1 MİKROBİYOLOJİ - DrTus
1 MİKROBİYOLOJİ - DrTus
1 MİKROBİYOLOJİ - DrTus
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
1<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>
2<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>
ÖNSÖZ<br />
3<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tıpta Uzmanlık Sınavı’na hazırlık uzun ve zahmetli bir<br />
yoldur. Kaynak seçimi ise kişiye, sınava kadar kalan süreye<br />
ve hedeflenen puana göre değişiklik göstermektedir.<br />
Bu seri “az zahmetli olan” ve “kısa kaynaklardan çalışmak<br />
zorunda olan” kişiler için hazırlanmış ideal bir seridir.<br />
Bu kadar küçük hacim başarı için yeterlimidir?<br />
Daha hacimli kitaplara göre yeterli olmadığı açıktır ama<br />
ŞUNU KESİNLİKLE SÖYLEYEBİLİRİZ ki bu kadar kısa metinle<br />
en fazla sayıda soru yakalayan bir seri oluşturduk.<br />
Çünkü; bu serinin içeriği TUSDATA TUS HAZIRLIK<br />
MERKEZLERİ’nin son 2-3 yıldır yaptığı çok özel TUS<br />
KAMPLARI’nda anlatılan en özet ve en güncel metinlerden<br />
oluşmaktadır.<br />
Biz içeriğe güveniyoruz.<br />
Umarız yararlı olur ve başarınıza katkıda bulunuruz.<br />
Seri Editörleri
4<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İÇİNDEKİLER<br />
1. GENEL <strong>MİKROBİYOLOJİ</strong> VE BAKTERİYOLOJİYE GİRİŞ ......... 5<br />
2. VİROLOJİ ........................................................................... 82<br />
3. MİKOLOJİ......................................................................... 127<br />
4. PARAZİTOLOJİ.................................................................. 141<br />
5. İMMÜNOLOJİYE GİRİŞ VE BAĞIŞIKLIK ............................ 164<br />
6. ÜST SOLUNUM YOLU İNFEKSİYONLARI ........................... 203
GENEL <strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>YE VE<br />
BAKTERİYOLOJİYE GİRİŞ<br />
MİKROBİK DÜNYA<br />
ÖKARYOTLAR ( > 2 mikrometre ) :<br />
a) Algler<br />
b) Protozoonlar<br />
c) Mantarlar<br />
5<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
PROKARYOTLAR ( 0.2 – 5 mikrometre) :<br />
a) Arkebakteriler<br />
b) Siyanobakteriler (mavi-yeşil algler)<br />
c) Bakteriler<br />
Viruslar, viroidler ve prionlar ise bir hücre morfolojisine sahip olmayan yapılardır.Virüsler<br />
konak hücreye girerek onun genetik yapısındaymış gibi davranan kendisi için gerekli yapı<br />
taşlarını sentezletip hücreye zarar veren yapılardır. Yaklaşık 200-400 nm boyutlarında<br />
ancak elektron mikroskobu ile görülebilen canlılardır. En temel farklılıkları genetik yapı<br />
olarak ya sadece RNA ya da DNA içermeleridir (TUS).<br />
Viroidler kapsidsiz tek telli RNA viruslarıdır, otonom olarak hücre çekirdeğinde replike<br />
olabilirler ve bitki hastalıklarına yol açarlar. Diðer çýplak RNA’larýn aksine nükleazlara<br />
dirençlidir. Prionlar ise DNA ve RNA içermeyen protein yapılı etkenlerdir. İnsan<br />
(Kuru, Creutzfeld-Jacop,fatal familyal insomnia, Gertzman-Strausller sendromu) ve<br />
hayvanlarda (Scrapie, deli dana hastalığı,...vb) beyin hasarıyla karakterize klinik<br />
tablolar oluştururlar. Prionlar ısı ve dezenfektanlara çok dirençli, immun yanıt ve antikor<br />
oluşturmayan protein yapılardır (TUS). Nöronlarda vakuolizasyon ve amiloid plak birikimi<br />
ile karakterize süngerimsi (spongioform) ansefalopati tipik lezyondur(TUS). PrP protein<br />
yapısının önemli birimi ve infektiviteden sorumlu olduğu düşünülmektedir.<br />
Kısaca bakteriler (prokaryotlar) ökaryot mikroorganizmalardan boyutlarının daha küçük<br />
olması, stoplazmasında organeller içermemesi ve asıl önemlisi nükleer membranının<br />
bulunmaması ile ayrılırlar(TUS). Bazı özel durumları da burada hatırlamak faydalı<br />
olacaktır.<br />
SPİROKETLER<br />
Burgumsu , özel yapılara sahip bakterilerdir. Periplazma kamçıları ve dingil<br />
telleri yapıları ile özel bir hareket yeteneğine sahiptir. İnsanda hastalık yapanları<br />
Treponema, Borrelia, Leptospira cinslerinde bulunur. Bakteriler arasında DNA<br />
genelde sirküler bir özellik gösterirken Borrelia burgdorferi lineer (DOĞRUSAL)<br />
bir DNA dizisine sahiptir. Spiroketler ince yapıları nedeniyle ancak karanlık alan<br />
mikroskoplarında gözlenebilirler.
6<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
TIBBİ ÖNEM TAŞIYAN MİKROORGANİZMALARIN KARŞILAŞTIRILMASI<br />
Özellikler Viruslar Bakteriler Mantarlar<br />
Hücre - Var Var Var<br />
Ortalama ölçüler<br />
(um)<br />
Protozoonlar<br />
0.02-0.2 1-5 3-10 15-25 Protozoon<br />
Nükleik asit DNA ya da RNA DNA+RNA DNA+RNA RNA+RNA<br />
Çekirdek tipi Yok Prokaryotik Ökaryotik Ökaryotik<br />
Ribozom Yok 70 S 80 S 80 S<br />
Mitokondri Yok Yok Var Var<br />
Dış yüzey yapısı<br />
Protein kapsid ve<br />
lipoprotein zarf<br />
Peptidoglikanlı<br />
sert duvar<br />
Kitinli sert duvar Esnek membran<br />
Hareket Yok Bazılarında var Yok Pekçoğunda var<br />
Çoğalma şekli İkiye bölünmez<br />
RİKETSİALAR<br />
İkiye bölünerek<br />
eşeysiz<br />
Bölünerek, eşeyli<br />
veya eşeysiz<br />
İkiye bölünerek<br />
eşeyli veya eşeysiz<br />
Zorunlu hücreiçi paraziti olan küçük (300-600nm) bakterilerdir. RNA ve DNA<br />
birlikte içermeleri, ikiye bölünerek çoğalmaları ve hücre duvarı yapısına sahip<br />
olmaları nedeniyle viruslardan ayrılırlar. Tifüs etkeni olarak bilinirler ( R prowazekii,<br />
R typhi,...). Coxiella burnetii ( Q fever) , Ehrlichia cinsi bakteriler de bu aile içinde<br />
yer alırlar. Gram yöntemiyle iyi boyanmazlar, Giemsa , Gimenez boyalarıyla<br />
boyanırlar.<br />
KLAMİDYALAR<br />
Küçük (200-1500nm) , zorunlu hücre içi bakterilerdir. Hücre içinde özel bir<br />
büyüme döngüsü oluşturur. Hücre içine giren bulaşıcı yapı (elementer cisim)<br />
fagozom içinde metabolik olarak aktif olan retiküler cisim haline dönüşür.<br />
Retiküler cisimler ikiye bölünerek , içinde çok sayıda elementer cisimler oluşur<br />
ve hücre içinde inklüzyon cisimleri oluşur (Lugol ile boyanabilir). Sonuçta bu yapı<br />
parçalanarak elementer cisimler ortama dağılırlar. Nükleik asit, protein gibi yapıları<br />
sentezleme yetenekleri varken enerji üretimi için konak hücre enzimlerini kullanırlar<br />
(enerji parazitliği). Hücre duvarında peptidoglikan yapı bulunmaz.<br />
MOLLİKÜLİTLER<br />
Mycoplasma ve Ureaplasma cinsi bakteriler kültürleri yapılabilen en<br />
küçük prokaryotlardır (0.12-0.25 mikrometre) . Bu bakteriler sitoplazmik<br />
membranlarında sterol içeren yegane bakteriler olarak özel bir yere<br />
sahiptir. M. pneumoniae (atipik pnömoni) , M. hominis (ürogenital inf) ve U.<br />
urealyticum bu cinslerdeki en önemli patojenlerdir.<br />
ID:
7<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
BAKTERİLERİN YAPISI VE SINIFLANDIRMASI<br />
Bakteriler morfolojik özellikleri, üreme özellikleri, enzimatik aktiviteleri, nükleer<br />
materyal yapısı (Guanin/sitozin oranı) ,... gibi pek çok özellikleriyle sınıflandırılmıştır.<br />
Fakat günümüzde bu sınıflamada genetik bilginin önemi artmıştır.<br />
Günümüzde bu konuda en duyarlı test DNA-rRNA karşılaştırmasıdır. Çünkü rRNA<br />
mutasyondan en az etkilenen genetik materyaldir. Bu yöntemlerin kullanılmasıyla<br />
pek çok yeni tür ve cins ayrılmıştır. Bu amaçla araştırılan 16 s RNA , r RNA 30 S alt<br />
ünitesinde yer alan bir dizidir.<br />
Hücre duvarı<br />
Peptidoglikan<br />
BAKTERİLERİN YAPISI<br />
Yapı Kimyasal kompozisyon Fonksiyon<br />
Gram (+) bakterilerin<br />
yüzey lifleri<br />
Gram (-) bakterilerin<br />
dış membranları<br />
Sitoplazmik membran<br />
Ribozom<br />
Belkemiği şekerdir, yan<br />
zincir olan peptid çapraz<br />
bağlanmıştır<br />
Teichoic asit<br />
Esansiyel komponentler<br />
Sert yapı sağlar. Osmotik basınca karşı<br />
korur, penisilin ve sefalosporinlerin etki<br />
alanıdır. Lizozimle yıkılır.<br />
Majör yüzey antijenidir. Fakat laboratuar<br />
tanıda nadir kullanılır. Faj reseptörü<br />
Lipid A Endotoxinin toxic komponentidir.<br />
Po lisakkarit<br />
Lipoprotein, sterol içermez<br />
RNA, 50S ve 30S subunitelerindeki<br />
protein<br />
Nükleosid DNA Genetik materyal<br />
Mezozom<br />
Periplazmik aralık<br />
Plasma membranının<br />
invajinasyonu<br />
Dış membran ve plazma<br />
membranı arasında yer alır<br />
Nonesansiyel komponentler<br />
Majör yüzey antijenidir. Laboratuar tanıda<br />
sıklıkla kullanılır.<br />
Oksidatif ve transport enzimlerinin bulunduğu<br />
bölge<br />
Protein sentezi; aminoglikozid tetrasiklin,<br />
eritromisin, kloramfenikolün etki alanıdır.<br />
Hücre yapılarına ve sekresyona katılır<br />
Bazı hidrolitik enzimler ve Beta laktamaz<br />
içerir<br />
Kapsül Polisakkarit Fagositoza karşı korur<br />
Pilus ve Fimbria Glikoprotein<br />
Flajel Protein Hareketi sağlar<br />
Spor<br />
Plazmid DNA<br />
Dipikolinik asit, keratin<br />
tabaka<br />
İki tiptir: 1-hücre yüzeyine tutunmayı sağlar.<br />
2-sex pilus konjugasyonda iki bakterinin<br />
tutunmasını sağlar<br />
Dehidratasyon, ısı ve kimyasal maddelere<br />
karşı rezistans sağlar<br />
Toxinler ve antibiyotik rezistansı için bir tür<br />
gen içerir<br />
Granül Glikojen, lipid, polifosfatlar Sitoplazmadaki besin depolarıdır<br />
Glikokalix Polisakkarid Yüzeylere yapışmada görevli<br />
ID:
8<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
MİKROBİK HÜCRE BİLEŞENLERİ<br />
Hücre Tipi<br />
Yapı Bileşim Mantar Gram<br />
Pozitif<br />
Bakteri<br />
Zarf kapsül Polisakkarit<br />
veya polipeptid<br />
Duvar Kitin Poli-N-asetilglukozamin<br />
Peptidoglikan Poli-N-asetilglukozamin-N<br />
asetilmuramik<br />
asit-tetrapeptidi<br />
Periplazmik<br />
aralık<br />
Proteinler ve<br />
oligosakkaritler<br />
Gram<br />
Negatif<br />
Bakteri<br />
Mikoplazmalar<br />
Klamidya<br />
Rickettsia<br />
- + veya - + veya - - - -<br />
+ - - - - -<br />
- + + - - +<br />
- - + - + +<br />
Lipoprotein Lipoprotein - - + - + +<br />
Dış membran Proteinler,<br />
fosfolipidler ve<br />
lipopolisakkarit<br />
Ekler<br />
Pili<br />
- - + - + +<br />
Protein - + veya - + veya - - - -<br />
Flajel Protein - + veya - + veya - - - -<br />
Hücre membranı<br />
Sitoplazma<br />
Organeller<br />
80S<br />
Ribozomlar<br />
70S<br />
Ribozomlar<br />
Genetik meteryal<br />
Nükleus<br />
Proteinler ve<br />
fosfolipidler<br />
Protein, fosfolipidler<br />
ve nükleik<br />
asitler<br />
+<br />
(ve<br />
ergosterol)<br />
+ + + (Sterol) + +<br />
+ - - - - -<br />
Protein ve RNA + - - - - -<br />
Protein ve RNA - + + + + +<br />
Protein, fosfolipidler<br />
ve nükleik<br />
asitler<br />
Nükleoid Protein ve<br />
nükleik asitler<br />
+ - - - - -<br />
- + + + + +<br />
Plazmidler DNA + veya - + veya - + veya - + veya - +<br />
veya -<br />
Spolar<br />
Reprotüktif<br />
Sporlar<br />
Tüm hücre<br />
bileşenleri<br />
Endosporlar Tüm hücre<br />
bileşenleri<br />
+ veya -<br />
+ - - - - -<br />
- + veya - - - - -<br />
ID :06t016
SİTOPLAZMA VE İÇİNDE YER ALAN İNKLÜZYONLAR<br />
9<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sitoplazmada Golgi aygıtı, lizozom, mitokondri bulunmaz. Ribozomlar ise (70 S)<br />
sitoplazmada bulunurlar. Ribozomlarda protein sentezi gerçekleştirilir ve ökaryot<br />
ribozomlarından daha farklı yapısı nedeniyle antibiyotikler (aminoglikozid,<br />
tetrasiklin, makrolid,...) seçici olarak sadece bakteri ribozomlarını etkilemektedir.<br />
Ayrıca sitoplazmada dairesel kendi kendine çoğalabilen DNA dizileri (plazmid) ve<br />
küçük , çoğalmayan fakat diğer DNA dizilerine girebilen diziler (transpozon) de<br />
belirlenebilirler.<br />
NUKLEUS<br />
Nukleus zarı ve çekirdekçik bulunmaz. Sitoplazmanın ortasında stoplazmaya belirli<br />
bölgelerden (mezozom) bağlanan , kıvrımlar halinde sıkıştırılmış olarak bulunan<br />
tek ve kapalı bir zincir halindeki DNA ‘dan ibaret nükleoid bulunmaktadır.<br />
DNA genelde kapalı (sirküler) bir yapıda iken bazı bakterilerde lineer olarak<br />
bulunmaktadır (LYME hastalığı etkeni Borellia burgdorferi lineer DNA taşır) .<br />
SİTOPLAZMİK MEMBRAN<br />
Tüm diğer canlı hücrelerde olduğu gibi iki lipid tabakası içinde (fosfolipid, fosfotidil<br />
kolin, serebrozid, trigliserid) proteinlerden oluşmaktadır. Ökaryot hücrelerden faklı<br />
olarak yapısında sterol bulunmaz (Mycoplasma cinsi hariç).<br />
Sitoplazmik membran görevleri şöyle özetlenebilir:<br />
• Bu bölge selektif geçirgenlik ve maddelerin transportunda kilit görev alır.<br />
Transport işlevinde permeazlar rol alır. Böylece ozmotik basıncı düzenleyerek<br />
hücreyi korur.<br />
• Hücre duvarının protein sentezi için gerekli enzimler hep burada yapılır<br />
(biyosentez)<br />
• Maddeleri parçalayan hidrolitik enzimler (beta laktamaz, Ig A proteaz,...) burada<br />
yapılır. Penisilinaz buna iyi bir örnektir; Gram (+) bakterilerde çevreye , Gram (-)<br />
bakterilerde periplazmik aralığa salınır. Ayrıca ekzotoksinlerin de sentez/salgı<br />
birimidir.<br />
• Pekçok duysal ve kemotaktik protein de sitoplazma zarı ile ilişkilidir.<br />
Kemoreseptörler de sitoplazmik membranda bulunurlar.<br />
• Bakterilerde solunum işlevini gören sitokromlar sitoplazma zarında<br />
bulunurlar ve bu özelliği ile sitoplazma zarı ökaryotların mitokondri<br />
işlevini görmektedir denilebilir (TUS).<br />
Mezozomlar ise sitoplazma zarının kıvrımlı girintileridir. Septumda (septal) ya da<br />
başka bir bölgede (lateral) oluşabilirler. Septal mezozom nükleoidin(DNA) tutunma<br />
yeridir (TUS) ve bakterinin bölünmesinde rol oynar. Lateral mezozomlara plazmidler<br />
tutunabilir, spor oluşumunda ve ayrıca sekresyonda rol alırlar. Virulansla ilgileri<br />
yoktur (TUS).<br />
HÜCRE DUVARI<br />
Bakteriyi iç basınca karşı koruyan, şeklini veren , su gibi düşük osmotik ortamlarda<br />
bakteriyi koruyan yapıdır. Gram boyanma özelliği de hücre duvar yapısındaki<br />
farklılıklardan kaynaklanmaktadır.
10<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Uygun olmayan koşullarda , lizozim ile ya da hücre duvarına etkili antibiyotiklerle<br />
karşılaştıklarında bakteriler hücre duvar yapılarını kaybederek hipertonik ortamda<br />
yaşamlarını devam ettirebilirler (TUS). Uygunsuz durum ortadan kalkınca normal<br />
hale dönebilirler . Bu bakteriler üreme ve bölünme yeteneğine sahipse L – formu<br />
bakteriler denir. Gram (-) bakteriler gibi boyanırlar, penisilinlere dirençlidirler,<br />
daha yavaş ürerler ve zar/filtrelerden süzülebilirler (TUS). Bu hale gelen bakteri<br />
Gram (+) duvar yapısındaysa protoplast ,Gram (-) hücre duvar yapısındaysa<br />
sferoplast adı verilir. Sferoplastlarda protoplastlardan farklı olarak dış membran<br />
kalıntıları bulunmaktadır. L-formu ile (özellikle endokarditlerde) kronik infeksiyonlar<br />
ve nüksler olabilir.<br />
Arkebakteriler dışında, hücre duvarı bulunan tüm bakterilerde sağlamlık , direnç<br />
ve şekili sağlayan en önemli hücre duvan tabakası, peptidoglikan (murein)<br />
katmanıdır. Mycoplazmalarda peptidoglikan bulunmaz, arkeabakterilerde<br />
ise farklı bir yapı (psödoglikan, psödomurein) bulunur.<br />
Peptidoglikan yapısının glikan bölümü N-asetil muramik asit ve N-asetil glukozamin<br />
kompleksinden ibarettir. Bu yapılar birbirlerine peptid bağları ile (beta 1-4<br />
glikozid) bağlanmış durumdadırlar(bu bağlar lizozimin hedef bölgesidir). Aradaki<br />
tetrapeptidler arasındaki çapraz bağlar yapının dayanıklılığını sağlar.<br />
İskelet yapı tüm bakterilerde aynıdır fakat tetrapeptid dizileri ile oluşan çapraz bağlar<br />
türden türe değişir. Tetrapeptid zincirde ilk aminoasit L-alanin, ikinci D-glutamik<br />
asittir. Üçüncü aminoasit Gram (-) bakterilerde diaminopimelik asittir.<br />
GR (+) HÜCRE DUVARININ KİMYASAL YAPISI VE FONKSİYONLARI
11<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Gram(+) bakterilerde diaminopimelik asit ya da lizin (nadiren ornitin )olabilir.<br />
Dördüncü aminoasit D-alanindir. D-alanin tetrapeptidler arası çapraz bağlanmayı<br />
sağlar. Diaminopimelik asit Gram (-) bakterilerde lipoprotein tabakayı<br />
bağlar ve sadece prokaryot hücre duvarında bulunur (TUS). Uçtaki iki D-<br />
Ala vankomisin ve teikoplanin in baþlýca etki bölgesidir.Transpeptidasyon eylemi;<br />
transpeptidaz, endopeptid, karboksipeptidazlarca yerine getirilir. Bu enzimler<br />
Beta-laktamlý antibiyotiklerin ana hedefidirler ve Penisilin baðlayan proteinler<br />
(PBP) adý verilir.<br />
Beta laktamlar moleküler benzerlik ile etki gösterirler. Penisilin ve sefalosporinlerin<br />
moleküler yapýsý pentapeptidlerin terminalindeki D-Ala-D-Ala ile benzerlik gösterir.<br />
Transpeptidaz enziminin aktif bölgesine irrreversibl olarak baðlanarak D-Ala D-Ala<br />
ile kompleks oluþturmasýný önlerler. Peptidoglikan sentezini 3. ve son aþamada<br />
engellerler. Penisilinlerin genelde baðlanma yeri PBP 1 ve 3’tür. Ayrýca penisilinler<br />
bazý bakterilerde doðal olarak bulunan ve mureini hidrolize eden bakteriyel<br />
otolizinlerin inhibitörlerini bloke ederek te etklli olabilirler.<br />
Gram (+)’lerde hücre duvarı kuru ağırlığının %50’sini (%40-80), Gram (-)’lerde ise<br />
%5-10’unu peptidoglikan tabaka oluşturur; Gram (+)’lerde hücre duvarı daha<br />
sağlam ve kalındır. Peptidoglikan, memelilerin idrar ve beyin omurilik sıvısı (BOS)<br />
hariç tüm salgılarındaki nonspesifik bağışık yanıt elemanlarından olan ve fagositozla<br />
bakteri öldürülmesinde büyük önemi olan lizozim enziminin (Muramidaz)<br />
hedefidir. Peptidoglikan miktarı Gram(+) bakterilerde daha fazla olduğundan<br />
lizozime daha duyarlıdırlar. Gram (+)’lerde Lipoteikoik/teikoik ve bir miktar<br />
teikuronik asid, peptidoglikan tabaka içinde dağınık halde bulunur. Bu yapılar<br />
ribitol ve gliserolden oluşurlar. Lİpoteikoik asit, Gram (+)’lerin majör yüzeyel<br />
antijenik determinantı ve yapışma elemanıdır ve Gram (-)’lerde bulunmaz.<br />
Teikoik asit bakteriyi lizozimin etkisinden de korumaktadır. Ayrıca teikoik asitler<br />
Gram (+) bakterilerin fajları için reseptörleri de taşırlar (TUS).<br />
Bazı Gram (+) bakterilerde polisakkarid tabaka (streptokokların C karbonhidratı),<br />
dış protein (S pyogenes M proteini) ya da Mycobacterium cinsindeki bakteriler<br />
gibi glikolipidler bulunabilir. Hatta Listeria monocytogenes’in hücre duvarında<br />
lipopolisakkarid elemanlar da bulunmaktadır.<br />
Gram(-)’lerin hücre duvarının en dışında fosfolipid (FL) ve lipopolisakkaridden(LPS)<br />
oluşan bir dış tabaka(dış membran) bulunur. Dış membran ile sitoplazma<br />
arasındaki boşluğa periplazmik aralık denilmektedir. Dış membran altında<br />
peptidoglikan ile dış membranı birbirine bağlayan lipoprotein tabaka bulunur.<br />
Dış membranda bazı proteinler(porin, integral proteinler) de bulunur ve hidrofobik<br />
yapıları dışarı atabilme yeteneğine sahiptir. Böylece hücreyi dış ortamın safra<br />
tuzu ve hidrolitik enzimlerinden korur.<br />
Dış membrandaki porinler, şeker, aminoasit, vitamin, gibi zorunlu maddeleri<br />
ve antibiyotiklerin hücre içine girişine izin vermektedir. Bazı büyük moleküllü<br />
antibiyotiklerin geçişi bu porinlerdeki defektler sayesinde engellenebilir ve direnç<br />
gelişebilir. Pseudomonas aeruginosa’daki birçok antibiyotiğe karşı direnç bu şekilde<br />
olabilmektedir. Omp A dış membrandaki en büyük protein olarak göze çarpar ve<br />
dış membranı peptidoglikan tabakaya bağlar. Bazý büyük moleküllü antibiyotiklerin<br />
(vankomisin) geçiþi bu porinlerdeki defektler sayesinde engellenebilir ve direnç<br />
geliþebilir. Porin deðiþikliði ile karbapenem gibi küçük moleküllü ab’lerin giriþi<br />
engellenebilir.
12<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Dış membran proteinleri aynı zamanda fajlar, bakteriyosinler ve piluslar<br />
için reseptör görevi de görürler.<br />
Dış membranın en yüzeyinde lipopolisakkarid tabakası (LPS) yer alır ve LPS<br />
tabakasında üç katman izlenir:<br />
a) Lipid A:<br />
Uzun zincirli yağ asitleri + glikozamin disakkarit üniteleri ( daima beta-hidroksi<br />
miristik asit bulunur). LPS tabakanın endotoksin etkisinin tümünden bu bölüm<br />
sorumludur.<br />
b) Kor:<br />
Tüm Gram(-) ortak polisakkarid yapı. Lipid-A ile ketodeoksioktülonatla<br />
bağlıdır.<br />
c) Polisakkarid :<br />
Türe özgül O antijeni (somatik antijen).<br />
Bazı Gram(-) bakterilerde dış membran LPS yoktur, bunlarda glikan yapısında<br />
çok sayıda çıkıntılar bulunur (Lipooligosakkarid:LOS) . Bu mekanizma ile<br />
konak yapısına benzerlik göstererek savunma sisteminden kaçabilirler (<br />
Örneğin gonokok, meningokok, H influenzae, H ducreyi,..).<br />
Periplazmik aralık sadece Gram(-)’lerde bulunur. Bu bölgede belirli<br />
substratları bağlayacak moleküller, transport için hazır hale getiren enzimler (alkali<br />
fosfataz, ...vb) ve bazı antibiyotikleri parçalayan enzimler bulunur (Beta laktamaz,<br />
aminoglikozid fosforilaz). Burada ayrıca, peptidoglikan tabakadan bu boşluğa<br />
uzanan ve penisilinlerin bağlanma bölgesi olan transpeptidaz, endopeptidaz<br />
ve karboksipeptidaz gibi protein yapılar (penisilin bağlayan proteinler-PBP) da<br />
bulunmaktadır. Bu aralıktaki beta-laktamazlar,<br />
Hücre duvar yapısındaki farklılık nedeniyle bakteriler Gram boyama yöntemiyle<br />
farklı renklerde boyanır.<br />
Bazı bakteriler Gram yöntemiyle iyi boyanamazlar. Mycobacterium cinsi bakteriler<br />
hücre duvarındaki fazla lipid içeriği nedeniyle, Ricketsia ve Chlamydia cinsi bakteriler<br />
zorunlu hücreiçi ve çok küçük bakteriler olduklarından, Legionella pneumophila<br />
fuksini zor aldığı için, Molikütler (mikoplazmalar) hücre duvarı olmadığından Gram<br />
ile iyi boyanamazlar. Treponema pallidum çok ince olduğundan Gram boyama ve<br />
benzeri boyalarla gösterilemez.<br />
Mycobacterium tuberculosis gibi bakteriler özel hücre duvarı yapıları nedeniyle<br />
özel boyalarla boyanabilirler. Erlich-Ziehl-Neelsen (EZN) yöntemi ile boyanma;<br />
lipidden zengin hücre duvarı yapısı ve bu duvarda yer alan mikolik asit nedeniyle<br />
önemli bir tanım vasıtasıdır.<br />
Bazı diğer mikroorganizmalar da EZN yöntemiyle boyanabilirler (Legionella<br />
micdadei, Rhodococcus equi, Nocardia, Cryptosporidium, Isospora belli,<br />
bazı aktinomisetler,...).
KAPSÜL<br />
GR (-) HÜCRE DUVARININ KİMYASAL YAPISI VE FONKSİYONLARI<br />
13<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bazı bakteriler tam ve homojen olmayan fakat bakteriyi çevreleyerek koruyan bir yapı<br />
oluşturur. Bu yapı genelde glikokaliks yapısındadır ve “slime” faktörü adını<br />
da alır. Bu yapı plazma koagülaz negatif stafilokoklarda belirgin bir özelliktir<br />
ve bu bakterilerin yabancı cisimlere tutunarak infeksiyon yapma yeteneklerinin en<br />
önemli nedenidir. Benzer bir yapı Streptococcus mutans bakterilerinde bulunur ve<br />
bu tabaka sonuçta diş çürüklerinin oluşmasında rol oynar.<br />
Gerçek kapsül yapısı polisakkaritten ibaretttir. Bu konuda önemli istisna şarbon<br />
etkeni olan Bacillus anthracis bakterisinin protein (poly-D glutamic asit)<br />
yapısındaki kapsülüdür. Ayrıca A grubu beta hemolitik str (S pyogenes) da<br />
hyalüronik asit yapısında bir kapsüle sahiptir. Pnömokoklar, Haemophilus<br />
influenzae, Klebsiella, ... gibi pek çok bakteri kapsül yapmaktadır. Haemophilus<br />
influenzae poliribozil fosfat yapıda bir kapsüle sahiptir. Bu türün b serotipinin<br />
daha virulan olmasının nedeni kapsül yapısının beş şekerli (pentoz) şekerlerden<br />
oluşmasıdır.<br />
Kapsül Fagositozu Önleyen Virulans İçin Çok Önemli Bir Yapıdır:<br />
Ayrıca kapsül bakterilerin adhezyonunda da rol alırlar. Kapsülün kaybı genelde<br />
virulansın da kaybı anlamına gelir. Çini mürekkebi (ya da nigrosin) boyası<br />
kullanılır. Kapsüllü bir maya olan Cryptococcus neoformans klinik örneklerde<br />
bu yöntemle gösterilebilir. Ayrıca kapsül serolojik ayrım amacıyla kullanılır.<br />
Kapsül şişme deneyi (Quellung) ile kapsüllü bakteriler tiplendirilebilirler.
14<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Kapsül antijenleriyle oluşturulan aşılar oldukça etkili aşılardır. Polisakkarid antijen<br />
içerdiklerinden rapelleri gereklidir. Polisakkarit aşıların bir dezavantajı TH hücrelerini<br />
uyaramamalarıdır. Bu aşılar B hücrelerini T hücrelerinden bağımsız olarak uyarırlar,<br />
bu da IgM yapımına neden olur, ancak sınıf dönüşümü çok az meydana gelir, afinite<br />
maturasyonu gözlenmez ve hemen hiç hafıza hücresi oluşmaz.<br />
FLAGELLUM (KIRPIK,KAMÇI)<br />
Genelde kok morfolojisinde bakterilerde bulunmaz. Bu yapılar Leifson yöntemiyle<br />
boyanabilirler. Laboratuvarda bazı bakteriler(Salmonella) kirpik (H) antijenleri ile<br />
tanımlanabilirler.<br />
FİMBRİA VE PİLUS<br />
SPOR<br />
Küçük , protein yapıda, sitoplazma zarından kaynaklanan bakterinin yapışma<br />
(adezyon) işlevini sağlayan tüycüklerdir. Bakteride yüzlerce bulunurlar. Piluslar<br />
yapı olarak aynı olmakla beraber adezyon yanında konjugasyon ile gen<br />
aktarımından da sorumludur(seks pilusu). Fimbrialar başlıca Gram (-) bakterilerde<br />
bulunurlar. Gonokokların başlıca virulans faktörüdür (TUS). E. coli pilusları özellikle<br />
üriner sistem infeksiyonları açısından en önemli virulans faktörlerindendir.<br />
Bazı bakteriler ısı, beslenme gibi şartlarla karşılaştığında adına spor denen daha<br />
sağlam, metabolizması yavaş ve dayanıklı bir yapıya dönüşür. Daha sonra uygun<br />
şartlarda bu yapı vejetatif şekle dönebilir (germinasyon). Spor oluşturma özelliği<br />
tıbbi olarak önemi olan iki Gram (+) çomakta izlenir. Bunlardan Bacillus cinsi<br />
bakteriler aerop ve Clostridium cinsi bakteriler anaerop üreme özelliğindedir.<br />
Vejetatif şekilden farklı olarak sporlarda su çok az orandadır. Yüksek oranda<br />
kalsiyum iyonları mevcuttur ve normalde bulunmayan dipikolinik asit (Ca<br />
şelatörü) bulunur. Metabolik yavaşlık ve direnç dipikolin asidi ile ilgili bulunmuştur.<br />
Spor yapıları doğada yıllarca canlı kalabilirler.<br />
GRAM (+) VE (-) HÜCRE DUVARI YAPILARI<br />
ÖZELLÝK Gram (+) Gram (-)<br />
Hüvre duvarý kalýnlýðý 20-80 nm 10 nm<br />
Duvardaki katman sayýsý 1 2<br />
Peptidoglikan içeriði >50% 10-20%<br />
Hücre duvarýnda teikoik asid varlýðý + -<br />
Lipid ve lipoprotein içeriði oraný 0-3% 58%<br />
Protein içeriði oraný 0% 9%<br />
Lipopoisakkarid 0 13%
BAKTERİLERİN ANTİJENLERİ<br />
15<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Hücre duvarı antijenleri , O antijeni olarak isimlendirilirler ve lipopolisakkarid<br />
yapısında yer alan tekraralayan polisakkarid dizilerinden oluşmuşlardır.<br />
Kapsül antijenleri de antijenik olarak tür içi kökenleri ayırmada çok kullanılan<br />
antijenlerdir. Bu antijenler hücre duvar antijenlerini gizleyerek aglütinasyonu<br />
engelleyebilir ve ısı ile inaktive olabilir (Salmonella typhi Vi antijeni gibi). Bazı<br />
bakteriler kirpiklerindeki flagellin ile antijenik olarak ayrılabilirler. Bu antijenlere<br />
H antijenleri adı verilir. Hareketsiz bakterilerde H antijeni bulunmaz.<br />
BAKTERİLERİN ÇOĞALMASI, METABOLİZMASI<br />
ve LABORATUVAR TANI<br />
Bakteriler ikiye bölünerek (binary fision) çoğalırlar. Çoğalmaları logaritmik olarak<br />
gerçekleşir (2 n : n üreme siklusu sayısı). Besiyerleri bakteriler için gerekli<br />
karbon, nitrojen, enerji kaynaklarını, inorganik tuzları ve uygun H alıcı ve<br />
vericilerini içermelidir. Kolesterol mikoplazma dışı bakterilerin kültürleri için gerekli<br />
değildir(TUS).<br />
Virüsler, klamidyalar ve hemen tüm riketsiyalar hücre kültürleri ve embriyonlu yumurta<br />
dışında üretilemezler. Mycobacterium lepra (lepra:cüzzam) ve Treponema<br />
pallidum (sifiliz:frengi) kültürü ise yapılamamıştır.<br />
Bakteriler üremek için duydukları ihtiyaçlara göre çeşitli şekilde sınıflanabilirler. Oksijen<br />
varlığı ile üreme ilişkilerine göre 4 grupta incelenirler :<br />
BAKTERİLERİN METABOLİZMASI<br />
Bakteriler organik maddeleri yýkarak enerji saðlarlar.Klamidya ve virüsler enerji<br />
saðlayacak metabolizmalarý yoktur. Klamidyalar enerjiyi konakçý hücreden<br />
edinirler.Protozoonlar dýþardaki maddeyi vakuollerine alarak sindirirler.Organik<br />
maddeler ekzoenzimlerle parçalanýr. Pasif difüzyon veya aktif transport ile içeri<br />
alýnýrlar.Oksidasyon endoenzimlerle sürdürülür.Oluþan enerji yüksek enerji<br />
fosfat baðlarý ile ayrýca asetil CoA þeklinde depolanýr. Bu enerji anabolizmada<br />
kullanýlýr.<br />
36 mol ATP elde edilir.<br />
Oksijen yokluğunda ise bakteriler son elektron alıcısı olarak inorganik bileşiklerin<br />
kullandıldığı bir yolu kullanırlar. Burada sitokrom oksidaz yerine nitrat redüktaz<br />
gibi bazı başka enzimler görev alırlar.<br />
Sonuçta ön maddelerden ve oluşan enerjinin kullanılması ile biyosentez gerçekleşir.<br />
Böylece aminoasitlerden proteinler, basit şekerlerden polisakkaritler, gliserin,<br />
diğer alkoller ve yağ asitlerinden lipidler, nükleotidlerden nükleik asitler yapılır.<br />
Peptidoglikan sentezi ise bakterilere özgü bir sentez şeklidir.
16<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
NORMAL FLORA BAKTERİ PATOGENEZİ, TOKSİNLER,<br />
BAKTERİYOFAJLAR ve TEMEL KONAKÇI SAVUNMASI<br />
KTERİYEL PATOGENEZ<br />
Bir mikroorganizmanın hastalandırıcılık yeteneği virulans olarak tanımlanır. Bir<br />
mikroorganizma bir konağa girdiğinde infeksiyon oluşur. Bunun nasıl seyredeceği<br />
konağın direnci ve etkenin direncine bağlıdır. Patogenezi belirleyen etmenler<br />
bulaşma yolu, hücre yüzeyine yapışma ve invazyon, inflamasyon ve hücreiçinde<br />
sağ kalım olarak sıralanabilir.<br />
Sonuçta oluşan inflamasyon ya piyojenik ya da granülomatöz karakterdedir.<br />
Granülomlar Mycobacterium, Brucella, Listeria, Legionella gibi hücre içi<br />
bakterilerle, Histoplasma gibi mantarlarla oluşan infeksiyonlarda saptanmaktadır.<br />
Konak savunmasının başarısı etkenin virulansı ve sayısı ile ilgilidir. Shigella için<br />
infeksiyon dozu100 bakteriden daha az iken Salmonella için bu oran<br />
100.000 bakteri üzerindedir. Virulans virulans faktörleri tarafından belirlenir.<br />
VİRULANS FAKTÖRLERİ<br />
a) Adherans faktörleri<br />
İnfeksiyon gelişiminde ilk aşama konak hücreye tutunmaktır. Bu aşamada<br />
bakteri yüzeyindeki özel fimbriyalar ve pililer büyük önem taşırlar. E.coli,<br />
gonokoklar, bu şekilde adhere olan bakterilere örnek oluşturur. Gonokoklar<br />
eğer pililerini kaybederlerse hastalık oluşturamazlar. S. pyogenes, hücre<br />
duvarındaki lipoteikoik asit ile hücrelerdeki fibronektine tutunmaktadır. Kapsül<br />
ve glikokaliks de yapışmada rol oynamaktadır. Bazı bakteriler ise pili dışında<br />
özel protein yapılarla tutunmayı sağlarlar.<br />
b) İnvazyon faktörleri<br />
Bazı bakteriler ve mantarlar genelde hücre içinde çoğalmayı sağlayarak<br />
infeksiyonlara yol açarlar ( M tuberculosis, Brucella, Listeria, Legionella,<br />
Histoplasma capsulatum,... gibi).<br />
Hatta hücreler arasında stoplazmalarından iletilerek konak savunmasından<br />
kaçabilirler. Listeria bu şekilde kaçışa iyi bir örnek oluşturur.<br />
Kapsül de invazyona katkıda bulunur. Bazı hücre duvarı yapıları da konak<br />
savunmadan kaçarak invaziv invazyona yardımcı olurlar. S. pyogenes’in<br />
M-proteini ve S. aureus A-proteini buna örnektir.
BAKTERİEL BÜYÜME (BİNARY FİSSİON, ASEXSUEL)<br />
AEROB VE ANAEROBLAR<br />
Mikroorganizma Tanımlama Örnek<br />
Anaeroblar<br />
Fakültatif<br />
anaeroblar<br />
Mikroaerofilik<br />
bakteriler<br />
Zorunlu<br />
aeroblar<br />
- Yalnızca fermentatif yolları kullanırlar<br />
- Çoğu anaeroblarda katalaz ve superoxid<br />
dismutaz enzimleri yoktur<br />
- Oksijen varlığında ölürler<br />
- Aerotoleron anaeroblar aerobik yol enzimlerine<br />
sahip değildirler ancak oksijeni tolere<br />
edebilirler.<br />
- Aerobik solunum ve fermentasyon yapabilirler<br />
(Aerob ve “fermantatif” olan bakteriler oksijen<br />
yokluğunda fermentasyon yapabilir)<br />
- Düşük seviyede oksijene ihtiyaç duyarlar.(&%5<br />
O2)<br />
- Sadece aerobik solunum yapabilirler<br />
Aktinomyces<br />
Bakterioides<br />
Clostridium<br />
17<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Çoğu patojen bakteriler<br />
(streptokoklar,enterokoklar....vs.)<br />
Campylobacter<br />
Helicobacter<br />
Pseudomonas M.tuberculosis<br />
Bacillus<br />
ID:
18<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
SIK KULLANILAN BESİYERLERİ<br />
BESÝYERÝ ÖZELLÝK<br />
Bordet-Gengau besiyeri Bordetella pertussis , B parapertussis izolasyonu için kullanýlýr<br />
(Öksürtme plaðý) (Nazofarenks sürüntüsü)<br />
Chapman besiyeri Tuzlu – mannitli agar.Yüksek tuz yoðunluðu ve manniti kullanabilme<br />
özelliði ile S aureus için seçici besiyeridir.<br />
Endo besiyeri Eosin ile Gram(+) üremeyi inhibe eder. Laktoza etkilerine göre<br />
bakterileri ayýrýr. E coli metalik parlaklýkta koloniler yapar.<br />
Lowenstein-Jensen besiyeri Tüberküloz basili için uygun yumurta bazlý besiyeri. Bu bakteri için<br />
agar bazlý Middlebrook besiyerleri de vardýr<br />
Löffler besiyeri Difteri basili için serumlu besiyeridir. Tellürit içeren besiyerlerinde<br />
(Tindal) de üretilebilir. PAÝ besiyerinde de üretilebilir . Toksin yapýmý<br />
Elek yöntemi ile besiyerinde araþtýrýlabilir<br />
Mueller Hinton agar Antibiyogramlar için kullanýlan standart besiyeri<br />
Mac Conkey agar Enterik bakterileri laktoza etkilerine göre ayýrmaya yarar<br />
BCYE agar Legionella cinsi bakterileri üretir<br />
PPLO besiyeri Mycoplasma cinsi için uygun besiyeri. Mycoplasmalar agarlý<br />
besiyerinde“sahanda yumurta “ þeklinde koloniler oluþturur.<br />
TCBS besiyeri<br />
(Tiosülfat Citrat Bile Sucrose)<br />
Patojen vibriolar için uygun besiyeri. V. cholera tipk sarý koloniler<br />
oluþturur.<br />
SS agar Salmonella ve Shigella cinsi bakterileri dýþkýdan ayýrmada<br />
Thayer Martin besiyeri Gonokok ve meningokoklarýn selektif üretilmesinde kullanýlýr<br />
Nev York City besiyeri de ayný amaçla kullanýlabilir<br />
Sabauroud besiyeri Mantarlarýn üretilmesinde kullanýlýr<br />
Selenit agar Salmonella cinsi bakterilerin dýþkýdan ayrýlmasýnda<br />
LIA(lizin Iron Agar)<br />
TSÝ(Tri sugar Iron Agar)<br />
CIN agar (Cefsoludin Irgasan<br />
Novobiosin agar)<br />
CCFA agar(Cycloserin<br />
Cefoxsitin Fructose agar)<br />
CLED (Cystine Electrolyte<br />
Deficient Besiyeri)<br />
Gram negatif çomaklarýn ayrýmýnda kullanýlýr<br />
Yersinia enterocolitica ve Aeromonas cinsi bakterilerin<br />
üretilmesinde kullanýlýr. Yersinia cinsi bakteriler “öküz gözü”<br />
görünümünde koloniler oluþturur<br />
Clostridium difficile sarý koloniler oluþturur.<br />
Ýdrar kültürü için uygun besiyeri<br />
c) Kapsül<br />
Kapsül antifagositik etkisi ile önemli bir virulans faktörüdür. S typhi’nin Vi<br />
antijeni bir çeşit kapsül yapısı gibi virulanstan sorumlu bulunmuştur. Pnömokok,<br />
Klebsiella, Meningokok, Haemophilus influenzae kapsülleri ve virulansları iyi<br />
bilinen örneklerdir.<br />
d) Toksinler: (Endotoksin ve ekzotoksinler):<br />
Başlıca özellikleri tabloda gösterilmiştir.<br />
Endotoksinler; etkilerini lipid A kısmı ile oluştururlar. Makrofajlar, monositler<br />
ve diğer retiküloendotelyal sistemi uyararak sitokinleri salgılatır.
19<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sonuçta ateş, lökositoz/lökopeni, hipotansiyon, hipotermi, DIC, ..gibi sepsis<br />
ve septik şok kliniği oluşur. Bu tablo bakteri türüne özgül değildir. Bu yapı<br />
bakteri ölümünden sonra ya da bakteri ürerken ortaya çıkar hatta bazı<br />
antibiyotikler endotoksinin büyük miktarlarda dolaşıma geçmesine neden<br />
olabilirler (TUS).<br />
Ekzotoksinler üreyen bakterilerden dış ortama salınan, protein yapısında<br />
maddelerdir. Genelde hedef hücreye tutunup hücreye girmeyi sağlayan<br />
elemanlar ve etkili bölgelerden oluşan kompleks bir yapıdır. Çok güçlü bir<br />
toksik etkiye sahiptirler. Antijenik, özgül yanıt oluşturan ve oluşan antikorlar<br />
ile korunulabilen yapılardır. Isıyla ya da formol ile inaktive edilerek etkileri<br />
ortadan kaldırılabilir ve antijenik özellikleri sürdürülebilir. Bu şekilde aşı<br />
olarak kullanılabilirler (anatoksin: toksoid). Bazı ekzotoksinler ısıya nisbeten<br />
dayanıklıdırlar. C botulinum, S aureus enterotoksinleri ısıya dayanıklıdır ve<br />
besin zehirlenmesine yol açarlar.<br />
e) Enzimler<br />
Kollagenaz, hyalüronidaz, koagülaz, lökosidin gibi enzimler yayılmada önemli<br />
işlevler görürler.<br />
f) IG A proteazlar<br />
Mukozal Ig A yıkımı ile infeksiyona zemin hazırlarlar. N gonorrhoeae, N<br />
meningitidis, S pneumoniae, H influenzae gibi bakterilerin önemli bir<br />
virulans faktörüdür.<br />
g) Siderofor yapımı<br />
Virulans faktörlerinin çoğu kromozomal olarak bulunur.<br />
C diphtheriae toksin yapımını, S pyogenes eritrojenik toksin yapımını,<br />
E coli Shiga-like toksin yapımını, C botulinum C,D toksinleri yapımını<br />
bakteriyofajlar kontrol etmektedirler. Transpozonlar da virulans<br />
özelliklerinin denetiminde rol alabilirler.<br />
BAĞIŞIK YANITTAN KAÇIŞ<br />
1- Fagositozdan kaçış: Kapsül fagositozdan kaçışta en önemli rolü oynar.<br />
2- Antikomplemanter aktivite: S. pyogenes M proteini kompleman konvertaz<br />
inhibisyonu yapar, Y. pestis Pla proteaz komplemanları parçalayrak etkili olur.<br />
S. aureus A proteini Ig G’ye bağlanarak kompleman aktivasyonunu önler.<br />
3- Hücre içinde sindirilmeden kalabilme: Fagozom-lizozom birleşmesinin<br />
önlenmesi, Kendini koruyacak örtüler, enzimler salgılanması, sitoplazmaya<br />
kaçabilir ya da IFN- gama etkisini nötralize edebilir.<br />
4- Hücreden-hücreye doğrudan yayılım: Füzyon oluşturan viruslar (Herpes,<br />
Paramiksovirus, HIV), Listeria buna örnek verilebilir.<br />
5- MHC moleküllerinin sunumunun önlenmesi:<br />
6- Antijenik değişim: Salmonella , Borellia recurrentis, tripanazoma, HIV buna<br />
örnek verilebilir.<br />
7- Bağışık yanıta müdahale: Şistosomalar baskılayıcı monositleri uyararak, dış<br />
yüzeylerini konak antijenleri ile kaplayarak, yüzey antijenlerinin sunumunu<br />
azaltarak bağışık yanıttan kaçabilir.
20<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
NORMAL FLORA<br />
Normal bakteri florası infeksiyon etkenlerine karşı doğal bir direnç oluşturur.<br />
Özellikle ürettikleri ürünler, besinler konusundaki yarışma ve reseptörleri<br />
kaplamaları ile infeksiyonlara direnç geliştirirler. Flora bakterileri immun sistemin<br />
uyarılmasına da neden olabilirler. K , B vitamini gibi bazı yapıları üretirler.<br />
Deride en sık Staphylococcus epidermidis bulunur. Kateter, protez gibi yabancı<br />
cisim varlığında glikokaliks üretimi nedeniyle önemli bir patojen konumuna gelir.<br />
Özellikle kıvrım yerlerinde S. aureus, Candida da bulunabilir. Propionibacterium<br />
acnes ise derinin en önemli anaerop bakterisidir. Akne, yabancı cisim varlığında<br />
sepsis etkeni olabilir (TUS).<br />
Bağırsaklarda en sık anaeroplar bulunur ve anaeroplar içinde en fazla bulunanı<br />
Bacteroides fragilisdir. Barsak perforasyonu sonucu gelişen abselerden öncelikle<br />
sorumludur. Aeroplar arasında en sık E. coli bulunmaktadır.<br />
Ağız boşluğunda baskın olarak viridans grubu streptokoklar bulunur. Ağız içi<br />
girişimlerden sonra bakteriyemi ve subakut bakteriyel endokardit oluşturabilirler.<br />
Bu bakteriler (S. mutans) özellikle diş yüzeyine yapışarak diş çürüklerine neden<br />
olabilirler.<br />
Canlı hücrelerden salınır<br />
EKZOTOKSİN VE ENDOTOKSİNLERİN (LİPOPOLİSAKKARİTLER) ÖZELLİKLERİ<br />
EKZOTOKSİNLER ENDOTOKSİNLER<br />
Gram pozitif ve Gram negatif bakteriler tarafından<br />
yapılır<br />
Polipeptid yapısındadır. Molekül ağırlığı 10.000-<br />
900.000’dir.<br />
Isıya dayanıksızdır. 60°C üstünde ısıtmakla hızla harap<br />
olur<br />
Antijenik özelliği kuvvetlidir. Yüksek titrede antitoksin<br />
yapımını stimüle eder. Antitoksin, toksini nötralize<br />
eder.<br />
Formalin, asit ve ısı ile antijenik, toksik olmayan forma<br />
döner. Toksoidler aşılamada kullanılır (Örnek. Tetanus<br />
toksoidi)<br />
Kuvvetli toksiktir. Hayvanlarda mikrogram ve daha az<br />
düzeylerde öldürücüdür.<br />
Gram negatif bakterilerin hücre duvarlarının bir<br />
parçasıdır. Bakterinin ölümünden sonra ya da bakteri<br />
ürerken ortaya çıkar<br />
Sadece Gram negatif bakterilerde vardır<br />
LPS kompleksinin lipid A bölümü etkilidir<br />
Isıya kısmen dayanıklıdır. 60°C üstünde ısıtmakla toksik<br />
etkisini kaybetmeden saatlerce dayanır<br />
Zayıf immünojendir antikorlar antitoksik ve koruyucudur.<br />
Hastalıktan korunma ile antikor titreleri arasındaki ilişki<br />
ekzotoksinlerdeki gibi açık değildir<br />
Toksoid hale dönmez<br />
Orta derecede toksiktir 10-100 mikrogramı hayvanlar<br />
için öldürücüdür<br />
Genellikle hücrelerdeki spesifik reseptörlere bağlanır Hücrelerde spesifik reseptörleri bulunmaz<br />
Genellikle konakta ateş yapmaz<br />
Sıklıkla ekstrakromozomal genlerle yönetilir (Örnek:<br />
Plazmid)<br />
İnterlökin-1 ve diğer mediyatörlerin salınması ile konakta<br />
ateş yapar<br />
Kromozomal genlerle yönetilir<br />
Protein yapısındadır (Polipeptid) Lipopolisakkarid yapıdadır<br />
Kromozom, bakteriyofaj veya plazmid tarafından<br />
kodlanabilir<br />
Sadece kromozom tarafından kodlanır<br />
Serbest salınımı vardır Serbest salınımı yoktur<br />
Bakteri cinsine özel etki türü vardır Tüm gram negatiflerde aynı etki türüne sahiptir<br />
ID:
MAJÖR BAKTERİYEL TOXİNLER: ETKİ MEKANİZMALARI VE ETKİLERİ<br />
21<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Organizma Etki mekanizması<br />
Etki<br />
mekanizması<br />
Klinik<br />
ENDOTOXİNLER/YAPISAL TOXİNLER (Bakteri lizisi ile salınırlar)<br />
Kan<br />
dolaşımına Gr(-)bakteriler<br />
katıldıklarında<br />
dokularda<br />
inflamasyon<br />
ve septik şok<br />
tablosuna se- Gr(+)bakteriler<br />
bep olurlar.<br />
Makrofajlarıstimüleederek<br />
Lipopolisakkarit(LPS) Sitokin salınımını (IL-, IL-<br />
=Endotoxinler, Toxik 6, IL-8,TNF– ve PAF)ile<br />
etkiden Lipid A parçası koagülasyo,kompleman<br />
sorumludur.<br />
aktivasyonu ve endotelyol<br />
hasat<br />
Peptidoglikan-teikoik Makrofajları stimüle ederek<br />
asid.Hücre duvarının sitokin salınımına (IL-1,ILbir<br />
yapısı olan 6, IL-8,TNF- ve PAF) ile<br />
teikoik asit gr (-) lerin koagülasyon,kompleman<br />
endotoxini gibi)sitokin aktivasyonu ve endotelyal<br />
salıımına sebep olur. hasar<br />
Ateş,takipne,taşıkardi,peteşiler,<br />
ekimoz Hipotansiyon,trmbosito<br />
peni,internal hemoraji,vasküler<br />
kolaps(ARDS,DİK,multiple organ<br />
yetmezliği)<br />
Ateş,takipne,taşıkardi,peteşiler,<br />
ekimoz, Hipotansiyon,trambosit<br />
openi,internal hamoraji,vasküler<br />
kolaps(ARDS,DİK,Multiple organ<br />
yetmezliği)<br />
EXOTOXİNLER (Yaşayan hücrelerden salınırlar)<br />
Staf. aures Alfa toxin Por oluşturan sitolizin Doku hasarı-hemoliz<br />
Membran<br />
Destrüksiyonu<br />
yapanlar<br />
Strep pyogenes<br />
Listeria<br />
monositogenes<br />
Clostridium<br />
perfringens<br />
Streptolizin-0<br />
Listerolizin-0<br />
Alfa-toxin<br />
Por oluşturan sitolizin<br />
Por oluşturan sitolizin<br />
Lesitinaz aktivitesi ile<br />
ökaryotik fosfolipidlerin<br />
hidrolizi<br />
TSST-1 kan dolaşımına<br />
katılır,T hücre reseptörleri<br />
ve majör histokompatibilite<br />
Doku hasarı-hemoliz<br />
Fogositlere etki<br />
Doku destrüksiyonu<br />
süper antijenler<br />
Staf. aureus<br />
Toxic şok sendromu<br />
toxin-1 (TSST-1)<br />
komplexi (MHC) ile<br />
bağlanır.Bu bağlanma<br />
çok sayıda 7 hücresini<br />
stimüle ederek sitokin<br />
salımına sebep olur. Ayrıca<br />
endotoxinlerin kc klirensini<br />
azaltır.<br />
Raşlar,palmar-plantardesguamasyon,<br />
hipotansiyon, kapiller<br />
yırtılma,multiorgan yetmezliği<br />
Strep pyogenes Strep pyogenes<br />
Exotoxin-A (SPE- TSST-1e benzer etki Stafilokoksik Toxic şok ile aynı<br />
A) (Eritrogenik gösterir.Sadece çok virülan kliniğe sebep olur.Ek olarak<br />
toxin,prijonik toxinde<br />
denir.)<br />
suşlar tarafından üretilir. kardiyotoxisite vardır.<br />
Coryne-bacterium<br />
Difteri toxini<br />
diphteria<br />
Difteri toxini reseptörleri<br />
Boğaz ağrısı,hafif ateş,boğazda<br />
kalp ve sinirlerde yaygın<br />
psödomembran,nörolojik<br />
olarak bulunur.Toxinin A<br />
ve kardiyak semptomlar<br />
parçası ökaryotik hücrelerde<br />
Laringealspazmıa bağlı asfiksi<br />
ADP ribozilasyonuyla<br />
veya kalp yetmezliğine bağlı ölüm<br />
EF-2 inhibe ederek protein<br />
olabilir.<br />
sentezini inhibe ederler.<br />
EF-2nin ADP ribolizasyonu<br />
A-B toxinleri:<br />
Protein<br />
sentezi<br />
Pseudomonas aer<br />
Exotoxin A<br />
uginosa<br />
sonucu özellikle karaciğer<br />
hücrelerinde olmak üzere<br />
protein sentez inhibisyonu<br />
Sarılık ve Exotoxin A septisemisine<br />
bağlı ölüm riski yülsektir.<br />
inhibisyonu<br />
yapar.<br />
yapanlar<br />
Shigella’tarın çoğunluğu shigo toxin<br />
Shigella<br />
dysenteria Fip-1<br />
Shiga toxin (ST)<br />
üretmeksizin dizanteriye sebep<br />
“A” komponenti ve 60 S<br />
olurlar.Shiga toxin salgılayanlar<br />
ribozomları ayırarak protein<br />
kalan mukozasında daha fazla<br />
sentez inhibisyonu yapar.<br />
hasara ve daha sık HÜS’a sebep<br />
olurlar.<br />
Enterhemenojik<br />
E.Coli (EHEC)<br />
Verotoxin(Shiga like<br />
toxin)<br />
“A” komponeti ve 60 S<br />
ribozomları ayırarak protein Hemorajik kolit ve HÜS<br />
sentez inhibisyonu yapar.
22<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
A-B toxinleri<br />
cAMP’i<br />
artırarak<br />
etki denler<br />
Nörotoxinler<br />
Enterotoxic<br />
E.Coli (ETEC)<br />
Bacillus<br />
Anthracis<br />
Bordotella<br />
Pertussis<br />
Clostridium<br />
Tetani<br />
Clostridium<br />
Botulinum<br />
E.Coli Labiltoxin<br />
LTİ ısıya<br />
duyarlı<br />
Antrax toxini<br />
Pertussis<br />
toxin<br />
Tetanus toxin<br />
Botulinum<br />
toxin<br />
A komponenti ile ADP ribozilasyonu<br />
yaparak adenilat siklazı aktive eder.Buna<br />
bağlı aşırı cAMP artışı olur.<br />
Toxinin üç farklı komponenti vardır:<br />
-Protektif Antigen(PA)<br />
-Ödem faktör(EF)<br />
-Letal faktör(LF)<br />
EF ödenilat siklazdır.LF letal<br />
etkilidir.EF veya LF tek başlarına<br />
etki oluşturamazlar,mutlaka PA ile<br />
birlikte etki gösterirler.<br />
Pertussis toxin B komponenti ile<br />
respirator mukozaya tutunur.ADP<br />
ribozilasyonu(Adenilat siklazın negatif<br />
regülatörüdür)ile Gi inhibisyonu<br />
yapar.Bunun sonucunda CAMP artar.<br />
SSS’de etki ederek inhibitör bir<br />
nörotransmitter olan GABA salınımını<br />
inhibe eder.<br />
Periferik sinapslara etki ederek<br />
nörotransmitter salınımını inhibe eder.<br />
BAKTERİ GENETİĞİ<br />
19 H’e kadar çıkabilen aşırı<br />
sıvı ve elektrolit kaybı;sulumukuslu<br />
dışkı(pirinç suyu<br />
diyare).Kaybedilen sıvı yerine<br />
konmazsa ağır dehidratasyon<br />
ve hipouolemik şok<br />
Maling püstüle sebep olur.Önce<br />
vezikül olarak başlayıp sonra<br />
püstül gelişir.(Tümöre benzer<br />
görünümü vardır.)Daha sonra<br />
çevresi siyah nekrotik hale gelir.<br />
Respinator sistemde septik şok<br />
tablosu oluşturur.<br />
Respirator sakresyon ve<br />
mukus artışı;üst solunum<br />
yolarında fogositik fonksiyon<br />
azalır;ensefalopeti eşlil<br />
eder.Paroksismal öksürük<br />
nçbetlernden toxin sorumlu<br />
olmayabilir.<br />
Rijid spazm<br />
Flask panalizi<br />
Mutasyonlar sonucu farklı özellikler kazanılabilir. Mutasyonlar sonucu farklý özellikler<br />
kazanýlabilir. ++ Bazýn deðiþmesi ++ Çerçeve kaymasý ++ Transpozonlarýn eklenmesi<br />
Bu mutasyonlar kimyasal bileþikler, ýþýnlar (X ýþýnlarý, mor ötesi ýþýnlar) nedeniyle ortaya<br />
çýkabilirler. Bazen bakteriyofajlar mutasyonlarýn oluþumuna yol açabilir.<br />
Bakteri hücreleri içinde DNA transpozonlarla yer değiştirebilir. Transpozonlar belirli<br />
dizileri kromozomdaki DNA dizilerini farklı bir yere ya da plazmidlere aktarabilirler.<br />
Bazen bu yeniden düzenlenme programlanarak mikroorganizmalar tarafından<br />
meydana getirilirler. Sonuçta antijenik değişiklikler ile konak savunmasından<br />
kaçış sağlanmış olur. Neisseria gonorrhoeae , Borrelia recurrentis, tripanozoma<br />
bu şekilde etkin olan mikroorganizmalardır.<br />
ID:
BAKTERIYOFAJLAR<br />
23<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Ancak kendilerine özgül bakterileri infekte edebilen DNA yapısında (E fajı<br />
RNA) elemanlardır. Fajların bir kısmı girdikleri hücrede çoğalarak o hücrenin<br />
erimesine neden olurlar. Bu tür fajlara virulan faj ya da litik faj denir. Bazı fajlar<br />
hücreye girip bakteri DNA’sına integre olabilir. Bu bakteriye lizojen bakteri ve<br />
faja profaj denir. Bakteri ürediğinde yeni bakterilere geçer. Aktive olunca (UV ışık<br />
gibi uyarılarla) çoğalır ve bakteriyi eriterek öldürür.<br />
BAKTERIYEL PATOGENEZDE ÖNEMLI YÜZEY VIRÜLANS FAKTÜRLERI<br />
Bakteri Virülans faktör Aşı olarak<br />
Gr (+) koklar<br />
kullanımı<br />
Açıklama<br />
S. pneumonia Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır<br />
S. pyogenes M proteini Yok Serotiplemede kullanılır<br />
S. aureus<br />
Gr (-) koklar<br />
Protein A Yok IgG’nin Fc parçasına bağlanarak Kompleman<br />
aktivasyonu sağlar<br />
N. meningititis Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır<br />
Gr (+) basiller<br />
B. anthracis Polipeptid kapsül Yok<br />
Gr (-) basiller<br />
H. influenza Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır<br />
K. pneumonia Polisakkarit kapsül Yok<br />
E. coli Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar<br />
N. gonorrhoeae Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar<br />
S. typhi Polisakkarit kapsül Yok Diğer salmonella tiplerinde önemi yok<br />
Y. pestis V-W faktör Yok<br />
ID:
24<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bir bakteride bazı genetik özellikler bakteriyofajlardaki genlerle sağlanabilir ve<br />
bu olaya faj konversiyonu (lizojenik konversiyon) adı verilir. Bir fajla infekte<br />
bakteri başka fajlara karşı dirençlidir ve infekte olmaz. Bakteriyofajlar pek çok<br />
virulans faktörünü taşımaktadırlar. Difteri toksini, botulinum toksini, kızıl<br />
toksini, kolera toksini gibi toksin yapımları fajlarla kontrol edimektedir(faj<br />
konversiyonu). Fajlarla genetik bilgi iletimine transdüksiyon adı verilir. Fajlar<br />
bugün bazı bakterilerin tanımlanmasında (Salmonella O1 fajı ) ya da bakterilerin<br />
tiplendirilmesinde kullanılmaktadır.<br />
PLAZMİDLER<br />
Çoğu bakteri stoplazmasında bulunan çift iplikçikli, çember şeklinde ve kendi<br />
kendine çoğalabilen DNA yapılarıdır. Geçişe uğrayabilenler daha iri olduğundan<br />
daha az sayıda bulunurlar. Bulunduğu hücreye zarar vermezler. Başka hücrelere<br />
aktarılabilirler. Bakteri kromozomu ile birleşebilenlere epizom adı verilir.<br />
Antibiyotik direnci dışında dezenfektanlara direnç, redüktaz enzimi ile<br />
civa, gümüş gibi ağır metallere direnç, uv ışınlarına direnç, virulans<br />
faktörleri(pili,...), toksin yapımı(E.coli labil ve stabil enterotoksinleri, S.<br />
aureus eksfolyatif toksin, C. tetani tetanospazmin,...) , bakteriyosin yapımı,<br />
biyokimyasal özellikler bitkilerde farklı etkilere yol açan (tümör oluşumu, azot<br />
tutulumu,...) özellikler de plazmidle aktarılabilmektedir.<br />
F faktörü konjugasyonla ilgili bir plazmittir. F+ hücreler birleştikleri hücrelere de<br />
bu faktörü aktarıp F- bakterileri de F+ hücrelere çevirirler. Bu plazmidin kodladığı<br />
en önemli protein seks pilusudur. Bu durumda sadece F faktörü aktarılmaktadır.<br />
Eğer F plazmidi bakteriyel DNA ile birleşmiş ise diğer hücrelere de konağa ait DNA<br />
parçaları aktarabilecek demektir.<br />
Bu şekilde bakteri DNAsı ile birleşmiş plazmid taşıyan hücreler yüksek frekanslı<br />
rekombinasyon hücreleri (Hfr) adını alır. Bu şekilde bir bakteri DNAsının tümü<br />
yaklaşık 100 dakikada aktarılabilirse de genelde bazı parçaların aktarımı ile<br />
sonuçlanır(TUS). Hfr bir bakteriyle birleşen hücre genelde F- olur. Çünkü F kısmı<br />
genelde geçememektedir. Bazen F parçası Hfr hücrelerinde kromozomdan ayrılır.<br />
Bu ayrılma sırasında eğer kromozomdan da bir parça koptuysa F’ hücreleri oluşur<br />
ve bu hücreler F+ gibi davranırlar. Bazı plazmidler belirli özellikleri iletirler: R<br />
plazmidleri özellikle direnç genleri taşırlar. Col plazmidi E coli’nin kolisini ve<br />
diğer bakterilerin bakteriosinlerini salgılatan bir plazmidtir.<br />
TRANSPOSONLAR VE “ARAYA GİREN ÖĞELER” (IS:INSERTION<br />
SEQUENCE)<br />
DNA içinde ya da DNA-plazmid , plazmid-plazmid arasında yer değiştirebilen küçük<br />
DNA parçalarıdır ( 2000 – 80 000 baz çifti). Her iki ucunda ters dönüp yinelenen<br />
diziler ile alıcı DNA’sına katılır. Transpozonlar kendi başlarına replike olamazlar.<br />
Direnç ya da bazı enzim işlevlerini taşıyabilirler. IS ise daha küçük (800 – 1600<br />
baz çifti) yapılardır ve genelde fenotipik özellik taşımazlar.
GENETİK BİLGİ AKTARIMI<br />
25<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bu aktarım ile fenotip değişim (kapsül kirpik duvar) ya da genotipik değişim<br />
oluşabilir.<br />
TRANSFORMASYON<br />
Başka bir bakteri ya da plazmid DNA parçasının bakteriye dolaysız aktarımıdır.<br />
Bu aktarım ortamda DNAse enzimi varsa oluşturulamaz. Genelde aynı cins<br />
bakteriler arasında olur. Alıcı bakterinin DNA alabilme yeteneği (kompetans<br />
faktörü) en önemli belirleyicidir (TUS). Bu pnömokokların kapsülü ve virulansı<br />
ile ilgili deneylerde bu özelliğin DNA ile aktarıldığının gösterildiği deneylerde<br />
kullanılmıştır. Kalsiyum tuzları, elektrik uygulaması (elektroporasyon) ile<br />
transformasyon yapay olarak gerçekleştirilebilir (transfeksiyon)<br />
TRANSDÜKSİYON<br />
Bakteriyofajların bazıları ana hücre DNA’sının bir kısmını diğer bakteriye<br />
taşıyabilirler (TUS). Bu şekilde fajların varlığı ile virulans kazanan bakteriler arasında<br />
C diphteriae, S pyogenes (kızıl toksini) , C botulinum sayılabilir. Ayrıca direnç,<br />
biyokimyasal özellikler, gibi pek çok özellik de geçebilmektedir.<br />
KONJUGASYON<br />
Canlı iki bakteriden , piluslarla teması sonucu , F+ olandan F- olana gen aktarımı<br />
olayıdır. Kromozomuna F faktörü yerleşmiş bakterilere HFr (high frequency of<br />
recombination) hücreleri denir.<br />
Eðer F plazmidi daha önce bakteri DNA’sýna integre olmuþsa, F+hücre aktarým<br />
sýrasýnda F plazmidini kaybetmez. Bunlara Hfr hücresi denir. Sadece F+ hücrelere<br />
göre 100 kat infeksiyözdür. Tüm F materyalini aktarmayabilir. Hfr hücreler<br />
konjugasyon sonucunda F- olmaz, infekte ettiði hücre ise aktarým genellikle<br />
tamamlanamadýðý için F+ olmaz. Kromozoma entegre F plazmidi ayrýlýrken bakteri<br />
DNA’sýndan parça koparmýþ ise F’ denir.<br />
KONJUGASYON,TRANSDÜKSIYON VE TRANSFORMASYONUN KARŞILAŞTIRILMASI<br />
Transfer şekli Proces<br />
Konjugasyon<br />
Transdüksiyon<br />
Transformasyon<br />
ID:<br />
Bir bakteriden diğerine DNA<br />
transferi<br />
Bir hücreden diğerine virüs<br />
aracılı DNA transferi<br />
Çıplak DNA parçalarının hücre<br />
tarafından alımı<br />
Olaya katılan<br />
hücre çeşitleri<br />
Transfer edilen DNA’nın yapısı<br />
Prokaryotik Kromozom veya plazmid alınır<br />
Prokaryotik<br />
Prokaryotik<br />
veya Ökaryotik<br />
Genel transdüksiyonla herhangi<br />
bir gen alınabilir.Özelleşmiş transdüksiyonla<br />
bazı genler alınır.<br />
Herhangi bir DNA alınır. Kompetans<br />
beelirleyicidir.
26<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ANTİBAKTERİYEL İLAÇLAR VE AŞILAR<br />
Bir antimikrobiyal ilaçta olması beklenen en temel özellik seçici toksik etkidir. Böylece<br />
mikroorganizmalara zarar verilirken konak korunmuş olur. Bu şekilde antimikrobikler<br />
başlıca şu mekanizmalar ile etkili olurlar:<br />
1- Hücre duvarı sentezi inhibisyonu<br />
a- Peptidoglikan sentezinde transpeptidaz inhibisyonu: Penisilinler,<br />
sefalosporinler, karbapenemler, aztreonam.<br />
b- Diğer basamaklarda inhibisyon : Vankomisin, teikoplanin, sikloserin,<br />
basitrasin, ristocetin<br />
Peptidoglikan sentezinin ilk aşamasında stoplazmada pentapeptid birimleri<br />
oluşturulmaktadır. Bu aşamada alaninin analoğu olan sikloserin peptidoglikan<br />
sentezini inhibe eder.<br />
İkinci aşamada oluşan pentapeptid zincirleri ve N-asetil glikozamin lineer diziler<br />
halinde hücre duvarına ulaşmakta ve duvarın gelişmekte ve yenilenmekte olan<br />
bölümlerine bağlanmaktadır. Bu evrede etkili olan vankomisin, basitrasin ve<br />
ristocetin bakteriyolitik etki yapmaktadırlar.<br />
Üçüncü evrede ise linener peptidoglikan zincirleri pentapeptid yan zincirlerinin<br />
oluşturduğu yan zincirler ile bağlanırlar (transpeptidasyon) . Penisilinler<br />
ve diğer beta laktam antibiyotikler (sefalosporinler, karbapenemler,<br />
monolaktamlar) bu aşamayı olayı katalize eden transpeptidazları ( Penisilin<br />
bağlayıcı proteinler – PBP) inhibe ederek sağlarlar. Sonrasında otolitik<br />
enzimler aktive olur ve hücre ölür.<br />
2 – Protein sentezini inhibe edenler :<br />
a – 50 S alt ünitesine etkili olanlar : Kloramfenikol, eritromisin, diğer<br />
makrolidler, klindamisin<br />
b – 30 S alt ünitesine etkili olanlar : Aminoglikozidler, tetrasiklinler<br />
3 – Nükleik asit metabolizmasına etkili olanlar :<br />
a – DNA sentezinin bozulması : Nalidiksik asit, novobiosin, kinolonlar<br />
b – m RNA sentezi inhibisyonu (DNAya bağımlı RNA polimeraz inhibisyonu):<br />
rifampisin<br />
4 – Hücre membran işlevini bozanlar :<br />
Polimiksinler (kolistin)<br />
5 – Antimetabolitler :<br />
Folik asit sentezini bozanlar : sulfonamidler, trimetoprim<br />
6 – Diğerleri :<br />
Metronidazol (Anaeroplar ve protozoonlara etkili. Redüksiyon gücünü azaltır,<br />
metabolitleri DNA yapısını bozar) , nitrofurantoin ( üriner antiseptik, Yıkımları<br />
ile DNA’ya toksik etkili ara ürünler oluşur), mupirosin (MRSA taşıyıcılığı<br />
tedavisinde ve lokal stafilokok ve streptokok infeksiyonlrında etkili, isolösin<br />
t-RNA sentetaz inhibisyonu ile etki eder) , fusidik asit ( MRSA için önerilir,<br />
aminoasil - t RNA ‘dan aminoasit transferini önleyerek etkili olur gram<br />
negatiflere etkisizdir).
AŞILAR<br />
27<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Canlı (attenüse aşılar):<br />
Multiple, sürekli antijenik stimülasyon,<br />
Uzun süreli bağışıklık<br />
Uyarılmış hücresel immünite<br />
!!! Virulans kazanma riski!!!<br />
BCG, tifo, çiçek<br />
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR), polio (sabin), VZV, sarı humma,...<br />
İnaktif (ölü) aşılar;<br />
Güvenli<br />
Tekrar dozlar gerekir<br />
Hücresel immüniteyi uyarmaz<br />
Boğmaca, kolera, veba,...<br />
Polio (salk), kuduz<br />
Etkenin ürünlerine karşı aşılar<br />
Toksoidler (difteri, tetanoz + adjuvan)<br />
Yapı antijenleri (HBV, influenza) aselüler boğmaca aşısı<br />
Rekombinan aşılar (HBV)<br />
DNA aşıları<br />
Antiidyotip aşılar<br />
Konjuge polisakkarid aşılar:<br />
T-hücreden bağımsız antijenler<br />
Hafıza hücresi oluşmaz, Ig M yanıtı (+)<br />
Hapten özelliğindedirler<br />
Konjuge aşılar (+ protein taşıyıcı)<br />
Hib, meningokok<br />
Pnömokok aşılar polisakkarit antijen taşırlar.<br />
PASİF Bağışıklık<br />
Hızlıdır, geçicidir.<br />
IVIG... HAV, kızamık profilaksisinde<br />
Hiperimmunglobulinler: HBIG, CMV; RSV, Kuduz, Tetanoz VZV<br />
Hayvan kökenli serumlar: Botulismus, difteri, tetanoz, kuduz antiserumları
28<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ENFEKSÝYON ETKENLERÝ VE TEDAVÝDE ÝLK SEÇENEK ANTÝBÝYOTÝKLER<br />
Staf aureus ve Staf. epidermidis....................Penisilinaz üretmiyorsa: Pen G<br />
Penisilinaz üretiyorsa : Penisilinaza rezistan penisilinler (metisilin v.s.)<br />
Metisiline rezistans ise : Vankomisin + Gentamisin<br />
Staf epidermidis ...............................................Vankomisin<br />
Staf. pyogenes(A grubu) ..................................Pen G Amoksisilin<br />
Strep pneumonia ..............................................Pen G (Penisiline rezistans ise sefataksinm + Rifampin) , Vankomisin<br />
Strep viridans ....................................................Pen G + Gentamisin<br />
Anaerobik streptokoklar ve peptostreptokoklar ..Pen G<br />
Neisseria gonorhea ..........................................penisiline duyarlıysa : Ampisilin veya Pen G (probenesid ile birlikte)<br />
penisiline rezistans ise : seftriakson<br />
N. menengitidis (menengokok) .....................menenjitte pen G<br />
............................................................................proflaksi ve portörde : rifampin<br />
E. coli ................................................................Üriner enfeksiyon : ko-trimaksozol ve florokinolonlar diğer enfeksiyon veya<br />
sepsis : Sefotaxim, Seftriakson<br />
Klepsiella pneumonia ......................................sefalosporinler (ESBL + ise karbaperem)<br />
Proteus mirabilis ..............................................Ampisilin veya amoksisilin<br />
Diğer proteuslar ...............................................Sefotaxim, Seftriakson<br />
Enterobakter türleri .........................................imipenem veya aminoglikozidler<br />
Salmonella enfeksiyonalrı ..............................Florokinolonlar Seftriakson<br />
Shigella ..............................................................Florokinolonlar<br />
Serratia ..............................................................İmipenem Sefotaxim, Seftriakson<br />
Bacterioides türleri...........................................klindamisin veya metranidazol<br />
Acinetobakter ....................................................İmipenem veya meropenem<br />
Bardotella pertusis(boğmaca) .......................Eritromisin<br />
Brucella türleri .................................................doksisiklin + rifampin<br />
Callymmatobacterium granulomatis.............Doksisiklin<br />
Campylobacter jejuni ......................................Eritromisin Flonokinolonlar<br />
Francisella tularensis ......................................Streptomisin veya gentamisin<br />
Gardnerella vaginalis ......................................metronidazol<br />
Hemophilus ducreyi ........................................Seftriakson veya azitromisin<br />
Hemophilus influenza ......................................ciddi enfeksiyonlar (menenjit, epiglottit ...) : Kloramfenikol veya<br />
seftriakson, hafif enfeksiyonlar (otit ..vb) : Amoksisilin + klavulanik asit<br />
veya ko-trimaksazol<br />
Legionella pneumophila .................................Eritromisin + rifampin<br />
Leptotrichia buccalis (vincent angini) .........Pen G<br />
Helicobacter pylori .........................................omeprazol + metronidazol + amoksisilin (veya klaritromisin)<br />
P. aeruginosa ...................................................Antipsödomonal penisilinler (mezlosilin, azlosilin, piperasilin vs.. KAMPTa)<br />
ve Aminoglikozidler<br />
Pseudomonas cepacia ...................................Ko-trimaksozol<br />
Pseudomonas mallei ......................................Streptomisin + tetrasiklinler<br />
Vibrio cholerae ve parahemoliticus .............Doksisiklin veya florokinolonlar<br />
Yersinia enterokolitika ..................................sepsiste: kloramfenikol veya aminoglikozidler. Yersinioziste : ko-trimaksozol<br />
Yersinia pestis (veba) ....................................streptomisin + doksisiklin<br />
Bacillus antracis ............................................Pen G veya siprafloksasin<br />
C. perfrings (gazlı gangren) .........................Pen G + klindamisin<br />
C. tetani(tetanos) ..........................................Pen G veya metronidazol<br />
C. dificille ........................................................oral metranidazol veya vankomisin<br />
C. diphteria ....................................................Eritromisin<br />
Difteroidler .....................................................Pen G + Aminoglikozidler<br />
Cornebacterium jerikeim ..............................Vankomisin<br />
Listeria monocytogenes ...............................Ampisilin (veya pen G) + gentamisin<br />
M. tuberculosis .............................................INH + rifampin + pirazinamid + etambutol<br />
M. avium- intercellulare ...............................klaritromisin + etambutol + klofozimin + siprofloksasin<br />
M. leprae .........................................................dapson + rifampin veya Klofazimin<br />
Chlamydia türleri ...........................................doksisiklin<br />
Mycoplazma pneumonia ..............................doksisiklin veya Tetrasiklin<br />
Pneumocysis carinii ......................................ko-trimaksazol<br />
Ureaplazma urealiticum ..............................doksisiklin<br />
Actinomyces israeli ......................................Ampisilin veya Pen G<br />
Nocardia asteroides .....................................ko-trimaksazol veya sulfanomidler<br />
Riketsiya türleri .............................................doksisiklin<br />
T. pallidum (sifilis) ........................................Pen G<br />
Bornelia türleri...............................................Tetrasiklin<br />
Enterococcus feacalis...................................Ampisilin+Gentamisin
BETA LAKTAMLAR<br />
29<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Penisilinler:<br />
a) Penisilin G, prokain penisilin, depo penisilin<br />
b) Aside dayanıklı penisilinler : Penisilin V (PO), azidosilin<br />
c) Betalaktamaza dayanıklı penisilinler: Bu grupta metisilin ve oksasilin<br />
stafilokokların betalaktam direnci için bir indeks olarak kullanılır. Bu<br />
antibiyotiklere dirençli stafilokoklar tüm beta laktamlara dirençli kabul<br />
edilirler.<br />
d) Etki spektrumu genişletilmiş penisilinler: Amoksisilin hızla ve tamamına<br />
yakını sindirim sisteminden emilir. Bu yüzden barsak infeksiyonlarında tercih<br />
edilmemelidir.<br />
e) Antipseudomonal penisilinler: Karbenisilin, tikarsilin, mezlosilin,<br />
piperasilin, azlosilin<br />
Sefalosporinler:<br />
a) I. Kuşak: sefaleksin, sefadroksil, sefalotin, sefazolin,sefasetril,<br />
sefapirin,...<br />
- Sefazolin cerrahi profilakside en çok kullanılan antibiyotiktir.<br />
b) II. Kuşak: sefaklor, sefiksim, sefprozil, lorakarbef, sefuroksim,...Bu grupta<br />
yer alan sefoksitin, sefotetan, sefmetazol anaerobik etkinlikleri ile önem<br />
kazanırlar.<br />
c) III. Kuşak: sefotaksim, seftriakson, sefaperazon, seftizoksim, sefozidim,<br />
moksolaktam,...Bu grupta Gram (-) etkinlik çok fazla Gram (+) etkinlik<br />
hemen hiç yoktur. Sefaperazon, seftazidim Pseudomonaslara en etkili<br />
sefalosporinlerdir. Seftriakson en uzun etkili sefalosporindir.<br />
d) IV. Kuşak: Sefepim<br />
Karbapenemler:<br />
İmipenem, meropenem, ertapenem. Etki spektrumları en geniş beta<br />
laktamlardır. Meropenem MSS infeksiyonlarında tercih edilir. Metisiline dirençli<br />
stafilokoklar karbapenemlere de dirençlidir. Stenotrophomonas cinsi bakteriler<br />
doğal olarak karbapenemlere dirençlidir.<br />
Monobaktamlar:<br />
Aztreonam. Sadece Gram (-)lere etkinliği vardır.<br />
Beta laktamaz inhibitörleri:<br />
Tacobaktam, sulbaktam, klavulanik asit beta laktamazlara bağlanarak<br />
onların etkilerin ortadan kaldırıp birarada bulundukları beta laktamları aktif<br />
kılan yapılardır. Sulbaktam-ampisilin, klavulanat-amoksasilin, piperasilintazobaktam,<br />
sefaperazon-sulbaktam, tikarsilin-klavulanat. Sulbaktam tek<br />
başına Acinetobacter cinsi bakterilere karşı etkili bir yapıdır.<br />
MAKROLİDLER<br />
Eritromisin, klaritromisin, azitromisin,roksitromisin,... Atipik patojenlere etkinliği<br />
ve hücreiçinde yoğunlaşabilmesi nedeniyle sık kullanılırlar. Kloramfenikol,<br />
linkozamidlerle kompetitif olarak yarışırlar.
30<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Eritromisin; Lejyoner hastalığı, difteri, boğmaca, mikoplazma, özellikle<br />
bebeklerdeki klamidya infeksiyonlarında ilk tercihken penisilin allerjisi varlığında<br />
alternatif ilaç olarak kullanılır.<br />
Azitromisin özellikle solunum yolu infeksiyonları tedavisinde seçkin ilaçtır.<br />
Klaritromisin eritromisinin etki spektrumu dışında Mycobacterium avium<br />
intracellare, H. pylori infeksiyonlarında da ilk tercihlerdendir.<br />
Spiramisin ise Gram (+) etkinliği yanında toksoplazma infeksiyonu tedavisinde<br />
de kullanılır.<br />
AMİNOGLİKOZİDLER<br />
Anaerobik etkinliği yoktur. Streptomisin anti-tüberküloz bir ajan olarak kullanılırken<br />
tularemi, veba için seçkin ilaç, enterokok ve Brucella spp. infeksiyonlarında kombine<br />
ilaç olarak kullanılabilir. Spektinomisin gonokok infeksiyonlarında paromomisin<br />
paraziter infeksiyonlearda kullanılan bir aminoglikoziddir. Gentamisin, tobramisin,<br />
netilmisin, amikasin, isepamisin diğer sık kullanılan aminoglikozidlerdir.<br />
Ototoksisite ve nefrotoksisite en korkulan yan etkilerdir. Ayrıca nöromuskuler<br />
blokajda oluşturabilirler. Postantibiyotik etkileri uzun olduğu ve bakterileri doza<br />
bağlı olarak öldürdükleri için günde tek doz uygulama yapılabilmektedir.<br />
KLORAMFENİKOL<br />
Ancak belirli seçeneklerde (tifo, riketsiya inf, beyin absesi, pürülan menenjit, ...)<br />
tercih edilebilir. Kemik iliği depresyonu ve aplastik anemi riski nedeniyle kullanımı<br />
azalmıştır.<br />
TETRASİKLİNLER<br />
Tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin,... Riketsiya, klamidya infeksiyonları,<br />
Ureplasma üretriti, ruam, melioidoz, Granüloma inguinale, Borrelia reccurentis,<br />
Whipple hastalığı, klorakine dirençli P. falciparum sıtması infeksiyonlarında<br />
kullanılabilir. Brusella infeksiyonlarında kombine edilen ilaçlardandır. Akne<br />
tedavisinde kullanılabilirler. Kemik ve dişlerde birikebilmeleri nedeniyle çocuklarda<br />
kullanılımazlar.<br />
LİNKOZAMİDLER<br />
Linkomisin, klindamisin. Anaerobik etkinliği ve Gram (+) etkinliğç bulunur.<br />
Özellikle diafragma üstü anaerobik infeksiyonlarda seçkin ilaçtır. Pseudomembranöz<br />
enterokolite en sık yol açan antibiyotiklerdir.<br />
KİNOLONLAR<br />
Siprofloksasin, ofloksasin, enoksasin, pefloksasin, levofloksasin,<br />
moksifloksasin,... Çok sayıda infeksiyonda kullanılırlar. Siprofloksasin<br />
Pseudomonasa en etkili olandır. Levofloksasin, Moksifloksasin yeni geliştirilmiş<br />
spektrumu genişletilmiş (penisiline dirençli pnömokok, atipik solunum patojenleri,...)<br />
kinolonlardır. Kartilaj dejenerasyonu nedeniyle çocuklarda kullanılmaları<br />
önerilmez.
KO-TRİMOKSAZOL<br />
31<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sinerjik etkili trimetoprim ve sulfometaksazol birarada etki gösterir. Üriner sistem<br />
infeksiyonları ve sindirim sistemi infeksiyonlarında sıklıkla kullanılmış fakat<br />
günümüzde direnç nedeniyle daha az kullanılır olmuştur. Nocardia infeksiyonları, P.<br />
carinii infeksiyonları ve toksoplazma infeksiyonlarında kullanılır. Stenotrophomonas<br />
için ilk tercihlerden biridir.<br />
GLİKOPEPTİDLER:<br />
Vankomisin, teikoplanin: Metisiline dirençli stafilokok, enterokok infeksiyonlarında<br />
seçkin ilaçlardır. Stafilokoklar, streptokoklar glikopeptidlere oldukça<br />
duyarlı iken (MİK 5 mg/L) enterokoklar doğal olarak dirençlidir (MİK<br />
100 mg/L) (TUS) Günümüzde enterokoklarda ve stafilokoklarda glikopeptidlere<br />
direnç de önemli bir sorun konumundadır. Bu tür bakterilerin tedavisinde<br />
kullanılabilecek kinopristin-dalfopristin, linezolid, oksazolidon gibi antibiyotikler<br />
geliştirilmektedir.<br />
Menenjit olgularında glikopeptid olarak vankomisin kullanılmalıdır. Günümüzde<br />
antibiyotik kullanımı sonucunda dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkması önemli<br />
bir sorun olmuştur. Önemli direnç mekanizmaları şöyle özetlenebilir.<br />
Antibiyotik direnci genelde plazmidler aracılığı ile yayılmakta ve farklı<br />
türlere de geçebilmektedir. Ayrıca transpozonlar ve integronlar ile de direnç<br />
aktarımı mümkün olmaktadır. Bunun dışında direnç klonal olarak çoğalma ile<br />
yavru hücrelere aktarılabilir. Gram (-) enterik çomaklar arasında yaygın olan beta<br />
laktamazların bazıları kromozomal mutasyonlar (İBL : indüklenebilir beta<br />
laktamazlar .....Enterobacter, Citrobacter, Serratia ...vb) ya da plazmidler<br />
ile (Genişlemiş spektrumlu beta laktamazlar ......Klebsiella, E.coli )<br />
yayılabilir. Önemli noktalardan biri bu tür direnç mekanizmalarını belirleyebilmek<br />
için özel yöntemlerin, özel disk dizilimlerinin kullanılması gerektiğidir. Gram (+)<br />
bakterilerde MLS (makrolid-linkomisin-streptogramin) özel yöntemler kullanılmıyor<br />
ise gösterilemeyebilir.<br />
7- STERİLİZASYON – DEZENFEKSİYON<br />
Sterilizasyon başlıca dört yöntemle yapılır :<br />
1- Isı ile<br />
a) Kuru hava : Pastör fırınları ......... Cam eşya, metal gereçler,...<br />
b) Nemli hava :<br />
I- Basınçlı Buhar 120 C 1 atm 15-20 dakika<br />
Pansuman malzemeleri, konserve,besiyerleri...<br />
II- Basınçsız Buhar (Arnold kazanı)100 C<br />
Karbonhidratlı besiyerleri<br />
c) Yakma : Öze, ekim iğnesi,...<br />
d) Sıcak su : Kaynatma, Tindalizasyon,....
32<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
2- Süzme İle<br />
Serum gibi ısıya dayanıksız sıvıların sterilizasyonunda, sıvıyı hücrelerinden<br />
arındırmakta kullanılır. HEPA filtreler ise havayı süzerek mikroorganizmalardan<br />
arındırmak amacıyla kullanılmaktadır.<br />
3- Işınlama ile<br />
UV, gamma, X-ışınları, gamma ışınları, beta ışınları, mikrodalga.<br />
4- Kimyasal maddeler ile<br />
Kimyasal maddeler sterilizasyondan çok dezenfeksiyon amacıyla kullanılırlar.<br />
Tek kullanımlık olarak sağlanamadığında ya da ısı ile steril edilemediğinde<br />
etilen oksid ya da glutaraldehit kullanılır. Plastik tüpler, eldivenler,<br />
ameliyat ipliği gibi hastane aletleri etilen oksitle (TUS) genelde endoskopik<br />
aletler glutaraldehit ile steril edilirler. (Hidrojen peroksit) Hücrede serbest<br />
hidroksil radikallerinin oluşumuna yol açar; bu yapılar zar lipidlerine,<br />
DNA ve diğer yaşamsal hücre yapılarına saldırırlar. Bakretisit, virusit ve<br />
fungusittir. Yüksek konsantrasyonda sporisittir. Antiseptik olarak kullanılabilir.<br />
Dezenfektan olarak yumuşak kontakt lenslerin, cerrahi implantların, plastik<br />
eldivenlerin dezenfeksiyonunda kullanılır. % 6-7.5’luk konsantrasyonlarda<br />
ciyptosporidium parvum’u inaktive eden tek sterilan maddedir. Bakteri<br />
sporlarını da etkileyebilen dezenfektanlara yüksek düzey dezenfektan adı<br />
verilir (glutaraldehit, formaldehit, parasetik asit, hidrojen peroksit). Su<br />
dezenfeksiyonunda klor kullanılır. Klor su dezenfeksiyonunda kullanılır<br />
fakat, HAV , Giardia kistleri, Cryptosporidim ookistlerini öldüremediğinden<br />
bu mikroorganizmaların infeksiyonlarını önleyememektedir.<br />
ANTİMİKROBİYALLERE DİRENÇ GELİŞİMİNE YOL AÇAN MEKANİZMALAR<br />
Gram (-) bakterilerin hücre duvarı<br />
Dış membran geçirgenliğinde azalma<br />
Mekanizma Etkilenen Antibiyotik<br />
Aktif pompa sistemi (İlacın bakteri dışına<br />
transportunda artma)<br />
Sitoplozik membran permeabilitesinde azalma<br />
İlacın enzimatik inaktivasyonu<br />
İlacın bağlandığı hedefin değişimi<br />
Yeni bir metabolik yolun kullanımı Trimetoprim direnci<br />
Beta-laktamlar (omp F, opr D değişimi porin<br />
proteinlerinde mutasyon)<br />
Tetrasiklinler Sülfonamidler (Multi drug rezistansı)<br />
Penisilinler Aminoglikozidler (Porin proteinlerinde<br />
mutasyon)<br />
Beta-laktamlar (Beta-laktamaz)<br />
Aminoglikozidler (Yapı değiştiren enzimler: APH, AAC;<br />
ANT)<br />
Kloramfenikol (Asetil transferaz)<br />
Kinolonlar (DNA giraz, gyr A mutasyonu)<br />
R ifampin (RNA polimeraz: rpo B)<br />
Beta-laktam (PBP değişimi)<br />
Makrolid, linkomisin, streptogramin (yeni grup<br />
antibiotik. Streptomisin ile karıştırılması (rRNA<br />
metilasyonu 30S ribozomal subünit mutasyonu)<br />
Glikopeptidler (D-ala-D-ala değişimi; van A, B, C gen<br />
ürünü<br />
İzoniyazid (Katalaz- Peroksidoz mutasyonu)<br />
Vankomisin (Peptidoglikanda laktat ile alaninin yer<br />
değiştirmesi)<br />
ID :06t008
33<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Dezenfektanlar mikroplar üzerine farklı şekillerde etki ederler :<br />
1- Sitoplazmik membrana etkili olanlar: Deterjanlar, sabunlar,<br />
fenollü bileşikler, eriticiler (alkol (dezenfeksiyon için % 70 çözelti en<br />
uygun), eter,...)<br />
2- Protein denatüre ediciler : Asit ve alkaliler.<br />
3- Enzim işlevini bozanlar: Alkilleyiciler (etilen oksid , formol, betapropionolakton),<br />
glutaraldehit, oksidanlar, Ağır metaller (altın, gümüş,<br />
çinko,...) (Ağır metallerin bu etkisine oligodinamik etki denir)<br />
4- Nükleik asitlere etkili olanlar : Boyalar ( Metilen mavisi, malaşit<br />
yeşili,...)<br />
Ayrıca mikroorganizmaların dezenfektanlara duyarlılıkları da farklı farklıdır . En<br />
dirençli yapılar prionlardır. Normal otaklav sürecinde ortadan kaldırılamazlar.<br />
Özel şartlarda otoklavlanmaları önerilir (132 C , 30-60 dakika). Ayrıca<br />
yüzeylerde yoğun çamaşır suyu ya da 1 N NaOH kullanılabilir.<br />
Mikroorganizmalar dezenfektanlara dirençlerine göre şöyle<br />
sıralanabilir:<br />
PRİON >SPOR > MİKOBAKTERİ > PARAZİT KİSTLERİ > LİPİD<br />
İÇERMEYEN/KÜÇÜK VİRUSLAR(Polio) > TROFOZOİTLER > GRAM<br />
(-) BAKTERİLER (Pseudomonas,...) > MANTARLAR > BÜYÜK ZARFSIZ<br />
VİRUSLAR (Enterovirus, Adenovirus,...) ><br />
GRAM (+) BAKTERİLER > LİPİD İÇEREN VİRUSLAR(HIV, HBV,HSV,<br />
RSV,...)<br />
Bakterilerin L-formları dezenfektanlara daha duyarlıdır. Mikobakteriler<br />
hariç Pseudomonas aeruginosa dezenfektanlara yüksek oranda direnci<br />
nedeniyle infeksiyonlara neden olabilen, dezenfektanlar içinde çoğalarak<br />
salgınlar oluşturabilen bir bakteri olarak önem taşımaktadır. HIV, HBV gibi<br />
viruslar ise kolaylıkla dezenfektanlarla inaktive olurlar. En çok çamaşır suyu<br />
(kullanılır(TUS).
34<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
BAKTERİLER VE BAKTERİYEL HASTALIKLAR<br />
GRAM (+) KOKLAR<br />
Bir örnekten üretilen gram(+)kok ayrımında ilk test katalaz (%3 H2O2) testidir.<br />
Bu test sonucu pozitif bulunursa bakterinin büyük olasılıkla stafilokok , negatif ise<br />
streptokok ailesinden ya da enterokok olduğu anlaşılır. İleri ayrımlar tür düzeyinde<br />
farklı özelliklerin araştırılmasıyla belirlenir.<br />
STAFİLOKOKLAR<br />
Stafilokoklar üzüm salkımı tarzında kümeler oluştururlar. Koagülaz (plazmayı<br />
pıhtılaştıran enzim) varlığı ile başlıca iki grup altında incelenebilirler. Plazmayı<br />
koagüle edenler (ki bu grupta tek etken hatırlanır : S aureus ) ve plazmayı koagüle<br />
etmeyenler (PK(-) stafilokoklar). Sonuçta stafilokoklar katalaz(+) olmaları<br />
ile streptokoklardan ve basitrasine dirençli fakat lizostafin ve furazolidona<br />
duyarlı olmalarıyla mikrokoklardan ayrılabilirler.
35<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
S. aureus koagülaz özelliği yanında beta hemoliz yapması, altın sarısı<br />
pigment (Aurum:altın) oluşturması , manniti fermentlemesi (Chapman<br />
besiyerinde ayrım nedeni) , DNAse aktivitesi ile de diğer stafilokoklardan<br />
ayrılabilir. PK(-) stafilokoklardan ensık olarak insanda hastalık yapan<br />
türler S epidermidis ve S saphrophyticus ‘tur. S saphrophyticus novobiyosine<br />
dirençli olması ile ayrılabilir .<br />
Yapısal elemanlar:<br />
Kapsül:<br />
Bazı S. aureus kökenlerinde en dışta polisakkarid bir kapsül yapısı bulunur.<br />
PK (-) stafilokoklarda ise glikokaliks bir yapı salgılanır. “Slime faktör”<br />
adı da verilen bu yapı kateter başta olmak üzere yabancı cisimlere<br />
tutunmayı ve antibiyotik etkisinden organizmayı korumayı<br />
sağlar.<br />
Protein – A:<br />
Sadece S. aureus’da bulunur. Ig ‘lerin Fc reseptörlerine bağlanarak<br />
bakteriyi fagositozdan ve kompleman etkisinden korur. Ayrıca<br />
spesifik Ig G ‘lerin Fc kısımıyla stafilokoklar bağlanarak lateks<br />
aglütinasyon yöntemi geliştirilmiştir. Bu yönteme Ko-aglütinasyon<br />
yöntemi denilmektedir.<br />
Teikoik asit:<br />
Özgül reseptörler (fibronektin) yardımıyla hücreye yapışmayı sağlar. Fajlar<br />
için reseptör görevi görür. Teikoik asit türe özgü farklılıklar gösterir ( S.<br />
aureus: ribitol teikoik asit, S epidermidis: gliserol teikoik asit taşır).<br />
Kümeleyici faktör:<br />
Fibrinojeni bağlayarak etkili olur.<br />
Toksinleri<br />
a) Sitolitik toksinleri<br />
Alfa, beta ,gama ve teta toksinler irinleşmeden sorumludur. Hemolizin<br />
etkileri vardır.<br />
b) Lökosidin<br />
Nötrofil ve makrofajları eritir. Sitolitik bir toksindir (Panton-Valentin<br />
toksini)<br />
c) Enterotoksin – A-E<br />
Besin zehirlenmesine yol açar. Enterotoksin – A, MSS irritasyonu ön<br />
planda olarak kusmanın belirgin olduğu bir besin zehirlenmesi tablosuna<br />
yol açar. Bu etki MSS’deki kusma merkezine toksik etkisiyle olduğu<br />
sanılmaktadır. Enterotoksin – B stafilokoksik enterokolite yol açar. C ve<br />
D süt ürünleriyle ilgili zehirlenmelerde sık bulunur.<br />
d) Eksfolyatif toksin<br />
Haşlanmış deri sendromu’na yol açar. Stratum granülosum üzerine toksik<br />
etki etmektedir.
36<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
e) Toksik şok sendromu toksini – 1 (TSST-1)<br />
Süperantijen özelliğindedir ve toksik şok sendromuna neden olur(TUS).<br />
Enzimleri<br />
Koagülaz (S. aureus’da bulunur,protrombin ile bağlanarak plazmayı koagüle<br />
eder), katalaz, lipaz, stafilokinaz(fibrinolizin),DNAse , lipaz enzimleri ile klinik<br />
bulgulara yol açar. Hyalürinidaz ile yayılma gösterir. Penisilinaz hücre dışına<br />
salınarak penisilini hidrolize eder (Penisilinaz bir virulans faktörü değildir.).<br />
Hastalıkları<br />
Her sistemi tutabilen etkenlerdir. Temel özellikleri S aureus için abse oluşumu<br />
(TUS) , PK(-) stafilokoklar içinse “slime faktör” oluşturma yetenekleridir.<br />
S. AUREUS<br />
Deri ve mukozada rastlanan abse, büllöz impetigo, folikülit, dolama<br />
(panaris),arpacık (hordoleum), sycosis barbae, hidrozadenit, karbonkülün<br />
en sık nedeni S. aureustur. Haşlanmış deri senromu; yenidoğanlarda görülür,<br />
Nikolsky bulgusu(+) bulunur. Eksfolyatif toksinin stratum granülosum üzerine<br />
toksik etkisinden dolayı oluşan klinik bir tablodur. Erişkindeki büllöz impetigo<br />
ile aynı hastalık olduğu bulunmuştur. Yenidoğan döneminde gelişen ağır formuna<br />
Ritter sendromu adı verilir.<br />
Toksik şok sendromu;multiorgan tutulumu, yaygın döküntü ve<br />
hipotansiyonun görüldüğü bir klinik tablodur. En sık menstürasyon gören<br />
kadınların tampon kullanımıyla ilişkili bulunsa da başka bölgelerdeki S.<br />
aureus infeksiyonları/ kolonizasyonları da neden olabilir. TSST-1 adlı toksinin<br />
süperantijen olarak olayları başlattığı düşünülür. Yaygın , deskuamasyonla<br />
soyulan döküntü ve hipotansiyon en uyarıcı bulgulardır.<br />
Sepsis ve endokarditin önemli bir nedenidir. Metastatik infeksiyon sıktır.Sepsis<br />
seyrinde septik emboliler ve nekroz sıklıkla belirlenir. Bakteriyemi/ sepsis<br />
tablosunda böbreklerin etkilenmesi ve idrarda S. aureus belirlenmsi sıktır. İV ilaç<br />
bağımlılarında sağ kalp endokarditinin en sık etkenidir, en sık triküspit<br />
kapak tutulur (TUS).<br />
Erişkin yaş ve >5 yaş çocuklarda en sık septik artrit etkenidir (Cinsel aktif<br />
dönemde osteomiyelit sıklıkla gonokoklarla oluşmaktadır). Osteomiyelitlerde de<br />
en sık etkendir. Orak hücreli anemide osteomiyelit etkeni olarak Salmonellalar<br />
beklenenden daha fazla görülseler de bu hasta grubunda da en sık etken S.<br />
aureustur (TUS). Ayrıca pnömoni,ampiyem, bakteriyemi, menenjit, sinüzit,<br />
renal abse gibi klinik tablolarda da etken olabilir. Pnömoni tabloları hızla küçük<br />
abselerle karakterize (pnömotosel) ağır bir klinik tablodur. İV ilaç bağımlıları<br />
ve hemodiyaliz hastalarında pnömoninin en sık etkeni S. aureustur.<br />
Penetran yaralanmalardan sonra gelişen menenjitlerde en sık etken S. aureustur.<br />
Şant infeksiyonunda ise PK (-) stafilkoklardan sonra ikinci sıklıkta etken olarak<br />
karşımıza çıkarlar.<br />
En kısa inkübasyonu olan besin zehirlenmesine yol açar (0-6 saat)<br />
(TUS). Kusma ön plandadır. Besinlerde üreyen bakterilerin enterotoksinlerinin<br />
alınmasıyla ilgili bir klinik tablodur. Sıklıkla mayonez, krema gibi besinlerde görülür.<br />
Toksik etkinin toksinin MSS’ne direkt etkisinden kaynaklandığı kabul edilir.
37<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
En sık enterotoksin A sorumludur. Enterotoksinleri etkisiyle immünitesi ve barsak<br />
florası bozulmuş hastalarda enterokolit oluşumuna neden olabilirler (Enterotoksin<br />
B).<br />
PK(-) stafilokoklardan S. epidermidis, yabancı cisim infeksiyonlarının en<br />
sık sebebidir ( prostetik kapak endokarditi, protez infeksiyonu, kateter<br />
infeksiyonu,...). Son zamanlarda hemokültürlerden belirlenen en sık<br />
etken ve aynı zamanda en sık kontaminasyon nedenidir. Etken ayrımı için en<br />
az iki hemokültürde üreme en kabul edilen kriter durumundandır. Bu artışın<br />
bu bakterilerin slime faktör oluşturma ve kateterlere tutunabilme<br />
yeteneklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.<br />
S saprophyticus ise üreme çağındaki kadınların en önemli idrar yolu<br />
infeksiyonu etkenlerinden birisidir (TUS).<br />
Stafilokoklarda antibiyotiklere direnç önemli bir sorun haline gelmiştir. Penisilinaz<br />
sadece penisilin, ampisilin gibi beta laktamları etkiler ve S. aureusların<br />
hemen tümünde belirlenebilmektedir.. Metisilin/oksasilin direnci ise<br />
penisilin bağlayıcı proteinlerde yapı değişikliğini ifade eder ve tüm beta<br />
laktam antibiyotiklere dirençli olduklarını belirler. Bu durum laboratuvarlarda<br />
en iyi 6 mikrogram/ml oksasilin içeren % 4 NaCl içeren besiyerlerinde “agar<br />
tarama” yöntemiyle araştırılır. Bu direnç Mec A geni ile ilgilidir. Sonuçta PBP 2<br />
değişime uğrayarak PBP 2a’ya dönüşür ve bu yapı beta laktamlara düşük bir ilgi<br />
gösterir.<br />
Metisiline dirençli stafilokok infeksiyonlarında (genelde ağır infeksiyonlarda)<br />
glikopeptid (vankomisin, teikoplanin) kullanılır (TUS). Diğer infeksiyonlarda<br />
kinolon, ko-trimaksazol, gentamisin, vb , duyarlı bulunursa tercih edilebilir.<br />
Son yıllarda glikopeptidlere de dirençli S aureus kökenleri de bildirilmektedir.<br />
S. aureus normalde deride kıvrımlarda, burunda saptanabilir. Burunda S.<br />
aureus taşıyıcılığı tekrarlayan cilt infeksiyonlarının nedeni olabilir ve cerrahi alan<br />
infeksiyonları için risk oluşturmaktadır. S. aureus (özellikle MRSA) taşıyıcılığı dibet,<br />
allerji hastaları, hemodiyaliz hastaları, HIV (+) gibi olgularda yüksek oranlarda<br />
belirlenen bir özelliktir. Metisilin/oksasiline dirençli S. aureus’a (MRSA) bağlı hastane<br />
infeksiyonları ve salgınlar olabilmektedir. Bu durumda sağlık çalışanlarının burun<br />
taşıyıcılığı araştırılması ilk önerilen uygulamadır. Nazal MRSA taşıyıcılığı<br />
saptanan kişilerde ilk tercih lokal mupirosin tedavisidir.<br />
ÖZELLİK<br />
STAFİLOKOKLARIN SINIFLANDIRILMASI VE ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />
Koagulaz pozitif Koagülaz negatif<br />
S.aureus S.epidermidis S.saprocphyticus<br />
DNAase (+) (-) (-)<br />
Mannitol (+) (-) (-)<br />
Hemoliz Beta Yok Yok<br />
Protein A Var Yok Yok<br />
Lipaz Tamamında var %30 var %30 var<br />
Novobiosine duyarlılık Duyarlı Duyarlı Dirençli<br />
Yaptığı Hastalık<br />
Süpüratif hastalık Yabancı cisim enfeksiyonları<br />
Üriner infeksiyon<br />
ID:
38<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
STREPTOKOKLAR<br />
Streptokoklar, gram (+) , zincirler oluşturarak üreyen fakültatif anaerob koklardır.<br />
Streptokok ailesinin en belirleyici özelliği katalaz (-) olmalarıdır.<br />
Streptokoklar öncelikle hemoliz özellikleriyle üç büyük gruba ayrılırlar. Kanlı besiyerinde<br />
eritrositleri tamamen eritenler (beta hemoliz), kısmi bir erime yaratanlar (alfa hemoliz)<br />
ve hemoliz yapmayanlar (non-hemolitik, gama hemoliz). Ayrıca streptokoklar hücre<br />
duvarındaki karbonhidrat antijenlerine göre de sınıflanabilirler (Lancefield<br />
sınıflaması).<br />
BETA HEMOLİTİK STREPTOKOKLAR<br />
A-grubu beta hemolitik<br />
streptokoklar (S. pyogenes) :<br />
Beta hemolitiktir, anaerop<br />
ortamda hemoliz artar. PYR testi<br />
(+) , basitrasine duyarlı ve<br />
TMP-SXT dirençli olmaları ile<br />
diğerlerinden ayrılır. Önemli<br />
yapısal ve hücre dışı yapıları<br />
şöyle özetlenebilir:<br />
- Kapsül : Antifagositik<br />
etkinlik kazandıran bu<br />
yapı hyaluronik asit<br />
yapısındadır (TUS).<br />
Antijenik değildir.<br />
- Grup spesifik<br />
k a r b o n h i d r a t :<br />
Lancefield grup A olarak<br />
sınıflanmasını sağlar.<br />
- M proteini: Fimbrialar<br />
üzerinde de bulunan<br />
virulansla en önemli<br />
ilgisi bulunan yapıdır.<br />
Antifagositik etkilidir,<br />
tipe özgü bağışıklıktan<br />
sorumludur ve 100 kadar<br />
farklı serotipi vardır<br />
(TUS). Bazı M tipleri<br />
romatojenik , bazıları<br />
nefritojenik, bazıları da<br />
invazif infeksiyonla ilgili<br />
bulunmuştur.<br />
- F-protini ve lipotikoik asit<br />
fibronektine bağlanarak<br />
etkili olurlar.<br />
S.AUREUS’UN SEBEP OLDUĞU BAZI<br />
HASTALIKLAR
39<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
- Toksinler ve hemolizinler: Streptolizin – O; Lökosit, eritrosit ve<br />
trombositleri etkiler. A,C ve G grubu streptokoklardan salgılanabilr.<br />
Oksijene duyarlıdır. Antijeniktir. İnfeksiyonlardan sonra antikor yanıtı<br />
ölçülerek (ASO) geçirilmiş infeksiyon tanısı konabilir.<br />
- Streptolizin – S; oksijene duyarlı değildir ve antijenik değildir. Aerobik<br />
ortamda üreyen bakterilerin görülen hemolizinden sorumludur.<br />
Eritrojenik toksin, kızıl kliniğinden sorumludur. Bir faj kontrolündedir<br />
ve A,B,C serotipleri bulunur. Pirojenik ekzotoksinler ile streptokoksik<br />
toksik şok sendromu ve eksotoksin B ile nekrotizan fasiit oluşumu<br />
arasında ilişki olduğu düşünülmektedir.<br />
- Enzimler: Streptokinaz; fibrinolizin olarak etki göstererek bakterinin<br />
yayılımına yardımcı olur. Koroner arter trombüslerini eritmek amacıyla<br />
tedavide kullanılabilir. DNAze(Streptodornaz); abse içindeki DNA’yı<br />
yıkar. Bu enzime karşı oluşan antikor yanıtı tanıda yararlı olabilir.<br />
Hyalüronidaz; bağ dokusundaki hyalüronik asidi yıkarak yayılma<br />
faktörü olarak isimlendirilir. Ayrıca proteinaz, ATPaze,, ...gibi başka<br />
enzimler de salgılanır. Lipoproteinaz(:serum opasite faktörü); M<br />
proteini ile ilişkili ve virulansla ilgili bir yapıdır.<br />
Yaptığı hastalıklar<br />
Eksüdatif tonsillitin en sık bakteriyel nedenidir. C ve G grubu<br />
streptokoklar da faranjit etkeni olabilirler. Sinüzit, otit ,.. gibi üst<br />
solunum yolu infeksiyonlarına yol açabilirler. Tonsillit komplikasyonu<br />
olarak peritonsiller abse oluşumundan sorumlu olabilirler. Deride<br />
impetigo, selülit ve erizipelin en sık nedenidirler (TUS). Suçiçeği<br />
sonrası sekonder infeksiyonlarda sıklıkla bu etken saptanır.<br />
Nadiren puerperal sepsis, endometrit, lenfanjit, osteomiyelit, bakteriyemi<br />
oluşturabilir. Deri altı doku infeksiyonları ve cerrahi alan infeksiyonlarında<br />
bu etken saptanması uyarıcı olmalı ve nekrotizan fasiit yönünden<br />
izlenmeli ve etkin tedavi uygulanmalıdır.<br />
ENDOKARDİT TÜRÜNE GÖRE EN SIK ETKENLER VE TUTULAN KAPAKLAR<br />
En sık etken En sık tutulan kapak<br />
Tüm türler Viridans streptokoklar Mitral<br />
Doğal kapak Viridans streptokoklar Mitral<br />
Akut S. aureus<br />
Subakut Viridans streptokoklar<br />
Genitoüriner girişim Enterokok<br />
Prostetik kapak S.epidermidis (EB)*<br />
S.aurevs<br />
Streptokoklar (GB)**<br />
Aort<br />
İlaç bağımlısı S. aureus Trikusbit<br />
* EB: Erken başlangıçlı (ameliyattan sonra iki ay içinde) (2-12 ay)<br />
** GB: Geç başlangıçlı<br />
ID:
40<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
KIZIL<br />
Eritrojenik toksin üreten A-grubu streptokok infeksiyonları sonrası oluşur.<br />
Vücutta yaygın eritamatöz döküntü bulunur. Döküntü ağız çevresi<br />
(perioral solukluk), ayak tabanı ve avuç içinde döküntü yoktur. Derinin<br />
kıvrım yerlerinde çizgilenmeler (Pastia işareti) , çilek dili görünümü<br />
olur. Organomegali saptanmaz (TUS). En belirleyici klinik özellik<br />
döküntülerin ince deskuamasyonla kaybolmasıdır. Kızıl toksini deri<br />
içi verilerek kızıla duyarlılık araştırılabilir (Dick testi). Döküntü sırasında<br />
deri içi antitoksin verildiğinde o bölgede bir solma oluşur ve böylece kızıl<br />
tanısı kesinleşir (Scultz – Charlton reaksiyonu).<br />
Streptokoksik toksik şok sendromu;genelde pirojenik ekzotoksin<br />
A ve belirgin kapsülü olan suşlar tarafından oluşturulan stafilokoksik<br />
TŞS benzeri tablodur. Sıklıkla bakteriyemi ya da ağır bir cilt infeksiyonu<br />
tablosuna eşlik eder.<br />
Tanıda en önemli nokta bakteriyi üretmektir. Boğaz infeksiyonlarında<br />
hızlı antijen testi çok özgündür ve tanıyı çabuklaştırabilir. ASO ise<br />
geçirilmiş streptokok infeksiyonunu belirlemede faydalı bir testtir.<br />
C ve G grubu streptokoklar da ASO yanıtı oluşturabilirler. Cilt<br />
infeksiyonları sonrası genelde ASO yükselmez. Anti-DNAze testi<br />
bu hastalıklarda faydalı olmaktadır.<br />
Tedavide seçkin ilaç penisilindir, penisilin direnci bildirilmemiştir.<br />
Taşıyıcılıkta tedavi gerekmez fakat bazı özel durumlarda önerilebilir. Bu<br />
durumda rifampisin, klindamisin daha etkili bulunmuştur.<br />
NON-süpüratif komplikasyonlar<br />
Akut romatizmal ateş (ARA), ortak antijenlere karşı oluşan<br />
otoimmünite ile ileri gelen bir klinik tablodur. GAS’ların M<br />
proteinleri ile kalp sarkolemması, sinovyal membran arası büy<br />
k ölçüde benzerlik gösterir.<br />
Bu bulgulardan 2 major ya da 1 major 2 minör bulgu ile ARA tanısı<br />
konulabilir. Streptokoksik farenjit salgınları sırasında ARA riski<br />
% 3 civarında iken sporadik olgularda % 0.3-1 arasında değişir.<br />
Deri infeksiyonu sonrası ARA gelişmez.<br />
Poststreptokoksik akut glomerülonefrit (AGN) cilt infeksiyonları sonrasında<br />
da görülebilir. Bazı M tipleri nefritojenik olarak belirlenmiştir. Sitoplazmik<br />
membran Ag’i ile glomerular bazal membranýnýn antijenik benzerliði<br />
sorumludur.<br />
B-grubu beta hemolitik streptokoklar( S. agalactiae)<br />
Ürogenital bölge, sindirim sistemi ve üst solunum yolları florasında bulunur.<br />
Ürogenital bölgede izole edilen beta hemolitik streptokoklar arasında ilk<br />
sırada akla gelmelidir. Todd-Hewit besiyeri genital bölgeden izole edilmesinde<br />
önerilen besiyeridir. Basitrasine dirençlidir. Ayrıca CAMP deneyi pozitifliği<br />
ve hipuratı hidrolize etmesiyle diğerlerinden ayrılır. Yapısal olarak<br />
sialik asit içeren kapsül bulunması önemli bir virulans özelliğidir.<br />
Yenidoğanda menenjit, sepsis ve pnömoninin en önemli<br />
nedenlerindendir (TUS).
41<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İn utero ya da doğumda bulaştığında erken başlangıçlı hastalık (ilk 7 gün)<br />
oluşur. Mortalite daha yüksektir. Doğum sonrası bulaş varsa geç başlangıçlı<br />
hastalık (7gün- 3 ay) olarak tanımlanır. Ayrıca bu bakteri annede doğum<br />
sonrası sepsis ve idrar yolu infeksiyonları da oluşturabilir.<br />
Doğum öncesi genital bölgede kolonizasyon belirlendiğinde doğum sırasında<br />
ampisilin profilaksisi önerilir. Hastalığın tedavisinde penisilin/ampisilin<br />
kullanılır, ağır tablolarda aminoglikozid kombinasyonu önerilir.<br />
STREPTOKOKLARIN LABORATUAR ÖZELLİKLERİ<br />
Duyarlılık Hidroliz Büyüme<br />
Organizma Basitrasin Optokin CAMP Hippurat Eskulin Safra %65 NaCl Safra<br />
ile lizis<br />
Beta-hemolitik streptokok<br />
Grup A + - - - - - - -<br />
Grup B - - + + - - (-) -<br />
Grup C, F, G - - - - - - - -<br />
Viridans<br />
streptokok<br />
Streptococcus<br />
pneumonia<br />
- - - - - - - -<br />
- + - - - - - +<br />
Enterekok - - - - + - + -<br />
STREPTOKOK İNFEKSİYONLARINDA PATOGENEZ ÖZELLİKLERİ<br />
Oganizma Patogenez Tipi Tipik Hastalık<br />
S.pyogenes (grup A) 1. Pyojenik<br />
a. Lokal<br />
b. Dissemine<br />
2. Toksijenik<br />
3. İmmün aracılı<br />
(post-streptokokal,<br />
nonsupüratif)<br />
İmpetigo, sellülit,<br />
Farenjit<br />
ID :06t063<br />
Hastalık bölgesi (H),<br />
Kolonizasyon (K), Normal<br />
Flora (NF)<br />
Deri (H) - Farinks (H)<br />
Sepsis Kan dolaşımı (D)<br />
Kızıl Deri (H)<br />
Toksik şok Multiorgan tutulumu (H)<br />
Romatizmal ateş<br />
Akut glomerulonefrit<br />
S. agalactia (grup B) Pyojenik Yeni doğan sepsisi<br />
menenjit<br />
E. fecalis (grup D) Pyojenik Üriner sistem<br />
enfeksiyonu,<br />
endokardit<br />
Kalp, eklemler (H)<br />
Böbrekler (H)<br />
Vajen (K)<br />
Kolon (NF)<br />
S.bovis (grup D) Pyojenik Endokardit Kolon (NF)<br />
S.pneumoniae Pyojenik Pnömoni, otitis<br />
media, menenjit<br />
Orofarinks (K)<br />
S.viridans Pyojenik Endokardit Orofarinks (NF)<br />
ID :06t081
42<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ALFA HEMOLİTİK STREPTOKOKLAR<br />
Streptococcus pneumoniae (PNÖMOKOK)<br />
Alfa hemolitik, kapsüllü, örneklerde tipik mum alevi şeklinde<br />
diplokoklar ve kısa zincirler oluşturur. Gram görüntüsü genelde tanıda<br />
yararlıdır. Diğer alfa hemolitik streptokoklardan inülini hidroliz etmeleri,<br />
optokine duyarlı olmaları, safra tuzlarında erimeleri ve fare<br />
patojenitesi ile ayrılabilirler. Ayrıca kapsül şişme reaksiyonu (Quellung) ile<br />
serotipleri de belirlenebilir.<br />
Pnömokoklar toplumdan edinilen pnömoni (TEP) etkenleri arasında<br />
en çok karşımıza çıkanıdır. Çoğu olguda ani başlangıçlı , lober<br />
tutulumlu bir pnömoni oluştursa da farklı tablolara da neden olabilir.<br />
Lober pnömoni varlığında ve pnömoni ile plörezi birlikteliğinde öncelikle<br />
pnömokok düşünülmelidir (TUS). Sinüzit, otitis media, gibi solunum sistemi<br />
infeksiyonlarında da en sık karşımıza gelen etken konumundadır. Toplum<br />
kaynaklı bakteriyemi olgularında da sıklıkla pnömokok belirlenmektedir.<br />
Erişkin yaş grubu menenjitlerinde en sık etkendir(TUS). Sinüzit, otit,..<br />
gibi komplikasyonlar sonrası gelişen ya da kafa tabanı kırıkları sonrası<br />
oluşan tekrarlayan menenjitlerde en sık etkendir. Menenjitler arasında<br />
mortalitesi ve yüksek olanlar pnömokoklarla oluşur. Nefrotik sendrom<br />
olgularında, küçük yaşlarda primer peritonit olgularının çoğundan<br />
da pnömokoklar sorumludur. Fakat bugün bu olgular ve bu olgularda<br />
streptokok sıklığı azalmıştır.Pnömokok infeksiyonlarına hematolojik malignitesi<br />
olanlar, asplenik hastalar, transplant alıcıları, yaşlılar ve küçük çocuklar<br />
özellikle yatkındır. Splenektomili olgularda çok ağır sepsis kliniğine neden<br />
olabilir (postsplenektomi sendromu). Nazofarenkste sağlıklı bireylerde % 5<br />
– 75 taşıyıcılık saptanabilir.<br />
Hızlı tanıda Gram preparatındaki görüntüsü faydalıdır. Tipik mum alevi şeklinde<br />
görülen kapsüllü diplokoklar tanıtıcıdır. Serolojik yöntemlerle(lateks) ya da<br />
kapsül şişme reaksiyonu (Quellung), lateks aglütinasyon ile tanı konulabilir<br />
(TUS). Laboratuvar tanımında alfa hemolitik S-tipi genelde ortası göbekli<br />
koloniler yaparak ürer. Optokin duyarlılığı, safra tuzlarında erime genelde<br />
ayırımda yeterlidir.<br />
Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Penisilin direnci varlığında eritromisin<br />
kullanılabilir (TUS). Fakat günümüzde penisiline dirençli pnömokoklar<br />
oldukça artmış ve sorun oluşturmaktadır. Solunum sistemi dışındaki<br />
invazif infeksiyonlarda penisilin direnci varlığında seftriakson, ya<br />
da vankomisin tercih edilmelidir (TUS). Pnömoni olgularında orta<br />
düzey direnç varlığında penisilin dozu arttırılarak sorun çözülebilir. Risk<br />
grubundakilere (Diabet, kronik böbrek, akciğer, karaciğer hastalıkları, > 65<br />
yaş, immunsuprese, splenektomili, orak hücre anemili, rinoresi olan hastalar)<br />
mutlaka aşı uygulanmalıdır. Aşı kapsüler polisakkaridleri içerdiğinden belirli<br />
aralıklarla tekrarlanmalıdır.
VİRİDANS GRUBU STREPTOKOKLAR<br />
43<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
(S. mutans, S. sanguis, S.salivarus, S. milleri) Çoğunluğu alfa hemolitik ya da<br />
hemolizsiz, Lancefield antijeni ile tiplendirilmeyen, orofarinks, sindirim sistemi,<br />
ürogenital sistemde bol bulunan bakterilerdir. Pnömokoklardan optokine<br />
dirençli olmaları, safrada erimemeleri ile ayrılırlar. Enterokoklardan<br />
%6.5 NaCl buyyonda üreyememeleri ile ayrılabilirler.<br />
En önemli klinik tablo subakut bakteriyel endokardit oluşturabilmeleridir.SBE<br />
en sık etkenidirler (TUS) . Özellikle konjenital ya da romatizmal kapak hastalığı<br />
olanlarda diş çekimi, tonsillektomi gibi ağız içi girişimlerden sonra kana karışarak<br />
endokardite neden olabilirler. Dekstran üreten kökenler daha sık hastalık<br />
oluştururlar. Ayrıca S. mutans başta olmak üzere viridans streptokoklar sükraz<br />
enzimi ile besinlerdeki sükrozdan dekstran oluşturmakta ve diş plakları yaparak<br />
çürüklere yol açmaktadır. Bu bakteriler pek çok organda (beyin, karaciğer,ağız<br />
içi,...) abseler oluşturabilir. Son yıllarda nötropenik olgularda ağır seyreden<br />
bakteriyemi atakları bildirilmiştir. Bu bakterilere etkisiz antibiyotik kullanımı<br />
(kinolonlar, seftazidim,...) ve yoğun mukozit oluşturan tedavi rejimleri bu artışın<br />
nedenleridir.<br />
Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Penisiline tolerans ve direnç olabilir.<br />
D – GRUBU STREPTOKOKLAR<br />
(S. bovis, S equinus) Önceden enterokoklar da bu grupta yer almaktayken artık<br />
farklı bir cins olarak tanımlanmışlardır. Eskülini hidroliz ederler, safralı besiyerinde<br />
çoğalabilirler ve ısıya dayanıklı olmaları ile diğer streptokoklardan ve %6.5 NaCl<br />
buyyonda üreyememeleri ile enterokoklardan ayrılabilirler (TUS). Sıklıkla üriner<br />
sistem infeksiyonları oluştururlar, endokardite neden olabilirler.<br />
Hemokültürde S. bovis saptandığında hastada kolon malignitesi aranmalıdır<br />
(Tümör marker)<br />
ENTEROKOKLAR<br />
Daha önce D grubu streptokoklar arasında sayılırken DNA/DNA çalışmaları ile<br />
ayrı bir cins olarak ayrılmıştır. En önemli türler E. faecium ve E. fecalistir. Alfa, beta<br />
,gama hemolitik olabilirler. Diğerlerinden ayrımda eskülini hidroze etmeleri,<br />
% 6.5 NaCl buyyonda üreyebilmeleri, ısıya dirençli olmaları ve PYR testi<br />
(+) olmaları kullanılabilir.<br />
Üriner infeksiyon, endokardit olgularında ; perianal abse, batıniçi absede<br />
polimikrobiyal etkenlerle birarada etken olarak belirlenebilir. Hastane<br />
infeksiyonlarında önemli bir etken durumundadır ve sıklığı artmaktadır.<br />
Doğal olarak pek çok antibiyotiğe dirençlidir. Beta laktamlara direnci farklı<br />
bir PBP (PBP 5) taşımasından dolayıdır. Sefalosporinlere doğal olarak<br />
dirençlidir. Ayrıca beta laktamaz üreterek de direnç geliştirebilir. Aminoglikozidlere<br />
yüksek düzey direnç oluşturabilir. Günümüzde giderek artan ve kaygılandırıcı bir<br />
sorun vankomisine dirençli enterokok (VRE) artışıdır. Bu direnç Van A-E isimli genlerle<br />
bakteriler arasında aktarılır. Van A direncinde hem vankomisin hem de teikoplanine<br />
direnç varken Van B direncinde teikoplanine duyarlı bulunmaktadır.
44<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Avrupada VRE toplumda yaygın bulunurken Amerika Birleşik Devletleri’nde hastane<br />
infeksiyonu etkeni olarak belirlenmektedir. Bunun nedeni Avrupa’da hayvancılıkta<br />
antibiyotikli yemlerin kullanılması ve bu hayvanlardan insana bulaşmadır. Bir<br />
serviste tek bir VRE kökeni saptanması salgın olarak yorumlanmalı ve gerekli<br />
önlemler alınmalıdır.<br />
Tedavide önerilen ampisilin+aminoglikozid kombinasyonudur. Sefalosporinler,<br />
ko-trimaksozol duyarlı görülse bile kullanılmamalıdır. Ampisilin direnci varsa<br />
vankomisin + aminoglikozid kullanılabilir. VRE infeksiyonlarında etkili bir tedavi<br />
önerisi yoksa da kloramfenikol, doksisiklin, kinopristin-dalfopristin, linezolid, ...<br />
gibi ilaçlar kullanılabilir.<br />
NEİSSERİA<br />
GRAM (-) KOKLAR<br />
Gram (-) diplokoklar bu aile içinde yeralır.<br />
N. GONORRHOEAE<br />
(: gonokok) Tipik, Gram (-) böbrek-kahve tanesi şeklinde diplokoklardır. Çok sayıda<br />
pilileri bulunur. Bu pililer tutunma, penetrasyon, sitotoksisite, fagositoz<br />
inhibisyonu yaparak virulansta önemli rol oynarlar. Dış membran proteinleri<br />
Por (protein I ; serotiplendirme), Opa (protein II ; birbirine ve makrofaja yapışma)<br />
ve Rmp (protein III ; antikor etkisini önler) önemli bir virulans faktörüdür. Hücre<br />
duvar yapısındaki lipooligosakkaridler (LOS) yanında demir bağlayan protein ve<br />
diğer yapılar da virulansla ilişkili yapılardır. LOS oluşan iltihabi yanıttan ve sistemik<br />
infeksyonlardan sorumludur. IgA proteaz salgısal IgA etkisinden koruyarak etkili<br />
olmaktadır. Virulan suşlar pililerin varlığıyla ilişkili olarak T1 ve T2 diye isimlendirilen<br />
koloniler oluştururlar. Virulans özellikleri kaybolduğunda koloni yapıları da bozulur.<br />
Sadece siliasız kolumnar epitel hücrelerini tutar.<br />
Gonokoklar çevresel şartlara dayanıksızdır ve mutlaka direkt temas ile bulaşabilir. En<br />
sık üretrit (gonore, bel soğukluğu) oluşturur. Kadınlarda mükopürülan servisit<br />
oluşturabilir. En sýk servisit etkenlerinden (klamidya).Gonore en kýsa inkübasyon<br />
süreli CTBH. Kadınlarda bartolinit, skennit, servisit salpenjit erkekte epididimit,<br />
prostatit oluşturabilir (TUS). Asemptomatik infeksiyon özellikle kadınlarda sıktır. Anal<br />
ilişki sonrası rektal infeksiyon (proktit) oluşabilir. Oral ilişki ile farenkste eksüdatif<br />
farenjit tablosu oluşabilir. Kadın genital sisteminde asendan olarak infeksiyon<br />
ilerleyerek salpenjit ve oluşan immün yanıt sonucu infertilite, ektopik gebelikler<br />
oluşabilir. Bu yolla periton içine ulaşabilen gonokoklar pelvik inflamatuar<br />
hastalık (PIH) ve perihepatit ( Fitz-Hugh-Curtis sendromu) oluşturabilir.<br />
Doğum kanalında bulunan gonokoklar doğum sırasında bebeğe bulaşarak göz<br />
infeksiyonuna (ophtalmia neonatarum) yol açabilirler. Bunu önlemek için rutin<br />
olarak tüm yenidoğanlara antibiyotikli ya da gümüş nitratlı göz damlaları<br />
(Crede) damlatılmaktadır. Yaklaşık % 1 olguda sistemik yayılım olabilmektedir.
45<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Gonore olgularında çok sayıda lökositler ve bunların içinde ve dışında tipik gonokok<br />
morfolojisinde bakterilerin görülmesi tipiktir. Etkeni üretmek için özel besiyerleri<br />
(Thayer –Martin, Nev York City besiyerleri,...) , hasta başında hemen ekim ve<br />
karbondioksitli ortam sağlanması gereklidir. Tipik koloni morfolojisi, oksidaz(+)<br />
olmak ve sadece glikoza etki etmek ayrımda yeterlidir.<br />
Penisilinaz üretebilirler. Penisilinaz üretimi nedeniyle tedavide penisilin ve ampisilin<br />
tercih edilmez.<br />
Gonore-epididimit(komplike olmamýþ):seftriakson tek doz, doksisiklin(7 gün)<br />
PID:tablo düzelinceye kadar sefoksitin+doksisiklin, sonra tek baþýna 10-14 gün<br />
doksisiklin veya tek doz seftriakson, sonrasýnda 10-14 gün doksisiklin<br />
Dissemine inf:semptomlar düzelinceye kadar seftriakson, sonra sefuroksim aksetil,<br />
AMC yada kinolon(7 gün)<br />
N. MENİNGİTİDİS<br />
( : meningokok) menenjit ve sepsisin önemli bir etkenidir. Pilusları ve Opa<br />
dış membran proteini özellikle nazofarinkse tutunmayı sağlar. Ig A proteaz<br />
lokal savunma sisteminden kaçışı sağlar. LPS hücre duvarı çok toksiktir. Sonuçta<br />
geniş doku nekrozu, kanama, dolaşım yetmezliği, intravasküler koagülasyon, septik<br />
şok sık rastlanır (TUS) Polisakkarid bir kapsül ile fagositozdan korunur (TUS). B<br />
antijeni E. coli K1 antijeni ile benzeşir. A ile epidemiler sıktır.<br />
Meningokok toplu yaşanılan yerlerde (kışla, okul,...) salgınlar oluşturabilir<br />
(Epidemik menenjit). Antikor yanıtı yetersiz 2 yaş altı çocuklar, kompleman<br />
sistemi bozuk (C5-9: Membran atak kompleks eksikliğinde) , splenektomili<br />
kişilerde hastalık riski yüksektir. İnsanda önce nazofarenkse yerleşerek oradan<br />
sistemik dolaşıma katılır. Meningokoksemi, pürülan menenjit ya da ikisi<br />
birarada olabilir. Ateş ve döküntü (peteşi, maküler döküntü) varlığında önce<br />
meningokoksemi hatırlanmalı ve dışlanmalıdır. Hastalık seyrinde sürrenal<br />
içine kanama ile ani ölüm olasılığı (Waterhause Friderichsen sendromu) vardır<br />
(TUS). Nadiren, pnömoni, artrit, üretrit, proktit de oluşturabilir.<br />
Selektif besiyerlerinde (Thayer –Martin, Nev York City besiyerleri,...) üretilebilir.<br />
Çukulatamsı agarda da üreyebilir. Tipik koloniler glikoz ve maltozu etkilemeleri<br />
ile sadece glikozu etkileyen gonokoklardan ayrılabilirler. BOS örneklerinde,<br />
peteşiden hazırlanan örneklerde hücre içinde tipik bakterilerin görülmesi<br />
de tanı koydurucudur (TUS).<br />
Tedavide penisilin ya da seftriakson önerilir. Yakın çevreye rifampisin ile<br />
kemoprofilaksi uygulanır, penisilin profilakside önerilmez (TUS). Aşı ile riskli<br />
kişilerin aşılanması önerilmektedir. Salgınlarda taşıyıcı taramaları yapılacaksa<br />
nazofarenksden örnek alınmalıdır (TUS).<br />
MORAXELLA(BRANHAMELLA) CATARRHALİS<br />
Neisseria görüntüsünde, Gram yöntemiyle kolay renk giderilemeyen ve başlıca<br />
solunum yollarını tutan bir patojendir. KOAH hastalarında akut alevlenme<br />
ve pnömoni etkenidir. Sinüzit ve otitlerin 3.en sýk nedenidir. DNAze enzimi ile<br />
benzerlerinden ayrılır. Yüksek oranda beta laktamaz yapmaktadır (TUS).
46<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
GRAM (+) ÇOMAKLAR<br />
Gram (+) çomaklar arasında ayrımda ilk önemli özellik spor oluşturma yeteneğidir.<br />
Anaerop üreyenler arasında Clostridium, aerop üreyenler arasında Bacillus cinsi<br />
bakteriler spor oluştururlar. Bunlar dışında morfolojik özellikleri ve diğer biokimyasal<br />
özellikleri ile ayrım yapılabilir. Pleomorfik, düzensiz boyanan, Çin harfleri gibi<br />
topluluklar oluşturan, Neisser yöntemiyle boyandığında metakromatik<br />
cisimcikler saptanan bakteriler Corynebacterium cinsi olarak tanımlanırlar.<br />
BACİLLUS CİNSİ<br />
Bu cins içinde sporlu, aerobik- fakültatif anaerop Gram (+) çomaklar yer<br />
alır (TUS).<br />
B. anthracis:<br />
Şarbon etkenidir. Örnekte belirlendiğinde büyük, bambu kamışı gibi dizilim<br />
gösteren çomaklar şeklindedir. En önemli virulans özellikleri kapsül ve<br />
toksinidir. Bu virulans faktörleri plazmidlerle kodlanırlar (TUS).<br />
Kapsül; glutamik asit yapısında olup diğer bakteri kapsüllerinden<br />
farklı olarak protein yapısındadır. Toksini aslında 3 farklı proteinin bir<br />
araya gelmesiyle oluşur (Protektif antijen+ödem faktörü+lethal faktör).<br />
Toksinde temel komponent PA’dýr.<br />
Sporlar toprakta yıllarca canlı kalır. Aslında ot yiyen hayvanların hastalığıdır<br />
insan için bir zoonozdur. Klinikte başlıca 3 klinik formda görülür:<br />
Deri şarbonu<br />
En sık bu şekli görülür. Giriş yerinde papül, püstül sonrası nekrotik ülser<br />
(Malign püstül) oluşur. Bu lezyonun ağrısız olması tipiktir (TUS). Çevrede<br />
belirgin ödem, lenfadenit gelişir. Genelde bakteriyemi olmaz. Kanlý eksudada<br />
çok az hücre, birkaç BK ve KK ile bol basil bulunur. Genelde bakteriyemi olmaz.<br />
Tedavisiz olgularda mortalite %20 dir.<br />
Akciğer şarbonu<br />
Genelde solunum yolundan alınmasıyla oluşur. Yün ile uğraşanlarda sık<br />
görülür. Genelde öldürücüdür. Mediastinal kanama ile bir arada<br />
pnömoni gelişir.<br />
ÖNEMLİ GRAM POZİTİF BASİLLER<br />
Bakteri Anaerobik solunum Spor formasyonu<br />
Patogenezde önemli<br />
exotoksinler<br />
Basillus (-) (+) (+)<br />
Clostridium (+) (+) (+)<br />
Corynebacterium (-) (-) (+)<br />
Listeria (-) (-) (-)<br />
ID :06t082
47<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Barsak şarbonu<br />
Kontamine besinlerin alınmasıyla oluşur. En nadir formdur. Hastalýklý olsa<br />
da iyi piþirilmiþ hayvan etinin yenmesi ile bulaþ olmaz. Vejetatif formlar mide<br />
asiditesine dayanamaz. Ýleum ve çekumda toksin etkisi ile ülserler oluþur.<br />
Toksik tablo, akut batýn, kanlý kusma ve diyare ile olgularýn 1/3-2/3’ü<br />
kaybedilir. Ayrıca sepsis ve menenjit tabloları da oluşabilmektedir.<br />
Tanı<br />
Lezyondan alınan seröz sıvıda az sayıda lökosit ve kapsüllü büyük gram (+)<br />
çomaklar görülebilir (TUS). Adi besiyerlerinde ürer. Hareketsiz olması ile<br />
diğer Bacillus cinsi bakterilerden ayrılır. Penisiline duyarlılığı diğerlerinden<br />
ayrımda kullanılan bir özelliktir.<br />
Cerrahi girişim uygulanmamalıdır. En uygun tedavi penisilindir. Penisiline<br />
dirençli bakteriler belirlenmiştir ve bu oldularda siprofloksasin seçeneği<br />
ön plana geçmektedir. Bu ilaçlar profilaktik olarak da kullanılabilir. Son<br />
zamanlarda biyolojik silah olarak kullanımı gündeme gelmiştir. Protektif<br />
antijen kullanılarak etkili bir aşı geliştirilmiştir.<br />
B. cereus<br />
Besin zehirlenmesine yol açar. Başlıca iki toksini tanımlanmıştır:<br />
Isıya duyarlı toksin : Barsağa etkilidir ve c AMP artışı ile ishal oluşturur.<br />
Kuluçka süresi 8 – 16 saattir.<br />
Isıya dirençli toksin: Olasılıkla merkezi etki ile kusma oluşturur. Kuluçka<br />
süresi 1 – 2 saat kadardır. Özellikle pirinçli gıdalarla oluşan besin<br />
zehirlenmelerinde etkili olur.<br />
Travma sonrası gözde panoftalmite neden olabildiği de bildirilmiştir. Tedavide<br />
beta laktamlara direnç olasılığı nedeniyle klindamisin ya da vankomisin<br />
seçilir.<br />
CLOSTRİDİUMLAR<br />
Çevrede ve sindirim sisteminde bol bulunabilen sporlu bakterilerdir. Bazıları zorunlu<br />
anaerop iken bazıları (C. tertium, C. histolyticum) aerotolerandır.<br />
C. tetani<br />
Tetanoz etkenidir. Sporları toprakta bulunur ve genelde kirli yaralarla<br />
bulaşır. Uygun ortam sağlanırsa orada gelişir ve toksinleriyle hastalık oluşur.<br />
Hijyenik olarak kesilmeyen/bakılmayan göbek yenidoğan tetanozu için giriş<br />
yeri olabilir. Tetanospazmin retrograd olarak aksonlar yoluyla MSS’ne<br />
ulaşarak özellikle medulla spinalis ön boynuz afferent motor nöronları<br />
etkiler ve inhibitör nörotransmitter ( Glisin,GABA,...) salınımını inhibe<br />
ederek spastik bir felç oluştururlar. Tetanolizin ise patogenezde rol<br />
oynamayan bir hemolizindir.<br />
Kuluçka süresi yaklaşık 2 haftadır. Önce çene kasları kasılması ile ağzı<br />
açamama (trismus)(TUS), sonra bir sırıtma görüntüsü (risus sardonicus),<br />
kaslarda kasılmalar ve klonus, her türlü uyarıya kasılmalarda artışla yanıt<br />
gözlenir. Sonra tüm kaslarda kasılmalarla yay gibi kıvrılma (opistotonus)<br />
gözlenir.
48<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Solunum felci, otonom sisnir sistemi tutulumu bulguları gelişir ve ölüm nedeni<br />
en sık aspirasyon pnömonisi olmaktadır(?). Şuur tüm evrelerde açıktır<br />
ve ateş görülmez(TUS). Umblikusun kesilmesi sýrasýnda asepsi kurallarýna<br />
uyulmamasý nedeniyle yenidoðan tetanozu(yedinci gün hastalýðý) görülebilir.<br />
Kriminal abortus olgularýnda puerperal tetanoz,<br />
Yara yerinden yapılan kültürlerde terminal sporları ile rakete benzeyen C.<br />
tetani tanınabilir. Bakteri saptanması ve üretilmesi sık değildir ve tanı genelde<br />
klinik olarak konur. Tedavide sedasyon, uygun koşullarda bakım, tetonoz<br />
antitoksini ve antibiyotik uygulanır. Penisilin ya da metronidazol tedavisi,<br />
mümkünse debridman, yoğun bakım şartları gereklidir.<br />
Toksoid aşı ve gereğinde antitoksinle korunmak mümkündür. Kişinin aşı durumu<br />
ve yaranın riskine göre uygun yaklaşım belirlenmelidir. Hamilelikte uygulanan<br />
2 doz aşı yenidoğan tetanozunu ileri ölçüde engellemektedir. Yenidoðan<br />
tetanozunda antitoksin hayat kurtarýcý olup, mutlak endikasyon.Tetanozun<br />
iyileþme süresi 3-6hft.Korunmada ilk yapýlacak yara temizliðidir.<br />
C. botulinum:<br />
Botulismus etkenidir. Toprakta yaygın olan sporların besinlere bulaşmasıyla,<br />
bunlarla uygun olmayan tarzda yapılan konservelerle bulaşır. Bu besinlerde<br />
gelişen bakteriler toksin üretir ve bu toksin alındığında hastalık ortaya çıkar.<br />
Toksin üretimi faj kontrolündedir. Toksin barsaktan emilerek periferik sinirlere<br />
ulaşır.<br />
Nöromuskuler bileşkedeki kolinerjik reseptörlere, postganglionik<br />
parasempatik sinir uçlarına, otonomik ganglionlara bağlanır, sinir<br />
hücresine girer ve dönüşümsüz olarak asetil kolin salınımını inhibe<br />
eder. Sonuçta paralizi (özellikle kafa çiftlerinde) gelişir. Botulinum<br />
toksini bilinen en güçlü toksindir.<br />
Mikroorganizma<br />
C. tetani Tetanoz<br />
C.botulinum Botulizm<br />
C.perfringens<br />
Hastalık<br />
1. Gazlı gangren<br />
2.Besin<br />
zehirlenmesi<br />
C.difficile Psödomembranöz<br />
enterokolit<br />
Predispoze faktör-<br />
Geçiş<br />
Topraktaki sporların yaralı<br />
dokudan girişi<br />
Besinlerdeki sporların<br />
alınması ile<br />
Topraktaki sporların yaralı<br />
dokudan girişi<br />
Besinlerdeki sporların<br />
alınması<br />
Antibiyotiklerin normal<br />
florayı suprese etmesi<br />
Toksin<br />
aktivitesi<br />
Glisin gibi<br />
inhibitör<br />
transmitter<br />
salınımı inhibe<br />
eder.<br />
Ach salınımı<br />
bloke eder<br />
Açıklamalar<br />
Toksoid aşı<br />
İyi pişirme<br />
Lesitinaz Yara debritmanı<br />
Süperantijen İyi pişirme<br />
Sitotoksin ile<br />
kalan mukoza<br />
hasarı<br />
Gereksiz<br />
antibiyotik<br />
kullanılması<br />
ID :06t040
49<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tablo genelde salgınlar halinde ortaya çıkar. Bulgular genelde besin<br />
alınmasından 18-36 saat sonra ortaya çıkar. İlk bulgular ağız kuruluğu,<br />
pupiller dilatasyon, bulanık görme ve diplopidir (TUS). Yumuşak damak<br />
felci (burundan su/besin gelmesi) , konuşma bozuklukları ve takiben<br />
solunum yetmezliği gelişir. Şuur açıktır, ateş, duyu kaybı yoktur (TUS). Infant<br />
(bebek) botulizmi, bebeklerin sindirim kanalında kolonize olan bakteriler<br />
toksin oluşturarak gevşek bebek tablosu oluşturabilirler. Ani beşik ölümü<br />
ile ilgisi olduğundan ve kontamine balın bulaşta rol oynayabileceği<br />
düşünüldüğünden 1 yaş altı çocuklara bal önerilmez.<br />
Tanı genelde klinik bulgulara dayanır. Besinden üretilebilir.<br />
Tedavide antitoksinler, destek tedavisi önemlidir.Antitoksin sadece serbest<br />
toksini bağladığından klinik tablonun düzelmesi gecikmektedir. Antikor<br />
(bağışıklık) oluşmaz, çünkü öldürücü doz antikor oluşturacak doza<br />
göre çok daha düşüktür.<br />
C. perfiringens:<br />
Büyük , hareketsiz, sporlu , Gram (+) bakterilerdir. Doğada ve insan kalın<br />
barsağında bol miktarda bulunur. Sporlar anaerop ve asidik ortamlarda<br />
açılarak vejetatif hale gelebilirler. Çok sayıda toksinleriyle birçok klinik tabloda<br />
rol oynar. Ekzotoksinleri ile 5 tipe ayrılır. İnsanda A ve C tipleri önem taşır.<br />
Başlıca toksinleri:<br />
- Alfa toksin: Lesitinaz aktivitesi ile pek çok hücre için toksiktir.<br />
Nagler reaksiyonu ile belirlenir. Özellikle gazlı gangren kliniğinden<br />
sorumludur.<br />
- Beta toksin: Nekrotizan enterit yapar.<br />
- Epsilon toksin : Gastrointestinal mukoza permeabilitesinde artış<br />
- İota toksin<br />
- Enterotoksin: Kalın barsakta spor oluşumu sırasında salgılanırlar.<br />
Sitotoksik etkilidir.<br />
Oluşturduğu en önemli klinik tablo Clostridial myonekroz (gazlı gangren)<br />
tablosudur. Kontamine yaralarda, İM injeksiyonlar, postop olarak ortaya<br />
çıkabilir. Ağrı, ödem, kötü kokulu seröz akıntı, çoğu kere gaz oluşumu gözlenir.<br />
Hızla ilerleyerek ölüm sıktır. Tanıda klinik seyir, Gram sürüntüsünde lökositlerin<br />
olmayıp çok sayıda tipik bakterilerin görülmesi ve kültür kullanılabiir. Tedavide<br />
öncelikle debritman ya da amputasyon düşünülmelidir. Yüksek doz<br />
penisilin uygulanır. Hiperbarik oksijen faydalı bulunmaktadır.<br />
Diğer türler de benzer tabloya yol açabilirler: C. septicum, C. novyi, C.<br />
histolyticum, C. bifermentas.<br />
Posttravmatik gazlý gangren etkenleri: C.perfiringens, C.novyi,<br />
C.septicum (spontan)<br />
Spontan gazlý gangren: C.septicum (en sýk), C.histolyticum,<br />
C.bifermentas,<br />
Nedenleri arasýnda Ýntraaabdominal tümör, kanser kemoterapi, radyoterapi,<br />
lösemi, nötropeni<br />
C. septicum kanda saptandığında ise sindirim sistemi kaynaklı bir<br />
malignite düşünülmelidir.
50<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
C. perfringens ayrıca başka klinik tablolar da oluşturur:<br />
- Bakteriyemi : Clostridial bakteriyemilerin en sık etkenidir.<br />
- Yumuşak doku infeksiyonları(sellülit, fasiit,...) Kas dokusu tutulmaz.<br />
Genelde mikst infeksiyonlar şeklindedir. Perinede gelişen fasiit<br />
Fournier gangreni adını alır.<br />
- Besin zehirlenmesi: Bir enterotoksin ile meydana gelir. Özellikle et<br />
suyu ve etli besinlerle olan zehirlenmelerde karşımıza çıkar. Gıda<br />
alındıktan ortalama 24 saat sonra kramp ve ishal ile karakterizedir.<br />
Barsak hücrelerinde osmatik basınç ve geçirgenliği bozarak ishale<br />
neden olmaktadır.<br />
- Nekrotizan enterit: Yenidoğanlarda ve immünitesi düşüklerde olabilir.<br />
C. perfringens tip C oluşturur.<br />
C. Deficile<br />
Antibiyotiğe bağlı ishalin en önemli nedenidir. Tablo basit bir ishalden<br />
ölümcül pseudomembranöz enterokolite kadar uzanabilir. Toksin A ve<br />
B ile hastalık ortaya çıkar. Bu toksinler sitotoksik etki ederler ve böylece sıvı<br />
alımı kontrolü bozulur. Yenidoğanlarda yüksek oranlarda ( % 70) barsaklarda<br />
bulunurken erişkinde bu oran düşüktür. Bebekler ve küçük çocuklarda toksinler<br />
için baðlayýcý reseptör yoktur.Bu yaþ grubunda PME geliþiminde S.aureus<br />
enterotoksin-B düþünülmelidir. Her antibiyotik kullanımı sonrasında<br />
ishal gelişebilme riski varken bu risk; klindamisin, amoksisilin, ampisilin<br />
ve sefalosporinlerde daha yüksektir. Sporları hastane ortamında kolayca<br />
yayılarak hastalık oluşturabilmektedir. Tanıda dışkıda toksinin gösterilmesi<br />
anlamlıdır. Bunun için hücre kültürlerinde sitotoksite deneyleri altın<br />
standart durumundadır. ELİSA, lateks, kromotografik yöntemlerle de<br />
bu toksinler saptanabilir. Pseudomembranöz enterokolit tablosunda<br />
sigmoidoskopik görünüm tipiktir. Bakteri CCFA (Cefsoludin Cefotaxime<br />
Fructose Agar) besiyerinde tipik koloniler yaparak ürer.<br />
Tedavide hafif olgularda antibiyotiği kesmek, daha ağır olgularda<br />
metronidazol kullanımı ve gereğinde vankomisin (oral) tercih edilir.<br />
CORYNEBACTERİUM CİNSİ<br />
Bu cinsin tanımlayıcı yapısal özellikleri vardır: Pleomorfizm, çin harfleri gibi dizilme,<br />
düzensiz boyanma. Ayrıca metakromatik cisimler taşırlar ve Neisser yöntemiyle sarı<br />
zeminde mor tanecikler (volutin) olarak belirlenebilirler. Katalaz (+) tirler.<br />
C. diphteriae:<br />
Difteri etkenidir. Difteri özellikle 2-8 yaş arası çocuklarda görülen,<br />
ekzotoksinle oluşan ve en kısa inkübasyon süresine sahip (1-5 gün) bir<br />
hastalıktır (TUS) Kapsülsüz, hareketsiz, sporsuz bir bakteridir. Metakromatik<br />
cisimcikleri (Babes Ernst granülleri) belirgindir. Toksin yapımı beta faj<br />
kontrolündedir. Ancak bu fajla lizojenik olan C. diphteriae kökenleri toksin<br />
üretebilirler (lizojenik konversiyon) (TUS). Hatta bu fajla infekte C. ulcerans, C.<br />
pseudotuberculosis kökenleri de toksin salgılayabilir. Toksin oksijen varlığına<br />
ve belirli bir oranda demir varlığına ihtiyaç duyar. Bu etkisini Elongasyon<br />
faktör – 2 (EF-2) (tRNA translokaz ) inhibisyonu ile sağlar (TUS). Bu<br />
etki P. aeruginosa eksotoksin – A etkisiyle aynıdır.
51<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Difteri çeşitli klinik tablolara yol açabilir:<br />
Boğaz difterisi: Boğazda kaldırılmaya çalışılınca kanayan membranlar<br />
izlenir. Servikal lenf bezlerindeki büyüme sonrası boğa boynu görüntüsü<br />
ortaya çıkar. Hafif bir ateş izlenir ya da ateş görülmez (TUS). Genelde<br />
yumuşak damak felcine bağlı besinlerin ve suyun burundan gelmesi<br />
saptanabilir.<br />
Burun, yara, vulva-vagina difterisi olabilir. Larinks tutulumu varlığında<br />
boğulma olabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Toksin tüm vücudu<br />
etkileyebilir fakat miyokardit, nöropati ve tubuler nekroz en sık oluşan<br />
komplikasyonlardır.<br />
Tanıda membranların Gram , Neisser boyamasında tipik bakteriler görünmesi<br />
yardımcıdır. Serumlu besiyerlerinde (Löffler by) iyi ürer.<br />
Toksin toksoid haline getirilip aşı olarak kullanılabilir. Kişinin difteriye bağışıklığı<br />
Schick testi ile araştırılabilir. Tedavide antibiyotik olarak penisilin, eritromisin<br />
tercih edilebilir (TUS). Asıl tedavi anti toksin tedavisidir. Antitoksin dozu<br />
yerleşim yeri ve klinik bulgulara göre ayarlanır (TUS). Rutin aşı programında<br />
karma aşı içinde bulunur (DBT: Difteri Boğmaca Tetanoz).<br />
C. urealyticum:<br />
Üriner sistem infeksiyonlarına yol açabilen, üreaz enzimi (+), lipofilik bir<br />
bakteridir. Genelde immünitesi baskılanmış hastalarda hastalık oluşturur ve<br />
pek çok antibiyotiğe dirençlidir.<br />
C. jeikeium :<br />
Hastanede uzun süre yatan, immunsuprese ve antibiyotik tedavisi gören<br />
hastalarda, özellikle nötropenik hastalarda fırsatçı infeksiyonlar yapar.<br />
Glikopeptidler dışında pek çok antibiyotiğe dirençlidir. Özellikle yoğun<br />
bakım ünitelerinde yatan hastalarda sıklıkla kolonize olur.<br />
C. minutissimum :<br />
Koltuk altı, kasık gibi kıvrım yerlerinde kırmızı-kahverengi lezyonlar oluşturur<br />
(ERİTRASMA). Mantar infeksiyonları ile karışabilir. Tanıda uv lambası (Wood<br />
ışığı) altında floresans faydalıdır. Tedavide eritromisin önerilir.<br />
LİSTERİA MONOCYTOGENES<br />
Hareketli, sporsuz, katalaz (+) bir bakteridir. Fakültatif hücreiçi parazitidir. Beta<br />
hemolitiktir. Bu özelliği sağlayan hemolizin (Listeriolizin O) hücreiçinde<br />
canlı kalabilmesinden sorumludur. Fagolizozom oluşumu sonrası<br />
memebranı eriterek kurtulur. Mononükleer hücreler içinde yaşamını sürdürür<br />
ve aktin flamanlarını yeniden organize ederek hücredışına hiç çıkmadan hücreler<br />
arasında yayılabilir ve böylece savunma sisteminden kaçabilir. Fosfolipazlar<br />
da virulansla ilgili yapılardır. İnsan türleri serogrup 1a, 1b, 4b’dir. Epidemilerden<br />
4b sorumludur.<br />
İnsana süt, kontamine gıdalarla bulaşabilir. Buzdolabı sıcaklığında iyi<br />
üreyebildiğinden bu şekilde saklanan gıdalarla da bulaşabilir.Hayvanlardan<br />
direkt temas ile bulaşabilir. Anneden fetusa geçebilir.
52<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Özellikle immünitesi düşük kişilerde hastalık oluşturur. Kontamine gıdalarla<br />
oluşan gastroenterit salgınları da bildirilmiştir. Yenidoğan, yaşlı, immünitesi<br />
bozuk hastalarda meningoansefalitlere yol açar (immunyetmezliklerde<br />
en sık menenjit etkeni). Gebelerde amnionit ve buna bağlı düşükler ve ölü<br />
doğumlara oluşturabilir (TUS). Yenidoğanda yaygın granülomatöz odaklarla<br />
karakterize, öldürücü bir klinik form oluşabilir (granülomatozis infantiseptica)<br />
(TUS).<br />
Tanım kültürde üretilmesiyle yapılabilir.Kanlı agarda ürediğinde kolonilerin<br />
çevresindeki hafif beta hemoliz zonu tipiktir. CAMP deneyi (+) tir. Soğuk<br />
zenginleştirme ile karışık ortamlardan ayrılabilir. Düşük ısılarda hareketi belirginleşir<br />
ve takla atar gibi hareket tipiktir.<br />
Tedavide ampisilin+aminoglikozid en uygun seçimdir. Sefalosporinler<br />
deneylerde duyarlı bulunsa bile etkisizdirler.<br />
SİNDİRİM KANALI İLE İLGİLİ GRAM NEGATİF<br />
ÇOMAKLAR<br />
Gram (-) çomaklar temel özellikleriyle 4 gruba ayrılabilir.<br />
1. Or üreyen Gram (-) çomaklar: Franciella, Brucella, ..<br />
2. Fermentatif, oksidaz (-): Enterobactericeae<br />
3. Fermentatif, oksidaz (+): vibrio, Aeromonas, plesiomonas<br />
4. Nonfermatatif Gram (-) çomaklar.<br />
Bu aile fakültatif anaerop, katalaz(+), oksidaz (-) , glikozu fermente eden<br />
Gram (-) çomakları içerir. Bu bakteriler nitratı nitrite indirgerler. Dışkıda bulunan en<br />
yoğun aerobik bakteri popülasyonunu oluştururlar. Escherichia, Salmonella, Shigella,<br />
Klebsiella, Proteus, Enterobacter, Yersinia, Serratia, Providencia, Morganella, Hafnia,<br />
Citrobacter, Edwardsiella,... başlıca cinsleri oluşturur.<br />
Genelde adi besiyerlerinde ve Gram(-)çomakları seçen besiyerlerinde iyi ürerler.<br />
Mac Conkey agar, Endo agar, Eosin-Metilen Blue (EMB) agar besiyerleri bu amaçla<br />
geliştirilmiştir. Bu besiyerlerinde bulunan laktoza etki edip etmemeye göre de<br />
seçilebilirler. Ayrımda laktozu fermente edemeyenler (Salmonella, Shigella, gibi) şeffaf<br />
koloniler oluşturur.<br />
Bu ailede hücre duvarında LPS yapıda bulunan polisakkaridlerle özellenen somatik<br />
antijenler (O-antijenleri) ve hareketli kökenlerde kirpik antijenleri(H-antijenleri) bulunur.<br />
Bazı cinslerde ise kapsüle ait antijenler saptanabilir ( E. coli, Klebsiella – K antijeni, S.<br />
TYPHİ, Citrobacter – Vi antijeni). Bu antijenler ayrımda ve epidemiyolojik izlemde çok<br />
önemlidir. Fakat O – antijenleri arasında çapraz reaksiyonlar sıktır.<br />
O antijeni LPS yapısında olduğundan T-lenfositten bağımsız antikor yanıtı<br />
oluşur ve antikor yanıtı Ig M yapısındadır. Halbuki protein yapısında olan<br />
H antijenlerine karşı antikorlara oluşan antikorlar ağırlıklı olarak Ig G<br />
yapısındadır ve daha uzun süre kanda bulunurlar (TUS).
ESCHERİCHİA COLİ<br />
53<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Barsakta bulunan en yoğun aerop bakteridir. Hareketli, laktoza etkili ve indol (+)<br />
olmasıyla tanınır. Endo besiyerinde metalik parlaklık veren koloniler oluşturur.<br />
Kapsül yapısı fagositozu önler. K1 antijeni meningokokun B grubu kapsül<br />
antijeni ile idantiktir. K1 antijeni ile yenidoğan menenjitleri arasında ilişki<br />
vardır. Abdominal cerrahi sonrası gelişen peritonitin en sık etkenidir (TUS). E.<br />
colilerde farklı özellikte çok sayıda fimbria bulunur.<br />
E. coli çeşitli klinik tablolara yol açmaktadır. Üriner sistem infeksiyonlarında tüm<br />
yaş gruplarında en sık etkendir (TUS). Yenidoğan menenjiti ve sepsislerinde<br />
en sık etkenlerdendir. Bu klinik tablodan özellikle K1 kapsüler antijeni olanlar<br />
sorumludur. Toplum kaynaklı sepsis olgularında özellikle kaynak üriner sistem ise en<br />
sık etkendir. Bunlar dışında pek çok hastane infeksiyonuna yol açabilmektedir.<br />
İshal etkeni olarak farklı ishal tabloları oluşturabilmektedir:<br />
Mikroorganizma<br />
ETEC<br />
(Entero toksijenik<br />
E.Coli)<br />
EPEC<br />
(Entero patojenik<br />
E.Coli)<br />
EIEC<br />
(Entero invazive<br />
E.Coli)<br />
EHEC<br />
(Entero hemorojik<br />
E.Coli)<br />
EAEC<br />
(Enteroagg regative<br />
E.Coli)<br />
DAEC<br />
(Diffüz aggre gative.<br />
E.Coli)<br />
E.COLÝNÝN SEBEP OLDUĞU GASTROENTERÝTLER<br />
Etki<br />
bölgesi<br />
İnce<br />
bağırsak<br />
İnce<br />
bağırsak<br />
Kalın<br />
bağırsak<br />
Kalın<br />
bağırsak<br />
İnce<br />
bağırsak<br />
İnce<br />
bağırsak<br />
Hastalık Patogenez<br />
Turist diyaresi; Gelişmekte olan<br />
ülkelerde infant diyaresi; Sulu diyare,<br />
bulantı, kusma, kramp tarzında<br />
karın ağrısı, hafif ateş<br />
Gelişmekte olan ülkelerde infant<br />
diyaresi, ateş, bulantı, kusma,<br />
kansız dışkılama<br />
Gelişmekte olan ülkelerde hastalık<br />
yapar. Ateş, kramp tarzında karın<br />
ağrısı, sulu diyare; dizanteriye<br />
ilerleyebilir, kanlı dışkı<br />
Sulu diyareyi takip eden, gross<br />
kanlı diyareye eşlik eden ciddi<br />
abdominal krampların bulunduğu<br />
hemorojik kolit. Ateş subfebril veya<br />
yok, Hemolitik üremik sendroma<br />
(HÜS) ilerleyebilir.<br />
Gelişmekte olan ülkelerde infant<br />
diyaresi; kusma ile birlikte persistan<br />
sulu diyare, dehidratasyon,<br />
hafif ateş<br />
1-5 yaş grubunda sulu diyare<br />
Plazmid aracılı (ısıya dayanıklı)<br />
stabil veya (ısıya duyarlı) labil<br />
toksinleri ile sıvı ve elektrolik<br />
hipersekresyonunu stimule<br />
eder.<br />
(Plazmid aracılı A/E histopotoloji)<br />
normal villlus yapısının<br />
destruksiyonu sonucu malabsorbsiyon<br />
ve diyare<br />
Plazmid aracılı invazyon ve<br />
kalan epitel hücrelerinin destrüksiyonu.<br />
Sitotoksik Shiga toksin (stx-<br />
1,stx-2) ile protein sentezini<br />
bozar; (A/E histopatoloji)<br />
İntestinal mikrovillusların destrüksiyonu<br />
sonucu absorbsiyonun<br />
azalması.<br />
Plazmid aracılı basilin aggregative<br />
adheransı, mikrovilluslarda<br />
küntleşme, mononükleer<br />
infiltrasyon ve hemoroji; sıvı<br />
absorbsiyonunda azalma<br />
Mikrovillus elangasyonunun<br />
stimülasyonu<br />
ID:
54<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
a) Enterotoksijenik E. coli :<br />
ETEC . Gelişmekte olan ülkelerde çocuk ishallerinin en önemli nedenidir. Su<br />
kaynaklı salgınlar oluşturabilir. Turist ishalinin de önemli nedenlerinden<br />
birisidir. Plazmidle kodlanan labil toksin (LT) ve stabil toksin (ST) oluşturarak<br />
ishal oluşturur. LT adenilat siklaz, ST guanilat siklaz aktivitesiyle cAMP<br />
miktarını arttırarak ishal oluşturur. LT etkisi ile kolera toksinine<br />
benzer (adenilat siklaz aktivasyonu, GM1 gangliozide bağlanarak<br />
etkinlik).<br />
b) Enteroinvaziv E. coli<br />
EIEC. Besin kaynaklı yayılma olabilir. İnvazyon proteinlerini kodlayan plazmid<br />
taşırlar. Şigella benzeri tablo oluşturur. İnvazyon hücre kültürlerinde ya da<br />
tavşan göz ön kamerasına uygulanarak konjuktuvit oluşumu varlığı (Sereny<br />
testi) ile tanımlanabilir.<br />
c) Enteropatojen E. coli<br />
EPEC. İncebarsak mukozasına tutunarak etkili olur. Mukozada mikrovilluslarda<br />
bozulma oluşturarak etkili olur. İnflamatuar yanıt oluşturabilir. Gelişmekte<br />
olan ülkelerde, infantlarda etkenin alınmasından 2-3 hafta szonra görülen<br />
sulu ishale neden olabilmektedir.<br />
d) Enteroagregatif E. coli<br />
EaggEC. Barsak mukozasına yaygın tutulum, bakterilerin kümeler oluşturarak<br />
agregasyon oluşturmaları ile karakterizedir. İnvazyon-inflamasyon oluşmaz.<br />
e) Enterohemorajik E. coli<br />
EHEC. Verositotoksin(: Shiga-like toksin) oluşturur. Sitotoksik etkilidir.<br />
Toksin üretimi lizojenik faj kontrolündedir. Besinler ve süt ile yayılabilir.<br />
İyi pişmemiş etlerle (hamburger) oluşan olgular ve salgınlar sıktır (TUS). Kanlısulu<br />
ishal oluşturur. Asıl önemli nokta bu toksin etkisiyle hemolitik –üremik<br />
sendrom, trombotik trombositopenik purpura (TTP) oluşabilmesidir. En<br />
iyi bilinen O 157- H 7 serotipidir.<br />
SALMONELLA<br />
Laktoz (-), H2S (+) , hareketli bakterilerdir. S. typhii tifonun etkenidir.<br />
O, H ve Vi antijenleri ile tanımlanırlar. Bu antijenlerle cins ve serogruplar<br />
tanımlanırlar (Kaufmann-White şeması). Vi antijeni aslında polisakkarit yapıda<br />
bir yüzey antijenidir. Önemli bir nokta O antijenlerini örterek serotiplemeye engel<br />
olur. Ancak ısıtılarak tekrarlandığında aglütinasyon belirlenebilir (TUS).<br />
O antijenine karşı antikorlar aktif hastalık, H antijenine karşı antikorlar bağışıklık,<br />
Vi antijenine karşı antikorlar portörlük açısından faydalıdır. Vi antijeni taşıyan<br />
S. typhii’nin daha virulandır (TUS). Son sınıflamada S.typhi, S. cholerasuis<br />
ve S.enteridis türleri ayrılmış ve diğerleri S. enteridis serovarları olarak<br />
tanımlanmıştır.<br />
Virulans konağa özgü olarak değişiklik gösterir. S. typhi sadece insanda<br />
hastalık oluşturan bir türdür. Çoğu salmonella hayvanlarda ve insanda hastalık<br />
oluşturma yeteneğindedir. Bu salmonellalar insana sıklıkla hayvansal besinlerle<br />
(yumurta) bulaşır.
HASTALIKLARI<br />
55<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
TİFO:<br />
Etken S. typhi. Alınan bakteri 10-14 günlük kuluçka süresinde önce<br />
Peyer plaklarında invazyonla alınarak mezenter lenf nodlarına , oradan<br />
dolaşıma katılırlar. Bakteriler primer bakteriemi ile ulaştıkları karaciğer,<br />
dalak, kemik iliğinde makrofajlar içinde çoğalırlar. Buradan tekrar kana<br />
ve safra yoluyla tekrar barsağa ulaşırlar. Bu aşamada klinik bulgular<br />
belirginleşmeye başlar. En önemli klinik bulgular, ateş, diskordans<br />
(rölatif bradikardi), splenomegali, taş rose denilen döküntüler,<br />
şuur bozukluklarıdır. Sıklıkla kabızlıkla nadiren ishal tabloya eşlik<br />
eder. Oluşursa komplikasyonlar genelde 3. – 4. haftalarda gelişir.<br />
Perforasyon ve kanama en önemli komplikasyonlardır. Bronkopnömoni,<br />
kolanjit, miyokardit, tromboflebit, miyelit,... gibi pek çok komplikasyon<br />
da tanımlanmıştır. Laboratuvarda bu dönemde en uyarıcı bulgu lökopeni<br />
olmasıdır.<br />
Kültür:<br />
1. Hafta.......................................Hemokültür<br />
2.hafta............. ..........................Dýþký (2.Hemokültür)<br />
3.Hafta........................................idrar (2.Dýþký)<br />
4.Hafta ve sonra..........................Safra (2.Dýþký)<br />
Tedavide kloramfenikol, ampisilin uzun zamandır kullanılmıştır.<br />
Günümüzde ayrıca kinolonlar ve 3. kuşak sefalosporinler de<br />
önerilmektedir. Aminoglikozidler, 1. ve 2. kuşak sefalosporinler<br />
klinik olarak etkisiz olduğundan kullanılamazlar.<br />
Ýlk seçenek kloramfenikol (21 gün) dür. Ýlk dozlar düþük olmalýdýr. Aksi<br />
halde Herxheimer reaksiyonuna neden olabilir. Endokarditlerde ampisilin<br />
ve seftriakson(kinolon-14 gün) verilir. 3.kuþ sefal çocuklar,gebeler, süt<br />
veren anneler de tercih edilir. Taþýyýcýlara 6 hft süre ile amoksisilin verilir.<br />
Týbbi tedaviye dirençli safra taþlý olgularda kolesistektomi yapýlabilir. Vi<br />
ag içeren aþý enjektabldýr, güvenlidir. 3 yýl koruyucudur. Riskli bölgeye<br />
seyahatte uygulanýr.<br />
Enterokolit:<br />
En sık etkenler S. enteridis, S. typhimuriumdur. S.typhimurium sýçanlarýn<br />
etkenidir, insanlarda kolit. Antimikrobiyal direnci fazladýr.S.enteridis ise<br />
tavuk yumurtasýnýn kabuðundan ya da trans-ovaryen geçiþle yumurtaya<br />
ulaþýr. Mayonez gibi çið yumurtadan hazýrlanan besinler yenince de<br />
insana bulaþýr.Tanýda dýþký kültürünün baþlangýçtan itibaren (+) olmasý<br />
enterik ateþten önemli farkýdýr. Ateş, mukuslu ishal ve karın krampları<br />
şeklinde ortaya çıkar. Yeşilimsi bir ishal ve örnekte bol lökositler görülür.<br />
Gıda alımından 2-48 saat sonra bulgular başlar. Çoğu kendi kendine<br />
iyileşir. Antibiyoterapi; taşıyıcılık oranını artırdığı için özel risk<br />
grubundakiler (küçük çocuklar, immunsuprese hastalar, yaşlılar,...)<br />
dışında önerilmez. Salmonella enterokolit tedavi:? Destekten ibarettir.<br />
Antimikrobiyaller taşıyıcılığa yol açabileceğinden kullanılmaz. İmmün<br />
problemli,yaşlı ve neonatallere ve kan kültürü (+) olanlara 3-5 gün<br />
siprofloksasin (3.kuşak sefalosporin) kullanılabilmektedir.
56<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
SHİGELLA<br />
Bakteriyemi/sepsis/lokalize infeksiyonlar:<br />
Ateş ve organ tutulumları ile karakterizedir. Orak hücre anemisinde<br />
osteomiyelite yol açar. S. cholerasuis, S. typhimurium bakteriyemi /<br />
sepsis yapmaya daha eğilimlidirler. Endarterit, endokardit, menenjit<br />
oluşabilir. Özellikle S. cholerasuisde aort tutulumu, endarterit sıktır.<br />
Taşıyıcılık:<br />
Dışkıda > 1 yıl bakteri bulunması kronik taşıyıcılık adını alır. Tifo sonrası<br />
% 3 enterokolit sonrası < %1 taşıyıcı kalır. Genelde odak safra kesesidir<br />
(TUS). Üriner sistem patolojisi (taş, şistosoma inf.,...) olanlarda idrar<br />
taşıyıcılığı da olasıdır. S. typhi taşıyıcılığı kanda Vi antijenine karşı oluşan<br />
antikor yanıtı ile taranabilir (portör taraması). Taşıyıcı tedavisinde uzun<br />
süreli antibiyoterapi ya da kolesistektomi uygulanabilir.<br />
Serolojik tanıda Gruber Vidal deneyi kullanılır. Bu şekilde geçirilen<br />
infeksiyon belirlenebilir. Akut infeksiyonlarında O antijenine<br />
karşı antikorlar belirlenir. Sadece H antijenine karşı antikorlar<br />
saptanıyorsa eski infeksiyon ya da aşı olduğu anlamlarına<br />
gelebilir. 1.hft sonundan itibaren O agl (IgM), 2.hft sonuna doðru H<br />
aglütinin (IgG) ortaya çýkar. Anti-H aþýlýlarda, uzun yýllar önce hastalýðý<br />
geçirenlerde pozitif olabilir.Anti-H yalancý+/çapraz reaksiyonlar verebilir.<br />
Tek baþýna pozitifliðinin deðeri yok. Ancak ilkinden 2 hft sonra anlamlý<br />
düzey artýþý varsa ve anti-O titre artýþý ile birlikte ise deðerli.(1/100-1/160).<br />
Tifoda koruyuculuk hücresel immünite iledir.Reinfeksiyon çok erkenden<br />
tedaviye alýnmýþ, dolayýsý ile immünite için organizmaya gereken temas<br />
süresinin tanýnmadýðý olgularda gözlenir.<br />
Serlojik ve biokimyasal olarak 4 cins tanımlanmıştır:<br />
- S. dysenteriae (A)<br />
- S. flexneri (B)<br />
- S. boydii (C)<br />
- S. sonnei (D)<br />
Laktoz (-), H2S (-), hareketsiz bakterilerdir. S. sonnei laktozu geç<br />
fermentleyebilmesi, indol oluşturabilmesi, ornitin dekarboksilaz (+)<br />
olması, bomba koloniler oluşturması ile diğerlerinden farklılıklar<br />
gösterir. Tüm şigellaların oluşturduğu tablo basilli dizanteridir. Kalın barsakta<br />
invazyonla karakterize bir tablodur. Dışkıda bol lökosit ve eritrosit izlenir (TUS).<br />
Sereny testi (+) tir. S. dysenteriae daha ağır bir hastalık oluşturur. Shiga<br />
toksin(sitotoksin) salgılaması nedeniyle klinik tablo daha ağır seyreder.<br />
Diğer şigellalarda da nörotoksik etkisi de olan enterotoksinler bulunur. Bu<br />
yüzden özellikle çocuklarda hastalığa sıklıkla konvülziyon eşlik edebilmektedir.<br />
Shigella dysenteria immün yetmezlikli, bebekler ve yaşlılarda ağır seyirli, nörolojik<br />
bulgularla seyreden ikari sendromuna (S.dysenteria) yol açabilir. Antimikrobiyal<br />
kullanımı immün yetmezlik, bebek, yaşlı gibi risk grupları ve intestinal taşıyıcılarla<br />
sınırlandırılmalıdır. Kotrimoksazol, ampisilin, amoksisilin gibi ilaçlara direnç gelişimi<br />
%50 üzerinde olduğundan doksisiklin, veya kinolonlar, tercih edilmektedir. Direnç<br />
durumunda çocuklarda nalidiksik asit verilebilir.
İnkübasyon<br />
periyodu<br />
SALMONELLALAR TARAFINDAN OLUŞTURULAN HASTALIKLAR<br />
Enterik ateşler Septisemiler Endokardit<br />
7-20 gün Değişken 8-48 saat<br />
Başlangıç Sinsi Ani Ani<br />
Ateş<br />
Dereceli, tifoidal durumla<br />
birlikte yüksek plato<br />
Hızlı yükselmke, daha<br />
sonra sivri bir septik ateş<br />
57<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Genelde düşük<br />
Hastalığın süresi Birkaç hafta Değişken 2-5 gün<br />
Gastrointestinal<br />
semptomlar<br />
Kan kültürleri<br />
Gayta kültürleri<br />
Genelde erken dönemde<br />
konstipasyon, daha sonra<br />
kanlı diyare<br />
Hastalığı 1. ile 2. haftaları<br />
arasında pozitif<br />
Erken dönemde negatif, 2.<br />
haftadan sonra pozitif<br />
Genelde yok Bulantı, kusma, diyare<br />
Yüksek ateş sırasında<br />
pozitif<br />
Nadiren pozitif<br />
Negatif<br />
Hastalığın bulaşmasından<br />
hemen sonra pozitif<br />
IIIID:<br />
İnsandan insana bulaşırlar. Barsak bakterileri arasında virulansı en yüksek<br />
olanıdır (TUS). Yaklaşık 200 bakteri hastalık oluşumu için yeterlidir( bu miktar<br />
EIEC için 10 8 – 10 10 , salmonellalar için 10 5 - 10 8 bakteridir). Kuluçka süresi<br />
2-4 gündür. Ülkemizde en sık etken S. flexneri olarak belirlenmektedir. İshali olan<br />
bir olguda nörolojik bulgular, konvülziyon, konfüzyon varlığında ilk akla gelecek<br />
hastalık şigelloz olmalıdır (TUS).<br />
VİBRİO AİLESİ<br />
Glikozu fermente eden, oksidaz (+) bakterileri içeren bu aile genelde sindirim<br />
sistemi infeksiyonları oluştururlar. Bu ailede Vibrio, Aeromonas, Plesiomonas<br />
cinsleri önemlidir.<br />
V. cholerae:<br />
Koleranın etkenidir. Çok hareketli, alkali ortamlarda iyi üreyen, hafif<br />
kıvrık, Gram (-) çomaklardır. Enterotoksin bir ekzotoksin yapısındadır. B parçası<br />
ile ince barsak gangliozid reseptörlerine bağlanır ve aktif A parçası ile adenilat<br />
siklaz aktivasyonunun sağlar (E. coli LT etkisi gibi) . Sonuçta c AMP<br />
artarak hızla su kaybedilir ve ishal oluşur (TUS).<br />
Kolera yaklaşık 2-3 günlük kuluçka sonrası hızla gelişen bol ishal, kusma ile<br />
karakterize bir klinik tablodur. Barsakta invazyon yapmaz. “Pirinç yıkantı<br />
suyu “ görünümünde ishal, ishal örneğinde lökosit bulunmaması<br />
tipiktir (TUS). Klinik; salgınlar sırasında hafif ishalden hızla ölüme götüren<br />
ağır ishale kadar farklı olabilir.<br />
V. cholerae, alkali ortamda iyi üreyebildiğinden alkali peptonlu su (APS)<br />
kullanılarak üretilebilir.<br />
TCBS (Thisulfat bile sukroz) besiyerinde tipik sarı koloniler yaparak<br />
ürer.Mac Conkey agar’da üreyebilir.
58<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Kolera kliniğini sadece O-1 serotipi tarafından oluşturulur denilmekteyken<br />
günümüzde nonO-1 vibriyolarla da kolera salgınları bilinmektedir.<br />
Laboratuvarda O-1 klasik tip ve El – Tor biyotipi olarak ayrılmalıdır.<br />
Çünkü El – Tor klasik biyotipe göre daha az öldürücü, daha çok sessiz<br />
infeksiyon yapan, taşıyıcılığı yüksek ve epidemiyoljik özellikleri farklı<br />
bir bakteridir.<br />
Tedavide sıvı replasmanı önceliklidir. Tetrasiklin, kinolonlar kullanılabilir.<br />
Vibrio parahaemolyticus:<br />
Halofiliktir. Midye , istiridye başta olmak üzere deniz ürünleriyle bulaşarak<br />
gastroenteritlere yol açar (TUS). Klinik tabloyu ekzotoksini oluşturur.<br />
VİBRİO VULNİFİCUS:<br />
Liman vibriosu olarak tanımlanır. Sepsis, ishal ve yara infeksiyonu oluşturabilir.<br />
Yara infeksiyonları oldukça ağrılı ve büllerle karakterizedir.<br />
Campylobacter<br />
Kıvrık, spiral şeklinde, boyalı preparatlarda “martı kanadı” görünümünde,<br />
hızlı, tirbüşon gibi hareketli, mikroaerofil (% 5 – 10 oksijen) ortamda<br />
üreyebilen, bazıları termofil (42 C’de iyi üreyen) bakteriler bulunur. Bakteri<br />
filtrelerinden (0.45-0.65 mikron por) geçebilirler ve bu şekilde dışkıdan<br />
seçilmeleri sağlanabilir. Üreyen bakterinin martı kanadı şeklinde görülmesi<br />
ve boyanması tipiktir.<br />
C. jejuni en sık belirlenen etkendir. C. jejuni, C. coli, C. lari, C. upsaliensis<br />
başlıca sitotoksik etkili enterotoksinleri ile barsak infeksiyonlarına yol<br />
açar.Dışkıda lökositler, eritrositler ve tipik bakteriler görülebilir (TUS). C.<br />
fetus ayrıca hücre yüzey antijeni ile barsak dışı yayılım ve sepsis nedenidir.<br />
Oluşan infeksiyon sonrası HLA B-27 (+) olgularda reaktif artrit ve özellikle<br />
Guillan-Bare sendromuna yol açabilirler. Önerilen tedavi eritromisin ,<br />
kinolondur.<br />
Helicobacter pylori<br />
Midede mukus tabakası altında , hücre yüzeyinde bulunan , bir uçtaki kirpiğiyle<br />
hareketli ve ülser-gastrit ile ilişkisi saptanmış bir bakteridir. Çok güçlü<br />
üreaz aktivitesi tanı amacıyla da kullanılır. Virulansın “cag A” geni ile kodlandığı<br />
düşünülmektedir.<br />
Üreaz ve hareketi nemli virulans faktörleridir (TUS). Pek çok klinik tablo<br />
ile ilişkisi ileri sürülmüş olsa da günümüzde mide ülseri, mide kanseri ve<br />
MALToma’nın etkeni olduğu kesin olarak kabul görmüştür. Tanıda mideden<br />
alınan biopsi örneğinin incelenmesiyle tipik bakterilerin görülmesi, kültürde<br />
üretilmesi, üreaz testinin (+) bulunması en güvenilir testlerdir. Dışkıda antijen<br />
saptamak, solunum-üre testi ve antikor tayini de kullanılabilir. Tedavide<br />
antibiyotik olarak en sık klaritromisin+amoksisilin kombinasyonu<br />
kullanılmaktadır.<br />
Klebsiella spp.<br />
Kapsüllü, hareketsiz bir bakteridir. Çoğu Mac Conkey besiyerinde mukoid<br />
koloniler oluşturarak ürer. En önemli tür K. pneumoniae ‘dir. Bu bakteri<br />
Friedlander basili olarak da anılır.
59<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Özellikle alkoliklerde ve diabetiklerde pnömoni oluşturabilir. Ampiyem ve<br />
abse gelişimi sıktır ve ağır seyreder (TUS). Klebsiella türleri Üst solunum yolu<br />
içeriğinin aspire edilmesi nedeni ile akut, hemorajik, nekrotizan, kaviteleşmeye<br />
ve abseleşmeye eğilimli, kanlı balgama yol açan, ağır seyirli, %60-80 mortaliteli<br />
lober pnomoniye (Friedlander pnomonisi) yol açarlar.<br />
Ayrıca bu bakteri önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir ve özellikle<br />
yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde salgınlar oluşturur. K.<br />
rhinoscleromatis burun ve üst solunum yollarını tutan kronik granülomatöz<br />
bir infeksiyon oluşturur(rinoskleroma). K.ozaenae, burun mukozasında ilerleyici<br />
atrofi yapar(ozena). Hastane infeksiyonu etkeni Klebsiella cinsi bakterilerde<br />
tedavide önemli sorun plazmidle kazanılan genişlemiş spektrumlu beta<br />
laktamaz(GSBL-ESBL) yapımıdır. Bu tür dirence sahip bakterilerde tüm<br />
penisilinler, sefalosporinler ve aztreonam dirençli kabul edilir.<br />
Enterobacter spp.<br />
Klebsiella ailesinden ayrımında hareketli oluşu en temel farkı oluşturur. E.<br />
cloacae , E. aerogenes en sık rastlanan türleridir. Hastane infeksiyonlarının<br />
önemli etkenlerindendir. İndüklenebilir beta laktamaz yapımı<br />
kromozomal bir direnç şeklidir ve tedavi başarısızlığına yol açabilir. Bu<br />
bakterilerde varlığı araştırılmalıdır.<br />
Serratia marcescens<br />
Hastanelerde salgınlar yapabilen, ortamda bulunan, dezenfektanlara<br />
nisbeten dirençli bir bakteridir. Bazı kökenler kırmızı pigmentleriyle<br />
kolayca tanınabilir.<br />
Citrobacter<br />
Hastane infeksiyonu etkenlerindendir. Vi antijeni ve biyokimyasal özellikleri<br />
ile Salmonella cinsi bakterilerle karışabilir.<br />
Edwardsiella tarda<br />
Gastroenterit etkeni olarak tanımlanmıştır. İndol ve H2S birarada (+)<br />
bulunması tanıtıcı bir özelliğidir.<br />
Proteus, Providencia, Morganella<br />
Cinsleri fenil alanin deaminaz (+) Enterobactericeae üyeleri olarak ayrıca<br />
ele alınabilirler. Proteus cinsi bakteriler besiyerinde yayılma (swarming)<br />
ve kötü kokuları ile kolayca tanınabilirler. P. vulgaris ; indol (+) oluşu,<br />
antibiyotiklere direnci ile P. mirabilis’ten ayrılır. Bu bakteriler özellikle üriner<br />
sistemde infeksiyon oluştururlar. Proteus cinsi üreyi yıkarak alkali idrar<br />
oluşumuna ve magnezyum-amonyumfosfat taşları (sütrivit) oluşumuna<br />
yol açarlar (TUS). P. vulgaris O (OX2, OX19, Oxk) antijenleri ile<br />
riketsiya antijenleri çapraz reaksiyon verdiklerinden serolojik tanıda<br />
kullanılırlar (Weil – Felix aglütinasyon deneyi)(TUS).<br />
Providencia cinsi ise özellikle yanık hastalarında önemli infeksiyon<br />
etkenlerinden birisidir.
60<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
PSEUDOMONAS AİLESİ<br />
Pseudomonas cinsi: Bu bakteriler, non-fermentatif, oksidaz (+) (TUS), çoğu bir<br />
ucundaki kirpikler ile hareketli, zorunlu aerop, çevrede, doğada yaygın olarak<br />
bulunan Gram (-) çomaklardır. Bu cins içinde 3 grup tanımlanmıştır:<br />
P. aeruginosa :<br />
En belirgin özelliği oluşturduğu mavi-yeşil pigmenttir (pyosiyanin) ve bu<br />
pigment P. aeruginosa’ya özgüdür (TUS). Bazıları kırmızı (pyorubin),<br />
bazısı siyah (pyomelanin ) pigment oluşturur. Besiyerlerinde kolay ürer.<br />
Ürerken oluşan aminoasetofenona bağlı olarak meyve kokusu tipiktir. Aynı<br />
şekilde besiyerlerinde oluşan pigment de oldukça uyarıcıdır. Kanlı agarda<br />
beta hemoliz oluşturur.<br />
Virulans özellikleri arasında piluslar ve nonpilus adezin yapıları önemli role<br />
sahiptir. Ayrıca bazı suşlar alginat yapısında kapsül ve buna bağlı mukoid<br />
koloniler oluştururlar. Bu suşlar kistik fibroz, bronşektazi hastalarında<br />
sıklıkla hastalık etkeni olarak belirlenir, eradikasyon çok güçtür.<br />
Ekzotoksin A protein sentezini tıpkı difteri toksini gibi elongasyon<br />
faktör – 2 inhibisyonu ile engelleyerek etkili olur.<br />
Çevrede, suda hatta dezenfektanlar içinde bile üreyebildiği için hastane<br />
ortamında kolayca yerleşebilir. Antibiyotik direnci de önemli bir özelliğidir.<br />
Bu nedenlerle önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir. Özellikle nötropenik,<br />
kateteri olan , ventilasyon uygulanan hastalarda önemli etkendir. Kistik<br />
fibroz, bronşektazi hastalarında kolonizasyon ile önemli hastalık etkenidir ve<br />
bu hastalarda eradikasyon zordur. Kirli havuzlardan bulaşarak yüzücü kulağı<br />
denilen kulak infeksiyonuna yol açabilir. Ayrıca diabetik hastalarda ağır gidişli<br />
bir kulak infeksiyonuna yol açabilir (malign otitis eksterna) (TUS). Yara<br />
infeksiyonu, pnömoni sıklıkla yol açtığı tablolardır. Bu durumda mavi-yeşil abse<br />
ya da balgam tanıda uyarıcı olabilir. Bakteriyemi /sepsis hallerinde, elastazlar A<br />
etkisiyle deride tipik bir lezyon oluşabilir (ektima gangrenosum). Prognozu<br />
en kötü sepsis etkenidir (TUS). Kontakt lens kullananlarda keratit etkeni<br />
olarak ilk akla gelmesi gereken etkenlerdendir.<br />
İlaç bağımlısı olanlarda.............. ........................... .............Endokardit,<br />
Diyabetlilerde.......................................... ............................Cilt, yara, yanık infeksiyonu<br />
hastane maniplasyon...........................................................Üriner,GİS, MSS infeksiyonu<br />
iv. İlaç bağımlılarında...........................................................Osteoartiküler infek<br />
Antibiyotik direnci önemli bir sorundur. Ağır infeksiyonlarda kombinasyon<br />
tedavisi tercih edilir (anti pseudomonal beta-laktam+ aminoglikozid)<br />
(Piperasilin,seftazidim, Sefaperazon,karbapenem + aminoglikozid) (TUS).<br />
Tedavi sırasında direnç (Öz. Kinolon, karbapenem) riski nedeniyle izlenmesi<br />
gereklidir.<br />
P. fluorecens, P. alcaligenes, P. stutzeri klinik örneklerden izole edildiğinde<br />
öncelikle kontaminasyon düşünülerek tekrarlanmalıdır. İntravenöz sıvıları<br />
kontamine ederek sepsis/ yalancı sepsis tablolarına yol açabilirler.<br />
Burkholderia cinsi içinde eskiden Pseudomonas cinsinde yer alan bakteriler<br />
bulunmaktadır.
61<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
B. pseudomallei : Melioidoz denilen kronik , nodüler tutulumlu bir pnömoni<br />
etkenidir.<br />
B. mallei : Ruam etkenidir. Bu ailede hareketsiz oluşu ile diğerlerinden ayrılır.<br />
B. cepacia:Hastane infeksiyonu etkenidir. Kistik fibroz hastalarında kolonize<br />
olabilir.<br />
STENOTROPHOMONAS MALTOPHİLİA:<br />
Önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir. Oksidaz (-) , hareketli bir bakteridir. Farklı<br />
antibiyotik direnci ile göze çarpar. Karbapenemlere doğal dirençli iken kotrimoksazol,<br />
kloramfenikol, siprofloksasine duyarlı bulunması tanıtıcı bir özelliğidir. Tedavide kotrimoksazol<br />
önerilir.<br />
HAEMOPHİLUS<br />
SOLUNUM YOLUYLA İLGİLİ GRAM NEGATİF<br />
ÇOMAKLAR<br />
Küçük, kokobasil tarzında , üremek için X (hemin) ve V(NAD) faktörlerine ihtiyaç<br />
duyan bakterilerdir.<br />
H. İNFLUENZAE<br />
(: Pfeiffer basili) Üremek için hem X hem V faktörüne ihtiyaç duyar. Çukulatamsı<br />
agarda üreyebilir. Kanlı agarda ancak V faktörü üreten bakterilerin (S. aureus,<br />
S. epidermidis, pnömokok,...) kolonileri çevresinde üreyebilir (satellitizm : süt<br />
annelik olayı) (TUS).<br />
Bazı kökenler kapsüllüdür. En virulanı tip b kapsül antijeni taşıyan<br />
kökenlerdir(Hib). Bu kapsül antijeni diğerlerinden farklı olarak pentoz yapısında<br />
şekerlerden oluşmuştur. Kapsül dışında dış membran proteinleri ve IgA proteaz<br />
da virulansdan sorumludur (TUS). Solunum yolları infeksiyonlarında kapsülsüz<br />
kökenlerle infeksiyona sık rastlanır(KOAH alevlenmesi, pnömoni, otit, sinüzit,<br />
bronşit larinogtrakeobronşit...).<br />
Virülans faktörü Biyolojik Etkileri<br />
Pili Epitele yapışma<br />
PSEUDOMONASLARIN VİRÜLANS FAKTÖRLERİ<br />
Kapsül Epitele yapışma (özellikle kistik fibroziste), fagositozun önlenmesi<br />
Endotoksin Sepsis<br />
Ekzotoksin A Protein sentezinin inhibisyonu (EF-2 inhibisyonu, difteri toksisine benzer etki)<br />
Ekzoenzim S Protein sentezinin inhibisyonu<br />
Elastaz Vasküler doku hasarı (ektima gangrenosum etkeni)<br />
Alkalin proteaz Doku hasarı<br />
Fosfolipaz C Doku hasarı<br />
Lökosidin Lökositlerin inhibisyonu<br />
ID:
62<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İnvazif infeksiyonlar ise sıklıkla Hib ile oluşur. Hib menenjiti 6ay- 6yaş arası<br />
çocuklarda en sık pürülan menenjit etkenidir. Selülit, artrit ,... gibi infeksiyonlar<br />
oluşturabilir. Epiglottitin en önemli etkenlerindendir. Bu hastalarda boğaz<br />
kültürü almak kontrendikedir. Etken hemokültürlerle belirlenebilir.<br />
Etken çukulatamsı agarda üretilebilir. Kapsül şişme deneyi ile tanımlanabilir(serotip<br />
a-f).<br />
Kapsül antijenine karşı geliştirilen aşı ile korunulabilir. Menenjit saptandığında<br />
rifampisin kemoprofilaksisi önerilir.<br />
H. AEGYPTICUS<br />
(: Koch-Weeks basili) Konjuktuvit, Brezilya purpurik ateşi etkenidir.<br />
H. DUCREYİ<br />
Yumuşak şankr etkenidir. Genital bölgede ağrılı ülserler oluşturur. Lezyonda<br />
“balık sürüsü” , “tren rayı” diye tanımlanan bakteri kümeleri görülür. Isovitalex<br />
gibi zenginleştiriciler katılmış çukulatamsı agarda uzun sürelerde üreyebilir.<br />
Seftriaksan ve azitromisin seçkin ilaçlardır.<br />
Virülans Faktörü<br />
Yapısal Komponentler Biyolojik Etkiler<br />
PSEUDOMONAS AERUGİNOSA<br />
Kapsül Mukoid exopolisakkariddir; adezindir; antibiotiklerin (aminoglikozidleri) öldürücülüğünü<br />
inhibe eder; nötrofil ve lenfosit aktivitesini baskılar<br />
Pili Adezindir<br />
Lipopolisakkarit (LPS) Endotoksin aktivitesi vardır<br />
Pyosiyanin Silier fonksiyonu bozar; inflamatuar cevabı stimüle eder; toksik oksijen<br />
radikalleri üreterek (hidrojen peroksit, süperoksit, hidroksil radikalleri) doku<br />
hasarına yol açar<br />
Toksin ve Enzimler<br />
Eksotoksin A Protein sentezini inhibe eder; doku hasarına (deri, kornea) yol açar; immunsupresandır<br />
Eksotoksin S Protein sentezini inhibe eder; immunsupresandır<br />
Sitotoksin (lökosidin) Ökaryotik membranlar için sitotoksiktir (lökosit fonksiyonu bozar; pulmoner<br />
mikrovasküler hasara yol açar)<br />
Elastaz Elastin içeren dokuları parçalar (kan damarları, akciğer dokusu, cilt) Kollageni,<br />
immunglobulinleri ve kompleman faktörlerini parçalar<br />
Alkalin proteaz Doku harabiyeti yapar; ınferferon ve tumor nekrozis faktör à'yı inaktive eder<br />
Fosfolipaz C Isıya duyarlı hemolizindir; doku hasarına neden olur; inflamatuar cevabı aktive<br />
eder<br />
Rhamnolipid Isıya dirençli hemolizin; lesitin içeren dokuları harap eder; pulmoner silier<br />
aktiviteyi inhibe eder<br />
ID:
LEGİONELLA PNEUMOPHİLA<br />
63<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Gram (-), zor boyanan bir çomaktır. BCYE agar kullanılan özel besiyeridir.<br />
Soğutma kuleleri, duşlar, su depoları, klimalar kolonizasyon açısından uygun<br />
ortamlardır.<br />
Havalandırma sistemlerini kolonize eder, kontamine su partikülleri ile hava<br />
yolundan bulaşma ile hastalık oluşturur, insandan insana bulaşma olmaz (TUS).<br />
Hastalık Lejyoner hastalığı adını alır. Virulansından Mip proteini adı verilen ve<br />
fagosit içinde çoğalarak makrofajı öldürmeye yardım eden bir yapı sorumludur.<br />
Ağır, mortalitesi yüksek bir atipik pnömoni kliniğine yol açar. Özellikle immünitesi<br />
bozuk kişilerde hastalık oluşur.<br />
Hiponatremi, ishal, beta laktam antibiyotiklere yanıtsızlık, karaciğer<br />
ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasıo gibi bulgular uyarıcı olmalıdır.<br />
Balgam örneğinde lökositler varken bakteri görülmemesi ya da umulandan az<br />
lökosit görülmesi Lejyoner hastalığını düşündürebilir (TUS).<br />
Tanıda özel besiyerlerinde (BCYE agar) üretilebilir. DFA ile boyama, idrarda antijen<br />
tayini ya da antikorlarıyla tanı mümkündür. Eritromisin (+rifampisin) seçkin<br />
tedavidir. Kinolonlar tedavide kullanılabilir(TUS).<br />
BORDETELLA<br />
Gram (-), küçük kokobasillerdir (B. pertussis, B. parapertussis, B. bronchiseptica).<br />
Diğer Bordetella türleri kanlı agar ve Mac Conkey agarda üreyebilirken B. pertussis<br />
ancak özel besiyerlerinde üreyebilir.<br />
B. pertussis : Boğmaca etkenidir. Solunum yolları silialı epiteline yapışarak<br />
lokal hasar ve toksinleri ile sistemik etki ile hastalık oluşturur. Silialı epitele<br />
bağlanmada filamentöz hemaglütinin ve pertussis toksini sorumludur. Pertussis<br />
toksini ADP-ribozun G protein inhibitör bölümüne bağlanarak adenilat siklazın<br />
uyarılmasını sağlar. Ayrıca toksinin lenfositoz oluşturma etkisi de vardır. Bu etki<br />
lenfositlerin lenfoid dokuya girişini engellemesiyle ilgilidir. Ayrıca hipoglisemi de<br />
oluşur (TUS).<br />
Bakteri aynı zamanda adenilat siklaz da yapabilir. Bu iki yapı klinik bulgulardan<br />
ön planda sorumludur.<br />
1 – 2 hafta süren kataral dönemi, paroksismal öksürük nöbetleri ve tipik<br />
atakların izlendiği dönem izler. Bu dönemde öksürükler sırasında kusma ,<br />
subkonjunktival kanama, prolapsus, konvülziyon sıktır. Lenfositoz belirgin<br />
olarak izlenir. Daha sonraki dönemde amfizem, atellektazi gibi komplikasyonlar<br />
da belirlenebilir.<br />
Etken üretilerek tanı konulabilir. Bordet-Gengau, Regan- Lowe besiyerleri<br />
kullanılabilir. Öksürtme plağı riskli olduğundan önerilmez. En ideal örnek<br />
nazofarinksten alınan sürüntüdür.<br />
Direkt floresan antikor (DFA) ile bakteri belirlenebilir. Fitohemaglütinin ya da<br />
toksine karşı antikor yanıtı tanıda faydalıdır.<br />
Aşı korunmada etkilidir. Ciddi MSS bulguları ve en sık olarak febril konvülziyon<br />
gibi yan etkileri vardır. Toksin yapılarını içeren aselüler aşı tercih edilmektedir.<br />
Konvülziyon riski olduğundan aşı erişkinlerde önerilmemektedir. Eritromisin<br />
tedavide hastalık süresini kısaltmak ve kemoprofilaksi amacıyla kullanılabilir.
64<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
HAYVANSAL KAYNAKLARLA İLGİLİ GRAM NEGATİF<br />
ÇOMAKLAR<br />
BRUCELLA CİNSİ<br />
Bruselloz (Malta humması) bir zoonozdur ve B.abortus (sığır), B. melitensis<br />
(koyun-keçi), B. suis (domuz), B. canis (köpek) en sık etkenlerdir (TUS).<br />
Ülkemizde en sık B. melitensis etkendir. Bakteriler küçük, Gram (-)<br />
kokobasillerdir. Zengin besiyerlerinde ürer. B. canis dışındakiler A ve M antijenlerine<br />
değişik oranda sahiptirler. Dolayısıyla B . canis serolojik olarak rutin testlerle<br />
saptanamaz. Virulansı hücre içinde yaşayabilmesine bağlıdır ve bir ekzotoksini<br />
tanımlanmamıştır (TUS).<br />
Bruselloz bir zoonozdur. Bakteriler hayvanlarda plasenta ve meme bezlerinde<br />
yerleşebilirler. Hayvanlarda plasentada bulunan eritriol bakterinin gelişmesini<br />
uyarır, hayvanlarda düşüklere yol açmaktadır (yavru atma hastalığı). Sağlıklı<br />
hayvanların sütlerinde bol miktarda bulunabilir. İnsana ülkemizde ensık olarak<br />
kontamine süt ve süt ürünleri (taze peynir, krema,...) ile bulaşır. Nadiren<br />
inhalasyon, kontamine et ile bulaşabilir. Veterinerlere, hayvancılıkla uğraşanlara<br />
direkt deri yolu ile bulaşabilir. Laboratuvar kaynaklı infeksiyonlar arasında<br />
ilk sırada yer alır.<br />
Bakteri kana karışarak retiküloendotelyal sistemi tutar. Yaklaşık 2-3 hafta sonra klinik<br />
bulgular görülmeye başlanır. Ateş, halsizlik, terleme, eklem ağrıları sıklıkla vardır.<br />
Artrit, epididimoorşit, spondilit sık klinik tablolardır. “Ondülan ateş” oluşturabilir.<br />
Nadir fakat öldürücü olabilen klinik tablolar endokardit ve meningoansefalittir.<br />
En sık komplikasyon osteomiyelit iken en öldürücü komplikasyon endokardittir<br />
(TUS). Komplikasyonlar: İskelet sistemi(en sık), GİS (hepatit), Genitoüriner sistem<br />
(Epididimoorşit, nefrit, pyelonefrit), sinir sistemi, (meningoensefalit,myelit, kr<br />
yorgunluk sendromu,gullian barre, parestezi, depresyon) (nörobruselloz BOS<br />
Ak tayini tanıda önemli), KVS (Brusellozdan en sık ölüm nedeni endokarditttir.<br />
Sıklıkla aort kapağı tutulur.), Hematolojik (Kc ve dalak apsesi, anemi, lokopeni,<br />
trombositopeni, pansitopeni gibi) komplikasyonlar görülebilir<br />
Etkeni üretmek tanıyı koydurur. Kan ya da daha iyisi kemik iliği örneklerinde<br />
üretilebilir. Eski hemokültür sistemlerinde geç ve güç ürerken yeni sistemler 7 günde<br />
üretebilmektedir. Klinikte en sık serolojik tanı kullanılır. Wright tüp aglütinasyon<br />
deneyi ya da Rose –Bengal lam aglütinasyon deneyi kullanılabilir (TUS).<br />
Ayrıca bruselloz tanısında IgG sınıfı antikorların varlığı ve izlenmesi daha<br />
değerlidir. Bunun için 2-merkaptoetanollü Wright deneyi kullanılarak IgM<br />
sınıfı antikorlar uzaklaştırılabilir.<br />
Tedavide doksisiklin+rifampisin, tetrasiklin+ streptomisin, kinolonlu<br />
kombinasyonlar, Kotrimaksazollü kombinasyonlar kullanılabilir. Wright<br />
aglütinasyon: Tedavi brusella: Brusella tedavisinde klasik tedavinin dışında 7 yaş<br />
altında rifam+kotrimoksazol uygulanır.<br />
Endokardit olgularında tetrasiklin+streptomisin+kotrimoksazol 6hft+kapak<br />
replasmanı uygulanır.
BORDETELLA PERTUSSİS TARAFINDAN ÜRETİLEN TOKSİNLER<br />
65<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
En az 6 hafta tedavi sürmelidir. Gebelerde tedavide ko-trimoksazolrifampisin<br />
kombinasyonu önerilmektedir. Nörobruselloz varlığında<br />
rifampisin+3. kuşak sefalosporin önerilebilir. En sık ölüm nedeni<br />
endokardittir, en sık aort kapağı tutulur ve kapak değişimi endikasyonu<br />
vardır.<br />
YENSİNİA<br />
Y. pestis<br />
Vebanın etkenidir. Virulansını hücreiçi çoğalma yeteneğini sağlayan birçok<br />
yapı sağlar. Bunlar arasında antifagositik protein kapsül (major virulans<br />
faktörü) (Fraksiyon 1: F1) , dış zar proteinleri (Yops), V ve W antijenleri, pestisin-<br />
1, koagülaz, fibrinolizin gibi enzimleri sayılabilir. Kalsiyum varlığının, hemin<br />
depolama yeteneğinin de virulansla ilişkisi belirtilmiştir.<br />
Bakteri infekte pirelerin insanı sokması ile bulaşır. Kemirgenlerin<br />
doğal hastalığıdır. Akciğer (AC) vebasında insandan insana bulaş olasıdır.<br />
Oluşturduğu kliniğe göre bubonik veba (hıyarcık vebası), AC vebası ve<br />
veba sepsisi tanımlanmıştır.<br />
Örnekte bakteriler kutupsal boyanma özellikleriyle tanınabilirler.<br />
Besiyerlerinde 28-30 C ‘de iyi üreyen bakteriler hareketsizdir. Hayvan deneyi<br />
(fare-kobay inokülasyon) ile tanımlanabilir.<br />
Seçkin ilaç streptomisindir. Gentamisin, kloramfenikol, tetrasiklin<br />
kullanılabilir.
66<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Y. pseudotuberculosis:<br />
Normalde pek çok hayvanda bulunan, insana bulaştığında enterokolit,<br />
apandisit benzeri tablo oluşturur. Biyokimyasal özellikleri, V ve W antijenleri<br />
varlığı ile Y. pestise yaptığı hastalıklarıyla Y. enterocoliticaya benzer.<br />
Y. enterocolitica :<br />
Çevrede, hayvanlarda yaygın olarak bulunur. Bazı ülkelerde önemli enterokolit<br />
etkenlerinden biridir. +4 C’de üreyebilir ve soğuk besinlerle ya da kan<br />
ürünleriyle bulaşabilir. Enterokolit, mezenter lenfadenite bağlı akut<br />
apandisit tablosunu taklit eden ishal oluşumu tipiktir. Eksüdatif farenjitin<br />
etkenlerinden biridir. İmmünitesi baskılanmış kişilerde bakteriyemi/sepsis<br />
oluşturabilir. Barsak infeksiyonu sonrası reaktif artrit, Reiter sendromu,<br />
eritema nodosum yapabilir.<br />
FRACİELLA TULARENSİS<br />
Tularemi etkenidir. Tularemi “ avcı hastalığı “ olarak da isimlendirilen bir<br />
zoonozdur. Etken küçük, Gram ile iyi boyanmayan bir bakteridir. Bakteri<br />
kemirgenlerle direkt temas ya da inhalasyonla , bazen kenelerin sokması<br />
ile bazen de kontamine su ile bulaşabilmektedir. Virulansından hücreiçinde<br />
yaşayabilme yeteneği sorumludur.<br />
Bakterinin vücuda girdiği yerde 3-5 günlük kuluçka sonrası lezyonlar oluşur. En sık<br />
(% 75-85) ülseroglandüler form görülür. Daha sonra glandüler, oküloglandüler<br />
(konjuktiva), orofaringeal (tonsillofarenjit) formlar görülebilir. İnhalasyonla<br />
alındığında pnömoni oluşabilir (laboratuvar infeksiyonu).<br />
Etken üretilerek tanı konulabilir. DFA ile tanınabilir. Serolojik tanı olasıdır.<br />
Tedavide streptomisin ve gentamisin seçkin ilaçlardır.<br />
PASTURELLA MULTOCİDA<br />
Kedi, köpek ısırıkları sonrası gelişen infeksiyonlarda önemli etkenlerdendir<br />
(TUS). KOAH hastalarında akut alevlenmeye yol açabilir. Nadiren sistemik<br />
infeksiyon oluşturabilir. Kapsülü, fimbria, nöraminidaz ve hyalüronidaz ile hastalık<br />
oluşturur. Penisiline duyarlı bulunması ayrımda kullanılan bir özelliğidir.<br />
MYCOBAKTERİLER VE ACTİNOMYCESLER<br />
Bu bakteriler aerop, sporsuz, hareketsiz, özel hücre duvarı yapısına sahip, aside dirençli<br />
boyanan bakterilerdir.<br />
Kalın hücre duvarında içte peptidoglikan tabaka, bunun çevresinde arabinogalaktanmikolik<br />
asit tabakası ve en dışta serbest yağlar (mikozit, kord faktörü, balmumu,...) ve<br />
bunlarla bağlı durumda polipeptidler (PPD) bulunur. Bu kalın, lipidden zengin(%60) hücre<br />
duvarı yavaş üremelerinin, antiseptiklere daha dirençli olmalarının da nedenidir.<br />
Hücre duvarındaki mikolik asitler hücre duvarının en önemli lipididir ve aside dirençli<br />
boyanmayla ilgilidir. Kord faktörü (trehaloz dimikolat); bakterilerin klinik örneklerde<br />
kümeler oluşturması ile belirlenir ve virulans faktörüdür. Kord faktörü olmayan bakteriler<br />
virulansını ileri ölçüde kaybederler (TUS).
67<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Mikozitler hidrofobik özelliklerinden sorumludur ve fagozom-lizozom birleşmesini<br />
önleyerek etkili olurlar.<br />
Polipeptidler hücresel immüniteden sorumludur ve bunlar (PPD) kullanılarak hücresel<br />
duyarlılık varlığı araştırılabilir (TUS). Balmumu yapısı (arabinogalakton) (wax D) bağışıklık<br />
yanıtını şiddetlendiren Freund adjuvanı yapısında bulunur.<br />
Polisakkaridler ise makrofajlardan TNF-alfa salınımını uyarırlar, erken hipersensitivite<br />
oluşumuna neden olabilirler.<br />
M. TUBERCULOSİS<br />
Tüberküloz etkenidir. Yavaş üreyen (18 saatte bir bölünme) , zorunlu aerop bir<br />
bakteridir. Aside dirençli özelliği özel boyamalar (Erlich-Ziehl-Nielsen: EZN)<br />
ile gösterilebilir. Löwenstein-Jensen besiyeri ya da agar bazlı Middlebrok<br />
besiyerleri en çok kullanılan besiyerleridir. Bu amaçla bazı deterjanlar, %4 NaOH<br />
en sık kullanılır. M. tubercülosis ürediğinde ortama niasin salar ve niasin testi ile<br />
diğerlerinden ayrılabilir.<br />
İnsana bulaşma damlacık infeksiyonu ile solunum yoluyla olur. İlk olarak<br />
akciğerlere, orta-alt loblara yerleşir. Burada bir makrofaj tarafından alınır. Burada<br />
fagozom-lizozom birleşmesini önleyen bir sistemle korunur. Bu aşamada savunma<br />
sistemi çok güçlü ise bakteri temizlenebilir. Fakat üremeye devam ederse diğer<br />
makrofajlar da infekte olurlar. Yaklaşık 4 hafta sonra hücresel bağışık yanıt<br />
hem de gecikmiş tipte aşırı duyarlılık (PPD +) gelişir. Bu süreçte basil sayısı az<br />
ise tamamen temizlenebilir. Akut dönmede akciğerlerde eksüdatif bir lezyon gelişir.<br />
Bu primer eksüdatif lezyon (Gohn odağı) ve drene olduğu lenf bezine beraberce<br />
Gohn kompleksi denir.Bu evrede basil çoğalması kontrol edilemezse primer<br />
tüberküloz kliniği gelişebilir. Daha sonra bu bölgelerde dev hücreler (füzyona<br />
uğramış makrofajlar: Langhans hücreleri) , bu hücrelerin ortasında kazeifikasyon<br />
nekrozu, çevresinde eiteloid hücrelerle sarılmış granülomlar oluşur (tüberkül).<br />
Kazeöz dokuda yıllarca basiller canlı halde , çoğalmadan kalabilirler (dormant<br />
basiller). Tüberküllerden kan yoluyla basil tüm dokulara yayılabilir. Bu dokularda<br />
yıllar boyunca kalarak sonrasında reaktive olarak yayılabilir. Bronşa açılırsa diğer<br />
insanlara, akciğerin diğer alanlarına ya da sindirim sitemine yayılabilirler. Sonraki<br />
bir dönemde (en az 5 yıl sonra) immünitedeki bozulma sonucu reaktivasyon<br />
tüberkülozu gelişir. Reaktivasyon genelde akciğerlerin apeksinde (Simon<br />
odakları), uzun kemik metafizinde, beyin, böbrek gibi oksijenlenmenin en yoğun<br />
olduğu bölgelerde izlenir. Klinik tablolar çok geniş bir yelpazede izlenebilir.<br />
Akciğer tüberkülozu (post primer)<br />
- Milier tüberküloz: Hematojen yayılım sonrası organlarda darı<br />
tanesi tarzında tutulumla karakterizedir. Göz dibinde (koroidal<br />
tüberkül), yüksek rezolüsyonlu AC tomografisi (HRCT) ile akciğer<br />
incelemesinde milier odakların görülmesi, KC ve kemik iliğinden<br />
yapılacak incelemelerde granülomatöz odaklar saptanabilir. PPD<br />
(-) olabilir.<br />
- Plevra tüberkülozu : Eksüdatif plörezinin en sık nedeni<br />
tüberkülozdur. Sıvıda basil gösterilebilmesi zordur, plevra biopsisi<br />
önerilir.
68<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
- Tüberküloz menenjit: Kronik menenjitlerde en sık etkendir. Bazal<br />
tutulum yapar,kafa çiftleri (6., 4. sinir) felçleri sıktır. BOSda şeker ve<br />
tuz oranları düşük bulunur. EZN ile görülme oranı % 10-20’dir. Bekletilen<br />
BOS içinde fibrin artışından dolayı örümcek ağı tarzında yapı görülür.<br />
- Renal tüberküloz: Steril piyüri ve hematüri ile karakterizedir. Sabah ilk<br />
idrar incelemeleri tanıda faydalıdır. Genitoüriner sistemde en sýk böbrek<br />
tutulum olur. Genital sistemde ise erkeklerde en sýk epididim, kadýnlarda<br />
tuba tutulum görülür.<br />
- Kemik-eklem tüberkülozu: En sık vertebra tutulur (Pott hastalığı).<br />
- Lenf bezi tüberkülozu (scrofuloderma) : En sık servikal lenflerde<br />
meydana gelir.<br />
- Barsak tüberkülozu: En sık ileum ve ileoçekal bölge tutulur. Bazen M.<br />
bovis’in pastörize edilmemiş süt ile bulaşmasıyla gelişebilir.<br />
- Deri tüberkülozu: lupus vulgaris; Bunlar dışında hemen tüm organ ve<br />
dokularda hastalık oluşturabilir.<br />
Tanı<br />
Etkenin gösterilmesi ve üretilmesi en temel yaklaşımdır. EZN, Kinyoun<br />
yöntemiyle boyanan örneklerde bakteri görülebilir.<br />
Kültür için Löwenstein-Jensen, Middlebrook besiyerlerine ekim ile<br />
tipik sarı koloniler 2-4 haftada görülebilirse de negatif sonuç için 6 – 8 hafta<br />
beklemek gereklidir.<br />
Lusiferaz testi ise direnç varlığını birkaç günde gösterebilecek bir testtir.<br />
PPD infeksiyonun ilk 4 haftasında pozitifleşir. Aşırı duyarlık<br />
reaksiyonudur. BCG aşısı ve atipik mikobakterilerle çapraz reaksiyon<br />
oluşabilir. Milier tbc, Tbc menenjit gibi ağır klinik tablolarda,<br />
immünsüpresyon hallerinde, kızamık, kabakulak gibi infeksiyonlarda<br />
, canlı virus aşısı uygulaması sonrasında negatifleşebilir. Serolojik tanı<br />
faydalı bulunmamıştır.<br />
Tedavi<br />
Mutlaka kombine tedavi ve uzun süreli tedavi uygulanmalıdır. Birinci<br />
seçenek ilaçlar ; izoniazid (INH), rifampisin, pirazinamid, etambutol<br />
ve streptomisindir. Etkileri ve önemli özellikleri tabloda gösterilmiştir.<br />
İki ya da daha fazla birinci seçenek ilaca direnç çoklu direnç olarak adlandırılır<br />
ve ciddi bir sorun oluşturur. Bu durumun en önemli nedeni yeterli tedavi<br />
uyumu (kompliyans) olmamasıdır. Bu tür hastalar çok fazla kişiye bu<br />
bakterileri yayabilme potansiyeline sahiptirler.<br />
MÝKOBAKTERÝLER VE İLGÝLÝ ORGANÝZMALAR<br />
Cins Anaerobik Aside dirençli Morfolojik Özellikler<br />
Actinomyces Evet Hayır Çomak, filament, bazen dallı<br />
Corynebacterium Hayır Hayır Çomak<br />
Mycobacterium Hayır (zorunlu aerob) Evet Çomak (hafif kıvrık ya da düz)<br />
Nocardia Hayır Kısmi Çomaklara ayrılan filament yapıda<br />
ID:
Ýlaçlar Aktif çoðalan<br />
hücre dýþý<br />
bakterilere<br />
bakterisidal<br />
etki<br />
ANTİTÜBERKÜLOZ İLAÇLAR<br />
Asit pH’da<br />
yavaþ<br />
çoðalan<br />
hücreiçi<br />
bakterilere<br />
etki<br />
Nötr pH’da<br />
yavaþ<br />
çoðalan<br />
hücredýþý<br />
bakterilere<br />
etki<br />
Rifampisin + + + Hepatit, febril<br />
reaksiyon,...<br />
INH + + - Periferik nörit,<br />
hepatit, aþýrý<br />
duyarlýk, ...<br />
Streptomisin + - - Ototoksisite,<br />
nefrotoksisite<br />
Pirazinamid - + - Hepatotoksisite,<br />
hiperürisemi<br />
69<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Yan etki Diðer<br />
Ýlaçlarla etkileþimi<br />
ve vücut sývýlarýný<br />
boyamasý<br />
hatýrlamak gerekir<br />
Nörit profilaksisi<br />
için pridoksin<br />
kullanýlýr<br />
ÝM, kaviteli<br />
lezyonlarda çok<br />
etkili<br />
Potansiyel<br />
dirençlilerin<br />
eliminasyonunda<br />
etkilidir<br />
Etambutol Bakteriyostatik Optik nörit Dirençli mutant<br />
geliþimini önlemde<br />
faydalýdýr.<br />
Korunma<br />
Korunma amacıyla geliştirilen aşı (BCG: Bacille Calmett-Guerin; zayıflatılmış<br />
bir M. bovis suşudur) koruyuculuğu % 0-80 arasında değişir. Aşının çocukluk<br />
çağı tüberkülozunda ağır klinik tabloları önlediği düşünülmektedir. İnsidensin<br />
az olduğu ülkelerde aşı rutin kullanılmaz ve PPD ile izlenen ve (+) bulunan<br />
olgularda INH profilaksisi uygulanır. Bu uygulama AC tbc ile temas sonrası<br />
kişilere , immunsuprese PPD(+) hastalara da önerilir.<br />
M. LEPRAE<br />
Cüzzam (: lepra, Hansen hastalığı) etkenidir. Yapay besiyerleri ve hücre<br />
kültürlerinde üretilememiştir. Optimal olarak 30 C’de ürediğinden dış yüzeylerde<br />
etkin olur. Bulaşma hastalarla uzun süreli temasla olmaktadır. Deri histiyositleri,<br />
endotel, Schwan hücrelerini infekte ederek hücre içinde çoğalır. Kuluçka<br />
süresi 2-4 yıldır. Kişinin hücresel immünite durumuna göre farklı bulgular ve klinik<br />
bulgular belirlenir. Klinik bulgular her iki uç arasında farklı görüntüde izlenebilir.<br />
Mycobacterium lepra tanısında hastaların doku salgılarından ve özellikle burundan<br />
yapılan sürüntülerden yapılan EZN boyamada monositler içinde(lepra hücresi)<br />
veya dışında çalı demeti şeklinde görülürler. Tedavi en az 2 yıl sürmelidir. Şiddetli<br />
ENL tablosunda talidomid kullanılabilir.
70<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
NOCARDİA<br />
Dallanan , aerop Gram (+) çomaklardır. Çevrede yaygın olarak bulunup insanda<br />
eksojen infeksiyonlara yol açarlar. Aside dirençli boyanırlar (TUS). Daha az<br />
yoğun bir asitle (%1 sülfirik asit) aside dirençli boyanma özelliği daha iyi gösterilir.<br />
N asteroides genelde akciğer, beyin gibi organları tutarken N. brasiliensis sıklıkla<br />
madura ayağı etkeni olarak belirlenir (TUS). Tedavide sulfonamidler, kotrimaksozol<br />
kullanılır.<br />
MYCOPLASMALAR<br />
Hücre duvarı olmayan, serbest yaşayabilen en küçük mikroorganizmalardır.<br />
Tüm pasajlarında ortam şartlarına bağlı olmadan hücre duvarı olmadan üreyebilir<br />
(bakterilerin L- formlarından farkı) (TUS). Zar filtrelerden, bakteri filtrelerinden<br />
geçebilirler (TUS). Sitoplazma zarında sterol bulunur. Üreyebilmek için ortamda sterol<br />
olması gereklidir. Uygun besiyerlerinde M. hominis “sahanda yumurta” , Ureaplasma<br />
ürealyticum yıldız şeklinde koloniler oluşturur. Hücre yüzeyine yapışırlar ve hücre içine<br />
girmeden hastalık tablolarına neden olabilirler.<br />
M. PNEUMONİAE<br />
Primer atipik pnömoninin en sık etkenidir (TUS). Trakeobronşit, farenjit<br />
yapabilir. Bu tablolara kulak zarı inflamasyonu (myringitis) eşlik edebilir. Genelde<br />
atipik pnömoni hafif seyirlidir, çocuk ve genç erişkinleri tutar. Hemolitik anemi,<br />
Raynaud fenomeni, Stevens-Johnson sendromu gibi komplikasyonlar gelişebilir.<br />
Tanıda kültür 2 – 6 hafta sürebildiği için kullanılabilir. Serolojik tanıda soğuk<br />
aglütininler (+) bulunabilir. Fakat bu test nonspesifiktir. Mycoplasma tedavisinde<br />
tetrasiklin, eritromisin, kinolonlar (Ürojen infeksiyonlarda), azitromisin kullanılır.<br />
Beta-laktamlar etkisizdir.<br />
M. HOMİNİS<br />
Normal ürogenital florada bulunmaktadır. Postpartum ateş, piyelonefrit, pelvik<br />
inflamatuar hastalıkla ilişkisi belirlenmiş olup diğer klinik tablolarla da ilişkili<br />
olabileceği düşünülmektedir. Kültürde 1 – 4 günde üretilebilir.<br />
M. GENİTALİUM<br />
Non – gonokoksik üretritten sorumlu tutulmaktadır.<br />
U. ÜREALYTİCUM<br />
Üretrit, prostatit , PIH etkenidir. Üre içeren besiyerinde üreaz enzimi etkisiyle<br />
besiyerini kırmızıya dönüştürerek ürer (TUS). İdrarda taş oluşumuna zemin<br />
hazırladığı düşünülmektedir. Normal florada da bulunabileceğinden üremeleri<br />
değerlendirmek zordur.<br />
Hücre duvarı sentezi yapan antibiyotikler etkisizdir.
LEPRA FORMLARININ ÖZELLİKLERİ<br />
Lepramatöz Tüberküloid<br />
71<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Deri ve sinir Sayı ve yayılım Yaygın Bir ya da birkaç bölge, asimetrik<br />
Deri lezyonları<br />
Tanım<br />
Sınırın keskinliği<br />
Sınırın deriden kabarıklığı<br />
Renk<br />
Koyu deri<br />
Açık deri<br />
Yüzey<br />
Merkezi iyileşme<br />
Ter ve kıl gelişimi<br />
Duyu kaybı<br />
Keskin değil<br />
Kabarık değil<br />
Hafif hipopigmentasyon<br />
Hafif eritem<br />
Düzgün, parlak<br />
Yok<br />
Geç dönemde bozulur<br />
Geç (yanma tarzında)<br />
Periferik sinirlerde kalınlaşma Yok Var<br />
Keskin<br />
Sık<br />
Basil (Bakteriyel indeks) Çok sayıda (5 veya 6’dan fazla) Yok (0)<br />
Doğal sonuç İlerleme İyileşme<br />
Hücresel immün yanıt Zayıf Güçlü<br />
Serum immünglobülin miktarı Poliklanal hipergamaglobülinebi<br />
Belirgin hipopigmentasyon<br />
Bakır rengi veya kırmızı<br />
Kuru, kepekli<br />
Yaygın<br />
Başlangıçta bozulur<br />
Erken ve bariz<br />
Normal<br />
Bulaştırıcılık Yüksek Düşük<br />
Langhans hücreleri Yok Var<br />
Virchow hücreleri Var Yok<br />
Lepromin deri testi Nefatif Pozitif<br />
Tedavi Dapson + Rifampisin + klafazimin<br />
Diğer dokular Üst solunum yolu mukozası, göz,<br />
testisler, kemikler, kas<br />
SPİROKETLER<br />
Dapson+Rifampisin<br />
İnce duvarlı, esnek, spiral çomaklardır. Prokaryotik nükleer yapı, stoplazma, stoplazma<br />
zarı ve hücre duvarından oluşan yapı protoplazma borusu adını alır. Protoplazma<br />
borusu ile dış örtü arasında 2-100 kadar periplazma kamçıları(:dingil telleri)<br />
bulunur. Bunlar bakteri kamçılarına benzer bir yapı gösterirler. Bu yapılarla ileri-geri,<br />
burgumsu hareketler yapabilirler. Başlıca 3 cins önemlidir:<br />
- Treponema: Çok ince, sık kıvrımlı yapılardır. Sadece karanlık alanda<br />
görülebilirler.<br />
- Leptospira: Çok ince, uçları kıvrık bakterilerdir. Sadece karanlık alanda<br />
görülebilirler.<br />
- Borrelia: Nisbeten daha kalın, 3-10 kıvrımlı bakterilerdir.<br />
Yok<br />
ID:
72<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
TREPONEMA PALLİDUM<br />
Frengi<br />
Sifiliz etkenidir. Kültürü yapılamamıştır. İnsandan insana cinsel ilişkiyle<br />
(yakın temasla) bulaşır. Fetusa intrauterin bulaşabilir. Nadiren transfüzyonla<br />
bulaşma olabilmektedir. Dış membran proteinleri ile konak hücreye yapışır.<br />
Hyalüronidaz aktivitesi de virulanstan sorumlu olabilir. Yaptığı lezyonlarda en<br />
sık izlenen patolojik bulgu, obliteratif endarterittir. En çok vaso vasorumlar<br />
tutulmakta ve yoğun plazma hücresi infiltrasyonu izlenmektedir (TUS).<br />
Sifilizin Evleri<br />
Primer sifiliz<br />
Vücuda girdiği yerde 2-10 haftada önce papül, sonra ağrısız bir<br />
ülser gelişir (şankr). Şankr kendi kendine iyileşir ve sonra hematojen<br />
yayılma sonucu klinik tablolar ortaya çıkar (sekonder sifiliz). Hepatit,<br />
menenjit, lenfadenopatiler (epitroklear lenfadenopati), yaygın<br />
deri döküntüleri (rozeol) (pek çok şekilde olabilir), kondiloma<br />
lata, ağız içinde plak müköz sık rastlanan klinik bulgulardır.<br />
İlk iki dönem deri ve mukoza lezyonlarında bol miktarda bakteri<br />
belirlenebilir.Bu dönem sonunda latent dönem gelişir. Klinik bulgular<br />
ortadan kaybolur. Bu grupta % 20-25 olguda relapslar gözlenmektedir.<br />
Bu dönemde intrauterin bulaş ya da transfüzyonla bulaş oluşturabilirler.<br />
Geç dönemde (yaklaşık 3-5 yıl sonra) kronik dönem lezyonları ortaya çıkar<br />
(tersiyer sifiliz). Bu lezyonlar bakteri içermez ve gom olarak tanımlanan<br />
spesifik granülomatöz odaklardır (TUS). Geç dönemde kardiovasküler<br />
tutulum en sık arkus aortadadır ve aortit, anevrizmalar, aort<br />
yetmezliği gelişir. Nörosifiliz tablosunda kişilik bozuklukları, paralizi<br />
jeneral, hallüsinasyonlar, ... ortaya çıkabilir. Argyl-Robertson pupillası<br />
izlenir. Medulla spinalis arka kökleri tutulumunda tabes dorsalis<br />
ortaya çıkar, Romberg bulgusu (+) tir.<br />
Konjenital sifiliz:<br />
Genelde erken dönem hastalarından ve 4 aydan sonra bebeğe bulaş<br />
olmaktadır. Bulaş sonucu abortus, ölü doğum oluşabilmekte yada erken<br />
konjenital sifiliz ya da latent infeksiyon oluşabilir. İlk 3-7 haftada sifilitik<br />
nezle ile başlayan, hepatomegali, deri döküntüleri, anemi, pnömoni,<br />
bilateral koriyoretinit, iskelet sistemi bulgularıyla karakterize bir klinik<br />
belirir. Ölüm görülebilir.<br />
Latent konjenital sifiliz genelde adölasan çağda beliren klinik bulgularla<br />
belirlenir. İnterstisyel keratit, nörosifiliz, yüksek damak, Hutchinson triadı<br />
(Hutchinson dişleri+int keratit+8. sinir tutulumu), kılıç kını tibia sık<br />
bulgulardandır.<br />
Taný<br />
Tanıda primer, sekonder ve konjenital sifilizdeki lezyonlardan karanlık saha<br />
incelemesi faydalıdır. Ağız içi lezyonlar uygun değildir. Serolojik tanıda nontreponemal<br />
testler ve trepanomal testler kullanılır.
73<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Nontrepanomal testler reagin antikorları saptar ve spesifik değildir:<br />
VDRL, RPR. Trepanomal testler ise spesifiktir ve doğrulamada kullanılır:<br />
TPHA, FTA-ABS, TPImmobilizasyon,.... VDRL titreleri konjenital sifiliz<br />
tanısında ve tedavi başarısını izlemede kullanılır. Spesifik testler ise<br />
ömür boyu (+) kalabilir.<br />
Ayrıca BOS’da araştırılabilen tek antikor VDRL’dir ve nörosifiliz<br />
tanısında faydalıdır. Primer dönmede serolojik testlerin negatif olabileceği<br />
unutulmamalıdır. Antikorlar şankrdan 2-3 hafta sonra belirginleşirler.<br />
Konjenital sifiliz tanısında FTA-ABS IgM ‘de kullanılabilir.<br />
Tedavi<br />
Tedavide penisilin tercih edilir. Bazen tedaviyi takiben endotoksinlerin<br />
salınımına bağlı olduğu düşünülen Jarisch-Herxheimer tepkisi gelişebilir.<br />
Tetrasiklin diğer bir alternatiftir.<br />
T. pallidum spp endemicum ........ Bejel (non-veneral, ağız içi yara ve gom)<br />
T. pallidum spp pertenue ....... Yaws (cilt lezyonlarına temasla bulaşır. Sonra kemik, cilt ve lenfatiklerde granulomatoz lezyon)<br />
T. carateum .................................Pinta (sadece deri tutlur)<br />
Treponema vincenti.......Vincent anjini<br />
TEDAVİ EDİLMEYEN SİFİLİZDE KLİNİK EVRELER
74<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Diyagnostik Test Kullanılan Metod<br />
SİFİLİZ İÇİN DİYAGNOSTİK TESTLER<br />
Mikroskop Karanlık olan mikroskobisi Fluoresan antikor testi (FAT)<br />
Kültür Üretilemez<br />
Seroloji<br />
LEPTOSPİRA<br />
Nontreponemal testler<br />
• Venereal Disease Research Laboratory (VDRL)<br />
• Rapid plasma rengin (RPR)<br />
Treponemal testler<br />
• Fluorescent treponemal antibody absorption (FTA-ABS)<br />
• T.Pallidum için mikrohemaglutinasyon testi (MHA-TP)<br />
İnce, çok kıvrımlı , ancak karanlık sahada görülebilen, uçları kıvrık spiroketlerdir.<br />
Farelerin idrarı ile kirlenmiş sularda, kanalizasyonda yaşayabilir ve insana<br />
bulaşma bu sularla temas ile gerçekleşir. İnsanda hastalık oluşturan en önemli<br />
tür L. interrogans olarak kabul edilmekte diğer türler bunun serovarları olarak<br />
anılmaktadır.<br />
Anikterik form grip gibi başlar, ateş, miyalji, frontal baş ağrısı, karın ağrısı ile<br />
devam eder (bataklık humması, yedi gün humması) .<br />
İkterik form (Weil hastalığı), sıklıkla icterhaemorrhagiae serovarı ile oluşur. Akut<br />
hepatit kliniğinde nötrofilik lökositoz varlığında CPK artışında akla gelmelidir. Tanı<br />
leptospiraların karanlık sahada görülmesi, kültürleri ama çoğu kez serolojik olarak<br />
konulur. Mikroaglütinasyon (MAT) en sık kullanılan testtir.<br />
Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Hafif olgularda ampisilin, doksisiklin<br />
kullanılabilir.<br />
BORRELIA<br />
Mikroaerofilik, üretilmeleri zor, daha kalınca, az kıvrımlı spiroketlerdir. Giemsa<br />
ile boyanabilirler.<br />
B. recurrentis ;<br />
Epidemik dönek ateşe yol açar. Epidemik tip insana bitlerin ısırması<br />
ile bulaşır. Tek konak insandır. Endemik dönek ateş ise bir zoonozdur.<br />
İnsana kenelerle bulaşır ve birçok Borrelia türü etken olabilir. B. reccurentisin<br />
en önemli özelliği antijenik değişiklikler ile savunma sisteminden kaçışı<br />
ve bunun sonucu tekraralyan ateş ataklarıdır. Tanı klinik bulgular, tekrarlayan<br />
ataklar varlığı ve periferik yaymada Giemsa ile spiroketlerin görülmesi ile<br />
konulur. Seçkin ilaç tetrasiklindir.<br />
B burgdorferi;<br />
Lyme hastalığı etkenidir. Kenelerle insana bulaşır.<br />
Hastalık kene ısırığından yaklaşık 7 gün sonra ısırık yerinde tipik bir lezyon<br />
gelişmesi ile başlar. (eritema kronicum migrans). Bakteri bu lezyondan<br />
gösterilebilir ve izole edilebilir. Lezyon kendiliğinden iyileşebilir.<br />
ID:
CHLAMYDİA<br />
75<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İkinci dönemde, nörolojik tutulum(Bell paralizisi,...), ansefalit, artraljiartrit<br />
(en sık tablo) , miyozit, KVS tutulumu (AV bloklar, perikardit,<br />
miyokardit, ...) görülebilir. Bannwarth sendromu (Bell paralizisi+<br />
meningoradikülonevrit ) en sık nörolojik bulgudur. Hafif bulgularla giden<br />
bir menejit belirlenebilir. Üçüncü evrede kronik atrofik dermatit (akrodermatitis<br />
kronika atroficans), morfea lezyonları oluşabilir.<br />
Tanıda spiroketleri göstermek olasıdır fakat güçtür. Tanıda en çok ELİSA, IFA ile<br />
antikor tayini faydalıdır. İlk dönemde doksisiklin, penisilin ya da amoksisilin,<br />
ileri evrelerde bu ilaçlar ya da seftriakson uygun tedavi seçenekleridir.<br />
CHLAMYDİA VE RİCKETTSİAELAR<br />
Zorunlu hücre-içi bir bakteri ve enerji parazitidir. Hücre duvarında<br />
peptidoglikan bulunmaz. Hem DNA hem RNA içermeleri ile bakteri olarak<br />
tanımlanmışlardır. Üremeleri farklı bir mekanizma ile olur.<br />
C. TRACHOMATİS<br />
Farklı serovarlarıyla farklı klinik tablolar oluşturur.<br />
- A – C serovarları : Trahom<br />
- D – K serovarları : Non-gonokoksik üretrit, servisit, epididimit, servisit<br />
Erişkinde inklüzyonlu konjuktuvit<br />
Yenidoğanda konjuktuvit, pnömoni<br />
- L 1-3 serovarları : Lenfogranüloma venerum (LGV)<br />
Trahom tüm konjunktivayı kaplayan yaygın, folliküler bir konjuktuvittir. Oluşan<br />
skarlar zamanla kornea ülserasyonları ve pannus denilen tipik yanıtı oluşturarak<br />
körlüğe neden olabilir.<br />
C. trachomatis, özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel temasla bulaşan hastalıkların<br />
önemli etkenlerinden biri konumuna gelmiştir. Erkekte non-gonokoksik<br />
üretrit, post-gonokoksik üretrit ve epididimitin en sık nedenidir. Ayrıca<br />
bu infeksiyonlarla Reiter sendromu da gelişebilmektedir. Kadınlarda çoğu<br />
asemptomatiktir. İnfekte doğum kanalından geçen bebeklerde inklüzyonlu<br />
konjunktuvit oluşumuna neden olur. Pürülan servisit, akut üretral<br />
sendromun en sık nedenidir (TUS). PIH ve Fitz-Hugh-Curtis (perihepatit)<br />
sendromunda da önemli etkendir. PIH sonrası infertilite gelişebilir.<br />
LGV, L serovarları ile meydana gelir. Oluşan infeksiyon sırasında elementer<br />
cisimler salınırken hücre ölür ve bu yüzden lezyon daha ağır ve hastalık daha<br />
invazivdir. Genital bölgede ülser ve lenfadenopati ile karakterizedir. İnklüzyon<br />
cisimleri aranarak tanı konabilir. Tanıda hücre kültüründe üretilmesi altın<br />
standart olsa da kolay olmadığından fazla önerilmez. Antijen varlığı, ELİSA, DFA ile<br />
aranabilir. Antikor yanıtı ve iyotla boyayarak hücre stoplazmasında tipik inklüzyon<br />
cisimlerini aramak tanıda yardımcı olabilir. Diğer klamidyalarda inklüzyon<br />
cisimleri glikojen içermediğinden iyotla boyanmazlar.
76<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Klamidyanın yaşam döngüsü. Hücre dışındaki elementer cisim epitel hücresi içine girer ve<br />
birkaç kere binary füzyon ile bölündükten sonra retikulat cisime dönüşür. Yeni retikulat<br />
cisimleri elementer cisme dönüşerek epitel hücrelerinden salınırlar. Sitoplazmik inkluzyon<br />
cisimciği, klamidyal infeksiyonların karakteristiğidir. Birkaç retikulat ve elementar cisimden<br />
oluşur.<br />
C. PNEUMONİAE (TWAR SUŞU)<br />
Atipik pnömoninin bir etkenidir. Sadece insanı infekte eder ve insandan<br />
insana damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Son yıllarda ateroskleroz gelişiminde rolü<br />
olduğu düşünülmektedir.<br />
C. PSİTTACİ<br />
Psittakoz etkenidir. Özellikle kuşlardan insana , kuş dışkısındaki organizmaların<br />
solunmasıyla bulaşır. Splenomegali saptanabilen, mortalite riski olan ve<br />
ağır gidişli bir atipik pnömoni kliniği oluşturması önemlidir. Tüm klamidya<br />
infeksiyonlarında seçkin ilaç tetrasiklinlerdir. Makrolidler diğer alternatiflerdir<br />
ve C. trachomatisin CİBH tablolarında tek doz uygulanan azitromisin tercih<br />
edilmektedir.<br />
RİCKETTSİA<br />
Rickettsiacea ailesinde, Gram (-) hücre duvarına sahip, enerji üretebilse da ancak<br />
hücre içinde yaşayabilen bakteriler (zorunlu hücre içi paraziti) bulunur.<br />
Rickettsia, Coxiella, Ehrlichia bu ailenin önemli cinslerini oluşturur.<br />
Rickettsia sitoplazma içinde serbest olarak bulunup çoğalabilirken<br />
Coxiella ve Ehrlichia sitoplazmik vakuollerde üreyebilir. Hepsi hücre içine<br />
indüklenmiş fagositozla girer. Rickettsia fosfolipaz –A ile fagozom dışına çıkar ve<br />
sitoplazmada yaşar.
Hastalık Rezervuar<br />
Epidemik<br />
tifus<br />
Endemik<br />
tifus<br />
Kayalık<br />
dağlar lekeli<br />
ateşi<br />
Diğer kene<br />
tifuslar<br />
Çalılık<br />
tifusu<br />
Rickettsia<br />
çiçeği<br />
RİCKETTSİA ENFEKSİYONLARIN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ<br />
Vektör<br />
Primer<br />
kompleks<br />
1<br />
Döküntü Gangren<br />
İnsan Bit - Morbilliform<br />
Hemorajik<br />
Hedef organlar<br />
Sık Beyin, deri,<br />
bronşlar,<br />
myokard<br />
77<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Mortalite<br />
Sıçan Pire - Hafif - - Nadir<br />
Kemirgenler,<br />
köpek,<br />
kene<br />
Kemirgenler,<br />
köpek,<br />
kene<br />
Kemirgenler,<br />
akarlar<br />
Ixodid<br />
kenesi<br />
Ixodid<br />
kenesi<br />
Trombiculid<br />
akar<br />
Sık Morbiliform<br />
Hemorajik<br />
Genelde Makulopapuler<br />
Sık Makulopapuler<br />
Evcil fare Akar Genelde Makulopapuler<br />
Siper ateşi İnsan Bit - Makulopapuler<br />
Sık Bronşlar, myokard,<br />
beyin,<br />
deri<br />
- Deri, meninksler<br />
Seyrek Bronşlar, myokard,<br />
beyin,<br />
deri<br />
%40’a yakın<br />
%2-12 3<br />
Nadir<br />
Nadir<br />
- - Nadir<br />
- - Nadir<br />
1 Isırık yerinde skar ve lokal lenfadenopati 2 Bebekler, yaşlılar, debil hastalar hariç 3 En sık erişkin<br />
erkeklerde<br />
Coxiella fago-lizozom içinde canlılığını korur (spor?). Ehrlichia ise fagozom<br />
içinde özel bir yapı (morula) oluşturarak büyür ve çoğalır.<br />
Ricketsia klinik bulgularında endotel tutulumu , vaskülit ve buna bağlı oluşan<br />
döküntü ön plandadır. Rezervuarı (R. prowazekii için insan) genelde yabani<br />
kemiricilerdir. Klinik tutulumlarına göre iki ayrı grup altında incelenirler:<br />
a) Lekeli (benekli) ateş grubu :<br />
R. rickettsii ...................Kayalık dağlar benekli ateşi . Kenelerle bulaşır<br />
R. akari ........................ Rickettsia çiçeği . Akarlarla bulaşır<br />
R. conori ...................... Marsilya ateşi (Akdeniz). Kenelerle bulaşır.<br />
b) Tifüs grubu:<br />
R. prowazekii .............. Epidemik tifüs. Vücut biti ile bulaşır.<br />
Bulaşmada bitin dışkısında bulunan bakterilerin derideki lezyonlardan girmesi<br />
önemlidir. Damar çevresinde oluşturduğu Fraenkel nodülü tipik lezyonudur.<br />
Genelde serolojik testler kullanılır. Weil-Felix aglütinasyonu, mikroaglütinasyon<br />
(Weigl) eski testlerdir. ELİSA, IFA kullanılabilir. Tedavide seçkin ilaç tetrasiklin ya da<br />
kloramfenikoldür. Sülfonamidler hastalığı daha çok şiddetlendirebildikleri<br />
için kullanılmamalıdır.<br />
R. typhi ................................. Endemik tifüs(: pire tifüsü). Pire dışkısı ile bulaşır<br />
R. tsutsugamushi ................... Çalılık ateşi-tifüsü. Akarların ısırmasıyla bulaşır.<br />
ID:
78<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
COXİELLA BURNETİİ<br />
Q ateşi etkenidir. Rezervuar koyun, sığır gibi hayvanlardır. Artropodlar bu<br />
hayvanlar arasında yayılmayı sağlar. İnsana bulaşma aerosollerle solunumla ya<br />
da kontamine sütle olmaktadır. Akut dönemde atipik pnömoni, granülomatöz<br />
hepatit etkenidir. Döküntü olmaması ve artropodlarla bulaşmaması ile diğer<br />
riketsialardan ayrılır. Kronik dönemde endokardit etkenidir. Antijenik dönüşüm<br />
ile farklı özellikler gösterir. Ortak antijen içermediği için Weil – Felix deneyi<br />
tanısında kullanılmaz.<br />
EHRLİCHİA<br />
MİNÖR BAKTERİYEL PATOJENLER<br />
Kenelerle bulaşır. Sennetsu ateşi (Japonya) ve Ehrlichiozis denilen klinik tabloya<br />
yol açar. Morula oluşturarak özel bir üreme tarzı gösterirler. Periferik yaymada<br />
morulaların polimorf nüveli lökositlerde görülmesi tanı değeri taşır.<br />
ARCANOBACTERİUM HAEMOLYTİCUM<br />
A grubu beta hemolitik streptokok ile karışabilen, bakteriyel farenjit<br />
etkenlerinden birisidir. Nadiren osteomiyelit, yara infeksiyonu,gibi hastalıklar<br />
da oluşturabilir. Gçici bir döküntü oluşabilir. Besiyerlerinde beta hemoliz yapan,<br />
katalaz (-) pleomorfik Gram (+) çomaklar şeklinde görülür.<br />
RHODOCOCCUS EQUI<br />
Özellikle atlar ve diğer hayvanlarda hastalık etkenidir. AIDS olgularında ve<br />
immunsuprese hastalarda pnömoni etkeni olarak göze çarpar. Besiyerinde somon<br />
rengi koloniler oluşturarak ürer. EZN yöntemi ile aside dirençli boyanabilir.<br />
ERYSİPELOTHRIX RHUSIOPATHİAE<br />
Gram (+) pleomorfik , katalaz (-) , mikroaerfil bir bakteridir. Domuzlarda sık<br />
rastlanır, insanda nadiren etken olarak belirlenir. Kasaplar başta olmak üzere<br />
hayvanlarla uğraşanlarda risk fazladır. Deriden bulaş olmaktadır. Erizepeloid<br />
(yılancıksı) denilen cilt infeksiyonu ve bazen sepsis ve endokardit oluşturur. Seçkin<br />
ilaç penisilindir.<br />
GARDNERELLA VAGİNALİS<br />
Gram yöntemiyle labil boyanan, katalaz (-) çomaklardır. Normak vaginal florada<br />
bulunabildikleri gibi çok artarak bakteriyel vaginoz oluşumuna yardımcı<br />
olabilirler. İnsan kanlı agarda hemolizleri tanımda faydalıdır. Tanıda akıntının<br />
gram boyamasında epitel hücrelerine yapışmış bol miktarda Gr(-) kokobasil tanısal<br />
değere sahiptir(Clue cells).<br />
Whiff testi: vajinal sekresyona %10 KOH damlatıldığında bol miktarda bulunan<br />
amin nedeniyle balık kokusu oluşmasıdır.
ACİNETOBACTER<br />
79<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Oksidaz (-), hareketsiz, çevrede yaygın bulunabilen bir bakteridir. A. baumannii,<br />
giderek artan sıklıkta hastane infeksiyonu etkenidir, antibiyotik direnci ve salgınlar<br />
oluşturarak sorun oluşturmaktadır.<br />
CHRYZEOBACTERİUM (FLAVOBACTERIUM)<br />
MENİNGOSEPTİCUM<br />
Oksidaz (+) , sarı pigment oluşturarak üreyen, çevrede bulunabilen bir bakteridir.<br />
Yenidoğan menenjiti salgınları bildirilmiştir. Vankomisine duyarlı bulunan<br />
ve tedavisinde vankomisin önerilen tek Gram (-) çomaktır.<br />
AEROMONAS<br />
Sularda sıklıkla belirlenen bir bakteridir. En sık etken olarak belirlenen tür A.<br />
hydrophilia’dır.Bol sulu ishal, sepsis, yara infeksiyonları oluşturabilirler.<br />
PLESİOMONAS SHİGELLOİDES<br />
İnositolllü besiyerlerinde tipik koloniler oluşturarak ürer. Diğer vibriolardan bir<br />
uçta bir küme halinde flagellaları (lofotrik) olması ile ayrılır. Shigellalar ile ortak<br />
antijenleri vardır ve İshal etkenidir.<br />
CAPNOCYTOPHAGA CANİMORSUS<br />
Köpek ısırıkları ile bulaşabilirse de normal ağız florasında da bulunabilir. Asıl<br />
önemi nötropenik hastalarda özellikle splenektomi sonrası ağır sepsisler<br />
oluşturabilmesidir.<br />
KEDİ TIRMIĞI HASTALIĞI<br />
iki farklı bakteriyle oluşan klinik bir tablodur. Etken bakteriler Afipia felis ve<br />
Bartonella henseleadır.<br />
BARTONELLA<br />
(Rochalimaea) cinsi bakteriler , küçük , zor boyanan (Giemsa, Warthin<br />
– Storry gümüşleme yöntemi ile iyi boyanırlar) bakterilerdir. Özel besiyerlerinde<br />
üretilebilirler. B. bacilliformis ,tatarcıkla bulaşan, Oroya ateşi ve verruga peruana<br />
hastalıklarına (Carrion hastalığı) yol açar. B. quintana siper ateşi denilen , vücut<br />
bitiyle bulaşan bir hastalığa yol açar. B. henselea , kedi tırmığı hastalığı dışında<br />
özellikle HIV(+) olgularda görülen basiller angiomatoz ve basiller peliosis<br />
hepatis tablolarına da yol açar.<br />
Fare ısırığı hastalığı da iki farklı etkenle oluşan bir klinik tablodur. Etkenlerden<br />
Streptobacillus moniliformis ,Gram (-) ,kültürlerde üretilebilen bir çomaktır.<br />
Haverhill humması , eritema artriticum adıyla da anılır. Spirillum minör , kültürde<br />
üretilemeyen, hayvan inokülasyonu ile tanı konulabilen, Giemsa ile boyanabilen<br />
bir bakteridir. Karanlık alanda spiral bakteriler görülerek tanınabilir.
80<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
CALYMMATOBACTERİUM<br />
Yeni tanımlanmış , granüloma inguinale’nin etkeni (Donovan cisimcikleri) kabul<br />
edilen bakteridir. Üretilememiştir. Giemsa boyasında tipik boyanan bakteriler<br />
görülebilir.<br />
TROPHERYMA WHİPPELİ<br />
Whipple hastalığının nedeni olarak tanımlanmış bir bakteridir. Kültürü<br />
yapılamamıştır.<br />
PROPİONİBACTERİUM<br />
Normal derinin önemli bir flora elemanıdır. P. acnes akne oluşumundan sorumlu<br />
tutulurlar. Hemokültürde hemen her zaman kontaminasyon sonucu ürerler. Yapay<br />
kalp kapağı, kateteri, şantı buluınan immunsupresif hastalarda bakteriyemi etkeni<br />
olabilirler (TUS).<br />
BİFİDOBACTERİUM<br />
Uçları şiş , uzun, ince, polimorfik basillerdir. Anne sütüyle beslenen çocukların<br />
barsak florasının çoğunluğunu oluştururlar. İnsan dışkısının suya bulaşını<br />
gösteren önemli bir parametredir.<br />
ANAEROPLAR<br />
Oksijen varlığında üreyemeyen bakterilere anaerop bakteriler denilir. Bazıları düşük<br />
oksiyen değerlerinde üreyebilirler (aerotoleran ). Bu bakterilere oksijenin toksik etkisi<br />
vardır. Oksijenin toksik ürünleri bakteriyi öldürür. Süperoksid dismutaz, katalaz<br />
enzimlerine sahip anaeroplar oksijene daha dayanıklıdır. Anaerop bakteriler ortamda<br />
ve florada bol bulunurlar. En yoğun olarak kolonda bulunurlar ve ortalama anaerop<br />
/aerop bakteri oranı 1000/1 kadardır. Kültürde üretilmeleri uygun örnek alımı ve<br />
hızlı, uygun nakil ile direkt ilgilidir. Sürüntü örnekleri, normal floralı bölgeye temas<br />
etmiş örnekler uygun değildir. Bu bakterileri kültürde üretebilmek için oksijensiz<br />
ortamda ekim yanında çok zengin ve indirgeyici maddelerin bulunduğu bir ortam<br />
yaratmak gereklidir. Bunun için glikoz, K vitamini, sistein, ... gibi maddeler kullanılır.<br />
Anaeroplarla gelişen infeksiyonlarda genelde zemin hazırlayan bir durumn Çoğu<br />
(tetanoz, botulizm, gazlı gangren,... gibi infeksiyonlar hariç) endojendir ve çoğu kere<br />
polimikrobiktir. Sıklıkla Bacteroides fragilis grubu, peptostreptokoklar etken olarak<br />
karşılaşılan anaeroplardır. Oluşturdukları infeksiyonlarda sıklıkla doku nekrozu ve /veya<br />
abse gelişimi vardır.n Yaralılarda yabancı cisim varlığı, nekroz, yalancı membran<br />
varlığı, gangren, dokuda gaz oluşumu, kötü koku, siyah renkli bir akıntı/sızıntı anaerop<br />
infeksiyon düşündürmesi gereken bulgulardır. Anaeroplarla gelişen infeksiyonlar bazen<br />
uyarıcı olabilir. Eubacterium lentum, Clostridium septicum bakteriyemileri ya da<br />
karın duvarında spontan myonekroz kalın barsak malignitesini belirtebilir(S bovis).<br />
Akciğer absesi akciğer kanserinin sonucu olabilir.
ANAEROP GR(-) VE GR(-) KOKLAR<br />
81<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
En sık etken peptostreptokoklardır. Aspirasyon pnomonisi, beyin apsesi, perianal<br />
infeksiyon.Veillonella en bilinen Gr(-) koktur<br />
Anaerop Gram (+) sporsuz çomaklar<br />
(Actinomyces , Propionibacterium, Bifidobacterium)<br />
Actinomyces<br />
Anaerop, Gram (+), sporsuz, dallanan çomaklar şeklinde görülen bakterilerdir.<br />
Nocardialar aerop olmaları ve aside rezistan boyanmaları ile ayrılırlar.<br />
İnsanda en sık etken A. israelii’dir. Aktinomikoz endojen olarak gelişir. En<br />
sık servikofasiyal tutulum yapar. Sonra torasik, daha az abdominal ve pelvik<br />
aktinomikoz görülür. Pelvik aktinomikoz rahim içi araç kullananlarda sıktır.<br />
Beyin abseleri oluşturabilir.Klasik bulgu içinden sülfür granülleri gelen kronik<br />
sinüslerle karakterize bir inflamasyondur. Yaradan sülfür granüllerini görmek<br />
tanıda önemlidir. Bu yapılar sarı-siyah renkli , aktinomikoz kolonilerinden<br />
oluşan yapılardır.n Kültürde azı dişi tarzında koloniler oluşturarak üretilebilir.<br />
Tedavi debridman ve penisilindir.<br />
Anaerop Gram negatif çomaklar<br />
Bu bakteriler, insan florasında bol bulunan, uygun koşullarda endojen<br />
infeksiyonlara yol açan bakterilerdir. Bacteroides, Prevotella, Porphyromonas,<br />
Fusobacterium bu grubun en önemli cinsleridir.<br />
Bacterodes’ler içinde en önemlileri B. fragilis grubudur. En sık infeksiyon<br />
etkeni olmaları ve beta laktamazları ile antibiyotiklere direnç geliştirmeleri<br />
önemli özellikleridir. Kapsülü olması, pigmentinin olmaması ve farklı hücre<br />
duvar özelliği (endotoksin etkisi belirli değil) ile ayrılır. Barsak perforasyonu<br />
sonrası gelişen abselerin en önemli nedenidir. Fusobacteriumlar tipik<br />
görüntüleri ile preparatlarda ayrılabilirler.<br />
Anaeroplarda antibiyotik tedavisi: Penisilinler, beta laktam inhib.<br />
Kombinasyonları, sefoksitin, karbapenemler, klindamisin, Kloramfenikol,<br />
metronidazol,yeni kinolonlar (sınırlı etkili) tedavide kullanılabilirler.<br />
Aminoglikozidler etkili değildir.<br />
Bacteroides Fragilis: Dışkıda en fazla bulunan bakteridir. Endojen ve abse<br />
formunda infeksiyonlara neden olur. Abse formunda tüm intraabdominal<br />
infeksiyonlardan en sık izole edilir. Gr(-) anaerobik sepsislerin %75-80’inden<br />
sorumludur. Batın travması veya operasyonuna sekonder gelişen apandisit<br />
Peritonit, Ac ve beyin apsesi, İYE, Yumuşak/yara doku infek,Yumuşak dokuda en<br />
çok infek neden olan aneroptur. Fournier gangreni(yoğun skrotal ödem,uylukkalça<br />
ve karın ön duvarında nekroz)’nin de başta gelen etkenlerindendir.Fo<br />
urnier gangrenin yaygın (nekrotizan fasiit) ana etken AGBHS. Tedavide beta<br />
laktamaz üretimi göz önüne alınmalıdır. Teadvide sıklıkla beta laktam inhib,<br />
beta laktamlar, kloramfenikol, Metronidazol, Klindamisin kullanılır.<br />
Fusobacterium nucleatum: Ağız florasında Bacteroideslerin aksine LPS içerirler.<br />
Plaut-vincent anjini, Stomatitis ulcerosa, Gingivitis ulcerosa, Nomaya neden<br />
olabilir. Tedavide penisilin verilir.
82<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
VİROLOJİ<br />
VİRÜSLERİN YAPISI, ÇOĞALMASI VE KLASİFASYONU<br />
Viruslar koruyucu bir protein örtü ile sarılmış, sadece DNA ya da RNA içeren bir kor<br />
yapısından oluşurlar. Bazı viruslar protein örtü dışında bir lipoprotein zarf taşırlar.<br />
Enerji üretemezler, protein sentezleyemezler, zorunlu olarak hücre içinde<br />
çoğalmak zorundadırlar. Hücre içinde özel bir şekilde (replikasyon) çoğalırlar.<br />
DNA virusları parvovirus hariç çift iplikçikli DNA, RNA virusları reovirus hariç tek iplikçikli<br />
RNA bulundururlar.<br />
DNA mutlaka tek bir molekül halinde iken RNA tek ya da çok sayıda parçalar halinde<br />
bulunabilir. Retrovirus ailesi dışında sadece tek bir kopyaya sahiptirler (haploid).<br />
Protein örtü (kapsid) kapsomerlerden oluşmuştur. Kapsomerler ya ikozahedral ya da<br />
helikal yapıların tekrarlanması ile oluşabilir.<br />
Viral kapsid yapıları genetik yapıyı korur, asıl işlevi ise spesifik reseptörlere<br />
bağlanmayı sağlamaktır. Bu spesifik reseptörler organ seçiciliğini (tropizm)de<br />
belirler. Bu proteinler antijenik olarak özgül antikor yanıtı oluşumunu ve aynı<br />
zamanda T-hücre yanıtını uyaran antijenler olarak da görev yaparlar.<br />
Bazı viruslarda bu yapı dışında bir de zarf bulunmaktadır. Zarf ; virusa özgün<br />
proteinler ile konak hücre zarından oluşan lipoprotein bir zardır. Yüzeyda<br />
spesifik reseptörlere bağlanmaya aracılık eden glikoprotein şeklinde çıkıntılar<br />
bulunabilir (PEPLOMER). Peplomerler konak hücreye tutunma, adsorbsiyon ve<br />
penetrasyondan ve tropizmden sorumludur. Bazı viruslarda bu yapılar füzyon,<br />
hemoliz oluşumundan sorumludur.<br />
Hemaglütininler eritrositlere tutunarak aglütinasyon oluşumunu, nöromidaz hücreden<br />
ayrılmayı sağlar. Zarflı viruslarda zarfın altında matriks proteinleri bulunur ve viral<br />
replikasyonda görev alır. M-proteini tomurcuklanmada rol oynar.<br />
M-proteini kusurlu kızamık viruslarının tomurcuklanamadığı ve SSPE hastalığı<br />
oluşumunda bu olayın sorumlu olduğu düşünülmektedir. Nukleokapsid ile zarf<br />
arasındaki boşluğa tegument denilir. Zarf, virusu dış etkilere daha duyarlı hale getirir.<br />
Isı, alkol, eter ve deterjanlara daha duyarlıdırlar.<br />
Zarfsız viruslar; çok kolay bulaşabilmeleri, gastrointestinal kanalda<br />
yaşayabilmeleri, kuruluğa dayanabilmeleri nedeniyle zarflý viruslardan daha<br />
hızla yayılabilirler.<br />
Virionlar<br />
Virion içinde bazı viruslar enzim bulundururlar. (-) RNA virusları ve reoviruslar<br />
(rotavirus) m- RNA çevirisine ihtiyaç duyarlar ve virionda RNA polimeraz<br />
taşırlar. Bazı DNA virusları (HBV) virionlarında DNA polimeraz taşırlar<br />
ve HBV DNA polimerazı revers transkriptaz işlevi de görmektedir.<br />
Retroviruslar<br />
Retroviruslar ise genetik olarak DNA oluşturarak konak hücre DNA’sına<br />
entegre olabilmek için revers transkriptaz (RT) taşırlar.
83<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Poksviruslar DNA içerdikleri halde sitoplazmada replike oldukları<br />
için transkripsiyon için gerekli tüm enzimleri (DNA polimeraz,<br />
topoizomeraz, nükleaz,...) taşırlar.<br />
Defektif Viruslar ve Viroidler<br />
Bazı viruslar yapısal olarak eksik olabilirler ve ancak başka viral yapılar<br />
varlığında replikasyona uğrayabilirler(Defektif viruslar): Bazı viruslar ise<br />
ancak başka bir virus ailesi varlığında hastalık oluşturabilirler(satellit<br />
viruslar) (HDV) (TUS ). Viroidler ise herhangi bir örtü olmaksızın sadece tek<br />
bir dairesel RNA taşırlar. Bitki hastalıklarına yol açabilirken insanda hastalık<br />
oluşturmazlar.<br />
Prionlar<br />
Prionlar ise sadece proteinden oluşan infektif taneciklerdir. İnsanda<br />
süngerimsi ansefalopati ( Creutzfeld-Jakob,...), koyunda “scrapie”,<br />
ineklerde “deli dana hastalığı” oluşumuna yol açarlar Yaklaşık 30.000<br />
D molekül ağırlığında tek bir glikoproteinden oluşmuştur. UV ışınları, ısın,<br />
dezenfektanlara belirgin olarak daha dayanıklıdır. Antikor üretimi ya da<br />
belirgin bir iltihabi yanıt oluşturmazlar. İnsan prion hastalıkları sterilize<br />
edilmeyen beyin elektrodları ve diğer cerrahi aletlerle, kornea transplantasyonu<br />
ile, insan dokularından hazarlanan büyüme hormunu ve gonadotropin ile<br />
infekte dokunun yenilmesi ile bulaşabilmektedir.<br />
REPLİKASYON<br />
1 – Virusun konak hücreye tutunması ve adsorbsiyonu<br />
2 – Virusun penetrasyonu<br />
3 – Viral kapsidin soyulması (uncoating)<br />
4 - Viral ürünlerin biyosentezi<br />
5 – Erken m-RNA sentezi<br />
6 – Erken protein sentezi<br />
VİRAL RESEPTÖRLER<br />
Virüs Reseptör Hücre veya doku<br />
HIV CD4 molekülü<br />
Rinovirüsler<br />
İntraselüler adezyon<br />
Molekülü-1 (ICAM-1)<br />
Yardımcı T lenfositleri; monosit ve<br />
makrofajlar; antijen sunucu hücreler<br />
Burun mukozası<br />
Epstein-Barr virüsü Kompleman reseptörü 2 (CR2) B lenfosit<br />
Reovirüs Beta-adrenerjik reseptörler Miyokart hücreleri<br />
Kuduz virüsü Asetilkolin reseptörleri Sinir dokusu<br />
B19 parvovirüs Eritrosit Eritroid öncü hücreler<br />
Birçok virüs Fc reseptörleri Monosit ve makrofajlar; ilişkili hücreler<br />
Poliovirüs<br />
İmmünoglobülin süperfamily<br />
protein<br />
Epitel hücreleri<br />
İnfluenza A virüsü Sialik asit Epitel hücreleri<br />
ID :06t104
84<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
7 – Viral nükleik asit sentezi<br />
8 – Geç m-RNA sentezi<br />
9 – Geç protein sentezi<br />
10 – Virion oluşumu (assembly)<br />
11 – Hücrede olgunlaşma ve salınım<br />
Replikasyon aşamasında ilk olay hedef hücreyi tanıma ve bağlanmadır. Viral<br />
tutunma proteinleri ile konak hücre reseptörleri arası etkileşim doku tropizmini<br />
belirler. Viral tutunma proteinleri zarfsız virusda kapsit proteinleri , zarflı<br />
virusda zarf glikoproteinleridir. Bazı önemli reseptörler ve tutunma proteinleri<br />
şöyle özetlenebilir:<br />
Organ/doku tropizmine verilebilecek örneklerden bazıları da şu şekilde<br />
sıralanabilir:<br />
Kuduz virusu asetil kolin reseptörlerine (Sinir dokusu), Parvovirus B 19<br />
eritrosit P antijenlerine (eritroid seri) spesifik olarak bağlanarak bu dokularda<br />
hastalık oluştururlar.<br />
RNA viruslarının çoğunluğu (Retroviruslar ve influenza virus hariç) ve Poksvirus<br />
stoplazmada, Poksvirus harici diğer DNA virusları nukleusta replike olurlar.<br />
Zarflı viruslarda lipid zar yapısı konak hücre zarlarına ait yapıdır ve virus tarafından<br />
sentezlenmez (TUS).<br />
Replikasyon aşamasında DNA virusları DNA polimeraz enzimini kullanırlar.<br />
Parvovirus ve Papovavirus konağın DNA polimerazını, Herpes viruslar ve<br />
Adenoviruslar kendi sentezlettikleri DNA polimerazı, Poksvirus ve HBV<br />
virion içinde taşıdıkları DNA polimerazı kullanırlar. RNA viruslarından<br />
(-) sarmallı RNA virusları RNA polimerazlarını virion içinde taşırlar ve<br />
bu enzimi replikasyonda kullanırlar. (+) sarmallı RNA virusları ise RNA<br />
polimerazlarını konak hücre içinde kendileri sentezlerler. Virionunda<br />
polimerazı bulunmadan hastalık oluşturabilen virusların nükleik asitleri<br />
infektiftirler. Buna örnek olarak poliovirus verilebilir. Poliovirus RNA dizisi<br />
saflaştırılıp hücreye verilirse infektivitesini sürdürmektedir.<br />
DNA virusları ve bazı tümör virusları genom boyunca farklı özgül noktalardan<br />
bireysel, farklı m-RNA sentezler. Reovirus ve influenza virusda RNA genomu her<br />
biri farklı m-RNA’ya çevrilecek birçok parçaya ayrılır. Zarfsız viruslar hücre lizisi<br />
ile salınırken bazı zarflı viruslar tomurcuklanarak salınırlar. Herpesviruslar<br />
zarfını nukleus zarından aldıklarından tomurcuklanarak ayrılmazlar, hücreyi lizise<br />
uğratırlar. Hücre-hücre füzyonu ile multinükleer dev hücreler oluşabilir<br />
(Herpesvirus, retroviruslar, Paramiksovirus).Bazı virüsler hücre bölünmesi<br />
sırasında diğer hücreye aktarılabilir (retroviruslar).<br />
Bakteri virusları (faj) bakterinin DNA’sı ile birleşerek lizojenik dönüşüm gösterebilirler.<br />
Balkteri DNA’sı ile birleşen faja profaj, bu profajın kazandırdığı genetik bilginin<br />
ifade edilmesi ile gelişen özelliklere lizojenik dönüşüm (konversiyon) adı verilir.<br />
Bazen faj genetik elemanı plazmid gibi stoplazmada konak hücre DNA’sı ile<br />
birleşmeden kalabilir. Bu durumdaki yapılara ılımlı (temperat) yapılar adı verilir.
VİRUS GENETİĞİ<br />
85<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Viral mutasyonların en önemli pratik kullanım alanı infektivitesini kaybetmiş canlı<br />
viruslar (atenüe)’ın aşı olarak kullanılmasıdır. Bunlar dışında viruslar genomları<br />
arasında bazı karşılıklı etkileşimler oluşturabilirler. İki birbirine benzeşen genom<br />
dizileri arasında çapraz değiş-tokuş sonucunda rekombinasyon oluşur. Yalnız<br />
segmentli genoma sahip viruslarda bu genom segmentleri alış-verişe<br />
uğrayabilir. Bu durumda yeniden düzenlenme (reassortment) gelişir. Bu<br />
durum influenza virusun tekrarlayan salgınlarının önemli bir nedenidir.<br />
Bir yardımcı virusun kusurlu bir virusun üremesini sağlaması olayına tamamlama<br />
(komplementasyon) adı verilir. Bu durumun en önemli örneği HDV’un ancak<br />
HBV varlığında üreyebilmesi ve hastalık oluşturabilmesidir.<br />
Ayrıca viruslar genetik vektör olarak gen tedavisinde ve rekombinan aşılar olarak<br />
kullanılmaktadır. Gen tedavisinde özellikle retroviruslar kullanılmaktadır.<br />
VİRAL PATOGENEZ, LABORATUVAR TANI VE KONAKÇI<br />
SAVUNMASI<br />
Viral infeksiyonlar konağa çok çeşitli yollarla bulaşabilmektedirler. Başlıca bulaş<br />
yolları tabloda görülmektedir. Doğumla bulaş transplasental (inutero) ( rubella,<br />
Parvovirus B 19, CMV, HIV), perinatal (doğum sırasında) (HSV-2, HBV, CMV)<br />
ve postnatal (HSV, HBV, CMV, HIV, Koksaki B, Echo) olabilir (TUS).<br />
Bir virus bir hücreyi infekte ettiğinde hücrede başlıca 3 gelişim izlenebilir:<br />
1 – Hücre ölümü (litik infeksiyon)<br />
2 – Abortif (yetersiz) infeksiyon<br />
3 – Persistan infeksiyon ( hücre ölmeden virus içinde yaşamını sürdürebilir)<br />
Persistan infeksiyon; ise viral replikasyon miktarı ve devamlılığına göre farklı alt<br />
gruplara ayrılır:<br />
a) Kronik infeksiyonlar (HBV): Virus daima tesbit edilebilir ve sıklıkla yayılarak<br />
hastalık oluşturabilir ya da hastalık bulguları bulunmayabilir.<br />
b) Latent (tekrarlayan) infeksiyonlar (HSV-herpes labialis, VZV- zona, CMV, EBV,<br />
Polymavirus): Burada reaktivasyon olmadığında virus saptanamamaktadır ve<br />
ancak nüksler sırasında vir us saptanabilmektedir. Herpesviruslar ayrı bir genom<br />
olarak DNAda kalabilmektedir. Latent virusların replikasyonu için viral genom<br />
eksiksiz olarak okunabilmelidir.<br />
c) Yavaş infeksiyonlar (Visna, HIV, prion infeksiyonları): Uzun preklinik evre<br />
boyunca infeksiyöz virusun yavaşca arttığı ve yavaş ilerleyen bir hastalık<br />
tablosu.<br />
d) Akut infeksiyonların geç komplikasyonları (SSPE: Subakut sklerozan panensalit).<br />
Akut infeksiyon sonrası 1-10 yıl inkübasyon sonrası beyinde çoğalmaya devam<br />
ederek hastalık oluşabilir. Bazı viruslar ise infekte ettiği hücrede onkogeneze<br />
neden olurlar (viral onkogenez). Bu onkogenezde genelde infekte eden virusun<br />
DNAsı hücre DNA’sına entegre olur (bazen epizom halinde kalır) sonrasında<br />
çeşitli mekanizmalar ile hücre transformasyonu oluşur. Latent infeksiyondan<br />
farkı replikasyon sonrası viral genomun tam olarak okunmasının gerekli<br />
olmamasıdır. Onkojenik viruslar tabloda gösterilmiştir
86<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İnsanda doğal savunma sistemleri içinde interferonlar , aktive makrofajlar ve özellikle<br />
infekte hedef hücrelerini öldüren NK hücreleri önemli rol oynarlar.<br />
İnterferonlar, hücrelerde antiviral etkinliği olan enzimlerin (2’-5’ oligoadenilat sentetaz,<br />
protein kinaz)sentezini sağlarlar. Ayrıca interferonlar NK hücrelerini ve makrofajları<br />
uyarırlar. Tüm interferonlar MHC I ve II antijenlerin ekspresyonunu artırırlar. Sonuçta<br />
hücresel immünite ile virus içeren hücreler, hümoral immünite ile hücre dışındaki<br />
viruslar ortadan kaldırılmaya çalışılır. Antikor yanıtı zarflı viruslarda zarfa, zarfsız<br />
viruslarda kapsid proteinlerine karşı oluşur. NK özgül olmadan ya da antikora<br />
bağımlı hücresel öldürme olaylarında rol oynarken CD8 T(sitotoksik) lenfositleri<br />
özgün virusla infekte, MHC I uyumlu hücreleri öldürür. CD 4 T lenfositleri<br />
gecikmiş tip aşırı duyarlıktan sorumludur.<br />
Bazen gelişen immün yanıt asıl patolojinin nedeni olabilir. HBV infeksiyonundaki<br />
hepatik hasar, lenfositik koriomenenjit virus (LCV) infeksiyonundaki mortal<br />
seyir sitotoksik T-hücre yanıtıyla ilişkili bulunmaktadır.<br />
VÝRAL ÝNFEKSÝYONLARDA TANI<br />
a) Sitolojik inceleme:<br />
Sinsitya oluşumu sonucu gelişen multinükleer dev hücreler HSV, VZV<br />
infeksiyonlarının tanısında kullanılabilir (TZANCK smear). “Baykuş<br />
gözü” (owl-eye) tarzı inklüzyonlu hücreler CMV infeksiyonu tanısı<br />
koydurabilir. Kuduz tanısında tipik stoplazmik inklüzyonlar (NEGRİ)<br />
tanı koydurucudur. İnklüzyon cisimlerini belirlemek için genlede<br />
kullanılan boyama Giemsa yöntemidir (TUS).<br />
b) Elektron mikroskopisi:<br />
Dışkıda tipik tekerlek gibi görünen rotavirüsleri tanımlayabilir.<br />
c) Virusların üretilmesi:<br />
Bunun için deney hayvanları, embriyonlu yumurta ve hücre kültürleri<br />
kullanılabilir.<br />
d) Viral antijenlerin saptanması:<br />
HIV p24 antijeni, HBsAg.<br />
e) Serolojik tanı:<br />
Antikor titresinde belirgin artış saptanmasına dayanır. Ig M yanıtı kesin tanıyı<br />
sağlar. İyileşme evresinde iki hafta ara ile alınan serum örneklerinde 4 kat ve<br />
üzerinde antikor artışı saptanması serolojik tanı için anlamlıdır.<br />
f) Viral nükleik asitlerin saptanması:<br />
Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) bu alanda en önemli gelişme olmuştur.<br />
DNA (Southern blot) ya da RNA (Northern blot) hibridizasyon yöntemleri ile<br />
viral genom belirlenebilir.
VİRAL BULAŞMA<br />
87<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Solunum yoluyla bulaşma Paramiksovirüsler, Pikornavirüsler, influenzavirüsler, rhinovirüsler,<br />
enterovirüsler, VZV, parvovirüs B19<br />
Fekal-oral bulaşma Pikornavirüsler, rotavirüsler, reovirüsler, calicivirüsler, norwalk virüsü,<br />
adenovirüs<br />
Temasla bulaşma (lezyonlar,<br />
salgılar...)<br />
Herpes simpleks virüs, rinovirüsler, poxvirüsler, adenovirüs<br />
Hayvanlarla bulaşma Togavirüsler (alfa), flavivirüsler, Bunyavirüsler, orbivirüsler, arenavirüsler,<br />
kuduz virüsü<br />
Kanla bulaşma HIV, HTLV-I, Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D., Sitomegalovirüs<br />
Cinsel yolla Kanla taşınan virüsler Herpes simpleks virüs, Human Papilloma virüs<br />
Maternal-neonatal bulaşma Rubella, sitomegalovirüs, Parvovirüs B19, ekovirüs, Herpes simpleks<br />
virüs, varisella-zoster virüs<br />
Genetik Prionlar, retrovirüsler<br />
Virüs<br />
DNA TÜMÖR VİRÜSLERİ<br />
ONKOJENiK ViRÜSLER<br />
Transformasyonda Rol<br />
Alan Protein ve Olaylar<br />
İlgili hastalık<br />
Simian virüs 40 Büyük tümör antijeni Hamsterde sarkomlar<br />
Polyoma virüsleri (JC ve BK<br />
virüsleri)<br />
İnsan papillomavirüsleri tip<br />
16 ve 18<br />
Tümör antijen Hamsterde beyin tümörleri<br />
E6 ve E7 proteini Servikal displazi ve neoplazi<br />
Adenovirüs (tip 12, 18 ve 31) E1A ve E1B Hamsterde sarkomlar<br />
Ebstein-Barr virüs EBNA ve LMP proteinleri Burkitt lenfoma<br />
Nazofarenks karsinomu<br />
Hepatit B virüsü X protein Primer hepatoselüler<br />
karsinoma<br />
Molluscum contagiosum ... Benign deri lezyonları<br />
Herpes simpleks virüs tip 2 ... Servikal karsinom<br />
Human Herpes virüs 8 … Kaposi Sarkomu<br />
RNA TÜMÖR VÝRÜSLERi<br />
İnsan T-hücreli lösemi virüsü<br />
tip 1<br />
İnsan T-hücreli lösemi virüsü<br />
tip 2<br />
Oncovirüs tip B<br />
(fare meme tümörü virüsü)<br />
Onkovirüs tip C<br />
(kuş ve siçan sarkomu ve<br />
lösemisi virüsü)<br />
Transaktivasyon yapan gen<br />
ürünleri (örn. TAX)<br />
Büyüme genlerinin proksimal<br />
aktivasyonu<br />
Onkogenler, sokulma<br />
mutas-yonları veya büyüme<br />
genlerinin proksimal<br />
aktivasyonu<br />
ID:<br />
Erişkin T-hücreli lenfositik lösemi<br />
Atipik tüysü hücreli lösemi (hairy<br />
cell lösemi)<br />
Farede adenokarsinom ve meme<br />
kanserleri<br />
Kuş ve sıçanlarda sarkom ve<br />
lösemiler<br />
ID :06t108
88<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
VİRÜSLERDE GÖRÜLEN İNKLÜZYON CİSİMCİKLERİNİN YERLEŞİMİ<br />
Sitoplazmada Nükleusta Hem Nükleus Hem Sitoplazmada<br />
Çiçek (Guarnieri) Herpes Simplex Virüs (Cowdry A) Kızamık<br />
Kuduz (Negri)<br />
Parainfluenza<br />
Reovirüsler<br />
Varicella Zoster Virüs (cowdry A) Sitomegalovirüs (Baykuş gözü)<br />
Adenovirüsler<br />
Poliyomavirüsler<br />
ANTİVİRAL İLAÇLAR VE VİRAL AŞILAR<br />
Antiviral etkili ilaçlar oldukça az sayıdadır. Bunun en önemli nedeni virusların üremeleri<br />
sırasında pek çok konak yapısını kullanmasıdır. Bu şekilde seçici toksisite sağlamak zor<br />
olmaktadır.<br />
İNTERFERON<br />
Antiviral protein üretilmesini uyararak etkili olur. Antiviral etkisi yanında<br />
immünomodülatör etkisi de (özellikle IFN-gama) vardır. İFN-alfa; HBV,<br />
HCV kronik infeksiyonları, HPV inf(kondilomata aküminata), HHV-8<br />
Kaposi sarkomu tedavisinde etkilidir. Kronik HBV infeksiyonlarında sıklıkla<br />
kullanılmaktadır. Ayrıca IFN-beta multiple skleroz, IFN-gama kronik<br />
granülomatöz hastalık tedavisinde kullanılmaktadır.<br />
NÜKLEOZİD ANALOGLARI<br />
Asiklovir:<br />
Asiklovir hem viral timidin kinaz ile özellikle fosforile edilerek etkin hale gelir<br />
hem de özellikle viral DNA polimerazı inhibe ederek seçici etkisini gösterir.<br />
Özellikle HSV ve VZV üzerine etkilidir. CMV, EBV’ye etkili değildir.<br />
Latent virus üzerine hiçbir etkisi yoktur. HSV ansefaliti, tekrarlayan HSV<br />
infeksiyonları, VZV (zona) tablosunda kullanılır. Bu viruslara karşı koruyucu<br />
etkisi de bulunmaktadır. Valasiklovir, fansiklovir, pensiklovir yeni asiklovir<br />
türevleridir.<br />
Gansiklovir:<br />
Guanozinin bir nükleozid analoğudur. CMV tarafından infekte hücrelerde<br />
kodlanan bir fosfokinazla fosforile edilir. CMV infeksiyonları tedavisinde<br />
kullanılır. Kemik iliği supresyonu yapabilir.<br />
Sidofovir:<br />
Sitozinin analoğudur. Şiddetli HPV infeksiyonlarında ve CMV retinitinde<br />
kullanılabilir<br />
Vidarabin:<br />
Adenin analoğudur. HSV üzerine etkilidir. Asiklovirden daha az etkili ve<br />
toksiktir. İododeoksiüridin, Triflorotimidin HSV infeksiyonlarında lokal<br />
kullanılabilen toksik ürünlerdir.<br />
ID:
89<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Ribavirin:<br />
Guanozin analoğudur. Guanozin sentezini (iyonosin monofosfat dehidrojenaz<br />
inh.) ve m RNA sentezini inhibe eder. Birçok basamağı etkilediği için direnç<br />
sorunu oluşturmaz. RSV, HCV, İnfluenza, kızamık, Lassa ateşi, hantavirus<br />
infeksiyonlarında kullanılabilir.<br />
REVERSE TRANSKRİPTAZ (RT) İNHİBİTÖRLERİ<br />
Bu grupta HIV infeksiyonu tedavisinde kullanılan ilaçlar bulunur. Bir bölümü<br />
nükleozid analoğu olarak iş görürken bir bölümü non-nükleozid analoğu olarak<br />
iş görürler.<br />
A- NükleozÝd analoğu olanlar:<br />
Bu ilaçlarDoğal NTP’lerin RT’ye bağlanmasını kompetitif olarak önleyerek ve<br />
DNA zincirinin sonlanmasına neden olarak etkili olurlar.<br />
- Azidotimidin(Zidovudin,AZT): (HIV tedavisinde temel ilaç konumundadır.<br />
Kemik iliği supresyonu, miyopati yapabilir.), Dideoksiinozin<br />
(didanozin,ddI), Dideoksi sitidin (zalsitabin, ddC), d4T (stavudin),<br />
3TC (lamivudin) : (Nötropeni, pankreatit, periferik nöropati gibi yan<br />
etkiler seyrek olarak görülür. HIV dışında kronik HBV infeksiyonları<br />
tedavisinde de kullanılır.), Abakavir, Adefovir.<br />
B- NükleozÝd analoğu olmayanlar (NNRT ÝnhÝbÝtörlerÝ)<br />
- Nevirapin: (Stevens – Johnson sendromu en çok korkulan yan etkisidir),<br />
Delavirdin, Efavirenz.<br />
C- Proteaz inhibitörleri<br />
Direkt HIV aspartil proteazı inhibe ederler ve böylece öncül proteinlerin<br />
kırpılması inhibe edilmiş olur. Sakinavir,ritonavir,indinavir,nelfinavir en<br />
bilinenleridir. En önemli yan etkileri lipodistrofidir. İndinavir böbrekte<br />
taş oluşumuna yol açabilir.<br />
DİĞER ANTİVİRAL AJANLAR<br />
Foskarnet: Pirofosfat analoğudur.<br />
Tüm herpesviruslara etkilidir. Asiklovire dirençli HSV infeksiyonları, CMV<br />
infeksiyonları tedavisinde kullanılabilir. CMV retinitinde önerilenler<br />
arasındadır.<br />
Amantadin ve rimantadin:<br />
Viral M2 proteini işlevini bozarak virus zarfı ile hücre membranı füzyonunu<br />
inhibe ederek etkili olur. İnfluenza A’ya etkilidir. İlk 48 saatte önleyici etkisi<br />
vardır.<br />
Zanamivir, oseltamivir<br />
İnfluenza virusunun infekte hücreden salınımını engelleyerek etkili<br />
olmaktadırlar. Hem influenza A hem de B’ye etkilidirler.
90<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
VİRAL AŞILAR<br />
Aktif immünizasyon amacıyla kullanılırlar. Canlı aşılar genelde tek doz uygulama<br />
ile ömür boyu bağışıklık bırakabilen güçlü aşılardır. En önemli sorun immünitesi<br />
düşük olgularda sistemik hastalık tablosuna yol açabilmeleridir. Kısa raf ömrü,<br />
virusun virulansı yeniden kazanabilmesi gibi riskleri de taşır. İmmunsupresiflerde<br />
ve gebelerde uygulanmamaları önerilir. Kızamık, kızamıkçık, suçiçeği, oral<br />
polio (Sabin), kabakulak, sarı humma aşıları bu tür aşılara örnektir. Bazen ölü<br />
virus ya da viral yapılar aşı olarak kullanılır. Sekretuar Ig A gelişmemesi, tekrar<br />
dozlara ihtiyaç duyması, hücresel immünitenin yetersiz olması, aşı kompenentlerine<br />
allerji (yumurta) gibi olumsuz etkileri bulunurken immünitesi bozuk olgularda da<br />
güvenle uygulanabilir. Polio(Salk),kuduz,influenza, hepatit A, B aşıları, grip<br />
aşısı bu aşılara örnektir. Bazen koruyucu olarak ya da tedavide immunglobulinler<br />
kullanılabilir(HAV immünglobulin profilaksisi, kuduz immunglobili, CMV<br />
hiperimmunglobulin,...)<br />
ÖNEMLÝ VÝRAL PATOJENLERÝN ANA GÝRÝŞ KAPILARI<br />
Giriş Kapısı Virus Hastalık<br />
Solunum yolu İnfluenza virusu<br />
Rinovirus<br />
Respiratuvar sinsisyal virus<br />
Epstein-Barr virusu<br />
Herpes simpleks virusu tip 1<br />
Sitomegalovirus<br />
Kızamık virusu<br />
Kabakulak virusu<br />
Kızamıkçık virusu<br />
Hantavirus<br />
Adenovirus<br />
Sindirim kanalı Hepatit A virusu<br />
Poliovirus<br />
Rotavirus<br />
Deri Kuduz virusu3<br />
Sarı humma virusu3<br />
Deng virusu3<br />
Insan papillomavirusu<br />
Genital kanal İnsan papillomavirusu<br />
Hepatit B virusu<br />
İnsan immünyetmezlik virusu<br />
Herpes simpleks virusu tip 2<br />
Kan Hepatit B virusu<br />
Hepatit C virusu<br />
Hepatit D virusu<br />
İnsan T-hücre lösemi virusu<br />
İnsan immünyetmezlik virusu<br />
Sitomegalovirus<br />
Transplasental Sitomegalovirus<br />
Kızamıkçık<br />
İnflenza<br />
Soğuk algınlığı<br />
Bronşiyolit<br />
Enfeksiyöz mononükleoz<br />
Çiçek<br />
Herpes labialis<br />
Mononükleoz sendromu<br />
Kızamık<br />
Kabakulak<br />
Kızamıkçık<br />
Zatürre<br />
Zatürre<br />
Hepatit A<br />
Poliyomiyelit<br />
İshal<br />
Kuduz<br />
Sarı humma<br />
Deng<br />
Papillomalar (siğiller)<br />
Papillomalar (siğiller)<br />
Hepatit B<br />
AIDS<br />
Herpes genitalis ve neonatal herpes<br />
Hepatit B<br />
Hepatit C<br />
Hepatit D<br />
Lösemi<br />
AIDS<br />
Mononükleoz sendromu veya zatürre<br />
Doğmalık anormallikler<br />
Doğmalık anormallikler<br />
ID:
VİRAL AŞILAR<br />
91<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Kullanımı Aşı Canlı, ölü virüs veya virüs subuniti<br />
Yaygın Kullanılanlar Kızamıklar<br />
Kabakulak<br />
Kızamıkcık (Rubella)<br />
Suçiçeği<br />
Polio<br />
İnfluenza<br />
Hepatit A<br />
Hepatit B<br />
Rabies (kuduz)<br />
Özel Durumlarda Kullanılanlar Sarıhumma (yellow fever)<br />
Japon ensefaliti<br />
Adenovirüsü<br />
Smallpox<br />
HERPES VİRUSLAR<br />
DNA VİRUSLARI<br />
Canlı<br />
Canlı<br />
Canlı<br />
Canlı<br />
Canlı (sabin)- ölü (salk)<br />
Ölü<br />
Ölü<br />
Virüs subuniti<br />
Ölü<br />
Canlı<br />
Ölü<br />
Canlı<br />
Canlı<br />
Zarflı çft iplikli , doğrusal DNA taşıyan viruslardır. Çekirdek içinde replikasyona<br />
uğrar, çekirdek içinde inklüzyonlar yapar ve zarfı çekirdek zarından olan<br />
tek virus grubudur. Latent ya da litik infeksiyonlar oluşturabilirler. Timidin kinaz<br />
(CMV, EBV hariç) ve DNA polimeraz enzimi sentezlerler.<br />
Herpes virusla kanserogenez ile de ilişkili bulunmaktadır. HSV servikal<br />
kanser, HHV-8 Kaposi sarkomu ,EBV Burkitt lenfoma ve nazofaringeal Ca<br />
ile ilişkili bulunmuştur.<br />
Herpes Simplex Virus (HSV) (HSV tip 1 ve 2) :<br />
Dudak, göz, burun, genital bölge gibi deri-mukoza bileşkelerinde infeksiyonlar<br />
yaparlar. Viral ansefalitler arasında en önemli etkendir. İmmünitesi<br />
baskılanmış olgularda sistemik ve ağır klinik tablolara yol açabilir. Genelde<br />
HSV tip 2 genital, tip 1 ağız bölgesinde hastalık oluştursa da farklı bölgelerde<br />
farklı tiplerle tutulum mümkün olabilir. İlk infeksiyon sonrası retrograd olarak<br />
nöral ganglionlarda latent olarak kalırlar Genelde tip 1 trigeminal, tip<br />
2 sakral ganglionlarda). Bulaşma vücut sıvıları, cinsel temasla, lezyonlardaki<br />
sıvılarla olabilir. Anneden doğum sırasında, doğum öncesi transplasental<br />
olarak bebeğe geçebilir. Genelde veziküler lezyonlar oluştururlar.<br />
Primer infeksiyon sonrası latent olarak ganglionlarda kalırlar ve sonrasında<br />
o ganglionun dermatomunda yeniden reaktive olarak hastalık oluşturabilir.<br />
Tekrarlayan infeksiyonlar hep aynı yerde belirlenir.<br />
Oral herpes<br />
Herpetik gingivostomatit çocuklukta, faringotosillit erişkinde sık belirlenen<br />
tablolardır. Tekrarlayan herpes labialis en sık belirlenen klinik tablodur<br />
(TUS).<br />
ID:
92<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Keratokonjonktuvit<br />
Klasik dendritik ülserasyonlar ile belirir, tekrarlayarak körlüğe yol açabilir.<br />
Parmakta primer tutulum olduğunda herpetik dolama ( herpes gladyatorum)<br />
görülür. Atopik ekzemalı çocuklarda görülen, yaygın ekzema herpetikum,<br />
bazen adrenal nekrozu yaparak ağır seyirli bir klinik tablo oluşturabilir. HSV<br />
yanık yarası infeksiyonlarına neden olabilir.<br />
Genital herpes<br />
Genelde HSV 2 ile oluşur. Genital infeksiyonların çoğu asemptomatiktir.<br />
Klinik tablo ağrılı genital vezikül-ülserler şeklindedir. Nadiren viremi yapabilir.<br />
Viremi sırasında aseptik menenjit yapabilir ve genelde kendiliğinden iyileşir.<br />
Semptomsuz viral yayılım kadınlarda sık rastlanan ve virusun yayılmasından<br />
sorumlu bir özelliktir.<br />
HSV meningoansefaliti<br />
Çoğunlukla HSV 1 sorumludur. Ani başlangıçlı , ağır bir meningoansefalit<br />
yapar. Sıklıkla fokal nörolojik bulgular ve konvülziyon saptanmaktadır.<br />
BOS bulguları değişkendir ve yarısında eritrosit belirlenir. Mortalitesi<br />
yüksektir (% 50-70) . MR incelemelerinde temporal lop tutulumu çoğu<br />
kez tanıya yardımcıdır (TUS). Kesin tanı beyin biyopsisi ya da BOS ‘da HSV<br />
varlığı gösterilmesi (PCR) ile konulabilir. Erken başlanan asiklovir tedavisi<br />
mortaliteyi azaltabilir.<br />
HERPES SİMPLEX VİRÜS
93<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Herpes neonatarum<br />
Etken genelde HSV 2’dir. Virüs intrauterin ya da daha çok infekte annenin<br />
doğum kanalından doğum sırasında bulaşır. Yaygın infeksiyon sonucu ölüme<br />
neden olabilir. Daha hafif, sadece deriyi, gözü,... tutan klinik tablolar olasıdır.<br />
Genital herpesi olan kadınlarda doğumun sezaryan ile yapılması<br />
önerilir.<br />
HSV, servikal kanser, eritema multiforme ile de ilişkili bulunmuştur. Fasiyal<br />
paralizi (Bell) ile ilişkili olabileceği de bildirilmiştir.<br />
Tanıda lezyondan alınana örneğin (vezikül tabanı) Giemsa ile boyanmasıyla<br />
(TZANCK) multinükleer dev hücreler görülebilir. Bu hücreler HSV ve VZV<br />
infeksiyonlarında görülebilmektedir. Füzyon yoluyla virusun yayılması ile<br />
oluşurlar. Ayrıca intranükleer inklüzyonlar ( Cowdry A) görülebilir (TUS).<br />
Bu örneklerde HSV antijeni ve nükleik asitleri (PCR, insitu hibridizasyon )<br />
saptanabilir. Çeşitli doku kültürlerinde virüs üretilebilir. Serolojik yanıt sadece<br />
primer hastalığın tanısında ve duyarlı kişileri belirlemede faydalıdır.<br />
Tedavide ASİKLOVİR etkilidir. Vidarabin alternatiftir fakat daha toksik ve<br />
daha az etkilidir. İdoksiüridin, tromantadin, lokal asiklovir, trifluridin topikal<br />
tedavide kullanılabilir. Famsiklovir, valasiklovir yeni geliştirilen asiklovir<br />
türevleridir.<br />
VARİCELLA ZOSTER VİRUS (VZV)<br />
Primer olarak suçiçeği tekrarladığında zona oluşturur. Bulaşma solunum yoluyla<br />
olur. Derideki lezyonlar da bulaştırıcıdır. Solunum yolundan girip birinci viremi<br />
ile RES tutulumu ve buradan ikinci viremiyi yaparak deriye ulaşır. Burada makül,<br />
papül, vezikül, püstül oluşturarak suçiçeği tablosuna neden olur. Döküntü<br />
gövdede belirgin ekstremitelerde daha azdır (TUS).<br />
Deriden dorsal kök ganglionlarına ulaşarak latent hale gelir. Suçiçeği 14-21<br />
günlük kuluçka süresini takiben görülür. Tüm evrelerde lezyonların aynı<br />
anda görülebilmesi ve daha hafif seyretmesi ile çiçekten ayrılır. Mukoza<br />
lezyonları çok ağrılıdır. Yetişkinlerde interstisyel pnömoni (dev hücreli<br />
pnömoni), serebellar tutulumlu ansefalit (ataksi) daha sık görülür.<br />
Aspirin verilen çocuklarda Reye sendromu görülebilir. İmmünsüprese kişilerde<br />
yaygın tutulumlar, hemorajik ve nekrotik lezyonlar olabilir. Lezyonlar bakterilerle<br />
(özellikle S. pyogenes ) infekte olabilirler.<br />
Zona; latent VZV infeksiyonu reaktivasyonu ile ortaya çıkar. Dermatomla sınırlı<br />
bölgede önce ağrı, kaşıntı gibi bulgular belirir. Eritemli zeminde tipik lezyonlar<br />
belirginleşir. Lezyonlar iyileştikten sonra aylarca ağrı sürebilir (postherpetik<br />
nevralji). Göz çevresi trigeminus dalları(ganglion geniculi) tutulursa Ramsay-<br />
Hunt sendromu görülebilir.<br />
İlk trimesterde ise bebekte anomali olabilir (konjenital varisella sendromu:<br />
kortikal atrofi, korioretinit). Son dönemde geçirilirse bebekte neonatal varisella<br />
olabilir. Annede doğumdan 5 gün öncesinde yada 48 saat sonrasında suçiçeği<br />
gelişmişse bebekte çok ağır klinik tablo gelişebilir. Bu durumda immunglabulin<br />
kullanımı önerilir.
94<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
DNA VİRÜSLERİ<br />
Tanıda lezyonlardan dev hücrelerin gösterilmesi (TZANCK) , Cowdry A<br />
inklüzyonlarının belirlenmesi faydalı olabilir. DFA ile antijen, kültürde izolasyon,<br />
PCR faydalı olabilir. PCR doğal virus ile aşı kökenini ayırabilir.<br />
Tedavide asiklovir kullanılır. İmmünsuprese olgularda varicella zoster<br />
immunglobulini (VZIG) ve asiklovir ile profilaksi önerilebilir. Canlı aşı ile korunma<br />
olasıdır, fakat aşı sonrası zona da bildirilmiştir.<br />
SİTOMEGALOVİRUS (CMV)<br />
Konjenital infeksiyon, sağlıklı erişkinlerde mononükleoz sendromu oluştursa<br />
da asıl immünitesi bozuk hastalarda sistemik infeksiyonlar ( pnömoni, kolit,...)<br />
ya da ağır klinik tutulumlar (retinit,...) yapabilmesi önem taşımaktadır. Çok<br />
değişik yollarla bulaşabilir. İn utero, doğum kanalından, sütle yenidoğana<br />
bulaşabilir. Çocukluk çağında tükrükle bulaşır. İlerki dönemlerde cinsel temas<br />
önemli bir bulaş yoludur. Kan ve organ nakilleri ile de bulaşabilmektedir.
95<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
CMV pek çok hücreyi etkileyerek buralarda latent olarak kalabilir. Daha sonra<br />
immun sistem bozulduğunda reaktive olarak hastalık oluşturur.<br />
Konjenital infeksiyonlar<br />
En sık konjenital defekte yol açan virustur (tüm canlı doğumlarda<br />
yaklaşık % 1). Gebelik sırasında gelişen primer infeksiyonla ilgilidir. Nadiren<br />
reaktivasyon ile konjenital infeksiyon gelişebilir. İnfeksiyonla doğan<br />
bebeklerin yaklaşık % 10 kadarında mikrosefali, intraserebral<br />
kalsifikasyon, büyüme geriliği, hepatosplenomegali, sarılık, retinit<br />
gibi döküntü gibi klinik bulgular söz konusudur (sitomegalik inklüzyon<br />
hastalığı). Diğer bebeklerde entelektüel faaliyetlerde gerilik ve işitme<br />
kayıpları gelişebilir. Bu bebekler uzun süreler virusu yayabilirler.<br />
İntrauterin infeksiyon tanısı için bebeğin idrarında virusu göstermek<br />
ya da kordon kanında CMV DNA saptamak önerilen yöntemlerdir.<br />
Çocukluk ya da erişkinlerde primer infeksiyon hemen her zaman semptomsuz<br />
olarak geçirilir. Mononükleoz sendromu yapabilir. Heterofil antikorlar<br />
yoktur.<br />
Transfüzyon yoluyla bulaşma olduğunda 3-5 hafta sonra gelişen ateş,<br />
splenomegali, hepatit, lenfositoz gibi bulgular oluşabilirse de çoğunlukla<br />
asemptomatik bir seyir izler.<br />
Transplantasyon sonrası en sık hastalık oluşturan virustur (TUS). Solid organ<br />
transplantasyonu yapılanlarda transaminaz artışı, trombositopeni ile<br />
karakterize tablo , interstisyel pnömoni ve organ reddi olaylarında<br />
etken olarak rol oynar. Kemik iliği transplantasyonu (KİT) sonrasında<br />
gelişen graft-versus host (GVH) reaksiyonuyla ilişkilidir ve klinik olarak<br />
CMV infeksiyonu ile ayrımı ayrımı son derece güçtür. KİT olgularında<br />
en sık interstisyel pnömoniye neden olur. AIDS olgularında özellikle<br />
retinit kliniği ön plandadır. Ayrıca sindirim sistemi tutulumu (kolit,<br />
özafajit,...) hepatit, ansefalit, poliradikülopati, pnömoni oluşabilir. CMV<br />
ayrıca bu hasta grubunda diğer fırsatçı infeksiyonların gelişimine de<br />
zemin hazırlar.<br />
Tanıda CMV infeksiyonu sırasında oluşan dev hücreler ve özellikle intranükleer<br />
yoğun bazofilik baykuş gözü adını alan hücreler tanısal değere sahiptir.<br />
İdrar, BAL örneklerinde ya da biopsilerde bu tipik hücreler görülerek tanı<br />
konulabilir. Antijen saptanması en pratik tanı metodu olarak kullanılmaktadır.<br />
Lökositlerde pp 65 antijeni saptanarak infeksiyon belirlenebilir. PCR ile<br />
DNA tayini (özellikle plazmada ) tanıda faydalı olabilir.<br />
Akut infeksiyon CMV Ig M pozitifliği ile belirlenebilir.<br />
Tedavide gansiklovir ve foskarnet kullanılabilir. Ağır olgularda ve KİT<br />
hastalarında hiperimmunglobulin tedaviye eklenebilir.
96<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Virüs Enfeksiyon<br />
Herpesvirüs hominis<br />
(Herpes simpleks)<br />
Tip 1<br />
Tip 2<br />
HERPESVİRÜS ENFEKSİYONLARI<br />
Herpes labialis (uçuk)<br />
Keratokonjunktivit<br />
Parmak enfeksiyonları (“dolama”)<br />
Ensefalit<br />
Primer stomatit<br />
Genital enfeksiyonlar<br />
Neonatal enfeksiyonlar (vajinal doğum sırasında alınır)<br />
Sitomegalovirüs (CMV) Konjenital enfeksiyon<br />
İmmün yetmezlikli hastalarda:<br />
Pnömoni<br />
Retinit<br />
Enterit<br />
Yaygın enfeksiyon<br />
Ebstein-Barr virüsü (EBV) Enfeksiyöz mononükleoz<br />
Burkitt lenfoma<br />
Nasofarengeal karsinom<br />
Oral tüysü lökoplaki (AIDS hastalarında) diğer lenfomalar<br />
Hodgkin lenfoma ve kaposi sarkomu (AIDS hastalarında)<br />
Varisella zoster virüsü (VZV) Suçiçeği<br />
Zona (herpes zoster)<br />
İnsan herpesvirüs 6 (HHV 6) ve<br />
7 (HHV 7)<br />
Egzantem subitum<br />
İmmün yetmezlikli hastalarda enfeksiyon<br />
İnsan herpesvirüs 8 (HHV 8) Kaposi sarkomla ilişkili<br />
EBSTEİN BARR VİRUSU (EBV)<br />
EBV özellikle tükrükte bulunur ve tükrükle direkt temas ya da tükrük ile kirlenmiş<br />
eşya ile dolaylı temas ile bulaşabilir (öpücük hastalığı). Virus yüzeyindeki zar<br />
glikoproteinleri (gp 350/ gp220) ile faringeal epitel hücrelerine ve B<br />
lenfositlerine CR 2 (CD 21) (kompleman C3b reseptörü) reseptörü ile<br />
bağlanarak infekte eder. Bu süreçte uyarılan B hücreleri heterofil , çok<br />
sayıda antikor yanıtına neden olurken aynı zamanda sitotoksik T lenfositleri<br />
de uyarılırlar. Bu uyarı sonrası lenfositoz ve atipik lenfositler ortaya çıkar.<br />
İnfeksiyöz mononükleoz için tipik atipik lenfositler (Downey hücreleri) bu<br />
uyarılmış sitotoksik T lenfositlerinden kaynaklanırlar.<br />
Viral capsid antijen (VCA) tanıda en çok kullanılan hücre stoplazmasında saptanan<br />
bir antijendir. İnfeksiyöz mononükleoz:<br />
Glandüler fever) Çocuklukta hafif erişkinde daha ağır bir klinik tablo gelişir.<br />
Virusun önce farinks epitelinde infeksiyonunu sonra B lenfositleri tutması izler.<br />
Sonra uyarı ile sitotoksik T lenfositleri artar. Yaklaşık 4 – 7 haftalık kuluçka sonrası<br />
ateş, eksüdatif farenjit ve lenfadenopati ile karakterize klinik gözlenir. Halsizlik<br />
çok kere ön planda olan bir bulgudur. Hepatit, pnömoni gelişebilir. Özellikle<br />
ampisilin kullanımı sonucu makülopapüler döküntü oluşabilir.<br />
ID:
97<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Splenomegali belirlenebilir. Muayene sırasında dahi dalak rüptürü riski<br />
bulunduğundan sık muayeneden kaçınılmalıdır (TUS). Guillain Barre , ansefalit,<br />
miyelit, hemolitik anemi gibi komplikasyonlar görülebilir.<br />
İmmun yetmezlikli konakta daha ağır klinik tablolar, aşırı B lenfosit artışı gibi<br />
bulgulara (progresif lenfoproliferatif hastalık) yol açar. HIV (+) olgularda<br />
hairy oral lökoplaki oluşturabilir. Kronik tekrarlayıcı hastalık oluşturabileceği ve<br />
kronik yorgunluk sendromu ile ilişkili olduğu da düşünülmektedir.<br />
EBV le Burkitt lenfoma , nazofarenks kanseri arasında bir ilişki olduğu<br />
belirlenmiştir.<br />
İnfeksiyöz mononükleoz tanısında mononükleoz, atipik lenfositler (Downey<br />
hücreleri) belirlenir. Klinik tablo ve bu bulgular mononükleoz sendromu olarak<br />
adlandırılır. HIV, CMV başta olmak üzere başka infeksiyonlarda da görülebilir.<br />
Heterofil antikorlar lam aglütinasyonu (monotest) ya da tüpte aglütinasyon<br />
yöntemi (Paul Bunnel) ile belirlenebilir. Viral hepatitlerle karışabilirken heterofil<br />
antikor testi ayrımda faydalıdır. (TUS) Kesin tanı için özgün antijenlere özgü antikor<br />
yanıtı araştırılır. En sık anti VCA Ig M araştırılması tanıda kullanılır. EBV’na<br />
karşı immünitenin araştırılmasında anti-VCA IgG en uygun testtir. Tedavi<br />
için uygun bir ilaç yoktur.<br />
HHV – 6<br />
Ön planda hedefi bölünmekte olan CD4 +T lenfositleri olsa da makrofajları,<br />
transforme B lenfositlerini, megakaryositleri, NK hücrelerini, epitel hücrelerini<br />
de infekte edebilir. Ekzantema subitum (roseola infantum , 6. hastalık)<br />
etkenidir. Tipk olarak ateş düşer ve makülopapüler döküntü gözlenir. Küçük<br />
çocuklarda febril konvülziyon, ateş, etkenleri arasında ön sıralarda belirlenir.<br />
HIV infeksiyonu tetikleyicisi, bazı hematolojik malignitelerin etkeni olabileceği<br />
ve KİT hastalarında graft-versus host, dokunun reddi ve pnömoni yapabildiği<br />
söylenmektedir.<br />
HHV – 8<br />
İlk kez Kaposi sarkomundan izole edilmiş ve “Kaposi’s sarcom-associated<br />
Herpesvirus” olarak tanımlanmıştır. Kaposi sarkomu, Castleman Sendromu<br />
( lokalize, anjiofoliküler lenf nodu hiperplazisi) ve bazı lenfomalarla ilişkili<br />
olduğu düşünülmektedir (TUS).<br />
POKSVİRUSLAR<br />
Poksviruslar viruslar içinde en büyük ve en kompleks yapıya sahiptirler. Çift<br />
sarmal, lineer DNA içerirler. Virionda replikasyonda kullanılacak çok sayıda<br />
enzim (DNA bağımlı RNA polimeraz, poli A polimeraz, transkripsiyon<br />
faktörü,...) bulunmaktadır ve bu yüzden DNA virusları arasında sitoplazmada<br />
replikasyonunu tamamlayabilen tek virus poksviruslardır.<br />
Aynı cinsler arasında yoğun antijenik benzerlik nedeniyle çapraz koruma mümkündür<br />
(Vaccinia virus çiçek aşısı).
98<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ÇİÇEK VİRUSU (VARIOLA)<br />
Variola majör , minöre göre daha şiddetli ve mortalitesi daha yüksek (%15-40)<br />
bir klinik form oluşturan daha virulan bir suştur. Kuluçka yaklaşık 12 gün kadardır.<br />
Deri lezyonlarının hepsi eş zamanlıdır ( Su çiçeğinden farkı) ve genelde<br />
önce yüz,omuz ve göğüsten başlayarak distal bölgelere yayılır. İz bırakarak<br />
iyileşir. Toksemi ile ölüm olabilir.<br />
Hücre kültürlerinde üretildiğinde sitoplazmik inklüzyon cisimlerine (Guarnieri)<br />
neden olabilmektedir.<br />
Etkili aşı ile 1980 yılından itibaren çiçek dünyadan eradike edilmiş ve sonrasında<br />
aşı uygulaması da sona ermiştir. Aşı ile eradikasyonu sağlanabilen tek hastalık<br />
çiçektir. Günümüzde biyolojik savaş nedeniyle yeniden gündeme gelmiş ve riskli<br />
grupların aşılanması önerilmiştir.<br />
MOLLUSCUM CONTAGİOSUM<br />
İnsanlar arasında temasla bulaşan (cinsel ilişkiyle bulaşan hastalık), deride göbekli<br />
nodüler lezyonlar oluşturan, içinden sıkılınca peynirimsi bir sıvı çıkan, kendiliğinden<br />
iyileşebilen bir hastalıktır.<br />
PAPOVAVİRUSLAR<br />
Papillomavirus ve Polymavirus cinslerini içermektedir. Genomu çift sarmal<br />
sirküler DNA olan zarfsız virüslerdir. En belirgin özellikleri selim ve malign tümöral<br />
oluşumlara yol açabilmeleridir.<br />
PAPİLLOMAVİRUSLAR<br />
Deri ve mukozalarda lokalize infeksiyon yaparlar. Bazıları malignite oluşumuyla<br />
ilişkili bulunmuştur. Bulaş deri ve mukozalardaki defektli bölgelerden olmaktadır.<br />
Kontamine yüzey ve eşyalarla, doğum kanalından doğum sırasında ve cinsel ilişki<br />
ile bulaşabilir. Genom bir plazmid gibi (epizom) hücrede persistan olarak kalarak<br />
sonrasında aktif hale gelebilir.<br />
Deri siğilleri sıktır ve genelde kendiliğinden iyileşme eğilimindedir. Anogenital<br />
bölgede gelişen siğillere kondiloma akiminatum adı verilir (TUS). Cinsel ilişki<br />
ile bulaşan hastalıklardan biridir. HPV 16 ve 18 serviks kanseri ile ilişkili<br />
bulunmuştur. Papanicalou boyasında (Pap-smear) tipik vakuollü ve nükleer<br />
genişleme gösteren hücreler (koilostatik hücreler) görülebilir. Laringeal<br />
papillom özellikle 5 yaş altı çocuklarda görülen larinksin en sık selim tümörüdür.<br />
Ağız boşluğu, konjonktivada da papillomlar oluşabilir. Epidermodisplazi<br />
verrüformis deride yaygın ve uzun süreler izlenen siğil öbekleridir ve malign<br />
dönüşümlere (skuamoz hücreli Ca) rastlanabilir (öz HPV 5 ve 8).<br />
Tanıda in-situ hibridizasyon, PCR ve sitolojik bulgular tanıda faydalıdır. Hücre<br />
kültürü ve serolojinin tanıya faydası yoktur.<br />
Siğiller kriyoterapi ile, yakılarak ortadan kaldırılabilir. İnterferon uygulaması<br />
kondiloma aküminatumda gerekebilir.
POLYMAVİRUSLAR<br />
99<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
JC ve BK virusları. Solunum sisteminden bulaşırlar, lenfositleri ve sonrasında<br />
BK böbrekleri , JC böbrek, akciğer ve retiküloendotelyal sistem tutulumu<br />
yaparak latent olarak kalırlar. İmmünite zayıfladığında reaktivasyonla<br />
infeksiyonlara neden olurlar.<br />
BK renal transplantlarda üreteral stenoz, KİT hastalarında hemorajik sistit<br />
ve JC virus immunsuprese konakta (Özellikle HIV +) progresif multifokal<br />
ansefalopati oluşturur. İnsitu hibridizasyon ve PCR ile tanı konulabilir, özgül<br />
tedavi yoktur.<br />
ADENOVİRUS<br />
Zarfsız, çift sarmal lineer bir DNA taşıyan ve kapsidden dışarıya fiber denilen<br />
çıkıntıları olan viruslardır. Bu çıkıntılar ile hücrelere tutunma ve<br />
hemaglütinasyon belirlenebilir. Kapsidde bulunan hekzon antijenler<br />
cinse özgüdür ve tüm adenoviruslarda bulunur, çıkıntılarda bulunan<br />
penton antijenler tipe özgü antijeniteyi sağlar (TUS). Bazı serotipler doku<br />
tropizmi gösterirler. Mukozal yüzeyleri (GIS, solunum, konjonktiva) infekte ederler.<br />
İmmunsupresyon varlığında sistemik yayılım olabilir. Lenfoid dokuda latent<br />
olarak kalırlar. İnsanlara direkt temas, fekal-oral, damlacık infeksiyonu ile<br />
bulaşabilir (TUS). Toplu yerlerde (askeri birlik,...) salgınlar oluşturur.<br />
Farenjit, farengokonjunktival ateş, akut respiratuar hastalık (ateş, farenjit,<br />
servikal adenit, öksürük) başta olmak üzere pek çok solunum yolu infeksiyonu<br />
oluşturabilirler (TUS). Nadiren fakat ölümcül pnömoni nedeni olabilirler. İnfantil<br />
viral gastroenteritlerin önemli nedenlerindendir ( tip 40,41). Hemorajik<br />
sistit yapabilirler. Konjunktivit ve foliküler epidemik keratokonjunktivit (tip<br />
8,19) etkenidirler.<br />
Hücre kültüründe üretilebilir. Antijen tayini pratikte en sık kullanılan metoddur.<br />
PARVOVİRUS<br />
Parvoviruslar en küçük, yegane tek sarmal DNA içeren, zarfsız viruslardır.<br />
Ancak üreyen hücrelerde replike olabilirler. İnsanda sadece parvovirus B- 19<br />
hastalık oluşturmaktadır. Kemik iliği eritroid seri hücreleri hedef hücrelerdir<br />
ve eritrositlerdeki P-antijenleri virus için reseptör görevi görürler.<br />
Eritema infeksiyozum (5. hastalık) çocuklarda yüzde belirgin tokat yemiş<br />
gibi döküntüler , artralji ile karakterize bir tablodur. İmmunsuprese<br />
hastalarda kronik infeksiyonlar ve anemi, hemolitik anemilerde ciddi<br />
aplastik kriz atakları meydana getirir. Gebelik sırasında geçirildiğinde<br />
bebekte hidrops fetalis ile ölüme neden olabilir, anomali oluşturmaz<br />
(TUS).<br />
Tanıda Ig M yanıtı ve viral DNA saptanması (PCR) kullanılmaktadır.
100<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
PARAMİKSOVİRUSLAR<br />
RNA VİRUSLARI<br />
Bu aile lipid bir zarfı olan, genomu segmentli olmayan (orthomyxoviruslardan farkı),<br />
(-) RNA içeren virusları kapsar.<br />
Kızamık virüsü (Morbilivirus) aynı zamanda hem stoplazmada hem<br />
nukleusda da inklüzyonlar oluşturabilir. Sinsisya oluşumu ile dev hücreler<br />
oluşturabilirler. Tüm paramiksoviruslar esas olarak damlacık yoluyla, üst<br />
solunum yollarından bulaşır. Önemli cinsler ve zarf proteinleri farklılıkları tabloda<br />
gösterilmiştir.<br />
Kızamık virusu<br />
Morbiliviruslar arasında insan için patojen olan tek türdür. Zarf üzerinde<br />
sadece hemaglütinin ve füzyon proteini içerirler. Zarf altında matriks<br />
proteini tomurcuklanma aşamasında rol oynar.<br />
Virus damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Yaklaşık 7-14 gün inkübasyondan<br />
sonra klinik bulgular gelişir. Solunum yollarında bulaşma ve çoğalma sonrası<br />
virus lenfatiklerde yayılır ve mononükleer hücrelerde sinsisya ile dev<br />
hücreler oluşturur (TUS). Sonrasında sistemik yayılım ile pek çok bölgeye<br />
ulaşır (Konjunktiva, solunum yolları, gastrointestinal sistem, üriner sistem, deri<br />
kapillerleri, lenfatikler, MSS). Klinik tablo geçince yaşam boyu bağışıklık<br />
bırakır.<br />
Prodrom bulgular öksürük, burun akıntısı (coryza), konjunktuvit,<br />
fotofobidir. Bu dönemde mukozolarda tipik ortası beyaz, çevresi eritemli<br />
döküntüler (tuz tanesi görünümü) oluşur. En sık ağız mukozasında belirlenen<br />
bu döküntüler kızamık için patognomoniktir (KOPLİK lekeleri) ve deri<br />
döküntüleri geliştiğinde kaybolur. Döküntü kulak arkasından başlar,<br />
vücuda ve yüze yayılır. Ateş döküntüler geliştikten sonra düşmeye<br />
başlar bir süre daha devam eder (TUS). Ateşin yeniden yükselmesi<br />
ya da lökositoz belirlenmesi komplikasyonu düşündürür. Birkaç gün<br />
içinde döküntüler kaybolur.<br />
Komplikasyonlar arasında pnömoni en sık ölüme neden olan ve en önemli<br />
komplikasyondur. Özellikle, kızamık mortalitesi gelişmekte olan ülkelerde,<br />
beslenme bozukluğu olan infantlarda yüksektir. A-vitamini eksikliğinde<br />
mortalite yüksektir ve Avitamini takviyesi ile mortalitenin azalabileceği iddia<br />
edilmektedir. Süt çocuklarında en sık komplikasyon otitis mediadır.<br />
SLE ve Multiple Skleroz (MS) etyolojisinde rolü araştırılmış fakat kanıtlanmamıştır.<br />
Kızamık belirgin olarak anerji oluşturur. Tüberküloz reaktivasyonu ya da<br />
PPD negatifleşmesi gözlenebilir. Gebelikte düşüklere yol açabilir, bebekte<br />
anomali oluşturmamaktadır.<br />
SSPE<br />
SSPE ( Subakut Sklerozan Panensafalit) kızamıktan yıllar sonra gelişen, çok<br />
seyrek, genelde fatal bir klinik tablodur.
101<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Virus replike olabilir fakat salınamaz, BOS ve kanda yüksek oranda kızamık<br />
antikoru belirlenir, beyin dokusunda inklüzyon cisimleri belirlenir. Kişilik<br />
bozuklukları, myoklonik kasılmalar, körlük gelişerek ilerler (TUS). Virusun<br />
M-proteinlerindeki defekt sorumlu tutulmaktadır.<br />
Klinik bulgular çoğu kere tanıda çok yardımcıdır. Tanıda sıklıkla serolojik yanıt<br />
(IgM ELİSA) kullanılır. Kültürü güçtür. Burunda, idrarda tipik multinükleer<br />
dev hücreler (Warthin_Finkeldey) , hem stoplazmada hem nukleusta<br />
eozinofilik inklüzyon cisimleri görülmesi tanıda yardımcıdır.<br />
Etkili antiviral bulunmamaktadır. Korunmada temas sonrası ilk 2 gün<br />
içinde uygulanacak aşı koruyuculuk sağlayabilir. İlk 6 günde standart<br />
immunglobulin uygulanırsa korunma ya da hastalığın hafif geçişi sağlanabilir.<br />
Canli aşı ile profilaksi 9. ve 15. aylarda iki doz olarak önerilmektedir. Yaklaşık<br />
13.-15. aylarda aşı ve 4-6 yaşlarında rapel bir diğer öneridir. Canlı aşı<br />
olduğu için immunsupresiflerde uygulanması önerilmez. Kızamıkçık<br />
ve kabakulak aşılarıyla kombine (MMR) uygulanabilir.<br />
Kabakulak virusu (Mumps, epidemik parotidit):<br />
Damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Tek serotipi vardır.<br />
En sık bulgu parotittir. Genelde viremi ile pankreas, testis/overler, MSS,<br />
göz, iç kulak, periferik sinirler tutulabilir.<br />
Orşit erkeklerde sık rastlanan bir komplikasyondur ve iki taraflı olursa<br />
steriliteye neden olabilir. Ooforit, pankreatit rastlanabilen tablolardır.<br />
Yaklaşık yarısında MSS tutulumu vardır fakat ancak % 10 olguda aseptik<br />
menenjit vardır.<br />
Etkili bir tedavi yoktur. Orşit olgularında steroid kullanılabilir. Aşı ile korunma<br />
(MMR) mümkündür.<br />
PARAİNFLUENZA VİRUS<br />
Kış aylarında yaygın solunum sistemi infeksiyonları yaparlar. Viremi ve sistemik<br />
infeksiyon yapmazlar. Kuluçka süresi 2-6 gündür. En sık görülen<br />
komplikasyon otitis mediadır. Bağışıklık kısa sürelidir.<br />
RESPİRATUAR SİNSİSYAL VİRUS(RSV)<br />
Yapısal olarak diğer paramiksoviruslara benzese de hemaglütinin ve nöraminidaz<br />
aktiviteleri yoktur. Sadece solunum yollarında kısıtlı infeksiyonlar oluşturur.<br />
Yenidoğan ve süt çocuklarında akut, ağır solunum sistemi infeksiyonları<br />
oluşturur. Bağışıklık zayıf ve geçicidir. Anneden geçen Ig G antikorlar<br />
çöocuğu korumaz hatta kliniğin daha belirgin olmasına neden olabilir.<br />
Ig A ise en belirgin koruyucu etkiyi gösterir (TUS). Bronşiolit ve pnömoni<br />
yapar. Otitis media sıklıkla görülen bir komplikasyondur.Nadiren miyokardit<br />
oluşabilir. Erişkinlerde hafif infeksiyonlara neden olurlar. İmmünitesi baskılanmış,<br />
özellikle KİT hastalarında ağır pnömonilere neden olabilir. Sağlıklı erişkinlerde<br />
hafif bir soğuk algınlığı gözlenebilir. Özellikle çocuk servislerinde hastane<br />
salgınları bildirilmiştir (TUS). Tanıda nazal/nazofaringeal örnekten DFA, ELİSA ile<br />
viral antijenler gösterilebilir. Prematüre, AC patolojisi olan, immunsupresiflere<br />
ribavirin inhalasyonu uygulanabilir.
102<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
PARVOVİRUS B19 İLE İLGİLİ HASTALIKLAR<br />
Sendrom Konak yada ilgili durum Klinik özellikler<br />
Beşinci hastalık Çocuklar, yetişkinler Kutanöz raş, artrit, artralji<br />
Transient aplastik kriz Altta yatan hemoliz Şiddetli akut anemi<br />
Pure red cell aplazi İmmün yetmezlik Kronik anemi<br />
Hidrops fetalis Fetus Fetal anemi<br />
NEGATİF KUTUPLU RNA VİRÜSLERİ<br />
ID:
PARAMÝKSOVÝRUSLARIN ZARF DÝKENLERÝ<br />
103<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Virus Hemaglütinin Nöraminidaz Kaynaşma Proteini 1<br />
Kızamık virusu + - +<br />
Kabakulak virusu 2 + + +<br />
Respiratuvar sinsisyal<br />
virus<br />
- - +<br />
Parainfluenza virusu 2 + + +<br />
Kızamık ve kabakulağın kaynaşma proteinleri aynı zamanda hemolizinlerdir.<br />
Kabakulak ve parainfluenza viruslarında hemaglütinin ve nöraminidaz aynı, kaynaşma proteini ise ayrı bir<br />
diken üzerindedir.<br />
ORTOMİKSOVİRUS<br />
İnfluenza virus : (grip)<br />
Zarflı, (-) RNA viruslarıdır. Ortak antijenik yapıları olan üç tipi belirlenmiştir:<br />
A, B, C. Genomları 8 parçalıdır (influenza C 7 parçalı). Bu parçalı genomik<br />
yapı nedeniyle mutasyonlar ve yeniden karışım (reassortment) olayları<br />
sıklıkla yaşanır. Bunun sonucu antijenik yapı sıklıkla değişebilir ve çok<br />
farklı kökenler ortaya çıkarsa buna antijenik shift adı verilir. Bu kökenler<br />
pandemilere yol açabilirler (TUS). Mutasyonlar sonucu oluşan<br />
değişiklikler daha küçüktür ve antijenik drift adı verilir. Virüs zarfında<br />
hemaglütinin (HA) ve nöraminidaz (NA) bulunur ve tiplendirmede<br />
bu yapılar kullanılır. HA hücreye yapışmada önemlidir(TUS) ve virusu<br />
nötralize edici antikorlar bu antijene karşı gelişir, aşı HA antijenleri<br />
içerir (TUS). Bu antijenler ile epitel hücrelerinin sialik asit yapılarına<br />
tutunma sağlanır. Nöraminidaz ise virusun infekte hücreden salınımını<br />
sağlar. Matriks proteinleri arasında yer alan M2 membran proteinleri<br />
amantadin, rimantadin etkisinin görüldüğü bölgelerdir. Replikasyon<br />
diğer RNA viruslarının aksine nukleusta gerçekleşir. Isıya, aside, lipid<br />
eriticilere duyarlıdır. En sık A, bazen B hastalık oluştururken C sıklıkla<br />
çocuklarda infeksiyona neden olabilse de hastalık oluşturmaz.<br />
Grip<br />
Grip primer olarak solunum yollarını hastalandırır. Üst solunum yolları<br />
infeksiyonu bulguları, yaygın ağrılar, ateş, öksürük en belirgin tablo olsa<br />
da sessiz infeksiyonlar ya da ağır ölümcül pnömoniye de neden olabilir.<br />
Bu süreçte solunum yollarındaki doğal direnç kaybolur ve bakterilerin<br />
yapışması daha kolaylaşır. İnfeksiyon sırasında kısa süreli bir viremi<br />
yaşanabilse de diğer dokulara yayılma nadirdir. Yaklaşık 1-3 gün kuluçka<br />
sonrası 4-5 gün süren bir klinik tablo oluşur. Çocuklarda karın ağrısı ve ishalin<br />
ön planda izlendiği bir klinik tablo da belirlenebilir.<br />
Grip sonrası bakteriyel pnömoni (Özellikle S. aureus, Haemophilus<br />
influenzae, Streptococcus pneumoniae) olabilir ve genelde ağır seyreder.<br />
Nadiren primer viral pnömoni, miyozit, kardiyak tutulum, nörolojik tutulum<br />
izlenebilir. Aspirin alan çocuklarda Reye sendromu tanımlanmıştır (TUS).<br />
ID:
104<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Yaşlılarda (>65 yaş), akciğer, kalp, ... ve diğer kronik hastalıkları olanlarda<br />
mortalite nedenidir.<br />
Kuş Gribi<br />
Bu hastalık, influenza virus A’ya bağlı (H5N1) olarak genellikle kuşlarda ortaya<br />
çıkar. Su kuşları virusların doğadaki sürekliliğini sağlar. İnfeksiyon, yabanıl kuş<br />
topluluklarından kümes hayvanları gibi evcil kuşlara yayılabilir ve bu durum<br />
ciddi sonuçlar doğurabilir. Virus, infekte yabanıl kuşların dışkılarıyla kümes<br />
hayvanlarının arasına girebilir. Kuş gribi virusları, kuşları ve daha seyrek<br />
olarak domuzları infekte eder. İnfekte kuşlar, virusu tükürük, burun salgıları ve<br />
dışkılarıyla yayarlar. Hastalık, ülkeden ülkeye canlı kümes hayvanlarının ticareti<br />
aracılığıyla yayılabilir. Göçmen kuşlar da virusu uzaklara taşıyabilir; geçmişteki<br />
patojenitesi yüksek kuş gribinin uluslararası yayılımı böyle açıklanmaktadır.<br />
Kuş gribini kontrol altına almak için hastalıklı ve temaslı kuşları imha edip<br />
bunları uygun bir biçimde ortadan kaldırmak, çiftlikleri karantinaya almak ve<br />
buralara çok sıkı bir biçimde dezenfeksiyon uygulamak gerekir. Çiğ kümes<br />
hayvanlarının işlenmesi sırasında genel hijyen kurallarına uyulması ve etlerin<br />
pişirilerek yenmesi riski azaltacaktır.<br />
Tedavide amantadin ve rimantadin kullanılır. Profilaktik olarak ya<br />
da infeksiyonun ilk 2 günü başlanırsa virus M2 proteinine etki ile viral<br />
soyulma engellenir ve etkili olur. Bu ilaçlar sadece influenza A üzerine<br />
etkilidir (TUS). Yeni geliştirilen zanamivir nöraminidaz inhibisyonu ile etkili<br />
olur influenza A ve B’ye etkilidir. Aşı ile bağışıklama koruyucudur. Aşı her<br />
yıl o yıl yayılması beklenen antijenlerin karışımı sağlanarak yeniden<br />
hazırlanır. Her sene sonbaharda yeni aşı ile aşılanılması önerilmektedir.<br />
Özellikle altta hastalığı olan, yaşlı hastalar ve sağlık çalışanlarının<br />
aşılanması önerilmektedir.<br />
RHABDOVİRUSLAR<br />
Kuduz virusu (Lyssavirus)<br />
(Rabies). Zarflı, mermi şeklinde, (-) RNA içeren bir virustur. Replikasyon<br />
stoplazmadadır ve zarf plazma zarındandır. Zarfta hücreye tutunmada rol<br />
oynayan, nötralizan antikor yanıtının hedefi olan, dikensi çıkıntılar halinde<br />
G glikoproteinleri bulunur.<br />
Bulaşma kuduz hayvanın ısırması, tükürüğü ile olur. Nadiren tırmalama,<br />
transplantasyon, aerosollerin solunumuyla alınabilir. Teorik olarak kuduz<br />
bulguları gelişen hayvanların yaklaşık 10 günde ölmeleri beklenir. Doğada<br />
vampir yarasalarda bulunur ve bunlar hastalanmazlar. Gelişmekte olan<br />
ülkelerde başıboş köpekler, gelişmiş ülkelerde vahşi köpek, tilki gibi<br />
hayvanlar bulaşta önem taşırlar.<br />
Önce ısırılan bölgenin kaslarında çoğalır ve sonra retrograd aksonomik<br />
transport ile dorsal kök ganglionlarına ve medulla spinalise taşınır. İlk dönem<br />
inkübasyon dönemidir ve ısırık yarası büyüklüğü, beyine uzaklığı, sinir<br />
dokusu yoğunluğu, kişinin yaşı, immünitesi ve virus yoğunluğuna bağlı<br />
olarak günler bazen aylar sürebilir. Sinir dokusuna asetilkolin reseptörleri<br />
yoluyla ulaştığı kabul edilmektedir.
105<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Son dönemde sinirler yoluyla virus tükrük bezleri, deri, kornea, retina, nazal<br />
mukoza, adrenal medulla, renal parankim ve pankreas asiner hücrelerine<br />
yayılabilir.<br />
Virus beyinde hipokampus(Ammon boynuzu), beyin kökü, pons,<br />
serebellumda yayılma gösterir fakat inflamasyon, histopatolojik bulgular<br />
çok az miktarda izlenir. Sitopatik etki yapmaz. Nöronal dejenerasyon<br />
olaylardan sorumludur. Hücresel bağışıklığın rolü yokken inkübasyon<br />
döneminde antikor oluşursa beyine ulaşma önlenebilir.<br />
Tanı<br />
Tanı klinik bulgular ve ısırık hikayesi ile konulabilir. Kesin tanı viral<br />
antijenin; kornea, deri ya da MSS’de (beyin biopsisi, otopsi)<br />
gösterilmesi, virus izolasyonu ya da seroloji ile konulabilir. Sinir<br />
dokusunda viral nükleokapsitten oluşan intrastoplazmik inklüzyon<br />
cisimleri (NEGRİ) patognomoniktir.<br />
Tedavi<br />
Tedavi için ilk aşama ısırık yerinin bol su ve sabunla yıkanmasıdır.<br />
Isırık yerinde dikiş mümkünse yapılmamalı, debridman sağlanmalı,<br />
antibiyoterapi ve tetanoz aşısı unutulmamalıdır (TUS). Sonra kuduz<br />
immünglobulin yara çevresine ve sistemik olarak uygulanabilir. Aşı<br />
ile antikor yanıtı da korunmada etkilidir. HDCV (insan diploid<br />
hücre kültürü aşısı) 0,3,7,14,28. günlerde uygulanabilir. HDCV canlı<br />
viral partiküller içermez, gebelerde de uygulanabilir. Hem temas öncesi<br />
hem temas sonrası uygulanabilir ve lyan etkileri çok azdır (TUS). Koyun<br />
beyininden formalinle uygulanan aşı (Semple) ansefalit riskinin yüksekliği<br />
nedeniyle terkedilmiştir.<br />
TOGAVİRUSLAR<br />
Zarflı (+) ; tek sarmal RNA viruslarıdır. RNA poliprotein olarak oluşturulur ve kesim<br />
sonrası aktivite kazanır. Alfaviruslarda özgül C nükleokapsid proteini ve serogrupları<br />
belirleyen epitopları taşıyan zarf glikoproteinleri bulunur. Stoplazmada replike<br />
olurlar. Rubivirus ve alfavirus cinsleri belirlenmiştir.<br />
RUBİVİRUS: KIZAMIKÇIK VİRUSU (RUBELLA):<br />
İnsan tek konağıdır ve solunum yoluyla bulaşır (Diğer Togaviruslardan<br />
farkı).<br />
Genelde çocuklukta ve hafif seyreder. Klinikte lenfatik yayılım ve geçici viremi<br />
ile yayılma önemli rol oynar. Sitopatik bir etki yapmaz. Yaklaşık 14-21 gün<br />
kuluçkadan sonra birkaç gün süren ateşi döküntü izler. Makülopapüler tarzda<br />
döküntü, ağız içi ,yumuşak damakta enantemler (Forscheimer) görülebilir.<br />
Lenfadenopati (özellikle suboksipital ve posterior servikal LAP : Theodor<br />
fenomoni) belirgindir. Bazen artrit gelişebilir. Olasılıkla immunkompleksler<br />
nedeniyle meydana gelirler. Trombositopeni, post-infeksiyöz ansefalit olabilir. Eğer<br />
hamilelikte kızamıkçık geçirilirse konjenital rubella sendromu gelişmesi olasılığı<br />
vardır. İlk 20 haftada ,özellikle ilk 2 ayda gelişirse konjenital rubella olasılığı çok<br />
yüksektir.
106<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Virus sitopatik etki göstermezken hücre büyümesini engelleyerek ve<br />
hücrenin kromozom yapısını bozarak etkili olmaktadır.Kalıcı bozuklukları<br />
arasında katarakt, mikrosefali, mental retardasyon, sağırlık, kardiak<br />
anomaliler (PDA, Pulmoner stenoz,...) retinopati en sık belirlenen<br />
bulgulardır.<br />
Konjenital rubella tanısı için bebekte ya da kordon kanında anti-Rubella Ig<br />
M sınıfı antikorları saptamak gereklidir. Ig G sınıfı antikorlar anneden geçebileceği<br />
için tanıda faydalı değildir. Ig G yanıtı ile hastanın immünitesi belirlenebilir.<br />
Hücrelerde inklüzyon cisimciği oluşturmaz (TUS).<br />
Özgün tedavi yoktur. Gebelikte ilk üç ayda geçirildiği saptanırsa abortus<br />
önerilir. Aşılama ile korunulması mümkündür.<br />
Alfaviruslar genel epidemiyolojik özellikleri, yaptığı hastalıklar ile artropodlar<br />
ile bulaşan viruslar (ARBOVİRUSLAR) adı altında bir dizi farklı aile ile birlikte<br />
değerlendirilirler.Bu grup içindeki viruslar tabloda gösterilmiştir.<br />
ARBOVİRUS olarak tanımlanan ve önemli hastalıklara yol açan viruslar<br />
şunlardır.<br />
PİKORNAVİRUSLAR<br />
Zarfsız , tek sarmallı (+) RNA içeren küçük viruslardır. Stoplazmada replike olurlar<br />
ve çoğu sitolitik etkilidir. İnsan için etken olanlar enterovirus, rinovirus ve<br />
hepatoirus cinslerinde bulunur. Rinoviruslar aside duyarlı olmaları ve sindirim<br />
siteminde yaşayamamaları ile diğerlerinden ayrılırlar.<br />
Poliovirus:<br />
İnsan doğal konaktır. Üç serotipi vardır. Sindirim sisteminde canlı<br />
kalabilir ve bulaş fekal-oral yolla olur. Virus sindirim sistemi lenfoid<br />
dokularında (tonsilla, Peyer plakları) çoğalır ve viremi ile tüm vücuda yayılır<br />
(minör viremi) sonra retiküloendotelyal sistemden majör viremi oluşur ve<br />
bu arada omurilik ön kök hücrelerine virus ulaşır. Virusun ön kök<br />
hücrelerine sinir yoluyla ulaştığı da düşünülmektedir. Ön kök hücreleri,<br />
beyin sapı, kraniyal sinirler motor nöronları yıkıma uğrar. Yıkım 3-4<br />
haftada geri dönüşümlü olabilir. Kuluçka 5-20 gündür ve klinikte 4 farklı<br />
tablo izlenebilir:<br />
1 – Asemptomatik tip (% 90-95)(TUS)<br />
2 – Abortif poliomiyelit ( % 4-8)<br />
3 – Aseptik menenjit ( % 1-5)<br />
4 – Paralitik poliomiyelit (% 0.1)<br />
Paralitik formda duysal kayıp olmadan gevşek felç saptanır. BOS<br />
incelenirse protein artışı ve lenfosit yanıtı belirlenebilir. Bulber polioda<br />
ölüm % 75 ‘e ulaşır.<br />
Virus ilk haftada boğaz ve dışkıdan izole edilebilir. Daha sonra bazen<br />
aylarca virus dışkıda bulunabilir (TUS).<br />
Özgün bir tedavisi yoktur. Fakat etkili aşıları ile korunulabilen ve aşı ile eradike<br />
edilmesi planlanan bir hastalık konumundadır. Aşı olarak canlı (SABİN) ve<br />
ölü (SALK) aşıları kullanılmaktadır.
107<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Canlı aşı oral olarak kolayca uygulanır, yaşam boyu bağışıklık<br />
bırakır, lokal salgısal Ig yanıtını uyarır, indirekt olarak tüm bireylere<br />
yayılabilir ve rapel gerektirmez. Fakat poliomiyelit oluşturma riski<br />
vardır ve immunsupresiflerde güvenilir değildir.<br />
Ölü aşı ise rutin aşılarla birlikte kullanılabilir, poliomiyelit riski<br />
yoktur, immunsupresiflerde güvenle kullanılabilir. Enjekte edilerek<br />
uygulanması, rapeller gerekmesi ve barsakta lokal yanıt oluşturmaması<br />
dezavantajlarıdır.<br />
KOKSAKİ VE ECHOVİRUSLAR<br />
Bu virusların deri, barsaklar ve MSS başta olmak üzere pek çok dokuya tropizmleri<br />
vardır (TUS). Enterovirusların tümü aseptik menenjit/ansefalit yapabilirler. Aseptik<br />
menenjit/ansefalitin en sık nedeni enteroviruslardır. Döküntü ve salgınlar<br />
halinde olması tanıda yardımcıdır. Ateş ve makülopapüler döküntü, bazen<br />
hepatit, solunum sistemi tutulumu gözlenebilir. Ayrıca bazı özel klinik tablolar<br />
tanımlanmıştır.<br />
Herpangina<br />
Ani başlayan ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, kusma olur. Yumuşak damakta ,<br />
tonsillerde veziküler lezyonlar görülebilir.Koksaki viruslarla olur (TUS).<br />
El-Ayak-Ağız hastalığı<br />
Ateş ve el,ayak, ağızda veziküler aðýrlýklý döküntülerle karakterizedir. En<br />
çok Koksaki A16 ile olur. Özellikle enterovirus 71 ile oluşan formun MSS<br />
tutulumu ile ölümlere yol açabileceği bildirilmektedir.<br />
Akut hemorajik konjunktuvit<br />
Hızla (24 saat inkübasyon) gelişen subkonjunktival kanama ve konjunktuvit<br />
hali izlenir. Etken koksaki A24 ve bazen enterovirus 70dir (TUS).<br />
Plörodini (Bornholm hastalığı)<br />
Ateş ve tek taraflı plevral yan ağrısı bulunur. AC normal görünümdedir. Kaslarda<br />
hassasiyet ve nüks sıklıkla rastlanan bulgulardır. Koksaki B etkendir.<br />
Miyokardit, perikardit<br />
Koksaki B oluşturur.<br />
Epidemik miyalji<br />
Karın ve göğüs kaslarında ağrı ile karakterizedir. Koksaki B etkendir.<br />
Pankreatit<br />
Yenidoğanda multisistemik tutulum, ishal, ... gibi farklı tutulumlar izlenebilir.<br />
Bazen insüline bağımlı DM , hemolitik üremik sendrom, kronik yorgunluk<br />
sendromu, ... ile ilişkileri olabileceği düşünülmektedir.<br />
Tanıda hücre kültürü en önemli metoddur. PCR ile BOS, boğaz, dışkı<br />
örneklerinde genetik dizi aranması tanıda faydalı olabilmektedir.
108<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
RİNOVİRUS<br />
Aside ve dış koşullara daha duyarlıdır. Özellikle 33 C’de üremeye adaptasyonu<br />
nedeniyle özellikle üst solunum yollarında lokalize kalır, alt solunum yollarını<br />
etkilemez (TUS). Sindirim sisteminde replike olamaz, mide asiditesine<br />
dayanamaz. Yaklaşık 100 tipi vardır. Nezle (soğuk algınlığı) etkenidir.<br />
Tüm nezle olgularının % 50’sinden sorumludur. Geçici bir bağışıklık, lokal Ig A<br />
artışı söz konusudur. Solunum salgılarının eller vasıtasıyla bulaşı en çok gözlenen<br />
bulaş yoludur. Burun mukozasında ICAM-1 (İntraselüler adezyon molekülü-<br />
1) yapılarını reseptör olarak kullanır.<br />
KORONAVİRUSLAR<br />
(+) RNA içeren zarflı bir virustur. İnsanda sadece nezle etkeni olarak<br />
tanımlanmıştır. Günümüzde SARS etkeni olarak tanımlanmış ve öldürücü bir<br />
solunum sistemi infeksiyonuna neden olabildiği gösterilmiştir.<br />
REOVİRUSLAR<br />
Zarfsız, segmentli ve çift sarmallı RNA taşıyan viruslardır. Stoplazmada replike<br />
olur. Hücre lizisi ile salınırlar. İnsanda önemli üç tür bildirilmiştir:<br />
1 – Rotavirus<br />
2 – Ortoreovirus<br />
3 – Orbivirus ( Bu bir ARBOVİRUS olarak hastalık oluşturur.<br />
ROTAVİRUS<br />
Çocukluk çağındaki ishallerin en önemli etkenidir. Tipik “tekerlek”<br />
görünümündeki virion dışkıda görülerek tanınabilir. Bulaş fekal-oral yol,<br />
oyuncaklar gibi ortak kullanılan objeler ve olasılıkla solunum yolu ile olmaktadır.<br />
İnce barsak villus hücrelerini kaplar, intestinal epitelde kısalma, küntleşme,<br />
sitopatik etki ile sıvı emilimi bozukluğuna bağlı ishal gelişir. Dışkıda lökosit,<br />
eritrosit görülmez. Anneden geçen IgG sınıfı antikorlar koruyucu olmazken anne<br />
sütündeki IgA’lar önemli koruyucu etki gösterirler. En sık Kış, sonbahar ve<br />
ilkbaharda daha sık rastlanır. Tanıda tipik tekerlek şeklinde virus partikülleri<br />
görülerek tanı konulabilir. Pratikte dışkıda antijen (Lateks, ELİSA,..)<br />
aranması çok uygun bir tanı yöntemidir.
HAV<br />
POZİTİF KUTUPLU RNA VİRÜSLERİ<br />
HEPATİT VİRUSLARI<br />
109<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Pikornaviruslar arasında yer alır (enterovirus 72) (Hepatovirus, Heparnavirus?).<br />
Virus fekal-oral yol ile bulaşır, nadiren kanla bulaşabilir. Su kaynaklı ,<br />
çiğ midye, istiridye yenilmesiyle salgınlar bildirilmiştir. Sarılık bulguları<br />
başlamadan 2 hafta önce virus dışkıda bulunmaya başlar ve sarılık ortaya çıktıktan<br />
2 hafta sonraya kadar yayılım devam eder. Dış koşullara , dezenfektanlara<br />
nisbeten dirençlidir.<br />
Virus alındıktan sonra yaklaşık 2-6 haftalık kuluçka sonrası klinik bulgular belirir.<br />
Özellikle çocuklarda çok kez klinik bulgular saptanamadan geçirilir. İkterik,<br />
kolestatik, anikterik formlarda seyredebilir. Fulminan hepatit çok nadirdir (%0.1).<br />
Bazen iyileşme döneminde alevlenmeler görülebilir. Genelde yaş ilerledikce<br />
hastalığın ağırlığı daha da artar.<br />
Akut HAV infeksiyonu anti HAV IgM varlığı ile tanınır. Ig M 4 – 6 haftada kaybolur.<br />
Ig G ömürboyu kalıcıdır. Aşı ile korunulabilir. Temas sonrası immünglobulin ile<br />
koruyuculuk sağlanabilir.
110<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
HEPATİTLER<br />
Mikrobiyoloji Taný Klinik<br />
Hepatit A Pikornavirus<br />
RNA virusu<br />
Oral-fekal yolla bulaþma,<br />
kontamine su ve gýdalarla<br />
Ýnkubasyon süresi ≈30 gün<br />
Hepatit B Hepadnavirus<br />
Kýsmý ds DNA<br />
Kan ve enfekte sývýlarla, cinsel<br />
yolla ve anne-den bebeðe<br />
vertikal geçer<br />
Ýnkubasyon süresi 6-24 hafta<br />
Hepatit C Flavivirus<br />
Tek zincir RNA<br />
Kan ürünleri, ÝV ilaç kullanýmý,<br />
piercing, riskli<br />
Anneden bebeðe seksüel<br />
geçiþ riski düþük<br />
Ýnkubasyon süresi 6-7 hafta<br />
Anti HAV IgM akut<br />
infeksiyon<br />
Anti HAV IgG<br />
geçirilmiþ<br />
enfeksiyon,<br />
immunite<br />
HBsAg +/-<br />
AntiHBc IgM+<br />
HbeAg +/- akut<br />
enfeksiyon<br />
HbsAg+ AntiHBs<br />
– AntiHBc IgG+<br />
Kronik enfeks<br />
HBsAg- AntiHBs+<br />
immun<br />
Anti HCV elisa<br />
veya RÝBA (+)<br />
HCV RNA<br />
Hepatit D Defektif RNA virusu Anti-HDV<br />
HDV RNA<br />
Hepatit E Calicivirus<br />
RNA virusu<br />
Oral-fekal yolla<br />
Hepatit G Flavivirus<br />
RNA virusu<br />
Perkutan geçiþ<br />
Prodromal dönem: halsizlik, düþük<br />
dereceli ateþ, myalji<br />
Anoreksi, bulantý, kusma, yaðlý gýdalara<br />
intolerans<br />
ÜSYE benzeri durum<br />
Hastalýk dönemi: karaciðer-de<br />
hassasiyet, sarýlýk, transaminazlarda<br />
yükselme<br />
HbcAg serumda tespit edilemez<br />
HBV DNA enfektivite ve viral<br />
replikasyonun eniyi göstegesidir<br />
HBV DNA+ HbeAg- ise procormutant<br />
virus demektir ve siroz riski daha<br />
yüksektir<br />
Prodromal dönem ve klinik Hepatit<br />
A ile ayný, baþlangýcý daha sinsi ve<br />
transaminazlar daha fazla yükselir<br />
HCC riski aktif replikasyonda siroz<br />
zemini olmasa bile yüksek<br />
Klinik enfeksiyon hafif genellikle<br />
asemptomatik, Transaminazlarda<br />
dalgalanma<br />
Fulminan hepatit nadir<br />
HCC riski %3-5<br />
HIV veya HBV ile birliktelik siroz riskini<br />
arttýrýr<br />
Sadece HbsAg (+) olduðunda<br />
enfeksiyon yapar. Genellikle iv. Ýlaç<br />
kullananlarda görülür. HCC riski 3 kat<br />
artar<br />
Anti HEV Kliniði Hav enfeksiyonu gibi<br />
Su yoluyla epidemi yapar<br />
Kronikleþme ve taþýyýcýlýk yok<br />
Uzun süreli viremiye neden olur<br />
Klinik olarak önemli hastalýk yapmaz
111<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>
112<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
HBV<br />
HEPATİT B VİRÜSÜ<br />
Hepadnaviridae ailesinde Orthohepadnaviridae cinsinde yer alan, hepatotropik,<br />
zarflı, kısmen çift sarmallı bir DNA virusudur. İnfekte hücrelerde olgun virion<br />
yapıları (Dane partikülü) yanında non-infektif nükleik asit içermeyen<br />
küresel ve tübüler partiküller içerir (TUS). Tüm partiküller HBsAg taşırlar.<br />
Replikasyonu tamamen kendine özgüdür. Burada DNA polimerazın aynı<br />
zamanda reverse transkriptaz aktivitesi taşıması da önemlidir.<br />
C bölgesi (kor): HBcAg , HBeAg ve pre-C (prekor) antijenlerini kodlar.<br />
HBeAg uzun yıllar replikasyonun bir işareti olarak kullanılmış fakat HBV-<br />
DNA çalışmaları ile anti-HBe oluştuktan sonrada vireminin sürdüğü<br />
gösterilmesiyle güvenilir bir parametre olmadığı belirlenmiştir. HBe Ag<br />
ayrıca bulaştırıcılığın bir göstergesi olarak kullanılır(TUS). HBcAg normalde<br />
periferde gösterilemezken karaciğer dokusunda belirlenebilir. Anti HBcIg<br />
M varlığı akut infeksiyon tanısında kullanılır. Anti HBc Ig G antikorları ise uzun<br />
süreler (ömür boyu) kanda saptanabilir fakat koruyucu değildir. Pre C bölgesi ise<br />
oluşan proteinin endoplazmik retikuluma yönlendirilmesinden sorumludur.
113<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
S bölgesi (yüzey bölgesi) :<br />
P bölgesi (pol): DNA polimerazı kodlar. Bu enzim ayrıca reverse<br />
transkriptaz, endonükleaz (RNAse H) hem DNA hem RNA’ya bağımlı<br />
polimeraz olarak işlev görebilir.<br />
X bölgesi : Transkripsiyonu transaktive eder. Hepatoselüler kanser<br />
gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir.<br />
Virus kana girdikten sonra hepatositleri infekte eder ve viral antijenler<br />
hücrelerin yüzeyine yerleşir. Sitotoksik T hücrelerinin saldırısı ile<br />
inflamasyon ve nekroz ortaya çıkar. Yetersiz hücresel immun yanıt<br />
varlığında büyük oranda kronikleşme izlenir (Örneğin yenidoğanlarda % 90<br />
kronikleşme). Antijen antikor kompleksleri ile ürtiker, glomerü lonefrit,<br />
artrit, artralji, vaskülit, kriyoglobulinemi gibi bulgular oluşmasına yol<br />
açar (TUS).<br />
Bulaşmada kan en büyük öneme sahiptir. Sperm, tükrük, süt, vaginal<br />
sıvılar gibi vücut sıvılarında bulunabilir. En sık kan yoluyla, cinsel temas,<br />
doğum sırasında bulaşma olmaktadır. Aynı aile içinde horizontal bulaş<br />
olabilmektedir. Çok az miktar kan bulaşabilmesi için yeterlidir. Bulaşma yaşı<br />
ve HBV infeksiyon oranlarına göre bölgeler düşük, orta ve yüksek endemisite<br />
bölgelerine ayrılmışlardır ve ülkemiz orta endemisite ( HBsAg (+) oranı<br />
% 2-10) bölgesinde yer almaktadır.<br />
Yaklaşık 1-3 ay kuluçka dönemi sonrası akut hepatit gelişir. Asemptomatik,<br />
ikterik, anikterik seyir olabilir. Yaklaşık % 1 olgu fulminan seyirlidir.<br />
Olguların yaklaşık % 90’ı tamamen iyileşirken %10 olgu kronikleşir.<br />
Altı ay sonra HBs Ag (+) devam eden olgular kronik infeksiyon<br />
olarak tanımlanırlar. Bu olguların bir kısmında hiç klinik bulgu yoktur ve<br />
transaminazları normal bulunur. Bu olgulara asemptomatik taşıyıcı (sağlıklı<br />
? taşıyıcı ) denilmektedir. Bir grup persistan hepatit olarak hafif seyrederken<br />
yaklaşık % 3 olguda kronik aktif hepatit gelişir. Bu süreç sonunda siroz<br />
ve hepatoselüler kanser gelişebilir. Hepatoselüler kanser diğer kronik HBV<br />
infeksiyonlarında da görülebilir. Klinik seyirde serum hastalığı, glomerülonefrit<br />
,... gelişebilir. Poliarteritis nodosa ile etyolojik ilşkisi bulunmaktadır.<br />
Tedavide İnterferon alfa kullanılmaktadır. Son zamanlarda pek çok antiviral<br />
tedavidedenenmiş olsa da en başarılısı lamivudin bulunarak tedavide geniş<br />
ölçüde kullanılmaya başlanmıştır.
114<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
HEPATİT B ENFEKSİYONUNUN TİPİK SEYRİ<br />
Günümüzde HBV aşısı rutin çocukluk aşılama protokollerinde yer almaktadır.<br />
Önerilen uygulama 3 dozdur (0., 1. ve 6. aylar) . Anne HBsAg (+) ise<br />
yenidoğana hemen doğum sonrasında aşı yanında hepatit B İmmunglobulin<br />
de uygulanmalıdır (TUS). Sağlık çalışanlarının iğne ile yaralanmalarında da<br />
hasta ve sağlık çalışanının HBV serolojilerine göre aşılama ve gerekli ise<br />
(Hasta HBV + çalışan (-) ise) HB immunglobulin uygulanmalıdır. Bağışıklık<br />
anti HBs ile belirlenir. Aşı sonrası 10 İÜ/ml üzeri anti HBs değerleri koruyucu<br />
kabul edilmektedir.
HEPATİT SEROLOJİSİ YORUMLARI<br />
HBs Ag Anti HBc G Anti HBc M HBe Ag Anti HBe Anti HBs Yorum<br />
HCV<br />
115<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
+ - - - - - Erken kuluçka dönemi<br />
+ + + + - - Akut HBV hepatiti<br />
+ + - +/- +/- - Kronik infeksiyon<br />
- + + - + - Pencere dönemi<br />
- + - - + + Geçirilmiþ HBV inf.<br />
- - - - - + Aþý ile baðýþýklama<br />
- + - - - - ? izlenmeli<br />
Tanıda antijenler ve antikorların saptanması ya da viral DNA belirlenmesi<br />
kullanılan testlerdir. HBs Ag infeksiyon sırasında ilk kez ortaya çıkan<br />
bulgudur. Klinik bulgular belirmeden yaklaşık 1 ay önce serumda<br />
saptanabilir. Akut olgularda 2-6 ayda kaybolur. Genelde 6 ay sonrasında<br />
kaybolmayıp anti HBs gelişmemesi kronik infeksiyonu gösterir. HBsAg kaybolup<br />
anti HBs ortaya çıkana kadar bir süre serumda ikisi de saptanamayabilir ve<br />
bu döneme pencere dönemi adı verilir.<br />
HBcAg hepatositlerde saptanırken rutin metodlarla serumda<br />
belirlenemez (TUS). Anti HBc IgM akut HBV infeksiyonunun<br />
göstergesidir(TUS). Pencere döneminde anti HBc IgM saptanarak<br />
tanı konulabilir. Anti HBc Ig G varlığı ömür boyu devam eder.<br />
HBeAg varlığı viral replikasyon (?) ve bulaştırıcılığın bir göstergesidir<br />
(TUS). HBe Ag kaybolur anti HBe gelişirken klinik ve laboratuvar bulgularda<br />
geçici bir kötüleşme olabilir.<br />
Serumda viral DNA (PCR) saptanabilir, kronik infeksiyonlarda viral yük miktarı<br />
çeşitli yöntemlerle ölçülerek hastalar izlenebilir.<br />
Flavivirüs ailesinde yer alan, (+) sarmallı, zarflı bir RNA virusudur. Bulaşma hemen<br />
her zaman kan yolu ile olmaktadır. Cinsel temasla ve anneden bebeğe bulaş<br />
olasıdır. Ülkemizde özellikle diyaliz hastaları ve yoğun kan ürünü alan hastalarda<br />
yüksek oranda belirlenmekdir. Virus karaciğere ulaşınca oluşan immun yanıt<br />
nedeniyle harabiyet meydana gelir.<br />
Yaklaşık 8-10 haftalık kuluçka sonrası klinik ortaya çıkabilir. Çoğu kere asemptomatik<br />
geçirilir. Sadece % 10 olguda tipik hepatit kliniği gelişir. Fulminan seyir nadirdir.<br />
Anti HCV saptanması iyileşme anlamına gelmez. Yaklaşık % 75 olgu kronikleşir.<br />
Anti HCV (+) , PCR ile HCV-RNA (+) ve aralıklı transaminaz yüksekliği ile genelde<br />
silik bir klinik tablo eğer 6 aydan daha uzun sürerse kronik HCV infeksiyonu tanısı<br />
konulabilir. Klinik seyir genelde HBV’ye oranla çok daha uzun sürmektedir. Siroz<br />
ve hepatoselüler kanser gelişebilmektedir. Klinik seyirde otoimmun klinik tablolar<br />
sıklıkla belirlenebilir. Otoimmun hepatit, esansiyel mikst kriyoglobulinemi, vaskülit,<br />
Sjögren sendromu, porfiri,... vb klinik tablolar belirlenebilir. NonHodgkin lenfoma<br />
ile etyolojik ilişkisi olabileceği söylenmektedir.
116<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
HDV<br />
HEV<br />
Tanıda ELİSA ile anti HCV belirlenmesi yeterli değildir. RİBA ile doğrulama,<br />
eğer (+) bulunursa PCR ile HCV-RNA aranması en çok önerilen yoldur.<br />
Tedavide viral yük saptanarak izlemi yapılabilir.<br />
Tedavide interferon-alfa ve son zamanlarda kombine olarak ribavirin<br />
kullanılmaktadır. Aşısı yoktur. İmmunglobulinlerin koruyucu etkisi<br />
bulunmamıştır.<br />
Tek sarmallı, (-) sarmallı bir RNA virusudur ve defektif bir virustur. RNA yapısı<br />
viroidlerdeki gibi kendi kendine kırılma ve bağlanma yeteneğine sahiptir<br />
(ribozim fonksiyonu) . Viroidlerden farklı olarak bir protein (delta antijeni)<br />
kodlayabilir. HBV olmadan replike olamaz (TUS). Dolaşıma HBs Ag den<br />
oluşan bir zarf içine girerek katılır.<br />
Kan yoluyla ve cinsel temas yoluyla bulaşır. Klinik tablo genelde direkt etki<br />
ve immun yanıtla birlikte gerçekleşir. İnkübasyon 15-90 gündür ve HBV<br />
infeksiyonu varlığına göre farklı klinik tablolar oluşur. Aynı anda infeksiyon gelişti ise<br />
(koinfeksiyon) daha hafif bir hepatit görülürken , varolan kronik HBV infeksiyonu<br />
üzerine eklenirse (süperinfeksiyon) çok daha ağır bir klinik tablo, yüksek oranda<br />
kronikleşme ve siroz görülür.<br />
Tedavide İnterferon alfa denenmektedir. HBV aşısı HDV infeksiyonlarına karşı da<br />
koruyucudur.<br />
Tanıda HDV antikorları kullanılır. IG M yanıtı akut infeksiyon sırasında oluşur çok<br />
uzun süreler saptanabilir.<br />
En son kalisivirus ailesi içinde tanımlanmış, zarfsız (+) sarmallı bir RNA virusudur.<br />
Pek çok özelliği, epidemiyolojisi HAV’na benzer, başlıca fekal-oral yol ile bulaşır.<br />
Sulardan kaynaklanan salgınlar sıktır. Kronikleşmez, hamilelerde çok yüksek<br />
mortalite oranlarına (%20) ulaşabilirler (TUS).<br />
HEV antikorları belirlenerek tanı konulabilir. Özgün tedavisi ve aşı yoktur.<br />
RETROVİRUSLAR<br />
HIV VE AIDS<br />
Zarflı, reverse transkriptaz (RT) ile çok özel bir replikasyon stratejisi geliştiren, konak<br />
hücre DNA’sına integre olabilen, DİPLOİD, (+) RNA viruslarıdır. Genomun diploid<br />
oluşu, hücrenin mRNA işleyici mekanizmalarını kullanan tek viral RNA olması ve (+)<br />
RNA olduğu halde m-RNA aktivitesi göstermemesi retroviruslara ait farklılıklardır.<br />
Zarf stoplazma zarından kaynaklanır. Başlıca üç aileden oluşurlar:<br />
1 – Onkornavirus: İnsan T-Hücresi Lösemisi Virusları (HTLV-1,HTLV-2,HTLV-<br />
5)<br />
2 – Lentiviruslar: HIV-1,HIV-2<br />
3 – Spumaviruslar (insanda hastalık yaptıkları gösterilememiştir)
HIV’IN ŞEMATİK YAPISI<br />
117<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
HTLV<br />
HTLV-1 nadiren rastlanan T-hücre lösemilerine neden olmaktadır. Transfüzyon,<br />
anne sütü, cinsel ilişki ile bulaşma mümkün olabilir ve olasılıkla ömür boyu<br />
süren latent infeksiyonlara neden olabilir. Düzenleyici genleri ve bunların<br />
ürünleri (tax ve rex) onkogenezde önemli bulunmuştur.<br />
Hem latentliğin devamından hem de onkogenezin belirginleşmesinden rex<br />
geni sorumlu tutulmaktadır. HTLV-1 akut T-hücreli lenfositik lösemi ve tropikal<br />
spastik parapareziye neden olmaktadır. Ayrıca HTLV-2’nin atipik tüylü hücreli<br />
lösemi, HTLV- 5’in malign kutanöz lenfoma ile ilişkisi olduğu sanılmaktadır.<br />
HIV-1 ve HIV-2<br />
Zarflı bir RNA virusudur. en antijenik bölge gp 120 molekülü üzerindedir<br />
ve bu bölge CD4 reseptörüne bağlanmasından sorumludur. Gp 120 bilinen<br />
en glikolize edilmiş viral proteindir ve olasılıkla böylece antikorlardan<br />
korunabilmektedir. Gp 41 füzyon sonucunda virüsün konak hücreye girişinden<br />
sorumludur. Zarfın iç yüzünde matriks proteini (p17) bulunur. Nükleokapsit ise<br />
p 24 den oluşmuştur. Daha içeride genetik dizi ile ilişkili p 9 ve p 7 proteinleri<br />
bulunur. Burada genetik dizi yanında üç enzim de bulunmaktadır: RT ( RNAse<br />
aktivitesi de var), proteaz, integraz.<br />
Replikasyonu çok farklı bir şekilde gerçekleşir. Replikasyon viral glikoproteinin<br />
spesifik hücre reseptörüne bağlanması ile başlar. HIV gp 120 yardımı ile<br />
CD-4 taşıyan T-lenfositleri, monosit /makrofaj, dendritik hücreler, MSS glial<br />
hücrelerine tutunup (TUS) gp41 yardımıyla hücreye füzyon ile girmektedir. CD<br />
- 4 taşımayan bazı hücreler (Deri Langerhans hücreleri, endotelyal hücreler,<br />
pulmoner makrofajlar, megakaryositler,...) de virusla infekte olabilir. Bu<br />
aşamada galaktozil seramid, Fc ve kompleman reseptörleri etkili olmaktadır.<br />
Bu arada farklı ko-reseptörleri kullanarak farklı HIV viruslarının T-lenfositleri<br />
(CXCR-4) ya da monosit/makrofajları (CCR-5) infekte ettikleri belirlenmiş ve<br />
bu durumun farklı klinik özellikler geliştirebileceği kaydedilmiştir.
118<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Gen<br />
İNSAN ÝMMÜNYETMEZLÝK VÝRUSUNUN GENLERÝ VE PROTEÝNLERÝ<br />
Gen Tarafından<br />
Kodlanan Proteinler<br />
gag p24, p7 Nükleokapsid<br />
p17 Yatak<br />
Proteinlerin İşlevi<br />
pol Ters transkriptaz 1 RNA genomunun DNA’ya transkripsiyonunu yapar.<br />
Proteaz Öncül polipeptidleri kırpar.<br />
İntegraz Viral DNA’yı konak hücre DNA’sına tümleştirir.<br />
env gp120 CD4 proteinine bağlama<br />
gp41 Konak hücre ile kaynaşma<br />
tat Tat Viral genlerin transkripsiyonunun etkinleştirilmesi<br />
rev Rev Geç mRNA’ların çekirdekten sitoplazmaya taşınması<br />
nef Nef Enfekte hücrelerin yüzeyindeki CD4 proteinler ile sınıf MHC proteinleri<br />
azaltır; SIV’in patojenezi için önemlidir 2<br />
vif Vif Yeni sentezlenen viral DNA’yı karaklı hale getirir ve özü sitoplazma<br />
üzerinden taşır.<br />
vpr Vpr Bölünmeyen hücrelerde viral özü sitoplazmadan çekirdeğe taşır<br />
vpu Vpu Hücreden virion salınmasın şiddetlendirir.<br />
1 Ters transkriptaz, DNA’nın kikinci ipliğinin yapılmasına izin vermek üzere genom RNA’sını yıkan<br />
ribonükleaz H etkinliğine de sahiptir.<br />
2 Siminan immünyetmezlik virusunu (SIV) nef geninin mutantları, muymunlarda AIDS yapmaz.<br />
Virus öncelikle cinsel temas, kan yolu ve anneden bebeğe bulaş<br />
ile yayılmaktadır. Günümüzde bulaşın % 80’i cinsel ilişki ile bulaş<br />
şeklindedir. Normal vaginal ilişkide bulaş oranı ( % 0,1) daha düşük iken<br />
anal ilişkide bulaş oranı daha yüksektir (% 1) . Diğer cinsel ilişkiyle<br />
bulaşan infeksiyonlar varlığı bulaş ihtimalini arttırmaktadır. Anneden bebeğe<br />
bulaş tüm HIV olgularının yaklaşık %10’unu oluşturur ve infekte anneden<br />
bebeğe bulaş riski % 12-40 oranındadır. Geçiş; plasentadan, doğum<br />
sırasında, doğum sonrasında anne sütü ile bulaş olabilir. Kan yoluyla<br />
bulaş azalarak sürmektedir. Kan transfüzyonu ve faktörlerin infüzyonu ile bulaş<br />
% 3-5 HIV olgusundan sorumludur. Böyle bir temasta bulaş olasılığı > % 90<br />
olmaktadır. İV uyuşturucu bağımlılarında risk yüksektir. Sağlık çalışanlarında<br />
iğne yaralanması ile HIV bulaş riski oldukça düşüktür ( % 0.3-0.5) .<br />
Kanda düşük sayılarda virus bulunmaktadır. Ayrıca bu tür kazalar sonrası ya<br />
da infekte doğum sırasında uygulanacak antiretroviral ilaçlar bulaşı büyük<br />
ölçüde engelleyebilirler.<br />
Virusun girişinde genelde genital salgılar(özellikle sperma) ve kan rol oynar.<br />
Virus olası olarak ilk olarak dokudaki makrofajları ve submukozal<br />
lenfositleri infekte eder. Sonra hızla lenf bezine gelip burada çoğalarak kana<br />
ve tüm lefoid dokulara yayılır. Olguların yaklaşık % 50’sinde akut retroviral<br />
sendrom gelişir ve diğerleri bu dönemde semptom göstermezler. Bu dönemde<br />
ID:
119<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
gözlenen klinik bulgular; ateş, lenfadenopati, makülopapüler deri<br />
döküntüsü, farenjit, iştahsızlık, ... gibi diğer monositoz sendromu<br />
bulgularıyla aynıdır. CD4 T lenfosit sayısında geçici bir azalma izlenir.<br />
Bu dönemde gelişen şiddetli immun yanıt ile yaklaşık 1 ay içinde en düşük<br />
seviyelere geriler. Bu azalmada CD-8<br />
T lenfositlerinin, NK hücrelerinin ve antikora bağlı hücresel sitotoksisite<br />
rol oynar. Bu süreçte ortalama 3 ay içinde virusa özgü antikorlar kanda<br />
belirgin hale gelirken yaklaşık 2. haftadan beri belirlenen p24, p41<br />
antijeni azalarak kaybolmaya başlar. Latent dönem 1-15 yıl arasında<br />
değişen bir süre devam eder. Latent dönemde kanda viral replikasyon<br />
düşük seviyelerde devam ederken virus kontrol altında tutulabilmektedir. Bu<br />
dönemde dolaşımda CD4 T-lenfositleri virus ile az sayıda infekte iken lenf<br />
bezlerinde belirgin virus çoğalması gözlenir.<br />
HIV
120<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Lenf yumrularında ve diğer lenfoid dokularda dendritik hücreler<br />
virionları yakalamakta ve buradan geçen lenfositlere sunmaktadırlar.<br />
AIDS tablosu gelişmeden önce AIDS ile ilişkili kompleks gelişir (ARC). Bu<br />
dönemde belirgin inguinal bölge dışı en az iki bölgede izlenen ve 6 aydan<br />
uzun süren lenfadenopatiler, ishal ve bazı infeksiyonlar (zona, kandidiyaz,<br />
listeria inf., EBV inf., ...) izlenebilir. Sonra AIDS tablosu gelişir. Bu dönemde<br />
CD4 T lenfosit sayısı genelde 400/mikroL altındadır ve ağır immun yetmezlik<br />
tablosu vardır. Bu dönem geliştiğinde p24 antikorunda bir azalma<br />
ve p24 antijeninin yeniden ortaya çıktığı görülür.. Hastalığın tüm<br />
aşamalarında uygun yöntemler ile kandan virus izole edilebilmekte<br />
ya da virus varlığı gösterilebilmektedir. HIV infeksiyonu sırasında en<br />
belirgin immunolojik değişim CD4 T-lenfositlerdeki azalmadır.
121<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sonuçta bu sayı azalması ve işlevsel bozukluk sonucunda antijen uyarısına<br />
karşı IFN-gama ve IL-2 üretimi azalır ve IL-4 ve IL-10 üretimi artar. Bu arada<br />
CD4 T lenfositlerinin Th1 ve Th2 oranı Th2 lehine bozulur ve immun<br />
yanıtın desteklenmesini sağlayan B lenfositleri ve NK hücreleri HIV virusu<br />
ile infekte olmazlar fakat fonksiyonları sitokin salgılanımındaki bozukluk<br />
nedeniyle bozulmuştur.<br />
Monosit/makrofaj sistemi virusun en iyi korunduğu bölüm olarak önem<br />
taşımaktadır. Bu hücrelerde daha az CD4 olduğundan daha az etkilenirler<br />
. Bu hücrelerde virus girişinde CCR-5 koreseptörleri de rol oynarlar.<br />
Hücrede ölüme yol açmadan persistan infeksiyon gelişir ve bu hücreler<br />
virusun asıl rezervuarı, yayılmasında anahtar hücreler ve ilaç-immun<br />
yanıt kaçışında en etkili sığınakları olarak rol oynar. Dokulara geçen<br />
makrofajlar beyinde (mikroglia), akciğerlerde (alveolar makrofaj) ve<br />
kemik iliğinde (monosit prekürsörleri) yayılma, rezervuar olarak saklı<br />
kalma ve buralarda gelişen klinik tablolardan sorumludurlar (TUS).<br />
HIV infeksiyonu sürecinde RT enziminin özelliklerinden ve bu konudaki<br />
yetersizliğinden kaynaklanan çok sayıda viral mutant oluşmaktadır. Çok<br />
sayıda oluşan mutantlar virusun savunma sisteminden kaçışında rol oynar<br />
ve etkili bir aşı geliştirilmesi umutlarını ortadan kaldırmaktadır. Bu<br />
virusta mutasyonlar en çok env gen bölgesinde olmaktadır.<br />
AIDS tablosu tanımıyla ilgili farklı görüşler ortaya atılmaktadır. CDC, AIDS<br />
olgularını fırsatçı infeksiyonlar, tümörler ve CD4 sayısı gibi bazı laboratuvar<br />
değerleriyle yeniden kategorize etmiştir. Tanımlama dışında tedavinin<br />
başlaması ve izleminde CD4 sayısı dışında viral yük tayini de önem<br />
kazanmıştır.<br />
Bu infeksiyonlar şunlardır:<br />
- Özafagus ya da AC, trakea ya da bronşlarda kandidiyaz<br />
- İnvazif servikal kanser<br />
- Yaygın koksidiodomikoz<br />
- AC dışı kriptokokkoz<br />
- Kriptosporidyum infeksiyonu<br />
- CMV ( KC, dalak, lenf dışı)<br />
- CMV retiniti(+görme kaybı)<br />
- HIV ansfalopatisi<br />
- HSV (kronik ülser, pnömoni, özafajit)<br />
- Yaygın histoplazmoz<br />
- İsospora infeksiyonu<br />
- HIV tükenmişlik sendromu<br />
- Kaposi sarkomu<br />
- Burkitt lenfoma<br />
- İmmünoblastik lenfoma<br />
- Primer beyin lenfoması<br />
- Yaygın ya da AC dışı MAC ya da M. kansasii (ya da diğer mikobakteriler)<br />
infeksiyonu<br />
- Tüberküloz<br />
- Progresif multifokal lökoansefalopati
122<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
- Serebral toksoplazmoz<br />
- Pnömosistis carinii pnömonisi (PCP)<br />
- Tekrarlayan pnömoniler<br />
- Tekrarlayan non-tifoid salmonella sepsisleri<br />
AIDS olgularında belirgin klinik tablolar şu şekilde gruplanabilir:<br />
1 – Maligniteler:<br />
En sık rastlanan malignite Kaposi sarkomudur. Özellikle homoseksüellerde<br />
ve deride sıktır. En sık organ tutulumu ise gastrointestinal sistemdedir. AC<br />
infeksiyon nedenli tutuluşların dışında en sık tutulum nedeni de Kaposi<br />
sarkomudur. Endotel orijinli bir tümör olduğu düşünülmektedir. HHV-8 bu<br />
tümörün oluşumunda rol oynamaktadır. Non-Hodgkin lenfomalar da AIDS<br />
olgularında sıktır. Burkitt lenfoma,<br />
B-hücreli lenfoma (çoğu primer beyin lenfoması), T-hücreli lenfomalar, EBV ile<br />
ilişkli lenfoma ve tüylü hücreli lökoplaki sıktır. Ayrıca servikal invazif kanser,<br />
anogenital kanserler de sıktır.<br />
2 – Diğer klinik tablolar:<br />
Nörolojik bulgular arasında infeksiyonlardan farklı olarak HIV virusunun<br />
mikrogliaları ve nöronları tutması sonucu HIV ansefalopatisi (AIDS ile ilgili<br />
demans ) ortaya çıkar. Miyelopati, periferik nöropati, miyopati de ayrıca<br />
görülebilir. İlerleyici bir zayıflama ve bitkinlikle karakterize tablo HIV<br />
tükenmişlik sendromu adını alır. Bunun dışında pek çok otoimmun tablo,<br />
hematolojik bulgu ( trombositopeni,...) belirlenebilir.<br />
3 – Fırsatçı infeksiyonlar:<br />
Çok sayıda infeksiyon etkeni HIV (+) olgularda hastalık oluşturabilir. PCP,<br />
C.neoformans menenjiti, MAC sepsisi, CMV retiniti, T. gondii ansefaliti,<br />
Cryptosporidium ishali özellikle HIV infeksiyonu ile ilişkili olarak<br />
saptanan hastalıklardır.<br />
Sindirim sisteminde Oral , orafaringeal kandidiyaz HIV infeksiyonunda<br />
en sık rastlanan fırsatçı infeksiyondur. Ağızda EBV ile oluşturulan tüylü<br />
hücreli lökoplaki kanseröz bir lezyon olarak tanımlanmaktadır. Özellikle<br />
Candida, HSV ya da CMV ile gelişen özafajit, CMV ile oluşan kolesistit,<br />
sindirim kanalında ülserler, CMV koliti sıktır. İshallerde en sık paraziter<br />
ajan olarak Cryptosporidium saptanır. Bu etken dışkı aside dirençli boyama<br />
ile (EZN; Kinyoun) boyanırsa kolayca tanınabilir (TUS). Ayrıca İsospora,<br />
mikrosporidiumlar da ishal oluşturabilirler. HIV kendi başına da ishal etkeni<br />
olabilir. Özellikle homoseksüellerde proktitler sıktır. Bakteriyel kolitler<br />
saptanabilir ve mikobakteriler (MAC, M. tubercülosis ) barsakları tutabilirler.<br />
MSS tutulumu HIV virusunun kendinden kaynaklanabileceği gibi birçok fırsatçı<br />
infeksiyon etkenleri de tutulum yapabilirler. Toksoplazma tutulumu genelde<br />
beyinde çevresi ödemli bir lezyon olarak saptanır. Menenjit varlığında ilk akla<br />
gelecek etken C. neoformanstır. Bu kapsüllü bir mayadır ve çini mürekkebi<br />
boyamalarıyla BOS’da kolayca gösterilebilir.<br />
JC virusu aktive olarak multifokal progresif ansefalopati oluşturur. CMV,<br />
nörosifiliz, tüberküloz menenjit de saptanabilir.
TEDAVÝ<br />
123<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Akciğerler(AC)de ilk olarak P. carinii pnömonisi (PCP) akla gelmelidir. Bu<br />
etken önceden protozoonlar arasında sayılmaktayken bugün mantarlar<br />
arasında yer almaktadır. Yaygın interstisyel AC tutulumu sıklıkla belirlenen<br />
klinik özelliklerindendir. Ayrıca tüberküloz, atipik mikobakteri infeksiyonları,<br />
bakteriyel pnömoniler, C. neoformans ve CMV AC tutulumu da olabilir.<br />
Deride Kaposi sarkomu (HHV-8 ? ) dışında deride basiller anjiomatoz<br />
saptanabilir. Etken Rochalimae henselaedir. MCV molluscum contagiosum<br />
oluşumuna neden olur. Bu olgularda MCV yaygındır. HPV ile oluşan siğiller,<br />
kondiloma akuminata , HSV ,atipik mikobakteri infeksiyonları sıktır. Sistemik<br />
yayılım sonucu kriptokok infeksiyonlarında belirgin göbekli deri lezyonları<br />
oluşabilir.<br />
CMV reaktivasyonu sıklıkla retinada oluşur ve retinit gelişir. Tedavi edilmezse<br />
körlükle sonlanabilir. VZV retinada nekroz oluşturabilir.<br />
HIV infeksiyonu laboratuvar tanısında serolojik yöntemler öncelikle kullanılırlar.<br />
HIV infeksiyonu sonrasında kanda ilk olarak p-24 antijeni saptanır. Sonra gp<br />
120 ve p 24’e karşı antikorlar meydana gelir ve p24 antijeni kaybolur. AIDS<br />
gelişirken ise anti p-24 antikorlarını kaybolduğu ve sonrasında p-24 antijeninin<br />
yeniden ortaya çıktığı saptanmıştır. Antikor tayini (serokonversiyon) ortalama<br />
1-3 ayda gerçekleşir, fakat % 5 olguda bu olay 6 aya kadar gecikebilir. Bu<br />
durumda viral antijen, virusun kendisi ya da viral genom gösterilebilir.<br />
Antikor tayininde ELİSA yöntemi kullanılır ve (+) sonuçlar Western Blot yöntemi<br />
ile doğrulanır. Hızlı testler (lateks,...) geliştirilmektedir. Antijen olarak p-24<br />
tayini kullanılır. Günümüzde p-24 antijeni ve gp120 antikorunu aynı anda<br />
saptayabilen kitler de üretilmektedir. Virus üretimi güç ve zaman alıcıdır. PCR<br />
ile viral genom tayini ve yeni gelişmiş teknikler ile viral yük tayini mümkün<br />
olmaktadır.<br />
Bu hastaların takibinde CD4 T lenfosit sayımı (CD4 / CD8 oranı) önemlidir.<br />
Tedavinin izleminde ise CD4 sayımı yanında viral yükün takibi de<br />
önerilmektedir.<br />
Tedavide ortaya çıkan fırsatçı infeksiyonların tedavisi ve HIV infeksiyonunun<br />
tedavisi iki farklı yaklaşım olarak ele alınabilir.<br />
A- Fırsatçı infeksiyonların tedavisi:<br />
Genelde CD4 < 200 altında primer olarak uygun olgularda profilaksi başlanır<br />
(primer). Bu infeksiyonlar geliştikten sonra ise genelde ömür boyu bir profilaksi<br />
kullanımı gerekir (sekonder).Önemli fırsatçı infeksiyonlar ve önerilen tedavi<br />
/profilaksi uygulamaları tabloda gösterilmiştir:<br />
B- Antiretroviral tedavi:<br />
Günümüzde HIV infeksiyonu tedavisinde genel yaklaşım en erken dönemde<br />
başlanıp tedavinin devamlılığının sağlanmasıdır. Tedavi kararında CD4<br />
sayısı ve viral yük sonuçları birarada değerlendirilir. Tedavi kararı<br />
hastayla beraber alınmalıdır. Çünkü tedavi ömür boyu sürmek zorundadır,<br />
oldukça toksik olabilmektedir ve tedaviye uyum yeterince olmazsa<br />
tedavi başarısızlığı ve direnç kaçınılmaz olarak gelişmektedir.
124<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Günümüzde etki mekanizması farklı antiviral ajanların birarada ve yoğun<br />
olarak kullanıldığı “hayli aktif antiretroviral tedavi” (HAART) uygulanmaktadır.<br />
Bu tedavide kullanılan antiretroviral ilaçlar şunlardır:<br />
1 – Nükleozid analogları RT inhibitörleri:<br />
- Zidovudin (ZDV) / azidotimidin (AZT): En sık başağrısı,bulantı gibi<br />
şikayetler oluşturabilirken en önemli doz kısıtlayıcı yanetki lökopeni,<br />
anemidir.<br />
- Didanozin (ddI): Doz kısıtlayıcı yan etki geri dönüşümlü periferal<br />
nöropati ve pankreatittir.<br />
- Zalsitabin (ddC): Doz kısıtlayıcı yan etki özellikle yanma hissi ile<br />
karakterize nöropatidir. Pankreatit nadir fakat ölümcüldür.<br />
- Stavudin (d4T): doza bağlı periferik nöropati yapar.<br />
- Lamuvidin (3TC): Başağrısı, karın ağrısı, ishal, perferik nöropati,... gibi<br />
bir çok yan etki bilinse de en az toksik etki bildirilen ajandır. Kronik<br />
HBV infeksiyonu tedavisinde de kullanılır.<br />
2 – Nonnükleozid RT inhibitörleri(NNRTI):<br />
Hızla direnç geliştirmeleri ve bu direncin tüm NNRT inhibitörlerini<br />
kapsaması önemli bir sorundur. Tedavide döküntü, başağrısı, sindirim<br />
sistemi yakınmaları en sık yan etkiler olarak izlenir. Stevens-Johnson<br />
sendromu nadir fakat korkutucu bir yan etkidir.<br />
- Nevirapin<br />
- Delavirdin<br />
- Efavirenz<br />
AIDS’Lİ HASTALARDA GÖRÜLEN FIRSATÇI ENFEKSİYONLARIN TEDAVİ VE PROFİLAKSİLERİ<br />
Etken Tedavi Profilaksi<br />
CMV enfeksiyonları İntravenöz Gansiklavir veya foscarnet Oral gansiklavir<br />
Herpes Simpleks Asiklavir, foscarnet Asiklavir<br />
Mycobacterium avium<br />
kompleksi<br />
Klaritramisim veya azitromisin + Etambutal<br />
veya rifaburin + ciprofloksosin veya<br />
rifampin<br />
M. tubeculosis INH + Rifampin + Prazinamide + Etambutol<br />
Salmonella Üçüncü jenerasyon sefalosporinler -<br />
Klaritromisin veya azitromisin<br />
P. carinii pnömonisi Kontrimoksazole, pentamidiz, dapson Tontrimaksazol, dapson,<br />
inhale pentamidine<br />
Candida albicans Amfotenisin B, flucanazole Fluconazole<br />
C. capsulatum Amfoterisin B, itraconazol -<br />
C. immitis Amfoterisin B Oral itrakonazol veya flucanazole<br />
T. gondi Primetamin ve leucovorin asid + sulfadiazin<br />
veya klindansin<br />
-<br />
Ko-trimoksazol veya primetamine-dapson<br />
ID:
125<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
3 – Proteaz inhibitörleri:<br />
HIV proteazını inhibe ederek viral poliproteinlerin aktif hale gelmelerini<br />
engeller. Yeni birçok proteaz inhibitörleri de geliştirilmektedir. Yan<br />
etkileri yanında çok ciddi ilaç etkileşimleri uygulamalarında zorluklar<br />
yaratmaktadır. En önemli doz kısıtlayıcı yan etkileri lipodistrofidir.<br />
- Sakuinavir: Sindirim sistemi yakınmaları sıktır. Daha nadir olarak<br />
transaminazlarda yükselme, sarılık, konvülziyon,... oluşturabilir<br />
- Ritonavir: İlaç etkileşimi önemli sorun yaratır ve bazı ilaçlarla birlikte<br />
kullanılmaması gerekir.<br />
- İndinavir: En sık bildirilen yan etkilerinden birisi nefrolitiyazistir.<br />
- Nelfinavir<br />
- Amprenavir<br />
KALİSİVİRUSLAR<br />
Kalisiviruslar ve Norwalk virusu zarfsız, (+) RNA içeren viruslardır.Kontamine<br />
yiyecek-içeceklerle, fekal-oral yol ile bulaşır. İnce barsak villus atrofisine ve sonuçta<br />
ishale yol açar. Erişkinlerdeki viral ishallerin çoğundan Norwalk virusu sorumlu<br />
tutulmaktadır. En iyi yöntem dışkıda antijen aranmasıdır.<br />
ASTROVİRUSLAR:<br />
Zarfsız, (+) RNA viruslarıdır. Yapıları yıldıza benzer. Fekal-oral yolla bulaşır ve<br />
infant ishallerinde %4-6 etkendirler. Antijen tayini ile tanı konulabilir.<br />
ARENAVİRUSLAR:<br />
Zarflı, iki segmentli, dairesel RNA taşıyan bir virustur. Plazma zarından tomurcuklanır<br />
ve bu arada rastlantısal olarak işlevsiz ribozomlar da viriona katılırlar. Stoplazmada<br />
replike olurlar ve çoğu persistan infeksiyona neden olurlar. Replikasyon sırasında<br />
genetik ”reassortment” sıktır. Bu viruslar doğada devamlılıklarını persistan<br />
olarak infekte olan, salgılarında virus çıkaran ya da hastalanan<br />
kemirgenlerle devam ettirirler. İnsana bulaşma bu çıkartılara insanların<br />
yaralı deri ya da solunum sistemleriyle temasıyla olmaktadır.<br />
HIV İNFEKSİYONUNDA PRİMER PROFLAKSİ GEREKTİREN İNFEKSİYON AJANLARI<br />
İnfeksiyon ajanı Endikasyon İlk Tercih İkinci Tercih<br />
Pnömosistis pnömonisi<br />
(PCP)<br />
CD 4 T lenfosit sayısı<br />
126<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
LCMV:<br />
Bu virus dünyada ev farelerinde yaygın olarak bulunmaktadır. İnsana bulaştığında<br />
genelde grip benzeri tablo oluşurken seyrek olarak aseptik menenjit ya da ansefalit<br />
oluşabilir.<br />
LASSA VIRUS:<br />
İnsandan insana bulaş olasılığı vardır. Hastalık kronik multisistem tutulumu ya<br />
da ağır hemorajik ateş şeklinde oluşabileceğinden tanı zordur.Tedavide ribavirin<br />
etkili bulunmuştur.<br />
FİLOVİRUSLAR:<br />
Zarflı, (-) RNA içeren uzun bir şerit şeklinde görülen viruslardır. Ebolavirus, Marburg<br />
ve Reston virusları bu ailede bulunurlar. Maymunlardan bulaşabilirler ve<br />
insanlardan vücut salgıları ile diğer insanlara bulaşabilirler. Hemorajik<br />
ateş oluştururlar.
MİKOLOJİ<br />
127<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
MANTARLARA GİRİŞ, PATOGENEZ, TANI VE ANTİFUNGAL<br />
İLAÇLAR<br />
Mantarlar , ökaryotlu mikroorganizmalardır. Hücre duvar yapısında bulunan<br />
kitin mantarın bakterilerden ayrılmasını sağlar. Hücre duvarında kitin,<br />
mannanlar, glukanlar ve diğer kompleksler vardır.Hücre duvarındaki kitin (N-asetil<br />
glukozamin polimeri) antibiyotiklerden etkilenmez. Hücre zarında sterol bulunur.<br />
İnsanda kolesterol halinde bulunurken mantar hücresinde ergosterol, zimosterol<br />
bulunur. Bu yapı pek çok antifungalin etkili olduğu bölgedir(Azoller, Amfoterisin B).<br />
Eşeyli ve eşeysiz üreyebilme yeteneklerine sahiptirler. Eşeysiz üreyen formuna anamorf,<br />
eşeyli üreyen formuna teleomorf adı verilir. Spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz olarak<br />
geliştirilebilir; mantarın yayılmasında, insana bulaşmasında ve üremesinde<br />
rolü vardır.<br />
Morfolojik özelliklerine, besiyerinde oluşturdukları kolonilerin özelliklerine göre<br />
maya ve küf şeklinde ayrılırlar. Küf mantarlarının temel yapısı filamantöz uzantılar<br />
olan hif yapılarıdır. Maya mantarları ise hif yapıları genelde oluşturmaz. Fakat maya<br />
mantarları içinde uygun koşullarda hifsi yapılar (yalancı hif: psödohif) ya da hif yapıları<br />
oluşturan mantarlar tanımlanmıştır. Bazı mantarlar doğada (22 C) küf insanda hastalık<br />
oluşturduğunda (37 C) maya yapıları oluştururlar. Buna termal dimorfizm adı verilir.<br />
En önemli termal dimorfizm gösteren mantarlar bazen primer patojenler olarak<br />
da tanımlanmaktadırlar (TUS):<br />
- Histoplasma capsulatum<br />
- Coccidiodes immitis<br />
- Blastomyces dermatitidis<br />
- Paracoccoides brasiliensis<br />
- Sporothrix schenckii<br />
Kutaneöz infektif<br />
ajanlar<br />
- Epidermophyton species<br />
- Microsporum species<br />
- Trichophyton species<br />
Gerçek<br />
patojenler<br />
Subkutan infeksiyon<br />
ajanlar<br />
- Actinomadura madurae<br />
- Clodosporium<br />
- Madurella grisea<br />
- Phialohora<br />
- Sporothrix schenckii<br />
TIPTA ÖNEMLİ FUNGUSLAR<br />
Oportunustik<br />
Patojenler<br />
- Absidia corymbifera<br />
- Aspergillus fumigatus<br />
- Candida albicans<br />
- Cryptococcus neoformans<br />
Sistemik ajanlar - Pneumocystis carinii<br />
- Rhizomucor pusillus<br />
- Rhizopus oryzae (R. arrhizus)<br />
- Blastomyces dermatitidis<br />
- Coccidioides immitis<br />
- Histoplasma capsulatum<br />
- Paracoccoidioides brasiliensis
128<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
DERMATOFİTLERİN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />
Etken Makrokonidi Mikrokonidi Yerleştiği doku Floresans<br />
Microsporum Mekik şeklinde Var Saç, deri Var<br />
Trichophyton Kalem şeklinde Var Saç, deri ve<br />
tırnak<br />
Epidermophyton Lobut (raket) şeklinde Yok Deri ve tırnak Yok<br />
Candida Yok Yok Deri ve tırnak Yok<br />
Mantarların spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz üremeye göre farklı yapılar oluşturur. Bu<br />
yapılar özellikle küf mantarlarının tanımlanmasında özel bir öneme sahiptirler:<br />
EŞEY SPORLARI:<br />
- Bazidiospor<br />
- Askospor<br />
- Zigospor<br />
- Oospor<br />
EŞEYSİZ ÜREME SPORLARI :<br />
- Sporangiosporlar ( Rhizopus, Mucor,...)<br />
- Konidiumlar: Deuteromycete sınıfında eşeyli üremesi bilinmeyen mantarları<br />
kapsayan grupta bulunurlar ve tanımda faydalıdırlar)<br />
a) Artrokonidi (artrospor): Geothricum candidum, Coccidiodes immitis<br />
b) Klamidospor: Özellikle Candida albicans<br />
c) Blastokonidi (tomurcuklanma) : Maya hücreleri, Penicillium, Aspergillus.<br />
d) Makrokonidiler (dermatofitler,..)<br />
e) Mikrokonidiler<br />
Mantar infeksiyonlarında tanım testleri nisbeten daha farklıdır. Tanım aşamasında<br />
örneklerin direkt incelenmesi en önemli rolü oynamaktadır. Özellikle deri, tırnak gibi<br />
keratinden zengin örneklerin direkt değerlendirilmesinde KOH, dimetil hidroksit<br />
gibi eriticiler kullanılır (TUS). Bunlar keratini eriterek mantar elemanlarının<br />
görünür hale gelmesini sağlar. Giemse hücre içi yerleşimli mantarların (H.<br />
capsulatum) boyanmasında faydalıdır. Çini mürekkebi kapsüllü bir maya<br />
olan Cryptococcus meoformans tanımında faydalıdır.<br />
Mantarların kültürü Sabouroud dekstroz agarda yapılır. Dimorfizm araştırılacaksa<br />
37 ve 25 C’lerde iki ayrı inkübasyon gerekir. Üreyen küflerin tanımı önce laktofenol<br />
pamuk mavisi ile (TUS) morfolojilerin değerlendirilmesi ile yapılır.<br />
Antijen araştırmaları özellikle immunsupresif hastalarda belirgin artış göstermektedir.<br />
BOS ‘da kriptokok kapsül antijeni, Candida infeksiyonlarında kanda<br />
mannanemi, ve son zamanlarda Aspergillus galaktomannan ölçümü tanıda<br />
faydalı bulunmaktadır. Sistemik infeksiyonlarda özellikle kronik hastalıklarda<br />
antikor yanıtı faydalı olabilir (Fungus ball- Aspergillus İHA).<br />
Yok<br />
ID:
ANTİFUNGALLER<br />
129<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Azoller (İmidazol, triazol türevleri),<br />
Ergosterol sentezini 14 alfa demitilaz enzimi inhibisyonu ile engellerler.<br />
Bu enzim mikrozomda sitokrom p-450’ye bağlıdır.Azol türevleri içinde<br />
Aspergillus infeksiyonlarında sadece ıtrakanazol (yeni ilaç vorikanazol) etkilidir.<br />
Candidalardan C. tropicalis ketokanazole, C. krusei flukanazole etkisizdir. P.<br />
boydii infeksiyonlarında mikonazol kullanılabilir. Yan etki açısından en toksik<br />
ajan ketokanazoldür. Hepatatoksite gelişebilir. İmpotans, jinekomasti,... gibi<br />
bulgular, diğer ilaçlarla etkileşim (rifampisin, H2 reseptör blokerleri,...) sorun<br />
oluşturabilir. BOS’a en iyi flukanazol geçebilir.<br />
Amfoterisin-B<br />
Ergosterole bağlanarak hücre zarı yapısını bozar. C. lusitaniae amfoterisin-<br />
B’ye doğal dirençlidir.Bu ilaca bağlı toksik etkiler çok belirgindir. En önemli yan<br />
etkisi nefrotoksisitedir. Febril nötropenik hastalarda ateş düşmediğinde, ciddi<br />
infeksiyon varlığında ampirik olarak aspergillus, Blastomikoz, H. capsulatum,<br />
C. neoformans, C. immitis, sistemik Candida infeksiyonlarında ilk seçenek<br />
olarak kullanılır. Leishmania infeksiyonlarında kullanılmaktadır.<br />
Griseofulvin<br />
Hücre bölünmesi aşamasında kromozom ayrılmasını önleyerek etkili<br />
olur. Keratinize dokuda birikme özelliği vardır. Dermatofit infeksiyonlarında<br />
oral tedavide kullanılmıştır. Toksik etkileri nedeniyle artık çok tercih<br />
edilmemektedir.<br />
Flusitozin<br />
Bir nükleozid analoğudur. Tek başına kullanılmaz ve sadece C. neoformans<br />
infeksiyonlarında amfoterisin-Bile kombine edilerek kullanılabilir.<br />
Nistatin<br />
Deri ve mukozal yüzeylerdeki Candida infeksiyonlarında kullanılan hücre<br />
zarına etkili bir polyendir. Sindirim sisteminden emilmez.<br />
YÜZ, KÜTANÖZ VE SUBKUTAN MİKOZLAR<br />
YÜZEYEL MİKOZLAR<br />
Tinea nigra:<br />
Avuç içi ya da tabanda kahverengi-siyah lekeler oluşturur. Etken Exophilia<br />
werneckii (Cladosporium werneckii) ‘dir. Siyah dimorfik yapılar gösteren<br />
bir mantardır.<br />
Kara piedra:<br />
İnfekte saçta sert nodüller şeklindedir. Etken Piedra hortae ‘dir. Mikroskopta<br />
örnekte askosporlar görülür (teleomorf şekil), kültürde anamorf şekiller<br />
üretilebilir.
130<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Ak piedra:<br />
Saç, sakal, bıyıkta beyazımsı nodüller şeklinde hastalık yapar. Etken<br />
Trichosporon beigelii’dir. Kültürde üretilerek tanı konulur.<br />
Tinea versicolor:<br />
Etken Mallessezia furfur (TUS) ( Pityrosporum orbiculare/ovale). Normalde<br />
deride bulunan, lipofilik bir mantardır. Lezyonlar ; deride, özellikle boyun<br />
ve göğsün üst kısımlarında hipo-hiper pigmente, bazen kaşıntılı lezyonlar<br />
şeklindedir. Lezyonlar kolayca kaşınır ve pullar halinde dökülür (yonga belirtisi).
131<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Mikroskopik incelemede çok sayıda küçük kısa hif yapıları ile klamidospor<br />
kümeleri tipiktir. Zeytinyağı ile zenginleştirilmiş Sabouroud besiyerinde<br />
üretilebilir. Damar içi kateterli ve özellikle İV lipid verilen hastalarda sepsis,<br />
pnömoni yapabilir. M. pachydermatis köpeklerden insana bulaşarak hastalık<br />
oluşturabilirler.<br />
KUTANÖZ MİKOZLAR (DERMATOFITLER)<br />
Derin dokuları etkilemeyip sadece deri, saç, kıl, tırnak gibi keratinize dokuları<br />
etkileyen küf mantarlarıdır. Üç cins altında incelenirler. Bu cinslere ait temel<br />
yapısal özellikler tabloda gösterilmiştir. Bu mantarlar insandan (andropofilik),<br />
hayvandan (zoofilik) ya da topraktan (jeofilik) bulaşabilirler. Zoofilik<br />
olanlardan M. canis özellikle kedi-köpekten, T. verrucosum sığır gibi<br />
büyük baş hayvanlardan bulaşabilir.<br />
Tinea capitis:<br />
Saçlı derinin mantar infeksiyonudur. Kılların tutulum şekline göre endotriks (kıl<br />
içi) ya da ektotriks tutulum (kıl dışı) ayrılabilir. Microsporum ve T. verrucosum kıl<br />
dışı tutulum yaparken diğer Trichophyton türleri ( T. tonsurans, T. violaceum,...)<br />
kıl içi tutulum yaparlar. Özellikle çocuklarda M. canis, T. tonsurans kaynaklı<br />
salgınl ar görülebilir. Microsporum infeksiyonlarında UV ışık (Wood) altında<br />
infekte kıllar yeşil flouresans verirler. Kerion, saçlı deride gelişen iltihabi<br />
kitledir. Özellikle T. verrucosum infeksiyonlarında belirlenmektedir.<br />
FAVUS<br />
(:kellik) ise T. schoenleini ile oluşan (TUS) kronik, yaşam boyu devam edebilen<br />
kıl diplerinde skutulum denen sarımsı kabuklarla karakterize atrofi ve saçların<br />
kaybıyla sonlanan bir mantar infeksiyonudur. Saçlarda bambu kamışı gibi<br />
endotriks tutulum ve üretildiğinde boynuzsu hif yapıları tipiktir.<br />
Etyolojik Ajanlar<br />
C. albicans C. guilliermondii<br />
C. tropicalis C. krusei<br />
C. parapsilosis C. glabrata<br />
C. kefyr C. lusitaniae<br />
Klinik<br />
KANDİDA TÜRLERİ<br />
Kutanöz : İntertrigo, onikomikozis<br />
Mukokutanöz : Mukokutanöz kandidiyaztis, kronik granülomatöz hastalık<br />
Kronik : Mukokutanöz candidiazis, granülomatoz hastalık<br />
Sistemik : Fungemi, endokardit, pulmoner infeksiyon, üriner trakt infeksiyonu, meninjitis, endoftalmit<br />
Altta yatan durumlar<br />
Geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı, OKS, mekanik sebepler (travma, oklüzyon)<br />
AIDS, avitaminozlar, gebelik<br />
Hücresel immün yetmezlikler<br />
Pagositoz bozuklukları<br />
İmmun supresif durumlar (endokrinopatiler, DM, yanıklar)<br />
İntra venöz ilaç alışkanlığı, IV kateter<br />
ID:
132<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tinea cruris:<br />
Kıvrımların mantar infeksiyonlarıdır. Kasık, koltuk altı, göğüs altında<br />
infeksiyonlar sıktır. T. rubrum, E. floccosum sık rastlanan etkenlerdir. Bu<br />
bölgelerde Candida cinsi mantarların da önemli etken olduğu unutulmamalıdır.<br />
Ayrıca bu bölgelerde Corynebacterium minutissimum’un etken olduğu<br />
eritrazma da unutulmmalıdır. Eritrazmada UV altında mercan kırmızısı<br />
pigment görülmesi ayrımda yardımcı olur.<br />
Tinea corporis:<br />
Vücudun çeşitli kısımlarında görülür. Temriye, madolyon isimleriyle de anılır.<br />
T. rubrum, T. verrucosum, M. canis, E. floccosum sık etkenlerdendir. Özellikle<br />
sağlam deri ile birleşme yerinden örnek alındığında kültürde etkeni üretmek<br />
daha olasıdır.<br />
Tinea pedis:<br />
(Atlet ayağı) Ayak parmak arasının infeksiyonudur. T. rubrum, T. mentagrophytes<br />
sık etkenlerdir. Selülit için giriş yeri olabilir.<br />
Tinea barbae:<br />
Sakalın mantar infeksiyonudur.<br />
Tinea unguium:<br />
(: Onikomikoz) Tırnağın infeksiyonudur. T. mentagrophytes, T. rubrum,<br />
... gibi dermatofitler dışında Fusarium, Aspergillus, Acremonium gibi küf<br />
mantarları da etken olabilir. Candidalar özellikle el tırnaklarında gelişen<br />
onikomikozlarda sık etkenlerdendir.<br />
Tanıda alınan örnekte KOH ile yapılan incelemede mantar yapıları görülür.<br />
Kültürde üretilen mantarlar laktofenol pamuk mavisi ile boyanarak hifler,<br />
makro-mikrokonidileri, koloni yapısı, üreme hızı, pigment,... gibi özellikleriyle<br />
tanımlanmaya çalışılır. T. rubrum kırmızı pigmenti, kıl delme deneyi ve üreaz<br />
testleriyle T. mentagrophytes’ ten ayrılabilir. Pek çok lokal ya da sistemik azol<br />
türevi, allilaminler, griseofulvin kullanılabilir.<br />
Yüzeyel mikozlar arasında diğer nadir mantar hastalıkları da bulunur:<br />
SUBKUTAN MİKOZLARI<br />
Sporotrikoz:<br />
Etken Sporothrix schenckii’dir. Bu mantar dimorfik bir mantardır. Doğada<br />
toprakta, gül, ağaç kabuğu, yosun gibi ortamlarda doğal olarak<br />
bulunabilir. Bu yapılarla meydana gelen yaralanmalarda lenfokutanöz<br />
bir tutulum en sık görülen klinik şeklidir. Nadiren pnömoni, diğer organ<br />
tutulumları (en sık osteoartiküler tutulum) ya da sistemik hastalık oluşturabilir.<br />
Deriden toprakla temas eden yaralanmalarda papül, püstül sonra ülser<br />
oluşur. Lenfatikleri izleyerek oluşan nodüler lezyonlar sonrasında<br />
ülserleşebilir. Genelde ateş ve sistemik bulgular belirgin değildir.<br />
Lezyondan alınan örneklerde puro sigarası şeklinde maya hücreleri ve bu<br />
yapı çevresinde sklerotik reaksiyon (asteroid cisimler, Splendori reaksiyonu)<br />
görülebilir.
133<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Kültürde ürediğinde tipik hifleri ve hiflerin ucunda kasımpatı gibi kümeler<br />
oluşturan sporları tipiktir. Dimorfizmi gösterilerek tanı kesinleştirilebilir.<br />
Serolojik testler çok faydalı bulunmamıştır.<br />
Tedavide oral potasyum iyodür en etkili seçenektir (TUS). Bu tedavide<br />
kullanılamazsa uzun süreli itrakanazol kullanılabilir.<br />
Kromomikoz (Kromoblastomikoz):<br />
Dematosiyöz (koyu renk pigmentli) küf mantarlarının oluşturduğu,<br />
deri ve derialtı dokuya lokalize, kronik granülomatöz tablodur. En sık<br />
etkenler; Fonseca pedrosi, Fonseca compacta, Phiolophora verrucosa,<br />
Cladosporium’dur. Lezyon genelde alt ekstremitedir, çok yavaş büyür ve<br />
tümöral oluşumlar ile karıştırılabilir. Örnek lezyondan alınan biopside tipik<br />
mantara ait yapıların görülmesi ve kültürde üretilmesi ile konulur.<br />
Örnekte siyah renkli sklerotik yapılar (Sklerotik cisim: Madler<br />
cisimcikleri) görülmesi tipiktir. Kültürde siyah renkli koloniler<br />
oluşturarak ürer. Primer tedavi metodu cerrahidir. Gereken olgulara ayrıca<br />
amfoterisin-B, itrakanazol kullanılabilir.<br />
Maduramikoz (Miçetoma):<br />
Madura ayağı adını da alır. Benzer klinik tabloyu aerobik aktinomiçesler ve<br />
nokardialar da yapabilir (N. brasiliensis) ve bu durumda aktinomiçetoma<br />
adı verilirken mantarlarla oluşan klinik tabloya ömiçetoma adı verilir.<br />
Mantarlar arasında en sık iki etken Pseudoallesheria boydii, Madurella<br />
mycetomatis’dir. Genelde toprakla bulaşmış bir yarada yıllar sonra şişlik,<br />
fistüller oluşarak ilerler. Kronikleşir , kemik tutulumu ile deformasyonlara<br />
neden olur. Mantarlar etken ise kültürde üretilerek tanı konulur. Tedavi<br />
cerrahi eksizyon ya da amputasyonla olur.<br />
Rinosporodioz: Mukozalarda, en sık burunda, bazen konjunktiva, anüs,<br />
genital bölgede gelişen, iri polip, tümöral kitlelerle karakterize bir<br />
hastalıktır. Etken Rhinosporidium seeberi’dir. Lezyonların çok çabuk<br />
kanayabilmesi önemli bir özelliktir. Mikroskopik inceleme ile tanı<br />
konulur, kültürü yapılamaz. Tedavi cerrahi eksizyondur.<br />
Lobomikoz:<br />
Etkeni Laboa loboi olan, tropikal bölgelerde görülen keloid benzeri lezyonlara<br />
yol açan bir mantar hastalığıdır.<br />
Conidiobolus ve Basidiobolus cinsi zigomisetlerle oluşan tropikal bölgelerde<br />
rastlanan kronik subkutam mantar infeksiyonları da tanımlanmıştır.<br />
COCCİDİOİDES İMMİTİS<br />
SİSTEMİK MİKOZLAR<br />
Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika’nın belirli bölgelerinde endemik<br />
olarak bulunur.
134<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İnsana doğada kolayca rüzgarla taşınan artrokonidileri ile bulaşırlar. Bu<br />
artrosporlar, akciğerlerde içi endosporlar ile dolu kürecikler (Sferül) oluştururlar<br />
(TUS). Tüm dokulara yayılabilse de en sık pnömoni, kemik ve MSS tutulumu gözlenir.<br />
İmmunsupresiflerde ağır bir klinik tablo, MSS tutulumu görülür. Özellikle son<br />
trimester gebelerde çok ağır seyreder. Hastalık seyrinde eritema nodosum<br />
sıktır. Tanıda örnekte sferüllerin görülmesi tipiktir. Kültürde Sabouroud besiyerinde<br />
kolayca ürer. Bu üremede çok sayıda artrokonidi olduğundan kültürleri ileri<br />
derecede bulaştırıcıdır. Serolojik yöntemler tanıya yardımcı olabilir. Seçkin ilaç<br />
amfoterisin B’dir.<br />
HİSTOPLASMA CAPSULATUM<br />
Toprakta ve kuş dışkılarının bol olduğu yerlerde bulunur. Yarasalar infekte<br />
olarak dışkılarında bu mantarı çıkartabilirler. Toprakla uğraşan, mağaralara<br />
giren kişilerde daha sık belirlenir. Primer olarak retiküloendotelyal sistemi<br />
infekte etmektedir. İnsana solunum yollarından bulaştığında genelde subklinik<br />
bir akciğer infeksiyonu gelişir. Grafide bilateral interstisyel tutulum izlenebilir.<br />
Dissemine histoplazmoz immunsupresiflerde, özellikle HIV (+) olgularda<br />
görülebilir. Sistemik infeksiyonlarda gastrointestinal sistemde ülserasyonlar,<br />
hepatosplenomegali (özellikle çocuklarda), sürrenal yetmezliği (Addison)<br />
sıktır. Özellikle dilde ülserasyon H. capsulatum’u akla getirmelidir. Bu<br />
klinik formda eğer incelenirse kemik iliği, dalak, karaciğer, lenfoid doku<br />
hatta bazen periferik mononükleer hücrelerde maya hücreleri şeklinde<br />
görülebilir.<br />
Tanıda en sık kemik iliği aspirasyonu incelenmesi tercih edilir. Burada mononükleer<br />
hücreler içinde küçük , tomurcuklanan maya hücreleri şeklinde görülebilir. Serolojik<br />
tanı (kompleman birleşmesi, immundifüzyon, lateks IgM...) ya da deri testleri<br />
(histoplazmin) tanıda kullanılabilir. Kültürde üretilebilir ve kolonisinde belirlenen<br />
trabeküler makrokonidiler ve küçük gözyaşı şeklinde mikrokonidi ve hifler<br />
ayrımda faydalıdır (TUS). Dimorfizmini gösterebilmek en kesin tanı metodudur.<br />
Tedavide amfoterisin B; ketokanazol kullanılabilir<br />
BLASTOMYCES DERMATİDİS (KUZEY AMERIKA BLASTOMIKOZU)<br />
Toprakta bulunan mantarın solunum yoluyla alınmasıyla akciğerlere ulaşır ve<br />
oradan yayılır ya da direkt deri yoluyla bulaşabilir. Akciğer, deri, ürogenital<br />
tutulum sıktır, gastrointestinal kanalı pek tutmaz. Lezyondan alınan örnekte<br />
büyük, geniş boyunlu tek tomurcuklu maya hücreleri tipiktir. Kültürde üretilebilir,<br />
dimorfizmi gösterilebilir. Amfoterisin B, ketokonazol ile tedavi edilebilir.<br />
PARACOCİDİODES BRASİLİENSİS<br />
Toprakta bulunan mantarın inhalasyonu ile bulaşır. Çok uzun yıllar sessiz kalabilir.<br />
Deri, solunum sistemi, lenfoid doku sıklıkla tutulur. Kadınlarda hafif seyreder.<br />
Lezyonlardan alınan örneklerde, özellikle kültürde üretildiğinde zemini dar çok<br />
sayıda tomurcukla kaplı tipik maya hücreleri görülebilir (Gemi dümeni).<br />
Amfoterisin B, ketokonazol ile tedavi edilebilir.
FIRSATÇI MANTAR İNFEKSİYONLARI<br />
135<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Özellikle immun sistemi bozulmuş hastalarda normalde doğada yaygın olarak<br />
bulunan, saprofit ya da endojen mantarların oluşturduğu hastalıklar bu grupta ele<br />
alınmaktadır. Bu tür infeksiyonlar sıklıkla AIDS gibi immunsupresif hastalıklarda,<br />
transplantasyon hastalarında, hematolojik malignitesi olan hastalarda, steroid<br />
kullanımı, geniş spektrumlu antibiyoterapi kullanımı, invazif girişimler,... bu<br />
infeksiyonlar için risk faktörüdürler.<br />
CANDİDA CİNSİ MANTARLAR<br />
Fırsatçı mantar infeksiyonları arasında en sık etkenlerdir. Farklı türler karşımıza<br />
çıkabilse de en sık etken C. albicans’dır. Candida cinsi mayalar, tomurcuklanan<br />
(blastokonidi) maya hücreleri ve bazen psödohif oluşturan maya hücreleri olarak<br />
örneklerde görülebilir. Normalde ağız boşluğu, deri kıvrımları, sindirim sisteminde<br />
florada bulunurlar. Pek çok farklı klinik tabloya neden olabilir.<br />
Mukokutanöz candida infeksiyonları<br />
Oral kandidiyaz (:pamukçuk) en sık rastlanan klinik tablodur. Dil<br />
ve ağız boşluğunda beyaz plaklarla karakterizedir. Vaginit özellikle<br />
gebelerde, diabetiklerde ve antibiyotik kullananlarda görülür. Çoğu beyaz,<br />
peynirimsi akıntı ile tanımlanır. Deride follikülit, balanit, intertrigo, özellikle<br />
el tırnaklarında onikomikoz, paranoşi, tinea barbae nedeni olabilir. Dudak<br />
kenarları infeksiyonu (perleche:yalama) da yapabilir.<br />
Kronik mukokutanöz kandidiyaz<br />
C. albicans’a karşı T-lenfosit yanıtında belirgin bir bozukluk sözkonusudur.<br />
El-ayak tırnakları, mukozalarda kronik, uzun süreli tedavilerle bile düzelmeyen<br />
infeksiyonlar görülür.<br />
Sistemik infeksiyonlar<br />
özellikle diabetik, immunsupresyonu olan, nötropenik olgularda, antibiyotik<br />
kullananlarda ve invazif girişimleri olanlarda özellikle sık rastlanır. Özafajit<br />
AIDS olgularında (en sık özafajit etkeni) ve maligniteli hastalarda sık rastlanan<br />
bir klinik tablodur. Hemen tüm organ ve sistemleri tutabilir. Olguların yaklaşık<br />
yarısında sistemik yayılım vardır ve sistemik yayılım varlığında en sık göz<br />
(endoftalmit) ve böbrekler (Kandidüri, pyelonefrit) tutulur. Sistemik<br />
yayılımda kanda saptanması her zaman mümkün olmayabilir. Çok sayıda<br />
alınan hemokültürlerden birinde bile üreme olsa anlamlı kabul edilmelidir.<br />
Sistemik yayılım sırasında deride belirgin kırmızı nodüller tanı koydurucudur.<br />
Endokardit nedeni olabilir ve fungal endokarditler arasında en sık etken<br />
konumundadır. Nötropenik hastalarda hepatosplenik kandidiyaz olabilir.<br />
Yüksek ateş, karın ağrısı varlığında akla gelmelidir. Genelde alkali<br />
fosfataz yükselmiş olarak bulunur. Karaciğer ve dalakta lezyonlar<br />
görülerek tanı konulabilir. Nötropeni düzeldikçe lezyonlar daha<br />
belirgin görülebilir (TUS).
136<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tanı örneklerde mantarın görülmesi ve kültürde üretilmesiyle konur. C.<br />
albicans diğerlerinden mısır unlu jelozda klamidyospor oluşturması<br />
ve germ tüp (Çimlenme borusu) oluşturmasıyla ayrılabilir. Diğer<br />
türler karbonhidrat asimilasyonu, boyalarla inhibisyon gibi yöntemlerle<br />
tanımlanabilir. En sık etken C. albicans iken artık albicans dışı kandidalar da<br />
artış görülmektedir. Özellikle moleküler biyolojik yöntemlerle yeni türler de<br />
tanımlanmaktadır. C. dubliniensis HIV (+) hastalarda sıklıkla tanımlanmış<br />
özellikleri ile C. albicans’a benzeyen yeni bir türdür. Candida infeksiyonlarında<br />
yeni bir sorun antifungal direncindeki artıştır. C. krusei doğal olarak<br />
azollere dirençli (TUS), C. lusitaniae ise doğal olarak amfoterisin-B’ye<br />
dirençlidir. Tedavide lokal mukoza tutulumunda nistatin, sistemik/ yaygın<br />
tutulumda azol türevleri ya da amfoterisin-B kullanılabilir.<br />
VRYPTOCOCCUS NEOFORMANS<br />
Geniş bir polisakkarid kapsül ile sarılı bir mayadır. Psödohif oluşturmaz.<br />
Genelde güvercin dışkısı ile kirlenmiş toprakta yoğun olarak bulunduğu<br />
belirlenmiştir. Farklı bir varyetesi (var. gattii) okaliptus ağaçlarında belirlenmiştir.<br />
Özellikle AIDS ve diğer immunsupresif hastalarda menenjit, pnömoni, deri<br />
tutulumu, kolit, prostatit oluşturabilir. AIDS olgularında en önemli menenjit<br />
etkenidir. Tanıda çini mürekkebi ile kapsüllü mantarların görülmesi (TUS)<br />
ve kültürde üretilmesi yeterlidir. BOS’da polisakkarit kapsül antijen tayini<br />
(TUS) de tanıda faydalı bir yöntemdir. Üreyen mantarın mukoid kolonileri<br />
olması, üreaz (+) olması, melanin ve benzeri yapılar olduğunda siyah pigment<br />
yapması tanımda faydalıdır. Tedavide amfoterisin B (+5 Flusitozin) ya da<br />
flukanazol kullanılabilir (TUS).<br />
PROTOZOAL ENFEKSÝYONLARDA ANTÝPROTOZOAL ÝLAÇLAR<br />
Protozoa Ýlk seçenek ilaç<br />
Trichomonas vaginalis → Metranidazol<br />
Giardia lamblia → Metronidazol kinakrin<br />
Balantidum coli → Tetrasiklin<br />
Leishmenia donovani → Meglumin antimonyat<br />
Sodyum stiboglukonat<br />
Pnömosistis carinii → Ko-trimaksazol<br />
Toxoplazma gondii → Primetamin +sulfopirimidin<br />
Leishmania tropica → Meglumin antimonyat<br />
Tripanosoma cruzii → Nifurtimox<br />
Tripanosoma gambiense → Suramin<br />
Amipli dizanteri → metronidazol veya emetin<br />
Semptomsuz barsak → Diloksanid furaat veya<br />
amibiasisi iyodokuinal<br />
ID:
Protozoonlar Helmintler Artropodlar<br />
- Entemoeba histolytica<br />
- Neaqleria fowleri<br />
- Acanthamoeba<br />
- Giardia intestinalis<br />
- Balantidium coli<br />
- Dientemoeba fragilis<br />
- Cryptosporidium türleri<br />
- İsospora belli<br />
- Trichomonas<br />
- Plasmodium türleri<br />
- Babesia türleri<br />
- Leishmania türleri<br />
- Trypanosoma türleri<br />
- Toxoplasma gandii<br />
- Pneumocystis carinii<br />
ASPERGİLLUS<br />
Nematodlar<br />
İntestinal nematodlar<br />
- Faschiola hepatica<br />
- Clonorchis sinensis<br />
- Schistosoma türleri<br />
- Fasciolopsis buski<br />
- Heterophyes heterophyes<br />
- Paragonismus westermani<br />
- Enterobius vermicularis<br />
- Trichuris trichiura<br />
- Ascaris lumricoides<br />
- A. duodenale<br />
- N. americanus<br />
- Strongyloides stercoralis<br />
TIPTA ÖNEMLİ PARAZİTLER<br />
Trematodlar<br />
Doku nematodları<br />
- Toxocara canis<br />
- Ancylostoma brasiliensis<br />
- Trichinella spiralis<br />
- Dracunculus medinensis<br />
137<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
- Pediculosis<br />
- Pireler<br />
- Sivrisinekler<br />
- Tahtakurusu<br />
Sestodlar<br />
- Keneler<br />
- Ev tozu akarları<br />
- Taenia saginata - Follikül akarları<br />
- Taenia solium<br />
- Hymenolepis nana<br />
- Diphyllobothrium latum<br />
- Dipylidium caninum<br />
- Echinococcus granulosus<br />
Filaryal nematodlar<br />
- Wuchereria bancrofti<br />
- Brugia malayi<br />
- Onchocerca volvulus<br />
- Loa loa<br />
- Mansonella türleri<br />
- Dirofilaria türleri<br />
Aspergillus cinsi mantarlar doğada yaygın olarak bulunurlar ve konidileri ile<br />
bulaşarak çok farklı klinik tablolara yol açabilirler:<br />
- Allerjik fungal sinüzit: Eozinofiller ve hifler belirlenir.<br />
- Otomikoz: Dış kulağın mantar infeksiyonudur. En sık etken A. niger’dir.<br />
- Allerjik bronkopulmoner aspergilloz<br />
- Fungus topu: Özellikle tüberküloz, tümör sonucu oluşmuş kavitelerde<br />
gelişen mantar kitleleridir. Hemoptizi ve ciddi kanama oluşabilir.<br />
- Akciğer tutulumu: Kronik gidişli bir pnömoni yanında özellikle nötropenik,<br />
hematolojik maligniteli hastalarda gelişen , hızlı ilerleyici, hızla damar<br />
duvarı invazyonu ile karakterize ve mortalitesi yüksek (> % 50) bir klinik<br />
tablo da oluşturabilir (İnvazif aspergilloz). Bu hastalarda en sık etken A.<br />
fumigatus’tur. Ayrıca en sık akciğer infeksiyonu ve allerjik reaksiyon da bu<br />
mantar tarafından gerçekleştirilir (TUS)
138<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Örneklerde hif yapıları görülerek tanı konulabilir. Düzgün , bölmeli, 45 derece<br />
açı ile dallanan hifler görülür (TUS). İmmunsupresif hastalarda galaktomannan<br />
antijeni ile tanıya katkı sağlanabilir. Tedavide amfoterisin B kullanılır. Azol türevleri<br />
içinde ıtrakanazol ve yeni geliştirilen vorikanazaol tedavide kullanılabilir. HEPA<br />
filtreli odalarla riskli hastaların korunması mümkün olabilmektedir.<br />
ZİGOMİSETER<br />
Zigospor oluşturarak üreyebilen mantarları içerir ve yaptığı klinik tabloya zigomikoz<br />
adı verilir. Mucor, Rhizopus, Absidia bilinen en önemli cinslerdir. Doğada yaygın<br />
olarak bulunurlar. İnfeksiyon genelde paranazal sinüslerde başlar ve ağız ve burun<br />
boşluğuna ilerler (Rinoserebral tutulum). Sıklıkla serebral damarların invazyonu<br />
gözlemlenmektedir. Akciğerler, deri, sindirim sistemi ve MSS tutulumları daha<br />
nadirdir. Özellikle diabetik ketoasidoz tablosuna eşlik ederken hematolojik<br />
maligniteli hastalarda sık görülür (TUS). Yumuşak damakta ilerleyici, sert<br />
damakta dekstrüksiyona yol açan nekrotik lezyon çok tipiktir. Biopsi<br />
örneğinde kalın, düzensiz, bölmesiz, dik açı ile dallanabilen hifler<br />
tanıtıcıdır (TUS). Ürediğinde sporangiosporları ve rizoid denen köksü hif<br />
yapılarıyla kolayca tanımlanırlar. Tedavide mümkünse cerrahi tedavi ve<br />
amfoterisin-B kullanılır.<br />
FUSARİUM<br />
Bu mantar özellikle yanık hastalarında vehematolojik maligniteli hastalarda<br />
yaygın infeksiyonlara yol açabilir. Hemokültürde diğer küflere kıyasla daha<br />
yüksek oranda üretilebilir.<br />
PSEUDOLLESCHERİA BOYDİİ<br />
Miçetoma dışında fırsatçı mantar infeksiyonlarında da saptanabilen bir etkendir.<br />
Armuta benzer konidileri ile Aspergillus’dan ayrılabilir.<br />
PNEUMOCYSTİS CARİNİİ<br />
En son mantarlar arasında sınıflanması uygun bulunmuştur. EN sık akut,<br />
hipoksinin ön planda olduğu, yaygın, interstisyel bir pnömoniye neden olur.<br />
Alveollerin içinin köpüklü bir mayii ile dolu olduğu gözlenir. En sık AIDS,<br />
yenidoğanlar ve ALL hastalarında rastlanır. Örnekte kistlerin ve trofozoitlerin<br />
görülmesi ile tanınabilir. Uygun örnek BAL ve AC biopsisidir. Uyarılmış balgam<br />
örneği kullanılabilir. Kistler Giemsa , Methenamin-Gümüşleme, Gomori<br />
yöntemleriyle boyanabilir. DFA (Floresan antikor) yöntemi oldukça iyi bir tanı<br />
yöntemidir. Tedavide ko-trimoksazol, pentamidin kullanılabilir.<br />
PENİCİLLUM MARNEFFEİ<br />
Özellikle Güney Doğu Asya’da HIV ile infekte hastalarda rastlanan fırsatçı<br />
bir mantardır. Penicillium ailesi içinde sınıflandığı halde dimorfik özellik<br />
gösterir. Mononükleer hücreler içinde maya hücreleri şeklinde görülür.<br />
Hisitoplazma’ya çok benzer ve tomurcuklanmayıp ikiye bölünerek<br />
çoğalmasıyla ayrılabilir. Kültürde çok belirgin kırmızı bir pigment<br />
oluşturarak (gül rengi) ürer. Tedavide amfoterisin-B kullanılır.
PATOJENİK PARAZİTLERİN BULAŞMA ŞEKİLLERİ<br />
Organizma<br />
1-İntestinal protozoonlar<br />
İnfektif form Bulaşma yolu<br />
Entemoeba histolitica Kist/trofozoit Fekal-oral yada venereal<br />
Giardia lamblia Kist Fekal-oral<br />
Dientemoeba fragilis Trofozoit Fekal-oral<br />
Balantidium coli Kist Fekal-oral<br />
İsospora belli Ookist Fekal-oral<br />
Kriptosporidium türleri Ookist Fekal-oral, bilinmiyor<br />
Enterositozoon bieneusi<br />
2-Ürogenital Protozoa;<br />
Spor Fekal-oral<br />
Trichomonas vaginalis<br />
3-Kan ve doku protozoaları;<br />
Trofozoit Direk (venereal)<br />
Neagleria ve Akantamoeba<br />
türleri<br />
Kist/trofozoit Direk inokülasyon, inhalasyon<br />
Plazmodyum türleri Sporozoit Anafel sivrisineği<br />
Babesia türleri Piriform body İxodes kenesi<br />
Toxoplasma gondii Ookistler ve doku kistleri Fekal-oral, etoburlar<br />
Leishmania türleri Promastigot Flebotom tatarcığı<br />
Tripanosoma cruzei Tropomastigot Reduviid böceği<br />
Tripanosoma brucei<br />
4-Nematodlar;<br />
Tropomastigot Tsetse sineği<br />
139<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Enterobius vermicularis Yumurta Fekal-oral<br />
Ascaris lumbricoides Yumurta Fekal-oral<br />
Toxocara türleri Yumurta Fekal-oral<br />
Trichuris trichiura Yumurta Fekal-oral<br />
Ancylostoma duodenale Filariform larva Kontamine topraktan deriye direk penetrasyonla<br />
Necator americanus Filariform larva Direk cilt penetrasyonu, otoinfeksiyon<br />
Strongyloides stercoralis Filoriform larva Direk cilt penetrasyonu, otoinfeksiyon<br />
Trichinella spiralis Dokuda enkiste larva Etlerin yenmesi<br />
Wuchereria bancrofti Üçüncü evre larva Sivrisinek<br />
Brugia malayi Üçüncü evre larva Sivrisinek<br />
Loa loa Filariform larva Chrysops sineği<br />
Mansonella türleri Üçüncü evre larva Küçük titrersinek, karasinekler<br />
Onchocerca volvulus Üçüncü evre larva Simulium karasineği<br />
Dracunculus medinensis Üçüncü evre larva İnfekte siklopsların sindirim yoluyla alınması<br />
Dirofilaria immitis Üçüncü evre larva Sivrisinek<br />
5-Trematodlar<br />
Fasciolopsis buski Metaserkarya Sudaki plantlarda bulunan metaserkaryaların<br />
sindirim yoluyla alınması<br />
Fasciola hepatica Metaserkarya Sulardaki plantlarda bulunan metaserkarya<br />
Clonorchis sinensis Metaserkarya Tatlısu balıklarındaki enkiste metaserkarya<br />
Paragonismus Westermani Metaserkarya Tatlısu kabuklularındaki enkiste metaserkarya<br />
Schistosoma türleri LSerkarya Serbest yüzen serkaryaların direk penetrasyonuyla<br />
6-Sestodlar<br />
Taenia solium Sistiserkoz, embriyonlu<br />
yumurta veya proglottid<br />
Enfekte domuz eti yenmesi, yumurtaların<br />
yenmesi (sistiserkozis)<br />
Dyphillobotrium latum Sparganum Sparganum içeren balıkların yenmesi<br />
Echinoccus granulosus Embriyonlu yumurta Köpeklerin kirlettiği besinlerde bulunan<br />
yumurtaların yenmesi, fekal-oral<br />
Hymenolepsis nana Embriyonlu yumurta Yumurtaların yenmesi, fekal-oral<br />
Hymenolepsis diminuta Sistiserkoz Kınkanatlıların larvaları tarafından kontamine<br />
edilen hububatların yenmesi<br />
Dipylidium caninum Sistiserkoid İnfekte pirelerin sindirim yoluyla alınması<br />
ID:
140<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ETKEN HASTALIK<br />
E. histolytica<br />
(amip)<br />
Giardia intestinalis<br />
(G.lamblia)<br />
(kamçýlý)<br />
Balantidium<br />
coli<br />
Yegane kirpikli<br />
(silialý)<br />
(*konjugasyonla<br />
çoðalma)<br />
Cryptosporidium<br />
(C.parvum)<br />
Hücreiçi-sitoplazma<br />
dýþý<br />
yerleþimle<br />
ookistler-sporozitler<br />
oluþur<br />
Amipli<br />
dizanteri,<br />
Abse (çukulatamsý<br />
abseler. KC,<br />
AC, beyin)<br />
AMOBEMA<br />
Taþýyýcýlýk<br />
Giardiyaz<br />
MalarbsorbsiyonBüyümegeliþme<br />
geriliði<br />
ÖNEMLİ SİNDİRİM SİSTEMİ PROTOZOONLARI<br />
KLÝNÝK ÖZEL-<br />
LÝKLER<br />
Kanlý –mukuslu<br />
ishal<br />
Þiþe dibi<br />
þeklinde ülserasyon<br />
Kansýz kötü<br />
kokulu ishal<br />
(steatore)<br />
Tekrarlayan<br />
ishal ,<br />
Ýnce barsak<br />
(duodenum)<br />
tutulumu ve<br />
villus atrofisi<br />
ishal Ýshal (sessiz<br />
infeksiyon<br />
ishal Ýshal<br />
(sulu ishal)<br />
(HIV + olgularda<br />
önemli ve<br />
ölümcül)<br />
Isospora belli Ýshal Özellikle HIV<br />
(+) olgularda<br />
Cyclospora ishal Özellikle HIV<br />
(+) olgularda<br />
Microsporidia<br />
Zorunlu<br />
hücreiçi minör<br />
protozoon<br />
Enterocytozoon,<br />
Dientamoebea<br />
fragilis<br />
ishal Özellikle HIV<br />
(+)<br />
ishal Ýshal (sulu,<br />
kanlý-mukuslu)<br />
BULAÞ TANI TEDAVÝ<br />
Olgun 4 çekirdekli<br />
kistlerle<br />
(bazen trofozoit)<br />
Kistlerle<br />
(su kaynaklý<br />
salgýn)<br />
Kistlerle<br />
Domuz, insan<br />
kaynaklý kistler)<br />
Ookistlerle<br />
bulaþ<br />
Dýþkýda eritrositleri<br />
fagosite etmiþ amipler<br />
Kistler<br />
(Çekirdekte kromatin<br />
diziliþi, 4 çekirdek),<br />
(Direkt ya da Trikrom)<br />
Absede seroloji (ÝHA)<br />
Dýþkýda kist ya da<br />
trofozoitler<br />
Duodenum aspirasyonu<br />
(ip testi)<br />
ELÝSA antijen<br />
Trofozoitler<br />
Kistler (makro-mikronukleus)<br />
(Vþeklinde nukleus)<br />
Dýþkýda EZN (+)<br />
ookistler görülür<br />
Metronidazol<br />
Abse : Emetin,<br />
Klorakin<br />
Lümen içi :<br />
diloksanit<br />
furooat,<br />
iodokuinol<br />
Metronidazol,<br />
(kinakrin)<br />
Tetrasiklin<br />
Spiramisin?<br />
ookist EZN (+) tipik ookist Kotrimoksazol<br />
ookist EZN(+) tipik ookist<br />
Otofloresans<br />
spor Dýþký ya da<br />
biopsi örneðinde<br />
sporlar görülür (Gram,<br />
Giemsa;…)<br />
Trofozoit<br />
Enterobius vermicularis<br />
ile)<br />
Dýþkýda iki nukleuslu<br />
trofozoitler (direkt,<br />
Trikrom)<br />
Kotrimoksazol<br />
Albendazol<br />
Tetrasiklin,<br />
metronidazol,…
PARAZİTOLOJİ<br />
PARAZİTLER VE PARAZİTER HASTALIKLAR<br />
141<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bir canlının zararına yaşamaya parazitlik, birlikte yaşayan iki canlı birbirlerine yarar<br />
sağlıyorsa mutualizm, zararlı-yararlı olmadan bir canlıdan barınma, sığınma, taşınma,<br />
besin bulma işlerinde fayda sağlıyorsa kommensalizm (saprofitlik) adını alır.<br />
Aynı tür parazitle yeniden gelişen parazitliğe süperinfeksiyon adı verilir (S.<br />
stercoralis) . Parazitlere karşı gelişen immun yanıtta, genelde Ig E sınıfı antikorlar<br />
ve eozinofiller artmış olarak belirlenir. Kronik infeksiyonlar sırasında oluşan blokan<br />
antikorlar infeksiyonları etkileyebilir (premünisyon).<br />
ANTİPARAZİTER İLAÇLAR<br />
Sıtma tedavisinde kullanılan klorakin hem polimeraz enzimini inhibe ederek<br />
etki eder ve aynı zamanda parazitin DNA/RNA biyosentezini de inhibe eder. Bu<br />
etkileriyle tüm plasmodiumların eritrositer dönemine ve P. falciparum dışındakilerin<br />
gametositlerine oldukça etkilidir. P. falciparum’da direnç sorunu belirli bölgelerde<br />
vardır. Primakin ise mitokondrial işlevlerini bozarak plasmodiumları etkiler.<br />
Özellikle hipnozoitlere (P. vivax, P. ovale) etkinliği nedeniyle kullanılır. Kinin<br />
olasılıkla hempolimeraz inhibisyonu ile etkili olmaktadır. Çok toksiktir ve sadece<br />
klorakin direncinde tercih edilir. Toksik etkilerine çinkonizm adı verilir. Kinidin,<br />
meflokin kinindentüretilmiş ve klorakin direncinde kullanılan sıtma ilaçlarıdır.<br />
Primetamin ise parazitin dihidrofolat redüktaz enzimini etkileyerek etkili olur.<br />
Sülfodiazinle kombine olarak dirençli sıtma olgularında kullanılmıştır. Günümüzde<br />
T. gondii tedavisinde tercih edilir.<br />
İmidazol Türevleri<br />
Barsak protozoonlarına karşı en etkili ajanlar ise nitroimidazol türevleridir<br />
(Metronidazol, ornidazol, tinidazol,...) indirgenmiş ürünleri DNA<br />
sarmal yapısını bozarak etkili olurlar. Giardia, T. vaginalis, E. histolytica<br />
infeksiyonlarında sıklıkla kullanılırlar. Barsak amebiyazisinde ve D.<br />
fragilis infeksiyonlarında lokal etkili bir aminoglikozid olan paromomisin<br />
kullanılabilir.<br />
Antimon Bileþikleri<br />
Leishmania infeksiyonları tedavisinde etkilidir. Sodyum stiboglukonat,<br />
meglumin antimonat pentavalan antşimon bileşiklerindendir.<br />
Pentamidin<br />
Suramin tripanazoma infeksiyonlarında kullanılan çok sayıda enzim<br />
inhinbisyonu yapan bir çeşit boyadır. Nematodlara etkili ilaçlar arasında<br />
benzimidazoller önemli yere sahiptir: Mebendazol, albendazol. Kist hidatik<br />
tedavisinde de oldukça başarılı bulunmuşlardır. Dokularda yerleşenlere<br />
özellikle S. stercoralise karşı tiabendazol tercih edilir.<br />
Bir piperazintürevi olan dietil karbamazin mikrofilaryalar üzerine etkilidir.
142<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Niklozamid:<br />
Sestod infeksiyonlarında en etkili seçenek niklozamiddir. Tenya, D. latum<br />
infeksiyonlarında bir günlük tedavi gerekirken H. nana infeksiyonlarında 7<br />
gün tedavi önerilir.<br />
Prazikuantel<br />
Düşük dozlarda barsak sestodlarına etkili bulunmuştur. Schistosoma başta<br />
olmak üzere F. hepatica hariç trematodların tedavisinde oldukça etkilidir.<br />
İNTESTİNAL VE ÜROGENİTAL PARAZİTLER<br />
Genelde tek hücreli , ince bir zarla çevrili, yalancı ayak, kamçı, kirpik gibi elemanlarla<br />
çoğu hareketli, ökaryotik canlılardır. İnsanda önemli protozoonlar 4 gruba ayrılarak<br />
incelenebilirler:<br />
1 – Amipler (sarcodina): Entamoebea<br />
2 – Sporozoonlar (sporozoa): Cryptosporidium, Isospora, Toxoplasma,<br />
Plasmodium, Babesia<br />
3 – Kamçılılar (mastigophora): Giardia,Trichomonas,Leishmania,Trypanosoma,<br />
Dientamoeba<br />
4 – Kirpikliler (ciliata): Balantidium coli<br />
ENTOMOEBAE HİSTOLYTİCA<br />
Yalancı ayaklarla hareket eden, tek nukleuslu trofozoiti ve olumsuz şartlarda oluşan<br />
kistleri vardır. İnsana bulaşma 4 çekirdekli kistlerle olur. Klinik olarak<br />
dizanteri oluşur (amipli dizanteri). Kalın barsakta şişe dibi tarzında<br />
ülserasyonlar(TUS) ve bunun sonucu kanlı-mukuslu ishal tipiktir. Bazen<br />
ameboma (TUS) denilen kitleler oluşturur ve tümörlerle karıştırılabilir. Yayılım<br />
sonucu karaciğerde abse gelişebilir.<br />
Amipli dizanteri tanısı dışkıda tipik hareketli, eritrositleri fagosite etmiş<br />
trofozoitler görünerek konulur (TUS).Dışkıda eritrositler yoğun iken<br />
lökositlerin az olması, Charchot-Leyden kristalleri ve kümeler yapan<br />
eritrosit dizileri görülmesi basilli dizanteriden ayrımda yardımcı olabilir.<br />
Ayrıca ateş belirgin bir bulgu değildir. Dizanteri dışı ishal olgularında ve<br />
taşıyıcılarda dışkıda sadece kist şekilleri görülebilir.<br />
Abse varlığında serolojik testler (IHA) faydalı olabilir (TUS).<br />
Amipli dizanteri tedavisinde ülkemizde bulunan seçkin ilaç metronidazoldür.<br />
Diloksamid furoat, iodokuinol, paromomisin lümen içi patojenlere etkili<br />
ilaçlardır. Emetin, dihidroemetin sistemik etkili, özellikle abseler varlığında<br />
kullanılabilen fakat çok toksik ilaçlardır. Klorakin sadece karaciğer absesinde<br />
etkili bulunmuştur. Taşıyıcıların tedavisi de önerilmektedir.<br />
SERBEST YAŞAYAN AMİPLER<br />
Doğada, toprakta serbest yaşayan ve insanda hastalık oluşturan<br />
amiplerdir.Acanthamoeba klorlamaya dirençli iken Naegleria fowleri olduça<br />
duyarlıdır. Naeglaria fowleri göl, havuz gibi durgun sularda yüzenlerde
MALARYANIN YAŞAM SİKLUSU (P. FALCIPARUM)<br />
143<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
3 – 7 gün sonra meningoansefalit gelişenlerde akla gelmelidir. Primer amip<br />
ansefalitinde etken MSS’ne olfaktör bölgedeki nöronlar yoluyla ulaşır. BOS<br />
bulanıktır, bol lökosit, eritrosit içerir ve trofozoitler belirlenebilir. Hızla öldürücü<br />
seyreder. Amfoterisin B denenmektedir.<br />
Acanthamoeba cinsi amipler granülomatöz amip ansefaliti, akciğer<br />
ve deride lezyonlar ve özellikle yumuşak lens kullananlarda keratit<br />
oluştururlar. Dokuda trofozoit ve kist formu görülebilir ve dikensi çıkıntıları<br />
ile diğer amiplerden ayrılabilir.<br />
GİARDİA İNTESTİNALİS (G. LAMBLİA)<br />
İnsanda en sık rastlanan, kamçılı, ara konağı olmadan bulaşan bir<br />
protozoondur. Kistlerle bulaşır ve su kaynaklı salgınlar sıktır. Kistler<br />
duodenumda açılarak trofozoitler meydana gelir. Trofozoitler burada duodenum<br />
barsak duvarına tutunarak yaşarlar (TUS). Villus yapısında bozukluk oluştururlar.<br />
Asemptomatik olabilir ya da ağır büyüme-gelişme geriliği, malarbsorbsiyon<br />
sendromlarına yol açabilir.<br />
En sık olarak ishal (kronik ya da tekrarlayan) yakınması görülür. Dışkı<br />
yağlı, kötü kokulu (steatore) yapısındadır. Uzun süren ishal sonucu yağda<br />
eriyen vitaminler (özellikle A vitamini) emilimi bozulabilir (TUS).<br />
Tanıda dışkıda kistler ( bazen trofozoitler ) aranır. Kistlerde oval yapı ve sitoplazma<br />
ile kist duvarı arasındaki boşluk ve 4 nukleus tanıda yardımcıdır.
144<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sıtma Türü<br />
Enfekte<br />
eritrositlerin yaşı<br />
Enfekte eritrositin<br />
büyüklüğü<br />
Eritrositte pigment<br />
Kanda parazit<br />
sayısı<br />
PLAZMODYUM TÜRLERİNİN ÖZELLİKLERİ<br />
P.vivax P.ovale P.falciparum P.malaria<br />
Selim tersiyer<br />
sıtma<br />
Genç eritrositler<br />
Normalden<br />
büyük<br />
Schüffner<br />
granülleri<br />
Selim tersiyer<br />
sıtma<br />
Genç eritrositler<br />
Normalden<br />
büyük<br />
Schüffner<br />
granülleri<br />
Habis tersiyer sıtma Kuartan sıtma<br />
Tüm yaştaki eritrositler<br />
Normal Normal<br />
Yaşlı eritrositler<br />
Maurer lekeleri Zieman granülleri<br />
30.000 10.000 200.000 10.000<br />
Olgun trofozit şekil Halka şeklinde Halka şeklinde<br />
Halka şeklinde, bir<br />
eritrositte birden fazla<br />
sayıda olabilir<br />
Gametositler Yuvarlak Yuvarlak Muz şeklinde Yuvarlak<br />
Kanda bulunan<br />
şekiller<br />
Önemli özellikleri<br />
Tüm şekiller Tüm şekiller<br />
En sık görülen<br />
ve en selim<br />
şekil<br />
Halka şekilleri ve<br />
gametositler<br />
Hipnozoit şekli<br />
olmadığı için relaps<br />
görülmez, Karasu<br />
hummasına (hemoglobinüri)<br />
ve serebral<br />
sıtmaya neden olabilir<br />
Band şeklinde<br />
Tüm şekiller<br />
Hipnozoit şekli<br />
olmadığı için relaps<br />
görülmez. Böbrek<br />
tutulumu görülebilir.<br />
Trofozoiti yandan basık, armut görünümünde 2 nukleuslu ve 4 çift kamçılıdır<br />
(TUS). Bazen duodenal sıvıda saptanarak tanı konulabilir ( Enterotest) .<br />
Dışkıda ELİSA ve İFA yöntemiyle antijen aranması faydalı bulunmuştur. Tedavide<br />
metronidazol, ornidazol tercih edilir (TUS).<br />
BALANTİDİUM COLİ<br />
Silililer arasında insanı infekte eden tek (TUS) ve tüm protozoonlar<br />
arasında en büyük protozoondur. Domuzlar arasında yaygındır, bulaşma<br />
insandan insana olmaktadır. Ülkemizde pek rastlanmaz. Tipik makronukleus<br />
ve mikronukleusları ile kolayca belirlenebilir. Tedavide tetrasiklin önerilir.<br />
DİENTAMOEBA FRAGİLİS<br />
Kist şekli olmayan ameboid bir protozoondur. Günümüzde kamçılılar<br />
arasında yer almaktadır. Gastroenterit etkenidir. Enterobius vermicularis<br />
yumurtaları ile taşınarak bulaşabilir. Tanıda, çoğu iki çekirdekli trofozoitleri<br />
görülerek tanınabilir.<br />
ID:
CRYPTOSPORÝDÝUM<br />
145<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
(C. parvum) Barsak epitelinde hem seksüel hem aseksüel olarak gelişir.<br />
Bulaşmasında kalın cidarlı ookistler önemli rol oynar. Barsaklarda en sık jejunuma<br />
yerleşir. AIDS olgularında ciddi, ölümcül, kronik ishallere neden olur (TUS)..<br />
Dezenfektanlara ve suların klorlanmasına dirençlidir. Dışkıda ookistlerin<br />
görülmesi ile tanı konulabilir. Kinyoun EZN yöntemiyle aside dirençli olarak<br />
(kırmızı) boyanır ve ookistler ile içindeki sporozoitler görülebilir (TUS). DFA<br />
en iyi yöntemdir ve ayrıca ELİSA ,... gibi yöntemlerle antijen aranabilir. Etkin bir<br />
tedavisi yoktur fakat azitromisin, paromomisin, spiramisin denenmektedir.<br />
CYCLOSPORA<br />
(C.cayatensis) Ookistleri ile bulaşır. Özellikle su ve besinlerle bulaşır. Kronik,<br />
tekrarlayan ishale yol açar. Dışkıda ookistler EZN yöntemi ile gösterilebilir.<br />
Ookistleri Cryptosporidiuma benzer fakat daha büyüktür. Otofloresans vermesi<br />
ile görülüp tanınabilir.<br />
İSOSPORA<br />
(İ. belli) Özellikle AIDS ve diğer immunsupresif hastalarda ishal etkenidir. Seksüel<br />
ve aseksüel formları ince barsaklarda bulunabilir. İnsandan insana ookistler yoluyla<br />
bulaşır. Ookistler direkt olarak tipik şekilleriyle dışkıda saptanabilirse de<br />
EZN ile belirgin olarak boyanırlar. Tedavide ko-trimoksazol kullanılır.<br />
MİCROSPİRODİA<br />
(Encephalitozoon, Nosema, Enterocytozoon) Küçük, primitif, zorunlu hücre<br />
içi parazitleridir. Özellikle HIV (+) olgular başta olmak üzere immunsupresif<br />
hastalarda ishal, bazen hepatit, peritonit, miyozit yapar. Dışkıda Gram, EZN,<br />
Giemsa, PAS gibi boyalarla boyanarak görülebilir.<br />
TRİCHOMONAS VAGİNALİS<br />
Kist şekli olmayan, kamçılılar arasında yer alan, özellikle cinsel ilişkiyle<br />
bulaşan bir protozoondur. Vaginit , servisit ve üretrit oluşturabilir(TUS).<br />
Tanıda hemen incelenen örneklerde hareketli trofozoitler görülebilir. Dalgalanan<br />
zarı ve kamçısı tanımda önemlidir. Kültürü yapılabilir. Tedavide metronidazol,<br />
ornidazol kullanılır. Eşlerin birarada tedavisi gereklidir (TUS).<br />
TOXOPLASMA GONDİİ<br />
KAN VE DOKU PARAZİTLERİ<br />
Tüm omurgalıları ve ve tüm çekirdekli hücreleri infekte edebilir. Son konak<br />
kedigillerdir ve insana kedilerin dışkılardan çıkan ookistlerle ya da çiğ<br />
etlerdeki yalancı kistlerle bulaşır. Anneden bebeğe ve transplantasyon<br />
ile de bulaşabilir.
146<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Alınan ookistlerden çıkan sporozoitler makrofajlara girerek kan ve lenf<br />
yoluyla tüm dokulara yayılabilir. İnsanda muz şeklinde trofozoit (takizoit)<br />
ya da bradizoit (kist) formunda görülür. İlk infeksiyon sırasında çoğu parazit<br />
ortadan kaldırılırken bazıları beyin, kalp, çizgili kaslarda kistler içinde canlı kalabilir.<br />
Kist içinde yavaş çoğalırlar (bradizoit) ve çoğalma sonucu kist içinde binlerce<br />
bradizoit oluşabilir.<br />
Toksoplazmoz immünitesi sağlam kişilerde % 90 asemptomatiktir.<br />
Lenfadenopatiye yol açabilir. Ateş, makülopapüler döküntü, kas ağrıları,...<br />
görülebilir. Lenf foliküllerinde reaktif hiperplazi belirlenir.<br />
İmmünitesi baskılanmış hastalarda latent infeksiyonun reaktivasyonu<br />
görülebilir. AIDS olgularında gelişen lokal MSS tutulumunda en sık etken<br />
T. gondii‘dir.<br />
Konjenital toksoplazmoz gebelik sırasında primer infeksiyon geliştiğinde<br />
görülür. Daha önce geçirilmiş infeksiyon sırasında oluşan antikorlar fetusa geçişi<br />
önleyecektir. Bebekte koryoretinit, serebral kalsifikasyonlar, hidrosefali,<br />
mikrosefali görülebilir (TUS). Koriyoretinitin en sık etkenlerinden biri<br />
konjenital toksoplazmozdur ve bazen geç dönemlerde semptomatik<br />
olur. En belirgin lezyon retina ve koroidde nekroz alanlarıyla karakterize<br />
infeksiyondur (fokal nekrotizan retinit). Habitüel düşüklere yol açmadığı kabul<br />
edilir.<br />
Tanı için hücre kültürleri ya da deney hayvanlarında (fare peritonu) üretilebilirse de<br />
genelde serolojik testler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya deneyi referans<br />
testtir. Pratikte en çok ELİSA ile Ig M yanıtının araştırılması amaçlanır. Konjenital<br />
infeksiyon tanısı için bebekte Ig M yanıtı araştırılır.<br />
Tedavide primetamin ve sülfodiazin kombinasyonu kullanılır. Primetamin<br />
folat antagonisti olduğu için tedaviye folinik asit (lökoverin) eklenmelidir.<br />
Tedavinin doku kistlerine etkinliği yoktur. Serebral toksoplazmozis tedavisinde<br />
ve profilakside en çok ko-trimoksazol kullanılır. Gebelikte akut infeksiyon<br />
oluştuğunda spiramisin tercih edilir.<br />
PLASMODİUM (SITMA) (MALARYA)<br />
İnsanda etken olan 4 tür tanımlanmıştır. Ülkemizde ve genel olarak dünyada<br />
en yaygın tür P. vivax’dır (TUS). Anofel cinsi sivrisinekler son konak ve<br />
vektör olarak rol oynar. Sadece dişi anofeller kan emmektedir. Anofel dışında<br />
transplasental, IV ilaç bağımlılığı , transfüzyonla da nadiren belirlenebilir.<br />
Sineklerden sporozoitler bulaşır. Karaciğer hücrelerinde (hepatosit) alınır.<br />
Burada merozoitler oluşarak kana karışır (ekzoeritrositer şizogoni). P. ovale<br />
ve P. vivax karaciğerde uyuyan şekillere sahiptir ve hipnozoit denilen<br />
bu şekiller relapslardan sorumludur. Sonra merozoitlerce infekte olan<br />
eritrositler içinde şizogoni ile olgun şizontlar oluşur. Bu olgun şizontlarda çok<br />
sayıda merozoitler bulunur. Parçalanan olgun şizontlardan merozoitler kana karışır<br />
ve yeni eritrositleri infekte eder. Bazıları eritrosit içi dönem sonunda dönüşerek<br />
gametositleri oluşturur. Dişi anofel tarafından kan emilirken bu gametositler<br />
alınırsa sivrisinekte seksüel gelişim döngüsü gerçekleşir. Gametositlerden oluşan<br />
makrogametler ve mikrogametler birleşerek zigotu oluştururlar. İnsana bulaşma<br />
sporozoitler yolu ile olmaktadır.
147<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Hipnozoitleri olmayan P. falciparum ve P. malaria relapslara neden olmaz.<br />
Ayrıca direkt eritrositlerin infekte olduğu transfüzyona bağlı sıtmada da relapslar<br />
görülmez. Klinik olarak en önemli bulgu belirli aralıklarla gelişen ateş nöbetleridir.<br />
P. vivax ve P. ovale yaklaşık 48 saatte bir ateş ataklarına yol açarken P.<br />
malaria genelde 72 saatte bir gelişen nöbetlere neden olmaktadır. P.<br />
falciparumda daha kısa sürelerde ya da düzensiz ateş nöbetleri görülebilir.<br />
Kronik hale gelirse anemi ve splenomegali belirgin hale gelir.<br />
P. falciparum sıtmasında endotel hasarı ve endotele yapışma sonucu<br />
hipoksik bulgular belirginleşebilir (malign sıtma) (TUS). Bu durum en sık<br />
beyinde gözlenir ( serebral sıtma). İntravasküler hemoliz, hemoglobinüri,<br />
böbrek yetmezliği ile gelişen tabloya karasu ateşi adı verilmiştir.<br />
Orak hücreli anemi, hemoglobinopatiler, glikoz 6-fosfat dehidrogenaz<br />
eksikliği, olanlar sıtmaya doğuştan dirençlidirler. Dufy antijeni negatif<br />
olanlarda ise P. vivax infeksiyon oluşturamaz. Tanı periferik yaymada<br />
ya da kalın damla preparatlarında plasmodiumların görülmesi ile<br />
konulmaktadır. P. falciparum muz şeklindeki gametositleri (TUS), aynı<br />
eritrositte iki “taşlı yüzük” şeklinin bulunabilmesi ile ayrılabilir. P. malaria’da<br />
rozet şizontlar tanımda faydalıdır (TUS). En uygun zaman üşüme titreme, ateşin<br />
ortası dönemlerdir.<br />
Ülkemizde kullanılan tedavi rejimi klorakin + primakin kombinasyonudur<br />
(TUS). Eritrositler şizonlara ; klorakin, primetamin, kinin,tetrasiklin etki<br />
gösterirken hipnozoitlere primakin etki gösterir. Primakin aynı zamanda tüm<br />
türlerin gametositleri üzerine de etkilidir. P. falciparumda klorakin direnci<br />
önemli bir sorun durumundadır. Bu durumda seçkin ilaç meflokindir.<br />
Atovaquone-proguanil kombinasyonu kullanılabilir. Bu kombinasyon<br />
hamilelerde kullanılabilecek bir seçenektir. Sıtmanın endemik olduğu bölgelere<br />
gidilirken kemoprofilaksi uygulamak gerekir.Öncelikle klorakin tercih edilir,<br />
dirençli P. falciparum olgularının olduğu bölgelere seyahatte haftada bir<br />
meflokin ya da günlük doksisiklin kullanılabilir.<br />
BABESİA(B. MICROTI)<br />
İnsana Ixodes cinsi sert kenelerin ısırmasıyla bulaşır. Eritrositleri halka şeklinde<br />
ikişerli ya da dörderli olarak tutar. Özellikle splenektomili, immun supresif<br />
hastalarda ağır bir klinik tablo oluşturabilir. Tedavide klindamisin-kinin ya<br />
da pentamidin kullanılabilir.<br />
TRYPANASOMA<br />
T. gambiance, T. rhodacience, T. brucei Afrika tripanomiyazı etkenidirler.<br />
Uyku hastalığı etkenidir. Vektör çeçe sineğidir (Glosina). Periferik yaymada,<br />
BOSda trimastigot formların görülmesi tanı koydurucudur. T. cruzi, Amerika<br />
tripanomiyazı (Chagas hastalığı) etkenidir (TUS). Vektör triatoma cinsi kan<br />
emici sineklerdir. Kan emerken dışkılarında bulunan metasiklik tripomastigotları<br />
deri üstüne bırakır ve bunlar ısırık yerinden kana ulaşır. RES, kaslar, sinir<br />
sistemi başta olmak üzere pek çok sistemi tutabilir. Sinir sistemi tutulumu<br />
genelde öldürücüdür. Kronik olgularda kardiyomiyopati gelişebilir. Megakolon,<br />
megaözafagus, ... gelişebilmektedir. Buralarda amastigot formları, kanda<br />
trimastigot formları görünerek tanı konabilir. Yüzde tek taraflı ödem klinik<br />
tanı için oldukça önemlidir (Romana sign).
148<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
LEİSHMANİA<br />
Bu türde amastigot ve promastigot şekilleri bulunur. Memelilerde amastigot,<br />
vektörlerde promastigot formları bulunur. Besiyerlerinde ürediklerinde<br />
de promastigot formunda görünürler. Klinik tutulumlara göre viseral, kutanöz<br />
ve mukokutanöz formları bulunmaktadır. Son konakları pek çok hayvan olabilse<br />
de köpekler bu konuda önemli rol oynar, bazen insan-tatarcık-insan olarak<br />
siklüs devam edebilir. Vektörü flebotomlardır.<br />
Viseral leishmaniazis(: Kala-azar)<br />
Etken L. infantum, L. donovani olabilir fakat ülkemizde etken en sık L.<br />
infantumdur. Daha çok çocuklarda görülür. Tatarcıklardan (Öz. P.major,<br />
P. papatasi) ısırma sırasında promastigot formları insana bulaşır. Önce lokal<br />
makrofajlarda ve sonra RES makrofajlarında çoğalarak klinik bulguların<br />
oluşmasına neden olabilir. Dalak çok büyüyebilir. Ateş, anemi,<br />
trombositopeni, lökopeni görülür. Sedimentasyon çok yüksek bulunur.<br />
Gama globulin poliklonal olarak çok artmış olarak saptanır (TUS).<br />
Tanıda etken gösterilebilir. En sık kemik iliğinde bazen KC ya da dalak<br />
aspirasyonunda tipik mononükleer hücreleri tutan ya da serbest görünen<br />
amastigotların görülmesiyle tanı konulabilir. Dalak aspirasyonunda<br />
görülme olasılığı daha yüksek olsa da bu işlem daha zor olduğu için<br />
çok kullanılmaz. Etken NNN ( Novyi, McNeal, Nicolle) besiyerinde<br />
promastigot formlarında üretilebilir (TUS). Formol-gel reaksiyonu<br />
pozitif bulunur fakat bu test non-spesifik bir testtir. Gecikmiş aşırı duyarlık<br />
deri testi (Leishmanin, Montenegro) tanısal değer taşımaz.<br />
Tedavide 5-değerli antimon bileşikleri (stiboglukonat, Meglubin<br />
antimonat) kullanılabilir. Günümüzde amfoterisin B oldukça başarılı bir<br />
tedavi seçeneği olarak tercih edilmektedir.<br />
Kutanöz leishmaniazis (şark çıbanı,...)<br />
Eski dünya kutanöz leishmaniazisi olarak da anılmaktadır. Sadece deride hastalık<br />
oluşturur (TUS). Etken L. tropica ve L. major olarak belirlenmektedir. Bu iki<br />
tür farklı klinik ve epidemiyolojik özelliklere sahip klinik tablolar oluştururlar. L.<br />
tropica kuru tip denen yaralara neden olur. Bu tip yaralar; kentlerde,<br />
genelde tek, kronik gidişli, uzun süren bir kuluçka sonrası oluşan ve<br />
özellikle yaz aylarında görülen ülserlerle karakterizedir. L. major yaş<br />
tip olarak adlandırılan, özellikle kırsal kesimde görülen, birden fazla<br />
ülserin, ülser varlığında lenfanjit tablosunun sıklıkla bulunduğu, hızla<br />
gelişen ve iyileşen bir klinik tablo oluşturur. Vektörleri L. papatasi,<br />
L. sergenti’dir.<br />
Sonuçta lezyonlar vücudun açık alanlarında izlenen kronik, ülserli, kabuklu<br />
yaralardır. Kabuk kaldırıldığında altında çivimsi çıkıntılar (çivi belirtisi)<br />
görülür. Sonuçta en geç birkaç yıl içinde iz bırakarak yara iyileşir.<br />
Yara tabanından örnek alınırsa tipik amastigot formunda Leishmanialar<br />
görülebilir. Tedavide antimon bileşikleri ya da amfoterisin-B lokal ya<br />
da sistemik olarak uygulanabilir.
HELMİNTLER<br />
Helmint<br />
Nematodlar<br />
Sestodlar<br />
Trematodlar<br />
Yumurtaların<br />
yutulması ile<br />
bulaşanlar<br />
Enterobius vermicularis<br />
Ascaris lumbricoides<br />
Trichuris trichiura<br />
Toxocara canis ve cati<br />
E. granulosus<br />
E. multilocularis<br />
H. nana<br />
HELMİNTLERİN BULAŞMA YOLLARI<br />
Larvanın cildi<br />
delmesi ile<br />
bulaşanlar<br />
N. americanus<br />
A. duodenale<br />
S. stercolaris<br />
Larvanın yutulması<br />
ile bulaşanlar<br />
T. spiralis<br />
Dracunculus, medinensis<br />
(Cyclopsun<br />
yutulması ile)<br />
Taenia saginata<br />
(cysticercus bavisile)<br />
T. solium (cysticercus<br />
cellularsa ile)<br />
H. nana<br />
D. latum<br />
Schistosamalar Diğer tüm trematodlar<br />
SESTODLAR<br />
149<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Vektörün<br />
sokması<br />
ile larvası<br />
bulaşanlar<br />
Wuchereria (sivrisinek)<br />
Loa loa (sinek)<br />
Onchocerca (sinek)<br />
Brugia (sivrisinek)<br />
Şeritler olarak da bilinirler. Dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri yoktur.<br />
Besinlerini kutikül yapısından emilerek alınır. Baş boyun ve halkalar görülür.<br />
Baş kısmında tutunmayı sağlayan 4 çekmen bulunur (Diphyllothrium latum<br />
hariç) ve bazılarında rostellum denilen bir yapı üzerinde çengeller de bulnur.<br />
Tıbbi önemi olanların tümü hermafrodittir. D. latum hariç yumurtalarında<br />
kapak yoktur.<br />
TAENİA SAGİNATA<br />
Son konak insan, son konak otçul hayvanlardır. İnsandaki parazitten düşen halkalar<br />
içindeki yumurtalar yayılarak otçul hayvanlara ulaşır. Hayvanda barsaklarda<br />
hareketli embriyo yumurtadan çıkarak penetre olur ve dolaşıma geçerek kaslara<br />
yerleşir. Burada içi sıvı dolu küçük keseler oluşturur ve bu larvalara Cysticercus<br />
bovis adı verilir. İnsana bu etler yeterince pişirilmeden yenildiğinde bulaşır.<br />
İnsanda ince barsaklara yerleşir ve yaklaşık bulaşmadan 2-3 ay sonra olgun gebe<br />
halkalar atılmaya başlar. Yaşam siklusu insan-sığır-insan olarak ilerler. Tanıda<br />
halkalar ve bazen yumurtaların görülmesi önemlidir. Yumurtalar selofanlı<br />
lam ile de gösterilebilir. Tedavide niklozamid kullanılır.<br />
ID:
150<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
TAENİA SOLİUM<br />
Domuz şeridi, silahlı tenya isimleri de verilmektedir. Yaşam döngüsü T. saginata<br />
gibidir fakat ara konak domuzdur ve domuzdaki larvalar Cysticercus cellulosa<br />
adını alır (TUS). İnsan ara konak olabilir ve bu durumda sistiserkoz denilen<br />
ve larvanın insanda yerleşmesiyle karakterize klinik tablo ortaya çıkar.<br />
T. solium ile infekte kişiler yumurtaların otoinfeksiyonu ile sistiserkoz<br />
olabilirler. MSS yerleşimi ile konvülziyonlar sıklıkla görülür.<br />
Tanıda halkaların ya da yumurtaların görülmesi yardımcıdır. Halkalarda<br />
T. solium’un daha az yan dal (7-10 dal) oluşturduğu gözlenir. Erişkinin baş<br />
kısmında rostellum üzerinde sıralanmış çengeller (silahlı tenya) ayrımda işe<br />
yarayabilir.T. solium tedavisinde niklozamid kullanılır. Sistiserkoz tedavisi<br />
cerrahidir. Prazikuantel, albendazol etkili olabilir.<br />
HYMENOLEPİS NANA<br />
Cüce şerit olarak da bilinir. Ara konağa gereksinim göstermeden, insandaninsana<br />
bulaşabilen tek sestoddur. Dışkıda bulunan yumurtaların yutulması ile<br />
bulaşır. Atılan gebe halkadan çıkan yumurtalar infektiftir ve bazen barsakta<br />
açılarak sistiserkoid larva ve erişkin haline dönebilir (hiperinfeksiyon).<br />
Barsakta hem larva hem erişkin şekli bulunabilir (TUS). Çocukluk çağında<br />
saptanır. Sindirim sistemi bulgularına neden olabilir. Dışkıda tipik , şeffaf,<br />
polar iplikçikleriyle kolayca ayrılan yumurtaları ile tanınabilir. Tedavide<br />
niklozamid daha uzun süreli (7 gün) kullanılır (TUS).<br />
DİPHYLLOBOTHRİUM LATUM<br />
Yapısal olarak baş kısmında çekmen yoktur fakat boyluboyunca uzanan<br />
iki emme çukuru bulunur. Halkalarında yumurtlama deliği bulunması ve<br />
yumurtalarının kapaklı olması ile diğer sestodlardan farklı bir görünümü vardır.<br />
İnsanda bulunabilen parazitlerin en uzunudur ( bazen 20 metre). Ara konağı tatlı<br />
su balıklarıdır (TUS). Göl, nehir çevreleri ve çiğ balık tüketilen toplumların<br />
hastalığıdır. Ülkemizde bildirilmemiştir.<br />
Dışarıya atılan yumurtalarda ancak su varlığında larvalar (coracidium) gelişir.<br />
Suda yaşayan yumuşakçalar (Cyclops, Diaptomus) tarafından alınan<br />
bu larvalar procercoid haline dönüşürler ve bu yumuşakçalar balıklar<br />
tarafından yenildiğinde balığın barsağına, oradan dokularına ulaşarak<br />
bulaşıcı evreye (:pleurocercoid) gelişir. Genelde bu küçük balıkları yiyen büyük<br />
balıklarda gelişen pleurocercoidler bulaşmada daha önemlidir. Bu şekilde alınan<br />
larvalar barsakta erişkin haline gelerek barsağa tutunur. Klinikte ishal, karın ağrısı<br />
olabilse de çoğu kere asemptomatiktir. B12 vitamini alımı konusunda yarış<br />
sonucu insanda B12 yetmezliği anemisi (hiperkrom makrositer anemi)<br />
saptanabilir (TUS). Çok sayıda, tipik, kapaklı yumurtaların görülmesi tanı<br />
koydurucudur. Tedavide niklozamid kullanılır.
MULTİCEPS MULTİCEPS (TQENIA MULTICEPS)<br />
151<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Normalde ara konak koyunlar iken köpek dışkısıyla çıkarılan yumurtaların<br />
alınmasıyla özellikle beyin ve omurilik yerleşimli kese şeklinde birçok skoleksi olan<br />
kurtcuk (coenurus) oluşturur. Tanı çoğu kez cerrahi sonrası konulabilir.<br />
Kist hidatik: Echinococcus granulosus ve E. multilocularis’in larvalarının<br />
oluşturduğu kistlerle karakterize bir hastalıktır. E. granülosus uniloküler, E.<br />
multilocularis multiloküler (alveolar) kistler oluşturur.<br />
E. GRANULOSUS<br />
Erişkin köpek, kurt...gibi köpekgillerin barsağında bulunurlar. Normalde<br />
köpek-koyun-köpek şeklinde bir döngü süregiderken insan arakonak<br />
olabilir. Bulaşma köpekten çıkarılan yumurtaların alınmasıyla olur.<br />
Genelde KC’de tutulur.En dışta konağın yanıtı sonucunda gelişen bir<br />
fibröz kapsül vardır.<br />
Klinik bulgular kistin yerine, boyutuna, konak yanıtına bağlı olarak değişebilir.<br />
AC’de kist oluştuğunda öksürük, hemoptizi, ürtiker olabilir. AC grafisinde<br />
net sınırlı “top güllesi “ şeklinde kitleler görülebilir. Kist bir miktar boşalmış<br />
ise nilüfer görüntüsü ya da çift ark belirtisi gözlenebilir. Tanıda görüntüleme<br />
yöntemleri oldukca faydalıdır. Antikor yanıtı İHA, ELİSA, İFA yöntemleriyle<br />
araştırılabilir. KC dışı yerleşimlerde serolojik tanı her zaman faydalı olmamaktadır<br />
ve bazen diğer helmint infeksiyonlarında çapraz antikorlar oluşabilmektedir.<br />
. Kompleman birleşmesi deneyi (Weinberg) artık pek tercih edilmemektedir.<br />
Casoni deri testi nonspesifik olduğundan artık tercih edilmemektedir. Kist<br />
şüpheli bir sıvıda protoskoleksler ya da çengel yapıları görülerek tanı<br />
konulabilir. Tedavi cerrahidir. Albendazol, mebendazol tedavisi oldukça<br />
başarılı bulunmaktadır.<br />
ECHİNOCOCCUS MULTİLOCULARİS<br />
Yaşam döngüsü genelde tilki-kemirgenler arasında iken nadiren insana (tilki<br />
dışkısıyla kontamine meyveler) bulaş olabilir. Kisti çevreleyen ve sınırlayan<br />
dış kapsül yoktur. Sonuçta genelde çimlenme zarı olmayan, içi jelatinöz<br />
sıvı ile dolu çok sayıda keselerden oluşan bir tümöral kitle ortaya çıkar.<br />
Hemen her zaman KC’dedir. Tek seçenek cerrahidir ve çoğu kez mortaliteye<br />
neden olur.
152<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Organizma İlgili Hastalık<br />
Schistosoma<br />
japonicum;<br />
Schistosoma<br />
mansoni<br />
Shistosoma<br />
haematobium<br />
İnsan dışı<br />
siştozomlar<br />
Opisthorchis<br />
(Clonorchis)<br />
sinensis (Çin<br />
karaciğer<br />
kurdu)<br />
Fascioola<br />
hepatica<br />
(koyun<br />
karaciğer<br />
kurdu)<br />
Fasciolopsis<br />
buski (dev<br />
intestinal kurt)<br />
Paragonimus<br />
westermani<br />
(akciğer kurdu)<br />
İntestinal<br />
shistosomiazis<br />
Veziküler<br />
shistosomiazis<br />
TREMATODLAR<br />
Rezervuar<br />
Konakçı*<br />
Kedi,köpek,<br />
sığır,<br />
domuzlar (S.<br />
japonicum);<br />
primatlar,<br />
keseliler,<br />
kemirgenler (S.<br />
mansoni)<br />
Bulaşma şekli İnsanda Gelişimi<br />
Kontamine<br />
suyla temas<br />
Primatlar Kontamine<br />
suyla temas<br />
Yüzücü kaşıntısı Kuşlar Kontamine<br />
suyla temas<br />
Clonorchiazis Kedi, köpek ve<br />
insanlar<br />
Fascioliazis Koyun, sığır,<br />
insan<br />
Fasciolopsiazis Domuz, köpek,<br />
tavşan, insanlar<br />
Paragonimiazis İnsan, domuz,<br />
kedi ve köpekler<br />
Kontamine<br />
balığın çiğ<br />
yenmesiyle<br />
Kontamine<br />
su bitkilerinin<br />
yenmesiyle<br />
Kontamine<br />
su bitkilerinin<br />
yenmesiyle<br />
Kontamine<br />
yengeç ve<br />
kerevitlerin<br />
yenmesiyle<br />
Serkarya deriden girer,<br />
dolaşıma katılır, intrahepatik<br />
portal kanda olgunlaşır.**<br />
S. japonicum gibi.***<br />
Deriyi penetre ederek<br />
dermatit oluşturur.<br />
İlerlemez. Kaşıntının şiddeti<br />
2-3. günlerde en fazladır.<br />
Kistler duodenumda<br />
açılır, duvardan geçerek<br />
karaciğere gider, safra<br />
yollarına yerleşerek<br />
olgunlaşır; yumurtalar<br />
dışkıya safrayla geçer<br />
Kistler duodenumda açılır,<br />
duvardan geçerek karaciğere<br />
gider, safra yollarına<br />
yerleşerek olgunlaşır;<br />
yumurtalar dışkıya safrayla<br />
geçer<br />
Kistler duodenumda<br />
açılır; erişkinler ince barsak<br />
mukozasına tutunarak<br />
yumurta üretir.<br />
Kistler midede açılır,<br />
akciğerlere göç eder.<br />
Yumurtalar balgam veya<br />
dışkıda çıkar.<br />
* Sülükler bütün organizmalar için ara konakçıdır. Clonorchis için ikinci ara konakçı tatlı su balıkları; Paragonimus<br />
için tatlı su yengeç ve kerevitleridir.<br />
** Erişkin formlar mezenterik venlerde çiftleşir.<br />
*** Erişkin formlar mesane venlerinde eşleşir<br />
ID:
TREMATODLAR<br />
153<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Yapraksı solucanlar olarak da anılırlar. Yaprağa benzer tek parçalı bir yapıdadırlar<br />
(Schistosoma daha uzun solucanımsı bir yapıdadır). Bir ya da daha çok sayıda<br />
çekmenleri vardır ve sindirim sistemleri kör olarak sonlanır. Schistosoma<br />
hariç hermafrodittirler ve kapaklı yumurtalara sahiptir. Erişkin şekilleri<br />
vertebralılarda bulunurken larva dönemleri bir salyongoz cinsinde geçer ve<br />
bu salyangoz cinsi coğrafi dağılımlarını belirleyen en önemli belirleyicidir.<br />
• Karaciğer :<br />
Fasciola hepatica, Dicrocoelium dentriticum, Opistorchis spp., Clonorchis<br />
sinensis<br />
• Barsak:<br />
Fasciolopsis buski, Heterophyes heterophyes, Metagominus yokogawai,<br />
Gastrodiscoides hominis, Echinostoma spp.<br />
• Akciğer:<br />
Paragominus westermani<br />
• Kan damarları:<br />
Schistosoma<br />
Yaşam döngüleri karışık fakat genel anlamda birbirine benzerdir. İnsandan atılan<br />
yumurtalar içinde miracidiumlar vardır. Bu miracidiumlar eğer uygun konak olan<br />
yumuşakçaya ulaşırlarsa döngü devam edebilir. Burada sporokist ve redia yapıları<br />
oluşur ve bu yapılardan dış ortama cercarialar salınır. Serkaryalar (cercaria) diğer bir<br />
arakonakta ya da su bitkilerinde kistleşerek beklerler (metacercaria) ve insan tarafından<br />
alınınca erişkin aşamaya gelerek infeksiyon oluştururlar. Schistosoma serkaryaları<br />
ise suda yüzerek deriden insanları infekte edebilir. Trematod infeksiyonları<br />
tedavisinde pirazikuantel kullanılır.<br />
SCHİTOSOMA<br />
Uzun solucanımsı yapılardır. Dişiler erkeklerin alt kısmındaki yarıklara yarleşmiş<br />
olarak bulunurlar. Yumurtaları kapaklı değildir ve dikensi çıkıntıları ile<br />
tanınıp ayrılabilirler. İnsanda önemli 3 tür bilinmektedir : S. japonicum,<br />
S. mansoni, S. haemobium. Bu türler arasında ülkemizde varlığı konusunda<br />
bulgular olan S. haemotobium özellikle GAP projesi tamamlandığında<br />
önemli boyutlara ulaşabilecek bir potansiyel sorun görünümündedir. Bu<br />
parazitin ara konağı Bulinus truncatus ülkemizde belirlenmiştir.<br />
Yumurtalar idrar ya da dışkıyla atılınca tatlı suya ulaşan yumurtalardan çıkan<br />
miracidiumlar yüzerek uygun bir salyangoza girer. Burada çeşitli aşamalardan<br />
geçerek çatal kuyruklu serkarya halinde suya bırakılır.<br />
Bu serbest dolaşan serkaryalar son konağın derisinden delerek bulaşırlar. Dolaşıma<br />
katılarak önce AC’lere oradan KC’e ulaşır. Bu süreç uzun yıllar sürebilir ve KC’de<br />
kronik inflamasyon, fibrozis gelişebilir. Sonraki aşamada şistosomalar farklı<br />
bölgelere göç ederek yerleşirler:
154<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
- S. haemotobium: Mesane venlerine .................. İdrar<br />
- S. japonicum: İnce barsak, çıkan kolon.............. Dışkı<br />
- S. mansoni: Rektum, inen kolon ........................ Dışkı, nadiren idrar<br />
Klinik bulgular parazitin ulaştığı bölgeye göre farklıdır. İlk girişyerinde kaşıntılı<br />
bir deri döküntüsü olabilir. İlerleyen aşamalarda ağır allerjik yanıt oluşabilir. S.<br />
mansoni, S. japonicum’da serum hastalığı benzeri gelişen klinik tabloya Katayama<br />
ateşi adı verilir. KC tutulumu sonucunda siroz ve portal hipertansiyon gelişebilir.<br />
Barsak tutulumu, genital tutulum ile fibrotik değişiklikler izlenebilir. Özellikle S.<br />
haematobium infeksiyonlarında mesane lezyonları, hematüri görülür.<br />
Mesane kanseri gelişimiyle ilişkili olduğu saptanmıştır.<br />
Tanıda idrar, dışkı ya dabiopsi örneklerinde tipik diken tarzında çıkıntıları olan<br />
yumurtaların görülmesi faydalıdır.<br />
CLONORCHİS SİNENSİS<br />
Uzak Doğu’da sıktır. Çiğ balık yemekle bulaşır. KC tutulumu ile siroz oluşumuna<br />
neden olabilir. Kolanjiokarsinom ile ilişkili bulunmuştur. Tanı dışkıda<br />
yumurtaların görülmesiyle konulabilir.<br />
Etken<br />
Taenia saginata<br />
Bulaşma<br />
şekli<br />
Sığır etindeki<br />
larvanın<br />
yenmesi<br />
Taenia solium Domuz etindeki<br />
larvanın yenmesi<br />
Diphyllobothrium<br />
latum<br />
Pleroserkoid<br />
içeren tatlı su<br />
balıklarının<br />
yenmesi<br />
SESTODLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ<br />
Hastalık<br />
yapan<br />
şekli<br />
Ara<br />
konak<br />
Kesin<br />
konak<br />
Dışkıda<br />
yumurta<br />
Erişkin İnek İnsan Var (nadir)<br />
Ek bilgi<br />
Erişkin Domuz İnsan Var (nadir) Yumurtaların bulası ile<br />
sistiserkoz olabilir<br />
Erişkin Kabuklu ve<br />
balıklar<br />
Echinococcus Yumurta Larva İnsan,<br />
koyun<br />
Echinococcus<br />
multilocularis<br />
Hymenolepis<br />
nana<br />
Yumurta Larva İnsan,<br />
koyun<br />
Yumurta,<br />
Sistiserkoid<br />
içeren böceklerin<br />
kazayla<br />
yutulması<br />
Erişkin İnsan,<br />
böcekler<br />
İnsan,<br />
köpek,<br />
domuz<br />
Bol B12 vit. Eksikliği yapar.<br />
Yumurtlama deliği var.<br />
Yumurtası kapaklı. Larvasının<br />
yaptığı hastalığa<br />
sparganozis denir.<br />
Köpek Yok İnsanda erişkini bulunmaz.<br />
İntrauterin bulaşma<br />
olabilir.<br />
Köpek Yok Petekli kist yapar. Tedavi<br />
edilmezse KC koması ve<br />
ölümle sonuçlanır.<br />
Mebendazolün etkisi<br />
yoktur<br />
İnsan Var En küçük sestoddur.<br />
Cüce sestod. İnsan hem<br />
ara, hem kesin konak<br />
olabilir. (insandan insana<br />
bulaşabilen tek sestod)<br />
Dünyada en yaygın görülen<br />
sestod<br />
ID:
PARAGONİMUS WESTERMANİ<br />
155<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Uzak Doğu, Batı Afrika ve Amerika kıtasında bulunur. Su kabuklularının çiğ<br />
olarak yenmesi ile alınan metaserkaryalar duodenumda açılarak periton<br />
boşluğuna ulaşırlar. Buradan diafragmayı delerek AC’lere ulaşırlar ve<br />
erişkin şekiller AC’lerde oluşur. AC’de kronik infeksiyona bağlı fibrozise<br />
neden olurlar (TUS). Nadiren MSS, karın içi organ tutulumları izlenebilir.<br />
Tanı balgamda bazen dışkıda yumurtalar görülerek konulabilir.<br />
FASCİOLA HEPATİCA<br />
Kelebek olarak daadlandırılır. Ülkemizde koyun, keçi ve sığırlarda çok sıktır.<br />
Yumurtalar dışkıyla atılır ve suda miracidiumlar gelişimini sürdürerek salyongaza<br />
ulaşırlar (Ülkemizde Lymnea truncatula). Salyongozda sporokist, redia ve bunlar<br />
içinde çok sayıda serkaryalar oluşarak salyangozdan ayrılır ve su bitkileri üzerinde<br />
kistleşerek metaserkarya formuna döner. Bu bitkilerle ya da kirli suların<br />
içilmesi ile metaserkaryalarla son konaklara bulaşabilir (TUS).<br />
Metaserkaryalar barsakta açılır ve periton boşluğuna geçerek buradan<br />
KC kapsülünü delerek KC’e ulaşır. Burada kapsül altında sonra safra<br />
yollarında yerleşerek uzun yıllar yaşayabilir.<br />
Klinik bulgular akut olarak KC tutulumu bulguları (ateş, hepatomegali, karın ağrısı)<br />
, AC infeksiyonu, deri altında ya da diğer ektopik yerleşim alanlarına ulaşma ile<br />
ilgili olabilir. Tanıda dışkıda yumurtalar araştırılabilir.<br />
ARA KONAĞI OLAN HELMİNTLER<br />
Helmint Ara Konak Kesin Konak<br />
Trichinella<br />
Nematodlar<br />
İnsan, domuz İnsan, domuz<br />
Toxocara İnsan Kedi, köpek<br />
Wuchereria Sivrisinek İnsan<br />
Dracunculus Cyclops İnsan<br />
Loa Sinek İnsan<br />
Onchocerca<br />
Sestodlar<br />
Sinek İnsan<br />
S. saginata Sığır İnsan<br />
T.solium Domuz, insan İnsan<br />
Echinococcus İnsan Köpek<br />
Hymenolepis İnsan, böcekler İnsan<br />
Dyphillobothrium latum<br />
Trematodlar<br />
1. ara konak tatlı su<br />
2. ara konak tatlı su balıkları<br />
İnsan<br />
Dicrocoelium dentriticum 1. ara konak yumuşakça<br />
2. ara konak karınca<br />
İnsan<br />
Opistotorchis sinensis 1. ara konak yumuşakça<br />
2. ara konak balık<br />
İnsan<br />
Paragonimus westermani 1. ara konak yumuşakça<br />
2. ara konak yengeç<br />
İnsan<br />
Diğer trematodlar Yumuşakça İnsan<br />
ID:
156<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
DİCROCOELİUM DENTRİTİCUM<br />
Ülkemizde otçul hayvanlarda sık fakat insanda çok nadir bir klinik tablodur. Yaşam<br />
döngüsü F. hepaticaya benzer. Bitkilere tutunan serkarya karıncalar tarafından<br />
alındığında metaserkaryaya dönüşür ve insana bu infekte karıncalar yenilirse<br />
bulaşmaktadır.<br />
KC ve safra yollarına yerleşerek klinik tablolar oluşturabilir. Özellikle infekte<br />
KC yenilmesine bağlı yalancı parazitlikler saptanabilmektedir.<br />
NEMATODLAR<br />
Nematodlar (: Yuvarlak solucanlar) Bu parazitler, segmentsiz, silindirik canlılardır.<br />
Çoğu dişi-erkek ayrımı gösterir ve bu şekilde çoğalır. S. stercoralis döllenmemiş<br />
yumurtadan yeni bir birey oluşturabilir (Partonogenetik gelişim). İnsanda<br />
çoğalma görülmediğinden ( S. stercoralis hariç) alınan parazit sayısı çok<br />
önemlidir. Çoğu insana bulaşma aşamasında yumurtaların dış ortamda olgunlaşması<br />
gerekir. Genelde evrim şekilleri basit iken S. stercoralis evrimi karışık ve çok özgün<br />
bir süreçtir. Genelde insana dört şekilde bulaşırlar:<br />
1 – İnfektif hale gelmiş ya da larva gelişmiş yumurtaların alınmasıyla: Ascaris,<br />
Enterobius, Trichuris,...<br />
2 – Larva içeren etlerle: Trichinella<br />
3 – Larvaların deriden girmesi: Çengelli solucan, Strongyloides<br />
4 – Vektör ısırmasıyla: (filarya-sivrisinekler),...
Etken<br />
Ascaris lumbricoides<br />
Enterobius<br />
vermicularis<br />
Bulaştırıcı<br />
NEMATODLARIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />
Vektör<br />
Yumurta Yok<br />
Hastalık<br />
yapan<br />
şekil<br />
Larva (akciğerde)<br />
Erişkin (barsaklarda)<br />
Ara<br />
konak<br />
Kesin<br />
konak<br />
Yok İnsan Var<br />
157<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Dışkıda<br />
yumurta<br />
Yumurta Yok Erişkin Yok İnsan Nadir<br />
Trichuris<br />
trichiura Yumurta Yok Erişkin Yok İnsan Var<br />
Trichinella<br />
spiralis<br />
Toxocara canis<br />
ve catis<br />
Strongyloides<br />
Ancylostoma<br />
duodenale<br />
Ancylostoma<br />
braziliensis,<br />
ceylanicum<br />
Larva Yok<br />
Erişkin<br />
(enterit)<br />
Larva (Kas<br />
ağrısı)<br />
İnsan,<br />
domuz<br />
Yumurta Yok Larva İnsan<br />
Flariform<br />
larva<br />
Flariform<br />
larva<br />
Flariform<br />
larva<br />
Wuchereria<br />
bancrofti Larva<br />
Dracunculus<br />
medinensis<br />
(Medine canavarı)<br />
Loa loa<br />
Onchocerca<br />
volvulus<br />
Yok<br />
Yok<br />
Erişkin<br />
Larva<br />
Erişkin<br />
Larva<br />
Yok Larva Yok<br />
Sivrisinek<br />
Larva Yok<br />
Larva Sinek<br />
Larva<br />
erişkin<br />
Erişkin<br />
Larva<br />
Larva,<br />
erişkin<br />
İnsan,<br />
domuz<br />
Köpek<br />
ve kedi<br />
Yok<br />
Yok<br />
Yok İnsan Nadir<br />
Yok İnsan Var<br />
Kedi,<br />
köpek<br />
Yok<br />
Sivrisinek İnsan Yok<br />
Cyclops İnsan Yok<br />
Sinek İnsan Yok<br />
Ek bilgi<br />
Löffler pnömonisi<br />
Selofanlı bant<br />
ile tanısı konur<br />
Rektum prolapsusu,<br />
yumurtası<br />
limon şeklinde<br />
Direkt olarak<br />
larva doğurur.<br />
Kesin ve ara<br />
konağı aynı olan<br />
tek nematod<br />
budur.<br />
İnsanda erişkin<br />
yok<br />
AIDS’lilerde solucanlar<br />
fetusa<br />
bulaşabilir<br />
Tüm çengelli solucanlar<br />
fetusa<br />
bulaşabilir<br />
İnsanda erişkin<br />
yok, tesadüfen<br />
hastalık yapar<br />
Gece 22’de kan<br />
yayması yapılır<br />
Cyclopsun<br />
(küçük deniz<br />
kabuklusu)<br />
yutulması ile<br />
bulaşır<br />
Larva Sinek Larva Sinek İnsan Yok Körlük yapar<br />
ID:
158<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tür<br />
Necator<br />
americanus<br />
(Yeni Dünya<br />
kancalı kurdu);<br />
Ancylostoma<br />
duodenale (Eski<br />
Dünya kancalı<br />
kurdu)<br />
Ancylostoma<br />
braziliense;<br />
Ancylostoma<br />
caninum<br />
Strongyloides<br />
stercolaris<br />
Trichinella<br />
spiralis<br />
Wuchereria<br />
bancrofti;<br />
Brugia<br />
malayi<br />
Loa loa (Afrika<br />
göz kurdu)<br />
Onchocerca<br />
volvulus<br />
Drancunculus<br />
medinensis<br />
(gerçek kurt)<br />
İlgili Hastalık/<br />
semptom<br />
Kancalı kurt<br />
infeksiyonu<br />
(Kaşıntı, diyare,<br />
kusma, karın ağrısı,<br />
demir eksikliği<br />
anemisi)<br />
Kutanöz larva<br />
migrans<br />
Strongyloidiazis<br />
(deride kaşıntı,<br />
hafif pnömonit;<br />
asemptomatik<br />
ya da<br />
malabsorbsiyona<br />
yol açan ağır<br />
diyare)<br />
Trichinozis<br />
(asemptomatik ya<br />
da gastrit, ateş,<br />
kas ağrıları ve<br />
eozinofili)<br />
Filariasis<br />
(asemptomatik<br />
veya elefantiyazis)<br />
Filariyazis<br />
(Subkutan<br />
migrasyon, Calabar<br />
ödemi)<br />
Nehir körlüğü<br />
(subkutan<br />
nodüller, dermatit,<br />
kırışık deri, göz<br />
infeksiyonları)<br />
Drancunculozis<br />
(subkutan<br />
nodüllerle birlikte<br />
bulantı, kusma,<br />
ishal ve astım gibi<br />
semptomlar)<br />
LARVAYLA BULAŞAN NEMATODLAR<br />
Bulaşma şekli İnsanda Gelişimi Tanı Tedavi<br />
Topraktaki<br />
filariform larva,<br />
çıplak ayağın<br />
sağlam derisini<br />
penetre eder<br />
(ayakkabı<br />
bulaşmayı azaltır)<br />
Filariform larva<br />
deriyi penetre<br />
eder ( köpeklerin<br />
dolaştığı<br />
plajlar, kum<br />
kutularındaki<br />
kedi pislikleri)<br />
Filariform larvalar<br />
çıplak ayağın<br />
sağlam derisini<br />
penetre eder;<br />
konakçının<br />
dışında serbest<br />
yaşar<br />
İyi pişmemiş<br />
etle (ayı, domuz,<br />
at etiyle) birlikte<br />
kistli larvaların<br />
alınması<br />
Enfektif larvalar<br />
sivrisinek<br />
ısırığıyla bulaşır<br />
Chrysops (mango<br />
sineği) ısırığıyla<br />
enfektif larvalar<br />
alınır<br />
Larvalı karasinek<br />
ısırığı<br />
Larvaları<br />
taşıyan Cyclops<br />
organizmalarıyla<br />
kontamine suyun<br />
içilmesi veya<br />
kuyu suyundan<br />
doğrudan alınır<br />
Larva deriden<br />
dolaşıma ve<br />
akciğerlere ulaşır.<br />
Epiglotta çıkar ve<br />
oradan yutulur;<br />
Erişkin kurtlar ince<br />
barsağa tutunur ve<br />
yaşar<br />
Larva deriden deri<br />
altı dokuya girer;<br />
burada olgunlaşmaz<br />
ancak dolaşırlar.<br />
Necator ve<br />
Ancylostoma’daki<br />
gibi larva deriden<br />
kana, oradan<br />
akciğer ve<br />
barsaklara geçer.<br />
Otoinfeksiyon sıktır<br />
Larva ince<br />
barsaklarda etten<br />
ayrılarak erişkin<br />
kurtlara dönüşür,<br />
bu kurtlar kanla kas<br />
dokusuna göç eder.<br />
Larvalar lenfatiklere<br />
girer ve olgunlaşır;<br />
erişkin kurtlar<br />
lenf nodlarında<br />
yaşayarak<br />
elefantiasise neden<br />
olur<br />
Erişkin Loa Loa<br />
subkutan dokuda<br />
göç ederek<br />
konjunktivayı geçer.<br />
Erişkin kurtlar deri<br />
altı nodüllerinde<br />
gelişir; deri ve diğer<br />
organlara göç eder.<br />
Alınan larvalar<br />
ince barsaklardan<br />
ayrılarak olgunlaşır;<br />
dişiler yüzeye göç<br />
ederek ülserlere<br />
neden olur ve<br />
hareketli larvalar<br />
salar.<br />
Gaytada safrayla<br />
boyanmayan parçalı<br />
yumurtalar; gaytada<br />
muhtemelen gizli<br />
kan<br />
Klinik bulgularla<br />
tanıdan şüphelenilir.<br />
Güvenli bir test<br />
yoktur<br />
Gaytada larva;<br />
serolojik testler<br />
Tırnak diplerinde<br />
splinter hemorajiler;<br />
kas biyopsisi;<br />
belirgin eosinofili;<br />
serolojik testler<br />
Kan yaymaları, klinik<br />
bulgular<br />
Calabar ödem;<br />
Gözde kurtlar;<br />
eozinofili; kan<br />
yaymaları<br />
Deri incelemesinde<br />
mikroflaryalar<br />
görülür<br />
Klinik semptomlar<br />
veya ülserler<br />
yıkanarak kurtların<br />
salınması sağlanır<br />
Mebendazol ve<br />
anemi tedavisi<br />
Tiabendazol<br />
Tiabendazol<br />
Ağır<br />
semptomlar için<br />
steroid ve<br />
mebendazol<br />
Dietilkarbamazin<br />
veya ivermektin<br />
Dietilkarbamazin<br />
ve cerrahi<br />
Subkutan<br />
nodüllerin cerrahi<br />
çıkarılması ve<br />
ivermectin<br />
Kurdun yavaşça<br />
çıkarılması;<br />
metronidazol<br />
ID:
NEMATOD VE TREMATOD ENFEKSÝYONLARINDA TEDAVÝ<br />
Patýjen Ýlk seçenek ilaç<br />
KESİN KONAK<br />
Necator americanus..............→ Mebendazol<br />
Strangiloides stercoralis ......→ Thiabendazol<br />
Ancylostomalar ......................→ Tiabendazol<br />
Trichinella spirallis ...............→ Mebendazol ve Steroid<br />
Wuchereria bancrofti ............→ Dietil karbamazin<br />
Loa loa ....................................→ Dietil karbamazin<br />
Onchocerca volvulus.............→ İvermectin<br />
Dranculus medinensis ..........→ Metranidazole<br />
Fasciola hepatica ..................→ Praziquantel, bithional<br />
Schistosamalar ......................→ Praziquantel<br />
Clonorchis sinensis ...............→ Praziquantel<br />
Paragonimus westermani.....→Praziquantel<br />
Toxocara canis.......................→ Dietil karbamazin<br />
Enterobius vermicularis .......→ Pirantel pamoat<br />
Trichuris trichura...................→ mebendazol<br />
Echinococcus granulosus.....→Albendazol<br />
Ascaris lumbricoides ............→ Mebendazol<br />
T.saginata ...............................→ Niklosamid<br />
T.solium...................................→ Niklosamid<br />
D.latum....................................→ Niklosamid<br />
ASCARİS LUMBRİCOİDES<br />
159<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ID :06t138<br />
Tek konak insandır. Yumurta ile atılan döllenmiş yumurtalar ancak toprakta<br />
belirli bir aşama geçirdiklerinde infektif olabilirler. Böyle bir yumurta ağız<br />
yoluyla alınınca ince barsakta larva dışarıya çıkar ve barsağı delerek KC ve oradan<br />
akciğerlere ulaşır. AC’lerde 8-10 gün süren göçü takiben trakeaya gelen<br />
larvalar yeniden yutularak barsağa ulaşırlar ve orada bir gömlek daha<br />
değiştirerek seksüel olgun erişkin hale gelirler. Ağız yolundan alındıktan<br />
yaklaşık 2-3 ay sonra dışkıda yumurtalar görülmeye başlanır. Barsakta yaşam<br />
süreleri yaklaşık 1 yıldır. Tam anlamıyla bir toprak parazitidir ve bulaşmasında<br />
toprakla temas önemli rol oynar.<br />
Klinikte AC göçü sırasında bir yer değiştiren pnömoni (Löffler pnömonisi ) saptanır<br />
(TUS). Eozinofili, geçici pulmoner infiltrasyonlar ile karakterizedir. Bazen balgamda<br />
larvalar görülebilir. Kusma ile, ağızdan, burundan larvalar çıkabilir. Barsakta<br />
bazen karın ağrısına, çok sayıda ise barsak tıkanmalarına yol açabilirler. Barsak<br />
kanalında dar alanlara girme eğilimi saptanabilir. Bunun sonucu apandisit,<br />
kolesistit,... oluşturabilir.<br />
Tanıda en sık yumurtaların dışkıda görülmesi kullanılır. Sadece dişilerle infeksiyon<br />
varlığında sadece döllenmemiş yumurtalar görülebilir. İlk 2-3 ayda ya da sadce<br />
erkeklerle infeksiyon oluştuğunda dışkıda yumurta görülmez.<br />
Tedavide mebendazol, pirantel pomoad kullanılabilir. Tıkanma varlığında<br />
piperazin tercih edilebilir.
160<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ÇENGELLİ SOLUCANLAR<br />
Ülkemizde Necator americanus ve Ancylostoma duodonale etkendir. İnsan tek<br />
konaktır. Dışkıyla çıkan yumurtalar uygun topraklarda (nemli, humuslu toprak)<br />
içindeki larva oluşarak yumurtadan çıkar. Filariform larva bulaşıcıdır ve<br />
insanın çıplak derisiyle temas ettiğinde deriyi delerek girer.<br />
Kan dolaşımı yoluyla AC’lere ulaşıp orada döngüyü tamamlayıp yutularak<br />
barsaklara ulaşır ve ince barsaklara ulaşarak burada tutunarak kan<br />
emmeye başlar. A. duodonale; sindirim yoluyla direkt olarak bulaşabilir<br />
ve AC göçü yapmayabilir ve daha fazla kan kaybına yol açabilir.<br />
Klinikte sindirim sistemi bulguları yanında hipokrom mikrositer anemi (demir<br />
eksikliği anemisi) oluşur (TUS). Tanı dışkıda yumurtaları görünerek konulur.<br />
Tedavide mebendazol, pirantel pomoad önerilir.<br />
ENTEROBİUS VERMİCULARİS<br />
Oksiyür, kıl kurdu olarak da tanınır. En sık rastlanan helmint hastalıklarındandır.<br />
İnsana yumurtalarının ağız yoluyla alınmasıyla bulaşır. İnsandan insana bulaşarak<br />
yayılır. Yaklaşık olarak 3-6 hafta canlı kalırlar.<br />
Dişileri perianal bölgeye çıkarak yumurtalarını buraya bırakır. Bunun<br />
sonucunda dışkıda yumurta saptanmayabilir ve iç çamaşırlara, yatak<br />
takımlarına çok sayıda yumurta yayılır. Sıklıkla tüm aile infekte hale gelir,<br />
otoinfeksiyonlara bağlı tedavi başarısızlıkları olabilir. Bazen perianal bölgede<br />
yumurtadan çıkan larvalar anüs yoluyla geriye giderek yeni infeksiyonların<br />
oluşmasına neden olabilirler (retroinfeksiyonlar). Yumurtaları Dientamoebea<br />
fragilis bulaşmasında rol oynar.<br />
Klinikte perianal kaşıntı en sık bulgudur. Sindirim sistemi bulguları, apandisit<br />
yanında kız çocuklarda vaginit, ürogenital infeksiyonlara neden olabilir.<br />
Tanıda selofanlı lam metoduyla yumurtaların saptanması önemlidir (TUS).<br />
Birkaç kez (en az üç) örnek alınması önerilir. Tedavide tüm ailenin tedavisi,<br />
yatak takımları ve iç çamaşırların temizliği önem taşır. Mebendazol, pirantel<br />
pomoad en etkili ilaçlardır.<br />
TRİCHURİS TRİCHURA<br />
Erişkinler özellikle çekumda yerleşirler. Erişkin bir ucu incelmiş bir kamçı<br />
görünümündedir. Limon şeklinde her iki ucunda tıkaç bulunan kahverengi<br />
yumurtaları oldukca tipiktir. İnsana dışarıda yaklaşık 10 gün beklemiş ve infektif<br />
hale gelmiş yumurtaların alınmasıyla bulaşır. Barsak tutulumu ile kolit bulguları,<br />
anemi, rektal prolapsus oluşturabilir (TUS). Tanıda tipik yumurtaların görülmesi<br />
yeterlidir. Mebendazol ile tedavi edilir.<br />
STRONGYLOİDES STERCORALİS<br />
İnsandan insana bulaşarak yayılır. Çok karmaşık ve farklı yaşam döngülerine<br />
sahiptir. İnsana temel olarak deriden flariform larvalar ile bulaşmaktadır.<br />
Bu larvalar AC göçü sonrası ince barsağa ulaşarak yerleşirler. Dişiler barsakta<br />
partnogenetik (döllenme olmadan) yumurtlarlar ve bu yumurtdan larvalar<br />
(rabditimsi) gelişebilir.
161<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
DOĞAL ve KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIĞIN TEMEL KOMPONENTLERİ<br />
Humoral<br />
Hücresel İmmünite<br />
İmmünite<br />
Doğal immünite Kompleman<br />
Makrofajlar<br />
Nötrofiller<br />
NK hücreler<br />
Kazanılmış immünite B lenfositler<br />
Yardımcı T lenfositler<br />
Plasma hücreleri<br />
Sitotoksik T lenfositler<br />
ID :06t156<br />
Bunların bazısı filariform larva haline gelerek barsak duvarını deler ve<br />
kana ulaşır (iç oto infeksiyon) .<br />
Bazı larvalar ise perianal bölgeye ulaşarak burada filariform larvalar<br />
oluştururlar ve böylece deriyi delerek kana geçerler (dış otoinfeksiyon). Bu<br />
arada dışkı ile dışarı atılan larvalar toprakta iki farklı yolu izlerler: Bazıları<br />
toprakta flariform larva haline gelerek direkt olarak insanları infekte<br />
edebilir (düz evrim). Bazıları gelişerek erişkin dişi ve erkek parazitleri<br />
oluşturur ve bu erişkinler birkaç nesil sonra infektif larvaları oluşturur (<br />
çapraşık evrim).<br />
Klinikte deriden giriş yerinde döküntü, kaşıntı görülebilir. Bazen deride sınırlı bir<br />
göç oluşabilir (larva migrans) ve bu tabloya larva currens adı verilir. Göç sırasında<br />
pnömoni, barsağa ulaştığında ishal nedeni olabilir. Bu aşamada eozinofili, ülser,<br />
mukuslu ishal izlenebilir. Sistemik yayılım yapabilir ve özellikle immunsupresif<br />
olgularda ağır klinik tablolara yol açabilir (TUS). Taşıdığı barsak florasına bağlı<br />
sepsis tabloları oluşabilir (Hiperinfeksiyon). Yumurta dışkı ile atılmadan<br />
barsakta açılır ve larva barsakta filariform hale gelebilir. Ayrıca serbest yaşayabilen<br />
erişkin şekilleri vardır. Bu özellikler çengelli solucanlardan ayrımında önemlidir.<br />
Tanıda tipik larvaların (rabditiform) görülmesi önemlidir. Dışkıdan ya<br />
da Enterotest ile duodenumdan alınan örneklerde larvalar görülebilir.<br />
Baermann testi, Horado Mori testi ile tanı konulabilir. Tiabendazol ya da<br />
ivermektin kullanılabilir.<br />
TRİCHİNELLA SPİRALİS<br />
İnsan hem son konak hem ara konak olabilir, hem erişkin hem larvası<br />
bulunup hastalık oluşturabilir (TUS). En sık olarak içinde larvalar bulunan<br />
domuz etiyle insanlara bulaşır. Alınan larvalar barsakta serbest kalırlar ve barsak<br />
mukozasına yerleşerek erişkin hale dönerler. Burada intrauterin olarak oluşmuş<br />
larvalar (vivipar) direkt olarak lenfatikler ve kan yoluyla tüm vücuda yayılır.<br />
Yayılan larvalar sadece çizgili aktif kaslarda yerleşebilirler.<br />
En sık diafragma, dil, larinks, karın kaslarını tutarlar. Burada yerleşen larva<br />
konak tarafından oluşturulan yanıtla oluşan bir kist duvarı içinde sınırlanır.<br />
Hem erişkini hem larvası hastalık oluşturabilmektedir. Erişkinlerin barsağa<br />
yerleşmesi sırasında, infekte et yenilmesinden 1 - 2 gün sonra yeni gelişen<br />
erişkin barsak duvarına yerleşirken kanlı-mukuslu bir ishal oluşabilir. Kistler<br />
ise bulunduğu bölgeye ve yoğunluğa bağlı olarak bulgular oluşturabilir. Eozinofili,<br />
kas enzimleri artışı, periorbital ödem en belirgin tablodur. Sedimantasyon<br />
genelde yükselmez. Dışkıda erişkinler, kanda ya da dokularda larvalar<br />
görülerek tanı konulabilir. Kas biopsileri tanıda faydalı olabilir.
162<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
VİSERAL LARVA MİGRANS<br />
Son konağı insan olmayan nematod larvalarının insanda yaptıkları hastalıkları<br />
tanımlar. En sık etken Toxocara canis’dir. İnsanlara bulaşan larvalı yumurtalardan<br />
çıkan larvalar barsak duvarına geçerek dolaşıma karışır.<br />
Ulaştığı bölgelerde granülom oluştururlar. En sık KC’de granülomlar<br />
görülür. Diğer önemli ve sık bir tutulum yeri gözdür. Reinfeksiyonlarda<br />
hiperreaktif bir yanıt olabilir. Toprak yeme öyküsü olan ve hipereozinofili<br />
görülen her çocukta akla gelmelidir.<br />
Biopsi ile kesin tanı konulabilirse de sıklıkla serolojik yanıt araştırılarak tanı<br />
konulmaya çalışılır. Erişkin şekli oluşamadığı için insanda yumurtaları<br />
saptanmaz.<br />
Kesin bir tedavi belirlenmemiş olsa da eozinofili ve Toxocara Ig E (+) olguların<br />
tedavisi önerilmektedir. Mebendazol, tiabendazol ve dietilkarbamezin tedavide<br />
kullanılabilir.<br />
KUTANÖZ LARVA MİGRANS<br />
İnsan ve hayvan nematodlarıyla deride oluşan infeksiyonlara bu ad verilir. En çok<br />
Ancylostoma brasiliensis etken olarak saptanmaktadır. Topraktan bulaşan<br />
filariform larvalarla oluşur. İnsanda olgunlaşamadığından deride sıkışarak deri<br />
içinde hyalüronidaz yardımı ile ilerler. Bu kıvrımlı hareket yolu tanı için tipiktir.<br />
Tiabendazol, albendazol ve ivermektin tedavide etkilidir.<br />
DRACUNCULUS MEDİNENSİS<br />
Medine canavarı adıyla da bilinir. Sularda larvaları ara konak olarak<br />
Cyclopslara ulaşarak burada gelişirler ve infektif hale gelirler. Bu infektif<br />
larvaları içeren Cycloslu sular içilince parazit barsakta açılır ve dişi/erkekler<br />
gelişir. Erkekler çiftleşme sonrası ölür ve uterusunda larvalar bulunan dişi<br />
(vivipar) göç ederek deri altı dokuya yerleşir.<br />
Kimi zaman 1 metreyi bulabilen dişi lezyondan sulara larvalarını bırakmayı<br />
devam eder ve Cyclops içeren sulara ulaşınca benzer döngü tekrarlanır.<br />
Tanıda tipik parazit derialtında görülebilir. Cerrahi olarak parazit çıkarılarak tedavi<br />
edilir.<br />
FİLARİAL NEMATODLAR<br />
Bu grupta artropodlarla bulaşırlar ve insanda özel bölgelere yerleşen erişkinlerinin<br />
mikrofilaryalar üretmesiyle karakterize bir klinik tablo oluştururlar.<br />
Ülkemizde bulunan W. bancrofti’dir. Sivrisineklerin sokması ile bulaşır.<br />
Larvalar lenf dokusuna ulaştıklarında buraya yerleşir ve vivipar dişiler<br />
mikrofilaryaları kan dolaşımına bırakırlar. Erişkinlerin 10 yıl kadar canlı<br />
kalabildikleri bilinmektedir. Genelde dolaşıma geceleri bırakılan mikrofilaryalar<br />
bir sivrisinek tarafından alınırsa döngü devam eder. Erişkinin yerleşimine<br />
bağlı olarak gelişen lenfatik hasar sonucu fil hastalığı (elefantiazis) gelişebilir.<br />
Tanıda özellikle geceleri yapılan yaymalarda mikrofilaryalar araştırılmalıdır.<br />
Tedavide dietilkarbamezin ve ivermektin kullanılabilir.
ONCHOCERCA VOLVULUS<br />
163<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tropikal bölgelerde görülen nehir körlüğünün etkenidir. Bu parazit Simulium<br />
cinsi sineklerin sokması ile bulaşır. Mikrofilaryaların yerleşimi ve yayılımı ile klinik<br />
bulgular ortaya çıkar.<br />
Diğer nadir nematodlar arasında KC tutulumu ile siroz yapabilen ve ancak<br />
biopsilerde yumurtaların görülmesiyle tanı konulabilen Capillaria hepatica<br />
sayılabilir. Tristrongyloides, Capillaria philippiensis, nadiren rastlanan barsak<br />
nematodlarıdır. Gongylonema pulchrum ağız içi, bazen özafagusda submukozaya<br />
yerleşen nadir bir nematoddur.<br />
e, akar,örümcek, uyuz etkenleri,...<br />
iminata, D. caninum için ara konak olabilir.
164<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İMMÜNOLOJİYE GİRİŞ VE BAĞIŞIKLIK<br />
İmmünitede asıl amaç mikroorganizmaların neden olduğu infeksiyonları<br />
önlemek ya da sınırlamaktır Bağışıklık (:immünite) sistemi, özünde infeksiyona yol<br />
açan mikroorganizmalara karşı koyan tüm yapıları tanımlamaktadır.. Bu yapılar genelde<br />
iki farklı sistem olarak ele alınabilir:<br />
1- Doğal Bağışıklık<br />
2- Kazanılmış Bağışıklık<br />
DOĞAL BAĞIŞIKLIK<br />
Genelde mikroorganizmaların vücuda girişini engelleyerek etkili olmaya çalışır.<br />
Çabuk, T ve B lenfositlerinden bağımsız, bir hafızaya sahip olmadan ve<br />
özgül olmayan bir yanıt ya da işlevle koruyucu rol oynar. Doğal bağışıklığı başlıca<br />
şu bölümlerde inceleyebiliriz:<br />
a) Anotomik engeller<br />
En önemli doğal engel deri ve mukozalardır. Çok az mikroorganizma<br />
sağlam deri bariyerini aşabilmektedir. Deride sebum salgısı asidik bir ortam<br />
oluşturarak etkili olur ve kolonizasyonu önler. Tükrük, gözyaşı, mukus, idrar gibi<br />
salgılar mekanik etkileri ile patojenleri uzaklaştırırlar. Burundaki kıllar, silialı<br />
epitelin titrek tüyleri mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında rol oynarlar.<br />
Yüzeylerde bulunan flora bakterileri patojen bakterilerin yapışmasına,<br />
çoğalmasına ve hastalık oluşumuna engel olurlar (bakteriyel interferans).<br />
Vagina florasını oluşturan laktobasillerin glikojeni yıkarak oluşturdukları asidik<br />
ortam vaginal infeksiyonlara karşı en önemli koruyucu sistemi oluşturur.<br />
İMMÜN CEVAPTAN SORUMLU MAJÖR HÜCRE TİPLERİ. (NATURAL<br />
KİLLER HÜCRELER GENİŞ, GRANÜLER LENFOSİTLER)
AKUT FAZ REAKTANLARI<br />
Pozitif akut faz reaktanları<br />
Antimikrobiyal proteinler<br />
- CRP<br />
- LPS binding protein<br />
- Mannan - binding lektin<br />
- Serum amiloid protein A<br />
- Kompleman proteinleri (C3, C4, C9 ve faktör D)<br />
Koagülasyon ve Fibrinolitik proteinler<br />
- Fibrinojen<br />
- Protein S<br />
- Plazminojen<br />
- Doku plazminojen aktivatörü (tDA)<br />
- Ürokinaz<br />
- Vİtronektin<br />
Proteaz inhibitörleri<br />
- α1- proteaz inhibitörü<br />
- α1- antikemotripsin<br />
Transport ve metal-binding proteinler<br />
- Serulop lasmin<br />
- Haptoglobulin<br />
- Hemopeksin<br />
- Ferritin<br />
Diğer proteinler<br />
- G-CSF<br />
- IL-1 reseptör antagonisti<br />
- Fibronektin<br />
- Anjiyot ensizojen<br />
- Sektere fosfolipaz A<br />
Negatif akutt faz reaktanları<br />
- Albumin<br />
- Transferrin<br />
- Transtrentin<br />
- α-Fetoprotein<br />
- Tiroksin-binding protein<br />
- IGF-I<br />
- Koagülasyon faktör<br />
- Retinal-binding protein<br />
Diğer akut faz fenomenleri<br />
- Ateş<br />
- Somnolans<br />
- Anoreksia<br />
- Anemi<br />
- Lökositoz<br />
- Trombositoz<br />
- Kaşeksi<br />
ID:<br />
165<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
b) Fizyolojik engeller<br />
Mukozal salgılardaki pek çok madde<br />
savunma sisteminde rol oynarlar. Mide<br />
asiditesi pek çok mikroorganizma için<br />
ölümcül etki yaratır. Bu etkide en önemli<br />
yapı lizozimdir. Lizozim normalde<br />
idrar, beyin-omurilik sıvısı (BOS),<br />
ter dışında tüm vücut sıvılarında<br />
bulunan fagositlerden salınan bir<br />
enzimdir. Peptidoglikanı eriterek<br />
etkili olur. Doğal vücut sıcaklığı<br />
birçok mikroorganizmanın yaşamasını<br />
engellemektedir.<br />
c) Komplement<br />
d) Endositoz ve fagositoz<br />
Organizmadaki hücrelerin hemen tümü<br />
endositoz yapabilirken fagositoz sadece<br />
makrofajlar, nötrofiller ve monositler<br />
tarafından yapılmaktadır. Bir çok yapı,<br />
özellikle kapsüllü partiküller yapışma<br />
sorunu yarattıkları için direkt olarak<br />
fagosite edilemezler ve ancak bazı<br />
proteinlerle kaplanınca fagosite<br />
olabilirler. Bu fagositozu kolaylaştırıcı<br />
yapılara Opsonin adı verilir.<br />
Antikorlar ve kompleman proteinleri<br />
bilinen en iyi opsoninlerdir. Fagositler<br />
üzerinde immunglobülin Fc parçasına<br />
ve C3b yapısına karşı reseptörler<br />
opsonizasyonda önemlidir. CRP,<br />
fibronektin, surfaktan gibi yapılarda<br />
opsonizasyonda rol oynayabilirler.<br />
e) İnflamatuar yanıt<br />
Lokalize bir lökosit akümülasyonu olarak<br />
tanımlanabilirse de aslında endojen ve<br />
eksojen uyarıların dokularda oluşturdukları<br />
kompleks bir savunma mekanizmasıdır.<br />
Reaksiyonun merkezini ise kan<br />
damarları oluşturur. Akut inflamasyonda vazodilatasyon, konjesyon-staz,<br />
permeabilitede artış ve eksüdasyon ve lökositlerin bölgede toplanması<br />
gerçekleşir. Bu olaylar sırasında lökositler önce endotele tutunurlar<br />
(marginasyon), sonra yapışırlar (adezyon) ve sonra endotelden<br />
dokuya geçerler (emigrasyon, diapedes, ekstravazasyon). Lökositlerin<br />
endotele yapışması (adezyon) ve transmigrasyon lökosit hareketlerinin en<br />
önemli bölümünü oluşturur.
166<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bu süreçte etkileşimi sağlayan çok sayıda molekül (adezyon molekülleri)<br />
tanımlanmıştır.<br />
Bunlar arasında dört moleküler aile iyi tanımlanmıştır : Selektinler,<br />
İmmunglobulin süper ailesi, integrinler, kaderinler.<br />
İnflamasyon sırasında birçok kimyasal mediyatör de görev alır. Akut faz<br />
yanıtı proteinleri akut inflamasyona bir yanıt olarak salgılanan yapıları içerir.<br />
Bunlar arasında en iyi bilineni ve klinikte kullanılanı C-reaktif proteindir. CRP<br />
karaciğerden salgılanır, mikroorganizma yüzeyine yapışır ve lizise uğratarak<br />
etkili olur. Diğer akut faz yanıtı proteinleri olarak serum amiloid A,<br />
fibronektin, kompleman 3, serüloplazmin, fibrinojen, haptoglobulin,<br />
alfa-1 antikimotripsin, alfa-1 antitripsin, mannoz bağlayan lektin, LPS<br />
bağlayan proteinler belirlenebilir. Eritrosit sedimentasyon hızı da bir akut<br />
faz ynıtı olarak izlenebilir. Bazı yapılarda ise akut inflamasyonda azalmalar<br />
saptanabilir (negatif akut faz yanıtı) ( albümin, transferrin,...).<br />
ENDOTOKSİNLERE İMMÜN CEVAP
KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIK<br />
167<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sonradan kazanılan, ancak belirli antijenik yapılara karşı özgül olarak<br />
gelişen, özellikle lenfositlerin görev aldığı bağışıklık şeklini belirlemektedir. Türe,<br />
ırka, genetiğe ve kişiye bağlı faktörler belirlenmiştir. Asıl kazanılan bağışıklık<br />
ajanla temastan sonra oluşur ve tekralanan temaslarla mükemmel hale<br />
gelir. Sonradan kazanılan bağışıklıkta hücresel ve hümoral bağışıklık rol<br />
oynar. Hücresel bağışıklık esas olarak yardımcı ve sitotoksik T-lenfositleri<br />
ile oluşurken hümoral bağışıklık öncelikle B-lenfositleri ve plazma hücreleri<br />
ile oluşmaktadır.<br />
Makrofajlar, dendritik hücreler gibi bazı fagositik hücreler fagositoz işlevleri ile<br />
doğal bağışıklık kolunun, antijen sunan hücre işlevleri ile kazanılmış bağışıklık<br />
kolunun elemanları olarak işlev görürler. NK lenfositler ve özellikle gama-delta<br />
lenfositler bu iki sistemin kontrolünde rol oynarlar.<br />
BAKTERİLERE KARŞI İMMÜN YANIT<br />
Bakterilere karşı immün cevapta hem hücresel hem de sıvısal bağışıklık sistemleri rol<br />
alır. Bakteriler immün cevabı tetikleyebilecek hem çok çeşitli yüzey antijenleri, hem de<br />
toksinlere sahiptirler.<br />
EKSTRASELLÜLER BAKTERİYEL ENFEKSİYONLARDA BAĞIŞIKLIK<br />
ToksijenÝk Bakteriyel Ýnfeksiyonlarda İmmün Cevap<br />
Bazı hastalıkların patogenezinde bakteriyel endotoksin ve ekzotoksinlerin çok<br />
önemli rolleri vardır.<br />
Endotoksinler<br />
Bakteri hücre duvarı bileşenleridir. Gram(-) bakterilerde endotoksine<br />
lipopolisakkarit adı verilir. LPS makrofajlardan sitokin salınımını uyarır<br />
ve iyi bir adjuvandır.<br />
Ekzotoksinler<br />
Difteriye karşı bağışıklık toksine karşı antikor varlığına dayanır. Toksinden<br />
hazırlanan toksoid aşı bağışıklamada kullanılır.<br />
Kolera, toksijenik bakteriyel infeksiyonlar arasında, toksisine karşı<br />
antikorların tam koruma sağlayamadığı tek hastalıktır. Kolera sistemik<br />
ve mukozal Ig yapımını uyarır. En önemli bağışıklık mekanizması mukozal<br />
IgA’dır. Kolera aşıları kısa süreli koruma sağlar.<br />
Tetanoz toksini spinal reflekslerin normal post-şinaptik inhibisyonunu<br />
bloke ederek yaygın kas kasılmalarına neden olur. İnaktive toksinden<br />
elde edilen toksoid aşısı, toksini nötralize etmek için antikor üretilmesini<br />
sağlayarak hastalığı önler.<br />
Clostridium perfiringens alfa toksin adı verilen bir lesitinaz salgılar.<br />
Bu toksin gazlı gangrene neden olur. Bu toksin dışında birçok toksin<br />
salgıladığı için antitoksinle tedavi yararsızdır.
168<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Botulinum toksini, sinir-kas bileşkesinde asetil kolin salınımını engeller.<br />
Bağışıklık için antitoksine ihtiyaç vardır.<br />
Bordetella pertussis, boğmaca etkenidir. Öldürülmüş bakteri aşı<br />
yapımında kullanılmaktadır.<br />
Kapsllü Bakterilerle Olan Enfeksionlarda İmmün Yanıt<br />
Kapsüle karşı yapılan antikor ve kompleman aktivasyonu opsonizasyona neden<br />
olarak fagositozu kolaylaştırır.<br />
Kapsüllü bakterilerin kapsül antijenini içeren aşılar bağışık yanıt uyandırabilir.<br />
Aşı yapımında polisakkaritler proteinlerle kompleks hale getirilerek antijenite<br />
artırırlır.<br />
Ekstrasellüler Bakterilere Karşı Doğal Bağışıklık<br />
Girişteki engeller<br />
Fagositoz<br />
Öldürme<br />
Kompleman Aktivasyonu<br />
Sitokinler<br />
Ekstrasellüler Bakterilere Karşı Spesifik İmmün Yanıt<br />
Sıvısal bağışıklık<br />
Ekstrasellüler bakterilere karşı asıl koruyucu immün cevap sıvısal<br />
bağışıklıktır. Bu bakterilerin en immünojenik kısmı polisakkaritlerdir ve<br />
spesifik IgM cevabına neden olurlar. Sonra diğer Ig’lerde üretilebilir.<br />
T hücreleri ve Sitokinler<br />
Ekstrasellüler bakterilere karşı T hücre cevabı asıl olarak II. sınıf MHC<br />
molekülleri ile ilişkili olarak protein antijenlerine cevap veren, CD4+T<br />
lenfositlerince oluşturulur. CD4+ T lenfositleri fonksiyonlarını saldıkları<br />
sitokinler aracılığı ile gösterir. IFN-gamma hem oksijene dayalı, hem<br />
de oksijenden bağımsız mekanizmalarla öldürmeyi artıran en önemli<br />
sitokindir.<br />
İNTRASELLÜLER BAKTERİLERE KARŞI BAĞIŞIKLIK CEVABI<br />
Bu tip bakteriler hücre içinde büyüdüklerinden konakçı immün cevabından özellikle<br />
de fagositozdan kurtulabilirler. Aynı kaçış mekanizması M. tuberculosis, M.leprae,<br />
Brucella, Listeria Monocytogenes, Legionella pneumophila ve Salmonella typhi gibi<br />
bakterilerde de görülür.<br />
İntrasellüler bakterilere karşı doğal bağışıklıktaki asıl mekanizma fagositozdur.<br />
Ayrıca fagositlerin reaktif nitrojen ara ürünleri ve NK hücreleri ile de doğal bağıklık<br />
sağlanır.<br />
İntrasellüler bakterilere karşı spesifik immün yanıtta en önemli mekanizma hücresel<br />
immünite’dir. Hücresel immünitede CD8+T lenfositleri enfekte hücreleri lizise<br />
uğratır.Ayrıca T hücre kökenli sitokinler (IFN-gamma)’le makrofajlar aktive edilerek<br />
fagosite edilmiş mikroplar öldürülür.<br />
Genel olarak intrasellüler bakterilere karşı sıvısal bağışıklık etkili değildir.<br />
Oluşan antikorlar hücre içine giremediğinden bakterinin yok edilmesine katkıda<br />
bulunamazlar.
Fonksiyon Mekanizması<br />
MAKROFAJLARIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />
169<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Fagositoz Mikroorganizmaları fagolizozomlarda sindirir ve öldürür. Süperoksid gibi oksijen<br />
radikalleri, nitrik oksid gibi reaktif nitrojen; proteaz, nükleaz ve lizozim<br />
gibi lizozomal enzimleri kullanarak öldürür.<br />
Antijen presentasyonu MHC Class II proteinlerine bağlı olarak CD4 T lenfositlere antijen sunar. B7<br />
proteinleri de önemli rol oynar.<br />
Sitokin üretimi IL-1, TNF gibi sitokinlerin ve IL-8 gibi kemokinlerin sentez va salınımı.<br />
MANTARLARA KARŞI İMMÜN YANIT<br />
Mantar infeksiyonları genellikle kendi kendini sınırlayan ve tekrar infeksiyona karşı<br />
bir miktar dirençle iyileşen infeksiyonlardır. Asıl olarak nötrofilleri, makrofajları,<br />
lenfositleri ve NK hücrelerini içeren hücresel immün cevabın re-infeksiyona karşı<br />
direnci sağladığı düşünülmektedir.<br />
GENEL ÖZELLİKLER<br />
PARAZİTLERE KARŞI İMMÜN YANIT<br />
Bazı protozoonlar insan hücrelerinin içinde yaşayabilirler. Plasmodiumlar<br />
eritrositlerde, Leishmania’lar ise makrofajlar içinde yaşarlar. Parazitlerin pekçok<br />
antijenleri vardır ve yüzey antijenlerini değiştirebilirler. Parazitler ayrıca konakçı<br />
spesifitesi gösterirler ve parazitlere karşı konakçı direnci aynı tür içinde değişkenlik<br />
gösterebilir. Konakçılar parazitlere karşı çeşitli immün efektör mekanizmalar<br />
geliştirmişlerdir. Tipik olarak tripanozomiazis ve sıtmada IgM, visseral leishmaniozis<br />
ve sıtmada IgG, helmintik infeksiyonlarda IgE seviyeleri yükselir. Bazı parazit<br />
antijenleri lenfositler için direkt poliklonal mitojenlerdir. Genel olarak hücre<br />
içi protozoon parazitlere karşı hücresel immün cevap, kan ve doku sıvılarında<br />
bulunanlara karşı ise antikor yanıtı daha etkilidir. Parazitik infeksiyonlar genellikle<br />
kroniktir. Genelde parazit konakçısını öldürmeye çalışmaz, kronik infeksiyona neden<br />
olur. Sonuç olarak dolaşımda sürekli bulunan antijenleri, devamlı antijenik uyarıma<br />
ve immün komplekslerin yapılmasına yol açar.<br />
PARAZİTLERE KARŞI DOĞAL BAĞIŞIKLIK<br />
Makrofajlar<br />
TNF-alfa<br />
Nötrofiller<br />
Mast hücreleri<br />
Trombositler<br />
Kompleman<br />
Eozinofiller<br />
Filaria, Ascaris ve Şistozoma gibi helmintik infeksiyonlarda sıklıkla eozinofili ve<br />
yüksek düzeyde IgE üretimi görülür. Eozinofiller nötrofillere göre daha az fagositiktir<br />
ama nötrofiller gibi parazitleri öldürebilirler. IgE helmintlere bağlanır, eozinofillerde<br />
opsonize olmuş bu organizmalara bağlanarak aktive olur ve granülleri salarak<br />
paraziti lizise uğratırlar.
170<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Makrofajların mikropları inaktive ve fagosite etmeleri, antijen sunumu, spesifik immün<br />
cevap, inflamasyon gelişimi ve akut faz cevaplarının lenfokin salınımıyla gerçwklwşmesi.<br />
Aktive makrofajlar ayrıca tümör ve diğer hücreleri de öldürebilir.<br />
İNFLAMASYON BÖLGESİNDE LÖKOSİT AKÜMÜLASYONU
Sitotoksik T lenfositler (CTL)<br />
171<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
CD4+ T hücreleri ve Sitokinler<br />
Genel olarak Th1 hücre içi, Th2 ise hücre dışı parazitlere karşı daha<br />
etkindir.<br />
Granüloma Oluşumu ve Kapsülizasyon<br />
Bazı parazitik infeksiyonlarda immün sistem paraziti yok edemez. Bu<br />
durumda hasarı en aza indirebilmek için parazitin çevresinde bir kapsül<br />
oluşturarak onu sınırlar. Şistozomiaziste kronik hücresel immün cevap<br />
sonucu gelişen yoğun fibrozis, karaciğerde venöz kan akımını bozar,<br />
portal hipertansiyon ve siroza neden olur. Lenfatik filariaziste aynı tip<br />
reaksiyona örnektir.<br />
Antikor yanıtı<br />
Özgül antikorlar özellikle hücre dışı parazitlerin kontrolünde ve kan<br />
parazitlerinin hücre içine invazyonlarının önlenmesinde önemlidir. Parazit<br />
konakçı hücresine girdiğinde antikorlar etkisiz kalır.<br />
VİRUSLARA KARŞI DOĞAL İMMÜN YANIT<br />
İnterferon salgılanması<br />
Viral infeksiyonlara en erken yanıt IFN salgılanmasıdır. Bazı viral infeksiyonlarda<br />
erken dönemde ajanı organizmaya giriş yerinde sınırlandırmaktadır. Virüsle<br />
infekte hücrelerden alfa-IFN ve beta-IFN salgılanır. IFN alfa/beta özellikle<br />
infeksiyon bölgesindeki henüz enfekte olmamış hücrelerin viral ajana karşı<br />
direncini artırır. Ayrıca transkripsiyon, translasyon, proten işlenmesi ve virus<br />
maturasyonu aşamalarında inhibitör etkilidir. Gamma-IFN özgül immün<br />
yanıtın başlaması ile salınır ve NK hücrelerinin aktivitesini ve viral antijen<br />
sunumunu artırır.<br />
NK (Natural Killer)<br />
Makrofaj<br />
Kompleman<br />
VİRUSLARA KARŞI HUMORAL İMMÜN YANIT<br />
VİRUSLARA KARŞI HÜCRESEL İMMUN YANIT<br />
Viruslara karış hücresel immün yanıt özgül olmayan (makrofaj ve NK) ve<br />
antijene özgül olmak üzere iki şekilde görülür. Özgül yanıt T lenfositleri<br />
tarafından gerçekleştirilir. TH viruslara karşı hümoral ve hücresel yanıtta önemli<br />
rol oynar. Ayrıca antijene özgül CD8+ sitotoksik T lenfosit gelişiminde ve<br />
makrofajların etkeni temizlemesinde IFN-gamma ve TNF gibi sitokinlerin<br />
önemli etkisi vardır. Genel olarak CD8+T lenfositlerince gerçekleştirilen<br />
sitotoksik reaksiyon viral infeksiyonun sınırlandırılmasında ve hastalığın<br />
iyileşmesinde rolü olan en önemli mekanizmadır.
172<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Sitokin Kaynaklandığı<br />
Ana Hücre<br />
IL-1 (α, β) Makrofajlar<br />
Endotel hücreleri<br />
Dentritik hücreler<br />
Langerhans<br />
hücreleri<br />
Başlıca İmmünolojik etkisi<br />
Makrofajlarda üretilir. T, B lenfositler, nötrofiller, epitel hücreleri,<br />
fibroblastları aktive eder.<br />
Ateş yapar, endojen pirojen olarak adlandırılır. (Hipotalamusa etki<br />
ile )<br />
Akut faz reaktanlarını uyarır<br />
IL-6’yı uyarır<br />
Özgün olmayan direnci arttırır<br />
Endojen bir IL-1 reseptör antagonisti ile inhibe olur.<br />
IL-2 Th 1 hücreleri T hücresi büyüme faktörü<br />
NK ve B hücrelerini aktive eder<br />
İnaktif T hücreleri antijen tarafından uyarıldığında hem IL-2 üretir,<br />
hemde yüzeyinde IL-2 reseptörü oluşturur.<br />
IL-2 nin reseptörü ile etkileşimi DNA sentezini uyarır.<br />
IL-3 T hücreleri Hematopoezi uyarır.<br />
IL-4 T helper hücreleri B hücrelerinin IgE sentezini uyarır, böylece tip1 aşırı duyarlılığa<br />
yatkınlık oluşturur.<br />
İnterferon-γ yı baskılar<br />
IL-4 yardımcı T hücrelerinin alt grubu olan Th2 hücrelerinin sayısını<br />
artırarak hümoral bağışıklığı şiddetlendirir.<br />
IL-5 T helper hücreleri Eosinofillerin büyüme ve farklılaşması (özellikle parazitlere<br />
karşı konakçı savunmasında ve allerjik tepkimelerde önemlidir.)<br />
B hücresi büyüme faktörü<br />
IgA sentezini arttırır<br />
IL-6 Monositler<br />
T hücreleri<br />
Endotel hücreleri<br />
Akut faz reaktanlarını uyarır<br />
Pirojeniktir<br />
Geç B hücre farklılaşmasını uyarır<br />
Il-7 Kemik iliği Pre-B ve pre-T hücrelerini uyarır<br />
IL-8 Monositler<br />
Endotel hücreleri<br />
Fibroblastlar<br />
Nötrofil ve T hücreleri için kemotaktik faktördür<br />
IL-10 Th 2 hücreleri Th 1 hücrelerinin interferon-γ sentezini inhibe eder<br />
Diğer sitokinlerin sentezini inhibe eder<br />
IL-12 Makrofajlar ve<br />
B hücreleri<br />
Tümör<br />
nekroz<br />
faktörü α<br />
Tümör<br />
nekroz<br />
faktörü β<br />
Transforme<br />
edici<br />
büyüme<br />
faktörü β<br />
Makrofajlar, T<br />
hücreleri, B hücreleri<br />
ve büyük granüler<br />
lenfositler<br />
Th 1 hücrelerinin farklılaşması interferon-γ sentezini uyarır<br />
NK ve CD8 + hücreleri sitoliz için uyarır<br />
IL-2 ile sinerjistik etki yapar<br />
Tümörler için sitotoksiktir, kaşeksi yapar, bakteriyel şoka aracılık<br />
eder<br />
T hücreleri Tümörler için sitotoksiktir<br />
Hemen bütün normal<br />
hücre tipleri<br />
T ve B hücrelerinin çoğalmasını inhibe eder<br />
Sitokin reseptörlerini azaltır<br />
Lökositler için güçlü bir kemotaktik ajandır<br />
Enflamasyon ve doku tamirinde rol oynar<br />
ID:
T VE B LENFOSİTLERİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />
Özellik T lenfosit B lenfosit<br />
Yüzeyde Antijen Reseptörü Var Var<br />
Yüzeyde IgM Yok Var<br />
Yüzeyde CD3 Var Yok<br />
İmmün globülin sentezi Yok Var<br />
Antikor üretimi düzenleyicisi Var Yok<br />
IL-2, IL-4, IL-5 ve gama interferon sentezi Var Yok<br />
Sitotoksik Etki Var Yok<br />
Timusta olgunlaşma Var Yok<br />
Bursada ongunlaşma Yok Var<br />
Koyun eritrositi ile rozet şekli Var Yok<br />
173<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
LENFOİD ORGANLAR VE İMMUN SİSTEM HÜCRELERİ<br />
Lenfoid organlar santral (primer) ve periferik (sekonder) lenfoid organlar<br />
olarak iki gruba ayrılabilirler. Santral organlar yeni lenfositlerin antijene bağımlı<br />
olmaksızın yapıldıkları ve immun yanıt oluşturma yeteneğini kazandığı<br />
bölgelerdir. İnsanda bu organlar kemikiliği ve timustur. T-lenfositleri timusta<br />
B-lenfositleri kemikiliğinde olgunlaşırlar.<br />
Periferik lenfoid organlar ise lenfositlerin prolifere oldukları ve antijenik<br />
uyarılara tepki gösterdikleri yerlerdir. Dalak, lenf düğümleri, tonsiller ve<br />
diğer lenfoid dokular bu grup içinde sayılabilir. Pluripotent kök hücreler lenfoid ve<br />
miyeloid kök hücreler olarak farklılaşırlar. Lenfoid kök hücrelerden B ve T lenfositler,<br />
miyeloid kök hücrelerden eritrosit, trombosit ve lökositler ( nötrofil, eozinofil,<br />
bazofil, mast hücresi,monosit) gelişirler.<br />
MONONÜKLEER HÜCRELER<br />
Kandaki lökositleri ve dokulardaki makrofajları içerirler. Kemik iliğinde<br />
olgunlaşan monositler kana geçerek yaklaşık 8 saat dolaşımda kalırlar<br />
(kandaki lökositlerin %5-8 kadarı) ve sonra bir dokuya yerleşerek makrofaj halini<br />
alırlar. Olgun makrofajlar birkaç ay canlı kalırlar. Makrofajlar sabit ya da<br />
gezici olabilirler. Tüm bu makrofajlardan oluşan karmaşık sistem retiküloendotelyal<br />
sistem (RES) adı ile de anılırlar. Bu sistem içinde ; KC Kupfer hücreleri, AC<br />
alveoler makrofajları, kemikte osteoklastlar, deride Langerhans hücreleri,<br />
kavitelerde plöral ve peritoneal makrofajlar, böbrek mezengial hücreler,<br />
MSS’de mikoglial hücreler, kanda monositler bulunurlar.<br />
Dokularda uyarı altında epiteloid hücrelere ve dev hücrelere dönüşebilirler<br />
(Tüberkülozda Langhans tipi dev hücreler,...).<br />
ID:
174<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Cd4 hücreleri salgıladığı mediyatörlerle immün cevapta önemli rol oynar. Ayrıca intraselüler patojenlere<br />
karşı gelişen geç tip reaksiyonda da (dth) görev alır.<br />
Temel işlevleri arasında fagositoz, öldürme (hücre içi ya da hücre dışı<br />
mikroorganizmaları) antijen sunulması ve sekresyon sayılabilir.<br />
İlgili inflamasyon bölgesine hızla göç ederler (kemotaksi) ve bu aşamada<br />
anafilotoksin (C5a) en iyi uyarıcı rolü oynar. Mikroorganizmaları oksijene<br />
bağımlı mekanizmalarla ( hipoklorit, H2O2, NO) ya da oksijenden<br />
bağımsız mekanizmalarla ( Lizozim, hidrolitik enzimler,...) ve bazen de<br />
tümör hücrelerini öldürürler. Fakat bazı mikroorganizmalar makrofaj içinde<br />
canlılığını sürdürerek hastalık oluşturabilir. Mycobacterium tubercülosis,<br />
Trypanasoma, Leishmania, ... bu konuda iyi bilinen örneklerdir.<br />
Makrofajlar ayrıca fagosite ettikleri yapılara ait antijenleri MHC II<br />
molekülleriyle beraber CD 4 T–lenfositlere sunabilirler (antijen sunucu<br />
hücre APC). Aktive makrofajlar IL-1 ve IL-6 sentezi ile akut faz yanıtı ve ateş<br />
yükselmesine neden olabilirler. IFN-gama,TNF ve GM-CSF bu hücrelerin<br />
aktive olmasına neden olurlar.<br />
GRANÜLOSİTLER<br />
Sitoplazmalarında bol granül bulunan, çekirdekleri lobüler, kısa ömürlü hücrelerdir.<br />
Nötrofil, eozinofil, bazofil.<br />
NÖTROFİLLER<br />
Kandaki lökositlerin % 50-65’ini, granülositlerin %90’ını oluştururlar.<br />
Dolaşımda kısa süre bulunurlar.
175<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Akut bakteriyel infeksiyonlarda kanda belirgin olarak sayıları artar<br />
(lökositoz) ve genç şekiller görülmeye başlanır (sola kayma). Güçlü<br />
fagositoz yetenekleri ile inflamasyonun en önemli hücreleridir. Yüzeylerinde<br />
MHC II molekülleri bulunmadığından fagositozda çok etkin olsalar da<br />
antijen sunan hücre olarak görev almazlar.<br />
EOZİNOFİLLER<br />
Dolaşımdaki lökositlerin % 1-2’sini oluştururlar. Bazı allerjik ve parazitik<br />
olaylarda sayıları çok artar. Regülasyonunda özellikle IL-5 görev alır.<br />
Fagositoz kapasiteleri kısıtlıdır. Yaşam süreleri belli değildir, dokularda haftalarca<br />
canlı kalırlar. Steroid sayısını dramatik olarak azaltır.<br />
BAZOFİLLER VE MAST HÜCRELERİ<br />
Lökositlerin % 0.5-1’ini oluştururlar. Nukleusu da örtebilen bazofilik granüller<br />
tipiktir. Fagositoz yetenekleri yoktur. Esas olarak işlevlerini uyarı ile granüler<br />
içeriklerini salgılayarak yaparlar. Ig E ile oluşan allerjik reaksiyonlara<br />
katılırlar.<br />
DENDRİTİK HÜCRELER<br />
Çok uzun ve hareketli stoplazmik uzantılara sahiptirler. Deride bulunan<br />
Langerhans hücreleri, lenfoid organlardaki foliküler dendritik hücreler,<br />
interdijital dendritik hücreler tanımlanmıştır. Temel işlevleri antijeni<br />
hazırlayarak CD 4 T-lenfositlere(yardımcı) sunmaktır (APC). Yüzeylerinde<br />
yoğun MHC II molekülleri ve ayrıca MHC I molekülleri taşırlar.<br />
SİTOKİNLER<br />
İmmun ve inflamatuar olaylara katılan hücrelerin etkinliklerinin arttırılması ve çeşitli<br />
hücrelerin uyarılmasını sağlayan, uyarılmış lenfositler, monosit-makrofajlar<br />
ve diğer bazı hücrelerden salgılanan peptid ya d glikoprotein yapısında<br />
maddelerden oluşan karmaşık bir sistem oluştururlar.<br />
Özellikle lenfositleri etkileyen sitokinler şöyle özetlenebilir:<br />
- IL-1: Esas olarak makrofajlar tarafından üretilir. Endojen pirojen olarak<br />
rol oynar (TUS). Çok farklı hücreleri etkileyebilir. Yardımcı T-lenfositlerini<br />
uyararak onların IL-2 üretmesini kamçılar ve farklılaşmasını sağlar.<br />
- IL-2 : Esas olarak yardımcı T-lenfositleri tarafından (Th1) sentezlenir ve hem<br />
yardımcı (otokrin) hem sitotoksik T-lenfositlerini üreme yönünden uyarır<br />
(TUS). B-lenfosit uyarısında sinerjik etki (IL-4 ile) gerçekleştirir.<br />
- IL-4 : Yardımcı T-lenfositleri Th2 alt grubu tarafından sentezlenir. Blenfositleri<br />
üreme ve farklılaşmasını kamçılar. Th2 hücrelerini uyararak<br />
IL-4 ve IL-5 salgısını artırırlar. Antikorların izotip (anahtar) çevrimini sağlarlar ve<br />
özellikle Ig E artışını uyarırlar. Tip I aşırı duyarlık reaksiyonlarda rol oynar.<br />
- IL-5 : Th2 alt grubu tarafından sentezlenir. B-lenfosit farklılaşmasını uyararak<br />
özellikle Ig A yapımını artırır. Eozinofil üretim ve etkinleşmesinde rolü vardır.<br />
- IL-6 : Yardımcı T-lenfositleri ve makrofajlardan salgılanır. B-lenfosit<br />
farklılaşmasını uyarır. Ateş ve diğer bulgulara neden olurken akut faz<br />
yanıtı proteinlerinin sentezini de uyarır.
176<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
- IL-10 : Th2 hücreleri tarafından sentezlenir ve gama-interferon<br />
(IFN-gama) üretimini kısıtlayarak Th1 gelişimini inhibe eder. Bir çok<br />
infeksiyon sırasında İFN-gama üretimine IL-10 yanıtı eşlik eder ve olası hücre<br />
yıkımını engellemeye yardımcı olur. İmmuntolerans gelişmesinden sorumlu<br />
tutulmuştur.<br />
- IL-12 : Aktive makrofajlar tarafından sentezlenir. Th1 yapımını uyarırken<br />
Th2 alt grup yapımını baskılar. INF-gama yapımını uyarır.<br />
- IL-13 : Th2 hücreleri tarafından yapılır. Allerjik hava yolu hastalığı<br />
(astım) gelişiminde rolü vardır. Ig E artışına neden olmazken hava<br />
yolu aşırı yanıtına katılır.<br />
- TGF-beta: (dönüşüm yaptırıcı büyüme faktörü) Bu madde pekçok farklı hücre<br />
tarafından sentzlenir ve antisitokin etkisi gösterir. T-lenfositleri başta olmak<br />
üzere makrofaj, B-lenfositleri, nötrofil ve NK hücrelerinin işlevlerini inhibe eder.<br />
Tüm bu inhibitör etkisi dışında kollajen sentezini uyararak yara iyileşmesini<br />
hızlandırır.<br />
Tümör nekroz faktör (TNF), IL-1, IL-6, IL-12, INF-gama proinflamatuar<br />
sitokinler olarak da isimlendirilirler ve sepsis sendromu ilk aşamalarında önemli<br />
rol oynarlar.<br />
Kök hücreleri etkileyerek üreme ve farklılaşmaları sağlayan sitokinlerde saptanmıştır.<br />
IL-3, uyarılmış yardımcı T-lenfositleri tarafından yapılır ve multipotent kök<br />
hücre üreme ve farklılaşmasını destekler (TUS).<br />
IG’NIN YAPISI
İNSAN İMMUNGLOBULİNLERİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ<br />
177<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Özellik IgG IgA IgM IgD IgE<br />
Moleküler form Monomer Monomer,<br />
polimer<br />
Pentamer Monomer monomer<br />
Ağır zincir sınıfı (H) γ α µ δ ε<br />
Ağır zincir alt sınıfı (H) γ1, γ2, γ3, γ4<br />
IgG1, G2, G3, G4<br />
Moleküler ağırlık<br />
(dalton)<br />
150000<br />
180000(IgG3)<br />
α1, α2<br />
IgA1, A2<br />
160000 950000 175000 190000<br />
Serum düzeyi (mg/cc) 9; 3; 1; 0.5 1.5;0.2 1.5 4 0.03<br />
Yarı ömür 21 (IgG3:7) 6 10 3 2<br />
Kompleman fiksasyonu<br />
Klasik<br />
Alternatif<br />
++ (G4-)<br />
-<br />
-<br />
+<br />
++++<br />
-<br />
Plasentayı geçiş + - - - -<br />
Mast hücresine bağlanma<br />
- - - - +<br />
Antiviral aktivite + +++ + ? ?<br />
Antibakteryel lizis + + +++ ? ?<br />
İntravasküler dağılım %45 %42 %80 %15 %50<br />
Diğer özellikler Sekonder cevap Mukoz<br />
sekresyon<br />
Primer cevap;<br />
Romatoid<br />
faktör<br />
-<br />
-<br />
Class-Switching<br />
-<br />
-<br />
Allerji<br />
İnterferonlar<br />
Alfa ve beta interferon viruslar ve çift iplikli RNA tarafından indüklenebilir.<br />
Sonuçta viral m-RNA çevirisini inhibe ederek etkili olurlar ve hücre dışı virus<br />
partiküllerine etki etmezler.<br />
- İnterferon alfa (INF-alfa): Lökositlerden salgılanır. Antiviral etkilidir.<br />
Kronik hepatit, kondyloma acuminata infeksiyonlarında tedavide<br />
kullanılmaktadır.<br />
- İnterferon beta (INF-beta): Fibroblastlardan salgılanır. Antiviral etkili.<br />
- İnterferon gama (INF-gama): Antijenler, mitojenler tarafından yapımı<br />
uyarılır. Özellikle Th1 hücreleri tarafından sentezlenir. Makrofaj, NK,<br />
nötrofillerin fagositik etkinliğini artıran en önemli uyarıcıdır (TUS). Böylece<br />
bu hücrelerin mikroorganizmaları ve tümör hücrelerini öldürme yeteneğini<br />
arttırır. Hücrelerin MHC I ve II protein sentezini de artırır. Antijen<br />
sunumunu şiddetlendirir.<br />
Tümör nekroz faktörü (TNF-alfa)<br />
Esas olarak makrofajlar tarafından sentezlenir. Düşük miktarlarda iken<br />
nötrofilleri etkin hale getirerek bunların endotele yapışmasını kolaylaştırırken<br />
aynı zamanda solunum patlaması yoluyla fagositlerin öldürme kapasitesini<br />
de artırır.<br />
ID:
178<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bu seviyelerde yardımcı T-lenfositlerini, B-lenfositlerini de uyarır. Yüksek<br />
miktarlara ulaştığında sepsis, septik şok kliniği gelişimine neden<br />
olur. Deney hayvanlarında tümör üzerinde öldürücü etkisi belirlenmiştir.<br />
Lipoprotein lipaz inhibisyonu ile kaşeksiye yol açabilir (kaşektin).<br />
Nitrik oksit (NO)<br />
Makrofajlarda üretilen önemli bir aracıdır. Sepsis-septik şokta hipotansiyona<br />
neden olan önemli bir parametre olabileceği düşünülmektedir. Endotel<br />
düzeyinde lökosit ve trombosit adezyonu, agregasyonu ve aktivasyonunu<br />
inhibe ederek sonuçta anti-inflamatuar, immunsupresif etki gösterir.<br />
Trombositler: Asıl işlevleri koagülasyon olsa da granüllerinde bulunan<br />
aminlerin ve diğer yapıların salgılanması inflamasyonun bazı dönemlerinde<br />
etkin rol alırlar.<br />
LENFOSİTLER<br />
Dolaşımdaki lökositlerin % 20-30’u lenfositlerdir. Fakat lenfositlerin büyük<br />
çoğunluğu dolaşımda yer almamaktadırlar. Fonksiyonlarına ve salgıladıkları<br />
ürünlere, antijenik özelliklerine göre farklı gruplara ayrılırlar. B- lenfositleri, Tlenfositleri,<br />
NK hücreleri<br />
B-lenfositleri:<br />
Temel olarak antikor üreterek humoral immun yanıtı oluştururlar ve<br />
antijen sunucu hücre olarak görev görürler. İnsanda embriyonik çağda önce<br />
fetal karaciğerde belirlenirken sonra olgunlaşmalarını kemik iliğinde<br />
tamamladıkları kabul edilmektedir. Olgunlaşmaları için timus gerekli<br />
değildir. Olgunlaşmamış B-lenfositleri yüzeylerinde immünglobulinler<br />
taşımazlar (pre B hücreleri). Yüzeydeki CD 19,20,21,22 antijenleri Blenfosit<br />
markeri olarak kullanılır.<br />
Bazı antijenler (timustan bağımsız antijenler) (Bakteri LPS,<br />
polisakkarid,...) yardımcı T-lenfositlerine gerek duymadan Blenfositlerin<br />
uyarabilirler. Fakat bu yanıt geçicidir ve bellek hücreleri<br />
oluşmaz. Özellikle düşük antijen yoğunluğunda B-lenfositi tarafından<br />
alınarak işlenen antijenler MHC II proteinleri ile eşlenik halde yardımcı<br />
T-lenfositlerine sunulurlar. Bu aşamada T-lenfositlerinde IL-2,IL-4, IL-<br />
5 salgılanır ve bu interlökinler B-lenfosit üreme ve farklılaşmasını<br />
uyarır. Bu uyarı yanında iki temel etkileşim daha etkili bir yanıt için<br />
gereklidir :<br />
Sonuçta B-lenfositi çok miktarlarda özgül antikor üretecek bir<br />
plazma hücresine dönüşür. Plazma hücreleri birkaç gün içinde çok<br />
fazla miktarda antikor salgılayarak ölürken bazı etkin B-lenfositleri<br />
bellek hücrelerine dönüşürler.<br />
T-lenfositleri<br />
Lenfoid organlara yerleşmeden önce timusa gidip farklılaşan lenfosit<br />
grubudur. T-lenfositleri dolaşımdaki lenfositlerin % 70-80’nini<br />
oluştururlar. T-lenfositleri timusta immün yanıtta etkin rol alabilecek hücrelere<br />
farklılaşırlar. TCR 1 taşıyan T-lenfositleri (gama-delta T-lenfositleri) regülasyon<br />
işlevlerinden sorumludur.
179<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tüm T-lenfositleri yüzeylerinde T- lenfosit reseptörlerine bağlı olarak CD3<br />
antijeni taşırlar. T-lenfositleri ancak MHC molekülleriyle birlikte sunulan<br />
antijeni tanıyabilirler( CD 4 + MHC II ve CD 8+MHC I ) (4x2 : 8, 8x1:8).<br />
Ayrıca T-lenfositleri yüzeylerindeki CD 2 (koyun eritrositleriyle rozet) ve CD 3<br />
antijenleriyle de diğer lenfositlerden ayrılabilirler.<br />
TH1 ve TH2 hücrelerinden üretilen sitokinlerin immün sistem üzerine etkisi. (CTL: Sitotoksik T hücresi,<br />
APC: Antijen hücre, GTH: Geç tip hipersensitivite, ADCC: ANtikora bağlı hücresel sitotoksisite)
180<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
T-lenfositleri yüzeylerinde CD4 ya da CD8 antijenleri taşımalarına göre iki<br />
büyük gruba farklılaşırlar. Bu grupların temel işlevleri de farklıdır.<br />
CD4 T-lenfositleri ”yardımcı” T-lenfositle ridir:<br />
- B –lenfositlerini antikor üreten plazma hücrelerine dönüştürürler (IL4 ve<br />
IL-5).<br />
- CD8 T-lenfositlerinin etkin sitotoksik-T lenfositlerine dönüşümünü sağlar<br />
(IL-2)<br />
- Makrofajların gecikmiş tipte aşırı duyarlık reaksiyonlarına aracılık ederler<br />
(gama interferon)<br />
Tüm bu işlevler iki ayrı alt grubun denetimi altında gerçekleşirler:<br />
- T helper-1 (Th1) : IL-2 yanıtı ile sitotoksik T-hücre yanıtına ve IL-2 ile gama<br />
interferon üreterek gecikmiş tipte aşırı duyarlık yanıtına neden olurlar. Esas<br />
olarak hücresel bağışıklığı sağlar.<br />
- T helper-2 (Th2) : Esas olarak IL-4 ve IL-5 üreterek antikor sentezinde görev<br />
alırlar.<br />
Bir mikroorganizmaya karşı özgül immun yanıt bu yollardan birinin<br />
etkinleşmesiyle sağlanır. Bu yanıt makrofajlardan sentezlenen<br />
IL-12 (Th1 artışı) ve gama interferon (Th2 üretimi inhibisyonu) ile<br />
düzenlenmektedir. Th1 ve 2 subgruplarıyla ilgili temel farklılıklar<br />
tabloda gösterilmiştir.<br />
CD-8 T-lenfositleri arasında ”sitotoksik” ya da “supresör ”<br />
işlevler gören hücreler bulunur. Temel işlevleri tümör hücreleri,<br />
allograft hücreleri, virusla infekte hücreleri öldürmektir.<br />
Bİmmunglobulinler için Fc reseptörü bulunmadığından antikora<br />
bağımlı hücresel sitotoksisitede (ADCC) rol oynamaz.<br />
CD 4 / CD 8 oranı 1.7-2 civarında bulunmuştur. Bu oran immun sistemin<br />
dengede çalışması için gereklidir.<br />
Lenfositlere Antijen Sunulması ve Kazanılmış İmmünitenin<br />
Gelişmesi<br />
CD4 T-lenfositleri etkinleşmesi için antijen sunan hücrelerin antijen<br />
ve MHC II antijenini bir arada iletmesi gerekir. Bu konuda en fazla<br />
işlevi makrofajlar görse de B-lenfositleri, dalağın dendritik hücreleri,<br />
derinin Langerhans hücreleri de antijen sunan hücre (APC) olarak<br />
işlev görebilirler.<br />
Virusla infekte hücreler ise uygun peptid antijenleri MHC I peptidleriyle<br />
birlikte CD8(sitotoksik) T-hücrelerine sunar. Bu işlevi tüm çekirdekli<br />
hücrelerin gerçekleştirebileceği düşünülmektedir.<br />
MHC genleri çok sayıda farklı allel içerdiğinden dolayı çok sayıda<br />
farklı antijeni sunma gücüne de sahiptir. Bu antijenler sadece peptid<br />
yapıda antijenleri sunabilirler.<br />
B-lenfositleri, yüzey immünglobulinleri (Ig M ve Ig D) yoluyla direkt<br />
olarak (MHC proteinleriyle eşlenik olmadan) antijenleri tanıyıp<br />
etkileşime girebilirler.
181<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
B-lenfositleri bu özellikleri nedeniyle, peptidler, polisakkaridler,<br />
nükleik asitler kimyasal bileşikler (penisilin,...) gibi farklı moleküler<br />
yapıları tanıyabilmektedir. İşlenen antijen yardımcı T-lenfositlerine<br />
sunulacakken MHC II proteinlerle birlikte sunulmaktadır.<br />
IL-2 hem CD-8 lenfositleri hem de CD-4 hücreleri uyararak işlevsel<br />
öbekler oluşturur. Ayrıca gama-interferon üretimi ile APC üzerinde<br />
MHC II protein yapımının arttırılmasına yardımcı olur.<br />
T-lenfositlerinin işlevleri arasında en önemli iki konu gecikmiş tip aşırı<br />
duyarlık reaksiyonları ve sitotoksisite yetenekleridir.<br />
Sitotoksisite virusla infekte hücrelerin ortadan kaldırılmasında ve<br />
ayrıca tümör hücrelerinin, greftin uzaklaştırılmasında rolü olan<br />
bir işlevdir. Virusla infekte hücreyi CD8 sitotoksik T-lenfositleri<br />
öldürebilirken bu işlev için mutlaka yardımcı T-lenfositlerinden<br />
sitokin uyarısı (özellikle IL-2) alması zorunludur. Sonuçta bu uyarıyı<br />
alan sitotoksik T-lenfositi MHC I proteini ile infekte hücre yüzeyindeki<br />
viral antijeni tanıyarak hücreyi öldürür. Sitotoksik T-lenfositlerinin<br />
viruslar üzerine direkt etkisi yoktur.<br />
Antikora bağımlı hücresel sitotoksisite (ADCC) olayında sitotoksik<br />
T-lenfositleri Fc reseptörleri olmadığından rol oynamazlar. Burada<br />
infekte hücre yüzeyine bağlı antikor makrofajlar ya da NK hücreleri tarafından<br />
tanınarak o hücrenin öldürülmesi sağlanır. Polisakkarid yapıdaki kapsül<br />
antijenleri gibi çok büyük makromoleküller T-lenfositlerinden bağımsız bir<br />
yolla antikor yanıtına neden olabilirler. DNA, RNA,birçok lipid yapıda<br />
makromoleküller de T-lenfositlerinden bağımsız bir antikor yanıtı<br />
oluştururlar. T-lenfositlerinden bağımsız olarak oluşturulan antikor<br />
yanıtı esasen Ig M sınıfı bir antikor yanıtıdır. Ayrıca bu şekilde oluşan<br />
yanıtta bellek B-hücreleri oluşmaz.<br />
T-lenfositlerine bağımlı olarak oluşan antikor yanıtında APC (makrofaj,<br />
B-lenfositi, dendritik hücreler, Langerhans hücreleri) tarafından alınan<br />
antijen bu hücrede işlenerek MHC II proteini ile birlikte sunulur. Bu<br />
yapı özgül yardımcı T-lenfositi reseptörüyle birleşince bu lenfosit IL-<br />
2, IL-4 (B-hücre gelişme faktörü), IL-5 (B-hücre farklılaşma faktörü)<br />
üretimini arttırır. IL-4 ve 5 ilk üretilen Ig M yerine diğer sınıf antikorların<br />
sentezlenmesinde rol oynarlar.<br />
Bazı CD4 ve CD8 hücreleri çeşitli mekanizmalarla immün yanıtın bazı<br />
aşamalarını baskılayabilirler. CD4 ve CD 8 hücreleri arasındaki oran<br />
bağışıklık yanıtının iyi işlemesinde önemli rol oynar. Lepramatöz lepra<br />
kliniğinde gecikmiş tip aşırı duyarlığın olmayışı ve CD8 hücrelerinin<br />
çok artmış olması, AIDS tablosunda CD4/CD8 oranının CD4 hücrelerin<br />
yıkımıyla azalması sonucunda immun yanıt ciddi olarak bozulmaktadır.<br />
MHC proteinlerinin ifadesindeki artış immun yanıtın artışında ve uyarılmasında<br />
rol oynar. CMV, HBV, gibi bazı viruslar MHC I ifadesini baskılayarak gelişecek<br />
immun yanıtı baskılarlar.<br />
Bazı T- ve B-lenfositleri bellek hücreleri olarak farklılaşırlar. Bu hücreler<br />
antijenik uyarıyla tekrar karşılaşıldığında buna hızla ve şiddetli yanıt vermeyi<br />
sağlar.
182<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bu hücreler yıllarca canlı kalırlar ve kendi kendilerine üreyebilirler.<br />
Daha az ko-stimülasyonla daha çok interlökin salgılama potansiyeli<br />
ile etkinleştirilmemiş T-lenfositlerinden ayrılabilirler.<br />
NK (NATURAL KİLLER) HÜCRELER<br />
Bu hücreler yapısal olarak iri tanecikli lenfosit görünümündedirler. Periferik<br />
kandaki lenfositlerin ancak % 5-10’u NK hücreleridir. Bazı T-lenfosit antijenleri<br />
taşısalar da olgunlaşma sürecini timusta geçirmezler. TCR, CD3 ve yüzeyel<br />
IgM ya da Ig D taşımazlar. Perforin ve granzimlerle direkt sitotoksik etki<br />
ile ya da Fas-Fas ligand ilişkili apoptoz ile hücre ölümüne neden olurlar.<br />
Görevleri virusla infekte hücrelerin ve tümör hücrelerinin öldürülmesidir.<br />
Verdikleri yanıt daha önce karşılaşma ile artmaz ve virusa özgül değildir.<br />
Antikor varlığında öldürücü olabilmeleri yanında (ADCC) antikor<br />
yokluğunda da etkilerini gösterebilirler. NK hücreleri yeterince MHC I proteini<br />
taşıyan hücrelere etki etmez. Virus infeksiyonu sırasında hücrede azalan MHC I<br />
yanıtı o hücrelerin NK hücreleri ile yıkılmalarına yardımcı olurlar.<br />
Gama – delta T-lenfositleri kandaki lenfositlerin %5-10 kadarını<br />
oluştururlar. Aktivasyon çin MHC proteinlerine gerek göstermezler ve<br />
doğal immünite ile kazanılmış immünite arasında köprü rolü görürler. T<br />
ve B lenfositleri arasındaki başlıca farklar<br />
HÜMORAL BAĞIŞIKLIK VE ANTİKORLAR<br />
Kendilerini uyaran antikora karşı özgül tepkime veren globülin yapısında proteinlerdir.<br />
Antikorlar kanda gama-globulin fraksiyonunda yer alırlar. Y harfi şeklinde birbirinin<br />
aynı iki hafif (L) ve iki ağır (H) zincirden oluşan bir yapıdır. Bu yapılarda değişken ve<br />
sabit bölgeler ayrılabilir.<br />
Değişken bölgeler antijenin bağlandığı özgül bölgeleri oluştururken<br />
sabit bölgeler kompleman etkinleşmesinde ve hücre yüzey reseptörlerine<br />
bağlanmada görev alır. Antikorların özgüllüğü bu değişken bölgeler üzerindeki<br />
çok değişken (hipervariabl) bölgelerce sağlanır.<br />
Hafif zincirlr ya kappa ya da lambda yapısındadır. Ağır zincirler ise alfa, gama, mü,<br />
epsilon ve delta zincirlerinden oluşabilir ve bu farklılıklar nedeniyle 5 farklı immünglobulin<br />
ayrılabilir (Ig G,A,M,D,E). Bu sıralama aynı zamanda serumdaki miktarlarına göre çoktan<br />
aza doğru bir sıralamayı da belirler. Ağır ve hafif zincir yapısında sadece kişilere özgü<br />
antijenik birimler belirlenir ve buna allotip adı verilir. Antijen bağlayan kısmın çok<br />
değişken birimine idyotip denir. Antiidyotip antikorlar antijenik yapıyı temsil ettiğinden<br />
aşı olarak kullanımları düşünülmektedir.<br />
Ig G, ikincil yanıtta oluşan asıl antikordur ve bakteri ile viruslara karşı önemli bir<br />
savunma sistemidir. Toksin nötralizasyonunda en önemli rolü oynar, antitoksinler<br />
Ig G yapısındadır, ayrıca presipitin, opsonin, komplemanla erimeyi uyaran<br />
antikorlar (amboseptör) genelde Ig G yapısındadır. Plasentayı aşan tek<br />
antikordur. Komplemanı klasik yoldan aktifleştiren iki antikordan birisidir<br />
(diğeri Ig M). Direkt olarak opsonizasyonda rol oynayan antikordur.
183<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Ig A, mukozal yüzeylerde, kolostrum, tükrük, gözyaşı gibi yapılarda en bol<br />
bulunan antikordur. Bakteri ve virusların mukozal yüzeylere yapışmasını önler.<br />
Sekretuar Ig A bir J zinciri ile bağlı toplam iki molekülden ibarettir. Sekretuar yapı<br />
ise mukoza yüzeyinden geçişi sağlayan ve epitel hücreleri tarafından salgılanan bir<br />
polipeptiddir.<br />
Bu yapı sayesinde IgA sindirim sisteminde yıkılmadan varlığını sürdürebilir.<br />
Serumda IgA çoğu monomer halinde bulunur. Komplemanı alternatif yoldan çok zayıf<br />
uyarabilir fakat genelde önemli bir rol oynamaz. Bazı bakteriler IgA proteazları ile<br />
(Gonokok, pnömokok, meningokok, H. influenzae) bu antikora karşı önemli ölçüde<br />
direnç geliştirebilirler.<br />
IgM, birincil antikor yanıtında rol oynar. Serumda pentamer halinde bulunduğundan<br />
aglütinasyon, kompleman fiksasyonu,...gibi serolojik testlerde en etkin antikordur. En<br />
yüksek aviditeye sahip antikordur. Aglütininlerin ve nötralizan antikorların çoğu Ig M<br />
yapısında (ya da Ig A yapısında) antikorlardır. Genelde akut infeksiyonların teşhisinde<br />
kullanılan bir parametredir. Serumdaki Ig M sınıfı antikorlar, rivanol, merkaptoetanol<br />
ile uzaklaştırılabilir.<br />
Ig D, serumda çok az mikarlarda bulunur, antikor işlevi yoktur. Reseptör olarak<br />
görev görmekte olduğu düşünülmektedir ve çok sayıda B-lenfositi yüzeyinde<br />
bulunmaktadır.<br />
Ig E, anafilaktik aşırı duyarlık reaksiyonlarına aracılık eder ve helmint infeksiyonlarına<br />
karşı savunmada rol oynar. Fc bölgesi mast hücreleri ve bazofillerin yüzeyine bağlanarak<br />
reseptör görevi görür.<br />
Bir antijenle ilk kez karşılaşıldığında yaklaşık 7-10 gün sonra bir Ig M antikor yanıtı<br />
belirlenir. Bu yanıt haftalar boyunca yükselir ve zamanla Ig G ve Ig A yanıtı buna<br />
eklenir.<br />
Antijen-antikor birleşmesi reaksiyonunun temel özellikleri şöyle sıralanabilir:<br />
- Özgül bir reaksiyondur<br />
- Kimyasal bir reaksiyondur ve bu birleşmede elektrostatik kuvvetler, hidrojen<br />
bağları, hidrofobik bağlar (en önemli) ve van der Walls bağları rol oynar.<br />
- Geriye dönüşebilir bir olaydır. (Danysz olayı)<br />
- Uygun oranlarda birleşebilir. Laboratuvar incelemelerinde eğer çok fazla antikor<br />
varsa aglütinasyon görülmeyebilir (Prozon olayı).<br />
- İki safhalı bir reaksiyondur<br />
HÜCRESEL BAĞIŞIKLIK, DOKU UYGUNLUK ANTİJENLERİ VE<br />
TRANSPLANTASYON<br />
Antikorla tepki veren yapılara antijen adı verilirken bağışıklık yanıtı uyandıran<br />
moleküllere immünojen adı verilir. Haptenler antikora bağlanabilen, oluşmuş<br />
immun cevapla reaksiyona girebilen fakat tek başlarına immünolojik yanıt<br />
oluşturamayan yapılardır (TUS). Haptenler ancak büyük, immunojenik bir protein ile<br />
birleştiklerinde etkin olabilirler. Penisilinler, zehirli sarmaşık bitkisi ürünü: katekol,<br />
bazı nükleik asitler, bazı steroid hormonlar en iyi bilinen haptenlerdir. Bazı ilaçlar,<br />
steroid hormonların miktarları antihapten antikorlar ile belirlenebilmektedir.
184<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
İmmun yanıt organizmanın özel yapılarına karşı geliştirilir. Proteinler ve polisakkaridler<br />
immun yanıt hedefi olarak rol oynarlar. Proteinler en güçlü uyarıcılardır ve hücresel<br />
yanıt sadece bu antijenlere karşı gelişebilir. Lipidler, nükleik asitler eğer diğer<br />
yapılarla bir arada değillerse immun yanıt oluşturamazlar. Viral nükleik asitler<br />
de nükleokapsit yapısı şeklinde immunojendir. Lipopolisakkarid, levan, ficol<br />
gibi yapılar<br />
T-lenfositlerinden bağımsız yanıt oluştururlar.<br />
Antijenik yanıt tüm makromolekül üzerindeki küçük bölgelere karşı gelişir ve bu yapılara<br />
epitop (:antijenik determinant) adı verilir.<br />
İmmunojenlerin gücü bazı özelliklere bağlıdır:<br />
1 – Yabancılık<br />
2 – Molekül büyüklüğü . Genelde ne kadar büyük ise o kadar daha iyi antijendir.<br />
3 – Kimyasal yapı: Proteinlerin yapıları ne kadar karmaşık ise o kadar fazla<br />
antijeniktirler.<br />
4 – Epitoplar<br />
5 – İşlenmeye uygunluk: Sindirilip MHC molekülleriyle sunulamayan antijenler zayıf<br />
etkilidir. D-aminoasit dizileri yıkılamadığından daha az immünojeniktir.<br />
Ayrıca; antijenin dozu ve veriliş yolu, zamanlaması da immun yanıtı belirleyebilir. Bazı<br />
yapılar antijen ile birleştiğinde onun etkisini artırabilirler ve bu yapılara adjuvan adı verilir.<br />
Alüminyum-potasyum fosfat, Freund adjuvanı (parafin+ölü M. tubercülosisler),<br />
mikobakteri muramil-polipeptidi, alüminyum hidroksit,saponin, vitamin A<br />
adjuvanlara örnek olarak verilebilir.<br />
Antijenler etkinliklerine ve oluşum özelliklerine göre farklı isimler verilmektedir. Aynı<br />
türün farklı bireylerindeki farklı antijenlere alloantijen adı verilir ( kan grupları gibi).<br />
Bir kişinin kendi yapısal elemanlarına otoantijen adı verilir. Heterofil antijen farklı<br />
türlerdeki antijenleri belirler. EBV infeksiyonlarında insanda at , kobay yapılarına karşı<br />
antikorlar (EBV infeksiyonlarında heterofil antikorlar) belirlenmektedir. Forsmann antijeni,<br />
riketsiya infeksiyonlarında Proteus cinsi bakterilere karşı antikorlar (Weil-Felix) oluşması<br />
da heterofil antikorlara örnektir. Bunun nedeninin raslantısal ortak epitoplar olduğu<br />
sanılmaktadır. S. pyogenes ile miyokard, Klebsiella ile HLA B27, T. pallidum ile<br />
kardiolipin, Mycoplasma ile eritrosit I antijeni ortak antijenik epitoplara sahiptir<br />
Süper antijenler: Çok sayıda T-lenfositinde aktivasyon yapabilen en güçlü<br />
immunomodülatör yapılardır. Hücreiçi işlemden geçmeksizin, doğrudan MHC<br />
– I moleküllerinin beta zincirlerine, antijen bağlayan kısmına dıştan ve yüksek<br />
afinite ile bağlanırlar. Süperantijenler belirli V genini taşıyan bütün T-lenfositleri ile<br />
ilişkiye girerler. Endojen süperantijenler retroviruslara ait yapılardır. Ekzojen<br />
süperantijenlerin hemen tümü bakteriyel ekzotoksinlerdir. Staphylococcus aureus<br />
TŞST-1, enterotoksinleri, S.pyogenes pirojenik ekzotoksinleri, C. perfringens<br />
ve Y. enterocolitica enterotoksinleri bilinen süperantijenlerdir.
KOMPLEMAN SİSTEMİ<br />
185<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Serumda bulunan yaklaşık 20 proteini kapsayan bir sistemdir. Bu proteinler ısıya<br />
dayanıksızdır ve ısıtılınca (55-60 °C) etkinlikleri kaybolur. Doğal immun yanıtta önemli<br />
bir rol oynar. İki farklı yolla aktifleştirilebilir.<br />
- Klasik yol: İmmunglobulinler (Ig G1,2,3 ve Ig M) ile oluşan antijen-antikor<br />
kompleksleri bu sistemi etkinleştirebilir. Antikorun Fc bölümüne C1q bağlanarak<br />
aktivasyon başlar. Serbest antikorlar komplemanı aktifleştiremezler. C1(q,r,s),<br />
C2, C4 etkileşerek C3a ve C3b oluşur. C3a+C4b,2b,3b (C5 konvertaz etkisi)<br />
C5 üzerine etki ile C5a ve C5b oluşur. Sonra C6, C7,C8,C9,C5b ile birleşerek<br />
membran saldırı kompleksini (MAC) oluştururlar ve sonuçta lizis ve sitotoksisite<br />
gelişir. MAC yapısında en etkin yapı C 9’dur.<br />
- Alternatif yol: Endotoksin, mantar hücre duvarı, virus zarfı,... gibi birçok<br />
uyaranla aktifleştirilebilir. Bu yapılar alternatif yolu C3(H2O) ve B yapısına<br />
bağlanarak uyarırlar. Antikora ihtiyaç olmadığı için antijenle ilk karşılaşmada<br />
en etkili yol bu yoldur. Sonra ortak yol ile aynı sonuç gerçekleşir.<br />
Bu sistem farklı aşamalarda düzenlenmektedir. C1 inhibitörü klasik yolun önemli<br />
bir düzenleyicisidir. Klasik yol aynı zamanda C3 konvertaz oluşumunu önleyen<br />
proteinlerce de (CR1, C4bp) kontrol altında tutulur. İnsan hücrelerinin membran<br />
saldırı kompleksi etkisiyle bozunmasını yüzey glikoproteini DAF (CD 55)<br />
sağlamaktadır.<br />
Sonuçta bu sistemin aktivasyonu ile şu işler gerçekleşir:<br />
- Bu sistem C3b etkisiyle opsonizasyonu sağlar<br />
- C5a ve C567 karması kemotaksi yapar<br />
- C3a, C4a ve özellikle C5a anafilotoksin olarak rol oynarlar. Bu yapılar<br />
mast hücre degranülasyonu, broşiol düz kaslarına doğrudan bağlanma ve<br />
bronkospazm ile sonuçta anafilaksi gelişimine neden olabilirler. Bu fonksiyon<br />
inflamasyonda da rol alır.<br />
- Membran saldırı kompleksi (C5b6789) etkisiyle lökositler, bakteriler, tümör<br />
hücreleri sitoliz ile ortadan kaldırılabilirler.
186<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
KOMPLEMAN SİSTEMİ<br />
Bu karmaşık işlevleri olan kompleman sisteminde belirebilecek bazı bozukluklar<br />
klinik sorunlara neden olabilirler.<br />
a) Kompleman eksikliği (özellikle C5-C9) Neisseria cinsi bakterilerle oluşan<br />
sistemik infeksiyonlara yatkınlığa neden olur<br />
b) C1 estraz (inhibitör)eksikliği anjioödem oluşumuna neden olur<br />
c) Paroksismal noktürnal hemoglobinüri’de DAF glikoproteini eksikliği ve<br />
artmış hemoliz vardır<br />
d) Hatalı kan nakillerinde gelişen reaksiyonda anafilotoksinler rol oynar<br />
e) İmmun komplekslerle oluşan nefrit ve SLE tablosunda kompleman miktarları<br />
azalır. Özellikle C1,2,4 miktarlarındaki azalmalar klasik yol aktivasyonu<br />
bozukluğuna yol açmaktadır.<br />
f) Kronik karaciğer hastalıklarında komplemanlar da yeterince<br />
sentezlenememektedir. Piyojenik infeksiyonlara yatkınlığın bir nedeni de<br />
budur.<br />
g) C3 eksikliğinde klasik ve alternatif yol aktivasyonunda bozukluk olur<br />
ve piyojenik infeksiyonlarla glomerülonefrit gelişir.
AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI<br />
187<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Bir immun yanıt konak yapıya zararlı oluyorsa bu duruma aşırı duyarlılık (allerji) adı<br />
verilir.<br />
TIP – I AŞIRI DUYARLILIK<br />
Allerjen kendine ait Ig E antikorlarını artırıp (TUS) mast hücreleri ve bazofillerin<br />
yüzeylerine Fc kısımları ile bağlar. Sonraki karşılaşmada bu antijen<br />
spesifik Ig E ile birleşince bu hücrelerdeki aktif yapıların degranülasyonu<br />
ve bunun sonucunda klinik bulgular ortaya çıkar. Burada etkin antikorlar Ig E<br />
sınıfı antikorlardır. Atopi bu tür allerjik reaksiyonlara yatkınlığı tanımlar.<br />
Genelde Ig E seviyeleri yüksek bulunur. IL-4 reseptöründeki kusurların<br />
atopi ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Atopik aşırı duyarlılık serumla<br />
nakledilebilen bir özelliktir (Prausnitz-Küstner). Deri testleri ile allerjenler,<br />
RAST testi ile spesifik Ig E yanıtı belirlenebilir.<br />
Ürtiker, ekzama, allerjik rinit, astım bu tip aşırı duyarlılığa örnek olarak<br />
verilebilir. Sistemik olarak gelişirse anafilaksi olabilir bronkospazm ve hipotansiyon<br />
ölüme neden olabilecek boyutlara ulaşabilir. Besin, ilaç allerjileri, lateks<br />
allerjileri de tip-I reaksiyonlara örnek olabilirler. İVIG preparatları, iyotlu<br />
kontrast maddeler, aspirin gibi ilaçlarla oluşan anafilaktoid reaksiyonlar Ig E<br />
ile ilgili olmadan degranülasyon sonucu gelişen klinik tablolardır.<br />
TIP II AŞIRI DUYARLILIK<br />
Yüzey membranlarında spesifik antijenler taşıyan hücrelere karşı antikorlar<br />
(Ig G, Ig M) bu antijene Fab bölümleriyle bağlanırlar ve Fc bölgesiyle<br />
komplemanı bağlarlar. Bu şekilde hücre membranı parçalanarak hücre<br />
ölümü gerçekleşir. Bu süreçte kompleman klasik yoldan aktive edilerek<br />
etkili olur. Litik etki yanında kompleman aktivasyonu ile lökositler de bu bölgede<br />
toplanırlar(C5a) ve hücreler tahrip edilir.<br />
Transfüzyon reaksiyonları, yenidoğanın hemolitik hastalığı, otoimmun<br />
hemolitik anemiler, hapten gibi davranan ilaçlara bağlı hemolitik<br />
anemiler, trombositopeniler, Hiperakut greft reddi sendromu, SLE’ye bağlı<br />
trombositopeni, Myastenia gravis, Good-Pasture sendromu, ARA sırasında<br />
kalp kasına karşı oluşan antikorlar bu tip aşırı duyarlılık reaksiyonuna örnek<br />
olarak verilebilir.<br />
TIP III AŞIRI DUYARLILIK<br />
Antijen-antikor komplekslerinin birikimi ile kompleman sisteminin<br />
aktifleşmesi ve polimorf nüveli lökositlerin burada toplanması ile<br />
inflamasyonun gelişmesi ile ortaya çıkar. Böbrekler, eklemler, deri ve<br />
beyin bu reaksiyonun en sık belirlendiği organlardır.<br />
Arthus reaksiyonu: Bir antijen çok yüksek seviyelerde Ig G oluşturacak şekilde<br />
tekrarlanan dozlarda uygulanınca ve bu antijen tekrar deri altından verilirse sonuçta<br />
3-6 saatte en yüksek seviyeye ulaşan kuvvetli bir ödem ve kanama gelişir.
188<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Tip III hipersensitivite (İmmün kompleks birikimi): İmmün kompleksler böbrekler ve vücudun diğer<br />
bölgelerinde birikip hasara neden olabilir. Örnekler: Serum hastalığı, kronik hepatit B ile bağlantılı<br />
nefrit arthus reaksiyonu<br />
Antijen-antikor ve kompleman damar duvarında depolanır ve sonrasında polimorf<br />
nüveli lökositlerin gelmesiyle inflamasyon gözlenir. Tekraralanan aşılar, insülin<br />
buna benzer reaksiyonlar oluşturabilir. En belirgin klinik yansımalarından biri<br />
solunan küflü mantar tozlarına karşı akciğerlerde gelişen allerjik alveolittir<br />
(çiftçi akciğeri).<br />
Serum hastalığı ise genel bir inflamatuar yanıt tabloudur. Yabancı serumların<br />
uygulanmasını takiben birkaç gün içinde ya da 2 haftaya kadar değişen bir<br />
süreçte oluşan immun komplekslerin birikimine bağlı olarak, ürtiker, ateş,<br />
eklem ağrıları, lenfadenopati, splenomegali, eozinofili ile karakterize<br />
bir tablodur. Antijenin tamamen vücuttan atılması ile tablo düzelir.<br />
Bu mekanizma ile sıklıkla glomerülonefritler (post-streptokoksik AGN, infektif<br />
endokardit, HBV inf, Dang hemorajik ateşi,..) gelişir. Bazal membranda<br />
öbekler halinde immunkompleksler ve C3 birikmektedir. SLE klinik seyrinde<br />
de DNA’ya karşı oluşan antikorlarla oluşan komplekslerin çökmesi ile<br />
glomerülonefritler oluşabildiği gözlenmiştir. Romatoid artrit hastalığında<br />
normal Ig G’nin Fc kısmına karşı Ig G ve Ig M sınıfı antikorlar (RF) oluşur.<br />
Klinik aktivasyon dönemlerinde sinovyal dokuda ve damarlarda Ig G ve<br />
RF depolanmaları belirlenmektedir.<br />
TIP IV AŞIRI DUYARLILIK<br />
Bu reaksiyona yardımcı T-lenfositleri, Bu tür aşırı duyarlılık antijen<br />
verilmesinden saatler sonra belirgin hale gelen en yüksek seviyesine 48<br />
saatte ulaşan, serumla aktarılamayan fakat etkinleşmiş T-lenfositleri ile<br />
aktarılabilen bir reaksiyondur (TUS).
189<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Kontakt hipersensitivite: Kontakt dermatit (TUS) .Antijenle temas bölgesinde<br />
ekzamatöz reaksiyonlardır. Antijenler genelde hapten yapısındadırlar. Nikel,<br />
formaldehit gibi kimyasal bileşikler, bitkisel yapılar (Zehirli sarmaşık), bazı<br />
ilaçlar (lokal neomisin, ...) gibi lokal uygulanan ajanlara karşı gelişebilir.<br />
Derideki Langerhans hücreleri bu reaksiyonda antijen sunan hücre olarak<br />
görev alırlar(TUS).<br />
Burada antijenler CD4 T-lenfositlere sunulur ve onların uyarısı ile mononükleer<br />
hücreler birikir ve lezyon oluşur. Dinitroklorobenzen (DNCB) insanları duyarlı<br />
hale getirebilir ve hücresel immünite değerlendirilmesinde kullanılabilir. Bu tür<br />
aşırı duyarlılık patch (yama) testi ile araştırılabilir.<br />
Tüberkülin tipi aşırı duyarlılık: Daha önce M.tubercülosis ile temas etmiş ya<br />
da BCG aşısı olmuş bireylere intradermal PPD (pürifiye protein deriveleri)<br />
uygulandığında burada 48-72 saatte belirgenleşen şişlik ve endürasyon<br />
oluşumuyla karakterize bir yanıt şeklinde belirlenebilir. Şişlik bölgesinde baskın<br />
hücre lenfositler ve bunların arasında da yardımcı T-lenfositleridir.<br />
Araya giren viral infeksiyonlar (kızamık), çok ağır hastalıklar, immunsupresif tedavi,<br />
lepramatöz lepra, steroid, AIDS,sarkoidoz, üremi, .... gibi klinik durumlarda gelişen<br />
gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonu kaybolabilir ve bu duruma anerji adı verilir.<br />
Genelde bakteriyel infeksiyonlar anerji ouşturmaz (TUS).<br />
Gecikmiş hipersensitivitenin en belirgin klinik formu ise granülom<br />
oluşumudur. Bu hücreiçi yaşamlarını sürdürebilen mikroorganizmalara karşı<br />
gelişen bir sınırlayıcı reaksiyondur.<br />
Tip IV hipersensitivite (CD4 T hücreleri aracılı gecikmiş tip hipersensitivite): CD4 hücrelerin<br />
aktivasyonuyla interferon-gama inflamasyona aracılık eden lenfokinler salınır. Örnekler: Tüberkülin<br />
cevabı (PPD), kontak sensivite
190<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
DOKU REDDİ TİPLERİ<br />
TRANSPLANTASYON İMMÜNOLOJİSİ<br />
Hiperakut Doku Reddi<br />
Nadir olarak görülür. Nakilden dakikalar sonra başlar. Kanama, trombozis<br />
ve lökosit birikimi görülür. Patoloji endotel hasarı, vasküler trombozis, doku<br />
infarktıdır. Primer aracı alloantikorlar ve komplemandır. Tedavi yaklaşımı<br />
yoktur.<br />
Akut Doku Reddi<br />
Terapotik stratejiye bağlı olarak %50 sıklıkta görülür. İlk bir yıl içinde red<br />
olayı başlar. Histopatolojik olarak lökosit infiltrasyonu, ödem ve doku nekrozu<br />
görülür. Patoloji doku yabancı antijenleri ile T hücre aktivasyonu ve dokunun<br />
infiltrasyonudur. Primer aracı T hücreleridir. Tedavide azothioprine, steroid,<br />
siklosporin ve tacrolimus gibi ilaçlar kullanılır.<br />
Kronik Doku Reddi<br />
Akut doku reddi atağı sıklığı ile artar. %50 sıklıkla görülür. Transplantasyondan<br />
sonra 5-10 yıl içinde, en erken ise haftalar sonra başlar. Patoloji uzamış<br />
vasküler uyarı, uzamış sitokin, kemokin ve doku büyüme faktörleri salınımı,<br />
patolojik vasküler ve doku yeniden yapılanması, fibroblast ve düz kas hücreleri<br />
ile ekstraselüler matriks yapım artışıdır. Primer aracı alloantikorlar, T hücre<br />
ürünleri, doku büyüme faktörleridir. Tedavisi yoktur.<br />
İMMUN YETMEZLİKLER<br />
Klinikte immun yetmezlik tekrarlayan ve fırsatçı infeksiyonların varlığı ile karakterizedir.<br />
Genelde piyojen infeksiyonlar ve tekrarlayan bakteri infeksiyonları hümoral immünite<br />
bozukluğuna işaret ederken mantar, virus ve protozoon infeksiyonları genelde hücresel<br />
immunyetmezliklerle ilişkilidir. Hücresel immunitenin araştırılmasında PPD (Montaux<br />
testi), candidin, gibi aşırı duyarlık testleri kullanılır (TUS).<br />
KONJENİTAL İMMUNYETMEZLİKLER<br />
X’e bağlı agammaglobulinemi (Bruton)<br />
Pre-B lenfositleri vardır fakat bunlar dönüşümde önemli rol oynayan bir tirozin<br />
kinaz mutasyonu nedeniyle B-lenfositlerine dönüşmemektedir ve hemen hiç<br />
B-lenfositleri yoktur. Tüm Ig’lerin miktarı düşüktür. Sadece erkek çocuklarda<br />
görülür. Klinikte genelde ilk 6 ay sonrasında tekrarlayan otit, sinüzit,<br />
pnömoni tablolarıyla ortaya çıkar. Pnömokoklar ve H. influenzae en<br />
sık etkenlerdir. IVIG ile tedavi infeksiyonları azaltabilir.
191<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Timus aplazisi (DiGeorge sendromu)<br />
Embriyolojik dönemde faringeal ceplerin kusurlu gelişmesi sonucu timus<br />
aplazisi ve paratiroidlerin gelişmemesi ile karakterize bir tablodur. Kalıtımsal<br />
bir tablo değildir. T-lenfositlerinde eksiklik vardır. Klinikte genelde ilk<br />
bulgu hipoparatiroidi sonucu gelişen tetanidir. T-lenfosit yetmezliği<br />
sonucu en sık Candida ve P. carinii infeksiyonları başta olmak üzere<br />
viral, fungal infeksiyonlar izlenir.<br />
Kronik mukokutanöz kandidiyaz :<br />
Çocuklarda kronik deri, tırnak, mukozalarda tekrarlayan Candida albicans<br />
ile oluşan, tedaviye dirençli ve şekil bozuklukları yapan infeksiyonlarla<br />
karakterizedir. Bu mantara özgül bir T-lenfosit eksikliği vardır.<br />
HÝper Ig M sendromu:<br />
Burada asıl kusur CD4 T-lenfositlerinin CD 40 ligandında bulunmaktadır.<br />
Bu nedenle B-lenfositindeki CD 40 ile ilişki sağlanamamakta<br />
ve immunglobulin sentezinde diğer zincirlere anahtar çevrimi<br />
yapılamamaktadır. Sonuçta Ig M yüksek bulunurken Ig G, A, E çok<br />
düşük olarak belirlenir. Tekrarlayan bakteriyel infeksiyonlar meydana gelir<br />
ve IVIG tedavisi bu infeksiyonları azaltmak için etkili bulunmuştur.<br />
İzole IgA eksÝklÝğÝ:<br />
Seçici Ig eksiklikleri arasında en sık olanı izole Ig A eksikliğidir. Ağır<br />
zincirin Ig A dönüşümünün kusurlu olduğu düşünülmektedir. Bazılarında<br />
tekrarlayan sinüzit ve pnömoni görülür. Gama globulin preparatlarıyla<br />
tedavi Ig A düzeylerinin daha da düşmesi sonucu zararlı olabileceğinden<br />
önerilmez.<br />
Hiper Ig E sendromu (Job)<br />
INF-gama üretimi kusurludur ve sonuçta Th2 hücre yoğunluğu artışı, Ig E<br />
artışı ve histamin salgısı ile bazı inflamatuar aşamalarda aksaklıklar gelişir.<br />
Tekrarlayan soğuk apseler, egzama en sık klinik tablodur.<br />
IL-12 reseptör eksikliği<br />
Th1 yanıtı başlatılamadığından yaygın mikobakteri infeksiyonları izlenir. INFgama<br />
reseptör kusurunda da ağır mikobakteri infeksiyonları gelişir.<br />
Kombine Ýmmun Yetmezlik Sendromu (SCID)<br />
Çoğu X’e bağlı geçiş gösteren bazısı otozomal olan, bazen T ve B-lenfosit<br />
sayısında eksiklik ya da çoğu kez ileti sistemlerinde eksikliğin belirlendiği bir<br />
grup kalıtımsal hastalıktır. İlk üç ayda ağır infeksiyonlarla kendini gösterir<br />
ve çoğu kez P. carinii pnömonisi ile akla gelir. Tek şansları kemik iliği naklidir.<br />
Nakil sırasında immunsupresif ilaçlara gerek olmaması ilginçtir.<br />
SCID tablosu bazen adenozin deaminaz (ADA) ve pürin nükleotid<br />
fosforilaz (PNP) eksikliğinden dolayı görülebilir. Bazen de kusurlu<br />
MHC I ve /veya II protein sentezi nedeniyle kombine immun yetmezlik<br />
görülebilir (çıplak lenfosit sendromu).
192<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Wiskott-Aldrich Sendromu<br />
T-lenfositlerinin B-lenfositlerine yardım sağlama aşamasında bir sorun vardır.<br />
Pnömokok gibi kapsüllü bakterilere karşı Ig M yanıtı geliştirememekte<br />
buna karşın normal Ig A ve G seviyeleri belirlenmektedir. X’e bağlı<br />
geçiş nedeniyle sadece erkek çocuklarda saptanmaktadır. Yaşamın<br />
ilk yılı içinde yineleyen bakteriyel infeksiyonlar, egzama , trombositopeni ile<br />
karakterize bir tablo görülür.<br />
Ataksia-telengiektazi<br />
DNA onarımını sağlayan enzimlerde kusur vardır. Ataksi, yüzde belirgin<br />
telenjektaziler ve tekrarlayan infeksiyonlarla karakterizedir. Otozomal<br />
resesif geçer. Lenfopeni ve Ig A eksikliği sıklıkla saptanır.<br />
Komplemanın C1 inhibitörü eksikliğinde kalıtsal angioödem oluşur. C3<br />
eksikliği olanlarda S. aureus gibi piyojenik bakterilerle infeksiyonlara<br />
yatkınlık artmışken özellikle C6,7,8 eksikliğinde gonokok ve<br />
meningokok bakteriyemilerine yatkınlık artmıştır. C2 eksikliği en sık<br />
kompleman kusuru olsa da klinik anlamı yoktur. SLE ‘de kompleman<br />
eksikliği önemli bir yardımcı bulgudur. Komplemanın etkisine karşı koruyucu<br />
bir yapı olan DAF glikoproteininde bozukluk varlığında paroksismal<br />
noktürnal hemoglobinüri gelişebilir. Bu hastalık sukroz hemoliz testi ve<br />
Ham testi ile tanınabilir.<br />
Kronik granülomatöz hastalık<br />
Fagosit kusurları arasında en bilineni kronik granülomatöz hastalıktır<br />
(CGH). Çoğu olguda X’e bağlı resesif bazılarında otozomal geçiş görülür.<br />
Nötrofillerde NADPH oksidaz ve ilişkili enzim kusuru nedeniyle hücre<br />
içi mikroorganizma öldürümü yapılamamaktadır (TUS). Oksidatif<br />
patlama görülemediğinden fagositoz tamamlanamamaktadır. Klinikte<br />
S.aureus, enterik Gram (-) çomaklar, Aspergillus fumigatus gibi bazı<br />
mikroorganizmalarla gelişen infeksiyonlar ve infeksiyon harici de gelişebilen<br />
granülomlar tipiktir. Tanı nitrobluetetrazolium (NBT) testi ile konulabilir.<br />
Uygun agresif antibiyotik tedavisi, INF-gama uygulamaları ve ko-trimoksazol<br />
profilaksisi fayda sağlamaktadır.<br />
Chediak – Higashi sendromu:<br />
Nötrofillerdeki lizozomların içeriklerini boşaltamamaları sonucu tekrarlayan<br />
piyojenik infeksiyonlarla karakterize otozomal resesif bir hastalıktır. Lökositler<br />
içinde iri granüller tanımda faydalıdır.<br />
Kazanılmış Ýmmun yetmezlikler<br />
Değişken hipogamaglobulinlerde Ig G azlığı belirlenir ve pnömokok, H.<br />
influenzae başta olmak üzere bakterilerle, tekrarlayan infeksiyonlar meydana<br />
gelir. Beslenme bozuklukları da Ig G azlığına neden olabilir.<br />
Kızamık çok özel bir immun yetmezlik tablosudur. Belirgin T-lenfosit işlev<br />
kusuru ve gecikmiş tip aşırı duyarlıkta azalma gelişir. Anerji ya da tüberküloz<br />
reaktivasyonu olabilir.<br />
AIDS Kazınılmış kombine immun yetmezliğe neden olur.
KONJENİTAL VE KAZANILMIŞ İMMÜN YETMEZLİKLER<br />
Konjenital Kazanılmış<br />
Fagositoz bozuklukları<br />
Konjenital nötropeni Hipersplanizm<br />
Siklik nötropeni Otoimmün nötropeni<br />
Lökosit adezyon defekti Kortikosteroid tedavisi<br />
Hiper IgE sendromu Diabetes mellitus<br />
Snwachman’s sendromu Hipofosfatemi<br />
Kronik granülomatöz hastalık Myeloid lösemi<br />
Chediak Higaski sendromu İnfulenza<br />
193<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Öldürme defektleri Nötropeni (immünsupresyona bağlı)<br />
Kompleman bozuklukları -<br />
C3, C19, I, H eksiklikleri -<br />
C5, 6, 7, 8, 9 eksiklikleri -<br />
Mannan-bindingi lektin eksikliği -<br />
Komplemana bağlı opsonizasyon defekti -<br />
B lenfosit (Antikor) bozuklukları<br />
X’e bağlı hipogameglobulinemis (Brotan) Myeloma, lenfoma<br />
Comman variable immundefrciency (CVİD) Splenektomi<br />
IgA (F IgG2) eksikliği Konjenital Rubella<br />
Spesifik antikor eksikliği -<br />
T lenfosit (Hücresel) Bozuklukları<br />
Dİ George sendromu AIDS<br />
IL-2 eksikliği Kızamık<br />
Transdüksiyon sinyal defekti Siklosporin, takrolimus<br />
Kombine B ve T lenfosit Bozuklukları<br />
Severe Combined immündeficiency<br />
- ADA eksikliği<br />
- PNP eksikliği<br />
- MHC class II protein eksiklikleri<br />
- Retiküler disgenezis<br />
Protein-Kaloru malnutrisyonu<br />
Wiskatt-Aldrich Sendromu Prematüriteye bağlı immün yetmezlik<br />
Ataksi telenfektazi<br />
EBV’ye bağlı immün defisit<br />
ID:
194<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
KLASİK YOL, ALTERNATİF YOL VE TERMİNAL DÖNEM<br />
KOMPLEMAN KOMPONENTLERİNİN YETMEZLİKLERİ<br />
Kompleman proteini Kompleman aktivasyon anomalisi Hastalık ve patoloji<br />
KLASİK YOL<br />
Clq Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik Lupus Eritematozus<br />
Glomerulonefrit<br />
Clr Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik Lupus Eritematozus<br />
C ls Glomerulonefrit<br />
Cl4 Piyojenik infeksiyonlar<br />
C2 Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik lupus eritematozus<br />
Glomerülonefrit<br />
Pyojenik infeksiyonlar<br />
Vaskulit<br />
C3 Defektif klasik/alternatif yol aktivasyonu Piyojenik infeksiyonlar<br />
Glomerulonefrit<br />
ALTERNATİF YOL<br />
Properdin, Faktör D Defektif alternatif yol aktivasyonu Piyojenik infeksiyonlar<br />
TERMİNAL KOMPONENTLER<br />
C5, C6, C9 Defektif MHK oluşumu Yaygın Neisseria infeksiyonları<br />
BAKTERİYEMİ VE SEPSİS<br />
BAKTERİYEMİ<br />
Bakteriyemi, kanda pozitif kan kültürüyle gösterilen canlı bakteri<br />
bulunmasıdır. Bakteriyemi, başka bir bölgedeki infeksiyona bağlı sekonder<br />
gelişebileceği gibi, herhangi bir bölgedeki infeksiyonla ilişkili olmaksızın primer<br />
de saptanabilir.<br />
Primer kan infeksiyonu tanısı koymadan önce aşağıdaki kriterlerden en az<br />
biri karşılanmalıdır:<br />
1. Kan kültüründen izole edilen patojen, başka bir bölgedeki infeksiyonla<br />
ilişkili olmamalıdır.<br />
2. İzole edilen organizmanın deriden kontamine olma olasılığı varsa, hastanın<br />
ateşi (>38şC), titremesi veya hipotansiyonu olması ve şu kriterlerden birinin<br />
karşılanması gereklidir:<br />
(a) organizma ayrı zamanlarda alınan iki kan kültüründe üremelidir;<br />
(b) yaygın deri kontaminasyonu yapan organizma, intravasküler<br />
katateri bulunan bir hastadan bir kez izole edilmelidir. Sıklıkla<br />
deri kontaminasyonu yapan şüpheli organizmalar arasında<br />
koagulaz negatif stafilokoklar, difteroidler, Bacillus türleri ve<br />
Propionibacterium türleri yeralır.<br />
3. Kanda antijen testi pozitif ve sorumlu organizma başka bir bölgedeki<br />
infeksiyonla ilişkili değil.<br />
ID:
195<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
4. 12 aydan küçük bebeklerde yukarıdaki kriterlerden biriyle şunlardan birinin<br />
olması: ateş (>38şC), hipotermi (
196<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
SEPSİS<br />
İnfeksiyona karşı aşırı sistemik enflamatuar cevaptır.<br />
Septik şok, yeterli sıvı replasmanına rağmen hipotansiyonla (sistolik kan<br />
basıncının 90 mmHg’den düşük olması veya bazal seviyeden 40 mmHg’den<br />
fazla düşme) seyreden sepsistir.<br />
Bakteri ya da endotoksinin dolaşıma girmesiyle sitokin (tümör nekroz faktörü [TNF]<br />
ve interlökin-1 [IL-1]) sentezi başlar. Ateş, 30-90 dakika sonra ortaya çıkar. Bu<br />
nedenle kan kültürleri ateş zirveye çıkmadan alınmalıdır.<br />
Sepsis riskini arttıran konakçıya ait faktörler şunlardır:<br />
-Çok ileri ya da çok küçük yaş<br />
-Altta yatan çok sayıda ya da ağır hastalık bulunması<br />
-Malnutrisyon<br />
-Deri bütünlüğünün bozulması (örn. yanık)<br />
-İmmün yetmezlik, özellikle nötropeni<br />
Klinik Bulgularda Deride; İntravenöz damar yollarına bağlı flebit görülebilir.<br />
Meningokoksemide maküler, peteşiyal, purpurik veya ekimotik lezyonlar<br />
görülebilir. Yaygın gonokokal infeksiyonda parmak ve parmak uçları gibi distal<br />
ekstremitelerde peteşi, purpura, hemorajik ya da papüler lezyonlar görülebilir.<br />
Stafilokokal bakteriyemi, meningokoksemiye benzer deri döküntüleri yapabilir.<br />
Pseudomonas bakteriyemisinde, eritemli ve endüre bir alanla çevrili merkezi<br />
ülserasyondan oluşan ektima gangrenosum görülebilir. Aeromonas hydrophiliada<br />
da benzer lezyonlar izlenebilir. Kandidemilerde deriden kabarık, ayrı ayrı pembekırmızı<br />
deri nodülleri izlenebilir. Punch biyopsisinde etken görülebilir. Bakteriyel<br />
endokarditte hastaların %30’undan azında splinter hemorajiler ve osler nodülleri<br />
görülebilir. İmmün yetmezlikli, yara infeksiyonu olan ya da hemolizle seyreden<br />
klostridyal sepsis vakalarında sarılık ortaya çıkabilir.<br />
Kötü kokulu yara ve eksudasyon, anaerobik infeksiyonları düşündürür. Subkutan<br />
dokuda ve kasta gaz görülmesi Clostridium perfringens’e bağlı myonekrozun geç<br />
bir bulgusudur. Klebsiella, E.coli, anaerobik streptokoklar ve bakteroides türleri<br />
de yumuşak dokuda gaz birikimine neden olabilirler.<br />
Sepsis tedavisinde ilk olarak; Hastanın vital bulguları monitorize edilmelidir. Şok<br />
mevcutsa öncelikle tedavi edilmelidir. Destekleyici tedaviyle hipoksi, hipotansiyon<br />
ve doku oksijenizasyonundaki bozulma düzeltilmeye çalışılır.<br />
Volüm replasmanı tedavinin temellerindendir. Kolloid ya da kristalloid<br />
solüsyonlar kullanılabilir. Septik şok tedavisinde kolloid solüsyonların kristalloidlere<br />
göre daha üstün olduğu gösterilmiştir.<br />
Oksijen desteği ve gerektiğinde asiste ventilasyonla doku oksijenizasyonu<br />
arttırılır ve asidoz düzeltilebilir. pH 7.0-7.1’e kadar düşmüşse bikarbonat<br />
desteği yapılabilir.<br />
Kültür sonuçları çıkıncaya kadar erken başlanan antibiyotik tedavisi<br />
mortaliteyi azaltır. IV bakterisidal ajanlar tercih edilmelidir. Sinerjistik etkileri<br />
olan antibiyotikler kombinasyon halinde kullanılabilir. Özellikle P. aeruginosa<br />
ve enterokokal bakteriyemi mevcutsa ya da muhtemelse kombinasyon ilaçların<br />
önemi artmaktadır.
197<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Gram negatif bakterilerin etken olduğu düşünülüyorsa, farklı gruplardan<br />
iki antibiyotik (genellikle bir beta laktam ve bir aminoglikozit) kombinasyonu<br />
önerilir. Bu ikili kombinasyonun üçüncü kuşak bir sefalosporin ya da<br />
karbapenemle monoterapiye üstünlüğü gösterilememiştir. Metisiline rezistan<br />
stafilokoklar ve nasokomiyal gram negatif basillerle oluşan sepsiste vankomisin<br />
ve bir aminoglikozit kombinasyonu (± piperasilin) kullanılabilir. Pseudomonas<br />
aeruginosa bakteriemisinde tam doz aminoglikozit ve bir antipseudomonal<br />
penisilin kullanılabilir.<br />
DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARI<br />
Sellülit, hospitalizasyon nedeni olan başlıca deri ve yumuşak doku<br />
infeksiyonudur. Diğer pyodermalar arasında impetigo, follikülit, fronkül ve karbonkül<br />
vardır. Bu pyodermalar çoğunlukla Staphylococcus aureus tarafından oluşturulur ve<br />
lokal tedavilere cevap verebilir.<br />
İMPETİGO<br />
İmpetigo, yüz ve ekstremite gibi açık bölgelerde görülen yüzeyel vezikülopüstüler<br />
deri infeksiyonudur. Grup A streptokoklar ve S. aureus tarafından oluşturulur.<br />
İmpetigo tedavisinde ilk tercih penisilin olmasına karşın S. aureus suşlarının hemen<br />
tamamı beta-laktamaz ürettiğinden eritromisin, sefaleksin, dikloksasilin ve topikal<br />
mupirosin kullanılabilir.Tedavide ilk seçenek genellikle günde dört doz eritromisin<br />
ya da günde üç kez topikal mupirosin’dir.<br />
FOLLİKÜLİT<br />
Follikülit, kıl folliküllerinin lokal infeksiyonudur. Normal insanlarda mikrobik<br />
bir infeksiyon iken, HIV hastalarında eosinofilik perifolliküler infiltrasyon söz<br />
konusudur.<br />
En sık görülen patojenler S. aureus, P. aeruginosa ve kandida türleridir.<br />
Burunda S. aureus taşıyıcılığı, Pseudomonas aeruginosa ile kontamine yüzme<br />
havuzlarında bulunma ve antibiyotik ve kortikosteroid kullanımı (kandida folliküliti)<br />
risk faktörleri arasındadır.<br />
Sistemik tedavi yararlı değildir. S. aureus taşıyıcılarında her ay 5 gün süreyle günde<br />
2 kez ön burun açıklıklarına mupirosin pomad uygulanması follikülit ve fronküloz<br />
oluşumunu azaltmaktadır.<br />
FRONKÜLOZ VE KARBONKÜL<br />
Genellikle folliküliti takiben bir saç follikülünü tutan inflamatuar bir nodüldür.<br />
Karbonkül subkutan dokuda bir veya birden çok apse topluluğudur. Her iki<br />
durumdada en sık etken S. aureus’tur. Deri, yüz, aksilla ve gluteal bölge gibi<br />
sürtünme ve terlemeye maruz kalan alanlarda görülür. Şişmanlık, kortikosteroid<br />
tedavisi öyküsü, nötrofil fonksiyon bozukluğu predispozan faktörlerdir. Aile içinde<br />
ya da okullarda fronküloz salgınları tanımlanmıştır.
198<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Antibiyotik tedavisi, S. aureus’a yönelik olmalıdır. Altı saatte bir kullanılan<br />
dikloksasilin ilk tercih olabilir. Penisiline allerjik hastalarda sefaleksin veya<br />
klindamisin kullanılabilir.<br />
NEKROTİZAN DERİ VE FASCİA ENFEKSİYONLARI<br />
Deri ve fascianın nekrotizan infeksiyonları, fulminan doku hasarı ve sistemik toksisite<br />
ile birlikte yüksek mortaliteye yol açar.<br />
NEKROTİZAN SELLÜLİT<br />
Klostridya sellüliti<br />
Klostridya harici anaerobik sellülit, Meleney sinerjistik gangreni ve<br />
sinerjistik nekrotizan sellülit gibi değişik tipleri vardır.<br />
Klostridya sellüliti, çoğunlukla Clostridium perfiringes’e bağlı gelişir. Sıklıkla<br />
öncesinde bir travma ya da cerrahi girişim vardır. Fasya ve derin kaslar<br />
tutulmazken, hemen her zaman deride gaz bulunur. Myonekroza göre daha<br />
az sistemik toksisiteye neden olmasına karşın cerrahi debridman gerektirir.<br />
Klostridya harici anaerobik sellülit<br />
Mikst anaerobik ve aerobik organizmaların neden olduğu dokuda gaz oluşumu<br />
izlenen bir sellülit tipidir. Hastalar genellikle diabetiktir. Infeksiyon pis kokulu<br />
olup, cerrahi ekplorasyon ile myonekroz ve nekrotizan fasciit’ten ayrılır.<br />
MELNE SİNERJİSTİK GANGRENİ<br />
Postoperatif hastalarda görülen ender bir infeksiyondur. Yüzeyel fasciada yavaş<br />
yavaş genişleyen bir ülserasyon şeklinde görülür. Staphylococcus aureus ve<br />
mikroaerofilik streptokokların sinerjistik etkileşimi ile oluşur. Cerrahi debridman<br />
ve antibiyotik tedavisi yapılır.<br />
SİNERJİSTİK NEKROTİZAN SELLÜLİT<br />
Nekrotizan fasciit tip 1’in, deri, kas, yağ ve fasiayı tutan bir varyantıdır. Bacaklarda<br />
ve perinede görülebilir. Diabet bilinen bir risk faktörüdür.<br />
NEKROTİZAN FASCİİT<br />
Nekrotizan fasciit, subkutan dokunun derin yerleşimli bir infeksiyonudur. Fascia<br />
ve yağ dokusunda ilerleyici hasara yol açar ancak deri korunur.<br />
İki klinik tipi mevcuttur:<br />
Tip I, aerobik ve anaerobik organizmaların birlikte oluşturduğu, genellikle<br />
cerrahi işlemlerden sonra görülen mikst bir infeksiyondur. Diabet ve<br />
periferik vasküler hastalık bilinen risk faktörleridir.<br />
Tip II ise grup A streptokoklar (Streptococcus pyogenes) tarafından oluşturulur.<br />
Her yaş grubunda ve altta yatan bir hastalığı olmayan kişilerde de görülebilir.<br />
Künt travma, varisella aşısı, intravenöz ilaç bağımlılığı, laserasyonlar,<br />
cerrahi girişimler, doğum ve hasta kişiyle temas risk faktörleridir.
199<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Ludwig anjini: Yüz ve boyundaki fascia aralıklarının bakteriyel invazyonu ve<br />
nekrotizan fasciitidir. Çoğu vakada dental girişim söz konusudur. Miskt aerobik<br />
ve anaerobik bir infeksiyondur. Yüz ve mediastene yayılabilir (TUS).<br />
Fournier gangreni: Perineal bölgede, gastrointestinal ya da üretral mukozanın<br />
delici yaralanmaları sonrası oluşan agresif seyirli bir infeksiyondur. Ani ve şiddetli<br />
bir ağrı ile başlayıp, ön karın duvarı, gluteal kaslar, skrotum ve penise hızla yayılım<br />
görülebilir.<br />
Nekrotizan deri ve fascia infeksiyonlarının tedavisinde; erken ve agresif cerrahi<br />
ile nekrotik dokunun debridmanı, antibiyotik tedavisi ve destekleyici önlemler<br />
başlanır.<br />
Servikal nekrotizan fasciit ve Ludwig anjini fusobakteri ve streptokoklar<br />
tarafından oluşturulur (TUS) . Bu infeksiyonlarda penisilin veya klindamisin<br />
kullanılabilir. Şok mevcutsa destekleyici tedavi yapılır. İntravenöz immunoglobulin<br />
tedavisiyle streptokokal toksinler ve bazı klostridyal toksinler bloke edilebilir.<br />
KEMİK VE EKLEM HASTALIKLARI<br />
Kemik (osteomyelit) ile eklemlerin (septik artrit) infeksiyonları genellikle bakteriyel<br />
patojenlere bağlıdır ve selülitlerden, travmadan, inflamatuvar reaksiyonlardan ve<br />
malign hastalıklardan ayırt edilmelidir.<br />
OSTEOMYELİT<br />
Staphylococcus aureus infeksiyonların çoğunda sorumlu etkendir. H.<br />
influenzae tip b, grup B (yenidoğanda) ya da diğer streptokoklar, anaerobik<br />
mikroorganizmalar, gram negatif enterik bakteriler ve M. tuberculosis de<br />
osteomyelite yol açar. Hastada osteomyelite zemin hazırlayan diğer etkenler;<br />
fronkül, su çiçeğinin infekte lezyonları, infekte yanıklar, uzamış intravenöz ya da<br />
santral parenteral beslenme, intravenöz ilaç kullanımı ve travmadır.<br />
Orak hücreli anemi ve diğer hemoglobinopatiler Salmonella ya da<br />
Staphylococcus suşları ya da daha nadir S. pneumoniae ile osteomiyelite<br />
yol açarlar.<br />
Köpek ya da kedi ısırığına ikincil osteomyelitler pasteurella multocida ile<br />
oluşabilir. Pseudomonas osteomyeliti sıklıkla ayağın delici yaralarından<br />
sonra (ince tabanlı lastik ayakkabı giyenlerde) ya da intravenöz ilaç<br />
bağımlılığında oluşur.<br />
Orak hücreli anemisi olan hastalarda, Salmonella ve S.aureus olasılığı<br />
mutlaka düşünülmelidir (sefotaksim, seftriakson). Yara kontaminasyonu ya da<br />
intravenöz ilaç bağımlılığı öyküsü olanlarda gram negatif organizmalar bulunabilir.<br />
Küçük çocuklarda H.influenzadan şüphelenilmelidir ve seftriakson, sefotaksim, ya<br />
da ampisilin/sulbactam tedavisi gerekir. Bağışıklığı kırılmış olan hastalarda ya da<br />
uzun süre parenteral beslenme uygulananlar da Candida, Aspergillus ve Rhizopus<br />
potansiyel patojenler olup uygun antifungal tedavi gerektirirler (amfotericin B).<br />
Standart tedavide antibiyotik parenteral olarak 4-6 hafta ya da daha<br />
uzun süre verilmelidir.
200<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
SEPTİK ARTRİT<br />
Septik ya da süpüratif artrit eklem aralığının ciddi bir infeksiyonudur; en<br />
sık yaşamın ilk iki yılında ve adölesan döneminde görülür.<br />
Staphylococus aureus en sık görülen etkendir, ancak 2-4 yaşlar arasında<br />
en sık karşılaşılan etken H. influenzae tip b’dir ve bunu stafilokok,<br />
streptokok, pnömokok ve meningokok izler. Eklem efüzyonu H.influenzae<br />
tip b infeksiyonu olan ya da meningokok sepsisi ve menenjiti bulunan hastalarda<br />
gelişebilir. Yaygın gonokoksik infeksiyonla beraber olan gonokoksik artrit<br />
adölesan dönemdeki poliartritin ya da monoartriküler artritin en sık<br />
nedenidir. Endemik bölgelerde Lyme artriti de düşünülmelidir.<br />
Eklem sıvısının gram boyamasına göre yenidoğanda ampirik olarak<br />
stafilokoklara, grup B streptokoklara ve aerobik Gram negatif çomaklara<br />
karşı aktivitesi olan sefalosporinler (ceftriakson ya da cefotaksim)<br />
kullanılabilir. Kültür sonuçları öğrenilene kadar 3 ay 4 yaş arası çocuklara<br />
S.aureus ve H.influenza tip b’ye karşı etkili olan antibiyotikler verilmelidir. Bunlar<br />
seftriakson ya da ampisilin/sulbaktam olabilir. S.aureus için intravenöz metisilin<br />
(nafsilin, oksasilin) bir seçenektir. Metisilin dirençli organizmalar vankomisin ile<br />
tedavi edilir. Penisilin’e dirençli çok sayıda suş olduğu için gonokoksik artritte<br />
seftriakson seçilir.<br />
SANTRAL SİNİR SİSTEMİ İNFEKSİYONLARI<br />
YENİDOĞAN DÖNEMİ SONRASI AKUT BAKTERİYEL MENENJİT<br />
Menenjit, leptomenikslerin inflamasyonudur. Bakteri, virus ya da nadiren<br />
mantar ile oluşmasına karşın, bakteriyel menenjit çocuklarda septiseminin<br />
sık görülen bir komplikasyonudur ve acil tedavi gerektirir.<br />
İki ay ile 12 yaş arasındaki çocuklarda bakteriyel menenjit etkeni sıklıkla<br />
S.pneumonia ya da N.meningitidis ve H.influenza tip b olmaktadır.<br />
H.influenza ile infeksiyon her yaşta olabilir, ama 4 yaş öncesinde daha<br />
sıktır.<br />
Beş yaşın üzerinde menenjite genellikle S.pneumonia ya da N.meningitidis<br />
neden olmaktadır. Ventriküler-peritoneal şantla ilişkili olan menenjit genellikle<br />
S.epidermidis ya da korinebakteri ile olur. Açık nöral tüp defektli hastalarda<br />
S. aureus ya da enterik bakteriler sık görülür. T hücre defekti olan bağışıklığı<br />
baskılanmış hastalarda kriptokoksik ve L. monocytogenes menenjitine yatkınlık<br />
vardır. Sinüs kırığına bağlı BOS sızıntısı olan hastalarda pnömokok menenjiti sıklıkla<br />
gelişirken delici kafa travması ya da bir nöroşirurji işlemi geçirenlerde sıklıkla<br />
stafilokoksik menenjit gelişir.<br />
Orak hücreli anemisi olan ya da dalağı olmayan çocuklarda S. pneumonia<br />
menenjiti insidansı yüksektir. Antimikrobiyal korunma uygulanmayan orak hücreli<br />
anemi bulunan hastaların yaklaşık 1:24 kadarında 4 yaşından önce pnömokok<br />
menenjiti gelişir. Kompleman eksikliği bazı çocuklarda Neisseria sepsisine<br />
ve menenjite eğilimi arttırır.
201<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Artmış BOS proteini bu inflamatuvar yanıta bağlıyken, azalmış BOS glukozu<br />
kan beyin bariyerindeki değişikliklere ve santral sinir sistemindeki artmış<br />
glukoz kullanımına bağlıdır.<br />
Bakteriyel menenjitin belirtileri, günlerdir süren bir üst solunum yolu infeksiyonu<br />
semptomlarını takiben çıkabilir. Hızlı başlangıç (
202<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
Çeşitli viruslara karşı postinfeksiyöz reaksiyonlar kadar, mikoplazma, klamidya,<br />
çeşitli mantar, protozoa ve diğer parazitler de akut aseptik menenjite sebep olurlar.<br />
Özellikle ekovirus ya da koksakivirus olduğunda infeksiyon öncesi ya da eş zamanlı<br />
ekzantemler ortaya çıkabilir. Kabakulakta parotitis ya da orşit; CMV, HIV, EBV<br />
infeksiyonlarında lenfadenopati ya da hepatosplenomegali ve görülmüştür.<br />
Hastalık menenjiyal ya da ensefalitik şekilde kendini gösterebilir ama ensefalitik<br />
türde olan çocuklarda başağrısı, konfüzyon, bilinç değişikliği ve nöbetlerin insidansı<br />
daha fazladır. BOS mikrolitrede birkaç taneden birkaç bine kadar hücre içerir.<br />
Hastalığın erken döneminde polimorfonükleer hücre, ilerledikçe ise lenfosit ya<br />
da mononükleer hücre egemenliği gelişir. Labaratuvar boyamada hiç organizma<br />
görülmez ve protein seviyesi, normal ile hafif yüksek arasındadır. Çoğu viral<br />
infeksiyonlarda BOS’da glukoz konsantrasyonu normaldir.<br />
Aseptik viral menenjit genellikle benign kendiliğinden düzelen bir hastalıktır. Küçük<br />
bebeklerde ya da bakteriyel menenjit olasılığına karşı akut hastalanan çocuklarda<br />
hospitalizasyon gerekir. Herpes simpleksle oluşan aseptik menenjit dışında viral<br />
menenjitte tedavi destekleyicidir. Herpes simpleksden ya da komplike herpes<br />
zosterden kaynaklanan meningoensefalit asiklover ile tedavi edilmelidir. Lyme<br />
hastalığı yüksek doz parenteral seftriakson ile tedavi edilmelidir.<br />
ENSEFALİT<br />
Ensefalit, beyin parankiminin genellikle akut gelişen, ancak postinfeksiyöz<br />
ensefalomiyelit, kronik dejeneratif hastalık ya da yavaş virus infeksiyonu<br />
şeklinde de olabilen inflamatuar bir sürecidir.<br />
Ensefalit genellikle beynin viruslarla doğrudan, hematojen ya da sinirsel (periferik<br />
ya da kraniyal) yolla infeksiyonu sonucu meydana gelir. Ensefalitin nedenleri<br />
arasında varisella, kabakulak, kızamık, HBV, kızamıkçık, lenfositik<br />
koryomenenjit ,influenza, parainfluenza, adenovirus ve respiratuvar<br />
sinsityal virus yer alır. Sporadik ensefalitin en sık nedeni olan herpes<br />
simpleks virus, yenidoğanlarda da sık bir ensefalit etkenidir. (HSV tip II<br />
> I). Serebellar ataksi sıklıkla su çiçeği virusuna bağlıdır. Postinfeksiyöz allerjik<br />
demiyelinizan ensefalit ya aşılamayı ya da bir virus infeksiyonunu izler ve otoimmun<br />
bir süreçtir. Yavaş viral hastalıklar infeksiyondan aylar-yıllar sonra, bunama, bilişsel<br />
zayıflama, kişilik değişiklikleri ile ortaya çıkar; HIV, kızamık ya da kızamık aşısı ile<br />
ilgili (subakut sklerozan panensefalit), HSV (Mollaret menenjiti) ve JC papovavirus<br />
(progresif multifokal lökoensefalopati) gibi etkenler sorumludur. Yavaş SSS<br />
infeksiyonu kuru ya da Creutsfeldt-Jakob hastalıklarında bulunan küçük proteinimsi<br />
taneciklere (prionlar) bağlı olabilir. Yavaş viral ya da prion hastalıkları ilerleyici ve<br />
ölümcüldür. Yalnız HIV ensefalopatisi tedavi edilebilir. Virus ensefalitlerinde BOS<br />
incelemesi nadiren normal bulgular verebilir. Bulgular sıklıkla aseptik menenjit<br />
bulguları gibidir. HSV’de eritrositlerde artış görülürken proteinde olağanüstü artış ve<br />
glukozda azalma tüberküloz ya da kriptokok infeksiyonlarını düşündürür. Ensefalitli<br />
çocukların çoğu major sekel olmadan düzelirler. HSV, kuduz ya da Mycoplasma<br />
pneumonia’nın neden olduğu hastalıklar daha kötü bir prognoz gösterirler. Ensefalit<br />
küçük çocuklarda (
203<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
ÜST SOLUNUM YOLU İNFEKSİYONLARI<br />
KULAK İNFEKSİYONLARI<br />
OTİTİS EKSTERNA (YÜZÜCÜ KULAĞI)<br />
Dış kulak yolunun akut infeksiyondur. Travma ya da uzun süren nemli ortam<br />
infeksiyona zemin hazırlar. Pseudomonas aeruginosa önde gelen etkendir<br />
ve bunu S.aureus ile diğer deri florası üyeleri izler.<br />
OTİTİS MEDİA<br />
Orta kulak kavitesinin süpüratif bir infeksiyonudur ve en çok 6 ay ile 2 yaş arasındaki<br />
sağlıklı çocuk grubunda olmak üzere, yarık damak ve Down sendromu gibi yüksek<br />
riskli çocuklarda görülür.<br />
Pnömokoklar, tiplendirilemeyen H.influenza (%10 kadarı tip b),<br />
Moraxella catarrhalis ve A grubu streptokoklar sık karşılaşılan bakteriyel<br />
patojenlerdir. Çocukluk çağında en sık etken streptokokus pnömoniadır.<br />
NAZOFARENJİT<br />
Burun Akıntısı (Rinore)<br />
İnfeksiyöz, allerjik ya da mekanik olayların ortak bir bulgusudur.<br />
İnfeksiyöz rinit polimorfonükleer lökösitleri içeren mukopürülan<br />
akıntı ile beraberdir ve rhinoviruslardan (en sık) ya da RSV gibi<br />
diğer viruslardan kaynaklanır. Subfebril ateş, burun çekme ve aksırma<br />
görülebilir.<br />
SİNÜZİT<br />
Mukosiliyer akımın engellenmesi (viral riniti gösterebilir) bakteriyel çoğalmaya zemin<br />
hazırlar. Akut sinüzite yol açan bakteriler, pnömokoklar, tiplendirilemeyen<br />
H.influenza, M.catarrhalis, anaerobik bakteriler, seyrek olarak da<br />
streptekoklar ve stafilokoklardır. Nazokomiyal sinüzite klebsiella ya da<br />
pseudomonas neden olabilir. Nötropenik, bağışıklığı baskılanmış hastalarda<br />
sinüzit, aspergillus ya da zygomycet’lerin infeksiyonlarının bir sonucu olarak<br />
gelişebilir. Sorumlu olan bakteriyi saptamak için nazal mukozadan alınan kültürler<br />
yararlı olmaz.<br />
Amoksisilin-klavulanikasit, trimetoprim-sulfametaksazol ve sefaklor<br />
genellikle akut sinüzitin oral tedavisinde etkilidirler.
204<br />
<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />
FARENJİT YA DA FARENGOTONSİLLİT<br />
Bu hastalık öksürük, disfaji, boğazda rahatsızlık ve ateş şeklinde bulgu verir. Bu<br />
pediatrik infeksiyonların en sık görülenlerinden biridir. İnflamasyonun farenksle<br />
ilişkili görülmesi pek olağan değildir, ancak tonsillerin daha belirgin katılımı halinde<br />
tonsillit terimi kullanılır.<br />
İki yaşın altındaki çocuklarda farenjitin nedeni sıklıkla viraldir. Grup A<br />
streptokoklar 5 yaş üzerinde daha sık görülür ve Mikoplazma, gonokoklar,<br />
Arcanobacterium haemolyticum adolesan dönemde daha sıktır. Viral<br />
patojenler arasında rhinovirüs, coronavirus, adenovirus, enteroviruslar,<br />
EBV, CMV ve HSV sayılabilirken; bakteriyel etkenler arasında en baskın<br />
olanı hastaların sadece %10 ile %20’sinden elde edilebilen A grubu<br />
streptokoklardır. Daha az görülen nedenler arasında C ya da G grubu<br />
streptokoklar, Corynebacterium diphteria, tularemi, toksoplazmozis ve gonore<br />
yer alır.<br />
Boğaz muayenesinde eritem, eksüda, damakta peteşiler, büyümüş tonsiller ve bazen<br />
anterior servikal lenfadenopati görülür. Bu görünüme bakarak viral patojenler ile<br />
bakteriyel patojenleri birbirinden ayırmaya olanak yoktur. Ancak yine deziküller ve<br />
ülserasyon, HSV ile coxsackie virusları (herpangina); eşlik eden konjonktivit adeno<br />
virusu; kardit ya da nöropati ile ya da tek başına olan gri-beyaz psödomembran<br />
ile birlikte belirgin servikal şişliğin varlığı (boğa boynu) difteri etkenini ve maküler<br />
döküntünün varlığı A grubu beta hemolitik streptokok (kızıl) ya da daha az sıklıkta<br />
A. haemolyticum patojenlerini düşündürebilir.