05.11.2018 Views

TAR101U-eski_anadolu_tarihi-2334-0-0-0-1809-V01

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Anadolu’nun İlk İmparatorluğu: Hititler<br />

HİTİT İMPARATORLUĞU’NUN<br />

KÜLTÜR TARİHİ<br />

Anadolu’nun fiziksel coğrafyasına baktığımızda,<br />

kuzeyinde, Karadeniz’e paralel olarak uzanan<br />

sıradağları görmekteyiz. Aynı şekilde, güneyde<br />

Akdeniz’e paralel olarak Toros Dağları uzanmaktadır.<br />

Böylece, Anadolu’nun iç kesimi kuzey ve<br />

güneyden bir şekilde ayrılmış ve bu yönlerden ulaşılması<br />

zor bir bölge haline gelmiştir. Ayrıca, iklim<br />

hem kuzeyde hem de güneyde belirgin bir şekilde<br />

farklılık göstermektedir. Fakat bugün İç Anadolu<br />

olarak adlandırdığımız bölgenin <strong>eski</strong> dönemlerde,<br />

ormanlık arazinin daha fazla olması nedeniyle,<br />

daha çok yağmur aldığını söyleyebiliriz. Buna<br />

bağlı olarak bölgenin iklimi yumuşak ve toprağı da<br />

oldukça verimli olmalıydı. Ege kıyılarında ise, dağlar<br />

denize dik bir şekilde uzandığından, kıyı ile İç<br />

Anadolu arasındaki temas çok daha kolaydı. Fakat<br />

Batı Anadolu’da bu yer şekillerinden dolayı kuzeygüney<br />

yönünde bir kopukluk mevcuttu.<br />

Hititlerde Devlet İdaresi ve Halk<br />

Hitit Devleti’nin idare biçimi teokratik monarşi<br />

olarak tarif edilebilir. Kralların kendileri tanrı<br />

değilse de buyrukları tanrı buyruğu kadar baş<br />

eğdirici idi. Karşı gelmenin cezası ölümdü. Ayrıca<br />

kralın gücünü tanrılardan aldığı kabul edilirdi.<br />

Diğer yandan, ölümden sonra kralların tanrı olduğuna<br />

da inanılırdı. Fakat tanrılaşmış krallar için,<br />

düzenli kurbanlar yapılmasına karşın, bunların<br />

adları, diğer tanrılar gibi, örneğin antlaşma metinlerindeki<br />

yeminlerde anılmazdı; onlara tapınaklar<br />

da yapılmamıştır.<br />

Hitit krallarının üç tür görevi vardı. Önce “başrahip”<br />

idiler. Resmî tanrılar topluluğundaki tanrı<br />

ve tanrıçalar için belli bir takvime göre uygulanması<br />

gerekli dinî bayramların ihmal edilmeden<br />

yapılması, tapınaklarının tam donanımlı olması<br />

ve kurbanların eksiksiz yerine getirilmesi onların<br />

görevleriydi. İkinci olarak “başkomutan” görevindeydiler.<br />

Orduların komutası onlardaydı. Ancak,<br />

Hitit askeri teşkilatı da çok gelişkindi ve çeşitli rütbelerdeki<br />

subaylar, seferlerde kralın yardımcılarıydılar.<br />

Kral bazen bu iki görevinden bir dinsel töreni<br />

yönetmek üzere başrahip olarak başkente dönmek<br />

zorunda kalıyordu. Kutlanmayan bayramına öfkelenen<br />

bir tanrının gazabının, tüm ülkeye felaket<br />

getirebileceğine inanılıyordu. Buradan, rahipliğinin<br />

öneminin çok yüksek olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Kralların üçüncü görevleri “baş yargıç”lıktı. Kral,<br />

önemli davaların karara bağlanmasında görevliydi.<br />

Ancak Hitit krallığının mutlakıyetçi olduğunu<br />

söylemek, özellikle devletin kuruluş dönemi için,<br />

pek olası görünmemektedir. Çünkü bir danışma<br />

kurulu niteliği de taşısa, “panku” adı verilen ve çoğunlukla<br />

kraliyet ailesine mensup devlet memurlarından<br />

kurulu asiller meclisinin yetkileri vardı.<br />

Örneğin ölüm cezalarına bu meclis onay vermek<br />

durumundaydı. Ayrıca, bir prense, örneğin babasının<br />

vasiyetinde bildirdiği görevleri hatırlatmak<br />

gibi, hanedan içi sorunlara ilişkin konular da<br />

“panku”nun yetkisindeydi. “Tuliya” adlı bir başka<br />

kurul ve “panku” yüksek mahkeme fonksiyonuna<br />

da sahiptiler. Ülkenin idari mekanizması içinde,<br />

taşra kentlerinde bulunan ve bir tür senato diyebileceğimiz<br />

“yaşlılar meclisi” de görev yapmaktaydı.<br />

Bunların, merkezden devlet idaresinde deneyim<br />

kazanmaları için gönderilen idarecileri etkiledikleri<br />

ve krala karşı kışkırtabildikleri de bilinmektedir.<br />

Ayrıca sınır bölgelerinde görev yapan askeri valiler<br />

ve kentlerde belediye başkanları da bulunmaktaydı.<br />

Halk, özgür insanlar ve köleler olmak üzere iki<br />

sınıfa ayrılmaktaydı. Fakat “özgür” ve “köle” sıfatlarını<br />

günümüzde taşıdıkları anlamlara göre değerlendirmemek<br />

gerekmektedir. Özgürlük yönetime<br />

katılmak demek değildi. Sadece yasal açıdan, köle<br />

denilenlerden farklı olmak anlamına geliyordu.<br />

Özgür insanlar sınıfını, köylüler, deri işleyicisi, demirci,<br />

dokumacı v.s gibi zanaatkârlar ve aşağı rütbelerdeki<br />

memurlar oluşturuyordu. Zanaatkârlar<br />

kentli nüfustandı. Bunların bir bölümü ürettiklerini<br />

kendileri satarken, bir bölümünün de tapınaklar<br />

için çalıştıkları varsayılmaktadır. Tarım ve hayvancılıkla<br />

uğraşanlar için özgürlük kısıtlıydı. Bunlar en<br />

çok angaryaya (zorunlu hizmet) koşulan kesimdi.<br />

Yine de evleri, bir kısım arazileri ve hayvanları için<br />

özel mülkiyet hakkı tanınmıştı. Köleler, alınıp satılabilen,<br />

miras yoluyla sahiplenilebilen kişilerdi.<br />

Bu statüye nasıl geldiklerini açıklamak mümkün<br />

olmasa da bunların yabancı etnik kökenli olduklarını<br />

iddia edemeyiz. Bugünkü “köle” anlamının aksine,<br />

kölelerin haklarının da yasalarca korunmakta<br />

olduğu görülmektedir. Kölelerin özgürlere göre<br />

yarı değere sahip oldukları, onlara verilen cezaların<br />

özgür insanlara verilenin yarısı kadar olmasından<br />

anlaşılmaktadır. Kölelerin mülkiyet hakları vardı ve<br />

Hitit evlilik hukukunda yeri olan “başlık parası”nı<br />

verdikleri takdirde, özgür kadınlarla evlenebiliyorlardı.<br />

Ancak özgür insanlara uygulanmayan vücut<br />

48

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!