20.04.2020 Views

Pano 14. Sayı

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Yağmurlu bir sonbahar akşamında ansızın bahşedilmiş

eşsiz armağan...

Ömrüm...

Ömrümün son günü bugün.

Evet, yanlış duymadınız.Her ne kadar söylemeye dilim

varmasa da işin aslı bu. Son bir kez gülümseyeceğim bugün.

Son akşam yemeğimi yiyeceğim.

Anneme son bir kez sarılacak ve toprağın üzerindeki

son günümü yaşayacağım.

Armağanın kül olmaya yüz tutmuş son saatleri...

Uyanıyorum...Saat tam 8:01.

Ne bir eksik ne de bir fazla. Tam tamına on altı saatim

var. Zamanın diğer tüm günlerden farklı oluşu çarpıveriyor

gözüme. Zaman çıplak gözle görülür müymüş hiç? Görüyorum

işte. Akrep yelkovanı, günler birbirini daha hızlı

kovalıyor sanki. Bilemiyorum belki de süremin kısıtlı oluşundan

kaynaklanan bir şey.

Derin bir nefes çekmek için sokağımın köşesindeki mis

gibi kokan manolya ve akasyaların yanına iniyorum. İçimdeki

mabetten hiç salıvermeyecekmiş gibi uzun uzun soluyorum

hepsini. Yıllardır yaşamış olmanın ne büyük bir

nimet olduğunu anlıyorum o an.

Hep böyle bakılası mıydı gökyüzü?

Hep böyle güzel miydi bu vakte kadar özensizce içime

çektiğim her nefes?

Buruk bir gülümseme eşliğinde “son bir kez” diye mırıldanarak

ayakkabılarımı çıkarıyorum ve toprağa basıyorum

özenle. Öyle kıymetli ki bu toprak, hâlâ onun üzerinde

olmak tarifi olmayacak kadar güzel bir his. Eğiliyorum ve

avcuma aldığım bir tutamı rüzgara doğru savuruyorum.Ve

evet...

Tam o an toprakla konuşuyorum.

-”Sen de benim kadar nazik davran bana olur mu? Artık

sana aidim.”

10

SON BİR KEZ

Hemen toparlanıyorum hızlıca. Ne de olsa vaktim az.

Saatler kısıtlı.

Ömrüm kısıtlı.

Ve de içime çektiğim her nefes...

Vakti olmayan insanların hep hızlı ve aceleci olduğunu

söylerler ya hani. Hah..tam olarak öyleyim işte.

Herkesle selamlaşıyorum. Komşu çocuğunun yanağını

okşayışım, dört yıldır mahallede beslediğim köpeğimi

alelacele sevişim, sanki elim evrendeki her noktaya “son

bir kez” değecekmişcesine dokunmalarım; babamın cep

saatine bakmaya itiyor beni.

-”Bakmamalıyım..bakmamalıyım.”

Merakım içimdeki tedirgin,elleri deprem oluyormuşcasına

titreyen sese galip geliyor ve saate çevriliyor gözlerim.

14:38.

Neredeyse son on saat… Ne de hızlı geçmiş öyle değil

mi? Oysaki televizyon karşısında bir elimde mısır kâsesi,

diğer elimde içecek bardağı varken boş boş

söylenir, vaktin hiç akmadığına dair yakınır

dururdum. Koşarak nefes nefese

evimizin kapısını çalıyor ve kapıyı

açan anneme hızla sarılıveriyorum.

Önce şok haliyle

donakalsa da çok geçmeden

doluyor kollarını

belime.

-”Ah, yavrum.Ne bu

telaşın? Bir şey mi oldu

yoksa?”

Bugün beni son görüşün,

benim sana son

sarılışım ve o huzur veren

cennet kokunu son

koklayışım diyemiyorum. Gecenin,

en acımasız haliyle benim için soğuk sunakta

beklettiği uğursuz hediyeden onun haberi

yok...ölümümden...

Bunları söylemek yerine yanağımda birbirini

kovalayan dört-beş ılık inci tanesi

süzülüveriyor annemin güvenli boynuna.

Ve sonra ruh halimden endişelenen anneme;

-”Seni çok seviyorum.” diyorum.Sahi? En son ne zaman

dilimde yeşerttim bu cümleleri ona karşı?

On yaşımdayken en sevdiğim yemeği yaptığında mı?

On üç?, On beş?

-”Çok seviyorum hem de.” Derken sesim sona doğru

kısılıp titriyor.Belimi sıvazlarken o nazik sesini işitiyorum.

-”Ben de bir tanem, ben de.”

Yağmur Toker- Tarih

Hep burda bu şekilde kalakalsam ya? Annemden başka

kimsem yok, babamı kaybettiğimiz günü hatırlamıyorum

bile. Sadece annem var, özenle suladığım bitkilerim,

bir kaç arkadaşım ve mahallede beslediğim bir kaç hayvanım..

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!