlardan en önemli<br />

nedenlerden bir tanesi. İnsanın<br />

doğasında tanrılaşma arzusu<br />

vardır. Bir bakıma yaptığı tüm<br />

eylemlerde. Mesela teknolojiye<br />

baktığımızda en büyük<br />

motivasyonlardan bir tanesi<br />

maksimum hızı yakalamak.<br />

Maksimum hız seviyesi, bir<br />

noktadayken anında başka bir<br />

noktada olmak. Ya da her an<br />

her yerde olmaktır. Mesela insan<br />

doğayı kontrol etmek ister.<br />

Depremleri, gezegenleri, bir<br />

meteorun yönünü değiştirmeyi.<br />

Gücün maksimum seviyesi<br />

Tanrı’dadır. O her şeye gücü<br />

yetendir. İnsan o tanrısal güce<br />

erişmek ister. Doğasında vardır.<br />

İnsan her şeyi bilmek ister.<br />

Bilemediğinin peşine düşmek<br />

ister. Her şeyi bilmek de tanrısal<br />

bir sıfattır. Dolayısıyla<br />

bilme, her şeye güç yetirme,<br />

her an her yerde olma tanrısal<br />

sıfatlardır ve insan edinmelerinin<br />

ardında bu tanrısal sıfatları<br />

elde etmek gayreti olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Fakat bu tanrıya<br />

bir meydan okuma değildir.<br />

Çünkü Tanrı bu duyguları<br />

onun içine yerleştirmiştir.<br />

Kendi kutsal kitabımız Kuranı<br />

Kerim alemin yaradılışını anlatırken<br />

“Biz ona kendi ruhumuzdan<br />

üfledik” der.. Bizde de<br />

Tanrısal bir şeylerin olduğunu<br />

söylemek kutsal kitabımıza da<br />

aykırı değil. Bu Tanrıya erişme<br />

olarak da algılanabilir. Tüm<br />

dinler için geçerli.<br />

Her insanın varoluşunda do-<br />

www.metropoldergileri.com 39


RÖPORTAJ<br />

40<br />

ğuştan getirdiği bir duygu.<br />

Tanrı kadar güçlü hissetmek.<br />

Çünkü yeryüzünde yaratabileceğiniz<br />

en muhteşem şey kendi<br />

başına otonom bilinci olan,<br />

zihne sahip bir varlık. Kendinizi<br />

güçlü edebileceğiniz, tanrıda<br />

var olan yaratıcılık sıfatının<br />

kendinizde de vuku bulduğunu<br />

hissedeceğiniz daha güçlü bir<br />

duygu yok.<br />

Yapay zeka üretmek mümkün<br />

mü?<br />

Çok kritik bir soru. Biz yapay<br />

zihin yerine yapay zeka demeye<br />

devam edelim. Yapay<br />

zeka çalışmalarında birinci<br />

mesele gerçek anlamda yapay<br />

bir zeka üretmek mümkün<br />

mü. Tartışılan birinci konu bu.<br />

Bunu daha çok sosyal bilimciler<br />

ve felsefeciler tartışıyor.<br />

Robotiks, bilişsel bilimlerle<br />

uğraşanlar bunu tartışmıyor.<br />

Bunu kabul ediyorlar. İlkece<br />

bu mümkündür, biz bunu nasıl<br />

yaparız aşamasındalar. İnsan<br />

zihninin en kritik üç unsuru;<br />

onun duygulanımlara, arzulara<br />

sahip olabilmesi ve fikirle ilgili<br />

kısmı. Muhakeme, düşünebilme.<br />

Bu üç asli unsuru yapay<br />

zekada da vuku bulabilir ön<br />

kabulüyle çalışmalarını sürdürebiliyorlar.<br />

Felsefi anlamda<br />

böyle bir şey mümkün mü çok<br />

tartışmalı. Kişisel kanaatim<br />

ise bunu söylemek için erken.<br />

Çünkü insanoğlunu kuşatan<br />

bazı bariyerler var. Sınırlı bir<br />

varlık. Kavramsal mekanizmanın<br />

işleyişi, biyolojik yapısı<br />

sınırlı. Çevresindeki evren<br />

sınırlı. İnsanoğlu uzaktaki bir<br />

galaksi hakkında hiçbir zaman<br />

bilgi edinemeyebilir. Çünkü<br />

ışık hızıyla 4 milyar yıl gitmeniz<br />

gerekir. Ya da ölümsüzlüğü<br />

insan keşfedemedi. Yapay<br />

zeka ile keşfedilebileceği hayal<br />

ediliyor ama şu an öyle bir şey<br />

yok. İnsanoğlunun kavrama<br />

gücü zamansal açıdan sınırlı.<br />

Kavramsal mekanizmamızda<br />

da birtakım sınırlamalar olabilir.<br />

Bir kediye quantum fiziğini<br />

öğretme imkanımız sıfır. Kedi<br />

olarak kaldığı sürece. Bizim<br />

de bu anlamda evrende ilkesel<br />

olarak kavrayamayacağımız<br />

meseleler olabilir. Bunu kabul<br />

etmemiz bizi ümitsizliğe sevk<br />

etmemeli. Elimizden geleni<br />

yaparak çevremizi, kendimizi<br />

evreni tanımaya çalışacağız.<br />

Yapay zeka üretmeye çabalarken<br />

insanlığa faydalı başka<br />

argümanlara da ulaşılabilir mi?<br />

Yapay zeka çalışmalarının<br />

başka getirileri var. Bu süreçte<br />

karşınıza çıkan sorunla baş<br />

ederken aslında kendi zekanızı<br />

anlama üzerine büyük<br />

mesafeler kat ediyorsunuz. Bu<br />

yolda daha emekleme seviyesindeyiz.<br />

İşin teknik tarafıyla<br />

ilgili olarak çalışmalar devam<br />

etmeli. Yapay zeka insanın bütün<br />

zihinsel fonksiyonlarının<br />

bilimsel ve teknolojik anlamda<br />

tümüyle modellenebileceği<br />

varsayımından hareketle ilerliyor.<br />

Felsefi anlamda bu imkan<br />

oldukça tartışmalıdır.<br />

Bu farklı bakış açıları bir sorun<br />

yaratıyor mu?<br />

Aslında bazen yaratıyor. Şöyle;<br />

işin zihin felsefesi yönüne hiç<br />

girmemiş insanlar yapay zeka<br />

ile ilgili en temel problemlerle<br />

yüzleşmemiş bilim adamları<br />

İlgili disiplinlerinden elde ettikleri<br />

datalardan bazı hatalı,<br />

hiç çıkarılmaması gereken<br />

mantıki sorular çıkarıyorlar.<br />

Çünkü kullandığı teori; zihin<br />

felsefesinde zihnin doğasına<br />

dair onlarca teoriden sadece<br />

biri. Ama rakip bir sürü teori<br />

var. O teorinin doğruluğu henüz<br />

ispatlanmamış durumda.<br />

İşin teknik ve bilimsel yönüyle<br />

uğraşan kesim işin temelinde<br />

yatan felsefi problemlere aşina<br />

olmalı, felsefeciler de teknik<br />

ve bilimsel boyuttaki gelişmeleri<br />

çok yakından takip etmeli.<br />

Amerika’da şu an sırf yapay<br />

zekayla ilgili bilinç enstitüleri<br />

var. Sadece bilinci çalışıyor. Bu<br />

enstitülerde psikologlar, felsefeciler,<br />

tıp bilimciler mühendislikler<br />

var. Bu tür insanlar o<br />

enstitüde biraya gelmiş vaziyette.<br />

İnterdisipliner bir şekilde<br />

çalışıyor. Ülkemizde bu tür faaliyetler<br />

için çok erken.<br />

Türkiye’nin bu alanda henüz<br />

emekleme aşamasında olmasının<br />

sebebi ne?<br />

Doktora yapmak için yurt dışına<br />

gittim. Doktora sırasında<br />

sorguladığım bir konuydu. Yapay<br />

zekayla ilgili tartışmalar,<br />

genel anlamda zihin felsefesi<br />

disiplini Amerika’da çok canlı,<br />

sıradan insanların bile ilgi<br />

duyduğu bir alan. Ülkeme döndüğümde<br />

baktım ki bununla<br />

ilgili ne altyapı çalışması var,<br />

ne konsensüs ne bir çalışma<br />

zemini oluşmuş. Bu konuyla<br />

ilgili Amerika’da yüzlerce<br />

araştırma laboratuvarı vs. var<br />

iken Türkiye’de böyle bir şey<br />

yok. Ülkeme döndüğümde ne<br />

gibi bir katkım olabilir diye<br />

kendime sordum. Mesela tıp,<br />

eğitim alanında gelişme kaydetmiş<br />

olabiliriz. Ama bu alanda<br />

yok. Çünkü bizim toplum<br />

olarak öncelikli sorunlarımız<br />

farklı. Bir Batı devletinin 50<br />

yıl önce tartıştığı sorunları<br />

biz yeni konuşuyoruz. 1950’li<br />

yıllarda ırkçılık Amerika için<br />

büyük bir problemdi. Düşünürler,<br />

felsefeciler bu konularla<br />

ilgileniyordu. Özgürlük nedir?<br />

Nasıl tanımlamalıyız vs. Ama<br />

bugün bu meseleleri aştıkları<br />

için daha lüks, kendi medeniyetlerinin<br />

geldiği ortamda<br />

daha ileri seviyede konulara<br />

odaklanmış vaziyetteler. Onları<br />

geliştirdiler. Bizim için<br />

henüz bu anlamda lüks kelimesini<br />

kullanabiliriz. Yapay zeka<br />

ile ilgili felsefi düşünce üretme<br />

atmosferinin oluşmayışının nedeni<br />

düşünce arenamızda uğraştığımız<br />

başka sorunlar. Bizim<br />

daha düşünce özgürlüğü,<br />

ifade özgürlüğü gibi alanlarda<br />

gelişme kaydetmemiz gerektiği<br />

gözüküyor. Gelişmeler de<br />

kaydediyoruz aslında. Bir diğer<br />

neden de genel olarak eğitim<br />

sistemimizle alakalı. Sadece<br />

yapay zeka alanına özgü<br />

bir geri kalmışlık değil. Pek<br />

çok disipline özgü de bir geri<br />

kalmışlık bu. Toplum olarak,<br />

devlet olarak YÖK olarak uzun<br />

vadeli stratejik planlar çizerek<br />

zaten aşmaya çalışıyoruz.<br />

Ama bir toplumun zihinsen<br />

dönüşümünün disiplinlerdeki<br />

gelişiminin seyri kademe kademe<br />

vuku bulan bir şey. Toplumların<br />

dönüşümünde 10 yıl,<br />

20 yıl gibi süreler kısa süreler.<br />

Biz küresel arenada neler olup<br />

bittiğinden çok hızlı bir biçimde<br />

etkilenen ve gerekli adımları<br />

atan da bir toplumuz. Karar<br />

verici mekanizma çok kolay<br />

adapte olabiliyor. Türkiye’nin<br />

yakın geleceğinde de yapay zekayla<br />

ilgili çalışmaların sıçrayış<br />

göstereceğine inanıyorum.<br />

Şu an popüler olan yapay zeka<br />

sunumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Dünyada popüler olmuş, insan<br />

zihnini tam olarak modelleyen<br />

yapay zeka iddiaları sunumlarının<br />

gerçeği tam yansıtıp yansıtmadığından<br />

şüphe etmemizi<br />

sağlayacak bir sürü gerekçemiz<br />

var. Bugün üretilen yapay<br />

zekaların tümüyle insan zihnini<br />

her yönüyle modellediğine<br />

özellikle öz bilinç ve bilince<br />

sahip olduğunu söylememek<br />

için ciddi gerekçeler var. Anlatıldığı<br />

gibi değil.<br />

Şu anda yapay zekada zekanın<br />

işleyiş biçimi yazılım üzerinden.<br />

Yapay zeka için 3 kriter<br />

var. Bu zeka kendisini çevresinden<br />

ayırt edebiliyor mu.<br />

İkincisi belli bir hedef seçip o<br />

hedefe yönelik plan yapabiliyor<br />

mu. Üçüncüsü de çevresinde<br />

kendisine benzer varlıklarla<br />

anlamlı bir iletişime geçebiliyor<br />

mu. Bu üç koşulu sağlıyorsa<br />

ortada bir yapay zeka vardır


deniyor. Sorun şu ki; bu üç<br />

kriter sağlansa bile ortaya çıkan<br />

yapay zeka hala tamamen<br />

algometrik çalışabilir. Yani<br />

sana şu girdiyi verirlerse şu<br />

tepkiyi ver. İn put, out put sistemiyle<br />

çalışan mekanizmalar.<br />

Ortada hiç belirlenmemiş bir in<br />

put varsa bu yazılımlar olduğu<br />

gibi durabiliyor ya da anlamsız<br />

tepki vermeye başlayabiliyor.<br />

Ama insan zihninin çalışma<br />

sistemi böyle değil. İnsan zihni<br />

hiç öngörülmemiş durumlara<br />

da tepki geliştirme kapasitesine<br />

sahip bir zihin. Dolayısıyla<br />

bu üç kriter gerçekleşmiş olsa<br />

bile insandaki duygulanım, acı<br />

çekme, deneyim yaşama, hafıza<br />

gibi temel unsurlar özbilinç<br />

ve bilinç dediğimiz zihnin katı<br />

çekirdeğini temsil eden temel<br />

fonksiyonlardan. Yapay zeka<br />

olarak karşımıza çıkan örneklerde<br />

bunun olmadığına dair<br />

çok işaret var. Yani özbilincin<br />

ve bilincin gerçekleşmediğine<br />

dair gösterge var. Dolayısıyla<br />

bunlara çok prim verilmemesi<br />

taraftarıyım.<br />

En belirgin problemler bugün<br />

yapay zekada çözümlenebilmiş<br />

değil. Biri özbilinç. Bir<br />

varlığın kendisini kendisi olmayandan<br />

yani çevresinden<br />

ve benzeri varlıklardan ayırabilme<br />

yeteneğine bilinç, bu<br />

bilinçlilik halinin bilincinde<br />

olmasına da özbilinç diyebiliriz.<br />

Özbilinç üst düzey bir<br />

bilinç halidir. Farkında olmanın<br />

farkındalığı. Bunu gerçekleştirebilen<br />

bir yapay zeka<br />

modelini bu alanda çalışan<br />

biri olarak henüz görmedim.<br />

Yakın zamanda da mümkün<br />

olacağını düşünmüyorum.<br />

Sebebi de temel özbilincin ne<br />

olduğunu, mahiyetini kavrayabilmiş<br />

değiliz. Tümüyle<br />

kavrayamadığımız bir şeyi<br />

yapay ortamda gerçekleştirmemiz<br />

de imkansız.<br />

Yapay zekayla ilgili ne gibi çalışmalar<br />

yürütüyorsunuz?<br />

Doktora tezim tümüyle bilinç<br />

ve özbilinç üzerine. Dolayısıyla<br />

özbilinç yapay zekanın<br />

temelini oluşturan bir konu.<br />

Buna yıllarımı sarf ettiğimi<br />

söyleyebilirim. Bununla ilgili<br />

Amerika’da 5 yıl kadım. 4<br />

yıl doktora sırasında bir yıl da<br />

ABD MIT’de (Massachusetts<br />

Institute of Technology) değişik<br />

araştırmalarda bulundum.<br />

Bununla ilgili kendi büyük<br />

projelerim var. Konya’nın en<br />

büyük üniversitesi olan Selçuk<br />

Üniversitesi’nde de değişik<br />

projelerimiz var. Felsefe bölümüyle<br />

bağlantılı ve onun bünyesi<br />

altında yapay zeka ile ilgili<br />

bir laboratuvar kurma projemiz<br />

var. İlgili makamlar da buna<br />

çok önem veriyor. Laboratuvar<br />

sadece felsefe bölümünün kullanımında<br />

değil, psikoloji, tıp<br />

bilimleri ve mühendisliklerin<br />

de devrede olacağı bir araştırma<br />

laboratuvarı.<br />

Ayrıca yapay zekayla, bilinç<br />

ve özbilinçle ilgili uluslararası<br />

çapta kongreler düzenlemek istiyoruz.<br />

Bağlantılarımızı kapsamlı<br />

bir şekilde sürdürüyoruz.<br />

Sadece yapay zekaya özgü felsefi<br />

akademik bir dergi çıkarmak<br />

istiyoruz. Bu çalışmalarla<br />

biz de bu alandayız. Tüm ülkeler<br />

bu alana yatırım yapmak<br />

istiyor. Artık savaş teknolojileri,<br />

ekonomi, endüstride yapay<br />

zeka kullanımı giderek artıyor.<br />

Araçlarda bile. Otonom hareket<br />

eden her şeyde yapay zeka<br />

var gibi düşünme eğilimi var.<br />

Bu yanlış. Trafikte yola çıkan<br />

araçlar kendi başına sürücüsüz<br />

yol kat ediyorsa bu yapay<br />

zeka olduğunu göstermez.<br />

Ama gidişat bu şekilde. Yapay<br />

zekanın ivme kazanarak<br />

tüm hayatımızı kuşatacağını<br />

görebiliyoruz. Konakladığımız<br />

mekanlarda, evlerde,<br />

ulaşımda, robotik kollarla<br />

endüstride her alanda artacak<br />

bir çalışma alanı karşımıza<br />

çıkıyor. Türkiye bu anlamda<br />

geri kalmamalı, biz de üzerimize<br />

düşeni kendi çapımızda<br />

Selçuk Üniversitesi Felsefe<br />

Bölümü çatısı altında kuracağımız<br />

alanlarla yapmalıyız.<br />

Size göre yapay zeka gerçekten<br />

de tüm dünyayı ele geçirebilir<br />

mi?<br />

Bu korkuların temelsiz olduğunu<br />

düşünüyorum. Çünkü az<br />

önce de anlattığım gibi henüz<br />

insan zihnini tam kavrayamadığımız<br />

için insan zihnine eşdeğer<br />

bir zihin üretebilme imkanımız<br />

şu an ortaya çıkmış<br />

değil. Hatta “evet gelecekte bu<br />

mümkündür deme imkanımız<br />

bile henüz yok. Fakat şu var;<br />

ürettiğimiz otonom makinelere<br />

değişik sistemleri yönetme,<br />

değişik silahlara sahip otonom<br />

sistemler gibi insanların çok<br />

çok üzerinde güçler verilirse,<br />

bunların çalışma biçimleri<br />

için kurduğumuz argoritmik<br />

yazılımlar hata verirse ve<br />

bunlar yanlış çalışmaya başlarsa<br />

bu bir sorundur. Ama<br />

en fazla yok edersiniz. Çünkü<br />

bunların bilinç ve özbilinç<br />

problemlerinden dolayı kendi<br />

başlarına karar alma mekanizmaları<br />

yoktur. Bu tür korkular<br />

şu an için yersiz. İşin popüler<br />

tarafı öne çıkarıldığı için bu<br />

tür sorular soruluyor. İnsanın<br />

dikkatini en çok çeken şey de<br />

korkudur.<br />

www.metropoldergileri.com 41


RÖPORTAJ<br />

42<br />

Çiğdem Kurut<br />

BİR FİKİR<br />

BİR TOPLUMU<br />

DEĞİŞTİREBİLİR<br />

Mehmet Ali Yaşar, çalışmalarını Amerika’da<br />

sürdüren bir yazılım mühendisi,<br />

bilgi işlem yönetimi uzmanı. Özellikle<br />

enerji sektöründe ortaya koyduğu<br />

başarılarıyla dikkat çeken Yaşar’la<br />

Türkiye’yi konuştuk…<br />

YAZILIM MÜHENDİSİ,<br />

BİLGİ İŞLEM YÖNETİMİ UZMANI<br />

MEHMET ALİ YAŞAR<br />

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?<br />

Yaklaşık olarak 15 yıl önce Amerika’ya<br />

gelmiş, yazılım mühendisliği, bilgi işlem<br />

yönetimi ve iş yönetimi alanında<br />

uzmanlaşmış, 3 çocuk babası, ailesine<br />

düşkün bir Türk ve Amerikan vatandaşıyım.<br />

Denizli’nin Çal ilçesinin Dayılar<br />

köyünde yaşayan çiftçi bir ailenin 3 çocuğundan<br />

en küçük olanıyım. Annem,<br />

babam ve akrabalarımın bir kısmı halen<br />

köyde yaşamakta. Köyde ilkokulu, ilçede<br />

ortaokulu ve Muğla’da liseyi bitirdim.<br />

Gazi Üniversitesi Fizik Eğitmenliği bölümü<br />

1999 yılı mezunuyum. Ankara’da<br />

7 yıl yaşadım. Üniversite yılları ve sonrasında<br />

birçok alanda iş deneyimlerim<br />

oldu. Amerika’ya geliş öncesi, askerliğimi<br />

Kıbrıs’ta bir tankçı tugayının bilgi<br />

işlem komutanlığında yaptım. Türkiye<br />

belki benim doyduğum yer olamadı ama<br />

doğduğum yer ve bunu asla unutmadım.<br />

Nereden geldiğimizi unutmamak lazım.<br />

Türkiye ziyaretlerimizde ailecek köyde<br />

ve Denizli’de zaman geçirmeyi çok seviyoruz.<br />

Özellikle benim için ve çocuklar<br />

için bu çok değerli ve gerekli.


Amerika’ya gitme kararını nasıl aldınız?<br />

Bunun uzun bir hikayesi var aslında.<br />

Ama özellikle okuyucularınızın ve<br />

genç takipçilerinizin hayatlarında yol<br />

gösterebileceğine inandığım bölümleri<br />

anlatayım. Aslında aklımdaki Amerika<br />

silueti uzun yıllar önce, lise yıllarından<br />

oluşmuştu. Hatırladığım ilk olay kuzenimle<br />

Muğla Köyceğiz’de Amerikan<br />

Turistlerle konuşamayıp, bu yabancı<br />

dil eksikliğinin Amerika’ya giderek<br />

çözüleceğini düşünmemizdi. Tabii ki<br />

bu konu sonraları defalarca konuşuldu<br />

ve sonrası yıllarda bu düşünce biraz<br />

daha ihtiyaca dönüştü ki o zamanlar<br />

ben daha çok bilgi işlem teknolojileri<br />

ve bilgisayarda yazılım dilleriyle ilgilenmeye<br />

başlamıştım. Özellikle bileşim<br />

teknolojileri dünyasındaki gelişmelerin<br />

Amerika’da olması, sanırım bendeki bu<br />

düşünceyi daha çok bir Amerikan rüyasına<br />

dönüştürdü. Bununla ilgili Ankara’da<br />

çalıştığım yıllarda bazı iş deneyimlerimden<br />

örnekler vermek isterim.<br />

Yıl 1999; özel bir kuruluşta bilgisayar<br />

öğretmenliği yapıyordum. Microsoft’un<br />

Office uygulamalarını bilmeyen yoktur.<br />

O yıllarda Windows ve Office ile ilgili<br />

sertifikalar revaçtaydı ve benden ders<br />

verdiğim müfredatla mutabık kalacak<br />

bir kitap yazmam istenmişti. Bununla<br />

ilgili Türkçe kaynaklar kısıtlıydı. İngilizce<br />

kaynaklar ise oldukça yaygındı<br />

ve kaynağından doğrudan yeni sürümler<br />

hakkında bilgiler alınabiliyordu.<br />

Yine o yıllarda İngilizce öğrenim<br />

setleri satma çabalarım bu bağlamda<br />

İngilizceyi öğrenmeyi gerektiriyordu.<br />

Daha sonrasında bilgisayar donanımı<br />

ile ilgili deneyimlerim oldu. 2000’li<br />

yılların başında bilgisayar toplayıp satmak<br />

oldukça popülerdi. Tabii ki bende<br />

kendimi bir anda o işin içinde buldum<br />

ve gördüm ki yine bununla ilgili en son<br />

haberlere ulaşmak İngilizce kaynaklarda<br />

mümkündü. Bilgisayar donanımında<br />

adı geçen tüm isimler Amerikan menşeiliydi.<br />

Yine 2000 yılında Ankara’da,<br />

Tepe Gurubu’na (Tepe Mobilya) ve<br />

Rotary Kulübü’ne yaptığım yazılım<br />

uygulamalarında da aynı problemlerle<br />

karşılaştım. 2001 ve 2002 yılında Kıbrıs’ta<br />

askerdeyken birlikler arasında fiber<br />

bağlantısını kuran gurupla çalıştım.<br />

Tugayın bilgi işlem ağını kuran ekibin<br />

başında gece gündüz demeden ve bence<br />

bilgi yetersizliği nedeniyle “dene yanıl”<br />

yöntemiyle günlerce çalışmak zorunda<br />

kaldık. Yine aynı dertten mustariptim.<br />

Defalarca gördüm ki bileşim teknolojileriyle<br />

ilgili sektörlerdeki hemen hemen<br />

her şey Amerika’dan doğuyordu ve kaynaklar<br />

İngilizceydi. O yıllarda nişanlım<br />

(şu an eşim) Amerika’ya yüksek lisans<br />

yapmaya gitmişti ve ben de askerliğin<br />

hemen akabinde gitmeyi planlıyordum.<br />

Ama vize sıkıntısı vardı. Sanırım Allah’ın<br />

sevgili kuluyum ki 2002 yılında<br />

askerlik biter bitmez o Amerikan vize<br />

sıkıntısını ortadan kaldıracak bir haber<br />

aldım. Çekilişten “Yeşil Kart” kazanmıştım<br />

ve çok geçmeden 2003 yılının<br />

Nisan ayında kendimi Amerika’da,<br />

Teksas eyaletinin Houston şehrinde buldum...<br />

Amerika’ya uzanan hikayenizde sizi<br />

en çok zorlayan ne oldu?<br />

Beni zorlayan bir değil birkaç şey oldu.<br />

Mesela ilk zamanlar ailemden ve arkadaşlarımdan<br />

çok uzakta olmak beni çok<br />

zorladı. Alıştığın şeyleri bulamamak ve<br />

değişmek, bulunduğun ülkenin kültürüne<br />

ayak uydurmak zorunda kalmak çok<br />

www.metropoldergileri.com 43


RÖPORTAJ<br />

44<br />

zordu. Geldiğimde İngilizce seviyem<br />

çok düşüktü ve herhangi bir ekonomik<br />

birikimim olmadığı için İngilizce kurslarına<br />

gidip hem de çalışmak benim<br />

için çok zordu. Özellikle de yapmak<br />

zorunda kaldığınız işler düşük ücretli,<br />

oldukça yorucu işler olursa her şey çok<br />

daha zorlaşıyor. Mesela Amerika’da iş<br />

fırsatlarını görüp borç para ile bir şirket<br />

kurmuştum, zordu bence. Çok stresli<br />

zamanlar geçirdik eşimle. Şirket fikri,<br />

Çin’den ucuza mal alıp AVM’lerde<br />

satmak. Amerika’ya yeni gelen birisi<br />

için Amerikalılara gidecek hediyelik<br />

ürünleri bulmak, dükkân kirası, vergiler,<br />

Çin’den mal getirme çabaları zordu.<br />

Aynı zamanda yazılım mühendisliği<br />

alanında iş yapmak ve kalıcı bir iş bulabilmek<br />

zordu, çünkü Türkiye’deki<br />

iş deneyiminizin ve referanslarınızın<br />

burada hiçbir ehemmiyeti yoktu. Bazı<br />

insanların yabancı dil öğrenme yetisi<br />

vardır ve kolay öğrenirler ama ben çok<br />

zorlandığımı söyleyebilirim. Siz en çok<br />

zorlayanı sormuştunuz ama seçemedim<br />

şimdi, çünkü bu hikâyede gerçekten<br />

durum dışardan göründüğü kadar kolay<br />

değil. Özellikle de hiçbir birikiminiz ve<br />

ailenizin maddi desteği yokken bunları<br />

yapmak oldukça zor.<br />

Amerika’da yürüttüğünüz çalışmalar<br />

hakkında bilgi verir misiniz?<br />

Az önce konusu geçti; Amerika’da ilk<br />

yıllarda bazı “business” yani iş kurma<br />

girişimlerim oldu ama işleri büyütemedim.<br />

Ekonomik kayıpların olmasının<br />

mukabilinde öğrendiklerim, iş bağlantıları<br />

ve dostlukların benim için büyük<br />

kazanç olduğunu düşünüyorum. Aslında<br />

bu ilk sorunuzun da bir cevabı gibi<br />

olacak ama, ben genel iş ahlakı çerçevesinde<br />

para kaybetmeyi insan kaybetmeye<br />

yeğleyenlerdenim ve biliyorum ki<br />

bu; beni ulaşmak istediğim hedefe geç<br />

ulaştıracak veya hiç ulaştırmayacak.<br />

Ama yine biliyorum ki bu benim iç huzurum<br />

için de elzem bir şey. 2004 yılı<br />

sonrasında ilk iş girişimlerimin olmayışı<br />

ve beklenen ekonomik kazançları bulamamak<br />

benim daha çok yazılım mühendisliği<br />

konusunda yoğunlaşmaya itti<br />

diyebilirim. Sonlarında da ciddi diyebileceğim<br />

işleri de bu alanda aldım. Örneğin<br />

bir petrol kimya fabrikasında yazılım<br />

mühendisliği projeleri almam daha<br />

sonraki ciddi projelerin bu sektörden olmasına<br />

neden oldu. Genelde proje bazlı<br />

işlerdi. Mesela ilk proje; boru basınçlarını<br />

ve akış debisini ölçen uygulamanın<br />

verilerini, yeni sistemleri olan Oracle’la<br />

aktarmaktı. Bu projeyi beklenenden<br />

çok çabuk yaptığım için beni çalışan<br />

ödemelerindeki yanlışlıkların bulunup<br />

düzeltileceği daha iyi başka projelere<br />

verdiler. Her zaman işini layıkıyla yapmaktan<br />

ve yapanlardan yanayımdır. Bu<br />

bir başlangıç oldu. Birkaç geçici kısa<br />

vadeli projelerin dışında kalıcı bir işi<br />

yine benzeri petrol ve enerji sektöründe<br />

buldum. Çocuk sahibi olmak ve daha<br />

sürekliliği olan işler yapmak nedeniyle<br />

2005 yılında küçük bir şirkete yazılım<br />

mühendisi olarak girdim. Bu iş daha<br />

çok petrolün bir yerden başka bir yere<br />

taşınmasıyla ilgili düzenlemeleri ve<br />

denetlemeleri yapan Amerikan Ulaştırma<br />

Bakanlığı’nın kontrolündeki bir<br />

sektördeydi ve geliştirdiğim/ürettiğim<br />

web tabanlı yazılımlar bu alanda şirkete<br />

rekabetsel üstünlük kazandırdı ve<br />

işler hızlı bir şekilde büyüdü. 11 yıllık<br />

çalıştığım süreçte firmada yaklaşık her<br />

yıl %30’luk bir büyüme gerçekleşti. Bu


zaman içinde ben de bu şirkette yazılım<br />

mühendisliği, takım liderliği, yöneticilik<br />

gibi çok fonksiyonlu görevlerle<br />

Bilgi Teknolojileri Departmanının tek<br />

sorumlusu oldum. 2015 yılında bu departman<br />

2 milyon doları aşan bütçesi ve<br />

40 kişiye yaklaşan bir yazılım takımıyla,<br />

100’ü aşan çalışan sayısına ulaştık.<br />

Bu arada 2009 ve 2012 yıllarında Türkiye’de<br />

şirket kurup veya benzeri işleri<br />

yapan şirketlerle uzaktan yazılımcı<br />

çalıştırma “outsourcing” yapma konusunda<br />

çalışmalarımız oldu fakat Türkiye’deki<br />

fiyatların pahalı olmasından<br />

dolayı olumlu sonuç alamadık. Genelde<br />

Hindistan’dan ve Güney Amerika’daki<br />

ülkelerden şirketlerle çalışmak zorunda<br />

kaldık. Bu 11 yıllık süreçte birçok<br />

teknoloji projeleri yaptım ve yönettim.<br />

Bunların içerisinde resimden yüz tanıma<br />

ve radyo frekanslı kimlik saptama<br />

gibi güçlü yazılım projeleri de oldu. Bu<br />

edinilmiş bilgi ve deneyimlerimi daha<br />

iyi kullanabileceğimi düşündüğüm için<br />

ayrılıp 2016 yılında kendi şirketimi kurdum<br />

ve şu an bilgi teknolojileri alanında<br />

yazılım danışmanlığı ve yazılım üretme<br />

ve projelendirme gibi servisler veren<br />

bir iş yapıyoruz. Bu şirket hala kuruluş<br />

aşamasında diyebilirim. Çalışmalarımız<br />

için daha çok bilgi almak isterseniz<br />

şirket sayfamızı www.myit101.com ziyaret<br />

edebilirsiniz. Bu şirketin hedef ve<br />

vizyonu müşteriye özel danışmanlık ve<br />

düşük maliyetli, hızlı yazılım uygulamaları<br />

üretmeyi hedef alıyor. Yakın gelecekte<br />

bu alanda kendi yazılımlarımızı<br />

üretmek ve bunu da Türkiye’ye istihkam<br />

götürerek büyütme düşüncelerimiz<br />

var. Bunun yanında 2016 yılında Amerikan<br />

bir çalışma arkadaşımla ortak<br />

kurduğumuz başka bir şirket ortaklığım<br />

daha var. Bu şirket şu anda çok daha belirli<br />

bir sektöre hizmet veriyor. Ve eğer<br />

her şey planladığımız gibi olursa bu işin<br />

öncelikle Amerika içinde daha sonra da<br />

uluslararası arenada büyüyeceğini düşünüyoruz.<br />

Bütün bunların yanında şu<br />

an bir şirkette teknoloji direktörlüğü ve<br />

danışmanlık yapıyorum.<br />

Çalışmalarınızı Türkiye’de sürdürseydiniz<br />

bu başarılara imza atmanız söz<br />

konusu olur muydu?<br />

Olmazdı diye düşünüyorum ama kesin<br />

konuşabilecek kadar da kötümser değilim.<br />

Ne demişler “Doğduğun yer değil,<br />

doyduğun yer!”. Ben üniversite yıllarından<br />

beridir, hatta lise yıllarımdan beridir<br />

yazılım uygulamaları ile uğraşırım.<br />

Üniversitedeyken hem okula gidiyordum<br />

hem de bazı yazılım uygulamaları<br />

üretiyordum. “Windows 95”, 1996 ve<br />

1997 yılları piyasaya çıkmıştı ve kolay<br />

kullanılan ara yüzü ile hızlı bir şekilde<br />

yayılmıştı. Birçok işyeri işlerini bilgisayarla<br />

takip etmek istiyordu. Bunun üzerine<br />

ben de bu fırsatları değerlendirmek<br />

adına birkaç uygulama yazdım. Bunlar<br />

daha çok otel, restoran ve barlar için<br />

“adisyon takip” ve “rezervasyon takip”<br />

gibi programlardı. Hiçbirinden emeğimin<br />

karşılığını alamadım. O zamanlar<br />

şahıs olarak böyle işler yapmak veya<br />

emeğinizin karşılığını alabilmek neredeyse<br />

imkânsızdı. Bu konuda başarılı<br />

olan arkadaşlar da oldu ama genel olarak<br />

bu gibi işler o yıllarda bayağı bir çetrefilliydi.<br />

Büyük bir kurum ya da kuruluştan<br />

adamını bulacaksın, komisyon falan filan.<br />

Bu işler burada da biraz öyledir ama<br />

bir de işi yapıp paranı alamamak vardı<br />

o zamanlar. Ayrıca hatırlarsınız; sokaklarda<br />

kopya korsan yazılımlar satılıyordu.<br />

Neredeyse kimse lisanslı yazılım<br />

kullanmıyordu ve hatta lisanslı kullananlara<br />

enayi gözüyle bakılıyordu. Bu<br />

www.metropoldergileri.com 45


RÖPORTAJ<br />

46<br />

koşullarda benim sermayesiz bir lisanlı<br />

ürün çıkarıp bundan bir iş kurmam sanki<br />

bir mucize gibiydi. Şimdi Türkiye’de<br />

benzeri durumların ve yazılım lisans ihlallerinin<br />

Internet üzerinden yapıldığını<br />

düşünüyorum ama dediğim gibi Türkiye’nin<br />

durumu için kötümser değilim.<br />

Özellikse kurumsal düzeyde bu konuda<br />

çok olumlu çabalar görüyorum. 2000 yılından<br />

sonra kurulan Bilgi Teknolojileri<br />

ve İletişim Kurumu (BTK) buna iyi bir<br />

örnek ve 2008 yılının sonunda hükümet<br />

bununla ilgili birçok düzenlemeye güncellik<br />

getirdi. Lafın kısası, son yıllarda<br />

Türkiye’de bu durumun çok daha iyi olduğunu<br />

düşünüyorum ama halen istenilen<br />

düzeyde değil.<br />

Bugün için de aynı şeyler söz konusu<br />

mu?<br />

Bugün için aynı şeylerin söz konusu<br />

olmadığını söylemek kolay değil ama<br />

bazı acı gerçekler de göz ardı edilemez.<br />

Az önce konuştuk, geçmişteki Türkiye<br />

portresini çizmiştim. Ben size biraz<br />

daha teferruatlı anlatayım. Bence bu<br />

konuda kendimizi bilmek çok önemli.<br />

Dışardan gözleyen birisi olarak ne kadar<br />

objektif olduğum tartışılır ama suçu<br />

kendimizde aramak lazım. Türkiye dışında<br />

ve içinde çok değerli beyinler var.<br />

Bunların kazanılması lazım. Öncelikle<br />

gerekli düzenlemeler getirmek ve hukukun,<br />

Hakkın ve adaletin üstünlüğü<br />

anlayışıyla yola çıkmak gerekir ki bu<br />

alanda çalışan kişi ve kurumların hakkı<br />

olan emeğin ve yatırımın karşılığını<br />

alabilmesi sağlanabilsin. Ülke olarak<br />

çalışan bir sisteme ihtiyacımız var. Çalışan<br />

bir sistemden anlatmak istediğim;<br />

bunun bir ülke için temelde ne kadar<br />

gerekli olduğunu vurgulamak. Benim<br />

burada görebildiğim kadarıyla çalışan<br />

sistem yasama, yürütme ve yargının<br />

bağımsızlığı ve bu güçler ayrılığının<br />

dengelenmiş oluşudur. Bu bahsettiğim<br />

güçler ayrılığı güzel bir örnek. Geçenlerde<br />

burada yaşandı. Teknoloji ile doğrudan<br />

alakalı değil ama eminim siz de<br />

duymuşsunuzdur. Amerika’nın yeni<br />

başkanı Trump göreve gelir gelmez ki<br />

hükümet burada “Yürütme” oluyor,<br />

Amerika’ya göçmenlik ve seyahat ile<br />

ilgili yasaklar getirdi. Fakat bu “Suprime<br />

Court” yani Anayasa Mahkemesi,<br />

“Yargı” tarafından yasaya uymadığı gerekçesiyle<br />

iptal edildi. Bunun akabinde<br />

Trump hükümeti bu yasaklarda bazı değişikliler<br />

yapmak zorunda kaldı. Sonra<br />

da Amerikan anayasasına uygunluğu<br />

onanan yeni karar daha geçtiğimiz ay<br />

yürürlüğe girdi. Çok mükemmel olmasa<br />

da bence bu çalışan bir sistem örneği<br />

ve bence bu hukukun üstünlüğünü<br />

gösteren, anayasanın devleti korumak<br />

için değil de halkı korumak için yazıldığını<br />

gösteren güzel bir örnek. Ayrıca<br />

ben burada bu “çalışan” sistemin ve<br />

anlayışın halkın üzerinde gizli etkileri<br />

olduğuna inanıyorum. En büyük etkisi<br />

devlet çalışanlarının ve Yani herkes işinin<br />

erbabı olmaya çalışıyor ve işi de erbabına<br />

veriyorlar. Politik görüşüne, kim<br />

olduğuna, nereden geldiğine bakmadan.<br />

Bu anlayış bence Teknoloji sektörünün<br />

lokomotifi gibi burada… Türkiye’de de<br />

bugün geçmişe oranla yazılım teknolojilerinin<br />

ve bilgi işlemin gücüne inananların<br />

sayısının oldukça fazla olduğunu<br />

düşünüyorum ve bu sayı gün geçtikçe<br />

artıyor. Ama bahsettiğim liyakat usulüyle<br />

iş yapma anlayışını pek göremiyorum<br />

maalesef… Benim beklentim<br />

eğitime, bilme ve teknolojiye daha çok<br />

önem verilmesi ve daha çok yatırım yapılması<br />

yönünde. Her alanda özellikle<br />

teknoloji üreten kurum, kuruluş ve şahıslara<br />

liyakat usulüyle destekler verilmeli<br />

ve imkanlar sağlanmalı. Hatta ilk<br />

adım olarak istihkam ve enformasyon<br />

için hani teknolojide kullanıyoruz ya;<br />

onun gibi “innovation” yani buluş yapmak<br />

lazım. Sanırım Türkçeye inovasyon<br />

diye geçti bu kelime. Mesela vergilerde<br />

cazip indirimler yapılarak veya<br />

uzun bir süre vergi almayıp yabancı<br />

teknoloji firmalarına Türkiye’de yatırım<br />

yapmalarını sağlamak gibi fikirler<br />

olabilir. Hükümetin bununla ilgili 2009<br />

da çalışmaları olmuştu “Investors Love<br />

Turkey” sloganıyla yani “Yatırımcılar<br />

Türkiye’yi Seviyor.” Ama beklenileni<br />

alamadık. Son zamanlarda da bununla<br />

ilgili bazı devlet yatırımları ve desteklerinin<br />

de mevcut olduğunu biliyorum.<br />

Aynı zamanda askeri alanda birçok askeri<br />

malzeme ve savunma silahlarımızı<br />

ürettiğimizi de biliyorum. Ama uluslararası<br />

düzeyde teknoloji üreten pazarda<br />

değiliz ve büyük teknoloji firmalarımız<br />

yok. Ben bugün dışarıya satacağımız<br />

teknolojiyi veya yazılım uygulamalarını<br />

üretebileceğimize inanıyorum fakat<br />

bunu Türkiye menşeli bir firma olarak<br />

yapamıyoruz ve satamıyoruz. Nedenlerini<br />

de görebiliyorum. Aradaki fark<br />

büyük, yakalamak için akıllı yatırımlar<br />

yapıp çok çalışmak lazım…<br />

Sizin de bildiğiniz gibi 2000 yılı ve<br />

sonrasında teknolojik bir enformasyon<br />

patlaması yaşıyoruz. Dünyada teknolojik<br />

ihtiyaçlar üstel olarak artıyor ve<br />

değişim ihtiyacı duyuyoruz. Evlerde ve


iş yerlerinde robot çalışanlar görmek<br />

çok uzakta değil. Bunun tezatlığında ise<br />

dünyada henüz teknolojiyle tanışmamış<br />

ciddi bir nüfus var. Yani iş manasında<br />

bu konuda bir pazar sıkıntısı yok. Bu<br />

durumlarda çok küçük gibi görünecek<br />

teknolojik fikirler kişilerin hatta milletlerin<br />

hayatını değiştirebilir. Son 20<br />

yıldaki dünya ekonomisine bakın; Çin,<br />

Finlandiya, Hindistan, Güney Kore gibi<br />

ülkeler neredeydiler nereye geldiler. Şu<br />

anda Amerikan ekonomisinin ciddi bir<br />

kısmını teknoloji ile doğrudan ilgilenen<br />

firmalar oluşturuyor. Bu firmaların birçoğunun<br />

kurucusu veya firmada büyük<br />

rol oynayan isimleri genelde göçmen ya<br />

da göçmen asıllı kişilerden oluşuyor.<br />

Amerika’yı güçlü kılan nedenlerden birisi<br />

bu firmalardır ama neden bu insanlar,<br />

bu firmalar Amerika’yı tercih ettiler<br />

ve hâlâ ediyorlar? Cevabı çalışan sistem<br />

diyerek kolayca veririz. Ama bunu iyice<br />

analiz yapıp doğruları Türkiye’ye uygulamak<br />

lazım ki sonrasında Türkiye olarak<br />

“ben de varım” diyebilmeliyiz. Yani<br />

ben de bu teknolojileri üretiyorum, ben<br />

de Dünya ekonomisinde söz sahibiyim<br />

hatta liderim... Son 20 yılı baz alırsak<br />

bence Türkiye’den birçok Sergey Birin,<br />

Larry Page, Elon Musk, Mark Zuckerberg,<br />

Jeff Bezos, ve benzerleri gibi<br />

beyinler çıkmıştır ve hâlâ çıkmaktadır.<br />

Neden bütün bunlar bize olmuyor veya<br />

olamıyor. Bu cevabı zor olan büyük bir<br />

soru. Az önce konuştuk; o hedefe ulaşabilmek<br />

için bir an önce gereğinin layıkıyla<br />

yapılması lazım.<br />

Bu sektördeki gençlere neler tavsiye<br />

edersiniz?<br />

Yazılım teknolojileri alanında gençlerimize<br />

tavsiyem şunlar olabilir; yazılım<br />

kodunun tekrar kullanımına yönelik<br />

akılcı hızlı uygulamalar üretsinler.<br />

Yani hızlı kodlama yapılabilecek ve<br />

yazılım uygulamalarını daha rasyonel<br />

olarak idame etmeyi sağlayacak mantıkta<br />

çalışmalarını tavsiye ederim. Revaçta<br />

olan programlama dilleri ve yeni<br />

çıkan yazılım teknolojilerini yakından<br />

takip etsinler. Mesela günümüzde C#,<br />

Python, Java ve JavaScript dilleri özellikle<br />

Angular ve Node.js gibi dillerin<br />

kullanımı artan diller arasında. Bunun<br />

yanında yazılımcılığın olmazsa olmazı<br />

SQL programlama dillerindeki yenilikleri<br />

yakından takip etmelerini öneririm.<br />

Bu arada son birkaç yıldır Türkiye’de<br />

geliştirilmiş olan bazı “application framework”leri<br />

yani yazılım uygulama iskeletlerini<br />

öğrenmeleri ve kullanmaları<br />

onlara çok şey katar. Mesela www.serenity.is<br />

ve www.aspnetzero.com benim<br />

tavsiye edebileceklerim arasında.<br />

Her işi layıkıyla yapmak önemli. Bunun<br />

mutlaka daha çok getirisi olacaktır. Son<br />

olarak tavsiye edebileceğim şey; sadece<br />

Türkçe değil İngilizce kaynakları da<br />

takip etmeleri ve aklına gelen fikirleri<br />

hayata geçirmek için bıkmadan usanmadan<br />

çalışmaları. Hiçbir başarı kolaylıkla,<br />

defalarca çuvallamadan gelmiyor.<br />

Denemekten ve başarısız olmaktan<br />

korkmasınlar.<br />

Son olarak, hedefleriniz neler?<br />

Kısa vadede Amerika içinde bulunan<br />

müşteri firma portföyümüzü artırmayı<br />

ve yatırımcılarla çalışarak sıcak bir para<br />

akışı sağlamayı hedefliyoruz. Sonrasında<br />

ise bu parayı kullanarak uzun vadeli<br />

teknoloji yatırımları yapmak istiyoruz.<br />

Tabi ki bu işin özellikle Türkiye’de bir<br />

istihkam sağlaması ve büyümesi gibi<br />

uzun vadeli hedeflerimiz de var inşallah.<br />

Allah utandırmasın diyelim.<br />

www.metropoldergileri.com 47


HABER<br />

48<br />

TÜRKONFED BAŞKANI TARKAN KADOOĞLU:<br />

“AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN KOBİ ODAKLI<br />

GÜNCELLENMESİ ÖNCELİKLİ BEKLENTİMİZ”<br />

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, Brüksel’de gerçekleştirilen AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik<br />

Diyaloğu’nun ikinci toplantısında yaptığı konuşmada, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin<br />

önemli bir ortak zemin oluşturduğunu belirterek; “KOBİ boyutu güçlü, güncel bir Gümrük Birliği’nin, ekonomik büyüme<br />

ve iş yaratımına katkısı uzun süreli olacaktır. AB ve Türkiye KOBİ’leri arasında karşılıklı etkileşim ve ortaklıklara<br />

yeni bir boyut kazandıran Gümrük Birliği, KOBİ’lerimizin yenilikçilik ekosistemindeki payını da güçlendirecektir” dedi.<br />

Türkiye’nin ilgili bakanlarıyla Avrupa<br />

Komisyonu’ndan muhataplarını, Türkiye<br />

ve AB iş dünyasının önde gelen temsilcileri<br />

ile bir araya getirerek doğrudan görüş<br />

alışverişinde bulunulmasına olanak tanıyan<br />

AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik<br />

Diyalog Toplantısı’nın ikincisine<br />

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nu<br />

(TÜRKONFED) temsilen Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu<br />

katıldı. Başbakan Yardımcısı Mehmet<br />

Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci,<br />

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent<br />

Tüfenkçi’nin de katıldığı toplantıda Kadooğlu,<br />

yaptığı konuşmada AB-Türkiye<br />

Gümrük Birliği’ne ilişkin önemli açıklamalarda<br />

bulundu.<br />

hataları tekrarlamadan, elimizdeki araçları<br />

işletmenin tam zamanıdır” dedi.<br />

KOBİ boyutu güçlü, güncel bir Gümrük<br />

Birliği’nin ekonomik büyüme ve iş<br />

yaratımına katkısının uzun süreli olacağını<br />

ifade eden Kadooğlu: “AB-Türkiye<br />

Gümrük Birliği’nin, 21. yüzyıl<br />

ticaret kurallarına uygun, KOBİ’lerin<br />

özel şartlarını göz önünde bulunduracak<br />

şekilde güncellenmesi ve hizmetler,<br />

kamu alımları ve tarım ürünlerini<br />

kapsayacak şekilde genişletilmesi<br />

ilişkilerin ihtiyaç duyduğu dinamizmi<br />

yeniden yakalaması için önemli bir fırsat<br />

olarak görülmelidir. AB ve Türkiye<br />

KOBİ’leri arasında karşılıklı etkileşim<br />

ve ortaklıklara yeni bir boyut kazandıran<br />

Gümrük Birliği KOBİ’lerimizin<br />

yenilikçilik ekosistemindeki payını da<br />

güçlendirecektir. Ekonomik entegrasyon<br />

ancak güçlü bir siyasi, sosyal ve<br />

kültürel entegrasyonla derinleştirilebilir.<br />

Dolayısıyla ilişkilerimizin temeli<br />

olarak katılım müzakereleri çerçevesini<br />

korumak kritik öneme sahip” şeklinde<br />

konuştu.<br />

Tarkan Kadooğlu: “Türkiye ve AB’nin<br />

gelecekleri ortak”<br />

TÜRKONFED olarak Türkiye’nin yönünün<br />

Avrupa Birliği olduğuna inandıklarını<br />

vurgulayan Kadooğlu, “Değişen<br />

küresel şartlar ve AB dinamikleri daha<br />

geniş, daha güçlü bir AB ihtiyacına işaret<br />

ediyor. Süreç içerisinde gereklilikleri<br />

yerine getiren Türkiye ve içte yapısal sorunlarını<br />

çözen AB’nin gelecekleri ortak<br />

olmaya devam ediyor. Dönemsel siyasi<br />

gerginliklerin aşılması, yapıcı bir söylemin<br />

benimsenmesi ve sonuç odaklı eylemlere<br />

geçilmesi AB ve Türk iş dünyasının<br />

ortak ve öncelikli beklentisidir. Bu<br />

doğrultuda yürürlüğe girdiği 1996’dan bu<br />

yana karşılıklı olarak kazan-kazan denkleminin<br />

önemli bir unsuru olan AB-Türkiye<br />

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi<br />

süreci önemli bir ortak zemin oluşturuyor.<br />

Taraflara somut kazançlar sağlayan<br />

araçların kısa görüşlü siyasi kaygılar<br />

sonucunda bloke edilmesinin olumsuz<br />

sonuçlarını net bir şekilde gözlemleyebildiğimiz<br />

bir dönem içerisindeyiz. Aynı<br />

“Gümrük Birliği güncellemesinde KO-<br />

Bİ’lerin özel şartları göz önünde bulundurulmalı”<br />

“Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunun<br />

derinleştirilmesi için iddialı adımlar atılmalı”<br />

Kurulmakta olan yeni dünya düzeninde<br />

iş dünyasının geleneksel sınırların ötesine<br />

geçen önemli sorumlulukları olduğunun<br />

altını çizen Kadooğlu, şöyle devam<br />

etti: “Yaşanabilir bir gezegen, toplumsal<br />

sorunlara kolektif çözümler üretebilen<br />

toplumlar iş dünyasının aktif katılımı<br />

olmadan sağlanamaz. Öte yandan iş dünyası<br />

içinde faaliyet gösterdikleri toplumlar<br />

açık, güvenli, özgür, çeşitliliğe olanak<br />

sağlayan ve dolayısıyla yaratıcı olmadıkça<br />

teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemeye<br />

öncülük edemezler. Bu doğrultuda<br />

iş dünyası olarak AB ve Türkiye resmi<br />

temsilcilerine önümüzdeki dönemde<br />

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, göç<br />

ve güvenlik alanında işbirliği, dijital ekonomi,<br />

enerji ve vize serbestleştirilmesi<br />

alanları öncelikli olarak Türkiye’nin<br />

AB’ye entegrasyonunun derinleştirilmesi<br />

yönünde farklı alanlarda cesur ve iddialı<br />

adımlar atılması çağrımızı yineliyoruz.”


www.metropoldergileri.com 49


RÖPORTAJ<br />

50<br />

Çiğdem Kurut<br />

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />

Prof. Dr. Mehmet Yıldırım;<br />

ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak<br />

Öncelikle kendinizden bahseder<br />

misiniz?<br />

1973 yılında Sarayönü İlçesi Çeşmelisebil<br />

Kasabası’nda doğdum. Ailem<br />

ben çok küçükken Konya’ya taşındı<br />

ve ilköğretime Konya’da başladım.<br />

Nesrin ve Ayşegül Kardeşler İlkokulu,<br />

ardından Karma Ortaokulu ve Fatih<br />

Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’ni<br />

bitirdim. Teknik Lisede bilgisayar<br />

bölümünü tamamladım. Marmara<br />

Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi<br />

Bilgisayar Teknolojileri Eğitimi Bölümü’nde<br />

okudum. 1995 yılında, fakülteyi<br />

bitirir bitirmez Kocaeli Üniversitesi’nde<br />

Araştırma Görevlisi olarak<br />

akademisyenliğe başladım. Yüksek<br />

Lisans, Doktora, Doçentlik ve ardından<br />

Profesörlük. Tüm akademik hayatım<br />

Kocaeli Üniversitesi’nde geçti.<br />

Halen Kocaeli Üniversitesi’nde akademisyenliğe<br />

devam ediyorum. Ağırlıklı<br />

olarak yapay zeka yöntemleri ve<br />

bunların farklı alanlarda uygulanması<br />

üzerine çalışmalar yaptım.<br />

<strong>Bilişim</strong> son yıllarda sıkça kullanılan<br />

bir terim. <strong>Bilişim</strong> dendiği zaman ne<br />

anlamamız gerekiyor?<br />

“<strong>Bilişim</strong>” kelimesi günümüzde, İngilizce<br />

“informatics (enformatik)” kelimesindeki<br />

anlamı ile kullanılıyor. Bilgi<br />

mühendisliğinin pratikle ilgilenen branşı<br />

veya akademik anlamda bilgi biliminin<br />

uygulamaya dönük halidir. <strong>Bilişim</strong>,<br />

doğada ve mühendislik sistemlerinde<br />

bilginin temsili, işlenmesi ve sistemler<br />

arası iletişimini inceler. Hesaplama ve<br />

algılama ile ilgili ve sosyal boyutu olan<br />

bir kavramdır. Hesaplama ya da iletişim<br />

yoluyla bilginin dönüşümünü de<br />

kapsar. En üst seviyede anlamlı ve işe<br />

yarar bilgi (knowledge) ile ilgilenirken,<br />

en alt seviyede bilgisayarlarda işlenen<br />

ham veri (data) ile ilgilenir. Daha da<br />

anlaşılır söylemeye çalışırsak, bilişim,<br />

bilgi ve hesaplamanın teorik temellerini<br />

ve bunların bilgisayar sistemlerinde uygulanabilmelerini<br />

sağlayan teknikleri<br />

araştıran bir bilim dalıdır.<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği nedir?<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliğinin ne<br />

olduğunu tam olarak anlatabilmek için


Bilgisayar Mühendisliği ile arasındaki<br />

farklardan veya benzerliklerden bahsetmek<br />

gerekir. Her iki mühendislik<br />

dalında teknik dersler, özellikle de bilgisayar<br />

dersleri hemen hemen aynıdır.<br />

Her ikisinde de temel bilgisayar dersleri,<br />

donanım dersleri ve yazılım dersleri<br />

aşağı yukarı aynıdır. <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Mühendisliğinden mezun olan bir<br />

öğrenci Bilgisayar Mühendisliğinden<br />

mezun öğrenci ile aynı teknik dersleri<br />

aynı içerik ile görür. Hatta aynı referans<br />

kitaplar okutulur. Ayrıldıkları noktalardan<br />

bir tanesi şudur; <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Mühendisliğinde ilave olarak, üniversitelere<br />

göre farklılıklar arz etmekle beraber,<br />

yönetim bilimleri ile ilgili dersler<br />

de okutulmaktadır. Örneğin, Yönetim<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Analizi ve Tasarımı, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Güvenliği, <strong>Bilişim</strong> Hukuku, E-işletme,<br />

E-Ticaret, Adli <strong>Bilişim</strong>, Yönetim ve<br />

Organizasyon, Girişimcilik ve Kalite<br />

Yönetimi vb. dersleri içermektedir.<br />

İçerik olarak bakıldığında <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

Mühendisliği daha geniş bir<br />

yelpazeye sahiptir. Bir Bilgisayar Mühendisi<br />

aldığı eğitim açısından değerlendirildiğinde<br />

tamamen teknik bir elemandır.<br />

Yaptığı iş gereği, örneğin bir<br />

yazılım firmasında çalışıyor olsa veya<br />

büyük bir firmanın bilişim departmanında<br />

çalışıyor olsa, ne kadar yükselir<br />

ise yükselsin üst yönetici kademelerine<br />

gelemeyecektir. Kendi kurmuş olduğu<br />

firmasının yönetimini bile, yeteri kadar<br />

büyüdükten sonra, profesyonel yöneticilere<br />

bırakmak zorunda kalacaktır.<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisi ise teknik<br />

bir eleman olmanın yanı sıra, en<br />

azından bilişim veya teknoloji firmalarında<br />

yöneticilik yapabilecek ve teknik<br />

ekip ile maksimum düzeyde iletişim<br />

kurabilecektir.<br />

Ayrıldıkları ikinci nokta ise, <strong>Bilişim</strong><br />

Sistemleri Mühendisliğinde son sınıf<br />

öğrencileri bir yarıyıl süresince<br />

iş yeri eğitimi adı altında, endüstride<br />

staj yapmakta ve uygulama yönünü<br />

geliştirmektedir. Bu, öğrencilere;<br />

kendilerini geliştirme, üniversite<br />

sonrasında işe adaptasyonlarını ve<br />

istihdamlarını kolaylaştırma imkânı<br />

tanımaktadır.<br />

Öğrenciler bu bölümü bilinçli olarak<br />

mı tercih ediyor?<br />

Tabii ki bunu ölçmenin kolay bir yolu<br />

yok. Ancak öğrencilerimizle yaptığımız<br />

görüşmelerden ve sohbetlerden bir<br />

çıkarım yapabiliyoruz. Benim bölümümde<br />

beş yıldır öğrenci alıyoruz ve<br />

geçen yıl ilk mezunlarımızı verdik. İlk<br />

yıllarda bir bilinçten söz etmek söz konusu<br />

değildi ve Bilgisayar Mühendisliklerine<br />

göre puanı nispeten düşük olduğu<br />

için tercih ettiklerini söylüyorlardı. Son<br />

birkaç yıl içerisinde ise bir farkındalık<br />

düzeyinin oluştuğunu ve daha bilinçli<br />

tercih yaptıklarını gözlemleyebiliyoruz.<br />

Puanlarımızın yükselmesi ve tercih<br />

edebilecekleri başka mühendislik alanları<br />

olmasına rağmen öğrencilerimizin<br />

bölümümüzü tercih etmeleri bu bilincin<br />

bir göstergesi olarak düşünüyoruz.<br />

Sizin bu bölümü seçmekteki amacınız<br />

neydi?<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği çok<br />

yeni bir bölüm. Türkiye’de ve Dünya’da<br />

son dokuz-on yıldır bilinmektedir.<br />

Meslekler gelişmekte ve ihtiyaçlar<br />

doğrultusunda dönüşüm geçirmekte,<br />

yeniden şekillenmektedirler. Bilgisayar<br />

Mühendisliği teknik ihtiyaçlara cevap<br />

vermekle beraber, bilgi yönetimi ve<br />

bilgi mühendisliği alanlarında yetersiz<br />

kalması sonucunda kendi içerisinden<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliğini<br />

doğurmuştur. <strong>Bilişim</strong> sistemlerinde<br />

görev alan paydaşların büyük çoğunluğu<br />

bilgisayar alanında eğitim almış<br />

mühendis veya teknik elemanlardan<br />

oluşmaktadır. Benim de geçmişim ve<br />

aldığım eğitim tamamen bilgisayar<br />

üzerinedir. Nasıl bilgisayarcı olduğumu<br />

sorarsanız şöyle cevap verebilirim;<br />

1987-1990 yılları arasında lisedeydim.<br />

Bilgisayar Türkiye’ye yeni yeni girmeye<br />

başlamıştı ve geleceğin mesleği<br />

olarak görülmekteydi. Ben de tamamen<br />

şans diyebileceğim bir rastlantı sonucu<br />

lisede bilgisayar bölümü öğrencisi olmuştum.<br />

Bilgisayar konusunda oldukça<br />

iyiydim ve çocuk yaşlarda birisinden<br />

beklenmeyecek kadar bilinçli olarak<br />

geleceğimi bilgisayar üzerine kurmak<br />

istiyordum. Bu nedenle, Marmara<br />

Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi<br />

Bilgisayar Teknolojileri Öğretmenliğini<br />

tercih ettim. 1987 yılından bu yana<br />

bilgisayarla iç içeyim.<br />

Türkiye’de bu alanda eğitim verilmesi<br />

süreci nasıl ilerliyor?<br />

Bilindiği üzere, Mesleki ve Teknik<br />

Ortaöğretim Kurumlarının öğretmen<br />

ihtiyacını karşılamak ve Teknik Öğretmen<br />

yetiştirmek üzere kurulmuş olan<br />

Teknik Eğitim Fakülteleri 2009 yılında<br />

kapatılmış ve yerlerine Teknoloji Fakülteleri<br />

kurulmuştur. Teknoloji Fakülteleri<br />

mühendis ünvanına sahip mezunlar<br />

vermektedir. Teknoloji Fakülteleri kurulurken,<br />

fakülte altında açılacak bölümlere<br />

karar verme aşamasında, bazı<br />

üniversiteler örneğin; Selçuk, Sakarya,<br />

Marmara ve diğer bazı üniversiteler Bilgisayar<br />

Mühendisliği Bölümü açmaya<br />

karar vermiş, bazı üniversiteler de örneğin;<br />

Kocaeli, Muğla Sıtkı Koçman, Manisa<br />

Celal Bayar, Karabük ve diğer bazı<br />

üniversiteler <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği<br />

Bölümü açmaya karar vermiştir.<br />

İkinci yolu tercih edenler, hali hazırda<br />

üniversiteleri bünyesinde Mühendislik<br />

Fakültesi altında Bilgisayar Mühendisliği<br />

Bölümünün zaten yer alması ve<br />

farklı fakültelerde olsa da aynı isimle<br />

ikinci bir bölüm açmamak için <strong>Bilişim</strong><br />

Sistemleri Mühendisliğini açmayı<br />

tercih etmişlerdir. Şu an Türkiye genelinde,<br />

140’ın üzerinde farklı üniversitede<br />

Bilgisayar Mühendisliği bölümü<br />

bulunmaktadır. Bunlardan 7 tanesi de<br />

Teknoloji Fakültelerinde yine Bilgisayar<br />

Mühendisliği adı altında eğitim-öğretim<br />

vermekte ve bilimsel araştırmalar<br />

yapmaktadır. <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği<br />

üçü vakıf olmak üzere 11<br />

üniversitede yer almaktadır. Sayıca Bilgisayar<br />

Mühendisliğinden daha azdır,<br />

daha yenidir ve bu nedenle farkındalığı<br />

da nispeten düşüktür. Ancak her geçen<br />

yıl giriş puanları yükselmekte ve tercih<br />

edilir hale gelmektedir. Geçtiğimiz yıl,<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği’nin<br />

giriş puanları diğer birçok mühendislik<br />

alanından daha yüksekte idi. Yurt<br />

dışındaki üniversitelere baktığımızda<br />

ise <strong>Bilişim</strong> (Informatics) bölümlerinin<br />

sayısının Türkiye’ye oranla daha fazla<br />

olduğunu görmekteyiz. Umuyorum<br />

ki üniversitelerimizde, özellikle vakıf<br />

üniversitelerinde, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />

www.metropoldergileri.com 51


RÖPORTAJ<br />

52<br />

Mühendisliği bölümlerinin sayısı artacaktır.<br />

Vakıf üniversiteleri sektörlerle<br />

ve piyasa ile daha içi içedir ve piyasa<br />

taleplerine daha hızlı reaksiyon verebilmektedir.<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği’nin<br />

piyasaya olan katkısı nasıl olacak?<br />

<strong>Bilişim</strong> ve teknoloji sektöründe iş yapan<br />

firmalar en çok katkıyı göreceklerdir<br />

diye düşünüyorum. En başta, bilişim<br />

sektöründe yönetici ihtiyacı artık ciddi<br />

bir sorun olmaktan çıkacak ve bu eksikliği<br />

<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisleri ile<br />

kapatacaklarını umuyorum. Hem bilişim<br />

ve teknolojiye hakim hem de yöneticilik<br />

yeteneklerine sahip mühendisler<br />

bu firmaları yönetecekler. Firmalar, dışarıdan<br />

yönetici bulmak yerine kurum<br />

içerisinden yönetici çıkaracaklar ve kurumsal<br />

aidiyetin tesisine katkıda bulunacaktır.<br />

Bir başka katkısı da, bir yarıyıl<br />

süreli işyeri eğitimi sayesinde, firmalar<br />

istihdam edecekleri mühendisleri daha<br />

öğrenci iken tanımış olacak, kendileri<br />

için en uygun istihdamı gerçekleştirebileceklerdir.<br />

Firmaların kendi iş süreçleri<br />

içerisinde ihtiyaç duyduğu bilgi<br />

yönetimi ve karar destek sistemlerini<br />

de <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisleri gerçekleştirebilecektir.<br />

Toplumsal ve yönetsel anlamda bilişim<br />

teknolojilerinin etkisi nedir?<br />

İşletmeler; hizmet ve ürün kalitesini<br />

artırmak, iletişim, pazarlama ve satış<br />

maliyetlerini azaltmak, müşterilere<br />

hızlı cevap verebilmek, farklı coğrafyalardaki<br />

pazarlara açılmak ve daha<br />

hızlı ürün geliştirmek amacıyla bilişim<br />

teknolojilerini kullanmaktadır. <strong>Bilişim</strong><br />

teknolojileri üretim maliyetlerini azaltır<br />

iken, diğer taraftan da işsizlik oranının<br />

artmasına katkıda bulunmaktadır. Bazı<br />

mesleklerin ve iş kollarının kaybolmasına<br />

hız kazandırmaktadır.<br />

Geçmişte sadece işyerlerinde kullandığımız<br />

bilişim teknolojileri artık toplumsal<br />

hayatımızın her aşamasında kullanılır<br />

bir hal almıştır. İnternet bankacılığı<br />

sayesinde banka şubelerine gitmiyoruz<br />

artık. Birçok hizmet noktasında İnternet<br />

üzerinden randevu alarak kuyruklarda<br />

bekleme olgusu ortadan kalktı. Alışverişlerimizi<br />

internetten yapıyor, yeni<br />

çıkan müzik kliplerini ve filmleri dahi<br />

evden takip ediyoruz. Uzaktan eğitim<br />

aracılığı ile üniversite eğitimini bile<br />

üniversiteye gitmeden tamamlayabiliyoruz.<br />

İş seyahatlerimiz azalmış, başka<br />

şehirlerdeki hatta ülkelerdeki toplantılarımızı<br />

ve iş görüşmelerimizi kendi<br />

ofisimizden veya evimizden yapıyoruz.<br />

<strong>Bilişim</strong> teknolojileri ile birlikte mesafelerin<br />

bir önemi kalmamıştır. Zamandan<br />

tasarruf ediyoruz. Seyahat maliyetlerimiz<br />

düştü. Bilgiye ulaşım kolaylaştı.<br />

Çok uzaktakilerle bile iş yapabilme<br />

kabiliyetimiz gelişti. Ancak, bu kadar<br />

faydaları olan bilişim teknolojileri, diğer<br />

taraftan da bizleri asosyal bireyler<br />

haline getiriyor. Mobil telefon, tablet ve<br />

bilgisayarlarımızla geçirdiğimiz süreler<br />

artar iken; aile, arkadaş toplulukları<br />

veya toplum içerisinde geçirdiğimiz süreler<br />

azalmaktadır. İnternet kafelerde,<br />

gençlerimiz dünyanın öbür ucundan insanlarla<br />

tanışıp konuşup sosyalleştiğini<br />

zannederken, hemen yan masada oturan<br />

birsi ile tanışmayı arkadaş olmayı ihmal<br />

etmektedir. İçine kapanık, pısırık,<br />

toplumsal görgü ve beceriden yoksun<br />

bireyler haline geliyoruz. Sonuç olarak,<br />

bilişim teknolojilerinin ve iletişim araçlarının<br />

diğer teknolojiler gibi olumlu ve<br />

olumsuz özellikleri vardır. Önemli olan<br />

bu özellikleri doğru kullanabilmek ve<br />

hem toplumu hem de teknolojiyi doğru<br />

yönlendirebilmektir.


<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Projesi ile ilgili neler<br />

söylemek istersiniz?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>ni, bilişimci olmam ve<br />

yaşamımı sürdürdüğüm şehirde yer<br />

alması nedeniyle yakından takip ediyorum.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>nin ülkemizin gelişiminde<br />

önemli kilometre taşlarından<br />

birisi olacağına inanıyorum. Akademisyenler<br />

ve bilim adamları üniversitelerde<br />

yeni bilimsel yöntemler geliştirirler,<br />

yeni buluşlar yaparlar. Ancak, fonksiyonları<br />

veya rolleri gereği, bunları<br />

teknolojik bir ürüne dönüştüremezler.<br />

Üniversitelerde üretilen bilginin ürüne<br />

dönüştürülmesi ve katma değer sağlanması,<br />

ancak inovasyonla mümkündür<br />

ve araştırma ve geliştirme (Ar-Ge)<br />

merkezlerinde veya firmaların Ar-Ge<br />

birimlerinde yapılabilir. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

bu anlamda, Ar-Ge yapan bilişim, yazılım,<br />

elektronik, robotik vb. firmalara<br />

ev sahipliği yapacak. Hatta, ilk etapta<br />

30’a yakın Ar-Ge firması <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />

yönetimince belirlendi bile. Toplamda<br />

5 bine yakın firmanın yer alması düşünülmekte.<br />

Böylesine büyük bir teknoloji<br />

merkezinde 70 binin üzerinde bilişimci<br />

mühendis, programcı ve teknik elemanın<br />

istihdam edilmesi öngörülmektedir.<br />

Sembolik bir katkı olsa da; İŞKUR,<br />

Kocaeli Üniversitesi ve Gebze Teknik<br />

Üniversitesi işbirliği ile Nitelikli <strong>Bilişim</strong><br />

Uzmanlığı sertifikasyon programı<br />

düzenledik ve <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>ne teknik<br />

eleman yetiştirdik.<br />

Bu projenin Türkiye’ye olan katkısı<br />

dışında üniversitelere de katkısı olacak<br />

mı?<br />

Kesinlikle evet. Türkiye’de, üniversitelerin<br />

teknoloji üretemediği, topluma ve<br />

ekonomiye katma değer sağlamadığı<br />

gibi bir algı var. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> sayesinde,<br />

öncelikle, bu algı yıkılacak kanaatindeyim.<br />

Bilgi üretmekle teknoloji<br />

üretmek farklı şeylerdir. Üniversiteler<br />

rolleri gereği bilgi üretirler. Teknolojik<br />

ürün üretenler ise Ar-Ge yapan mühendislerdir<br />

ve Ar-Ge’nin çok yüksek maliyetleri<br />

vardır. Üniversiteler, ekstra bir<br />

yöntemle desteklenmedikleri sürece, bu<br />

maliyetleri karşılayabilecek kurumlar<br />

değillerdir. Özel sektörümüz ve firmalarımız<br />

da maalesef yıllarca, bünyelerinde<br />

Ar-Ge birimleri kurmak yerine, hazır<br />

teknoloji ithal ettiler, dışarıya patent<br />

paraları ödediler ve ödemeye de devam<br />

etmektedirler. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> sayesinde<br />

Ar-Ge yapan firmalar yapmayanlardan<br />

ayrılacak, yapanlar desteklenirken yapmayanlar<br />

oyundan düşecektir. Firmalar<br />

kendi sorumluluklarını üniversitelere<br />

artık yükleyemeyeceklerdir.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde yer alan Ar-Ge firmaları<br />

ile üniversiteler mecburen işbirliği<br />

içerisinde olacaklardır. Bu işbirliği,<br />

firmanın bir sorununu çözerken, üniversiteyi<br />

veya bilim adamını da o sorun<br />

çevresinde odaklanmaya zorlayacak,<br />

dolayısıyla üniversiteyi yönlendirebilecektir.<br />

Üniversite, sadece yeni bir şey<br />

yapmış olmak için değil, bir derde deva<br />

olabilecek hedefe yönelik bir çalışma<br />

yapacaktır<br />

Üniversitelere doğrudan somut bir katkı<br />

da şudur; Ar-Ge sürecinde, çalışan<br />

olarak veya danışmanlık hizmetleri<br />

kapsamında üniversitelerden destek<br />

alınacaktır, bu da üniversitelere kaynak<br />

aktarımı anlamına gelmektedir. Tabii ki<br />

üniversitelerimiz de daha fazla kaynak<br />

kapma peşinde, bir birleri ile veya yurt<br />

dışı üniversiteleri ile rekabet içerisinde<br />

olacaktır.<br />

Son olarak neler söylemek istersiniz?<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin faydalarından bir<br />

tanesi de mühendislerimize olacaktır.<br />

Mühendislerimiz endüstride, ekseriyetle<br />

beyaz yaka olarak çalışmakta, idareci<br />

veya teknik eleman olarak görev<br />

yapmaktadır. Oysa ki bir mühendisin<br />

asıl görevi Ar-Ge yapmak, tasarım yapmaktır.<br />

<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>, bilişim ve teknoloji<br />

sektörüyle sınırlı kalsa da, mühendislerimize<br />

bu imkânı verecektir.<br />

www.metropoldergileri.com 53


HABER<br />

54<br />

Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda<br />

915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı<br />

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Konya’ya kazandırdığı Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk Bilim Merkezi, 2017’de<br />

adeta ziyaretçi akınına uğradı. Konya Bilim Merkezi, 2017 yılında 305 bin ziyaretçiyi ağırlarken açıldığı günden<br />

bu yana 915 bin bilim meraklısına ev sahipliği yaptı.<br />

Türkiye’nin yüksek standartlı ilk bilim<br />

merkezi olan Konya Bilim Merkezi,<br />

2017’de Türkiye’nin farklı şehirlerinden<br />

yüzbinlerce ziyaretçiye ev<br />

sahipliği yaptı.<br />

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

Tahir Akyürek, Türkiye’nin TÜBİ-<br />

TAK destekli ilk bilim merkezi olma<br />

özelliği taşıyan Konya Bilim Merkezi’nin<br />

planetaryumu, bilimsel sergileri,<br />

astronomi günleri, etkinlikleri ve<br />

toplantı salonları ile Konya’nın yeni<br />

cazibe merkezlerinden ve yeni sembollerinden<br />

biri olduğunu söyledi.<br />

Tarihte hem bir başkent hem de bilimin,<br />

ticaretin, sanayinin merkezi<br />

konumunda olan Konya’nın bu konumuna<br />

adım adım erişme yolculuğunda<br />

olduğunu vurgulayan Başkan<br />

Akyürek, Konya Bilim Merkezi’nin<br />

Konya’nın bilim merkezi olma vasfına<br />

katkı yaptığını dile getirdi.<br />

Bilim Merkezi’nin, diğer bilim merkezlerinde<br />

çalışacak personele eğitim<br />

vererek bu konuda da öncülük yaptığını<br />

kaydeden Başkan Akyürek, Milli Eğitim<br />

Bakanlığı ile imzalanan protokol<br />

çerçevesinde 81 ildeki fen lisesi öğrenci<br />

ve öğretmenlerinin de Konya Bilim<br />

Merkezi’nde bilim ve teknolojiyle buluştuğunun<br />

altını çizdi.<br />

Konya Bilim Merkezi’nin öğrencilerin<br />

bilimsel deneyler yapmasına,


doğayı keşfetmesine, teknolojiyi tanımasına,<br />

bilimsel etkinliklerle iç<br />

içe, verimli tatiller geçirmesine de<br />

çeşitli projelerle katkı sağladığını<br />

kaydeden Başkan Akyürek, “Bu yıl<br />

ilk kez atölye ve laboratuvar alanında<br />

yaz kampı düzenledik. Haftanın<br />

belirli günlerinde Bilim Merkezi’nde<br />

kampa alınan ilkokul, ortaokul ve<br />

fen lisesi öğrencilerimiz, bilimsel<br />

etkinliklerle iç içe, verimli bir yaz<br />

tatili geçirdi” dedi.<br />

2017’DE 305 BİN ZİYARETÇİ<br />

Planetaryumu, astronomi günleri, bilimsel<br />

sergileri, etkinlikleri ve toplantı<br />

salonları ile Konya’nın yeni cazibe<br />

merkezlerinden ve yeni sembollerinden<br />

biri haline gelen Bilim Merkezi’ni 2017<br />

yılında 305 bin bilim meraklısı ziyaret<br />

ederken, hizmete açıldığı 2014 yılı Nisan<br />

ayından bu yana ziyaret edenlerin<br />

sayısı 915 bin 556 kişiye ulaştı.<br />

Konya Bilim Merkezi 2017 yılında<br />

Konya Bilim Festivali, Türkiye Bilim<br />

ve Teknoloji Merkezleri Konferansı,<br />

Bilim Tarihi Yaz Okulu, STEM &<br />

MAKERS gibi önemli organizasyonların<br />

yanı sıra; söyleşiler, atölye çalışmaları,<br />

gezici bilim tırı, “Sosyal Bilimler<br />

Makale Yarışması’’ ve “5 Dakikada<br />

Bilim’’ adlı video yarışmaları, su roketi<br />

yarışması, Türkiye Fen Liseleri Fizik<br />

Zümre Başkanları Kampı gibi birçok<br />

etkinliğe imza attı.<br />

www.metropoldergileri.com 55


RÖPORTAJ<br />

56<br />

Çiğdem Kurut Zeynep Öztop<br />

Mühendislerin mavi önlüğü<br />

giymesi lazım<br />

PROF. DR. NECMETTİN TARAKÇIOĞLU<br />

Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Teknopol’le tüm sanayiye Ar-Ge hizmeti veriyor. Pek çok sektörün bu alandaki<br />

açığını kapatacak olan Teknopol aynı zamanda üretimle de adından söz ettiriyor. Teknopol’ü ve Teknoloji<br />

Fakültesini Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu ile konuştuk…<br />

<strong>Bilişim</strong> ve teknoloji dediğimizde aklımıza<br />

ne gelmeli?<br />

<strong>Bilişim</strong> için her tür bilginin harmanlandığı<br />

yer diyelim. Teknoloji deyince<br />

bilimin ürettiği bir teknik var. Teknoloji<br />

bilişimin bir alt kümesi diyebiliriz.<br />

Selçuk üniversitesinde bir teknoloji<br />

fakültesi kurulmuş durumda. Bunun<br />

kuruluş amacı hakkında bilgi verir<br />

misiniz?<br />

Teknoloji fakültesi öğrencilerini iş ile<br />

öğrencilik sırasında temas ettiren, pratiğini<br />

arttıran, uygulama eksikliğini<br />

gideren fakülte olması için açıldı. Ben<br />

80’li yıllardan beri hem üniversite kariyeri,<br />

hem de endüstri yaptım. 2000<br />

yılından sonra organize sanayiye geçtim.<br />

Organize sanayide 2000 yılından<br />

itibaren kendi alanımın ustalık dönemini<br />

yaşadım. Orada artık üst sevide<br />

işler yapma noktasına geldik. Teknoloji<br />

ile ilgili temelin oluşması yıllar alıyor.<br />

Mezun olduktan sonra çırak oluyorsun.<br />

Makine mühendisliğinden mezunum.<br />

Ben de çırak olarak mezun oldum. Çünkü<br />

uygulama eksikliği var. Bu uygulama<br />

eksikliği giderilebilir mi sorusuna<br />

cevap aradık. Son sınıfın bir dönemini<br />

endüstride geçirdim. Burada öğrenciler<br />

bir bakıma çırak gibi diyelim. Profesörlüğe<br />

çıraklıktan geliyorsun. Biz işin<br />

çırağı olmazsak başarılı olamayız. Endüstri<br />

hayatımda 4 şirket kurdum. 4 şirket<br />

de çalışıyor. 2 tanesini üniversiteye<br />

kurdum, 2 tanesi şahsi şirketim. Bunlar<br />

insana bir ufuk açıyor. İş yeri de aldığı<br />

öğrenciyi sahiplenirse daha sonrasında<br />

zaten sen gitme diyor. Ben kendi şirketimde<br />

hep öğrenci çalıştırdım. Part time<br />

iş arayan çocuklar. 5 gün çalıştılar, 3’e<br />

düştü sonra 2’ye düştü. Bu önemli değil.


Hepsini taşıdım. Şimdi onların her biri<br />

sanayide farklı farklı birimlerde çalışıyor.<br />

Akademik hayatımızın gerisinde<br />

iyi iz bırakan asistanlar, öğrenciler bırakmalıyız.<br />

Teknoloji Fakültesi’nde öğrencilere<br />

neyi öğretiyorsunuz?<br />

Teknoloji fakültesinde farklı bölümler<br />

var. Makine mühendisliği, elektrik<br />

elektronik mühendisliği, bilgisayar mühendisliği,<br />

biyomedikal mühendisliği,<br />

malzeme mühendisliği vs. dolayasıyla<br />

her biri kendi alanlarında eğitimlerini<br />

alıyorlar.<br />

Teknopol adında şirket kurdunuz.<br />

Öğrenciler için uygulama merkezi mi?<br />

Evet dediğiniz gibi. Teknopol; sanayinin<br />

içerisinde 10 bin metrekare bir alanda<br />

faaliyet gösteriyor. Sadece Selçuk<br />

Üniversitesi değil, tüm üniversitelere<br />

açık bir alan. İmkânları kullanmak isteyenler<br />

bize başvuruyor. Biz de programı<br />

yapıyoruz.<br />

Üretim de yapılıyor mu?<br />

Burası aslında bir eğitim merkezi ama<br />

bizim kafamız hep üretimde. Teknopol<br />

zaten buradan çıktı. Rektörümüzün de<br />

teşvikiyle Teknopol üretim merkezi<br />

oldu. DPT’den aldığımız destekle bir<br />

cihaz geliştirdik. Arkada bir baraka<br />

var, oraya kurdum. Proje tamamlandıktan<br />

sonra “Hocam bittiyse artık çöpe<br />

atalım” dediler. En kötüsü de bu. Proje<br />

yapılıyor, icraata gidiyor ya rafa ya da<br />

çöpe gidiyor. Sonradan da pişman oldum.<br />

Devletin parasıyla bir iş yaptım.<br />

Sonra bir işe yaramıyor. Ben size bir<br />

vakıf şirketi kurayım, bir kuruşunu da<br />

almayım dedim. Bu materyal oranın<br />

temel sermayesi olsun. Kendi özel şirketimi<br />

de sponsor yaptım. Bir yüksek<br />

lisans öğrencim vardı onu da başına<br />

koydum. Şirket 10 yıldır hayatta, devam<br />

ediyor. Bir niyet ettik karşılığında<br />

on bulduk. O zamanlar Türkiye’de bu<br />

proje yoktu. Yaklaşık 7 yıl lazerle uğraştım.<br />

Savunma sanayinin aşılmaz bir<br />

duvar olduğunu görünce kendi kendime<br />

daha küçük işlere bakmalıyım dedim.<br />

Endüstriye yöneldim. Bir de medikal<br />

sektörüne yöneldim. Medikal lazer<br />

yaptık. Ankara üniversitesinde çalışan<br />

cihazlarımız var.<br />

Teknopol’de hangi sektörü hedeflediniz?<br />

Teknopol şirketinde savunma sanayisini<br />

hedef aldık. Zırhlı araçlarla ilgili bir<br />

projemiz var. Endüstride taşıma robotları<br />

Türkiye’de yapılmıyor. Farklı illerden<br />

seçmiş olduğumuz bir ekip oluşturduk.<br />

CNC operatörü robot yaptık.<br />

Mükemmel bir cihaz. Baktıkça keyfini<br />

çıkarıyoruz. Yapılan iş değil de yapılmayan<br />

işteyiz biz. Şu anda Teknopol’ün<br />

ürettiği net iki şey var. Bir tanesi savunma<br />

sanayilerine gizli projeler gidiyor.<br />

İkincisi endüstriyel operatörlük yapan<br />

robot projesi.<br />

Yürüttüğünüz başka projeler neler?<br />

OTOMATİK DEPO RAF SİSTE-<br />

Mİ; Otomatik depo sistemleri genellikle<br />

büyük hacimli ve ağır yüklerin<br />

depolanmasında, alanların yetersiz olması<br />

nedeniyle depolama yoğunluğunun<br />

yüksek olduğu durumlarda tercih<br />

ediliyor. Sistemlerin insansız olarak<br />

tam otomatik şekilde çalışması, insan<br />

hatalarının önüne geçtiği gibi, deponun<br />

yüksek hassasiyetli ve en verimli şekilde<br />

kullanılmasına imkan tanıyor.<br />

GÜNEŞ TAKİP SİSTEMİ; Fotovoltaik<br />

panellerin maksimum verimle<br />

ve maksimum çıkış gücü sağlayarak<br />

çalıştığı nokta, güneş ışınlarının panel<br />

yüzeyine yaptığı açıya ve panel<br />

sıcaklığına bağlı olarak değişiyor. Bu<br />

proje, maksimum güç noktası izleyi-<br />

www.metropoldergileri.com 57


RÖPORTAJ<br />

58<br />

ci sistemlerin adaptif bulanık mantık<br />

yöntemiyle kontrolünün sağlanmasına<br />

yönelik bir proje.<br />

AYDINLATMA VE YANGIN DE-<br />

NETİM SİSTEMİ ; kurum ve kuruluşlarda<br />

kullanılması amaçlanan, akıllı<br />

aydınlatma ve yangın algılama sisteminin<br />

geliştirilmesine yönelik.<br />

STAJ VE İŞYERİ EĞİTİM YAZI-<br />

LIMI; Staj uygulaması ve işyeri eğitim<br />

uygulaması bulunan fakültelerde<br />

kullanılması amaçlanan, dijital arşivleme<br />

modülüne sahip bir öğrenci staj/<br />

eğitim yazılımının geliştirilmesine<br />

yönelik hazırlandı.<br />

AMBULANS YOL KONTROL<br />

SİSTEMİ; Bu proje de, trafik yoğunluğunun<br />

hızlı artışından dolayı geçiş<br />

üstünlüğü bulunan fakat yeterince fark<br />

edilemeyen, geçiş için boşluk bulamayan<br />

araçların fark edilebilmesi ve geçiş<br />

üstünlüğünü kullanabilmesi için, GPS<br />

tabanlı bir araç uyarı sisteminin geliştirilmesine<br />

yönelik. Bunun gibi çok sayıda<br />

çalışmamız söz konusu.<br />

Şu anda kara geçmiş bir şirket olarak<br />

görülüyor mu?<br />

Ciddi görüştüğümüz birkaç müşterimiz<br />

var. Bizim amacımız bir sanayici<br />

gibi bir kar şirketi olmak değil. Biz bir<br />

üretim şirketi değil, Ar-ge şirketiyiz.<br />

Üretmek zorunda kaldığımız zamanlar<br />

da üretiyoruz.<br />

Üniversitelerden bu tarz çok proje<br />

çıkar mı?<br />

Çıkar elbet. Bizim gibi meraklı ve bu<br />

işten keyif alanın sayısı çok az. Hizmet<br />

aşkı olması gerekiyor. Biz aslında<br />

endüstri dört sıfırın temelini yaptık.<br />

Endüstri dört sıfırı dünyanın konuştuğu<br />

cihazların birbirleriyle haberleşerek<br />

üretimin devam ettiği insansız bir üretim<br />

modelidir. Konya’da operatör sıkıntısı<br />

var, eleman bulamıyorlar. Burada<br />

bir yükleme hanemiz var. Robot tezgâhla<br />

haberleşiyor. Dört tezgâhı yan yana<br />

bağlıyor. Dolaysıyla teknolojinin son<br />

noktasını yakalamış durumdayız. Bu<br />

Selçuk Üniversitesi’nin bir başarısıdır.<br />

Selçuk Üniversitesi’nin böyle bir imkânı<br />

olmasaydı bizim de böyle bir proje<br />

yapma şansımız olmazdı. Bu bir hayır<br />

kapısıdır dedik. Ben şahsen bunun hayatıma<br />

yansıyan bereketini yaşadım.<br />

Akademisyenlik ve sanayicilik. Bu<br />

ikisi aslında bir arada rahatlıkla yürütülebilir<br />

mi?<br />

Bana hep “Hem hocalık, hem bu iş.<br />

Nasıl yürütüyorsunuz” diye sorarlar.<br />

Ben ortalama bir Türk insanıyım. Süper<br />

bir zekâm yok. Ama hep bir artım<br />

vardı. Niyet başlangıcı ifade eder. Ben<br />

hep iyi niyetliydim. İyi hesaplama, iyi<br />

planlama, iyi proje… diye bu böyle gider.<br />

İslam toplumları bu kaderle gayret<br />

arasındaki tam noktayı keşfedebilse<br />

inanılmaz gelişme olur. Biz kendi tembelliğimizi<br />

kadere bağlıyoruz. Böyle<br />

bir şey yok. Rabbim ben size akıl ve<br />

irade verdim diyor. Gayret olmadan<br />

olmaz. Önce niyet sonra gayret. Zaten<br />

siz bunları yaptıktan sonra bereket<br />

kapısı açılıyor. Hiçbir zaman temelimizde<br />

para olmadı. “Hocam ne yapıyorsun?<br />

Zaten paran var. Dersini anlat<br />

evine git” diyorlar. Ama ben arkamda<br />

bir fayda bırakmayayım mı? Büyük işlerden<br />

söz etmiyorum. Kendi çapımda<br />

fayda sağlamaya çalışıyorum. Benim<br />

hayatım 2N 1G’den oluyor. Yani niyet,<br />

gayret, nimet… Endüstri daha zordur.<br />

İşlemci, yatırımcı, ithalatçı ihracatçı<br />

hepsini olacaksın. Benim nokta kadar<br />

bilgim 3M’den oluşuyor. Ben önce<br />

matematik sonra makine mühendisliği<br />

daha sonrada malzeme mühendisliğinden<br />

kariyer yaptım.<br />

Teknopol için yeni planınız var mı?<br />

Sanayi Odası’nın 3 kümesi var. Otomotivciler,<br />

dökümcüler, tarım makineleri<br />

kümesi. Hepsiyle bir araya geldik. En-


düstriyi geliştirelim, veriminizi arttıralım,<br />

Ar-Ge’nize destek olalım dedik.<br />

En iştahlı küme dökümcüler kümesiydi.<br />

Her şeyi manuel yapıyorlar ve ağır<br />

işleri var. Çizimleri bitirdik, makineye<br />

döktük. Kumu nasıl kazanabiliriz diye<br />

kum atıklarını da bulduk. Tamam, biz<br />

hazırız dedik. Bir ay geçti ses gelmedi.<br />

Bu şekilde 6 ay geçti. Sanayiciler evet<br />

çok hevesli ama yoğunluktan iyice kafaları<br />

karışmış. Kötü bir niyet yok lakin<br />

bir dağınıklık var. Biz sanayici değiliz,<br />

üniversiteye yakışacak yeni işler yapacağız.<br />

Çekirdek bir ekiple, ürünle çıktık.<br />

Şimdi medikal sektörüyle ilgili projeler<br />

var. Kendi şirketimin bünyesinde<br />

ama Teknopol de Ar-Ge’sini yapacak.<br />

Bu şekilde sanayiye kazandırmış olacağız.<br />

Büyük ulusal firmalardan çeşitli<br />

teklifler aldık. Bunlar arasında Türkiye’de<br />

ilk defa yapılacak olan projeler de<br />

söz konusu. Rafta olan birçok projemiz<br />

var. Medikalle ilgili 4, 5 başlık var. Yoğun<br />

bakımda yatan hastaların yarısından<br />

çoğu emboli geçiriyor. Bunu önleyecek<br />

bir cihaz geliştirdik. Hastaya iki<br />

çorap giydiriyoruz. Bu çorap tansiyonla<br />

entegre çalışıyor. Hastanın tansiyonu<br />

düştüğünde devreye giriyor. Ayaktan<br />

yukarıya doğru kan pompalıyor. Bir ilaç<br />

dağıtım robotu yaptık. Doktor reçeteyi<br />

giriyor. Sisteme düşüyor ve bu robot tek<br />

tek ilaçları seçiyor. Tekrar 4 kez kontrol<br />

ediyor. Daha sonra paketliyor, barkotluyor.<br />

İlgili servis koduna gönderiyor.<br />

Doğru hastaya, doğru zamanda, doğru<br />

ilacı veriyor. Dünyada yanlış ilaçtan<br />

ölen sayısı oldukça fazla. Bu robotta<br />

hata payı sıfır. Dünya buna geçti Türkiye<br />

de buna geçecek. Nereden nereye<br />

geldik. Hayal gibi diyorum. İyi niyet,<br />

iyi proje, iyi sonuç.<br />

Sanayicinin en büyük eksikliği Ar-Ge<br />

diyebilir misiniz?<br />

Son 10 yılda hükümet çok destekliyor.<br />

Bunları yapan firma sayısı gün<br />

geçtikçe artıyor. Daha kolayı var.<br />

Üniversite oraya bir birim açmış.<br />

Önceden sanayicinin sıkıntısı şuydu;<br />

kampüse gelecek, ben derste olacağım,<br />

beni bulamayacak. Bir araya<br />

gelmekte bile sıkıntı var. Biz size çok<br />

güzel bir ara yüz oluşturduk. Siz sadece<br />

sıkıntınızı söyleyin. Beyin gücü<br />

var. Onların günlük işlerle boğuşmalarına<br />

hiç gerek yok. Üstelik fikir<br />

de sunuyoruz. Tabi makine alacaksa<br />

onun bir bedeli var.<br />

Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />

Bizim insanımız çok zeki fakat zincir<br />

olmayı beceremiyoruz. Erasmus<br />

üyesi ülkeler Avrupa Birliği projeleri<br />

yapıyorlar. Problemleri eleman bulamamak.<br />

Kuşaklarında büyük algı<br />

penceresi var. O pencereyi bulmak lazım.<br />

Nesilde sıkıntı yok. Gençlik hızlı<br />

adapte oluyor. Bizim doğru pencereyi<br />

bulmamız lazım. Bütün Erasmus ülkelerinde<br />

bu sıkıntı var. Mavi önlüğü<br />

kimse giymek istemiyor. Her yerde mi<br />

acaba böyle diye merak ettim, araştırdım.<br />

Japonya’da, Kore’de bu yok. Her<br />

renk önlüğü giyiyorlar. Biz Teknopol<br />

saum diye geçiyoruz. Bu merkezler<br />

gibi mezuniyet son sınıfta bir oryantasyon<br />

merkezi olması lazım. Çocukların<br />

sanayiye entegre edilmesi lazım.<br />

Geçiş dönemini burada geçirmesi lazım.<br />

Kısacası mühendislerin mavi önlüğü<br />

giymeleri lazım.<br />

www.metropoldergileri.com 59


HABER<br />

60<br />

SERİK BELEDİYE BAŞKANI<br />

PROF. DR. RAMAZAN ÇALIK<br />

72 KAHRAMAN ANISINA<br />

72 ZEYTİN FİDANI<br />

Serik Belediyesi 72 şehidimiz anısına 72 adet zeytin fidanı dikimi töreni gerçekleştirdi.<br />

24 Ağustos 2016, saat 04:00’te<br />

Türkiye, güneyindeki terör tehdidine<br />

karşı büyük bir operasyon<br />

başlattı. 2011’de başlayan<br />

Suriye iç savaşında Esed rejimi,<br />

DEAŞ, PYD/PKK ittifakının<br />

Türkiye’yi hedef haline getirmesine<br />

karşı başlatılan sınır<br />

ötesi operasyona ‘Fırat Kalkanı’<br />

ismi verildi. Türkiye, 7 ay gibi<br />

bir sürede büyük bir alanı teröristlerden<br />

temizleyerek, bölgede<br />

yaşayan halkın tekrar evine<br />

güven içinde dönmesini sağlamıştı.<br />

İşte bu operasyonlarda 72<br />

şehit vermiştik. Şimdi ise Türk<br />

Silahlı Kuvvetleri (TSK), Suriye’nin<br />

kuzeybatısında bulunan<br />

Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nı<br />

başlattı. Operasyonun<br />

ilk günü Fırat Kalkanı Operasyonunda<br />

şehit verdiğimiz 72<br />

kahramanı temsilen 72 savaş<br />

uçağı havalandı ve Afrin bölgesinde,<br />

PKK/KCK/PYD-YPG<br />

ve DEAŞ’a mensup teröristleri<br />

ve onların mevzilerini yerle bir<br />

etti.<br />

Bu kapsamda Serik Belediyesi<br />

‘Fırat Kalkanı’ Şehitlerini<br />

Anma ve ‘Zeytindalı Operasyonuna<br />

destek vermek amacıyla<br />

bugün Belediye Başkanı Prof.


Dr. Ramazan Çalık’ın katılımı ile “Fırat Kalkanı<br />

Şehitleri” anısına, İleribaşı mevkiinde 72<br />

şehidimiz anısına 72 adet zeytin fidanı dikimi<br />

töreni gerçekleştirildi.<br />

Fidan dikimi programına Kaymakam Haluk<br />

Şimşek, Jandarma Binbaşı Mehmet Ece, sivil<br />

toplum kuruluşlarının başkanları ve gazeteciler<br />

katıldı.<br />

ÇALIK: “ŞEHİT OLAN<br />

KAHRAMANLARIMIZ<br />

BARIŞ TİMSALİYDİ”<br />

Belediye Başkanı Prof. Dr. Ramazan Çalık<br />

yaptığı konuşmada; “Fırat Kalkanı ve Zeytin<br />

Dalı” operasyonlarında şehit olan kahraman<br />

askerlerimiz ve güvenlik güçlerimiz anısına<br />

bu hatıra fidanlığı oluşturduk ve 72 adet zeytin<br />

fidanı diktik. Zeytin dalı barışı simgeler, şehit<br />

olan kahramanlarımızın her biri birer barış<br />

timsaliydi. Allah tüm askerlerimizi, güvenlik<br />

güçlerimizi korusun. Şehitlerimize rahmet yakınlarına<br />

sabır diliyorum ”dedi.<br />

www.metropoldergileri.com 61


HABER<br />

62<br />

OSB’lerde üretim odaklı teknoloji geliştirme bölgelerinin yaygınlaştırılması gerektiğini belirten OSBÜK (Organize<br />

Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı Memiş Kütükcü, 2017 yılının OSB’ler için önemli kararların alındığı bir yıl olduğunu<br />

söyledi. Röportajımız aşağıda..<br />

2017 OSB’ler için milattır<br />

Organize Sanayi Bölgeleri<br />

Üst Kuruluşu (OSBÜK ) Başkanı<br />

MEMİŞ KÜTÜKÇÜ<br />

Öncelikle 2017 yılını değerlendirir misiniz?<br />

2017 yılını değerlendirmeden önce<br />

2016’yı bir hatırlamak lazım diye<br />

düşünüyorum. Biliyorsunuz Türkiye<br />

2016’da çok ağır bir ihanet yaşadı, 15<br />

Temmuz FETÖ ihaneti. Bu ihanetin<br />

ardından kredi derecelendirme kuruluşları<br />

ardı ardına yatırım notlarımızı<br />

düşürdü. Hem ekonomide hem de siyasal<br />

alanda Türkiye karşıtı tüm lobiler<br />

birleşerek, Türkiye’de stres üretmeye<br />

çalıştılar. Bir yandan da yakın coğrafyamızdaki<br />

çatışmalar devam ediyor<br />

ve Türkiye terörle mücadele ediyordu.<br />

Tabi tüm bunlar ekonomimizi kısa süreli<br />

de olsa etkiledi. Kısa süreli diyorum;<br />

çünkü 15 Temmuz’dan sadece 5<br />

ay sonra tüm ekonomik rakamlarımız<br />

hızla toparlandı. Sanayi üretimimiz,<br />

kapasite kullanım oranlarımız arttı,<br />

artmaya devam ediyor.<br />

2017 yılı Türkiye’nin, 2016 yılındaki<br />

tüm kayıplarını telafi ettiği ve yeni kazanımlar<br />

elde ettiği bir yıl oldu.<br />

2016’da 3. çeyrekteki yüzde 1.3 daralmanın<br />

etkisiyle büyümemiz yüzde<br />

2.9’da kalmıştı, bu yılın ilk 3 çeyreğinde<br />

yüzde 7 büyüdük. 3. çeyrekte<br />

yakaladığımız yüzde 11.1’lik büyüme<br />

ivmesiyle dünyanın en hızlı büyüyen<br />

ekonomisi haline geldik. Sanayicilerimiz<br />

de yüzde 2.6 ile bu büyümeye son<br />

yılların en güçlü katkısını verdi. Bu büyümeyi<br />

motive eden en önemli faktörler,<br />

sanayicilerimizin azminin yanı sıra,<br />

hiç kuşkusuz 2017 yılına girilirken hükümetimizin<br />

KGF kefaleti ile sağladığı<br />

kredi artışı ve güçlü teşviklerle yarattığı<br />

olumlu finansal koşullar oldu.<br />

2017 OSB’ler açısından nasıldı?<br />

2017’de Türkiye her alanda devlet-millet<br />

el ele vererek neleri başarabileceğini<br />

ortaya koydu. OSB’ler açısından da<br />

böyleydi. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren


Üretim Reform Paketi OSB’lerimizin<br />

üzerinden 1 milyar liralık yük aldı.<br />

Üretim Reform Paketi, Türk sanayisi<br />

için, OSB’ler için bir milattır. Yıllarca<br />

konuştuğumuz pek çok mesele bu paketle<br />

artık sorun olmaktan çıktı. OS-<br />

BÜK olarak biz de Üretim Reform Paketinin<br />

hazırlanmasından sonuna kadar<br />

sürece hep katkı verdik.<br />

Sanayicilerimizin, belediyelerden hafta<br />

sonu çalışma ruhsatı alma zorunluluğu<br />

kalktı. İşletmelerimizin organize sanayi<br />

bölgelerinde yapacakları yatırımlarda,<br />

yatırım maliyetinin azaltılması amacıyla<br />

arsa tahsislerinden damga vergisi<br />

kaldırıldı.<br />

OSB’ler ve diğer planlı sanayi bölgelerindeki<br />

işletmelerimiz emlak vergisinden<br />

muaf tutuldu. Yıllardır söylediğimiz<br />

TRT payı da kaldırıldı. Yine<br />

OSB’lerden KOSGEB payı kaldırıldı.<br />

Ayrıca bu paketle 2002 yılında OSB’lerin<br />

kendi aralarında yardımlaşmalarını<br />

sağlamak amacıyla kurulan OSBÜK’e<br />

de ‘özel hukuk tüzel kişilik’ kazandırıldı.<br />

Bu düzenleme organize sanayi<br />

bölgelerinin temsil kabiliyetini artırdı.<br />

OSBÜK olarak artık OSB’lerimizi daha<br />

kurumsal bir yapıyla temsil ediyoruz.<br />

OSB’lerimizin sorunlarının çözümünde<br />

daha etkin rol alıyor, bölgelerimizi ve<br />

ülkemizi hep beraber büyütmeye, yeni<br />

başarı hikayeleri yazmaya devam ediyoruz.<br />

Bunların hepsini toplarsak, 2017<br />

OSB’ler için bir milattır.<br />

OSB’ler hakkında rakamsal bilgiler<br />

verir misiniz?<br />

Öncelikle şunu ifade etmek isterim;<br />

Türkiye organize sanayi bölgeleri uygulamasıyla<br />

ilk OSB’nin 1961 yılında<br />

Bursa’da kurulmasıyla tanıştı. Yani 56<br />

yıllık bir OSB serüvenimiz var. OSB’lerimiz<br />

bu 56 yılda, dünyaya örnek olacak<br />

başarılara imza attı. Şu anda ülkemizin<br />

en başarılı üretim rejimi haline gelen<br />

OSB’lerimiz dünyada örnek üretim üsleri<br />

olarak gösteriliyor.<br />

Ülkemizin dört bir yanına yayılan organize<br />

sanayi bölgelerimizin her biri<br />

kendi bölgelerinde kaldıraç etkisi gösteren<br />

üretim merkezleri haline geldi.<br />

Şu anda 80 şehrimizde 324 organize<br />

sanayi bölgesi var.<br />

Organize sanayi bölgelerimizde 52 bine<br />

yakın fabrika üretim yapıyor ve OSB’lerimiz<br />

bir milyon 730 binin üzerinde istihdam<br />

sağlıyor.<br />

OSB’lerin nitelikleri ile ilgili neler söylersiniz?<br />

Organize sanayi bölgeleri Türkiye’nin<br />

sanayi üretimine, istihdamına ve ihracatına<br />

çok ciddi katkı veren, pek çok<br />

konuda lokomotif hale gelmiş planlı<br />

sanayi bölgeleridir. Artık OSB’ler konusunda<br />

dünyaya örnek, model bir hale<br />

geldik. Ancak yapmamız gereken şeyler<br />

de var. Teknoloji üretimi bunların<br />

başında geliyor.<br />

Organize sanayi bölgelerimizin niteliklerini<br />

daha yukarıya taşımamız,<br />

OSB’lerimizin teknoloji üretim seviyelerini<br />

her geçen gün geliştirmemiz gerekiyor.<br />

Bunun için de OSB içinde üretim<br />

odaklı teknoloji geliştirme bölgesi<br />

kurulmasına ilişkin çalışmaları hızlandırmamız,<br />

teknoparkların OSB’ler için-<br />

www.metropoldergileri.com 63


HABER<br />

64<br />

de kurulmasını özendirmemiz lazım.<br />

Ayrıca OSB içinde kurulmuş teknoloji<br />

geliştirme bölgelerine sanayicilerimizi<br />

mutlaka dahil etmemiz, Ar-Ge kabiliyeti<br />

olan firmaları buralara kurucu ortak<br />

yapmamız lazım. Yani firmaların<br />

TGB aidiyetini sürekli kılmak durumundayız.<br />

Bu çalışmayı başlatmış veya<br />

çalışmakta olan OSB’lerimiz elbette<br />

var. Ama süreci hızlandırarak rekabet<br />

gücümüzü artırabilirsek, geleceğin Türkiye’sini<br />

daha sağlam bir şekilde inşa<br />

edebiliriz diye düşünüyorum.<br />

Geçtiğimiz yıl Sivas’ta bir mesleki<br />

eğitim zirvesi yaptınız? OSBÜK mesleki<br />

eğitim konusunu önemsiyor.<br />

Önümüzdeki dönemde neler yapacaksınız<br />

bu konuda?<br />

Evet önemsiyoruz. Bu dönem mesleki<br />

eğitim konusu bizim öncelikli çalışma<br />

alanlarımız arasında. Eylül ayında<br />

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız,<br />

Milli Eğitim Bakanımız ve<br />

OSB’lerimizin yoğun katılımıyla Sivas’ta<br />

çok önemli bir Mesleki ve Teknik<br />

Eğitim Zirvesi gerçekleştirdik.<br />

Son derece verimli bir programdı.<br />

Bu konu çok önemli. Bugün sanayiyle<br />

meslek liselerinden mezun olan<br />

gençlerimizin nitelikleri arasında<br />

bir uyumsuzluk var. Buna bir de insanımızın<br />

üretimle, sanayiyle ilgili<br />

tutumunu eklersek, genç işsizlik oranımızın<br />

neden yüksek olduğunu daha<br />

iyi anlarız. Bugün Türkiye’de üretim<br />

çağında olan 5 milyon insan, üretime<br />

dahil değil. Peki üretime dahil olanları,<br />

yeterince nitelikli hale getirebildik<br />

mi? Maalesef hayır.<br />

Bizim öncelikli yapmamız gereken,<br />

gençlerimizi mesleki eğitime, çalışmaya,<br />

üretmeye yönlendirmek. Geçtiğimiz<br />

günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız bu<br />

konuda çok güçlü bir mesaj verdi, ‘memur<br />

olmayı değil, girişimci olmayı hedefleyin’<br />

dedi gençlere. Bu mesele çok<br />

önemli. Nihayetinde iyi bir mesleki<br />

eğitim almış her genç, aynı zamanda<br />

bir girişimci adayıdır. Dolayısıyla biz<br />

gençlerimizi güçlü bir mesleki eğitim<br />

sistemiyle çalışmaya, üretmeye, girişim<br />

kurmaya motive edebilirsek, bizi kimse<br />

tutamaz. Bundan dolayı OSBÜK olarak<br />

OSB’lerde mesleki ve teknik eğitim liselerinin<br />

sayısını ve niteliğini artıran, iş<br />

piyasasının ihtiyaçlarına yönelik insan<br />

kaynağı yetiştirmeyi hedefleyen her çalışmayı<br />

destekliyoruz.<br />

Ayrıca OSB camiası olarak bakanlığımızın<br />

300 OSB’de 300 teknik kolej<br />

projesini de çok yerinde buluyoruz, destekliyoruz.<br />

Tüm dünya 4. sanayi devrimini konuşurken<br />

biz bunu ıskalayamayız. Iskalamamak<br />

için de ön şart insan kaynağımızı<br />

hızla bu sürece uyumlu hale<br />

getirmek. İnsan kaynağımızı yeni sanayi<br />

devrimine uyumlu hale getirecek niteliklerle<br />

donatmalıyız. Şayet biz eğitim<br />

sistemimizde ve diğer alanlarda köklü<br />

reformlar yapar, sanayimizin önündeki<br />

engelleri kaldırmaya devam edersek,<br />

yarınlar Türkiye için daha güzel olacak.<br />

Biz OSB camiası olarak dün olduğu<br />

gibi, bugün de, yarın da elimizi taşın<br />

altına koymaya hazırız.


www.metropoldergileri.com 65


RÖPORTAJ<br />

66<br />

Çiğdem Kurut<br />

Beyzat Aksoy<br />

Robotlar insanları<br />

monoton işten kurtarır<br />

Bilim kurgu filmlerinde görüp akıl erdiremediğimiz robotlar artık hiç ummadığımız bir yerde karşımıza çıkabilir.<br />

Akınsoft, bir ilki gerçekleştirdi. Konya bir yana Türkiye için bile hayal olarak nitelendirilen insansı robot fabrikasını<br />

hizmete açtı, üretim başladı. İnsanlar bundan böyle robot gibi yaşamı insansı robotlara bırakıp, insanca yaşamanın<br />

yollarını arayabilecek. Röportajımız Akınsoft’un beyni Özgür Akın’la…<br />

AKINSOFT<br />

YÖNETİM KURULU BAŞKANI<br />

ÖZGÜR AKIN<br />

Bilgisayarlarla ne zaman tanıştınız?<br />

Çocukluk dönemimde bilgisayar yoktu.<br />

Sadece televizyondan görebiliyorduk.<br />

Aklımız ermeye başladığı zamanlarda<br />

bilgisayar Türkiye’ye girmeye<br />

başladı. İlk bilgisayarı lisede tanıdım.<br />

Lise 1. Sınıfta elektronik bölümü okudum,<br />

sonra lise 2’de yeni açılan bilgisayar<br />

bölümüne geçiş yaptım. Ama<br />

çocukluk döneminden teknolojiye bir<br />

hayranlık vardı. Basit araç gereçler<br />

yapmak gibi. Ortaokulda bir uzaktan<br />

kumandalı arabayı tamamen kendim<br />

tasarlayıp yapabilmiştim. Elektronik<br />

değildi. Elektrik ve mekanik aksamlı<br />

bir arabaydı. Ya da ortaokulda verilen<br />

ödevlerde genelde teknolojiye yönelik<br />

projeler geliştiriyordum.<br />

Aileden gelen bir merak mı?<br />

Şüphesiz. Babam ilkokul öğretmeni.<br />

Öğretmen Enstitüsü mezunu. Bu bizim<br />

için büyük bir şans. Babam elektroniğe<br />

meraklıydı. Televizyon, radyo<br />

tamiri yapardı. Birçok ev aletini kendisi<br />

tamir edebilirdi. Biz de bir şekilde<br />

bundan etkilendik.<br />

Ege Üniversitesi Bilgisayar programcılığı<br />

okudum. Programcılığı seçmemin<br />

nedeni de o dönem bilgisayar mühendisleri<br />

çok azdı. Meslek lisesi çıkışlı<br />

olduğumuz için de puan düşmesi oluyordu.<br />

Bilgisayar mühendisliği gibi bir<br />

dalı kazanmamız imkansız denecek<br />

kadar zordu. 1994’te bitirdim, 1995’te<br />

Konya’ya döndüm. Şirketimi kurdum.<br />

Bir yandan da Açık Öğretim Fakültesi’nde<br />

İşletme okudum. Ama hep bilgisayar<br />

mühendisi olma isteğim vardı.<br />

Hazırlanmaya devam ettim. 1998’de<br />

de Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mü-


hendisliği’ne girdim. Yüksek Lisansımı<br />

Endüstri Mühendisliğinde, doktoramı<br />

da robotik teknolojilerde yaptım.<br />

İlk şirketinizi kurduğunuz zaman olayın<br />

bu boyutlara gelebileceğini hayal<br />

edebiliyor muydunuz?<br />

İlk şirketimi yazılım üzerine kurmuştum.<br />

Hayalden öte planlıyordum demek<br />

daha doğru olur. Çünkü şirketimi<br />

kurduğum ilk günlerde vizyonlarımı<br />

belirledim. 28 yıllık bir çalışma takvimi<br />

hazırladım. Cumhuriyetimizin<br />

100. Yılını son vizyon olarak atadık.<br />

İnşallah ona da az bir süre kaldı ve<br />

tamamlayacağız.<br />

Her 5 yıllık takvimlerde vizyonlar belirledik<br />

ve bunların hepsini tamamladım.<br />

Sonuncusu kaldı. 2015’te fabrikamızın<br />

temellerini attık. Bizim için çok önemli<br />

bir vizyondu. Çünkü bilgisayar satacağız,<br />

evet güzel. Yazılım yapıyoruz, o da<br />

güzel. Ama ben 1995’te Konya’da robot<br />

fabrikası kuracağım dediğimde “Deli<br />

misin sen” diyorlardı. Doğru da bir bakıma.<br />

Robotik tek başınıza yapılacak<br />

bir iş değil. Ekip işidir, sermaye işidir.<br />

İnsan kaynağı ve sermayenin dışında<br />

en önemlisi de vizyon işidir. O günlerde<br />

bende ne ekip vardı ne sermaye.<br />

Tek başına mıydınız?<br />

Esnaf olduğumuz için tek başına çalıştık.<br />

Sonra çırak alıp yetiştirdik. Yapıcı<br />

İş Merkezi’nde küçük bir dükkânım<br />

vardı. O gün bile söylüyordum, “Burası<br />

bir dünya şirketi. Ve dünya teknoloji<br />

devleri arasında yer alacak. Türkiye’nin<br />

vizyonu olacak. 28 yıllık yazılmış bir<br />

tarihti. Bir şeylerin de burada yapılabileceğini<br />

gösterdik.<br />

Ben 1995’te deseydim ki; uzay üssü<br />

kuracağız, Akınsoft İleri teknoloji<br />

Üniversitesini kuracağız; muhtemel<br />

tımarhaneye atarlardı. Daha önümüzdeki<br />

bilgisayarda hard disk yok, köhne,<br />

ışık almayan küçücük bir dükkanda,<br />

eski birkaç mobilyayla oturuyorsunuz.<br />

Robot dediğimiz zaman bile sürekli<br />

dalga geçiyorlardı. Esprili destekleme,<br />

Türkiye’nin Bill Gates’i geçiyor hahhaaa<br />

falan. Bunlarla çok karşılaşıyorduk<br />

maalesef. Aslında üzülmüyordum<br />

ama insanların daha yapıcı, olumlu<br />

eleştirmesini beklerdim. İşin ucundan<br />

motivasyon anlamında tutmalarını beklerdim.<br />

Bugün en azından onu görebiliyoruz.<br />

Eşinizin, dostunuzun, kamuoyunun<br />

gönülden desteklediğini görüyoruz.<br />

Biz kamu desteği ya da çevremizden<br />

maddi destek almıyoruz. Tek isteğimiz<br />

gönül desteği ya da onure edilmek.<br />

Devlet erkânının onure etmesi. Nasıl<br />

buradan çıkıp Amerika’da Silikon vadisini<br />

onure ediyorlarsa; ülkelerinde de<br />

dünyada ilk olan fabrikaları ziyaret edip<br />

onure etmeleri gerekir. Beklentimiz budur.<br />

Onun dışında hiçbir maddi beklentimiz<br />

yok.<br />

Çok fazla ütopik bakıldığını hissettiğiniz<br />

zaman ne düşündünüz?<br />

Aslına bakarsanız doğru yolda olduğumu<br />

o zaman anladım. İnsanlar size normal<br />

gibi bakıyorsa, çok faydalı bir şey<br />

yapmıyorsunuz demektir. Gerçekten başarının<br />

sinyallerini vermeye başladığınızda<br />

insanlar sizi ütopik görüyorsa dersiniz<br />

ki; “evet bunu başarmalıyım. Bunu<br />

başarırsam insanlığa gerçekten hizmet<br />

etmiş olurum.” İnsanın en önemli amacı<br />

budur. Şüphesiz birinci amacımız para<br />

kazanmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak.<br />

Sonrası insanlığa, çevrenize hizmet etmek.<br />

Bu doğrultuda çevrenizde bir sinyal,<br />

bir bakış açısı uyandırabiliyorsanız<br />

gittiğiniz yolun doğru olduğunu anlarsınız.<br />

Hızlanırsınız.<br />

Robot fabrikası açacağım dediğinizde<br />

ailenizin tepkisi ne oldu?<br />

Tabi ki ailemin ilk başta standart bir işin<br />

www.metropoldergileri.com 67


RÖPORTAJ<br />

68<br />

olsun, devlet memuru ol gibi yaklaşımları<br />

oldu. Esnaf olacağım zaman dediler<br />

ki “Kazanırsın kazanamazsın, sabit<br />

bir işin olsun.” Bu plazayı yaparken de<br />

öyle. Plazayı yaparken “Oğlum ne yapacaksın<br />

bu kadar büyük yeri. İçini nasıl<br />

dolduracaksın.” Sonra fikri değişti tabi.<br />

Burada en muhteşem olan; ben hiçbir<br />

zaman böyle bir ortamda çalışamadım.<br />

Ben pasaj içerisinde üç tarafı camlı, sürekli<br />

orası nerede, burası nerede diye<br />

soruların sorulduğu yerde, CD satarak,<br />

mause satarak, bilgisayar tamir ederek<br />

giderlerimi sağladım ve bir taraftan da<br />

geceleri program yazdım. Bu ülkede<br />

bunun olmaması gerekiyor. Şu anda en<br />

azından programcı, mühendis arkadaşlarıma<br />

güzel bir ortam verdiğimi düşünüyorum.<br />

Sağlıklı bir ortamda, sessiz,<br />

sakin, sadece işine odaklanmış şekilde<br />

güzel yazılımlar geliştirdiğimizi düşünüyorum.<br />

Bu ortamı sağlamak bile bizim<br />

için güzel.<br />

Disiplinize bir yönünüz olduğu söyleniyor.<br />

Başarınızın kriterleri buradan<br />

mı kaynaklanıyor?<br />

Bana göre disiplin de göreceli bir kavramdır,<br />

kişiye, ortama göre değişir.<br />

Belki Konya ve Türkiye standartlarına<br />

baktığımızda çok disiplinli çalışan bir<br />

kurum gibi görünebiliriz. Ama Avrupa<br />

standartlarına baktığımızda aslında<br />

onlarla eşdeğer çalışıyoruz. Onlar<br />

disiplinli çalışmıyorlar. Rahat, normal<br />

çalışıyorlar. Biz de normal çalışıyoruz.<br />

Bıraktık kendimizi keyifle çalışıyoruz.<br />

Brifinglerde hep şunu söylüyorum,<br />

“Buraya çalışmaya gelmeyin. Buraya<br />

çalışmaya geleni işe almıyorum ben.<br />

Gerçekten zevk alarak, mesleğini benimsemiş,<br />

mesleğini kıyafet olarak<br />

giymiş, benimsenmiş, bir taraftan da<br />

sevdiği işi yapıp hayatını geçindirmek<br />

isteyen insanlarla çalışmak istiyorum.<br />

Fabrikada da bunun örneklerini görebilirsiniz.<br />

Bu bir disiplin değil, rahatlıktır.<br />

Maalesef 150 kişinin istihdam edildiği<br />

bir kurumu düşünürseniz kimliği doğru<br />

algılayamadığımız sorunlar olabiliyor.<br />

O arkadaşlarımızla da yollarımızı ayırıyoruz.<br />

İnsansı robot fabrikası hayalinizdeki<br />

gibi oldu mu?<br />

22 senedir, bu fabrikayı bu şekilde hayal<br />

ettim. 22 senedir kafamda bu düzeni<br />

planlıyorum. Evet istediğim gibi oldu.<br />

Mutlaka ufak tefek eksikleri var. Dünya<br />

akıyor, teknoloji gidiyor. Bir şeyleri<br />

yakalamamız lazım. 2010’dan itibaren<br />

insanlar robotik teknolojileri duymaya<br />

başlayacak, 2015’ten itibaren de dünya<br />

pazarlarında robotlar yerini almaya<br />

başlayacak, o gün biz de hazır olacağız<br />

dedim. 2009’da Ar-Ge faaliyetlerimizi<br />

başlattık. 2010’da da robotlarımız hazırdı,<br />

para kazanmaya başladık. Artık sektöre<br />

girdik. Kiralama modeliyle açılışlara,<br />

fuarlara robotlarımızı gönderdik.<br />

Ardından seri bir şekilde çoğaltmaya<br />

başladık.<br />

İnsan istihdamının yerini bir robota<br />

bıraktınız diye de tepki aldınız mı?<br />

Sürekli alıyorum bu tepkiyi. Günümüzde<br />

madem teknoloji işsizlik getiriyorsa<br />

tüm teknolojiyi geri alalım. Bugün<br />

dokuma tezgâhları da bir teknolojidir.<br />

Olmasaydı insanlar elle dokuyacaktı.<br />

Halı da öyle. Eskiden kaç elbiseniz, kaç<br />

halınız vardı? 50 sene önceden bahsediyorum.<br />

İş sahası insanları robotlaştırıyorsa<br />

bu bir iş sahası değildir. İnsanın<br />

ihtiyaçlarına hitap eden şeyleri birileri<br />

yapıyorsa bu iştir. Un ve domatesi üretip<br />

karşılıklı takas yapıyorsanız bu da<br />

bir iştir. Artık temel ihtiyaçlarınızı ro-


otlar karşılayabilir. Kendini yenileme,<br />

eğitim, kendini kabul etme, benimseme<br />

gibi ihtiyaçları insanlar tamamlayabilir.<br />

Bugün tiyatrolarımız, sanatçılarımız<br />

neden çoğalmasın. Bugün kaç insan<br />

keman, cümbüş çalabiliyor? İnsanlar<br />

daha sosyal, insani işlerde yürüsün. Robotların<br />

olmadığı fabrikalar her geçen<br />

gün kan kaybediyor. Ekonomide geriye<br />

doğru gidiyorlar. Robotların gelişmesi<br />

insanların monoton iş yapmasını engeller.<br />

İnsanlar sağlığını bozan, yerin<br />

200 metre altında, zehirli gazların bulunduğu<br />

yerden kömür çıkarma gibi her<br />

gün gündemimizde olan problemlerden<br />

uzaklaşabilir. Bunları artık makinalar,<br />

robotlar yapabilir. İnsan sağlığını tehlikeye<br />

atan pek çok alanda robotlar yer<br />

alabilir.<br />

Ev hanımları için çalışmalar yapıyor<br />

musunuz?<br />

Ev hanımlığı güzel bir meslek. Kadınları<br />

bir yandan endüstriye davet ediyoruz<br />

ama öbür taraftan bir sosyal hayat<br />

kaybediyoruz. Çorbamızın ve ailemizin<br />

sıcaklığını kaybediyoruz. Bunları da<br />

göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tabii<br />

ki kadınlar iş hayatına dâhil olsunlar<br />

endüstride yer alsınlar ama erkek ile<br />

kadın eşit düzeyde endüstride ezilmesin.<br />

Bu tarihi değiştiremeyiz. Erkek ava<br />

gider, kadın ateş yakar avı bekler. Bu bir<br />

evrimdir. Kadınları ezmememiz lazım.<br />

Uzay üssü çalışmanızın altyapısını<br />

hazırladınız mı?<br />

İnsanlar bize inanmaya başladı. 2023’te<br />

uzaya gidebiliyor muyuz diye soruyorlar.<br />

2023’te Uzay Bilimleri Araştırma<br />

Enstitüsü kuruyoruz. Bu konuda çok<br />

geç kaldık.<br />

Bu çalışmaların size nasıl bir katkısı<br />

olacak?<br />

Hiçbir katkısı olmayacak. Robotların da<br />

bize bir katkısı yok. Bana kazancı olsun<br />

diye kurmadım. Biz yazılımdan belli<br />

bir kazanç elde ediyoruz. Biz Türkiye<br />

için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.<br />

Kalifiye noktasında sıkıntı yaşıyor<br />

musunuz?<br />

Kaliteli personel diye bir şey yoktur. Kaliteli<br />

yönetim diye bir şey vardır. Bir tarafta<br />

değerlendiremediğiniz meslektaşınızı<br />

diğer tarafta değerlendirebilirsiniz.<br />

En çok sevdiğiniz robot hangisi?<br />

Beni zamanında en çok heyecanlandıran<br />

Akıncı-1. Çünkü ilk insansı robottu.<br />

Bakıldığında çok basit ama o zamanlar<br />

bizim teknolojimize göre çok önemli bir<br />

çalışmaydı. Onu garson ve hostes olarak<br />

çalıştırdık. Yeni serimiz daha programlanabilir<br />

hal aldı.<br />

Kafanızı yastığa koyduğunuz an neler<br />

düşünüyorsunuz?<br />

Benim için en önemli şey onurlu ve<br />

gururlu yaşamak. Yalan söylememek,<br />

kimseye borcunuzun olmaması<br />

ve dürüst olmak. Bunlar en yumuşak<br />

yastıktır. 6 ay öncesine kadar çok huzurluydum.<br />

Ziyaretlere gidiyordum,<br />

arkadaşlarıma gidiyordum. Ama aklımdakileri<br />

düşünmekten uyuyamıyorum<br />

son zamanlar. Herkes robot üretir. Hatta<br />

daha iyisini yapar ama bizim de onları<br />

yakalamamıza çok az bir süre kaldı.<br />

Biz yalın olarak kurduk, seri üretime<br />

geçtik. Bu birinci özelliğimiz. Daha<br />

sonra biz bunu 22 yıldır yapacağımızı<br />

söyledik. Vizyonel bir şirketiz. Bugün<br />

ortaya ne koyarsanız en iyi odur. Yarın<br />

onun üstüne bir şey daha eklediğinizde<br />

en iyi o olacaktır. İnsanlık adım adım<br />

erişiyor. Daha önce AVM’ler de broşür<br />

dağıtan bir robot gördünüz mü? Biz<br />

bunu yaptık. Bunlar ülkeyi ve markayı<br />

bir noktaya taşır. Fabrikamızın temelini<br />

kurduk, artık çalışır hale geldik. 16 kişi<br />

bir ekiple gittik, şu an orada 52 kişi var.<br />

www.metropoldergileri.com 69


RÖPORTAJ<br />

70<br />

Sesin<br />

ITRÎ<br />

Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde<br />

bir arayış hikayesi!<br />

Efendisi:<br />

“Hayat zavallı ruhumu acılarla öptü ve<br />

benden karşılığında şarkılar istedi.”<br />

Yalnız Türkiye değil, tüm dünya Müslümanları tekbir ve salavatı Itri’nin bestesiyle okur. Yüce Kabe, onun<br />

bestelediği tekbirlerle tavaf edilir. İbrahim Peygamberin, oğlu İsmail’i yatırıp bıçağı eline aldığı günden<br />

beri, kurbanlar onun bestesiyle Yaradan’a adanır. Acziyet ve kudreti hangi beste, hangi kelimeler bu denli<br />

bir arada ifade edebilir ki?<br />

Yahya Kemal Beyatlı, Itri için “Öz musikimizin piri” der.<br />

Oysa bizler onu pek tanımayız. Halbuki Buhurizade Mustafa<br />

Itri, bizler için özel bir öneme sahip, değerli bir isimdir. Tekbir<br />

ve salavatın bestesini sadece Türkiye değil, tüm dünya Müslümanları<br />

Itri’nin bestesiyle okur. Yüce Kabe, onun bestesi<br />

tekbirlerle tavaf edilir. İbrahim Peygamberin, oğlu İsmail’i<br />

yatırıp bıçağı eline aldığı günden beri, kurbanlar onun bestesiyle<br />

Yaradan’a adanır.<br />

Yaşadığı 1600’lü yıllar, Osmanlının karışık dönemleri. Belki<br />

de sanatı, dönem sancılı olduğu için bu denli güçlü. Nitekim<br />

bir sanatçıyı en iyi besleyen acıdan başka nedir ki!<br />

Tarihi romanlarından altıncısında Itri Efendi’yi konu edinen<br />

Mine Sultan Ünver, büyük sanatkarı pek farklı açılardan ele<br />

almış. Bu yüce ismin, insan olmanın getirdiği sancılı halini,<br />

mütevazilik ile kibir arasındaki savaşını, aşkın dostluk mu,<br />

sevgili mi yoksa sadece müzik mi olduğuna dair çatışmalarını<br />

ince ince dokumuş. Öte yandan adeta dönemin fotoğrafını<br />

çekmiş ve zamanın padişahı IV. Mehmet ve Kırım Hanlığı<br />

arasındaki çekişmeyi, entrikası bol, sürükleyici bir kurguyla<br />

işlemiş.


Yakın zaman önce, şehit cenazelerinin<br />

Chopin’in marşı yerine, Itri’nin tekbiriyle<br />

defnedilmesi gündeme gelmişken,<br />

tekbirin bestecisi Itri’yi ve romanını,<br />

yazarı Mine Sultan Ünver ile konuştuk.<br />

Şeyh Galib’i anlattığınız Nar-ı<br />

Aşk romanından sonra, bir kez<br />

daha erkek kahramanla, Itri<br />

Efendi’yle karşımızdasınız. Roman<br />

hakkında fikir verir misiniz?<br />

“Mucize”, “İsrafil’in yeryüzündeki gölgesi”<br />

deniyor ona. Ama o, şöhreti arttıkça,<br />

bir sanatkar olarak türlü acılar içinde<br />

kayboluyor ve acılarından yeniden<br />

doğuyor. Aydınlık-karanlık, iyi-kötü<br />

arasında derin bunalımlara giriyor. Bir<br />

yandan da, yeryüzünün en güzel müziğini<br />

yapacağına yemin ediyor.<br />

Kırım eski Hanı Selim Girayhan, aşktan<br />

öte bir muhabbetle dostu oluyor. Esir<br />

pazarında sesine tutulduğu kör kadın<br />

ise karısı. Saray onu keşfedince, iktidar<br />

oyunlarının, sahteliklerin içine yuvarlanıyor.<br />

Acılı ruhu yardım dileniyor. Buhurizade<br />

Mustafa Itri Mevlevidir ama<br />

o da herkes gibi beşer, insandır. Halen<br />

bugün söylenen salavatı ve tekbiri besteleyen<br />

güçlü maneviyatının yanında,,<br />

şehveti, engin arzuları, eksiklikleri,<br />

kötülükleri de vardır. Sanatta yüceldikçe<br />

kibir denilen hisle tanışır. Ve kibir<br />

zaman içinde tüm varlığını ele geçirir.<br />

Yüce bir sanatkar olarak yapayalnız<br />

kalmıştır.<br />

İstanbul ve imparatorluk karmakarışık.<br />

Canlar alınıyor, haysiyetler satılıyor.<br />

Gizin içinde giz, oyunun içinde oyun<br />

var. Hain sanılan dost, dost sanılan hain<br />

çıkıyor. Entrikaların ortasında kalan<br />

ise zamanın müzik dehası Buhurizade<br />

Mustafa Itri.<br />

Oradan oraya sürükleniyor. Can dostu<br />

Girayhan bir hain mi bilemiyor ama<br />

şüphesine rağmen ondan vazgeçemiyor.<br />

Aşkı arıyor. Bir kadın, müzikten daha<br />

çok sevilebilir mi? Dostu Selim Girayhan<br />

mı, karısı Fasıla mı, yoksa müzik<br />

mi onun gerçek aşkı, savruluyor. Tekbirden<br />

tut-i mucizeguyem’e, kimi bestelerinin<br />

yazılışına sebep olan hadiseler<br />

ise enteresan. Görüyor ki kader tesadüflerle<br />

örülen bir şeydir ve sır tesadüftedir.<br />

Tamburuyla mı avunmalı, yoksa bahçesinde<br />

yetiştirdiği çeşit çeşit çiçeklerle<br />

mi, bilemiyor. Yani roman; müziğin<br />

esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış<br />

hikayesi.<br />

Günümüzde İslam dünyasının<br />

söylediği tekbir ve salavat bestesi<br />

Itri’ye ait. Ama siz Itri’yi,<br />

dinsel bir kimlikten öte, sanatçılara<br />

özgü sancılarla anlatıyorsunuz.<br />

Evet, öyle. Nedense bizler, Itri gibi sanatkarlarımızı<br />

ve insanlarımızı hemen<br />

ulular, veliler mertebesine oturturuz.<br />

Oysa onlar da insandı. Peygamberimiz<br />

dahi, hataları olan bir insanoğluydu.<br />

Romanda Itri’yi gerçek bir sanatkar olarak<br />

anlatmak istedim. Onun sayesinde,<br />

hassas ruhlara sahip insanlar olan sanatkarlar<br />

nasıl hissederler, nasıl yaşarlar,<br />

korkuları, kabusları, sevinçleri nedir<br />

gibi sorulara misaller gösterdim.<br />

Din üzerinden gitmek yerine, sanatkar<br />

bir ruhun acıları, sevinçleri, iktidarla<br />

ilişkisi, insanlara nefreti, aşk derecesinde<br />

yaşadığı dostluğu, ruhunu ele geçiren<br />

kibri gibi varoluşsal kavramları işledim.<br />

Bir sanatkar, özellikle de Mevlevi<br />

terbiyesi almış bir deha, hangi sancılarla<br />

boğuşur? Ne kadar dindar olursa olsun,<br />

beşeri anlamda nasıl evrilir, savrulur?<br />

Aşk, Itri için sadece müziktir, bir kadını<br />

sevse dahi, aslında o sadece müziğe<br />

tutkun olarak yaşayıp ölmüştür. Bunları,<br />

kimi zaman metaforları kullanarak<br />

anlatmak istedim. Onu, pek çok diğer<br />

www.metropoldergileri.com 71


RÖPORTAJ<br />

72<br />

sanatkarımız gibi peygamber-aziz nitelemesinden<br />

öte, insan ama mucizevi<br />

yeteneğe sahip bir insan ekseninde, gerçek<br />

hayatın içinde tasvir etmeliydim.<br />

Elbette Itri’nin yaşadığı dönemin çöküntüsü,<br />

Osmanlı’nın siyasi-sosyal<br />

alanda düşüşü, iktidar oyunları gibi pek<br />

çok başka konuya değinilerek, iyi bir<br />

araştırma sonucunda anlatıldı.<br />

Romanda, Evliya Çelebi gibi<br />

meşhur isimler de var.<br />

Itri, Evliya Çelebi, Nabi gibi önemli insanlarımızla<br />

çağdaş. Ayrı ortamı paylaşıyorlar<br />

ki, renkli bir karakter olan, Avcı<br />

lakaplı IV. Mehmet ve validesi Hatice<br />

Turhan Sultan ile gelini de saray hayatlarıyla<br />

romandalar. Merzifonlu Kara<br />

Mustafa Paşa da mühim bir isim. Başarılı<br />

bir devlet adamı olmakla birlikte,<br />

romanın kahramanlarından olan Kırım<br />

hanlarının ihanetiyle Viyana kuşatmasında<br />

başarısız olması ve idam edilmesi<br />

enteresandır.<br />

Bahsettiğiniz Kırım Hanlarının<br />

rol aldığı bir entrika, roman boyunca<br />

okuyucuyu heyecandan<br />

heyecana sürüklüyor. Pek bilinmez<br />

ama Kırım Hanları, Osmanlı<br />

tahtına veliahttılar aslında<br />

değil mi?<br />

Ezelden beri iki devlet kan bağından<br />

dolayı işbirliği içinde olmuşlardır. Asırları<br />

aşan bu iyi ilişkiler neticesinde, iki<br />

hanedan arasında pek bilinmeyen gizli<br />

bir anlaşma yapılmıştır. Buna göre, iki<br />

hanedan birbirlerinin devamlılığına<br />

teminat olmuştur. Osmanlı hanedanın,<br />

hanedan içi sıkıntılar veya sağlık sebeplerinden<br />

ötürü devamını engelleyecek<br />

bir zorlukla karşılaşması halinde,<br />

Kırım hanedanı, Müslüman bir Türki<br />

hanedan olarak, Osmanlı yönetimini<br />

devralacaktır… Mesela şehzade olmazsa<br />

Osmanlının başına Kırım Hanı<br />

geçecektir. Romanda süre giden entrika<br />

bu anlaşmaya dayanıyor gibi görünüyor<br />

ama aslında daha karmaşık. Fakat şimdi<br />

anlatırsak romanın sonundaki sürpriz<br />

bozulur.<br />

Peki sizi Itri üzerine yazmaya<br />

iten nedir?<br />

Buhurizade Mustafa Itri, Sebastian<br />

Bach’ın bizdeki eşdeğeri<br />

olarak görülür. Nitekim<br />

Yunus Emre Enstitüsü<br />

ve kimi Avrupalı müzik<br />

okulları tarafından, Itri ve<br />

Bach konserleri, doğu-batı<br />

sentezi temasıyla gerçekleştirilmiştir.<br />

Avrupa’da<br />

Itri üzerine pek çok araştırma<br />

da vardır.<br />

Itri her türden müzik yapmış<br />

ama en çok dini müzikle<br />

bugünlere ismini taşımıştır.<br />

Büyük bir müzisyen,<br />

aynı zaman da sesi billur bir<br />

söyleyendir. Öte yandan şair, hattattır…<br />

Bu romanı, Itri’yi daha iyi tanıma adına<br />

görev bilinci ve aynı zamanda umre sırasında<br />

şahit olduğum manzaranın dehşetengiz<br />

etkisiyle kaleme aldım. Mescid-i<br />

Nebevi’de ve Kabe’de, her dilden,<br />

renkten ve milletten Müslümanın onun<br />

bestesi tekbirle cezbolması sizce de büyüleyici<br />

değil mi? Özellikle Kabe’nin<br />

etrafında dönen o ihtişamın hep birlikte<br />

tekbir getirdiği o anlar! Tüyler ürpertici.<br />

Üstelik asırlardan beri bu böyle. Tüm<br />

dünyayı saran bir nefes onun bestesi.<br />

Öyle büyüleyici bir beste ki; adeta hem<br />

teslim olan bir kulun tevekkülüyle secdeye<br />

gitmek istiyorsunuz, hem de secde<br />

ettiğiniz o yüceler yücesinin nihayetsiz<br />

kudretini, gücünü iliklerinize kadar, her<br />

bir zerrenizle hissediyorsunuz… Acziyet<br />

ve kudreti hangi kelimeler bu denli<br />

bir arada ifade edebilir? Başka hangi<br />

nota!<br />

Elbette Itri’nin dinsel olmayan pek çok<br />

bestesi de var. Meşhur Tut-i mucizeguyem<br />

bunlardan sadece biri. O, hakikaten<br />

sesin efendisi. Aynı zamanda bir<br />

sanatkarı anlatabilmem için en güzel<br />

misaldi.<br />

Itri kimdir? Genel bir bilgi verir<br />

misiniz?<br />

Buhurizade Mustafa Itri 17. yüzyılın


müzik dehası. Asıl adı Buhurizade<br />

Mustafa. Itri, sonrasında kendisine verilen<br />

bir ad. Çiçekçilik ve meyvecilikle<br />

uğraştığı için bu mahlası almış ki meşhur<br />

Mustafabey armudunu o dölleyip<br />

üretmiştir. Mevlevi’dir. Nitekim, Mevlevi<br />

mukabelesinde okunan bir Segah<br />

ayinini de o bestelemiştir. Hayatı boyunca<br />

beş padişah ve devlet adamından<br />

himaye görmüştür, en önemlisi ise<br />

IV. Mehmet’tir. Kırım eski hanlarından<br />

Selim Giray Han ise bir başka himayedarı<br />

ve arkadaşıdır. Sarayda ve Enderun’da<br />

musiki dersleri vermiştir. Nâbî,<br />

Bakî, Nazîm, Nailî, Nef’î gibi ustaların<br />

şiirlerini bestelemiştir ki bunlardan bazıları<br />

arkadaşı idi. Kendisi de şair ve<br />

hattattı. Bir dönem Esirciler Kethüdalığı<br />

da yapmıştır.<br />

Asıl önemi besteciliğindedir. Eserleriyle<br />

bir çığır açmış, Klasik Türk müziğinin<br />

kurucusu olmuştur. Itrî müziğe<br />

yepyeni bir hava getirmiştir. Dini muhtevalı<br />

eserleri, cami ve tekke müziği<br />

örnekleri olarak ikiye ayrılır. Teravih<br />

namazı sırasında makam değiştirme<br />

kuralı ile, camilerde müezzinlerin uyguladıkları<br />

çeşitli kuralların Itrî tarafından<br />

konulduğu söylenir. Bayram<br />

namazlarında okunan Segâh Kurban<br />

Bayramı Tekbiri, kutsal emanetlerin<br />

ziyareti sırasında okunan Segâh Salât-ı<br />

Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı, Dilkeşhâveran<br />

Gece Salâtı, üç yüz yıldır etkilerinden<br />

bir şey yitirmemiş yapıtlardır.<br />

Özellikle ilk ikisi çok kısa birer cümle<br />

içinde oluşturdukları etkinin yoğunluğu<br />

bakımından Türk müziğinde benzersiz<br />

bir sanat gücü taşırlar.<br />

Itrî, Şeyhülislam Esad Efendi’nin belirttiğine<br />

göre, bini aşkın beste yapmış<br />

olan çok verimli bir bestecidir. Bunların<br />

büyük bir çoğunluğu kaybolmuştur.<br />

Bugün ancak kırk dolayında eseri bilinmektedir.<br />

Bir dönem Esirciler Kethüdalığı<br />

da yapmıştır, diyorsunuz. Çok<br />

enteresan, neden peki?<br />

Niye mi? Dünyanın dört bir tarafından<br />

gelen güzel sesleri ve müzik kültürlerini<br />

tanımak için! Buhurizade Mustafa Itri<br />

saraya ve pek çok devlet adamına yakın<br />

olduğu halde büyük servetler, makam<br />

peşinde koşmamış. Onun var oluşu müziğe<br />

odaklı. Bazı tarihçiler Itri’nin kimi<br />

zamanlar gizlice Avrupa’ya gittiğini ve<br />

buraların müziğini araştırdığını söylerler.<br />

IV. Mehmet ise duyduğu zaman<br />

sanatkara bunu yapmasını yasaklamış.<br />

Belki de bu yasak yüzünden musikişinasımız<br />

dünyayı tanımak adına bir yere<br />

gidemeyince, İstanbul’a gelen dünya<br />

insanlarını tanımak istedi. Güzel sesleri<br />

ve yetenekleri keşfedip yetiştirmek,<br />

yeryüzünde söylenen müziği tanıyarak<br />

sanatını geliştirmek için.<br />

Daha önce böyle bir roman yazılmadı,<br />

sizin romanınız bir ilk.<br />

UNESCO, 2011 yılını Itrî’yi anma yılı<br />

ilan ettiğinde, müzik insanlarımız<br />

Sesin Efendisi;<br />

Itri romanından:<br />

“Gönlünde harman<br />

olup zihninde şekillenen<br />

melodiyi tekrar etmek<br />

için neyini aldı ve dudaklarına<br />

götürdü. İlham<br />

edilen musiki öyle efsunluydu<br />

ki, 1001 günlük<br />

çilenin kazandırabileceği<br />

gönül rahatlığını,<br />

iç huzurunu sunuyordu.<br />

Üstelik kanatlandırıp semanın<br />

en yükseklerine<br />

çıkararak yapıyordu<br />

bunu. Hem mütevazı,<br />

hem de ululardan ulu...<br />

Hem teslim olan bir kulun<br />

tevekkülüydü, hem<br />

de o kulun arkasındaki<br />

yüceler yücesinin nihayetsiz<br />

kudretini ifade<br />

edercesine güçlü…<br />

Tekrar ve tekrar melodiyi<br />

üfledi kamışa Itri.<br />

Sonra durdu, neyi dizlerine<br />

bırakıp tekbire<br />

yaptığı besteyi bir kez<br />

daha mırıldandı. Ardından<br />

bir kez de sözleriyle<br />

dillendirdi.<br />

Teşrik tekbiri olacaktı<br />

bu bestenin adı… İlham<br />

olunan o gecenin ardından,<br />

işiteni gönülden<br />

vuracak, kendisine<br />

müptela edecekti.<br />

Hatta ve hatta seneler,<br />

asırlar geçse de nesilden<br />

nesle, dilden dile<br />

söylenegelecekti. Sınırları<br />

İstanbul’u, Osmanlı<br />

toprağını aşacak,<br />

yeryüzü müminlerinin<br />

hanelerinden Kabe’deki<br />

yüce tavafa, kıyamet<br />

kopup asıl nizam kurulana<br />

kadar huşuyla<br />

söylenecek, gönüllere<br />

merhem olacaktı…”<br />

www.metropoldergileri.com 73


MAKALE<br />

74<br />

Ali Galip Baltaoğlu<br />

ALİYA’YI ANLAMAK ve<br />

ELEŞTİREL DÜŞÜNCE…<br />

İslâmlaşmak Ne Demek?<br />

Aliya’ya göre İslâmlaşmak,<br />

halkların lâyık olduğu tarzda<br />

yönetildiğini bilmek demek.<br />

İktidarın güç kontrolü<br />

gerektirdiğini, aksi takdirde<br />

insanları bozduğunu bilmek<br />

demek. Bu bozgundan ve<br />

çürümeden sadece Allah’a<br />

samimiyetle îman eden ve<br />

ahlâki değerleri sürekli canlı<br />

ve ayakta tutanların kurtulabileceğini<br />

bilmek demek.<br />

Hak ile bâtıl arasına kesin bir<br />

çizgi çekerek, hakkı yüceltenlerin<br />

inanç dünyalarında,<br />

bâtıl inançlara ve hurâfelere<br />

yer olmadığını bilmek demek.<br />

Birçok bâtıl inanç ve<br />

hurâfenin Müslümanların<br />

benliklerinde ve evlerinde<br />

kol gezdiğini görmek ve bunlara<br />

karşı mücadele bilinci ve<br />

irâdesi taşımak demek. Birçok<br />

hurâfenin din ticaretine<br />

dönüştüğünü, bu hurâfelerin<br />

dini yok ettiğini görmek<br />

demek. Din bâtıl inançları<br />

yok etmez, hurâfeler inanca<br />

hâkim olursa, hurâfelerin<br />

dini yok edeceğini görmek<br />

ve gereğini yapmak demek.<br />

Aliya, cehâleti kutsayan din<br />

adamlarından, İslâmı sosyal<br />

hayattan çıkararak, İslâm<br />

ahlâkını yozlaştıran ve yok<br />

eden Müslümanlardan, eğitime<br />

yatırım yapmayan İslâm<br />

görünümlü Müslüman dünyasından<br />

şikayetçidir ve bu<br />

Müslümanların behemehâl<br />

İslâmlaşması gerektiğini düşünmektedir.<br />

Bugünün Türkiyesi’nde ve<br />

tüm İslâm dünyasında gerçek<br />

şudur:<br />

Şeklî olarak var olan Müslümanlar<br />

İslâm ahlâkını<br />

içselleştirememektedirler.<br />

İktidar imkânlarını Müslümanca<br />

kullanamamaktadırlar.<br />

Yanlış dînî algının ve<br />

hatta FETÖ ahlâkının kolayca<br />

yerleşmesi bu algının<br />

eseridir. Bizzat Müslümanlarca<br />

dillendirilen “mücâhitler<br />

müteahhit oldu” sözü<br />

bu yanlışı göstermektedir.<br />

Müteahhitliğin tek başına bir<br />

kavram olarak kullanıldığında<br />

kötü bir çağrışımı yoktur.<br />

Ama mücâhitler için böyle<br />

bir kavram kullanıldığında<br />

“müteahhit” kelimesinin<br />

oldukça olumsuz bir anlam<br />

içerdiği açıktır.<br />

Bugün İslâmcı yazar-gazeteci<br />

Abdurrahman Dilipak<br />

“Başımıza gelen felaketler,<br />

şeytanın ve düşmanlarımızın<br />

hîlelerinin sonucu değil,<br />

bizim zaaf ve yanlışlarımızın<br />

sonucudur.” “Biz zalimlerden<br />

olduk” “‘Allah’ın<br />

ipini bıraktık, Allah da bizim<br />

ipimizi bıraktı.” “Bugün iktidar<br />

ve servet bizi şımarttı.<br />

Gücümüz ve servetimiz, aklımız<br />

ve îmanımızın önüne<br />

geçti. Sabrı ve şükrü bırakıp<br />

dünya malı, makâmı için birbirimizle<br />

didişmeye başladık.”<br />

şeklindeki tespitleri bu<br />

acı gerçekleri ifade ediyor.<br />

Aliya, “Biz de zalimlerden<br />

olursak, zulme karşı savaşmamızın<br />

bir anlamı kalmaz.<br />

Kitaba uyacağız” uyarısını<br />

bunun için yapmıştı. Kitaba<br />

uymayan Müslüman tipini<br />

reddetmişti. Kitaba uymak<br />

İslâmlaşmanın en önemli<br />

rüknüydü.<br />

Yine Aliya, “İktidara gelirseniz,<br />

hâl ve hareketlerinize<br />

dikkat edin. Kibirli olmayın,<br />

kendini beğenmişlik etmeyin.<br />

Size ait olmayan şeyleri<br />

almayın, güçsüzlere yardım<br />

edin ve ahlâk kurallarına<br />

uyun. Unutmayın ki sonsuz<br />

iktidar yoktur. Her iktidar<br />

geçicidir ve herkes, er veya<br />

geç, önce milletin ve nihâyet<br />

Allah’ın önünde hesap verecektir”<br />

sözüyle Müslümanın<br />

gücü kullanma ahlakını hatırlatmıştır.<br />

Allah önünde<br />

hesap verme bilincinin, bir<br />

başka deyişle hesap gününe<br />

gerçek anlamda îmanın<br />

önemini ortaya koymuştur.<br />

Müslümanlık iddiasındaki<br />

her iktidarın İslâmlaşmasının<br />

önemi bu tespitlerde saklıdır.<br />

Bu tespitlerin her biri<br />

için ciltlerce kitap yazılabilir.<br />

“İslâmlaşmanın bir türlü<br />

gerçekleşmediği günümüzde<br />

aklın, akletmenin, düşüncenin,<br />

tefekkürün İslâm dünyasından<br />

kovulmasının etkisi<br />

olmuş mudur?” sorusuna da<br />

cevap aramak zorundayız.<br />

2<br />

Mekteplerden Kovulan<br />

Düşünce!<br />

Hummalı çalışmalarla geçen<br />

mücâdele dolu bir hayatın<br />

sonunda Aliya, İslâm dünyasının<br />

hastalıklarını teşhis ve<br />

tedâvide çok önemli bir noktaya<br />

geldi ve dedi ki; “Ben<br />

olsam Müslüman Doğu’daki<br />

tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’<br />

dersleri koyardım.<br />

Batı’nın aksine Doğu bu acımasız<br />

mektepten geçmemiştir<br />

ve birçok zaafın kaynağı<br />

budur.’’<br />

Bu tespitten birkaç sonuç çıkıyordu:<br />

1) Müslüman Doğu eleştirel<br />

düşünmeyi bilmiyordu,<br />

2) Müslüman Doğu’nun<br />

mekteplerinde eleştirel düşünce<br />

öğretilmiyordu,<br />

3) Eleştirel düşünce acımasız<br />

bir mektepti ve Doğu ve Batı<br />

arasındaki farkı oluşturuyordu,<br />

4) Müslüman Doğu’nun eleştirel<br />

düşünmeyi bilmemesi<br />

birçok zaafın sebebi ve kaynağıydı.<br />

Peki Müslüman Doğu’nun<br />

bilmediği eleştirel düşünce<br />

ne menem bir şeydir? Düşünceyi<br />

ne zaman kaybettik?<br />

Anlamaya çalışalım.<br />

Eleştirel Düşünce<br />

Türk Dil Kurumu sözlüğü<br />

“eleştiri” kelimesini isim<br />

olarak; “Bir insanı, bir eseri,<br />

bir konuyu doğru ve yanlış<br />

yanlarını bulup göstermek<br />

amacıyla inceleme işi, tenkit”<br />

diye târif ediyor. Felsefî<br />

karşılığı olarak ise; “Özellikle<br />

bilginin temellerini ve<br />

doğruluk durumunu inceleme,<br />

sınama, yargılama” şeklinde<br />

ifade etmiş. Târiflerden<br />

görüleceği üzere eleştiri kelimesi<br />

ilk anda olumsuz çağrı-


şım yapmakta ise de gerçekte<br />

böyle değildir. İncelenen<br />

konunun yanlış ve olumsuz<br />

yönleri değil olumlu ve doğru<br />

yönleri de doğrudan eleştirinin<br />

içeriğini oluşturmaktadır.<br />

Bu çerçevede eleştirel<br />

düşünce oldukça geniş bir<br />

kavrayış ve anlayıştır. Bir<br />

bakıma akıl ve bilginin kullanımı<br />

ile problematikler<br />

üzerinde mantıklı, doğru ve<br />

savunulabilir fikirleri üretme<br />

ameliyesidir. Bu süreç<br />

fikirlerin analiz edilmesi ve<br />

geçerli sonuçları bulmayı<br />

değil, geçmişten bugüne taşıdığımız<br />

bilgileri, fikirleri,<br />

inançları ve gelenekleri de<br />

irdeler, yaşadığımız zamana<br />

ve istikbale dâir tavır ve<br />

stratejilerin belirlenmesinde<br />

etkin bir işlev görür.<br />

Bu basit tanımdan da görüleceği<br />

gibi eleştirel düşünce<br />

aklın ve bilginin kullanımı<br />

ile varılabilecek en doğru ve<br />

savunulabilir fikirlere ulaşmayı<br />

sağlayan bir süreçtir.<br />

Ancak eleştirel düşünce sadece<br />

karşımıza çıkan fikirlerin<br />

analiz edilmesi ve geçerli<br />

sonuçları çıkarmamızı<br />

sağlayan bir süreç değildir.<br />

Aynı zamanda geçmişten getirdiğimiz<br />

bilgi ve inançlarımızı<br />

irdeler, toplumda karşılaştığımız<br />

olaylara ilişkin<br />

alacağımız tavırları belirler.<br />

Eleştirel düşünce, yeni karşılaştığımız<br />

bilgileri yorumlar<br />

ve analiz ederken kullanılan<br />

bir süreçtir. Michael Scriven<br />

ve Richard Paul tarafından<br />

1987 ABD Ulusal Eleştirel<br />

Düşüncede Mükemmellik<br />

Konseyi’nde eleştirel düşünce<br />

şöyle tarif edilir: “Eleştirel<br />

düşünce: gözlem, deneyim,<br />

yansıtma, çıkarım ya da<br />

iletişim yolu ile elde edilen<br />

bilgilerin inanç ve davranışlara<br />

kılavuzluk edecek şekilde<br />

aktif olarak, ustalıkla<br />

analiz edildiği, sentezlendiği,<br />

değerlendirildiği ve kavramsallaştırıldığı<br />

entellektüel<br />

olarak disiplinli süreçtir”.<br />

Kısacası Eleştirel düşünme,<br />

bir başka deyişle kritik düşünme;<br />

akıl yürütme, analiz<br />

ve değerlendirme gibi zihinsel<br />

süreçlerden oluşan bir düşünme<br />

biçimidir.<br />

Burada kritik soru şudur:<br />

Müslüman Doğu’da bilim<br />

yapılmıyor mu? Zîra Aliya’nın,<br />

bilimin anahtarı eleştirel<br />

düşüncenin Doğu’nun<br />

bütün mekteplerine konulması<br />

teklifi, Müslüman Doğu’da<br />

bilim yapılmadığı anlamına<br />

da geliyor. Bu tespit<br />

İslâm dünyasındaki fâcianın<br />

îlanıdır bir bakıma!<br />

Eleştirel Düşünce Kabızlığından<br />

Kaç FETÖ Çıkar?<br />

İslâm dünyası, İslâm’la,<br />

Kur’an’la uzaktan yakından<br />

ilgisi olmayan inançların ve<br />

hurâfelerin tasallutu altında<br />

inim inim inlemektedir.<br />

Aliya bunu çağımızda fark<br />

eden ve ifâdeye koyan bir fikir<br />

ve devlet adamdır. Vahyi<br />

ve Kur’an’ı, beşerin ürettiği<br />

kaynaklarla bir tutan ve<br />

Kur’an’ın açık hükümlerini<br />

beşerin ürettiği bilgilere âdeta<br />

yedirerek şirkin dibine vuran<br />

İslâm dünyasının, yeniden<br />

ayağa kalkmasının işâret<br />

fişeklerini atıp giden Aliya<br />

İzetbegoviç’i gerçekten anlıyor<br />

muyuz?<br />

“Ben olsam Müslüman Doğu’daki<br />

tüm mekteplere<br />

‘eleştirel düşünme’ dersleri<br />

koyardım. Batı’nın aksine<br />

Doğu bu acımasız mektepten<br />

geçmemiştir ve birçok zaafın<br />

kaynağı budur’’ diyen<br />

Aliya’yı anlayan bir İslâm<br />

dünyasından asla bir FETÖ<br />

çıkmazdı. Asla bir İŞİD çıkmazdı.<br />

Boko Haram diye bir<br />

kavramı bilmezdik! İslâm<br />

dünyasında mezhep savaşı<br />

olmazdı. Suudlar ABD’den<br />

aldıkları silahla kardeşlerine<br />

efelik yapmazdı. ABD’nin<br />

tavşana kaç tazıya tut oyununda<br />

Katar’lı kardeşlerimiz<br />

ABD ile 12 milyar dolarlık<br />

silah anlaşması yapmak zorunda<br />

kalmazdı. İsrail diye<br />

Siyonist eşkıya bir devlet,<br />

Ortadoğu’yu tek başına kasıp<br />

kavuramazdı. Kutsal topraklarda<br />

bu yıl kaç hacı birbirini<br />

ezerek öldürecek diye<br />

bir problemimiz olmazdı.<br />

www.metropoldergileri.com 75


RÖPORTAJ<br />

76<br />

Hergün Müslümanlık iddiasındaki<br />

basın ve yayın araçlarından<br />

emin ve örnek insan<br />

Resûlü, intikamcı, kâtil,<br />

hurâfeci gibi tanıtan, Resûlün<br />

yatak odasını röntgenlemiş<br />

gibi Resûlün özel hayatını,<br />

kaç kadına yettiğini, kaç erkek<br />

gücünde olduğunu anlatan,<br />

yorumlayan hoca kisveli<br />

zatların hikayelerine mâruz<br />

kalmazdık. Resûlümüze ve<br />

sahâbeye sünnet kavramı<br />

içinde hakaret edenleri, Müslümanları<br />

küçük düşürenleri<br />

tespit ve tasfiye etmekte güçlük<br />

çekmezdik. Sonuç olarak<br />

sosyal, ekonomik ve siyasal<br />

sorunların altında ezilmezdik.<br />

Bilim yapar, sahih bilgi<br />

üretir, devâsa bir üretimin<br />

ve ekonominin sâhibi olarak<br />

dünyada adâletin tesisine<br />

katkıda bulunurduk.<br />

Konuyu aşağıda biraz daha<br />

açacağız. Aliya’nın İslâm<br />

dünyasında görmediği bu<br />

anlayış, eleştirel düşünme<br />

nedir ve neden acımasızdır?<br />

Doğu neden bu acımasız<br />

mektepten geçmemiştir? Bu<br />

acımasız mektep neyimizi<br />

acıtmaktadır! Acı veren şifa<br />

kaynağı ilaca direnmekte<br />

miyiz? Doğu eleştirel düşünceyi<br />

reddetmeyi îmâni bir<br />

mesele olarak mı görmektedir?<br />

Öyle görüyorsa neden?<br />

Bu sorular birbirini kovalar<br />

ve bitmez her birinin cevabı<br />

hakkında birçok kitap yazılabilir<br />

ama bizim amacımız<br />

sadece fikir verecek, başlangıç<br />

olacak temel hususları<br />

ortaya koymaktır. Aksi halde<br />

FETÖ ve benzeri yapıların<br />

ortaya çıkmasını bu yapıların<br />

arkasındaki emperyalist<br />

güçlerin İslamlaşmamış<br />

Müslümanları kullanma süreçlerini<br />

anlayamayız.<br />

Hurâfeleri Yok Etmede Eleştirel<br />

Düşünmenin Önemi<br />

Türkiye Diyânet Vakfı İslâm<br />

Ansiklopedisi Hurâfe’yi,<br />

“Mantıkî temeli olmayan<br />

telakki ve uygulamaları, din<br />

adına ileri sürülüp benimsenen<br />

bâtıl inanç ve davranışları<br />

ifâde eden bir terim” olarak<br />

târif etmektedir. Sözlükte<br />

“bunamak” anlamına gelen<br />

haref kökünden türemiş bir<br />

isim olan hurâfe kelimesi,<br />

“akla ve gerçeğe aykırı düşen<br />

aldatıcı söz” anlamına gelmektedir.<br />

Genelde dindeki<br />

boş, bâtıl inanışları, rivâyetleri,<br />

efsaneleri, dinde olmadığı<br />

halde dine sokulan ve<br />

dinden gibi gösterilen asılsız<br />

inançları hurâfe kelimesiyle<br />

karşılarız. Bu kelimenin<br />

kökeninde bunama anlamının<br />

bulunması, yukarıda<br />

yaptığımız açıklamalarımız<br />

açısından da son derece mânidardır.<br />

Medeniyet köklerimizi<br />

ve aslını unutmuş olma<br />

durumunu Alzheimer veya<br />

Demans hastalıklarının belirtisi<br />

olarak açıklamıştık.<br />

Bu hastaların kritik-eleştirel<br />

düşünceyi hayata geçirmesinin<br />

imkânsızlığını da bir<br />

tarafa not edin.<br />

Yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti<br />

Târihi’nin kanaatime<br />

göre en acı ve dramatik<br />

olayı FETÖ darbe teşebbüsünü<br />

hayata geçirenlerin ve<br />

aynı inancı paylaşan diğer<br />

bazı yapıların, Kur’an dışı<br />

çarpık anlayışlarını örnekleyerek,<br />

Aliya’yı ve İslâm<br />

dünyasının içinde bulunduğu<br />

trajik boyutu anlamaya çalışalım.<br />

İslâm dünyasının en gelişmişleri<br />

sınıfında tanımlanan<br />

ülkemizde şu hadis,<br />

İslâmi bir bilgi olarak okunur,<br />

yayılır, dahası iman<br />

edilir! Allah’ın vahyini<br />

insanlığa ilettiği, âlemlere<br />

rahmet olarak gönderilen<br />

Resûl bir hadisinde;<br />

“Yahudiler taşların ve ağaçların<br />

bile arkasına saklanacak,<br />

buna karşın Gargat<br />

ağacından başka bütün taş<br />

ve ağaçlar; “Ey Müslüman,<br />

Ey Allah’ın kulu, Yahudi arkamdadır,<br />

gel onu öldür!”<br />

(Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî,<br />

Birr, 25; Fiten, 2; et-<br />

Tâc, I, 25) diyeceğini ifâde<br />

etmiş.<br />

Bu hadis nedir? Peygamber<br />

böyle bir şey söylemiş olabilir<br />

mi? Kur’an böyle bir söze<br />

cevaz verir mi?<br />

El cevap: Sünnî dünyanın<br />

büyük çoğunluğuna göre Buhari’de<br />

geçtiği için doğrudur<br />

ve hurâfe olamaz.<br />

Peki bu hadis eleştirilmiş ve<br />

bu hadise uydurma ve hurâfe<br />

diyen çıkmış mıdır?<br />

Evet, az sayıda TV’si, gazetesi,<br />

ekonomik gücü olmayan<br />

bilim adamı ve düşünür bunu<br />

söylemekte ve eleştirmektedir.<br />

Peki eleştirenlerin başına<br />

ne gelmiştir? Zındık, dinsiz,<br />

mezhepsiz, Kur’an’ı vazgeçilmez<br />

tek kaynak görmelerinden<br />

dolayı Mealci, Resûlüllahı<br />

reddettikleri iftirasını<br />

pekiştirmek için Sünnetsiz(!)<br />

gibi, içinde kötü îmâlar bulunan<br />

hakaret ve karalamalara<br />

mâruz kalmışlardır. Sadece<br />

içinde bulunduğumuz bu<br />

durum bile İslâm dünyasının<br />

eleştirel düşünceye ne<br />

kadar uzak olduğunu, eleştiriyi<br />

îmanına kast olarak<br />

gördüğünü anlatmaya yeter!<br />

Biz yine de eleştiriye devam<br />

edelim…<br />

Bu hadis sizce ne kadar ciddiye<br />

alınmalı?<br />

Bu hadisi bilimsel bir veri<br />

kabul ederek FETÖ’cü ve<br />

darbeci bir profesör makâle<br />

yazmıştı. Bu hadis ışığında<br />

çağdaş dünya gelişmelerini<br />

yorumlamış, bu yorumu bilimsel<br />

ve önemli bulan İslâmi<br />

referanslarıyla tanınmış<br />

bir site yayınlamıştı. (Prof.<br />

Dr. Osman Özsoy, İşte Yahudileri<br />

Korkutan Hadis.<br />

http://www.haber7.com/<br />

yazarlar/prof-dr-osman-ozsoy/369423-iste-yahudileri-korkutan-hadis)<br />

Bu haşhâşi, darbeyi bir tv<br />

kanalında önceden haber veren,<br />

“profesör olacağıma bir<br />

albay olsaydım sürece katkım<br />

daha çok olacaktı” diyerek,<br />

orduda yetiştirdikleri<br />

Mankurtlara darbe öncesi<br />

moral-motivasyon sağlayan,<br />

kendini ciddi ciddi ilim adamı<br />

sanan bir sözde profesördü!<br />

Bu adamı yüzbinlerce<br />

insan okudu ve bu fikre sorgulamadan<br />

inandı. Klasik<br />

İslâm âlimlerinin geçmişte<br />

söylediği ve inandığı gibi!<br />

Peki bu bilimsel makâle aynı<br />

site de hâla yer alıyor mu?<br />

Yok, artık aramayın! Zîra 15<br />

Temmuz darbe girişiminden<br />

sonra silindi! Ancak basit bir<br />

taramada bu adamın makalesinin<br />

fon müziği ve Gargat<br />

ağacı görüntüleri eşliğinde<br />

hâlâ başka bazı İslami görünümlü<br />

linklerde bulunduğunu<br />

tespit edebilirsiniz. (bkz.<br />

http://www.7awa.today/video/watch/GWvelra-jks)<br />

Klasik anlayışlara uygun<br />

olarak, FETÖ’cü ağzından<br />

bilimsel olduğu farz edilen<br />

bu makâle, siteden FETÖ’cü<br />

söyledi diye kaldırıldıysa da<br />

hadis ortadan kalkmadı. Hadisi<br />

ve bu hadisi ciddiye alanları,<br />

“biz FETÖ’den ve inançlarından<br />

âzâdeyiz, farklıyız,<br />

gerçek Müslümanlarız” diyen<br />

birçok anlayışın sitesinde,<br />

uzun bilimsel açıklamalar<br />

eşliğinde hâlâ bulabilirsiniz.


Bu hadis karşında da insan<br />

ne diyeceğini şaşırıyor. Taş<br />

ve ağaçlar, “arkamda Yahudi<br />

var, gel ve öldür” diyecekmiş<br />

fakat Gargat Ağacı demeyecekmiş!<br />

Gargat Ağacı niye<br />

demeyecekmiş? Gargat Ağacı<br />

Müslüman değil miymiş?<br />

Evet değilmiş, meğer ağaç<br />

Yahudiymiş!<br />

Ağaçlara din isnat eden, zihinsel<br />

dünyalarında zâlim<br />

Yahudileri arkasında saklayan<br />

“karşıt dinden bir ağaç”<br />

tasavvur eden insanların,<br />

Kur’an perspektifine ve eleştirel<br />

düşünceye ihtiyaçları<br />

yok mu? Siyonistle Yahudi<br />

arasındaki farkı bilmeyenlerin<br />

düştüğü acıklı hâl,<br />

Aliya’nın, Doğu’nun mekteplerine<br />

eleştirel düşünme<br />

dersleri koymaktan muradını<br />

anlatır. Müslüman biraz eleştirel<br />

düşünebilse, bu anlayışın<br />

Kur’an’a aykırı olduğunu,<br />

Resûlün Kur’an’a aykırı biz<br />

söz söyleyemeyeceğini anlayacak.<br />

Dahası Kur’an’da<br />

bu konuda bir işâret olmasa<br />

bile, bunun insâni değerlere<br />

aykırı olduğunu, İslâm’ın<br />

insâni, ahlâki değerlere zıt<br />

bir fikir beyan etmediğini ve<br />

edemeyeceğini Kitab-ı Kerim’den<br />

çıkartacak! İslâm’ın<br />

her türlü “izm” e olduğu gibi<br />

Siyonizm’e de karşı olduğunu,<br />

Yahudi ayrımcılığını ve<br />

antisemitizmi körüklemeyeceğini,<br />

İslâm düşüncesinden,<br />

“Ben Fransa’yı veya Fransızları<br />

asla sevmedim ve bunu<br />

söylemekten asla vazgeçmedim…<br />

Ben sizi vicdan olarak<br />

adlandırılan hülyâdan azat<br />

ediyorum… Zayıfa acımak<br />

doğaya ihânettir… Düşmanınızı<br />

şaşırtarak, terör, sabotaj<br />

ve suikast ile demoralize<br />

edin. Geleceğin savaşı budur”<br />

diyen Hitler’lerin değil,<br />

“Ben bir Müslüman’ım ve<br />

öyle kalacağım. Çünkü İslâm,<br />

benim için güzel ve asil<br />

olan her şeyin diğer adı…<br />

Geleceğimizi geçmişimizde<br />

aramayacağız. Kin ve intikam<br />

peşinde koşmayacağız.<br />

Biz de zâlimlerden olursak,<br />

zulme karşı savaşmamızın<br />

bir anlamı kalmaz. Kitaba<br />

uyacağız.” diyen Aliya’ların<br />

çıkacağını fark edecek.<br />

Şâyet biz bu eleştiriye tâbi<br />

tutulmamış söz ve fiilleri<br />

ilâhiyat fakültelerinde din<br />

diye anlatırsak, ilim diye<br />

sunarsak, ne olacak? Buradan<br />

geleceğiniz nokta şudur:<br />

İçinde akıl, mantık, düşünce<br />

barındırmayan uydurma bir<br />

hadise dayanarak, Resûlden<br />

Yahudileri öldürme emri<br />

aldığınız iddiasıyla birçok<br />

kötülüğü meşrulaştırabilirsiniz,<br />

olağanlaştırabilirsiniz.<br />

Nitekim Yahudileri sırf Yahudi<br />

olmaktan dolayı hedef<br />

alan geleneksel İslâmi anlayışlar,<br />

Hitler’ler mi doğurur,<br />

yoksa ilhâmını doğrudan<br />

Kur’an’dan alan Aliya’lar<br />

mı? İslâmi kabul edilen bazı<br />

terör örgütlerinin motivasyonlarını<br />

oluşturan fikirler<br />

Hitler ve benzerlerinin fikirlerine<br />

mi benziyor, yoksa<br />

kitaba uyan Aliya’ya mı? İşte<br />

eleştirel düşüncenin acımazsız<br />

mektebi bu!<br />

Hergün televizyonlarda din<br />

adına yapılan rezâletlere<br />

şâhit oluyoruz. Kamunun<br />

Müslüman bir ülkede hizmet<br />

olarak karşılıksız sunduğu<br />

kefeni almayın, benim sattığım<br />

kabir azabını önleyen<br />

kefeni Çarşamba semtindeki<br />

falan dükkândan alın, aman<br />

yanlış yerden almayın sahteleri<br />

varmış diye trajikomik<br />

vaazlar veren, din tüccarı hocaefendilerin<br />

olduğu ve eleştirilemediği,<br />

eleştirenlerin<br />

vebâlı ve sapık ilan edildiği<br />

bir ülkede eleştirel düşünceye<br />

ihtiyacın ne kadar hayâti<br />

bir mesele olduğunu anlayabiliriz!<br />

Nitelikli dolandırıcılıktan yargılanması<br />

gereken bu din tüccarlarının<br />

nüfuz alanlarının<br />

son derece geniş olduğunu görüyoruz.<br />

Bunlara yönelttiğiniz<br />

eleştirilerin basın ve yayın<br />

gücüyle îtibarsızlaştırılması,<br />

eleştiri yapanlara bu tür hocaların<br />

beyinlerini yıkadığı,<br />

Eric Hoffer “Kesin İnançlılar<br />

“adlı kitabında belirttiği üzere<br />

kesin inançlı hâle getirdiği,<br />

sonuna kadar sömürülen müritleri<br />

tarafından saldırıldığı<br />

görülmektedir.<br />

Olaylara ve fikirlere eleştirel<br />

bakamayanların, sahip<br />

oldukları televizyonlardaki<br />

yayınlarında Buhâri’den<br />

alınmış saçma bir hadisi anlattıktan<br />

sonra, bunu akla<br />

uygun bulmadınız mı, saçma<br />

mı buldunuz (ki saçma<br />

ve akla uygun olmadığını<br />

kendisi de böyle itiraf ediyor)<br />

“kahrolsun aklım mantığım”<br />

demedikçe, îman<br />

etmiş olamayacağımızı<br />

telkin eden, aklı ve mantığı<br />

lânetleyen hocaların bulunduğu<br />

ve etkin oldukları bir<br />

İslâm dünyasında eleştirel<br />

düşünceyi nasıl öğreteceksiniz?<br />

Akıl, mantık ve eleştirel<br />

yaklaşım imansızlığın ve<br />

cehennemlik olmanın alameti<br />

ise, böyle bir riske girmeye<br />

değer mi? Önce iman<br />

denilerek imanı yok eden,<br />

hurafeleri iman esası haline<br />

getiren süreçler bu kültürel<br />

iklimlerde ürüyor!<br />

Tevbe 34’de Allah inananlara,<br />

“Ey iman edenler! Hahamlardan<br />

ve râhiplerden<br />

birçoğu, insanların mallarını<br />

haksız yollarla yiyorlar ve<br />

Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar.<br />

Altın ve gümüşü biriktirip<br />

gizleyerek onları Allah<br />

yolunda harcamayanları<br />

elem dolu bir azapla müjdele”<br />

diye boşuna mı seslendi?<br />

Hadid 27’de Allah “...Fakat,<br />

bizim kendileri için onaylamadığımız<br />

bir ruhbanlık uydurdular.<br />

Halbuki onlardan<br />

sadece ALLAH’ı hoşnut edecek<br />

hususlara uymalarını istemiştik.<br />

Üstelik ruhbanlığa<br />

hakkıyla da uymadılar. Aralarından<br />

inananlara ödüllerini<br />

verdik; ancak çokları<br />

yoldan çıkmışlardı” diyerek<br />

ruhbanların çoğunun nasıl<br />

yoldan çıktığını insanoğluna<br />

anlatması sebepsiz mi? Yine<br />

Bakara 44’te Allah’ın, “Ey<br />

bilginler, kitabı okuduğunuz<br />

halde, insanlara iyiliği emredip,<br />

kendinizi unutuyor musunuz?<br />

Aklınızı kullanmıyor<br />

musunuz?” hatırlatması nedendir?<br />

Aklın dışlandığı, hor ve hakir<br />

görüldüğü İslâm dünyasının<br />

bugünkü dünyada hiçbir<br />

şansı olamaz. Suudi Arabistan’ın<br />

baş müftülerinden<br />

şeyh Abdül Aziz Bin Baz’ın<br />

“Dünya’nın Sakin, Güneş’in<br />

Hareketli Olduğuna<br />

ve Gezegenlere Çıkmanın<br />

İmkansızlığına Dair Aklî ve<br />

Hissi Deliller” adlı kitabında<br />

“Kim dünyanın yuvarlak olduğunu<br />

iddia ederse küfür ve<br />

delâlete düşmüş olur. Çünkü<br />

bu iddia hem Allah’ın hem<br />

Kuran’ın hem Peygamber’in<br />

reddidir. Bunu iddia eden<br />

kişi tövbeye dâvet edilir.<br />

Ederse ne âlâ! Aksi takdirde<br />

kâfir ve dinden dönmüş<br />

bir kişi olarak öldürülür”<br />

fetvası verebildiği dünyada,<br />

İslâm’ın Batı’nın Ortaçağını<br />

yaşadığını söylemek yanlış<br />

olmaz sanırım.<br />

Devamı gelecek<br />

sayıda...<br />

www.metropoldergileri.com 77


ARAŞTIRMA<br />

78<br />

Bu nesil için unvan değil, deneyim gerçek<br />

Y kuşağı söze değil<br />

eyleme inanıyor<br />

Great Place to Work Enstitisü, “Best Workplaces for Milleninals” araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre,<br />

yaptıkları işte anlam bulamayan Y kuşağı çalışanlarının sadece yüzde 29’u verimli çalışıyor. Yüzde 60’ının yeni iş<br />

fırsatı aradığı, yüzde 21’inin bir sene içinde işini değiştirdiğine dikkat çekilen araştırma bulguları, bu kuşakta diğer<br />

nesillere göre iş değiştirme olasılığının 3 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.<br />

İş yerindeki karar alıcıların inisiyatifleriyle<br />

oluşan ve gelişen yüksek güven kültürü,<br />

çalışanlar arasındaki eşitliğin sağlanmasında<br />

belirleyici bir faktör. Kurumsal<br />

stratejinin belirlenmesinde de önemli bir<br />

yeri olan güven kültürü, tüm çalışanlar<br />

için olumlu yönde tesir ederken yarının<br />

liderleri olan Y kuşağını daha fazla etkiliyor.<br />

Y kuşağına bağlı güven temelli bir iş<br />

yeri kültürüne öncelik vermek kurumların<br />

geleceği için bir zorunluluk haline geldi.<br />

Söyleme değil eyleme<br />

inanıyorlar<br />

“Best Workplaces for Milleninals” araştırmasından<br />

elde edilen bilgilere göre,<br />

Y kuşağı için yaşadıkları deneyimler,<br />

onlara verilen unvanlardan ve sözlerden<br />

daha inandırıcı. Bu nesil, CEO’ların<br />

iş-hayat dengesini teşvik ettiğini<br />

söylemelerini veya şeffaf bir liderlik<br />

sürecinden bahsetmelerini değil, bu<br />

değerleri günlük çalışma deneyimlerinde<br />

görmeyi talep ediyor. Bu taleplerin<br />

karşılandığı iş yerlerinde Y kuşağı,<br />

çeviklik ve inovasyonda 8 kat daha verimli<br />

oluyor. Bu durum, aynı zamanda<br />

bu neslin iş yerinin marka elçisi olmasını<br />

da beraberinde getiriyor.<br />

Yüzde 89’u çalıştıkları<br />

şirketlerde uzun süre<br />

kalmayı planlıyor<br />

Güven temelli bir kültür tesis etmenin<br />

nitelikli ve genç işgücü yaratmak için<br />

her zamankinden daha önemli olduğunu<br />

belirten Great Place to Work Türkiye<br />

Genel Müdürü Eyüp Toprak, araştırmaya<br />

dair “Y kuşağı için yaptığımız tüm<br />

araştırma çıktılarında aynı sonuç ile<br />

karşı karşıya kalıyoruz. Yüksek güven<br />

kültürünün tüm jenerasyonlar üzerinde<br />

pozitif yönde etkisi mevcut ama bu etki<br />

Y kuşağında her zaman daha yüksek.


İş yerinde güven kültürünü içselleştirmiş<br />

şirketlerde çalışan<br />

Y kuşağının %89’u çalıştıkları<br />

şirketlerde uzun sure kalmayı<br />

planlıyor.” dedi.<br />

Yaptıkları işte<br />

anlam arıyorlar<br />

Y neslinin bir anlam arayışı içinde<br />

olduklarını belirten Toprak,<br />

sözlerine şöyle devam etti: “Y<br />

kuşağı katıldıkları organizasyonlarda<br />

bir etki oluşturmak,<br />

faydalı olmak, değer katmak<br />

istiyorlar. Analizlerde iş yerinde<br />

bir fark yarattığını düşünen<br />

bu kuşağın temsilcileri, diğer iş<br />

arkadaşlarına göre 6 kat daha<br />

uzun bir gelecek planladıklarını<br />

ifade ediyor. En iyi işverenlerde<br />

çalışan X kuşağı çalışanları, liste<br />

dışı kalan şirketlerdeki akranlarına<br />

göre mevcut iş yerlerinde<br />

kalmaya 15, Y kuşağı ise 20 kat<br />

daha yatkın.”<br />

Bu nesli anlayamamak<br />

şirketlere<br />

pahalıya mal olabilir<br />

Araştırma bulgularında bu jenerasyonun<br />

kariyer gereksinimlerini<br />

anlayamamak, sadece<br />

gelecekte yönetici olacak<br />

bir nesli kaybetmek anlamına<br />

gelmiyor. Bu nesle yönelik<br />

strateji ve yol haritası belirlemeyen<br />

şirketler, yenilikçiliği<br />

ve dinamizmi kaybetme riski<br />

ile de yüzleşmek durumunda.<br />

Araştırma sonuçlarına göre bu<br />

durum, şirketler için pahalı ve<br />

ekonomik yönden tehdit edici<br />

bir unsur.<br />

Y kuşağı için<br />

mükemmel bir<br />

kurum kültürü<br />

yaratmanın 5 yolu<br />

Şirketler, Y kuşağı odaklı stratejiler<br />

geliştirmeli. Bu kuşağa<br />

samimiyetle liderlik edilmeli.<br />

Temel değerler tanımlanmalı<br />

ve bu değerler iş süreçlerine<br />

taşınmalı. İşveren markası<br />

güçlendirilmeli. Konuya tümleşik<br />

açıdan yaklaşılarak tüm<br />

çalışanlar için mükemmel bir iş<br />

yeri inşa edilmeli.<br />

www.metropoldergileri.com 79


SERGİ<br />

80<br />

TARİHE<br />

TANIKLIK EDEN<br />

BİNALAR!<br />

SANATÇI CEMAL EMDEN İMZALI ‘GÜNCEL TÜR-<br />

KİYE MİMARLIĞI’ FOTOĞRAF SERGİSİ, TMB’NİN<br />

ANKARA’DAKİ GENEL MERKEZİ’NDE AÇILDI<br />

Çağdaş Türk mimarisinin son 10 yılı fotoğraflarla<br />

belgelendi. Nurus’un 90’ıncı kuruluş yıldönümü<br />

etkinlikleri kapsamında düzenlenen ‘Güncel Türkiye<br />

Mimarlığı Fotoğraf Sergisi’, Ankara’da açıldı.<br />

Türkiye Müteahhitler Birliği’nin ödüllü genel merkez<br />

binasında açılan sergide, sanatçı Cemal Emden’in<br />

çektiği ve Türkiye mimarisinin farklı özelliklerini<br />

yansıtan 35 binanın fotoğrafı yer alıyor.<br />

TÜRK MİMARİSİNE IŞIK TUTUYOR…<br />

Sergiye ev sahipliği yapan Türkiye Müteahhitler<br />

Birliği (TMB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Selim<br />

Bora ise “Birliğimizin ideallerini temsil eden<br />

ve Türk inşaat sektörünün geldiği noktayı ortaya<br />

koyan binamızın iç dekorasyonunu gerçekleştiren<br />

çözüm ortağımız Nurus’un 90’ıncı yıl kutlamaları<br />

çerçevesinde hazırladığı bu seçkiye ev sahipliği<br />

yapmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Değerli<br />

fotoğraf sanatçısı ve mimar Cemal Emden’in<br />

fotoğrafları ile güncel Türk mimarisine ışık tutan<br />

bu değerli serginin; Türk müteahhitliği markasının<br />

gücünü yansıtan binamızda gerçekleştirilmesini<br />

ayrıca anlamlı buluyoruz” diye<br />

konuştu.<br />

Türkiye Müteahhitler Birliği’nin Leed sertifikalı<br />

genel merkez binası aynı zamanda 2014<br />

yılında, ‘Sign of the City Awards’ yarışmasında<br />

18 ayrı kategoride değerlendirilen 142<br />

proje arasında ‘En İyi Mimari Tasarım’ ödülünü<br />

kazandı. Bina ayrıca İngiltere’nin prestijli<br />

mimarlık ödüllerinden, Building Awards<br />

2014’de Yılın En İyi Uluslararası Projesi ödülüne<br />

değer görüldü.<br />

ENTELEKTÜEL BİNALAR!<br />

Sanatçı Cemal Emden de serginin 6 aylık bir<br />

çalışmanın ürünü olduğunu belirterek, “Bina-


ların her biri, var olan mimari yapıların<br />

dışına çıkmayı başarabilmiş,<br />

dünyadaki başarılı örnekler arasında<br />

yer alan, entelektüel içeriğe sahip<br />

özgün yapılar. Nasıl bir coğrafyada,<br />

nasıl bir kentin içinde yer aldıklarını,<br />

iç mekânlarının ne tür özellikleri olduğunu<br />

fotoğraf karelerine aktarmak<br />

için gayret gösterdik. Ortaya çarpıcı<br />

bir tablo çıktı” diye konuştu.<br />

SON 10 YILA TANIKLIK EDEN Bİ-<br />

NALAR<br />

Sergideki son 10 yılın tarihine tanıklık<br />

eden binaların seçimine, Dokuz<br />

Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden<br />

Prof. Dr. Deniz Güner,<br />

İstanbul Teknik Üniversitesi Doç.<br />

Dr. Funda Uz, Özyeğin Üniversitesi<br />

Mimarlık Fakültesi’nden Dr. Tayfun<br />

Gürkaş ve Pamukkale Üniversitesi<br />

Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nden<br />

Yrd. Doç. Dr. Burak Altınışık’ın da<br />

aralarında olduğu bağımsız bir danışma<br />

kurulu karar verdi.<br />

www.metropoldergileri.com 81


RÖPORTAJ<br />

82


www.metropoldergileri.com 83


RÖPORTAJ<br />

84

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!