Metropol Dergisi - Bilişim Vadisi Sayısı
Metropol Dergisi Bilişim Varisi Sayısı Ana kapak konuğu Bilişim Vadisi- Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci Röportaj Konukları: AYD Yönetim Kurulu Başkanı Harun Aydın “Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar gibi onlarca başlık… - Konya Makine Mühendisleri Odası Başkanı Aziz Hakan Altun- ''Hayatın her alanında makine mühendisi var'' - Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı; ''Felsefesiz yapay zeka çalışmaları başarısızlığa mahkum'' - Yazılım Mühendisi, Bilgi İşlem Yönetimi Uzmanı Mehmet Ali Yaşar- '' Bir fikir bir toplumu değiştirebilir...'' - Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yıldırım; ‘’ ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak’’ - Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda 915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı - Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu- ‘’Mühendislerin mavi önlüğü giymesi lazım’’ - OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı Memiş Kütükcü, ''2017 OSB’ler için milattır'' - Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Akın ‘’Robotlar insanları monoton işten kurtarır...’’ - Sesin Efendisi: ITRÎ Mine Sultan Ünver- Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış hikayesi! - Aliya’yı anlamak ve eleştirel düşünce… Köşe- Ali Galip Baltapğlu
Metropol Dergisi
Bilişim Varisi Sayısı
Ana kapak konuğu Bilişim Vadisi- Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bilişim Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci
Röportaj Konukları: AYD Yönetim Kurulu Başkanı Harun Aydın “Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin
yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam
şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar
gibi onlarca başlık…
- Konya Makine Mühendisleri Odası Başkanı
Aziz Hakan Altun- ''Hayatın her alanında makine mühendisi var''
- Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Murat Arıcı; ''Felsefesiz yapay zeka çalışmaları başarısızlığa mahkum''
- Yazılım Mühendisi, Bilgi İşlem Yönetimi Uzmanı
Mehmet Ali Yaşar- '' Bir fikir bir toplumu değiştirebilir...''
- Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mehmet Yıldırım; ‘’ ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak’’
- Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda 915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı
- Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi
Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu- ‘’Mühendislerin mavi önlüğü giymesi lazım’’
- OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı
Memiş Kütükcü, ''2017 OSB’ler için milattır''
- Akınsoft Yönetim Kurulu Başkanı
Özgür Akın ‘’Robotlar insanları monoton işten kurtarır...’’
- Sesin Efendisi: ITRÎ
Mine Sultan Ünver- Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış hikayesi!
- Aliya’yı anlamak ve eleştirel düşünce… Köşe- Ali Galip Baltapğlu
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
www.metropoldergileri.com 1
RÖPORTAJ<br />
2
www.metropoldergileri.com 3
YAYIN KURULU BAŞKANI<br />
4
www.metropoldergileri.com 5
EDİTÖRDEN<br />
6<br />
Ahmet ÇAKIR<br />
Editör<br />
D E R G İ S İ<br />
a.cakir@metropoldergileri.com<br />
Memleket hayrına<br />
“Bir fikrim var” diyenler<br />
Şanlı Türk ordusu şu anda Türk ve Müslüman bekası için Suriye topraklarında adalet dağıtıyor. Adalet kavramı dünyada<br />
pek çok toplumda Türk ile bütünleşmiş, Türk askeri ayak bastığı her toprağa adalet götürmüştür. Mazlumun her zaman<br />
yanında olan Türkiye, yenidünya düzeninde yerini aldı. 250 Yıllık suskunluğun, biriktirmişliğin bir dışa vuruşuydu bu..<br />
Türk askerinin Suriye yerleşim yerlerinde nasıl karşılandığını gördükçe bölge halkının bugünü beklediğini, Türk’ün<br />
adaletine güvendiğini görüyoruz.<br />
Türkiye bu hamlesinin yanı sıra pek çok konuda atılım yapmaya ve geleceğin dünyasının baş aktörlerinden olma yolunda<br />
önemli adımlar atmaya devam ediyor. Bizim üzerimize düşen kendi gücümüzü, yeteneğimizi fark etmek ve tek bir<br />
yumruk olabilmek.<br />
Geleceğin dünyasında bizi teknoloji savaşları bekliyor, gün geçmiyor ki yeni bir buluş yeni bir icat yapılmadan. Türkiye,<br />
her alanda olduğu gibi bilişime de gereken önemi ve desteği veriyor. Bu sayıda kapak konumuz ‘’<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’’. <strong>Bilişim</strong><br />
<strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Şekerci, vadinin ülkemize katkısını ve geleceğimizde ki rolünü anlattıkça gurur<br />
duymamak elde değil. İşte bu Türkiye; üreten Türkiye, yenilikçi Türkiye, güçlü Türkiye.. Fikri olan bireyine destek olan,<br />
yol gösteren Türkiye.<br />
Eğitimden sağlığa, ulaşımdan savunma sanayisine, artık ülkemiz kendi yazılımını kullanacak. Ülkemiz yetkin insanların<br />
başa geldiği zaman neler yapabileceğini <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> projesi ile gösteriyor, kanıtlıyor.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ülkemize çağ atlatacak bir proje ve ben <strong>Metropol</strong> Dergileri adına <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurlu Başkanı<br />
Sayın Faruk Şekerci’ye teşekkürü bir borç biliyorum.
www.metropoldergileri.com 7
RÖPORTAJ<br />
8<br />
İÇİNDEKİLER<br />
Kapak<br />
Konusu<br />
12<br />
BİLİŞİM<br />
VADİSİ<br />
Türkiye’nin<br />
geleceği;<br />
“<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>”<br />
Haber<br />
34 Türkiye’nin en rekabetçi ili İstanbul<br />
52 Konya Bilim Merkezi 3.5 Yılda 915 Bin<br />
Bilim Meraklısını Ağırladı<br />
8 DUVAR 20 KÖŞE 72 MAKALE 78 SERGİ<br />
D E R G İ S İ<br />
YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />
Çiğdem KURUT<br />
KAPAK TASARIMI<br />
AHMET TOK<br />
BASKI<br />
Yaygın, Süreli,<br />
Ocak/Şubat/Mart 2018<br />
YAYINCI / İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Adına Seycan ÇAKIR<br />
YAYIN KURULU BAŞKANI<br />
Ömer Faruk MEYDAN<br />
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ<br />
Ahmet ÇAKIR<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Ahmet TOK<br />
PROJE KOORDİNATÖRÜ<br />
Beyzat AKSOY<br />
KURUMSAL İLETİŞİM ASİSTANI<br />
Canan ŞAYİR<br />
GRAFİK TASARIM<br />
HUKUK DANIŞMANI<br />
Av. Seda KARA<br />
YÖNETİM YERİ<br />
Akabe Mh. Şehit Furkan Doğan Cd.<br />
Bey Plaza A Blok 5/503 Karatay/ KONYA<br />
Tel: 0332 323 10 18 Faks: 0332 323 10 19<br />
www.metropoldergileri.com<br />
info@metropoldergileri.com<br />
DAĞITIM<br />
Fevzi Çakmak Mh. Aslım Cd.<br />
Kobisan San. Sit. No: 67 Karatay/KONYA<br />
E-mail: bilgi@ayrintiofset.com<br />
Tel : 0332 342 65 80<br />
Faks: 0332 342 65 81<br />
Ocak 2018<br />
Dergide yayınlanan yazı, fotograf,<br />
illustrasyon ve konuların her hakkı<br />
saklıdır. İzinsiz ya da kaynak gösterilerek<br />
dahi kullanılamaz, alıntı<br />
yapılamaz.
Ocak/Şubat/Mart 2018<br />
D E R G İ S İ<br />
46<br />
26<br />
Röportaj<br />
SAYI<br />
9<br />
58<br />
22<br />
HARUN AYDIN<br />
AYD AYDINLAR YÖNETİM<br />
30ALTUN<br />
KONYA MAKİNE MÜHENDİS-<br />
LERİ ODASI BAŞKANI<br />
36<br />
SELÇUK. ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRETİM ÜYESİ<br />
40<br />
MEHMET ALİ<br />
YAŞAR<br />
YAZILIM MÜHENDİSİ, BİLGİ İŞL.<br />
YÖN. UZMANI<br />
48<br />
54<br />
64<br />
68<br />
KURULU BAŞKANI<br />
AZİZ HAKAN<br />
DOÇ. DR.<br />
MURAT ARICI<br />
PROF. DR. MEHMET<br />
YILDIRIM<br />
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRETİM ÜYESİ<br />
PROF. DR.<br />
NECMETTİN<br />
TARAKÇIOĞLU<br />
ÖZGÜR AKIN<br />
AKINSOFT YÖNETİM KURULU<br />
BAŞKANI<br />
MİNE SULTAN<br />
ÜNVER<br />
YAZAR<br />
60<br />
www.metropoldergileri.com 9
DUVAR<br />
10<br />
Gayrimenkul Sektörü<br />
Antalya’da buluştu<br />
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı gayrimenkul sektör temsilcilerine Antalya’yı anlattı.<br />
Yapılan vizyon projeler ve kentsel dönüşüm<br />
projeleri ile şehir mantığını oluşturmaya<br />
çalıştıklarını belirten Başkan<br />
Türel, kent merkezinde şehre ilham<br />
verecek eserlere ihtiyaç olduğunu vurguladı.<br />
Başkan Türel, kentsel dönüşüm<br />
projeleri ile Antalya’nın bambaşka bir<br />
şehir olacağını belirtti.<br />
Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Gayrimenkul<br />
ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı<br />
Derneği ‘GYODER’ işbirliği ile<br />
‘Gelişen Kentler Zirvesi’ düzenlendi.<br />
Büyükşehir Belediyesi Toplantı Salonu’nda<br />
düzenlenen zirveye, Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı Menderes Türel,<br />
GYODER Başkanı Doç. Dr. Feyzullah<br />
Yetgin, gayrimenkul sektör temsilcileri,<br />
yerel yöneticiler, yatırımcılar, uzmanlar,<br />
kamu yöneticileri, işadamları, gayrimenkul<br />
sektörünün ulusal temsilcileri<br />
ve akademisyenler katıldı. Zirvenin<br />
açılış konuşmasını yapan Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı Menderes Türel, toplantının<br />
Antalya gayrimenkul ve inşaat<br />
sektörünün vizyonuna katkı yapacağını<br />
belirterek, Boğaçayı Projesi, Kruvaziyer<br />
Liman Projesi, Konyaaltı Sahil<br />
Projesi ve Kentsel Dönüşüm Projesinin<br />
yeni bir Antalya vizyonunu ifade eden<br />
projeler olduğunu söyledi.<br />
MIPIM’İ KEŞFETTİK<br />
Söz konusu projeler için geç kalındığını<br />
vurgulayan Başkan Türel, “İlk belediye<br />
başkanlığım olan 2004-2009 döneminde<br />
acil altyapı ihtiyaçları daha önemliydi.<br />
Bazı projelerimiz çeşitli engeller<br />
nedeniyle başlamadı, 2009’da biz ara<br />
verince zaten başlamış olan projeler de<br />
durdu. 2014’te tekrar görev alınca bir<br />
yıl boyunca proje teknik çalışmaları<br />
yaptık. Antalya MIPIM fuarına projeleriyle<br />
ilk kez 2015’de katıldı. İlk belediye<br />
başkanı seçildiğimde 2004 yılında<br />
MIPIM’e ziyaretçi olarak katılmıştım, o<br />
zamanlar MIPIM’e giden belediye sayısı<br />
yok denecek kadar azdı. Daha sonra<br />
MIPIM’i keşfettik ve belediyeler oralarda<br />
stantlar açmaya başladı. 2015 senesi<br />
itibariyle MIPIM’de stant açarak biz de<br />
yerimizi almaya başladık” dedi.<br />
2016 yılında turizmdeki sorunlar, terör<br />
olayları ve 15 Temmuz nedeniyle zaman<br />
kaybedildiğine dikkat çeken Başkan<br />
Türel, “Bunlar dışında bürokratik<br />
süreçler de ne yazık ki, oldukça vakit<br />
kaybettirdi. Bu toplantıların daha sık<br />
yapılması ve bu toplantılarda konuşulan<br />
şeylerin halkımıza daha iyi duyurulması<br />
gerektiğini düşünüyorum’’ dedi.
KUDÜS İŞGALCİLERİN DEĞİL FİLİSTİN’İN<br />
BAŞKENTİDİR!<br />
ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinden sonra Müslüman dünyasının kalbi İstanbul’da, İslam<br />
İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde attı. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Türkiye’nin çağrısıyla ve olağanüstü gündem ile toplandı.<br />
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, büyük yankı uyandıran konuşmasında tüm dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin’in<br />
işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet etti. Bu öneri, İİT Sonuç Bildirgesi’nde de aynen yer aldı. TBMM Genel<br />
Kurulu’nda ise AK Parti, CHP ve MHP grupları ortak imzayla ‘Kudüs’ü Bağımsız Filistin Devleti’nin başkenti olarak tanımaya<br />
davet ediyoruz’ çağrısında bulundu. Türkiye’den yükselen bu güçlü sese TÜMSİAD Başkanı Yaşar Doğan, ‘’Kudüs<br />
bizim onurumuzdur, Kudüs bizim ortak davamızdır’’ sözleriyle destek verdi.<br />
ABD Başkanı Trump’ın ‘’Kudüs’ü İsrail’in<br />
başkenti olarak tanıyoruz’’ çıkışı<br />
sonrası Müslüman dünya adeta ayağa<br />
kalktı. Türkiye’nin çağrısıyla İstanbul’da<br />
toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı<br />
Olağanüstü Zirvesi, bu kararın tanınmayacağını<br />
tüm dünyaya haykırdı. 57<br />
üyesi bulunan teşkilatın İstanbul’daki<br />
toplantısına 48 ülke katıldı. Cumhurbaşkanı<br />
Erdoğan’ın konuşmasının damga<br />
vurduğu zirvenin sonuç bildirgesinde<br />
ise ‘’ABD Başkanı’nın Kudüs’ü işgalci<br />
güç İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan<br />
tek taraflı kararı en güçlü şekilde<br />
reddedilmiştir. Sözkonusu karar hukuken<br />
hükümsüz ilan edilmiştir’’ denildi.<br />
TÜMSİAD Başkanı Yaşar Doğan ise<br />
hem İİT Sonuç Bildirgesi’nin hem de<br />
TBMM Genel Kurulu’nda üç partinin<br />
aldığı ortak kararın büyük öneme sahip<br />
olduğunu söyledi. Doğan, ‘’Kudüs ve<br />
dolayısıyla Müslüman dünya üzerine<br />
oynanan kanlı oyuna karşı Türkiye’den<br />
yükselen ses tarihi bir niteliktedir. Müslümanların<br />
ilk kıblesi, İslam’ın üçüncü<br />
en kutsal mabedi olan Mescid-i Aksa’nın<br />
yer aldığı Kudüs’ün kutsiyetinin<br />
ve tarihi statüsünün muhafazası tüm<br />
Müslümanlar açısından hayati bir öneme<br />
sahiptir’’ dedi.<br />
www.metropoldergileri.com 11
DUVAR<br />
12<br />
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ENDÜSTRİYEL<br />
ATIK TESİSİ ANKARA’DA...<br />
Kentin geleceğini güvence altına alacak<br />
yenilikleri hayata geçirmeye devam<br />
eden Ankara Büyükşehir Belediyesi,<br />
tıbbi ve endüstriyel atıkların özel yöntemlerle<br />
ayrıştırılması, depolanması,<br />
taşınması ve imhasını da örnek bir uygulamayla<br />
gerçekleştiriyor.<br />
Sincan Çadırtepe Katı Atık Depolama<br />
Alanı’nda hizmet veren ve Türkiye’nin<br />
bu alanda en büyük tesisi olan Entegre<br />
Endüstriyel ve Tıbbi Atık Bertaraf Tesisi’nde,<br />
günde ortalama 230 ton endüstriyel<br />
atık, yakılarak yok ediliyor.<br />
Büyükşehir Belediyesi’nden ihaleyle 49<br />
yıllığına kiralama yöntemiyle aldığı bu<br />
hizmeti yürüten Invest Trading & Consulting<br />
(ITC), Türkiye’nin dört bir yanından<br />
gelen günlük ortalama 200 ton<br />
endüstriyel atık ile Başkent’te toplanan<br />
günlük ortalama 30 tonluk tıbbi atığı,<br />
yakarak gaza dönüştürüyor.<br />
ÖRNEK TESİS...<br />
Endüstriyel ve Tıbbi Atık Bertaraf Tesisi,<br />
yılda 100 bin ton ara depolama, 100<br />
bin ton gazlaştırma - yakma ve yılda<br />
200 bin ton nihai depolama kapasitesine<br />
sahip ünitelerinden oluşuyor. Tesiste<br />
ayrıca tıbbi atıklar için 300 tonluk<br />
bir soğuk hava deposu da bulunuyor.<br />
Teknolojisi ve teknik kapasitesiyle<br />
Türkiye’de tek olan tesiste, endüstriyel<br />
atıklar, gazlaştırılarak bertaraf ediliyor.<br />
Her biri saatte 7,5 ton endüstriyel ve<br />
tıbbi atık yakma kapasitesine sahip 2<br />
üniteden oluşan tesis, saatte 15 ton atık<br />
bertaraf edebilme kapasitesine sahip<br />
bulunuyor. Atıklar bu tesiste 1100 ile<br />
1500 derece arasında, gazlaştırma teknolojisiyle<br />
bertaraf ediliyor.<br />
Endüstriyel ve tıbbi atıkların yakılma<br />
işlemi sırasında her iki ünitede açığa<br />
çıkan gazdan elde edilen “syngaz” da<br />
elektrik enerjisine çevrilerek, tesisin<br />
ısıtmasında kullanılıyor. Gazlaştırma<br />
işlemi sonunda kalan yüzde 10 kül ise<br />
nihai depolama alanlarında inşa edilen<br />
özel membranlı lodlarda (yalıtımlı bölme)<br />
sağlık ve çevrenin korunmasıyla<br />
ilgili uluslararası standartlara uygun<br />
şekilde depolanıyor.<br />
ATIK VE GERİYE KALAN KÜL,<br />
ANALİZDEN GEÇİRİLİYOR<br />
Sincan Çadırtepe Katı Atık Depolama<br />
Alanı’na getirilen endüstriyel ve tıbbi<br />
atıklardan alınan numuneler, tesiste<br />
bulunan laboratuvarda analizden geçilerek;<br />
atığın, niteliğine, tehlike derecesine<br />
göre sınıflandırılıp, çevre sağlığı<br />
standartlarına uygun yöntemlerle yakılması<br />
sağlanıyor. Yanma sonucu geriye<br />
kalan yüzde 10’luk külden alınan numune<br />
de kimyasal analizden geçirilerek<br />
tüm gerekli işlemler tamamlanıyor.
www.metropoldergileri.com 13
KAPAK KONUSU<br />
14<br />
Ahmet Çakır<br />
Türkiye’nin geleceği;<br />
“<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>”<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ; Gebze Muallimköy’le hızla<br />
yükseliyor, ilerliyor. Türkiye; <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />
ile bilişim ve teknolojinin gelişmesi anlamında<br />
tarihinin en büyük yatırımını yapıyor.<br />
Artık ezberler bozulacak, teknolojik anlamda<br />
adımlar daha sağlam atılacak ve “bir fikrim<br />
var” diyen herkese kapılar açılacak. <strong>Bilişim</strong><br />
<strong>Vadisi</strong>’ni <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Faruk Şekerci ile konuştuk…<br />
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Yönetim Kurulu Başkanı<br />
FARUK ŞEKERCİ
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin kuruluş amacı<br />
nedir?<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> 2011 yılında, bilgi<br />
teknolojileri, yazılım ve donanım<br />
konularında ülkemizin gelişimini<br />
desteklemek ve stratejik bir merkezde<br />
hızlandırmak amacı ile kuruldu.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde çalışmalar şu<br />
an hangi aşamada?<br />
3,5 milyon metrekare alan üzerinde<br />
toplam 5 etap olarak planlanan<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin 1. etabı olan<br />
idari ofisler, kuluçka merkezi, veri<br />
merkezlerinden oluşan 48 bin metrekarelik<br />
bölüm tamamlandı ve<br />
faaliyete geçti. Kongre merkezi, digital<br />
oyun ve animasyon merkezi,<br />
prototip ürün geliştirme merkezini<br />
de içine alan 1. etap 2. kısım çalışmaları<br />
2018 yılı içerisinde tamamlanacak.<br />
Bölgede sistem nasıl işleyecek?<br />
Burada yer almak nasıl mümkün<br />
olacak?<br />
Bölgede sistem, yazılım, donanım,<br />
programlanma gibi faaliyet<br />
alanları da “yerli - milli” önceliğinde<br />
geliştirilebilir, katma değeri<br />
yüksek, yenilikçi ve rekabetçi<br />
olması önceliği ile birkaç farklı<br />
değerlendirme ekibinin yapacağı<br />
değerlendirme sonucu sisteme<br />
dahil edilecek. Buradaki kritik<br />
nokta; bu süreçlerin<br />
içinde ticari karşılığının<br />
olması, ithalat önleyici ve<br />
ülke ekonomisine değer<br />
katması olacak.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> tam anlamıyla<br />
hizmete girdiği zaman Türkiye’de<br />
neler değişecek?<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>nin tam anlamıyla<br />
komplex bir proje ve birden fazla<br />
misyonu var. Bunların içinde dijital<br />
dünyada olması gereken ve ülkemizi<br />
geleceğe hazırlayacak tüm<br />
detaylar düşünülüyor. Bu süreçte<br />
hem büyük bir sosyal sorumluluğu<br />
var ki bu çerçevede gençlerimize<br />
ve çocuklarımıza teknoloji dünyasının<br />
sadece kullanmaktan ibaret<br />
olmadığını anlatmak ve öğretmek<br />
hem de her gün tükettikleri ürünleri<br />
artık üretmelerini sağlamak.<br />
Bugüne kadar yüzlercesine şahit<br />
olduğumuz, gururla, mutlulukla<br />
dinlediğimiz projeleri hızla uygulamaya<br />
sokmak. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin<br />
en belirgin farkı projeleri düşünce<br />
aşamasından alıp, kendi ayakları<br />
üzerinde duruncaya ve güçlü bir<br />
yapıya ulaşıncaya kadar, hukuki<br />
olarak güvence altında tutup <strong>Bilişim</strong><br />
<strong>Vadisi</strong> bünyesindeki profesyonel<br />
ekipler ile ürün geliştirme,<br />
satış, insan kaynakları, girişimcilik,<br />
finans dahil olmak üzere tüm<br />
detaylarda yanında yer alarak geliştirmek.<br />
İstihdama etkisi ne olacak?<br />
Türkiye; bilginin, teknolojinin,<br />
yüksek teknolojik ürünlerin de kazançlı,<br />
yatırım yapılabilir bir alan<br />
olduğu fiili olarak anlatılabilir ülke<br />
haline gelecek. 2017 verilerine göre<br />
dünyanın en değerli 5 şirketi (ki bu<br />
şirketlerin piyasa değeri 2.7 trilyon<br />
dolar) bilişim ve teknoloji şirketi<br />
iken bizim arsa ve konut, ikinci el<br />
araba veya al-sat ticaretinin ötesine<br />
geçmemiz gerekiyor. Hem genç ve<br />
parlak zihinli gençlerimizin cesurca<br />
üretebildikleri, hem de birikimini<br />
döviz, altın, arsa, tarla yönünde<br />
kullanan yatırımcının teknolojiye<br />
cesurca ve cömertçe yatırım yapabildiği<br />
bir yapıya dönüştüreceğiz.<br />
Doğrudan ve dolaylı olarak bilgi<br />
teknolojilerinin istihdama katkısı<br />
çok büyük. Her bir üretici firmamız<br />
yukarıda belirttiğimiz çalışma<br />
sisteminin oluşturacağı pazar ve<br />
finansal konfor ile hızlı bir şekilde<br />
istihdamlarını artırıyor olacak. Son<br />
iki ay içinde sadece 2 firmamız bu<br />
yönde oluşan konfor alanı sonucu<br />
15 kişiye istihdam oluşturdu. Yine<br />
bu şirketlerimizin kazanç seviyesindeki<br />
yükselmeler harcama kalemlerine<br />
direk olarak yansıyacağı<br />
için etkileştikleri her sektör istihdama<br />
ihtiyaç duyacak.<br />
Buradaki çalışmalardan sonuç<br />
alınmaya başlandığında daha<br />
çok hangi sektörler tetiklenecek,<br />
onların gelişimde nasıl bir etki<br />
oluşacak?<br />
<strong>Bilişim</strong>-Bilgi sistemleri sektöründe<br />
yapılan her çalışma, çok net bir<br />
www.metropoldergileri.com 15
KAPAK KONUSU<br />
16<br />
şekilde her sektöre yeni bir konfor<br />
alanı oluşturuyor. Lojistik sektöründe<br />
ulaşımda, savunma sanayinde,<br />
çok belirgin olarak ortaya<br />
çıkıyor. İlginç bir şekilde dışarıdan<br />
bakıldığında ilgisiz görünse bile<br />
bilgi teknolojilerini en çok kullanan<br />
sektörlerden biri gıda sektörü.<br />
Türk sanayisinde kalifiye<br />
eleman açığının giderilmesinde<br />
nasıl bir rol oynanacak? Eğitimle<br />
ilgili konsept nedir?<br />
Sektörün gelişmesinin kalifiye<br />
eleman ihtiyacına olacak katkısını<br />
bir çığ etkisi gibi değerlendiriyoruz.<br />
Bir nevi “mutluluk” tanımı<br />
şeklinde. Beklenti ile gerçekleşen<br />
arasındaki farkı ne kadar aşağıya<br />
çekersek o kadar fayda elde etmiş<br />
olacağız. Yani “mutluluk1 ortaya<br />
çıkacak. Bu çerçevede öncelikli<br />
olarak beklentileri analiz ederek<br />
başlıyoruz. Kalifiye istihdam için<br />
ne gerekir sorusuna “Anlamlı kazanç,<br />
sürdürülebilir iş akışı ve en<br />
önemlisi iş yapış eğitimi -iş ahlakı”<br />
olarak bakıyoruz.Birlikte çalıştığımız<br />
tüm ekiplerle bu iş kültürü<br />
çerçevesinde hareket ediyoruz.<br />
Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden<br />
bir tanesi de siber güvenlik.<br />
Bu alanda özel bir çalışma<br />
söz konusu mu?<br />
Siber güvenlik <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin<br />
en çok önemsediği, ajandasının ilk<br />
sayfasında olan konulardan biri.<br />
Hazırlıklarını sürdürdüğümüz bir<br />
siber güvenlik akademimiz olacak.<br />
Bu akademinin temel özelliği ise<br />
siber güvenlik uzmanı yetiştirmekten<br />
çok siber güvenlik uzmanı eğitimcisi<br />
yetiştirme olacak.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> beyin göçünün<br />
engellenmesine nasıl bir katkı<br />
sağlar?<br />
Beyin göçünün temel sebepleri çok<br />
belirgin. Kazanç, takdir edilme,<br />
rekabetten kaçış, konforlu çalışma<br />
alanları, kişisel gelişim, konforlu
yaşam başlıcaları. Bu konsepti ile<br />
bu konunun rahatlıkla üstesinden<br />
gelebileceğimizi biliyoruz.<br />
Cari açığımızın büyük bir bölümü<br />
teknolojik harcamalardan kaynaklanıyor.<br />
Bunu da tersine döndürmek<br />
mümkün mü? Mümkünse ne<br />
kadar sürede gerçekleştirebiliriz?<br />
Tabi ki; sanayi, tarım, hayvancılık<br />
gibi sektörlerimiz çok daha gayret<br />
üretmeye devam edecek. Biraz<br />
da esprili olarak ifademiz şu; “Bir<br />
whatsapp<br />
ürettiğimizde<br />
20<br />
milyar dolar. Sadece 3 tane güçlü<br />
yazılım bile cari açığımızı kapatmaya<br />
yetebilir. Bunun için mühendislerimizin,<br />
yazılım uzmanlarımızın<br />
psikolojik ve ekonomik bir<br />
konfor alanında olmaları gerektiğine<br />
inanıyoruz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> konsepti<br />
tam olarak bu amaca hizmet<br />
ediyor. Bir nevi kazan kazan kurgusu<br />
yapıyoruz.<br />
Dünyanın en büyük şirketlerine<br />
baktığımız zaman genelde yazılım,<br />
teknoloji şirketleri. Türkiye<br />
de 2053’e, 2071’e kadar biz de<br />
altyapıyı <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> ile oluşturup<br />
yeni büyük firmalarımızı<br />
yaratabilecek miyiz?<br />
Dünya üzerindeki tüm büyük firmaların<br />
hem yapıları, hem iş modellerini,<br />
hem tarihçelerini titizlikle<br />
inceliyoruz. Firmalarımızı da<br />
www.metropoldergileri.com 17
RÖPORTAJ<br />
18<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> “yazılım”<br />
ve “yerli-milli”<br />
ifadelerinin bir arada<br />
hayat bulduğu yer<br />
olacak
“Bir fikrim var”<br />
diyen 7’den 70’e<br />
herkese kapılarımız açık<br />
bu çerçevede değerlendiriyoruz.<br />
İnancımız; 2053-2071’e varmadan<br />
çok daha kısa sürede dünya<br />
devi şirketler, yapılar ortaya çıkarabileceğimiz<br />
yönünde.<br />
Dünyada 10 yıl içinde değişen şirketler<br />
var. Son 60 yıla baktığımız<br />
zaman çeşitli sektörler ön plana<br />
çıkmakta. Gelecekte de yazılım,<br />
teknoloji şirketleri hep başlarda<br />
olacak diyebilir miyiz?<br />
2007-2017 arasında en değerli<br />
şirketlere baktığımızda 2007’de<br />
banka ve petrol şirketlerini görürken<br />
2017’de teknoloji şirketlerini<br />
görüyoruz. Üstelik ilk 5<br />
şirket 2007’de 1.9 trilyon dolar<br />
iken 2017’ye gelindiğinde tamamen<br />
teknoloji şirketlerini<br />
hem de yüzde 35 değer<br />
büyüme ile 2.7 trilyon<br />
seviyesinde görüyoruz.<br />
Sadece bu rakamlar bile<br />
geleceğe ışık tutabiliyor.<br />
Yerli uçak, yerli araba, savunma<br />
sanayindeki roketlerimiz füzelerimiz.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> bunlara<br />
yüzde 100 yerli yazılımla katkı<br />
verecek mi?<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> “yazılım” ve<br />
“yerli-milli” ifadelerinin bir<br />
arada hayat bulduğu yer olacak<br />
diyebiliriz.<br />
Benim bir fikrim var diyenin sırtını<br />
dayayacağı bir yer midir <strong>Bilişim</strong><br />
<strong>Vadisi</strong>?<br />
“Bir fikrim var” diyen ülkenin<br />
her köşesinden 7’den 70’e herkese<br />
kapılarımız ardına kadar<br />
açık, ön yargısız ve profesyonelce<br />
uzman ekiplerimizle her detayını<br />
dinlemeye talibiz. Kestirip<br />
atmadan ve kimseye anlamsız<br />
umut vermeden her türlü projeyi<br />
dinlemeye hazırız.<br />
www.metropoldergileri.com 19
KAPAK KONUSU<br />
20<br />
Biz çok büyük ve çok güçlü bir<br />
ülkeyiz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />
bu büyüklüğün gücü ile kuruluyor<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde sizi en çok heyecanlandıran proje ne?<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde bizi şimdiden heyecanlandıran birkaç proje var.<br />
Her biri bir patente konu olduğu için detay vermeyelim ama enerji,<br />
güvenlik ve ulaşım alanında ezber bozacak sürprizlerimiz var.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’yle Türkiye’nin geleceği emin ellerde diyebilir<br />
miyiz?<br />
Biz çok büyük ve çok güçlü bir ülkeyiz. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> bu büyüklüğün<br />
gücü ile kuruluyor. Biz her projeyi dinlediğimizde geleceğimizin<br />
ne kadar emin ellerde olduğunu görüyor ve gururlanıyoruz.<br />
Bize düşen sadece bu gururu tüm ülkemizin duyacağı, bileceği hale<br />
getirmek.
www.metropoldergileri.com 21
KÖŞE<br />
22<br />
D E R G İ S İ<br />
Hüseyin BEYAZIT<br />
DERİN TEKNOLOJİLER<br />
Yapay zeka, semantik teknolojileri ve<br />
algoritmaların ısıttığı yeni bir devrimle<br />
karşı karşıyayız. Fırsatlar çok büyük<br />
ama tehditler de. Gelişmiş ülkeler ve<br />
gelişmişliğe yakın ülkeler Cumhurbaşkanları<br />
ve Başbakanlarımızın himayelerinde,<br />
Bilim Ve Teknoloji Bakanlıklarının<br />
önderliğinde bu devrimi<br />
karşılamaya hazırlanıyorlar.<br />
Derin teknolojilerin (DT) yeni somut<br />
mühendislik çözümlerine, yeni bilimsel<br />
ve teknolojik gelişmelere ve buluşlara<br />
dayalı geliştiren teknolojilerdir.<br />
Güvenliğimizi, ekonomimizi, refah<br />
seviyemizi genelde Türkiye ekonomisi<br />
özelde ise Türk şirketlerinin rekabetçi<br />
avantajlarını, rekabetçi gücünü<br />
ve küresel ve bölgesel rakiplere karşı<br />
rekabet koşullarını inanılmaz bir hızla<br />
değiştireceği bir evreye tüm dünya ülkeleri<br />
ile beraber girmek üzereyiz. Bu<br />
değişim ve dönüşüm beraberinde çok<br />
katmanlı, çok boyutlu ve çok aktörlü<br />
riskler ve fırsatları da getirmektedir.<br />
Türkiye’nin bir an önce Cumhurbaşkanımızın<br />
ve Başbakanımızın himayelerinde,<br />
Bilgi ve Teknoloji Bakanlığımızın<br />
önderliğinde yeni bir<br />
pozisyon alması ve aldığı pozisyonları<br />
da güçlendirmesi elzemdir.<br />
Derin Teknolojiler; tüm ülkelerin tarımdan,<br />
savunmaya sağlıktan havacılık<br />
ve uzay endüstrilerinde güvenlik,<br />
istihbarat ve terörle mücadele alanlarına<br />
kadar küresel, bölgesel ve ülkesel<br />
bazda yeni fırsatlar, rekabetçi avantaj<br />
ve üstünlüğün yanında riskleri de<br />
beraberinde getireceklerdir. Küresel<br />
ve bölgesel pazarlarda yeni ihracat<br />
imkanları sunacak, yeni ekonomiler,<br />
pazarlar, sektörler oluşacaktır. Küresel<br />
ve bölgesel rakipler de tabi ki ülkemizde<br />
oluşacak yeni pazarlar ve sektörlerden<br />
pay almaya çalışacak.<br />
DT’lerin ayırt edici özellikleri:<br />
• Tüm endüstriler ve yaşamlarımızı<br />
etkileyecek çok kuvvetli ve muktedir<br />
gücü<br />
• Farklılık yaratmak<br />
• Dönüştürmek ve değişimi hızlandırma<br />
kapasitesi<br />
• Birçok teknolojik alanı kapsamak<br />
• Çok farklı sektörde ve alanlardaki<br />
çok özgün uygulamaları derinlemesine<br />
(yatay ve dikey olarak)etkilemektir.<br />
DT’ler kullanıldıkları tüm alanlarda<br />
karşılaşılan en önemli problemleri/<br />
sorunları en kısa sürede, en kaliteli,<br />
maliyet etkin randımanlı ve en karlı<br />
bir tarzda çözmeyi hedeflemiştir. Örneğin;<br />
kanser erken tanı ve tedavide<br />
genomics(bir üreme hücresinde tüm<br />
genlere ait olan bilgileri elde etme)<br />
disiplinini kullanarak kanser hücrelerinin<br />
çoğalmasını sağlayan genlere ve<br />
protemlere yönelik hastaya özel ilaçlar<br />
ve biyolojik işaretleyiciler tasarlamak.<br />
Tüm bu benzeri sorun ve problemleri<br />
çözmeyi hedefleyen DT’ler yapay zeka<br />
Semantik Bilimi ve Algoritma tasarımı<br />
Big Data,Big Structure ve Veri<br />
Analitik’ine dayanarak sensor dokun-
ma duygusu ile ilglii teknolojiler(Hoptonies),<br />
nano teknolojiler , malzeme bilimi,<br />
bilgisayar mimarisi güç kaynakları<br />
elektriği robot teknolojilerini kullanarak<br />
oluşturmaktadır.<br />
DT’lerin gelişeceği bazı alanlar;<br />
• Kanser erken tanı ve tedavi cihazları,<br />
yöntemleri, ilaçlar, ilaç teknikleri ve genomics<br />
• Tarım ve hayvancılıkta hasatın ve<br />
ürünlerin verimliliği kaliteyi ve sağlıklı<br />
olmasını sağlayan yeni robotlar yeni<br />
ilaçlar ve veri analitiği.<br />
• İklim değişikliğinin olumsuz gidişatını<br />
önleyecek temiz enerji çözümleri<br />
• Sivil ve askeri insansız kara, deniz, denizaltı,<br />
hava ve uzay araçları<br />
• İnsansız silahlar (savaş uçakları, destrayer,<br />
denizaltı, tank vb zırhlı araçlar)<br />
ve robot askerler.<br />
• 3 boyutlu yapay gerçek görüntü sistemleri<br />
• Konuşma, görme ve tanıma sistemleri<br />
• Makine öğrenmesi<br />
• Sinir sistemli robotlar<br />
• Yeni pil/enerji saklama sistemleri<br />
Yukarıda değindiğimiz tüm bu alanlarda<br />
G-20 AB ve OECD ülkeleri<br />
olmak üzere Tayvan, Arjantin, Şili,<br />
Meksika ve Kolombiya pozisyon almak<br />
için stratejiler üretmiştir.<br />
Bu ülkeler yeni şirketlerin kurulmasını<br />
teşvik etmekte. Kurulu start-up şirketleri<br />
desteklemekte veya gelişme kaydetmiş<br />
mevcut şirketleri çok büyük meblağlar<br />
ödeyerek satın almaktadırlar. Örneğin<br />
2014 yılında Google “Deep Mind”<br />
isimli İngiliz yapay zeka şirketini (yeni<br />
kurulmuş) 640 milyon ABD dolarına,<br />
2017 yılında ABD’li Qualoomm şirketi<br />
Hollanda menşeli chip üreticisi NXP<br />
şirketini 47 milyar ABD dolarına, yine<br />
2017’de Japon “SoftBank” Şirketi ARM<br />
Holding’i 38 milyar ABD dolarına satın<br />
almıştır. Bu yeni rekabette üstünlüğü<br />
yakalamak veya devam ettirmek için<br />
dünyanın en büyük ilk 10 bilgisayar bilimleri<br />
kurumlarından 5’ini bünyesinde<br />
bulunduran ABD’den daha çok 47 milyon<br />
profesyonel teknoloji ve yazılım geliştiricisi<br />
bulunan Batı Avrupa ülkeleri<br />
(ABD’de 4,1 milyon kişi)yeni kurulan<br />
DT şirketlerine 2011 yılında 2,8 milyar<br />
dolar ,2016 yılında ise 13 milyar dolar<br />
yatırmıştır. Daha ötesi Batı Avrupa’ nın<br />
en büyük şirketlerinin 2/3’ü direkt olarak<br />
DT geliştirme kapasitesi olan şirketlere<br />
yatırım yapmıştır.<br />
Türkiye olarak biz de Cumhurbaşkanımız<br />
ve Başbakanımızın himayesinde<br />
ve Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’nın<br />
önderliğinde ilk önce Ortak Akıl, ortak<br />
dil, ortak resim, ortak vizyon,<br />
amaç, hedefler doğrultusunda ülkesel,<br />
bölgesel ve küresel derin teknoloji<br />
stratejileri ve politikaları geliştirmelidir.<br />
Bu anlamda başta Orta Asya Ülkeleri,<br />
Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan,<br />
Japonya, Güney Kore, Malezya,<br />
Endonezya, ABD, Kanada ve Brezilya<br />
‘da ortak veya bireysel Derin Teknoloji<br />
üsleri ve bu üslerden beslenecek<br />
start-up şirketleri kurma fikri safha<br />
safha oluşturulmalıdır. Bu bağlamda<br />
bu üslerin ve ilgili start-up şirketlerin<br />
bulundukları ülke, bölge en son küresel<br />
hedefleri belirlenip mevcut ülkesel<br />
ve bölgesel şartlara uyarlanmış Küresel<br />
Derin Teknoloji Politikaları hayata<br />
geçirilmesi elzemdir.<br />
Küresel şirketlerin genel müdürleri ve<br />
ülke siyasetçilerinin gözlemlediği gibi<br />
her bir şirketin hayat döngüsü olduğu<br />
gibi eğer şirketler dıştaki değişimin<br />
hızı şirketin içindeki değişimin hızını<br />
aşıyorsa şirketin sonu yaklaşmaktadır.<br />
Aynı gözlem ülke ekonomileri içinde<br />
geçerlidir. Tüm Türkiye bu hızımızı<br />
artırmakla mükelleftir.<br />
www.metropoldergileri.com 23
RÖPORTAJ<br />
24<br />
Çiğdem Kurut<br />
Ahmet Çakır<br />
“Yerli otomobil için AYD hazır”, AYD Türkiye’nin<br />
yükselen liderleri arasında”, “AYD istihdam<br />
şurasında”, “AYD’den 3 bin istihdam” ve bunlar<br />
gibi onlarca başlık… Her bir başlık Konya’dan<br />
çıkıp dünyaya yükselen bir başarının özeti. Bu<br />
başlıklar aynı zamanda Konya’nın sanayideki<br />
gelişimini, Türk ekonomisine katkısını gösteren,<br />
“çalışan” kaleminden kısmadan da büyünülebildiğini<br />
kanıtlayan, gurur veren, umutlandıran,<br />
heyecanlandıran, özendiren kelimeler topluluğu.<br />
Bu başlıkların mimarı AYD Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Harun Aydın’la röportajımız aşağıda…<br />
BU İŞE<br />
VAKFEDİLDİK<br />
AYD’nin doğuşu nasıl oldu?<br />
1970’li yıllarda 6 kardeşli bir aile olarak<br />
Bozkır’a bağlı Akkise Kasabası’ndan göç<br />
ederek Konya’ya geldik. O yıllarda Avrupa’ya<br />
çalışmak için giden birçok kişinin<br />
uzun yıllar çalıştığı veya oralarda yerleşip<br />
kaldığı bir durumda, babam Hollanda’da<br />
1973-1978 yılları arasında günde 20 saat<br />
çalışarak biriktirdiği küçük bir sermaye<br />
ile açtığı 40 metrekarelik bir tornacı dükkânından<br />
bu günlere kadar geldik. Babam<br />
çiftçi, en büyük abim amcanın yanında<br />
kalfaydı. Başta babam, annem ve abiler<br />
için çileli, sıkıntılı, zor yıllardı. 1997<br />
yılında kardeşim Halil Aydın ile birlikte<br />
bayrağı babam ve abilerden devraldıktan<br />
sonra yaptığımız değişimler, reformlar ve<br />
ihracat odaklı çalışmalar ile hızlı adımlar<br />
atmaya başladık. İlk ihracatımızı da o yıl<br />
Kanada’ya yapmıştık.<br />
“Aydınlar” dendiği zaman akıllara<br />
gelen algı da bu son 10 yıllık<br />
süreçte mi oluştu?<br />
Evet, özellikle son 10 yılda uyguladığımız<br />
üretim modeli, tesisleşme, sürekli<br />
yatırımlar ve ardından gelen istihdam<br />
artışları, ihracat şampiyonlukları, vergi<br />
AYD YÖNETİM KURULU BAŞKANI<br />
HARUN AYDIN
ekortmenlikleri, dünya çapında elde<br />
ettiğimiz başarılar, ödüller. Son birkaç<br />
yılda Türkiye otomotiv endüstrisinde en<br />
büyük ilk 30 firma içinde yer almamız.<br />
Yine her hattı ile kurumsallaşan şirketimiz,<br />
özelliklede 150 civarındaki mühendis<br />
kadromuzla Konya’nın ilk AR-<br />
GE merkezi olmamız, Konya’daki pek<br />
çok firmaya bu konularda öncü ve örnek<br />
olmamız, ardından her türlü destekte ve<br />
yardımda da bulunmamız bu algının<br />
oluşmasında etkili oldu.<br />
AYD hep En’lerle ifade ediliyor.<br />
Bu En’ler nasıl bir vizyonla<br />
sağlandı?<br />
Anadolu insanının aslında her zaman,<br />
her kulvarda, her branşta, en iddialı, en<br />
çalışkan ve en başarılı olması gerekir.<br />
Tarih ve ecdat misyonumuz bu değil mi<br />
zaten. Vizyonumuz bu bakış açısından<br />
ve ruhtan geliyor. Biz laf üretmek, dedikodu<br />
yapmak, hasetlik ve çamur atmak<br />
yerine, bu misyona layık olmak için<br />
işimizi en iyi şekilde yapmaya çalıştık.<br />
İşte bunun sonucudur En olmak.<br />
Direksiyon ve süspansiyon parçalarında<br />
Dünyanın en büyük entegre üretim<br />
kampüsüne sahibiz. Yeryüzünde yürüyen<br />
neredeyse tüm araçlara bu parçaları<br />
üretebiliyoruz. Dünyada OEM kalitesinde<br />
aylık 3 milyon adet ürünü en kısa<br />
sürede ve en hızlı biz üretiyoruz. Binek<br />
ve ticari araç gruplarında 30 binden fazla<br />
çeşit ile dünyanın en geniş ürün yelpazesine<br />
sahibiz. Sektöründe en büyük<br />
alüminyum ve çelik sıcak şekillendirme<br />
fabrikasına sahibiz. Tam otomatik robot<br />
hatlarımızla sac salıncak üretiminde<br />
sektörün yine en büyüğüyüz. Yüzlerce<br />
CNC tezgâhları ile yine en büyük talaşlı<br />
imalat hatlarına sahibiz. Bunun<br />
gibi daha pek çok En’lere sahibiz. Bütün<br />
bu En’ler dünya çapında bize rekabette<br />
büyük bir avantaj sağladı ve fark<br />
yarattı. Bu enlerin hepsi ülkemiz için<br />
de çok hassas stratejik bir öneme de haizdir.<br />
Vizyonumuz; büyüklüğümüzle,<br />
çeşidimizle, kalitemizle, kapasitemiz<br />
ve hizmetimizle, entegre tesislerimizle<br />
dünyanın otomotiv yedek parça OEM,<br />
OES ve after market ön düzenlerinin<br />
üretiminde hep bir numaralı süspansiyon<br />
tedarikçisi olmaktı. Değerlerimiz<br />
KOLAY OLMADI;<br />
DÜNYANIN YARISINA İHRACAT<br />
YAPMAK İSTİHDAM VE İHRACAT<br />
ŞAMPİYONU OLMAK.<br />
VERGİ REKORTMENİ OLMAK.<br />
25 BİN AYRI KALEMDE OTOMOBİL<br />
YEDEK PARÇASI ÜRETMEK.<br />
YILDA 35 MİLYON ADET ÜRÜNÜ VAR<br />
EDİP DÜNYA PİYASASINA SUNMAK.<br />
%100 YERLİ VE %100 MİLLİ<br />
OLMAK.<br />
doğrultusunda bundan asla taviz vermedik.<br />
İhracatta da hep en önlerdesiniz.<br />
Bu politikayı nasıl yürüttünüz?<br />
Bu politikayı 1996 yılından sonra<br />
kendimize en önemli hedef seçtik.<br />
Avrupa’ya ve dev otomotiv firmalarına<br />
ihracat yapmanın en önemli<br />
gerekliliği ve olmazsa olmaz şartı, o<br />
yıllarda fazla bilinmeyen kalite sistemleri<br />
ve yönetimleri idi. Bunları<br />
yerine getirmek için çok emek ve<br />
para harcayarak Avrupa’ya ihracat<br />
için bu ön şartları yerine getirdik. O<br />
yıllar için bu olağan üstü bir vizyon<br />
ve ufuktu. Fuarlarda ve yurt dışındaki<br />
hedef firmalara kendimizi<br />
www.metropoldergileri.com 25
RÖPORTAJ<br />
26<br />
tanıttık, anlattık. Bazen baştan savdılar,<br />
bazen de kibarca kovdular ama yılmadık,<br />
bıkmadık hep uğraştık. Aynı zamanda<br />
fabrikada da çok büyük atılımlar<br />
değişimler ve yenilikler de gerçekleştirdik.<br />
Hem dışarıda hem de içeride vizyoner<br />
bakışla çok çalıştık. İkisi bir araya<br />
gelince artık istenen, talep edilen<br />
marka olduk. Oluşan bu iş ortaklarımızla<br />
birlikte AYD<br />
markasını hedef ülkelerde<br />
etkin, saygın, tercih<br />
edilen ve aranan yedek<br />
parça markası<br />
haline getirmek, ihracat<br />
politikamızın<br />
temelini oluşturdu.<br />
Bugün, 40 yıllık<br />
geçmişimizle uzun<br />
yıllardır ürünlerimizi<br />
yurtdışında farklı coğrafyalarda<br />
50’den fazla<br />
ülkeye ihraç ederek tüketicilerle<br />
de buluşturmayı başardık.<br />
Düzenli ihracat yapılan 50 ülke arasında<br />
başta İngiltere, Almanya, Fransa,<br />
Amerika, Kanada, Brezilya, Arjantin,<br />
Meksika, Belçika, Rusya yer alıyor.<br />
AYD, ürün yelpazesinde bulunan ve<br />
ihraç pazarlarında geniş kabul gören<br />
standart ürünlerinin haricinde, ihracat<br />
pazarlarına özel, yerel ürün geliştirme<br />
vizyonunu da korumaya çalışıyor ve bu<br />
özelliğiyle de diğer üreticilerden ayrışıyor.<br />
İhracatta her daim sürekli büyüme<br />
ARTIK ÇOK KOLAY<br />
MİLLİ OTOMOBİL ÜRETECEK OLAN ÜLKEMİZİN<br />
KENDİ ÜLKESİNDE ARADIĞI YEDEK PARÇAYI BULMASI<br />
İLAVE YENİ YAPILACAK FABRİKALARLA DAHA FAZLA İSTİH-<br />
DAM DAHA FAZLA ÜRETİM DAHA FAZLA İHRACAT, DÜNYA İLE<br />
FAZLASIYLA REKABET EDECEK DEV TESİSLERİN BULUNMASI.<br />
25 BİN ÇEŞİDİ 35 BİNLERE ÇIKARMASI.<br />
35 MİLYON ADET ÜRETİMİ 55 MİLYONLARA YÜKSELTMESİ.<br />
BU YÜZ YILDA OLDUĞU GİBİ GELECEK YÜZ YILLARDA<br />
DA “EN”LERİN ARASINDA OLMASI…<br />
hedefi ile yola çıktık. Çok yakında<br />
pazara yakınlığı arttırmak adına farklı<br />
coğrafyalarda yurt dışı ofisleri ve depoları<br />
hayata geçirme çalışmalarına başladık.<br />
Hep istihdam diyorsunuz. İstihdam<br />
sizin için neden bu kadar<br />
önemli?<br />
Benim düşüncem ve şirket politikamız<br />
şu idi; olabildiğince her şeyi kendi<br />
tesislerimizde üretmek, kaliteyi en<br />
başından ve her aşamasında kontrol<br />
etmek. Rakiplerimizden hem<br />
daha hızlı hem de daha esnek<br />
olmaktı. En önemlisi de<br />
milli ve manevi bir duruş<br />
ile başta Çin ve Uzak<br />
Doğu gibi ülkelerden<br />
ithalat yapmamaktı.<br />
Bunun için de son<br />
on yılda sektöründe<br />
dünyanın en büyüğü<br />
olacak 100 bin metre<br />
kareden oluşan çok<br />
sayıda tesis ve fabrika<br />
yatırımları yaptık. Başta<br />
Çin Devleti’ne ve Çin işçilerine<br />
katkı veren değil, kendi<br />
devletimize ve binlerce Türk<br />
işçisine istihdam sağlayan bir model<br />
oluşturduk. Biz de daha az parça üretir,<br />
geriye kalanı konteyner konteyner ithalat<br />
yapar, çok daha az işçi ile daha fazla<br />
kar elde ederdik. Biz bu kolaycı politikayı<br />
seçmedik. Daha zor olanı, daha
fazla üretmeyi ve daha fazla istihdamı<br />
tercih ettik. Milli ve yerli olmak işte budur.<br />
Dolayısıyla başta Çin Devleti’nin<br />
zenginleşmesinde ve işsizlik rakamlarının<br />
azalmasında rol alan değil, kendi<br />
devletimize ve istihdam rakamlarının<br />
artışında yer aldık. Yine oransal olarak<br />
belki de Türkiye’nin en yüksek net ihracat<br />
rakamlarını gerçekleştirerek cari<br />
açığın düşürülmesinde örnek bir model<br />
teşkil ediyoruz. Bundan dolayı her<br />
yerden çok fazla dua alıyoruz. İlave bir<br />
kişiye iş ve aş sağlamaya vesile olmak,<br />
devletin üstünden yükleri alarak yardımcı<br />
olmak manevi olarak bizim için<br />
en değerli hazinedir.<br />
3 bin istihdam hedefliyorsunuz.<br />
Burada kıstaslarınız neler?<br />
Şu an 2 bin 500 kişiye yakın çalışanımız<br />
var. Yaptığımız yeni makine ve<br />
pres yatırımları ile 2018 yılı ortasından,<br />
itibaren faaliyete geçecek 6 fabrikamıza<br />
ilave 4 yeni fabrika ile çalışan sayımız<br />
3 bin üzerine çıkacak. Konya şehir merkezi,<br />
hatta 100-150 km dışındaki ilçe ve<br />
köylere kadar bizim kendi servislerimiz<br />
gidiyor. Özellikle ilçe ve kasabalardan<br />
çok büyük talep var. Kıstas olarak çalışmaya<br />
uygun, sağlık şartları uygun olan<br />
vasıflı vasıfsız herkesi değerlendiriyoruz.<br />
Belirli eğitimlerden geçirdikten<br />
sonra işe kabul ediliyor.<br />
İstihdam dışında en büyük hedefiniz<br />
nedir?<br />
Türkiye’nin büyümesi kalkınması, şehrimizin<br />
de büyümesi kalkınması için<br />
ihracatın artması gerekiyor. Devletimizin<br />
de koyduğu 500 milyar dolarlık<br />
bir hedef var. Eğer Almanya, Japonya,<br />
Amerika İngiltere ve Fransa gibi büyük,<br />
güçlü, kalkınmış devlet olacaksak; bunun<br />
en önemli yolu ihracatı artırmaktan<br />
İŞE BAŞLARKEN HİÇBİR ŞEY<br />
KOLAY OLMADI. ÇOK ÇALIŞTIK<br />
ÇOK ÜRETTİK VE BAŞARDIK.<br />
…VE ARTIK ÜLKEMİZ İÇİN,<br />
MİLLETİMİZ İÇİN, OTOMOTİV<br />
YEDEK PARÇA ÜRETİMİNDE<br />
DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMAK<br />
ÇOK KOLAY VE<br />
BİZ BUNA BUGÜNDEN<br />
HAZIRIZ…<br />
geçiyor. Dolayısıyla bizim de 2023’te<br />
koyduğumuz hedef 100 milyon dolar<br />
yatırım, toplam 10 bin çalışan ve 500<br />
milyon dolar ihracat. Bunun için çalışmalarımızı<br />
yapıyoruz. Şu an kendi<br />
sektörümüz olan otomotiv sektöründe<br />
daha farklı parça üretecek yeni fabrikalar<br />
yapımına geçtik. İnşallah 2023’teki<br />
en büyük hedefimiz 500 milyon dolar<br />
hedefini yakalamak.<br />
Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />
Türkiye Otomotiv Sanayisinde En Büyük<br />
30 firma içinde her şeyi ile yerli ve<br />
milli tek firmayız. Konya’nın Şampiyonlar<br />
Lig’inde oynayan tek markası ve<br />
işletmesiyiz.<br />
Son sözümüz de;<br />
“DEVLETİNİ MİLLETİNİ VE<br />
VATANINI EN ÇOK SEVEN, İŞİ-<br />
Nİ EN İYİ YAPANDIR.”<br />
www.metropoldergileri.com 27
HABER<br />
28<br />
1 TRİLYON DOLARI YÖNETEN DÜNYANIN EN<br />
BÜYÜK FONLARI TÜRKİYE’DE BULUŞTU<br />
Globalturk Capital tarafından, EMPEA iş birliğinde<br />
bu sene 3’üncüsü gerçekleştirilen<br />
“Türkiye ve Çevresindeki Özel Sermaye Fonları<br />
Yatırımları” etkinliğinde, Cumhurbaşkanı<br />
Recep Tayyip Erdoğan’ın yatırımcılara<br />
mesajı damga vurdu. 65 yıl sonra ilk kez<br />
cumhurbaşkanı seviyesinde gerçekleştirilen<br />
Yunanistan ziyareti sebebiyle etkinliğe<br />
katılamayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />
Erdoğan, gönderdiği yazılı mesajda, Türkiye’nin<br />
son yıllarda karşı karşıya geldiği türlü<br />
engellemeler ve sıkıntılara rağmen, içine<br />
kapanmayıp aksine dünyaya daha da açıldığını<br />
vurguladı. Erdoğan, etkinliğe katılan<br />
yatırımcılara, “Yurtdışındaki bütün olumsuz<br />
propagandalara rağmen, sizlerin bugün<br />
burada olmasını önemli görüyoruz. Bu tavrınızla,<br />
reel ekonominin söylentiler ve dedikodulara<br />
değil, gerçeklere ve fırsatlara itibar<br />
ettiğinin göstermiş oldunuz.” diye seslendi.<br />
Erdoğan yazılı olarak gönderdiği<br />
mesajında şunları kaydetti:<br />
“Türkiye’nin dünyaya açılma yönlü hareketini<br />
ülkemizin her köşesinde görmek<br />
mümkündür. Kuluçka merkezleri, araştırma<br />
merkezleri, sayıları hızla artan girişim<br />
sermayesi fonları ile devletimizin bunları<br />
destekleyen hibe, teşvik ve yardım mekanizmaları,<br />
girişimciliğe verdiğimiz önemi<br />
gösteriyor. Diğer tarafta gittikçe artan<br />
sayıda şirketimiz yabancılarla ortaklıklar<br />
kuruyor. Yine çok sayıda yabancı şirket<br />
ülkemizde faaliyete geçiyor veya faaliyet<br />
alanlarını genişletiyor.<br />
“Yatırımların dış pazarlara entegrasyonu<br />
için maliyetleri düşürdük”<br />
Özel sermaye ve girişim sermayesi yatırım<br />
fonlarının ekonomide sağladığı<br />
katkılara çok önem veriyoruz. Klasik<br />
yatırımlardan farklı olarak fon yatırımlarının<br />
güçlü büyüme iştahlarının, bizim<br />
büyüme hedeflerimizle üst üste geldiğini,<br />
bunun da tüm taraflar için verimli ve<br />
kârlı sonuçlar doğurabileceğini biliyoruz.Bu<br />
kapsamda yatırımcılara, yakında<br />
faaliyetlerini başlatacak olan Varlık<br />
Fonunun yanında daha pek çok imkân<br />
sunuyoruz Şirket kurulumu süreçlerini<br />
basitleştirerek yatırım yapmayı kolaylaştırıyor,<br />
yatırımlarla ilgili hukuki ve idari<br />
süreçleri de hızlandırıyoruz. Yatırımların<br />
iç pazar yanında dış pazarlara da entegrasyonunu<br />
kolaylaştıracak şekilde dış<br />
ticaret maliyetlerini düşürüyoruz.”
“Ekonomik kalkınma terörün en etkili<br />
ilaçlarından biri”<br />
Mesajında, etkinliğe katılan yatırımcılara<br />
“Yurtdışındaki bütün olumsuz<br />
propagandalara rağmen, sizlerin bugün<br />
burada olmasını önemli görüyoruz. Bu<br />
tavrınızla, reel ekonominin söylentiler<br />
ve dedikodulara değil, gerçeklere ve<br />
fırsatlara itibar ettiğinin göstermiş oldunuz.”<br />
diyerek teşekkür eden Erdoğan,<br />
mesajını su sözlerle sonlandırdı:<br />
“Ekonomik kalkınmayı, bugün dünyanın<br />
karşısındaki en büyük bela olan<br />
terörün en etkili ilaçlarından biri olarak<br />
kabul ediyoruz. Gerek Amerika’da sizlerden<br />
de katılımcılarla gerçekleştirdiğimiz<br />
toplantıların, gerekse ülkemizde<br />
faaliyet gösteren yatırımcılarla sürdürdüğümüz<br />
yapıcı diyalogların, olumlu<br />
sonuçlar verdiğini görüyoruz. Bu etkinliğinizin<br />
tüm taraflar için hayırlı<br />
sonuçlar doğurmasını diliyorum. Her<br />
ne kadar şu anda yanınızda olamasam<br />
da devletimizin her konuda sizi desteklediğini<br />
ve destekleyeceğini belirtmek<br />
istiyorum. “<br />
Türk yatırımcılarla ilişki tazelediler<br />
Türkiye’den ve dünyadan 200’ün üzerinde<br />
özel sermaye fonu temsilcisi, Türk<br />
şirketlerinin ve yabancı özel sermaye<br />
fonlarının girişim partneri olarak faaliyet<br />
gösteren Globalturk Capital tarafından,<br />
dünyanın en büyük yükselen pazarlar<br />
özel sermaye oluşumu EMPEA iş<br />
birliğinde dün gerçekleştirilen “Türkiye<br />
ve Çevresindeki Özel Sermaye Fonları<br />
Yatırımları” etkinliğinde buluştu. Cumhurbaşkanı<br />
Recep Tayyip Erdoğan’ın<br />
yakın zamanda gerçekleştirdiği ABD<br />
ziyaretinde bir araya geldiği 1 trilyon<br />
doların üzerinde fonu yöneten özel<br />
sermaye fonu temsilcileri, Türkiye yatırımlarını<br />
değerlendirmek üzere ilişki<br />
tazeledi.<br />
Üst düzey yöneticiler geçidi<br />
Globalturk Capital Kurucu ve Yönetici<br />
Ortağı Barış Öney, EMPEA’nın Eski<br />
Başkanı Yönetim Kurulu Üyesi ve Sözcüsü,<br />
aynı zamanda 25 yılı aşkındır<br />
faaliyet gösteren Global Environment<br />
Fund’ın da eş kurucusu Jeffrey Leonard,<br />
Vodafone Türkiye CEO’su Colman Deegan,<br />
EBDR Sermayeler Yönetici Direktörü<br />
Hasan El Khatib gibi alanında<br />
uzman 30 üst düzey yatırımcının panelist<br />
ve konuşmacı olarak, 200’ün üzerinde<br />
yatırımcı temsilcisinin de dinleyici<br />
olarak katıldığı etkinlikte; Türkiye ekonomisi,<br />
giderek artan yabancı yatırımcı<br />
ilgisi ve özel sermaye fonlarındaki hareketlilik<br />
masaya yatırıldı.<br />
Etkinliğin açılışında konuşan Globalturk<br />
Capital Kurucu ve Yönetici Ortağı<br />
Barış Öney, Globalturk Capital tarafından<br />
EMPEA iş birliğinde gerçekleştirilen<br />
etkinliğin, yükselen pazarlara<br />
yatırım yapan özel sermaye fonlarını<br />
bir araya getiren en önemli platformlardan<br />
biri olduğunu vurgulayarak, bu<br />
yıl 3’üncüsü düzenlenen etkinliğe yurt<br />
dışından ve Türkiye’den 200’ün üzerinde<br />
özel sermaye fonu temsilcisini<br />
ağırlamaktan mutluluk duyduklarını<br />
söyledi. Bu etkinliğe katılan uluslararası<br />
fon sahiplerinin bugüne kadar Türkiye’ye<br />
30 milyar doların üzerinde kaynak<br />
sağladığını belirterek, “Globalturk<br />
Capital’in yaptığı araştırmaya göre,<br />
Türkiye’de son 10 yılda gerçekleşen<br />
yabancı doğrudan yatırım işlemlerinin<br />
%65’i, özel sermaye fonları tarafından<br />
doğrudan ya da onların yönetimlerinde<br />
olduğu yabancı şirketler tarafından yapılıyor.”dedi.<br />
www.metropoldergileri.com 29
HABER<br />
30<br />
Dünyada ilk kez Türkiye’de temsilci<br />
atadı<br />
Konuşmasında 100’ün üzerinde ülkede<br />
1 trilyon doların üzerinde varlığı yöneten<br />
özel sermaye fonları birliği EM-<br />
PEA’nın dünyada ilk kez Türkiye’de bir<br />
ülke temsilcisi atadığını belirten Öney,<br />
“Kendileriyle sürdürdüğümüz yakın temaslar<br />
sonucu birlikte iş birliği yürütme<br />
noktasında karşılıklı bir çaba sarf<br />
ettik. Yürüttüğümüz başarılı çalışmalar<br />
sonucunda, bizim Türkiye temsilcisi<br />
olmamızı arzu ettiler ve bu ünvanı<br />
verdiler. Bu ünvanı almış olmakla hem<br />
kendi açımdan hem de Türkiye açısından<br />
onur duyuyorum. Böylesi güçlü bir<br />
kurumun dünyada ilk kez Türkiye’de<br />
temsilcilik vermesini, Türkiye’nin<br />
yükselen pazarlardaki öneminin vurgulanması<br />
açısından son derece değerli<br />
buluyorum. Bu Türkiye’ye yeni fonların<br />
gelmesinin de önünü açabilecek bir<br />
gelişme” dedi.<br />
EMPEA ve Globalturk Capital işbirliği<br />
Öney, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz<br />
1 yıl içinde EMPEA ve Globalturk<br />
Capital iş birliği, özel sermaye<br />
fonlarının Cumhurbaşkanımız ile hem<br />
New York, hem Washington DC’de özel<br />
olarak bir araya gelmelerini, hem de<br />
Başbakan Yardımcısı, Bakanlarımız ve<br />
ISPAT yöneticileri ile görüşme yapmalarını<br />
sağladı. Ayrıca her yıl Mayıs ayında<br />
Washington DC’de yapılan EMPEA’nın<br />
yıllık toplantılarında 4 yıldan sonra ilk<br />
kez Türkiye oturumu yapılabilmiştir.”<br />
“Türkiye için kilometre taşı”<br />
Konuşmasında özel sermaye fonlarının<br />
yatırım yöntemleri hakkında bilgi veren<br />
Öney, şu bilgileri paylaştı:<br />
“Özel sermaye fonu yöneticileri fon sahiplerinden<br />
genelde 10 yıl için fon toplayıp<br />
bu fonları şirketlere 5 ile 8 yıllığına<br />
yatırırlar. Onların yönetim kurullarına<br />
girerler. Şirketleri hızla büyütmeye çalışıp<br />
daha sonra hisselerini satıp çıkmayı<br />
hedeflerler. Yaptıkları yatırımlardan ne<br />
kadar kar edip çıkabilirlerse bir sonraki<br />
seferde fon sahiplerinden daha fazla fon<br />
toplayabilirler. Yatırımlardan karlı bir şekilde<br />
çıkabilmeleri yatırım yapmalarından<br />
daha önemli bir konudur. Çıkarken<br />
hisselerini bir başka şirkete, fona ya da<br />
şirketin mevcut ortaklarına satabilir, ya<br />
da halka açarak çıkabilirler. Bu yıl ilke<br />
kez 3 adet halka arz yoluyla çıkış yaşanması,<br />
Türkiye açısından bir kilometre taşı<br />
olmuştur. Önümüzdeki yıl Türkiye için<br />
yeni özel sermaye fonu kaynaklarının<br />
Türkiye’ye akabilmesinin önünü açan<br />
çok önemli bir gelişmedir.”<br />
“Küresel özel sermaye endüstrisinde<br />
Türkiye önemli bir rol oynuyor”<br />
EMPEA olarak Türkiye’deki başarılarının<br />
en önemli nedenlerinden birini Globalturk<br />
ile geliştirilen iş birliği modeli<br />
olarak gösteren EMPEA’nın Eski Başkanı<br />
Yönetim Kurulu Üyesi ve Sözcüsü<br />
Jeffrey Leonard, özel sermaye açısından<br />
Türkiye’ye yönelik bakış açılarının<br />
uzun soluklu olduğunu söyledi. Küresel<br />
özel sermaye endüstrisinde Türkiye’nin<br />
önemli bir rol oynadığının altını çizen<br />
Jeffrey Leonard, şunları söyledi: “Türkiye<br />
gibi gelişen pazarlar için yatırımcıların<br />
hassasiyetleri bulunsa da bu ekonomiler<br />
yüzümüzü kara çıkarmıyor. 2012<br />
yılında Türkiye yatırımlar açısından en<br />
verimli zamanını yaşamıştı. O dönemde<br />
Hindistan daha aşağıdaydı. Şimdi ise<br />
yatırımcıların gözdesi Hindistan. Bu durum<br />
Türkiye için bir fırsat aslında. Zira<br />
yeniden yukarı çıkması için bir şans.<br />
Pazarda böyle dalgalanmalar oluyor. Bu<br />
durumdan kaygı duymamak lazım.”<br />
“Türkiye özel sermaye açısından büyük<br />
bir pazar”<br />
Etkinlikte konuşma yapan EBDR Sermayeler<br />
Yönetici Direktörü Hasan El<br />
Khatib, EBDR olarak Rusya, Polonya,<br />
Moğolistan, Mısır ve Türkiye’nin de<br />
içinde bulunduğu 38 ülkelik bir bölgede<br />
enerji, kamu, altyapı sektörlerine yatırım<br />
yaptıklarını vurguladı. Türkiye’de<br />
de önemli bir portföylerinin bulunduğunun<br />
altını çizen Hasan El Khatib,<br />
“Operasyonlarımız arasında Türkiye<br />
en geniş yeri kapsıyor. Türkiye özel sermaye<br />
açısından Polonya ile birlikte en<br />
büyük pazar. Türkiye’de şu an yaşanan<br />
kur dengesizliğine karşın özel sermaye<br />
fonları üzerine düşen görevi yapıyor ve<br />
Türkiye’nin sağlam ekonomisine güvenerek<br />
çalışmaya devam ediyor. Biz de<br />
EBDR olarak yatırımlarımıza devam<br />
ediyoruz.“ dedi.<br />
“Türkiye Telekom pazarı için büyük<br />
fırsat”<br />
Türkiye’nin diğer telekom pazarlarından<br />
farklı olarak sürekli fırsatlar sağlayan,<br />
büyümenin yaşandığı bir pazar olduğunu<br />
kaydeden Vodafone Türkiye CEO’su<br />
Colman Deegan, bunun en önemli nedeni<br />
olarak da genç ve teknoloji meraklı<br />
nüfusu gösterdi. Özel sermaye yatırımlarına<br />
bakıldığında, telekom şirketlerine<br />
çok fazla yatırım yapılmadığına değinen<br />
Deegan, “Oysa Internet Türkiye’de diğer<br />
ülkelere göre çok daha yoğun bir şekilde<br />
kullanılıyor. Bu durum OTT, bulut bazlı<br />
servisler için bize alan açıyor. Dolayısıyla<br />
bu konularda yapılacak daha çok<br />
yatırım var. Bu alanlarda yatırımcılarla<br />
daha yakın çalışmamız gerektiğine inanıyorum.”<br />
dedi.
www.metropoldergileri.com 31
RÖPORTAJ<br />
32<br />
Çiğdem Kurut<br />
Makine mühendisleri kuşkusuz ki sanayinin<br />
olmazsa olmazları. Mühendislerin<br />
sanayi ve teknolojideki önemini Konya<br />
Makine Mühendisleri Odası Başkanı Aziz<br />
Hakan Altun’la konuştuk…<br />
Hayatın her alanında<br />
makine mühendisi var<br />
Makine Mühendisleri Odası sanayiler<br />
açısından nasıl bir önem taşıyor?<br />
Vatandaşlara ve kurumlara yapmış olduğumuz<br />
hizmetler var. Bunlar bilirkişilik<br />
ve denetim üzerine yapılan hizmetler.<br />
Asansör denetimleri, yakın bir zamana<br />
kadar da LPG denetimleri vardı. Bunun<br />
gibi periyodik kontroller yapıyoruz. Makine<br />
Mühendisleri Odası piyasaya kalite<br />
getiriyor. Belli bir kalitede tutuyor ve<br />
piyasayı fiyat olarak düzenliyor. Mesela<br />
biz asansör kontrol işine girmeden önce<br />
Türkiye’de bir asansör kontrolü 600, 700<br />
lira civarındayken, bizim girmemizle beraber<br />
120 lira gibi bir rakama indi. Kalite<br />
bakımından ele alındığında ise özellikle<br />
periyodik kontrollerde merdiven altı diye<br />
tabir ettiğimiz firmalarca yeterli kontroller<br />
yapılmadan belge verilmesi söz konusu<br />
olabiliyordu. Çalışanlarımızla, teknik<br />
görevlilerimizle tüm kontrol ve denetimlerimizi<br />
büyük bir titizlikle gerçekleştiriyoruz.<br />
Bu yüzden de kurumsal firmalar<br />
bizi tercih ediyor. Biz eksiklerini söyleyelim,<br />
raporumuzu sunalım ve sorumluluğumuzu<br />
tam olarak yerine getirelim<br />
anlayışındayız.<br />
Bu denetimlerde çok ayrıntıya giriyorsunuz.<br />
Bunun sebebi nedir?<br />
Mesela şu örneği çok veririz. Asansörün<br />
içindeki ayna bizim güzelliğimizi, yakışıklılığımızı<br />
göstermek için kullanılmaz.<br />
Asansörün kata geldiğini belli etmek için<br />
kullanılır. Kendinizi görün ve asansörün<br />
o kata geldiğini anlayın diye konulmuştur.<br />
Bazen o ayna kırık, çatlaktır diye<br />
KONYA MAKİNE<br />
MÜHENDİSLERİ ODASI BAŞKANI<br />
AZİZ HAKAN ALTUN
aporlarız. Aynayı bile yazmışsınız derler.<br />
Ama işte amacı bu. Beş, altı kişinin<br />
birden bindiği asansörde çatlak ayna da<br />
olmamalı. Bu raporlardan vatandaş rahatsız<br />
oluyor ama düşündüğünüz zaman<br />
da 50 liralık bir ayna için belki büyük bir<br />
kazayı önlüyorsunuz. Odanın görevi işini<br />
tam yapmaktır. Türkiye’deki en büyük<br />
sıkıntılardan birisi piyasalardaki denetim.<br />
Denetimin çok iyi yapılması lazım.<br />
Biz en çok ilk denetimde zorlanırız. İlk<br />
kontrolünü yaptığımız asansörde ya da<br />
periyodik denetimine başladığımız alanlarda<br />
büyük eksiklikler çıkar. Ama 2, 3<br />
kontrolden sonra sıkıntılar azalır. Kendileri<br />
de rahatlar, biz de rahatlarız. İlk seferde<br />
yarım günümüzü alan iş daha sonraki<br />
aşamalarda 1 saaten aza bile düşer.<br />
Geniş bir alanda hizmet veriyorsunuz.<br />
Oda olarak mesleki gruplarımız var. Mesela<br />
SMM dediğimiz serbest müşavirlik<br />
mühendislik hizmeti yapan firmalarımız<br />
mevcut. Geniş bir yelpazeye sahip.<br />
SMM’li üyelerimiz kalorifer, doğal gaz,<br />
iklimlendirme, sıhhi tesisat gibi ve araç<br />
imal tadil montaj işleri yapan firmalarımız<br />
var. Bizden yetki belgesi alırlar. Bu<br />
üyelerimiz odamız altında meslek örgütü<br />
altında toplanıyorlar. Biz de belli standartlar<br />
çerçevesinde bunları koruyoruz.<br />
İcra makamı olmasak da Devlet ve hükümet<br />
yetkilileri bu meslek gruplarına<br />
yönelik bir standart değiştireceği zaman<br />
çalışanların, ülkenin, vatandaşın çıkarına<br />
değilse ya da ileride sıkıntı çıkaracak bir<br />
durum varsa sebepleriyle beraber gerekli<br />
uyarıları yapıyoruz.<br />
Sanayide çalışan mühendislerimiz var.<br />
Makine mühendisliğinin çalışma alanı<br />
çok geniş. Aynı zamanda akademisyenim.<br />
Öğrencilerime de hep söylerim; hayatın<br />
her alanında biz varız. Havanın değişmesi,<br />
iklim koşulları bile bizi ilgilendiriyor.<br />
Soğuk hava depolarından binalara, fırınlara<br />
kadar ısıtma soğutma yapıyorsunuz.<br />
Bunların tümü bizim tasarımımıza göre<br />
yapılıyor. En basiti bu. Mekanik tesisat<br />
diyorsunuz; sıcak su, pis su tesisatı, kalorifer<br />
tesisatlarını, iklimlendirme tesisatını<br />
biz yapıyoruz. Otomobil üretimindeki tüm<br />
yedek parçaları, bahçelerdeki sulama tesislerinde<br />
boru çaplarını hesaplamak bile<br />
bizlere ait. Düşünün doğal gazı Rusya’daki<br />
depodan alıp evinize gelinceye kadarki<br />
aşamada tüm boru çapları hesaplamaları,<br />
kullanılan vanalar, pompalar, redüktörler<br />
gibi tüm ayrıntıların hesaplaması yine bize<br />
ait. Yani hayatın her alanında makine mühendisi<br />
vardır. Makine mühendisliğinin<br />
teknolojiyle uyumunu sağlamak zorundasınız.<br />
Ve diğer mühendisliklerle disiplinler<br />
arası iç içe bu kadar çalışan başka hiçbir<br />
mühendislik dalı yoktur. Bir kalorifer tesisatında<br />
bile inşaat mühendisleri, mimarlarla<br />
beraber çalışıyoruz. Her alanda başka<br />
disiplinlerle çalışmak zorundasınız.<br />
Sanayideki gelişme makine mühendisleriyle<br />
mi sağlanıyor?<br />
1800’lü yıllarda İngiltere sanayi devrimi<br />
ile başlayan gelişmişlik ve teknolojik artırımda<br />
makine mühendisleri büyük önem<br />
taşımıştır. Makineleşmedeki tasarımlar,<br />
kullanılan ürünlerin daha verimli daha<br />
ekonomik ve ergonomik olması yolundaki<br />
tasarımlar, imalatlar, makine tasarımları<br />
geçmiş yüzyıllardan bu yana hala devam<br />
ediyor. Günümüze geldiğimiz zaman da<br />
artık dünün bugünden çok farklı olduğunu<br />
görüyoruz. Bugün hep söylediğimiz bir<br />
şey var; yazılım mühendisliği, elektronik<br />
mühendisliği diyoruz, otomotik kontrol<br />
diyoruz, mekatronik diyoruz. Endüstri<br />
4 diyoruz. Nesnelerin birbiriyle iletişimi,<br />
bağlantısı, inovasyon dilimizden düşmüyor.<br />
Her şeyde kesinlikle bir makine mühendisi<br />
olmak zorunda. İnsanı bir makine<br />
olarak düşünürsek; iskelet ve kas sistemi<br />
makine mühendisine aittir. Bu olmadan<br />
diğerleri olmaz. Beyin dediğimiz yazılımcılara,<br />
sinir sistemi elektronikçi, elektrikçilere<br />
aittir diyebiliriz. Mesela makinenin<br />
tasarımını biz yapıyor ve imalatını<br />
gerçekleştirebiliyoruz. Ama hareketleri<br />
www.metropoldergileri.com 33
RÖPORTAJ<br />
34<br />
ve kontrollerinde diğer mühendislik dalları<br />
ile çalışıyoruz. Bunun en bariz örneğini<br />
trende görüyoruz. Mesela ilk yapılan<br />
trenler kara tren dediğimiz buhar gücü ile<br />
çalışan trenlerdi. Bu trenlerde tamamen<br />
makine mühendisleriyle ilişkili bir durumdu.<br />
Bir buhar makinesi vardı; kömürü atıyorsunuz,<br />
kömürden aldığınız ısı enerjisini<br />
akışkana aktarak belli bir buhar gücüne<br />
çıkarıyorsunuz, buhar gücünden mekanik<br />
enerjiye dönüştürerek tekerleğe aktarıyorsunuz.<br />
Kömürden elde ettiğiniz enerjinin<br />
tekerlere olan aktarımına kadarki hesaplama<br />
bize aitti. Trenin tasarımı da bize aitti.<br />
Hemen hemen başka hiçbir mühendislik<br />
dalı yoktu. Ama teknolojinin gelişimiyle<br />
elektrikli trenler çıkmaya başladı. Yavaş<br />
yavaş bizlere, yine mekanik aksam üzerine<br />
elektrik mühendisleri dahil olmaya başladı.<br />
Daha sonra yüksek hızlı, teknolojik<br />
trenler ortaya çıktı. Yazılımla müdahaleler<br />
yapılmaya başladı. Elektronik mühendisleri,<br />
bilgisayar mühendisleri devreye girdi.<br />
Ama mekanik aksam hala makine mühendislerinde.<br />
Teknoloji nereye kadar giderse<br />
gitsin; her zaman makine mühendisliğine<br />
ihtiyaç duyulacaktır ve geliştiren de hep<br />
makine mühendisi olacaktır. Diğer mühendislik<br />
dalları bizim üzerimize kurgular yapacaktır.<br />
Daha çabuk, daha kontrollü nasıl<br />
yaparız diye, kontrol mühendisleri devreye<br />
girecek. Keza kontrol mühendisliğinde<br />
de yine makine mühendisleri vardır. Makine<br />
mühendisliğinin alanlarından birisi<br />
de kontrol mühendisliğidir. Mekatronik<br />
mühendisliği ortaya çıkmıştır. Bu da biraz<br />
mekanik, biraz yazılım, biraz da elektronik<br />
dahil olduğu bir alandır. Bunun üçünü birleştirerek<br />
makinelerin iletişimini sağlar.<br />
Türkiye’de makine mühendisliğine verilen<br />
değer hangi noktada?<br />
Makine mühendisleri olarak şöyle bir dezavantajımız<br />
var. Hayatın her alanında varız<br />
diye başta söylemiştik. 4 yıllık makine<br />
mühendisliği eğitimini 10 yıla çıkartın; 10<br />
yılda da her dönem 6 tane ders koyun, 10<br />
yılı doldurabilirsiniz. Bu kapasiteye sahip<br />
bir alan. Eğitim süreci hiç bitmeyen<br />
bir alandır. Sürekli de kendini yeniler. 4<br />
yılda temel eğitim veriliyor. Akışkanın,<br />
mekaniğin, ısının, malzemenin temel<br />
eğitimi veriliyor, bunun üzerine öğrenci<br />
okuldan mezun olduktan sonra hangi alana<br />
gidecekse bunların üzerinde eğilimlere<br />
başlıyor. Okulda temel eğitim aldıktan<br />
sonra yoğunlaştığı alana gideceği zaman<br />
uzmanlaşıyor. Konuyla ilgili bilgiye ulaşıp<br />
onu alması lazım. Temel eğitimi vermezseniz<br />
oradaki bilgiye ulaşsa bile alamıyor.<br />
Öğrenci makine mühendisliğinden çırak<br />
olarak mezun olur sonra ustalaşır. Mezun<br />
olduktan sonra kendisini bir alanda çok<br />
iyi yetiştirmek zorunda. Bazı mühendislik<br />
fakültelerinde uygulanan İntörn mühendislik<br />
var. 4. Sınıfta sanayi- üniversite<br />
işbirliğiyle öğrenciyi sanayiye gönderiyor.<br />
Bu süreç okul döneminde de sonrasında da<br />
gerçekleşebilir.<br />
Firmaların gerek inovasyon, gerekse<br />
ArGe çalışmalarında makine mühendislerine<br />
yeterli yetki ve etki sağlanıyor mu?<br />
Mühendislik eğitimimi Konya’da aldım<br />
Konya sanayisindeki oluşumlar 1980’lerde<br />
yeni yeni başlamıştı. Mesela ben öğrenciyken<br />
1. Organize Sanayisi vardı, 2.<br />
Organize Sanayisi’nde de firmalar yeni<br />
yeni kuruluyordu. Ve 1980’lerdeki anlayış<br />
1990’larda hala devam ediyordu. Bu<br />
ilk nesil sanayicilerdi. Biz öğrenciyken<br />
firmaların kapısından içeri zor girebiliyorduk.<br />
Mühendis ne işe yarar deniyordu.<br />
Ama sonra 2. neslin firmaya girmesiyle<br />
ve firmaların da iç hacimlerinin büyüyüp<br />
dışarıya açılmasıyla mühendislerin önemi<br />
arttı. Özellikle 2000’li yıllardan sonra bu<br />
artış çok hızlı bir şekilde yansıdı. Bizim<br />
kapısından içeri giremediğimiz firmalarda<br />
şu anda sadece Konya’da toplam 20<br />
tane Ar-Ge merkezi var. Bunun 18 tanesi<br />
Ar-Ge, 2 tanesi tasarım merkezi olan firmalar.<br />
Bir Ar-Ge merkezinin olması için<br />
minimum 18 çalışan gerek. Bunun 10’a<br />
yakını mühendis. Bu sadece Konya için<br />
söylediğim bir rakam. Nereden nereye geldik.<br />
Ülke bazında büyüttüğümüz zaman<br />
rakamlar katlayarak gider. Firmaların<br />
dışarıya açılmasından sonra makine mühendisliğinin<br />
önemi daha da arttı. Firma-
lardan odamıza şu konularda kendini<br />
yetiştirmiş makine mühendisi ihtiyacımız<br />
var diye talep gelmekte. Hatta bazı<br />
firmalar yetiştirmek için öğrenci istiyor.<br />
Kendi çalışmalarına uygun şekilde yetiştiriyorlar.<br />
Mühendislik de kendi içerisinde nasıl<br />
bir gelişim gösterdi?<br />
Bugün mühendislikte kullanılan araçlar<br />
da değişti. 30 yıl önce teknik resmi,<br />
T cetveli, gönye, iletki ve pergelle büyük<br />
masalar üzerinde yapıyorduk. Ama<br />
bu artık bilgisayara dönüştü. T cetvelle<br />
3 boyutlu çizim yapmak 2 boyutluya<br />
göre daha zordu. Şimdi bilgisayarlarda<br />
3 boyutlu çizim yapmak 2 boyuttan<br />
daha kolay. O seviyeye geldi. Yeni mezun<br />
olan arkadaşlara da bu tür konularda<br />
destek veriyoruz. Bilmeyenler,<br />
kendini geliştirmek isteyenlere kurslar<br />
açıyoruz. Bizim sayfalar dolusu yaptığımız<br />
basit bir makine mühendisliği<br />
hesaplamalarını bilgisayarlarda analiz<br />
programları ile çok daha karmaşığını<br />
daha kısa sürede yapabiliyoruz. Mesela<br />
makineyi tasarlıyorsunuz, gerekli<br />
yerlere gerekli kuvvetleri uyguladıktan<br />
sonra çözümlerden istediğiniz noktadaki<br />
gerilmeleri elde edebiliyorsunuz.<br />
Benzer çözümü akış ve ısı analizi içinde<br />
yapabiliyorsunuz. Bu da zaman kazandırıyor.<br />
Yazılım o kadar gelişti ki;<br />
dünyadaki büyük firmalar yaptıkları<br />
tasarımları ilk önce bilgisayar ortamında<br />
analiz yapıyor. Ondan sonra üretime<br />
geçiyorlar. En küçük parça imalatçısı<br />
bile parçanın mekanik özelliklerini,<br />
dayanıklı olup olmadığını bilgisayar<br />
ortamında gördükten sonra üretime geçiyor.<br />
Maliyeti düşürüyor.<br />
Ar-Ge yaparken sürekli parça üretip<br />
deneme yanılma yoluyla hareket edeceğine<br />
hepsini bilgisayar ortamında yapıp<br />
ideal parçayı ortaya çıkartıp denemeye<br />
geçebiliyorsunuz. Ama bu analiz programını<br />
bilmek için de kişinin çok iyi yetişmesi<br />
lazım. Odamızda bu programları<br />
kaldırabilecek bilgisayarlarımızla<br />
üyelerimize, öğrencilerimize çözüm,<br />
analiz programlarıyla ilgili kurslar<br />
düzenliyoruz. Özellikle öğrencilerden<br />
yoğun talep geliyor. Burada temeli öğrenip<br />
çalıştığı firmanın Ar-Ge’sine inovasyonuna<br />
katkı sağlıyor.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin ülkeye katkısı ne<br />
olur?<br />
Bizim üreticimiz ArGe, inovasyon<br />
yapayım ama bana ne getirecek? Her<br />
zaman buna bakar. Eğer ki firma sahibi<br />
“ben ArGe ve inovasyon sonucunda<br />
ürünümde kaliteyi yakaladım, dünya<br />
standartlarına geldim ve de çok güzel<br />
satış yapıp kar elde ediyorum” dediği<br />
an gözü kapalı girer. Şu anda da girmek<br />
zorunda kalıyorlar. Konya bazında<br />
örnek vereyim. Söylediğimiz bir şey<br />
vardı; 1980’ler Konya sanayisinin bebeklik<br />
süreci, 1990’lar çocukluk süreci,<br />
2000’den sonra da delikanlılık süreci.<br />
Bundan sonra olgunluk sürecine girilmesi<br />
lazım. Biz her atılımı yaptık, Avrupa’daki<br />
ürünleri yapmak için onları<br />
aldık geldik, inceledik, aynılarını, benzerlerini<br />
yaptık. Ama artık üzerine koyma<br />
zamanı. Yaptığımızın ne olduğunu<br />
bilme zamanı geldi. Yani yaptığımız<br />
ürünün özelliklerini bilmemiz gerek.<br />
Bunun için tasarım yapmadan önce bir<br />
analiz programıyla kontrol etmesi, tasarım<br />
esnasında bunu ölçmesi, benim<br />
tasarımım en ideal tasarım diyebilmesi<br />
lazım. Üretimi yaptı, sonraki aşamada<br />
da deneysel olarak istenilen ortam şartlarında<br />
deney tesisatını kullanarak yaptığını<br />
analizin veya ürünün doğruluğu<br />
ne kadar, kapasitesi ne kadar bunu belirlemesi<br />
lazım. Konya’da şu anda bunu<br />
yapan firmalar var ve Amerika’ya ihraç<br />
ediyor. Bu firma önceden Türkiye bazlı<br />
çalışıyordu, ama yaptığı deneyler ve<br />
analizlerin sonuçlarıyla yaptığı ürünün<br />
kalitesini ortaya koyduktan sonra yurt<br />
dışına çıkabiliyor. Yurtdışında kataloğuna<br />
bunu belgeli olarak koyabiliyor.<br />
Her şeyi ispatlamak zorundasınız. Bu<br />
güven sağlıyor.<br />
Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />
Dünya belli bir yere gidiyor. Bu teknolojinin<br />
önünü alamıyorsunuz. Teknoloji<br />
artık üssel olarak gidiyor. Buna da<br />
bizim ülkemizin bir an önce ayak uydurması<br />
lazım. Bir kişi Tesla elektrikli<br />
araba diye çıkıyor. Üretimine giriyor.<br />
Mekanik araba dönemini kapatıyor. Bir<br />
buluş dünyanın dengelerini değiştirebiliyor.<br />
Bizim de buna uyum sağlamamız<br />
lazım. Bir an önce bizim de bu dengelerin<br />
de bir tarafında yer almamız lazım.<br />
Bu da bilgiyle, mühendislerle gerçekleşecek.<br />
Firma sahipleri ve üretimin<br />
herhangi bir yerinde yer alan kişilerin<br />
mühendislere güvenmeleri ve gerekli<br />
destekleri vermeleri gerekiyor. Biz<br />
de makine Mühendisleri odası olarak<br />
eğitim, kurs veya alanında en yetkili<br />
kişiden bilgi, konferans çalışmalarıyla<br />
elimizden geleni yapıyoruz. Daha önce<br />
Panasonic Yönetim Kurulu’nu getirdiğimiz<br />
gibi yine en yetkili kişiyi getirerek<br />
mühendisimizle, sanayicimizle<br />
buluştururuz. Gerek sanayicimizi gerek<br />
mühendisimizi gerekse vatandaşımızı<br />
bilgilendireceksek en iyi şekilde<br />
bilgilendirerek bilişim ve teknolojiye<br />
gerekli desteği veririz.<br />
www.metropoldergileri.com 35
HABER<br />
36<br />
“TÜRKİYE İÇİN BİR REKABET ENDEKSİ RAPORU”<br />
TÜRKONFED İSTANBUL TOPLANTISI İSİFED EV SAHİPLİĞİNDE DÜZENLENDİ<br />
TÜRKİYE’NİN EN<br />
REKABETÇİ İLİ<br />
İSTANBUL<br />
TÜRKONFED ve EDAM işbirliği ile hazırlanan “Türkiye İçin Bir Rekabet Endeksi”<br />
raporunun yerel tanıtım toplantılarının İstanbul ayağı İSİFED ev sahipliğinde<br />
gerçekleştirildi. 2008 ve 2014 yılı sonuçlarını karşılaştıran rapordaki genel<br />
endekse göre İstanbul Türkiye’nin en rekabetçi ili oldu. İstanbul’un liderliğinde<br />
Marmara Bölgesi’ndeki diğer illerin ortalama sıralamasının da en<br />
rekabetçi iller arasında yer aldığını ortaya koyan rapora göre, 2008’den bu<br />
yana genel endekste İstanbul’un rekabetçilik gücü değişmedi. İstanbul’un<br />
genel endeksi oluşturan 8 alt endeksteki sıralaması ve iyileştirme noktaları<br />
da toplantı kapsamında detaylı olarak incelendi.<br />
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu<br />
(TÜRKONFED) ve Ekonomi<br />
ve Dış Politika Araştırma Merkezi<br />
(EDAM) işbirliği ile hazırlanan “Türkiye<br />
İçin Bir Rekabet Endeksi” raporunun<br />
çıktıları, İstanbul Sanayici ve<br />
İş Adamları Dernekleri Federasyonu<br />
(İSİFED) ev sahipliğinde düzenlenen<br />
toplantıda mercek altına alındı. TÜR-<br />
KONFED Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Tarkan Kadooğlu, İSİFED Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Muammer Ömeroğlu,<br />
ve TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı<br />
/ Rapor Yazarı Pelin Yenigün Dilek’in<br />
katılımlarıyla gerçekleştirilen toplantıda;<br />
İstanbul özelinde ortaya çıkan veriler<br />
katılımcılarla paylaşıldı.<br />
İSTANBUL 2008-2014 YILLARI ARA-<br />
SINDA REKABETÇİLİK GÜCÜNÜ KO-<br />
RUDU<br />
Daha gelişmiş bir veri seti ve metodoloji<br />
ile güncellenen 2008 yılında hazırlanan<br />
ilk rapor, 2008-2014 yılları arasındaki<br />
değişiklikleri analiz etme imkanı sunarak,<br />
Türkiye’de rekabetçiliğin bölgesel<br />
dağılımına dair de daha tamamlayıcı<br />
bir tablo ortaya koydu. Buna göre İstanbul,<br />
sekiz alt endeksin birleşiminden<br />
oluşan genel rekabetçilik endeksinde en<br />
rekabetçi birinci il olarak yerini korudu.<br />
SEKİZ ALT ENDEKS VE 65 DEĞİŞKENE<br />
GÖRE REKABETÇİLİK ARAŞTIRILDI<br />
Raporda il bazında rekabetçilik endeksini<br />
oluşturan sekiz alt endeks ile 65<br />
değişkenin ışığında rekabetçi dinamikler<br />
araştırıldı. Rekabetçilik endeksine<br />
baz oluşturan alt endekslerde İstanbul;<br />
makroekonomik istikrar, finansal derinlik<br />
ve piyasa büyüklüğü endekslerinde<br />
birinci sırada, fiziki altyapı ve<br />
yaratıcı sermaye endekslerinde ikinci<br />
sırada, insan sermayesi endeksinde 4.<br />
sırada, emek piyasaları endeksinde 6.<br />
sırada, sosyal sermaye endeksinde ise<br />
18. sırada yer aldı. Bu başlıklar altında,<br />
okullaşma oranından, kişi başına elektrik<br />
tüketimine kadar birçok değişken<br />
değerlendirmeye alındı.<br />
KADOOĞLU: “EKONOMİK BÜYÜME-<br />
NİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ REFORM-<br />
LARLA SAĞLANABİLİR”<br />
Kredi Garanti Fonu (KGF) başta olmak<br />
üzere, hükümet teşviklerinin reel sektörde<br />
yarattığı canlanmanın ekonomik<br />
büyümede ana faktör olduğunu belirten<br />
TÜRKONFED Yönetim Kurulu<br />
Başkanı Tarkan Kadooğlu: “Üçüncü<br />
çeyrekte hane halkı tüketim harcamaları<br />
yüzde 11.7, kamu harcamaları ise<br />
yüzde 2.8 büyüdü. Sabit sermaye oluşumundaki<br />
yüzde 12.8 oranındaki artış<br />
da göz önüne alındığında; üçüncü çeyrekte<br />
büyüme hem tüketim harcamaları<br />
hem de imalat sanayi ile ivme kazandı.<br />
Büyümeye tüketimin katkısı yüzde 7<br />
olurken, sabit sermayenin katkısı yüzde<br />
3.6 ve net ihracatın katkısı ise yüzde<br />
0.4 oldu. Her zaman dile getirdiğimiz<br />
bir gerçeğin büyüme rakamlarının detaylarında<br />
da kendini gösterdiğini söylemek<br />
mümkün. Yani, KOBİ odaklı<br />
politikalar büyüme üzerinde çarpan<br />
etkisi yaratmaktadır. İnşaat sektöründe<br />
yüzde 12’lik büyümenin yanı sıra ilk iki<br />
çeyrekte gerileyen makine ve teçhizat<br />
yatırımlarının yüzde 15.3’lük bir artış<br />
sergilemesi önemlidir. Şimdi hedef, bu<br />
yatırımların ve büyümenin devamlılığını<br />
sağlayacak adımlar atılmasındadır.<br />
Odaklanmamız gereken ana alan<br />
burasıdır. Büyümede sanayi odaklı bir<br />
ekonomik model ile üretim, yatırım ve<br />
istihdam artışında hedeflenen noktalara<br />
gelebiliriz. Sürdürülebilirliği de ancak<br />
bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak reformlarla<br />
sağlayabiliriz” dedi.<br />
“TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDEKİ EN<br />
ÖNEMLİ SORUN ENFLASYON”<br />
İş dünyasının çok büyük bir faiz yükü<br />
altında yatırım yapmanın zorluğunu<br />
yaşadığını ifade eden Kadooğlu; “Enflasyonun<br />
Türkiye’nin gündemindeki en
önemli sorun olduğunu düşünüyoruz.<br />
2018 yılında büyümenin sürdürülebilirliği<br />
için enflasyonun yüzde 5’ler seviyesine<br />
indirilmesi çok önemlidir. Büyüme<br />
ve enflasyonun çift hanede arttığı bir<br />
süreçte ekonomide sürdürülebilirliği<br />
sağlamak zorlaşacaktır. Enflasyon ve<br />
faizle mücadelede kurumlar arasındaki<br />
işbirliği ne kadar önemliyse, kurumların<br />
bağımsızlığı ve kurumsallaşma kültürü<br />
de bir o kadar değerli ve önemlidir.<br />
Ekonomide mali disiplini korumak,<br />
makroekonomik istikrarı dengede tutacak<br />
politikalar belirlemek ve bunları da<br />
kurumlar arası eşgüdümle yürütmek,<br />
uluslararası yatırımcılara ve kuruluşlara<br />
da olumlu sinyaller verecektir” şeklinde<br />
konuştu.<br />
“KOBİ’LERİN YÜKSEK TEKNOLOJİLİ<br />
ÜRETİM TEMELLİ TEŞVİK VE DES-<br />
TEKLERE İHTİYACI VAR”<br />
2018’in ekonomik politikalar ve sonuçları<br />
açısından, birden fazla dengeye<br />
dikkat edilmesi gereken hassas bir yıl<br />
olacağını söyleyen Kadooğlu, şöyle devam<br />
etti: “Önceliği doğru belirlenen, iyi<br />
anlatılmış, uygulama kararlığını ispat<br />
eden bir reform haritası, ülkemizi 2018<br />
yılında küresel ekonomik risklerden ve<br />
finansal piyasa oynaklığından koruyacaktır.<br />
Diğer yandan ekonomide nicelik<br />
değil niteliğin öne çıktığı dijitalleşen<br />
dünyada. KOBİ’lerimizin yüzde 60’ı<br />
düşük teknolojili üretim yaparken, sadece<br />
yüzde 4’ü yüksek teknolojili üretim<br />
gerçekleştirmektedir. Bu da bize Türkiye’nin<br />
4. Sanayi devrimi sürecinde acil<br />
olarak bir değişim ve dönüşüme ihtiyacı<br />
olduğunu ortaya koymaktadır. Sürdürülebilir<br />
büyüme ve verimlilik artışı<br />
ancak KOBİ odaklı politikaların hayata<br />
geçirilmesiyle mümkündür. KOBİ’lerin<br />
nitelikli insan kaynağından finansmana,<br />
Ar-Ge ve inovasyondan dijitalleşmeye,<br />
yatırımdan istihdama; yüksek<br />
teknolojili üretim temelli teşvik ve desteklere<br />
ihtiyacı vardır. Kredi Garanti<br />
Fonu, vergi indirimleri ve teşvikler ile<br />
kısa vadede ekonomiye can suyu etkisi<br />
başarılı olurken, orta ve uzun vadede 4.<br />
Sanayi devriminin konuşulduğu, dijitalleşmenin<br />
hayatın her alanını etkilediği<br />
yeni dünya gerçekleri dikkate alınarak<br />
Türkiye’nin reformları gündeminin ilk<br />
sırasına alması gerekmektedir. Nitelikli<br />
iş gücü için eğitim sisteminin bilgi bazlı<br />
yeni nesiller yetiştirmesi, mesleki eğitimin<br />
uluslararası standartlarda yeniden<br />
düzenlenmesi, kadınların iş gücüne katılımının<br />
artırılmasına dönük politikaların<br />
uygulanması ekonominin temellerini<br />
sağlamlaştıracak adımlardır.”<br />
ÖMEROĞLU: “KÜÇÜĞÜYLE BÜYÜ-<br />
ĞÜYLE ŞİRKETLERİMİZ ÜLKE EKO-<br />
NOMİSİNİN TAŞIYICILARI”<br />
Ekonominin hükümetin aldığı tedbirler<br />
ile toparlanma ve hızlı bir şekilde büyüme<br />
hızını artırma evresinde olduğunu<br />
belirten İSİFED Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Muammer Ömeroğlu ise “Ancak<br />
içinden geçmiş olduğumuz dönemde,<br />
şirketlerimizin bir çoğu öz sermayesinin<br />
ötesinde borçlanmıştır. Bu duruma<br />
ek olarak, son aylarda başlayan E-hacizler<br />
ile şirketler zor bir ekonomik dar<br />
boğaza girmektedir. Küçüğü ile büyüğü<br />
ile, bu şirketlerin ülke ekonomisi için<br />
taşıyıcı değerler olduğunu unutmamak<br />
gerekir. Dolayısıyla şirketlerimizi<br />
ayakta tutmanın yolu aranmalı, borcunu<br />
ödeyenle ödemeyen aynı kefeye<br />
konmamalıdır. Diğer bir önemli konu<br />
da, özellikle İstanbul’da nitelikli mavi<br />
yaka elemanlarda yaşanan açıktır.<br />
Fabrikalarımız kapasitelerinin altında<br />
çalışmaktadır. Dünyada da Türkiye’de<br />
de insanların sanayide çalışmak istememesi,<br />
biz sanayicilerin maliyetlerine<br />
yansımaktadır. Üretim maliyetlerini<br />
hızla yukarı çıkarmakta, dünya ile rekabetimizi<br />
zora sokmaktadır. Aslında<br />
bu sorun şirketlerimizi bekleyen büyük<br />
bir gündemin habercisidir. 2020 yılına<br />
kadar şirketlerimizin Sanayi 4.0’a geçişini<br />
yapamazsak, birçok sektör bitmek<br />
durumunda kalacaktır. Dolayısı ile çok<br />
hızlı davranmalıyız. Şirketlerimiz; Sanayi<br />
4.0‘ı yakalayabilmeleri için gerekli<br />
olan finansmana daha hızlı ve ucuz<br />
bir şekilde ulaşabilmelidir. İstanbul<br />
sanayisi için diğer bir önemli konu da<br />
fabrikalarımızın etrafının konut alanı<br />
olması ve bu durumun getirdiği taşınma<br />
zorunluluğu. Bizler artık, altyapısı<br />
hazırlanmış kalıcı yerler istiyoruz. Aksi<br />
takdirde işletmelerimizi büyütemeyiz.<br />
Ülkemize en iyi şekilde hizmet edebilmek<br />
için önümüzdeki bu gibi engellerin<br />
giderilmesini istiyoruz” dedi.<br />
“İSTANBUL, REKABETÇİLİĞİN VE GE-<br />
LİRİN TÜRKİYE İÇİN İTİCİ GÜCÜDÜR”<br />
İstanbul’un en rekabetçi il sıralamasında<br />
2008 ve 2014 yıllarında Türkiye’nin<br />
en rekabetçi ili olduğunu belirten TÜR-<br />
KONFED Ekonomi danışmanı ve Rapor<br />
Yazarı Pelin Yenigün Dilek, “Özellikle<br />
piyasa büyüklüğünü yansıtan göstergelerde<br />
birinci sıralarda yer alan İstanbul,<br />
rekabetçiliğin ve gelirin Türkiye için itici<br />
gücü olarak gözükmektedir. Araştırma<br />
yapılan yıllar için öne çıkan özellik,<br />
rekabet endeksinde ve kişi başına gelirde<br />
Türkiye ortalaması İstanbul’a bir<br />
parça yaklaşırken, İstanbul’dan sonra<br />
Türkiye’nin en rekabetçi olan illerinin<br />
İstanbul ile farkı açıldığının görülmesidir.<br />
İnovasyon odaklı, sanayi ve hizmet<br />
sektörleri arasındaki çizgilerin azaldığı,<br />
alan uzmanlığının teknoloji uzmanlığı<br />
ile birleştirildiği bir ortamda, rekabetçiliği<br />
iten ve çeken unsurlar hızla değişmektedir.<br />
İstanbul’un bu yeni dönemde<br />
alan uzmanlığı ile teknolojik dönüşümü<br />
birleştirme becerisi ve hızı, Türkiye’nin<br />
rekabetçilik düzeyini de belirleyecektir<br />
ve kritik bir öneme sahiptir” dedi.<br />
www.metropoldergileri.com 37
RÖPORTAJ<br />
38<br />
Çiğdem Kurut<br />
Zeynep Öztop<br />
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Arıcı;<br />
Felsefesiz yapay zeka çalışmaları<br />
başarısızlığa mahkum<br />
Son günlerde çokça dillenen,<br />
popüler olan “yapay zeka”yı<br />
nasıl tanımlayabiliriz?<br />
Yapay zeka; insan dışı bir varlıkta<br />
vuku bulacak zekaya diyoruz.<br />
Zeka hem günlük dilde,<br />
hem de ilgili disiplinlerde kullanımı<br />
itibariyle tümüyle bizdeki<br />
öz bilinçli, bilinçli, zihinsel<br />
işlevlere tekamül eden bir şey<br />
değil. Daha dar kapsamlı anlamı<br />
var. Bir varlık zeki olabilir<br />
ama bu sadece zihinli olduğunu<br />
gösterir. Bilinçli, özbilinçli<br />
olduğunu göstermez. Yapay<br />
zeka tabirinde kullanılan zeka<br />
terimi biraz rastgele gelişmiş<br />
bir terim. Bunun yerine yapay<br />
bilinç ya da yapay zihin denmesi<br />
belki daha uygun olabilirdi.<br />
İngilizcede bu terim artık<br />
gelişiyor. Artificial mind anlamında<br />
kullanılıyor. “Artificial<br />
intelligence” yani yapay zekaya<br />
tekabül eden terim daha çok<br />
bilgisayar bilimleri, robotiks,<br />
bilişsel psikoloji gibi disiplinlerde<br />
mevcut. Kanaatimce yakın<br />
bir gelecekte yapay zihin<br />
tabiri daha yaygın kullanılacak.<br />
Çünkü yapay zeka zihnin<br />
belli bir işlemini temsil ediyor.<br />
Halbuki biz burada zihnin belli<br />
bir kısmını değil komple insan<br />
zihnini simule edebilecek bir<br />
yapay oluşumdan bahsediyoruz..<br />
Mesela hesap makineleri<br />
de insan zihninin belli bir işlevini<br />
yerine getiriyor. Ama bunun<br />
insan zihninin çok küçük,<br />
binde birlik bir fonksiyonuna<br />
tekabül ettiğini söyleyebiliriz.<br />
Yabancı dilde yaygınlaştığı<br />
gibi Türkçe’de de yakın bir<br />
zamanda yaygınlaşacak diye<br />
düşünüyorum. Doğrusu da bu<br />
. Yapay zekanın gerçekleştiği<br />
ama zihnin diğer işlevlerinin<br />
gerçekleşmediği bir robot, klasik,<br />
hedeflenen anlamda bir<br />
insanın komple zihinsel işlevlerini<br />
tümüyle simüle eden bir<br />
varlık olmayacak. Dolayısıyla<br />
biz zihnin belirli işlevlerini<br />
yerine getiren, diğer işlevlerini<br />
ihmal eden bir yapay zekadan<br />
bahsetmiyoruz. Yapay zihin<br />
dendiğinde daha kuşatıcı olacak<br />
ve hedefler de ona doğru<br />
gidecek.<br />
Felsefe yapay zihnin neresinde<br />
yer alıyor?<br />
Yapay zeka şu ara çok popüler<br />
bir terim olmaya başladı. Hollywood<br />
filmlerinden tutun da<br />
artık pek çok alanda bu işleniyor.<br />
Bunun ekonomik, siyasi<br />
yönü var. Ahlaki etiği tartışılıyor.<br />
Hayatın pek çok alanında<br />
insanların dikkatini çeken bir<br />
terim olmaya başladı. Mesela<br />
Facebook yöneticileri yapay<br />
sistemlerinde iki yapay zeka<br />
sistemini devreye sokmuşlar;<br />
bunların birbirleriyle iletişime<br />
geçtiğini görünce sistemin<br />
şalterini indirmek zorunda kalmışlar.<br />
Böyle popüler haberler<br />
sık sık çıkıyor. Ya da bir gün<br />
yapay zeka insanlığı ele geçirebilir<br />
mi, insanlığın kabusu<br />
olabilir mi, yapay zeka bir suç<br />
işlediğinde hukuki, ahlaki açıdan<br />
ne yapılacak gibi meseleler<br />
tartışılıyor. Bugün katlanarak
yükselen bir ivme ile yapay<br />
zekayla ilgili görsel medyada<br />
da pahalı dizilerde, filmlerde<br />
artış var.<br />
Yapay zihnin hayatın pek çok<br />
alanına nüfuz eden bağlantılıları<br />
tartışılıyor. Fakat bu tartışmalar<br />
içerisinde yapay zekanın<br />
felsefeyle ilgili olan bağlantısı<br />
çok az gündeme geliyor. Hep<br />
teknolojik ve popüler alanlarla<br />
bağlantısı anlamında düşünülüyor.<br />
Felsefe ile olan bağlantısı<br />
en kritik olan bağlantısı olmasına<br />
rağmen çok az gündeme<br />
geliyor. Esasen bağlantısı şöyle;<br />
insan zihninin yapısını,<br />
doğasını, ontolojisisini çözümlemeksizin<br />
insan zihnini modellemeniz<br />
imkansız. Önce insan<br />
zihnini tümüyle kavramış<br />
olmamız gerekir. İnsan zihni<br />
şu an her yönüyle kavranabilmiş<br />
bir olgu olarak karşımıza<br />
çıkmıyor. Beyin çok komplike.<br />
Uykunun doğasını bile tam<br />
kavrayabilmiş değiliz. İnsan<br />
neden uykuya ihtiyaç duyar.<br />
İnsan zihnini tümüyle kavramadan<br />
insan zihnini modelleme<br />
imkanı hemen hemen<br />
imkansız gibi. İnsan zihnini<br />
kavrama işi de bilimsel anlamda<br />
daha çok felsefenin işi. İnsan<br />
zihnini kavramak için psikologlar<br />
yoğun bir şekilde uğraşıyor.<br />
Yüzlerce yıllık bir insani<br />
çaba var. Bilişsel bilimciler,<br />
Tıp alanında insan zihnini beyin<br />
üzerinden kavrama çabası<br />
sürüyor. Bu çalışmaların hiçbirisi<br />
felsefi bir teori olmaksızın<br />
sonuca ulaşacak çalışmalar<br />
değil. Felsefi teori insan zihninin<br />
varoluşunu, onun ontolojik<br />
ve epsonojik yapısını açıklayabilen<br />
bir teori sunmaksızın<br />
diğer branşlarda kavrama imkanı<br />
yok. Felsefeyle bağlantısı<br />
tam da burada devreye giriyor.<br />
Felsefede zihnin doğasına ilişkin<br />
araştırma daha çok zihin<br />
felsefesi denilen alt branşın işidir.<br />
Zihin felsefecileri özellikle<br />
1960’lardan sonra çok yoğun<br />
bir şekilde batı ve Amerika’daki<br />
üniversitelerde felsefe bölümleri<br />
ve branşları içerisinde<br />
en sıcak tartışmaların yapıldığı<br />
alan haline geldi. Çünkü bugün<br />
batı medeniyetinin ürettiği<br />
bilimlerin müthiş başarı elde<br />
ettiği 300 yıllık serüvende görülüyor.<br />
Burada tatmin edici<br />
bir başarının sağlanamadığı<br />
tek alan zihnin doğası. Zihin<br />
felsefecileri şu an Amerika’da<br />
tüm felsefeciler arasında en büyük<br />
grubu oluşturmuş olsa bile<br />
henüz zihnin doğasını kavramada<br />
çok mesafe kat ettiğimiz<br />
söylenemez. Zihni tamamen<br />
kavradığımız hiç söylenemez.<br />
Dolayısıyla zihinle ilgili bir<br />
kavrayışınız yoksa bu zihnin<br />
yapay versiyonunu üretmek<br />
mantıken de imkansız gözükmekte.<br />
İnsan kendi zihnini çözememişken<br />
yapay bir zihne neden<br />
ihtiyaç duyuyor?<br />
Bu aslında insandaki pek çok<br />
duyguyla alakalı. İnsan korktuğu<br />
için zihninde mitolojik varlıklar<br />
yaratır. Yalnızlık hissettiği<br />
için mistik ve sezgisel bir<br />
düşünce biçimi geliştirir. İnsan<br />
içinde yaşadığı ortama hayran<br />
olduğu için bir dine inanmayı<br />
hissedebilir. Ya da insan merak<br />
duygusuyla hareket eder<br />
ve felsefi, bilimsel bir düşünce<br />
biçimi gerçekleştirir. Çünkü<br />
sırf merakından kendisini, evreni<br />
Tanrı’nın doğasını ve bu<br />
üçü arasındaki ilişkiyi araştırır.<br />
Bunlar farklı düşünme<br />
biçimleridir. Korku yalnızlık<br />
hayranlık ve de merak duygusu.<br />
Bu dört duygu insanı farklı<br />
düşünme biçimlerine sevk<br />
eder. İnsan neden zihnin yapay<br />
bir versiyonunu oluşturmaya<br />
çalışır? Bu duygularla alakalı.<br />
İnsan kendini kavrayamamış<br />
bile olsa aslında yalnızlığını<br />
gidermek bunlardan en önemli<br />
nedenlerden bir tanesi. İnsanın<br />
doğasında tanrılaşma arzusu<br />
vardır. Bir bakıma yaptığı tüm<br />
eylemlerde. Mesela teknolojiye<br />
baktığımızda en büyük<br />
motivasyonlardan bir tanesi<br />
maksimum hızı yakalamak.<br />
Maksimum hız seviyesi, bir<br />
noktadayken anında başka bir<br />
noktada olmak. Ya da her an<br />
her yerde olmaktır. Mesela insan<br />
doğayı kontrol etmek ister.<br />
Depremleri, gezegenleri, bir<br />
meteorun yönünü değiştirmeyi.<br />
Gücün maksimum seviyesi<br />
Tanrı’dadır. O her şeye gücü<br />
yetendir. İnsan o tanrısal güce<br />
erişmek ister. Doğasında vardır.<br />
İnsan her şeyi bilmek ister.<br />
Bilemediğinin peşine düşmek<br />
ister. Her şeyi bilmek de tanrısal<br />
bir sıfattır. Dolayısıyla<br />
bilme, her şeye güç yetirme,<br />
her an her yerde olma tanrısal<br />
sıfatlardır ve insan edinmelerinin<br />
ardında bu tanrısal sıfatları<br />
elde etmek gayreti olduğunu<br />
söyleyebiliriz. Fakat bu tanrıya<br />
bir meydan okuma değildir.<br />
Çünkü Tanrı bu duyguları<br />
onun içine yerleştirmiştir.<br />
Kendi kutsal kitabımız Kuranı<br />
Kerim alemin yaradılışını anlatırken<br />
“Biz ona kendi ruhumuzdan<br />
üfledik” der.. Bizde de<br />
Tanrısal bir şeylerin olduğunu<br />
söylemek kutsal kitabımıza da<br />
aykırı değil. Bu Tanrıya erişme<br />
olarak da algılanabilir. Tüm<br />
dinler için geçerli.<br />
Her insanın varoluşunda do-<br />
www.metropoldergileri.com 39
RÖPORTAJ<br />
40<br />
ğuştan getirdiği bir duygu.<br />
Tanrı kadar güçlü hissetmek.<br />
Çünkü yeryüzünde yaratabileceğiniz<br />
en muhteşem şey kendi<br />
başına otonom bilinci olan,<br />
zihne sahip bir varlık. Kendinizi<br />
güçlü edebileceğiniz, tanrıda<br />
var olan yaratıcılık sıfatının<br />
kendinizde de vuku bulduğunu<br />
hissedeceğiniz daha güçlü bir<br />
duygu yok.<br />
Yapay zeka üretmek mümkün<br />
mü?<br />
Çok kritik bir soru. Biz yapay<br />
zihin yerine yapay zeka demeye<br />
devam edelim. Yapay<br />
zeka çalışmalarında birinci<br />
mesele gerçek anlamda yapay<br />
bir zeka üretmek mümkün<br />
mü. Tartışılan birinci konu bu.<br />
Bunu daha çok sosyal bilimciler<br />
ve felsefeciler tartışıyor.<br />
Robotiks, bilişsel bilimlerle<br />
uğraşanlar bunu tartışmıyor.<br />
Bunu kabul ediyorlar. İlkece<br />
bu mümkündür, biz bunu nasıl<br />
yaparız aşamasındalar. İnsan<br />
zihninin en kritik üç unsuru;<br />
onun duygulanımlara, arzulara<br />
sahip olabilmesi ve fikirle ilgili<br />
kısmı. Muhakeme, düşünebilme.<br />
Bu üç asli unsuru yapay<br />
zekada da vuku bulabilir ön<br />
kabulüyle çalışmalarını sürdürebiliyorlar.<br />
Felsefi anlamda<br />
böyle bir şey mümkün mü çok<br />
tartışmalı. Kişisel kanaatim<br />
ise bunu söylemek için erken.<br />
Çünkü insanoğlunu kuşatan<br />
bazı bariyerler var. Sınırlı bir<br />
varlık. Kavramsal mekanizmanın<br />
işleyişi, biyolojik yapısı<br />
sınırlı. Çevresindeki evren<br />
sınırlı. İnsanoğlu uzaktaki bir<br />
galaksi hakkında hiçbir zaman<br />
bilgi edinemeyebilir. Çünkü<br />
ışık hızıyla 4 milyar yıl gitmeniz<br />
gerekir. Ya da ölümsüzlüğü<br />
insan keşfedemedi. Yapay<br />
zeka ile keşfedilebileceği hayal<br />
ediliyor ama şu an öyle bir şey<br />
yok. İnsanoğlunun kavrama<br />
gücü zamansal açıdan sınırlı.<br />
Kavramsal mekanizmamızda<br />
da birtakım sınırlamalar olabilir.<br />
Bir kediye quantum fiziğini<br />
öğretme imkanımız sıfır. Kedi<br />
olarak kaldığı sürece. Bizim<br />
de bu anlamda evrende ilkesel<br />
olarak kavrayamayacağımız<br />
meseleler olabilir. Bunu kabul<br />
etmemiz bizi ümitsizliğe sevk<br />
etmemeli. Elimizden geleni<br />
yaparak çevremizi, kendimizi<br />
evreni tanımaya çalışacağız.<br />
Yapay zeka üretmeye çabalarken<br />
insanlığa faydalı başka<br />
argümanlara da ulaşılabilir mi?<br />
Yapay zeka çalışmalarının<br />
başka getirileri var. Bu süreçte<br />
karşınıza çıkan sorunla baş<br />
ederken aslında kendi zekanızı<br />
anlama üzerine büyük<br />
mesafeler kat ediyorsunuz. Bu<br />
yolda daha emekleme seviyesindeyiz.<br />
İşin teknik tarafıyla<br />
ilgili olarak çalışmalar devam<br />
etmeli. Yapay zeka insanın bütün<br />
zihinsel fonksiyonlarının<br />
bilimsel ve teknolojik anlamda<br />
tümüyle modellenebileceği<br />
varsayımından hareketle ilerliyor.<br />
Felsefi anlamda bu imkan<br />
oldukça tartışmalıdır.<br />
Bu farklı bakış açıları bir sorun<br />
yaratıyor mu?<br />
Aslında bazen yaratıyor. Şöyle;<br />
işin zihin felsefesi yönüne hiç<br />
girmemiş insanlar yapay zeka<br />
ile ilgili en temel problemlerle<br />
yüzleşmemiş bilim adamları<br />
İlgili disiplinlerinden elde ettikleri<br />
datalardan bazı hatalı,<br />
hiç çıkarılmaması gereken<br />
mantıki sorular çıkarıyorlar.<br />
Çünkü kullandığı teori; zihin<br />
felsefesinde zihnin doğasına<br />
dair onlarca teoriden sadece<br />
biri. Ama rakip bir sürü teori<br />
var. O teorinin doğruluğu henüz<br />
ispatlanmamış durumda.<br />
İşin teknik ve bilimsel yönüyle<br />
uğraşan kesim işin temelinde<br />
yatan felsefi problemlere aşina<br />
olmalı, felsefeciler de teknik<br />
ve bilimsel boyuttaki gelişmeleri<br />
çok yakından takip etmeli.<br />
Amerika’da şu an sırf yapay<br />
zekayla ilgili bilinç enstitüleri<br />
var. Sadece bilinci çalışıyor. Bu<br />
enstitülerde psikologlar, felsefeciler,<br />
tıp bilimciler mühendislikler<br />
var. Bu tür insanlar o<br />
enstitüde biraya gelmiş vaziyette.<br />
İnterdisipliner bir şekilde<br />
çalışıyor. Ülkemizde bu tür faaliyetler<br />
için çok erken.<br />
Türkiye’nin bu alanda henüz<br />
emekleme aşamasında olmasının<br />
sebebi ne?<br />
Doktora yapmak için yurt dışına<br />
gittim. Doktora sırasında<br />
sorguladığım bir konuydu. Yapay<br />
zekayla ilgili tartışmalar,<br />
genel anlamda zihin felsefesi<br />
disiplini Amerika’da çok canlı,<br />
sıradan insanların bile ilgi<br />
duyduğu bir alan. Ülkeme döndüğümde<br />
baktım ki bununla<br />
ilgili ne altyapı çalışması var,<br />
ne konsensüs ne bir çalışma<br />
zemini oluşmuş. Bu konuyla<br />
ilgili Amerika’da yüzlerce<br />
araştırma laboratuvarı vs. var<br />
iken Türkiye’de böyle bir şey<br />
yok. Ülkeme döndüğümde ne<br />
gibi bir katkım olabilir diye<br />
kendime sordum. Mesela tıp,<br />
eğitim alanında gelişme kaydetmiş<br />
olabiliriz. Ama bu alanda<br />
yok. Çünkü bizim toplum<br />
olarak öncelikli sorunlarımız<br />
farklı. Bir Batı devletinin 50<br />
yıl önce tartıştığı sorunları<br />
biz yeni konuşuyoruz. 1950’li<br />
yıllarda ırkçılık Amerika için<br />
büyük bir problemdi. Düşünürler,<br />
felsefeciler bu konularla<br />
ilgileniyordu. Özgürlük nedir?<br />
Nasıl tanımlamalıyız vs. Ama<br />
bugün bu meseleleri aştıkları<br />
için daha lüks, kendi medeniyetlerinin<br />
geldiği ortamda<br />
daha ileri seviyede konulara<br />
odaklanmış vaziyetteler. Onları<br />
geliştirdiler. Bizim için<br />
henüz bu anlamda lüks kelimesini<br />
kullanabiliriz. Yapay zeka<br />
ile ilgili felsefi düşünce üretme<br />
atmosferinin oluşmayışının nedeni<br />
düşünce arenamızda uğraştığımız<br />
başka sorunlar. Bizim<br />
daha düşünce özgürlüğü,<br />
ifade özgürlüğü gibi alanlarda<br />
gelişme kaydetmemiz gerektiği<br />
gözüküyor. Gelişmeler de<br />
kaydediyoruz aslında. Bir diğer<br />
neden de genel olarak eğitim<br />
sistemimizle alakalı. Sadece<br />
yapay zeka alanına özgü<br />
bir geri kalmışlık değil. Pek<br />
çok disipline özgü de bir geri<br />
kalmışlık bu. Toplum olarak,<br />
devlet olarak YÖK olarak uzun<br />
vadeli stratejik planlar çizerek<br />
zaten aşmaya çalışıyoruz.<br />
Ama bir toplumun zihinsen<br />
dönüşümünün disiplinlerdeki<br />
gelişiminin seyri kademe kademe<br />
vuku bulan bir şey. Toplumların<br />
dönüşümünde 10 yıl,<br />
20 yıl gibi süreler kısa süreler.<br />
Biz küresel arenada neler olup<br />
bittiğinden çok hızlı bir biçimde<br />
etkilenen ve gerekli adımları<br />
atan da bir toplumuz. Karar<br />
verici mekanizma çok kolay<br />
adapte olabiliyor. Türkiye’nin<br />
yakın geleceğinde de yapay zekayla<br />
ilgili çalışmaların sıçrayış<br />
göstereceğine inanıyorum.<br />
Şu an popüler olan yapay zeka<br />
sunumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Dünyada popüler olmuş, insan<br />
zihnini tam olarak modelleyen<br />
yapay zeka iddiaları sunumlarının<br />
gerçeği tam yansıtıp yansıtmadığından<br />
şüphe etmemizi<br />
sağlayacak bir sürü gerekçemiz<br />
var. Bugün üretilen yapay<br />
zekaların tümüyle insan zihnini<br />
her yönüyle modellediğine<br />
özellikle öz bilinç ve bilince<br />
sahip olduğunu söylememek<br />
için ciddi gerekçeler var. Anlatıldığı<br />
gibi değil.<br />
Şu anda yapay zekada zekanın<br />
işleyiş biçimi yazılım üzerinden.<br />
Yapay zeka için 3 kriter<br />
var. Bu zeka kendisini çevresinden<br />
ayırt edebiliyor mu.<br />
İkincisi belli bir hedef seçip o<br />
hedefe yönelik plan yapabiliyor<br />
mu. Üçüncüsü de çevresinde<br />
kendisine benzer varlıklarla<br />
anlamlı bir iletişime geçebiliyor<br />
mu. Bu üç koşulu sağlıyorsa<br />
ortada bir yapay zeka vardır
deniyor. Sorun şu ki; bu üç<br />
kriter sağlansa bile ortaya çıkan<br />
yapay zeka hala tamamen<br />
algometrik çalışabilir. Yani<br />
sana şu girdiyi verirlerse şu<br />
tepkiyi ver. İn put, out put sistemiyle<br />
çalışan mekanizmalar.<br />
Ortada hiç belirlenmemiş bir in<br />
put varsa bu yazılımlar olduğu<br />
gibi durabiliyor ya da anlamsız<br />
tepki vermeye başlayabiliyor.<br />
Ama insan zihninin çalışma<br />
sistemi böyle değil. İnsan zihni<br />
hiç öngörülmemiş durumlara<br />
da tepki geliştirme kapasitesine<br />
sahip bir zihin. Dolayısıyla<br />
bu üç kriter gerçekleşmiş olsa<br />
bile insandaki duygulanım, acı<br />
çekme, deneyim yaşama, hafıza<br />
gibi temel unsurlar özbilinç<br />
ve bilinç dediğimiz zihnin katı<br />
çekirdeğini temsil eden temel<br />
fonksiyonlardan. Yapay zeka<br />
olarak karşımıza çıkan örneklerde<br />
bunun olmadığına dair<br />
çok işaret var. Yani özbilincin<br />
ve bilincin gerçekleşmediğine<br />
dair gösterge var. Dolayısıyla<br />
bunlara çok prim verilmemesi<br />
taraftarıyım.<br />
En belirgin problemler bugün<br />
yapay zekada çözümlenebilmiş<br />
değil. Biri özbilinç. Bir<br />
varlığın kendisini kendisi olmayandan<br />
yani çevresinden<br />
ve benzeri varlıklardan ayırabilme<br />
yeteneğine bilinç, bu<br />
bilinçlilik halinin bilincinde<br />
olmasına da özbilinç diyebiliriz.<br />
Özbilinç üst düzey bir<br />
bilinç halidir. Farkında olmanın<br />
farkındalığı. Bunu gerçekleştirebilen<br />
bir yapay zeka<br />
modelini bu alanda çalışan<br />
biri olarak henüz görmedim.<br />
Yakın zamanda da mümkün<br />
olacağını düşünmüyorum.<br />
Sebebi de temel özbilincin ne<br />
olduğunu, mahiyetini kavrayabilmiş<br />
değiliz. Tümüyle<br />
kavrayamadığımız bir şeyi<br />
yapay ortamda gerçekleştirmemiz<br />
de imkansız.<br />
Yapay zekayla ilgili ne gibi çalışmalar<br />
yürütüyorsunuz?<br />
Doktora tezim tümüyle bilinç<br />
ve özbilinç üzerine. Dolayısıyla<br />
özbilinç yapay zekanın<br />
temelini oluşturan bir konu.<br />
Buna yıllarımı sarf ettiğimi<br />
söyleyebilirim. Bununla ilgili<br />
Amerika’da 5 yıl kadım. 4<br />
yıl doktora sırasında bir yıl da<br />
ABD MIT’de (Massachusetts<br />
Institute of Technology) değişik<br />
araştırmalarda bulundum.<br />
Bununla ilgili kendi büyük<br />
projelerim var. Konya’nın en<br />
büyük üniversitesi olan Selçuk<br />
Üniversitesi’nde de değişik<br />
projelerimiz var. Felsefe bölümüyle<br />
bağlantılı ve onun bünyesi<br />
altında yapay zeka ile ilgili<br />
bir laboratuvar kurma projemiz<br />
var. İlgili makamlar da buna<br />
çok önem veriyor. Laboratuvar<br />
sadece felsefe bölümünün kullanımında<br />
değil, psikoloji, tıp<br />
bilimleri ve mühendisliklerin<br />
de devrede olacağı bir araştırma<br />
laboratuvarı.<br />
Ayrıca yapay zekayla, bilinç<br />
ve özbilinçle ilgili uluslararası<br />
çapta kongreler düzenlemek istiyoruz.<br />
Bağlantılarımızı kapsamlı<br />
bir şekilde sürdürüyoruz.<br />
Sadece yapay zekaya özgü felsefi<br />
akademik bir dergi çıkarmak<br />
istiyoruz. Bu çalışmalarla<br />
biz de bu alandayız. Tüm ülkeler<br />
bu alana yatırım yapmak<br />
istiyor. Artık savaş teknolojileri,<br />
ekonomi, endüstride yapay<br />
zeka kullanımı giderek artıyor.<br />
Araçlarda bile. Otonom hareket<br />
eden her şeyde yapay zeka<br />
var gibi düşünme eğilimi var.<br />
Bu yanlış. Trafikte yola çıkan<br />
araçlar kendi başına sürücüsüz<br />
yol kat ediyorsa bu yapay<br />
zeka olduğunu göstermez.<br />
Ama gidişat bu şekilde. Yapay<br />
zekanın ivme kazanarak<br />
tüm hayatımızı kuşatacağını<br />
görebiliyoruz. Konakladığımız<br />
mekanlarda, evlerde,<br />
ulaşımda, robotik kollarla<br />
endüstride her alanda artacak<br />
bir çalışma alanı karşımıza<br />
çıkıyor. Türkiye bu anlamda<br />
geri kalmamalı, biz de üzerimize<br />
düşeni kendi çapımızda<br />
Selçuk Üniversitesi Felsefe<br />
Bölümü çatısı altında kuracağımız<br />
alanlarla yapmalıyız.<br />
Size göre yapay zeka gerçekten<br />
de tüm dünyayı ele geçirebilir<br />
mi?<br />
Bu korkuların temelsiz olduğunu<br />
düşünüyorum. Çünkü az<br />
önce de anlattığım gibi henüz<br />
insan zihnini tam kavrayamadığımız<br />
için insan zihnine eşdeğer<br />
bir zihin üretebilme imkanımız<br />
şu an ortaya çıkmış<br />
değil. Hatta “evet gelecekte bu<br />
mümkündür deme imkanımız<br />
bile henüz yok. Fakat şu var;<br />
ürettiğimiz otonom makinelere<br />
değişik sistemleri yönetme,<br />
değişik silahlara sahip otonom<br />
sistemler gibi insanların çok<br />
çok üzerinde güçler verilirse,<br />
bunların çalışma biçimleri<br />
için kurduğumuz argoritmik<br />
yazılımlar hata verirse ve<br />
bunlar yanlış çalışmaya başlarsa<br />
bu bir sorundur. Ama<br />
en fazla yok edersiniz. Çünkü<br />
bunların bilinç ve özbilinç<br />
problemlerinden dolayı kendi<br />
başlarına karar alma mekanizmaları<br />
yoktur. Bu tür korkular<br />
şu an için yersiz. İşin popüler<br />
tarafı öne çıkarıldığı için bu<br />
tür sorular soruluyor. İnsanın<br />
dikkatini en çok çeken şey de<br />
korkudur.<br />
www.metropoldergileri.com 41
RÖPORTAJ<br />
42<br />
Çiğdem Kurut<br />
BİR FİKİR<br />
BİR TOPLUMU<br />
DEĞİŞTİREBİLİR<br />
Mehmet Ali Yaşar, çalışmalarını Amerika’da<br />
sürdüren bir yazılım mühendisi,<br />
bilgi işlem yönetimi uzmanı. Özellikle<br />
enerji sektöründe ortaya koyduğu<br />
başarılarıyla dikkat çeken Yaşar’la<br />
Türkiye’yi konuştuk…<br />
YAZILIM MÜHENDİSİ,<br />
BİLGİ İŞLEM YÖNETİMİ UZMANI<br />
MEHMET ALİ YAŞAR<br />
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?<br />
Yaklaşık olarak 15 yıl önce Amerika’ya<br />
gelmiş, yazılım mühendisliği, bilgi işlem<br />
yönetimi ve iş yönetimi alanında<br />
uzmanlaşmış, 3 çocuk babası, ailesine<br />
düşkün bir Türk ve Amerikan vatandaşıyım.<br />
Denizli’nin Çal ilçesinin Dayılar<br />
köyünde yaşayan çiftçi bir ailenin 3 çocuğundan<br />
en küçük olanıyım. Annem,<br />
babam ve akrabalarımın bir kısmı halen<br />
köyde yaşamakta. Köyde ilkokulu, ilçede<br />
ortaokulu ve Muğla’da liseyi bitirdim.<br />
Gazi Üniversitesi Fizik Eğitmenliği bölümü<br />
1999 yılı mezunuyum. Ankara’da<br />
7 yıl yaşadım. Üniversite yılları ve sonrasında<br />
birçok alanda iş deneyimlerim<br />
oldu. Amerika’ya geliş öncesi, askerliğimi<br />
Kıbrıs’ta bir tankçı tugayının bilgi<br />
işlem komutanlığında yaptım. Türkiye<br />
belki benim doyduğum yer olamadı ama<br />
doğduğum yer ve bunu asla unutmadım.<br />
Nereden geldiğimizi unutmamak lazım.<br />
Türkiye ziyaretlerimizde ailecek köyde<br />
ve Denizli’de zaman geçirmeyi çok seviyoruz.<br />
Özellikle benim için ve çocuklar<br />
için bu çok değerli ve gerekli.
Amerika’ya gitme kararını nasıl aldınız?<br />
Bunun uzun bir hikayesi var aslında.<br />
Ama özellikle okuyucularınızın ve<br />
genç takipçilerinizin hayatlarında yol<br />
gösterebileceğine inandığım bölümleri<br />
anlatayım. Aslında aklımdaki Amerika<br />
silueti uzun yıllar önce, lise yıllarından<br />
oluşmuştu. Hatırladığım ilk olay kuzenimle<br />
Muğla Köyceğiz’de Amerikan<br />
Turistlerle konuşamayıp, bu yabancı<br />
dil eksikliğinin Amerika’ya giderek<br />
çözüleceğini düşünmemizdi. Tabii ki<br />
bu konu sonraları defalarca konuşuldu<br />
ve sonrası yıllarda bu düşünce biraz<br />
daha ihtiyaca dönüştü ki o zamanlar<br />
ben daha çok bilgi işlem teknolojileri<br />
ve bilgisayarda yazılım dilleriyle ilgilenmeye<br />
başlamıştım. Özellikle bileşim<br />
teknolojileri dünyasındaki gelişmelerin<br />
Amerika’da olması, sanırım bendeki bu<br />
düşünceyi daha çok bir Amerikan rüyasına<br />
dönüştürdü. Bununla ilgili Ankara’da<br />
çalıştığım yıllarda bazı iş deneyimlerimden<br />
örnekler vermek isterim.<br />
Yıl 1999; özel bir kuruluşta bilgisayar<br />
öğretmenliği yapıyordum. Microsoft’un<br />
Office uygulamalarını bilmeyen yoktur.<br />
O yıllarda Windows ve Office ile ilgili<br />
sertifikalar revaçtaydı ve benden ders<br />
verdiğim müfredatla mutabık kalacak<br />
bir kitap yazmam istenmişti. Bununla<br />
ilgili Türkçe kaynaklar kısıtlıydı. İngilizce<br />
kaynaklar ise oldukça yaygındı<br />
ve kaynağından doğrudan yeni sürümler<br />
hakkında bilgiler alınabiliyordu.<br />
Yine o yıllarda İngilizce öğrenim<br />
setleri satma çabalarım bu bağlamda<br />
İngilizceyi öğrenmeyi gerektiriyordu.<br />
Daha sonrasında bilgisayar donanımı<br />
ile ilgili deneyimlerim oldu. 2000’li<br />
yılların başında bilgisayar toplayıp satmak<br />
oldukça popülerdi. Tabii ki bende<br />
kendimi bir anda o işin içinde buldum<br />
ve gördüm ki yine bununla ilgili en son<br />
haberlere ulaşmak İngilizce kaynaklarda<br />
mümkündü. Bilgisayar donanımında<br />
adı geçen tüm isimler Amerikan menşeiliydi.<br />
Yine 2000 yılında Ankara’da,<br />
Tepe Gurubu’na (Tepe Mobilya) ve<br />
Rotary Kulübü’ne yaptığım yazılım<br />
uygulamalarında da aynı problemlerle<br />
karşılaştım. 2001 ve 2002 yılında Kıbrıs’ta<br />
askerdeyken birlikler arasında fiber<br />
bağlantısını kuran gurupla çalıştım.<br />
Tugayın bilgi işlem ağını kuran ekibin<br />
başında gece gündüz demeden ve bence<br />
bilgi yetersizliği nedeniyle “dene yanıl”<br />
yöntemiyle günlerce çalışmak zorunda<br />
kaldık. Yine aynı dertten mustariptim.<br />
Defalarca gördüm ki bileşim teknolojileriyle<br />
ilgili sektörlerdeki hemen hemen<br />
her şey Amerika’dan doğuyordu ve kaynaklar<br />
İngilizceydi. O yıllarda nişanlım<br />
(şu an eşim) Amerika’ya yüksek lisans<br />
yapmaya gitmişti ve ben de askerliğin<br />
hemen akabinde gitmeyi planlıyordum.<br />
Ama vize sıkıntısı vardı. Sanırım Allah’ın<br />
sevgili kuluyum ki 2002 yılında<br />
askerlik biter bitmez o Amerikan vize<br />
sıkıntısını ortadan kaldıracak bir haber<br />
aldım. Çekilişten “Yeşil Kart” kazanmıştım<br />
ve çok geçmeden 2003 yılının<br />
Nisan ayında kendimi Amerika’da,<br />
Teksas eyaletinin Houston şehrinde buldum...<br />
Amerika’ya uzanan hikayenizde sizi<br />
en çok zorlayan ne oldu?<br />
Beni zorlayan bir değil birkaç şey oldu.<br />
Mesela ilk zamanlar ailemden ve arkadaşlarımdan<br />
çok uzakta olmak beni çok<br />
zorladı. Alıştığın şeyleri bulamamak ve<br />
değişmek, bulunduğun ülkenin kültürüne<br />
ayak uydurmak zorunda kalmak çok<br />
www.metropoldergileri.com 43
RÖPORTAJ<br />
44<br />
zordu. Geldiğimde İngilizce seviyem<br />
çok düşüktü ve herhangi bir ekonomik<br />
birikimim olmadığı için İngilizce kurslarına<br />
gidip hem de çalışmak benim<br />
için çok zordu. Özellikle de yapmak<br />
zorunda kaldığınız işler düşük ücretli,<br />
oldukça yorucu işler olursa her şey çok<br />
daha zorlaşıyor. Mesela Amerika’da iş<br />
fırsatlarını görüp borç para ile bir şirket<br />
kurmuştum, zordu bence. Çok stresli<br />
zamanlar geçirdik eşimle. Şirket fikri,<br />
Çin’den ucuza mal alıp AVM’lerde<br />
satmak. Amerika’ya yeni gelen birisi<br />
için Amerikalılara gidecek hediyelik<br />
ürünleri bulmak, dükkân kirası, vergiler,<br />
Çin’den mal getirme çabaları zordu.<br />
Aynı zamanda yazılım mühendisliği<br />
alanında iş yapmak ve kalıcı bir iş bulabilmek<br />
zordu, çünkü Türkiye’deki<br />
iş deneyiminizin ve referanslarınızın<br />
burada hiçbir ehemmiyeti yoktu. Bazı<br />
insanların yabancı dil öğrenme yetisi<br />
vardır ve kolay öğrenirler ama ben çok<br />
zorlandığımı söyleyebilirim. Siz en çok<br />
zorlayanı sormuştunuz ama seçemedim<br />
şimdi, çünkü bu hikâyede gerçekten<br />
durum dışardan göründüğü kadar kolay<br />
değil. Özellikle de hiçbir birikiminiz ve<br />
ailenizin maddi desteği yokken bunları<br />
yapmak oldukça zor.<br />
Amerika’da yürüttüğünüz çalışmalar<br />
hakkında bilgi verir misiniz?<br />
Az önce konusu geçti; Amerika’da ilk<br />
yıllarda bazı “business” yani iş kurma<br />
girişimlerim oldu ama işleri büyütemedim.<br />
Ekonomik kayıpların olmasının<br />
mukabilinde öğrendiklerim, iş bağlantıları<br />
ve dostlukların benim için büyük<br />
kazanç olduğunu düşünüyorum. Aslında<br />
bu ilk sorunuzun da bir cevabı gibi<br />
olacak ama, ben genel iş ahlakı çerçevesinde<br />
para kaybetmeyi insan kaybetmeye<br />
yeğleyenlerdenim ve biliyorum ki<br />
bu; beni ulaşmak istediğim hedefe geç<br />
ulaştıracak veya hiç ulaştırmayacak.<br />
Ama yine biliyorum ki bu benim iç huzurum<br />
için de elzem bir şey. 2004 yılı<br />
sonrasında ilk iş girişimlerimin olmayışı<br />
ve beklenen ekonomik kazançları bulamamak<br />
benim daha çok yazılım mühendisliği<br />
konusunda yoğunlaşmaya itti<br />
diyebilirim. Sonlarında da ciddi diyebileceğim<br />
işleri de bu alanda aldım. Örneğin<br />
bir petrol kimya fabrikasında yazılım<br />
mühendisliği projeleri almam daha<br />
sonraki ciddi projelerin bu sektörden olmasına<br />
neden oldu. Genelde proje bazlı<br />
işlerdi. Mesela ilk proje; boru basınçlarını<br />
ve akış debisini ölçen uygulamanın<br />
verilerini, yeni sistemleri olan Oracle’la<br />
aktarmaktı. Bu projeyi beklenenden<br />
çok çabuk yaptığım için beni çalışan<br />
ödemelerindeki yanlışlıkların bulunup<br />
düzeltileceği daha iyi başka projelere<br />
verdiler. Her zaman işini layıkıyla yapmaktan<br />
ve yapanlardan yanayımdır. Bu<br />
bir başlangıç oldu. Birkaç geçici kısa<br />
vadeli projelerin dışında kalıcı bir işi<br />
yine benzeri petrol ve enerji sektöründe<br />
buldum. Çocuk sahibi olmak ve daha<br />
sürekliliği olan işler yapmak nedeniyle<br />
2005 yılında küçük bir şirkete yazılım<br />
mühendisi olarak girdim. Bu iş daha<br />
çok petrolün bir yerden başka bir yere<br />
taşınmasıyla ilgili düzenlemeleri ve<br />
denetlemeleri yapan Amerikan Ulaştırma<br />
Bakanlığı’nın kontrolündeki bir<br />
sektördeydi ve geliştirdiğim/ürettiğim<br />
web tabanlı yazılımlar bu alanda şirkete<br />
rekabetsel üstünlük kazandırdı ve<br />
işler hızlı bir şekilde büyüdü. 11 yıllık<br />
çalıştığım süreçte firmada yaklaşık her<br />
yıl %30’luk bir büyüme gerçekleşti. Bu
zaman içinde ben de bu şirkette yazılım<br />
mühendisliği, takım liderliği, yöneticilik<br />
gibi çok fonksiyonlu görevlerle<br />
Bilgi Teknolojileri Departmanının tek<br />
sorumlusu oldum. 2015 yılında bu departman<br />
2 milyon doları aşan bütçesi ve<br />
40 kişiye yaklaşan bir yazılım takımıyla,<br />
100’ü aşan çalışan sayısına ulaştık.<br />
Bu arada 2009 ve 2012 yıllarında Türkiye’de<br />
şirket kurup veya benzeri işleri<br />
yapan şirketlerle uzaktan yazılımcı<br />
çalıştırma “outsourcing” yapma konusunda<br />
çalışmalarımız oldu fakat Türkiye’deki<br />
fiyatların pahalı olmasından<br />
dolayı olumlu sonuç alamadık. Genelde<br />
Hindistan’dan ve Güney Amerika’daki<br />
ülkelerden şirketlerle çalışmak zorunda<br />
kaldık. Bu 11 yıllık süreçte birçok<br />
teknoloji projeleri yaptım ve yönettim.<br />
Bunların içerisinde resimden yüz tanıma<br />
ve radyo frekanslı kimlik saptama<br />
gibi güçlü yazılım projeleri de oldu. Bu<br />
edinilmiş bilgi ve deneyimlerimi daha<br />
iyi kullanabileceğimi düşündüğüm için<br />
ayrılıp 2016 yılında kendi şirketimi kurdum<br />
ve şu an bilgi teknolojileri alanında<br />
yazılım danışmanlığı ve yazılım üretme<br />
ve projelendirme gibi servisler veren<br />
bir iş yapıyoruz. Bu şirket hala kuruluş<br />
aşamasında diyebilirim. Çalışmalarımız<br />
için daha çok bilgi almak isterseniz<br />
şirket sayfamızı www.myit101.com ziyaret<br />
edebilirsiniz. Bu şirketin hedef ve<br />
vizyonu müşteriye özel danışmanlık ve<br />
düşük maliyetli, hızlı yazılım uygulamaları<br />
üretmeyi hedef alıyor. Yakın gelecekte<br />
bu alanda kendi yazılımlarımızı<br />
üretmek ve bunu da Türkiye’ye istihkam<br />
götürerek büyütme düşüncelerimiz<br />
var. Bunun yanında 2016 yılında Amerikan<br />
bir çalışma arkadaşımla ortak<br />
kurduğumuz başka bir şirket ortaklığım<br />
daha var. Bu şirket şu anda çok daha belirli<br />
bir sektöre hizmet veriyor. Ve eğer<br />
her şey planladığımız gibi olursa bu işin<br />
öncelikle Amerika içinde daha sonra da<br />
uluslararası arenada büyüyeceğini düşünüyoruz.<br />
Bütün bunların yanında şu<br />
an bir şirkette teknoloji direktörlüğü ve<br />
danışmanlık yapıyorum.<br />
Çalışmalarınızı Türkiye’de sürdürseydiniz<br />
bu başarılara imza atmanız söz<br />
konusu olur muydu?<br />
Olmazdı diye düşünüyorum ama kesin<br />
konuşabilecek kadar da kötümser değilim.<br />
Ne demişler “Doğduğun yer değil,<br />
doyduğun yer!”. Ben üniversite yıllarından<br />
beridir, hatta lise yıllarımdan beridir<br />
yazılım uygulamaları ile uğraşırım.<br />
Üniversitedeyken hem okula gidiyordum<br />
hem de bazı yazılım uygulamaları<br />
üretiyordum. “Windows 95”, 1996 ve<br />
1997 yılları piyasaya çıkmıştı ve kolay<br />
kullanılan ara yüzü ile hızlı bir şekilde<br />
yayılmıştı. Birçok işyeri işlerini bilgisayarla<br />
takip etmek istiyordu. Bunun üzerine<br />
ben de bu fırsatları değerlendirmek<br />
adına birkaç uygulama yazdım. Bunlar<br />
daha çok otel, restoran ve barlar için<br />
“adisyon takip” ve “rezervasyon takip”<br />
gibi programlardı. Hiçbirinden emeğimin<br />
karşılığını alamadım. O zamanlar<br />
şahıs olarak böyle işler yapmak veya<br />
emeğinizin karşılığını alabilmek neredeyse<br />
imkânsızdı. Bu konuda başarılı<br />
olan arkadaşlar da oldu ama genel olarak<br />
bu gibi işler o yıllarda bayağı bir çetrefilliydi.<br />
Büyük bir kurum ya da kuruluştan<br />
adamını bulacaksın, komisyon falan filan.<br />
Bu işler burada da biraz öyledir ama<br />
bir de işi yapıp paranı alamamak vardı<br />
o zamanlar. Ayrıca hatırlarsınız; sokaklarda<br />
kopya korsan yazılımlar satılıyordu.<br />
Neredeyse kimse lisanslı yazılım<br />
kullanmıyordu ve hatta lisanslı kullananlara<br />
enayi gözüyle bakılıyordu. Bu<br />
www.metropoldergileri.com 45
RÖPORTAJ<br />
46<br />
koşullarda benim sermayesiz bir lisanlı<br />
ürün çıkarıp bundan bir iş kurmam sanki<br />
bir mucize gibiydi. Şimdi Türkiye’de<br />
benzeri durumların ve yazılım lisans ihlallerinin<br />
Internet üzerinden yapıldığını<br />
düşünüyorum ama dediğim gibi Türkiye’nin<br />
durumu için kötümser değilim.<br />
Özellikse kurumsal düzeyde bu konuda<br />
çok olumlu çabalar görüyorum. 2000 yılından<br />
sonra kurulan Bilgi Teknolojileri<br />
ve İletişim Kurumu (BTK) buna iyi bir<br />
örnek ve 2008 yılının sonunda hükümet<br />
bununla ilgili birçok düzenlemeye güncellik<br />
getirdi. Lafın kısası, son yıllarda<br />
Türkiye’de bu durumun çok daha iyi olduğunu<br />
düşünüyorum ama halen istenilen<br />
düzeyde değil.<br />
Bugün için de aynı şeyler söz konusu<br />
mu?<br />
Bugün için aynı şeylerin söz konusu<br />
olmadığını söylemek kolay değil ama<br />
bazı acı gerçekler de göz ardı edilemez.<br />
Az önce konuştuk, geçmişteki Türkiye<br />
portresini çizmiştim. Ben size biraz<br />
daha teferruatlı anlatayım. Bence bu<br />
konuda kendimizi bilmek çok önemli.<br />
Dışardan gözleyen birisi olarak ne kadar<br />
objektif olduğum tartışılır ama suçu<br />
kendimizde aramak lazım. Türkiye dışında<br />
ve içinde çok değerli beyinler var.<br />
Bunların kazanılması lazım. Öncelikle<br />
gerekli düzenlemeler getirmek ve hukukun,<br />
Hakkın ve adaletin üstünlüğü<br />
anlayışıyla yola çıkmak gerekir ki bu<br />
alanda çalışan kişi ve kurumların hakkı<br />
olan emeğin ve yatırımın karşılığını<br />
alabilmesi sağlanabilsin. Ülke olarak<br />
çalışan bir sisteme ihtiyacımız var. Çalışan<br />
bir sistemden anlatmak istediğim;<br />
bunun bir ülke için temelde ne kadar<br />
gerekli olduğunu vurgulamak. Benim<br />
burada görebildiğim kadarıyla çalışan<br />
sistem yasama, yürütme ve yargının<br />
bağımsızlığı ve bu güçler ayrılığının<br />
dengelenmiş oluşudur. Bu bahsettiğim<br />
güçler ayrılığı güzel bir örnek. Geçenlerde<br />
burada yaşandı. Teknoloji ile doğrudan<br />
alakalı değil ama eminim siz de<br />
duymuşsunuzdur. Amerika’nın yeni<br />
başkanı Trump göreve gelir gelmez ki<br />
hükümet burada “Yürütme” oluyor,<br />
Amerika’ya göçmenlik ve seyahat ile<br />
ilgili yasaklar getirdi. Fakat bu “Suprime<br />
Court” yani Anayasa Mahkemesi,<br />
“Yargı” tarafından yasaya uymadığı gerekçesiyle<br />
iptal edildi. Bunun akabinde<br />
Trump hükümeti bu yasaklarda bazı değişikliler<br />
yapmak zorunda kaldı. Sonra<br />
da Amerikan anayasasına uygunluğu<br />
onanan yeni karar daha geçtiğimiz ay<br />
yürürlüğe girdi. Çok mükemmel olmasa<br />
da bence bu çalışan bir sistem örneği<br />
ve bence bu hukukun üstünlüğünü<br />
gösteren, anayasanın devleti korumak<br />
için değil de halkı korumak için yazıldığını<br />
gösteren güzel bir örnek. Ayrıca<br />
ben burada bu “çalışan” sistemin ve<br />
anlayışın halkın üzerinde gizli etkileri<br />
olduğuna inanıyorum. En büyük etkisi<br />
devlet çalışanlarının ve Yani herkes işinin<br />
erbabı olmaya çalışıyor ve işi de erbabına<br />
veriyorlar. Politik görüşüne, kim<br />
olduğuna, nereden geldiğine bakmadan.<br />
Bu anlayış bence Teknoloji sektörünün<br />
lokomotifi gibi burada… Türkiye’de de<br />
bugün geçmişe oranla yazılım teknolojilerinin<br />
ve bilgi işlemin gücüne inananların<br />
sayısının oldukça fazla olduğunu<br />
düşünüyorum ve bu sayı gün geçtikçe<br />
artıyor. Ama bahsettiğim liyakat usulüyle<br />
iş yapma anlayışını pek göremiyorum<br />
maalesef… Benim beklentim<br />
eğitime, bilme ve teknolojiye daha çok<br />
önem verilmesi ve daha çok yatırım yapılması<br />
yönünde. Her alanda özellikle<br />
teknoloji üreten kurum, kuruluş ve şahıslara<br />
liyakat usulüyle destekler verilmeli<br />
ve imkanlar sağlanmalı. Hatta ilk<br />
adım olarak istihkam ve enformasyon<br />
için hani teknolojide kullanıyoruz ya;<br />
onun gibi “innovation” yani buluş yapmak<br />
lazım. Sanırım Türkçeye inovasyon<br />
diye geçti bu kelime. Mesela vergilerde<br />
cazip indirimler yapılarak veya<br />
uzun bir süre vergi almayıp yabancı<br />
teknoloji firmalarına Türkiye’de yatırım<br />
yapmalarını sağlamak gibi fikirler<br />
olabilir. Hükümetin bununla ilgili 2009<br />
da çalışmaları olmuştu “Investors Love<br />
Turkey” sloganıyla yani “Yatırımcılar<br />
Türkiye’yi Seviyor.” Ama beklenileni<br />
alamadık. Son zamanlarda da bununla<br />
ilgili bazı devlet yatırımları ve desteklerinin<br />
de mevcut olduğunu biliyorum.<br />
Aynı zamanda askeri alanda birçok askeri<br />
malzeme ve savunma silahlarımızı<br />
ürettiğimizi de biliyorum. Ama uluslararası<br />
düzeyde teknoloji üreten pazarda<br />
değiliz ve büyük teknoloji firmalarımız<br />
yok. Ben bugün dışarıya satacağımız<br />
teknolojiyi veya yazılım uygulamalarını<br />
üretebileceğimize inanıyorum fakat<br />
bunu Türkiye menşeli bir firma olarak<br />
yapamıyoruz ve satamıyoruz. Nedenlerini<br />
de görebiliyorum. Aradaki fark<br />
büyük, yakalamak için akıllı yatırımlar<br />
yapıp çok çalışmak lazım…<br />
Sizin de bildiğiniz gibi 2000 yılı ve<br />
sonrasında teknolojik bir enformasyon<br />
patlaması yaşıyoruz. Dünyada teknolojik<br />
ihtiyaçlar üstel olarak artıyor ve<br />
değişim ihtiyacı duyuyoruz. Evlerde ve
iş yerlerinde robot çalışanlar görmek<br />
çok uzakta değil. Bunun tezatlığında ise<br />
dünyada henüz teknolojiyle tanışmamış<br />
ciddi bir nüfus var. Yani iş manasında<br />
bu konuda bir pazar sıkıntısı yok. Bu<br />
durumlarda çok küçük gibi görünecek<br />
teknolojik fikirler kişilerin hatta milletlerin<br />
hayatını değiştirebilir. Son 20<br />
yıldaki dünya ekonomisine bakın; Çin,<br />
Finlandiya, Hindistan, Güney Kore gibi<br />
ülkeler neredeydiler nereye geldiler. Şu<br />
anda Amerikan ekonomisinin ciddi bir<br />
kısmını teknoloji ile doğrudan ilgilenen<br />
firmalar oluşturuyor. Bu firmaların birçoğunun<br />
kurucusu veya firmada büyük<br />
rol oynayan isimleri genelde göçmen ya<br />
da göçmen asıllı kişilerden oluşuyor.<br />
Amerika’yı güçlü kılan nedenlerden birisi<br />
bu firmalardır ama neden bu insanlar,<br />
bu firmalar Amerika’yı tercih ettiler<br />
ve hâlâ ediyorlar? Cevabı çalışan sistem<br />
diyerek kolayca veririz. Ama bunu iyice<br />
analiz yapıp doğruları Türkiye’ye uygulamak<br />
lazım ki sonrasında Türkiye olarak<br />
“ben de varım” diyebilmeliyiz. Yani<br />
ben de bu teknolojileri üretiyorum, ben<br />
de Dünya ekonomisinde söz sahibiyim<br />
hatta liderim... Son 20 yılı baz alırsak<br />
bence Türkiye’den birçok Sergey Birin,<br />
Larry Page, Elon Musk, Mark Zuckerberg,<br />
Jeff Bezos, ve benzerleri gibi<br />
beyinler çıkmıştır ve hâlâ çıkmaktadır.<br />
Neden bütün bunlar bize olmuyor veya<br />
olamıyor. Bu cevabı zor olan büyük bir<br />
soru. Az önce konuştuk; o hedefe ulaşabilmek<br />
için bir an önce gereğinin layıkıyla<br />
yapılması lazım.<br />
Bu sektördeki gençlere neler tavsiye<br />
edersiniz?<br />
Yazılım teknolojileri alanında gençlerimize<br />
tavsiyem şunlar olabilir; yazılım<br />
kodunun tekrar kullanımına yönelik<br />
akılcı hızlı uygulamalar üretsinler.<br />
Yani hızlı kodlama yapılabilecek ve<br />
yazılım uygulamalarını daha rasyonel<br />
olarak idame etmeyi sağlayacak mantıkta<br />
çalışmalarını tavsiye ederim. Revaçta<br />
olan programlama dilleri ve yeni<br />
çıkan yazılım teknolojilerini yakından<br />
takip etsinler. Mesela günümüzde C#,<br />
Python, Java ve JavaScript dilleri özellikle<br />
Angular ve Node.js gibi dillerin<br />
kullanımı artan diller arasında. Bunun<br />
yanında yazılımcılığın olmazsa olmazı<br />
SQL programlama dillerindeki yenilikleri<br />
yakından takip etmelerini öneririm.<br />
Bu arada son birkaç yıldır Türkiye’de<br />
geliştirilmiş olan bazı “application framework”leri<br />
yani yazılım uygulama iskeletlerini<br />
öğrenmeleri ve kullanmaları<br />
onlara çok şey katar. Mesela www.serenity.is<br />
ve www.aspnetzero.com benim<br />
tavsiye edebileceklerim arasında.<br />
Her işi layıkıyla yapmak önemli. Bunun<br />
mutlaka daha çok getirisi olacaktır. Son<br />
olarak tavsiye edebileceğim şey; sadece<br />
Türkçe değil İngilizce kaynakları da<br />
takip etmeleri ve aklına gelen fikirleri<br />
hayata geçirmek için bıkmadan usanmadan<br />
çalışmaları. Hiçbir başarı kolaylıkla,<br />
defalarca çuvallamadan gelmiyor.<br />
Denemekten ve başarısız olmaktan<br />
korkmasınlar.<br />
Son olarak, hedefleriniz neler?<br />
Kısa vadede Amerika içinde bulunan<br />
müşteri firma portföyümüzü artırmayı<br />
ve yatırımcılarla çalışarak sıcak bir para<br />
akışı sağlamayı hedefliyoruz. Sonrasında<br />
ise bu parayı kullanarak uzun vadeli<br />
teknoloji yatırımları yapmak istiyoruz.<br />
Tabi ki bu işin özellikle Türkiye’de bir<br />
istihkam sağlaması ve büyümesi gibi<br />
uzun vadeli hedeflerimiz de var inşallah.<br />
Allah utandırmasın diyelim.<br />
www.metropoldergileri.com 47
HABER<br />
48<br />
TÜRKONFED BAŞKANI TARKAN KADOOĞLU:<br />
“AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN KOBİ ODAKLI<br />
GÜNCELLENMESİ ÖNCELİKLİ BEKLENTİMİZ”<br />
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, Brüksel’de gerçekleştirilen AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik<br />
Diyaloğu’nun ikinci toplantısında yaptığı konuşmada, AB-Türkiye Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin<br />
önemli bir ortak zemin oluşturduğunu belirterek; “KOBİ boyutu güçlü, güncel bir Gümrük Birliği’nin, ekonomik büyüme<br />
ve iş yaratımına katkısı uzun süreli olacaktır. AB ve Türkiye KOBİ’leri arasında karşılıklı etkileşim ve ortaklıklara<br />
yeni bir boyut kazandıran Gümrük Birliği, KOBİ’lerimizin yenilikçilik ekosistemindeki payını da güçlendirecektir” dedi.<br />
Türkiye’nin ilgili bakanlarıyla Avrupa<br />
Komisyonu’ndan muhataplarını, Türkiye<br />
ve AB iş dünyasının önde gelen temsilcileri<br />
ile bir araya getirerek doğrudan görüş<br />
alışverişinde bulunulmasına olanak tanıyan<br />
AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik<br />
Diyalog Toplantısı’nın ikincisine<br />
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nu<br />
(TÜRKONFED) temsilen Yönetim<br />
Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu<br />
katıldı. Başbakan Yardımcısı Mehmet<br />
Şimşek, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci,<br />
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent<br />
Tüfenkçi’nin de katıldığı toplantıda Kadooğlu,<br />
yaptığı konuşmada AB-Türkiye<br />
Gümrük Birliği’ne ilişkin önemli açıklamalarda<br />
bulundu.<br />
hataları tekrarlamadan, elimizdeki araçları<br />
işletmenin tam zamanıdır” dedi.<br />
KOBİ boyutu güçlü, güncel bir Gümrük<br />
Birliği’nin ekonomik büyüme ve iş<br />
yaratımına katkısının uzun süreli olacağını<br />
ifade eden Kadooğlu: “AB-Türkiye<br />
Gümrük Birliği’nin, 21. yüzyıl<br />
ticaret kurallarına uygun, KOBİ’lerin<br />
özel şartlarını göz önünde bulunduracak<br />
şekilde güncellenmesi ve hizmetler,<br />
kamu alımları ve tarım ürünlerini<br />
kapsayacak şekilde genişletilmesi<br />
ilişkilerin ihtiyaç duyduğu dinamizmi<br />
yeniden yakalaması için önemli bir fırsat<br />
olarak görülmelidir. AB ve Türkiye<br />
KOBİ’leri arasında karşılıklı etkileşim<br />
ve ortaklıklara yeni bir boyut kazandıran<br />
Gümrük Birliği KOBİ’lerimizin<br />
yenilikçilik ekosistemindeki payını da<br />
güçlendirecektir. Ekonomik entegrasyon<br />
ancak güçlü bir siyasi, sosyal ve<br />
kültürel entegrasyonla derinleştirilebilir.<br />
Dolayısıyla ilişkilerimizin temeli<br />
olarak katılım müzakereleri çerçevesini<br />
korumak kritik öneme sahip” şeklinde<br />
konuştu.<br />
Tarkan Kadooğlu: “Türkiye ve AB’nin<br />
gelecekleri ortak”<br />
TÜRKONFED olarak Türkiye’nin yönünün<br />
Avrupa Birliği olduğuna inandıklarını<br />
vurgulayan Kadooğlu, “Değişen<br />
küresel şartlar ve AB dinamikleri daha<br />
geniş, daha güçlü bir AB ihtiyacına işaret<br />
ediyor. Süreç içerisinde gereklilikleri<br />
yerine getiren Türkiye ve içte yapısal sorunlarını<br />
çözen AB’nin gelecekleri ortak<br />
olmaya devam ediyor. Dönemsel siyasi<br />
gerginliklerin aşılması, yapıcı bir söylemin<br />
benimsenmesi ve sonuç odaklı eylemlere<br />
geçilmesi AB ve Türk iş dünyasının<br />
ortak ve öncelikli beklentisidir. Bu<br />
doğrultuda yürürlüğe girdiği 1996’dan bu<br />
yana karşılıklı olarak kazan-kazan denkleminin<br />
önemli bir unsuru olan AB-Türkiye<br />
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi<br />
süreci önemli bir ortak zemin oluşturuyor.<br />
Taraflara somut kazançlar sağlayan<br />
araçların kısa görüşlü siyasi kaygılar<br />
sonucunda bloke edilmesinin olumsuz<br />
sonuçlarını net bir şekilde gözlemleyebildiğimiz<br />
bir dönem içerisindeyiz. Aynı<br />
“Gümrük Birliği güncellemesinde KO-<br />
Bİ’lerin özel şartları göz önünde bulundurulmalı”<br />
“Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunun<br />
derinleştirilmesi için iddialı adımlar atılmalı”<br />
Kurulmakta olan yeni dünya düzeninde<br />
iş dünyasının geleneksel sınırların ötesine<br />
geçen önemli sorumlulukları olduğunun<br />
altını çizen Kadooğlu, şöyle devam<br />
etti: “Yaşanabilir bir gezegen, toplumsal<br />
sorunlara kolektif çözümler üretebilen<br />
toplumlar iş dünyasının aktif katılımı<br />
olmadan sağlanamaz. Öte yandan iş dünyası<br />
içinde faaliyet gösterdikleri toplumlar<br />
açık, güvenli, özgür, çeşitliliğe olanak<br />
sağlayan ve dolayısıyla yaratıcı olmadıkça<br />
teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemeye<br />
öncülük edemezler. Bu doğrultuda<br />
iş dünyası olarak AB ve Türkiye resmi<br />
temsilcilerine önümüzdeki dönemde<br />
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, göç<br />
ve güvenlik alanında işbirliği, dijital ekonomi,<br />
enerji ve vize serbestleştirilmesi<br />
alanları öncelikli olarak Türkiye’nin<br />
AB’ye entegrasyonunun derinleştirilmesi<br />
yönünde farklı alanlarda cesur ve iddialı<br />
adımlar atılması çağrımızı yineliyoruz.”
www.metropoldergileri.com 49
RÖPORTAJ<br />
50<br />
Çiğdem Kurut<br />
Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi<br />
Prof. Dr. Mehmet Yıldırım;<br />
ArGe yapan, yapmayandan ayrılacak<br />
Öncelikle kendinizden bahseder<br />
misiniz?<br />
1973 yılında Sarayönü İlçesi Çeşmelisebil<br />
Kasabası’nda doğdum. Ailem<br />
ben çok küçükken Konya’ya taşındı<br />
ve ilköğretime Konya’da başladım.<br />
Nesrin ve Ayşegül Kardeşler İlkokulu,<br />
ardından Karma Ortaokulu ve Fatih<br />
Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’ni<br />
bitirdim. Teknik Lisede bilgisayar<br />
bölümünü tamamladım. Marmara<br />
Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi<br />
Bilgisayar Teknolojileri Eğitimi Bölümü’nde<br />
okudum. 1995 yılında, fakülteyi<br />
bitirir bitirmez Kocaeli Üniversitesi’nde<br />
Araştırma Görevlisi olarak<br />
akademisyenliğe başladım. Yüksek<br />
Lisans, Doktora, Doçentlik ve ardından<br />
Profesörlük. Tüm akademik hayatım<br />
Kocaeli Üniversitesi’nde geçti.<br />
Halen Kocaeli Üniversitesi’nde akademisyenliğe<br />
devam ediyorum. Ağırlıklı<br />
olarak yapay zeka yöntemleri ve<br />
bunların farklı alanlarda uygulanması<br />
üzerine çalışmalar yaptım.<br />
<strong>Bilişim</strong> son yıllarda sıkça kullanılan<br />
bir terim. <strong>Bilişim</strong> dendiği zaman ne<br />
anlamamız gerekiyor?<br />
“<strong>Bilişim</strong>” kelimesi günümüzde, İngilizce<br />
“informatics (enformatik)” kelimesindeki<br />
anlamı ile kullanılıyor. Bilgi<br />
mühendisliğinin pratikle ilgilenen branşı<br />
veya akademik anlamda bilgi biliminin<br />
uygulamaya dönük halidir. <strong>Bilişim</strong>,<br />
doğada ve mühendislik sistemlerinde<br />
bilginin temsili, işlenmesi ve sistemler<br />
arası iletişimini inceler. Hesaplama ve<br />
algılama ile ilgili ve sosyal boyutu olan<br />
bir kavramdır. Hesaplama ya da iletişim<br />
yoluyla bilginin dönüşümünü de<br />
kapsar. En üst seviyede anlamlı ve işe<br />
yarar bilgi (knowledge) ile ilgilenirken,<br />
en alt seviyede bilgisayarlarda işlenen<br />
ham veri (data) ile ilgilenir. Daha da<br />
anlaşılır söylemeye çalışırsak, bilişim,<br />
bilgi ve hesaplamanın teorik temellerini<br />
ve bunların bilgisayar sistemlerinde uygulanabilmelerini<br />
sağlayan teknikleri<br />
araştıran bir bilim dalıdır.<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği nedir?<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliğinin ne<br />
olduğunu tam olarak anlatabilmek için
Bilgisayar Mühendisliği ile arasındaki<br />
farklardan veya benzerliklerden bahsetmek<br />
gerekir. Her iki mühendislik<br />
dalında teknik dersler, özellikle de bilgisayar<br />
dersleri hemen hemen aynıdır.<br />
Her ikisinde de temel bilgisayar dersleri,<br />
donanım dersleri ve yazılım dersleri<br />
aşağı yukarı aynıdır. <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />
Mühendisliğinden mezun olan bir<br />
öğrenci Bilgisayar Mühendisliğinden<br />
mezun öğrenci ile aynı teknik dersleri<br />
aynı içerik ile görür. Hatta aynı referans<br />
kitaplar okutulur. Ayrıldıkları noktalardan<br />
bir tanesi şudur; <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />
Mühendisliğinde ilave olarak, üniversitelere<br />
göre farklılıklar arz etmekle beraber,<br />
yönetim bilimleri ile ilgili dersler<br />
de okutulmaktadır. Örneğin, Yönetim<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />
Analizi ve Tasarımı, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />
Güvenliği, <strong>Bilişim</strong> Hukuku, E-işletme,<br />
E-Ticaret, Adli <strong>Bilişim</strong>, Yönetim ve<br />
Organizasyon, Girişimcilik ve Kalite<br />
Yönetimi vb. dersleri içermektedir.<br />
İçerik olarak bakıldığında <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />
Mühendisliği daha geniş bir<br />
yelpazeye sahiptir. Bir Bilgisayar Mühendisi<br />
aldığı eğitim açısından değerlendirildiğinde<br />
tamamen teknik bir elemandır.<br />
Yaptığı iş gereği, örneğin bir<br />
yazılım firmasında çalışıyor olsa veya<br />
büyük bir firmanın bilişim departmanında<br />
çalışıyor olsa, ne kadar yükselir<br />
ise yükselsin üst yönetici kademelerine<br />
gelemeyecektir. Kendi kurmuş olduğu<br />
firmasının yönetimini bile, yeteri kadar<br />
büyüdükten sonra, profesyonel yöneticilere<br />
bırakmak zorunda kalacaktır.<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisi ise teknik<br />
bir eleman olmanın yanı sıra, en<br />
azından bilişim veya teknoloji firmalarında<br />
yöneticilik yapabilecek ve teknik<br />
ekip ile maksimum düzeyde iletişim<br />
kurabilecektir.<br />
Ayrıldıkları ikinci nokta ise, <strong>Bilişim</strong><br />
Sistemleri Mühendisliğinde son sınıf<br />
öğrencileri bir yarıyıl süresince<br />
iş yeri eğitimi adı altında, endüstride<br />
staj yapmakta ve uygulama yönünü<br />
geliştirmektedir. Bu, öğrencilere;<br />
kendilerini geliştirme, üniversite<br />
sonrasında işe adaptasyonlarını ve<br />
istihdamlarını kolaylaştırma imkânı<br />
tanımaktadır.<br />
Öğrenciler bu bölümü bilinçli olarak<br />
mı tercih ediyor?<br />
Tabii ki bunu ölçmenin kolay bir yolu<br />
yok. Ancak öğrencilerimizle yaptığımız<br />
görüşmelerden ve sohbetlerden bir<br />
çıkarım yapabiliyoruz. Benim bölümümde<br />
beş yıldır öğrenci alıyoruz ve<br />
geçen yıl ilk mezunlarımızı verdik. İlk<br />
yıllarda bir bilinçten söz etmek söz konusu<br />
değildi ve Bilgisayar Mühendisliklerine<br />
göre puanı nispeten düşük olduğu<br />
için tercih ettiklerini söylüyorlardı. Son<br />
birkaç yıl içerisinde ise bir farkındalık<br />
düzeyinin oluştuğunu ve daha bilinçli<br />
tercih yaptıklarını gözlemleyebiliyoruz.<br />
Puanlarımızın yükselmesi ve tercih<br />
edebilecekleri başka mühendislik alanları<br />
olmasına rağmen öğrencilerimizin<br />
bölümümüzü tercih etmeleri bu bilincin<br />
bir göstergesi olarak düşünüyoruz.<br />
Sizin bu bölümü seçmekteki amacınız<br />
neydi?<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği çok<br />
yeni bir bölüm. Türkiye’de ve Dünya’da<br />
son dokuz-on yıldır bilinmektedir.<br />
Meslekler gelişmekte ve ihtiyaçlar<br />
doğrultusunda dönüşüm geçirmekte,<br />
yeniden şekillenmektedirler. Bilgisayar<br />
Mühendisliği teknik ihtiyaçlara cevap<br />
vermekle beraber, bilgi yönetimi ve<br />
bilgi mühendisliği alanlarında yetersiz<br />
kalması sonucunda kendi içerisinden<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliğini<br />
doğurmuştur. <strong>Bilişim</strong> sistemlerinde<br />
görev alan paydaşların büyük çoğunluğu<br />
bilgisayar alanında eğitim almış<br />
mühendis veya teknik elemanlardan<br />
oluşmaktadır. Benim de geçmişim ve<br />
aldığım eğitim tamamen bilgisayar<br />
üzerinedir. Nasıl bilgisayarcı olduğumu<br />
sorarsanız şöyle cevap verebilirim;<br />
1987-1990 yılları arasında lisedeydim.<br />
Bilgisayar Türkiye’ye yeni yeni girmeye<br />
başlamıştı ve geleceğin mesleği<br />
olarak görülmekteydi. Ben de tamamen<br />
şans diyebileceğim bir rastlantı sonucu<br />
lisede bilgisayar bölümü öğrencisi olmuştum.<br />
Bilgisayar konusunda oldukça<br />
iyiydim ve çocuk yaşlarda birisinden<br />
beklenmeyecek kadar bilinçli olarak<br />
geleceğimi bilgisayar üzerine kurmak<br />
istiyordum. Bu nedenle, Marmara<br />
Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi<br />
Bilgisayar Teknolojileri Öğretmenliğini<br />
tercih ettim. 1987 yılından bu yana<br />
bilgisayarla iç içeyim.<br />
Türkiye’de bu alanda eğitim verilmesi<br />
süreci nasıl ilerliyor?<br />
Bilindiği üzere, Mesleki ve Teknik<br />
Ortaöğretim Kurumlarının öğretmen<br />
ihtiyacını karşılamak ve Teknik Öğretmen<br />
yetiştirmek üzere kurulmuş olan<br />
Teknik Eğitim Fakülteleri 2009 yılında<br />
kapatılmış ve yerlerine Teknoloji Fakülteleri<br />
kurulmuştur. Teknoloji Fakülteleri<br />
mühendis ünvanına sahip mezunlar<br />
vermektedir. Teknoloji Fakülteleri kurulurken,<br />
fakülte altında açılacak bölümlere<br />
karar verme aşamasında, bazı<br />
üniversiteler örneğin; Selçuk, Sakarya,<br />
Marmara ve diğer bazı üniversiteler Bilgisayar<br />
Mühendisliği Bölümü açmaya<br />
karar vermiş, bazı üniversiteler de örneğin;<br />
Kocaeli, Muğla Sıtkı Koçman, Manisa<br />
Celal Bayar, Karabük ve diğer bazı<br />
üniversiteler <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği<br />
Bölümü açmaya karar vermiştir.<br />
İkinci yolu tercih edenler, hali hazırda<br />
üniversiteleri bünyesinde Mühendislik<br />
Fakültesi altında Bilgisayar Mühendisliği<br />
Bölümünün zaten yer alması ve<br />
farklı fakültelerde olsa da aynı isimle<br />
ikinci bir bölüm açmamak için <strong>Bilişim</strong><br />
Sistemleri Mühendisliğini açmayı<br />
tercih etmişlerdir. Şu an Türkiye genelinde,<br />
140’ın üzerinde farklı üniversitede<br />
Bilgisayar Mühendisliği bölümü<br />
bulunmaktadır. Bunlardan 7 tanesi de<br />
Teknoloji Fakültelerinde yine Bilgisayar<br />
Mühendisliği adı altında eğitim-öğretim<br />
vermekte ve bilimsel araştırmalar<br />
yapmaktadır. <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği<br />
üçü vakıf olmak üzere 11<br />
üniversitede yer almaktadır. Sayıca Bilgisayar<br />
Mühendisliğinden daha azdır,<br />
daha yenidir ve bu nedenle farkındalığı<br />
da nispeten düşüktür. Ancak her geçen<br />
yıl giriş puanları yükselmekte ve tercih<br />
edilir hale gelmektedir. Geçtiğimiz yıl,<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği’nin<br />
giriş puanları diğer birçok mühendislik<br />
alanından daha yüksekte idi. Yurt<br />
dışındaki üniversitelere baktığımızda<br />
ise <strong>Bilişim</strong> (Informatics) bölümlerinin<br />
sayısının Türkiye’ye oranla daha fazla<br />
olduğunu görmekteyiz. Umuyorum<br />
ki üniversitelerimizde, özellikle vakıf<br />
üniversitelerinde, <strong>Bilişim</strong> Sistemleri<br />
www.metropoldergileri.com 51
RÖPORTAJ<br />
52<br />
Mühendisliği bölümlerinin sayısı artacaktır.<br />
Vakıf üniversiteleri sektörlerle<br />
ve piyasa ile daha içi içedir ve piyasa<br />
taleplerine daha hızlı reaksiyon verebilmektedir.<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisliği’nin<br />
piyasaya olan katkısı nasıl olacak?<br />
<strong>Bilişim</strong> ve teknoloji sektöründe iş yapan<br />
firmalar en çok katkıyı göreceklerdir<br />
diye düşünüyorum. En başta, bilişim<br />
sektöründe yönetici ihtiyacı artık ciddi<br />
bir sorun olmaktan çıkacak ve bu eksikliği<br />
<strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisleri ile<br />
kapatacaklarını umuyorum. Hem bilişim<br />
ve teknolojiye hakim hem de yöneticilik<br />
yeteneklerine sahip mühendisler<br />
bu firmaları yönetecekler. Firmalar, dışarıdan<br />
yönetici bulmak yerine kurum<br />
içerisinden yönetici çıkaracaklar ve kurumsal<br />
aidiyetin tesisine katkıda bulunacaktır.<br />
Bir başka katkısı da, bir yarıyıl<br />
süreli işyeri eğitimi sayesinde, firmalar<br />
istihdam edecekleri mühendisleri daha<br />
öğrenci iken tanımış olacak, kendileri<br />
için en uygun istihdamı gerçekleştirebileceklerdir.<br />
Firmaların kendi iş süreçleri<br />
içerisinde ihtiyaç duyduğu bilgi<br />
yönetimi ve karar destek sistemlerini<br />
de <strong>Bilişim</strong> Sistemleri Mühendisleri gerçekleştirebilecektir.<br />
Toplumsal ve yönetsel anlamda bilişim<br />
teknolojilerinin etkisi nedir?<br />
İşletmeler; hizmet ve ürün kalitesini<br />
artırmak, iletişim, pazarlama ve satış<br />
maliyetlerini azaltmak, müşterilere<br />
hızlı cevap verebilmek, farklı coğrafyalardaki<br />
pazarlara açılmak ve daha<br />
hızlı ürün geliştirmek amacıyla bilişim<br />
teknolojilerini kullanmaktadır. <strong>Bilişim</strong><br />
teknolojileri üretim maliyetlerini azaltır<br />
iken, diğer taraftan da işsizlik oranının<br />
artmasına katkıda bulunmaktadır. Bazı<br />
mesleklerin ve iş kollarının kaybolmasına<br />
hız kazandırmaktadır.<br />
Geçmişte sadece işyerlerinde kullandığımız<br />
bilişim teknolojileri artık toplumsal<br />
hayatımızın her aşamasında kullanılır<br />
bir hal almıştır. İnternet bankacılığı<br />
sayesinde banka şubelerine gitmiyoruz<br />
artık. Birçok hizmet noktasında İnternet<br />
üzerinden randevu alarak kuyruklarda<br />
bekleme olgusu ortadan kalktı. Alışverişlerimizi<br />
internetten yapıyor, yeni<br />
çıkan müzik kliplerini ve filmleri dahi<br />
evden takip ediyoruz. Uzaktan eğitim<br />
aracılığı ile üniversite eğitimini bile<br />
üniversiteye gitmeden tamamlayabiliyoruz.<br />
İş seyahatlerimiz azalmış, başka<br />
şehirlerdeki hatta ülkelerdeki toplantılarımızı<br />
ve iş görüşmelerimizi kendi<br />
ofisimizden veya evimizden yapıyoruz.<br />
<strong>Bilişim</strong> teknolojileri ile birlikte mesafelerin<br />
bir önemi kalmamıştır. Zamandan<br />
tasarruf ediyoruz. Seyahat maliyetlerimiz<br />
düştü. Bilgiye ulaşım kolaylaştı.<br />
Çok uzaktakilerle bile iş yapabilme<br />
kabiliyetimiz gelişti. Ancak, bu kadar<br />
faydaları olan bilişim teknolojileri, diğer<br />
taraftan da bizleri asosyal bireyler<br />
haline getiriyor. Mobil telefon, tablet ve<br />
bilgisayarlarımızla geçirdiğimiz süreler<br />
artar iken; aile, arkadaş toplulukları<br />
veya toplum içerisinde geçirdiğimiz süreler<br />
azalmaktadır. İnternet kafelerde,<br />
gençlerimiz dünyanın öbür ucundan insanlarla<br />
tanışıp konuşup sosyalleştiğini<br />
zannederken, hemen yan masada oturan<br />
birsi ile tanışmayı arkadaş olmayı ihmal<br />
etmektedir. İçine kapanık, pısırık,<br />
toplumsal görgü ve beceriden yoksun<br />
bireyler haline geliyoruz. Sonuç olarak,<br />
bilişim teknolojilerinin ve iletişim araçlarının<br />
diğer teknolojiler gibi olumlu ve<br />
olumsuz özellikleri vardır. Önemli olan<br />
bu özellikleri doğru kullanabilmek ve<br />
hem toplumu hem de teknolojiyi doğru<br />
yönlendirebilmektir.
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> Projesi ile ilgili neler<br />
söylemek istersiniz?<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>ni, bilişimci olmam ve<br />
yaşamımı sürdürdüğüm şehirde yer<br />
alması nedeniyle yakından takip ediyorum.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>nin ülkemizin gelişiminde<br />
önemli kilometre taşlarından<br />
birisi olacağına inanıyorum. Akademisyenler<br />
ve bilim adamları üniversitelerde<br />
yeni bilimsel yöntemler geliştirirler,<br />
yeni buluşlar yaparlar. Ancak, fonksiyonları<br />
veya rolleri gereği, bunları<br />
teknolojik bir ürüne dönüştüremezler.<br />
Üniversitelerde üretilen bilginin ürüne<br />
dönüştürülmesi ve katma değer sağlanması,<br />
ancak inovasyonla mümkündür<br />
ve araştırma ve geliştirme (Ar-Ge)<br />
merkezlerinde veya firmaların Ar-Ge<br />
birimlerinde yapılabilir. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />
bu anlamda, Ar-Ge yapan bilişim, yazılım,<br />
elektronik, robotik vb. firmalara<br />
ev sahipliği yapacak. Hatta, ilk etapta<br />
30’a yakın Ar-Ge firması <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong><br />
yönetimince belirlendi bile. Toplamda<br />
5 bine yakın firmanın yer alması düşünülmekte.<br />
Böylesine büyük bir teknoloji<br />
merkezinde 70 binin üzerinde bilişimci<br />
mühendis, programcı ve teknik elemanın<br />
istihdam edilmesi öngörülmektedir.<br />
Sembolik bir katkı olsa da; İŞKUR,<br />
Kocaeli Üniversitesi ve Gebze Teknik<br />
Üniversitesi işbirliği ile Nitelikli <strong>Bilişim</strong><br />
Uzmanlığı sertifikasyon programı<br />
düzenledik ve <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>ne teknik<br />
eleman yetiştirdik.<br />
Bu projenin Türkiye’ye olan katkısı<br />
dışında üniversitelere de katkısı olacak<br />
mı?<br />
Kesinlikle evet. Türkiye’de, üniversitelerin<br />
teknoloji üretemediği, topluma ve<br />
ekonomiye katma değer sağlamadığı<br />
gibi bir algı var. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> sayesinde,<br />
öncelikle, bu algı yıkılacak kanaatindeyim.<br />
Bilgi üretmekle teknoloji<br />
üretmek farklı şeylerdir. Üniversiteler<br />
rolleri gereği bilgi üretirler. Teknolojik<br />
ürün üretenler ise Ar-Ge yapan mühendislerdir<br />
ve Ar-Ge’nin çok yüksek maliyetleri<br />
vardır. Üniversiteler, ekstra bir<br />
yöntemle desteklenmedikleri sürece, bu<br />
maliyetleri karşılayabilecek kurumlar<br />
değillerdir. Özel sektörümüz ve firmalarımız<br />
da maalesef yıllarca, bünyelerinde<br />
Ar-Ge birimleri kurmak yerine, hazır<br />
teknoloji ithal ettiler, dışarıya patent<br />
paraları ödediler ve ödemeye de devam<br />
etmektedirler. <strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong> sayesinde<br />
Ar-Ge yapan firmalar yapmayanlardan<br />
ayrılacak, yapanlar desteklenirken yapmayanlar<br />
oyundan düşecektir. Firmalar<br />
kendi sorumluluklarını üniversitelere<br />
artık yükleyemeyeceklerdir.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nde yer alan Ar-Ge firmaları<br />
ile üniversiteler mecburen işbirliği<br />
içerisinde olacaklardır. Bu işbirliği,<br />
firmanın bir sorununu çözerken, üniversiteyi<br />
veya bilim adamını da o sorun<br />
çevresinde odaklanmaya zorlayacak,<br />
dolayısıyla üniversiteyi yönlendirebilecektir.<br />
Üniversite, sadece yeni bir şey<br />
yapmış olmak için değil, bir derde deva<br />
olabilecek hedefe yönelik bir çalışma<br />
yapacaktır<br />
Üniversitelere doğrudan somut bir katkı<br />
da şudur; Ar-Ge sürecinde, çalışan<br />
olarak veya danışmanlık hizmetleri<br />
kapsamında üniversitelerden destek<br />
alınacaktır, bu da üniversitelere kaynak<br />
aktarımı anlamına gelmektedir. Tabii ki<br />
üniversitelerimiz de daha fazla kaynak<br />
kapma peşinde, bir birleri ile veya yurt<br />
dışı üniversiteleri ile rekabet içerisinde<br />
olacaktır.<br />
Son olarak neler söylemek istersiniz?<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>’nin faydalarından bir<br />
tanesi de mühendislerimize olacaktır.<br />
Mühendislerimiz endüstride, ekseriyetle<br />
beyaz yaka olarak çalışmakta, idareci<br />
veya teknik eleman olarak görev<br />
yapmaktadır. Oysa ki bir mühendisin<br />
asıl görevi Ar-Ge yapmak, tasarım yapmaktır.<br />
<strong>Bilişim</strong> <strong>Vadisi</strong>, bilişim ve teknoloji<br />
sektörüyle sınırlı kalsa da, mühendislerimize<br />
bu imkânı verecektir.<br />
www.metropoldergileri.com 53
HABER<br />
54<br />
Konya Bilim Merkezi, 3.5 Yılda<br />
915 Bin Bilim Meraklısını Ağırladı<br />
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Konya’ya kazandırdığı Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk Bilim Merkezi, 2017’de<br />
adeta ziyaretçi akınına uğradı. Konya Bilim Merkezi, 2017 yılında 305 bin ziyaretçiyi ağırlarken açıldığı günden<br />
bu yana 915 bin bilim meraklısına ev sahipliği yaptı.<br />
Türkiye’nin yüksek standartlı ilk bilim<br />
merkezi olan Konya Bilim Merkezi,<br />
2017’de Türkiye’nin farklı şehirlerinden<br />
yüzbinlerce ziyaretçiye ev<br />
sahipliği yaptı.<br />
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı<br />
Tahir Akyürek, Türkiye’nin TÜBİ-<br />
TAK destekli ilk bilim merkezi olma<br />
özelliği taşıyan Konya Bilim Merkezi’nin<br />
planetaryumu, bilimsel sergileri,<br />
astronomi günleri, etkinlikleri ve<br />
toplantı salonları ile Konya’nın yeni<br />
cazibe merkezlerinden ve yeni sembollerinden<br />
biri olduğunu söyledi.<br />
Tarihte hem bir başkent hem de bilimin,<br />
ticaretin, sanayinin merkezi<br />
konumunda olan Konya’nın bu konumuna<br />
adım adım erişme yolculuğunda<br />
olduğunu vurgulayan Başkan<br />
Akyürek, Konya Bilim Merkezi’nin<br />
Konya’nın bilim merkezi olma vasfına<br />
katkı yaptığını dile getirdi.<br />
Bilim Merkezi’nin, diğer bilim merkezlerinde<br />
çalışacak personele eğitim<br />
vererek bu konuda da öncülük yaptığını<br />
kaydeden Başkan Akyürek, Milli Eğitim<br />
Bakanlığı ile imzalanan protokol<br />
çerçevesinde 81 ildeki fen lisesi öğrenci<br />
ve öğretmenlerinin de Konya Bilim<br />
Merkezi’nde bilim ve teknolojiyle buluştuğunun<br />
altını çizdi.<br />
Konya Bilim Merkezi’nin öğrencilerin<br />
bilimsel deneyler yapmasına,
doğayı keşfetmesine, teknolojiyi tanımasına,<br />
bilimsel etkinliklerle iç<br />
içe, verimli tatiller geçirmesine de<br />
çeşitli projelerle katkı sağladığını<br />
kaydeden Başkan Akyürek, “Bu yıl<br />
ilk kez atölye ve laboratuvar alanında<br />
yaz kampı düzenledik. Haftanın<br />
belirli günlerinde Bilim Merkezi’nde<br />
kampa alınan ilkokul, ortaokul ve<br />
fen lisesi öğrencilerimiz, bilimsel<br />
etkinliklerle iç içe, verimli bir yaz<br />
tatili geçirdi” dedi.<br />
2017’DE 305 BİN ZİYARETÇİ<br />
Planetaryumu, astronomi günleri, bilimsel<br />
sergileri, etkinlikleri ve toplantı<br />
salonları ile Konya’nın yeni cazibe<br />
merkezlerinden ve yeni sembollerinden<br />
biri haline gelen Bilim Merkezi’ni 2017<br />
yılında 305 bin bilim meraklısı ziyaret<br />
ederken, hizmete açıldığı 2014 yılı Nisan<br />
ayından bu yana ziyaret edenlerin<br />
sayısı 915 bin 556 kişiye ulaştı.<br />
Konya Bilim Merkezi 2017 yılında<br />
Konya Bilim Festivali, Türkiye Bilim<br />
ve Teknoloji Merkezleri Konferansı,<br />
Bilim Tarihi Yaz Okulu, STEM &<br />
MAKERS gibi önemli organizasyonların<br />
yanı sıra; söyleşiler, atölye çalışmaları,<br />
gezici bilim tırı, “Sosyal Bilimler<br />
Makale Yarışması’’ ve “5 Dakikada<br />
Bilim’’ adlı video yarışmaları, su roketi<br />
yarışması, Türkiye Fen Liseleri Fizik<br />
Zümre Başkanları Kampı gibi birçok<br />
etkinliğe imza attı.<br />
www.metropoldergileri.com 55
RÖPORTAJ<br />
56<br />
Çiğdem Kurut Zeynep Öztop<br />
Mühendislerin mavi önlüğü<br />
giymesi lazım<br />
PROF. DR. NECMETTİN TARAKÇIOĞLU<br />
Selçuk Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Teknopol’le tüm sanayiye Ar-Ge hizmeti veriyor. Pek çok sektörün bu alandaki<br />
açığını kapatacak olan Teknopol aynı zamanda üretimle de adından söz ettiriyor. Teknopol’ü ve Teknoloji<br />
Fakültesini Dekan V. Prof. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu ile konuştuk…<br />
<strong>Bilişim</strong> ve teknoloji dediğimizde aklımıza<br />
ne gelmeli?<br />
<strong>Bilişim</strong> için her tür bilginin harmanlandığı<br />
yer diyelim. Teknoloji deyince<br />
bilimin ürettiği bir teknik var. Teknoloji<br />
bilişimin bir alt kümesi diyebiliriz.<br />
Selçuk üniversitesinde bir teknoloji<br />
fakültesi kurulmuş durumda. Bunun<br />
kuruluş amacı hakkında bilgi verir<br />
misiniz?<br />
Teknoloji fakültesi öğrencilerini iş ile<br />
öğrencilik sırasında temas ettiren, pratiğini<br />
arttıran, uygulama eksikliğini<br />
gideren fakülte olması için açıldı. Ben<br />
80’li yıllardan beri hem üniversite kariyeri,<br />
hem de endüstri yaptım. 2000<br />
yılından sonra organize sanayiye geçtim.<br />
Organize sanayide 2000 yılından<br />
itibaren kendi alanımın ustalık dönemini<br />
yaşadım. Orada artık üst sevide<br />
işler yapma noktasına geldik. Teknoloji<br />
ile ilgili temelin oluşması yıllar alıyor.<br />
Mezun olduktan sonra çırak oluyorsun.<br />
Makine mühendisliğinden mezunum.<br />
Ben de çırak olarak mezun oldum. Çünkü<br />
uygulama eksikliği var. Bu uygulama<br />
eksikliği giderilebilir mi sorusuna<br />
cevap aradık. Son sınıfın bir dönemini<br />
endüstride geçirdim. Burada öğrenciler<br />
bir bakıma çırak gibi diyelim. Profesörlüğe<br />
çıraklıktan geliyorsun. Biz işin<br />
çırağı olmazsak başarılı olamayız. Endüstri<br />
hayatımda 4 şirket kurdum. 4 şirket<br />
de çalışıyor. 2 tanesini üniversiteye<br />
kurdum, 2 tanesi şahsi şirketim. Bunlar<br />
insana bir ufuk açıyor. İş yeri de aldığı<br />
öğrenciyi sahiplenirse daha sonrasında<br />
zaten sen gitme diyor. Ben kendi şirketimde<br />
hep öğrenci çalıştırdım. Part time<br />
iş arayan çocuklar. 5 gün çalıştılar, 3’e<br />
düştü sonra 2’ye düştü. Bu önemli değil.
Hepsini taşıdım. Şimdi onların her biri<br />
sanayide farklı farklı birimlerde çalışıyor.<br />
Akademik hayatımızın gerisinde<br />
iyi iz bırakan asistanlar, öğrenciler bırakmalıyız.<br />
Teknoloji Fakültesi’nde öğrencilere<br />
neyi öğretiyorsunuz?<br />
Teknoloji fakültesinde farklı bölümler<br />
var. Makine mühendisliği, elektrik<br />
elektronik mühendisliği, bilgisayar mühendisliği,<br />
biyomedikal mühendisliği,<br />
malzeme mühendisliği vs. dolayasıyla<br />
her biri kendi alanlarında eğitimlerini<br />
alıyorlar.<br />
Teknopol adında şirket kurdunuz.<br />
Öğrenciler için uygulama merkezi mi?<br />
Evet dediğiniz gibi. Teknopol; sanayinin<br />
içerisinde 10 bin metrekare bir alanda<br />
faaliyet gösteriyor. Sadece Selçuk<br />
Üniversitesi değil, tüm üniversitelere<br />
açık bir alan. İmkânları kullanmak isteyenler<br />
bize başvuruyor. Biz de programı<br />
yapıyoruz.<br />
Üretim de yapılıyor mu?<br />
Burası aslında bir eğitim merkezi ama<br />
bizim kafamız hep üretimde. Teknopol<br />
zaten buradan çıktı. Rektörümüzün de<br />
teşvikiyle Teknopol üretim merkezi<br />
oldu. DPT’den aldığımız destekle bir<br />
cihaz geliştirdik. Arkada bir baraka<br />
var, oraya kurdum. Proje tamamlandıktan<br />
sonra “Hocam bittiyse artık çöpe<br />
atalım” dediler. En kötüsü de bu. Proje<br />
yapılıyor, icraata gidiyor ya rafa ya da<br />
çöpe gidiyor. Sonradan da pişman oldum.<br />
Devletin parasıyla bir iş yaptım.<br />
Sonra bir işe yaramıyor. Ben size bir<br />
vakıf şirketi kurayım, bir kuruşunu da<br />
almayım dedim. Bu materyal oranın<br />
temel sermayesi olsun. Kendi özel şirketimi<br />
de sponsor yaptım. Bir yüksek<br />
lisans öğrencim vardı onu da başına<br />
koydum. Şirket 10 yıldır hayatta, devam<br />
ediyor. Bir niyet ettik karşılığında<br />
on bulduk. O zamanlar Türkiye’de bu<br />
proje yoktu. Yaklaşık 7 yıl lazerle uğraştım.<br />
Savunma sanayinin aşılmaz bir<br />
duvar olduğunu görünce kendi kendime<br />
daha küçük işlere bakmalıyım dedim.<br />
Endüstriye yöneldim. Bir de medikal<br />
sektörüne yöneldim. Medikal lazer<br />
yaptık. Ankara üniversitesinde çalışan<br />
cihazlarımız var.<br />
Teknopol’de hangi sektörü hedeflediniz?<br />
Teknopol şirketinde savunma sanayisini<br />
hedef aldık. Zırhlı araçlarla ilgili bir<br />
projemiz var. Endüstride taşıma robotları<br />
Türkiye’de yapılmıyor. Farklı illerden<br />
seçmiş olduğumuz bir ekip oluşturduk.<br />
CNC operatörü robot yaptık.<br />
Mükemmel bir cihaz. Baktıkça keyfini<br />
çıkarıyoruz. Yapılan iş değil de yapılmayan<br />
işteyiz biz. Şu anda Teknopol’ün<br />
ürettiği net iki şey var. Bir tanesi savunma<br />
sanayilerine gizli projeler gidiyor.<br />
İkincisi endüstriyel operatörlük yapan<br />
robot projesi.<br />
Yürüttüğünüz başka projeler neler?<br />
OTOMATİK DEPO RAF SİSTE-<br />
Mİ; Otomatik depo sistemleri genellikle<br />
büyük hacimli ve ağır yüklerin<br />
depolanmasında, alanların yetersiz olması<br />
nedeniyle depolama yoğunluğunun<br />
yüksek olduğu durumlarda tercih<br />
ediliyor. Sistemlerin insansız olarak<br />
tam otomatik şekilde çalışması, insan<br />
hatalarının önüne geçtiği gibi, deponun<br />
yüksek hassasiyetli ve en verimli şekilde<br />
kullanılmasına imkan tanıyor.<br />
GÜNEŞ TAKİP SİSTEMİ; Fotovoltaik<br />
panellerin maksimum verimle<br />
ve maksimum çıkış gücü sağlayarak<br />
çalıştığı nokta, güneş ışınlarının panel<br />
yüzeyine yaptığı açıya ve panel<br />
sıcaklığına bağlı olarak değişiyor. Bu<br />
proje, maksimum güç noktası izleyi-<br />
www.metropoldergileri.com 57
RÖPORTAJ<br />
58<br />
ci sistemlerin adaptif bulanık mantık<br />
yöntemiyle kontrolünün sağlanmasına<br />
yönelik bir proje.<br />
AYDINLATMA VE YANGIN DE-<br />
NETİM SİSTEMİ ; kurum ve kuruluşlarda<br />
kullanılması amaçlanan, akıllı<br />
aydınlatma ve yangın algılama sisteminin<br />
geliştirilmesine yönelik.<br />
STAJ VE İŞYERİ EĞİTİM YAZI-<br />
LIMI; Staj uygulaması ve işyeri eğitim<br />
uygulaması bulunan fakültelerde<br />
kullanılması amaçlanan, dijital arşivleme<br />
modülüne sahip bir öğrenci staj/<br />
eğitim yazılımının geliştirilmesine<br />
yönelik hazırlandı.<br />
AMBULANS YOL KONTROL<br />
SİSTEMİ; Bu proje de, trafik yoğunluğunun<br />
hızlı artışından dolayı geçiş<br />
üstünlüğü bulunan fakat yeterince fark<br />
edilemeyen, geçiş için boşluk bulamayan<br />
araçların fark edilebilmesi ve geçiş<br />
üstünlüğünü kullanabilmesi için, GPS<br />
tabanlı bir araç uyarı sisteminin geliştirilmesine<br />
yönelik. Bunun gibi çok sayıda<br />
çalışmamız söz konusu.<br />
Şu anda kara geçmiş bir şirket olarak<br />
görülüyor mu?<br />
Ciddi görüştüğümüz birkaç müşterimiz<br />
var. Bizim amacımız bir sanayici<br />
gibi bir kar şirketi olmak değil. Biz bir<br />
üretim şirketi değil, Ar-ge şirketiyiz.<br />
Üretmek zorunda kaldığımız zamanlar<br />
da üretiyoruz.<br />
Üniversitelerden bu tarz çok proje<br />
çıkar mı?<br />
Çıkar elbet. Bizim gibi meraklı ve bu<br />
işten keyif alanın sayısı çok az. Hizmet<br />
aşkı olması gerekiyor. Biz aslında<br />
endüstri dört sıfırın temelini yaptık.<br />
Endüstri dört sıfırı dünyanın konuştuğu<br />
cihazların birbirleriyle haberleşerek<br />
üretimin devam ettiği insansız bir üretim<br />
modelidir. Konya’da operatör sıkıntısı<br />
var, eleman bulamıyorlar. Burada<br />
bir yükleme hanemiz var. Robot tezgâhla<br />
haberleşiyor. Dört tezgâhı yan yana<br />
bağlıyor. Dolaysıyla teknolojinin son<br />
noktasını yakalamış durumdayız. Bu<br />
Selçuk Üniversitesi’nin bir başarısıdır.<br />
Selçuk Üniversitesi’nin böyle bir imkânı<br />
olmasaydı bizim de böyle bir proje<br />
yapma şansımız olmazdı. Bu bir hayır<br />
kapısıdır dedik. Ben şahsen bunun hayatıma<br />
yansıyan bereketini yaşadım.<br />
Akademisyenlik ve sanayicilik. Bu<br />
ikisi aslında bir arada rahatlıkla yürütülebilir<br />
mi?<br />
Bana hep “Hem hocalık, hem bu iş.<br />
Nasıl yürütüyorsunuz” diye sorarlar.<br />
Ben ortalama bir Türk insanıyım. Süper<br />
bir zekâm yok. Ama hep bir artım<br />
vardı. Niyet başlangıcı ifade eder. Ben<br />
hep iyi niyetliydim. İyi hesaplama, iyi<br />
planlama, iyi proje… diye bu böyle gider.<br />
İslam toplumları bu kaderle gayret<br />
arasındaki tam noktayı keşfedebilse<br />
inanılmaz gelişme olur. Biz kendi tembelliğimizi<br />
kadere bağlıyoruz. Böyle<br />
bir şey yok. Rabbim ben size akıl ve<br />
irade verdim diyor. Gayret olmadan<br />
olmaz. Önce niyet sonra gayret. Zaten<br />
siz bunları yaptıktan sonra bereket<br />
kapısı açılıyor. Hiçbir zaman temelimizde<br />
para olmadı. “Hocam ne yapıyorsun?<br />
Zaten paran var. Dersini anlat<br />
evine git” diyorlar. Ama ben arkamda<br />
bir fayda bırakmayayım mı? Büyük işlerden<br />
söz etmiyorum. Kendi çapımda<br />
fayda sağlamaya çalışıyorum. Benim<br />
hayatım 2N 1G’den oluyor. Yani niyet,<br />
gayret, nimet… Endüstri daha zordur.<br />
İşlemci, yatırımcı, ithalatçı ihracatçı<br />
hepsini olacaksın. Benim nokta kadar<br />
bilgim 3M’den oluşuyor. Ben önce<br />
matematik sonra makine mühendisliği<br />
daha sonrada malzeme mühendisliğinden<br />
kariyer yaptım.<br />
Teknopol için yeni planınız var mı?<br />
Sanayi Odası’nın 3 kümesi var. Otomotivciler,<br />
dökümcüler, tarım makineleri<br />
kümesi. Hepsiyle bir araya geldik. En-
düstriyi geliştirelim, veriminizi arttıralım,<br />
Ar-Ge’nize destek olalım dedik.<br />
En iştahlı küme dökümcüler kümesiydi.<br />
Her şeyi manuel yapıyorlar ve ağır<br />
işleri var. Çizimleri bitirdik, makineye<br />
döktük. Kumu nasıl kazanabiliriz diye<br />
kum atıklarını da bulduk. Tamam, biz<br />
hazırız dedik. Bir ay geçti ses gelmedi.<br />
Bu şekilde 6 ay geçti. Sanayiciler evet<br />
çok hevesli ama yoğunluktan iyice kafaları<br />
karışmış. Kötü bir niyet yok lakin<br />
bir dağınıklık var. Biz sanayici değiliz,<br />
üniversiteye yakışacak yeni işler yapacağız.<br />
Çekirdek bir ekiple, ürünle çıktık.<br />
Şimdi medikal sektörüyle ilgili projeler<br />
var. Kendi şirketimin bünyesinde<br />
ama Teknopol de Ar-Ge’sini yapacak.<br />
Bu şekilde sanayiye kazandırmış olacağız.<br />
Büyük ulusal firmalardan çeşitli<br />
teklifler aldık. Bunlar arasında Türkiye’de<br />
ilk defa yapılacak olan projeler de<br />
söz konusu. Rafta olan birçok projemiz<br />
var. Medikalle ilgili 4, 5 başlık var. Yoğun<br />
bakımda yatan hastaların yarısından<br />
çoğu emboli geçiriyor. Bunu önleyecek<br />
bir cihaz geliştirdik. Hastaya iki<br />
çorap giydiriyoruz. Bu çorap tansiyonla<br />
entegre çalışıyor. Hastanın tansiyonu<br />
düştüğünde devreye giriyor. Ayaktan<br />
yukarıya doğru kan pompalıyor. Bir ilaç<br />
dağıtım robotu yaptık. Doktor reçeteyi<br />
giriyor. Sisteme düşüyor ve bu robot tek<br />
tek ilaçları seçiyor. Tekrar 4 kez kontrol<br />
ediyor. Daha sonra paketliyor, barkotluyor.<br />
İlgili servis koduna gönderiyor.<br />
Doğru hastaya, doğru zamanda, doğru<br />
ilacı veriyor. Dünyada yanlış ilaçtan<br />
ölen sayısı oldukça fazla. Bu robotta<br />
hata payı sıfır. Dünya buna geçti Türkiye<br />
de buna geçecek. Nereden nereye<br />
geldik. Hayal gibi diyorum. İyi niyet,<br />
iyi proje, iyi sonuç.<br />
Sanayicinin en büyük eksikliği Ar-Ge<br />
diyebilir misiniz?<br />
Son 10 yılda hükümet çok destekliyor.<br />
Bunları yapan firma sayısı gün<br />
geçtikçe artıyor. Daha kolayı var.<br />
Üniversite oraya bir birim açmış.<br />
Önceden sanayicinin sıkıntısı şuydu;<br />
kampüse gelecek, ben derste olacağım,<br />
beni bulamayacak. Bir araya<br />
gelmekte bile sıkıntı var. Biz size çok<br />
güzel bir ara yüz oluşturduk. Siz sadece<br />
sıkıntınızı söyleyin. Beyin gücü<br />
var. Onların günlük işlerle boğuşmalarına<br />
hiç gerek yok. Üstelik fikir<br />
de sunuyoruz. Tabi makine alacaksa<br />
onun bir bedeli var.<br />
Son olarak ne söylemek istersiniz?<br />
Bizim insanımız çok zeki fakat zincir<br />
olmayı beceremiyoruz. Erasmus<br />
üyesi ülkeler Avrupa Birliği projeleri<br />
yapıyorlar. Problemleri eleman bulamamak.<br />
Kuşaklarında büyük algı<br />
penceresi var. O pencereyi bulmak lazım.<br />
Nesilde sıkıntı yok. Gençlik hızlı<br />
adapte oluyor. Bizim doğru pencereyi<br />
bulmamız lazım. Bütün Erasmus ülkelerinde<br />
bu sıkıntı var. Mavi önlüğü<br />
kimse giymek istemiyor. Her yerde mi<br />
acaba böyle diye merak ettim, araştırdım.<br />
Japonya’da, Kore’de bu yok. Her<br />
renk önlüğü giyiyorlar. Biz Teknopol<br />
saum diye geçiyoruz. Bu merkezler<br />
gibi mezuniyet son sınıfta bir oryantasyon<br />
merkezi olması lazım. Çocukların<br />
sanayiye entegre edilmesi lazım.<br />
Geçiş dönemini burada geçirmesi lazım.<br />
Kısacası mühendislerin mavi önlüğü<br />
giymeleri lazım.<br />
www.metropoldergileri.com 59
HABER<br />
60<br />
SERİK BELEDİYE BAŞKANI<br />
PROF. DR. RAMAZAN ÇALIK<br />
72 KAHRAMAN ANISINA<br />
72 ZEYTİN FİDANI<br />
Serik Belediyesi 72 şehidimiz anısına 72 adet zeytin fidanı dikimi töreni gerçekleştirdi.<br />
24 Ağustos 2016, saat 04:00’te<br />
Türkiye, güneyindeki terör tehdidine<br />
karşı büyük bir operasyon<br />
başlattı. 2011’de başlayan<br />
Suriye iç savaşında Esed rejimi,<br />
DEAŞ, PYD/PKK ittifakının<br />
Türkiye’yi hedef haline getirmesine<br />
karşı başlatılan sınır<br />
ötesi operasyona ‘Fırat Kalkanı’<br />
ismi verildi. Türkiye, 7 ay gibi<br />
bir sürede büyük bir alanı teröristlerden<br />
temizleyerek, bölgede<br />
yaşayan halkın tekrar evine<br />
güven içinde dönmesini sağlamıştı.<br />
İşte bu operasyonlarda 72<br />
şehit vermiştik. Şimdi ise Türk<br />
Silahlı Kuvvetleri (TSK), Suriye’nin<br />
kuzeybatısında bulunan<br />
Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nı<br />
başlattı. Operasyonun<br />
ilk günü Fırat Kalkanı Operasyonunda<br />
şehit verdiğimiz 72<br />
kahramanı temsilen 72 savaş<br />
uçağı havalandı ve Afrin bölgesinde,<br />
PKK/KCK/PYD-YPG<br />
ve DEAŞ’a mensup teröristleri<br />
ve onların mevzilerini yerle bir<br />
etti.<br />
Bu kapsamda Serik Belediyesi<br />
‘Fırat Kalkanı’ Şehitlerini<br />
Anma ve ‘Zeytindalı Operasyonuna<br />
destek vermek amacıyla<br />
bugün Belediye Başkanı Prof.
Dr. Ramazan Çalık’ın katılımı ile “Fırat Kalkanı<br />
Şehitleri” anısına, İleribaşı mevkiinde 72<br />
şehidimiz anısına 72 adet zeytin fidanı dikimi<br />
töreni gerçekleştirildi.<br />
Fidan dikimi programına Kaymakam Haluk<br />
Şimşek, Jandarma Binbaşı Mehmet Ece, sivil<br />
toplum kuruluşlarının başkanları ve gazeteciler<br />
katıldı.<br />
ÇALIK: “ŞEHİT OLAN<br />
KAHRAMANLARIMIZ<br />
BARIŞ TİMSALİYDİ”<br />
Belediye Başkanı Prof. Dr. Ramazan Çalık<br />
yaptığı konuşmada; “Fırat Kalkanı ve Zeytin<br />
Dalı” operasyonlarında şehit olan kahraman<br />
askerlerimiz ve güvenlik güçlerimiz anısına<br />
bu hatıra fidanlığı oluşturduk ve 72 adet zeytin<br />
fidanı diktik. Zeytin dalı barışı simgeler, şehit<br />
olan kahramanlarımızın her biri birer barış<br />
timsaliydi. Allah tüm askerlerimizi, güvenlik<br />
güçlerimizi korusun. Şehitlerimize rahmet yakınlarına<br />
sabır diliyorum ”dedi.<br />
www.metropoldergileri.com 61
HABER<br />
62<br />
OSB’lerde üretim odaklı teknoloji geliştirme bölgelerinin yaygınlaştırılması gerektiğini belirten OSBÜK (Organize<br />
Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı Memiş Kütükcü, 2017 yılının OSB’ler için önemli kararların alındığı bir yıl olduğunu<br />
söyledi. Röportajımız aşağıda..<br />
2017 OSB’ler için milattır<br />
Organize Sanayi Bölgeleri<br />
Üst Kuruluşu (OSBÜK ) Başkanı<br />
MEMİŞ KÜTÜKÇÜ<br />
Öncelikle 2017 yılını değerlendirir misiniz?<br />
2017 yılını değerlendirmeden önce<br />
2016’yı bir hatırlamak lazım diye<br />
düşünüyorum. Biliyorsunuz Türkiye<br />
2016’da çok ağır bir ihanet yaşadı, 15<br />
Temmuz FETÖ ihaneti. Bu ihanetin<br />
ardından kredi derecelendirme kuruluşları<br />
ardı ardına yatırım notlarımızı<br />
düşürdü. Hem ekonomide hem de siyasal<br />
alanda Türkiye karşıtı tüm lobiler<br />
birleşerek, Türkiye’de stres üretmeye<br />
çalıştılar. Bir yandan da yakın coğrafyamızdaki<br />
çatışmalar devam ediyor<br />
ve Türkiye terörle mücadele ediyordu.<br />
Tabi tüm bunlar ekonomimizi kısa süreli<br />
de olsa etkiledi. Kısa süreli diyorum;<br />
çünkü 15 Temmuz’dan sadece 5<br />
ay sonra tüm ekonomik rakamlarımız<br />
hızla toparlandı. Sanayi üretimimiz,<br />
kapasite kullanım oranlarımız arttı,<br />
artmaya devam ediyor.<br />
2017 yılı Türkiye’nin, 2016 yılındaki<br />
tüm kayıplarını telafi ettiği ve yeni kazanımlar<br />
elde ettiği bir yıl oldu.<br />
2016’da 3. çeyrekteki yüzde 1.3 daralmanın<br />
etkisiyle büyümemiz yüzde<br />
2.9’da kalmıştı, bu yılın ilk 3 çeyreğinde<br />
yüzde 7 büyüdük. 3. çeyrekte<br />
yakaladığımız yüzde 11.1’lik büyüme<br />
ivmesiyle dünyanın en hızlı büyüyen<br />
ekonomisi haline geldik. Sanayicilerimiz<br />
de yüzde 2.6 ile bu büyümeye son<br />
yılların en güçlü katkısını verdi. Bu büyümeyi<br />
motive eden en önemli faktörler,<br />
sanayicilerimizin azminin yanı sıra,<br />
hiç kuşkusuz 2017 yılına girilirken hükümetimizin<br />
KGF kefaleti ile sağladığı<br />
kredi artışı ve güçlü teşviklerle yarattığı<br />
olumlu finansal koşullar oldu.<br />
2017 OSB’ler açısından nasıldı?<br />
2017’de Türkiye her alanda devlet-millet<br />
el ele vererek neleri başarabileceğini<br />
ortaya koydu. OSB’ler açısından da<br />
böyleydi. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren
Üretim Reform Paketi OSB’lerimizin<br />
üzerinden 1 milyar liralık yük aldı.<br />
Üretim Reform Paketi, Türk sanayisi<br />
için, OSB’ler için bir milattır. Yıllarca<br />
konuştuğumuz pek çok mesele bu paketle<br />
artık sorun olmaktan çıktı. OS-<br />
BÜK olarak biz de Üretim Reform Paketinin<br />
hazırlanmasından sonuna kadar<br />
sürece hep katkı verdik.<br />
Sanayicilerimizin, belediyelerden hafta<br />
sonu çalışma ruhsatı alma zorunluluğu<br />
kalktı. İşletmelerimizin organize sanayi<br />
bölgelerinde yapacakları yatırımlarda,<br />
yatırım maliyetinin azaltılması amacıyla<br />
arsa tahsislerinden damga vergisi<br />
kaldırıldı.<br />
OSB’ler ve diğer planlı sanayi bölgelerindeki<br />
işletmelerimiz emlak vergisinden<br />
muaf tutuldu. Yıllardır söylediğimiz<br />
TRT payı da kaldırıldı. Yine<br />
OSB’lerden KOSGEB payı kaldırıldı.<br />
Ayrıca bu paketle 2002 yılında OSB’lerin<br />
kendi aralarında yardımlaşmalarını<br />
sağlamak amacıyla kurulan OSBÜK’e<br />
de ‘özel hukuk tüzel kişilik’ kazandırıldı.<br />
Bu düzenleme organize sanayi<br />
bölgelerinin temsil kabiliyetini artırdı.<br />
OSBÜK olarak artık OSB’lerimizi daha<br />
kurumsal bir yapıyla temsil ediyoruz.<br />
OSB’lerimizin sorunlarının çözümünde<br />
daha etkin rol alıyor, bölgelerimizi ve<br />
ülkemizi hep beraber büyütmeye, yeni<br />
başarı hikayeleri yazmaya devam ediyoruz.<br />
Bunların hepsini toplarsak, 2017<br />
OSB’ler için bir milattır.<br />
OSB’ler hakkında rakamsal bilgiler<br />
verir misiniz?<br />
Öncelikle şunu ifade etmek isterim;<br />
Türkiye organize sanayi bölgeleri uygulamasıyla<br />
ilk OSB’nin 1961 yılında<br />
Bursa’da kurulmasıyla tanıştı. Yani 56<br />
yıllık bir OSB serüvenimiz var. OSB’lerimiz<br />
bu 56 yılda, dünyaya örnek olacak<br />
başarılara imza attı. Şu anda ülkemizin<br />
en başarılı üretim rejimi haline gelen<br />
OSB’lerimiz dünyada örnek üretim üsleri<br />
olarak gösteriliyor.<br />
Ülkemizin dört bir yanına yayılan organize<br />
sanayi bölgelerimizin her biri<br />
kendi bölgelerinde kaldıraç etkisi gösteren<br />
üretim merkezleri haline geldi.<br />
Şu anda 80 şehrimizde 324 organize<br />
sanayi bölgesi var.<br />
Organize sanayi bölgelerimizde 52 bine<br />
yakın fabrika üretim yapıyor ve OSB’lerimiz<br />
bir milyon 730 binin üzerinde istihdam<br />
sağlıyor.<br />
OSB’lerin nitelikleri ile ilgili neler söylersiniz?<br />
Organize sanayi bölgeleri Türkiye’nin<br />
sanayi üretimine, istihdamına ve ihracatına<br />
çok ciddi katkı veren, pek çok<br />
konuda lokomotif hale gelmiş planlı<br />
sanayi bölgeleridir. Artık OSB’ler konusunda<br />
dünyaya örnek, model bir hale<br />
geldik. Ancak yapmamız gereken şeyler<br />
de var. Teknoloji üretimi bunların<br />
başında geliyor.<br />
Organize sanayi bölgelerimizin niteliklerini<br />
daha yukarıya taşımamız,<br />
OSB’lerimizin teknoloji üretim seviyelerini<br />
her geçen gün geliştirmemiz gerekiyor.<br />
Bunun için de OSB içinde üretim<br />
odaklı teknoloji geliştirme bölgesi<br />
kurulmasına ilişkin çalışmaları hızlandırmamız,<br />
teknoparkların OSB’ler için-<br />
www.metropoldergileri.com 63
HABER<br />
64<br />
de kurulmasını özendirmemiz lazım.<br />
Ayrıca OSB içinde kurulmuş teknoloji<br />
geliştirme bölgelerine sanayicilerimizi<br />
mutlaka dahil etmemiz, Ar-Ge kabiliyeti<br />
olan firmaları buralara kurucu ortak<br />
yapmamız lazım. Yani firmaların<br />
TGB aidiyetini sürekli kılmak durumundayız.<br />
Bu çalışmayı başlatmış veya<br />
çalışmakta olan OSB’lerimiz elbette<br />
var. Ama süreci hızlandırarak rekabet<br />
gücümüzü artırabilirsek, geleceğin Türkiye’sini<br />
daha sağlam bir şekilde inşa<br />
edebiliriz diye düşünüyorum.<br />
Geçtiğimiz yıl Sivas’ta bir mesleki<br />
eğitim zirvesi yaptınız? OSBÜK mesleki<br />
eğitim konusunu önemsiyor.<br />
Önümüzdeki dönemde neler yapacaksınız<br />
bu konuda?<br />
Evet önemsiyoruz. Bu dönem mesleki<br />
eğitim konusu bizim öncelikli çalışma<br />
alanlarımız arasında. Eylül ayında<br />
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız,<br />
Milli Eğitim Bakanımız ve<br />
OSB’lerimizin yoğun katılımıyla Sivas’ta<br />
çok önemli bir Mesleki ve Teknik<br />
Eğitim Zirvesi gerçekleştirdik.<br />
Son derece verimli bir programdı.<br />
Bu konu çok önemli. Bugün sanayiyle<br />
meslek liselerinden mezun olan<br />
gençlerimizin nitelikleri arasında<br />
bir uyumsuzluk var. Buna bir de insanımızın<br />
üretimle, sanayiyle ilgili<br />
tutumunu eklersek, genç işsizlik oranımızın<br />
neden yüksek olduğunu daha<br />
iyi anlarız. Bugün Türkiye’de üretim<br />
çağında olan 5 milyon insan, üretime<br />
dahil değil. Peki üretime dahil olanları,<br />
yeterince nitelikli hale getirebildik<br />
mi? Maalesef hayır.<br />
Bizim öncelikli yapmamız gereken,<br />
gençlerimizi mesleki eğitime, çalışmaya,<br />
üretmeye yönlendirmek. Geçtiğimiz<br />
günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız bu<br />
konuda çok güçlü bir mesaj verdi, ‘memur<br />
olmayı değil, girişimci olmayı hedefleyin’<br />
dedi gençlere. Bu mesele çok<br />
önemli. Nihayetinde iyi bir mesleki<br />
eğitim almış her genç, aynı zamanda<br />
bir girişimci adayıdır. Dolayısıyla biz<br />
gençlerimizi güçlü bir mesleki eğitim<br />
sistemiyle çalışmaya, üretmeye, girişim<br />
kurmaya motive edebilirsek, bizi kimse<br />
tutamaz. Bundan dolayı OSBÜK olarak<br />
OSB’lerde mesleki ve teknik eğitim liselerinin<br />
sayısını ve niteliğini artıran, iş<br />
piyasasının ihtiyaçlarına yönelik insan<br />
kaynağı yetiştirmeyi hedefleyen her çalışmayı<br />
destekliyoruz.<br />
Ayrıca OSB camiası olarak bakanlığımızın<br />
300 OSB’de 300 teknik kolej<br />
projesini de çok yerinde buluyoruz, destekliyoruz.<br />
Tüm dünya 4. sanayi devrimini konuşurken<br />
biz bunu ıskalayamayız. Iskalamamak<br />
için de ön şart insan kaynağımızı<br />
hızla bu sürece uyumlu hale<br />
getirmek. İnsan kaynağımızı yeni sanayi<br />
devrimine uyumlu hale getirecek niteliklerle<br />
donatmalıyız. Şayet biz eğitim<br />
sistemimizde ve diğer alanlarda köklü<br />
reformlar yapar, sanayimizin önündeki<br />
engelleri kaldırmaya devam edersek,<br />
yarınlar Türkiye için daha güzel olacak.<br />
Biz OSB camiası olarak dün olduğu<br />
gibi, bugün de, yarın da elimizi taşın<br />
altına koymaya hazırız.
www.metropoldergileri.com 65
RÖPORTAJ<br />
66<br />
Çiğdem Kurut<br />
Beyzat Aksoy<br />
Robotlar insanları<br />
monoton işten kurtarır<br />
Bilim kurgu filmlerinde görüp akıl erdiremediğimiz robotlar artık hiç ummadığımız bir yerde karşımıza çıkabilir.<br />
Akınsoft, bir ilki gerçekleştirdi. Konya bir yana Türkiye için bile hayal olarak nitelendirilen insansı robot fabrikasını<br />
hizmete açtı, üretim başladı. İnsanlar bundan böyle robot gibi yaşamı insansı robotlara bırakıp, insanca yaşamanın<br />
yollarını arayabilecek. Röportajımız Akınsoft’un beyni Özgür Akın’la…<br />
AKINSOFT<br />
YÖNETİM KURULU BAŞKANI<br />
ÖZGÜR AKIN<br />
Bilgisayarlarla ne zaman tanıştınız?<br />
Çocukluk dönemimde bilgisayar yoktu.<br />
Sadece televizyondan görebiliyorduk.<br />
Aklımız ermeye başladığı zamanlarda<br />
bilgisayar Türkiye’ye girmeye<br />
başladı. İlk bilgisayarı lisede tanıdım.<br />
Lise 1. Sınıfta elektronik bölümü okudum,<br />
sonra lise 2’de yeni açılan bilgisayar<br />
bölümüne geçiş yaptım. Ama<br />
çocukluk döneminden teknolojiye bir<br />
hayranlık vardı. Basit araç gereçler<br />
yapmak gibi. Ortaokulda bir uzaktan<br />
kumandalı arabayı tamamen kendim<br />
tasarlayıp yapabilmiştim. Elektronik<br />
değildi. Elektrik ve mekanik aksamlı<br />
bir arabaydı. Ya da ortaokulda verilen<br />
ödevlerde genelde teknolojiye yönelik<br />
projeler geliştiriyordum.<br />
Aileden gelen bir merak mı?<br />
Şüphesiz. Babam ilkokul öğretmeni.<br />
Öğretmen Enstitüsü mezunu. Bu bizim<br />
için büyük bir şans. Babam elektroniğe<br />
meraklıydı. Televizyon, radyo<br />
tamiri yapardı. Birçok ev aletini kendisi<br />
tamir edebilirdi. Biz de bir şekilde<br />
bundan etkilendik.<br />
Ege Üniversitesi Bilgisayar programcılığı<br />
okudum. Programcılığı seçmemin<br />
nedeni de o dönem bilgisayar mühendisleri<br />
çok azdı. Meslek lisesi çıkışlı<br />
olduğumuz için de puan düşmesi oluyordu.<br />
Bilgisayar mühendisliği gibi bir<br />
dalı kazanmamız imkansız denecek<br />
kadar zordu. 1994’te bitirdim, 1995’te<br />
Konya’ya döndüm. Şirketimi kurdum.<br />
Bir yandan da Açık Öğretim Fakültesi’nde<br />
İşletme okudum. Ama hep bilgisayar<br />
mühendisi olma isteğim vardı.<br />
Hazırlanmaya devam ettim. 1998’de<br />
de Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mü-
hendisliği’ne girdim. Yüksek Lisansımı<br />
Endüstri Mühendisliğinde, doktoramı<br />
da robotik teknolojilerde yaptım.<br />
İlk şirketinizi kurduğunuz zaman olayın<br />
bu boyutlara gelebileceğini hayal<br />
edebiliyor muydunuz?<br />
İlk şirketimi yazılım üzerine kurmuştum.<br />
Hayalden öte planlıyordum demek<br />
daha doğru olur. Çünkü şirketimi<br />
kurduğum ilk günlerde vizyonlarımı<br />
belirledim. 28 yıllık bir çalışma takvimi<br />
hazırladım. Cumhuriyetimizin<br />
100. Yılını son vizyon olarak atadık.<br />
İnşallah ona da az bir süre kaldı ve<br />
tamamlayacağız.<br />
Her 5 yıllık takvimlerde vizyonlar belirledik<br />
ve bunların hepsini tamamladım.<br />
Sonuncusu kaldı. 2015’te fabrikamızın<br />
temellerini attık. Bizim için çok önemli<br />
bir vizyondu. Çünkü bilgisayar satacağız,<br />
evet güzel. Yazılım yapıyoruz, o da<br />
güzel. Ama ben 1995’te Konya’da robot<br />
fabrikası kuracağım dediğimde “Deli<br />
misin sen” diyorlardı. Doğru da bir bakıma.<br />
Robotik tek başınıza yapılacak<br />
bir iş değil. Ekip işidir, sermaye işidir.<br />
İnsan kaynağı ve sermayenin dışında<br />
en önemlisi de vizyon işidir. O günlerde<br />
bende ne ekip vardı ne sermaye.<br />
Tek başına mıydınız?<br />
Esnaf olduğumuz için tek başına çalıştık.<br />
Sonra çırak alıp yetiştirdik. Yapıcı<br />
İş Merkezi’nde küçük bir dükkânım<br />
vardı. O gün bile söylüyordum, “Burası<br />
bir dünya şirketi. Ve dünya teknoloji<br />
devleri arasında yer alacak. Türkiye’nin<br />
vizyonu olacak. 28 yıllık yazılmış bir<br />
tarihti. Bir şeylerin de burada yapılabileceğini<br />
gösterdik.<br />
Ben 1995’te deseydim ki; uzay üssü<br />
kuracağız, Akınsoft İleri teknoloji<br />
Üniversitesini kuracağız; muhtemel<br />
tımarhaneye atarlardı. Daha önümüzdeki<br />
bilgisayarda hard disk yok, köhne,<br />
ışık almayan küçücük bir dükkanda,<br />
eski birkaç mobilyayla oturuyorsunuz.<br />
Robot dediğimiz zaman bile sürekli<br />
dalga geçiyorlardı. Esprili destekleme,<br />
Türkiye’nin Bill Gates’i geçiyor hahhaaa<br />
falan. Bunlarla çok karşılaşıyorduk<br />
maalesef. Aslında üzülmüyordum<br />
ama insanların daha yapıcı, olumlu<br />
eleştirmesini beklerdim. İşin ucundan<br />
motivasyon anlamında tutmalarını beklerdim.<br />
Bugün en azından onu görebiliyoruz.<br />
Eşinizin, dostunuzun, kamuoyunun<br />
gönülden desteklediğini görüyoruz.<br />
Biz kamu desteği ya da çevremizden<br />
maddi destek almıyoruz. Tek isteğimiz<br />
gönül desteği ya da onure edilmek.<br />
Devlet erkânının onure etmesi. Nasıl<br />
buradan çıkıp Amerika’da Silikon vadisini<br />
onure ediyorlarsa; ülkelerinde de<br />
dünyada ilk olan fabrikaları ziyaret edip<br />
onure etmeleri gerekir. Beklentimiz budur.<br />
Onun dışında hiçbir maddi beklentimiz<br />
yok.<br />
Çok fazla ütopik bakıldığını hissettiğiniz<br />
zaman ne düşündünüz?<br />
Aslına bakarsanız doğru yolda olduğumu<br />
o zaman anladım. İnsanlar size normal<br />
gibi bakıyorsa, çok faydalı bir şey<br />
yapmıyorsunuz demektir. Gerçekten başarının<br />
sinyallerini vermeye başladığınızda<br />
insanlar sizi ütopik görüyorsa dersiniz<br />
ki; “evet bunu başarmalıyım. Bunu<br />
başarırsam insanlığa gerçekten hizmet<br />
etmiş olurum.” İnsanın en önemli amacı<br />
budur. Şüphesiz birinci amacımız para<br />
kazanmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak.<br />
Sonrası insanlığa, çevrenize hizmet etmek.<br />
Bu doğrultuda çevrenizde bir sinyal,<br />
bir bakış açısı uyandırabiliyorsanız<br />
gittiğiniz yolun doğru olduğunu anlarsınız.<br />
Hızlanırsınız.<br />
Robot fabrikası açacağım dediğinizde<br />
ailenizin tepkisi ne oldu?<br />
Tabi ki ailemin ilk başta standart bir işin<br />
www.metropoldergileri.com 67
RÖPORTAJ<br />
68<br />
olsun, devlet memuru ol gibi yaklaşımları<br />
oldu. Esnaf olacağım zaman dediler<br />
ki “Kazanırsın kazanamazsın, sabit<br />
bir işin olsun.” Bu plazayı yaparken de<br />
öyle. Plazayı yaparken “Oğlum ne yapacaksın<br />
bu kadar büyük yeri. İçini nasıl<br />
dolduracaksın.” Sonra fikri değişti tabi.<br />
Burada en muhteşem olan; ben hiçbir<br />
zaman böyle bir ortamda çalışamadım.<br />
Ben pasaj içerisinde üç tarafı camlı, sürekli<br />
orası nerede, burası nerede diye<br />
soruların sorulduğu yerde, CD satarak,<br />
mause satarak, bilgisayar tamir ederek<br />
giderlerimi sağladım ve bir taraftan da<br />
geceleri program yazdım. Bu ülkede<br />
bunun olmaması gerekiyor. Şu anda en<br />
azından programcı, mühendis arkadaşlarıma<br />
güzel bir ortam verdiğimi düşünüyorum.<br />
Sağlıklı bir ortamda, sessiz,<br />
sakin, sadece işine odaklanmış şekilde<br />
güzel yazılımlar geliştirdiğimizi düşünüyorum.<br />
Bu ortamı sağlamak bile bizim<br />
için güzel.<br />
Disiplinize bir yönünüz olduğu söyleniyor.<br />
Başarınızın kriterleri buradan<br />
mı kaynaklanıyor?<br />
Bana göre disiplin de göreceli bir kavramdır,<br />
kişiye, ortama göre değişir.<br />
Belki Konya ve Türkiye standartlarına<br />
baktığımızda çok disiplinli çalışan bir<br />
kurum gibi görünebiliriz. Ama Avrupa<br />
standartlarına baktığımızda aslında<br />
onlarla eşdeğer çalışıyoruz. Onlar<br />
disiplinli çalışmıyorlar. Rahat, normal<br />
çalışıyorlar. Biz de normal çalışıyoruz.<br />
Bıraktık kendimizi keyifle çalışıyoruz.<br />
Brifinglerde hep şunu söylüyorum,<br />
“Buraya çalışmaya gelmeyin. Buraya<br />
çalışmaya geleni işe almıyorum ben.<br />
Gerçekten zevk alarak, mesleğini benimsemiş,<br />
mesleğini kıyafet olarak<br />
giymiş, benimsenmiş, bir taraftan da<br />
sevdiği işi yapıp hayatını geçindirmek<br />
isteyen insanlarla çalışmak istiyorum.<br />
Fabrikada da bunun örneklerini görebilirsiniz.<br />
Bu bir disiplin değil, rahatlıktır.<br />
Maalesef 150 kişinin istihdam edildiği<br />
bir kurumu düşünürseniz kimliği doğru<br />
algılayamadığımız sorunlar olabiliyor.<br />
O arkadaşlarımızla da yollarımızı ayırıyoruz.<br />
İnsansı robot fabrikası hayalinizdeki<br />
gibi oldu mu?<br />
22 senedir, bu fabrikayı bu şekilde hayal<br />
ettim. 22 senedir kafamda bu düzeni<br />
planlıyorum. Evet istediğim gibi oldu.<br />
Mutlaka ufak tefek eksikleri var. Dünya<br />
akıyor, teknoloji gidiyor. Bir şeyleri<br />
yakalamamız lazım. 2010’dan itibaren<br />
insanlar robotik teknolojileri duymaya<br />
başlayacak, 2015’ten itibaren de dünya<br />
pazarlarında robotlar yerini almaya<br />
başlayacak, o gün biz de hazır olacağız<br />
dedim. 2009’da Ar-Ge faaliyetlerimizi<br />
başlattık. 2010’da da robotlarımız hazırdı,<br />
para kazanmaya başladık. Artık sektöre<br />
girdik. Kiralama modeliyle açılışlara,<br />
fuarlara robotlarımızı gönderdik.<br />
Ardından seri bir şekilde çoğaltmaya<br />
başladık.<br />
İnsan istihdamının yerini bir robota<br />
bıraktınız diye de tepki aldınız mı?<br />
Sürekli alıyorum bu tepkiyi. Günümüzde<br />
madem teknoloji işsizlik getiriyorsa<br />
tüm teknolojiyi geri alalım. Bugün<br />
dokuma tezgâhları da bir teknolojidir.<br />
Olmasaydı insanlar elle dokuyacaktı.<br />
Halı da öyle. Eskiden kaç elbiseniz, kaç<br />
halınız vardı? 50 sene önceden bahsediyorum.<br />
İş sahası insanları robotlaştırıyorsa<br />
bu bir iş sahası değildir. İnsanın<br />
ihtiyaçlarına hitap eden şeyleri birileri<br />
yapıyorsa bu iştir. Un ve domatesi üretip<br />
karşılıklı takas yapıyorsanız bu da<br />
bir iştir. Artık temel ihtiyaçlarınızı ro-
otlar karşılayabilir. Kendini yenileme,<br />
eğitim, kendini kabul etme, benimseme<br />
gibi ihtiyaçları insanlar tamamlayabilir.<br />
Bugün tiyatrolarımız, sanatçılarımız<br />
neden çoğalmasın. Bugün kaç insan<br />
keman, cümbüş çalabiliyor? İnsanlar<br />
daha sosyal, insani işlerde yürüsün. Robotların<br />
olmadığı fabrikalar her geçen<br />
gün kan kaybediyor. Ekonomide geriye<br />
doğru gidiyorlar. Robotların gelişmesi<br />
insanların monoton iş yapmasını engeller.<br />
İnsanlar sağlığını bozan, yerin<br />
200 metre altında, zehirli gazların bulunduğu<br />
yerden kömür çıkarma gibi her<br />
gün gündemimizde olan problemlerden<br />
uzaklaşabilir. Bunları artık makinalar,<br />
robotlar yapabilir. İnsan sağlığını tehlikeye<br />
atan pek çok alanda robotlar yer<br />
alabilir.<br />
Ev hanımları için çalışmalar yapıyor<br />
musunuz?<br />
Ev hanımlığı güzel bir meslek. Kadınları<br />
bir yandan endüstriye davet ediyoruz<br />
ama öbür taraftan bir sosyal hayat<br />
kaybediyoruz. Çorbamızın ve ailemizin<br />
sıcaklığını kaybediyoruz. Bunları da<br />
göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tabii<br />
ki kadınlar iş hayatına dâhil olsunlar<br />
endüstride yer alsınlar ama erkek ile<br />
kadın eşit düzeyde endüstride ezilmesin.<br />
Bu tarihi değiştiremeyiz. Erkek ava<br />
gider, kadın ateş yakar avı bekler. Bu bir<br />
evrimdir. Kadınları ezmememiz lazım.<br />
Uzay üssü çalışmanızın altyapısını<br />
hazırladınız mı?<br />
İnsanlar bize inanmaya başladı. 2023’te<br />
uzaya gidebiliyor muyuz diye soruyorlar.<br />
2023’te Uzay Bilimleri Araştırma<br />
Enstitüsü kuruyoruz. Bu konuda çok<br />
geç kaldık.<br />
Bu çalışmaların size nasıl bir katkısı<br />
olacak?<br />
Hiçbir katkısı olmayacak. Robotların da<br />
bize bir katkısı yok. Bana kazancı olsun<br />
diye kurmadım. Biz yazılımdan belli<br />
bir kazanç elde ediyoruz. Biz Türkiye<br />
için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.<br />
Kalifiye noktasında sıkıntı yaşıyor<br />
musunuz?<br />
Kaliteli personel diye bir şey yoktur. Kaliteli<br />
yönetim diye bir şey vardır. Bir tarafta<br />
değerlendiremediğiniz meslektaşınızı<br />
diğer tarafta değerlendirebilirsiniz.<br />
En çok sevdiğiniz robot hangisi?<br />
Beni zamanında en çok heyecanlandıran<br />
Akıncı-1. Çünkü ilk insansı robottu.<br />
Bakıldığında çok basit ama o zamanlar<br />
bizim teknolojimize göre çok önemli bir<br />
çalışmaydı. Onu garson ve hostes olarak<br />
çalıştırdık. Yeni serimiz daha programlanabilir<br />
hal aldı.<br />
Kafanızı yastığa koyduğunuz an neler<br />
düşünüyorsunuz?<br />
Benim için en önemli şey onurlu ve<br />
gururlu yaşamak. Yalan söylememek,<br />
kimseye borcunuzun olmaması<br />
ve dürüst olmak. Bunlar en yumuşak<br />
yastıktır. 6 ay öncesine kadar çok huzurluydum.<br />
Ziyaretlere gidiyordum,<br />
arkadaşlarıma gidiyordum. Ama aklımdakileri<br />
düşünmekten uyuyamıyorum<br />
son zamanlar. Herkes robot üretir. Hatta<br />
daha iyisini yapar ama bizim de onları<br />
yakalamamıza çok az bir süre kaldı.<br />
Biz yalın olarak kurduk, seri üretime<br />
geçtik. Bu birinci özelliğimiz. Daha<br />
sonra biz bunu 22 yıldır yapacağımızı<br />
söyledik. Vizyonel bir şirketiz. Bugün<br />
ortaya ne koyarsanız en iyi odur. Yarın<br />
onun üstüne bir şey daha eklediğinizde<br />
en iyi o olacaktır. İnsanlık adım adım<br />
erişiyor. Daha önce AVM’ler de broşür<br />
dağıtan bir robot gördünüz mü? Biz<br />
bunu yaptık. Bunlar ülkeyi ve markayı<br />
bir noktaya taşır. Fabrikamızın temelini<br />
kurduk, artık çalışır hale geldik. 16 kişi<br />
bir ekiple gittik, şu an orada 52 kişi var.<br />
www.metropoldergileri.com 69
RÖPORTAJ<br />
70<br />
Sesin<br />
ITRÎ<br />
Müziğin esaretinde ve özgürlüğünde<br />
bir arayış hikayesi!<br />
Efendisi:<br />
“Hayat zavallı ruhumu acılarla öptü ve<br />
benden karşılığında şarkılar istedi.”<br />
Yalnız Türkiye değil, tüm dünya Müslümanları tekbir ve salavatı Itri’nin bestesiyle okur. Yüce Kabe, onun<br />
bestelediği tekbirlerle tavaf edilir. İbrahim Peygamberin, oğlu İsmail’i yatırıp bıçağı eline aldığı günden<br />
beri, kurbanlar onun bestesiyle Yaradan’a adanır. Acziyet ve kudreti hangi beste, hangi kelimeler bu denli<br />
bir arada ifade edebilir ki?<br />
Yahya Kemal Beyatlı, Itri için “Öz musikimizin piri” der.<br />
Oysa bizler onu pek tanımayız. Halbuki Buhurizade Mustafa<br />
Itri, bizler için özel bir öneme sahip, değerli bir isimdir. Tekbir<br />
ve salavatın bestesini sadece Türkiye değil, tüm dünya Müslümanları<br />
Itri’nin bestesiyle okur. Yüce Kabe, onun bestesi<br />
tekbirlerle tavaf edilir. İbrahim Peygamberin, oğlu İsmail’i<br />
yatırıp bıçağı eline aldığı günden beri, kurbanlar onun bestesiyle<br />
Yaradan’a adanır.<br />
Yaşadığı 1600’lü yıllar, Osmanlının karışık dönemleri. Belki<br />
de sanatı, dönem sancılı olduğu için bu denli güçlü. Nitekim<br />
bir sanatçıyı en iyi besleyen acıdan başka nedir ki!<br />
Tarihi romanlarından altıncısında Itri Efendi’yi konu edinen<br />
Mine Sultan Ünver, büyük sanatkarı pek farklı açılardan ele<br />
almış. Bu yüce ismin, insan olmanın getirdiği sancılı halini,<br />
mütevazilik ile kibir arasındaki savaşını, aşkın dostluk mu,<br />
sevgili mi yoksa sadece müzik mi olduğuna dair çatışmalarını<br />
ince ince dokumuş. Öte yandan adeta dönemin fotoğrafını<br />
çekmiş ve zamanın padişahı IV. Mehmet ve Kırım Hanlığı<br />
arasındaki çekişmeyi, entrikası bol, sürükleyici bir kurguyla<br />
işlemiş.
Yakın zaman önce, şehit cenazelerinin<br />
Chopin’in marşı yerine, Itri’nin tekbiriyle<br />
defnedilmesi gündeme gelmişken,<br />
tekbirin bestecisi Itri’yi ve romanını,<br />
yazarı Mine Sultan Ünver ile konuştuk.<br />
Şeyh Galib’i anlattığınız Nar-ı<br />
Aşk romanından sonra, bir kez<br />
daha erkek kahramanla, Itri<br />
Efendi’yle karşımızdasınız. Roman<br />
hakkında fikir verir misiniz?<br />
“Mucize”, “İsrafil’in yeryüzündeki gölgesi”<br />
deniyor ona. Ama o, şöhreti arttıkça,<br />
bir sanatkar olarak türlü acılar içinde<br />
kayboluyor ve acılarından yeniden<br />
doğuyor. Aydınlık-karanlık, iyi-kötü<br />
arasında derin bunalımlara giriyor. Bir<br />
yandan da, yeryüzünün en güzel müziğini<br />
yapacağına yemin ediyor.<br />
Kırım eski Hanı Selim Girayhan, aşktan<br />
öte bir muhabbetle dostu oluyor. Esir<br />
pazarında sesine tutulduğu kör kadın<br />
ise karısı. Saray onu keşfedince, iktidar<br />
oyunlarının, sahteliklerin içine yuvarlanıyor.<br />
Acılı ruhu yardım dileniyor. Buhurizade<br />
Mustafa Itri Mevlevidir ama<br />
o da herkes gibi beşer, insandır. Halen<br />
bugün söylenen salavatı ve tekbiri besteleyen<br />
güçlü maneviyatının yanında,,<br />
şehveti, engin arzuları, eksiklikleri,<br />
kötülükleri de vardır. Sanatta yüceldikçe<br />
kibir denilen hisle tanışır. Ve kibir<br />
zaman içinde tüm varlığını ele geçirir.<br />
Yüce bir sanatkar olarak yapayalnız<br />
kalmıştır.<br />
İstanbul ve imparatorluk karmakarışık.<br />
Canlar alınıyor, haysiyetler satılıyor.<br />
Gizin içinde giz, oyunun içinde oyun<br />
var. Hain sanılan dost, dost sanılan hain<br />
çıkıyor. Entrikaların ortasında kalan<br />
ise zamanın müzik dehası Buhurizade<br />
Mustafa Itri.<br />
Oradan oraya sürükleniyor. Can dostu<br />
Girayhan bir hain mi bilemiyor ama<br />
şüphesine rağmen ondan vazgeçemiyor.<br />
Aşkı arıyor. Bir kadın, müzikten daha<br />
çok sevilebilir mi? Dostu Selim Girayhan<br />
mı, karısı Fasıla mı, yoksa müzik<br />
mi onun gerçek aşkı, savruluyor. Tekbirden<br />
tut-i mucizeguyem’e, kimi bestelerinin<br />
yazılışına sebep olan hadiseler<br />
ise enteresan. Görüyor ki kader tesadüflerle<br />
örülen bir şeydir ve sır tesadüftedir.<br />
Tamburuyla mı avunmalı, yoksa bahçesinde<br />
yetiştirdiği çeşit çeşit çiçeklerle<br />
mi, bilemiyor. Yani roman; müziğin<br />
esaretinde ve özgürlüğünde bir arayış<br />
hikayesi.<br />
Günümüzde İslam dünyasının<br />
söylediği tekbir ve salavat bestesi<br />
Itri’ye ait. Ama siz Itri’yi,<br />
dinsel bir kimlikten öte, sanatçılara<br />
özgü sancılarla anlatıyorsunuz.<br />
Evet, öyle. Nedense bizler, Itri gibi sanatkarlarımızı<br />
ve insanlarımızı hemen<br />
ulular, veliler mertebesine oturturuz.<br />
Oysa onlar da insandı. Peygamberimiz<br />
dahi, hataları olan bir insanoğluydu.<br />
Romanda Itri’yi gerçek bir sanatkar olarak<br />
anlatmak istedim. Onun sayesinde,<br />
hassas ruhlara sahip insanlar olan sanatkarlar<br />
nasıl hissederler, nasıl yaşarlar,<br />
korkuları, kabusları, sevinçleri nedir<br />
gibi sorulara misaller gösterdim.<br />
Din üzerinden gitmek yerine, sanatkar<br />
bir ruhun acıları, sevinçleri, iktidarla<br />
ilişkisi, insanlara nefreti, aşk derecesinde<br />
yaşadığı dostluğu, ruhunu ele geçiren<br />
kibri gibi varoluşsal kavramları işledim.<br />
Bir sanatkar, özellikle de Mevlevi<br />
terbiyesi almış bir deha, hangi sancılarla<br />
boğuşur? Ne kadar dindar olursa olsun,<br />
beşeri anlamda nasıl evrilir, savrulur?<br />
Aşk, Itri için sadece müziktir, bir kadını<br />
sevse dahi, aslında o sadece müziğe<br />
tutkun olarak yaşayıp ölmüştür. Bunları,<br />
kimi zaman metaforları kullanarak<br />
anlatmak istedim. Onu, pek çok diğer<br />
www.metropoldergileri.com 71
RÖPORTAJ<br />
72<br />
sanatkarımız gibi peygamber-aziz nitelemesinden<br />
öte, insan ama mucizevi<br />
yeteneğe sahip bir insan ekseninde, gerçek<br />
hayatın içinde tasvir etmeliydim.<br />
Elbette Itri’nin yaşadığı dönemin çöküntüsü,<br />
Osmanlı’nın siyasi-sosyal<br />
alanda düşüşü, iktidar oyunları gibi pek<br />
çok başka konuya değinilerek, iyi bir<br />
araştırma sonucunda anlatıldı.<br />
Romanda, Evliya Çelebi gibi<br />
meşhur isimler de var.<br />
Itri, Evliya Çelebi, Nabi gibi önemli insanlarımızla<br />
çağdaş. Ayrı ortamı paylaşıyorlar<br />
ki, renkli bir karakter olan, Avcı<br />
lakaplı IV. Mehmet ve validesi Hatice<br />
Turhan Sultan ile gelini de saray hayatlarıyla<br />
romandalar. Merzifonlu Kara<br />
Mustafa Paşa da mühim bir isim. Başarılı<br />
bir devlet adamı olmakla birlikte,<br />
romanın kahramanlarından olan Kırım<br />
hanlarının ihanetiyle Viyana kuşatmasında<br />
başarısız olması ve idam edilmesi<br />
enteresandır.<br />
Bahsettiğiniz Kırım Hanlarının<br />
rol aldığı bir entrika, roman boyunca<br />
okuyucuyu heyecandan<br />
heyecana sürüklüyor. Pek bilinmez<br />
ama Kırım Hanları, Osmanlı<br />
tahtına veliahttılar aslında<br />
değil mi?<br />
Ezelden beri iki devlet kan bağından<br />
dolayı işbirliği içinde olmuşlardır. Asırları<br />
aşan bu iyi ilişkiler neticesinde, iki<br />
hanedan arasında pek bilinmeyen gizli<br />
bir anlaşma yapılmıştır. Buna göre, iki<br />
hanedan birbirlerinin devamlılığına<br />
teminat olmuştur. Osmanlı hanedanın,<br />
hanedan içi sıkıntılar veya sağlık sebeplerinden<br />
ötürü devamını engelleyecek<br />
bir zorlukla karşılaşması halinde,<br />
Kırım hanedanı, Müslüman bir Türki<br />
hanedan olarak, Osmanlı yönetimini<br />
devralacaktır… Mesela şehzade olmazsa<br />
Osmanlının başına Kırım Hanı<br />
geçecektir. Romanda süre giden entrika<br />
bu anlaşmaya dayanıyor gibi görünüyor<br />
ama aslında daha karmaşık. Fakat şimdi<br />
anlatırsak romanın sonundaki sürpriz<br />
bozulur.<br />
Peki sizi Itri üzerine yazmaya<br />
iten nedir?<br />
Buhurizade Mustafa Itri, Sebastian<br />
Bach’ın bizdeki eşdeğeri<br />
olarak görülür. Nitekim<br />
Yunus Emre Enstitüsü<br />
ve kimi Avrupalı müzik<br />
okulları tarafından, Itri ve<br />
Bach konserleri, doğu-batı<br />
sentezi temasıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Avrupa’da<br />
Itri üzerine pek çok araştırma<br />
da vardır.<br />
Itri her türden müzik yapmış<br />
ama en çok dini müzikle<br />
bugünlere ismini taşımıştır.<br />
Büyük bir müzisyen,<br />
aynı zaman da sesi billur bir<br />
söyleyendir. Öte yandan şair, hattattır…<br />
Bu romanı, Itri’yi daha iyi tanıma adına<br />
görev bilinci ve aynı zamanda umre sırasında<br />
şahit olduğum manzaranın dehşetengiz<br />
etkisiyle kaleme aldım. Mescid-i<br />
Nebevi’de ve Kabe’de, her dilden,<br />
renkten ve milletten Müslümanın onun<br />
bestesi tekbirle cezbolması sizce de büyüleyici<br />
değil mi? Özellikle Kabe’nin<br />
etrafında dönen o ihtişamın hep birlikte<br />
tekbir getirdiği o anlar! Tüyler ürpertici.<br />
Üstelik asırlardan beri bu böyle. Tüm<br />
dünyayı saran bir nefes onun bestesi.<br />
Öyle büyüleyici bir beste ki; adeta hem<br />
teslim olan bir kulun tevekkülüyle secdeye<br />
gitmek istiyorsunuz, hem de secde<br />
ettiğiniz o yüceler yücesinin nihayetsiz<br />
kudretini, gücünü iliklerinize kadar, her<br />
bir zerrenizle hissediyorsunuz… Acziyet<br />
ve kudreti hangi kelimeler bu denli<br />
bir arada ifade edebilir? Başka hangi<br />
nota!<br />
Elbette Itri’nin dinsel olmayan pek çok<br />
bestesi de var. Meşhur Tut-i mucizeguyem<br />
bunlardan sadece biri. O, hakikaten<br />
sesin efendisi. Aynı zamanda bir<br />
sanatkarı anlatabilmem için en güzel<br />
misaldi.<br />
Itri kimdir? Genel bir bilgi verir<br />
misiniz?<br />
Buhurizade Mustafa Itri 17. yüzyılın
müzik dehası. Asıl adı Buhurizade<br />
Mustafa. Itri, sonrasında kendisine verilen<br />
bir ad. Çiçekçilik ve meyvecilikle<br />
uğraştığı için bu mahlası almış ki meşhur<br />
Mustafabey armudunu o dölleyip<br />
üretmiştir. Mevlevi’dir. Nitekim, Mevlevi<br />
mukabelesinde okunan bir Segah<br />
ayinini de o bestelemiştir. Hayatı boyunca<br />
beş padişah ve devlet adamından<br />
himaye görmüştür, en önemlisi ise<br />
IV. Mehmet’tir. Kırım eski hanlarından<br />
Selim Giray Han ise bir başka himayedarı<br />
ve arkadaşıdır. Sarayda ve Enderun’da<br />
musiki dersleri vermiştir. Nâbî,<br />
Bakî, Nazîm, Nailî, Nef’î gibi ustaların<br />
şiirlerini bestelemiştir ki bunlardan bazıları<br />
arkadaşı idi. Kendisi de şair ve<br />
hattattı. Bir dönem Esirciler Kethüdalığı<br />
da yapmıştır.<br />
Asıl önemi besteciliğindedir. Eserleriyle<br />
bir çığır açmış, Klasik Türk müziğinin<br />
kurucusu olmuştur. Itrî müziğe<br />
yepyeni bir hava getirmiştir. Dini muhtevalı<br />
eserleri, cami ve tekke müziği<br />
örnekleri olarak ikiye ayrılır. Teravih<br />
namazı sırasında makam değiştirme<br />
kuralı ile, camilerde müezzinlerin uyguladıkları<br />
çeşitli kuralların Itrî tarafından<br />
konulduğu söylenir. Bayram<br />
namazlarında okunan Segâh Kurban<br />
Bayramı Tekbiri, kutsal emanetlerin<br />
ziyareti sırasında okunan Segâh Salât-ı<br />
Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı, Dilkeşhâveran<br />
Gece Salâtı, üç yüz yıldır etkilerinden<br />
bir şey yitirmemiş yapıtlardır.<br />
Özellikle ilk ikisi çok kısa birer cümle<br />
içinde oluşturdukları etkinin yoğunluğu<br />
bakımından Türk müziğinde benzersiz<br />
bir sanat gücü taşırlar.<br />
Itrî, Şeyhülislam Esad Efendi’nin belirttiğine<br />
göre, bini aşkın beste yapmış<br />
olan çok verimli bir bestecidir. Bunların<br />
büyük bir çoğunluğu kaybolmuştur.<br />
Bugün ancak kırk dolayında eseri bilinmektedir.<br />
Bir dönem Esirciler Kethüdalığı<br />
da yapmıştır, diyorsunuz. Çok<br />
enteresan, neden peki?<br />
Niye mi? Dünyanın dört bir tarafından<br />
gelen güzel sesleri ve müzik kültürlerini<br />
tanımak için! Buhurizade Mustafa Itri<br />
saraya ve pek çok devlet adamına yakın<br />
olduğu halde büyük servetler, makam<br />
peşinde koşmamış. Onun var oluşu müziğe<br />
odaklı. Bazı tarihçiler Itri’nin kimi<br />
zamanlar gizlice Avrupa’ya gittiğini ve<br />
buraların müziğini araştırdığını söylerler.<br />
IV. Mehmet ise duyduğu zaman<br />
sanatkara bunu yapmasını yasaklamış.<br />
Belki de bu yasak yüzünden musikişinasımız<br />
dünyayı tanımak adına bir yere<br />
gidemeyince, İstanbul’a gelen dünya<br />
insanlarını tanımak istedi. Güzel sesleri<br />
ve yetenekleri keşfedip yetiştirmek,<br />
yeryüzünde söylenen müziği tanıyarak<br />
sanatını geliştirmek için.<br />
Daha önce böyle bir roman yazılmadı,<br />
sizin romanınız bir ilk.<br />
UNESCO, 2011 yılını Itrî’yi anma yılı<br />
ilan ettiğinde, müzik insanlarımız<br />
Sesin Efendisi;<br />
Itri romanından:<br />
“Gönlünde harman<br />
olup zihninde şekillenen<br />
melodiyi tekrar etmek<br />
için neyini aldı ve dudaklarına<br />
götürdü. İlham<br />
edilen musiki öyle efsunluydu<br />
ki, 1001 günlük<br />
çilenin kazandırabileceği<br />
gönül rahatlığını,<br />
iç huzurunu sunuyordu.<br />
Üstelik kanatlandırıp semanın<br />
en yükseklerine<br />
çıkararak yapıyordu<br />
bunu. Hem mütevazı,<br />
hem de ululardan ulu...<br />
Hem teslim olan bir kulun<br />
tevekkülüydü, hem<br />
de o kulun arkasındaki<br />
yüceler yücesinin nihayetsiz<br />
kudretini ifade<br />
edercesine güçlü…<br />
Tekrar ve tekrar melodiyi<br />
üfledi kamışa Itri.<br />
Sonra durdu, neyi dizlerine<br />
bırakıp tekbire<br />
yaptığı besteyi bir kez<br />
daha mırıldandı. Ardından<br />
bir kez de sözleriyle<br />
dillendirdi.<br />
Teşrik tekbiri olacaktı<br />
bu bestenin adı… İlham<br />
olunan o gecenin ardından,<br />
işiteni gönülden<br />
vuracak, kendisine<br />
müptela edecekti.<br />
Hatta ve hatta seneler,<br />
asırlar geçse de nesilden<br />
nesle, dilden dile<br />
söylenegelecekti. Sınırları<br />
İstanbul’u, Osmanlı<br />
toprağını aşacak,<br />
yeryüzü müminlerinin<br />
hanelerinden Kabe’deki<br />
yüce tavafa, kıyamet<br />
kopup asıl nizam kurulana<br />
kadar huşuyla<br />
söylenecek, gönüllere<br />
merhem olacaktı…”<br />
www.metropoldergileri.com 73
MAKALE<br />
74<br />
Ali Galip Baltaoğlu<br />
ALİYA’YI ANLAMAK ve<br />
ELEŞTİREL DÜŞÜNCE…<br />
İslâmlaşmak Ne Demek?<br />
Aliya’ya göre İslâmlaşmak,<br />
halkların lâyık olduğu tarzda<br />
yönetildiğini bilmek demek.<br />
İktidarın güç kontrolü<br />
gerektirdiğini, aksi takdirde<br />
insanları bozduğunu bilmek<br />
demek. Bu bozgundan ve<br />
çürümeden sadece Allah’a<br />
samimiyetle îman eden ve<br />
ahlâki değerleri sürekli canlı<br />
ve ayakta tutanların kurtulabileceğini<br />
bilmek demek.<br />
Hak ile bâtıl arasına kesin bir<br />
çizgi çekerek, hakkı yüceltenlerin<br />
inanç dünyalarında,<br />
bâtıl inançlara ve hurâfelere<br />
yer olmadığını bilmek demek.<br />
Birçok bâtıl inanç ve<br />
hurâfenin Müslümanların<br />
benliklerinde ve evlerinde<br />
kol gezdiğini görmek ve bunlara<br />
karşı mücadele bilinci ve<br />
irâdesi taşımak demek. Birçok<br />
hurâfenin din ticaretine<br />
dönüştüğünü, bu hurâfelerin<br />
dini yok ettiğini görmek<br />
demek. Din bâtıl inançları<br />
yok etmez, hurâfeler inanca<br />
hâkim olursa, hurâfelerin<br />
dini yok edeceğini görmek<br />
ve gereğini yapmak demek.<br />
Aliya, cehâleti kutsayan din<br />
adamlarından, İslâmı sosyal<br />
hayattan çıkararak, İslâm<br />
ahlâkını yozlaştıran ve yok<br />
eden Müslümanlardan, eğitime<br />
yatırım yapmayan İslâm<br />
görünümlü Müslüman dünyasından<br />
şikayetçidir ve bu<br />
Müslümanların behemehâl<br />
İslâmlaşması gerektiğini düşünmektedir.<br />
Bugünün Türkiyesi’nde ve<br />
tüm İslâm dünyasında gerçek<br />
şudur:<br />
Şeklî olarak var olan Müslümanlar<br />
İslâm ahlâkını<br />
içselleştirememektedirler.<br />
İktidar imkânlarını Müslümanca<br />
kullanamamaktadırlar.<br />
Yanlış dînî algının ve<br />
hatta FETÖ ahlâkının kolayca<br />
yerleşmesi bu algının<br />
eseridir. Bizzat Müslümanlarca<br />
dillendirilen “mücâhitler<br />
müteahhit oldu” sözü<br />
bu yanlışı göstermektedir.<br />
Müteahhitliğin tek başına bir<br />
kavram olarak kullanıldığında<br />
kötü bir çağrışımı yoktur.<br />
Ama mücâhitler için böyle<br />
bir kavram kullanıldığında<br />
“müteahhit” kelimesinin<br />
oldukça olumsuz bir anlam<br />
içerdiği açıktır.<br />
Bugün İslâmcı yazar-gazeteci<br />
Abdurrahman Dilipak<br />
“Başımıza gelen felaketler,<br />
şeytanın ve düşmanlarımızın<br />
hîlelerinin sonucu değil,<br />
bizim zaaf ve yanlışlarımızın<br />
sonucudur.” “Biz zalimlerden<br />
olduk” “‘Allah’ın<br />
ipini bıraktık, Allah da bizim<br />
ipimizi bıraktı.” “Bugün iktidar<br />
ve servet bizi şımarttı.<br />
Gücümüz ve servetimiz, aklımız<br />
ve îmanımızın önüne<br />
geçti. Sabrı ve şükrü bırakıp<br />
dünya malı, makâmı için birbirimizle<br />
didişmeye başladık.”<br />
şeklindeki tespitleri bu<br />
acı gerçekleri ifade ediyor.<br />
Aliya, “Biz de zalimlerden<br />
olursak, zulme karşı savaşmamızın<br />
bir anlamı kalmaz.<br />
Kitaba uyacağız” uyarısını<br />
bunun için yapmıştı. Kitaba<br />
uymayan Müslüman tipini<br />
reddetmişti. Kitaba uymak<br />
İslâmlaşmanın en önemli<br />
rüknüydü.<br />
Yine Aliya, “İktidara gelirseniz,<br />
hâl ve hareketlerinize<br />
dikkat edin. Kibirli olmayın,<br />
kendini beğenmişlik etmeyin.<br />
Size ait olmayan şeyleri<br />
almayın, güçsüzlere yardım<br />
edin ve ahlâk kurallarına<br />
uyun. Unutmayın ki sonsuz<br />
iktidar yoktur. Her iktidar<br />
geçicidir ve herkes, er veya<br />
geç, önce milletin ve nihâyet<br />
Allah’ın önünde hesap verecektir”<br />
sözüyle Müslümanın<br />
gücü kullanma ahlakını hatırlatmıştır.<br />
Allah önünde<br />
hesap verme bilincinin, bir<br />
başka deyişle hesap gününe<br />
gerçek anlamda îmanın<br />
önemini ortaya koymuştur.<br />
Müslümanlık iddiasındaki<br />
her iktidarın İslâmlaşmasının<br />
önemi bu tespitlerde saklıdır.<br />
Bu tespitlerin her biri<br />
için ciltlerce kitap yazılabilir.<br />
“İslâmlaşmanın bir türlü<br />
gerçekleşmediği günümüzde<br />
aklın, akletmenin, düşüncenin,<br />
tefekkürün İslâm dünyasından<br />
kovulmasının etkisi<br />
olmuş mudur?” sorusuna da<br />
cevap aramak zorundayız.<br />
2<br />
Mekteplerden Kovulan<br />
Düşünce!<br />
Hummalı çalışmalarla geçen<br />
mücâdele dolu bir hayatın<br />
sonunda Aliya, İslâm dünyasının<br />
hastalıklarını teşhis ve<br />
tedâvide çok önemli bir noktaya<br />
geldi ve dedi ki; “Ben<br />
olsam Müslüman Doğu’daki<br />
tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’<br />
dersleri koyardım.<br />
Batı’nın aksine Doğu bu acımasız<br />
mektepten geçmemiştir<br />
ve birçok zaafın kaynağı<br />
budur.’’<br />
Bu tespitten birkaç sonuç çıkıyordu:<br />
1) Müslüman Doğu eleştirel<br />
düşünmeyi bilmiyordu,<br />
2) Müslüman Doğu’nun<br />
mekteplerinde eleştirel düşünce<br />
öğretilmiyordu,<br />
3) Eleştirel düşünce acımasız<br />
bir mektepti ve Doğu ve Batı<br />
arasındaki farkı oluşturuyordu,<br />
4) Müslüman Doğu’nun eleştirel<br />
düşünmeyi bilmemesi<br />
birçok zaafın sebebi ve kaynağıydı.<br />
Peki Müslüman Doğu’nun<br />
bilmediği eleştirel düşünce<br />
ne menem bir şeydir? Düşünceyi<br />
ne zaman kaybettik?<br />
Anlamaya çalışalım.<br />
Eleştirel Düşünce<br />
Türk Dil Kurumu sözlüğü<br />
“eleştiri” kelimesini isim<br />
olarak; “Bir insanı, bir eseri,<br />
bir konuyu doğru ve yanlış<br />
yanlarını bulup göstermek<br />
amacıyla inceleme işi, tenkit”<br />
diye târif ediyor. Felsefî<br />
karşılığı olarak ise; “Özellikle<br />
bilginin temellerini ve<br />
doğruluk durumunu inceleme,<br />
sınama, yargılama” şeklinde<br />
ifade etmiş. Târiflerden<br />
görüleceği üzere eleştiri kelimesi<br />
ilk anda olumsuz çağrı-
şım yapmakta ise de gerçekte<br />
böyle değildir. İncelenen<br />
konunun yanlış ve olumsuz<br />
yönleri değil olumlu ve doğru<br />
yönleri de doğrudan eleştirinin<br />
içeriğini oluşturmaktadır.<br />
Bu çerçevede eleştirel<br />
düşünce oldukça geniş bir<br />
kavrayış ve anlayıştır. Bir<br />
bakıma akıl ve bilginin kullanımı<br />
ile problematikler<br />
üzerinde mantıklı, doğru ve<br />
savunulabilir fikirleri üretme<br />
ameliyesidir. Bu süreç<br />
fikirlerin analiz edilmesi ve<br />
geçerli sonuçları bulmayı<br />
değil, geçmişten bugüne taşıdığımız<br />
bilgileri, fikirleri,<br />
inançları ve gelenekleri de<br />
irdeler, yaşadığımız zamana<br />
ve istikbale dâir tavır ve<br />
stratejilerin belirlenmesinde<br />
etkin bir işlev görür.<br />
Bu basit tanımdan da görüleceği<br />
gibi eleştirel düşünce<br />
aklın ve bilginin kullanımı<br />
ile varılabilecek en doğru ve<br />
savunulabilir fikirlere ulaşmayı<br />
sağlayan bir süreçtir.<br />
Ancak eleştirel düşünce sadece<br />
karşımıza çıkan fikirlerin<br />
analiz edilmesi ve geçerli<br />
sonuçları çıkarmamızı<br />
sağlayan bir süreç değildir.<br />
Aynı zamanda geçmişten getirdiğimiz<br />
bilgi ve inançlarımızı<br />
irdeler, toplumda karşılaştığımız<br />
olaylara ilişkin<br />
alacağımız tavırları belirler.<br />
Eleştirel düşünce, yeni karşılaştığımız<br />
bilgileri yorumlar<br />
ve analiz ederken kullanılan<br />
bir süreçtir. Michael Scriven<br />
ve Richard Paul tarafından<br />
1987 ABD Ulusal Eleştirel<br />
Düşüncede Mükemmellik<br />
Konseyi’nde eleştirel düşünce<br />
şöyle tarif edilir: “Eleştirel<br />
düşünce: gözlem, deneyim,<br />
yansıtma, çıkarım ya da<br />
iletişim yolu ile elde edilen<br />
bilgilerin inanç ve davranışlara<br />
kılavuzluk edecek şekilde<br />
aktif olarak, ustalıkla<br />
analiz edildiği, sentezlendiği,<br />
değerlendirildiği ve kavramsallaştırıldığı<br />
entellektüel<br />
olarak disiplinli süreçtir”.<br />
Kısacası Eleştirel düşünme,<br />
bir başka deyişle kritik düşünme;<br />
akıl yürütme, analiz<br />
ve değerlendirme gibi zihinsel<br />
süreçlerden oluşan bir düşünme<br />
biçimidir.<br />
Burada kritik soru şudur:<br />
Müslüman Doğu’da bilim<br />
yapılmıyor mu? Zîra Aliya’nın,<br />
bilimin anahtarı eleştirel<br />
düşüncenin Doğu’nun<br />
bütün mekteplerine konulması<br />
teklifi, Müslüman Doğu’da<br />
bilim yapılmadığı anlamına<br />
da geliyor. Bu tespit<br />
İslâm dünyasındaki fâcianın<br />
îlanıdır bir bakıma!<br />
Eleştirel Düşünce Kabızlığından<br />
Kaç FETÖ Çıkar?<br />
İslâm dünyası, İslâm’la,<br />
Kur’an’la uzaktan yakından<br />
ilgisi olmayan inançların ve<br />
hurâfelerin tasallutu altında<br />
inim inim inlemektedir.<br />
Aliya bunu çağımızda fark<br />
eden ve ifâdeye koyan bir fikir<br />
ve devlet adamdır. Vahyi<br />
ve Kur’an’ı, beşerin ürettiği<br />
kaynaklarla bir tutan ve<br />
Kur’an’ın açık hükümlerini<br />
beşerin ürettiği bilgilere âdeta<br />
yedirerek şirkin dibine vuran<br />
İslâm dünyasının, yeniden<br />
ayağa kalkmasının işâret<br />
fişeklerini atıp giden Aliya<br />
İzetbegoviç’i gerçekten anlıyor<br />
muyuz?<br />
“Ben olsam Müslüman Doğu’daki<br />
tüm mekteplere<br />
‘eleştirel düşünme’ dersleri<br />
koyardım. Batı’nın aksine<br />
Doğu bu acımasız mektepten<br />
geçmemiştir ve birçok zaafın<br />
kaynağı budur’’ diyen<br />
Aliya’yı anlayan bir İslâm<br />
dünyasından asla bir FETÖ<br />
çıkmazdı. Asla bir İŞİD çıkmazdı.<br />
Boko Haram diye bir<br />
kavramı bilmezdik! İslâm<br />
dünyasında mezhep savaşı<br />
olmazdı. Suudlar ABD’den<br />
aldıkları silahla kardeşlerine<br />
efelik yapmazdı. ABD’nin<br />
tavşana kaç tazıya tut oyununda<br />
Katar’lı kardeşlerimiz<br />
ABD ile 12 milyar dolarlık<br />
silah anlaşması yapmak zorunda<br />
kalmazdı. İsrail diye<br />
Siyonist eşkıya bir devlet,<br />
Ortadoğu’yu tek başına kasıp<br />
kavuramazdı. Kutsal topraklarda<br />
bu yıl kaç hacı birbirini<br />
ezerek öldürecek diye<br />
bir problemimiz olmazdı.<br />
www.metropoldergileri.com 75
RÖPORTAJ<br />
76<br />
Hergün Müslümanlık iddiasındaki<br />
basın ve yayın araçlarından<br />
emin ve örnek insan<br />
Resûlü, intikamcı, kâtil,<br />
hurâfeci gibi tanıtan, Resûlün<br />
yatak odasını röntgenlemiş<br />
gibi Resûlün özel hayatını,<br />
kaç kadına yettiğini, kaç erkek<br />
gücünde olduğunu anlatan,<br />
yorumlayan hoca kisveli<br />
zatların hikayelerine mâruz<br />
kalmazdık. Resûlümüze ve<br />
sahâbeye sünnet kavramı<br />
içinde hakaret edenleri, Müslümanları<br />
küçük düşürenleri<br />
tespit ve tasfiye etmekte güçlük<br />
çekmezdik. Sonuç olarak<br />
sosyal, ekonomik ve siyasal<br />
sorunların altında ezilmezdik.<br />
Bilim yapar, sahih bilgi<br />
üretir, devâsa bir üretimin<br />
ve ekonominin sâhibi olarak<br />
dünyada adâletin tesisine<br />
katkıda bulunurduk.<br />
Konuyu aşağıda biraz daha<br />
açacağız. Aliya’nın İslâm<br />
dünyasında görmediği bu<br />
anlayış, eleştirel düşünme<br />
nedir ve neden acımasızdır?<br />
Doğu neden bu acımasız<br />
mektepten geçmemiştir? Bu<br />
acımasız mektep neyimizi<br />
acıtmaktadır! Acı veren şifa<br />
kaynağı ilaca direnmekte<br />
miyiz? Doğu eleştirel düşünceyi<br />
reddetmeyi îmâni bir<br />
mesele olarak mı görmektedir?<br />
Öyle görüyorsa neden?<br />
Bu sorular birbirini kovalar<br />
ve bitmez her birinin cevabı<br />
hakkında birçok kitap yazılabilir<br />
ama bizim amacımız<br />
sadece fikir verecek, başlangıç<br />
olacak temel hususları<br />
ortaya koymaktır. Aksi halde<br />
FETÖ ve benzeri yapıların<br />
ortaya çıkmasını bu yapıların<br />
arkasındaki emperyalist<br />
güçlerin İslamlaşmamış<br />
Müslümanları kullanma süreçlerini<br />
anlayamayız.<br />
Hurâfeleri Yok Etmede Eleştirel<br />
Düşünmenin Önemi<br />
Türkiye Diyânet Vakfı İslâm<br />
Ansiklopedisi Hurâfe’yi,<br />
“Mantıkî temeli olmayan<br />
telakki ve uygulamaları, din<br />
adına ileri sürülüp benimsenen<br />
bâtıl inanç ve davranışları<br />
ifâde eden bir terim” olarak<br />
târif etmektedir. Sözlükte<br />
“bunamak” anlamına gelen<br />
haref kökünden türemiş bir<br />
isim olan hurâfe kelimesi,<br />
“akla ve gerçeğe aykırı düşen<br />
aldatıcı söz” anlamına gelmektedir.<br />
Genelde dindeki<br />
boş, bâtıl inanışları, rivâyetleri,<br />
efsaneleri, dinde olmadığı<br />
halde dine sokulan ve<br />
dinden gibi gösterilen asılsız<br />
inançları hurâfe kelimesiyle<br />
karşılarız. Bu kelimenin<br />
kökeninde bunama anlamının<br />
bulunması, yukarıda<br />
yaptığımız açıklamalarımız<br />
açısından da son derece mânidardır.<br />
Medeniyet köklerimizi<br />
ve aslını unutmuş olma<br />
durumunu Alzheimer veya<br />
Demans hastalıklarının belirtisi<br />
olarak açıklamıştık.<br />
Bu hastaların kritik-eleştirel<br />
düşünceyi hayata geçirmesinin<br />
imkânsızlığını da bir<br />
tarafa not edin.<br />
Yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti<br />
Târihi’nin kanaatime<br />
göre en acı ve dramatik<br />
olayı FETÖ darbe teşebbüsünü<br />
hayata geçirenlerin ve<br />
aynı inancı paylaşan diğer<br />
bazı yapıların, Kur’an dışı<br />
çarpık anlayışlarını örnekleyerek,<br />
Aliya’yı ve İslâm<br />
dünyasının içinde bulunduğu<br />
trajik boyutu anlamaya çalışalım.<br />
İslâm dünyasının en gelişmişleri<br />
sınıfında tanımlanan<br />
ülkemizde şu hadis,<br />
İslâmi bir bilgi olarak okunur,<br />
yayılır, dahası iman<br />
edilir! Allah’ın vahyini<br />
insanlığa ilettiği, âlemlere<br />
rahmet olarak gönderilen<br />
Resûl bir hadisinde;<br />
“Yahudiler taşların ve ağaçların<br />
bile arkasına saklanacak,<br />
buna karşın Gargat<br />
ağacından başka bütün taş<br />
ve ağaçlar; “Ey Müslüman,<br />
Ey Allah’ın kulu, Yahudi arkamdadır,<br />
gel onu öldür!”<br />
(Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî,<br />
Birr, 25; Fiten, 2; et-<br />
Tâc, I, 25) diyeceğini ifâde<br />
etmiş.<br />
Bu hadis nedir? Peygamber<br />
böyle bir şey söylemiş olabilir<br />
mi? Kur’an böyle bir söze<br />
cevaz verir mi?<br />
El cevap: Sünnî dünyanın<br />
büyük çoğunluğuna göre Buhari’de<br />
geçtiği için doğrudur<br />
ve hurâfe olamaz.<br />
Peki bu hadis eleştirilmiş ve<br />
bu hadise uydurma ve hurâfe<br />
diyen çıkmış mıdır?<br />
Evet, az sayıda TV’si, gazetesi,<br />
ekonomik gücü olmayan<br />
bilim adamı ve düşünür bunu<br />
söylemekte ve eleştirmektedir.<br />
Peki eleştirenlerin başına<br />
ne gelmiştir? Zındık, dinsiz,<br />
mezhepsiz, Kur’an’ı vazgeçilmez<br />
tek kaynak görmelerinden<br />
dolayı Mealci, Resûlüllahı<br />
reddettikleri iftirasını<br />
pekiştirmek için Sünnetsiz(!)<br />
gibi, içinde kötü îmâlar bulunan<br />
hakaret ve karalamalara<br />
mâruz kalmışlardır. Sadece<br />
içinde bulunduğumuz bu<br />
durum bile İslâm dünyasının<br />
eleştirel düşünceye ne<br />
kadar uzak olduğunu, eleştiriyi<br />
îmanına kast olarak<br />
gördüğünü anlatmaya yeter!<br />
Biz yine de eleştiriye devam<br />
edelim…<br />
Bu hadis sizce ne kadar ciddiye<br />
alınmalı?<br />
Bu hadisi bilimsel bir veri<br />
kabul ederek FETÖ’cü ve<br />
darbeci bir profesör makâle<br />
yazmıştı. Bu hadis ışığında<br />
çağdaş dünya gelişmelerini<br />
yorumlamış, bu yorumu bilimsel<br />
ve önemli bulan İslâmi<br />
referanslarıyla tanınmış<br />
bir site yayınlamıştı. (Prof.<br />
Dr. Osman Özsoy, İşte Yahudileri<br />
Korkutan Hadis.<br />
http://www.haber7.com/<br />
yazarlar/prof-dr-osman-ozsoy/369423-iste-yahudileri-korkutan-hadis)<br />
Bu haşhâşi, darbeyi bir tv<br />
kanalında önceden haber veren,<br />
“profesör olacağıma bir<br />
albay olsaydım sürece katkım<br />
daha çok olacaktı” diyerek,<br />
orduda yetiştirdikleri<br />
Mankurtlara darbe öncesi<br />
moral-motivasyon sağlayan,<br />
kendini ciddi ciddi ilim adamı<br />
sanan bir sözde profesördü!<br />
Bu adamı yüzbinlerce<br />
insan okudu ve bu fikre sorgulamadan<br />
inandı. Klasik<br />
İslâm âlimlerinin geçmişte<br />
söylediği ve inandığı gibi!<br />
Peki bu bilimsel makâle aynı<br />
site de hâla yer alıyor mu?<br />
Yok, artık aramayın! Zîra 15<br />
Temmuz darbe girişiminden<br />
sonra silindi! Ancak basit bir<br />
taramada bu adamın makalesinin<br />
fon müziği ve Gargat<br />
ağacı görüntüleri eşliğinde<br />
hâlâ başka bazı İslami görünümlü<br />
linklerde bulunduğunu<br />
tespit edebilirsiniz. (bkz.<br />
http://www.7awa.today/video/watch/GWvelra-jks)<br />
Klasik anlayışlara uygun<br />
olarak, FETÖ’cü ağzından<br />
bilimsel olduğu farz edilen<br />
bu makâle, siteden FETÖ’cü<br />
söyledi diye kaldırıldıysa da<br />
hadis ortadan kalkmadı. Hadisi<br />
ve bu hadisi ciddiye alanları,<br />
“biz FETÖ’den ve inançlarından<br />
âzâdeyiz, farklıyız,<br />
gerçek Müslümanlarız” diyen<br />
birçok anlayışın sitesinde,<br />
uzun bilimsel açıklamalar<br />
eşliğinde hâlâ bulabilirsiniz.
Bu hadis karşında da insan<br />
ne diyeceğini şaşırıyor. Taş<br />
ve ağaçlar, “arkamda Yahudi<br />
var, gel ve öldür” diyecekmiş<br />
fakat Gargat Ağacı demeyecekmiş!<br />
Gargat Ağacı niye<br />
demeyecekmiş? Gargat Ağacı<br />
Müslüman değil miymiş?<br />
Evet değilmiş, meğer ağaç<br />
Yahudiymiş!<br />
Ağaçlara din isnat eden, zihinsel<br />
dünyalarında zâlim<br />
Yahudileri arkasında saklayan<br />
“karşıt dinden bir ağaç”<br />
tasavvur eden insanların,<br />
Kur’an perspektifine ve eleştirel<br />
düşünceye ihtiyaçları<br />
yok mu? Siyonistle Yahudi<br />
arasındaki farkı bilmeyenlerin<br />
düştüğü acıklı hâl,<br />
Aliya’nın, Doğu’nun mekteplerine<br />
eleştirel düşünme<br />
dersleri koymaktan muradını<br />
anlatır. Müslüman biraz eleştirel<br />
düşünebilse, bu anlayışın<br />
Kur’an’a aykırı olduğunu,<br />
Resûlün Kur’an’a aykırı biz<br />
söz söyleyemeyeceğini anlayacak.<br />
Dahası Kur’an’da<br />
bu konuda bir işâret olmasa<br />
bile, bunun insâni değerlere<br />
aykırı olduğunu, İslâm’ın<br />
insâni, ahlâki değerlere zıt<br />
bir fikir beyan etmediğini ve<br />
edemeyeceğini Kitab-ı Kerim’den<br />
çıkartacak! İslâm’ın<br />
her türlü “izm” e olduğu gibi<br />
Siyonizm’e de karşı olduğunu,<br />
Yahudi ayrımcılığını ve<br />
antisemitizmi körüklemeyeceğini,<br />
İslâm düşüncesinden,<br />
“Ben Fransa’yı veya Fransızları<br />
asla sevmedim ve bunu<br />
söylemekten asla vazgeçmedim…<br />
Ben sizi vicdan olarak<br />
adlandırılan hülyâdan azat<br />
ediyorum… Zayıfa acımak<br />
doğaya ihânettir… Düşmanınızı<br />
şaşırtarak, terör, sabotaj<br />
ve suikast ile demoralize<br />
edin. Geleceğin savaşı budur”<br />
diyen Hitler’lerin değil,<br />
“Ben bir Müslüman’ım ve<br />
öyle kalacağım. Çünkü İslâm,<br />
benim için güzel ve asil<br />
olan her şeyin diğer adı…<br />
Geleceğimizi geçmişimizde<br />
aramayacağız. Kin ve intikam<br />
peşinde koşmayacağız.<br />
Biz de zâlimlerden olursak,<br />
zulme karşı savaşmamızın<br />
bir anlamı kalmaz. Kitaba<br />
uyacağız.” diyen Aliya’ların<br />
çıkacağını fark edecek.<br />
Şâyet biz bu eleştiriye tâbi<br />
tutulmamış söz ve fiilleri<br />
ilâhiyat fakültelerinde din<br />
diye anlatırsak, ilim diye<br />
sunarsak, ne olacak? Buradan<br />
geleceğiniz nokta şudur:<br />
İçinde akıl, mantık, düşünce<br />
barındırmayan uydurma bir<br />
hadise dayanarak, Resûlden<br />
Yahudileri öldürme emri<br />
aldığınız iddiasıyla birçok<br />
kötülüğü meşrulaştırabilirsiniz,<br />
olağanlaştırabilirsiniz.<br />
Nitekim Yahudileri sırf Yahudi<br />
olmaktan dolayı hedef<br />
alan geleneksel İslâmi anlayışlar,<br />
Hitler’ler mi doğurur,<br />
yoksa ilhâmını doğrudan<br />
Kur’an’dan alan Aliya’lar<br />
mı? İslâmi kabul edilen bazı<br />
terör örgütlerinin motivasyonlarını<br />
oluşturan fikirler<br />
Hitler ve benzerlerinin fikirlerine<br />
mi benziyor, yoksa<br />
kitaba uyan Aliya’ya mı? İşte<br />
eleştirel düşüncenin acımazsız<br />
mektebi bu!<br />
Hergün televizyonlarda din<br />
adına yapılan rezâletlere<br />
şâhit oluyoruz. Kamunun<br />
Müslüman bir ülkede hizmet<br />
olarak karşılıksız sunduğu<br />
kefeni almayın, benim sattığım<br />
kabir azabını önleyen<br />
kefeni Çarşamba semtindeki<br />
falan dükkândan alın, aman<br />
yanlış yerden almayın sahteleri<br />
varmış diye trajikomik<br />
vaazlar veren, din tüccarı hocaefendilerin<br />
olduğu ve eleştirilemediği,<br />
eleştirenlerin<br />
vebâlı ve sapık ilan edildiği<br />
bir ülkede eleştirel düşünceye<br />
ihtiyacın ne kadar hayâti<br />
bir mesele olduğunu anlayabiliriz!<br />
Nitelikli dolandırıcılıktan yargılanması<br />
gereken bu din tüccarlarının<br />
nüfuz alanlarının<br />
son derece geniş olduğunu görüyoruz.<br />
Bunlara yönelttiğiniz<br />
eleştirilerin basın ve yayın<br />
gücüyle îtibarsızlaştırılması,<br />
eleştiri yapanlara bu tür hocaların<br />
beyinlerini yıkadığı,<br />
Eric Hoffer “Kesin İnançlılar<br />
“adlı kitabında belirttiği üzere<br />
kesin inançlı hâle getirdiği,<br />
sonuna kadar sömürülen müritleri<br />
tarafından saldırıldığı<br />
görülmektedir.<br />
Olaylara ve fikirlere eleştirel<br />
bakamayanların, sahip<br />
oldukları televizyonlardaki<br />
yayınlarında Buhâri’den<br />
alınmış saçma bir hadisi anlattıktan<br />
sonra, bunu akla<br />
uygun bulmadınız mı, saçma<br />
mı buldunuz (ki saçma<br />
ve akla uygun olmadığını<br />
kendisi de böyle itiraf ediyor)<br />
“kahrolsun aklım mantığım”<br />
demedikçe, îman<br />
etmiş olamayacağımızı<br />
telkin eden, aklı ve mantığı<br />
lânetleyen hocaların bulunduğu<br />
ve etkin oldukları bir<br />
İslâm dünyasında eleştirel<br />
düşünceyi nasıl öğreteceksiniz?<br />
Akıl, mantık ve eleştirel<br />
yaklaşım imansızlığın ve<br />
cehennemlik olmanın alameti<br />
ise, böyle bir riske girmeye<br />
değer mi? Önce iman<br />
denilerek imanı yok eden,<br />
hurafeleri iman esası haline<br />
getiren süreçler bu kültürel<br />
iklimlerde ürüyor!<br />
Tevbe 34’de Allah inananlara,<br />
“Ey iman edenler! Hahamlardan<br />
ve râhiplerden<br />
birçoğu, insanların mallarını<br />
haksız yollarla yiyorlar ve<br />
Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar.<br />
Altın ve gümüşü biriktirip<br />
gizleyerek onları Allah<br />
yolunda harcamayanları<br />
elem dolu bir azapla müjdele”<br />
diye boşuna mı seslendi?<br />
Hadid 27’de Allah “...Fakat,<br />
bizim kendileri için onaylamadığımız<br />
bir ruhbanlık uydurdular.<br />
Halbuki onlardan<br />
sadece ALLAH’ı hoşnut edecek<br />
hususlara uymalarını istemiştik.<br />
Üstelik ruhbanlığa<br />
hakkıyla da uymadılar. Aralarından<br />
inananlara ödüllerini<br />
verdik; ancak çokları<br />
yoldan çıkmışlardı” diyerek<br />
ruhbanların çoğunun nasıl<br />
yoldan çıktığını insanoğluna<br />
anlatması sebepsiz mi? Yine<br />
Bakara 44’te Allah’ın, “Ey<br />
bilginler, kitabı okuduğunuz<br />
halde, insanlara iyiliği emredip,<br />
kendinizi unutuyor musunuz?<br />
Aklınızı kullanmıyor<br />
musunuz?” hatırlatması nedendir?<br />
Aklın dışlandığı, hor ve hakir<br />
görüldüğü İslâm dünyasının<br />
bugünkü dünyada hiçbir<br />
şansı olamaz. Suudi Arabistan’ın<br />
baş müftülerinden<br />
şeyh Abdül Aziz Bin Baz’ın<br />
“Dünya’nın Sakin, Güneş’in<br />
Hareketli Olduğuna<br />
ve Gezegenlere Çıkmanın<br />
İmkansızlığına Dair Aklî ve<br />
Hissi Deliller” adlı kitabında<br />
“Kim dünyanın yuvarlak olduğunu<br />
iddia ederse küfür ve<br />
delâlete düşmüş olur. Çünkü<br />
bu iddia hem Allah’ın hem<br />
Kuran’ın hem Peygamber’in<br />
reddidir. Bunu iddia eden<br />
kişi tövbeye dâvet edilir.<br />
Ederse ne âlâ! Aksi takdirde<br />
kâfir ve dinden dönmüş<br />
bir kişi olarak öldürülür”<br />
fetvası verebildiği dünyada,<br />
İslâm’ın Batı’nın Ortaçağını<br />
yaşadığını söylemek yanlış<br />
olmaz sanırım.<br />
Devamı gelecek<br />
sayıda...<br />
www.metropoldergileri.com 77
ARAŞTIRMA<br />
78<br />
Bu nesil için unvan değil, deneyim gerçek<br />
Y kuşağı söze değil<br />
eyleme inanıyor<br />
Great Place to Work Enstitisü, “Best Workplaces for Milleninals” araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre,<br />
yaptıkları işte anlam bulamayan Y kuşağı çalışanlarının sadece yüzde 29’u verimli çalışıyor. Yüzde 60’ının yeni iş<br />
fırsatı aradığı, yüzde 21’inin bir sene içinde işini değiştirdiğine dikkat çekilen araştırma bulguları, bu kuşakta diğer<br />
nesillere göre iş değiştirme olasılığının 3 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.<br />
İş yerindeki karar alıcıların inisiyatifleriyle<br />
oluşan ve gelişen yüksek güven kültürü,<br />
çalışanlar arasındaki eşitliğin sağlanmasında<br />
belirleyici bir faktör. Kurumsal<br />
stratejinin belirlenmesinde de önemli bir<br />
yeri olan güven kültürü, tüm çalışanlar<br />
için olumlu yönde tesir ederken yarının<br />
liderleri olan Y kuşağını daha fazla etkiliyor.<br />
Y kuşağına bağlı güven temelli bir iş<br />
yeri kültürüne öncelik vermek kurumların<br />
geleceği için bir zorunluluk haline geldi.<br />
Söyleme değil eyleme<br />
inanıyorlar<br />
“Best Workplaces for Milleninals” araştırmasından<br />
elde edilen bilgilere göre,<br />
Y kuşağı için yaşadıkları deneyimler,<br />
onlara verilen unvanlardan ve sözlerden<br />
daha inandırıcı. Bu nesil, CEO’ların<br />
iş-hayat dengesini teşvik ettiğini<br />
söylemelerini veya şeffaf bir liderlik<br />
sürecinden bahsetmelerini değil, bu<br />
değerleri günlük çalışma deneyimlerinde<br />
görmeyi talep ediyor. Bu taleplerin<br />
karşılandığı iş yerlerinde Y kuşağı,<br />
çeviklik ve inovasyonda 8 kat daha verimli<br />
oluyor. Bu durum, aynı zamanda<br />
bu neslin iş yerinin marka elçisi olmasını<br />
da beraberinde getiriyor.<br />
Yüzde 89’u çalıştıkları<br />
şirketlerde uzun süre<br />
kalmayı planlıyor<br />
Güven temelli bir kültür tesis etmenin<br />
nitelikli ve genç işgücü yaratmak için<br />
her zamankinden daha önemli olduğunu<br />
belirten Great Place to Work Türkiye<br />
Genel Müdürü Eyüp Toprak, araştırmaya<br />
dair “Y kuşağı için yaptığımız tüm<br />
araştırma çıktılarında aynı sonuç ile<br />
karşı karşıya kalıyoruz. Yüksek güven<br />
kültürünün tüm jenerasyonlar üzerinde<br />
pozitif yönde etkisi mevcut ama bu etki<br />
Y kuşağında her zaman daha yüksek.
İş yerinde güven kültürünü içselleştirmiş<br />
şirketlerde çalışan<br />
Y kuşağının %89’u çalıştıkları<br />
şirketlerde uzun sure kalmayı<br />
planlıyor.” dedi.<br />
Yaptıkları işte<br />
anlam arıyorlar<br />
Y neslinin bir anlam arayışı içinde<br />
olduklarını belirten Toprak,<br />
sözlerine şöyle devam etti: “Y<br />
kuşağı katıldıkları organizasyonlarda<br />
bir etki oluşturmak,<br />
faydalı olmak, değer katmak<br />
istiyorlar. Analizlerde iş yerinde<br />
bir fark yarattığını düşünen<br />
bu kuşağın temsilcileri, diğer iş<br />
arkadaşlarına göre 6 kat daha<br />
uzun bir gelecek planladıklarını<br />
ifade ediyor. En iyi işverenlerde<br />
çalışan X kuşağı çalışanları, liste<br />
dışı kalan şirketlerdeki akranlarına<br />
göre mevcut iş yerlerinde<br />
kalmaya 15, Y kuşağı ise 20 kat<br />
daha yatkın.”<br />
Bu nesli anlayamamak<br />
şirketlere<br />
pahalıya mal olabilir<br />
Araştırma bulgularında bu jenerasyonun<br />
kariyer gereksinimlerini<br />
anlayamamak, sadece<br />
gelecekte yönetici olacak<br />
bir nesli kaybetmek anlamına<br />
gelmiyor. Bu nesle yönelik<br />
strateji ve yol haritası belirlemeyen<br />
şirketler, yenilikçiliği<br />
ve dinamizmi kaybetme riski<br />
ile de yüzleşmek durumunda.<br />
Araştırma sonuçlarına göre bu<br />
durum, şirketler için pahalı ve<br />
ekonomik yönden tehdit edici<br />
bir unsur.<br />
Y kuşağı için<br />
mükemmel bir<br />
kurum kültürü<br />
yaratmanın 5 yolu<br />
Şirketler, Y kuşağı odaklı stratejiler<br />
geliştirmeli. Bu kuşağa<br />
samimiyetle liderlik edilmeli.<br />
Temel değerler tanımlanmalı<br />
ve bu değerler iş süreçlerine<br />
taşınmalı. İşveren markası<br />
güçlendirilmeli. Konuya tümleşik<br />
açıdan yaklaşılarak tüm<br />
çalışanlar için mükemmel bir iş<br />
yeri inşa edilmeli.<br />
www.metropoldergileri.com 79
SERGİ<br />
80<br />
TARİHE<br />
TANIKLIK EDEN<br />
BİNALAR!<br />
SANATÇI CEMAL EMDEN İMZALI ‘GÜNCEL TÜR-<br />
KİYE MİMARLIĞI’ FOTOĞRAF SERGİSİ, TMB’NİN<br />
ANKARA’DAKİ GENEL MERKEZİ’NDE AÇILDI<br />
Çağdaş Türk mimarisinin son 10 yılı fotoğraflarla<br />
belgelendi. Nurus’un 90’ıncı kuruluş yıldönümü<br />
etkinlikleri kapsamında düzenlenen ‘Güncel Türkiye<br />
Mimarlığı Fotoğraf Sergisi’, Ankara’da açıldı.<br />
Türkiye Müteahhitler Birliği’nin ödüllü genel merkez<br />
binasında açılan sergide, sanatçı Cemal Emden’in<br />
çektiği ve Türkiye mimarisinin farklı özelliklerini<br />
yansıtan 35 binanın fotoğrafı yer alıyor.<br />
TÜRK MİMARİSİNE IŞIK TUTUYOR…<br />
Sergiye ev sahipliği yapan Türkiye Müteahhitler<br />
Birliği (TMB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Selim<br />
Bora ise “Birliğimizin ideallerini temsil eden<br />
ve Türk inşaat sektörünün geldiği noktayı ortaya<br />
koyan binamızın iç dekorasyonunu gerçekleştiren<br />
çözüm ortağımız Nurus’un 90’ıncı yıl kutlamaları<br />
çerçevesinde hazırladığı bu seçkiye ev sahipliği<br />
yapmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Değerli<br />
fotoğraf sanatçısı ve mimar Cemal Emden’in<br />
fotoğrafları ile güncel Türk mimarisine ışık tutan<br />
bu değerli serginin; Türk müteahhitliği markasının<br />
gücünü yansıtan binamızda gerçekleştirilmesini<br />
ayrıca anlamlı buluyoruz” diye<br />
konuştu.<br />
Türkiye Müteahhitler Birliği’nin Leed sertifikalı<br />
genel merkez binası aynı zamanda 2014<br />
yılında, ‘Sign of the City Awards’ yarışmasında<br />
18 ayrı kategoride değerlendirilen 142<br />
proje arasında ‘En İyi Mimari Tasarım’ ödülünü<br />
kazandı. Bina ayrıca İngiltere’nin prestijli<br />
mimarlık ödüllerinden, Building Awards<br />
2014’de Yılın En İyi Uluslararası Projesi ödülüne<br />
değer görüldü.<br />
ENTELEKTÜEL BİNALAR!<br />
Sanatçı Cemal Emden de serginin 6 aylık bir<br />
çalışmanın ürünü olduğunu belirterek, “Bina-
ların her biri, var olan mimari yapıların<br />
dışına çıkmayı başarabilmiş,<br />
dünyadaki başarılı örnekler arasında<br />
yer alan, entelektüel içeriğe sahip<br />
özgün yapılar. Nasıl bir coğrafyada,<br />
nasıl bir kentin içinde yer aldıklarını,<br />
iç mekânlarının ne tür özellikleri olduğunu<br />
fotoğraf karelerine aktarmak<br />
için gayret gösterdik. Ortaya çarpıcı<br />
bir tablo çıktı” diye konuştu.<br />
SON 10 YILA TANIKLIK EDEN Bİ-<br />
NALAR<br />
Sergideki son 10 yılın tarihine tanıklık<br />
eden binaların seçimine, Dokuz<br />
Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden<br />
Prof. Dr. Deniz Güner,<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi Doç.<br />
Dr. Funda Uz, Özyeğin Üniversitesi<br />
Mimarlık Fakültesi’nden Dr. Tayfun<br />
Gürkaş ve Pamukkale Üniversitesi<br />
Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nden<br />
Yrd. Doç. Dr. Burak Altınışık’ın da<br />
aralarında olduğu bağımsız bir danışma<br />
kurulu karar verdi.<br />
www.metropoldergileri.com 81
RÖPORTAJ<br />
82
www.metropoldergileri.com 83
RÖPORTAJ<br />
84