20.11.2019 Views

Kobi Yaşam Yıl 1 Sayı 2 Eylül - Ekim 2019

I'mİstanbul Depremi Gerçeği: Karbon Fiber Eski Yapı Donatılarının Güçlendirilmesi için çözüm mü?. İTÜ. den Prof. Dr. Alper İlki Röportajı En güzel hikayeniz Suda Doğum Masalı

I'mİstanbul Depremi Gerçeği: Karbon Fiber Eski Yapı Donatılarının Güçlendirilmesi için çözüm mü?. İTÜ. den Prof. Dr. Alper İlki Röportajı En güzel hikayeniz Suda Doğum Masalı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sizde<br />

EYLÜL - EKİM <strong>2019</strong><br />

YIL: 1 • SAYI: 2 • EYLÜL - EKİM <strong>2019</strong> • 25 TL<br />

HAYRETTIN ÇAYCI:<br />

ÜRETİMDE<br />

%70<br />

DIŞA BAĞIMLIYIZ<br />

AR-GE’DE<br />

yol haritası<br />

Her<br />

doğum<br />

ayrı bir<br />

masal<br />

ÇAĞLA ATEŞ<br />

Sizde<br />

Gerilimi yüksek enerji:<br />

DOĞU AKDENİZ<br />

SARAYBOSNA:<br />

DİRENEN ŞEHRİN<br />

SEVİNÇ ÇIĞLIKLARI<br />

YIL: 1 • SAYI: 2<br />

DEPREMDEN ONCE SON CIKIS


FASHION<br />

BATH<br />

COLLECTION


Osmangazi Mahallesi<br />

Genç Osman Caddesi<br />

12/ 4 Esenyurt - İstanbul<br />

T. +90 212 670 22 99<br />

info@nplusbanyo.com.tr<br />

www.nplusbanyo.com.tr<br />

Web sitemizi ziyaret etmek için<br />

lütfen QR kodu taratın.<br />

Scan the QR Code ta discover news,<br />

products and solutions.


Edİtör Masası<br />

Değişim Yönetim Danışmanlık Prodüksiyon Tic.<br />

Ltd. Şti. Adına<br />

Genel Yayın Yönetmeni ve<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

S. ŞEFİK KEMALİ SÖYLEMEZOĞLU<br />

Proje Genel Koordinatörü<br />

BURAK YAŞAR<br />

Yazı İşleri Müdürü<br />

EMİN AKDAĞ<br />

Art Direktör<br />

MÜSLÜM GÖKALP<br />

Editör<br />

RAGIP ERTUĞRUL<br />

Haber Koordinatörleri<br />

AYŞEGÜL ÇAKIR – GÖKAY GENÇ<br />

Sosyal Medya Haber Koordinatörü<br />

MEHMET HAYDAR<br />

Hukuk Danışmanı<br />

AV. ALİ ASRAK<br />

AV. İSKENDER UYGUNBAŞ<br />

Reklam Koordinatörü<br />

MEHMET HAYDAR<br />

Karadeniz Bölge Sorumlusu<br />

FATİH GÜNDOĞDU<br />

Kültür Ve Sanat Danışmanı<br />

RAGIP ERTUĞRUL<br />

Yayın Kurulu<br />

SELÇUK PERİN – ATİLLA ARSLANAĞIZ<br />

HABİBE AKŞİT – HÜSEYİN BİLMAÇ<br />

OKAN BÖKE – RAGIP ERTUĞRUL<br />

Yayın Türü<br />

YAYGIN SÜRELİ YAYIN<br />

İletişim<br />

+90 212 855 17 00 PBX<br />

info@kobiyasam.com.tr<br />

Adnan Kahveci Mh. Yavuz Sultan Selim<br />

Bulvarı No: 43D1 Alba Rezidans<br />

A Blok Kat 1 Daire 2105<br />

34528 Beylikdüzü - İstanbul<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

Baskı<br />

A4 Grafik Mat. Yay. Rek. ve Bilg. Hizm. Ltd. Şti.<br />

Mahmutbey Cad. Meriç Sk. No: 26 Kat: 1<br />

Şirinevler / İstanbul Telefon: (0212) 452 40 99 (pbx)<br />

Fax: (0212) 639 50 49 E-mail: info@a4grafik.com.tr<br />

Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların tüm hakları<br />

yayınlayana, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan<br />

sahiplerine aittir. Yayınlayandan izin alınmaksızın tümüyle<br />

ya da kısmen kullanılamaz.<br />

sefiks@kobiyasam.com.tr<br />

Mesajlarınız ve<br />

eleştirileriniz için<br />

teşekkürler…<br />

YINE dopdolu bir ürünle, <strong>Kobi</strong> <strong>Yaşam</strong>’ın ikinci<br />

sayısıyla sizlerleyiz. Yayıncılık alanındaki ne kadar<br />

önemli bir bölümü kendi bakış açımız ve geniş<br />

perspektifimizle tamamlamaya başlamışız meğer…<br />

Şunu peşinen bilmenizi isteriz ki, ilk sayı sonrasında<br />

iletilen tüm pozitif ve yüreklendirici bildirimler ile eleştiriler bize büyük<br />

güç katmakta.<br />

Sosyal medyada var olmayı kendimiz adına yeniden tanımlayarak<br />

ve ayrı bir mecra kabul ederek “Sosyal Medya Haberciliğine” de<br />

başladık. Facebook, Instagram ve Twitter hesaplarımızla her gün<br />

gündemi yakından takip etmekteyiz.<br />

<strong>Kobi</strong> <strong>Yaşam</strong>’ın “İş Dünyasının Sesi, Hayatın Rengi” hedefiyle<br />

ilerlediği yolda iki ayı daha geride bıraktık. Bu sayımızda da kapsamlı ve<br />

birbirinden dikkat çekici konularla karşınızdayız.<br />

17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Bolu-Düzce depremlerinin 20’inci<br />

yılında beklenmekte olan İstanbul depremini kapağa taşıdık. İ.T.Ü<br />

İnşaat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Alper İlki’yle Yalova’da 2<br />

yıl evvel gerçekleştirilen ve sonuç raporu yeni tamamlanan deprem<br />

testi akabinde yaptığımız söyleşiyi ilgiyle okuyacaksınız. Karbon<br />

Elyaf Teknolojisi’ne sahip birkaç ülkeden biriyiz. İnanılmaz genişlikte<br />

kullanım alanları olan bu madde, hayat kurtarıcı özelliğiyle binaların<br />

güçlendirilmesinde ve köprü gibi yapıların ömürlerinin uzatılmasında<br />

öne çıkıyor.<br />

TURKTRADE Yönetim Kurulu Başkanı <strong>Sayı</strong>n Hayrettin Çaycı röportajı<br />

ise cari açık ve katma değerli ürünlerin ihracatına ışık tutan bir yol<br />

haritası niteliğinde.<br />

Enerji kaynaklarının paylaşım kavgası sebebiyle Doğu Akdeniz<br />

giderek ısınıyor. Sadece enerji mi? Aynı zamanda azalan tatlı su<br />

kaynakları da; değişen küresel iklimde her geçen gün önemini<br />

arttırıyor.<br />

Çağla Gürsoy Ateş, hayatınızın en güzel anını kendi işi haline<br />

getiren başarılı bir kadın girişimcimiz. Onunla gerçekleştirdiğimiz<br />

“Doğum Fotoğrafçılığı” hakkındaki söyleşimizi zevkle okuyacağınızı<br />

düşünmekteyiz. Ayşegül Çakır’ın haberiyle, Türkiye’de binicilik sektörü<br />

ve turizmini de ele aldık bu sayımızda.<br />

Daha birçok konu ve haberi sayfalarımızda bulacaksınız. Sizlerden<br />

gelecek tüm etkileşimlerle önümüzdeki sayıları daha interaktif<br />

hazırlayabilmenin arayışı ve gayreti içindeyiz.<br />

Masanızda bırakmayıp giderken yanınıza alma ihtiyacı<br />

hissedeceğiniz bir ürün ortaya koyabilmiş olmak dileğiyle bir sonraki<br />

sayıda buluşuncaya dek sağlıcakla ve esen kalınız.<br />

S. Şefik Kemali Söylemezoğlu


İÇİNDEKİLER<br />

10<br />

İnovasyon<br />

22<br />

“5<br />

24<br />

“Türkiye’nin<br />

28<br />

Afetlere<br />

36<br />

Okan<br />

44<br />

Selçuk<br />

48<br />

Habibe<br />

54<br />

KOBİ’ler<br />

56<br />

“Türk<br />

ve<br />

AR-GE’nin püf noktaları<br />

yılda 1,5 milyon<br />

konut dönüşecek”<br />

ilk ve<br />

tek karbon elyaf<br />

üreticisiyiz”<br />

karşı<br />

parametrik sigorta<br />

BÖKE:<br />

Avrupa ciddi<br />

bir kıskaçta!<br />

PERİN:<br />

Su savaşları hiç de<br />

uzak değil!<br />

AKŞİT:<br />

Kayseri Ulaşım A.Ş.<br />

Bütünsel Liderlik Yaklaşımı<br />

Gümrük<br />

Birliği’nin ne kadar<br />

farkında?<br />

ekonomisinin<br />

lokomotifi makine<br />

olmalı”<br />

30<br />

“HAMMADDE<br />

IHRACATINDAN<br />

VAZGEÇMELIYIZ”<br />

Katma değeri yüksek ürün<br />

ihracında başarılı olamadığımızı<br />

belirten TURKTRADE Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Hayrettin<br />

Çaycı, “Dünyada resesyonun<br />

konuşulduğu bir yakın gelecekte,<br />

ihracatta büyüme hedeflerini<br />

gerçekleştirmek için bazı<br />

şartların değişmesine ihtiyaç<br />

bulunmaktadır.” görüşünde.<br />

58<br />

Adı<br />

60<br />

“KOBİ’lere<br />

Rus<br />

kanı Osmanlı<br />

dijital<br />

dünyada klavuzluk<br />

yapıyoruz”


62<br />

Ali<br />

66<br />

ASRAK:<br />

Gümrükteki fazla<br />

vergilerin iptali ve iadesi<br />

Teknolojik ataklarla<br />

çağ atladılar…<br />

AKDENİZ’İN<br />

DOĞUSUNDA<br />

NELER<br />

OLUYOR?<br />

38<br />

70<br />

Apple<br />

72<br />

Bu<br />

78<br />

Atların<br />

82<br />

Zeynep<br />

84<br />

Ragıp<br />

88<br />

Gökay<br />

Watch 4 çok<br />

daha hızlı…<br />

sizin en<br />

güzel masalınız...<br />

Dünyasına<br />

Yolculuk…<br />

ATAKAN:<br />

Saraybosna Film<br />

Festivali<br />

ERTUĞRUL:<br />

Tiyatroya Rağbet Var!<br />

Hem De Nasıl…<br />

GENÇ:<br />

Hayatınızın Bir Yerinde<br />

Mutlaka Sanat Olsun…<br />

2000 ÖNCESI<br />

BINALARA DIKKAT<br />

İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper<br />

İlki uyarıyor: “Boyuna demirleri enine saran demirler<br />

özellikle 2000 yılı öncesinde imal edilmiş yapıların büyük<br />

çoğunluğunda olması gerekenden hayli seyrek. Dolayısıyla<br />

yük geldiğinde beton dışarı doğru genişliyor ve patlıyor.”<br />

16<br />

90<br />

Tarkan<br />

ARSLAN:<br />

Hamburg er:<br />

Hamburg’a ait!


YÖNETİM<br />

İnovasyon ve<br />

AR-GE’NIN<br />

püf noktaları<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

10<br />

Can yanmadan ve acı çekmeden gelişme sağlanamayacağını<br />

belirten Prof. Dr. Atila Bağrıaçık, “mali sürdürülebilirlik” ve<br />

“kararlılık” kavramlarına dikkati çekiyor. Bağrıaçık’a göre firma<br />

öncelikle “Ben; Ar-Ge tasarım ve inovasyonun önderlik ettiği<br />

gelişme modelini uygulayacağım” demeli.<br />

HEM üretim hem de pazarlama<br />

aşamasında teknoloji ve dijitalleşmenin<br />

yön verdiği günümüz<br />

ekonomilerinde rekabet koşullarını<br />

artık Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge)<br />

çalışmaları ve inovasyon projeleri<br />

(yenilikler) belirliyor. İletişim teknolojileri<br />

sayesinde dünyanın küçük<br />

bir köye dönüşmesini avantaja<br />

çevirmenin yolu “geliştirmekten,<br />

değiştirmekten ve yeni özellikler<br />

ortaya koyabilmekten” geçiyor. Bu<br />

çarka ayak uyduramayan şirket ve<br />

firmalar yerel piyasalardaki pazar<br />

paylarını bile kaybetme riskiyle karşı


YÖNETİM<br />

karşıya bulunuyor.<br />

Kritik eşiğin ve durumun farkında<br />

olmak olayın birinci adımını<br />

oluşturuyor. Ancak günümüz<br />

dünyasında bilgiye hararetle ihtiyaç<br />

duyulduğu; fakat kuru kuruya<br />

bilginin de hiçbir işe yaramadığı açık<br />

bir gerçek. Öncelikle “ Ar-Ge nedir?”<br />

ve “Nasıl inovatif (yenilikçi) ürünlere<br />

imza atılabilir?” sorularını cevaplamak;<br />

sonraki adımdaysa konuyla<br />

ilgili icraatları pratiğe dönüştürmek<br />

ve sürdürülebilirlik ivmesini yakalamak<br />

gerekiyor.<br />

FİRMALAR YALNIZ DEĞİL<br />

Bu bilinçle hareket eden firmalar<br />

yalnız değil. Kamu ve üniversiteler<br />

bünyesinde onlara rehberlik ve denetim<br />

hizmeti sunan birimler var. En<br />

etkinlerinden biri de “Sanayi İşbirlikleri<br />

ve Teknoloji Lisanslama Ofisi”<br />

adıyla Esenyurt Üniversitesi’nde<br />

faaliyet gösteriyor. Üniversite-Sanayi<br />

işbirliğinin ete kemiğe büründüğü<br />

ofis, Öğretim Üyesi Dr. Vesile Küçük<br />

ve Prof. Dr. Atila Bağrıaçık koordinatörlüğünde.<br />

Ofis ekibi bir yandan<br />

KOSGEB ve TUBİTAK, devamındaki<br />

ticarileşme destekleri ile Avrupa<br />

Birliği (AB) hibeleri konusunda<br />

etkileşim halinde oldukları firmalara<br />

pusula vazifesi yaparken; diğer<br />

yandan girişimcilik dersi okutulan<br />

üniversitenin mühendislik ve işletme<br />

fakültelerindeki öğrenciler 3’üncü<br />

sınıftan itibaren adeta laboratuvar<br />

gibi değerlendirilen sanayi tesislerine<br />

entegre ediyor. Böylelikle firmalar<br />

Ar-Ge ve inovasyon kulvarında<br />

kendilerine yıllar boyu ışık tutacak<br />

uzman personele kavuşmuş oluyor.<br />

Prof. Dr. Bağrıaçık ve Dr. Vesile<br />

Küçük ile Esenyurt Üniversitesi’ndeki<br />

ofiste bir araya geldik.<br />

n Öncelikle Ar-Ge ile Ür-Ge arasındaki<br />

farkı ve ilişkiyi nasıl ortaya<br />

koyabiliriz?<br />

Teknoloji Olgunluk Seviyeleri-TOS<br />

(Technology Readiness<br />

Levels-TRL) diye bir kavram var.<br />

1’den 9’a kadar mevcut sorunlar<br />

belirleniyor. Bunları giderecek<br />

fikirler geliştiriliyor. Fikirle alakalı<br />

bir takım çıkarımlar ve testler<br />

yapılıyor. Bir konsept oluşturuluyor.<br />

Patent araştırmaları, literatür<br />

taramaları vs… Ardından bu<br />

fikirle ilgili tasarım, doğrulama ve<br />

prototip imalatı süreçleri gerçekleşiyor.<br />

İnovasyonun üç şartı var:<br />

Mevcuda göre önemli bir iyileşme,<br />

risklere karşı hassaslık ve gerçekleştirme.<br />

İlk 5 seviyede gerçekleşen<br />

araştırma faaliyetleri sonrası<br />

o ürüne farklı müşteri gruplarına<br />

ulaşmak için yeni bir unsur ilave<br />

edilirse bir tasarım projesine imza<br />

atılıyor demektir. Bu bir inovasyon<br />

ve yeniliktir. Ürün Geliştirme<br />

(Ür-Ge) yeni bir tasarım yapıp<br />

piyasaya sürmektir.<br />

“HAYAT, SORUN ÇÖZMEKTİR”<br />

n Ar-Ge’nin rekabet edebilmenin<br />

ve piyasada var olabilmenin birinci<br />

şartı olduğu ortada. Firmalar<br />

ve müteşebbisler bu konuda<br />

bir an önce ne yapmalılar?<br />

Her şeyden önce hayat sorun çözmektir.<br />

İlkin sektörün ve firmanın<br />

sorunlarına; ardından bu sorunları<br />

giderecek yenilikçi fikirlere<br />

bakarız. Haliyle boşluk var mı diye<br />

pazardaki durum da araştırılır.<br />

Nedir, ne değildir; ihracatı, ithalatı,<br />

yerli sanayi, kaynaklar, eleman<br />

durumu irdelenir. Yeni fikirleri<br />

hayata geçirecek araçlar bulunur.<br />

Ürünün tasarımı ve ön prototipi<br />

hazırlanıp piyasaya sürülür.<br />

“ACI ÇEKMEDEN GELİŞME<br />

OLMAZ”<br />

n Diyelim ki Kayseri’deki firma<br />

böyle bir süreç başlatacak.<br />

Size ulaşırsa sorunu çözülüyor<br />

gördüğümüz kadarıyla. Ama<br />

sizin haricinizde başvurulacak<br />

kurumsal yerler nereleridir?<br />

Öncelikle o işletmenin canı<br />

yanacak. Acı çekmeden gelişme<br />

olmaz. Yeni ürün ortaya koyamadığı<br />

için rekabet edemeyecek,<br />

zorlanacak. Sonrasında mecburen<br />

yeni fikirler geliştirecek. Başka<br />

çaresi yok. Bu işin kısa yolu da<br />

söz konusu değil. Öte yandan<br />

sürdürülebilirlik önemli. Bir defalık<br />

olmayacak. Firma bu konuda<br />

kesin kararlılık sergileyecek. “Ben,<br />

Ar-Ge tasarım ve inovasyonun<br />

önderlik ettiği gelişme modelini<br />

uygulayacağım” diyecek.<br />

n Türkiye’de Ar-Ge konusundaki<br />

bilinç düzeyi nedir?<br />

Ülkemizde Ar-Ge bilincinin fazla<br />

yaygınlaşmadığını görmekteyiz.<br />

Çünkü yeterince amaca yönelik<br />

çalışılmıyor. Öne hedef konulmuyor,<br />

konulsa bile sürece odaklanılamıyor.<br />

Hedef konulmalı ama<br />

süreçle beraber yürünmeli.<br />

“KOBİ’LER BİLİNÇLENMELİ,<br />

DESTEK SÜRECİ HIZLANMALI”<br />

n Müteşebbisler algı ve buna bağlı<br />

olarak uygulama eksikliği içine<br />

düşebilirler. Ama bu işin devlet<br />

ve üniversite organizasyonu boyutu<br />

yok mu? Ar-Ge’de öne çıkan<br />

ülkeler bunu nasıl başarıyor?<br />

Ar-Ge, tasarım ve inovasyon yatırımları<br />

genelde risklidir. Bu yüzden<br />

devletlerin desteklemesi ve<br />

motive etmesi lazım. Türkiye’deki<br />

devlet desteği yeterli ama özellikle<br />

KOBİ’lerde bilinç eksikliği söz<br />

konusu. Şunu da belirtmeliyim ki,<br />

devlet de teşvik sürecini biraz hızlandırmalı.<br />

Diğer yandan başarının<br />

yakalanması için mühendislik<br />

bilgilerinin finansman boyutuyla<br />

entegre olması gerekiyor.<br />

n Turkquality uygulamasından hak<br />

eden firmalar yararlanmıştı ve<br />

arzulanan sonuca ulaşılmıştı.<br />

Hâlihazırda teşviklerin doğru<br />

yerlere gittiğini söyleyebilir<br />

miyiz?<br />

Teşvikler konusunda firmalarda<br />

bir eksiklik var. İlişkilendirmede<br />

problem yaşıyorlar. Devlet tarafında<br />

da sürecin hızında yavaşlık<br />

söz konusu.<br />

“PROBLEM ÇÖZ, YENİLİK<br />

ORTAYA KOY”<br />

n Başta ilaç olmak üzere stratejik<br />

sektörlerde Ar-Ge daha ön planda.<br />

Patentli ilacımız yok denecek<br />

kadar az. Neden biz de ilaçlar<br />

geliştiremiyoruz?<br />

İlaç geliştirebilmemiz için belirli<br />

bir sürenin daha geçmesi gerektiği<br />

görülüyor. Ama şöyle bir<br />

gerçeklik de var. Herkes herkesi<br />

takip ediyor. Artık Ar-Ge’den ziyade<br />

araştırma ve yenilik kavramı<br />

öne çıkmakta. Ürünün tasarlanması<br />

ve prototipinin piyasaya<br />

sunulabilmesi önemli. Dünya<br />

genelinde geçerli olan 2018 Oslo<br />

Kılavuzu’nda “mevcut ürün üzerinde<br />

fonksiyonel olarak en az bir<br />

iyileştirme ve değişiklik yapılırsa<br />

veya kullanıcı kolaylığı sağlanırsa<br />

bu bir yeniliktir” deniliyor. O üründe<br />

çözülemeyen problem üzerine<br />

yoğunlaş, çöz, yenilik ortaya koy.<br />

2015 FRASCATİ VE 2018 OSLO<br />

KILAVUZLARI<br />

n Peki, patent sorunları nasıl<br />

aşılacak?<br />

Bu sorunun cevapları 2015 Fras-<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

11


YÖNETİM<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

12<br />

cati ile 2018 Oslo kılavuzlarında.<br />

Mevcudun üzerine ilave bir yenilik,<br />

değişiklik ya da kullanım kolaylığı<br />

eklenecek. Tersine mühendislik<br />

olayı. Tabi ki bunun inovasyon<br />

kabul edilmesi için de arşivde<br />

kalmaması, piyasaya sürülmesi<br />

lazım. Bütün bunlarda iş modeli<br />

ve iş planı geliştirilip uygulanmasıyla<br />

mümkün.<br />

“MALİ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK<br />

ÇOK ÖNEMLİ”<br />

n Mühendislik bilgilerinin finansman<br />

boyutuyla entegre olmasının<br />

altını çizdiniz. Bunu biraz<br />

açar mısınız?<br />

Projenin ortaya konulması yetmiyor.<br />

Mali açıdan raporlanması da<br />

gerekiyor. Teknik, mali ve işletmeyle<br />

ilgili bilgilerinin sentezi ve<br />

uyumu şart. Mali sürdürülebilirlik<br />

çok önemli. Örneğin tasarım merkezi<br />

kuruldu ve iki yıllığına ruhsatı<br />

alındı. Peki, nasıl çalıştırılacak bu?<br />

Bir sürü muhasebe hesaplamaları<br />

ve takibi olacak. Kim yapacak<br />

bunu? Bu mühendisin işi değil.<br />

Firmalarda mali sürdürülebilirlik<br />

boyutu eksik. Sadece teknik yönü<br />

değil, model olarak işin finansal,<br />

muhasebesel, vergisel ve pazarlama<br />

yönleriyle beraber yürütülmesi<br />

esastır.<br />

“YAZILIM FİRMALARI<br />

TEŞVİKLERİN FARKINDA<br />

DEĞİL”<br />

n Türkiye genç bir nüfusa sahip.<br />

Günümüz teknolojisinde dijitalleşme<br />

ve yazılımlar belirleyici.<br />

Yazılım konusundaki potansiyelimiz<br />

için neler söyleyeceksiniz?<br />

Hindistan’ın yıllık yazılım ihracatı<br />

100 milyar dolar civarında.<br />

Hizmet verdiği firmaların bilgileri<br />

de kendilerinde saklı. Dolayısıyla<br />

onları bağımlı hale getirmiş<br />

durumda. Bizdeki tutar ise sadece<br />

1 milyar dolar kadar. Yazılım<br />

firmalarımızda verilen teşviklerle<br />

ilgili farkındalık yok. Yazılımcı<br />

şirketler Hizmet İhracatçıları Birliği’ne<br />

üye olup unvanlarını tasdik<br />

ettirirlerse çok önemli teşviklerden<br />

yararlanabilirler. Yurt dışı<br />

çıkışlardır, fuarlardır, ofistir vs…<br />

İlla da bir teknokentte yer almaya<br />

gerek yok; firmaların bünyesinde<br />

kurulacak tasarım merkezleri de<br />

aynı fonksiyonu görüyor.<br />

“MEZUNLARIMIZ DOĞRUDAN<br />

İSTİHDAM EDİLİYOR”<br />

n Esenyurt Üniversitesi öğrencileri<br />

Sanayi İşbirlikleri ve Teknoloji<br />

Lisanslama Ofisi’nden nasıl<br />

yararlanıyor?<br />

Üçüncü sınıftan itibaren mühendislik<br />

ve özellikle işletme<br />

fakültelerindeki bütün öğrencilerimize<br />

girişimcilik dersi veriyoruz.<br />

Projelerin hazırlık ve oluşum<br />

süreçlerini çocuklara öğretiyoruz.<br />

Sonra beraber çalıştığımız<br />

firmalarda uygulamaları bizzat<br />

gösteriyoruz. Laboratuarlarımız<br />

piyasa. Mezun öğrencilerimiz<br />

doğrudan işin pratiğini gördükleri<br />

firmalarda istihdam ediliyor.<br />

Böylelikle merkezimizdeki bilgi<br />

birikimi ve deneyimler, mezunlarımız<br />

vesilesiyle firmalara, Türkiye<br />

geneline taşınıyor.


YÖNETİM<br />

DR. VESİLE KÜÇÜK:<br />

“SANAYİ TESİSLERİ BİRER LABORATUVARDIR”<br />

“ÜNIVERSITELER sadece birer<br />

okul değil, aynı zamanda üretim<br />

kuruluşlarıdır. Üniversiteler<br />

bilgi, birikim ve tecrübeli kadrolarıyla<br />

bir yandan geleceğimiz<br />

olan gençlere eğitim verirler,<br />

bir yandan da bilginin topluma<br />

refahını ve sosyal erişimini sağlarlar.<br />

Bu nedenle de üniversiteler<br />

ülkelerin medeniyet düzeyi<br />

için bir göstergedir.<br />

İstanbul Esenyurt Üniversitesi<br />

ülke sanayisinin yüzde 5 i ve<br />

İstanbul sanayisinin yüzde 25 ini<br />

oluşturan Esenyurt’ta bulunmaktadır.<br />

Bu açıdan lokasyon<br />

olarak önemli bir yere sahiptir.<br />

Bugüne kadar üniversite-sanayi<br />

işbirliği ülkemizde istediği anlamı<br />

bulamamış, sanayi ülkelerinde<br />

gördüğümüz entegrasyonu<br />

gerçekleştirememiştir. Üniversite<br />

ve sanayiyi bir araya getirmenin<br />

birçok yolu vardır.<br />

İstanbul Esenyurt Üniversitesi<br />

Sanayi İşbirlikleri ve Teknoloji<br />

Lisanslama Ofisi olarak bu<br />

bağlamda çalışma alanımız son<br />

derece geniştir. İlk Etapta Kasım<br />

2018 tarihinde Esenyurt Sanayicileri<br />

ve İş Adamları Derneği<br />

(ESİDER) ile İstanbul Esenyurt<br />

Üniversitesi olarak bu değerli<br />

işbirliğine katkı sağlamak amacıyla<br />

protokol imzalamış bulunmaktayız.<br />

Ayrıca İkitelli KOSGEB<br />

Müdürlüğü ile yapmış olduğumuz<br />

temaslar ve toplantılar<br />

neticesinde de KOSGEB ile Ar-Ge<br />

ve İnovasyon İşbirliği Protokolü<br />

imzalamış bulunmaktayız.<br />

Amacımız işbirliğinin bir<br />

kenarından başlayarak, pozitif<br />

sonuçlar elde ederek, bir<br />

kıvılcımı yakalayabilmektir. Bu<br />

çalışmaları başarabilirsek, başka<br />

kurum ve kuruluşlara örnek<br />

olacağız. Üç farklı türde çalışma<br />

yürütmekteyiz. Bunlardan<br />

ilki eğitim, ikincisi danışmalık,<br />

bir diğeri ise öğrencilerimizi<br />

sanayiye yönlendirmektir. Bizler<br />

sanayinin üretim tesislerinin<br />

birer laboratuvar olarak görmekteyiz.<br />

Öğrencilerimizin<br />

üniversiteden aldıkları teorik<br />

bilgileri bu sanayi laboratuvarlarında<br />

uygulamaya dökmelerini<br />

hedeflemekteyiz. Bu sayede<br />

aslında öğrencilerimiz staj ve<br />

iş imkânı bulma konusunda çok<br />

daha rahat olacaklar. Gençlerimizin<br />

üniversitede almış<br />

oldukları eğitimi bu çalışma ile<br />

birlikte uygulama fırsatı yakalayacaklarını<br />

ve geleceğe daha<br />

emin adımlar ile yürüyeceklerini<br />

düşünüyoruz.”<br />

(*) İstanbul Esenyurt Üniversitesi<br />

Öğretim Üyesi Sanayi<br />

İşbirlikleri ve Teknoloji Lisanslama<br />

Ofisi Müdürü<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

13


www.kobiyasam.com.tr<br />

14<br />

YÖNETİM<br />

BILIŞIM-<br />

YAZILIM<br />

FIRMALARINA<br />

YURT DIŞI<br />

DESTEĞI<br />

2 Haziran 2015 tarihli ve<br />

29374 sayılı Resmi Gazete’de<br />

yayımlanarak yürürlüğe<br />

giren 2015/8 sayılı Döviz<br />

Kazandırıcı Hizmet Ticaretinin<br />

Desteklenmesi Hakkında<br />

Karar ile Yazılım firmaları<br />

destekleniyor. Öncelikle İstanbul<br />

Yenibosna’daki Hizmet<br />

İhracatçıları Birliği’ne üye<br />

olunması gerekiyor. Bireysel<br />

fuar katılımı desteği, fuarın<br />

sona ermesinden en geç 1<br />

yıl içinde; tescil ve belgelendirmede<br />

desteği de belgenin<br />

düzenleme tarihinden en geç<br />

1 yıl sonra kurama ödeniyor.<br />

Desteklenen giderler ve destek<br />

tutarları ise şöyle:<br />

• Ürün/Hizmet/Marka Tescil-korunma<br />

giderlerinin<br />

yüzde 50’si; yıllık en fazla 50<br />

bin dolar.<br />

• Pazara girişte zorunlu olan<br />

belgelendirme giderlerinin<br />

yüzde 50’si ve belge başına<br />

50 bin dolar.<br />

• Yurt dışı danışmanlık giderinin<br />

yüzde 50’si; yıllık en<br />

fazla 200 bin dolar,<br />

• Pazar araştırması ve mevzuat<br />

hakkında rapor ve yurt<br />

dışı şirket alımı danışmanlığı<br />

giderinin yüzde 60’ı; yıllık<br />

en fazla 200 bin dolar.<br />

• Yurt dışı bireysel fuar katılımı<br />

en fazla iki kişi ekonomi<br />

sınıfı gidiş-dönüş uçak<br />

biletinin yüzde 50’si; fuar<br />

başına 15 bin dolar,<br />

• Reklam, tanıtım ve pazarlama<br />

faaliyetleri giderinin<br />

yüzde 60’ı; yılda azami 400<br />

bin dolar ve en fazla 4 yıl<br />

için.<br />

• Yurt dışı birim giderinin<br />

yüzde 60’ı ve birim başına<br />

yılda en fazla 120 bin dolar.<br />

Hedef ve öncelikli ülkeler<br />

için destek oranı yüzde 10<br />

artıyor.<br />

TEKNOLOJİ OLGUNLUK<br />

SEVİYELERİ<br />

FIRMALARLA yaptığımız Ar-Ge<br />

toplantılarında, “Ar-Ge ile yenilik faaliyetleri<br />

arasındaki fark nedir? Projeye<br />

tasarımdan başlasak olur mu? Tasarım<br />

doğrulaması yapmamız şart mı?<br />

Patent ile Ar-Ge projesi arasındaki<br />

ilişki ve farklılıklar nelerdir? Ticarileşme<br />

ve seri üretim koşulları bu işin<br />

neresinde?” sorularının öne çıktığını<br />

belirten Prof. Dr. Atila Bağrıaçık, “Yeni<br />

bir ürün ya da sürecin fikir-düşünce<br />

aşamasından ürünün ya da sürecin<br />

görevini başarı ile yerine getirmesine<br />

kadarki tüm teknolojik çalışmalar,<br />

‘Teknoloji Olgunluğu’ kavramıyla<br />

ifade ediliyor. Bu olgunluk sürecinin<br />

9 seviyesi var.” bilgisinin altını çizip,<br />

seviyeler ve fonksiyonları hakkında<br />

şunları anlatıyor: “1-Temel prensiplerin<br />

gözlenmesi; 2-Teknoloji konseptinin<br />

formüle edilmesi; 3-Konseptin<br />

deneysel kanıtlanması; 4-Laboratuar<br />

seviyesinde teknolojinin geçerliliğinin<br />

onaylanması; 5-Bütün ya da bileşenler<br />

itibariyle prototipin bilgisayar<br />

ortamında tasarımının onaylanması;<br />

6-Prototipin çalışma ortamına benzetilmiş<br />

ortamda denenmesi; 7-Prototipin<br />

gerçek çalışma ortamında<br />

denenmesi; 8-Prototipin test edilmesi<br />

ve 9-Prototipin gerçek imalat şartlarında<br />

geçerliliğinin kanıtlanması.<br />

TÜBİTAK-TEYDEB ve H2020<br />

projeleri yazdıkça teknoloji olgunluk<br />

seviyelerindeki sınıflandırılmasının<br />

önemini daha iyi anlıyoruz. Ar-Ge ve<br />

yenilik faaliyetlerinde bize sistematik<br />

bir bakış açısı veriyor. Örneğin Ar-Ge<br />

faaliyetleri bu seviyelerin 1 ile 5’i<br />

arasını kapsıyor. Yenilik faaliyetleriyse<br />

6’ıncı seviyeden başlıyor. 1’inci seviyede<br />

literatür tarama; 2 ve 3’üncü<br />

seviyelerde uygulamalı araştırma;<br />

4 ve 5’inci seviyelerde deneysel<br />

geliştirme yani teknoloji geliştirme ya<br />

da tasarım ve doğrulama gerçekleşiyor.<br />

Yenilik sürecinin başladığı 6’ıncı<br />

seviyede prototip çalışma ortamına<br />

benzetilmiş ortamda deneniyor;<br />

7’inci seviyede prototip gerçek<br />

çalışma ortamında deneniyor; 8’inci<br />

seviyede gerçek ürün test ediliyor;<br />

9’uncu ve son seviyedeyse gerçek<br />

ürünün kullanım yerinde imalat<br />

koşullarında geçerliliği kanıtlanıyor.<br />

Bu işlemler tamamlandıktan sonra<br />

sıra seri üretim şartlarında ekonomik<br />

ölçekli üretime geliyor.”


İnternet evrenindeki yıldızlardan<br />

sadece biriyken, fark edilmeniz<br />

uzmanlık gerektirmez mi?<br />

Küçük veya orta bir işletmeniz varsa, internet dünyasında var olmak karmaşık<br />

görünebilir. Partners Strateji Raporu, internet dünyasında etkin bir şekilde<br />

bulunmak isteyen işletmeler için uzman bir ekip tarafından minimum maliyetle<br />

dijital pazarlama stratejisinin hazırlanması ve işletmenin dijital dünyada<br />

ulaşmak istediği hedefler için en doğru yol haritasına dair bir raporun<br />

sunulması hizmetidir.<br />

www.partnersturkey.com


KAPAK<br />

İTÜ İnşaat<br />

Fakültesi<br />

Öğretim<br />

Üyesi Prof.<br />

Dr. Alper<br />

İlki uyarıyor:<br />

“Boyuna<br />

demirleri<br />

enine saran<br />

demirler<br />

özellikle<br />

2000 yılı<br />

öncesinde<br />

imal edilmiş<br />

yapıların<br />

büyük<br />

çoğunluğunda<br />

olması<br />

gerekenden<br />

hayli seyrek.<br />

Dolayısıyla<br />

yük geldiğinde<br />

beton dışarı<br />

doğru genişliyor<br />

ve patlıyor.”<br />

2000<br />

ön<br />

cesi<br />

bina<br />

lara<br />

dik<br />

kat<br />

yeri de depremi hafif<br />

hasarla atlattı.<br />

OLASI İSTANBUL<br />

DEPREMİNE HAZIR<br />

MIYIZ?<br />

1999’un 12 Kasım’ında<br />

bu defa Düzce ve<br />

Bolu sallandı. 7,2’lik<br />

sarsıntıda 894 kişi öldü,<br />

4948 kişi yaralandı. Her<br />

iki deprem de İstanbul’da<br />

büyük korku meydana<br />

getirdi. 17 Ağustos’ta<br />

ölenlerin 981’i<br />

İstanbul’daydı. Uzmanlar<br />

olası İstanbul depreminin<br />

30 yıl içinde gerçekleşebileceğini<br />

vurgulayıp<br />

alınması gereken önlemleri<br />

sıraladı. 1999’da ve<br />

sonrasındaki birkaç yılda<br />

deprem tehdidi ve tedbirler<br />

tartışıldı. Pek çok yasal<br />

düzenleme hayata geçti.<br />

20 yıl içinde başta İstanbul,<br />

Marmara’nın sanayi şehirlerindeki<br />

nüfus ciddi oranda<br />

çoğaldı. Ancak İstanbul’da<br />

mutlaka oluşacağı belirtilen<br />

depreme ilişkin endişeler<br />

hala giderilemedi, sorunlar<br />

çözülemedi. 1999 depremlerini<br />

hafif şiddetlerle hissetmesi<br />

dolayısıyla İstanbul’da ayakta<br />

kalan ve hasar tespit edilmeyen<br />

binaların sağlam olduğunu<br />

söylemek mümkün değil. Yüz<br />

binlerce bina beklenen İstanbul<br />

depreminde yıkılma tehlikesiyle<br />

karşı karşıya.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

16<br />

Türkiye, bundan tam 20 yıl önce 17<br />

Ağustos 1999 tarihinde deprem<br />

gerçeğinin en ürkütücü örneklerinden<br />

biriyle yüzleşti. Marmara<br />

Bölgesi saatler 03.02’yi<br />

gösterirken 7.4 büyüklüğündeki<br />

depremle sarsıldı.<br />

Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük<br />

ilçesi olan ve en fazla<br />

Kocaeli, Sakarya ve Yalova’nın<br />

etkilendiği depremde<br />

resmi verilerle 17 bin 480 kişi<br />

hayatını kaybetti. 10 binlerle<br />

ifade edilen yaralılardan 505’i sakat<br />

kaldı. 35 bin 180 konut ile 5 bin<br />

770 iş yeri yıkıldı ya da ağır hasara<br />

uğradı. 40 bin 757 konut ile 6 bin<br />

57 iş yeri orta derecede hasar gördü.<br />

45 bin 86 konut ile 6 bin 128 iş<br />

EN ÖNCELİKLİ KONU<br />

KENTSEL DÖNÜŞÜM<br />

Bu yüzden İstanbul’un en öncelikli<br />

problemlerinden biri kentsel dönüşüm.<br />

23 Haziran <strong>2019</strong>’da İstanbul<br />

Büyükşehir Belediye (İBB) seçilen<br />

Ekrem İmamoğlu da propaganda<br />

çalışmaları sırasında sürekli<br />

bu konunun altını çizdi ve ilgili<br />

kişi ile kurumları çözüm masası<br />

etrafında bir araya getireceğini<br />

söyledi.<br />

BİNA SAĞLAMLAŞTIRMADA<br />

KARBON ELYAF TEKNİĞİ<br />

Eski teknoloji ve mevzuata göre<br />

inşa edilmiş İstanbul’daki mevcut<br />

binaların depreme dayanmasını<br />

sağlayacak adımların bir an önce<br />

işlerlik kazanması gerekiyor. İstan-


KAPAK<br />

bul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat<br />

Fakültesi öğretim üyelerinden Prof.<br />

Dr. Alper İlki’nin başkanlığında<br />

yürütülen araştırmada kullanılan<br />

ve çok başarılı sonuçlar elde edilen<br />

karbon elyaf uygulaması dayanıklılığın<br />

artırılmasında önemli bir<br />

alternatif. İTÜ ile Türkiye’deki ilk ve<br />

tek karbon elyaf üreticisi DowAksa’nın<br />

Yalova’da gerçek binalar<br />

üzerinde yaptığı deprem simülasyonunda<br />

teknik tam not aldı. 24<br />

Kasım 2016’daki deneyde eski yapı<br />

teknolojisiyle yan yana inşa edilen<br />

üçer katlı iki bina 7,5 büyüklüğünde<br />

sarsıntıya maruz bırakıldı. Binalardan<br />

biri yıkılırken, karbon elyafla<br />

sağlamlaştırılan ayakta kaldı. Prof.<br />

Dr. İlki’yle binaların sağlamlaştırılmasını<br />

ve karbon elyaf tekniğini<br />

konuştuk.<br />

n Karbon elyaf binalara nasıl<br />

uygulanıyor?<br />

Öncelikle belirtmek isterim ki,<br />

karbon elyaf oldukça ileri bir<br />

teknoloji malzemesi. Dünyada<br />

az sayıda ülkede üretilebiliyor.<br />

Bunlardan biri de Türkiye. Aksa<br />

firması tarafından üretiliyor.<br />

n Çok az sayıda ülkede üretilebiliyor<br />

olmasının sebebi ne?<br />

Çünkü belli bir know-how gerektiriyor.<br />

Çin dahil pek çok ülkede<br />

yok. ABD ve Japonya gibi çok<br />

gelişmiş ülkeler yapabiliyor.<br />

n Hammaddesi açısından bir<br />

sıkıntı söz konusu mu?<br />

Hammaddesi karbon. İmalatı<br />

konumun dışında ama bildiğim<br />

kadarıyla temininde bir sorun<br />

yaşanmıyor.<br />

n Karbon elyafın, kullanıldığı sektörlere<br />

göre farklı türleri mi var?<br />

Her türünün imalatı genelde<br />

birbirine benziyor fakat nitelikleri<br />

ve karakteristikleri farklı oluyor.<br />

Kimi kumaş, kimi plaka şeklinde.<br />

Tıpkı çelikteki gibi. İnşaatlardaki,<br />

köprülerdeki, arabalardaki çelik<br />

türleri farklıdır. Yapılarda da<br />

farklı şekillerde kullanılıyor. Bunu<br />

kesme kuvveti ya da moment<br />

kapasitesinin artırılması gibi<br />

kullanımın amaçları belirliyor.<br />

Ya kumaş gibi kolonlara sarılıyor<br />

ya da levha şeklinde bir<br />

kirişin altına yapıştırılıyor. Yani<br />

önce binanın güçlendirilmesine<br />

ilişkin teşhis tam olarak ortaya<br />

konuluyor. Zayıflıklar bu teknolojiyle<br />

giderilebiliyorsa tasarımı<br />

yapılıyor.<br />

5-6 YILDIR TÜRKİYE’DE DE<br />

ÜRETİLİYOR<br />

n Türkiye’de ne kadar zamandır<br />

inşaatlarda karbon elyaf teknolojisinden<br />

yararlanılmakta?<br />

Türkiye’de üretilmesi 5-6 yıl<br />

öncesine dayanıyor. Ancak 15-<br />

20 yıldır inşaatlarımızda ithal<br />

ürünler kullanılmakta. İTÜ’deki<br />

karbon elyafla ilgili araştırmalar<br />

1999-2000 yıllarında başladı.<br />

Bu malzemeyle bina güçlendirme<br />

tasarımı 2007 yılında revize<br />

edilen deprem yönetmeliğinde<br />

yerini aldı. Herhangi bir mühendis<br />

mevcut bir yapıyı çeşitli açılardan<br />

güçlendirmek istediğinde<br />

2007 ve 2018 deprem yönetmeliklerinde<br />

yer alan tasarım kurallarını<br />

kullanarak uygulamasını<br />

yapabilir.<br />

“YENİ BİNALARDA<br />

KULLANILMIYOR”<br />

n Karbon elyaf daha ziyade<br />

binaların güçlendirilmesinde mi<br />

devreye giriyor? Yeni inşaatlar-<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

17


KAPAK<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

18<br />

da kullanımda değil mi?<br />

Yeni bina için Türkiye’de bu tür<br />

bir malzemenin kullanılması söz<br />

konusu değil. Bizdeki kullanım<br />

yönetmelikler gereği mevcut yapıların<br />

güçlendirilmesine yönelik.<br />

Binalarda zayıflıklar belirlenirse<br />

bu malzemeyle güçlendiriliyor.<br />

n Peki, dünyada yeni binaların<br />

inşası sırasında kullanım söz<br />

konusu mu?<br />

Binalarda değil de örneğin köprü<br />

tabliyeleri gibi daha az süreklilik<br />

isteyen yapı türlerinde Kanada<br />

ve ABD’de yaygın olarak kullanılıyor.<br />

Buralardaki temel kullanım<br />

sebebi yapının ömrünü uzatmak.<br />

Betonarme bir yapının ömrü içindeki<br />

çelik donatının paslanmasıyla<br />

orantılı. Bu donatılar plastik<br />

olduğu için paslanmıyor. Bakım<br />

onarım gerektirmiyor. Ülkemize<br />

bu kullanım yönüyle gelecek.<br />

“ENİNE DEMİRLERİN<br />

YETERSİZLİĞİ BÜYÜK SORUN”<br />

n Karbon elyaf binaları güçlendirme<br />

çalışmasında hangi fonksiyonu<br />

görüyor, neyi sağlıyor?<br />

Önce eksiklikler tespit edilmeli.<br />

Yalova deneyinde depreme maruz<br />

kalan kolonun dayanamayıp<br />

enine doğru genişleyip patladığını<br />

görürsünüz. Enine genişlemenin<br />

en önemli sebebi, kolonun<br />

içinde bulunan enine demirlerin<br />

yetersizliğidir. Boyuna demirleri<br />

enine saran demirler maalesef<br />

Türkiye’de, özellikle de 2000 yılı<br />

öncesinde imal edilmiş yapıların<br />

büyük çoğunluğunda olması<br />

gerekenden hayli seyrek. Dolayısıyla<br />

yük geldiğinde beton dışarı<br />

doğru genişliyor ve patlıyor. Bu<br />

kolonları dışarıdan karbon elyaf<br />

malzemeyle sargıladığımızda<br />

yük bindiğinde beton genişleyip<br />

patlamıyor, dayanım artıyor.<br />

n İfade ettiğiniz dayanımın artması<br />

ve güçlendirme depremin<br />

şiddeti ve fayın atım şekline<br />

göre değişiklik arz ediyor mu?<br />

Hiç şüphesiz binaya gelen<br />

etkiler, fayın şekline ve uzaklığına;<br />

depremin frekans içeriğine<br />

ve ne kadar sürdüğüne göre<br />

değişecektir. Ama sonuç olarak<br />

yapının maruz kaldığı etkiler;<br />

iç kuvvetler, momentler, kesme<br />

kuvvetleri benzer olacaktır.<br />

Yapının deformasyon yeteneğini<br />

artıracak güçlendirme, aslında<br />

her durumda yapının deprem<br />

performansını iyileştirecektir.<br />

“ÖNCELİKLİ AMAÇ BİNADAKİ<br />

İNSANLARIN KURTULMASI”<br />

n Bu güçlendirme, olası ikinci<br />

ya da üçüncü depremde de<br />

koruyucu ve dayanımı artırıcı<br />

özelliğe sahip mi?<br />

Karbon elyafla yapılan bu güçlendirme<br />

yöntemi; bizim süneklik<br />

dediğimiz yapının deformasyon<br />

yapabilme kabiliyetini artırmaya<br />

yönelik bir müdahaledir. Dolayısıyla<br />

bu malzemeyle güçlendirilen<br />

yapı büyük deformasyonlar<br />

yapıyor ama yıkılmıyor. Sorunuzun<br />

cevabı yaşanan ilk depremin<br />

büyüklüğüne bağlı. Deprem çok<br />

büyükse o binadaki insanları kurtarmış<br />

oluyoruz. Bina kullanılamaz<br />

hale geliyor, yıkılıp yeniden<br />

yapılması gerekiyor. Deprem küçükse<br />

yapı az hasar göreceği için<br />

kullanılmaya devam edecektir.<br />

n Karbon elyaf tekniğinin dünya<br />

genelinde de daha yeni yaygınlaştığını<br />

söyleyebilir miyiz?<br />

Yeni yaygınlaşıyor. Teknikle ilgili<br />

ilk araştırmalar 1990’lı yılların<br />

başları ve ortalarında gerçekleşiyor.<br />

Ama o dönemki çalışmalar<br />

sınırlı sayıda. Son 5-10 senedir<br />

gittikçe yaygınlaşmakta.<br />

“MALİ AÇIDAN REKABET<br />

EDEBİLİR DURUMDA”<br />

n Peki, karbon elyaflı güçlendirmenin<br />

mali portresi nasıl,<br />

muadillerine göre pahalı mı?<br />

Bu konu, güçlendirmenin ne<br />

düzeyde olacağına ve hangi<br />

elemanların güçlendirileceğine<br />

göre değişiyor. Bu tür ürünlerin<br />

Türkiye’de de üretilmesi ve yaygınlaşmasıyla<br />

beraber fiyatlarda<br />

göreli olarak azalma oldu. Şu<br />

andaki maliyeti, konvansiyonel<br />

güçlendirme yöntemleriyle rekabet<br />

edebilir düzeyde. Uygulama<br />

ve malzeme maliyetleri ortaya<br />

konulduğunda birbirleriyle karşılaştırılabilir<br />

düzeyde.<br />

n Karbon elyafı diğer konvansiyonel<br />

güçlendirme yöntemleriyle<br />

amaca ulaşma açısından<br />

kıyaslarsanız tercih edilebilirlik<br />

sıralamasının neresinde yer<br />

almakta?<br />

Sıralama amaca göre değişmektedir.<br />

Öncelikle konvansiyonel


KAPAK<br />

“Karbon elyaf, özen<br />

isteyen bir uygulama”<br />

n Bu tekniğin uygulanmasında<br />

uzman ekip ihtiyacı var mı?<br />

Normal inşaat teknikerleri<br />

veya çalışanlarınca kolaylıkla<br />

uygulanabiliyor mu?<br />

Aslında normal inşaatlarda<br />

da kalifiye ve bilgi sahibi işçi<br />

çalışması lazım. Karbon elyaf<br />

daha özen ve teknik isteyen<br />

bir uygulama. Daha nitelikli<br />

ve iyi eğitim almış ve daha<br />

yöntemleri anlatayım. Bunda<br />

betonarme kolonların dört tarafı<br />

ilave betonarmeyle mantolanmaktadır.<br />

Kolonların dört taraftan<br />

15 cm genişlemekte. Kapı,<br />

pencere ve duvarları düşünün,<br />

uygulama bir hayli zorlaşıyor.<br />

Demirler koyulacak, döşemeler<br />

delinecek, süreklilik sağlanacak,<br />

yeni temel yapılacak… Diğer bir<br />

konvansiyonel yöntemse; tuğla<br />

duvarların yıkılarak yerlerine<br />

betonarme duvarlar yapılmasıdır.<br />

Bu da çok ciddi bir temel,<br />

demirler ve etrafındaki kolonların<br />

mantolanmasını gerektirir ve<br />

zahmetlidir. Bu yöntemlerle bina<br />

depreme dayanıklı hale getirilebilir.<br />

Burada daha çok yer değiştirmeleri<br />

sınırlamak ve dayanımını<br />

artırmak mevzubahis. Karbon<br />

elyaflı güçlendirmelerdeyse<br />

neredeyse bir duvar kâğıdı gibi<br />

kolonun dört tarafı sarılıyor. Uygulaması<br />

çok daha basit. Bu yöntemle<br />

yapının kesme dayanımını<br />

bir miktar artırıyoruz. Fakat esas<br />

olarak yapının, süneklik dediğimiz<br />

deprem sırasında deformasyon<br />

yapabilme yeteneğini artırıyoruz.<br />

Daha büyük yer değiştirmeler<br />

yapıp ayakta kalmasını sağlıyoruz.<br />

Amaçlar biraz farklı. Birinde<br />

yapıyı güçlendirip hasar görmemesini<br />

sağlamak; diğerinde büyük<br />

depremlerde hasar meydana<br />

gelmesini kabul edip binanın<br />

ayakta kalmasını sağlamak esas.<br />

O yüzden bu yöntem diğerleriyle<br />

direkt karşılaştırılmamalı. Tercih<br />

beklentiye ve güçlendirme imkanlarına<br />

göre değişmekte. Öyle<br />

binalar vardır ki konvansiyonel<br />

güçlendirme mümkün değildir.<br />

n Anladığım kadarıyla öncelikle<br />

mevcut binaların güçlendirmeye<br />

ihtiyacı olup olmadığının,<br />

ardından da hangi yöntemin<br />

tercih edileceğinin belirlenmesi<br />

gerekiyor?<br />

Hiç şüphesiz güçlendirme<br />

gereken binalarda uygulanmalı<br />

ama ülkemizde 2000 öncesi inşa<br />

edilmiş binaların çok büyük bir<br />

bölümünün güçlendirmeye ihtiyacı<br />

olduğunu söylemek lazım.<br />

“HASARSIZLIK DEPREME<br />

DAYANIKLI ANLAMINA<br />

GELMİYOR”<br />

n İncelemelerde sağlamdır raporları<br />

olsa bile mi?<br />

İki tür inceleme var. İlkinde<br />

gelen uzman binanın depremde<br />

özenli çalışacak kişilerin bu<br />

uygulamayı yapması lazım.<br />

Öyle örnekler var ki yapılan<br />

uygulama hiçbir işe yaramayabiliyor.<br />

Kolonun yüzeyi<br />

düzgün hazırlanmalı, ortam<br />

tümüyle tozdan arındırılmalı,<br />

yapıştırıcıyı gereğinden fazla<br />

bekletmemeli, uygulanan yer<br />

hava almamalı, yoksa yöntem<br />

tamamen etkisiz kalabilir.<br />

hasar görüp görmediğine bakıyor.<br />

Hasar oluşmaması depreme<br />

dayanaklıdır anlamı taşımıyor.<br />

Çünkü İstanbul’daki binalar 1999<br />

Marmara ve Düzce depremlerini<br />

küçük ölçeklerle yaşadı. Beklenen<br />

İstanbul depreminde oluşacak<br />

etki bunlardan çok daha<br />

büyük. Adapazarı’nın göbeğinde<br />

o depremi yaşayan bina ayakta<br />

kalsaydı sağlamdır tespitini daha<br />

rahat söyleyebilirdiniz. Dolayısıyla<br />

ikinci tür incelemede binanın<br />

demirlerine, kolon-kiriş boyutlarına<br />

bakılıp bir analiz ortaya<br />

konuluyor. Binanın deprem yükü<br />

altındaki performansı matematik<br />

olarak görülüyor. Bu incelemede<br />

depreme dayanıklılık belirlenmişse<br />

güçlendirmeye ihtiyaç yok<br />

denebilir. Böyle binalar 2000 öncesi<br />

yapılanlarda son derece az.<br />

n Peki, karbon elyafa talep yo-<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

19


KAPAK<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

20<br />

ğunlaştığında yeterli miktarda<br />

üretim potansiyelimiz var mı?<br />

Bu konuda sorun oluşacağını<br />

sanmıyorum. Kaldı ki yurt dışından<br />

benzer ürünler getirtmek de<br />

mümkün.<br />

n Karbon elyaf özelliğinde ve<br />

onun gibi sağlamlaştırıcı niteliği<br />

olan malzemeler var mı?<br />

Birkaç türlü var. Birincisi karbon<br />

elyafın muadili olan cam, bazalt<br />

ve aramid elyaf var. Hemen hemen<br />

benzer şekilde kullanılıyor.<br />

Bunların dışında daha da gelişen<br />

teknolojiyle örneğin tekstil<br />

donatılı harç denen karbon elyaf<br />

uygulamasına göre kolonu biraz<br />

daha kalınlaştıran ama çimento<br />

esaslı bir harç içinde gene<br />

karbon, bazalt, cam veya aramid<br />

içeren uygulamalar da yakında<br />

söz konusu olacak. Henüz araştırma<br />

safhasında.<br />

“İTÜ’DEKİ ÇALIŞMALAR<br />

2000’LERDE BAŞLADI”<br />

n İTÜ’deki çalışmalar ne zaman<br />

başladı?<br />

2000’li yıllarda başladı. Bu<br />

konuda çok sayıda yüksek lisans,<br />

master ve doktora çalışması<br />

gerçekleşti. İTÜ; konunun<br />

Türkiye’deki öncüsü oldu, dünya<br />

çapında da belirli bir yere sahip.<br />

n Yalova’daki deney ses getirdi<br />

mi? Başka ülkelerde de benzerleri<br />

yapıldı mı?<br />

Deney yankı buldu, çeşitli ödüller<br />

aldı. Dünyada bu çapta bir deney<br />

yapıldığını bilmiyorum. Bu deney<br />

çeşitli açılardan çok özeldir. Bir<br />

kere binanın ölçeği; ikincisi de<br />

aynı anda iki binanın test edilmesi<br />

anlamında çok özel. Binaların<br />

her ikisi de detaylar ve malzeme<br />

kalitesi olarak 2000 öncesi tekniğe<br />

göre inşa edildi. Zayıf beton<br />

kullanıldı, az demir konuldu.<br />

n Japonya deprem aynı zamanda<br />

“1999 depremi çok önemli milat<br />

oldu. İnsanlar medya aracılığıyla<br />

yakında görüp takip etti.<br />

Bilinç oluştu ve depreme dayanıklı<br />

yapılar talep edilmeye başladı.<br />

Bu depremden kısa bir süre<br />

önce 1998’de deprem yönetmeliği<br />

değişmişti. Bu önemli bir<br />

revizyondu. 1999 depremi olmasaydı<br />

büyük bir ihtimalle kimse<br />

yönetmeliği önemsemeyecekti,<br />

kağıt üstünde kalacaktı. 2007<br />

yılında bir yönetmelik daha<br />

endüstri ve teknoloji ülkesi. Japonlar<br />

ne zamandır bu tekniği<br />

kullanıyor?<br />

Japonlar karbon elyafla binaların<br />

güçlendirilmesi konusunun hem<br />

araştırılmasında hem de uygulanmasında<br />

dünyada öncülük<br />

yaptı. Tekniği ilk onlar kullandı,<br />

imalatı ilk onlar gerçekleştirdi.<br />

n Karbon elyaf genel olarak<br />

endüstrinin hangi dallarında<br />

kullanılıyor?<br />

Yüksek dayanıklı ve hafif bir malzeme<br />

olduğundan uçak, tekne<br />

ve yat imalatında kullanılıyor.<br />

Arabalarda da kullanıma girdi.<br />

“1999 depremleri milat oldu”<br />

çıktı. Bu yönetmelikte deprem<br />

geçirmiş binaların güvenliğinin<br />

incelenmesi ve güçlendirilmesi<br />

düzenlendi. Öncesinde mevcut<br />

binanın incelenmesine dair<br />

düzenleme yoktu. Yürürlükteki<br />

yönetmelik yeni yapılacak<br />

binalarla ilgiliydi. Aynı yıllarda<br />

hazır beton kullanımı yaygınlaştı.<br />

Denetim sistemi değiştirildi.<br />

Bütün bu gelişmeler ve bilinçlenme<br />

inşaat kalitesini yukarılara<br />

taşıdı.”


KAPAK<br />

“5 <strong>Yıl</strong>da 1,5 milyon<br />

konut dönüşecek”<br />

Kentsel dönüşüm<br />

anayasası<br />

hazırladıklarını belirten<br />

Çevre ve Şehircilik<br />

Bakanı Murat Kurum,<br />

“yerinde”, “gönüllü”<br />

ve “hızlı” ilkeleriyle<br />

5 yılda 1 milyon<br />

500 bin konutun<br />

dönüştürüleceğini<br />

söyledi. Kurum’un<br />

açıkladığı Kentsel<br />

Dönüşüm Eylem Planı<br />

8 maddeden oluşuyor.<br />

ÇEVRE ve Şehircilik Bakanı Murat<br />

Kurum, 8 maddelik Kentsel<br />

Dönüşüm Eylem Planı’nda nelerin<br />

yer aldığını kamuoyuna açıkladı. 4<br />

ana başlık altında 3 temel ilkeye<br />

dayanan kentsel dönüşüm anayasası<br />

hazırladıklarının bilgisini veren<br />

Bakan Kurum, “Belirlediğimiz bu<br />

eylem planıyla hâlihazırda acil dönüştürülmesi<br />

gereken 1 milyon 500<br />

bin konutu 5 yıl içerisinde dönüştürmüş<br />

olacağız.” dedi. Kurum’un<br />

aktardığı detaylara göre 100 bini<br />

İstanbul’da olmak üzere yılda 300<br />

bin konut dönüştürülecek.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

22<br />

“DÖNÜŞÜM YERİNDE,<br />

GÖNÜLLÜ VE HIZLI OLACAK”<br />

Dönüşüm eylem planının<br />

“yerinde”, “gönüllü” ve “hızlı”<br />

diye belirledikleri 3 temel ilke ile<br />

“deprem riski altındaki yapıların<br />

ve alanların dönüşümü”, “sel ve<br />

heyelan riski altındaki alanların<br />

dönüşümü”, “tarihi kent merkezleri<br />

ve meydanların dönüşümü”<br />

ve “sanayi alanlarının taşınması<br />

ve dönüşümü” diye sıraladıkları 4<br />

ana başlık çerçevesinde pratiğe<br />

geçeceğini kaydeden Kurum, “<strong>2019</strong><br />

Ocak ayında, Antalya’da yaptığımız<br />

2023’e Doğru Çevre ve Şehirciliğin<br />

Geleceği İstişare Toplantısı’nın, en<br />

önemli gündemi kentsel dönüşüm<br />

oldu. Ardından, ‘Kentsel Dönüşümde<br />

Yeni Dönem’ toplantımızda,<br />

strateji belgemizi açıkladık. Son<br />

olarak da her iki toplantının ve saha<br />

çalışmalarımızın sonuçlarına dair<br />

mevzuat değişikliklerimizi gerçekleştirdik.<br />

Tek taraflı fesih hakkından<br />

müteahhitlik sektörünün disipline<br />

edilmesine, yarım kalan inşaatların<br />

tamamlanmasına dönük düzenlemelerden<br />

maketten satış konusunda<br />

yapılacak yeni düzenlemelere ve<br />

belediyelere getireceğimiz ilerleme<br />

raporu hazırlama zorunluluğuna<br />

kadar çok kapsamlı değişiklikleri<br />

hayata geçirdik. Bu çalışmaların<br />

ardından hazırladığımız genelgemizi,<br />

81 ilimize gönderdik. Şehirlerimizle<br />

alakalı fotoğrafı çok daha<br />

net olarak görme fırsatı bulduk.”<br />

ifadeleriyle eylem planı öncesindeki<br />

çalışmaları hatırlattı.


Kentsel<br />

Dönüşüm<br />

Eylem Planı’nın<br />

8 maddesi<br />

n Kentsel Dönüşüm Strateji<br />

Belgesi ile Kentlerin Dönüşüm<br />

Anayasası oluşturulacak.<br />

n 100 bini İstanbul’da olmak<br />

üzere her yıl 300 bin konut<br />

dönüştürülecek.<br />

n Taşkın, heyelan ve sel riski<br />

altındaki alanlarda bulunan<br />

yapılar taşınacak.<br />

n Tarihi kent merkezleri ve meydanlar<br />

ihya ve sağlıklaştırma<br />

çalışmalarıyla yenilenip tarihi<br />

hüviyetlerine kavuşturulacak.<br />

Doğal alanlarda, yaylalarda,<br />

koy ve kıyılarda yapılaşmaya<br />

izin verilmeyecek; koruma<br />

amaçlı plan ve projeler tamamlanacak.<br />

n Şehir merkezlerindeki köhneleşmiş,<br />

çöküntü alanı haline<br />

gelmiş sanayi bölgeleri dönüştürülecek.<br />

n Yeni hibe, teşvik ve kredi imkanlarıyla<br />

kentsel dönüşüme<br />

finansman desteği sağlanacak.<br />

n Dönüşüme tabi tutulacak alanlarda<br />

imar planları yapılarak<br />

mülkiyet problemleri çözülecek.<br />

n İmar barışından faydalandırılan<br />

yapıların güçlendirilebilmesi<br />

için mevzuat çalışması<br />

yapılacak.<br />

“TÜRKİYE’NİN YÜZDE 66’SI<br />

DEPREM AÇISINDAN RİSKLİ”<br />

Kentsel dönüşüm seferberliğinin<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip<br />

Erdoğan’ın 2012’deki talimatıyla<br />

ve “Bedeli ne olursa olsun bu<br />

kentsel dönüşümü yapacağız”<br />

sözleriyle başladığını ifade eden<br />

Kurum, “Hem belediyelerimizden<br />

aldığımız kapsamlı cevaplar hem<br />

de ziyaret ettiğimiz 60’ın üzerinde<br />

ilde vatandaşlarımızla yaptığımız<br />

görüşmelerin de katkısıyla kentsel<br />

dönüşümün 5 yıllık eylem planını<br />

hazırladık. Her zaman söylüyoruz<br />

depremle mücadele terörle mücadele<br />

kadar önemlidir, hayatidir.<br />

Türkiye’nin yüzde 66’sı deprem riskli<br />

alanlarda yer alıyor. Nüfusumuzun<br />

yüzde 71’i bu alanlarda ikamet<br />

ediyor. Son bir asırda büyüklüğü 6<br />

ve üzeri olan 56 deprem yaşadık<br />

ve 80 binin üzerinde vatandaşımız<br />

hayatını kaybetti. 17 Ağustos<br />

Marmara Depremi’nin, 20’inci yılını<br />

geride bıraktık. 20 yıl önce yaşadığımız<br />

büyük felaket ve kaybettiğimiz<br />

canların acısı hala yüreğimizde.<br />

Yakın zamanda Kartal’da yaşadığımız<br />

acı olay, Kâğıthane’de,<br />

Sarıyer’de, Avcılar’da, Bağcılar’da<br />

ve İstanbul’un değişik ilçelerinde<br />

yaşadığımız son olaylar kentsel<br />

dönüşümün önemini bir kez daha<br />

ortaya koymuştur. İstiyoruz ki bir<br />

KAPAK<br />

daha anneler ağlamasın, ocaklara<br />

ateş düşmesin. Kentsel dönüşümde<br />

temel hedefimiz her şeyden önce<br />

insanımızın can ve mal güvenliğini<br />

sağlamaktır. İnşallah bunu devletimizle,<br />

belediyelerimizle, özel sektörümüzle,<br />

82 milyon vatandaşımızla<br />

hep birlikte gerçekleştireceğiz.” diye<br />

konuştu.<br />

“NÜFUSUN 22 MİLYONU<br />

DEPREME DAYANIKLI<br />

KONUTLARDA”<br />

53 ilde ilan edilen 281 alandaki<br />

incelemelerde 1 milyon 166 bin bağımsız<br />

birimi dönüşüm kapsamına<br />

aldıklarını ve kentsel dönüşüm projeleri<br />

kapsamında toplam 11 milyar<br />

lira kaynak kullandıklarını söyleyen<br />

Kurum, ardından şunları dile getirdi:<br />

“Yeni yapı denetim sistemimizle<br />

bugüne kadar 730 bin binamızı<br />

denetledik. Bu binalarda yaklaşık 5<br />

milyon 500 bin bağımsız bölüm var.<br />

Hala inşaatı süren 393 bin binanın<br />

denetimine ise devam ediyoruz.<br />

Bu yapılarda da yaklaşık 3 milyon<br />

bağımsız bölüm var. Bugüne kadar<br />

yaptığımız denetimlerle yaklaşık<br />

22 milyon vatandaşımızın depreme<br />

dayanıklı konutlarda güven içinde<br />

oturmasını sağladık. Devam eden<br />

inşaatların da tamamlanmasıyla bu<br />

rakam, nüfusumuzun yüzde 45’ine,<br />

35 milyona ulaşacak.”<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

23


KAPAK<br />

“TÜRKIYE’NIN<br />

ilk ve tek karbon<br />

elyaf üreticisiyiz”<br />

DowAksa, yüzde 100 Türk mühendisleriyle geliştirdiği karbon<br />

elyaf teknolojisiyle, rüzgâr türbinlerinde enerji üretiminin<br />

artırılmasından otomobillerde yakıt tüketiminin azaltılmasına;<br />

altyapı ve binaların güçlendirilip ömürlerinin uzatılmasına kadar<br />

pek çok alanda inovatif çözümler sunuyor.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

24<br />

MEVCUT yapıların depreme karşı<br />

güçlendirilmesinde ve dayanıklı<br />

hale getirilmesinde pek çok açıdan<br />

avantaj sağlayan karbon elyaf teknolojisini<br />

hayata geçiren DowAksa’yla,<br />

konunun merak edilen<br />

bütün detaylarını masaya yatırdık.<br />

n Dünyada az sayıda ülkede karbon<br />

elyaf üretilebildiği belirtiliyor.<br />

Bunlardan biri de Türkiye.<br />

Türkiye’deki karbon elyaf<br />

üretimi sadece DowAksa’da mı<br />

gerçekleşiyor?<br />

Karbon elyaf dünyada çok az<br />

sayıda ülkede üretilmektedir<br />

(toplamda yaklaşık 10 ülke). Biz<br />

2012’de DowAksa’yı kurduğumuzda<br />

bu sayı çok daha düşüktü.<br />

Yaklaşık 30 yıldır kimsenin<br />

girmeye cesaret edemediği bir<br />

pazara yüzde 100 Türk mühendislerinin<br />

geliştirdiği ileri<br />

teknoloji ile girdik ve hedefimiz<br />

dünyada karbon elyaf ve karbon<br />

elyaf bazlı malzeme üretiminde<br />

en önemli oyunculardan birisi<br />

olmak. DowAksa olarak Türkiye’nin<br />

ilk ve tek karbon elyaf<br />

üreticisiyiz.<br />

SÜREKLİ YENİLİKÇİ ÇÖZÜMLER<br />

GEREKİYOR<br />

n Karbon elyaf üretimi için<br />

gereken know-how DowAksa<br />

bünyesinde mi oluştu? Karbon<br />

elyafın daha da geliştirilmesi<br />

için Ar-Ge çalışmaları devam<br />

ediyor mu?<br />

Karbon elyaf teknolojisi, içerdiği<br />

ileri teknolojik çalışmalar nedeniyle<br />

paylaşılmayan ve sektöre<br />

girmek isteyenlerin kendilerinin<br />

geliştirmesi gereken bir teknolojidir.<br />

Dünyada bunu hayata<br />

geçirebilmiş az sayıda şirket var.<br />

DowAksa 30 yıl boyunca hiçbir<br />

oyuncunun girmediği bu sektöre<br />

hiçbir dış yardım almadan,<br />

tamamen Türk mühendislerle<br />

kendi karbon elyaf teknolojisini<br />

geliştirerek girmeyi başaran ilk<br />

şirkettir.<br />

Karbon elyaf, yapısı nedeniyle<br />

sürekli olarak yenilikçi çözümler


Çelikten<br />

4 kat güçlü,<br />

5 kat hafif<br />

“ŞU anda, 1998 yılında yapımı<br />

tamamlanan Çiftlikköy İlçesi’ndeki<br />

bir binada, çelikten<br />

4 kat daha güçlü, 5 kat daha<br />

hafif, geleneksel güçlendirme<br />

yöntemlerinden uygulaması 3<br />

kat daha hızlı ve maliyet olarak<br />

da yüzde 20 daha uygun olan<br />

karbon elyaf lifli polimerler<br />

ile güçlendirme çalışmaları<br />

yürütüyoruz.<br />

Bunun dışında farklı sektörlere<br />

yönelik projelerimize<br />

de devam ediyoruz. Çanakkale’de<br />

bulunan bir yükleme<br />

iskelesinde, korozyon sebebi ile<br />

mukavemet kaybına uğramış<br />

betonarme üst yapının ve<br />

çelik su altı kazık sistemlerinin<br />

güçlendirilerek orijinal kapasite<br />

değerlerine ulaşması ve<br />

mevcut yapının bundan sonra<br />

oluşabilecek korozyon etkilerine<br />

karşı korunması amacıyla bir<br />

çalışma gerçekleştirdik. Deniz<br />

altındaki bir yapıda uygulanan<br />

bu çalışma, Türkiye’de ilk<br />

olmakla beraber, global ölçekte<br />

bu büyüklükte bir uygulama (<br />

toplamda 30.000 m2) bulunmamaktadır.<br />

Çalışmada, korozyon<br />

nedeniyle dayanıklılığı azalan<br />

iskelenin hem betonarme üst<br />

yapısı hem de çelik su altı kazık<br />

sistemleri yenilendi.<br />

Çelik ve betonarme gibi<br />

geleneksel yöntemlerle 12<br />

ayda tamamlanması beklenen<br />

çalışma, CarbonWrap teknolojisiyle<br />

4 ayda bitti. Projenin kısa<br />

sürede tamamlanmasının yanı<br />

sıra, geleneksel yöntemlerle<br />

yapılacak bir çalışmada iskelenin<br />

kapatılması gerekirken,<br />

karbon lifli polimer malzemesiyle<br />

yapılan güçlendirmede<br />

iskele normal faaliyetlerine<br />

devam etti. CarbonWrap teknolojinin<br />

kullanıldığı bu çalışma,<br />

bundan sonra deniz yapılarının<br />

karbon lifli polimer malzemelerle<br />

güçlendirilmesi adına<br />

önemli bir referans kaynağı da<br />

oldu. Bu alanda çalışmalarımıza<br />

da ara vermeden devam<br />

edeceğiz.”<br />

KAPAK<br />

üretilmesini gerektiren bir teknoloji.<br />

Çalıştığımız her sektörün<br />

isterlerine göre hatta her projeye<br />

özel yeni çözümler üretmemiz<br />

gerekiyor.<br />

Biz dâhil tüm karbon elyaf<br />

üreticileri için Ar-Ge çok kritik ve<br />

önemli bir alandır ve bu alanda<br />

yoğun şekilde çalışmalar yapılmaktadır.<br />

Üretimin ilk aşamasından,<br />

kompozit uygulamalarına<br />

kadar birçok alanda çeşitli projeler<br />

yürütülmektedir. Bu kapsamda<br />

oluşturduğumuz kompozit<br />

laboratuvarında, müşterilerimizin<br />

uygulamalarını küçük<br />

ölçekte çalışarak, ürünlerimizin<br />

ihtiyaçları daha iyi karşılaması<br />

için öncül testleri yapıyoruz.<br />

Aynı zamanda, hemen hemen<br />

tüm üretim adımlarımızın pilot<br />

ölçekte (küçük ölçekte) uygulamalarının<br />

sahamızda bulunması<br />

sayesinde, çok farklı denemeler<br />

yapabiliyoruz ve müşterilerdeki<br />

öncül denemeler için numuneler<br />

sunabiliyoruz.<br />

NEREDEYSE TAMAMI İHRAÇ<br />

EDİLİYOR<br />

n Diğer ülkelerdeki karbon elyaf<br />

ürünleriyle DowAksa’daki üretilenler<br />

arasında dayanıklılık ve<br />

kullanım kolaylığı açılarından<br />

farklılık söz konusu mu? Karbon<br />

elyaf üretiminde bizim daha<br />

ileride olduğumuz noktalar var<br />

mı?<br />

Türkiye’de üretilen ve neredeyse<br />

tamamını ihraç ettiğimiz<br />

karbon elyaf, Yalova’da dünya<br />

standartlarında ileri teknoloji ile<br />

üretilmektedir. Bu kadar kıymetli<br />

bir maddenin dünyada sayılı<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

25


KAPAK<br />

üreticisi bulunurken, DowAksa<br />

olarak şu an Türkiye’nin ilk ve tek<br />

karbon elyaf üreticisiyiz. Türkiye’de<br />

ürettiğimiz ve dünyada<br />

sektöründe lider şirketler tarafından<br />

tercih edilen karbon elyaf<br />

dünyada üretilen karbon elyaflar<br />

seviyesinde bir ürün. Dayanıklılık<br />

ve hafiflik açısından karbon<br />

elyafımız dünyadaki ürünlerle<br />

yarışacak düzeydedir.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

26<br />

Alper İlki<br />

ÜRETİMDE YÜZDE 80 YERLİ<br />

KAYNAK KULLANILIYOR<br />

n Karbon elyaf üretiminde hammadde<br />

sıkıntısı söz konusu mu?<br />

Karbon elyaf fiyatlarını hangi<br />

unsurlar belirliyor? Muadilleriyle<br />

kıyaslandığında ekonomiklik<br />

sıralamasının neresinde?<br />

DowAksa’nın karbon elyaf<br />

üretiminde yaklaşık yüzde 80<br />

oranında yerli kaynak kullanım<br />

oranı gerçekleşmektedir. Karbon<br />

elyaf ileri teknoloji ile üretilen<br />

bir ürün olduğu için hem üretim<br />

hem de teknoloji geliştirme<br />

maliyetleri oldukça yüksek. Muadilleriyle<br />

karşılaştırıldığında çok<br />

hafif ve dayanıklı bir ürün olan<br />

karbon elyaf, sağladığı avantajlarla<br />

uygulandığı sektöre göre<br />

ekonomik anlamda da faydalar<br />

sağlamaktadır.<br />

Bir örnek vermek gerekirse, Çanakkale’de<br />

bulunan bir yükleme<br />

iskelesinde, korozyon sebebi ile<br />

mukavemet kaybına uğramış betonarme<br />

üst yapının ve çelik su<br />

altı kazık sistemlerinin güçlendirilerek<br />

orijinal kapasite değerlerine<br />

ulaşması ve mevcut yapının<br />

bundan sonra oluşabilecek korozyon<br />

etkilerine karşı korunması<br />

amacıyla bir proje gerçekleştirildi.<br />

Çanakkale’de 30 bin metrekarelik<br />

dev bir alanda yapılan<br />

çalışmada, sadece karadaki değil<br />

deniz altındaki yapılar da karbon<br />

lifli polimer malzemesiyle tüm<br />

hava koşullarına dayanaklı hale<br />

getirildi. Geleneksel yöntemlerle<br />

bir yılda tamamlanması beklenen<br />

çalışma, DowAksa’nın CarbonWrap<br />

teknolojisiyle 4 ayda<br />

bitti. Söz konusu tesisin geleneksel<br />

yöntemler ile güçlendirilmesi<br />

esnasında, operasyonel her türlü<br />

işletme faliyetlerinin durdurulması<br />

gerekliyken, DowAksa<br />

CarbonWrap sistemleri ile işletmeyi<br />

durdurmaksızın güçlendirme<br />

tamamlandı. Operasyonel<br />

günlük işletme maliyetleri göz<br />

önünde bulundurulduğunda bu<br />

kazanç işletme sahibine önemli<br />

ekonomik avantaj sağladı.<br />

EN ÖNEMLİ SORUNLARA<br />

İNOVATİF ÇÖZÜMLER<br />

n Karbon elyaf daha ziyade<br />

nerelerde ve hangi amaçlarla<br />

kullanılıyor?<br />

Çok farklı sektörlerde kullanılabilmesine<br />

rağmen bugün ağırlıklı<br />

olarak havacılık sektörü (uçak<br />

sanayii ve savunma), enerji<br />

sektörü (rüzgâr enerjisi özellikle),<br />

altyapı güçlendirme ve otomotiv<br />

sektörlerinde kullanılmaktadır.<br />

Genel olarak özetlemek<br />

gerekirse karbon elyaf, rüzgâr<br />

türbinlerinin enerji üretiminin<br />

artırılmasından otomobillerdeki<br />

yakıt tüketiminin azaltılmasına,<br />

altyapı ve yapıların güçlendirilerek<br />

ömürlerinin uzatılması gibi<br />

dünyanın karşı karşıya olduğu en<br />

önemli sorunlara yönelik inovatif<br />

çözümler sunuyor.<br />

Mehmet Ali Berkman<br />

İTÜ’YLE ORTAK ÇALIŞMALAR<br />

YÜRÜTÜLÜYOR<br />

n Türkiye’de yeni bina ya da köprülerin<br />

inşasında da kullanıma<br />

girdi mi?<br />

DowAksa olarak karbon elyafın<br />

bina güçlendirilmesinde kullanılma<br />

konusunu çok önemsiyoruz.<br />

Yapı sektörünün en büyük<br />

sorunlarından biri altyapıların<br />

zamanla yaşlanması. Bu durum,<br />

kamu güvenliğini tehdit ederken,<br />

büyük ekonomik kayıplara<br />

da sebep oluyor. Bu sebeple de<br />

Türkiye gibi deprem ülkelerinde<br />

bina ve köprü gibi yapıları<br />

güçlendirmenin etkili yöntemlerini<br />

bulmamız gerekiyor. Karbon<br />

elyaf bazlı malzemeler altyapı ve<br />

yapıları güçlendirilerek ömürlerinin<br />

uzatılması konusunda<br />

önemli çözümler sunuyor. 2016<br />

yılında İTÜ ile ortak bir çalışma<br />

kapsamında Yalova Valiliği tarafından<br />

tahsis edilen arazide tam<br />

ölçekli binalar üzerinde deprem<br />

simülasyonu gerçekleştirdik.<br />

Bu simülasyon sonrasında da<br />

gördük ki karbon elyaf takviyeli<br />

malzeme ile güçlendirilen bina<br />

ayakta kalırken, güçlendirilmeyen<br />

bina ise yıkılmıştı. Bu çalışma<br />

bize karbon elyaf takviyeli<br />

malzemelerin bina güçlendirmesinde<br />

ne kadar önemli olduğunu<br />

çok açık bir şekilde gösteriyor.<br />

Bu doğrultuda da Yalova İl<br />

Müdürlüğü tarafından başlatılan<br />

Karbon-Elyaf Lifli Kompozitler<br />

ile Güçlendirme Projesi kapsamında<br />

DowAksa olarak, İstanbul<br />

Teknik Üniversitesi ile birlikte<br />

uygun görülen yapıları karbon<br />

lifli kompozitler ile depreme karşı<br />

güçlendirmeye başladık.


KAPAK<br />

Afetlere karşı<br />

parametrik sigorta<br />

Türkiye’deki doğal afet kaynaklı sigorta hasar ödemesinin toplam ödemenin<br />

yüzde 15’ine tırmandığına dikkati çeken Axa Sigorta CEO’su Yavuz Ölken, iklim<br />

değişiklikleriyle oluşan parametrik sigortanın giderek yaygınlaştığını söyledi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

28<br />

İKLIM değişikliklerinin sebep olduğu<br />

afetler, parametrik adıyla yeni bir sigortacılık<br />

dalının doğmasına yol açtı.<br />

Almanya, İngiltere ve Fransa gibi söz<br />

konusu değişikliğe bağlı afetlerden<br />

sıkça etkilenen Avrupa’nın sanayileşmiş<br />

ve gelişmiş ülkelerinde parametrik<br />

sigortaya ilişkin fonlar kuruldu.<br />

Afetlerden daha ziyade tarım,<br />

inşaat ve enerji sektörleri olumsuz<br />

etkileniyor. Bu sektörlerdeki zararları<br />

karşılayan parametrik sigorta<br />

olgusuna Axa Global’in öncülük<br />

ettiğini dile getiren Axa Sigorta tepe<br />

yöneticisi Yavuz Ölken, iklimlerdeki<br />

farklılaşmaların yatırımların niteliğine<br />

ve hangi coğrafyalara dağılacağına<br />

yön verdiğini belirterek şunları<br />

söylüyor: “İklim değişikliği yetersiz<br />

su, yetersiz güneş, yetersiz rüzgâr<br />

demek. Bunun için de dünyada parametrik<br />

sigortacılık diye bir kavram<br />

başladı. Türkiye’de de parametrik sigorta<br />

uygulamasına geçildi ve birçok<br />

tesis buna ilgi gösteriyor.” Axa’nın<br />

40 ülkede parametrik sigortada aktif<br />

hizmet sunduğunu ve Türkiye’de bu<br />

sigorta türüne gösterilen talebin<br />

enerji, inşaat ve yiyecek-içecek<br />

sektörlerinde yoğunlaştığını ifade<br />

eden Ölken, devamında şu bilgileri<br />

aktardı: “Şu ana kadar 10’unun<br />

üzerinde tesisi parametrik sigorta ile<br />

sigortaladık. Bir-iki senede pazardaki<br />

parametrik teminat tutarının 20<br />

milyon liraya ulaşmasını bekliyoruz.<br />

Hava koşullarında beklenen değişimlerin<br />

yanı sıra tazminat ödemede<br />

fiziksel hasar şartı bulunmaması ve<br />

ekspertiz süreçlerinin ortadan kalkması<br />

sebebiyle Türkiye pazarında da<br />

sigortalanma oranı artacaktır.”<br />

MAYIS 15-EYLÜL 15 AFET<br />

DÖNEMİ<br />

“Sigortacılar için Mayıs’ın 15 ile<br />

<strong>Eylül</strong>’ün 15’i arası afet dönemi. Bu<br />

dönemlerde, geçmiş 20 yılda görmediğimiz<br />

olayları yaşıyoruz. Hortum<br />

oluyor, seller yaşanıyor, fırtınalar<br />

çıkıyor, ani yağışlar bastırıyor.” diyen<br />

Ölken, bunların süreceğinin altını<br />

çizerek açıklamalarını şöyle sürdürdü:<br />

“Türkiye’de düne kadar sigortacıların<br />

doğal afetler nedeniyle ödediği<br />

hasarlar, toplam hasarın yüzde<br />

8-10’ydu. Bu oran yüzde 15’lere çıktı.<br />

Artık İstanbul’u bile küçük bölgelere<br />

ayırıyoruz. İki sene önce dolu afeti<br />

yaşandı, sigortalı bina ve araçlar için<br />

2 milyar lira ödedik. Ekonomiye zararı<br />

ise 5 milyar lirayı buldu. Bu yüzden<br />

kartlar yeniden dağıtılıyor diyorum.<br />

Sigortacılar olarak tüm sektörlerde,<br />

doğal afetlere karşı teminat verebilecek<br />

durumdayız. Ama bizim iki sorunumuz<br />

var. Birincisi, sigortalanma<br />

oranı düşük. Afet olduğunda zararın<br />

yüzde 50’si kişilerin üzerinde, yüzde<br />

50’si de devletin üzerinde kalıyor.<br />

İkincisi ise sigortacılar olarak bizim<br />

artık büyük hasar tahmini yapmamız<br />

lazım. Bir hasarda ciddi rakamlar<br />

oluşuyor, modellemelerimizi yeni<br />

koşullara göre revize etmeliyiz.”<br />

NASIL<br />

İŞLİYOR?<br />

GÜNEŞ ışığı, rüzgâr, yağmur<br />

gibi endeksler var. Bu endeksler<br />

parametrik sigortalının ciro<br />

kaybı ile ilişkilendirip, buna<br />

göre sigorta teminatı veriliyor.<br />

Örneğin, Anadolu’da kurulu<br />

güneş enerjisi santralinde güneş<br />

ışığının az olmasıyla meydana<br />

gelebilecek gelir kaybı sigortalatılmak<br />

istenebilir. Öncelikle<br />

bir yıllık güneş ışığı endeksini<br />

ölçülüyor ve eşik noktaları seçiliyor.<br />

Ölçümler ve değerlendirmeler<br />

sonrası enerji santraline 3<br />

milyon dolarlık sigorta teminatı<br />

verilmişse; güneş ışığı ortalaması<br />

yüzde 30’nin altına indiğinde,<br />

hasarın bir milyar lirası ödeniyor.<br />

Ortalama yüzde 50’nin<br />

altına düşerse 3 milyar liralık<br />

zararın tamamı karşılanıyor.


İnternet okyanusunda<br />

varmak istediğiniz nokta için<br />

bir rota stratejisi gerekmez mi?<br />

Küçük veya orta bir işletmeniz varsa, internet dünyasında var olmak karmaşık<br />

görünebilir. Partners Strateji Raporu, internet dünyasında etkin bir şekilde<br />

bulunmak isteyen işletmeler için uzman bir ekip tarafından minimum maliyetle<br />

dijital pazarlama stratejisinin hazırlanması ve işletmenin dijital dünyada<br />

ulaşmak istediği hedefler için en doğru yol haritasına dair bir raporun<br />

sunulması hizmetidir.<br />

www.partnersturkey.com


SÖYLEŞİ<br />

“HAMMADDE<br />

IHRACATINDAN<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

30<br />

VAZGEÇMELIYIZ”<br />

Katma değeri yüksek ürün ihracında başarılı olamadığımızı<br />

belirten TURKTRADE Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin<br />

Çaycı, “Dünyada resesyonun konuşulduğu bir yakın gelecekte,<br />

ihracatta büyüme hedeflerini gerçekleştirmek için bazı şartların<br />

değişmesine ihtiyaç bulunmaktadır.” görüşünde.


SÖYLEŞİ<br />

TÜRKIYE İhracatçılar Meclisi (TİM)<br />

verilerine göre 2018’de Türkiye’nin<br />

ilk 1000 ihracatçısı 102,8 milyar<br />

dolarlık dış satışa imza attı. Bunun<br />

yüzde 23,5’ine denk gelen 24,2<br />

milyar dolarlık bölümü Türkiye<br />

Dış Ticaret Derneği (TURKTRADE)<br />

üyeleri tarafından gerçekleştirildi.<br />

Listenin başındaki Ford Otomotiv<br />

ile ilk 10’undaki şirketlerin 7’si bu<br />

derneğin üyesi.<br />

TİM’in “ilk 1000 ihracatçı” açıklaması<br />

kadar, Fortune 500 Türkiye<br />

sıralaması da ekonomi çevrelerince<br />

merakla bekleniyordu. Fortune<br />

500’deki bazı detaylar hayli dikkat<br />

çekiciydi. Örneğin toplam cirolar<br />

önceki yıla nazaran yüzde 31,84<br />

artarken kârlılık yüzde 16,63 azalmıştı.<br />

Üstelik 2018’deki ÜFE hesaba<br />

katıldığında reel satışların yüzde<br />

1,35 düştüğü görülüyordu.<br />

TURKTRADE Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Hayrettin Çaycı, Türkiye’deki<br />

ihracat ve ithalat politikalarına<br />

“sürdürülebilir ve katma değer<br />

üreten stratejilerin” yön vermesi<br />

gerektiğini belirtiyor ve derneğin bu<br />

hedefe ulaşmada “think tank rolü”<br />

üstlendiğinin altını çiziyor. Çaycı’yla,<br />

Türkiye ekonomisinin temel parametrelerini<br />

ve ihracatımızın yapısal<br />

durumunu konuştuk.<br />

KUR ARTIŞI HEM CİRO HEM DE<br />

MALİYETİ ETKİLEDİ<br />

n Fortune 500 Türkiye listesinden<br />

yansıyan genel tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?<br />

Reel anlamdaki<br />

ciro kaybı ile kârlılıktaki azalışın<br />

temel sebepleri nedir size göre?<br />

2018 yılının 3’üncü Çeyreği’nde<br />

yaşanan kur artışı ciroları artırdı.<br />

Bildiğiniz üzere sanayi üretiminde<br />

girdilerin büyük bölümü ithal<br />

edilmektedir. Dolayısı ile 2018 yılı<br />

ciroları kur etkisiyle artarken, aynı<br />

zamanda ürün fiyatı içindeki ithal<br />

hammadde-malzemenin payı da<br />

artmıştır. Yani Ciro artarken, katma<br />

değerin payı düşmüştür. Dolayısıyla<br />

ciro artışına göre kârlılık aynı oranda<br />

artamamıştır.<br />

n Fortune listesinde adı geçen<br />

şirketlerden 119’unun zarar<br />

açıklaması ne anlama geliyor?<br />

Tek tek şirketleri inceleme<br />

imkânım elbette olmadı. Ancak<br />

çoğunun, 2018 yılı 3 ve 4’üncü Çeyrek’te<br />

yüklendikleri yüksek kur farkı<br />

giderlerinden dolayı zarar ettiklerini<br />

söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.<br />

Bu şirketlerin çoğunda<br />

girdiler döviz veya dövize endeksli<br />

iken, satış fiyatları TL bazında belirlenmektedir.<br />

Yani giderleri dövize<br />

endeksli, gelirleri TL olduğundan,<br />

2018 yılındaki kur artışları nedeniyle<br />

yüksek oranda zarar yazmışlardır.<br />

“ÜRETİM İHTİYAÇLARA GÖRE<br />

PLANLANMALI”<br />

n Fortune 500 Türkiye’nin 12’nci<br />

listesinde yer alan şirketlerin<br />

sektörel dağılımı şöyle: 271’i<br />

üretim, 118’i ticaret, 85’i hizmet<br />

ve 26’sı inşaat. Dağılımı dengeli<br />

buluyor musunuz?<br />

Açıkçası dağılımın dengeli olup<br />

olmadığını söylemek bize düşmez,<br />

düşmemeli. Ülkemizin ihtiyaçları ve<br />

bu ihtiyaçları karşılayacak sektörlerin<br />

geçmişte Devlet Planlama Teşkilatı<br />

tarafından yapıldığı üzere, yine<br />

kamuya bağlı bir kurum tarafından<br />

belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.<br />

Ülke ihtiyaçlarına paralel<br />

üretimin desteklenmesi, izinlerin<br />

lisansların buna uygun verilmesi,<br />

ülkemizin kaynaklarının doğru ve<br />

verimli kullanılması açısından kritik<br />

öneme sahiptir. Burada kast ettiğim<br />

devletin serbest piyasaya müdahale<br />

etmesi değil, tüm sektörlere<br />

ve hane halkına yönelik elinde<br />

bulunan bilgi kaynağını kullanarak,<br />

ülkenin yararına olacak biçimde<br />

geleceğe yönelik sektörel ihtiyaçlar,<br />

büyümeler için doğru planlama<br />

yapılması için özel sektöre ışık<br />

tutabilmesidir. Bir örnek olması<br />

babında söyleyeyim: Türkiye’deki<br />

müteahhit sayısı Almanya’nın 5<br />

katıdır. Gerçekten bu kadar müteahhide<br />

ihtiyaç var mıdır?<br />

“İNŞAATTAKİ DURGUNLUK<br />

BORÇLANMAYI ARTIRDI”<br />

n Yüksek kârlılık öngörerek pek<br />

çok sanayicinin inşaat sektörüne<br />

yönelmesinin sanayi<br />

üretimini sekteye uğrattığı açık.<br />

Bundan sonrası için nasıl bir yol<br />

izlenmesi gerektiği kanaatindesiniz?<br />

Aslen büyük ve kurumsal<br />

sanayi şirketlerinin büyük kısmı<br />

kendi faaliyet alanlarında kalarak<br />

üretmeye devam etmişlerdir.<br />

Bazı sanayicilerin fonlarını inşaat<br />

sektörüne aktarması başlangıçta<br />

yüksek karlar elde etmesine<br />

yaradıysa da, inşaat sektöründeki<br />

durgunluk, konan sermayenin geri<br />

dönmemesine ve borçlanma ihtiyacının<br />

artmasına yol açmıştır. Döviz<br />

artışının da etkisiyle enflasyonun<br />

yükselmesi, faizlerin yükselmesine<br />

yol açmış, şirketlerin zayıflayan öz<br />

kaynak yapıları nedeniyle borçlanma<br />

imkânları düşerken, borçlanma<br />

maliyetleri yükselmiştir.<br />

Türkiye’de son birkaç yıldır, inşaat<br />

ve enerji sektörünün başı çektiği<br />

birçok proje ve yatırım yüzünden<br />

özel sektörün aşırı borçlandığı ve<br />

risk aldığı bir süreç yaşandı. İnşaat<br />

sektörünün yarattığı balonun<br />

tetiklemesiyle çelik ve çimento<br />

gibi birçok alt sektörde kapasiteler<br />

bu ihtiyaca göre artırıldı. İhracat<br />

yerine firmalar iç inşaat projelerine<br />

yönelmek durumunda kaldı. İnşaat<br />

sektörü çelik, çimento başta olmak<br />

üzere, tekstil, beyaz eşya, alüminyum,<br />

bakır gibi birçok sektörün<br />

lokomotifi. Bu sektördeki durgunluk<br />

ile tüm bu sektörlerde üretim kısıntıları<br />

ve istihdam kaybı yaşanmaya<br />

başlanmıştır. Şimdi yapılması gereken<br />

bu kapasite fazlasını mümkün<br />

olduğunca ihracata yönlendirerek,<br />

aynı zamanda istihdam kaybını en<br />

aza indirmek olacaktır.<br />

“GIDA ARZI BİR ÜLKENİN EN<br />

STRATEJİK KONUSUDUR”<br />

n Tarımsal ürün ithalatımız dış<br />

ticaret açığını artıran önemli<br />

bir kalem. Türkiye’de üretimin<br />

canlandırılmasında ve dolayısıyla<br />

istihdamın artırılmasında<br />

çok büyük öneme sahip tarım<br />

ve hayvancılığın kalkınması ve<br />

ihracatta tarımın payının artırılması<br />

için ne gibi projeler ve<br />

çalışmalar ortaya konulmalı?<br />

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın<br />

hazırladığı 5 yıllık stratejik planlar<br />

var. Ya planlar hayata geçirilememekte<br />

ya da yaptırım gücü bulunmamaktadır.<br />

Gıda arzı bir ülkenin<br />

en stratejik konusudur. Geçmişte<br />

tarımda kendine yeten bir ülkeden,<br />

büyük oranda ithalat yapar hale<br />

gelmemiz, ülkemizin dövize olan<br />

ihtiyacını artırırken, aynı zamanda<br />

gıda gibi hayati öneme sahip bir<br />

konuda bağımlı olmak sonucunu<br />

doğurmaktadır. Öncelikle devletin<br />

mevcut tarım arazilerinin envanterini<br />

çıkarması, bölgesel olarak<br />

üretim yapılabilecek doğru tarım<br />

ürünlerinin tespitinin yapılması gerekmektedir.<br />

Bu çalışma sonrasında<br />

tıpkı organize sanayi bölgeleri gibi,<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

31


SÖYLEŞİ<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

32<br />

Organize Tarım Bölgeleri kurulmalıdır.<br />

Aynı yöntem hayvancılık için de<br />

uygulanabilir.<br />

Akabinde en çok ithal edilen<br />

ürünlerin ekiminin cazip hale getirileceği<br />

düzenlemeler yapılmalıdır.<br />

Bu suretle tarımda ithalatın payının<br />

düşürülmesi ve yeniden tarım<br />

yapmanın cazip hale getirilmesi<br />

sağlanabilecektir. Ayrıca tarımda<br />

verimliliğin artırılması suretiyle ülke<br />

ihtiyacı fazlasının ihraç edilmesi,<br />

bölgesel olarak tarım üretiminde<br />

avantajlı olduğumuz ürünlerde<br />

markalaşmanın desteklenmesi,<br />

konunun turizm boyutuyla beraber<br />

ele alınması da önem taşımaktadır.<br />

Bir öneri olarak, sanayi tesislerinin<br />

kojenerasyon tesislerinin çıktısı<br />

olan ihtiyaç fazlası sıcak buharın,<br />

seracılıkta kullanılması düşünülmelidir.<br />

Konunun kamu tarafından ilgili<br />

uzmanlarca incelenerek planlamanın<br />

yapılması, insan sağlığı ve<br />

çevresel etki analizlerinin uygun<br />

bulunacağı tesislerin yanında seraların<br />

kurulması için gerekli teşviklerin<br />

verilmesi değerlendirilmelidir.<br />

“İLERİSİ İÇİN TAHMİNDE<br />

BULUNMAK OLDUKÇA ZOR”<br />

n İhracatta 2018 yılında rekor<br />

kırıldı. <strong>2019</strong> ve ilerisi için tahmininiz<br />

nedir?<br />

<strong>2019</strong> yılında geçen yıla göre<br />

yüzde 7 artışla 180 milyar dolar<br />

civarında olmasını beklemekteyim.<br />

2018 yılında ihracatı kurların<br />

yükselişi kısmen desteklemiştir.<br />

<strong>2019</strong> yılında ise iç pazarın daralması<br />

üreticilerin, ihracata daha<br />

fazla pay ayırmalarını zorunlu hale<br />

getirmiştir. Elbette bu durum bazı<br />

üreticilerin düşük fiyatlarla ihracat<br />

yapması sonucunu da getirmiştir.<br />

İlerisi için tahminde bulunmak<br />

oldukça zor. Dünyada resesyonun<br />

konuşulduğu bir yakın gelecekte,<br />

ihracatta büyüme hedeflerini<br />

gerçekleştirmek için, bazı şartların<br />

değişmesine ihtiyaç bulunmaktadır.<br />

Her şeye rağmen dinamik ve<br />

çok yaratıcı bir özel sektörümüz<br />

olduğunu ve gelecekten umutlu<br />

olduğumu ifade etmek isterim.<br />

“İHRACATIN ÖNÜNDEKİ<br />

EN BÜYÜK ZORLUK GLOBAL<br />

KRİZDİR”<br />

n İhracatın önündeki en önemli<br />

zorluklar nelerdir ve bunlar nasıl<br />

aşılabilir?<br />

“Gıda arzı bir<br />

ülkenin en stratejik<br />

konusudur. Geçmişte<br />

tarımda kendine<br />

yeten bir ülkeden,<br />

büyük oranda<br />

ithalat yapar hale<br />

gelmemiz, ülkemizin<br />

dövize olan ihtiyacını<br />

artırırken, aynı<br />

zamanda gıda gibi<br />

hayati öneme sahip<br />

bir konuda bağımlı<br />

olmak sonucunu<br />

doğurmaktadır.”<br />

Öncelikle ihracatın önündeki<br />

en büyük zorluk global krizdir.<br />

Avrupa’daki ekonomik yavaşlama,<br />

Çin’de büyümelerin aşağıya<br />

revize edilmesi, devam eden ticaret<br />

savaşları, <strong>2019</strong> yılı dünya ekonomik<br />

büyüme beklentilerinin düşürülmesi,<br />

2020 yılında global resesyona<br />

işaret etmektedir. Halen dünya<br />

ihracatı içinden ülkemizin aldığı pay<br />

binde 9 civarındadır. Ülke ihracat<br />

rakamlarındaki istikrarlı yükselişin,<br />

dış pazarlarda rekabet ettiğimiz<br />

ülkelerle kıyaslandığında yetersiz<br />

kaldığını ve ülkemizin dünya ihracatından<br />

daha fazla pay alabilecek<br />

potansiyele sahip olduğunu düşünmekteyim.<br />

Katma değeri yüksek ürün ihracatında<br />

başarılı olduğumuz söylenemez.<br />

Bundan dolayı da ihracatta<br />

kilogram başına birim fiyatımız hala<br />

1,5 dolar gibi çok düşük seviyelerde<br />

seyretmektedir. Gelişmiş ülkelerde<br />

bu değer 3 kat daha fazladır. Ayrıca<br />

bölgesel tercihlerde daha isabetli<br />

olunması gerektiğini düşünmekteyiz.<br />

Kurlardaki yüksek volatilite<br />

(oynaklık ve belirsizlik hali) de ihracatçının<br />

doğru fiyatlama yapmasını<br />

zorlaştırmakta, özellikle ithal girdiye<br />

bağlı üretim yapan şirketlerin yerine<br />

koyma maliyetini hesaplamasını<br />

engellemekte, özellikle hedging<br />

(risklere karşı koruma) yapmayan<br />

firmalar için ihracatta yıllık anlaşmalar<br />

kapsamında fiyat sabitlemesini<br />

imkansız hale getirmektedir.<br />

Korumacı ve/veya kapalı<br />

ekonomilerden yapılan ihracatlar,<br />

bizim gibi serbest pazar ekonomisi<br />

koşullarında üretim yapan ülkelerdeki<br />

üreticileri baskılamakta, haksız<br />

rekabet yaratmaktadır. Özbekistan,<br />

Türkmenistan, Kırgızistan gibi<br />

kambiyo rejimi sağlıklı olmayan<br />

ülkelerde serbest piyasa kurları ile<br />

resmi kurlar arasındaki yüksek farklar<br />

keza ciddi haksız rekabet yaratmakta<br />

ve aynı zamanda alacakların<br />

tahsili ve tenfiz aşamalarında da<br />

ihracatçılarımız için ciddi risk oluşturmaktadır.<br />

Keza, döviz fiyatlarına<br />

endeksli yakıt fiyatlarındaki yüksek<br />

artışlar ihracat için rekabet dezavantajı<br />

yaratmaktadır.<br />

Türkiye öncelikle hammadde<br />

ihracatından vazgeçmelidir.<br />

Mutlaka bir katma değer katıp<br />

ihraç etmemiz gerekmektedir. Ara<br />

mamulü nihai mal ve markalı ürüne<br />

çevirmek için, yerel kaynaklarımız<br />

bugün yeterli değil ise, uluslararası<br />

firmalarla ortaklık ve iş birliği<br />

imkânlarına öncelik verilmeli, ancak<br />

her halükarda mümkün olduğunca<br />

üretimin yurtiçinde kalması için de<br />

çaba sarf etmeliyiz.<br />

“ÜRETİM GİRDİSİNDE YÜZDE<br />

60-70 DIŞA BAĞIMLIYIZ”<br />

n Üretim girdisi bakımından<br />

ihracatçı firmalarımız ne kadar<br />

bağımlılar? Tablonun tersine<br />

döndürülmesi adına neler yapılmalı?<br />

İhracatçı üretim firmaları yüzde<br />

60-70 civarında girdilerinde dışa<br />

bağımlıdırlar. Elbette sektörler<br />

bazında farklılıklar bulunmaktadır.<br />

Dış ticaret açığımızı oluşturan<br />

petrol-doğalgaz gibi ithali zorunlu<br />

kalemler dışında, en yüksek açığın<br />

yatırım malları ve sanayide kullanılan<br />

hammadde ve ara mallardan<br />

oluştuğu görülmektedir. Üretimimi-


zin bu denli ithal ürünlere bağımlı<br />

olması sanayimizin en kırılgan<br />

tarafını oluşturmaktadır.<br />

Bu konuyla ilgili Ticaret Bakanlığı<br />

2017-<strong>2019</strong> Eylem Planı’nda;<br />

“GİTES’in ‘Girdi tedarikini güvence<br />

altına almış, ara malı üretiminde<br />

yetkinliğini artırmış bir ekonomi’<br />

vizyonu çerçevesinde; 2017-<strong>2019</strong><br />

dönemine yönelik genel amacı; ülkemiz<br />

imalat sanayinin mevcut ve<br />

gelecek dönem ihtiyaçlarına dönük<br />

olarak girdi tedarikinin planlanması,<br />

ihracata dönük üretimde yüksek<br />

teknoloji ve katma değerli girdi<br />

üretim yetkinliğinin arttırılması ve<br />

ara malı ithalat bağımlılıklarının<br />

azaltılmasıdır.” İfadesi, sorunu ve<br />

çözüm yollarını tespitte bir sıkıntı<br />

olmadığını göstermektedir. Ancak<br />

halen ara malı ithalat bağımlığında<br />

bir azalma olmaması, hedeflenen<br />

eylemlerin hayata geçirilmesinde<br />

bir önceliklendirme problemimiz<br />

olduğuna işaret etmektedir. Tablonun<br />

tersine çevrilmesi için öncelikle<br />

yerel madencilik faaliyetlerinin<br />

desteklenmesi ve tüm sektörlerde<br />

üretim girdilerinin yurtiçinde üretilmesi<br />

için özendirici yatırım ortamının<br />

hazırlanması gerekmektedir.<br />

“İŞYAPMA KOLAYLIĞI<br />

ENDEKSİNDE 60’TAN 43’E<br />

YÜKSELDİK”<br />

n Ticaret Bakanlığı koordinasyonuyla<br />

yürütülen Ticaretin Kolaylaştırılması<br />

Kurulu’nun<br />

çalışmalarında<br />

nereye<br />

gelindi?<br />

Derneğimiz, Ticaret Bakanlığı<br />

koordinasyonundaki Ticaretin Kolaylaştırılması<br />

Kurulu Koordinasyon<br />

Komitesi üyesi olarak ortak çalışma<br />

gruplarında ilgili tüm bakanlıklar ve<br />

diğer üye STK’larla ortak çalışmalar<br />

yapmaktadır. Başlangıçta 81 maddeden<br />

oluşan eylem planı, yapılan<br />

çalışmalar sonucunda bu yılın ilk<br />

yarısında 48 madde olarak revize<br />

edilmiştir. Halen Şeffaflık Çalışma<br />

Grubu, Gümrük ve Dış Ticaret<br />

Çalışma Grubu ve Lojistik ve Altyapı<br />

Çalışma Grubu olmak üzere 3 çalışma<br />

grubu aktif olarak bu eylemleri<br />

hayata geçirmek için çalışmalarına<br />

devam etmektedir. Derneğimiz<br />

her üç gruba ikişer üye ile düzenli<br />

katkı sağlamaktadır. 48 eylemin<br />

bir kısmının bu yılsonuna kadar<br />

tamamlanması amaçlanırken,<br />

2020 ve 2021 yıllarına tarihlenen<br />

daha uzun süreye ihtiyaç duyulan<br />

reform sayılabilecek eylemler de<br />

yer almaktadır.<br />

SÖYLEŞİ<br />

“Yeni Konut<br />

üretimi<br />

kontrol altında<br />

tutulmalı”<br />

n İnşaat sektörünün kurtuluş<br />

reçetesi hakkında ne düşünmektesiniz?<br />

Öncelikle yeni inşaatlar için<br />

bölgesel planlama yapıldıktan<br />

sonra, belirlenecek program<br />

kapsamında inşaat izinleri<br />

verilmesi gerekmektedir. Bu<br />

planlamanın yerel yönetimler<br />

ve ilgili bakanlıkların ortak<br />

çalışmasıyla yapılması önem<br />

taşımaktadır. Yeni konut üretimi<br />

mutlaka kontrol altında<br />

tutulmalıdır.<br />

Mevcut konut stokunun<br />

eritilmesi için ise yabancılara<br />

konut satışının artırılması ve<br />

bu yolla ülkemize döviz kazandırılması<br />

üzerine kafa yormalıyız.<br />

Üretilen konutlar büyük<br />

oranda yüksek gelir grubunun<br />

ulaşabileceği fiyat seviyelerinde<br />

olup, orta gelirli vatandaşın<br />

bu konutları satın alabilmeleri<br />

için konut kredilerinin Batı<br />

ülkelerinde olduğu üzere 25-<br />

30 yıllara uzatılması imkânları<br />

üzerinde çalışılmalıdır.<br />

Orta-düşük gelir grubunda yer<br />

alan bir vatandaşın maaşıyla<br />

geçimini sağlarken, yeni bir<br />

konutu 10 yıllık vadeli kredi ile<br />

satın alması imkânsızdır.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

33


SÖYLEŞİ<br />

Çalışmaların başladığı 2017<br />

yılında ülkemizin Dünya Bankası<br />

İş Yapma Kolaylığı Endeksi ülke<br />

sıralamasındaki yeri 60 iken, 2018<br />

yılında 43’üncü sıraya yükselmiş<br />

durumdayız. Dünya Bankası <strong>2019</strong><br />

yılı raporunda, “Sınır Ötesi Ticaret”<br />

kaleminde “ulusal ticareti genişletmek,<br />

risk yönetim sistemini<br />

geliştirmek ve gümrük komisyoncularının<br />

ücretlerini düşürmek de<br />

dahil olmak üzere çeşitli inisiyatiflerle<br />

ihracat ve ithalat için<br />

maliyetleri düşürmüştür.” denmektedir.<br />

Ancak dış ticarette rekabet<br />

gücümüzü yükseltmek için, halen,<br />

işlem sürelerinin kısaltılması, evrak<br />

sayısının azaltılması ve toplamda<br />

maliyetlerin düşürülmesine ihtiyaç<br />

bulunmaktadır. Bu amaçla Dernek<br />

üyelerimizin önerilerinden derlenen<br />

son derece kapsamlı bir liste<br />

ilgili çalışma grubuna sunulmuş<br />

olup, takip edilmektedir.<br />

Derneğimiz söz konusu kurulun<br />

çalışmalarının, dış ticaret süreçlerinin<br />

iyileştirilmesi, sadeleştirilmesi,<br />

elektronik ortama taşınması ve<br />

şeffaflaşması suretiyle, dış ticarette<br />

rekabet gücümüzü yükseltecek<br />

önemli çıktıları olacağını düşünmektedir.<br />

Netice itibariyle; Ülkemizde<br />

ihracatın önemine vakıf, son derece<br />

yaratıcı ve dinamik bir özel sektörümüz<br />

bulunmaktadır. Mevcut ülke<br />

kaynaklarının rasyonel biçimde<br />

kullanımı için merkezi planlamaya<br />

ihtiyaç bulunmaktadır. Bölgesel ve<br />

sektörel bazda en yüksek faydayı<br />

sağlayacağımız ürün ve hizmet<br />

üretimi, bölgesel gelir ve istihdam<br />

dağılımını dengeleyecek, toplamda<br />

refahımızı yükseltecektir.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

34<br />

“Tarımsal hammaddede ciddi<br />

açık veriyoruz”<br />

“TARIMDA ihracatımız 17<br />

milyar dolar ve ithalatımız 16<br />

milyar dolar seviyelerindedir.<br />

Ülkemiz gıda ürünleri dış<br />

ticaretinde ihracat lehine fazla<br />

verirken, tarımsal hammaddelerde<br />

ciddi açık vermektedir.<br />

İthalat kalemlerine baktığımızda,<br />

hububattan bakliyata,<br />

yem hammaddelerinden yağlı<br />

tohumlara, patates, soğana<br />

kadar bu ürünlerin ülkemizde<br />

üretimi son derece kolay, çünkü<br />

bu ürünlerin hepsi ülkemiz<br />

ikliminde zaten geçmişte yetiştirilmekteydi.<br />

Acilen yapılması<br />

gereken, bölgesel bazda<br />

verimlilik esaslı olarak planlamanın<br />

güncel arazi stokuna<br />

göre yapılması, ekimin teşviklerle<br />

desteklenmesi, iç ihtiyaç<br />

fazlasının ise mutlaka işlenerek<br />

katma değerli ürünler olarak<br />

ihraç edilmesidir. Bunun için<br />

elimizde kalan tarıma elverişli<br />

arazilerin bölünmesinin ve<br />

farklı amaçlarla kullanımının<br />

yasalarla engellenmesinin yanı<br />

sıra, mutlaka takip edileceği<br />

bir sistem kurulmalıdır. Dünyadaki<br />

iyi örnekleri incelemeli<br />

ve geçmişte yapılan hataların<br />

tekrarlanmayacağı biçimde<br />

tarıma yeni bir bakış açısıyla<br />

yaklaşmalıyız. Tarım doğru ele<br />

alındığı ve verimli yapıldığı<br />

takdirde, ihracatta en rekabetçi<br />

olabileceğimiz sektörlerin<br />

başında gelmektedir.”


Büyük hedeflerin<br />

doğru reklam mecrası<br />

REKLAM REZERVASYON<br />

0212 855 17 00 pbx<br />

Adres: Adnan Kahveci Mh. Yavuz Sultan Selim Bulvarı No: 43D1<br />

Alba Rezidans A Blok Kat 1 Daire 2105 34528 Beylikdüzü – İstanbul<br />

E-mail: info@kobiyasam.com.tr<br />

www.kobiyasam.com.tr


PARA POLİTİKALARI NEREYE KADAR ÇÖZÜM?<br />

Avrupa ciddi<br />

bir kıskaçta!<br />

F. OKAN BÖKE<br />

okanb@kobiyasam.com.tr<br />

FED Başkanı Powell’ın Jackson Hole’daki konuşmasının en çarpıcı<br />

yanı, verdiği ya da vermediği sinyaller değildi. “Para politikaları her<br />

şeye çözüm olamaz.” dedi. Bunu derken de, ekonominin üzerine<br />

devlerin tepişmeye çıktığı ticaret savaşlarını kast ediyordu.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

36<br />

GEÇENLERDE yatırım amacıyla<br />

aldığım bir eve kiracı buldum; ayda<br />

2,000 TRY ödüyorum. Ev taksitinde<br />

her sene düşen enflasyon kadar<br />

indirim olacak.<br />

Kulağa garip geliyor, değil mi?<br />

Çok garip, hem de çok çok garip!<br />

Ancak dünyada geçen yazımda da<br />

belirttiğim gibi 2008 krizinden sonra<br />

hiçbir şey eskisi gibi olamıyor.<br />

Tabii burada politikacılar ve para<br />

politikası yöneticileri de mevzuya<br />

çok da yardımcı olmuyorlar.<br />

VERİM EĞRİSİ TERSİNE<br />

DÖNDÜ<br />

Verim eğrisi tabirini mutlaka<br />

duymuşunuzdur. Sizleri konuya yakınlaştırmak<br />

adına kısaca açmaya<br />

çalışayım. Mevduatınız var, seçenekleriniz<br />

1 aylık kısa bir vadeden<br />

3 yıla kadar (olmaz da) ya da bono<br />

alacaksınız. Arasında karar vermeniz<br />

gereken vadeli bonolar 2 ve 10<br />

senelik ihraçlar. Normali şudur ki,<br />

yatırımcıdaki getiri beklentisi, vade<br />

uzadıkça artar. Ama inanın şu<br />

anda “bu mantığa uygun hareket<br />

eden verim eğrisi olan” ekonomi<br />

pek kalmadı gibi.<br />

Dilerseniz örneklerle devam<br />

edelim… Türkiye’de daha geçen<br />

haftaya kadar 2 yıllık bono getirileri<br />

10 yıllık getirilerin üzerinde<br />

idi. Bizim sebebimiz bize özel; kısa<br />

vadede yüksek enflasyon beklentileri,<br />

reel getiri sağlamak isteyen<br />

yatırımcıları kısa vadede daha<br />

fazla getiri beklemeye yönlendiriyordu.<br />

Son gelen enflasyon verileri<br />

ve Merkez Bankası’nın kısa vadeli<br />

faizlerde “400 BP” indirimi, verim<br />

eğrisini en azından şimdilik normalleştirdi.<br />

Türkiye ekonomisini ve<br />

verim eğrisini ilerleyen yazılarda<br />

daha teferruatlı olarak tartışacağız.<br />

ALMANYA’DA BONO GETİRİSİ<br />

EKSİLERDE<br />

Şimdi gelelim bazı Avrupa ülkelerindeki<br />

ekonomi örneklerine…<br />

Almanya; hani şu Bayern Münih’iyle<br />

ünlü olan Almanya. Söylediğim<br />

ülkenin Almanya olduğunun altını<br />

çiziyorum ki, okuyacağınız bazı<br />

anomaliler karşısında şaşırmayın.<br />

Yukarıdaki girişi hatırlayın lütfen.<br />

Almanya ve bazı diğer Avrupa<br />

ülkelerinde şu an için buna benzer<br />

bir hal yaşanıyor. Sanırım bu, çok<br />

yakında Avrupa’nın tamamında<br />

geçerli olacak. Almanya’da 3 aylık<br />

bonoların getirisi eksi 0,558 iken<br />

10 yıllık Alman bonoların getirisi<br />

ise eksi 0,593. Gördüğünüz üzere<br />

tüm verim eğrisi eksi ve ters. Akıl<br />

alır gibi değil. Yani devlete 10 yıl<br />

para veriyorsunuz, o parayı vermek<br />

için üzerine para ödüyorsunuz.<br />

Mantıklı mı değil; eh zaten biz<br />

bunu yazımızın başında belirlemiştik.<br />

Merak ettiğiniz sebepleri diğer<br />

örnekleri anlattıktan sonra ele<br />

alacağız.<br />

DANİMARKA’DA EKSİ FAİZLE<br />

EV KREDİSİ<br />

Başta farazi olarak verdiğim ev<br />

örneğinin gerçek haline bakalım.<br />

Hani Almanya’yı karıştırmamanız<br />

için Bayern Münih örneğini<br />

vermiştim ya; Galatasaray’ımızın<br />

UEFA Kupası’nı kazandığı Kopenhag’ın<br />

Danimarka’sı da yeni<br />

örneğimiz. Ülkenin en önde gelen<br />

bankalarından Jyske Bank müşterilerine<br />

mortgage (emlak) kredisi<br />

almaları için eksi yüzde 0,50 faiz<br />

veriyor (vade 10 yıl). Eğer bu parayı<br />

kabul edemem derseniz, o zaman<br />

buyrun Nordea Bank’a alalım sizi,<br />

orada 20 yıllık mortgage faizi 0,<br />

yazı ile yüzde sıfır (sebepler ve<br />

beklenen sonuçlar sonra).<br />

16 TRİLYON DOLARLIK BONO<br />

EKSİ FAİZDE<br />

An itibarı ile yeryüzünde eksi<br />

faiz ödeyen 16 trilyon dolar tutarında<br />

bono var. Anomalinin başladığı<br />

ve krizin Avrupa’ya sıçradığı<br />

günlerde PIGS diye anılan Portekiz,<br />

İtalya, Yunanistan ve İspanya<br />

dörtlüsünü hatırlayalım. Hatta<br />

teknik anlamda batan ve hatta<br />

CDS (Credit Default Swap = sigorta)<br />

mekanizmasının çalışmadığı Yunanistan<br />

ayrı bir konu maddesi. Daha<br />

8 sene önce İspanya’da yüzde 8 ve<br />

Portekiz’de yüzde 18 olan 10 yıllık<br />

ülke bono faizleri şu anda yüzde<br />

sıfır mertebesinde. Yani birkaç<br />

sene önce borç vermek için bu<br />

faizler aranırken şimdi ekonomisi<br />

daha da kötüye gitmiş ülkelere al<br />

paramı bana faiz maiz ödeme sen<br />

de kalsın diyorsun, şaka! Bu arada<br />

bono stoğu da her iki ülkede de<br />

artmış durumda, İspanya’da yüzde<br />

98 ve Portekiz’de yüzde 126. Hani<br />

arz talep tarafından bakılınca da<br />

mantıklı gelmiyor.<br />

ABD YENİDEN RESESYONUN<br />

EŞİĞİNDE<br />

Japonya zaten senelerdir<br />

dezenflasyon ile mücadele ediyor.<br />

Şimdi Amerikan ekonomisi de<br />

yeniden resesyona girmek ve yaratamadığı<br />

enflasyon ile mücadele<br />

etmeye başlamak üzere. Sinyal<br />

ise ilk olarak verim eğrisinin kısa<br />

bir süre de olsa terse dönmesi<br />

ile geldi. 2 yıllık ABD kağıtlarının<br />

getirileri 10 yıllıkların üzerine çıktı.<br />

Amerika artan istihdama ve artan<br />

maaş ve kazançlara rağmen hala<br />

daha hedeflediği yüzde 2 enflasyonu<br />

yakalayamıyor. Büyümenin<br />

de problemli hale gelmesi ile ABD<br />

Başkanı’nın ABD Merkez Bankası’nın<br />

(FED) üzerinde baskıları


artarak devam ediyor. FED Başkanı<br />

Jerome Powell’ın merakla beklenen<br />

ve “dünyayı değiştireceği sanılan”<br />

Jackson Hole’daki konuşması;<br />

bu ters verim eğrisini de, düşecek<br />

olan faizleri de ve resesyona girecek<br />

olan ABD ekonomisini de teyit<br />

ediyordu.<br />

KISA VADELİ FAİZLERİ DÜŞÜR,<br />

PARA ARZINI GENİŞLET!<br />

Biraz da kısmi sebep ve olası<br />

sonuçlara bakalım. Türkiye’yi kendi<br />

başına sonra inceleriz ama zaten<br />

bu konuda herkes üstat! Avrupa<br />

ise ciddi bir kıskaçta. Almanya en<br />

büyük ekonomi olarak kuruluşuna<br />

tahminen veryansın ettiği Avrupa<br />

Birliği’nin derdini çekiyor. Avrupa’da<br />

güvenli liman arayışında<br />

olan paranın yönü Almanya’yı<br />

işaret ederken; aynı zamanda ilk<br />

kez beklenenden kötü gelen veriler,<br />

Almanya ekonomi yönetimini<br />

faizlerle ciddi önlemler almaya<br />

itiyor. Kısa vadeli faizleri düşür,<br />

para arzını genişlet (benzer cümleyi<br />

birkaç kez daha okuyacaksınız,<br />

tekrar olduğunu sanmayın).<br />

AVRUPA MERKEZ<br />

BANKASI’NDAN YENİ HAMLE<br />

Portekiz ve İspanyol bonolarındaki<br />

bu değişim akıllara ziyan<br />

ama artık ben de “bende akıl kaldı”<br />

diyemiyorum. Küresel büyüme<br />

üzerindeki pesimist (kötümser)<br />

beklentiler arttıkça bu ülkeler bile<br />

(7 sene önce batmış) yatırımcı<br />

ve ağırlıklı Avrupa dışı yatırımcı<br />

çekiyor. Yeni bir destekleme paketi<br />

de en son Avrupa Merkez Bankası<br />

(ECB) Yönetim Kurulu Üyesi Olli<br />

Rehn’in konuşmasına göre önümüzdeki<br />

eylül sonu ortaya çıkacak<br />

gibi. Yani şu anda eksi verim eğrisi<br />

olmayan ülkeler de para muhafaza<br />

etmek için para almaya başlayacak.<br />

Yani bu problem de faizleri<br />

indirip para arzını arttırmakla<br />

aşılacak.<br />

Danimarka’ya gidip ben bunlar<br />

fikrini değiştirmeden bir ev kapayım<br />

diyorsanız acele etmeyin.<br />

Çünkü daha fazla faiz ödeyecekleri<br />

günler yakın. Hem ekonomiyi<br />

büyütelim hem de ev fiyatlarını<br />

arttıralım diyorsanız; çözüm, kısa<br />

vadeli faizleri düşürüp biraz daha<br />

para basmakta.<br />

“DÜŞÜR FAİZİ JEROME!”<br />

ABD’de durum farklı değil. Büyüme<br />

riskli ve bu istihdam artışına<br />

rağmen yaratılamayan enflasyon.<br />

Baskılar da yukarıdaki gibi: “Düşür<br />

faizi Jerome, ama öyle bir düşür ki;<br />

hem enflasyon ortaya çıksın, hem<br />

de büyüme yavaşlamasın.” FED<br />

Başkanı Jerome Powell’ın Jackson<br />

Hole’daki konuşmasının en çarpıcı<br />

yanı, bence verdiği ya da vermediği<br />

sinyaller değildi. “Para politikaları<br />

her şeye çözüm olamaz.” dedi.<br />

Bunu derken de, ekonominin<br />

üzerine devlerin tepişmeye çıktığı<br />

ticaret savaşlarını kast ediyordu.<br />

Kim bilir belki sonraki yazımızda<br />

normal ekonomi “pardon daha<br />

az anormal ekonomi” gelişmelerini<br />

ele alırız. 37<br />

www.kobiyasam.com.tr


GÜNCEL<br />

AKDENİZ’İN<br />

DOĞUSUNDA<br />

NELER OLUYOR?<br />

Altında zengin doğal gaz ve petrol rezervleri bulunduğu<br />

belirlenen Doğu Akdeniz’deki gerginlik, ekonomik rekabet<br />

boyutunu aştı. Bölgedeki atmosfer giderek ısınıyor. Türkiye ve<br />

KKTC haklarından taviz vermeden çalışmalarını sürdürüyor.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

38<br />

İSMAİL ALTUNSOY<br />

DOĞU Akdeniz; son yıllarda uluslararası<br />

kamuoyunda en çok konuşulan<br />

konu başlıklarından biri. Sebebi<br />

ise Akdeniz’in doğusundaki suların<br />

altında konuşlanan zengin doğal<br />

gaz ve petrol kaynakları. Diğer ifadeyle<br />

hidrokarbon zenginlikler.<br />

Birçok devlet ve büyük enerji-petrol-doğal<br />

gaz şirketleri, Doğu<br />

Akdeniz’le yakından ilgileniyor.<br />

Bulunacak her yeni petrol ve doğalgaz<br />

yatağı artı zenginlik ve refah<br />

demek. İlk bakışta, bölge ülkeleri<br />

adına kulağa hoş gelen bir gelişme<br />

bu. Ancak petrol ve doğal gaz süreç<br />

ve sonuç itibariyle her ülke için aynı<br />

anlama gelmeyebiliyor. Sanayinin<br />

çarklarının dönmesinde ve teknolojinin<br />

hayattaki yerini almasında<br />

olmazsa olmaz niteliğindeki enerji<br />

açısından çok değerli olan bu iki<br />

madde Ortadoğu ve Afrika’da<br />

yaşanan savaşların en önemli<br />

nedenlerinden biriyken; Amerika<br />

Birleşik Devletleri (ABD) ve Norveç<br />

gibi gelişmiş ülkelerde ise refahın<br />

kaynağı olabiliyor. Beklentiler<br />

Akdeniz’in doğusundaki zenginliklerin<br />

de bölgeye ve dünyaya refah<br />

getirmesi yönünde.<br />

Peki, Akdeniz’in doğusunda<br />

ortaya çıkarılacak yeni petrol<br />

ve doğal gaz rezervleri, bölgede<br />

savaş veya huzursuzluğa yol açar<br />

mı? Yol açmaması arzu edilse de<br />

söz konusu yerdeki mevcut siyasi<br />

gerginlikler ve tartışmalara bakıldığında,<br />

endişelenmemek elde değil?<br />

Suyun altındaki petrol ve doğal<br />

gazın Akdeniz’i şimdiden gerdiği bir<br />

gerçek. KKTC dahil bölgedeki bütün<br />

ülkelerin haklarını koruyucu özelliğe<br />

sahip bir çözüm, atmosferdeki<br />

negatifliği silip Akdeniz’i pekala<br />

barış ve zenginlik denizi yapabilir.<br />

DOĞU AKDENİZ’DEKİ<br />

AKTÖRLER<br />

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk<br />

Cumhuriyeti’nin (KKTC) yanı sıra<br />

Mısır, Suriye, İsrail, Lübnan ve Gü-


GÜNCEL<br />

Doğu akdeniz’deki<br />

petrol ve doğal rezervi<br />

DOĞU Akdeniz’in altındaki petrol ve doğal gaz rezervlerinin<br />

miktarı hakkında birbirinden farklı sayısal veriler var. Genel<br />

kabule göre Lübnan, Gazze, KKTC, Güney Kıbrıs ve İsrail dolaylarında<br />

1,7 milyar varil petrol ve 3,5 milyar metreküp civarında<br />

doğal gaz rezervi bulunuyor. Bölgenin geneli için 10-15 trilyon<br />

metreküp doğal gaz rezervinden de söz edilmekte. Petrol<br />

ve doğal gaz rezervlerinin tespitinde kullanılan teknolojiler<br />

son yıllarda bir hayli gelişti. Dolayısıyla söz konusu bölgede<br />

bilinenden daha fazla hidrokarbon rezervi belirlenmesi ihtimal<br />

dahilinde. Ancak şurası kesin ki, Akdeniz’in doğusu artık<br />

dünyanın yeni petrol ve doğalgaz üretim merkezlerinden biri<br />

olacak.<br />

ney Kıbrıs Rum Kesimi, Akdeniz’in<br />

doğusuna komşu olan ülkeler. Hepsi<br />

de uluslararası hukuk gereği yeni<br />

petrol ve doğal gaz aramalarının<br />

yoğunlaştığı Doğu Akdeniz’de hak<br />

iddia ediyor. Bu ülkelere Akdeniz’de<br />

kıyısı olan Mısır ve Yunanistan’ı<br />

da eklemek gerekiyor. Adlarını<br />

sıraladığımız devletlerin tamamı,<br />

son yıllarda Akdeniz’deki enerji<br />

merkezli çalışmalara hız verdi.<br />

Bunlara ilaveten ABD ve Rusya<br />

gibi süper güç niteliğindeki ülkeler<br />

de Akdeniz’deki enerji çalışma ve<br />

projeleriyle yakından ilgileniyor.<br />

Ayrıca Almanya, Fransa, İngiltere<br />

ve İtalya’nın ilgisine dikkat çekmek<br />

durumundayız. Zaten bölgede Türkiye<br />

haricindeki petrol-doğal gaz<br />

çalışmalarını Eni, Noble, Rosneft,<br />

BP, Shell gibi bu ülkelere ait enerji<br />

şirketleri yapıyor.<br />

MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE<br />

MUAMMASI<br />

Öte yandan Doğu Akdeniz’de<br />

ilgili her ülke, kendi sınırlarına göre<br />

Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)<br />

iddiası ortaya koysa da; sınırlar<br />

uluslararası hukuka göre netleştirilebilmiş<br />

değil. Doğu Akdeniz şu<br />

anda tümden tartışmalı bir alan<br />

halinde. Bazı ülkeler ikili anlaşmalar<br />

doğrultusunda Doğu Akdeniz’i<br />

MEB statüsünde görüyor. Fakat bu<br />

anlaşmalar uluslararası hukukta<br />

bağlayıcılık içermiyor.<br />

Doğu Akdeniz’de MEB konuşulur<br />

ve tartışılırken 2011 yılında<br />

başlayan Arap Bahar’ı, Akdeniz’i de<br />

hareketlendirdi. Özellikle Kıbrıs’ın<br />

Rum Kesimi Yönetimi, Akdeniz’de<br />

petrol-doğal gaz arama çalışmalarını<br />

hızlandırdı. Birçok uluslararası<br />

şirketle Doğu Akdeniz’de hidrokarbon<br />

arama anlaşmasına imza attı,<br />

bunlara yenilerini ilave ediyor.<br />

RUM KESİMİ, TÜRKİYE’Yİ<br />

HAREKETE GEÇİRDİ<br />

Akdeniz’de Rum Kesimi’nin<br />

KKTC’yi dikkate almadan gerçekleştirdiği<br />

petrol ve doğal gaz aramaları,<br />

doğal olarak KKTC ve Türkiye’yi<br />

harekete geçirdi. KKTC Yönetimi ile<br />

Türkiye’nin vardığı anlaşması neticesinde<br />

ruhsatlandırılan Türkiye<br />

Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)<br />

hak sahibi olunan münhasır ekonomik<br />

bölgede petrol ve doğal gaz<br />

aramaya başladı. Akdeniz’de Türkiye<br />

ve KKTC adına sismik, arama<br />

ve sondaj faaliyeti gösteren MTA<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

39


GÜNCEL<br />

ve TPAO gibi Türk şirketleri önemli<br />

yatırım ve çalışmalara imza attı.<br />

Yeni sismik-sondaj gemileri alınıp<br />

Akdeniz’e gönderildi.<br />

“TÜRKİYE HİÇBİR TEHDİDE<br />

BOYUN EĞMEYECEK”<br />

Doğu Akdeniz’de sınırı ve MEB<br />

hakkı olan ülkelerin görüşme ve<br />

çalışmaları sürerken geçtiğimiz<br />

aylarda Kıbrıs Rum yönetimi,<br />

Türkiye’nin bölgedeki gemilerinden<br />

Fatih’te görevli personelin tutuklanabileceğini<br />

telaffuz etti. Enerji ve<br />

Tabi Kaynaklar Bakanlığı bu tehdit<br />

içeren açıklamaya oldukça sert bir<br />

cevap verdi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin,<br />

Türkiye’nin uluslararası<br />

hukuka uygun olan Akdeniz’deki<br />

sondaj faaliyetlerine karşı hukuken<br />

mesnetsiz tutum ve davranışları<br />

sürdürdüğüne işaret eden Enerji<br />

ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih<br />

Dönmez, “Rum tarafından yapılan<br />

açıklamalar ve Fatih gemimizde<br />

çalışan personelimize karşı<br />

çıkarıldığı iddia edilen tutuklama<br />

tehdidi karşısında faaliyetlerimiz<br />

hiçbir aksamaya mahal vermeden<br />

devam etmektedir. Türkiye hiçbir<br />

tehdide boyun eğmemiştir ve<br />

bundan sonra da eğmeyecektir.”<br />

dedi. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk<br />

Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıslı Türklerin<br />

haklarının gasledilmesine müsaade<br />

edilmeyeceğini vurgulayan<br />

Dönmez, şöyle konuştu: “Kıbrıs’ın<br />

ve Akdeniz’in zenginliklerinin hakkaniyet<br />

ilkesi içerisinde adil şekilde<br />

bölüşülerek bölgesel<br />

barışın sağlanması için gayretlerimizi<br />

sürdüreceğiz. Ruhsat sahalarımız<br />

üzerindeki meşru haklarımızdan<br />

taviz vermeden bölgedeki<br />

kapsamlı ve uzun soluklu arama<br />

ve sondaj faaliyetlerimiz planlandığı<br />

çerçevede devam edecektir.<br />

Yavuz sondaj gemisi de hazırlık<br />

çalışmaları tamamlanınca<br />

bölgedeki operasyonlarına başlayacaktır.”<br />

Kıbrıs işleri<br />

koordinatörlüğü<br />

DOĞU Akdeniz’de hidrokarbon<br />

aramalarının hızlanması,<br />

Türkiye’yi yeni adımlar atmaya<br />

itti. Türkiye, Kıbrıs İşleri<br />

Koordinatörlüğü kurdu. Enerji<br />

Ekonomisi Derneği Başkanı<br />

Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu,<br />

gelişmeyi “Yavru vatanımızın<br />

dertlerine derman olacak,<br />

Doğu Akdeniz’de umutlarımızı<br />

canlandıran bir model hayata<br />

geçiyor.” ifadesiyle değerlendirdi.<br />

Prof. Dr. Kumbaroğlu’na<br />

göre Ankara’nın bu adımı<br />

bölgedeki siyasi, ekonomik<br />

ve askeri denklemi doğrudan<br />

etkileyebilecek.<br />

Türkiye’nin doğu akdeniz’deki gücü<br />

SON dönemlerde başta Akdeniz<br />

olmak üzere denizlerde petrol<br />

ve doğal gaz aramalarına ağırlık<br />

veren Türkiye, yeni sondaj ve<br />

sismik arama-araştırma gemileri<br />

satın aldı. Türkiye’nin denizlerde<br />

petrol - doğal gaz sismik ve sondaj<br />

çalışmalarını yürüttüğü gemiler<br />

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı<br />

tarafından tanıtıldı. Bakanlığın konuya<br />

ilişkin açıklamasında, “Yavuz,<br />

Fatih, Barbaros Hayreddin Paşa ve<br />

Oruç Reis gemilerimizle yer altını<br />

aydınlatacağız. Arayacağız ve varsa,<br />

mutlaka bulacağız.” denildi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

40


GÜNCEL<br />

Türkiye açısından Doğu Akdeniz’de son durum<br />

ENERJI ve Tabi Kaynaklar Bakanı<br />

Fatih Dönmez, Türkiye’nin Doğu<br />

Akdeniz’de “yürüttüğü çalışmalara<br />

ilişkin şu açıklamayı yaptı:<br />

“Yavuz, Karpaz-1 kuyusunda bir<br />

aydır; Fatih, Finike-1 kuyusunda<br />

dört aydır sondajlarına; Barbaros<br />

Hayreddin Paşa gemimiz de 2<br />

yıldır sismik çalışmalara devam<br />

ediyor. Doğu Akdeniz tüm Türkiye’nin<br />

meselesidir. Dün buradaydık,<br />

bugün de buradayız, yarın da<br />

burada olacağız.”<br />

Milli Savunma Bakanlığı ise<br />

‘Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmasındaki<br />

Türk gemilerinin havadan,<br />

su üstünden ve su altından korunduğunu<br />

duyurdu. Bakanlığın bilgilendirmesindeki<br />

detaylar şöyle:<br />

“Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız,<br />

Doğu Akdeniz’de sondaj çalışması<br />

yapan gemilerimize; havadan<br />

‘Bayraktar TB-2 İHA, deniz karakol<br />

uçağı ve deniz helikopterleri’,<br />

su üstünden ‘firkateyn, korvet ve<br />

hücumbotlar’, sualtından da ‘denizaltılar’<br />

ile sürekli ve kesintisiz<br />

refakat ediyor.”<br />

Dışişleri Bakanlığı da<br />

TBMM’den iletilen konuyla ilgili<br />

soru önergesine verdiği cevapta,<br />

“Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de her<br />

alanda hak ve çıkarlarını kararlılıkla<br />

savunmaya ve hem sahada<br />

hem de masada gerekli adımları<br />

atmaya devam ettiğinin” altını<br />

çizdi. Bakanlık; Barbaros, Yavuz<br />

ve Fatih sismik arama-sondaj<br />

gemilerinin hem Türkiye kıta<br />

sahanlığında, hem de KKTC’nin<br />

TPAO’na ruhsat verdiği alanlarda<br />

aktif olduğuna dikkati çekti.<br />

Münhasır<br />

ekonomik bölge<br />

ilkeleri<br />

BIRLEŞMIŞ Milletler (BM) Deniz<br />

Hukuku Konferansı tarafından<br />

1982 yılında kabul edilen Münhasır<br />

Ekonomik Bölge (MEB) kavramı; kıyı<br />

devletine kıyıdan başlayarak açık<br />

denize doğru en fazla 200 mil kadar<br />

uzanan bölgede deniz yatağının<br />

hem altında hem de içinde bazı<br />

egemenlik haklarının tanınmasını<br />

içeren bir uluslararası hukuk kavramıdır.<br />

Ülkelerin, münhasır ekonomik<br />

bölgelerini hakkaniyet esasına<br />

göre belirlemesi, aynı denize kıyısı<br />

olan diğer ülkelerin çıkarlarını da<br />

göz önünde bulundurması gerekiyor.<br />

Dolayısıyla, Doğu Akdeniz’e<br />

kıyısı olan Güney Kıbrıs da münhasır<br />

ekonomik bölgesini Türkiye,<br />

Yunanistan, KKTC, Mısır, Lübnan,<br />

Suriye, İsrail ve Filistin ile beraber<br />

belirlemeli.<br />

Türkiye 5 Aralık 1986 tarihinde<br />

Karadeniz’de MEB belirlerken<br />

bu kurala uymuştu. 1987 yılında<br />

Yunanistan, Ege Denizi’nde kıta<br />

sahanlığından doğan haklarını kullandığını<br />

öne sürerek petrol arama<br />

çalışmalarına başlamış; Türkiye ile<br />

Yunanistan arasında kriz oluşmuştu.<br />

Sorun “Ege ihtilafları çözülene<br />

kadar petrol aramalarının askıya<br />

alınması” formülüyle çözülmüştü.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

41


EKONOMİ<br />

İLK<br />

’DE CİRO ARTTI,<br />

KAR AZALDI...<br />

Fortune 500 Türkiye <strong>2019</strong> listesine giren firmaların toplam ciroları bir<br />

önceki yıla nazaran yüzde 31,84 artarken; karları yüzde 16,63 azaldı.<br />

Listeye 90 yeni şirket girdi. Listedeki 119 şirket zarar açıkladı.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

42<br />

FORTUNE 500 Türkiye listesinin<br />

12’ncisine göre ciroların<br />

toplamında yüzde 31,84’lük artış,<br />

net kar toplamındaysa yüzde<br />

16,63’lük azalma meydana geldi.<br />

Ancak 2018 yılında gerçekleşen<br />

yüzde 33,64’lük ÜFE dikkate<br />

alındığında aslında reel satışlarda<br />

yüzde 1,35’lik düşüş söz konusu.<br />

Tablonun para cinsinden<br />

ifadesi ise şöyle: Finansal kurumlar<br />

ve holdingler haricindeki tüm<br />

sektörleri kapsayan Fortune 500<br />

Türkiye listesinin <strong>2019</strong> yılına ait<br />

olanında toplam ciro 1 trilyon<br />

588 milyar 380 milyon liraya<br />

yükselirken; net kar toplamı 54<br />

milyar liraya geriledi. Son yıllarda<br />

döviz kuru ve faizdeki tırmanış<br />

sebebiyle bilanço yapıları bozulan<br />

şirketler esas faaliyet alanlarına<br />

yönelmeye başlamıştı. Bu eğilimin<br />

geçen yıl da sürdüğü gözlemlendi.<br />

Yönelme dolayısıyla esas faaliyet<br />

alanındaki kar tutarı yüzde<br />

37,52’lık sıçramayla 131,3 milyar<br />

lirayı buldu.<br />

TÜPRAŞ YİNE İLK SIRADA<br />

Türkiye’nin en büyük<br />

firmalarının sıralandığı Fortune<br />

500 listesinin en başında cirosunu<br />

yüzde 64,1’lik artışla 88,5 milyar<br />

liraya çıkaran Türkiye Petrol<br />

İLK 10 VE NET SATIŞLARI<br />

• Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş – 88.552.170.000 lira.<br />

• Enerji Piyasaları İşletme A.Ş – 63.825.723.003 lira.<br />

• Türk Hava Yolları – 62.853.000.000 lira.<br />

• Botaş Boru Hatları İle Petrol Taşıma A.Ş – 51.050.727.266 lira.<br />

• Petrol Ofisi A.Ş – 49.933.106.000 lira.<br />

• Opet Petrolcülük A.Ş – 42.997.122.000 lira.<br />

• Ford Otomotiv Sanayi A.Ş – 33.292.030.000 lira.<br />

• Bim Birleşik Mağazalar A.Ş – 32.322.987.000 lira.<br />

• Ereğli Demir Ve Çelik Fabrikaları – 27.015.254.000 lira<br />

• Arçelik A.Ş – 26.904.384.000 lira.<br />

Rafinerileri A.Ş. (TÜPRAŞ) var.<br />

TÜPRAŞ, 2017’de de listenin birinci<br />

sırasındaydı. İkinci sırada Enerji<br />

Piyasaları İşletme A.Ş. yer aldı. Net<br />

satışı yüzde 55 yükselerek 63,8<br />

milyar liraya ulaşan şirket, 2017<br />

listesinin de iki numarasıydı. Yüzde<br />

58 üzerine koyarak 62,8 milyar<br />

liralık ciroya erişen Türk Hava<br />

Yolları (THY), 2018’de adını üçüncü<br />

sıraya yazdırdı. THY önceki listede<br />

dördüncüydü.<br />

LİSTEDE 90 YENİ ŞİRKET<br />

Fortune 500 Türkiye <strong>2019</strong><br />

listesinin ilk 10 firması, toplam net<br />

satışlarda yüzde 30,1 gibi büyük<br />

bir paya sahip. Bu oran 2017’de<br />

yüzde 27,2 civarındaydı. İlk 100<br />

firmanın net satışlardaki payıysa<br />

yüzde 71,8. Fortune 500 listesine<br />

<strong>2019</strong>’de 90 yeni şirket girdi.<br />

Listedeki 29 şirketin satış geliri<br />

10 milyar liradan fazla. 500’üncü<br />

şirketin net satışı 500 milyon<br />

lira. Şirketlerin 271’i üretim,<br />

118’i ticaret, 85’i hizmet ve 26’sı<br />

ise inşaat sektöründe faaliyet<br />

gösteriyor. İlginç bir detay daha:<br />

Listeye adını yazdıran 119 şirket<br />

zarar açıkladı.


Kendini Sürekli Yenileyen Uzman Kadro<br />

Doğru Zaman Yönetimi<br />

Yenilikçi ve Farklı Yaklaşım<br />

Profesyonel Hizmet<br />

Güvenilirlik<br />

Yakuplu Mah. Hürriyet Blv.<br />

Skyport Residence K:10 D: 118 Beylikdüzü İstanbul<br />

Telefon: +90 0212 876 96 76 pbx<br />

E-mail: info@batihangumruk.com<br />

www.batihangumruk.com


SU SAVAŞLARI<br />

hiç de uzak değil!<br />

SELÇUK M. PERİN<br />

selcuks@kobiyasam.com.tr<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

44<br />

Gelecek yüzyılların en büyük<br />

sorunlarından birisi açlık<br />

ve SU olacak. Suyu elinde<br />

tutan ülkelerin hepsi kendi<br />

açlık sorunlarına çareler<br />

bulacaklar ancak suyu az ya<br />

da hiç olmayanlar bu hayati<br />

element için savaşları göze<br />

alacaklardır.<br />

BUGÜN dünyada “Water.org”<br />

sitesine göre evlerinde sağlıklı<br />

içme suyu olmayan 2,3 milyar<br />

insan var! Evinde veya yakınında<br />

akar su olmayanların<br />

sayısıysa 790 milyon…<br />

İnsanoğlu tarih boyunca<br />

yerleşkelerini hep su yanında<br />

aramış ve kurmuştur. İlk çağlardan<br />

itibaren su, medeniyetlerin<br />

odak noktası olmuş ve<br />

akan suyun yakınında kurulmamış<br />

medeniyetlerin hepsi yok olmuştur.<br />

Su günlük ihtiyaçlarımızın dışında,<br />

bilhassa tarım toplumlarının<br />

gelişmesine katkıda bulunmuş<br />

ve bu toplumların medeniyetlere<br />

dönmesine yardımcı olmuştur.<br />

Bakınız, Mezopotamya, bakınız<br />

Firavunların medeniyeti, Nil nehri...<br />

Orta Çağ’da şatolar ve kentler<br />

ile kasabalar hep su kenarlarında<br />

kurulmuş ve gelişmişlerdir. Buna<br />

rağmen bu yerleşkeler; o zamanlarda<br />

meydana gelen büyük salgın<br />

hastalıklarından ya susuzluk ya da<br />

suyun sağlıklı olmamasından dolayı<br />

çok etkilenmişlerdir. Binlerce<br />

insan ölmüş ve hastalanmıştır.<br />

Son iki yüzyılın içerisinde<br />

sağlık, suya bağlı olarak gelişti. 18<br />

ve 19’uncu yüzyıllarda kentler ve<br />

büyük şehirler su ve kanalizasyon<br />

sorununu çözmeden ileri gidemeyeceklerini<br />

anladı. Önlemler<br />

almak için çalışmaya, şebekelerini<br />

geliştirmeye başladı. Ta ki su da<br />

elektrik, gaz ve diğer ihtiyaçlar<br />

gibi paraya çevrilebilir ve bir kâr<br />

getirecek element haline gelene<br />

kadar…<br />

18 ve 19’uncu yüzyıllarda<br />

Avrupa’da evlerin tuvaletleri,<br />

bahçeye açılmış bir çukur üzerine<br />

kurulmuş bir kulübe halindeydi.<br />

İnsanlar haftada bir kere yıkanıyordu.<br />

Hijyen eksikliğinden hastalıklar<br />

ve salgınlar durulmuyordu.<br />

Ta ki tuvaletler evlerin balkonlarına<br />

taşınıncaya kadar. Yağmur<br />

ve kuyu suyu bu tuvaletlerin akar<br />

suyu olarak kullanılıyordu.<br />

ŞEBEKE SUYUNUN<br />

KENTLEŞMEYE ETKİSİ<br />

20’inci Yüzyıl’ın başlarında<br />

gökdelenler ve çok katlı binalar<br />

yapılınca belediyeler şebeke<br />

suyunu hayatımıza soktu. Batı’nın<br />

kentleşmesinde şebeke suyunun<br />

büyük bir etkisi var. Yeni teknolojilerin<br />

gelişmesi ile önce bentler,<br />

barajlar yapılmaya; sonra da<br />

kırsal bölgelerde artezyen kuyuları<br />

açılmaya başlandı. Yer altı su<br />

kaynaklarının geliştirilip içim ve ev<br />

kullanımına uygun bir hale getirilmesi<br />

1950’li senelere dayanıyor.<br />

VEBA, KOLERA VE TİFO<br />

SALGINLARI<br />

Yerleşim birimlerinde akar


suyun olmadığı zamanlarda insanların<br />

en büyük düşmanı veba, kolera<br />

ve tifo (kara humma) idi. Bu üzücü<br />

tabloya bazı Afrika, Güney Amerika<br />

ve Uzakdoğu ülkelerinde hala şahit<br />

olunuyor. Son yirmi yıl içerisinde<br />

de sivil toplum kuruluşları ve büyük<br />

hibeler vasıtasıyla bu bölgelerde<br />

kuyu suyu elde etmek için sondajlar<br />

yapılıyor ve küçük yerleşim yerleri<br />

ve köyler hiç olmazsa bir çeşmeyle<br />

buluşturuluyor. Akar suyun eriştiği<br />

bölgelerde de tarım çalışmaları<br />

başarılı olmaya başlıyor.<br />

SU BİR MADDİ GETİRİ HALİNE<br />

GELDİ<br />

Ancak Batı’da bunca senedir<br />

evlere akar su getirmek için çabalar<br />

nerede ise heba olmak üzere.<br />

Avrupa ülkelerinde bakımsız kalmış<br />

su dağıtım şebekeleri teker teker<br />

sorun çıkartmaya başlıyor. Bunda<br />

belde belediyelerinin gerekli bakım<br />

ve yatırımı yapmamalarının nedeni<br />

var. Öte taraftan en önemli ihtiyaç<br />

listelerinin başında bulunan SU bir<br />

maddi getiri haline gelmiş durumda.<br />

Dün elli kuruşa tonunu almakta<br />

olan vatandaş bugün yerleşkelerin<br />

büyüklüğüne göre suyun tonuna<br />

10 lira atık su için de bir o kadar<br />

ödemek zorunda. Belediyelerin<br />

aldıkları vergilerden yapması<br />

gereken işlevlerden birisi olan su<br />

alt yapısı ve kanalizasyonların tamir,<br />

bakım ve geliştirilmesini halk<br />

ödemektedir.<br />

Burada bir parantez açıp;<br />

geçtiğimiz yıllarda Ege kıyılarındaki<br />

bir belde belediye başkanının suyu<br />

bedava dağıtması ve bu yüzden de<br />

mahkûm olması akla geliyor. Geçen<br />

yazımdaki paradokslara bir tane<br />

daha ilave edebiliriz...<br />

ARJANTİN’DEKİ SU VE ENERJİ<br />

KRİZİ<br />

Bu da bizi 1990’lı yıllarda Arjantin’deki<br />

su ve enerji kaynaklı kriz ve<br />

skandala götürüyor. O devirde Arjantin<br />

çok büyük ekonomik sorunlar<br />

ile uğraşmakta olup IMF ve dış kredi<br />

verenler tarafından başkent Buenos<br />

Aires’in (10 milyon kişinin yaşadığı<br />

bir şehir) belediyelere ait su alt<br />

yapısını ve enerji şirketlerini satması<br />

için baskı yapıyordu. ENRON bu su<br />

ve enerji alt yapısını ele geçirmek<br />

için dönemin Amerikan Başkanı<br />

BUSH’un oğlu vasıtası ile Arjantin’e<br />

baskı yapıyor ve ENRON’un Arjantin<br />

yüzü AZURİX adlı şirketini kullanıyor.<br />

Bu şirketin tek bir görevi vardı<br />

ENRON’un ABD’de yasal yollarla yapamadığı<br />

para transferlerini gerçekleştirmek<br />

ve ana şirketin paralarını<br />

vergisiz yerlere taşımaktı.<br />

Yeni idare sistemi içerisinde Buenos<br />

Aires’in fakir ve dar gelirli vatandaşlarına<br />

ucuz, neredeyse bedava<br />

su ve enerji vermek için kurulmuş<br />

enerji ve su dağıtımı şirketi bu görevi<br />

yerine getirememeye başladı. Çünkü<br />

ENRON ve görünen şirketi gerekli<br />

yatırımları yapmamış ve devir gününe<br />

kadar iyi çalışmaktaki sistemi<br />

yapmış oldukları yatırımı geri almak<br />

üzere atıl hale getirmiş, atık su ve su<br />

yönetimini ülkeyi ve lisanı bilmeyen<br />

kişilere bırakmış idiler. 2002’de<br />

hükümet su ve enerji şirketlerini<br />

geri almak için harekete geçince<br />

ellerinde kalifiye eleman kalmamıştı.<br />

Su ve enerji sendikaları bunu yıllar<br />

önce söylemiş olmalarına rağmen<br />

hiç bir şey yapmamış olan ENRON ve<br />

Arjantin hükümeti olaylara seyirci<br />

kalıyordu.<br />

SU KONUSUNDA ÇOK DİKKATLİ<br />

OLUNMALI<br />

2018 de ENRON’un kurucusu<br />

Ken LAY kalp krizinde ölünce ABD’de<br />

ENRON krizi patlak verdi ve şirket<br />

iflas etti. Ederken de beraberinde<br />

çalışanları ve yatırımcılarını aşağı<br />

çekti.<br />

Avrupa’da da birçok sektörde ve<br />

bilhassa Fransa’da su sektöründe<br />

çok geniş imtiyazlara sahip bir şirket<br />

var. Bu şirket çok sayıda ülkede su<br />

alt yapı ve arıtma tesisi projeleri ile<br />

tanınıyor. Ayrıca enerji konusunda<br />

da birçok ülkede büyük yatırımları<br />

var...<br />

Bunları anlatırken bir yandan su<br />

konusunda güncel ihtiyaçlarımızın<br />

ne kadar büyük olduğunun; diğer<br />

yandan da bu konuda imtiyazlar<br />

verirken ne kadar dikkatli olmamız<br />

gerektiğinin altını çizmek istiyorum.<br />

SU İÇİN SAVAŞLAR GÖZE<br />

ALINACAK<br />

Gelecek yüzyılların en büyük<br />

sorunlarından birisi açlık ve SU<br />

olacak. Suyu elinde tutan ülkelerin<br />

hepsi kendi açlık sorunlarına çareler<br />

bulacaklar ancak suyu az ya da hiç<br />

olmayanlar bu hayati element için<br />

savaşları göze alacaklardır.<br />

Önümüzdeki dünya savaşlarının<br />

nedeni de SU olacak. 45<br />

www.kobiyasam.com.tr


FİNANS<br />

Tim - Eximbank<br />

Omuz Omuza...<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

46<br />

TİM Başkanı İsmail Gülle, Türk Eximbank’la imzaladıkları kaynak<br />

(yedek akçe) aktarımı protokolü için “Finansman konusundaki<br />

çalışmalara, bizzat finansmanın kendisini firmalarımıza sunmak<br />

gibi çok önemli bir hizmeti de eklemiş olduk.” dedi.<br />

TÜRKIYE İhracatçılar Meclisi (TİM)<br />

ile Türk Eximbank arasında 17<br />

Ağustos 2018 tarihinde imzalanan<br />

kaynak aktarımı protokolü, bir yıllık<br />

teknik ve hukuki alt yapı sürecinin<br />

ardından Sivas Kongresi’nin<br />

gerçekleştiği ve 100’üncü yılının<br />

kutlandığı tarihi binada atılan<br />

imzalarla pratiğe dönüştü. TİM<br />

Başkanı İsmail Gülle ile Eximbank<br />

Genel Müdürü Enis Gültekin’in<br />

parafe ettiği protokol çerçevesinde<br />

TİM’in ve ihracatçı birliklerinin<br />

kaynakları (yedek akçeleri) gerekli<br />

hallerde Eximbank eliyle ihracatın<br />

finansmanı için kullanılacak.<br />

“UZATILAN EL 10 MİSLİ<br />

KARŞILIK GÖRECEK”<br />

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan,<br />

protokol 2018’de imzalanırken,<br />

“İhracatçılarımız, Türk Eximbank’a<br />

uzattıkları elin 10 misli kendilerine<br />

kredi olarak geleceğinin<br />

bilincindedir. Sağlam durabilmemiz<br />

için ihracat ailemizin iki önemli<br />

kuruluşunun yan yana stratejik<br />

bir projede bir araya gelmiş<br />

olmasından kıvanç duyuyorum.”<br />

değerlendirilmesinde bulunmuştu.<br />

Bakan Pekcan ayrıca, “Herhangi<br />

bir sermaye sorunu yoktur,<br />

sadece sermaye artış talebimiz<br />

vardır ki ihracatçımıza daha<br />

fazla destek olabilelim. O da en<br />

kısa zamanda gerçekleştirilecek.<br />

Türkiye’deki ihracatın neredeyse<br />

yüzde 45’i Eximbank tarafından<br />

finanse edilmektedir. Kur<br />

spekülasyonlarından ihracatçıların<br />

zarar görmemesi için reeskont<br />

kredisi geri ödemelerinde de bunu<br />

sabitleştirmiş bulunmaktadırlar.”<br />

demişti.<br />

GÜLLE: “BU GURUR, TÜM<br />

İHRACATÇILARIMIZIN”<br />

TİM Başkanı İsmail Gülle,<br />

4 <strong>Eylül</strong> <strong>2019</strong>’daki nihai imza<br />

töreni sonrasında şunları söyledi:<br />

“Bugüne kadar ihracatçılarımıza<br />

eğitimden pazarlamaya hedef<br />

ülke çalışmalarından strateji<br />

oluşturmaya inovasyondan<br />

markalaşmaya birçok konuda<br />

teknik destek verdik, yol gösterdik.<br />

Bugün attığımız imzayla finansman<br />

konusunda bugüne kadar yaptığımız<br />

çalışmalara bizzat finansmanın<br />

kendisini firmalarımıza sunmak<br />

gibi çok önemli bir hizmeti de<br />

eklemiş olduk. Bu gurur hepimizin,<br />

tüm ihracatçılarımızın. Bu projeye<br />

başından itibaren destek veren<br />

Ticaret Bakanımız <strong>Sayı</strong>n Ruhsar<br />

Pekcan’a, Türk Eximbank Genel<br />

Müdürü <strong>Sayı</strong>n Enis Gültekin’e<br />

kıymetli destekleri için tüm<br />

banka çalışanları adına tekrar<br />

teşekkürlerimi sunuyorum.”<br />

YEDEK AKÇELER EXİMBANK’A<br />

“2018 yılında yaşadığımız kur<br />

saldırılarına karşı ülkemiz tek vücut<br />

oldu. Ekonomi yönetimimizin bu<br />

duruma istinaden uygulamaya<br />

başladığı direkt kontrol politikaları,<br />

Yeni Ekonomi Programı ile başlayan<br />

süreç ve son açıklanan İVME paketi,<br />

yatırıma ve ihracata sağlanan<br />

teşviklerle ekonomimizde bozulma<br />

İsmail Gülle<br />

eğilimi gösteren fiyatlandırma<br />

alışkanlıklarını normalleştirmeye<br />

başladı.” diyen Gülle, açıklamasını<br />

şöyle sürdürdü: “Türkiye<br />

İhracatçılar Meclisi olarak bizler<br />

de; ihracatımızın, ihracatçımızın<br />

bankası olan Eximbank ile 17<br />

Ağustos 2018’de <strong>Sayı</strong>n bakanımız<br />

Ruhsar Pekcan’ın teşrifleri ile bir<br />

protokol imzaladık. Bu protokolle,<br />

TİM ve İhracatçı Birliklerimizin yedek<br />

akçelerinin, Türk Eximbank’a tahsis<br />

edilmesi yönünde bir karar aldık.<br />

Nihayet, geçen 1 yıla yakın sürede<br />

sürecin teknik ve hukuki alt yapısı<br />

Bakanlığımızın da destekleri ile<br />

tamamlandı. Bu protokolün hayata<br />

geçirilmesi adına, Cumhuriyetimizin<br />

temellerinin atıldığı Sivas<br />

Kongresinin 100. <strong>Yıl</strong>ının kutlandığı<br />

Sivas’ta, tarihi kongre binasında,<br />

kaynak aktarım imza törenimizi<br />

gerçekleştirdik.<br />

“İHRACATÇININ TEK DERDİ<br />

ÜRETİP PAZARLAMAK OLMALI”<br />

Eximbank’a söz konusu kaynak<br />

aktarımıyla, ihracatçılarımız<br />

finansmana erişimde bir seviye<br />

daha atlamış olacak. Yükselen<br />

rekabet koşulları, ihracatçılarımızın<br />

hedef pazarlarında, proaktif bir<br />

strateji izleyerek, pazar ve ürün<br />

yoğunlaşmasını azalmasını<br />

gerektiriyor. Hedef pazarlarımız,<br />

müşteri profilimiz ve ihracat<br />

maliyetlerimiz farklılaştıkça, biz<br />

ihracatçıların, sadece operasyona ve<br />

yeni ürün geliştirmeye odaklanması<br />

hayati önem taşıyor. Bu yüzden<br />

finansmana erişiminin kolaylığı<br />

ihracatçıların operasyon ve üretim<br />

kabiliyetini öncelikli olarak etkiliyor.<br />

Göreve geldiğimiz günden bu<br />

yana şunu söyledik: İhracatçının<br />

tek derdi üretmek ve pazarlamak<br />

olmalı. İşine giderken parayı değil,<br />

yenilikçi ürün üretmeyi düşünmeli,<br />

yeni hedef pazarlara nasıl gireceğini<br />

düşünmeli.”


DR. HABİBE AKŞİT<br />

habibea@kobiyasam.com.tr<br />

BIR UYGULAMA ÖRNEĞI:<br />

Kayseri Ulaşım<br />

A.Ş. Bütünsel<br />

Liderlik Yaklaşımı<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

48<br />

“Her kurum, kendi hedefleri doğrultusunda<br />

kendi kaynaklarını etkin kullanmak için kendi<br />

yol, yöntem ve araçlarını bulacaktır. Liderlik<br />

bu yolculukta hedefi, “paylaşılan ortak hedef”<br />

haline getirip tüm kuruma iletir, yolu netleştirir,<br />

kurumun ve kişilerin potansiyelini açığa çıkarır.”<br />

MERHABALAR, ilk sayımızda bu<br />

sayfada neleri bulacağınızı belirtmiş;<br />

uygulama örnekleri, şirketlerin<br />

konuya ilişkin projeleri, yaklaşımları,<br />

öğrenmeleri, değişimi nasıl yönettiklerini<br />

anlattıkları özel dosyaların<br />

da olacağını söylemiştim. Sözümü<br />

tutuyorum. Bu sayımızda bir uygulama<br />

örneği olarak Kayseri Ulaşım<br />

A.Ş. Bütünsel Liderlik Sistemi (BLS)<br />

Projesi’ni sizlerle paylaşacağım.<br />

Kayseri Ulaşım A.Ş. ile gerçekleştirdiğim<br />

ve Bütünsel Liderlik Sistemi<br />

(BLS) olarak adlandırdığımız,<br />

<strong>2019</strong> Ocak ayında başlayan proje,<br />

Haziran sonu itibariyle tamamlandı.<br />

Projenin moderatörlüğünü yapmak<br />

ve oluşan öğrenme ortamının<br />

bir parçası olmak, benim için çok<br />

değerli bir deneyimdi. Bu deneyimi<br />

<strong>Kobi</strong> <strong>Yaşam</strong> okurlarıyla paylaşmak


istedim. Talebimi, Kuruma ilettim.<br />

Talebi, büyük bir memnuniyetle<br />

karşılayıp, bana bilgilerini ve deneyimlerini<br />

<strong>Kobi</strong> <strong>Yaşam</strong> okurlarıyla<br />

paylaşma onurunu verdiler. Çok<br />

teşekkür ediyorum.<br />

Bu sayıda sizlere hem Bütünsel<br />

Liderlik Sistemi (BLS)’nin genel<br />

yapısından bahsedeceğim; hem<br />

de BLS’nin şirket içerisinde nasıl<br />

yayılım sağladığını Kayseri Ulaşım<br />

A.Ş. Genel Müdürü Feyzullah Gündoğdu’yla<br />

yaptığım kısa söyleşiyle<br />

aktaracağım. Kayseri Ulaşım A.Ş.,<br />

Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin<br />

ulaşım alanındaki hizmetlerini yürütmek<br />

amacıyla 2008 yılında kurmuş<br />

olduğu bir iştirak şirketi. Şirket,<br />

2009 yılından bu yana raylı sistem<br />

işletmeciliği alanında hizmetlerini<br />

yürütürken, 2011 yılında bisiklet<br />

paylaşım sistemini devreye almış ve<br />

her yıl kapasitesini artırarak Kayseri’nin<br />

51 noktasına bisiklet paylaşım<br />

istasyonu kurmuş.<br />

SANAYİ VE TEKNOLOJİ<br />

BAKANLIĞI’NDAN AR-GE<br />

MERKEZİ BELGESİ<br />

2016 yılında şehir içi otobüs<br />

işletmeciliğini ve 2017 yılında da<br />

otopark işletme hizmetlerini bünyesine<br />

dahil eden Kayseri Ulaşım A.Ş.,<br />

toplum hayatında önemli yeri olan<br />

alanlarda hizmet vermeyi sürdürerek,<br />

büyük bir ulaşım şirketi haline<br />

gelmiş durumda. Toplu taşıma<br />

ücret toplama sisteminin ve fiber<br />

optik altyapı haberleşme sistemlerinin<br />

işletmeciliğini de sürdüren<br />

Ulaşım A.Ş., Sanayi ve Teknoloji<br />

Bakanlığı’ndan Ar-Ge Merkezi<br />

belgesini almış. Sunduğu ürün, hizmetler<br />

ve 1200 çalışanıyla ulusal ve<br />

uluslararası birçok ödül ve başarının<br />

sahibi. Kayseri Ulaşım A.Ş. bünyesinde<br />

gerçekleştirilen Bütünsel<br />

Liderlik Sistemi (BLS); katılımlı bir<br />

süreçle oluşturulan liderlik tanımı<br />

ve yetkinliklerinin belirlenmesinin<br />

ardından, yetkinlikleri destekleyecek<br />

eğitimler ve sistemin performans<br />

göstergelerinin saptanması<br />

ile tamamlandı. Projenin sosyal bir<br />

çıktısı olarak; çalışanlara ve ailelerine<br />

“Pozitif Psikoloji ile Bütüncül<br />

Liderlik” ve “Mutlu Kişisel Liderlik ve<br />

İyi Olma Halleri” adı altında söyleşiler<br />

gerçekleştirildi.<br />

Ben sözü şimdi işin asıl sahibine<br />

veriyorum. Sizleri, Kayseri Ulaşım<br />

A.Ş. Genel Müdürü Feyzullah Gündoğdu’yla<br />

yaptığım söyleşiyle baş<br />

başa bırakıyorum.<br />

“LİDERLİK; ÖRNEK VE MODEL<br />

OLMAKTIR”<br />

n Lider deyince hepimizin farklı<br />

tanımları var. Kurumun en<br />

tepesindeki olan kişi olarak siz<br />

liderliği nasıl tanımlıyorsunuz?<br />

Kayseri Ulaşım A.Ş.’de lider dediğimizde<br />

akla kimler geliyor?<br />

Liderlik dediğimizde benim aklıma<br />

ilk gelen nokta, örnek olma,<br />

model olmak. Çünkü başkalarından<br />

beklediğiniz davranış biçimini<br />

kendiniz sergileyemezseniz kalıcı<br />

ve uygulanabilir liderlikten söz<br />

edemezsiniz. Örneğin karşınızdakinden<br />

nezaket bekliyorsanız, siz<br />

de öyle davranmalısınız. Çalışanlarınızdan<br />

özveri bekliyorsanız<br />

sizin de özverili olmanız ve bunu<br />

onlara göstermeniz gerekir. Bundan<br />

dolayı örneklik, örnek olma<br />

liderin önemli vasıflarından biridir.<br />

Çünkü örnek olmak, aksiyon<br />

gerektirir. Yapmalısınız ki örnek<br />

olasınız. <strong>Yaşam</strong>alısınız ki örnekliğiniz<br />

kalıcı ve yapıcı olsun.<br />

“ASLINDA HER ÇALIŞANIMIZ<br />

BİR LİDERDİR”<br />

n Sektörde uzun bir deneyiminiz<br />

var. Hem öğrenim hem tecrübeniz<br />

birbirini besleyen, destekleyen<br />

ve sektör için öncü olan<br />

çalışmaları içeriyor. Bu tecrübeyi<br />

uluslararası alana da taşıyıp<br />

paylaşıyorsunuz. Çalışanlarla<br />

görüştüğümde sizi örnek aldıklarını<br />

söylüyorlar. Çalışanların<br />

gelişimini destekliyorsunuz.<br />

Birçok kuruluş her şey yolunda<br />

giderken değil; bir şeyler ters giderse<br />

proje yapıyor. Siz her şey<br />

yolunda giderken, başarıları, aldığı<br />

ödülleriyle örnek bir kuruluş<br />

olarak yeni projelere başladınız.<br />

Kayseri Ulaşım A.Ş. bu yılın<br />

başında Bütünsel Liderlik Projesi<br />

adıyla başlattığı projeyle organizasyonundaki<br />

her kademedeki<br />

çalışanın liderlik yetkinliklerini<br />

geliştirmesi konusunda “katılımlı<br />

bir süreçle” bir liderlik çalışması<br />

başlattı. Bu projeye nasıl<br />

başladınız? Nasıl karar verdiniz?<br />

İhtiyaç nasıl doğdu?<br />

Aslında her çalışanımız bir liderdir.<br />

Ulaşım A.Ş olarak baktığımızda<br />

en mikro organizasyona<br />

önderlik eden vardiya sorumlusu<br />

bizim en önemli liderimizdir.<br />

Vardiya amiri, mühendis, şef,<br />

müdür, direktör ve genel müdürü<br />

de liderler sıralamasına koyabiliriz.<br />

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim<br />

ki bizi başarıya götürecek olan<br />

mikro liderlerimizdir. Çivi, nal, at,<br />

komutan, savaş, zafer hikâyesini<br />

herkes bilir. Bizim hikâyemizde çiviyi<br />

en uygun zamanda en uygun<br />

biçimde nala çakacak olan veya<br />

çakılmasını sağlayacak olanlar<br />

bizi başarıya götürecek yoldaki<br />

liderlerimizdir. Şirketimiz on yıllık<br />

bir maziye sahip. Son 4 yılı ciddi<br />

ve büyük atılımlarla geçti. 2016<br />

yılı başında 250 personelimiz varken,<br />

<strong>2019</strong> itibari ile 1200 kişilik bir<br />

büyüklüğe kavuştuk. Sadece raylı<br />

sistem işletirken bugün otobüs,<br />

özel halk otobüsü, otopark ve ücret<br />

toplama işletmeleri kurumumuz<br />

bünyesine katıldı. Kısa zaman<br />

dilimi içinde gerçekleşen bu<br />

büyüme karşısında ortaya çıkan<br />

problemlerle baş edebilmek için<br />

kurumsal bütünlüğü sağlamamız<br />

gerekiyordu bu yüzden bütünsel<br />

liderlik çalışmasına başlamış<br />

olduk. Devraldığımız işletmeler<br />

farklı kültürleri ve yapıları olan işletmelerdi.<br />

Aynı kurum kültürünü<br />

oralara aktarmak ve hedeflerimize<br />

ortak hareket ederek ulaşmak 49<br />

www.kobiyasam.com.tr


için aynı liderlik dilini konuşmak<br />

durumundaydık. Bütünsel liderlik<br />

çalışması bu şekilde başlamış<br />

oldu.<br />

“İŞ ARKADAŞLARIMIZIN<br />

BİZDEN BEKLENTİLERİNİ<br />

TESPİT ETTİK”<br />

n Bütünsel Liderlik Projesi (BLS),<br />

Kayseri Ulaşım A.Ş.’ye nasıl bir<br />

katkı sağladı? Bu proje şirketinizde<br />

nasıl bir kaldıraç etkisi<br />

yarattı? Nasıl bir değişim gözlemliyorsunuz?<br />

Biraz önce bahsettiğim gibi<br />

hızlı büyüme sürecinde kurumsal<br />

reflekslerimiz aynı çeviklikle<br />

problemlerimizin üstesinden<br />

gelmemize yetmedi. Yaptığımız<br />

saha araştırmalarıyla iş arkadaşlarımızın<br />

bizden beklentilerini<br />

tespit ettik. Bunlardan bir tanesi<br />

de şirketimizin büyüme sürecinde<br />

kurumsal yapının oluşmasında ve<br />

onların kişisel kariyerleri, gelişimi<br />

anlamında onlara liderlik etmemizdi.<br />

Bütünsel liderlik çalışması,<br />

çalışanlarımızı anladığınızı, onlar<br />

için çaba sarf ettiğimizi göstermek<br />

acısından faydalı bir çalışma<br />

oldu. Hem çalışanlarımız kendi<br />

eksikliklerini gördüler, süreç içinde<br />

aldıkları eğitimler ile bunları<br />

tamamlamaya çalıştılar hem de<br />

liderlik ettikleri takımlarına karşı<br />

sorumluluklarını aynı duyarlılıkla<br />

yerine getirmeye başladılar. Yapılan<br />

ortak çalışmalarda belki hiç<br />

“Ulaşım A.Ş<br />

olarak<br />

baktığımızda<br />

en mikro<br />

organizasyona<br />

önderlik eden<br />

vardiya sorumlusu<br />

bizim en önemli<br />

liderimizdir.<br />

Şunu rahatlıkla<br />

söyleyebilirim ki<br />

bizi başarıya<br />

götürecek<br />

olan mikro<br />

liderlerimizdir.”<br />

bir araya gelmemiş olan ekipler<br />

aynı masa etrafında ortak emeller<br />

için kafa yordular. Farklılıkları<br />

gördüler. Farklı bakışlar ile ortak<br />

hedeflere nasıl birlikte gidileceğini<br />

görmüş oldular.<br />

“İNSANLARI ORTAK İDEALLERİ<br />

BİR ARADA TUTAR”<br />

n Bütünsel Liderlik Projesi, Kayseri<br />

Ulaşım A.Ş. için nasıl bir anlam<br />

taşıyor?<br />

Farklı çalışma alanlarımız, farklı<br />

çalışanlarımız, çalışma tarzlarımız<br />

bizim zenginliğimiz. Bunları<br />

saklı tutarak, koruyarak sorumluluklarımızı<br />

en uygun şekilde<br />

yerine getirmemiz, işlerimizi en<br />

iyi şekilde yapmamız gerekiyor.<br />

Bunu ancak ortak davranış biçimi<br />

geliştirerek sağlayabiliriz. İnsanları<br />

bir arada tutan en önemli<br />

unsur ortak ideallerdir. Ortak<br />

ideallere ancak birlikte ve ortak<br />

hareket edilerek ulaşılabilir. Bu<br />

yolculukta aynı ritimde ve ahenkli<br />

hareket etmek ancak bütünsel<br />

bir yaklaşım ile olabilir. Bütünsel<br />

liderlik bize tüm farklılıklarımızla<br />

beraber birlikte, ritmik ve ahenkli<br />

hareket etmemiz için neler yapmamız<br />

gerektiğini gösterdi.<br />

“LİDERLİK ANKETLERİNİ<br />

KURUMUN BÜTÜNÜNE YAYDIK”<br />

n Bu projeden öğrenilenler nasıl<br />

kullanıldı ve kullanılacak?<br />

Bütünsel Liderlik Sistemimizi,<br />

şirketimizdeki diğer sistemlerle<br />

konuşur duruma getirdik. Böylece<br />

sistemlerdeki ortak odaklanmayı<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

50<br />

Feyzullah Gündoğdu


sağlamış olduk. Bütünsel Liderlik<br />

Sistemimizi öncelikle bireysel<br />

performans sistemimizle bütünsel<br />

olarak işleyecek şekilde ele<br />

aldık. Mevcut yetkinlik kılavuzumuzu<br />

liderlik yetkinlerimize<br />

göre güncelledik. Kayseri Ulaşım<br />

A.Ş.’de liderlik iç içe girmiş liderlik<br />

çemberlerinden oluşmaktadır.<br />

Liderlik çemberlerimizden beklenen<br />

yetkinliklere göre her bir<br />

çember için liderlerin kullanabileceği<br />

ve bizim adına “Alet Çantası”<br />

dediğimiz içinde hem eğitim hem<br />

de farklı gelişim araçları olan<br />

bir destek paketi oluşturduk ve<br />

bunların eğitimlerini liderlerimize<br />

verdik. Bunlara ilaveten şirketimizin<br />

belli bölümlerinde uygulanan<br />

liderlik anketlerimizi kurumun<br />

bütününe yaydık ve yapılandırdık.<br />

Kurduğumuz sistemle; her yıl bireysel<br />

performans karnelerimizde<br />

personelimizin liderlik yetkinlikleri<br />

değerlendirilecek, liderlik anketlerinde<br />

liderlerimiz en iyi oldukları<br />

alanlar ile gelişmeye açık oldukları<br />

alanlarla ilgili geri bildirim<br />

alacaklar ve bunları hedef olarak<br />

bir sonraki bireysel performans<br />

karnesine ekleyerek sürekli gelişimlerine<br />

devam edecekler.<br />

“BİZLER VE ÇALIŞANLARIMIZ<br />

ROBOT DEĞİLİZ”<br />

n <strong>Sayı</strong>n Genel Müdür, liderlik<br />

hepimize sihirli bir kelime olarak<br />

geliyor. Sizin diğer kuruluşlara<br />

bu konuda iletebileceğiniz mesajlar<br />

nelerdir? Nasıl bir yaklaşım<br />

kuruluşlarda liderliği etkin<br />

hale getirir?<br />

Henüz robotların iş gücü olarak<br />

kullanıldığı bir dünyada yaşamıyoruz.<br />

Bizler robot değiliz.<br />

Çalışanlarımız da değil. Bizler<br />

farklıyız. Duygularımız var. Farklı<br />

özelliklerimiz var. Kimimiz zayıf<br />

kimimiz güçlü. Kimimiz üretken<br />

kimimiz iletken. Kimimiz kırılgan.<br />

Bununla beraber; her kurumun<br />

ulaşmak istediği hedefleri ve<br />

kuruluş amaçları var. Başarılı<br />

şirketler tüm kaynaklarını farklılıkları<br />

ile beraber aynı amaca aynı<br />

doğrultuda yönelten şirketlerdir.<br />

Hani beylik bir söz vardır. Başarı<br />

asla tesadüf değildir diye. Eğer<br />

amaç ve hedef varsa, başarılı<br />

olmak isteniyorsa hep beraber,<br />

bir bütün olarak çaba sarf etmek,<br />

çalışmak gerekir. Çalışanların bütüncül<br />

bir anlayışla aynı doğrultuda<br />

hareket etmesi liderlik yaklaşımı<br />

ile mümkündür. Liderler,<br />

çalışanlarının potansiyelini doğal<br />

yollardan açığa çıkaran ve onları<br />

aynı yöne kanalize eden kişilerdir.<br />

Özetle başarıya giden yol, etkin<br />

liderlikten geçer diyebiliriz. Belki<br />

fark edilmezler ama her başarılı<br />

sonucun arkasında liderler vardır.<br />

Liderler önderlik ederler, yol<br />

gösterirler, yol açarlar ama önde<br />

gitmezler. Birlikte ve beraber<br />

hareket ederler. Başarıdan ve<br />

hedeflerden bahsedince hep<br />

kurumların kazanımları ön plana<br />

çıkıyor gibi anlaşılabilir. Lakin<br />

liderlerin yetkinliklerinin arttırılması,<br />

yeni donanımlar kazanması<br />

ve kişisel gelişimleri, kariyerleri de<br />

bu sürecin bir parçası olmalı.<br />

<strong>Sayı</strong>n Genel Müdür, sizin şahsınızda<br />

tüm Kayseri Ulaşım A.Ş. çalışanlarına<br />

tekrar teşekkür ederim.<br />

Başta da belirttiğim gibi projenin<br />

moderatörlüğünü yapmak ve oluşan<br />

öğrenme ortamının bir parçası<br />

olmak benim için çok değerli bir deneyimdi.<br />

Bu deneyimi KOBİ YAŞAM<br />

okurlarıyla içtenlikle paylaştığınız<br />

için çok teşekkür ederim. Kayseri<br />

Ulaşım A.Ş.’nin başarılarını büyük<br />

bir memnuniyetle izlemeye devam<br />

edeceğiz.<br />

SAHİPLENME EN TEPEDE<br />

BAŞLIYOR…<br />

Görüldüğü üzere;<br />

1. Sahiplenme en tepedeki<br />

liderde başlıyor. Sorumluluk aldı<br />

ve kendisi de değişimi destekledi.<br />

Değişimden korkmadı.<br />

2. Role model olarak organizasyonun<br />

her kesimindeki liderlerin<br />

ve tüm çalışanların projeyi sahiplenmesini<br />

sağladı. Davranışlarıyla<br />

bunu gösterdi. Tüm aşamalara,<br />

sunumlara, ara toplantılara bizzat<br />

katıldı. Çalıştı.<br />

3. Çalışanların düşüncelerinden<br />

öğrendi. Onlara kendilerini ifade<br />

edebilecekleri fırsat ve alanlar<br />

yarattı.<br />

4. Kendi görüşlerini içtenlikle<br />

paylaştı.<br />

5. Yeni bilgiler ve sistemlerde<br />

“nelerin mümkün” olabileceğine<br />

odaklandı. Yapılabilirlik üzerine<br />

durdu.<br />

6. Kaynaklarını gerçekçi bir<br />

şekilde yönetti. Projede hangi kaynaklara<br />

sahibiz ve hangi kaynakları<br />

kullanma durumundayız analizini<br />

yaptı. Hem insan gücü hem de<br />

diğer kaynaklar olarak kendi iç<br />

gücünü etkin kullandı.<br />

PAYLAŞILAN ORTAK HEDEF!<br />

Sonuç olarak her kurum, kendi<br />

hedefleri doğrultusunda kendi kaynaklarını<br />

etkin kullanmak için kendi<br />

yol, yöntem ve araçlarını bulacaktır.<br />

Liderlik; bu yolculukta hedefi, “paylaşılan<br />

ortak hedef” haline getirip<br />

tüm kuruma iletir, yolu netleştirir,<br />

kurumun ve kişilerin potansiyelini<br />

açığa çıkarır. Günün sonunda<br />

ben, biz’e dönüşür. Bu dönüşümü<br />

gerçekleştiren şirketler uzun erimde<br />

yolculuklarını başarıyla sürdürürler.<br />

Bunun ilk adımı “kurumsal farkındalıktır”.<br />

<strong>Sayı</strong>n Genel Müdürün<br />

dediği gibi “Liderler; önderlik ederler,<br />

yol gösterirler, yol açarlar ama<br />

önde gitmezler. Birlikte ve beraber<br />

hareket ederler.” Ben’den, Biz’e<br />

dönüşme yolculuğunda farkındalığımızın<br />

artması dileğiyle, sonraki<br />

sayımızda görüşene kadar hepinize<br />

sevgi ve saygılarımı iletiyorum. 51<br />

www.kobiyasam.com.tr


İHRACAT<br />

Pekcan: 226,6 Milyar<br />

doları da aşacağız<br />

17 ülke ile 5 sektörün<br />

hedef belirlendiği<br />

İhracat Ana Planı’nın<br />

detayları hakkında<br />

bilgi veren Ticaret<br />

Bakanı Ruhsar<br />

Pekcan; dış pazarlarda<br />

“verimlilik, inovasyon ve<br />

dijitalleşme” rotasıyla<br />

ilerleyeceklerini söyledi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

52<br />

TICARET Bakanı Ruhsar Pekcan,<br />

<strong>2019</strong>-2023 dönemine ait 11’inci<br />

Kalkınma Planı’nı dikkate alarak<br />

hazırlanan İhracat Ana Planı’nda<br />

17 ülke ile 5 sektörü hedef<br />

belirlediklerini açıkladı. Bakan<br />

Pekcan, plan doğrultusunda<br />

gerçekleşecek çalışmalarla<br />

Türkiye’nin yıllık ihracatını 2023’te<br />

226,6 milyar dolara çıkaracaklarını;<br />

dünyadaki ticaret savaşları ve<br />

teknolojik dönüşümleri yakından<br />

izleyerek bu tutarı aşmaya<br />

çabalayacaklarını ifade etti.<br />

17 ülkenin “ABD, Brezilya, Çin,<br />

Etiyopya, Fas, Güney Afrika, Güney<br />

Kore, Hindistan, Irak, İngiltere,<br />

Japonya, Kenya, Malezya, Meksika,<br />

Özbekistan, Rusya ve Şili”, 5<br />

sektörün ise “makine, otomotiv,<br />

elektrik-elektronik, kimya ve gıda<br />

endüstrisi” olduğunu belirten<br />

Bakan Pekcan, “Bu ülkeleri<br />

seçerken, ülkelerin Dünya Gayri Safi<br />

Yurtiçi Hâsılası’ndan yüzde 60 pay<br />

almalarını, dünya ithalatının yüzde<br />

43,7’sini gerçekleştirmelerini ve<br />

ülkemiz ihracatından da yüzde 25,2<br />

pay almalarını dikkate aldık. İhtisas<br />

Serbest Bölgeleri ile hedefimiz,<br />

Türkiye ihracatındaki payı yüzde<br />

3,5 olan yüksek teknolojili<br />

ürün ihracatımızı yüzde 5’lere<br />

çıkarmak.”dedi.<br />

KOBİ’LERE EXİMBANK DESTEĞİ<br />

Eximbank’ın yeni ürünleriyle<br />

KOBİ’lerin yüzde 75’ini<br />

desteklemeyi ve ihracatı<br />

destekleme oranını yüzde 29’a<br />

yükseltmeyi amaçladıklarını<br />

vurgulayan Pekcan, “Yüksek<br />

Ruhsar Pekcan<br />

teknolojili yatırımcıları Türkiye’de<br />

üretime davet ediyoruz. İhracat<br />

Ana Planımızla yeni bir rota<br />

belirliyoruz. Bu rota; ihracatını<br />

verimlilik, inovasyon ve dijitalleşme<br />

ile artıran bir Türkiye.” diye konuştu.<br />

2002’DEN BERİ İLK CARİ<br />

İŞLEMLER FAZLASI<br />

Türkiye’de 2018 yılında 784<br />

milyar dolar tutarında Gayri Safi<br />

Yurtiçi Hâsılası (GSYH) edildiğini<br />

ve 168 milyar dolarla ihracatta<br />

rekor kırıldığını hatırlatan Pekcan,<br />

ardından şu ekonomik verileri dile<br />

getirdi: “<strong>2019</strong> yılının ilk 6 ayında,<br />

2018 yılının aynı döneminde yüzde<br />

66,8 olan ihracatımızın ithalatımızı<br />

karşılama oranı yüzde 85’lere<br />

ulaşmış durumda. Son 12 aylık<br />

dönemde dış ticaret açığında bir<br />

önceki aynı döneme göre yüzde<br />

66,3 oranında, 57,5 milyar dolarlık<br />

bir azalma yaşanmıştır. 2018<br />

yılında ihracatın büyümeye katkısı<br />

1,9 puan olurken <strong>2019</strong> yılının ilk<br />

çeyreğinde 12,2 puan olmuştur.<br />

Haziran <strong>2019</strong> itibariyle 12 aylık<br />

dönem olarak incelediğimizde 2002<br />

yılından beri ilk kez cari işlemler<br />

fazlası verilmiştir.”<br />

“YÜKSEK GELİRLİ ÜLKELER<br />

ARASINA YÜKSELECEĞİZ”<br />

“Gelecek 15-20 yıl içinde<br />

dünyadaki bütün üretim sürecinin<br />

dönüşeceğine şahit olacağız.<br />

Dolayısıyla ülkeler; ‘yenilenen<br />

21’inci Yüzyıl’ın teknolojilerine ayak<br />

uydurmuş, hızla gelişen ülkeler’<br />

ve ‘bu gelişimi seyreden ülkeler’<br />

olmak üzere ayrılacaktır. Türkiye,<br />

küresel dil olan ‘dijitalleşmeyi’<br />

benimsemiş, yeni nesil serbest<br />

bölgeleriyle bilişimin ve yapay<br />

zekâ teknolojisinin üretim ve<br />

ihracat adreslerinden biri olmuş,<br />

geleneksel sektörlerde küresel<br />

ligde üst sıralara yükselmiş bir<br />

ülke olarak 21’inci Yüzyıl’da<br />

‘yüksek gelirli ülkeler’ arasına<br />

yükselecektir.”<br />

“DÜNYADAKİ DÖNÜŞÜMÜ<br />

FIRSATA DÖNÜŞTÜRMELİYİZ”<br />

“Dünya ekonomisini ve günlük<br />

yaşantımızı kökten değiştirecek<br />

büyük dönüşümü ülkemiz<br />

açısından bir fırsata dönüştürmek<br />

zorundayız. Dolayısıyla trendleri<br />

doğru okuyarak sürdürülebilir<br />

büyüme ve rekabet için inovasyona,<br />

Ar-Ge’ye ve dijitalleşmeye yönelik<br />

özgün politikalar geliştireceğiz.<br />

Ar-Ge, bilgi, inovasyon, yüksek<br />

teknoloji, verimli üretim ve ihracat<br />

ekosistemini ortaya koymayı ve<br />

stratejimizi Türkiye’nin refahı için<br />

bir rotaya dönüştürmeyi<br />

hedefliyoruz.”


DIŞ TİCARET<br />

KOBİ’LER<br />

Gümrük Birliği’nin<br />

ne kadar farkında?<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

54<br />

17 Aralık 2004’te Brüksel’deki Avrupa<br />

Birliği (AB) zirvesinde, Türkiye ile<br />

tam üyelik müzakerelerinin 3 <strong>Ekim</strong><br />

2005’te başlaması kararlaştırıldı.<br />

Süreç 2014 yılından bu yana ilerlemiyor.<br />

Ancak AB ile Türkiye arasında<br />

1 Ocak 1996’dan beri Gümrük Birliği<br />

(GB) uygulaması yürürlükte. Konuyla<br />

ilgili nihai karara Türkiye-AB Ortaklık<br />

Konseyi’nin 6 Mart 1995’teki<br />

toplantısında varılmıştı.<br />

KOBİ’LER İÇİN GÜMRÜK<br />

BİRLİĞİ PROJESİ<br />

Türk Girişim ve İş Dünyası<br />

Konfederasyonu (TURKONFED),<br />

Türkiye’deki müteşebbisler için çok<br />

önemli olduğunun altını çizdiği<br />

Gümrük Birliği’ndeki güncelleme<br />

ve modernizasyona dikkat kesilmiş<br />

durumda. Konfederasyon, “KOBİ’ler<br />

İçin Gümrük Birliği” adlı bir proje<br />

başlattı. Projenin tanıtım toplantısında<br />

GB’deki modernleşmenin<br />

KOBİ’lere doğuracağı yeni fırsatlar<br />

ve sürecin KOBİ’lerin ihtiyaçları<br />

doğrultusunda ilerlemesi gerektiği<br />

üzerinde duruldu. TÜRKONFED<br />

Başkan Yardımcısı Ali Avcı ile MHGF<br />

(Moda ve Hazır Giyim Federasyonu)<br />

Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin<br />

Öztürk açılış konuşmalarında ortaya<br />

çıkacak fırsatlarından KOBİ’lerin<br />

nasıl yararlanabileceğine değindi.<br />

GÜMRÜK BİRLİĞİ<br />

GÜNCELLEMESİ VE KOBİ’LER<br />

Toplantıda ayrıca “Gümrük Birliği’nin<br />

Modernleştirilmesinde KOBİ<br />

ve Sektörlerin İncelenmesi” başlıklı<br />

bir panel gerçekleşti. TÜRKONFED<br />

ve SEDEFED (Sektörel Dernekler<br />

Federasyonu) Politika ve Ekonomi<br />

Danışmanı Haluk Tükel’in moderatörlüğündeki<br />

panele; Ekonomi ve<br />

Dış Politika Araştırmaları Merkezi<br />

(EDAM) Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Türkiye ile Avrupa<br />

Birliği arasında 1<br />

Ocak 1996’dan beri<br />

uygulanan Gümrük<br />

Birliği güncelleniyor.<br />

Her fırsatta konunun<br />

Türk müteşebbisler<br />

açısından önemine<br />

işaret eden<br />

TÜRKONFED,<br />

“KOBİLER İçin Gümrük<br />

Birliği” adlı bir projeyi<br />

hayata geçirdi.<br />

Sinan Ülgen, Bilkent Üniversitesi<br />

Ekonomi Profesörü Sübidey Togan,<br />

TÜRKONFED Ekonomi Danışmanı<br />

Pelin Yenigün Dilek, Business<br />

Alliance of Slovakia (BAS) Brüksel<br />

Temsilcisi Erik Szedely ve Daha İyi<br />

Yargı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Hande Hançar Çelik katıldı.<br />

“ÖNCE KÜÇÜĞÜ, YANİ<br />

KOBİ’LERİ DÜŞÜN”<br />

SEDEFED Başkanı ve TÜRKONFED<br />

Başkan Yardımcısı Ali Avcı, KOBİ’ler<br />

İçin Gümrük Birliği Projesi’yle ilgili<br />

programda güncellemenin AB’deki<br />

ve Türkiye’deki firmaların yeni<br />

pazarlara erişme kapasitelerini<br />

artıracağına ve KOBİ’lerin küresel<br />

anlamda daha etkili desteklenmesine<br />

imkan oluşacağına işaret<br />

etti. Gümrük Birliği anlaşmasının<br />

yenilenmesi ve AB müzakerelerinin<br />

canlanmasıyla Türkiye’de “demokrasiden<br />

yatırım ortamlarına, ekonominin<br />

gereklerinden sürdürülebilir<br />

kalkınma amaçlarına kadar pek çok<br />

alanda” belirgin gelişmeler yaşanacağını<br />

belirten Avcı, şunları dile getirdi:<br />

“Gümrük Birliği Anlaşması’nın<br />

21’inci Yüzyıl’ın zorlu küresel ekonomi<br />

ve ticaret iklimi doğrultusunda<br />

modernleşmesi; daha da güçlü bir<br />

yatırım ve ticaret ilişkisi sağlayacak;<br />

iş yaratma, kapsayıcı büyüme ve<br />

sürdürülebilir kalkınmada kritik rol<br />

üstlenen Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki<br />

KOBİ’ler için çeşitli fırsatlar<br />

meydana getirecektir. Bu amaçla<br />

modernizasyon sürecinde “Önce<br />

Küçüğü -yani KOBİ’leri- Düşün”<br />

ilkesi doğrultusunda KOBİ odaklı bir<br />

yaklaşımın genel perspektife eklemlenmesi<br />

gerekiyor. Güncellemeden<br />

kaynaklanan zorluklara istinaden<br />

KOBİ seviyesindeki ihtiyaçların belirlenmesi,<br />

KOBİ’lere özel finansman<br />

araçlarının tasarlanması, olası bir<br />

güncellemenin potansiyel sektörel<br />

etki analizlerinin yapılması ve vize<br />

konusunun çözüme kavuşturulması<br />

önemli birer ihtiyaç olarak öne<br />

çıkıyor.”<br />

“HAZIR GİYİMİN KAZANIMLARI<br />

KORUNMALI”<br />

MHGF Başkanı Hüseyin Öztürk<br />

ise moda ve hazır giyim sektörünün<br />

GB ilişkilerindeki öncü konumunu<br />

devam ettirdiğini ve güncellemenin<br />

sektördeki yatırımlara ve istihdama<br />

olumlu yansıyacağını vurgulayarak<br />

şöyle konuştu: “Gümrük Birliği’nin<br />

modernleşmesi süreci tüm sektörlerimiz<br />

gibi tekstil ve hazır giyimin ve<br />

bu sektördeki KOBİ’lerimizin önünü<br />

açacak. Gümrük Birliği ile yeni<br />

anlaşmada sektörümüzün düşük<br />

yatırım bedeli, yüksek istihdamı ve<br />

sosyal barışa katkısının ön planda<br />

tutulması çok önemli. Türkiye’nin<br />

toplam ihracatında kilogram değeri<br />

ortalama 1.35 dolar iken, hazır<br />

giyimin kilogram başına ihracat


DIŞ TİCARET<br />

Gümrük birliği ne anlama geliyor?<br />

GÜMRÜK Birliği’ne taraf ülkelerin<br />

malları, tek bir gümrük alanı içindedir<br />

ve her nevi tarife ile eşdeğer<br />

vergiden muaftır. Ayrıca serbestçe<br />

dolaşabilmektedir. Taraflar,<br />

üçüncü ülkelerden gelen ithalata<br />

yönelik olarak da aynı tarife<br />

oranlarını ve ticaret politikasını<br />

uygulamaktadır. Üçüncü ülkeler<br />

için de aynı ticaret politikaları<br />

benimsendiğinden; gümrük birliği,<br />

serbest ticaret alanlarına nazaran<br />

daha ileri bir ticari bütünleşme<br />

modelidir.<br />

AB - Türkiye<br />

Gümrük<br />

Birliği süreci<br />

Türkiye ile Avrupa Ekonomik<br />

Topluluğu (AET) arasında<br />

1963 yılında imzalanan Ankara<br />

Anlaşması’yla bir ortaklık kuruldu.<br />

Anlaşma, Türkiye’nin üç aşamayla<br />

Avrupa Birliği Ortak Pazarı’na girişini<br />

öngörmekteydi. 1964 – 1970<br />

arası hazırlık; 1973-1995 arasıysa<br />

geçiş aşaması olarak belirlendi.<br />

Nihai aşama 1996’da başlayacaktı.<br />

1973 yılında, gümrük vergilerinin<br />

kaldırılmasına dönük ek<br />

protokol hayata geçti. AB, Türk<br />

menşeli sanayi mallarındaki<br />

gümrük vergilerini geçiş döneminin<br />

başından itibaren kaldırdı.<br />

Türkiye’nin de AB sanayi malları<br />

üzerindeki gümrük vergilerini<br />

kademe kademe kaldırması<br />

öngörüldü. Böylelikle Türkiye-AB<br />

Gümrük Birliği uygulaması, 22<br />

yılda olgunlaşacaktı. 1963’teki<br />

Ankara Anlaşması’na dayanan<br />

Gümrük Birliği kararı 1995’te<br />

kabul edildi; 1 Ocak 1996’da<br />

yürürlüğe girdi.<br />

Avrupa Birliği, üyesi olmayan<br />

bir ülkeyle ilk önemli ve işlevsel<br />

Gümrük Birliği’ni Türkiye’yle<br />

kurdu. Gümrük Birliği kapsamında<br />

Türkiye, tarım ürünlerinin sanayi<br />

bileşenleri ile sanayi ürünlerinin<br />

büyük bir kısmı için AB’nin Ortak<br />

Dış Tarifesi’ni (ODT) kabul etti.<br />

Buna ilaveten taraflar arasındaki<br />

ticari işlemlere ilişkin tüm gümrük<br />

vergileri, nicel kısıtlamalar ve<br />

ücretler kaldırıldı. Gümrük Birliği<br />

sayesinde AB ile Türkiye arasındaki<br />

ticaret ve yatırım hacmi büyüdü.<br />

Türkiye’deki üretkenlik kazancı<br />

teşvik edildi ve Türkiye’nin AB<br />

müktesebatına uyumu kolaylaştı.<br />

bedeli 19,2 dolar seviyesinde. Bu,<br />

yüksek teknolojinin de ilerisinde.<br />

Gelinlik, takım elbise gibi ürünlerde<br />

ihracatımızın kilogram değeri 200<br />

dolara kadar çıkıyor. Şimdi Gümrük<br />

Birliği anlaşmasının güncellenmesi<br />

sürecinde sektörümüzün kazanımlarının<br />

korunması çok önemli.”<br />

TÜRKONFED’İN GÖRÜŞLERİ,<br />

EESC RAPORU’NDA<br />

Bu arada Avrupa Ekonomik ve<br />

Sosyal Komitesi (EESC) “KOBİ’ler<br />

perspektifinden AB ve Türkiye<br />

arasında ticaretin geliştirilmesi ve<br />

yatırım ortamının fırsatları” başlıklı<br />

raporunda, AB paydaşlarıyla her görüşmesinde<br />

GB’nin güncellenmesi<br />

yönünde çağrıda bulunan TÜR-<br />

KONFED’in görüşlerine de yer verdi.<br />

Raporda, güncellemenin Türkiye’nin<br />

ekonomik yönetişimini güçlendireceği<br />

ve AB’ye entegrasyonunu<br />

destekleyeceği kayda geçirildi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

55


SANAYİ<br />

“TÜRK EKONOMISININ<br />

lokomotifi makine olmalı”<br />

Petrol ve doğalgazsız ülkelerin makine üreterek zenginleşebileceğini<br />

söyleyen ve buna Güney Kore ile Tayvan’ı örnek gösteren MAKFED Başkanı<br />

Adnan Dalgakıran, Türk ekonomisinin lokomotifi görülmeleri halinde<br />

2030’da 100 milyar dolarlık üretim yapabileceklerini ifade etti.<br />

DÜNYADAKI ticaretin yüzde 25’inin<br />

makine sektörünce geliştirildiğini<br />

vurgulayan Makine İmalat Sanayii<br />

Dernekleri Federasyonu (MAKFED)<br />

Başkanı Adnan Dalgakıran, iktidarın<br />

kendilerini sıradan bir sektör değil<br />

“Türk ekonomisinin lokomotifi”<br />

olarak görmesini istediklerini<br />

belirtti. Dalgakıran “Makine Zirvesi-<br />

Vizyon 2030” adlı programdaki<br />

konuşmasında, arzuladıkları bakış<br />

açısı pratiğe dönüşürse 2030 yılında<br />

100 milyar dolarlık üretime imza<br />

atabileceklerinin altını çizdi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

56<br />

“TÜRKİYE’NİN SIÇRAMAYA<br />

İHTİYACI VAR”<br />

Çin’in 1992 ile 2005 yılları<br />

arasında makine ihracatını 3<br />

milyardan 300 milyar dolara<br />

çıkardığını örnek veren Dalgakıran,<br />

“Türkiye’nin gelişmeden çok<br />

sıçramaya ihtiyacı var. Her yıl yüzde<br />

20-25 büyümeyi başarmamız lazım.<br />

10 yıl önceki 2023 hedefimiz 100<br />

milyar dolardı. Ama ekosistemdeki<br />

sorunlar nedeniyle olmadı. Hiçbir<br />

şey için geç değil. Bu hedefe<br />

2030’da ulaşabiliriz.” dedi.<br />

“NİTELİKLİ İNSAN KAYNAĞI<br />

PARADAN DAHA ÖNEMLİ”<br />

Türkiye’nin teknoloji üreterek<br />

refahı yakalayabileceğini, bu<br />

hamle için de en uygun zemin<br />

ve potansiyelin de makine<br />

sektöründe bulunduğunu kaydeden<br />

Dalgakıran’ın konuya ilişkin görüşleri<br />

şöyle: “Makine üretmek için paradan<br />

çok çok daha önemli nitelikli<br />

insan kaynağına ihtiyacımız var.<br />

Çünkü teknoloji sıradan insanlarla<br />

oluşturacağınız bir şey değildir. Biz<br />

toplumda yüzde 3-5 seviyesindeki<br />

daha akıllı, daha çalışkan, daha<br />

yaratıcı insanlarımızı özel olarak<br />

yetiştirmek ve bunların yaşayacağı<br />

ekosistemi kurmak zorundayız.<br />

Bunun yanında sonradan gelmenin<br />

Adnan Dalgakıran<br />

avantajını kullanan ülkelerin<br />

yaptıkları gibi, dışardan teknolojiye<br />

hâkim insan kaynağını ve teknoloji<br />

üreten yabancı sermayeyi Türkiye’ye<br />

getirmemiz lazım. Başarabilirsek,<br />

Türkiye 10 yılda başka bir hikâyeyi<br />

yazar hale gelecektir.”<br />

GÜNEY KORE VE<br />

TAYVAN ÖRNEĞİ<br />

“Eğer petrol ve doğalgazı yoksa,<br />

makine üretmeden zenginleşmiş<br />

bir tane ülke gösteremezsiniz.”<br />

diyen Dalgakıran, ardından şunları<br />

söyledi: “Son 60 yılda orta gelirden,<br />

yüksek gelir seviyesine çıkabilen<br />

sadece iki ülke var. Kore ve<br />

Tayvan. Bunu makine, elektronik<br />

ve yazılımla başardılar. Türkiye<br />

gelişmekte olan bir ülke. Yaklaşık<br />

300 yıldır dünya ticaretinden aldığı<br />

pay aynı. Daha uzun vadeli, daha<br />

stratejik ve daha nitelikli bakmamız<br />

lazım.”<br />

3 KAMU BANKASIYLA<br />

PROTOKOL<br />

Zirvede, Hazine ve Maliye<br />

Bakanlığı’nın “İVME (İleri, Verimli,<br />

Milli) Endüstri Finansman Paketi”<br />

kapsamında hazırlanan ve<br />

makine sektöründe farkındalığın<br />

oluşturulması ve etkinliğinin<br />

artırılmasının amaçlandığı<br />

protokol parafe edildi. Sanayi ve<br />

Teknoloji Bakanı Mustafa Varank<br />

ile Cumhurbaşkanlığı Strateji<br />

ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ın<br />

nezaretinde gerçekleşen protokolü;<br />

MAKFED Başkanı Adnan Dalgakıran,<br />

Halkbank Genel Müdürü Osman<br />

Arslan, Vakıfbank Genel Müdürü<br />

Abdi Serdar Üstünsalih, Ziraat<br />

Bankası Pazarlama Grup Başkanı<br />

Turgut Gülcihan imzaladı.<br />

MAKİNE SEKTÖRÜ<br />

İHRACATINI ARTIRIYOR<br />

Makine sektöründe faaliyet<br />

gösteren 13 bin işletme 240 bin<br />

çalışanıyla 2018 yılında 99,4<br />

milyar lira ciro elde etti, 24 milyar<br />

lira katma değer üretti ve 17,15<br />

milyar dolarlık ihracat yaptı. Sektör<br />

<strong>2019</strong>’un ilk 5 ayında 2018’in aynı<br />

dönemine göre ihracatını yüzde<br />

8,4 artırarak ülke dışına 7,6 milyar<br />

dolarlık ürün sattı.


İnternet maratonunda<br />

öne geçmeniz taktiksel bir<br />

plana ihtiyaç duymaz mı?<br />

Küçük veya orta bir işletmeniz varsa, internet dünyasında var olmak karmaşık<br />

görünebilir. Partners Strateji Raporu, internet dünyasında etkin bir şekilde<br />

bulunmak isteyen işletmeler için uzman bir ekip tarafından minimum maliyetle<br />

dijital pazarlama stratejisinin hazırlanması ve işletmenin dijital dünyada<br />

ulaşmak istediği hedefler için en doğru yol haritasına dair bir raporun<br />

sunulması hizmetidir.<br />

www.partnersturkey.com


PORTRE<br />

İngiltere Başbakanı<br />

ADI RUS,<br />

Boris Johnson:<br />

KANI OSMANLI<br />

İNGILTERE’NIN yeni Başbakanı Boris<br />

Paris’teyken Jön Türkler ile 2’inci<br />

İngiltere’nin<br />

Johnson, Türkiye kamuoyunda iki<br />

Abdülhamit arasında irtibat sağlayıcılardandır.<br />

Fakat daha sonraları<br />

özelliğiyle öne çıktı. Birincisi “Osmanlı<br />

torunu” olduğu yönündeki bil-<br />

Boris Johnson Jön Türklerle bağını koparır. 1897’de<br />

77’inci Başbakanı<br />

giydi. İkincisi ise İngiltere’nin bir an<br />

Brüksel Elçiliği ikinci kâtipliğine atanan<br />

Ali Kemal, İttihat ve Terakkiciler-<br />

önce anlaşarak ya da anlaşmayarak<br />

söylemleri ve<br />

Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasını eylemlerinin yanı den çekinmesi sebebiyle İstanbul’a<br />

(Brexit) istemesiydi.<br />

gelemez. 1899’da siyasal bilgiler<br />

sıra; hem siyasi<br />

Brexit oylamaları sürecinde<br />

eğitimini tamamlar. 2’inci Meşrutiyet’in<br />

ilanına dek Mısır’da yaşar.<br />

yıpranarak görevinden istifa etmek kariyeri, hem<br />

zorunda kalan Theresa May’in yerine<br />

aile kökleri hem<br />

Ali Kemal, 1903’te Londra’da<br />

iktidardaki Muhafazakâr Parti’nin<br />

Winifred Brun’la evlenir. Nikâhı bir<br />

liderliğine seçilen ve böylelikle İngiltere’nin<br />

77’inci Başbakanı olan Boris taşımasıyla dikkati mıştır ancak çocuklarına Selma ve<br />

de bir Rus ismi papaz kıyar. Eşi Müslüman olma-<br />

Johnson’ın “Osmanlılıkla” ilişkisinin<br />

Osman adlarını koyar; eşine de Fikret<br />

çekiyor.<br />

hikâyesi hayli ilginç.<br />

diye seslenir. Oğlunun doğumundan<br />

Öncelikle belirtelim ki, Johnson’un<br />

asıl adı Alexander Boris de<br />

dayken vefat eder. Bunalıma giren<br />

hemen sonra eşi, henüz 26 yaşın-<br />

Pfeffel Johnson. Damat Ferit Paşa<br />

Ali Kemal, 2’inci Meşrutiyet’in ilanını<br />

hükümetlerinde Maarif (Eğitim) ve<br />

takiben çocuklarını anneanneleri<br />

Dahiliye (İçişleri) bakanlıkları yapan<br />

Margareth’e bırakarak İstanbul’un<br />

Ali Kemal’in torunu Stanley Johnson’un<br />

oğlu. Tersten ifade edersek<br />

İngiliz gibi yetiştirilir. İsmi Wilfred’e<br />

yolunu tutar. Torunlar tam bir<br />

Ali Kemal, Boris Johnson’un dedesinin<br />

babası.<br />

dedesi), askeri pilot olur ve 2’inci<br />

dönüşen Osman (Boris Johnson’un<br />

Dünya Savaşı’nda sergilediği cesaret<br />

JOHNSON GİBİ<br />

dolayısıyla İngiliz Üstün Liyakat<br />

ALİ KEMAL DE<br />

Madalyası’yla ödüllendirilir.<br />

GAZETECİ<br />

1867 yılında<br />

İstanbul’da doğan<br />

gazeteci Ali<br />

Kemal’in asıl ismi<br />

Ali Rıza’dır. Avrupa’daki<br />

özgürlükçü<br />

akımlardan etkilenir.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

58


PORTRE<br />

İNGILIZ AMA ADI NEDEN BORIS?<br />

ANNESI, babasıyla birlikte Meksika’da<br />

tatildeyken Boris Johnson’a<br />

hamiledir. Belirtileri başlayan doğumu<br />

bu ülkede yapmak istemezler.<br />

Havaalanında yana yakıla bilet ararlarken<br />

bir Rus işadamı imdatlarına<br />

yetişir. Doğum, onun hediye ettiği<br />

biletle gidilen New York’ta gerçekleşir.<br />

Bu iyiliğin hatırına çocuğa Boris<br />

ismi verilir.<br />

KUNERALPLAR İLE<br />

JOHNSON’UN BAĞI<br />

1909’da İstanbul’a dönen Ali<br />

Kemal, 44 yaşındayken ikinci defa<br />

dünya evine girer. Yeni eşi, Tophane<br />

Müşiri Zeki Paşa’nın 18 yaşındaki kızı<br />

Sabiha’dır. Bir erkek evladı sahibi<br />

olurlar. Aşağıda detaylarını öğreneceğiniz<br />

gerekçelerle eşi öldürülünce,<br />

Sabiha Hanım, Zeki adındaki oğluyla<br />

beraber İsviçre’ye yerleşir. Hukuk<br />

eğitimi gören Zeki, ‘baban yüzünden<br />

seni de yaşatmazlar’ ikazlarına<br />

rağmen Ankara’da Dışişleri Bakanlığı’nın<br />

sınavına katılır ve kazanır.<br />

Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp’e<br />

devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü<br />

devlet adamı olgunluğuyla yaklaşır.<br />

Önüne konulan dosyadaki “sakıncalı”<br />

ibaresinin üzerini çizen İnönü<br />

şöyle der: “Devlete kin yakışmaz, biz<br />

bu cumhuriyeti kanla kurduk ama<br />

insanla büyüteceğiz. Ben bunu Gazi’den<br />

öğrendim.” İngilizcenin yanı<br />

sıra Fransızca ve Almanca da bilen<br />

Zeki Kuneralp; Paris, Bern, Londra ve<br />

Madrid’de Türkiye’yi büyükelçi olarak<br />

temsil eder. Dışişleri Bakanlığı’nda<br />

müsteşarlık vazifesini de ifa eder.<br />

Kuneralp’in oğlu Selim Kuneralp (Boris<br />

Johnson’un babasının amcaoğlu)<br />

de babasının açtığı yoldan ilerler.<br />

Stockholm ve Seul’de büyükelçimiz;<br />

AB ve Dünya Ticaret Örgütü’nde<br />

daimi temsilcimiz olur.<br />

31 MART OLAYI’NDA ALİ<br />

KEMAL’İN ROLÜ<br />

Bilgiler o yönde ki, Ali Kemal’in<br />

31 Mart Olayı’nda (13 Nisan 1909)<br />

rolü vardır. Olayları bastırmak için<br />

Selanik’ten gönderilen Hareket Ordusu<br />

İstanbul’a girmek üzereyken Ali<br />

Kemal, rotayı Paris’e çevirir. İttihat<br />

ve Terakki iktidardan uzaklaştırılınca,<br />

1912 affıyla İstanbul’a döner.<br />

Ocak 1913’te İttihat ve Terakki<br />

eliyle gerçekleşen Bâb-ı Âli Baskını’ndan<br />

sonra tutuklanır. Osmanlı<br />

Devleti’nin son yıllarında bir alçalıp<br />

bir yükselen Ali Kemal, Damat Ferit<br />

Paşa hükümetlerinde Maarif Nazırlığı<br />

ve Dâhiliye Nazırlığı yapar. İngiliz<br />

Muhipler Cemiyeti’nin kurucularındandır.<br />

Kuvayi Milliye ve Mustafa<br />

Kemal Paşa aleyhine peş peşe<br />

emirler yayınlar ve sözler sarf eder.<br />

Bir anlaşmazlık yüzünden 26 Haziran<br />

1919’da bakanlık görevinden ayrılır.<br />

Ali Kemal’in sonu ibretlik ve acı<br />

olur. Kurtuluş Savaşı zaferle neticelenince<br />

Ankara Hükümeti, tutuklanıp<br />

İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmasını<br />

ister. Fakat bilindiği kadarıyla<br />

yargılama süreci başlatılamadan<br />

İzmit’te “genç subaylar” tarafından<br />

6 Kasım 1922’de kafasına çekiç ve<br />

taşlarla vurularak linç edilir. Çıplak<br />

vücudu ayaklarına ip bağlanarak<br />

sokaklarda dolaştırılır. Dedesinin babası<br />

Ali Kemal gibi gazeteci olan ve<br />

İngiltere’de Londra Belediye Başkanlığı<br />

ile Dışişleri Bakanlığı’nın akabinde<br />

siyasi kariyerinde zirveye tırmanarak<br />

başbakanlık koltuğuna oturan Boris<br />

Johnson’un damarlarındaki Osmanlı<br />

kanının kendisine ne yönde tesir<br />

ettiğini zaman gösterecek.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

59


DİJİTALLEŞME<br />

“<strong>Kobi</strong>’lere dijital<br />

dünyada klavuzluk<br />

yapıyoruz”<br />

Partners Turkey<br />

Yöneticisi Çiğdem<br />

Ulupınar, öncelikle<br />

işletmenin dijital<br />

hedefini belirlediklerini,<br />

ardından buna<br />

ulaştıracak strateji ve<br />

taktikleri geliştirdiklerini<br />

kaydediyor.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

60<br />

KOBİ’lerin dijital dünyadaki dönüşümünü<br />

çok önemsediklerini ve bu<br />

konudaki ihtiyaçlarını karşılayan<br />

strateji raporlar hazırladıklarını ifade<br />

eden Partners Turkey Yöneticisi<br />

Çiğdem Ulupınar, “dijitaldeki en büyük<br />

korkunun karmaşa ve belirsizlik<br />

sebepli kararsızlık olduğunu” ve<br />

“stratejik raporlar ilk adımın nasıl<br />

atılacağının hesaplanamadığını”<br />

gözlemlediklerini söylüyor.<br />

n Öncelikle kendinizi kısaca tanıtabilir<br />

misiniz?<br />

1999 senesinde Marmara<br />

Üniversitesi İletişim Fakültesi<br />

Reklamcılık Bölümü’nden mezun<br />

oldum. Üniversite yıllarından itibaren<br />

medyanın her alanında TV,<br />

reklam ve sinema içerik üretiminde<br />

aktif olarak sahada ve satış<br />

kısmında çalıştım. 2009 yılında<br />

deneyimlerime dijital mecraları<br />

da ekledim. Dijital medyada<br />

pazarlama ve strateji geliştirme<br />

konularında eğitimler aldım<br />

ve profesyonel olarak Partners<br />

Turkey çatısında bir araya geldiğimiz<br />

ekibimizle hizmet vermeye<br />

başladık.<br />

“DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜ ÇOK<br />

ÖNEMSİYORUZ”<br />

n “Partners Strateji Raporu” nedir?<br />

Özellikle Küçük ve Orta Büyüklükteki<br />

İşletmelerin (KOBİ) dijital<br />

dünyadaki dönüşümünü çok<br />

önemsiyoruz. Onların dijital dönüşüme,<br />

mobil ve sosyal ağlarda<br />

varlık gösterip işlerini geliştirmeleri,<br />

dolayısıyla Türkiye ekonomisine<br />

katkıda bulunma fikri ve<br />

buna vesile olabilme şansı bizi<br />

çok heyecanlandırıyor. KOBİ’lerin<br />

dijitaldeki en büyük korkularının<br />

karmaşa ve belirsizlik nedenli<br />

kararsızlık olduğunu ve ilk adımı<br />

nasıl atacaklarını hesaplayamadıklarını<br />

gözlemledik. Bunun için<br />

Türk lobisinin dilinden anlayan,<br />

derdini bilen, senelerdir onlarla<br />

bir arada oluşumuzdan dolayı<br />

ihtiyaçlarına yönelik bir kılavuz<br />

niteliğinde olan Partners Strateji<br />

Raporu’nu hazırladık.<br />

n Dijital Strateji üzerine bir yapı<br />

kurma fikri nereden doğdu?<br />

Tamamen strateji üzerine bir<br />

ajans kurma fikri Amerikalı partnerimizden<br />

geldi.<br />

Yaklaşık olarak bir sene kadar<br />

KOBİ’leri ve dijital dünyadaki<br />

faaliyetlerini inceledik ve buna<br />

göre bir hizmet modeli geliştirdik.<br />

n Buradaki öncelikli amacınız<br />

nedir?<br />

Buradaki öncelikli amacımız<br />

KOBİ’lerin “dijital dünyaya” bilinçli<br />

adım atmaları ve şirketleri<br />

hakkında ve yapacakları strateji<br />

hakkında önbilgi alarak ilerideki<br />

alacakları hizmetler konusunda<br />

daha etkili isteklerde bulunabilmeleri.<br />

n Strateji raporunuzu kaç günde<br />

hazırlıyorsunuz ve bu hizmet<br />

karşılığı ne kadar bir ücret alıyorsunuz?<br />

Strateji raporumuzu 7 günlük bir<br />

çalışmayla hazırlıyoruz. Raporumuz<br />

2.000 TL + KDV. Bu ücrete<br />

6 ay sonra yapacağımız analiz<br />

raporları da dahil.<br />

n Kaç kişilik bir ekiple bunu üretiyorsunuz?<br />

Ben dâhil toplam 6 kişilik bir ekip<br />

raporu hazırlıyoruz. Buradaki<br />

fayda birim başına bölünüyor.


DİJİTALLEŞME<br />

Amaç birim başına bölündüğünde<br />

KOBİ için maksimum ekiple ve<br />

minimum ücretle hizmet verebilmek.<br />

Tüm ekip tek bir konuya<br />

konsantre oluyor ve bu bize<br />

zaman kazandırıyor. Bu sebeplerle<br />

Strateji Raporumuzun fiyatını<br />

düşük tutabiliyoruz.<br />

“HEDEF, STRATEJİ VE<br />

TAKTİKLERİ BELİRLİYORUZ”<br />

n Rapor hizmetiniz neleri kapsıyor?<br />

Raporumuzda öncelikle analiz<br />

bölümü oluyor. İşletmenin<br />

sitesi içerikler dâhil her yönüyle<br />

inceleniyor ayrıca dijital mecrada<br />

ve sosyal medyadaki geçmişi, rakipleri<br />

ve teknik çeşitli detayları<br />

kapsıyor. Daha sonra işletmenin<br />

dijital hedefini belirliyoruz ve bu<br />

hedefe ulaşacak stratejiyi hazırlıyoruz.<br />

Stratejiye göre taktikleri<br />

belirliyoruz ve taktiklerin uygulanma<br />

kısmı olan eylem bölümünü<br />

detaylı olarak açıklıyoruz.<br />

Kontrol kısmını raporu sunduktan<br />

sonra 6 ay içinde 2 defa ücretsiz<br />

olarak yapıyoruz.<br />

n Sizce raporunuzun en önemli<br />

özelliği nedir?<br />

Objektif; kolay bir şekilde anlaşılabilinir<br />

ve uygulanabilinir<br />

olması.<br />

n Bu hizmete ne yoğunlukta bir<br />

talep söz konusu?<br />

Ciddi talep geldi, öncelikle<br />

yakınlarımızın sahip olduğu<br />

işletmelerden yoğun talep aldık.<br />

Talep yoğun olsa da asla her bir<br />

şirket için ayıracağımız mesai<br />

değişmiyor, bundan asla taviz<br />

vermiyoruz.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

61


Gümrükteki Fazla<br />

Vergilerin İptali ve İadesi<br />

AV. ALİ ASRAK<br />

alia@kobiyasam.com.tr<br />

Her ne kadar, üreticileri koruma amacıyla “İthalatta<br />

Gözetim Rejimi” uygulaması getirilmişse de;<br />

fiili durumda üreticiyi korumaktan ziyade, vergi<br />

toplamak amacı daha önde yer almaktadır.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

62<br />

TÜRK yasal mevzuatına; 29.01.1995<br />

gün ve 22186 sayılı Resmi Gazete’de<br />

yayımlanan 4067 <strong>Sayı</strong>lı Kanunla<br />

onaylanması uygun bulunan ve<br />

25.02.1995 gün ve 22213 sayılı<br />

Resmi Gazete’de yayımlanan<br />

03.02.1995 gün ve 1995/6525 sayılı<br />

Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanan<br />

Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’nın<br />

ekinde yer alan Korunma<br />

Tedbirleri Anlaşması’yla “dampinge<br />

karşı önlemler, sübvansiyona karşı<br />

önlemler ile korunma önlemlerinin<br />

yanı sıra ithalatta gözetim uygulaması<br />

da” dâhil edilmiştir.<br />

İTHALATTA SAVUNMA<br />

ARAÇLARI<br />

İşbu Dünya Ticaret Örgütü<br />

anlaşmaları kapsamında, “İthalatta<br />

Gözetim ve Korunma Önlemleri Yönetmeliği”<br />

ile “Belirli Ülkeler Menşeli<br />

Malların İthalatında Gözetim ve<br />

Korunma Önlemleri Yönetmeliği” de<br />

dâhil olmak üzere, birçok yönetmelik<br />

ve tebliğ yayınlamış olup, işbu<br />

mevzuat ithalatta savunma araçları<br />

ile gözetim belgesi uygulamalarının<br />

esasını teşkil etmektedir.<br />

Bu kapsamda, Türkiye’de ithalatlara<br />

karşı uygulanmakta olan işbu<br />

gözetim belgesi uygulaması, Ekonomi<br />

Bakanlığı tarafından yayımlanan<br />

tebliğler aracılığı ile belirlenmekte<br />

olup, esasen Türkiye’de ithalatlara<br />

uygulanan korunma önlemleri ve<br />

anti-damping uygulamalarının benzer<br />

bir çeşididir.<br />

AMAÇ, YERLİ ÜRETİCİLERİ<br />

KORUMAK<br />

Bakanlık, işbu gözetim uygulamasıyla<br />

ithal edilen malların<br />

ithalatçılarının daha yüksek oranda<br />

vergi ödemelerini sağlamak amacıyla<br />

belirli mallar bakımından asgari<br />

değerler belirlemektedir. Belirlenen<br />

bu asgari bedelin altında kalan<br />

ithalatlar bakımından bakanlıktan<br />

Gözetim Belgesi alınması zorunluluğu<br />

bulunmaktadır. Bu uygulamanın<br />

ülkemizdeki amacı “yerli üreticileri”<br />

korumaktadır.<br />

Her ne kadar, üreticileri koruma<br />

amacıyla “İthalatta Gözetim Rejimi”<br />

uygulaması getirilmişse de, fiili durumda<br />

üreticiyi korumaktan ziyade,<br />

vergi toplamak amacı daha önde yer<br />

almaktadır. Uygulamada, İthalatta<br />

Gözetim Rejimi’ne tabi olan bir<br />

malın/ürünün İthal edilmesi halinde<br />

firmanın şu seçenekleri bulunmaktadır:<br />

1-Gözetim Belgesi Almak (malın<br />

gümrük değerinin tebliğde belirlenen<br />

asgari değerden düşük olması<br />

halinde, ithalatçının gözetim belgesi<br />

almak için Bakanlığa başvuruda<br />

bulunması gerekir).<br />

2-Gözetim Vergisi Ödemek.<br />

GÖZETİM BELGESİNDE<br />

BAKANLIĞA YAZILI<br />

BAŞVURU ŞARTI<br />

İthalatçı firmanın Gözetim Belgesi’ni<br />

alabilmesi için bakanlığa yazılı<br />

başvuru yapması gerekmektedir.<br />

(başvuru yerel ithalatçı tarafından<br />

yapılmalıdır). İşbu başvuru içerisinde<br />

başvurucu tarafından imzalı<br />

dilekçenin yanı sıra, ilgili tebliğde ve<br />

eklerinde belirtilen tüm belgelerin<br />

yer alması gerekmektedir. Başvurunun<br />

yapılmasını takiben, Bakanlık<br />

başvuruyu inceleyerek ek belgeleri,<br />

bilgileri talep edebilir ve başvurucunun<br />

Ankara’da katılması gereken bir<br />

toplantı çağrısı yapabilir. Ancak, bu<br />

noktada belirtilmelidir ki, genelde<br />

işbu inceleme süreci oldukça uzun<br />

sürmekle birlikte, işbu prosedürün<br />

yerel üreticileri koruma amacıyla<br />

uygulamaya konması sebebiyle,<br />

bazı özel durumlar ve mallar hariç<br />

olmakla birlikte, Bakanlık genelde<br />

başvuruculara gözetim belgesi vermekten<br />

kaçınmakta ve başvuruları<br />

reddetmektedir.<br />

Gözetim Belgesi alma sürecinin<br />

uzun olması ve pek çok başvurunun<br />

olumsuz olarak sonuçlanması<br />

nedeniyle ithalatçıların pek çoğu bu<br />

belgeyi almadan ithalat yapmaktadırlar<br />

Bu durumda ise ithalatçılar; ithal<br />

ettikleri malın değeri, tebliğde yer<br />

alan değerden düşük olduğu için ve<br />

bu halde Gözetim Belgeleri olmadığından<br />

malı Gümrükten Türkiye’ye<br />

sokamayacağı için; Gümrük Beyannamesi’ndeki<br />

malın gümrük değeri<br />

beyan ile yükseltilmektedir.<br />

Böylece, ithalatçı, ithal ettiği<br />

malın değerini gerçek bedelden değil<br />

de tebliğ değerini esas alarak beyan<br />

üzerine yüksek göstererek ithalatını<br />

gerçekleştirmektedir.<br />

İTHALATÇILARA EK GİDER YÜKÜ<br />

Gümrük Vergisi ve diğer vergiler,<br />

Gümrük Beyannamesi’nde belirtilen<br />

değer üzerinden hesaplandığından,<br />

beyannamede yapılan bu<br />

oynama nedeniyle ithalatçılara ek<br />

gider yükü ortaya çıkmaktadır. Yani<br />

ithalatçı fazla vergi ödemek suretiyle<br />

ithalatını Gözetim Belgesi olmadan<br />

gerçekleştirmektedir.<br />

Ancak, bu şekilde fazla vergi<br />

tahsili esasında kanunsuzdur, zira<br />

ticaret politikası savunma araçlarını<br />

düzenleyen mevzuat, vergi mevzuatı<br />

veya 4458 <strong>Sayı</strong>lı Gümrük Kanunu’nda,<br />

gözetim belgesi yükümlülüğünü<br />

karşılayamayan ithalatçılara bu<br />

şekilde ek vergi tahakkukuna ilişkin<br />

herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.<br />

Uygulamada ise, gümrük memurları,<br />

ilgili malları ülke pazarında<br />

dolaşıma sokulabilmesi için artırılmış<br />

gümrük değerleri üzerinden yüksek


oranda vergi tahakkuk etmektedir.<br />

DANIŞTAY İÇTİHATLARINA,<br />

USULE VE YASAYA AYKIRI<br />

Tahsil edilen bu verginin,<br />

Danıştay’ın yerleşik içtihatları ile<br />

usul ve yasaya aykırı olduğu tespit<br />

edilmiştir. T.C DANIŞTAY 7’inci Daire<br />

Esas: 2016 / 609 Karar: 2017 / 1032<br />

Karar Tarihi: 17.02.2017 ilgili kararını<br />

değerli okurlarımız için aşağıda<br />

paylaşmaktayız:<br />

“4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun<br />

211’inci Maddesi’nde, kanunen<br />

ödenmemeleri gerektiği halde<br />

ödenmiş olduğu belirlenen gümrük<br />

vergilerinin geri verileceği, kanunen<br />

tahakkuk ettirilmemeleri gerektiği<br />

halde tahakkuk ettirilen gümrük<br />

vergilerinin kaldırılacağı hükmüne<br />

yer verilmiştir. Öte yandan; yürürlükten<br />

kaldırılan 1615 sayılı Gümrük<br />

Kanununun 87’nci maddesi ile ilgili<br />

olarak, Danıştay İçtihatları Birleştirme<br />

Kurulu’nun 2.7.1966 gün ve<br />

E:1965/13; K:1966/6 sayılı kararında,<br />

aykırı içtihatlar, tahsil olunan gümrük<br />

vergilerinin anılan madde uyarınca<br />

geri verilebilmesinin, yanlışlıkla<br />

veya fuzulen tahsil olunduklarının<br />

açıkça anlaşılması koşuluyla olanaklı<br />

bulunduğu yolunda birleştirilmiştir.<br />

Bu bakımdan; 4458 sayılı Kanunun<br />

benzer hükümler taşıyan 211’inci<br />

Maddesi’nin uygulanmasında da,<br />

iadesi istenen gümrük vergilerinin<br />

kanunen ödenmelerinin veya tahakkuk<br />

ettirilmelerinin gerekmediğinin,<br />

açıkça; yani, herhangi bir inceleme,<br />

araştırma ve yoruma gerek olmaksızın<br />

anlaşılabilir olması koşulu<br />

aranmalıdır.<br />

Anılan Kanunun 24’üncü Maddesi’nde,<br />

ithal eşyasının kıymetinin,<br />

eşyanın satış bedeli olduğu; satış<br />

bedelinin, Türkiye’ye ihraç amacıyla<br />

yapılan satışta 27 ve 28’inci maddelere<br />

göre gerekli düzeltmelerin de<br />

yapıldığı, fiilen ödenen veya ödenecek<br />

fiyat olduğu; 25’inci maddesinin<br />

1’inci fıkrasında, 24’üncü madde<br />

hükümlerine göre belirlenemeyen<br />

gümrük kıymetinin, bu maddenin<br />

2’nci fıkrasının (a), (b), (c) ve (d)<br />

bendlerinin sıra halinde uygulanmasıyla<br />

belirleneceği; eşyanın gümrük<br />

kıymetinin bir üst bent hükümlerine<br />

göre belirlenebildiği sürece bir alt<br />

bent hükümlerinin uygulanmayacağı<br />

hükümlerine yer verilmiş; anılan<br />

Kanunun 26’ncı maddesinde ise, 24<br />

ve 25’inci madde hükümlerine göre<br />

belirlenemeyen ithal eşyasının gümrük<br />

kıymetinin, Gümrük Tarifeleri ve<br />

Ticaret Genel Anlaşmasının VII’nci<br />

Maddesinin Uygulanmasına Dair<br />

Anlaşmanın, Gümrük Tarifeleri ve<br />

Ticaret Genel Anlaşmasının (GATT)<br />

VII’nci Maddesinin ve bu bölüm<br />

hükümlerinin prensip ve genel hükümlerine<br />

uygun yöntemlerle ve Türkiye’de<br />

mevcut veriler esas alınarak<br />

belirleneceği öngörülmüş; GATT’ın<br />

VII’nci Maddesinin Uygulanmasına<br />

İlişkin Anlaşmanın 17’nci maddesinde<br />

de, bu Anlaşmada yer alan hiçbir<br />

hükmün, gümrük idaresinin, gümrük<br />

kıymetinin belirlenmesi ile ilgili olarak<br />

ibraz edilen tutanak, belge veya<br />

beyannamenin gerçeklik veya doğruluğunu<br />

araştırma hakkını sınırlamayacağı<br />

ve bu hakkı tartışma konusu<br />

haline getirecek şekilde yorumlanamayacağı<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

Yukarıda yer alan hükümlerin<br />

birlikte değerlendirilmesinden, ithal<br />

edilen eşyanın gümrük kıymetinin<br />

belirlenmesinde, öncelikle, satış bedelinin<br />

esas alınması; satış bedelinin<br />

esas alınması için gerekli koşulların<br />

mevcut olmadığının tespit edilmesi<br />

halinde de sırasıyla diğer yöntemlere<br />

başvurulması gerektiği sonucuna<br />

ulaşılmaktadır.<br />

İthalatta uygulanacak gözetim<br />

ve korunma önlemleri, Türk Mevzuatında,<br />

29.1.1995 gün ve 22186<br />

sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan,<br />

26.1.1995 gün ve 4067 sayılı Kanunla<br />

onaylanması uygun bulunan ve<br />

25.2.1995 gün ve 22213 sayılı Resmi<br />

Gazete’de yayımlanan 3.2.1995 gün<br />

ve 1995/6525 sayılı Bakanlar Kurulu<br />

Kararıyla onaylanan Dünya Ticaret<br />

Örgütü Kuruluş Anlaşmasının ekinde<br />

yer alan ve bu anlaşmanın ayrılmaz<br />

parçasını teşkil eden Korunma Tedbirleri<br />

Anlaşması ile yerini almıştır. 63<br />

www.kobiyasam.com.tr


GÖZETİM BAŞLADIĞINDA<br />

KORUMADAN SÖZ EDİLEMEZ<br />

Gözetim uygulamasında, Dış<br />

Ticaret Müsteşarlığınca, yerli üreticilerin<br />

talebi üzerine veya re’sen,<br />

belli bir malın ithalatının, o malın<br />

yerli üreticileri ve ülke ekonomisi<br />

üzerinde olumsuz sonuçlar yaratıp<br />

yaratmadığının tespit edilmesi<br />

amacıyla incelemeye başlanılarak,<br />

inceleme sonucunda gözetim<br />

uygulaması öngörülebilmektedir.<br />

Gözetim uygulaması başlatılması<br />

durumunda, herhangi bir korunma<br />

tedbirinden söz edilemez. Yani bu<br />

aşamada, o malın ithalatında herhangi<br />

bir kısıtlama, vergi oranında<br />

artış, eşik kıymet belirlenmesi veya<br />

ek mali yükümlülük uygulaması söz<br />

konusu olmamaktadır. Sadece, bir<br />

malın ithalatında, yerli üreticilerin<br />

zarar görmesine sebebiyet verebilecek<br />

miktarda artış olup olmadığının<br />

belirlenebilmesi için o malın ithal<br />

seyrinin izlenmesi amaçlanmaktadır.<br />

Bu amacın gerçekleştirilebilmesi<br />

için, sadece o malın ithalatında, Dış<br />

Ticaret Müsteşarlığınca düzenlenen<br />

bir ‘’gözetim belgesi’’nin ibrazı zorunluluğu<br />

getirilir. Gözetim belgesinin<br />

ibrazı zorunluluğu ise, o malın,<br />

belli bir değerin altında kıymetle<br />

ithal edilmek istenmesi durumuna<br />

münhasır olmaktadır.<br />

Gözetim uygulaması öngörülmesi<br />

aşamasında, gözetim önlemi uygulanmasına<br />

karar verilen eşyanın,<br />

belirlenen bir kıymetin altında ithal<br />

edilmek istenilmesi halinde, sadece,<br />

‘’gözetim belgesi’’ ibrazı zorunluluğu<br />

getirildiğinden, bu zorunluluğa<br />

uyulmaması hali, Gümrük Kanunu<br />

hükümlerine göre ek tahakkuk yapılmasını<br />

gerektirir bir durum değildir.<br />

Olayda, davacı tarafından ithal<br />

edilen eşyanın beyan edilen kıymetinin,<br />

2009/8 sayılı İthalatta Gözetim<br />

ve Korunma Uygulanmasına İlişkin<br />

Tebliğde öngörülen 675 Amerikan<br />

Doları/ton birim CIF kıymetin<br />

altında olması sebebiyle, gözetim<br />

belgesi ibrazı zorunluluğu getirilmiş<br />

bulunmaktadır. Tebliğde belirtilen<br />

birim kıymet, eşyanın, Gümrük Kanunu<br />

hükümlerine göre belirlenmiş<br />

gerçek satış bedeli olmadığından,<br />

gözetim önlemlerinin yanlış uygulanması<br />

suretiyle ödenen verginin<br />

iadesi istemiyle yapılan başvurunun<br />

reddine dair karara vaki itirazın reddi<br />

yolunda tesis edilen işlemde ve davayı<br />

reddeden mahkeme kararında<br />

hukuka uyarlık görülmemiştir.”<br />

GÜMRÜKTEKİ EK VERGİ<br />

HUKUKİ DEĞİL<br />

Gerçekten de Danıştay 7’inci<br />

Dairesi’nin belirttiği üzere Gözetim<br />

Uygulaması öngörülmesi aşamasında,<br />

gözetim önlemi uygulanmasına<br />

karar verilen eşyanın, belirlenen bir<br />

kıymetin altında ithal edilmek istenilmesi<br />

halinde, sadece, ‘’gözetim<br />

belgesi’’ ibrazı zorunluluğu getirildiğinden,<br />

bu zorunluluğa uyulmaması<br />

hali, Gümrük Kanunu hükümlerine<br />

göre ek tahakkuk yapılmasını gerektirir<br />

bir durum değildir. Bu halde,<br />

ithalatçıdan alınan ek vergilerin hukuki<br />

dayanağının olmadığı sabittir.<br />

İşbu karar ve uhdemizde emsal<br />

olarak bulunan diğer kararlar<br />

doğrultusunda, ithalatçılar, gözetim<br />

belgesi yükümlülüğünü bertaraf<br />

etmek amacıyla ek ve yüksek oranda<br />

vergi ödemeleri halinde, sonrasında<br />

işbu ödenmiş ek vergilerin iadesi ve<br />

iptali için vergi mahkemeleri önünde<br />

dava açarak fazla ödemeleri iade<br />

alma şansına sahiptirler.<br />

İPTAL DAVALARI GEÇMİŞ<br />

3 YILI KAPSIYOR<br />

Açılan bu davalar ile geriye<br />

doğru üç yıl içinde ödenen vergilerin<br />

iadesi istenebilmektedir. Diğer bir<br />

ifadeyle, işbu ek vergi ödemelerinde<br />

zamanaşımı üç yıldır.<br />

Dava açmadan önce, ilgili Gümrük<br />

İdaresi’ne yazılı başvuru yapıldıktan<br />

sonra idarenin sukut eylemesi<br />

yahut olumsuz cevap vermesine müteakip<br />

vergi mahkemelerinde iptal<br />

davası açılarak ödenen vergilerin faiziyle<br />

birlikte iadesi sağlanmaktadır.<br />

Son olarak; bazı ithalatçılar,<br />

bu tür bir dava açtıklarında Gümrük<br />

İdaresi ile hasım olacaklarını,<br />

ithalatlarının olumsuz etkileneceği<br />

korkusu yaşamaktadır. Belirtmek<br />

isteriz ki bu güne kadar pek çok<br />

dava açılmıştır. Dava açan firmaların<br />

hemen hemen hiçbirisi de bu tür bir<br />

sorun yaşamamıştır.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

64


TEKNOLOJİ<br />

Teknolojik ataklarla<br />

çağ atladılar…<br />

Köklü şirketlerin başarı hikâyeleri incelendiğinde; teknolojik ataklarla<br />

çağ atladıkları ve rakiplerinin hayli önüne geçtikleri görülüyor. Öte<br />

yandan geleceğe ışık tutan bazı teknolojilerin, geçmişin efsanevi<br />

otolarına yeniden hayat verdiğine de şahit olmaktayız.<br />

TEKNOLOJININ çok hızlı gelişmesi<br />

ve bununla beraber dijitalleşmenin<br />

de aynı hızla ilerleyip yaygınlaşması<br />

birçok farklılığı, standardı<br />

ve kolaylığı beraberinde getiriyor.<br />

Sanal gerçeklik, 3 boyutlu baskı<br />

teknolojisi, robot<br />

teknolojileri ve sistemleri gibi birçok<br />

yenilik; bunlara ayak uydurabildikleri<br />

takdirde şirketlere farklı hizmet<br />

tarzları, iş modelleri ve ürünler<br />

ortaya koyma imkânı sağlıyor.<br />

Günümüzün köklü şirketlerinin<br />

teknolojiye nasıl ayak uydurduğunu<br />

ve öncülük ettiğini anlamak için<br />

1900’lerin başına gidelim…<br />

1903 yılında<br />

Ford Motor Şirket’ini kuran Henry<br />

Ford, “herkes için otomobil üretme”<br />

amacıyla yola çıkmıştı. O günlerin<br />

üretim anlayışında bir işçi montaj<br />

hattının tamamından sorumluydu.<br />

Bütün parçalar hazır olunca baştan<br />

sona kadar parçaları monte ediyor<br />

ve bir aracı tamamlaması yaklaşık<br />

9 saat sürüyordu. Bu anlayışla Ford,<br />

1908 yılında 10 bin araç üretebilecek<br />

kapasitede çalışıyordu.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

66


İnsanlar araba almak için sırada<br />

bekliyordu. Henry Ford, bu üretimin<br />

verimsiz olduğundan emindi ve<br />

tüm dünyanın üretim anlayışını değiştirecek<br />

bir fikri vardı: Seri üretim<br />

bandı.<br />

SERİ ÜRETİM BANDI:<br />

ENDÜSTRİ 2.0<br />

Seri üretim bandında işçiler<br />

bir arabanın baştan aşağı montajından<br />

değil, aracın bir parçasının<br />

montajından sorumluydu. Örneğin<br />

bir işçi sadece direksiyonu takmakla<br />

sorumluydu. Bu üretim anlayışıyla<br />

tam 7 yıl sonra üretim kapasitesini<br />

472.000 araca çıkararak yüzde<br />

4000’den fazla artırdı. Bu sistem,<br />

bütün geleneksel şirketlerin üretim<br />

sistemini değiştirdi ve ‘Fordizm’<br />

ismiyle iktisat ve tarih kitaplarında<br />

yerini aldı. Ayrıca bu bir endüstri<br />

devrimiydi: Endüstri 2.0<br />

2000’lere doğru geldiğimizde<br />

ise farklı bir devrim örneği karşımızda<br />

çıkıyor. Kitap satmak amacıyla<br />

Jeff Bezos tarafından 1994 yılında<br />

kurulan Amazon, Kindle ile e-ticareti<br />

farklı bir boyuta taşımıştı:<br />

e-kitap. Bu hizmetin kuruluşunun<br />

ardından her geçen yıl e-kitap<br />

satışı basılı<br />

kitap<br />

satışını katlayarak artmaya devam<br />

etti. Günümüzde ise Amazon, dünyanın<br />

en büyük e-ticaret platformlarından<br />

biri haline geldi.<br />

Ford ve Amazon bu yenilikleri<br />

uyguladıklarında henüz yeni sayılabilecek<br />

şirketlerdi. Yeniliklere yelken<br />

açmak ve adapte olmak onlar açısından<br />

kolaydı. Belirli bir maziye sahip<br />

köklü şirketlerin bu değişimlere<br />

ayak uydurabilmede zorlandıkları;<br />

yıllarca sürdürdükleri geleneksel<br />

anlayış modelini değiştirmede ve<br />

çağı yakalama hamlesinde çekimser<br />

davrandıkları görülüyor.<br />

TOYOTA, 60 YIL HİBRİTTEN<br />

UZAK DURDU<br />

Örnek vermek gerekirse 1937<br />

yılında kurulan Toyota, tam 60 yıl<br />

boyunca sadece yakıtla çalışan<br />

araç üretti. Oysa hibrit araç teknolojisi<br />

1900’lerin başından beri mevcuttu.<br />

Toyota bu teknolojiyi devreye<br />

sokmada bilinçli olarak geç kaldı.<br />

Ancak 1997 yılına gelindiğinde 60<br />

yıllık anlayışını nihayete erdirerek<br />

ilk hibrit aracını üretti. Halihazırda<br />

dünyanın en büyük hibrit araç üreticilerinden<br />

biri konumunda.<br />

KLASİK VOLKSWAGEN<br />

MİNİBÜSLERE ELEKTRİK AŞISI<br />

Bazı şirketler geleneksel anlayışından<br />

son<br />

TEKNOLOJİ<br />

teknolojiye yol alırken baştan aşağı<br />

bir evrim süreci yaşarken; bazıları<br />

ise bu ikisini bir arada yapmayı<br />

tercih ediyor. <strong>Yıl</strong>lar boyunca ikonlaşarak<br />

insanların aklına kazınan<br />

tasarımlar, son teknolojiye evrildiğinde<br />

oldukça başarılı ürünler<br />

ortaya çıkabiliyor. Geleneksele<br />

sadık kalarak üretilen son teknoloji<br />

ürünlerine en güzel örneklerden biri<br />

Volkswagen’in elektrikli minibüsleri.1960’larda<br />

rock gruplarının<br />

konserlerine giderken veya hippilerin<br />

dünyayı dolaşırken kullandığı<br />

aklımıza kazınan Volkswagen<br />

minibüslerin kısa süre önce birebir<br />

aynı tasarımla elektrikle çalışanları<br />

üretildi. Aynı zamanda dijital<br />

asistan ve yüz tanıma sistemiyle de<br />

donatılan bu minibüsler, geleneksel<br />

tasarımları sevmekle birlikte<br />

yeni teknolojilere de ilgi duyanları<br />

cezbedecek.<br />

EFSANEVİ FORD MUSTANG DA<br />

ELEKTRİKLENDİ<br />

Eski ve ikonik otomobillerin son<br />

teknolojiyle yeniden üretilmesine<br />

başka bir örnek ise ABD’den geldi.<br />

Bir start-up tarafından efsanevi<br />

model Ford Mustang’in elektrikli<br />

versiyonu üretildi. 469 beygirlik motor<br />

gücüyle 1960 model Mustang<br />

ile tasarım açısından birebir aynı<br />

olan bu araç, Mustang hayranlarının<br />

hayli ilgisini çekecek.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

67


OTOMOTİV<br />

Otomotivde Çin<br />

ağırlığını artırıyor<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

68<br />

Mercedes Benz’i üreten Daimler AG hisselerinin yaklaşık yüzde 15’i artık Çinli<br />

firmalara ait. Çin, otomotiv sektöründe ana aktör haline gelmeyi başladı.<br />

GEÇTIĞIMIZ temmuz ayının<br />

sonlarına doğru dünya ekonomi<br />

piyasalarına duyurulan haberle;<br />

en fazla tanınan otomotiv<br />

markalarından Mercedes-Benz’i<br />

üreten Alman firması Daimler<br />

AG’nin Çinli yatırımcılarla yürüttüğü<br />

ortaklık denklemi daha ileri bir<br />

boyuta taşındı.<br />

Çin otomotiv şirketlerinden<br />

Beijing Automotive Industry<br />

Holding Co. (BAIC), Daimler<br />

hisselerinin yüzde 5’ini satın aldı.<br />

2018’de de Daimler’in yüzde 9,7’lik<br />

hissesi 7,3 milyar Avro karşılığında<br />

Çinli otomobil üreticisi Geely’nin<br />

olmuştu. Böylelikle Çin’in Daimler<br />

AG’deki payı yüzde 14,7 gibi hayli<br />

yüksek bir orana yükseldi.<br />

ÇİNLİ GEELY’NİN AVRUPA<br />

ATAKLARI<br />

Daimler AG’deki en büyük<br />

yatırımcı konumuna erişen Geely,<br />

otomotiv gündemine yansıyan<br />

bilgilere göre Daimler’le elektrikli<br />

otomobilde de işbirliği planları<br />

içinde. Geely daha öncesinde<br />

İsveç’in Volvo’suna ile İngiliz spor<br />

otomobil firması Lotus’a sahip<br />

olarak dikkatleri üzerine çekti.<br />

Ayrıca Daimler’e ait Smart’ın<br />

yüzde 50’si de <strong>2019</strong> Mart’tan<br />

beri Geely’de. Smart’ın yeni<br />

modellerinin tümü Geely’nin<br />

Çin’deki fabrikasında imal edilecek<br />

ve elektrikle çalışacak.<br />

Aslında Daimler ile hisselerinin<br />

yüzde 5’ini devrettiği BAIC<br />

arasındaki işbirliğinin temelleri 15<br />

yıl evveline dayanıyor. Daimler’in,<br />

Hong Kong’da faaliyetlerini<br />

sürdüren BAIC Motor’da 2013’ten<br />

bu yana payı var. Öte yandan<br />

Daimler, Mart <strong>2019</strong>’da BAIC’in yan<br />

kuruluşu Beijing Electric Vehicle<br />

Co.’nun (BJEV) yüzde 3,93’unu<br />

bünyesine kattı.<br />

ÇİN-ALMAN İŞBİRLİĞİNİN<br />

ARKA PLANI<br />

Son anlaşmanın BAIC’le<br />

ortaklıklarını güçlendireceğini ve<br />

uzun solukla hale getireceğini<br />

ifade eden Daimler AG Yönetim<br />

Kurulu Başkanı Ola Kallenius,<br />

gelişmenin kendi açılarından ne<br />

anlama geldiğini şöyle anlattı:<br />

“Aynı zamanda yatırım şirketimizin<br />

stratejisine ve gelecekteki<br />

potansiyeline duyulan güvenin<br />

bir işaretidir. Çin pazarı, bizim için<br />

sadece satışlar için değil, aynı<br />

zamanda ürün geliştirme ve üretim<br />

için de başarımızın çok önemli bir<br />

dayanağıdır.”<br />

BAIC Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Xu Heyi ise durumu “Ortaklığımızı<br />

Çin – Alman işbirliğinin harika bir<br />

örneği ve ülkelerimizin şirketleri<br />

arasındaki işbirliğinin bir modeli<br />

olarak görüyoruz.” ifadesiyle<br />

değerlendirdi.


TEKNOLOJİ<br />

Apple Watch 4<br />

çok daha hızlı…<br />

Öncesinde Apple Watch 3 kullandıysanız, Watch 4’teki hızın<br />

en az iki kat fazla olduğunu hemen anlayacaksınız. 64 bitlik çift<br />

çekirdekli işlemciyle hızda büyük bir artış söz konusu.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

70<br />

MEHMET HAYDAR<br />

APPLE Watch Series 4, Apple’ın<br />

yeni iPhone modelleriyle<br />

birlikte yaklaşık bir yıldır<br />

piyasada. Serinin bir<br />

önceki modeli<br />

Watch 3’e ‘sim<br />

kart’ özelliği<br />

ekleyerek büyük bir heyecan<br />

oluşturan Apple, Watch 4’te de<br />

uygulamadan vazgeçmemiş.<br />

Ancak ülkemizde henüz bu özellik<br />

kullanılamıyor. Aynı sorun üçüncü<br />

modelde de vardı ve bunun aktive<br />

edilmesi için çalışmalar yapıldığı<br />

söyleniyordu. Henüz o bitmeden<br />

serinin dördüncü ürünü çıktı bile.<br />

WATCH 4’ÜN AYIRT EDICI<br />

ÖZELLIKLERI<br />

Watch 4’te ekran boyutu<br />

önceki sürümlere göre yüzde<br />

30 oranında arttırılmış. 40<br />

mm ve 44 mm olmak<br />

üzere iki farklı boyut<br />

seçeneğiyle satılıyor.<br />

Böylelikle<br />

hem sosyal<br />

medya<br />

bildirimlerini<br />

görüntülemek kolaylaşmış,<br />

hem de harita kullanımı<br />

daha tatmin edici hale getirilmiş.<br />

Apple, Watch Series 4’te ekranı<br />

büyüterek bir bakıma kullanıcıların<br />

taleplerine karşılık vermiş.<br />

Ancak hemen belirtmek gerekir<br />

ki sosyal medya gönderilerini<br />

ve bildirimlerini saat üzerinden<br />

takip etmek gözler açısından hâlâ<br />

yorucu ve zor.<br />

Apple ayrıca takvim, harita ve<br />

fotoğraflar uygulamalarını ekran<br />

boyutuna göre uyarlamış. Görselliğin<br />

öne çıktığı bu uygulamalar,<br />

Apple Watch 4’te çok daha rahat<br />

kullanılır hale gelmiş.<br />

Apple Watch 3 kullanmış<br />

biriyseniz Watch 4’teki hızın en<br />

az iki kat fazla olduğunu hemen<br />

anlayacaksınız. 64 bitlik çift<br />

çekirdekli işlemciyle hızda büyük<br />

bir iyileştirmeye gidilmiş. Böylece<br />

uygulamalar, güncellemeler, geri


yüklemeler hatta telefonun açılışı<br />

bile önceki sürümlere nazaran<br />

çok daha hızlı gerçekleşiyor.<br />

Ayrıca jiroskop ve ivmeölçer gibi<br />

donanım iyileştirmeleriyle cihaz<br />

bir önceki sürüme kıyasla çok<br />

daha fazla güçlendirilmiş.<br />

30 SANIYEDE EKG!<br />

Artık oturduğunuz yerden<br />

Watch 4 sayesinde parmağınızı<br />

30 saniye kadar bir tuşa basılı<br />

tutarak Elektrokardiyogram (EKG)<br />

çekmek de mümkün olacak. Sağlığınızla<br />

ilgili birçok veriyi analiz<br />

edebilen bileğinizdeki bu cihaz,<br />

size bundan böyle kalp ritmi<br />

düzensizliklerinizi de bildirecek.<br />

Yeni cihazda, sağlık sensörleri ve<br />

uygulamaları önceki sürümlere<br />

göre çok daha fazla geliştirilmiş.<br />

Fakat EKG uygulaması her ülkede<br />

kullanımda değil.<br />

Kalp atış hızı sensörüne sahip<br />

olan Apple Watch Series 4; 50<br />

metreye kadar suya dayanıklı<br />

olarak dizayn edilmiş. İlk iki sürüme<br />

göre suya dayanıklılık oldukça<br />

güçlendirildiğinden Watch 4’le<br />

gönül rahatlığıyla duşa, havuza<br />

ve denize girebilir; hatta telefon<br />

görüşmesi yapabilirsiniz.<br />

Saatin sağlık açısından bir<br />

diğer özelliği ise düşmeniz veya<br />

bayılmanız halinde acil çağrı göndermesi.<br />

Verileriniz üzerinden bir<br />

sıkıntı algılıyorsa size acil çağrı<br />

tavsiyesinde bulunan akıllı<br />

saat; daha tehlikeli durumlarda<br />

bu çağrıları<br />

otomatik olarak<br />

yapıyor. Bu teknolojiyle bileğinizde<br />

otomatik bir doktor özelliği<br />

geliştirilmiş oluyor. Apple, Watch<br />

serisinin her sürümünde sağlık<br />

özelliklerini itinayla tasarlayıp<br />

geliştiriyor.<br />

PIL VE KAYIŞTA SON DURUM<br />

Saatin pil ömrü önceki<br />

modellere göre değişmemiş.<br />

Normal kullanımda 18, egzersiz<br />

modundaysa 6 saat. Pil ömründe<br />

beklenen iyileştirme bu sürümde<br />

de gerçekleşmiş değil.<br />

Serinin yeni ürününün uzay<br />

grisi, gümüş, altın gibi birçok yeni<br />

kayış ve kordon seçeneği var.<br />

Saatin Nike ve Hermès modelleri<br />

de mevcut.<br />

SES VE SIRI FARKLARI<br />

Yeni modelde desibel de<br />

yükseltilmiş. Hem hoparlör hem<br />

de mikrofon ses gücü anlamında<br />

geliştirilmiş. Apple’ın açıklamasına<br />

göre iyileştirme oranı yüzde<br />

50. Kulaklıksız ve dış ortamda<br />

yapılan görüşmelerde performansın<br />

arttığı görülüyor.<br />

Apple Watch 4’te, Siri’yle<br />

iletişim ise daha kolay ve hızlı<br />

TEKNOLOJİ<br />

hale getirilmiş. İşlemci gücü sayesinde<br />

Siri, size daha hızlı yanıt<br />

veriyor; üstelik “Hey Siri!” diye<br />

seslenmeye gerek duymaksızın<br />

bileğinizi kaldırmanız yeterli oluyor.<br />

Üstelik Siri’nin sesli biçimde<br />

cevap verdiğini gördüğünüzde,<br />

önceki modellerle arasındaki geliştirme<br />

farkını da anlayacaksınız.<br />

TÜRKIYE SATIŞ FIYATI<br />

Apple Watch Series 4’ün ilave<br />

donanımsız fiyatı 40 mm olanda<br />

3.099,00 TL, 44 mm olanda ise<br />

3.299,00 TL. Türkiye şartlarında<br />

elbette pahalı bir cihaz.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

71


GİRİŞİMCİLİK<br />

BU SIZIN EN<br />

GÜZEL MASALINIZ<br />

Anne olduktan sonra<br />

doğum fotoğrafçılığı<br />

yapmaya karar<br />

veren gazeteci Çağla<br />

Ateş, “Bir bebeğin<br />

doğumuna tanıklık<br />

ettiğim andan<br />

itibaren gönlümdeki<br />

tek şey buna sonsuza<br />

kadar devam<br />

etmekti.” diyor.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

72


GİRİŞİMCİLİK<br />

DOĞUM; dünya hayatının en<br />

mucizevî olayı. Ve kadın… İnsan<br />

neslinin devamlılığını sağlayan olayın<br />

kahramanı. Bu denli hayatiyet<br />

ve önem arz etmesine rağmen,<br />

doğumdaki hikmetlere ve mesajlara<br />

tam odaklanabildiğimiz söylenemez.<br />

Çoğu insan için sıradan ve<br />

rutindir bir insanın dünyaya geliş<br />

hikâyesi.<br />

Çağla Ateş, hem bir anne,<br />

hem de başarılı bir iletişimci ve<br />

gazeteci. Mesleki kariyeri hakkında<br />

verdiği bir kararla doğum olayındaki<br />

olağanüstülüğü, güzelliği ve sıra<br />

dışılığı fotoğraflamaya; o anları,<br />

duyguları ve deneyimleri ölümsüzleştirmeye<br />

başladı. Fotoğrafçılık<br />

mesleğinde çok özel ve farklı bir<br />

temaya yoğunlaşarak kadın girimciler<br />

arasına adını yazdırdı.<br />

FOTOĞRAF MAKİNESİ VE<br />

ANNELİK BİRLEŞİNCE…<br />

Doğum fotoğrafçılılığına nasıl<br />

yöneldiğini şöyle anlatıyor Ateş:<br />

“Bir gün hayatımın en mucizevî gününü<br />

yaşayıp anne oldum… Sahip<br />

olduğum profesyonel makinem<br />

ve annelik birleşince benim için<br />

dönüm noktası oldu. Bir bebeğin<br />

doğumuna tanıklık ettiğim andan<br />

itibaren gönlümdeki tek şey buna<br />

sonsuza kadar devam etmekti.”<br />

“Üreten, düşünen, yaratıcı ve<br />

katma değerli kurumların temelinde;<br />

ekonomiye ve dünyaya<br />

varlığıyla her anlamda derinlik<br />

katan kadın zekâsı ve kadın emeği<br />

var. Bu kadınlar, bu kurumlarda<br />

yetiştikten sonra risk alıp kendi<br />

yolunu çizebiliyor. Ben de bunlardan<br />

biri oldum.” diyen Ateş,<br />

uzun yıllar kurumsal firmalarda<br />

çalıştıktan sonra “Bu sizin en güzel<br />

masalınız” mottosuyla yola çıkarak<br />

“Bir Doğum Masalı” adıyla kendi<br />

markasını oluşturuyor.<br />

“HEP HİKÂYESİ OLAN<br />

FOTOĞRAFLAR ÇEKTİM”<br />

n Fotoğrafçılık serüveniniz ne<br />

zaman başladı?<br />

Fotoğrafla üniversite yıllarında<br />

en temel derslerimden biri olarak<br />

tanıştım. Marmara Üniversitesi<br />

İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü<br />

mezunuyum. İlk buluşmamız<br />

Marmara İletişim Haber Ajansı’nda<br />

oldu. Atölyede alanında uzman<br />

öğretim görevlilerinden, fotoğraf<br />

sanatçılarından ve foto muhabirlerinden<br />

dersler aldım. Hep hikâyesi<br />

olan, anı yaşatan fotoğrafları<br />

çekmeyi sevdim. Zaten gazetecilik<br />

okuduğum için süreç beni foto<br />

muhabirliğine, ardından televizyonculuğa<br />

götürdü.<br />

“İLETİŞİM, FOTOĞRAF VE<br />

ANNELİĞİ HARMANLADIM”<br />

n Doğum fotoğrafçılığı fikri nasıl<br />

oluştu?<br />

Bir canlının dünyaya gelişine<br />

tanıklık ettiğim andan itibaren<br />

gönlümdeki tek şey buna sonsuza<br />

kadar devam etmekti. Bu ana<br />

ortak olduğum ilk doğum kendi<br />

doğumum oldu. Kızım Zeynep’in<br />

dünyaya geldiği an öyle mucizevî<br />

bir andı ki; bu anı tekrar yaşamalıydım,<br />

ileride kızıma göstermeliydim,<br />

eşimin tepkilerini görmeliydim,<br />

ah keşke o anı görseydin demek<br />

istediğim herkese bunu bir şekilde<br />

anlatabilmeliydim. Bunun tek yolu<br />

ise doğum fotoğrafı ve doğum filminden<br />

geçiyordu. Kendi doğumumu<br />

her izlediğimde o ana tekrar<br />

dönebiliyordum ama istediğim<br />

şey bunu sürekli yaşamaktı. Sahip<br />

olduğum profesyonel makinam ve<br />

annelik birleşince benim için dönüm<br />

noktası oldu. Meslek hayatım<br />

boyunca medya, halkla ilişkiler ve<br />

kurumsal iletişim çalışmalarının<br />

her alanında fotoğraf ve kameralarla<br />

iç içe oldum. İşim gereği<br />

her şeye fotoğraf gözü ile bakıyordum,<br />

şimdi de anneydim. İletişim,<br />

fotoğraf ve anneliği harmanladım.<br />

Ortaya işimi aşkla yaptığım bir<br />

meslek çıktı.<br />

“HER DOĞUMUN AYRI BİR<br />

HİKÂYESİ VAR”<br />

n Doğum olayını bir gazeteci olarak<br />

nasıl yorumluyorsunuz?<br />

Gazetecilik, iletişimin bir türüdür;<br />

anlam olarak amacı olan hikâyeciliktir.<br />

Dünyayı anlayabilmeleri için<br />

insanlara bilginin, düşüncenin ve<br />

duyguların aktarılmasıdır. Doğumun<br />

temelinde de “öykücülük”<br />

vardır. İnsanların yaşamlarını<br />

sürdürebilmek için ihtiyaç duydukları<br />

üreme duygusundan, doğum<br />

anında yaşanan hislerden, insan<br />

ırkının doğum mucizesi karşısında<br />

nasıl birleştiğine dair devam eden<br />

bir süreç var. Her doğumun ayrı bir<br />

haber değeri, ayrı bir hikâyesi var.<br />

İlk defa anne olanlar, duygulanan<br />

babalar, baskı altındaki doktorlar,<br />

yıllarca bu anı bekleyenler gibi...<br />

“AİLE, TARZINA UYGUN<br />

FOTOĞRAFÇIYLA ÇALIŞMALI”<br />

n Aileler doğum fotoğrafçısı seçerken<br />

nelere dikkat etmeli?<br />

Öncelikle aile ne istediğini bilmeli,<br />

ardından kendi tarzına uygun<br />

fotoğrafçılar arasında arayışa<br />

girmeli. Siz doğal fotoğrafları mı<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

73


GİRİŞİMCİLİK<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

74<br />

seviyorsunuz, daha çok pozlandırılmış<br />

mı, yoksa konseptler mi ilginizi<br />

çekiyor? Seçtiğiniz fotoğrafçıyla<br />

stiliniz birbirine uyuyor mu buna<br />

bakmalısınız. Doğum hikâyeciniz<br />

aynı anda doğum belgeselinizi<br />

de çekebilecek mi? Albümlerinin<br />

kalitesi nasıl? Ardından o kişiyle<br />

telefonla, mümkünse yüz yüze<br />

tanışmalısınız. En özel anınızı paylaşacaksınız,<br />

belki saatlerce birlikte<br />

bekleyeceksiniz, bazen fotoğraf<br />

çekmeyi bırakıp elinizi tutacak, en<br />

yakınınızın giremediği doğumunuzda<br />

yanınızda o kişi olacak, bebeğinizi<br />

o pozlandıracak. Sizi daha iyi<br />

anlayabilmesi için bu kişinin daha<br />

önce doğum sürecini yaşamış<br />

olması, önce bebeğin güvenliğine<br />

önem vermesi, enerjisinin yüksek<br />

olması ve sizin anlaşabilmeniz çok<br />

önemli; çünkü bu sizin en güzel<br />

masalınız.<br />

n Daha ziyade hangi doğumlara<br />

eşlik ediyorsunuz?<br />

Hem normal hem sezaryen doğumlara<br />

giriyorum.<br />

“SUDA DOĞUMU ÇEKERKEN<br />

ÇOK ETKİLENDİM”<br />

n Sizi en çok etkileyen doğum<br />

hangisi oldu?<br />

Normal doğumun bir çeşidi olan<br />

suda doğumu çekerken çok etkilenmiştim.<br />

n Size göre suda doğumu, diğer<br />

doğum metotlarından farklı<br />

kılan ne?<br />

Her şey akışında ilerliyor, hiçbir<br />

müdahalede bulunulmuyor. Işıklar<br />

sönüyor, mumlar yakılıyor, anne<br />

suyun etkisiyle iyice sakinleşiyor,<br />

havuza giriyor, suyun içinde<br />

denizkızı gibi adeta süzülüyor. Eşi<br />

belki başucunda belki suyun içinde<br />

ona destek oluyor. O an görünmez<br />

oluyorum. Ortamın büyüsünü bozmamak<br />

için doğal akışında, az ışıklı<br />

bir ortamda, varlığımı unutturarak<br />

çekim yapıyorum. Yalnızca suda<br />

değil, doğal doğumların tamamında<br />

süreç bu şekilde işliyor.<br />

“DOĞUM FİLMLERİ ŞİİR<br />

GİBİ…”<br />

n Olayı görüntüleyen, annenin o<br />

süreçteki her halini bilen biri<br />

olarak suda doğumu tavsiye<br />

eder misiniz?<br />

Türkiye’de suda doğum ne yazık<br />

ki çok az yapılıyor. Dr. Yusuf Olgaç<br />

sıklıkla gerçekleştiriyor. Ben doğum<br />

yaptığım zaman böyle bir fırsatım<br />

olsaydı deneyimlemeyi çok isterdim.<br />

Bizim aklımızda hep filmlerde<br />

çığlık çığlığa doğum yapan kadınların<br />

sahneleri kaldı. Oysa şimdi<br />

görüyorum ki işin aslı bu değilmiş;<br />

önemli olan süreci doğru anlamak<br />

ve hissetmekmiş. Şimdi o film<br />

sahnelerinin yerini şiir gibi doğum<br />

filmleri aldı.


Hayalini Kurduğunuz Düğünü<br />

Biz Gerçekleştirelim.<br />

Muhteşem bir balo salonu ve tecrübeli<br />

organizasyon ekibimiz ile hizmetinizdeyiz.<br />

<br />

REZERVASYON 0 (216) 680 42 00<br />

www.limakeurasia.com<br />

www.limakeurasia.com<br />

milimetretasarim.com<br />

LIMAK CYPRUS<br />

LIMAK DELUXE HOTEL CYPRUS<br />

BAFRA / KIBRIS<br />

DELUXE HOTEL<br />

BAFRA / KIBRIS


SAĞLIK<br />

“SUDA DOĞUMUN<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

76<br />

kıymeti son<br />

dönemde anlaşıldı”<br />

Suda doğumun Türkiye’de de giderek yaygınlaştığı bilgisini veren<br />

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Yusuf Olgaç;<br />

yöntemi, uygun olan her anne adayına önerdiklerini söyledi.


SAĞLIK<br />

n Suda doğum yöntemi dünyada ne<br />

kadar zamandır uygulanmakta ve<br />

nasıl yapılmakta?<br />

Tarih boyunca suyun ağrıları azaltma<br />

ve rahatlama amacıyla kullanıldığı<br />

bilinmekte. Eski Mısır’da suda doğum<br />

olduğundan söz edilmekte. Kayıtlara<br />

geçen ilk suda doğum 1803 yılında<br />

rastlantı sonucu Fransa’da gerçekleşiyor.<br />

Doğum süreci uzayan ve şiddetli<br />

ağrılar çeken Fransız bir kadın,<br />

sıcak su dolu küvete oturduğunda<br />

ağrılarının hafiflediğini hissediyor ve<br />

daha kolay bir doğum yapıyor. Yöntem<br />

1960’larda Rusya’da, 1970’lerde<br />

Fransa’da, 1980’lerde İngiltere’de<br />

uygulanmaya başlıyor. 1985-1999<br />

yılları arasında bu ülkelerde 150<br />

bin suda doğum oldu. Günümüzde<br />

Almanya, Hollanda ve özellikle diğer<br />

Kuzey Avrupa ülkelerinde bir seçenek<br />

olarak sunulmakta.<br />

Suda doğum; kasılmaların yoğunlaştığı<br />

doğumun aktif döneminden<br />

itibaren annenin 36-38 derece<br />

sıcaklıktaki bir doğum havuzunun<br />

içinde olmasıdır. Suya doğum ise<br />

bebeğin doğumunun havuzun içinde<br />

gerçekleşmesidir. Suda doğumun<br />

esas amacı, doğumdan önceki süreçte<br />

annenin sıcak suyun rahatlatıcı<br />

etkilerinden yararlanmasıdır. İngiliz<br />

Kraliyet Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Uzmanları Derneği’nin (RCOG)<br />

2009’da “bütün sorunsuz gebeliklerde<br />

bir tercih olarak sunulması<br />

gerektiği görüşünü ortaya koymasıyla”<br />

yaygınlaştı. Hâlihazırda İngiltere’deki<br />

doğumların yüzde 30’ü suda<br />

doğum, yüzde 5’i de suya doğumla<br />

olmaktadır. Türkiye’de de 20 yıldır<br />

uygulanmakta.<br />

SUDA DOĞUMUN YARARLARI<br />

n Diğer yöntemlerle kıyasladığımızda<br />

suda doğum anne adayına ne<br />

gibi avantajlar sağlıyor?<br />

Suda doğum; Hidrotermal (perinede,<br />

vajinada ve serviks’te rahatlama ) ve<br />

hem Hidrokinetik (suyun meme başını<br />

uyarmasına bağlı olarak endojen<br />

oksitosin salınımı) etkileri sağlar.<br />

Sıcak suyun gevşetici etkisiyle doğum<br />

ağrıları azalır. Vücut ısısındaki<br />

havuzda olmak anneyi sakinleştirir.<br />

Vücudun su ile kaplanması psikolojik<br />

açıdan mahremiyet duygusu<br />

verdiğinden anne kendisini daha<br />

güvende hisseder. Gebenin göreceli<br />

ağırlıksızlığı harcanan enerjiyi azaltır<br />

ve anneyi destekler. Suyun kaldırma<br />

kuvveti, annenin kendini daha<br />

hafif ve rahat hissetmesini sağlar.<br />

Anne suyun içinde daha kolay<br />

hareket eder ve rahat bir şekilde yer<br />

değiştirebilir. Böylece aktif doğum<br />

pozisyonlarını daha iyi yapabilir. Tüm<br />

bunlar annenin doğuma odaklanmasına<br />

yardımcı olur. Ayrıca suyun<br />

sıcaklığı sayesinde yorgun düşen<br />

rahme daha fazla kan ve oksijen<br />

ulaşır. Suyun etkisiyle vajinanın<br />

çıkım noktası daha esnek hale gelir.<br />

Doğumda oluşabilecek yırtık, sıyrık<br />

ve epizyotomi (vajinal kesi) oranları<br />

azalır.<br />

Suya doğumun bebeğin psikolojisini<br />

olumlu etkilediği yönünde bir kanıt<br />

yok. Ancak hekim ve ebeler suya doğan<br />

bebeklerin daha sakin olduğunu<br />

ve daha az ağladığını; suyun daha<br />

yumuşak ve stressiz bir doğuma<br />

imkân sağladığını düşünülmekte.<br />

“ANNE ADAYI SUDA DOĞUMA<br />

UYGUN OLMALI”<br />

n Suda doğum için hangi koşullar<br />

gereklidir?<br />

Suda doğum aslında doğal bir<br />

doğumdur. Ailenin hazırlık eğitimi<br />

alması tercih edilir. Suda doğum için<br />

panik olunmayacak ve huzurlu bir<br />

ortam oluşturulmalıdır. Suyun içinde<br />

anne ile sağlık personeli arasında<br />

güven bağı kurulmalıdır. Anne suda<br />

doğum için uygun bir aday olmalıdır.<br />

Hekim tarafından riskli durumlar<br />

gözden geçirilmelidir. Aileye destek<br />

olacak hekim ve ebenin suda doğal<br />

doğum konusunda eğitimli ve istekli<br />

olmaları gerekir. Hastanede acil<br />

durumlar için yeterli personel ve<br />

ekipman bulunmalıdır.<br />

n Her anne adayı suda doğum<br />

yapabilir mi?<br />

Bahsettiğimiz olumlu etkilerinden<br />

faydalanmak isteyen anne adayları<br />

suda doğum yapma kararını doktorlarıyla<br />

birlikte verecektir. Ancak<br />

suda doğum; annede hipertansiyon<br />

ve kontrolsüz diyabet; 4,5 kilogram<br />

üzeri iri bebek, annenin obezite<br />

sınırının üzerinde kilolu olması, erken<br />

doğum veya bebekte gelişim geriliği,<br />

makat geliş, ikiz gebelik, bebeğin<br />

kalp atışlarında bozulma, anne<br />

rahminde kaka yapılması, annenin<br />

genital bölgesinde aktif enfeksiyon,<br />

ıkınma döneminin uzaması, annede<br />

panik ya da isteksizlik, kanama<br />

şüphesi ve annede HIV veya hepatit<br />

enfeksiyonu gibi durumlarda önerilmemektedir.<br />

“TÜRKİYE’DE DE<br />

YAYGINLAŞMAYA BAŞLADI”<br />

n Ülkemizdeki yaygınlık durumu<br />

nedir peki?<br />

Ülkemizde suda doğum 20 yıldır<br />

sınırlı sayıda merkezde yapılsa da,<br />

kıymeti son dönemde anlaşıldı ve<br />

yaygınlaşmaya başladı. Özellikle<br />

Sağlık Bakanlığı teşvik edici kararlar<br />

aldı. SGK özel hastanelere suda<br />

doğum için fazladan maddi destek<br />

sağlamaya başladı. Bazı devlet hastanelerinde<br />

suda doğum merkezleri<br />

kuruldu. Suda doğum kursları ve<br />

bu eğitimlere katılan hekim ve ebe<br />

sayısı artmakta. Yöntemin zamanla<br />

daha çok tercih edileceğini ve bu<br />

imkânı sağlayan hekim ve sağlık<br />

kuruluşlarının sayısının çoğalacağını<br />

düşünüyorum. Bazı özel hastanelerde<br />

doğum ücretlerini çok arttırmayacak<br />

şekilde (750-1000 lira<br />

havuz kullanım bedeli) suda doğum<br />

hizmeti verilmektedir. Doğuma hazırlanan<br />

tüm gebelere ‘su gibi akan<br />

bir doğum’ dilerim.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

77


SÖYLEŞİ<br />

Atların Dünyasına<br />

Yolculuk…<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

78<br />

Özünüz doğaya dönerek deşarj olmak ve enerjiyle dolmak istiyorsanız<br />

gidebileceğiniz en güzel ve doğru adreslerden biri PADOK Premium<br />

Hotel & Stables. Butik otel ve atlıspor klübü hizmeti veren merkez,<br />

Cevat Şakir’in “gör de yaşa” dediği Gökova’da.<br />

AYŞEGÜL ÇAKIR<br />

YEŞILIN ve mavinin eşsiz huzuru<br />

içinde sakince zaman geçirmek; can<br />

dostlarımız atlarla, kuşlarla ve sincaplarla<br />

buluşmak… Dalından meyve<br />

tatmak… Hayatın sesini dilediğin<br />

kadar açmak ya da tamamen sessize<br />

almak...<br />

Ve sonuç olarak, “gerçekten”<br />

nefes almak, anda varolmak… Sığınak<br />

misali , sadece sana ait zamanlar,<br />

sadece senin istediğin gibi, ister tek<br />

başına ister sevdiklerinle…<br />

Hemen her gün kent yaşamının<br />

stres dolu kalabalık ortamından yakınır,<br />

kısa bir süre için de olsa kaçma<br />

hayalleri kurarız. İşin aslı, özümüze<br />

yani doğaya dönerek hem deşarj<br />

olma hem de enerjiyle dolma isteği<br />

değil midir?<br />

PADOK Premium Hotel & Stables,<br />

yaklaşık 10 yıl once doğanın kulağınıza<br />

huzuru fısıldadığı yerde, tam<br />

da Cevat Şakir’in , “Gökova’yı gör de<br />

yaşa!” sözünü doğrularcasına yaşam


enerjinizi yükselten bu yeryüzü<br />

cennetinde kurulmuş; butik otel ve<br />

atlıspor klübü olarak hizmet veren<br />

özel bir merkez.<br />

20 dönüm civarında arazi üzerine<br />

konuşlanan tesisin konaklama<br />

bölümünde üst düzey otel konforunda<br />

çok şık dekore edilmiş odalar,<br />

restoran ve havuz bulunuyor. Ancak<br />

en keyifli bölüm, sırtını çam ormanlarına<br />

dayamış ahırlar, açık ve<br />

kapalı manej alanları. Atların çok iyi<br />

bakıldığını görmek , gösterilen ilgi ve<br />

özen yüreğinizi ısıtıyor. Efe ile Mars’ı<br />

da unutmayalım! İlk karşılaşmada<br />

heyecanlı havlamalarına aldanmayın,<br />

misafirperverlikleri efsanedir bu<br />

oyuncu dostların.<br />

Dünya üzerinde sayısı bir elin parmaklarını<br />

geçmeyecek tesislerden<br />

biri olan uluslararası standartlardaki<br />

bu ödüllü işletmeyi daha yakından<br />

tanımak ve dikkat çekici çalışmalarına<br />

dair bilgi almak üzere Göksun ve<br />

Gökhun Çilingir’le biraraya geldik.<br />

n PADOK sadece otel ve atlıspor<br />

klübü olarak değil; sizlerin çalışmaları<br />

ve binicilik alanındaki<br />

faaliyetleriniz nedeniyle de özel<br />

bir merkez olarak anılıyor. Daha<br />

yakından tanımak için hikayesini<br />

sizden dinleyelim.<br />

Gökhun: 7 yaşından beri binicilik<br />

sporuyla uğraşıyorum, 14 yaşından<br />

sonra lisanslı olarak profesyonel<br />

spor hayatıma başladım, 2009’da<br />

İstanbul’da Genç Yetişkinler Türkiye<br />

2’nciliği, 2010-<strong>2019</strong> arası ise gerek<br />

uluslararası gerek Türkiye içinde<br />

şampiyonalarda ve özel kupalarda<br />

birçok derecelerim var. Ayni zamanda<br />

Türkiye Binicilik Federasyonu Muğla İl<br />

Temsilcisi’yim. 2011 yılının başlarında<br />

Padok Otel & Atlı Spor Kulübü’nün<br />

açılışını gerçekleştirdik. Burada Binicilik<br />

faaliyetlerinin dışında alternatif turizme<br />

yönelik temalı bir butik otelimiz<br />

bulunmaktadır.<br />

Amacımız, hem binicilik sporunu<br />

öğretmek hem de insanların doğada<br />

daha fazla vakit geçirebilecekleri<br />

koşulları sağlayarak doğa ve hayvan<br />

sevgisini yaygınlaştırmaktır.<br />

Binicilik, bir canlı ile birlikte yapılan<br />

tek spordur. Onunla beraber ortak<br />

kararlar alıp, o kararları ikiniz birlikte<br />

SÖYLEŞİ<br />

uygularsınız yani ortak bir his içinde<br />

atınız ile beraber hareket edersiniz.<br />

Yani tam bir takım çalışması ve durumsal<br />

liderlik deneyimi söz konusudur.<br />

Burada kişinin artan özgüveninin<br />

yanısıra, vücudunda çalışan kas<br />

grupları sayesinde sağlam duruşlu<br />

ve sağlıklı bir bireye dönüşmesi en<br />

büyük kazanımlardır. Binicilik 7’den<br />

70’e herkesin gelip yapabileceği bir<br />

spordur.<br />

YILDA BİR KAÇ KEZ<br />

BİNİCİLİK KAMPLARI<br />

<strong>Yıl</strong> boyunca binicilik dersleri ve<br />

miniklere özel pony club aktivitelerimiz<br />

devam ediyor. Tesiste 6 yaş<br />

itibari ile genç, yetişkin tüm bireylere<br />

başlangıç seviyesinden ileri seviyeye<br />

kadar binicilik eğitimi verilmektedir.<br />

Klübümüzde lisanslı sporcularımız da<br />

bulunmaktadır.<br />

Bunların yanı sıra, yılda birkaç kez<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

79


SÖYLEŞİ<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

80<br />

farklı yaş grupları ve kurumlara özel<br />

binicilik kampları düzenliyoruz. Kamp<br />

programlarında biniciliğe ek olarak,<br />

doğayı keşfetmek üzere aktiviteler,<br />

yelken, bisiklet, yoga gibi farklı alanlarda<br />

faaliyetler, takım çalışması ve<br />

liderlik gibi kişisel becerileri geliştirmek<br />

üzere içerikler oluşturuyoruz.<br />

Göksun: Burayı ziyaret eden misafirlerimizin<br />

mutlaka binicilikle ilgilenmesi<br />

gerekmiyor. Doğanın içinde olmak,<br />

atlarla zaman geçirmek, onlara dokunmak<br />

, izlemek ve iletişimin farklı<br />

boyutlarını keşfetmek için de gelebilirler.<br />

Atların insan ruhuna faydaları<br />

ve iyileştirici özellikleri anlatmakla<br />

bitmez. Dolayısı ile PADOK’ta zaman<br />

geçiren herkesin eve dönerken daha<br />

iyi hissedeceğini rahatlıkla söyleyebilirim.<br />

Tesisi tüm bunları düşünerek<br />

planladığımızdan her yaşta misafirimize<br />

uyacak programlar, aktiviteler<br />

geliştirebiliyoruz.<br />

Bu yıl “Atların Dünyası” başlıklı yeni<br />

bir workhop hazırladık. Özellikle<br />

stresten arınmak isteyenler başta<br />

olmak üzere herkesin zevkle zaman<br />

geçirip kendisinde yeni şeyler keşfedebileceği<br />

bir çalışma ortaya çıktı.<br />

DOWN SENDROMLU<br />

ÇOCUKLARLA ÇALIŞMALAR<br />

n Göksun senin down sendromlu<br />

çocuklarla özel bir çalışma yürüttüğünü<br />

duyduk. Biraz bundan<br />

bahseder misin?<br />

Göksun: Bu çalışma benim için çok<br />

değerli ve çok anlamlı. Yaklaşık 3 yıl<br />

önce zihinsel engelli ve down sendromlu<br />

çocuklarla çalışmak üzere aldığım<br />

eğitimi tamamladım. Bu konuda<br />

bire bir ders yaptığım özel öğrencilerim<br />

var. Şimdiye kadar 3 çocuğumuz<br />

büyük gelişmeler kaydetti. Onlardaki<br />

değişimi izlemek müthiş bir duygu.<br />

Atlarla kurdukları iletişim ve onların<br />

çocuklara yaklaşımı inanılmaz. Tüm<br />

bunlar hayata daha fazla katılmaları<br />

yönünde çok olumlu gelişmeler<br />

sağlıyor.<br />

KAÇIŞ, DİNLENME VE<br />

İŞ BİR ARADA<br />

n <strong>Kobi</strong> <strong>Yaşam</strong> okurlarına kurumsal<br />

şirketler ve çalışanlara özel<br />

PADOK deneyimleri hakkında da<br />

bilgiler verir misiniz?<br />

Gökhun: PADOK , 12 ay hizmet veren<br />

bir tesis olduğundan özellikle büyük<br />

şehirlerden gelen kurumsal grupları<br />

tatil dışı faaliyetler için de dört mevsim<br />

ağırlayabiliyoruz. Açıkçası hem<br />

“kaçış ve dinlenme” hem de “iş” bir<br />

arada, ama günlük rutinlerinden uzak<br />

ve daha keyifli zamanlar hazırlıyoruz<br />

misafirlerimize.<br />

Ayrıca lokasyon olarak mükemmel bir<br />

konumdayız. Bu da bize ulaşım kolaylığının<br />

yanısıra tarih ve kültür içerikli<br />

kısa gezilere çok sayıda alternatif<br />

sunma imkanı sağlıyor.<br />

Çeşitli grup sayılarına göre düzenleyebildiğimiz<br />

toplantı salonlarımızda ;<br />

bütçe ve kurul toplantıları, ekip buluşmalarından<br />

eğitim ve workshoplara<br />

kadar farklı içerikler için mekan ve<br />

teknik donanımımız mevcut. Yemek,<br />

davet organizasyonları, dış mekan<br />

partileri ile yılbaşı, kuruluş yıldönümü<br />

gibi özel günler ve kutlamalar için<br />

özel organizasyonlar da hazırlıyoruz.<br />

STRESTEN ARINMIŞ MUTLU<br />

MİSAFİRLER<br />

Göksun: <strong>2019</strong> Kasım ayı itibariyle,<br />

burada PACE Business Development<br />

Academy işbirliğiyle hem<br />

profesyonel hem de kişisel gelişimle<br />

ilgili eğitimler , üniversitelerle özel<br />

programlar, söyleşiler , konusunda<br />

yerli ve yabancı isimlerin katılacağı<br />

workshoplarımız başlayacak. Profesyonel<br />

hayatı, sadece teknik uzmanlık<br />

konularıyla değil, odağında “insan”<br />

olan farklı ve ilginç konularda besleyen<br />

çalışmalara da evsahipliği yapacağız.<br />

Websitemizden ajandayı takip<br />

edebilirsiniz (www.padok.com.tr)<br />

Geliş amaçları ne olursa olsun,<br />

yanı sıra istedikleri kadar doğa terapisi<br />

sayesinde streslerinden arınarak<br />

ayrılan mutlu misafirler hedefliyoruz<br />

ve tüm çalışmalarımızı, sürekli<br />

gelişim hedeflerimizi buna göre<br />

belirliyoruz.


Saraybosna<br />

Film Festivali<br />

ZEYNEP ATAKAN<br />

zeynepu@kobiyasam.com.tr<br />

Şehrin 25 yıl önce<br />

kuşatma altındaki<br />

görüntülerini perdede<br />

izlerken herkes telefonlarının<br />

ışığını açtı ve iki ışık<br />

arasında geçen 25 yılı<br />

duyguyla yaşadık. Tüm<br />

şehirde atılan havai fişekler,<br />

her şeye rağmen direnen<br />

yorgun şehrin enerjik sevinç<br />

çığlıkları gibiydi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

82<br />

FESTIVAL, aslında yüzyıllardır var<br />

olan bir kavram… Genellikle “yerel<br />

bir topluluk tarafından belirlenmiş<br />

ve geleneksel olmuş gün ve tarihlerde<br />

kutlanan, yapıldığı yörenin<br />

imgesi hâline gelmiş etkinlikler”<br />

bütünüdür. Latince “festa” kelimesinden<br />

gelir. İlk kez 1200’lü<br />

yılların başında kullanıma girmiş ve<br />

yerleşmiştir. Türkçeye ‘şenlik’ olarak<br />

çevrilmiştir.<br />

Sinema ya da tiyatroda da, “belli<br />

bir yılda üretilen ya da belli bir konuda<br />

olan filmlerin ya da oyunların<br />

gösterilmesi ve sunulması sonunda<br />

derece alanlara ödül verilmesi<br />

biçiminde düzenlenen ulusal ya da<br />

uluslararası gösterimlere” festival<br />

denir.<br />

Çağımızın en genç sanatlarından<br />

biri olan sinema, güncelliği ve popülerliği<br />

sebebiyle hem ülkemizde,<br />

hem de tüm dünyada ilgiyle izlenen<br />

sanat olaylarının başında gelir.<br />

Bu yazımda, Avrupa’nın en güzel<br />

festivallerinden biri olan Saraybosna<br />

Film Festivali’ni ve geçtiğimiz<br />

Ağustos ayında Stüdyo 36 ile benim<br />

rehberliğimde yapılan muhteşem<br />

‘keşif ve deneyim’ seyahatinden<br />

bahsedeceğim.<br />

EKONOMİK VE TÜRKİYE’YE VİZE<br />

YOK<br />

Neden Saraybosna Film Festivali’yle<br />

başladığımı merak ediyor olabilirsiniz.<br />

Bunun nedeni, Türkiye’ye<br />

çok yakın bir kültür ve medyada<br />

gördüğünüz ihtişamlı festivallerden<br />

bir farkı yok. İçeriği, konukları ve<br />

muhteşem organizasyonuna şehrin<br />

olağanüstü atmosferi eklenince,<br />

“gerçek bir deneyime” dönüşüyor.<br />

Bir sinefil (*) o yılın en iyi filmlerini<br />

izleyebilir, muhteşem yemekler yiyebilir…<br />

En önemli detaylardan biri<br />

de para biriminin Euro olmaması.<br />

Çünkü henüz Avrupa Birliği’ne girmiş<br />

değiller. Dolayısıyla ekonomik<br />

ve Türkiyeli vatandaşlara vize yok…<br />

Bu yüzden film festivali deneyimi<br />

yaşamak isteyenlere şiddetle<br />

öneririm.<br />

TÜNELLER KAZIP FİLM İZLEMEYE<br />

GİDİYORLARDI<br />

İlk olarak Saraybosna Film<br />

Festivali’nin nasıl oluştuğunu kısaca<br />

anlatarak başlayayım… 1994 yılında,<br />

Saraybosna hepimizin bildiği<br />

üzere kuşatma altındaydı ve halkın<br />

büyük bir çoğunluğu şehri terk<br />

ediyordu. Elbette şehri terk edemeyen<br />

ya da terk etmeyip savaşanların<br />

yanı sıra bir dolu insan daha vardı.<br />

Gerçekten ciddi bir savaş çıkmıştı.<br />

Bir zamanlar, kış olimpiyatların bile<br />

yapıldığı ve doğal güzellikleriyle<br />

nam salmış bu küçük ve güzel şehir<br />

tanınmaz haldeydi. İşte o günlerde,<br />

gençlerin kurduğu Obala Art<br />

Center’ın yöneticisi (Mirsad Purivatra-<br />

şimdi festivalin başkanı) filmler<br />

göstermeye başladı. Şehirdeki halk<br />

tüneller kazıp salona film izlemeye<br />

gidiyordu. Şehir kuşatma altındayken<br />

festival başladı. Bunu gören duyarlı<br />

bazı yönetmenler Leon Carax,<br />

Alfonso Cuaron bu süreçte kendi<br />

imkanlarıyla festivale giderek hem<br />

destek verdi, hem de halk için büyük<br />

bir moral kaynağı oldu. Tüm hikâye<br />

böyle başladı...<br />

Ardından sinema dünyasından<br />

çok sayıda ünlü isim festivalde boy<br />

gösterir oldu. Morgan Freeman,<br />

Angelina Jolie, Robert De Niro,<br />

Isabelle Huppert, Pawel Pawlikovsky,<br />

Asghar Farhadi, Bela Tarr, Nanni<br />

Moretti, Elia Suleiman, Alejandro<br />

González Iñárritu, Ruben Ostlund<br />

gibi çağımızın kıymetli sinemacıları<br />

her fırsatta şehre gelip festivale<br />

katıldı…


KUŞATMANIN VE FESTİVALİN<br />

25’İNCİ YILI<br />

<strong>2019</strong>, festivalin 25’inci yılı idi…<br />

Aynı zamanda Saraybosna kuşatmasının<br />

da 25’inci yılıydı… Dolayısıyla<br />

hem sanatsal hem de yakın tarihe<br />

bakmak açısından muhteşem hazırlıkların<br />

yapıldığını biliyordum.<br />

Can dostum Aslı Göknar’ın kurduğu,<br />

kültür-sanat-politika-sosyoloji<br />

paylaşımların ustalar tarafından<br />

aktarıldığı Stüdyo 36’da, meslek<br />

dışı sinemaya ilgi duyan kültürel<br />

farkındalığı çok yüksek katılımcılar<br />

için yaptığım sinema seminerlerinde<br />

bir öneri geldi.<br />

Bu öneri ‘bilinçli bir festival<br />

deneyimi’ yaşamak üzerine bir<br />

festivale gitme fikriydi. Elbette bu<br />

konudaki tek favorim olan Saraybosna<br />

Film Festivali’ni önerdim. Dolayısıyla,<br />

benim için de muhteşem<br />

bir deneyimdi.<br />

DİRENEN ŞEHRİN SEVİNÇ<br />

ÇIĞLIKLARI…<br />

Öncelikle ilk gece festivalin açık<br />

hava sinemasında açılışı izledik.<br />

Saraybosna’nın 25 yıl önce kuşatma<br />

altındaki görüntülerini perdede<br />

izlerken herkes telefonlarının ışığını<br />

açtı ve iki ışık arasında geçen 25 yılı<br />

duyguyla yaşadık. Tüm şehirde atılan<br />

havai fişekler, her şeye rağmen<br />

direnen yorgun şehrin enerjik sevinç<br />

çığlıkları gibiydi.<br />

Devamında, filmleri, ustalık sınıflarını<br />

izleyeceğimiz programlara<br />

katıldık.<br />

Özellikle, film izlemeyi seven<br />

ama ilk kez bir festival deneyimi yaşayan<br />

şahane grup için muhteşem<br />

heyecanlı günler geçti. Kendimizi<br />

hayatı, sinemayı, dünyayı, sanatı<br />

tartışırken bulduk hep…<br />

ÖZEL DOKUNAN VE ETNİK<br />

DESENLİ KIRMIZI HALI<br />

Ve elbette bir festivalin olmazsa<br />

olmazı kırmızı halıdır. Türkiye<br />

Delegasyonu olarak, kırmızı halıdan<br />

muhteşem bir geçiş yapmayı da<br />

ihmal etmedik. Festivalin kırmızı<br />

halısı, 25’inci yıl için özel dokunmuş<br />

ve kendi etnik desenlerinden oluşan<br />

bir halıydı.<br />

EMİN ALPER’E EN İYİ YÖNETMEN<br />

ÖDÜLÜ<br />

Türkiyeli grup 4’üncü gün<br />

festivalden ayrıldıktan sonra, ben<br />

profesyonel film toplantılarına ve<br />

izlemelerime geri döndüm. Bu arada<br />

festivalde, önemli yönetmenlerimizden<br />

Emin Alper’in ‘Kızkardeşler’<br />

filmi yarışmada gösterildi ve büyük<br />

beğeni topladı.<br />

Ödül töreni gecesi yine çok<br />

ihtişamlıydı. Törende Emin Alper’in<br />

‘en iyi yönetmen’ ödülünü alması<br />

hepimizi çok gururlandırdı. Yine şahane<br />

bir festival deneyimi yaşamış<br />

olarak, meslektaşlarımızla vedalaşarak<br />

ayrıldık.<br />

Dilimizdeki cümle ise: Sarajevo<br />

Mon amour – Sarajevo Sevgilim idi…<br />

*Sinefil: Sinemaya ve filmlere<br />

düşkün veya bağımlı insanları<br />

betimleyen terim... Fransızcadaki<br />

“cinéphilie” sözcüğünden gelmektedir.<br />

Emin Alper<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

83


RAGIP ERTUĞRUL<br />

ragip@kobiyasam.com.tr<br />

Tiyatroya Rağbet<br />

Var! Hem De<br />

Nasıl…<br />

Son birkaç yıldır TV dizileri ve sinemada adından çok söz ettiren popüler<br />

isimleri de artık “bağımsız” ya da “alternatif” diye nitelendirilen tiyatro<br />

sahnelerde oyunculuk performanslarıyla görmeye başladık. Tiyatronun<br />

sahiciliği ve cazibesi bir herkesi yakalayacak.<br />

BANA hep soruyorlar: Tiyatroya<br />

eskisi gibi rağbet var mı diye…<br />

Ben de seyirci tarafında çok büyüme<br />

olmasa da üretim tarafında,<br />

yani tiyatronun mutfağında<br />

şimdiye kadar olmadığı kadar<br />

canlılık, heyecan ve dinamizm<br />

olduğunu söylüyorum. Bu durumu<br />

yakından görüyorum; hem<br />

bunun öyle kısa sürecek bir heves<br />

olmadığına inanıyorum; hem de<br />

üretim yapanların bu işe tutkuyla<br />

sarıldıklarına şahit oluyorum.<br />

Öyle bir sarılma ki bu; tıpkı<br />

KOBİ’lerde görmeye alışkın olduğumuz<br />

heyecan ve tutkuyla… Engel<br />

tanımayan… Zorluklarla<br />

mücadeleden kaçmayan…<br />

Birbirini destekleyen… İnsana<br />

dokunan… <strong>Yaşam</strong>dan<br />

kopuk olmadan faaliyetini<br />

yürüten…<br />

BAĞIMSIZ VEYA<br />

ALTERNATİF TİYATRO<br />

HAREKETLİLİĞİ<br />

Tiyatronun günümüzdeki<br />

bu hareketliliğini sağlayan<br />

oluşumları ‘bağımsız’ veya<br />

‘alternatif tiyatro’ olarak nitelendiriyoruz.<br />

Mahir Günşiray’ın<br />

kurduğu Tiyatro Oyunevi, Zafer<br />

Diper’in Bizim Tiyatro’su, Ahmed<br />

Leventoğlu’nun Tiyatro Stüdyosu,<br />

Nesrin Kazankaya’nın Tiyatro<br />

Pera’sı ve sonrasında Murat ve Özlem<br />

Daltaban’ın kurduğu DOT ile<br />

devam eden bir süreçte bugün üç<br />

yüzü aşkın bağımsız tiyatro grubu<br />

sanat yapıyor. Ve bu sadece İstanbul’daki<br />

sayı. <strong>Sayı</strong>ları daha az olsa<br />

da Anadolu’da da buna benzer<br />

örneklere rastlamak mümkün.<br />

İlk zamanlar Talimane, Beyoğlu<br />

ve Galata’da konuşlanan<br />

alternatif tiyatrolar bir süredir<br />

Karaköy, Tophane ve Kadıköy’de<br />

yoğunlaşmaya başladı. Ama<br />

genel olarak eksenin Avrupa<br />

yakasından Anadolu yakasına<br />

kaydığını söylesek yanlış olmaz.<br />

BÜYÜK SERMAYELERİ<br />

VE GÖSTERİŞLİ BİNALARI<br />

OLMASA DA…<br />

Alternatif tiyatrolar; “büyük<br />

sermayeleri olmadığı, popüler<br />

gazetecilerin ilgi odağı yaratan<br />

röportajlarına çıkamadıkları,<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

84


caddeler boyunca billboardlarda<br />

reklam yapamadıkları, gösterişli<br />

ve modern binalarda sanat<br />

yapma imkânı bulamadıkları için”<br />

geniş seyirci kitlelerine ulaşmakta<br />

elbette güçlük çekiyorlar. O<br />

nedenle bu tiyatroların çoğundan<br />

habersiz olabilirsiniz. Neyse ki<br />

sosyal medyayı etkin kullanma<br />

becerilerine sahipler ve kendi<br />

başlarına yarattıkları az maliyetli<br />

prodüksiyonlarla içerikleri<br />

paylaşarak özellikle öğrencilere,<br />

iş hayatındaki genç profesyonellere<br />

ve sıkı sanat takipçilerine<br />

seslerini duyurabiliyorlar.<br />

EKRANLARIN POPÜLER<br />

İSİMLERİ DE ALTERNATİF<br />

SAHNELERDE<br />

Son birkaç yıldır TV dizileri<br />

ve sinemada adından çok söz<br />

ettiren popüler isimleri de artık<br />

alternatif sahnelerde oyunculuk<br />

performanslarıyla görmeye<br />

başladık. Binnur Kaya, Melisa<br />

Sözen… Bu eğilimin de seyirci kitlesinin<br />

alternatif tiyatroları fark<br />

etmesinde büyük etkisi oldu. Yeni<br />

sezonda televizyondan dolayı<br />

büyük bir hayran kitlesi olan Bergüzar<br />

Korel’i de ilk defa sahnede<br />

izleyeceğiz.<br />

Serra <strong>Yıl</strong>maz, Ayşenil Şamlıoğlu,<br />

Mert Fırat, Caner Cindoruk,<br />

Rıza Kocaoğlu, Erkan Kolçak<br />

Köstendil, Şebnem Bozoklu,<br />

Demet Evgar ve Emre Karayel gibi<br />

oyuncular tiyatro deneyimlerini<br />

TV’ye taşıdıktan sonra oldukça<br />

geniş hayran kitlelerine sahip<br />

oldular. Sahnede olmayı önemseyen<br />

ve başarılı performanslarıyla<br />

çok konuşulan bu isimler de, TV<br />

karşısından ayrılmayan izleyicilerin<br />

evlerinden çıkıp tiyatroya<br />

gitmelerine vesile oldular.<br />

TİYATRONUN SAHİCİLİĞİ BİR<br />

GÜN HERKESİ YAKALAYACAK<br />

Tiyatronun sahiciliğinin ve<br />

cazibesinin herkesi bir gün bir yerinden<br />

yakalayacağı kesin. Siz de<br />

iş yaşamından kafanızı şöyle bir<br />

kaldırmaya fırsat yaratıp alternatif<br />

çağdaş oyunlar aracılığıyla<br />

farklı ve alabildiğine zengin dünyalara<br />

doğru yelken açabilirsiniz.<br />

“Tiyatrolar.com”, tüm tiyatroları<br />

takip edebileceğiniz çok güzel<br />

bir platform. Hepimiz için bereketli<br />

bir güz sezonu dilerim. 85<br />

www.kobiyasam.com.tr


MÜZİK<br />

“Müzikleri dinlendikçe<br />

para Kazanacaklar”<br />

YouTube Kuzey Amerika Müzik Sektörü İş Geliştirme Direktörü Waleed Diab,<br />

Türkiye’deki müzik üreticilerinin YouTube Music sayesinde dünya genelinde yeni<br />

dinleyici kitlelerine ulaşacaklarını ve dinlendikçe para kazanacaklarını söyledi.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

86<br />

MILYARLARCA insanın video izlediği<br />

ve paylaştığı YouTube, artık<br />

müziğe ayrı bir kulvar ayırdı.<br />

Müzikseverler ve amatör<br />

ya da profesyonel<br />

müzisyenler,<br />

YouTube Music’le<br />

özel bir mecraya<br />

kavuştu. YouTube<br />

Kuzey Amerika<br />

Müzik Sektörü<br />

İş Geliştirme<br />

Direktörü Waleed<br />

Diab, bu mecranın<br />

ilgilisine hangi<br />

farklı imkanları<br />

ve ayrıcalıkları<br />

sunduğunu, Anadolu<br />

Ajansı’na anlattı.<br />

Diab’ın yapay zekâ<br />

algoritmalarıyla<br />

hayata geçirdiklerini<br />

belirttiği yenilikler hayli<br />

dikkat çekici.<br />

“TÜRK İNSANI YOUTUBE’A<br />

ZATEN AŞİNA”<br />

Türkiye’de sosyal medyanın<br />

etkin kullanıldığını ve YouTube’un<br />

video platformları arasında birinci<br />

sırada yer aldığını belirten Waleed<br />

Diab şunları söyledi: “YouTube<br />

Music servisini diğer müzik<br />

platformlarından ayıran nokta, Türk<br />

insanının YouTube platformuna<br />

oldukça aşina olması. Biz yıllardır<br />

kullanıcılarla ilişkisi olan bir<br />

platformuz ve kullanıcılar YouTube’a<br />

dair birçok bilgiye sahip.”<br />

“TÜRKİYE ÇOK GÜÇLÜ BİR<br />

KÜLTÜRE SAHİP”<br />

YouTube Music’le YouTube<br />

deneyimini farklı bir noktaya<br />

taşıdıklarını dile getiren Diab,<br />

açıklamalarını şöyle sürdürdü:<br />

“Türkiye çok güçlü ve yaratıcı bir<br />

kültüre sahip. Türkiye’de insanlar<br />

müzik üretme noktasında oldukça<br />

başarılı. Çok sayıda müzik üreten<br />

müzisyen ve grubun olması ve<br />

halihazırda YouTube platformunu<br />

müzik yayınlamak için kullanıyor<br />

olmaları, bizim Türkiye’deki<br />

başarımızı olumlu şekilde<br />

etkileyecektir. YouTube sayesinde<br />

Türkiye’deki müzisyenler eserlerini<br />

dünyanın çok farklı bölgelerine<br />

ulaştırıyor ve seslerini dünyaya<br />

duyuruyorlar. YouTube Music<br />

servisiyle birlikte bu durum daha<br />

da pekişecek ve Türk müziği ve<br />

kültürü dünyanın farklı bölgelerine<br />

ulaşacak.”<br />

“MÜZİĞİN DESTEKLENMESİNE<br />

İMKAN SAĞLIYORUZ”<br />

YouTube Music’in tüm müzisyen<br />

ve gruplara müziklerini yayınlama<br />

fırsatı tanıyacağı bilgisini veren<br />

Diab, “Türk müzisyenler, müzik<br />

yapımcıları, platformumuzda<br />

eserlerini yayınlayabilecekler.<br />

Böylece Türkiye’de müzik<br />

üreten insanlar dünyanın farklı<br />

bölgelerinden yeni dinleyici<br />

kitlelerine ulaşacaklar.<br />

Müzikleri dinlendikçe para<br />

kazanacaklar ve daha<br />

fazla gelir elde etme<br />

şansı yakalayacaklar.<br />

Bu yönüyle YouTube<br />

Music müziğin<br />

desteklenmesine<br />

imkân sağlıyor.” diye<br />

konuştu.<br />

“YAPAY<br />

ZEKAYLA EN<br />

DOĞRU MÜZİĞİ<br />

SUNACAĞIZ”<br />

Diab’ın<br />

ifadelerine göre<br />

YouTube Music,<br />

devreye sokacağı<br />

yapay zekâ<br />

algoritmalarıyla öne<br />

çıkmayı planlıyor.<br />

Makine öğrenimi ve benzeri<br />

teknolojilerle çalma listeleri ve<br />

istasyonlar oluşturulacak. Teknolojik<br />

sır olması dolayısıyla konuyu<br />

fazla detaylandırmayan Diab,<br />

şu bilgileri paylaşmakla yetindi:<br />

“Yapay zekâ başta olmak üzere<br />

çeşitli teknolojileri kullanarak<br />

geliştirdiğimiz algoritma yapısıyla<br />

kullanıcılara en uygun müzik<br />

tavsiyelerini vermeyi amaçlıyoruz.<br />

Örneğin, spor salonuna giden<br />

bir kullanıcı müzik dinlemek<br />

istediğinde geliştirdiğimiz sistem<br />

tüm kullanıcılara aynı önerilerde<br />

bulunmuyor. Bazı insanlar spor<br />

yaparken çok hızlı müzikleri tercih<br />

ederken, bazıları da farklı türde<br />

müzikleri dinlemek isteyebilir.<br />

Bu noktada yapay zekâ destekli<br />

sistemimiz kullanıcıya ait çeşitli<br />

göstergeleri toplayarak ve işleyerek<br />

kullanıcıya özel en doğru öneriyi<br />

yapıyor.”


Hayatınızın Bir<br />

Yerinde Mutlaka<br />

Sanat Olsun…<br />

GÖKAY GENÇ<br />

gokayg@kobiyasam.com.tr<br />

ARADA nefes almaya, biraz kafayı<br />

kaldırıp başka dünyalara bakmaya<br />

ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç molası<br />

sırasındaki tercihler sizin. İsterseniz<br />

müzik deyin, isterseniz tiyatro,<br />

isterseniz sinema; isterseniz de<br />

bana bir sergi gezmek yeterli deyin.<br />

Ne olursa olsun hayatınızın bir<br />

yerinde sanat mutlaka olsun.<br />

Bu sezon da yine onlarca tiyatro<br />

oyunu, onlarca sinema filmi, onlarca<br />

sanatçının resimleri, fotoğrafları<br />

ve heykelleri ile daha bir çok sanat<br />

dalının ürünleri bizleri bekliyor.<br />

TİYATRO…<br />

Alice Müzikali: Geçtiğimiz sezon<br />

adından sıkça söz ettiren “Alice<br />

Müzikali” bu yıl yine sevilen yıldızlardan<br />

oluşan kadrosuyla görsel<br />

bir şölen sunuyor. Lewis Carroll’un<br />

yazdığı edebiyatın eşsiz eserlerinden<br />

biri olan Alice “Harikalar Diyarında”<br />

Serdar Biliş yönetmenliğinde<br />

sahneleniyor. Serenay Sarıkaya,<br />

Ezgi Mola, Şükrü Özyılmaz, Enis<br />

Arıkan, İbrahim Selim ve Merve<br />

Dizdar gibi isimler<br />

karakterlere can veriyor. Müzikali,<br />

Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde<br />

izleyebilirsiniz.<br />

Kızlar ve Oğlanlar: İlk kez tiyatro<br />

sahnesinde boy gösteren bir isim<br />

Bergüzar Korel. Craft Tiyatro’nun<br />

tek kişilik “Kızlar ve Oğlanlar” adlı<br />

oyunuyla geçtiğimiz sezonun sonlarına<br />

doğru seyircisiyle buluştu.<br />

Güzelliğin, aşkın, çocuğun, evin,<br />

paranın ve başarının değerinin anlatıldığı<br />

oyunun yazarı Dennis Kelly.<br />

Hira Tekindor çevirisiyle sahnelenen<br />

oyunun yönetmen koltuğunda<br />

İbrahim Çiçek oturuyor. Bu sezonun<br />

ilk gösterimini 23 <strong>Eylül</strong> Ataşehir<br />

DasDas Sahnede.<br />

Aşk Geçmişim: Bu sezon merakla<br />

beklenen tiyatro oyunları<br />

arasında Rıza Kocaoğlu, Şebnem<br />

Bozoklu ve Melisa Doğu’nun rol<br />

aldığı “Aşk Geçmişim” yer alıyor.<br />

D. C. Jackson tarafından yazılan ve<br />

Erdem Avşar çevirisiyle sahnelenen<br />

oyunu Tuğrul Tülek yönetiyor. Bu<br />

anti romantik komedi oyununu 15<br />

<strong>Ekim</strong>’den itibaren Maslak Uniq<br />

Sahnesi’nde izleyebilirsiniz.<br />

SİNEMA…<br />

Annem: Bir anne-kızın hikâyesini<br />

konu alan filmin yönetmeni<br />

Mustafa Kotan. Sumru Yavrucuk ve<br />

Özge Gürel’in başrollerini paylaştığı<br />

filmin senaryosu Ayşe Balıbey<br />

Tanıl, Evren Erdoğan ve Bener<br />

Karaçor tarafından kaleme alındı.<br />

Annesinden utanan bir kız ve kızı<br />

için her şeyi yapmaya göze alan bir<br />

anne. 20 <strong>Eylül</strong>’de sinema salonlarında…<br />

<strong>Yıl</strong>dızlara Doğru: James Gray<br />

yönetmenliğindeki filmin başrollerini<br />

Brad Pitt, Tommy Lee Jones,<br />

Ruth Negga ve Liv Tyler paylaşıyor.<br />

20 yıl önce uzayda hayat aramak<br />

için çıktığı görevde kaybolan babasını<br />

galakside aramaya başlayan<br />

Roy’un yolculuğunu konu alan film,<br />

20 <strong>Eylül</strong>’den gösterimde olacak.<br />

Fırıncının Karısı: Hareketlerinden<br />

şüphelendiği kocasını<br />

takip etmeye karar veren genç<br />

kadının hikâyesini anlatan filmin<br />

yönetmen koltuğunda Murat<br />

Onbul oturuyor. Komedi türündeki<br />

filmin senaryosu Murat Taşkent’in<br />

kaleminden çıktı. Alper Kul, Büşra<br />

Pekin, Korhan Herduran ve<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

88<br />

<strong>Yıl</strong>dızlara Doğru


Aşk Geçmişim<br />

Seda Türkmen başrolleri paylaşıyor.<br />

Film, 27 <strong>Eylül</strong>’den itibaren sinema<br />

salonlarında.<br />

Acı ve Zafer: Pedro Almodovar<br />

imzası taşıyan filmin oyuncuları<br />

Antonio Banderas, Asier Etxeandia,<br />

Leonardo Sbaraglia ve Penelope<br />

Cruz. Film, ünlü yönetmen Salvador<br />

Mallo’nın geçmişten bugüne yaptığı<br />

seçimleri ve yaşamında iz bırakan<br />

olayları konu ediyor. Mallo’nın<br />

doğduğu yerden başka bir köye<br />

göçmesine, ilk aşkına ve kendisini<br />

tanımasına yol açan olaylar ile yazı<br />

ve sinemayla tanışmasını izleyeceğimiz<br />

film, 11 <strong>Ekim</strong> tarihinde<br />

vizyona giriyor.<br />

MÜZİK…<br />

Zeynep Bastık: Son zamanlarda<br />

müzik dünyasında parlayan yıldızlardan<br />

Zeynep Bastık, Açıkhava<br />

Konserleri kapsamında 26 <strong>Ekim</strong>’de<br />

Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava<br />

Sahnesi’nde sevenleriyle buluşuyor.<br />

Bülent Ersoy: Türk Sanat Müziği’nin<br />

Diva’sı Bülent Ersoy, sevile<br />

şarkılarıyla sahnede. Sanat müziği<br />

dolu keyifli bir gece yaşamak istiyorsanız<br />

Diva’yı 28 <strong>Eylül</strong> akşamı<br />

Jolly Joker Vadistanbul’da dinlemeye<br />

gidebilirsiniz.<br />

Yeni Türkü’nün 40’ıncı <strong>Yıl</strong>ı: 40<br />

yıllık müzik geçmişi bulunan Yeni<br />

Türkü, unutulmaz şarkılarıyla<br />

sevenleriyle buluşuyor. Ünlü grup<br />

40’ıncı yaşını; Anıl Piyancı, Athena,<br />

Cahit Berkay, Can Gox, Cem Adrian,<br />

Ceylan Ertemi Eda Baba, Fırat Tanış,<br />

Hayko Cepkin, Kalben, Kenan Doğulu,<br />

Manuş Baba, Sena Şener, Şevval<br />

Sam ve sürpriz isimlerle birlikte 29<br />

<strong>Eylül</strong> akşamı Vadi Açıkhava Sahnesi’nde<br />

kutlayacak.<br />

KÜÇÜK HAYALLER FESTİVALİ…<br />

21-22 <strong>Eylül</strong> tarihlerinde Adenpark<br />

Göktürk’te ilk kez gerçekleşecek<br />

olan “Küçük Hayaller Festivali”,<br />

dopdolu programıyla çocuklara<br />

güzel ve keyifli anlar yaşatacak.<br />

Çocukların hayal güçlerini<br />

geliştirmeyi amaçlayan festivalde<br />

çocuklar; bir yandan oyun alanları<br />

ve sahne şovlarında eğlencenin<br />

sınırlarını aşarken, diğer yandan<br />

festivalin etkinlik programında yer<br />

alan nitelikli atölyelerde sanatsal<br />

yeteneklerini ve el işi becerilerini<br />

geliştirecek. İki gün boyunca<br />

çocukların hayal dünyalarının kapılarını<br />

doğanın gücüyle birleştirecek<br />

olan ve eğlence sınırlarının aşılacağı<br />

Küçük Hayaller Festivali’nde,<br />

ebeveynler için de çocuk gelişimine<br />

dair uzmanların gerçekleştireceği<br />

15 farklı söyleşi ve atölyeler yer<br />

alacak.<br />

70 farklı nitelikte atölye: Her<br />

yaştan çocuğa hitap eden ve çocukların<br />

eğlenirken öğreneceği festivalin<br />

atölye programında; çocukların<br />

yaratıcılıklarını geliştirebileceği<br />

Lego yapımı atölyesi, sanatsal<br />

faaliyetlerine katkı sağlayacak<br />

müzik, dans ve drama atölyeleri,<br />

spor alışkanlığı kazandıracak koşu,<br />

kickboks ve penaltı atölyeleri, el<br />

işi becerilerini geliştirecek cam<br />

mozaik boyama ve takı atölyeleri,<br />

hayallerindeki mesleği keşfedebilecekleri<br />

robotik kodlama ve bilimsel<br />

deney atölyeleriyle birlikte çocukların<br />

doğa yaşamını deneyimleyeceği<br />

çiçek dikimi ve pony at çiftliği<br />

atölyeleri yer alıyor.<br />

15 farklı canlı müzik ve sahne<br />

performansı: Atölyelerin yanı sıra<br />

festivalde birçok canlı müzik ve<br />

sahne performansı da yer alacak.<br />

Festival programında en dikkat<br />

çeken etkinlik; Beste Açar ve oğlu<br />

Rüzgar Haravon ilk kez sahne<br />

alması. Anne oğul festival sahnesinde<br />

Kayahan şarkılarıyla birlikte<br />

çocuk şarkılarını seslendirecek. Tan<br />

Sağtürk Akademi öğrencileri ise<br />

canlı müzik performansı sergilerken<br />

Sevilay ve Umut Oğuz’un<br />

tiyatro oyunları festival sahnesinde<br />

sergilenecek. Programda yer alan<br />

diğer gösteriler arasında; jimnastik,<br />

sihirbazlık ve çeşitli sirk şovları yer<br />

alacak.<br />

Nesin Vakfı da festivalde:<br />

Festivalde, Nesin Vakfı’yla sosyal<br />

sorumluluk projesi de gerçekleştirilecek.<br />

Nesin Vakfı, çocukların<br />

hayal gücü ve emekle üretecekleri<br />

seramik standı ve Nesin Yayınevi<br />

kitaplarıyla birlikte Küçük Hayaller<br />

Festivali’nde yerini alacak.<br />

Emine Bulut’un kızına eğitim<br />

desteği: Tüm çocukların fırsat eşitliği<br />

hakkı olduğu düşüncesi ve asla<br />

şiddet terörüne maruz kalmadan<br />

hayallerinin peşinde koşmaları<br />

dileğiyle; festivalden elde edilecek<br />

gelirin bir kısmıyla, eski eşi tarafından<br />

hunharca öldürülen Emine<br />

Bulut’un geride bıraktığı kızının<br />

eğitimine destek sağlanacak.<br />

21-22 <strong>Eylül</strong> tarihlerinde<br />

Adenpark Göktürk’te hayalperest<br />

çocuklarla ilk kez buluşmaya<br />

hazırlanan Küçük Hayaller Festivali’nin<br />

biletleri ise Biletix’te. Festival<br />

programındaki tüm etkinlikler bilet<br />

fiyatına dahil. 89<br />

www.kobiyasam.com.tr


GEZİ<br />

HAMBURG ER:<br />

HAMBURG’A AİT!<br />

TARKAN ARSLAN<br />

tarkana@kobiyasam.com.tr<br />

Almanya’nın ikinci büyük şehri, 16 eyaletinden biri<br />

ve dünyaya açılan kapısı olan Hamburg’u ziyaret<br />

etmeyi düşünüyorsanız en ideal zaman Mayıs-<br />

<strong>Eylül</strong> arası. Bu önemli kuzey şehrine gerçekleşen<br />

festival ve etkinliklerin yanı sıra büyük limanı<br />

vesilesiyle her yıl binlerce turist geliyor.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

90<br />

Elbe Gölü


Rathausmarkt & Belediye Binası<br />

GEZİ<br />

FREE and Hanseatic City of Hamburg<br />

yani “Bağımsız Hansa Şehri<br />

Hamburg”, Almanya’nın Berlin’den<br />

sonraki ikinci büyük kenti. Nüfusu<br />

yaklaşık olarak 1,8 Milyon. Aynı<br />

zamanda ülkenin en büyük limanı,<br />

dünyaya açılan kapısı ve 16 eyaletinden<br />

biri. Bir ulaşım ve ticaret<br />

metropolü. Konteyner limanları<br />

arasında dünyanın 7, Avrupa’nın ise<br />

en 2’inci en büyüğü burada. Kuzey<br />

Denizi’nden 120 kilometre içeride,<br />

Elbe Nehri üzerine kurulu olan dev<br />

Hamburg Limanı; Kuzey ve Doğu<br />

Avrupa ticaretinin merkezi dağıtım<br />

noktası.<br />

HAMBURGERİN HİKÂYESİ<br />

Şimdi gelelim ana vatanı diye<br />

bilinen Hamburger konusuna.<br />

Hamburglu bir aşçı eti ucuzlatmak<br />

için tuz, biber ve soğan ilave<br />

edip pişirerek servise sunar ve ona<br />

‘Hamburg’a ait’ anlamında “hamburger”<br />

adını verir. 19’uncu Yüzyıl’ın<br />

sonlarında Alman göçmenleri bu<br />

eti gittikleri Amerika’ya da taşırlar.<br />

Hamburger orada daha da popülerleşir<br />

ve dünya genelinde vazgeçilmez<br />

yiyeceklerden biri haline gelir.<br />

Şimdi sıkı durun; Hamburger’in esas<br />

vatanı Tataristan desem şaşırmaz<br />

mıydınız?<br />

ASLI TATAR BİFTEĞİ!<br />

Hamburger hakkında şöyle<br />

bir hikâye daha var: Bir zamanlar<br />

savaşçı Tatar atlıları çiğ et yiyorlardı.<br />

Zamanla bu eti eyerlerinin altına<br />

koyduklarında, uzun seferlerde atın<br />

hareketleri sonucunda bu etin bir<br />

şekilde az da olsa piştiğini ve daha<br />

kolay çiğnenebilir hale geldiğini<br />

keşfettiler. <strong>Yıl</strong>lar geçtikçe, Asya<br />

steplerindeki uzun seferlerinin<br />

olması sebebiyle bu etin dayanıklılığını<br />

arttırmak için ona tuz, biber<br />

ve soğan da ilave ettiler ve sonunda<br />

bugünkü bilinen adıyla ‘Tatar<br />

Bifteği’ ortaya çıktı. Almanya’nın<br />

Hamburg şehrinden bir tüccar, ticaret<br />

amacı ile gittiği Orta Asya’da<br />

19’uncu Yüzyıl’ın ortalarında bu Tatar<br />

Bifteği’ni görüyor ve Almanya’ya<br />

getirerek Hamburg Bifteği olarak<br />

satışa sunuyor.<br />

Hikâyelerden hangisine inanacağınız<br />

tamamıyla size kalmış.<br />

Gerçek olan bir şey var ki şimdilerde<br />

hazır Hamburg’a gelmişken şöyle<br />

güzel bir hamburger yiyeyim diye<br />

aklınızdan geçiriyorsanız sakın<br />

hayalinizdeki gibi bir ürün beklemeyin<br />

diyebilirim. Yine de gelmişken<br />

denemenizde fayda var tabi ki…<br />

EN İDEAL ZAMAN MAYIS-<br />

EYLÜL ARASI<br />

Özellikle sanatçıların yaşamayı<br />

tercih ettiği Hamburg’a gerçekleşen<br />

festival ve etkinliklerin yanı<br />

sıra büyük limanı sayesinde her<br />

yıl binlerce turist geliyor. Benim<br />

Mayıs-<strong>Eylül</strong> ayları arasında ziyaret<br />

edilmesini tavsiye ettiğim Hamburg,<br />

Noel döneminde kurulan Noel<br />

pazarlarıyla da cazipleşiyor.<br />

ŞEHRİN MERKEZİ ALTSTADT<br />

Şimdi gelelim şehrin en önemli<br />

bölgelerine… Merkez konumundaki<br />

Altstadt bölgesi, pek çok Avrupa ülkesinde<br />

olduğu gibi Eski Şehir; tarihi<br />

binaları, hareketli ve canlı yapısı,<br />

şehrin gezi ve alışveriş adreslerine<br />

yürüyüş mesafesinde olmasıyla<br />

çok tercih edilen bölgelerden. Ama<br />

tabii bu durum otel fiyatlarını ve<br />

doluluk oranını da biraz yükseltiyor.<br />

Ancak araç kullanmadan ve zaman<br />

kaybetmeden her yeri kolayca<br />

gezebiliyorsunuz.<br />

Romantik Harvestehude bölgesi;<br />

Hamburg şehir merkezinin kuzeyinde<br />

yer alan ve yapısal açıdan<br />

lüks villalarla dolu. Kanal kenarında<br />

yer alması ve doğal güzellikleriyle<br />

oldukça romantik olan bölgede<br />

gezmek gerçekten keyifli. Buradaki<br />

otel seçenekleri az ama hayli şık.<br />

ÖĞRENCİ BÖLGESİ<br />

ROTHERBAUM<br />

Rotherbaum ise üniversitenin<br />

de yer aldığı, şehir merkezinin hafif<br />

kuzeyinde kalan ve Hamburg’da<br />

öğrenci bölgesi olarak adlandırabileceğimiz<br />

keyifli bir ortam sunuyor.<br />

Kitapçılar, barlar, sinemalar ve<br />

sanat evleriyle hayli canlı bir bölge.<br />

HafenCity bölgesi Avrupa’da<br />

gerçekleştirilen en büyük kentsel<br />

dönüşüm projelerinden biri olma<br />

özelliğine sahip. Eski rıhtımların,<br />

depoların ve diğer endüstriyel yapıların<br />

modern yaşam alanlarına dönüştürülmesinin<br />

amaçlandığı proje,<br />

2003 yılında hayata geçirilmiş.<br />

Geçmişi gelecekle bir araya getirme<br />

mottosunu taşıyan çalışmalar, kimi<br />

noktalarda hala devam ediyor.<br />

HafenCity’de görebileceğiniz yerler<br />

Elbphilharmonie, Miniatur Wun-<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

91


GEZİ<br />

derland ve International Maritimes<br />

Museum’la sınırlı değil. Dilerseniz<br />

HafenCity InfoCenter’a gidip bölge<br />

hakkında en doğru bilgileri edinebilirsiniz.<br />

Magellan-Terrassen<br />

da fotoğraf çekebilir sonrasında<br />

sosyalleşmek ve bir şeyler yemek<br />

içmek için Überseeboulevard’a gidebilirsiniz.<br />

Adrenalin dolu, değişik<br />

bir deneyim yaşamak istiyorsanız<br />

modern korku tüneli olarak tanımlanan<br />

ve eski yaşanmış korku dolu<br />

hikayelerin canlandırıldığı Hamburg<br />

Dungeon‘a uğrayabilirsiniz.<br />

ÖZGÜRLÜKÇÜ ST. GEORG<br />

St. Georg, Merkez İstasyon’un ve<br />

şehir merkezinin kuzeydoğusunda<br />

yer alıyor. Hamburg’un özgürlükçü<br />

ve şık bölgesidir. Yaz aylarında sokaklar<br />

alışveriş yapan, sohbet eden,<br />

kahve içen, yürüyüş yapan veya<br />

Lange Reihe caddesindeki birçok<br />

sanat sergilerinden birine giden<br />

insanlarla doludur.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

92<br />

RATHAUSMARKT WVE<br />

BELEDİYE BİNASI<br />

Hamburg’da gezilecek yerler<br />

listesinin ilk sırasına Rathausmarkt<br />

& Belediye Binası’nı koyabilirim.<br />

Eski Şehir bölgesindeki bu binanın<br />

görkemli mimarisi ve konuşlandığı<br />

meydanın canlı atmosferi, onu liste<br />

başı yapmamın birincil sebebi. Göz<br />

alıcı güzelliğe sahip Rathausmarkt,<br />

her daim canlı atmosferini bünyesinde<br />

barındırdığı alıveriş olanaklarına<br />

borçlu. Burada ayrıca birçok<br />

kafe ve restoran da bulunuyor.<br />

Barok mimarisi ile gezginlerin hayranlığını<br />

kazanan ve meydana adını<br />

veren Hamburg Belediye Binası<br />

ise 1886-1897 yılları arasında inşa<br />

edilmiş ve yerel parlamentonun<br />

oturumlarının gerçekleştirildiği dev<br />

yapı, günümüzde halka açık konser<br />

ve sergi organizasyonlarına da ev<br />

sahipliği yapıyor. 17 bin metrekarelik<br />

alanı kaplayan belediye binasını<br />

gezebileceğiniz gibi dışarıdan da<br />

seyredip keyif alabilirsiniz. Burayı<br />

gördükten sonra meşhur alış veriş<br />

caddesi Mönckebergstrasse sadece<br />

500 metre ileride. Hamburg Belediye<br />

Başkanlığı yapmış Johann Georg<br />

Mönckeberg’in adıyla anılıyor. 800<br />

metre uzunluğundaki yol, Hauptbahnhof<br />

ile Rathausmarkt arasındaki<br />

ulaşımı da sağlıyor. Mönckebergstrasse’de<br />

zaman geçirmek<br />

için önce dünya çapında popüler<br />

Elbe Tüneli<br />

markalara ait mağazaları dolaşabilir<br />

sonra da alışveriş merkezlerine<br />

yoğunlaşabilirsiniz. Tabii bu arada<br />

St. Pedri ve St. Jacobi kiliseleri gibi<br />

mimari açıdan öne çıkan yapılara<br />

da vakit ayırabilirsiniz.<br />

FİSCHMARKT (BALIK PAZARI)<br />

Gezilecek yerlerde ikinci sıraya<br />

ise hiç düşünmeden Fischmarkt<br />

yani Balık Pazarı’nı koyabilirim.<br />

Pazar günleri kurulan pazarı, bir<br />

günde ortalama 70 bine yakın<br />

insan ziyaret ediyor. Elbe Nehri<br />

kıyısında konuklarını ağırlayan<br />

pazar alanının adı deniz ürünleri<br />

ile özdeşleşmiş olmasına rağmen<br />

burada meyve-sebze ve hatta giyim<br />

ürünlerinin satışı da yapılıyor. Balık<br />

Pazarı‘nın kurulduğu alan, eğlence<br />

tutkunları için farklı bir anlam ifade<br />

ediyor. Çünkü buradaki alternatif<br />

gece kulüpleri, cumartesi 00.00’dan<br />

itibaren konuklarına sabahın ilk<br />

saatlerine kadar süren keyif dolu<br />

anlar yaşatıyor. Tabii sonrasında bu<br />

mekânlardan çıkan gençler, karınlarını<br />

doyurmak için soluğu pazarda<br />

alıyor. Aileler ise buraya sabah erken<br />

saatlerde gelmeyi tercih ediyor.<br />

Pazara, isterseniz kara yoluyla veya<br />

değişiklik olsun derseniz feribot<br />

seferlerinden yararlanarak ulaşabilirsiniz.<br />

MİNİATUR WUNDERLAND<br />

Üçüncü sıraya Miniatur Wunderland‘ı<br />

almak istiyorum. Her yaştan<br />

gezgini kendisine çekmeyi başaran<br />

Miniatur Wunderland’ta tamamı el<br />

yapımı 1040 tren bulunuyor. Toplam<br />

1490 metrekare alanda 9250<br />

araba, 4110 bina, 130 bin ağaç ve<br />

385 bin aydınlatma yerleştirilmiş.<br />

21 milyon Euro harcanarak oluşturulan<br />

bu eğlence merkezi, başta<br />

Hamburg olmak üzere Avusturya,<br />

Venedik, Orta Almanya, ABD, İskandinavya<br />

gibi bölümlere ayrılmış.<br />

Eğlence odaklı tesisin temelleri,<br />

2000 yılında Gerrit ve Frederik<br />

Braun tarafından atılmış. 2018’de<br />

minyatür parkının dokuzuncu ve<br />

şimdilik sonuncu sayılan “İtalya”


GEZİ<br />

Hamburg Limanı<br />

Fischmarkt<br />

Miniatur Wunderland<br />

temalı bölümü ziyarete açılmış.<br />

Önümüzdeki 10 yıllık süreçte daha<br />

fazla tema alanının inşa edilmesi<br />

planlanıyor.<br />

ALSTER GÖLÜ<br />

Dördüncü sırada kentte zaman<br />

ayırabileceğiniz huzur dolu Alster<br />

Gölü. Özellikle hafta sonlarında<br />

yerel halkın yoğun ilgi gösterdiği<br />

göl, adını Elbe Nehri’nin bir kolundan<br />

alıyor.<br />

Birçok kanal ile bağlantısı olan<br />

bu göle yaz aylarında gittiğinizde<br />

uzun yürüyüşlere çıkabilir, koşabilir<br />

ve bisiklete binebilirsiniz. Hatta<br />

yakınındaki mekânlardan birine<br />

oturup güneşin tadını çıkartabilirsiniz.<br />

Bu esnada çevredeki kuğular<br />

da dikkatinizi çekecektir. Zamanınız<br />

olursa çevreyi daha iyi tanımak adına<br />

Alster Gölü’nü kapsayan tekne<br />

turlarına katılabilirsiniz. Turlar, genelde<br />

Jungfernstieg kıyısındaki duraktan<br />

başlıyor. Tabii hazır buraya<br />

kadar gelmişken adının dilimizdeki<br />

karşılığı “Alster Suyu” olan limonatalı<br />

biranın tadına bakabilirsiniz.<br />

HAMBURG LİMANI<br />

Beşinci sırada Hamburg Limanı<br />

var. Almanya denizciliğinin merkezinde<br />

yer alan Hamburg Limanı’na,<br />

sahil yolunu takip ederek veya<br />

metro seferlerinden yararlanarak<br />

rahatça ulaşabilirsiniz. Liman<br />

bölgesi günümüzde sadece ticari<br />

faaliyetlerle anılmıyor. Burası aynı<br />

zamanda turistik yönüyle çok sayıda<br />

ziyaretçi çekiyor. Müzeye dönüştürülen<br />

gemileri ziyaret etmenin<br />

haricinde bir saatlik tekne turlarına<br />

da katılabilirsiniz. Size önerim eğer<br />

buraya gelmişseniz 2 saatlik liman<br />

turu satın alın.<br />

ESKİ ELBE TÜNELİ<br />

Altıncı sıraya limandan bahsetmişken<br />

onu şehre bağlayan tüneli<br />

Elbe Tunnel’ı koyabiliriz. 426 metre<br />

uzunluğa sahip Elbe Tunnel, nehrin<br />

güney tarafında kalan Hamburg<br />

Limanı’nı kent merkezine bağlamak<br />

amacıyla 1911 yılında hizmete<br />

açılmış. Yüzeyin 24 metre aşağısında<br />

yer alan ve hala kullanımda<br />

olan yapı, günün belirli saatlerinde<br />

araç trafiğine açılıyor. Yayalar<br />

ise bu geçidi herhangi bir zaman<br />

kısıtlaması olmadan rahatça kullanabiliyor.<br />

Günümüzde kentin en<br />

önemli turistik gezilecek yerlerden<br />

birine dönüşen Eski Elbe Tüneli’nde<br />

yürüyerek, siz de farklı bir deneyim<br />

yaşayabilirsiniz. Bir yandan nostaljik<br />

havayı solurken diğer taraftan<br />

seramik eserleri görebilirsiniz. Bu<br />

eserlerin büyük kısmı Elbe Nehri<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

93


GEZİ<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

94<br />

ve içerisinde yaşayan canlılardan<br />

ilham alınarak oluşturulmuş.<br />

GECE HAYATININ MERKEZİ<br />

SAİNT PAULİ<br />

Hamburg için gece hayatından<br />

ve özellikle St. Pauli’den bahsetmeden<br />

olmaz.<br />

Liman şehirleri, kıyıya gelen ve<br />

iyi vakit geçiren gezginler ve denizciler<br />

sayesinde gece hayatı ile eş<br />

anlamlı olmuştur. Hamburg’da da<br />

gece hayatı, şehrin önemli kültürel<br />

unsurlarından biridir. Almanya’nın<br />

en renkli gece hayatına sahip şehirlerinden<br />

biri olan Hamburg’da gece<br />

hayatının merkezi Saint Pauli’dir.<br />

Altona ve Neustadt caddelerine<br />

bağlanan sokaklardaki barlar ve<br />

gece kulüplerinden birinde akşamınızı<br />

geçirebilirsiniz. Ayrıca Reeperbahn<br />

Mahallesi şehrin Red Light<br />

District’i olarak tabir edilen semtidir.<br />

Reeperbahn’ın kuzeyinde, gün<br />

boyunca sanat galerileri ve kafeler<br />

olsa da Akşamları Reeperbahn’ın<br />

güneyindeki barlar yerli halkla<br />

dolmaktadır. Bu bölgede mekanlar<br />

genellikle gece saat 1 ile 3 arasında<br />

hareketlenmektedir. Schanzenviertel<br />

District ise gece hayatının aktığı<br />

bir başka bölgedir. Grossneumarkt<br />

Caddesi ve Lange Reihe sokakta da<br />

barlar ve publar bulunmaktadır.<br />

THE BEATLES’İN ÜNLENDİĞİ<br />

BARLAR<br />

Dünyaca ünlü müzik gruplarından<br />

biri olan The Beatles, ünlerine<br />

kavuşmalarını sağlayan ilk performanslarını<br />

St. Pauli’deki barlarda<br />

sergilemişlerdir. Bu nedenle St.<br />

Pauli’de The Beatles’ın heykeli<br />

bulunmaktadır. Şehrin genç sokak<br />

müzisyenleri bu heykel önünde müzik<br />

yapmaktadır. St. Pauli’deki bu<br />

meydanı gezebilir ve Beatles grubu<br />

ile fotoğraf çekebilirsiniz.<br />

Hamburg merkezindeki belediye<br />

binasına 10 dakikalık yürüyüş<br />

mesafesinde bulunan caz barı<br />

Cotton Bar, klasik caz şarkıları,<br />

uygun fiyatları ile akşamı geçirmek<br />

için ideal bir mekandır. Cascadas’da<br />

her akşam Soul, Jazz, Latin, Blues<br />

ve daha pek çok müzik çalınmaktadır.<br />

Jungfernstieg ile Binnenalster’in<br />

yakınında bulunan merkez<br />

istasyon arasındaki Cascadas Bar,<br />

keyifli bir gece geçirmek isteyenler<br />

için değerlendirebilecekleri bir<br />

tercihtir. Salı ile cumartesi günleri<br />

Cascadas’da küçük gruplar müzik<br />

yapmaktadır. Müzisyenler hakkında<br />

güncel bilgiler ve başlama saatleri<br />

Internet sitesinde her zaman bulunabilir.<br />

Müzikal sevenler ise Stresemansstr’daki<br />

salonundaki gösterilerden<br />

birini izleyerek seyahatlerini<br />

bir müzikalle taçlandırabilir.<br />

İKONİK YAPILAR<br />

Hamburg’un bohem mahallesi<br />

St. Pauli’de illa da gündüz gezmeyi<br />

yeğleyecekseniz, ikonik yapıları<br />

ziyaret ederek de keyifli vakit<br />

geçirebilirsiniz. Polisiye filmlerde ve<br />

televizyon şovlarında kullanılan polis<br />

karakolu Davidwache, büyükler<br />

kadar çocukların da ilgisini çeken<br />

Hamburg Tarih Müzesi ve Tanzande<br />

Türme yani “Dans Eden Kuleler”<br />

adını taşıyan ikonik yapı, kentin bu<br />

kesiminde sizleri bekliyor. Unutmadan<br />

Çarşamba günleri Spielbudenplatz’da<br />

kurulan pazardan da söz<br />

etmeliyim. Bu pazarın özünü yemek<br />

stantları oluşturuyor. Meydana gittiğinizde<br />

ayrıca bira servisi yapılan<br />

alanlarda oturup canlı performans<br />

sergileyen grupları da dinleyebilirsiniz.<br />

“Hamburg er” yani Hamburg’a<br />

ait turumuzu tamamladık. Şu ünlü<br />

İskoç atasözünü bu yazımın sonunda<br />

da sizlerle paylaşmak istiyorum:<br />

“İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını<br />

sanırlar, oysaki yasamadıkça<br />

yaşlanırlar.”Lütfen yaşayın, tadını<br />

çıkartarak yaşayın. Önce sağlık<br />

sonra seyahat…<br />

Bir başka Seyahat Terzisi rotasında<br />

buluşmak üzere…


www.1001muzayede.com<br />

4. müzayedemiz ile Binbir Müzayede olarak<br />

geleceğe tașınacak eserleri sanatseverlerle<br />

bulușturmaya devam ediyoruz.<br />

4.<br />

art<br />

AUCTION OF CONTEMPORARY ART WORKS<br />

ONLİNE<br />

2 3 E Y L Ü L S E P T - E K İ M O C T 2 0 1 9<br />

Binbir Müzayede, genç yetenekleri ustalarla bulușturmak ve eserlerini daha<br />

fazla sanatsevere ulaștırmak amacıyla kurulan bir kültür sanat platformudur.<br />

a r t<br />

A U C T I O N


OTOMOTİV<br />

ELEKTRIKLI ARAÇTA<br />

çevre - maliyet hesabı<br />

Çevreci özellikleriyle öne çıkan elektrikli araçların yakıtlı taşıtlarla<br />

rekabet edebilmeleri fiyatlarının düşmesine ve pilleriyle ilgili<br />

menzil-şarj süresi dezavantajının giderilmesine bağlı.<br />

ELEKTRIKLE çalışan taşıtların<br />

pazar payının bir gün fosil yakıtlıların<br />

önüne geçeceği yönündeki<br />

öngörü; ortaya koydukları çevresel,<br />

ekonomik, endüstriyel ve<br />

toplumsal çözümlere dayanıyor.<br />

Ancak elektrikli araçlara talep<br />

arzu edilen seviyeye ulaşabilmiş<br />

değil. Çünkü hala satış fiyatları<br />

yüksek, menzilleri kısa ve pillerinin<br />

şarj süresi hayli fazla.<br />

TEB Cetelem tarafından Cetelem<br />

Araştırma Merkezi desteğiyle<br />

hazırlanan ve Otomotiv Distribütörleri<br />

Derneği (ODD) Dergisi’nin<br />

82’inci sayısında detaylarına<br />

yer verilen bir raporda, elektrikli<br />

araçların sahip olduğu avantaj ve<br />

dezavantajlar irdeleniyor.<br />

PİLİ ŞARJ EDEN<br />

ELEKTRİĞİN KAYNAĞI!<br />

“Enerji üretimi ve sanayinin<br />

birincil ve ikincil sebebi olduğu”<br />

dünyadaki sera gazı salınımının<br />

yüzde 17’si otomobil ve ağır vasıtalarla<br />

gerçekleşen yol taşımacılığında<br />

meydana geliyor. Elbette<br />

ki elektrikli otolardaki salınım,<br />

benzin ve dizellilere nazaran<br />

daha az. Elektriklilerde “yakıt<br />

deposundan tekerleğe” dek CO 2<br />

,<br />

başka bir gaz veya parçacık salımı<br />

yok. “Kaynaktan-tekerleğe” analizinde<br />

elektrikli taşıtlar, benzin<br />

ve dizellilerle kıyaslandığında<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

96<br />

ELEKTRİKLİ ARAÇLARIN OLUMLU ÖZELLİKLERİ<br />

• Taşıt, “akıllı şebeke” sistemine<br />

bağlı olduğunda pillerdeki<br />

elektrik, ağdaki dalgalanmaların<br />

giderilmesinde işe yarayabiliyor.<br />

• Elektrikli taşıtlar, herhangi<br />

bir nitrojen oksit, uçucu organik<br />

bileşen, parçacık ya da diğer<br />

zararlı gaz salımı yapmıyorlar.<br />

• Tekerlekler ve frenler<br />

yollarda bazı atık maddeler ve<br />

parçacıklar bıraksa da elektrikli<br />

taşıtların motor freni ve enerji<br />

dönüşüm sistemleri, bu kirliliğe<br />

sebep olacak atıkları ve emisyonları<br />

en az seviyede tutmakta.<br />

• Elektrikli araçlar, neredeyse<br />

hiç ses kirliliğine sebebiyet<br />

vermemektedir. Seyir halindeyken<br />

sadece tekerleklerin<br />

ve hava hareketlerinin sesi<br />

duyulmaktadır.


OTOMOTİV<br />

her karbon salınımı örneğinde<br />

avantaj sağlıyor. Ama arabada<br />

kullanılan pili şarj eden elektriğin<br />

hangi metotla üretildiğine göre<br />

tablo değişebiliyor. Elektrik enerjisi<br />

kömür santralleriyle üretiliyorsa<br />

avantaj geleneksel yanmalı<br />

motorlara geçiyor. Elektriğin<br />

yaygın olarak nükleer ve hidroelektrik<br />

santrallerde elde edildiği<br />

Fransa ve Norveç, gibi ülkelerde<br />

çevre dostu araçlar sıralamasında<br />

elektrikliler öne çıkıyor.<br />

SERA GAZI SALINIMINI<br />

DÜŞÜRME TAAHHÜDÜ<br />

2015’in sonunda Paris’te yapılan<br />

COP21’de (Birleşmiş Milletler<br />

İklim Değişikliği Konferansı) buluşan<br />

devletlerin büyük bir bölümü,<br />

küresel ısınmayla ortak mücadele<br />

etmeyi kararlaştırdı. Gelişmekte<br />

olan ülkelerde otomotiv filoları<br />

ile bireysel taşıt sayısının artışa<br />

geçtiği bir donemde, sera gazı<br />

salımlarını düşürme taahhüdünde<br />

bulunuldu. Mücadelede hedefe<br />

ulaşılması ve sürdürülebilirliğin<br />

yakalanması; elektrikli araçların<br />

desteklenmesi ile elektriğin çevreci<br />

ve yenilenebilir yöntemlerle<br />

üretilmesiyle mümkün. Bu uğurda<br />

da öncelikle Amerika Birleşik<br />

Devletleri (ABD) ve Çin’deki<br />

karbon salınımı yüksek santral<br />

inadının kırılması gerekiyor. Ayrıca<br />

gelişmekte olan ülkelerdeki<br />

pil üretimi de lityum, kobalt, nikel<br />

ya da manganez içerdiğinden<br />

bazı olumsuz çevresel etkilere yol<br />

açılmakta.<br />

KULLANIM ÖMRÜNE<br />

GÖRE EMİSYON<br />

Ricardo şirketince hazırlanan<br />

raporda ortalama emisyonun<br />

benzinli otomobilde 5,6<br />

ton, elektrikli taşıttaysa yüzde<br />

50’si pil üretimiyle ilişkili olmak<br />

kaydıyla 8,8 ton karbon olduğu<br />

belirtiliyor. Fakat yine aynı raporda<br />

deniyor ki: “Kullanım ömrü<br />

süresince, elektrikli taşıtların<br />

emisyonu benzinlilerin yüzde 80’i<br />

kadar.”<br />

MALİYET MAKASI DARALIYOR<br />

Karşılaştırmalı çalışmaların<br />

pek çoğunda, elektrikli taşıtların<br />

satın alma ve kullanım maliyetlerinin<br />

yakıtlı araçlara göre yüksek<br />

olduğu görülse de fark giderek<br />

azalıyor. Avrupa Tüketici Örgütü,<br />

yakıtla çalışan Opel Astra ile<br />

tamamen elektrikli Nissan LEAF<br />

modelini karşılaştırdı. 2015’te<br />

yüzde 8 olan farkın 2020’de<br />

yüzde 4’e, 2025’te yüzde 1,5’a;<br />

2030’daysa yüzde 0,5’e gerileyeceği<br />

kaydedildi.<br />

YOL ÜSTÜ ŞARJ AĞLARI<br />

KURULMALI<br />

Evde ya da işyerinde şarja<br />

erişim olabilse de günlük kullanımdayken<br />

pilin biteceği endişesi<br />

yaşayan sürücüler mutlaka rahatlatılmalı.<br />

Bununla birlikte azami<br />

sürüş mesafesi de artırılmalı.<br />

Yol üstü şart ağları kurularak,<br />

bitmiş pilin dolusuyla değişiminin<br />

imkânsız olduğu şartlarda aracın<br />

kullanıcısı çaresiz bırakılmayarak<br />

her türlü seyahatte elektrikli araç<br />

tercihinin önü açılmalı.<br />

www.kobiyasam.com.tr<br />

97

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!