16.10.2018 Views

Sayı 1

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1


2


İÇİNDEKİLER<br />

Fizik Nedir ..............................................................4<br />

Fiziğin Alt Dalları...................................................5<br />

Bilim İnsanları.........................................................9<br />

Kuantum Bilgisayarları......................................... 16<br />

İnternetin Gelecekteki Tarihi............................... 18<br />

Plazma..................................................................... 21<br />

Grafen.....................................................................22<br />

İlginç Bilgiler..........................................................23<br />

Zeka Soruları..........................................................24<br />

Karikatürler............................................................25<br />

Bulmaca..................................................................29<br />

3


FİZİK NEDİR ?<br />

İnsanın çevresinde<br />

yaşananları anlamlandırma<br />

isteği<br />

ile<br />

temelleri atılan<br />

Fizik, sınırları çok<br />

geniş ve tüm diğer<br />

bilim<br />

dalları ile ilişkili<br />

bir disiplin haline<br />

gelmiştir. Medeniyetimiz<br />

hızla gelişirken,<br />

bilimsel bir alt yapı<br />

üzerinde üretmeye,<br />

geliştirmeye ve bu<br />

alt yapıdan türetilen<br />

diğer düşünceler<br />

ile yaptıklarını<br />

açıklamaya çalışmıştır.<br />

4<br />

Bu çaba günümüze<br />

kadar tutkulu,<br />

inatçı ve kendini<br />

bilime adamış kişilerce<br />

taşınmış, gün geçtikçe<br />

artan imkanlar<br />

ile katlanarak<br />

büyümüş, yeni kişileri<br />

de yoluna dahil<br />

etmiştir. Bizler de<br />

kendi çağımızın yeni<br />

bilim insanları, yeni<br />

mucitleri, yeni<br />

yaratıcı kişilikleri<br />

olarak büyük bir<br />

heyecanla selçuk<br />

üniversitesi fen fakültesi<br />

fizik bölümü<br />

öğrencileri olarak<br />

bu yolculuğa<br />

katılıyoruz. soruya<br />

tekrar dönecek<br />

olursak türk dil<br />

kurumuna göre fizik<br />

ise ; maddenin<br />

kimyasal yapısındaki<br />

değişiklikler<br />

dışında kalan genel<br />

özelliklerini, genel<br />

ya da geçici yasalara<br />

bağlı, deney<br />

yoluyla incelenebilen,<br />

matematiksel<br />

olarak tanımlanabilen<br />

durum ve<br />

devinimlerini konu<br />

alan bilim dalı olarak<br />

tanımlanıyor.<br />

Peki Fiziğin İnceleme<br />

alanları nelerdir.<br />

Bizi neler Bekliyor<br />

? Neler Fizikle<br />

İlgili ?<br />

-Su dolu bir bardağın<br />

yere düşmesinin<br />

hemen aradından<br />

hangi parçanın nerede<br />

olacağını...<br />

-evrenin ne zaman<br />

ve nasıl meydana<br />

geldiğini...<br />

-bilgisayarımızın<br />

içinde bulunan bütün<br />

devre elemanlarının<br />

nasıl çalığtığı<br />

veya hızını<br />

nasıl arttırabileceğimizi...<br />

-uzaya fırlatılan<br />

bir aracın ne zaman<br />

nerede olacağı ve<br />

yakıtının ne zaman<br />

biteceği...<br />

-kısaca maddi evrenle<br />

ilgili her şey<br />

fizik biliminin inceleme<br />

alanına girer.


FİZİĞİN ALT DALLARI<br />

MEKANİK<br />

Fiziğin cisimlerin hareketlerini<br />

inceleyen alt bilim dalına<br />

mekanik adı verilir. Fizik<br />

mekanik ile başlamıştır. Bugün<br />

mekanik üç ana bölüme<br />

ayrılmaktadır: Yol, zaman,<br />

hız ve ivme arasındaki ilişkiyi<br />

inceleyen kinematik, kuvvetle<br />

hareket arasındaki ilişkiyi<br />

inceleyen dinamik ve hareketsiz<br />

bir cisim üzerindeki<br />

kuvvetlerin etkisini inceleyen<br />

alt dala ise Statik adı verilir.<br />

Mekanik Kısımları<br />

Mekanik bilimi, ideal durumları<br />

inceleyen Rijit cisimler<br />

mekaniği ve gerçek durumları<br />

inceleyen Sürekli ortamlar<br />

mekaniği olmak üzere iki ana<br />

kısımda ele alınabilir.<br />

Rijit cisimlerin mekaniği<br />

Kuvvetlerin tesiri altındaki<br />

bir cismi meydana getiren<br />

tüm parçaların, birbirlerine<br />

göre izafi olarak şekil değiştirmediği<br />

cisme rijit cisim denir.<br />

Bu cisim ideal bir cisimdir<br />

ve gerçekte tüm cisimler<br />

kuvvet etkisiyle elastik veya<br />

Plastik şekil değiştirirler.<br />

Sürekli ortamlar mekaniği<br />

Katı mekaniği<br />

Katı mekaniği veya Mukavemet,<br />

kuvvet etkisiyle şekil<br />

değiştirebilen cisimlerin<br />

statik ve dinamik dengelerini<br />

inceleyen bilim dalıdır.<br />

Akışkanlar mekaniği<br />

Akışkanların dengesini inceleyen<br />

bilim dalıdır. akışkanlar<br />

mekaniği aşağıdaki alt dallara<br />

ayrılır.<br />

1.Akışkanlar statiği<br />

Hidrostatik<br />

Aerostatik<br />

2. Akışkanlar dinamiği<br />

Hidrodinamik<br />

Aerodinamik<br />

Klasik mekanik<br />

Klasik mekanik veya bir başka<br />

adıyla Newton mekaniği,<br />

genel olarak cisimler üzerine<br />

etki eden kuvvetler ile ilgilenen<br />

bir fizik dalıdır. Klasik<br />

mekanik günlük olaylar<br />

çerçevesinde oldukça kesin<br />

sonuçlar üretmektedir, ancak<br />

ışık hızına yakın hızlarda<br />

hareket eden sistemler için<br />

göreli mekanik, çok küçük<br />

uzaklık ölçeklerinde sistemler<br />

için niceleme mekaniği, ve<br />

her iki özelliğe sahip sistemler<br />

için de göreli nicemleme<br />

alan teorisi kullanılmalıdır.<br />

TERMODİNAMİK<br />

Termodinamik; ısı enerjisi<br />

ve ısı enerjisiyle sıcaklık,<br />

özkütle, basınç gibi nicelikler<br />

arasındaki ilişkiyi inceler.<br />

Termodinamik maddelerin<br />

sıcaklıkları, sıcaklıklarındaki<br />

değişimleri ve sıcaklıkların<br />

değişimine sebep olan ısı alışverişleri<br />

gibi konular üzerinde<br />

çalışmaktadır. Isı alışverişi<br />

yapan maddeler arasında<br />

ısı akışı gerçekleşir. Isı akışı,<br />

sistemler termal dengeye<br />

ulaşıncaya yani sistemlerin<br />

sıcaklıkları eşitleninceye<br />

kadar devam eder. Termodinamik,<br />

ısı alışverişi (Görsel<br />

1.1.9) yapan sistemlerin<br />

termal dengeye ulaşıncaya<br />

kadar geçirdiği süreçlerle ilgilenmektedir.<br />

Bu süreçlerde<br />

sistemlerin sıcaklığı, fiziksel<br />

hali ve dolayısıyla boyutları<br />

ve öz kütlesi, direnci ya da<br />

rengi değişebilir.<br />

5


ELEKTOMANYETİZMA<br />

Elektrik akımının manyetizma<br />

ile olan ilişkisi keşfedildikten<br />

sonra elektrik ve<br />

manyetizma alanları elektromanyetizma<br />

adı altında<br />

birleştirilmiştir. Elektromanyetizma,<br />

elektrik ve manyetizma<br />

alanlarının ilgilendiği<br />

bütün konuları kapsar.<br />

Elektrik; elektrik yükleri,<br />

elektrik yüklerinin etkileşimleri,<br />

yüklerin hareketi ve<br />

hareketlerinin sonuçları ile<br />

ilgilenir. Elektriğin durgun<br />

haldeki yüklerin etkileşimleri<br />

ile ilgilenen bölümüne<br />

statik elektrik (elektrostatik),<br />

hareketli yükler ve etkileri<br />

ile ilgilenen bölümüne elektrik<br />

adı verilir. Yün kazağı<br />

çıkarırken duyulan çıtırtılar,<br />

arabadan inerken gerçekleşen<br />

elektrik çarpması, elektrik<br />

akımı, potansiyel fark kavramı,<br />

yıldırım ve şimşek gibi<br />

doğa olayları, bazı canlıların<br />

doğal savunma mekanizmaları<br />

elektriğin çalışma alanına<br />

girmektedir.<br />

Manyetizma; mıknatıslar,<br />

maddelerin manyetik özellikleri,<br />

manyetik alanlar ve bu<br />

alanların etkileri ile ilgilenir.<br />

6<br />

Mıknatısların birbirlerine<br />

itme ya da çekme kuvveti<br />

uygulaması, Dünya’nın manyetik<br />

alanına göre pusula<br />

iğnesinin sapması, kuşların<br />

ve bazı canlıların yerin manyetik<br />

alanını kullanarak yön<br />

bulması gibi olaylar manyetizma<br />

ile açıklanır.<br />

19. yüzyılın başlarında elektik<br />

ve manyetizma arasındaki<br />

ilişkinin keşfi ile elektro<br />

mıknatıslar yapılmış, elektrik<br />

motorları ve jeneratörlerin<br />

üretilmesi sağlanmıştır. Bu<br />

nedenle tüm elektrikli cihazlar,<br />

elektrik motorları, elektrikli<br />

otomobiller, yapılarında<br />

elektromıknatıs bulunduran<br />

kapı ziliyle telgraf cihazı,<br />

MR (manyetik rezonans)<br />

cihazı ve elektrik santralleri<br />

elektromanyetizmanın uygulama<br />

alanına verilebilecek<br />

örneklerdendir. Ayrıca CERN<br />

(Sörn-Avrupa Nükleer Araştırma<br />

Merkezi) ve radyoterapi<br />

uygulamalarında kullanılan<br />

parçacık hızlandırıcılar<br />

da elektromanyetizmanın<br />

uygulama alanı içerisindedir.<br />

Bu alanla ilgili olan meslekler<br />

arasında elektrik-elektronik<br />

mühendisliği ve öğretmenliği,<br />

biyomedikal mühendisliği<br />

gibi bölümler yer alır.<br />

OPTİK<br />

Fiziğin ışıkla ilgili olayları inceleyen<br />

bölümüdür. Yine bu<br />

olaylarla ilgili olarak kullanılan<br />

araçlara da «optik araçlar»<br />

adı verilir. Işığın niteliği,<br />

özellikleri, ışıkla ilgili araçlar,<br />

görme meseleleri ve gözlük,<br />

dürbün yapımı, fiziğin bu koluna<br />

aittir. Optik, ışıkla ilgili<br />

olayları üç değişik modelde<br />

inceler. Buna göre optik üç<br />

kısma ayrılır:<br />

1.Geometrik optik:<br />

Işığın izotrop (her tarafının<br />

fiziksel özelliği aynı) ortamda<br />

doğrusal yayılmasını temel<br />

kabul eder. Yansıma, kırılma<br />

ve aydınlanma olaylarını inceleyen<br />

optik kısmıdır. Newton,<br />

çalışmalarında ışığı bir<br />

kaynaktan yayılan tanecikler<br />

gibi düşünüyordu. Böylece<br />

geometrik optik gelişti. Işık<br />

olaylarını izah etmede yeterli<br />

zannedildi. Halbuki Newton’un<br />

düşünceleriyle gelişen<br />

geometrik optikle ancak yansıma,<br />

kırılma ve aydınlanma<br />

olayları izah edilebilir. Aynalar,<br />

ışık prizmaları, mercekler,<br />

optik aletler, geometrik optikle<br />

incelenebilir.<br />

2.Fizik optik: Işığın dalga yapısında<br />

olduğunu temel kabul<br />

ederek; girişim, kırınım ve<br />

kutuplanma olaylarını inceleyen<br />

optik kısmıdır. Newton’la<br />

aynı çağda yaşayan Huygens,<br />

Newton’un yanıldığını ve ışığın<br />

dalga şeklinde düşünülmesi<br />

gerektiğini ortaya attı.<br />

Dalga modeli, geometrik


optikle açıklanamayan girişim,<br />

kırınım, polarma (kutuplanma)<br />

olaylarını açıklayabiliyordu.<br />

3.Kuantum optiği: Max<br />

Planck’ın ışık dalgalarının<br />

enerjilerinin kuantumlu<br />

oluşunu keşfetmesiyle ortaya<br />

çıkmıştır. Buna göre ışık,<br />

atomdan yayılan enerji paketleri<br />

(dalga katarları) şeklindedir.<br />

Her bir pakete foton<br />

denir. Kuantum optiği ile<br />

ışık madde etkileşimi, fotoelektrik<br />

olay, Compton olayı<br />

incelenebilir.<br />

ATOM VE MOLEKÜL Fİ-<br />

ZİĞİ<br />

Atom ve molekül fiziği, genel<br />

olarak atomun ve moleküllerin<br />

yapısı, enerji düzeyleri,<br />

dalga fonksiyonlari ve elektromanyetik<br />

geçişleri, atomlar<br />

arası bağlar, molüküler<br />

yapılar, atom modeli, atomik<br />

spektroskopide ince yapı ve<br />

aşırı ince yapı, spektroskopik<br />

gösterim ve enerji seviyeleri,<br />

geçiş olasılığı ve seçim kuralları,<br />

Zeeman olayı, Stark<br />

olayı, moleküler spektrum,<br />

iyonik bağlar, dönme, titireşim<br />

ve elektronik geçiş<br />

spektrumu, lazer gibi bölümleri-<br />

inceleyen fiziğin bir alt<br />

dalıdır.<br />

KATI HAL FİZİĞİ<br />

Katı hal fiziği genel anlamda<br />

maddenin katı haliyle ilgilenir<br />

ve maddenin teknolojik<br />

anlamda kullanımını belirleyen<br />

elektrik, manyetik, optik<br />

ve esneklik (mekanik) özelliklerini<br />

amorf veya kristal<br />

yapısına bakmadan temel<br />

fiziksel prensiplerden hareketle<br />

inceler.<br />

Katı hal Fiziği Anabilim Dalı<br />

öğretim üyelerinin çalışma<br />

alanları, maddenin elektrik,<br />

manyetik ve optik özelliklerinin<br />

belirlenmesine yoğunlaşmıştır.<br />

Birçok deneysel<br />

altyapıya sahip olan bölümüz<br />

katıhal fiziği laboratuvarlarımızda<br />

metalik alaşım, yarıiletken,<br />

manyetik, ferromanyetik<br />

yarıiletken, tek-kristal,<br />

polikristal veya amorf yapıda<br />

nano-tel, nano-parçacık, ince<br />

film veya külçe olarak hazırlamak<br />

ve elektrik ve optik<br />

özellikleri sıfır alan altında<br />

10-300K sıcaklık aralığında,<br />

manyetik ve yapısal özellikleri<br />

ortak çalışma grubumuz<br />

olan laboratuvarlarla birlikte<br />

incelenmektedir. Maddenin<br />

tanımlanmasında deneysel<br />

metotlarla elde edilen verilerin<br />

mevcut deneysel çalışmalarımızın<br />

yanında aynı<br />

zamanda teorik modelleme<br />

ve benzeşim teknikleriyle de<br />

malzemeye ait fiziksel parametreleri<br />

belirlenmektedir.<br />

PLAZMA FİZİĞİ<br />

Evrenin, ne zaman, nasıl ve<br />

nelerden oluştuğu insanlığın<br />

var oluşundan beridir<br />

merak edilen konulardan<br />

biri olmuştur. Atomun keşfinden<br />

sonra bu merak daha<br />

da artarak “en küçüğü” bulma<br />

yoluna gidilmiştir. Bu<br />

da ancak atom ve atom altı<br />

parçacıkların incelenmesi ile<br />

gerçekleşebileceği görülmüştür.<br />

Yüksek Enerji fiziği veya<br />

diğer adıyla Parçacık Fiziği<br />

bu alanda çalışmalarını sürdürmektedir.<br />

Bu araştırmalar<br />

Teorik ve Deneysel olarak<br />

birlikte devam etmektedir.<br />

7


Teorik çalışmalar genelde<br />

üniversite ve enstitülerde<br />

çalışan bilim adamları tarafından<br />

gerçekleşmektedir.<br />

Deneysel çalışmalar ise çok<br />

daha pahalı ve farklı disiplinlerdeki<br />

bilim adamlarına ihtiyaç<br />

duyulduğundan dolayı<br />

sayılı Laboratuvarlarda yapılmaktadır.<br />

Evrenin gizemini<br />

çözmek için dizayn edilen en<br />

büyük laboratuvarlardan bir<br />

tanesi Amerika’nın Illinois<br />

Eyaletinde bulunan “Fermi<br />

Ulusal” Laboratuvarıdır, diğeri<br />

ise İsviçre ile Fransa’nın<br />

sınırında kurulan Avrupa<br />

nükleer araştırma merkezi<br />

olan CERN Laboratuvarıdır.<br />

CERN şu anda bu alanda<br />

aktif olarak çalışmalar yapan<br />

Dünya’daki tek laboratuvardır.<br />

8 TeV enerjide protonlar<br />

karşılıklı çarpıştırılarak en<br />

küçüğü bulma yolunda ilerlemektedir.<br />

NÜKLEER FİZİK<br />

Atomdan yaklaşık on bin kez<br />

küçük olan atom çekirdeğinin<br />

yapısını ve kararsız çekirdeklerin<br />

ışımalarını araştıran<br />

bilim dalı nükleer fiziktir.<br />

Kararsız radyoaktif çekirdekler,<br />

alfa parçacığı, beta<br />

parçacığı, kütlesiz nötronalar,<br />

pozitronlar gibi parçacıklar<br />

da salarlar. Çekirdek özellikleri,<br />

saçılım deneyleriyle<br />

saptanır. Çok yüksek hızlara<br />

çıkarılan yüksek enerjili parçacıklarla<br />

bombalanan hedef<br />

çekirdeklerin bu çarpışmalardan<br />

sonraki dönüşümleri,<br />

çekirdek tepkimeleri olarak<br />

adlandırılır. Çekirdek bölünmesi<br />

ve çekirdek kaynaşması<br />

yeni elementlerin oluşmasına<br />

yol açan tepkimelerdir.<br />

Nükleer fizik, atomu meydana<br />

getiren çekirdeğin<br />

özellikleri ve birbirleri ile<br />

yaptıkları etkileşmeler ile<br />

ilgilenir. Bu nedenle nükleer<br />

fiziği çekirdeğin statik<br />

özellikleri ve dinamik özellikleri<br />

olmak üzere iki ana<br />

kısma ayırabiliriz. Nükleer<br />

fizik teknolojik yeniliklerin<br />

itici kuvvetini saptayan<br />

bir alandır ve günümüzde<br />

pek çok kullanım alanına<br />

sahiptir.<br />

8


ALBERT EİNSTEİN<br />

1879-1955<br />

Albert Einstein, 14 Mart<br />

1879’da Almanya’nın<br />

Ulm kentinde dünyaya geldi.<br />

Babası Hermann Einstein,<br />

annesi ise Pauline Einstein<br />

idi. Eğitimine Münih’deki bir<br />

Katolik ilkokulunda başladı.<br />

1888 yılında ise Luitpold Gymnasium’a<br />

gitti. Bir süre sonra<br />

bu okulu bırakan Einstein,<br />

İtalya’daki ailesinin yanına<br />

gitti. Ailesi yarım kalan eğitimini<br />

tamamlaması için onu<br />

İsviçre’deki bir liseye gönderdi.<br />

Buradan mezun olduktan<br />

sonra Swiss Federal Polytechnic<br />

School’a kaydoldu.<br />

Einstein, yıllar sonra amcasına<br />

borcunu şöyle dile getirir:<br />

“Çocukluğumda yaşadığım<br />

iki önemli olayı unutamam.<br />

Biri, beş yaşımda iken amcamın<br />

armağanı pusulada<br />

bulduğum gizem; diğeri on<br />

iki yaşımda iken tanıştığım<br />

Öklit geometrisi. Gençliğinde<br />

bu geometrinin büyüsüne<br />

girmeyen bir kimsenin ilerdi<br />

kuramsal bilimde parlak bir<br />

atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!”<br />

Einstein, yıllar sonra amcasına<br />

borcunu şöyle dile getirir:<br />

“Çocukluğumda yaşadığım iki<br />

önemli olayı unutamam. Biri,<br />

beş yaşımda iken amcamın<br />

armağanı pusulada bulduğum<br />

gizem; diğeri on iki yaşımda<br />

iken tanıştığım Öklit geometrisi.<br />

Gençliğinde bu geometrinin<br />

büyüsüne girmeyen<br />

bir kimsenin ilerdi kuramsal<br />

bilimde parlak bir atılım yapabileceği<br />

hiç beklenmemelidir!”<br />

1900 yılında üniversite eğitimini<br />

tamamlayan Einstein,<br />

üniversitede asistan olmak<br />

istiyordu. Fakat bu isteğini gerçekleştiremedi.<br />

Bunun üzerine<br />

bir süre özel dersler verdikten<br />

sonra İsviçre’deki bir patent<br />

ofisinde işe girdi. 1909’da Zurich<br />

Üniversitesi’nde profesör<br />

oldu. 1914 yılında Almanya’ya<br />

döndü ve Berlin Humboldt<br />

Üniversitesi’nde profesör olarak<br />

görev yaptı. 1921 yılında<br />

‘fotoelektrik etkinin ne olduğunu<br />

açıklamasından ötürü’<br />

Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı.<br />

Hitler’in Yahudilere uyguladığı<br />

baskılardan dolayı Almanya’dan<br />

ayrılmak zorunda<br />

kaldı. Önce Belçika’ya oradan<br />

da İngiltere’ye gitti. Son olarak<br />

ise ölümüne kadar yaşayacağı<br />

Amerika Birleşik Devletleri’ne<br />

gitti. Burada Princeton<br />

Üniversitesi’nde görev yaptı.<br />

1940’da Amerikan vatandaşlığına<br />

geçti. 1955’te hayatını<br />

kaybetti.<br />

Kuantum mekaniğini yetersiz<br />

ve geçici sayan çağımızın<br />

(belki de tüm çağların) en<br />

büyük bilim dehası, kendi yolunda<br />

"yalnız" bir yolcuydu;<br />

çocukluğa özgü saf ve yalın<br />

merakı, evren karşısında derin<br />

hayret ve tükenmez coşkusuyla<br />

ilerleyen bir yolcu!<br />

Hayat bisiklet sürmek gibidir.<br />

Dengede kalmak için hareket<br />

etmek zorundasınız.<br />

ALBERT EİNSTEİN<br />

9


10<br />

GRAHAM BELL<br />

1847-1922<br />

İskoçya asıllı ABD’li bilim<br />

adamı Alexander Graham<br />

Bell, 3 mart 1847’de doğdu. 7<br />

mart 1876’da telefonun patentini<br />

aldı. İlk telefon şirketi<br />

olan Bell telefon şirketini<br />

1877’de kurdu.<br />

Bell telefon şirketi bugün<br />

ABD’nin en büyük şirketlerinden<br />

biridir. Ayrıca kendi<br />

geliştirdiği fonograf için bir,<br />

hava araçları için beş, hidro<br />

uçaklar için dört ve selenyum<br />

piller için de iki patenti vardır.<br />

Babası kendini sağır ve dilsiz<br />

insanların sorunlarıyla uğraşmaya<br />

kendini adamıştı. Bu<br />

nedenle Alexander Graham<br />

Bell, küçük yaştan itibaren,<br />

daha sonradan çok işine yarayacak<br />

olan ses bilgisi konusunda<br />

bilgiye sahip oldu.<br />

Bell de kendini, sağır öğrencilerin,<br />

dolaylı olarak da olsa,<br />

seslerin dünyasını kavramaları<br />

ve yaşamalarına adadı ve<br />

ilk olarak Boston’daki Sağır<br />

ve Dilsizler Okulunda çalışmaya<br />

başladı.<br />

Telgraf şirketlerinin çıkmazı<br />

olan, bir hat üzerinde aynı<br />

anda yalnızca tek bir mesajın<br />

iletilmesi sorununa çözüm<br />

arayacak çalışmaya başlamıştı.<br />

Başlangıçta çoklu bir<br />

telgraf geliştirmeyi istiyordu.<br />

Bell, ses tellerinin ve kulak<br />

zarının titreşimlerinden<br />

yola çıkarak, insan sesindeki<br />

frekansı elde ederek, bunları<br />

elektrik sinyali biçiminde<br />

bir telden iletmenin olanaklı<br />

olup olmadığını araştırıyordu.<br />

Bunun için de diyaframla,<br />

yapay bir kulak zarı yaratmanın<br />

gerekli olduğu sonucuna<br />

vardı. Diyafram, hem konuşma<br />

sesiyle titreşim oluşturabilecek<br />

hem de elektrik akımı<br />

yaratan küçük değişikliklere<br />

tepki verebilecek kadar ince<br />

bir tabakaydı.<br />

Tam ortasına da diyafram<br />

hareket ettikçe hareket eden<br />

bir manyetik zar yerleştirdi.<br />

Ses titreşimleriyle oluşan<br />

değişiklikler, alıcı merkeze<br />

ulaştığında, alıcının diyaframında<br />

titreşime neden olarak,<br />

sinyalleri yeniden sese<br />

çeviriyordu.<br />

En değerli patentlerden biri<br />

olan telefonun patentini Bell,<br />

7 mart 1876’da, 29’uncu yaş<br />

gününden dört gün sonra<br />

aldı.<br />

İlk telefon şirketi olan Bell<br />

telefon şirketi de 1877’de<br />

kuruldu.<br />

Bell aynı zamanda çok yönlü<br />

bir araştırmacı ve mucitti.<br />

Aşırı büyük üç boyutlu kutu<br />

uçurtmaları kullanarak<br />

insan taşımayı başarmış ve<br />

bu çalışmaları sadece denemelerini<br />

yaptığı istasyonunda<br />

bulunan nehri kıyıdan<br />

kıyıya geçmek amaçlı kullanmıştır.<br />

Bell, 2 ağustos 1922’de<br />

hayata veda etti.<br />

Her şeyden önce, hazırlık<br />

başarının anahtarıdır.<br />

GRAHAM BELL


CAHİT ARF<br />

1910 - 1997<br />

1910 yılında Selanik’te<br />

doğan Cahit Arf, ilkokulu<br />

o yıllarda sultani adı verilen<br />

liselerin ilk kısmında okumuş,<br />

daha beşinci sınıftayken<br />

tanıştığı genç bir öğretmen<br />

onun matematikle ilgilenmesini<br />

sağlamıştır. Lisenin<br />

orta kısmına geldiğinde artık<br />

okul arkadaşlarının çözemediği<br />

matematik sorularını<br />

çözen Cahit Arf ’ın bu yeteneği<br />

ailesi ve hocalarının<br />

dikkatini çekmiş ve Paris’teki<br />

St. Louis Lisesinde okumak<br />

üzere ailesi tarafından Fransa’ya<br />

gönderilmiştir. Üç yıllık<br />

lise tahsilini iki yılda bitirip<br />

Türkiye’ye geri dönen Cahit<br />

Arf o sıralarda Türk hükümeti<br />

tarafından yüksek öğrenim<br />

görmek üzere sınavla<br />

Avrupa’ya gönderilecek aday<br />

öğrenciler arasına alınmıştır.<br />

Bu sınavı kazanan Cahit Arf<br />

Fransa’ya geri dönüp birçok<br />

bilim adamının yetiştiği okul<br />

olan École Normale Supérieure’e<br />

kaydolmuştur.<br />

Yükseköğreniminden sonra<br />

Türkiye’ye geri dönen Arf,<br />

bir süre Galatasaray Lisesinde<br />

hocalık yapmış ve sonra<br />

doçent adayı olarak İstanbul<br />

Üniversitesi Matematik Kürsüsü’ne<br />

geçmiştir. 1937 yılında<br />

doktorasını yapmak üzere<br />

Göttingen Üniversitesi Matematik<br />

Bölümü’ne giden Cahit<br />

Arf ’ın bu üniversitede yaptığı<br />

doktora çalışması onun dünya<br />

çapında tanınmasına yol<br />

açmıştır.<br />

Cahit Arf matematik dehalarının<br />

bile çok zor dediği<br />

bir konu üzerinde tek başına<br />

çalışmış ve bir buçuk yıl<br />

içinde konusu “non-commutative<br />

Class Field” olan<br />

doktorasını tamamlamıştır.<br />

Bu çalışmadan elde edilen<br />

sonuçların bir kısmı literatüre<br />

“Hasse-Arf ” teoremi olarak<br />

geçmiştir. Doktora tezini<br />

1938 yılında bitiren Cahit<br />

Arf bir yıl daha Göttingen’de<br />

çalışmalarını sürdürmüş, bu<br />

dönemde de dünya literatürüne<br />

“Arf Invaryantı” adıyla<br />

geçen, cebirsel ve diferansiyel<br />

topolojide büyük önem<br />

taşıyan bir çalışmaya imza<br />

atmıştır. 1938’in sonunda<br />

Türkiye’ye üniversitesine geri<br />

dönen Arf 1943’te profesör,<br />

1955’te ordinaryüs profesör<br />

olmuştur. 1962 yılına kadar<br />

üniversitede çalışmalarını<br />

sürdüren Cahit Arf o yıllarda<br />

bir yıllığına misafir profesör<br />

olarak Maryland Üniversitesine<br />

gitmiş ve ayrıca Mainz<br />

Akademisi muhabir üyeliğine<br />

seçilmiştir.<br />

1960 yılında Çekmece Nükleer<br />

Araştırma Merkezi’ni<br />

kurmak üzere görevlendirilen<br />

Cahit Arf 1962’de üniversitedeki<br />

görevinden ayrılmış ve<br />

bir yıl kadar Robert Kolej’de<br />

ders vermiştir.<br />

TÜBİTAK’ın kuruluş ve<br />

gelişmesinde büyük emekleri<br />

olan Cahit Arf 1963-1967 ve<br />

1967-1971 yıllarında TÜBİ-<br />

TAK’ın Bilim Kurulu başkanlığını<br />

yapmıştır. Cahit Arf<br />

matematiğe yapmış olduğu<br />

köklü katkılarından dolayı<br />

1974’te de TÜBİTAK Bilim<br />

Ödülü’ne layık görülmüştür.<br />

1964-1966 yıllarında Princeton’da<br />

Institute for Advanced<br />

Study’de çalışmalarını sürdüren;<br />

daha sonra California<br />

Üniversitesinde misafir<br />

öğretim üyeliği yapan Cahit<br />

Arf 1967’de Türkiye’ye dönüp<br />

ODTÜ Matematik Bölümünde<br />

çalışmaya başlamış ve<br />

1980 yılında bu üniversiteden<br />

emekli olmuştur.<br />

1980 yılında İTÜ ve Karadeniz<br />

Teknik Üniversitesinin,<br />

1981 yılında ODTÜ’nün<br />

onur doktoralarını alan, 1993<br />

yılında Türkiye Bilimler Akademisi<br />

Şeref Üyeliğine seçilen<br />

Cahit Arf 4 Şubat 1994’te de<br />

Fransa’da Commandeur des<br />

Palmes Académiques Ödülü’ne<br />

layık bulunmuştur.<br />

Ülkemizde matematiğin<br />

simgesi haline gelen Ord.<br />

Prof. Dr. Cahit Arf 26 Aralık<br />

1997’de vefat etmiştir.<br />

Bilim ve inanç iki ayrı unsurdur.<br />

Birleşirse devrim<br />

yapabilirsiniz.<br />

CAHİT ARF<br />

11


12<br />

Sir Isaac Newton<br />

1642-1727<br />

Isaac Newton, 4 Ocak 1642<br />

tarihinde çiftçi bir ailenin<br />

çocuğu olarak Woolshrope,<br />

Lincolnshire‘da dünyaya<br />

geldi. Babası, Newton doğmadan<br />

üç ay önce ölmüştü.<br />

Erken doğumla dünyaya<br />

gelen Newton, çok zayıf ve<br />

çelimsizdi. Çevresindeki<br />

insanlar onun yaşayacağına<br />

inanmıyordu. 3 yaşındayken<br />

annesi ikinci kez evlendi. Bunun<br />

üzerine bakımı anneannesine<br />

kaldı. Annesinin yeni<br />

evliliğinden üç çocuğu daha<br />

oldu. Newton, çocukluğunda<br />

yaşıtları gibi dinç, canlı ve hareketli<br />

değildi. Bu nedenle arkadaşlarının<br />

oynadığı oyunların<br />

bir çoğuna katılmazdı.<br />

Eğlencesini ve oyuncaklarını<br />

kendisi tasarlıyordu. Geceleri<br />

köylüleri korkutmak için<br />

yaptığı kandilli uçurtmalar,<br />

zamanının büyük bir kısmını<br />

ayırarak yaptığı su çarkları ve<br />

güneş saatleri onun zekasının<br />

ne denli gelişmiş olduğunun<br />

göstergesiydi.<br />

İlk öğrenimini bölgedeki<br />

okullarda tamamladı. Dayısı<br />

William, Newton’un zekasını<br />

farkeden ilk kişiydi. O sıralar<br />

annesi, ikinci kocasının da<br />

ölümü üzerine Woolshrope’a<br />

geri dönmüştü. Annesinin<br />

kasabaya dönmesi üzerine,<br />

Newton annesiyle birlikte<br />

yaşamaya başladı. Annesi,<br />

Newton’u babasından kalan<br />

çiftliği yönetmesi için yanından<br />

ayırmak istemiyordu.<br />

Fakat dayısı William, annesini<br />

Newton’u üniversiteye<br />

göndermeye razı etti. Bunun<br />

üzerine Newton, 1661 yılında<br />

Cambridge‘deki Trinity<br />

College‘a girdi. Newton’un<br />

öğretmeni Isaac Barrow hem<br />

ilahiyatçı hem de meşhur<br />

bir matematikçiydi. Barrow,<br />

geometri derslerinde kendine<br />

özgü yöntemlerle, alanları hesaplatmak,<br />

eğrilere üzerindeki<br />

noktalardan teğet çizmek<br />

için yollar gösteriyordu. Bu<br />

dersler Newton’u diferansiyel<br />

ve İntegral hesabı bulmaya<br />

yönelten ilk adımlar oldu.<br />

Newton, Cambridge Üniversitesine<br />

gitmeden önce Rene<br />

Descartes analitik geometriyi,<br />

Johannes Kepler kendi<br />

adıyla anılan üç kanundan<br />

ikisini bulmuştu. Bu gelişmeler<br />

Newton için temel oluşturmuştu.<br />

Newton yaptığı<br />

araştırma ve deneyler sonucu<br />

kendi adıyla anılan “Hareket<br />

Kanunları“nı bulmasına<br />

karşın, yayınlamak için uzun<br />

yıllar beklemişti. Aynı şekilde<br />

“Yerçekimi Genel Kanunu“-<br />

nu da yayınlamak için 20 yıl<br />

kadar bekledi. Bunun tek bir<br />

sebebi vardı. Bu da -<br />

Newton’un eleştirilmeye<br />

tahammülünün olmamasıydı.<br />

Çalışmalarına bir itiraz<br />

gelecek diye hep huzursuzluk<br />

duyardı.<br />

Newton’un en önemli buluşları<br />

diferansiyel ve integral<br />

hesaptı. Isaac Newton’u tarihin<br />

en büyük üç matematikçisinden<br />

biri yapanda bunlardı.<br />

Bu kavramlar sonucunda<br />

çok büyük kolaylıklar elde<br />

edildi. Newton’un bu buluşları<br />

yaptığı yıllarda Gottfried<br />

Wilhelm Leibnitz de aynı<br />

kavramlar üstüne çalışıyordu.<br />

Leibnitz ve Newton buluşlarını<br />

yardımlaşarak geliştirmeye<br />

başladılar. Birbirlerinin<br />

niteliklerini çok iyi biliyor ve<br />

takdir ediyor olmaları çalışmalarına<br />

hız kattı.<br />

Newton, tarihdeki diğer bilimadamlarına<br />

kıyasla farklı<br />

bir hayat yaşadı. Bir çok bilimadamının<br />

hayatı zorluk ve<br />

sıkıntılarla geçmesine karşın,<br />

Newton uzun yıllar boyunca<br />

rahat ve mutlu bir yaşam<br />

sürdü. Isaac Newton, 20 Mart<br />

1727 tarihinde 85 yaşında<br />

öldü.<br />

Eğer kayda değer bir buluş<br />

yaptıysam bunu herhangi<br />

bir yetenekten çok sabra<br />

borçluyum<br />

Sir Isaac Newton


Erwin Schrödinger<br />

1887 - 1961<br />

Zengin bir sanayicinin<br />

oğlu olduğu için evde<br />

özel dersler alarak yetişen<br />

Schrödinger daha sonra<br />

Viyana Üniversitesi’ne girerek<br />

başarılı bir öğrenci oldu.<br />

23 yaşında doktorasını bile<br />

tamamlamış bulunuyordu.<br />

Birinci Dünya Savaşı başladığında<br />

Güney-Batı cephesinde<br />

topçu subayı olarak<br />

görev yaptı. İyi rastlantılar<br />

sonucu, yara bile almadan<br />

savaştan döndü. Bir ara<br />

fiziği bırakıp felsefe ile uğraşmaya<br />

karar verdi. Fakat<br />

felsefe üzerinde çalışmayı<br />

düşlediği kent, yapılan barış<br />

antlaşmasıyla Avusturya’ya<br />

bırakılmıştı. Bu durum<br />

Schrödinger’i fizikçi olarak<br />

kalmaya zorladı. Bunun üzerine<br />

Almanya’ya geçti ve 34<br />

yaşında, Stuttgart Üniversitesi’nde<br />

profesörlük görevine<br />

başladı.<br />

Einstein’in makalelerinden<br />

birinde De Broglie’nin,<br />

maddeyi dalga olarak da<br />

düşünülebileceği görüşünü<br />

ileri süren bir dipnot vardı.<br />

Bunun anlamı, elektronların<br />

dalga özelliklerinin de bulunduğu<br />

idi. Bohr’un geliştirdiği<br />

atom modeli ile bazı şeylerin<br />

açıklanamadığını biliniyordu.<br />

Fakat elektronlara dalga<br />

özelliği verildiğinde ileri<br />

sürülen atom modeli daha da<br />

anlamlı oluyordu. Elektronlar<br />

çekirdek etrafında herhangi<br />

bir yörüngede olabiliyorlardı.<br />

Madde dalgası da bu yörüngeler<br />

etrafında, sayısı kesin<br />

dalga boyları biçimindeydi.<br />

Bu, durağan dalga yaratıyor<br />

ve elektron yörüngesinde kaldığı<br />

sürece ışık yaymayacağı<br />

anlamına geliyordu. Elektron<br />

yörüngeleri, dalga boylarının<br />

ancak tamsayı katlarına karşılık<br />

olan başka yörüngelerde<br />

bulunabiliyorlardı.<br />

Dirac ve Born gibi, Schrödinger<br />

de elektronun davranışını<br />

matematik bir formülle ifade<br />

etmeye uğraştı. Bazen “dalga<br />

mekaniği” bazen “kuantum<br />

mekaniği” denilen bu ilişki,<br />

Planck’ın kuantum kuramının<br />

matematik temeli oldu.<br />

Bu ilişkinin temel formülü<br />

Schrödinger dalga denklemi<br />

idi. 1926 yılında yayınlanan<br />

bu araştırması bir yıl önce<br />

Heisenberg’in yayınladığı<br />

matris mekaniği ile benzerdi.<br />

Birinin açıkladığını, diğeri de<br />

yapabiliyordu. Dalga mekaniği<br />

giderek yaygınlaştı. Bunun<br />

nedeni atomun yapısını daha<br />

iyi canlandırmasıydı<br />

Schrödinger bu çalışmaları<br />

nedeniyle 1933 yılı Nobel<br />

Fizik Ödülü ile onurlandırıldı.<br />

Berlin Üniversitesi’nde<br />

kuramsal fizik profesörü<br />

olduğu yıl Hitler’in iktidara<br />

gelmesi üzerine Schrödinger,<br />

ülkesi olan Avusturya’ya<br />

dönmek zorunda kaldı.<br />

1938 yılında Nazi yönetimi<br />

Avusturya’yı işgal edince,<br />

Schrödinger bu kez İngiltere’ye<br />

ve daha sonra İrlanda’ya<br />

geçti ve Dublin’de<br />

profesörlüğe başladı. Bunu<br />

duyan Dirac da aynı kente<br />

geldi ve böylece “dalga mekaniği”<br />

kurucuları güçlerini<br />

yeniden birleştirdiler. 69<br />

yaşında yurt özlemi duyan<br />

Schrödinger, Viyana’ya<br />

döndü ve ölümüne kadar bu<br />

kentte yaşadı.<br />

Amaç, hiç kimsenin görmediği<br />

bir şeyi görmek değildir.<br />

Herkesin gördüğü bir şey<br />

hakkında, kimsenin henüz<br />

düşünmediği bir şeyi düşünebilmektir.<br />

Erwin Schrödinger<br />

13


14<br />

Max Planck<br />

1858-1947<br />

Max Planck, 23 Nisan<br />

1858 tarihinde Almanya’nın<br />

Kiel şehrinde<br />

doğmuştur. Tam adı Max<br />

Karl Ernst Ludwig Planck’dır.<br />

Babası Kiel Üniversitesi’nde<br />

hukuk profesörüydü. Max<br />

Planck, Orta ögrenimini<br />

Münih’te Max Millian Lisesi’nde<br />

tamamladı. Lisedeki<br />

fizik öğretmeninin etkisinde<br />

fiziğe özel bir ilgiyle bağlandı.<br />

Liseden sonra Münih ve<br />

Berlin Üniversitesi’nde seçkin<br />

fizik profesörlerin Kirchoff ve<br />

Hemholtz’un yanında öğrenime<br />

başladı 1879’da Münih<br />

Üniversitesi’nden mezun<br />

oldu. Burada beş yıl öğretim<br />

görevliliğinden sonra Kiel<br />

Üniversitesi’nde matematik<br />

profesörü oldu. 1889’da<br />

Kirchoff ’tan boşalan kürsüye<br />

çağrıldı ve 1928’de emekliye<br />

ayrılana dek bu görevinden<br />

ayrılmadı. 1930 yılında Berlin’deki<br />

Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nün<br />

başkanlığına seçildi.<br />

1937 yılında Kaiser Wilhelm<br />

Enstitüsü’nün başkanlığından,<br />

ertesi yıl Prusya Bilimler<br />

Akademisi’nden ayrıldı.<br />

“Kuantum Kuramı”nı geliştirmiştir.<br />

Termodinamik<br />

yasaları üzerine çalıştı. Kendi<br />

adıyla bilinen “Planck<br />

sabiti”ni ve “Planck ışınım<br />

yasası”nı buldu. 19. yüzyılın<br />

sonlarında ısıtılarak<br />

kızıl-kor hale gelmiş bir<br />

metalin çıkardığı ısı ve ışık<br />

radyasyonunun niteliği pek<br />

çok fizikçinin ilgisini çeken<br />

bir problem oluşturuyordu.<br />

Özellikle radyasyonu yalnız<br />

sıcaklık faktörüne dayanan<br />

“kara cisim” denilen aydınlatma<br />

standardı, ideal bir<br />

durum ortaya koyduğundan,<br />

çalışmalar daha çok bu tür<br />

radyasyon üzerinde toplanmıştı.<br />

Bilindiği gibi, ateşte<br />

kızdırılan bir maşadan, önce<br />

spektrumun kızıl-altı kesimine<br />

düşen uzun dalgalı<br />

radyasyonlar çıkmaya başlar.<br />

Bu süreçte maşa önce kırmızı,<br />

sonra turuncu, daha<br />

sonra sarı, en sonunda diğer<br />

renklerin eklenmesiyle beyaz<br />

görünür. Sıcaklığın daha da<br />

artmasıyla radyasyon spektrumun<br />

morötesi kesimine<br />

göre gözle görülemeyecek<br />

kadar kısa dalgalara dönüşür.<br />

Kara cisim (veya herhangi<br />

bir metal) spektrumu enerjinin<br />

farklı dalga uzunlukları<br />

arasında nasıl dağıldığını<br />

göstermektedir. Planck’ın<br />

yetkin örnek olarak aldığı<br />

kara-cisim üzerinde yürüttüğü<br />

kuramsal çalışması<br />

1900’de yayımlanır. Çalışmanın<br />

dayandığı temel düşünce<br />

şuydu: Madde her biri kendine<br />

özgü titreşim frekansına<br />

sahip ve bu frekansla radyasyon<br />

salan vibratörlerden ibarettir.<br />

1900 yılında Kuantum<br />

Mekaniğini keşfetmişti<br />

Çözümüne deneysel verileri<br />

matematiksel olarak dile<br />

getiren masum bir formül<br />

gözüyle bakıyordu. Oysa,<br />

“kuvantum” dediği bir enerji<br />

paketi ile bir dalga frekansı<br />

arasındaki ilişkiyi belirleyen<br />

denklemi , bilimde yeni<br />

bir devrimin temel taşıydı<br />

[Denklemde E enerjiyi,<br />

radyasyon frekansını, ise<br />

Planck sabiti denen sayıyı ( )<br />

göstermektedir]. Buna göre,<br />

bir enerji kuvantumu, dalga<br />

frekansıyla Planck değişmezinin<br />

çarpımına eşittir (ışık hızı<br />

gibi doğanın temel değişmezlerinden<br />

sayılan h, herhangi<br />

bir radyasyon enerji miktarının<br />

dalga frekansına orantısını<br />

simgelemektedir).<br />

Planck’ın buluşu, enerjinin<br />

sürekliliği fikrini temelden<br />

sarsıyordu. Kaldı ki, çok<br />

geçmeden Albert Einstein’in<br />

1905’te ortaya koyduğu “Fotoelektrik<br />

etki” diye bilinen<br />

teorisiyle ışık da kuvantum<br />

teorisinin kapsamına girer.<br />

Böylece ısı, ışık, elektromanyetizma<br />

vb. radyasyon<br />

türlerinin tümünün kuvanta<br />

biçiminde verilip alındığı<br />

hipotezi doğrulanmış olur.<br />

Bu hipotez daha sonra Bohr,<br />

Schrödinger, Heisenberg vb.<br />

bilim adamlarının önemli<br />

katkılarıyla çağımız fiziğine<br />

egemen kuvantum mekaniğine<br />

dönüşür. Planck, istemeyerek<br />

de olsa bu büyük devrimin<br />

öncüsüydü.<br />

Bilim, doğanın nihai gizemini<br />

çözemez çünkü biz,<br />

çözmeye çalıştığımız gizemin<br />

bir parçasıyız.<br />

Max Planck


Behram Kurşunoğlu<br />

1922-2003<br />

1922 yılında Trabzon’un<br />

Çaykara ilçesine bağlı<br />

Soğanlı köyünde doğan Prof.<br />

Behram N. Kurşunoğlu, Albert<br />

Einstein’ın genel görelilik<br />

kuramının elektromanyetizma<br />

ile birleştirilmesi üzerine<br />

çalışmalar yapmış bir Türk<br />

fizikçisidir.<br />

Ankara Üniversitesi ve İngiltere’deki<br />

Edinburgh Üniversitesi’ndeki<br />

eğitiminin<br />

ardından fizik doktorasını<br />

gene İngiltere’deki Cambridge<br />

Üniversitesi’nde tamamlayan<br />

Kurşunoğlu, Albert Einstein<br />

ve Erwin Schrödinger ile<br />

birlikte simetrik olmayan<br />

yerçekimi kuramları üzerinde<br />

önemli çalışmalarda bulunmuştur.<br />

İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde<br />

fizik doktorasını<br />

tamamlayan Kurşunoğlu, Albert<br />

Einstein ve Erwin Schrodinger<br />

ile birlikte ”Unified<br />

Field” teorisinin geliştirilmesinde<br />

yer almış. Bu önemli<br />

buluş bilim tarihine ”Einstein-Schrodinger-Kurşunoğlu<br />

Teorisi” diye geçmiş.<br />

‘Genelleştirilmiş İzafiyet<br />

Teorisi’ adıyla yeni bir teori<br />

ortaya atan ilim adamımız,<br />

atom bombasının babası sayılan<br />

Oppenhelmer ve hidrojen<br />

bombasını bulan Edwvard<br />

Teller ve yaşayan en büyük<br />

fizikçi Dirac’ın en yakın arkadaşları<br />

arasında yer almıştır.<br />

Daha gençliğindeyken ünlü<br />

fizikçi Einstein’le irtibata<br />

geçmiş, Cambridge Üniversitesi’nde<br />

doktorasını yaparken<br />

Einstein’le ilmi konular<br />

ve çeşitli teoriler üzerinde<br />

mektuplaşmıştır. 1953 yılında<br />

araştırmalar yapmak üzere<br />

Amerika’ya Cornell Üniversitesi’ne<br />

giden Kurşunoğlu<br />

Einstein’in daveti üzerine evine<br />

gitmiş, orada Einstein’le<br />

aralıksız dört saat görüşmüştür.<br />

O anda Kurşunoğlu 31,<br />

Einstein’da 74 yaşlarındaymış.<br />

Bu görüşmeler esnasında<br />

Prof. Kurşunoğlu yeni teorisini<br />

ortaya attı ve Einstein’in<br />

teorisine karşılık kendi teorisinin<br />

doğruluğunu savundu.<br />

Einstein derin bir düşünceden<br />

sonra: “İkimizden biri<br />

muhtemelen doğru. Senin teorin<br />

benimkinden daha kapsamlı.<br />

Fakat zaman gösterecek.”<br />

Demiş sonra da eklemiş:<br />

” 1905 yılında arkadaşımla<br />

labaratuarda çay içerken<br />

izafiyet teorimi anlattığımda<br />

kimse dediklerime inanmaz,<br />

bana gülerlerdi. Ama sonunda<br />

kim haklı çıktı?<br />

Profesörümüz ‘hayatının en<br />

büyük projesi’ olarak kabul<br />

ettiği teorisini ilim dünyasına<br />

kabul ettirmeye çalışmıştır.<br />

“Einstein dahi ilmi hayatının<br />

yarısından fazlasını bu teoriyle<br />

geçirdi, sonuca varamadan<br />

öldü” diyen Kurşunoğlu<br />

“Genelleştirilmiş İzafiyet<br />

Teorisi’nin kabul göreceği<br />

ümidini taşımış. “Teorimin<br />

kazanacağından şüphem yok.<br />

İnşallah ben yaşarken olur bu<br />

iş” demiştir.<br />

1950’li yıllarda Atom Enerjisi<br />

alanında çalışmalarını Türkiye’de<br />

sürdürdü ve Türkiye<br />

Atom Enerjisi Kurumu’nun<br />

Kurucu üyesi oldu. Prof. Dr.<br />

Behram KURŞUNOĞLU<br />

aynı zamanda Genel Kurmay<br />

Başkanlığına danışmanlık<br />

yapmış, bir dönem Birleşmiş<br />

Milletler Bilim Komisyonunda<br />

çalışmıştır. Kuantum<br />

Fiziği konusunda yaptığı<br />

araştırmalarla özellikle “Genelleştirilmiş<br />

İzafiyet Teorisini”<br />

ortaya atan kişi olarak<br />

bütün dünyaca tanınıyordu.<br />

Genç yaşında dünya fizikçileri<br />

arasında saygın konum<br />

kazanan Prof. Kurşunoğlu,<br />

1965 yılında Miami Üniversitesi’deki<br />

Teorik Araştırmalar<br />

Merkezi’nin kurulmasında<br />

rol almış, 1992’de kapanmasına<br />

kadar bu merkezde<br />

bulunmuştur. Daha sonra<br />

araştırma kuruluşu Global<br />

Foundation’ın direktörü olmuştur.<br />

15


KUANTUM BİLGİSAYARLARI<br />

Bilgi çağında yaşıyoruz.<br />

Haliyle çağımızın en büyük<br />

gereksinimlerinden<br />

biri de doğru bilgiye olabildiğince<br />

hızlı ulaşmak. Bizim bu<br />

ihtiyacımızı karşılayan, bunun<br />

yanı sıra daha birçok şekilde<br />

hayatımızı kolaylaştıran<br />

ve hatta boş zamanlarımızda<br />

bile bizi kendine kenetleyen<br />

bilgisayarlarımız günlük<br />

hayatımızın vazgeçilmez bir<br />

parçası. Çok uzak değil, günümüzden<br />

yarım asır önce<br />

odalara sığmayan bilgisayarlar<br />

artık cebimize dahi<br />

sığacak büyüklükte. Öyleyse<br />

bundan yarım asır sonra<br />

bilgisayarlar neye benzeyecek?<br />

Ne kadar geleceği tahmin<br />

etmek imkansız olsa da<br />

kuantum bilgisayarlar önümüzdeki<br />

20 yıl içerisinde<br />

evimizi ve ofisimizi işgal edecek<br />

gibi görünüyor.<br />

Kısaca şu anda kullandığımız<br />

bilgisayarların çalışma prensibine<br />

bir değinelim. Bilgisayarlar<br />

0 ve 1 birlerden oluşmuş<br />

kodlar sayesinde bilgiyi<br />

kaydeden makinelerdir. Bu<br />

kodu oluşturan 0 veya 1 olabilen<br />

her bir birime bit denir.<br />

Yani üç bitlik bir bilgisayarda<br />

sekiz farklı işlem yapılabilir<br />

(000, 001, 011, 010, 100, 101,<br />

110, 111). Bilgisayarda işlemleri<br />

yapan ise çekirdektir. Bir<br />

çekirdekli bir bilgisayar aynı<br />

anda bir işlem yapabilirken<br />

iki çekirdekli bir bilgisayar iki<br />

işlem yapar. Çekirdeğin<br />

işlem yapma hızı da ghz ile<br />

ifade edilir (3,0Ghz hızında<br />

bir bilgisayarın her bir çekirdeği<br />

saniyede 3 milyon<br />

işlem yapar.) Peki, bu kuantum<br />

bilgisayar neyin nesidir?<br />

Normal bilgisayarlardan<br />

farkı nedir?<br />

Kuantum bilgisayarlar nanoteknoloji,<br />

süper iletkenler ve<br />

kuantum elektroniğinin<br />

yardımıyla normal bilgisayarlardan<br />

farklı bir kodlama<br />

ve bilgi depolama sistemi<br />

kullanan gelişmiş bilgisayarlardır.<br />

Kuantum bilgisayarlar<br />

bitler yerine kubitler kullanır.<br />

Kubitler bilgileri 0,1 veya<br />

bunların süperpozisyonu<br />

şeklinde depolarlar. Daha<br />

anlaşılır bir dil kullanırsak<br />

kubitler hem 0, hem 1, hem<br />

de aynı anda 0 ve1 olabilirler.<br />

Bu da klasik bilgisayarlarla<br />

kıyaslandıklarında her kubit<br />

ile katlanarak artan devasa<br />

bir olasılık farkı yaratır. Bu<br />

olasılık farkı da kuantum bilgisayara<br />

inanılmaz bir bilgi<br />

depolama özelliği ve işlem<br />

hızı verir.<br />

16


Devrim niteliğinde olan<br />

kuantum bilgisayarların da<br />

kusurları var tabi. Kubitlerin<br />

elektronlarlar olması bir kuantum<br />

bilgisayarın yapılmasını<br />

çok zorlaştırıyor.<br />

Bu kadar küçük boyutlarda<br />

bir sistem çok hassas oluyor,<br />

dışarıdan gelen en küçük<br />

bir etkide çökme noktasına<br />

geliyor. İşte bu yüzden birkuantum<br />

bilgisayar radyasyondan<br />

ve manyetik alanlardan<br />

soyutlanarak, vakumlanmış<br />

bir alanda ancak 0 kelvine<br />

çok yakın bir sıcaklıkta çalışabiliyor.<br />

Hal böyle olunca bir<br />

kuantum bilgisayarı üretmek<br />

için son teknolojinin bile yıllarca<br />

gece gündüz çalışması<br />

gerekiyor. Zahmetli sürecin<br />

sonunda çıkan bilgisayar ise<br />

bir odaya zar zor sığan, fiyatı<br />

ise on milyon dolardan aşağı<br />

gelmeyen bir kuantum bilgisayar.<br />

Fiyattan söz açılmışken<br />

kuantum bilgisayar daha<br />

tamamlanıp satış aşamasına<br />

dahi gelemedi. Şu anda kuantum<br />

bilgisayar projesi laboratuvarlardaki<br />

birkaç prototip<br />

ve ne zaman geleceği belli<br />

olmayan bir avuç siparişten<br />

ibaret. Kuan tum bilgisayar<br />

üretme konusunda<br />

çok iddialı olan D-Wave firması<br />

bir kuantum bilgisayar<br />

üretmeye çok yaklaşmış olsa<br />

da bunu bir iki yıl içerisinde<br />

ancak hayata geçirebilecek<br />

gibi görünüyor. Günümüz süper<br />

bilgisayarlarıyla günlerce<br />

süren bir işlemi 270 milisaniyede<br />

çözebilen bu teknoloji harikalarının<br />

ilk müşterileri Google<br />

gibi arama motorları ve<br />

teknoloji devleri olacak. Hatta<br />

Google 10 yıl içerisinde bir<br />

futbol sahası büyüklüğündeki<br />

ana bilgisayarının yerine kuantum<br />

bilgisayarları kullanmayı,<br />

böylece arama motorlarında<br />

bir devrim yapmayı<br />

bile düşünüyor. Bunların yanı<br />

sıra kuantum bilgisayarların<br />

yardımıyla kendi kodunu<br />

kendi yazan yapay zekalardan<br />

tutun insanlardan daha<br />

çevik asimolar üretmeyi hayal<br />

eden çılgın bilim insanları<br />

da yok değil. Unutmamak<br />

lazım ki teknoloji bir mucize<br />

olabileceği kadar bir yıkım<br />

aracına da dönüştürülebilir.<br />

Bu sadece teknolojiyi elinde<br />

tutanın<br />

ve dece teknolojiyi elinde tutanın<br />

vereceği bir karardır. Şu<br />

anda kuantum bilgisayarları<br />

geliştiren bilim insanlarına<br />

göre kuantum bilgisayar<br />

dünya üzerindeki her şifreyi<br />

saniyeler içerisinde kırabilir.<br />

Her devletin sırlarına kolayca<br />

erişebilir. Kuantum bilgisayarın<br />

böyle bir güce sahip<br />

olması, kuantum bilgisayar<br />

projesinin çok eleştiri toplamasına<br />

sebep oluyor ama<br />

görünen o ki bu eleştiriler<br />

araştırmaların hızını hiç kesmiyor.<br />

Biz de geleceğin bize<br />

sunacaklarını sabırsızlıkla<br />

beklemeye devam ediyoruz.<br />

17


İnternetin Gelecekteki Tarihi<br />

İnternet ortaya çıktığından<br />

beri işleri kolaylaştırması<br />

bir yana insan hayatında<br />

önemli değişikliklere yol açtı.<br />

Teknolojinin ilerlemesinde,<br />

bilgi depolama ve aktarmada,<br />

iletişimde ve daha birçok<br />

farklı alanda sağladığı faydalar<br />

yadsınamaz. İnternet, kullanıldığı<br />

alanları geliştirirken<br />

kendi de gelişen ve değişen<br />

bir kavram. Bu yazıda, 1964<br />

ve 2096 yılları arasında internetin<br />

geçirdiği ve geçireceği<br />

öngörülen değişikler kronolojik<br />

olarak aktarılmaktadır.<br />

1964 : Ortam oldukça gürültülü.<br />

KOrtam oldukça gürültülü.<br />

Klavyeye vuran parmakların<br />

sesi bir yana yazıcılar da<br />

dahil olmak üzere tüm makineler<br />

cızırdayıp takırdayarak<br />

çalışıyor. Bulunduğunuz<br />

yerden ileri teknoloji bir arı<br />

kovanında bulunduğunuzu<br />

düşünebilirsiniz. İnsanlar<br />

yazıcılardan çıkarttıkları destelerce<br />

kağıdı oradan oraya<br />

taşıyorlar. Arada bir de garip<br />

18<br />

aletlerin üzerindeki düğmelere<br />

basıyorlar. Tüm bu süreçte<br />

kullanılan bilgisayarlar neredeyse<br />

dolap büyüklüğünde.<br />

1984 : Apple bilgisayarlarını<br />

piyasaya sürüyor ve bunu büyük<br />

reklam kampanyalarıyla<br />

tanıtıyor. Özellikle endüstrinin<br />

IBM’in tekelinde tutulmasıyla<br />

dalga geçerek, George<br />

Orwell’in romanındaki<br />

diktatörü IBM’e benzeten ve<br />

insanlığı böylesine korkunç<br />

ve tekdüze bir distopyadan<br />

Apple’ın kurtardığını anlatan<br />

reklam oldukça dikkat çekici.<br />

Böylece Apple’ın CEO’su<br />

Steve Jobs, insanların bilgisayar<br />

teknolojisi nedeniyle<br />

basitleşen (ama sıradanlaşan)<br />

ve mekanikleşen hayatlara<br />

mahkum olmayacakları bir<br />

seçenek sunuyor. Teknolojinin<br />

getirdiği eğlenceli, rahat,<br />

samimi ve sıradanlıktan uzak<br />

bir yenilik olarak Macintosh’u<br />

sunuyor.<br />

Alışılagelmiş diğer bilgisayarların<br />

aksine, Macintosh’u kullanabilmek<br />

için herhangi bir<br />

yazılım ya da bilgisayar diline<br />

hakim olmanız gerekmiyor<br />

da. Hatta kullanımı kolaylaştırmak<br />

için masaüstündeki<br />

simgelerde dolaşmak, onları<br />

açmak ve ekranı daha etkili<br />

kullanabilmek için elle<br />

kullanılabilen elektronik bir<br />

kutu geliştirildi. Buna da fare<br />

deniyor! Fareyi oynatarak<br />

ekrandaki göstergeyi de aynı<br />

yönde hareket ettirebiliyordunuz<br />

ve pencere (windows)<br />

denen dijital çalışma sayfaları<br />

arasında gezinmek (ve üzerinde<br />

çalışmak) için fare üzerindeki<br />

tuşa basmanız yeterli.<br />

Bu cihazın keşfiyle bilgisayar<br />

kullanıcısı için programlar<br />

arasında gezinmek, metin<br />

dosyalarını düzeltmek gibi<br />

işler bir hayli kolaylaştı.<br />

1996 : Arama motorları yeni<br />

yeni popülerleşiyor. Bu yeni<br />

icat o kadar kullanışlı ki<br />

anahtar kelimeleri ni girdiğinizde<br />

önünüze ilgili tüm sonuçları<br />

getiriyor. Bazı sayfalar


yapım aşamasında bazıları<br />

tamamlanmış. Firmalar kendi<br />

sayfalarını oluşturuyorlar,<br />

ürünlerini tanıtıyorlar. Hatta<br />

artık internetten ürün satışı<br />

da mümkün olduğu için<br />

alışveriş hiç olmadığı kadar<br />

kolay. Bu arada hızlanan ve<br />

değişen hayatlarımızda tatmin<br />

olmak zorlaşıyor. Akşam<br />

yemeğinde patates kızartmasıyla<br />

kendinizi şişirdikten<br />

sonra bile hala aç hissediyorsunuz.<br />

2018 : Artık sadece bir gözlük<br />

takarak orada olmayan<br />

şeyler görebilmek mümkün!<br />

Bunun için herhangi bir<br />

kimyasal kullanmanız gerekmiyor,<br />

basit bir teknoloji<br />

ürünü olan kameralı gözlüğü<br />

takmanız yeter. Aynı zamanda<br />

sürekli olarak veri kaydı<br />

yapan bu gözlük insanlara<br />

daha detaylı ve gerçekçi bir<br />

deneyim yaşatmak için bu<br />

verileri kullanıyor. Gerçeklik<br />

ve simülasyon birbirinin<br />

içine geçmiş durumda.<br />

2022 : İnsanların bilgisayarlarla<br />

birebir iletişime girdiği,<br />

konuştuğu bir dönem. O<br />

kadar ki bilgisayarlar artık<br />

insanların kişisel asistanı<br />

haline gelmişler. Haberleri<br />

kullanıcının ilgilerine göre<br />

aktarıyorlar, sosyal ortamındaki<br />

gelişmeleri takip<br />

ediyorlar. Bunları yaparken<br />

de yine kullanıcının ilgisine<br />

ve beğenisine hitap edebilecek<br />

ürünlerin tanıtımını da<br />

yapıyorlar. Hatta kullanıcının<br />

onayı üzerine ürün anında<br />

satın alınabiliyor.<br />

2026 : Makinelerin birbiriyle<br />

iletişime geçmesiyle dünya<br />

yeniden hızlı bir değişim sürecine<br />

giriyor. Piyasaya yeni<br />

iş kolları ve şirketler katılıyor.<br />

Bu yeni milyon dolarlık<br />

yatırımlar yapılan şirketlerin<br />

binaları da oldukça fütüristik<br />

ve sürrealist. Girişten itibaren<br />

yeni bir dünyaya adım atıyor<br />

hissi uyandıran mekanda<br />

beyaz üniformalarıyla robotlar<br />

gelenleri karşılıyorlar ve<br />

kimlik kontrolünü kişilerin<br />

üzerinde taşıdıkları cihazlar<br />

aracılığıyla yapıyorlar.<br />

2030 : Bilgi ve mülk aktarımının<br />

kazandığı hız kimlik<br />

hırsızlığını da çok olası kılıyor.<br />

Bu nedenle biyometrik<br />

bilgiler aktif olarak kullanılmaya<br />

başlandı. Akıllı telefonlar<br />

parmak izlerini alabiliyor,<br />

irislerimizi tarayabiliyor. Ne<br />

var ki bu teknolojilerin bu<br />

kadar yaygın kullanımı insanların<br />

bu “ağdan” kopmasını<br />

zorlaştırıyor. Cüzdanlar<br />

artık kullanılmıyor, kişisel<br />

çipler kolların içine gömülüyor.<br />

Artık herkes herkesi<br />

biliyor. Kapılar kendiliğinden<br />

açılıyor ve marketleri hatta<br />

ülkeleri terketmek için bile<br />

sıra beklemeye gerek kalmıyor.<br />

Odaya girer girmez<br />

ışıklar, müzik, oda sıcaklığı<br />

kişinin tercihlerine göre kendiliğinden<br />

ayarlanıyor. Sanal<br />

gözlükler geceye ayarlanmış<br />

olsa bile yataklar kullanıcılarını<br />

toplantıya yetişmeleri<br />

için gerekli saatte uyandırıyor.<br />

Öte yandan devlet her şeyi<br />

gören, bilen ve her yerde<br />

olan, adım adım herkesi takip<br />

edebilen bir varlık haline<br />

geldiği için insanların mutluluğu<br />

yaşadıkları devlete<br />

oldukça bağlı durumda.<br />

2035 :Evcil hayvan besleyenlerin<br />

sayısı gittikçe azalıyor,<br />

çünkü onların yerini çok<br />

daha üstün özellikleriyle<br />

rahatça doldurabilen yaratıklar<br />

var. Bu kişisel “iblisler”<br />

nereye giderse gitsin sahibini<br />

takip ediyor ve onun isteklerini<br />

herkesten hatta kendinden<br />

bile daha iyi anlıyor. Tüm<br />

varlığını sahibine adayan bu<br />

yaratıklar hayatı kolaylaştırmak<br />

için varlar. O hem akıllı<br />

19


hem hep yanınızda, onunla<br />

ister tartışırsınız ister ondan<br />

mentorluk hizmeti alırsınız.<br />

Hepsi bir arada!<br />

Bu yaratık bir kuantum bilgisayarı<br />

tarafından ileri derecede<br />

sofistike bir program<br />

ile yönetiliyor. Özellikle bu<br />

amaç için üretilmiştir. Kuantum<br />

mekaniğinin birebir<br />

uygulaması olarak görülen<br />

(neredeyse) doğaüstü olarak<br />

nitelendirilen bu program,<br />

sadece bir program olarak<br />

değerlendirilimek için fazla<br />

akıllı. Hatta bu ileri seviyedeki<br />

zekası birçok insanı rahatsız<br />

edecek boyutta…<br />

2038 : Eğer Menkul Kıymetler<br />

Borsasına yeni biri katılırsa<br />

karşılaşacağı şey sıkıcı bir<br />

boşluk olacak. Menkul değerler<br />

çılgınca yükseliyor olsa da<br />

artık borsacılara ve bankacılara<br />

ihtiyaç yok.<br />

Dünyadaki en büyük kumarhane<br />

artık tamamen intertnet<br />

ortamına taşındı. Bu taşınma<br />

sanayi devriminden beri<br />

görülen en büyük ekonomik<br />

parçalanmaya sebebiyet verebilir.<br />

20<br />

2055 : Karaiplerde bir sahil.<br />

Yükselen dalgalar parlak<br />

köpüklere dönüyor. Hindistan<br />

cevizi palmiyeleri altında<br />

ayaklarınız bu köpüklü sulara<br />

değiyor. Kuşlar cıvıldıyor.<br />

Karşıdan yükselen güneşin<br />

ışıkları denize vuruyor…<br />

Banliyöde bir ufak bir mahalle.<br />

İtfaiye yanan evi köpükle<br />

söndürmeye çalışıyor. Ayaklarınız<br />

kapanmış spor tesisinden<br />

geriye kalan malzemelerin<br />

yer yer kuma dönmüş<br />

parçalarına takılıyor. Evlerden<br />

birinden çocuk çığlıkları<br />

duyuluyor. Alevler kırık bir<br />

duvar resminden parlayarak<br />

etrafı aydınlatıyor…<br />

Aynı yerde aynı şekilde yürüyerek<br />

bu iki farklı deneyimi<br />

de Değiştirilmiş Gerçeklik<br />

sayesinde yaşayabilirsiniz.<br />

2069 : Robert Meyer dünyadaki<br />

en tehlikeli yerlerde<br />

çalışıyor. Başınıza gelen ne<br />

olursa olsun Meyer yardımınıza<br />

koşmak için orada<br />

olur. Sel, deprem, bomba<br />

saldırısı… Meyer her zaman<br />

kurbanların yanında! İnsanüstü<br />

güçleriyle ve azmiyle<br />

tahribatın içinden yaralıları<br />

ve ihtiyacı olanları kurtarmak<br />

onun görevi. O korkusuz,<br />

inanılmaz derecede güçlü<br />

bir kahraman ve evet, onun<br />

belden aşağısı felçli. Robert<br />

Meyer, Avrupa İç İşleri Bakanlığında<br />

“zihniyle çalışan”<br />

insanlardan biri. Bonn’da<br />

bulunan Acil Durum Teknik<br />

Servisinde acil durum robotlarından<br />

birini kontrol ediyor<br />

ve çalıştırıyor. Bunu sadece<br />

beynindeki düşüncelerin<br />

oluşturduğu küçük elektrik<br />

akımlarıyla başarıyor.<br />

2096 : Gaia 2.0 sonunda<br />

posthümanistlerin uzun<br />

zamandır hayalini kurdukları<br />

şeyi gerçekleştiriyor. Projeyi<br />

geliştirenler artık zihin yüklemesi<br />

yapabildiklerini açıklıyorlar.<br />

Yani insan beyninde<br />

bulunan bilgiyi simülasyonlarına<br />

aktarabliyorlar; tüm<br />

duygular ve anılar da dahil<br />

olmak üzere. Sonuçta ulaşılan<br />

karakter biyolojik vücudun<br />

boyun eğmek zorunda kaldığı<br />

kısıtlamalardan bağımsız<br />

olacak. Dolayısıyla ölümsüz<br />

ve bilgiyi “geleneksel” olarak<br />

tanımladığımız insandan<br />

katlarca hızlı olarak işleyebilecek<br />

kabiliyette olacak. İnsan<br />

ve makinenin birleşiminden<br />

meydana gelen süper akıllı<br />

bir yaratık ortaya çıkıyor.<br />

Yeni bir tür…<br />

kaynak : motherboard.vice.com


Plazma, kimya ve fizikte<br />

“iyonize olmuş gaz” anlamına<br />

gelmektedir. İyonize<br />

gaz için kullanılan plazma<br />

kelimesi 1920’li yıllardan beri<br />

fizik literatüründe yer etmeye<br />

başlamıştır. Kendine özgü<br />

niteliklere sahip olduğundan,<br />

plazma hali maddenin katı,<br />

sıvı ve gaz halinden ayrı olarak<br />

incelenir. Katı bir cisimde<br />

cismi oluşturan moleküllerin<br />

hareketi çok azdır, moleküllerin<br />

ortalama kinetik enerjisi<br />

herhangi bir yöntemle (örneğin<br />

ısıtarak) arttırıldığında<br />

cisim ilk önce sıvıya sonra da<br />

gaza dönüşür, ki gaz fazında<br />

elektronlar gayet hızlı hareket<br />

ederler. Eğer gaz halinden<br />

sonra da ısı verilmeye devam<br />

edilirse iyonlaşma başlayabilir,<br />

bir elektron çekirdek çekiminden<br />

kurtulur ve serbest<br />

bir elektron uzayı meydana<br />

getirerek maddeye yeni bir<br />

form kazandırır. Atomun bir<br />

elektronu eksik olacak ve net<br />

bir pozitif yüke sahip olacaktır.<br />

Yeterince ısıtılmış gaz<br />

içinde iyonlaşma defalarca<br />

tekrarlanır ve serbest elektron<br />

ve iyon bulutları oluşmaya<br />

başlar.<br />

PLAZMA<br />

Fakat bazı atomlar nötr kalmaya<br />

devam eder. Oluşan bu<br />

iyon, elektron ve nötr atom<br />

karışımı, plazma olarak adlandırılır.<br />

İyonize olma durumu, en az<br />

bir elektronun atom ya da<br />

molekülden ayrıldığı anlamına<br />

gelir. Serbest elektrik yükü<br />

sayesinde plazma yüksek bir<br />

elektrik iletkenliğine kavuşur<br />

ve elektromanyetik alanlardan<br />

kolaylıkla etkilenir.<br />

Atmosferin üstünde, manyetosferde,<br />

özellikle kutuplara<br />

yakın bölgelerde görülen<br />

auroralar, güneş rüzgarlarından<br />

kaynaklanan yüklü<br />

parçacıklarla çarpışan oksijen<br />

atomlarının iyonize olması ile<br />

oluşurlar ve enfes görüntüler<br />

verirler.<br />

Plazmanın Özellikleri<br />

* Plazma dış ortama karşı<br />

elektriksel olarak nötrdür.<br />

Yani plazma içerisindeki<br />

pozitif yüklerin (iyonların<br />

yükleri) sayısı, negatif yüklerin<br />

(elektronlar) sayısına<br />

eşittir.<br />

* Plazma içerisindeki ayrışma,<br />

iyonizasyon ve bu<br />

olayların tersi olan yeniden<br />

yapılanma olayları sürekli<br />

meydana gelir. Adı geçen<br />

bu olaylar kendi aralarında<br />

plazma içerisinde bir dinamik<br />

denge halinde bulunurlar.<br />

* Plazma iyi bir elektrik ve<br />

ısı iletkenidir. Plazma içerisindeki<br />

parçacıklar bir enerji<br />

taşıyıcısıdırlar. Dolayısıyla<br />

elektrik ve ısı enerjisini de<br />

iletirler (taşınırlar). Plazma<br />

içerisindeki hızlarının yüksek<br />

oluşu nedeniyle özellikle<br />

elektronlar elektrik ve ısı<br />

iletiminde esas rolü oynarlar.<br />

kaynak : www.msxlabs.org<br />

21


Hayatta, ana malzemesi<br />

günlük yaşantımızda<br />

kullandığımız ve çok<br />

kolay bulunabilen bir<br />

malzemeden yapılabilen<br />

bir madde düşünebilir<br />

misiniz?<br />

Ayrıca bu maddenin günümüzde<br />

ve hatta geleceğimizde<br />

en çok istenilen ve en çok<br />

kullanılacak olduğunu bir<br />

düşünebilir misiniz?<br />

Evet, bu madde Nobel Fizik<br />

Ödülü kazanmış bir bilimsel<br />

araştırmadan ortaya çıkmış<br />

ve 21. Yüzyılın mucize maddesi<br />

olan Grafen. Peki bu<br />

malzemeyi bu kadar mucizevi<br />

yapan ne mi?<br />

22<br />

GRAFEN<br />

Grafen karbon atomlarının bal<br />

peteği şeklinde dizilmiş olan ve<br />

doğada tek bir atom kalınlığına<br />

sahip iki boyutlu halde bulunan,<br />

mekanik, elektrik, termal ve optik<br />

özellikleri taşıyan bir malzemedir.<br />

İnsanları en çok şok eden kısmı<br />

asıl grafenin günlük hayatımızda<br />

kullandığı basit bir kurşun<br />

kalem ucundan ibaret olmasıdır.<br />

Grafit yani kurşun kalemimizin<br />

ucu, grafen tabakalarının üst üste<br />

binmesinden oluşmaktadır. Evet,<br />

günlük yaşantımızda kullandığımız<br />

kurşun kalemde bulunan<br />

grafen kim bilir gelecekte elektrik<br />

ve elektronik sanayisinde ayrıca<br />

bilim dünyasında en öne çıkan<br />

isim olacaktır. Grafen karbon<br />

atomlarından oluşan bir maddedir.<br />

Karbon atomların bir özelliği<br />

iki boyutlu altıgen bir dizgininin<br />

olmasıdır. Bu özelliğiyle beraber<br />

grafen doğadaki tek iki boyutlu<br />

maddeyi de oluşturmakta, böylece<br />

eşsiz ve benzersiz özellikler de<br />

kazandırmaktadır<br />

Grafenin olağanüstü özelliklerinden<br />

bir tanesi dijital teknolojide ve<br />

elektronik sanayide çok gelişmiş<br />

olmasıdır. Çünkü grafendeki bir<br />

atom kalınlığında karbon tabakalarında<br />

elektronlar özgürce ve<br />

sanki kütleleri yokmuşçasına seri<br />

bir şekilde hareket edebiliyorlar.<br />

Böylece dijital teknolojide en yeni<br />

madde olarak görünüyor. Eskiden<br />

dijital teknolojide muhteşem ve<br />

olağanüstü olarak görülen silikon<br />

silisyum artık grafen sayesinde<br />

bir arka bölümde görülmektedir.<br />

Silikon silisyum ve grafen karşılaştırıldığında<br />

elektronlar silikon<br />

silisyumda 100 kat daha yavaş<br />

hareket ettikleri görülmektedir.


İLGİNÇ BİLGİLER<br />

HAİN HUNI<br />

Fark ettiyseniz huni kullanarak bir şeyi doldururken zaman zaman su şişeye boşalmaz ve huninin tepesine<br />

kadar yükselir. Bu durumda huniyi biraz yukarı kaldırmak gerekebilir. Neden böyle yaptığımızı biliyor musunuz?<br />

Huniye boşaltılan su şişeye girdikçe şişenin içinde kaçacak yeri olmayan havayı sıkıştırmaya başlar. Şişenin<br />

içindeki hava basıncı huninin içindeki suyun akışını durdurur. Bu durumda huniyi biraz yukarı kaldırıp sıkışan<br />

havanın çıkmasına izin vermek gerekir. Böylece sıvı tekrar akmaya başlayacaktır.<br />

SUDAKI TAS<br />

Terazinin bir kefesine bir bardak su ve bir tas koyun. Diğerine ise karşı kefeyi dengeleyecek şekilde ağırlık<br />

koyun. Sonra bardaktaki suyun içine atin. Sizce denge bozulur mu?<br />

Denge bozulmaz. Taş suyun içinde dışarıda olduğundan daha hafif olacaktır. Çünkü su taşa yukarı doğru bir<br />

itme kuvveti uygular. Ayrıca taş kendi hacmi kadar suyu taşıracaktır. Bu durumda su bardağın dibine fazladan<br />

biraz daha kuvvet uygulayacaktır ki bu da tam olarak taşın kaybettiği ağırlık kadar olacaktır.<br />

FOTOĞRAF NASIL ÇEKİLİR<br />

Fotoğraf makinemize koyduğumuz filmler ışıktan etkilenir çekmek için düğmeye basınca objektifin içinden<br />

küçük bir pencere açılıp kapanır. Böylece; ışıkla birlikte çevrenin görüntüsü de filmin üzerine düşmüş olur.<br />

Işık ve gölgenin şiddetine göre filmin üzerine düşmüş olur. Işık ve gölgenin şiddetine göre filmin üzerinde lekeler<br />

oluşur. Makineden çıkarılan film banyo edilince bu lekeler daha da belirginleşir. Negatif olan bu görüntü<br />

önce pozitif hale getirilir sonra da fotoğraf kağıdı üzerine düşürülür.<br />

SU NEDEN SES ÇIKARIR?<br />

Bir ırmağın ya da bir bardaktan diğer bardağa boşalttığımız suyun sesini dinlediniz mi hiç? Su sesinin dinlendirici<br />

bir etkisi vardır üstelik. Bu hoş sesi hareket eden suyun içindeki hava kabarcıkları çıkarır. Tıpkı bir zilin<br />

sallanan tokmağı gibidir bu kabarcıklar. Sıkışıp sonra boşaltırlar havalarını. Bu hava kabarcıklarını bir bardaktan<br />

diğer bardağa boşalttığınız suyun içinde rahatlıkla görebilirsiniz.<br />

SESİN HIZI NEDİR?<br />

Sesin havada bir saniyedeki hızı 344 metre bir dakikadaki hızı 20.400 metre bir saatteki hızı 1.224 km’dir. Katı<br />

cisimler üzerinde ses hızı daha fazladır. Suda ses bir saniyede 1.461 metre ağaç üzerinde 2786 metre demirde<br />

5127 metre taşta ise 6000 metre hıza ulaşır. Sesten daha hızlı uçan uçakların sesini biz patlamalar şeklinde<br />

duyarız.<br />

GÖK NEDEN GÜRLER?<br />

Şimşek çakması sonucunda ortaya çıkan sıcaklık havayı ısıtır ve genişletir. Bu genleşme sonucunda birbirinden<br />

hızla uzaklaşan hava molekülleri gök gürültüsü dediğimiz o korkunç sesi çıkarırlar.<br />

23


ZEKA SORULARI<br />

* Işık 300.000 km/sn hızla yayıldığına göre karanlık hangi hızla çökmektedir?<br />

* Işık hızında giden bir arabada oturduğumuzu varsayarsak, farları (ışıkları) yakınca<br />

ne olur?<br />

* Dünya döndüğü halde neden bir helikopter havada sabit durduğunda aynı yerde<br />

olur?<br />

* Çelik sudan daha yoğundur. Bu gerçeğe rağmen çelik gemiler suda nasıl yüzer ?<br />

* Oda sıcaklığında bulunan civalı bir termometre hızlıca çok sıcak bir suya daldırılırsa<br />

civa seviyesi yükselmeden önce kısa bir süre alçalır. niçin ?<br />

* Bir kişi bottan rıhtıma atlamaktadır. malesef botunu rıhtıma bağlamayı unutmuştur.<br />

adam botundan rıhtıma doğru atlatınca bot rıhtımdan uzaklaşır. bu<br />

durumu açıklayınız.<br />

* Bir virajı dönen arabanın teğetsel ivmeye sahip olupda merkezcil ivmeye sahip<br />

olmaması mümkünmüdür ?<br />

* sürtünme kuvveti bir cismin kinetik enerjisini arttırabilir mi ?<br />

24


KARİKATÜRLER<br />

25


26


27


28


29


ekim 2018<br />

sayı : 1<br />

- Esra DURAR<br />

- Göktuğ UZUN<br />

- Ayşegül GÜNGÖR<br />

- Ayşegül GÜNGÖR<br />

- Göktuğ UZUN<br />

- Esra DURAR<br />

- Göktuğ UZUN<br />

Editörler<br />

İçerik<br />

Tasarım<br />

30

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!