08.05.2020 Views

proje

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.


Dergimizin adı Külted’dir ve adını Kültür ve Edebiyat

kelimelerinin birleşiminden almıştır. Bunun sebebi ise

kültür ve edebiyatın arasındaki inanılmaz ilişkidir.

Kültür ,edebiyata derinlik kazandırır;

edebiyatta, kültüre canlılık katar.

Sanat eserleri yüksek kültür degerleridir. Yüksek kültüre

ancak dünya ölçüsünde edebiyat eserleri ile varılabilir.

Külted Dergisi’nde okuyucuya güncel yaşamdan

haberler verirken, bu gerçekleşen olaylar hakkında

onları daha fazla bilgi sahibi yapmak ve daha

donanımlı bireyler haline getirmek bizim işimizdir.



İÇİNDEKİLER

1. EDEBİYAT NEDİR?

❏ Edebiyata teşkil eden olaylar:

❏ Edebiyat ile öteki bilimler

ilişkisi

2. DİLİN GÜÇLENMESİ

3. ORHAN KEMAL’İN HAYATI

❏ İstanbul yılları

❏ Cezaevi yılları ve ilk hikayeleri

❏ Ölümü

4. 72. KOĞUŞ İLE İLGİLİ MAKALE

❏ İNSAN İLİŞKİLERİNİN TEMELİ

5. KORONADAN ÖNCE KORONADAN SONRA

6. HALUK BİLGİNER

❏ KISACA YAŞAMI

❏ ŞAHSİYET DİZİSİ

❏ EMMY ÖDÜLÜ

7. “7.KOĞUŞTAKİ MUCİZE”







DİLİN GÜÇLENMESİ

İlerleyen yıllar içinde bozulmaya ve bir çok kelimesini kaybetmeye

başlayan dilimiz zor günlerden geçiyor. Bizler ise iki farklı guruba

ayrılmış dilimizin kaçınılmaz sonunu izliyoruz.Dilimize hak ettiği önemi

vermek için çabalayanlar ve dilimize önem verdiğini düşünsede çoktan

çabalamaktan vazgeçen iki farklı grup , tek son.

Belki de o kadar büyük bir problem değildir sizin için. Fakat eğer tüm

dünya yavaş yavaş kendi ülkelerinin dilini komple yitirmeye başlar ise ve

aslında hiç bir yere ait olmayan ama her yerde olan bir dil karşımıza

çıkarsa bu da kaçınılmaz sonumuzu getirmiş olmaz mı? Dilimizin

yanında tüm kültürel özelliklerimizi , soylu tarihimizi kısaca bizi bir ülke

yapan , birbirimize bağlayan her şeyi kaybetmiş olacağız. Belki başta

fark edilmeyecek fakat gelecek nesillere aktaracağız ne kalacak

elimizde? Dolu bir sayfa , unutulmuş dil ,okunamayan bir tarih, yok

olmuş bir ülke .Neyseki bu en kötü son. Bunu değiştirmek bizlerin

ellerinde. Kolay olmayacak ama eğer düzeltmeye başlamazsak hiç var

olmayacak.Dilin bozulmasını temel olarak yok etmek için temelden

başlamak gerekir bu da ilk ve orta öğretimde Türk diline daha fazla

önem verilmesi ile gerçekleşir. Fakat bunun yanında öğretmenlerin de

denetlenerek dilimizi doğru öğretiyor olmasını hatırlatmalıyız. Teknoloji

çağında yaşadığımız ve sosyal medya, televizyon aracılığıyla her şeyin

saniyeler içinde milyonlarca kişinin görebileceği ve daha fazla kişiyle

paylaşabileceği bir ortamda dilin yanlış kullanımı daha da fazla kişiye

yayılacaktır . Bu sebeple sosyal medyada dilin kullanımı denetlenmeli ,

televizyon da yayınlara katılacak kişilerin ise doğru bir türkçeye sahip

olmaları gerekmektedir. Çünkü milyonlara hitap edilen bir ortamda yanlış

dil kullanımı nasıl daha çok yanlış kullanıma yol açabilecek güce sahipse

,düzgün dil kullanımı da bir o kadar insanın diline daha çok önem

vererek konuşmasına neden olabilir.

‘Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün

hayatında hakim ve esas kalacaktır .’ Mustafa Kemal Atatürk dilimizin

önemini bu şekilde bizlere aktarmıştır .Bizlerde bu sözlerden yola

çıkarak dilimizi her ne kadar bozduysak düzeltmeli ve daha fazla önem

vermeliyiz.Dilimizi bu zor günlerden kurtarmalı ve güçlenmesini hep

beraber izlemeliyiz.







1960 yılında tanışıp romantik bir ilişkiye girdiği ancak ilişkilerinin ortaya

çıkmasından kısa bir müddet sonra ayrılmak zorunda kaldığı son aşkını

anlattı.

1966'da "hücre çalışması ve komünizm propagandası" bitirdikleri öne

sürülen nedeni ile iki arkadaşı ile beraber tutuklandı. "Suç teşkil eden bir

cihet bulunmadığı" yolundaki bilirkişi raporu üzerine bir ay sonrasında

özgür bırakıldı. Kimi romanlarını oyun olarak tekrar kaleme alan yazar,

1967'de 72. Koğuş romanını oyunlaştırdı.

Eser, Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından sahnelendi. Orhan Kemal, bu

oyunu ile Ankara Sanatseverler Derneği tarafınca en iyi oyun yazarı

seçildi. 1969'da Türk Dil Kurumu Ödülü'nü ve Sait Faik Hikaye

Armağanı'nı Önce Ekmek adlı kitabı ile aldı.

Cezaevi yılları ve ilk hikayeleri :

1938'de askerliğini yapmak üzere Niğde'ye gitti. Askerliğini yaparken

"Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak", "yabancı diyetler

lehinde propaganda ve isyana muharrik" suçundan 5 sene hapis cezasına

mahkûm edildi ve Kayseri Hapishanesi’ne gönderildi.

İlk şiirini Kayseri hapishanesi’nde yazdı. Duvarlar isimli şiiri Yedigün

dergisinde Reşat Kemal imzası ile yayımlandı.

Babası Abdülkadir Kemali Bey, sekiz yıllık sürgünün ardından 1939

yılında Adana'ya döndü. Babasının girişimi ile ilkin Adana Cezaevi'ne,

onun Bergama Ağır Ceza Reisliğine atanmasından sonrasında Bursa

Cezaevi'ne nakledildi.

1940'ta, Bursa Cezaevi'nde ünlü şair Nazım Hikmet ile tanıştı. Onun

toplumcu görüşlerinden etkilendi. Üç buçuk sene Nazım Hikmet’le oda

arkadaşlığı icra eden Orhan Kemal, kendisinden Fransızca, felsefe ve

politika dersleri aldı. Orhan Kemal'i şiir yerine roman ve öykü yazmaya

teşvik eden de Nazım Hikmet oldu.

İlk nesir denemesi olan Onsekiz Yaş adlı romanını Nazım Hikmet'in

desteği ile Bir emek verme olarak yazdığı ancak yayımlamadığı bu

romanın ardından öykü yazmaya yöneldi.

İlk öykülerini Bacaksız Orhan takma adıyla yayımladı. 1940 yılında Yeni

Edebiyat dergisinde çıkan Balık, onun piyasaya çıkan ilk öyküsüdür. İlk

kez 1943'te İkdam gazetesinde "Asma Çubuğu" öyküsünde Orhan Kemal

ismini kullandı. Panait Istrati ve Maksim Gorki öykülerinden etkilendi.

Hayatın içinden kolay konuları, samimi bir üslupla anlattı.

Ölümü

Bulgar Yazarlar Birliği'nin çağrısı üzerine gittiği 1970 yılında Sofya'ya

gitti. Asıl amacı babaannesinin soyunun bulunduğu yerleri gezip not almak

ve "93'ten Bu Yana" adıyla ailesinin hikayesini yazmaktır.



Ancak bu isteğini gerçekleştiremedi. Geçirdiği

bir beyin kanaması nedeniyle tedavi

görmekte olduğu hastanede 2 Haziran

1970'te öldü.

Cenazesi hususi bir otomobil konvoyuyla

beraber 5 Haziran 1970'te yurda getirildi;

Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.



72. KOĞUŞ İLE İLGİLİ MAKALE

İNSAN İLİŞKİLERİNİN TEMELİ

Para , kazanması kimi için zor , kimi için kolay fakat kaybetmesi kolay, geri

kazanması kimi için yeni bir başlangıç, kimi için ise bitiş noktasıdır . Hepimizin

hayatlarının temeli günümüzde paradır ve insan ilişkileri buna bağlı olarak

biçimlenir . Aslında insanlar ilişkilerini kendi maddi durumları, ekonomik koşulları

üzerinde değil ; ilişkilerini yaptıkları ortaya çıkardıkları işlerle üzerine kurmaları

gerekir.

İnsanlar herkesi birbirinden ayıran en önemli özelliği bireylerin ekonomik koşulları

yaptığından beri neredeyse herkes ortaya çıkardıkları sayesinde değil kazandıkları

paralar sayesinde ön plana çıkıyor. Bu da insanların bakış açılarını verimlilik üstüne

değil sadece kazanç üstüne yoğunlaştırılmasına neden oluyor ve toplum karşısında

saygınlık kazanan kişide verimliliği fazla olan değil kazancı fazla olan oluyor.

Aslında saygınlık kazanması gereken kişi hayatında kendi yolunu bulmuş,

istediklerini başarmış ve başarmaya devam edecek olan güçlü insanlar olmalıdır .

Zaten güçlü bir insan her türlü ortamda , elindeki her şeyi yitirse bile , kendi

gücüyle tekrar başlayabilir , kendi kendini geliştirmeye her zaman devam edebilir,

elindekiler sayesinde değil yaptıkları sayesinde güçlü biri olur .

İnsanlar çevrelerindeki saygın kişileri kendilerine örnek alırlar ve eğer örnek

aldıkları kişi güçlü bir insanın taşıdığı nitelikleri taşımazsa onu örnek alanlarla yanlış

bir örnek olur. Günümüzdeki cahillikte düşünülürse ekonomik koşullar, insan

ilişkilerinin nasıl olacağını belirlerlemeye devam ettiği her gün toplumdaki cahillik

artmaya devam edecek, toplumda fakir-zengin ayrımcılığı ortaya çıkarak insanlar

arasındaki iletişim yapaylaşacak ve en önemlisi her geçen gün aslında bizleri

geleceğe taşımak için yapılan her bir buluş göz ardı edilerek değerinin

bilinmemesine neden olcak, bu da toplumların ilerlemesi gereken yerde

gerilemesine sebep olacaktır. Orhan Kemal’in 72. Koğuş kitabında ise kişilerin para

her şeyin önüne geçmiş insan ilişkilerinden yatacakları yataklara kadar her şeyi

belirleyen unsur haline gelmiştir .

Bireylerin maddi durumları hayata bakış açılarını değiştirir. Her birey birbirinden

farkldır ve aslında bizi birbirimizdn farklı yapan da hayata karşı olan bakış

açılarımızdır. Doğduğumuz yer , ailemiz , kültürümüz, çevremiz , eğitimimiz bunların

hepsi kendi bakış açılarımızın oluşmasını sağlar. Bunlarda gelecekte yapacağımız

ve vereceğimiz her bir kararın biçimlenmesine sebep olur. 72. Koğuş da hayat

berbattı, yaşanacak gibi değildi "Hiçbir yerden hiçbir gelirleri olmadığı gibi, umutları

da yoktur. Aç acına yaşayacaklardır. Görünüşe göre böyle olması lazımdır ama, olur

mu? Canlıdırlar, delinmiş boğazları vardır, yaşayacaklardır. Yaşamalarının yurda,

ulusa herhangi bir faydası olup olmadığını düşünmeden, yurdu, ulusu hatırlarından

geçirmeden, bir bit, bir solucan, bir hamamböceği, herhangi bir tek hücreli gibi, bir

yosun gibi yaşayacaklardır yaşayabildikleri yere kadar." Tüm umutlarını yitirmişlerdi

fakat Kaptan eline geçen bir miktar parayla bunu elinden



geldiği kadar değiştirmeye çalıştı.” Sölezli’nin koğuşundan omzunda siyah

çocuğuyla dönen Kaptan arkadaşlarını yataklarında dirsek keyfi yapar

görünce , kaba Hitit heykeli yüzü yumuşadı , gözleri parladı . O da

yatağına geçti . Sevinçten ağlayacaktı . Tertemiz , bembeyaz duvarlar

arasında elle tutulacak bir ferahlık vardır” Kaptan koğuşu daha iyi bir yer

haline getirdiği zaman herkes sanki yeniden yaşamaya başlamış gibiydi,

tekrar inanmaya başlamışlardı. Koğuştaki koşulların değişmesi

aralarındaki insan ilişkilerini de etkilemişti.

İnsanların maddi olanakları arasındaki fark arttıkça aralarındaki

ilişkide buna bağlı olarak yapaylaşır. Herkes kendiyle aynı eğitim, kültür

seviyesindeki insanlarla olmak ister, oturup sohbet etmek ister. Örneğin

zengin bir şirket sahibi ile bir temizlikçi aynı ortamda samimi bir şekilde

konuşamaz. “Bobi Niyazi : Bana bak Kaptan, Sultanahmet'te dilenip

Ayasofya'da sadaka vermeye boş ver. Adembabaları Allah adam

edememiş sen mi edeceksin?" Kitapta Kaptan’ın eline para geçince Bobi

Niyazi Kaptan’a Adem Babaları unutmasını ve kendini düşünmesini

söylüyor çünkü artık Kaptan’ın elinde para olduğu için Kaptan Adem

Babalarla bir olmamalı aynı tutulmamalı, o artık onlardan daha üstün diye

düşünülüyor.

Ne yazıkki bu günlerde sosyal çevremize maddi kazançlarımız yol

veriyor. Hangi statüden insanlarla takılıp, kimlerle aynı ortamda

bulunabileceğimizi ekonomik koşullarımız karar veriyor. Günümüzde en

çok saygınlığı büyük şirket sahipleri kazanıyor ve toplumun gelişmesine

sebep olan buluşları yapan kişiler ne yazıkki bu saygınlığın pek de

kazanamıyorlar. Sonuç olarak şu an hayatlarımıza yön veren en önemli

unsur paradır."Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir: İnsan

paranın sahtesini yapar, para da insanın..." Benjamin Franklin.





YENİ DÜNYA DÜZENİ

Salgının ne kadar süreceğine dair kesin bir öngörüde de bulunulamıyor

şimdilik. Haftalar, aylar, belki daha fazlası. Ama salgın yeni bir milat olarak

tarihe geçmeye aday. Koronadan önce, koronadan sonra.

Ve salgın sona erdiğinde dünya yeni bir düzene uyanacaktır. Hangi

ülkelerin nüfuzu artacak, hangi ülkelerin etkisi azalacak? Avrupa Birliği

ortaklığını koruyabilecek mi?

Çin salgını kontrol altına alıp bir de diğer ülkelere yardım eli uzatırsa bu

krizden daha da mı güçlenerek çıkar? Virüs ABD’de Trump yönetimini

bitirir mi?

Aşıyı ilk bulan ya da tedavi geliştiren ülke diğerlerinin bir adım önüne

geçer mi? İş hayatında insanın yerini robotlar mı alır? Küresel köy dağılıp

herkes kendi köyüne mi çekilir?

AMA ÖNCE İNSAN

Belki tüm bu soruları salgın sürerken sormak abesle iştigal etmek gibi

gelebilir. Fakat korona sonrası dönem de gelecektir. Şu an en büyük

önceliğimiz korona dönemi ve sonrasında güçlü kalabilmek için nüfusun,

beyin ve iş gücünün sağlığını en iyi şekilde korumak için her türlü önlemi

almak ve uygulamaktır. Vatandaşlar olarak bizlerin de yetkililerin,

uzmanların uyarılarını önemsememiz gerekiyor. İlk günden beri salgını

takip eden biri olarak ‘Koronanın şakası yok’ diyorum. Lütfen uyarıları

dikkate alalım.



HALUK BİLGİNER

KISACA YAŞAMI

Haluk Bilginer 1954 İzmir doğumlu sinema ve tiyatro oyuncusudur. Ulusal

ve uluslararası Sinema ve Tiyatro Ödülü’nün sahibi usta aktör aynı

zamanda başarılı bir televizyon oyuncusu ve dublaj sanatçısıdır. Bilginer

lise son sınıfta okulunun tiyatro kolun girmiş ve Demokrat İzmir

Gazetesi’nin açtığı liseler arası tiyatro yarışmasında ilk ödülünü almıştır.

Jürideki tiyatro müdürü Ragıp Haykır’ın davetiyle İzmir Devlet

Tiyatrosu’nda konuk oyuncu olarak çalışmaya başlamış ve Ankara Devle

Konservatuarı Tiyatro Bölümünü bitirmiştir. Daha sonra İngiltere'ye giderek

Londra Müzik ve Drama Sanatları Akademisi’nde ileri tiyatro öğrenimi

görmüştür.

İngilterede bir çok tiyatro oyununda, müzikalde, televizyon dizisinde ve

filmde rol almıştır. “Eastenders” dizisinde 250 bölüm Kıbrıslı Mehmet

Osman rolünü canlandırmıştır.

Macbeth, My Fair Lady, Pal Joey, Kafkas Tebeşir Dairesi ve Phantom of

the Opera gibi çeşitli tiyatro ve müzikallerde; Memories of Midnight,

Bergerac gibi televizyon dizilerinde ve Children's Crusade, Half Moon

Street, Buffalo Soldiers, Spooks ve She’s Gone filmlerinde görev alan ünlü

aktör İngiltere’deki kariyerinin ardından Türkiye’ye geri dönmüştür.

Haluk Bilginer bugüne kadar yurtdışında en çok yapımda rol almış türk

oyuncudur. Kendisinin en yeni dizisi ise Amerika ve İngiltere ortak yapımı

Alex Rider’dır.

ŞAHSİYET DİZİSİ

Şahsiyet dizisi 2018'de yayınlanan bir internet dizisidir. Konusu alzheimer

mı başlangıcı olan eski bir adliye çalışanının nasıl olsa her şeyi

unutacağım deyip yerine gelmemiş bir adaletin seriyi katil olmasını

anlatıyor.

Haluk Bilginer, ‘en iyi erkek oyuncu’ kategorisinde İngiltere’den

Christopher Eccleston (BBC-Come Home), Brezilya’dan Raphael Logam

(Barry Company–Impuros) ve Almanya’dan Jannis Niewöhner (Amazon-

Beat) ile birlikte finale kaldı. Jüri değerlendirmesi sonucunda ödüle ulaşan

isim, Bilginer oldu.

EMMY ÖDÜLÜ



Haluk Bilginer, New York’taki Hilton Otel’de düzenlenen ödül törenine

“Şahsiyet”in yönetmeni Onur Saylak, senaryo yazarı Hakan Günday ve Ay

Yapım CEO’su Kerem Çatay’la birlikte katıldı. Adı açıklandığında ödülünü

almak için sahneye çıkan oyuncu, konuşmasına Türkçe “Merhaba” diyerek

başladı ve İngilizce devam etti: “Beni bu değerli ödüle layık gören Akademi’ye

teşekkür ediyorum. Bu projenin yapılmasına imkân veren muhteşem ekibi

sahneye çağırmamda bir sakınca yoktur sanırım: Kerem Çatay, Onur Saylak,

Hakan Günday. Onlarla çalışmak benim için büyük onurdu. Dizimiz adalet ve

amnezi (belleksizlik) üzerineydi. Bireysel amnezi değil, ülke olarak, toplum

olarak amnezi. İçinde yaşadığınız toplumun amneziden mustarip

olmadığından emin olun.”

Ödülü aldıktan sonra:

“Çok iyi hissediyorum. Kendimden çok Türkiye’ye bu ödül gittiği için çok

mutluyum. Çok severek, beğenerek yaptığımız bir işin başkaları tarafından da

uluslararası bir platformda takdir edilmesi ve ödülle taçlandırılması çok mutlu

edici bir şey. Çok mutluyum, ülkem adına da. Herkes gördükleri şeyden çok

mutlu. Birçok jüri üyesi tören öncesinde gelip tebrik etti. Hatta tören

öncesinde tebrik etmelerini etik bulmadım. Ama binlerce kişi oyunu vermiş

geçmiş, sonucu bilmiyorlar. Yüzlerce Akademi üyesi oy vermiş, ben

sayamadım. Heykele bayıldım. Güzel değil mi?”



7.KOĞUŞTAKİ MUCİZE

Güney Kore yapımı Miracle in Cell No 7 isminde filmden aynı adla uyarlanan

7.Koğuştaki Mucize için haksız yere suçlanan bir babayla, bir tek kalan minik kızının

buluşma hikayesi diyebiliriz kısaca. Filmin bir uyarlama olduğunu dikkate alırsak

duygu durumu ve genel detaylar dışında bir hayli farklılıklar olduğunu söylemek

mümkün. Bir kez yerli versiyonda filme bir dönem havası verilmiş ve 80 darbesi

sonrası gücü ve baskısı artan askeri yönetimle bir hesaplaşmaya gidilmiş. İlk başta

kızının çantasına asılan Memo'ya oldukça fazla reaksiyon gösterdiğini düşündüğüm

Albayın tepkisi orjinal filmde de aynı şiddetle yansıyor. Orada da polis olarak! Yani

üniformalıların anlayışsız ve sert olduğu vurgusu iki kültürde de karşımıza çıkıyor.

Ama dediğim gibi bizde zorlu bir devrin ardına sığınılmış. Filmde dikkat çeken

şeylerden biri de sanat yönetiminin gayet başarıya ulaşmış ve dönemine uygun

olduğu. Detaylara uyulmuş ve ortaya sıcak, samimi bir dram güldürü çıkmış.

İlk başta daha fazla dram içeriyor ve çocuk babası içeriye alındıktan sonra yalnız

kalıyor. Uyarlamada ise çocuğun başında bir babaanne var ve onunla çocuğu benzer

biçimde ilgilenen bir öğretmen. Bunlar da o dönemin ruhuna müsait şeyler.

Duygusallığı ve geleneklere önem verilmiş.

Baba Memo küçük kızı Ova ile aynı yaş zekasına sahip olduğundan, kızıyla oldukça

iyi anlaşan fakat gerçek hayatta bunun zorluklarını yaşayan biri. İçinde fenalık

duygusu bulunmayan ama içerisindeki iyilik ve masumiyeti de ifade edemeyen bir

yetişkin! Ama bedensel bir yetişkin! Memo, kızının ölümünden sorumlu bulunduğunu

düşünen ve içini ancak intikam hırsı kaplayan albayın çabaları kararı hapse atılıyor.

Filmin en iyi yapılmış yerlerinden biri de hapishane sahneleri. Kendi arasında bir

adaletin yaratıldığı, alınan cezanın iyilik ve kötülükle bir kere daha sınandığı yerlerden

biri olan mapushane ortamı, gerek karakterleri gerekse de işleyişi açısından oldukça

iyi kurulmuş ve kotarılmış bir ortam olmuş. Her kesime ilişik karakterlerin beraber

yaşayarak, kendi içlerinde bir ömür alanı yaratmaları, bir dayanışma duygusuyla

davranmaları seyircinin bu sahnelere sempatiyle yaklaşmasını sağlayacaktır. Filmde

şerefsiz suçluların koğuşu anlatılıyor ama düşünce suçlularına da değinmiş, onları da

unutmamışlar.

Film askeri ya da resmi adaletle insanı devamlı sınıyor ve insanın vicdanına

güvenmesi yolunda telkin ediyor. Bu da izlerken inandırıcı geliyor. Filmde Memo'yu

canlandiran Aras Bulut İynemli bazen karakter dengesini kurmakta zorlansa da genel

anlamda göze batmayan ve özdeşlik kurulacak bir oyunculuk sahneliyor. Küçük kızı

Ova'yı oynayan Nisa Sofiya Aksongur ise sevimliliğiyle gönüllerde derhal yer

edinmeyi başarıyor. Film, bir uyarlama olduğundan ana hatları belli bir hikayeden

faydalanıyor ama eklediği detaylarla bir yandan bambaşka bir film etkisi yaratmayı da

başarıyor. Genel olarak başarı göstermiş, özenli bir film çıkarmaya gayret edilmiş.

Seyirciyi etkileyeceği kesin!

Beyazperde Puanı : 3,5/5





KAYNAKÇA

sayfa 3: EDEBİYAT NEDİR?

❏ https://www.cokbilgi.com/yazi/edebiyat-ned

ir/

sayfa 3:DİLİN GÜÇLENMESİ

❏ Gabriella Sarraf kendi yazısı

sayfa 3:ORHAN KEMAL’İN HAYATI

❏ https://www.haberler.com/orhan-kemal/biyog

rafisi/

sayfa 3:72. KOĞUŞ İLE İLGİLİ MAKALE

❏ Orhan KEMAL , 72. Koğuş , Everest Say ,

2019

❏ Gabriella Sarraf kendi yazısı

sayfa 3:HALUK BİLGİNER

❏ https://www.biyografi.info/kisi/haluk-bilg

iner

❏ https://www.youtube.com/watch?v=iW5tNoMRhJ

I&list=LLQB5trIXqi8_m5_NiHT1GYQ&index=35

sayfa 3:“7.KOĞUŞTAKİ MUCİZE”

❏ https://www.youtube.com/watch?v=n9XH0qnhYt

4




Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!