20.04.2020 Views

Pano 14. Sayı

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

VİTRİN SÜSÜ

Ali Özgür-

Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatı

“Ben ne sana taparım, ne seni ararım, ne trip atarım

Sen ne beni oyala, ne omuz ovala, işime bakarım

Ben o nazı çekemem, günaha giremem, kötü söz edemem

Aşk bu kızıl ötesi, yaralı müzesi, hareket edemem”

Bilenleriniz bilir. Şarkı direk böyle başlar.

Adama sormazlar mı, neden tapacaksın

kardeşim sev diye. Yeter

mi, bir de durduk yere trip atıp

aramamazlık yapıyor. Dikkat

edin bir de günaha girmek

istemiyor adamcağız. Yahu

neden durup dururken

günaha gireceksin ? Dur,

sakin ol demeden, hemen

“aşk bu kızıl ötesi” diye

devam ediyor. Nasıl yani

diyemeden bir başka soru

uyanıyor kafamızda. Müze

neden yaralı ? Adam neden

hareket edemiyor ? Ne yaparsak

yapalım anlam veremiyoruz. Fakat

klibini izleyince güzel bir kareografi ile

birleştiğinde, bu laf cambazlığı kimileri için

kulağa hoş gelebiliyor. Arabada, doğum günü kutlamalarında

bir anda kulağımıza geliveriyor sesi. Ancak

bu laf ebeliğine katlanmak zorunda değilsiniz. Biliyoruz,

sizde sıkıldınız bu anlamsız kalabalıktan. İnanın, sabah

uyandığınızda dinlemekten mutluluk duyacağınız niceleri

var. Misal;

14

“Şişeler

Lingo lingo lingolik

Irakı mı içtin sen bensiz

Çamura mı düştün a densiz”

Ne kadar suçlama yapılmış gibi görsekte, daha önce

yapılmış ve belli ki zevk alınmış bir durumun tek başına

yapılmasından şikayetçi. Anlatılmak istenen; beraber paylaşımda

bulunmanın güzelliği. Yalnız yapma, beraber yapalım

diyor. Ne “tapıyor”, ne de “trip” atıyor.

Yalnızlık Üzerinden Acılarını Süsleyenler

“Ekmeği bol eyledik

Acıyı bal eyledik

Sıratı yol eyledik

Geldik bugüne”

Edebiyatın insanlık açısından önemi büyüktür.

Sorgulamak ve anlamak şart. Nedeni ise açık;

toplumsal, siyasal ve ahlaki değerlerin oluşumundaki

katkısı tartışılmaz. Bazılarımız net şekilde okuma listelerindeki

çoğu kitaplarda kendilerine de yer ayırırlar.

Örneğin; yaşam biçimi diğerlerine göre daha fazla depresif

olan insanlar, romanlardaki ve hatta işin içine

beyaz perdeyide katarsak filmlerde ki,

çöküş yaşayan insanlarda kendilerini

bulurlar. Örneğin; Son günlerde

popüler olan “Mucize Doktor”

dizisi. Doktorumuz otizmli.

Dağlık bir köyde, içine kapanık

bir çocukluk geçirmiş.

Tıp Fakültesini birincilikle

bitirmiş. Doktor olmuş. Diziyi

izlediğimizde doktorun,

alanındaki başarılarından

çok otizmli olması vurgulanıyor.

Hal böyle olunca kitlenin

buna üzülmesi gerekiyor

tabii. Neden üzülüyoruz ? Ya

da vurgulanmak istenen nokta

neden bu ? E dönemin koşullarında

işin içinde bol miktarda para olunca

hitap edilen kitle de bu oluyor. Acıları

bir süs gibi vitrinde sergilemenin maddi getirisi ve

müşteri bolluğu da cabası…

İnsanların acılarını vitrinlerde sergilediği bu günlerde

biraz geriye dönüp bakmak kaçınılmaz. Başta söylediğimiz

gibi, sorgulamak şart. Açıkça dile getirmek gerekirse

bu gün bir kaç yöntemle edebiyat üzerinde para kazanan

insanlar mevcut. Bu yöntemler ne ? Birincisi; Acılar, sıkıntılar,

ayrılıklar üzerinden. İkincisi; Şöhreti üzerinden (Var

Mısın Yok Musun, Survivor vs katılmak şart). Üçüncüsü;

Önemli şairlerimizin olmayan şiirlerinden, olmayan alıntılar

yapmak. Ayrıntılı değil, üstünkörü incelediğimizde bunları

tahlil etmekte zorlanmayız. Hiç bilmesek, birazda olsa

kaynak taramasak Cemal Süreya’nın bir kaç kez intihar

girişiminde bulunduğunu zannedebiliriz.

Çünkü sosyal medyada yazılanlar gerçek olsa ancak o

kafayla yazılabilirdi. Üvercinka’yı yazan adamdan, “seve

seve çıktığım aşk basamaklarından, söve söve iniyorum”

demesi beklenebilir mi ?

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!