17.12.2012 Views

1 MİKROBİYOLOJİ - DrTus

1 MİKROBİYOLOJİ - DrTus

1 MİKROBİYOLOJİ - DrTus

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

1<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>


2<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>


ÖNSÖZ<br />

3<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tıpta Uzmanlık Sınavı’na hazırlık uzun ve zahmetli bir<br />

yoldur. Kaynak seçimi ise kişiye, sınava kadar kalan süreye<br />

ve hedeflenen puana göre değişiklik göstermektedir.<br />

Bu seri “az zahmetli olan” ve “kısa kaynaklardan çalışmak<br />

zorunda olan” kişiler için hazırlanmış ideal bir seridir.<br />

Bu kadar küçük hacim başarı için yeterlimidir?<br />

Daha hacimli kitaplara göre yeterli olmadığı açıktır ama<br />

ŞUNU KESİNLİKLE SÖYLEYEBİLİRİZ ki bu kadar kısa metinle<br />

en fazla sayıda soru yakalayan bir seri oluşturduk.<br />

Çünkü; bu serinin içeriği TUSDATA TUS HAZIRLIK<br />

MERKEZLERİ’nin son 2-3 yıldır yaptığı çok özel TUS<br />

KAMPLARI’nda anlatılan en özet ve en güncel metinlerden<br />

oluşmaktadır.<br />

Biz içeriğe güveniyoruz.<br />

Umarız yararlı olur ve başarınıza katkıda bulunuruz.<br />

Seri Editörleri


4<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İÇİNDEKİLER<br />

1. GENEL <strong>MİKROBİYOLOJİ</strong> VE BAKTERİYOLOJİYE GİRİŞ ......... 5<br />

2. VİROLOJİ ........................................................................... 82<br />

3. MİKOLOJİ......................................................................... 127<br />

4. PARAZİTOLOJİ.................................................................. 141<br />

5. İMMÜNOLOJİYE GİRİŞ VE BAĞIŞIKLIK ............................ 164<br />

6. ÜST SOLUNUM YOLU İNFEKSİYONLARI ........................... 203


GENEL <strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>YE VE<br />

BAKTERİYOLOJİYE GİRİŞ<br />

MİKROBİK DÜNYA<br />

ÖKARYOTLAR ( > 2 mikrometre ) :<br />

a) Algler<br />

b) Protozoonlar<br />

c) Mantarlar<br />

5<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

PROKARYOTLAR ( 0.2 – 5 mikrometre) :<br />

a) Arkebakteriler<br />

b) Siyanobakteriler (mavi-yeşil algler)<br />

c) Bakteriler<br />

Viruslar, viroidler ve prionlar ise bir hücre morfolojisine sahip olmayan yapılardır.Virüsler<br />

konak hücreye girerek onun genetik yapısındaymış gibi davranan kendisi için gerekli yapı<br />

taşlarını sentezletip hücreye zarar veren yapılardır. Yaklaşık 200-400 nm boyutlarında<br />

ancak elektron mikroskobu ile görülebilen canlılardır. En temel farklılıkları genetik yapı<br />

olarak ya sadece RNA ya da DNA içermeleridir (TUS).<br />

Viroidler kapsidsiz tek telli RNA viruslarıdır, otonom olarak hücre çekirdeğinde replike<br />

olabilirler ve bitki hastalıklarına yol açarlar. Diðer çýplak RNA’larýn aksine nükleazlara<br />

dirençlidir. Prionlar ise DNA ve RNA içermeyen protein yapılı etkenlerdir. İnsan<br />

(Kuru, Creutzfeld-Jacop,fatal familyal insomnia, Gertzman-Strausller sendromu) ve<br />

hayvanlarda (Scrapie, deli dana hastalığı,...vb) beyin hasarıyla karakterize klinik<br />

tablolar oluştururlar. Prionlar ısı ve dezenfektanlara çok dirençli, immun yanıt ve antikor<br />

oluşturmayan protein yapılardır (TUS). Nöronlarda vakuolizasyon ve amiloid plak birikimi<br />

ile karakterize süngerimsi (spongioform) ansefalopati tipik lezyondur(TUS). PrP protein<br />

yapısının önemli birimi ve infektiviteden sorumlu olduğu düşünülmektedir.<br />

Kısaca bakteriler (prokaryotlar) ökaryot mikroorganizmalardan boyutlarının daha küçük<br />

olması, stoplazmasında organeller içermemesi ve asıl önemlisi nükleer membranının<br />

bulunmaması ile ayrılırlar(TUS). Bazı özel durumları da burada hatırlamak faydalı<br />

olacaktır.<br />

SPİROKETLER<br />

Burgumsu , özel yapılara sahip bakterilerdir. Periplazma kamçıları ve dingil<br />

telleri yapıları ile özel bir hareket yeteneğine sahiptir. İnsanda hastalık yapanları<br />

Treponema, Borrelia, Leptospira cinslerinde bulunur. Bakteriler arasında DNA<br />

genelde sirküler bir özellik gösterirken Borrelia burgdorferi lineer (DOĞRUSAL)<br />

bir DNA dizisine sahiptir. Spiroketler ince yapıları nedeniyle ancak karanlık alan<br />

mikroskoplarında gözlenebilirler.


6<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

TIBBİ ÖNEM TAŞIYAN MİKROORGANİZMALARIN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Özellikler Viruslar Bakteriler Mantarlar<br />

Hücre - Var Var Var<br />

Ortalama ölçüler<br />

(um)<br />

Protozoonlar<br />

0.02-0.2 1-5 3-10 15-25 Protozoon<br />

Nükleik asit DNA ya da RNA DNA+RNA DNA+RNA RNA+RNA<br />

Çekirdek tipi Yok Prokaryotik Ökaryotik Ökaryotik<br />

Ribozom Yok 70 S 80 S 80 S<br />

Mitokondri Yok Yok Var Var<br />

Dış yüzey yapısı<br />

Protein kapsid ve<br />

lipoprotein zarf<br />

Peptidoglikanlı<br />

sert duvar<br />

Kitinli sert duvar Esnek membran<br />

Hareket Yok Bazılarında var Yok Pekçoğunda var<br />

Çoğalma şekli İkiye bölünmez<br />

RİKETSİALAR<br />

İkiye bölünerek<br />

eşeysiz<br />

Bölünerek, eşeyli<br />

veya eşeysiz<br />

İkiye bölünerek<br />

eşeyli veya eşeysiz<br />

Zorunlu hücreiçi paraziti olan küçük (300-600nm) bakterilerdir. RNA ve DNA<br />

birlikte içermeleri, ikiye bölünerek çoğalmaları ve hücre duvarı yapısına sahip<br />

olmaları nedeniyle viruslardan ayrılırlar. Tifüs etkeni olarak bilinirler ( R prowazekii,<br />

R typhi,...). Coxiella burnetii ( Q fever) , Ehrlichia cinsi bakteriler de bu aile içinde<br />

yer alırlar. Gram yöntemiyle iyi boyanmazlar, Giemsa , Gimenez boyalarıyla<br />

boyanırlar.<br />

KLAMİDYALAR<br />

Küçük (200-1500nm) , zorunlu hücre içi bakterilerdir. Hücre içinde özel bir<br />

büyüme döngüsü oluşturur. Hücre içine giren bulaşıcı yapı (elementer cisim)<br />

fagozom içinde metabolik olarak aktif olan retiküler cisim haline dönüşür.<br />

Retiküler cisimler ikiye bölünerek , içinde çok sayıda elementer cisimler oluşur<br />

ve hücre içinde inklüzyon cisimleri oluşur (Lugol ile boyanabilir). Sonuçta bu yapı<br />

parçalanarak elementer cisimler ortama dağılırlar. Nükleik asit, protein gibi yapıları<br />

sentezleme yetenekleri varken enerji üretimi için konak hücre enzimlerini kullanırlar<br />

(enerji parazitliği). Hücre duvarında peptidoglikan yapı bulunmaz.<br />

MOLLİKÜLİTLER<br />

Mycoplasma ve Ureaplasma cinsi bakteriler kültürleri yapılabilen en<br />

küçük prokaryotlardır (0.12-0.25 mikrometre) . Bu bakteriler sitoplazmik<br />

membranlarında sterol içeren yegane bakteriler olarak özel bir yere<br />

sahiptir. M. pneumoniae (atipik pnömoni) , M. hominis (ürogenital inf) ve U.<br />

urealyticum bu cinslerdeki en önemli patojenlerdir.<br />

ID:


7<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

BAKTERİLERİN YAPISI VE SINIFLANDIRMASI<br />

Bakteriler morfolojik özellikleri, üreme özellikleri, enzimatik aktiviteleri, nükleer<br />

materyal yapısı (Guanin/sitozin oranı) ,... gibi pek çok özellikleriyle sınıflandırılmıştır.<br />

Fakat günümüzde bu sınıflamada genetik bilginin önemi artmıştır.<br />

Günümüzde bu konuda en duyarlı test DNA-rRNA karşılaştırmasıdır. Çünkü rRNA<br />

mutasyondan en az etkilenen genetik materyaldir. Bu yöntemlerin kullanılmasıyla<br />

pek çok yeni tür ve cins ayrılmıştır. Bu amaçla araştırılan 16 s RNA , r RNA 30 S alt<br />

ünitesinde yer alan bir dizidir.<br />

Hücre duvarı<br />

Peptidoglikan<br />

BAKTERİLERİN YAPISI<br />

Yapı Kimyasal kompozisyon Fonksiyon<br />

Gram (+) bakterilerin<br />

yüzey lifleri<br />

Gram (-) bakterilerin<br />

dış membranları<br />

Sitoplazmik membran<br />

Ribozom<br />

Belkemiği şekerdir, yan<br />

zincir olan peptid çapraz<br />

bağlanmıştır<br />

Teichoic asit<br />

Esansiyel komponentler<br />

Sert yapı sağlar. Osmotik basınca karşı<br />

korur, penisilin ve sefalosporinlerin etki<br />

alanıdır. Lizozimle yıkılır.<br />

Majör yüzey antijenidir. Fakat laboratuar<br />

tanıda nadir kullanılır. Faj reseptörü<br />

Lipid A Endotoxinin toxic komponentidir.<br />

Po lisakkarit<br />

Lipoprotein, sterol içermez<br />

RNA, 50S ve 30S subunitelerindeki<br />

protein<br />

Nükleosid DNA Genetik materyal<br />

Mezozom<br />

Periplazmik aralık<br />

Plasma membranının<br />

invajinasyonu<br />

Dış membran ve plazma<br />

membranı arasında yer alır<br />

Nonesansiyel komponentler<br />

Majör yüzey antijenidir. Laboratuar tanıda<br />

sıklıkla kullanılır.<br />

Oksidatif ve transport enzimlerinin bulunduğu<br />

bölge<br />

Protein sentezi; aminoglikozid tetrasiklin,<br />

eritromisin, kloramfenikolün etki alanıdır.<br />

Hücre yapılarına ve sekresyona katılır<br />

Bazı hidrolitik enzimler ve Beta laktamaz<br />

içerir<br />

Kapsül Polisakkarit Fagositoza karşı korur<br />

Pilus ve Fimbria Glikoprotein<br />

Flajel Protein Hareketi sağlar<br />

Spor<br />

Plazmid DNA<br />

Dipikolinik asit, keratin<br />

tabaka<br />

İki tiptir: 1-hücre yüzeyine tutunmayı sağlar.<br />

2-sex pilus konjugasyonda iki bakterinin<br />

tutunmasını sağlar<br />

Dehidratasyon, ısı ve kimyasal maddelere<br />

karşı rezistans sağlar<br />

Toxinler ve antibiyotik rezistansı için bir tür<br />

gen içerir<br />

Granül Glikojen, lipid, polifosfatlar Sitoplazmadaki besin depolarıdır<br />

Glikokalix Polisakkarid Yüzeylere yapışmada görevli<br />

ID:


8<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

MİKROBİK HÜCRE BİLEŞENLERİ<br />

Hücre Tipi<br />

Yapı Bileşim Mantar Gram<br />

Pozitif<br />

Bakteri<br />

Zarf kapsül Polisakkarit<br />

veya polipeptid<br />

Duvar Kitin Poli-N-asetilglukozamin<br />

Peptidoglikan Poli-N-asetilglukozamin-N<br />

asetilmuramik<br />

asit-tetrapeptidi<br />

Periplazmik<br />

aralık<br />

Proteinler ve<br />

oligosakkaritler<br />

Gram<br />

Negatif<br />

Bakteri<br />

Mikoplazmalar<br />

Klamidya<br />

Rickettsia<br />

- + veya - + veya - - - -<br />

+ - - - - -<br />

- + + - - +<br />

- - + - + +<br />

Lipoprotein Lipoprotein - - + - + +<br />

Dış membran Proteinler,<br />

fosfolipidler ve<br />

lipopolisakkarit<br />

Ekler<br />

Pili<br />

- - + - + +<br />

Protein - + veya - + veya - - - -<br />

Flajel Protein - + veya - + veya - - - -<br />

Hücre membranı<br />

Sitoplazma<br />

Organeller<br />

80S<br />

Ribozomlar<br />

70S<br />

Ribozomlar<br />

Genetik meteryal<br />

Nükleus<br />

Proteinler ve<br />

fosfolipidler<br />

Protein, fosfolipidler<br />

ve nükleik<br />

asitler<br />

+<br />

(ve<br />

ergosterol)<br />

+ + + (Sterol) + +<br />

+ - - - - -<br />

Protein ve RNA + - - - - -<br />

Protein ve RNA - + + + + +<br />

Protein, fosfolipidler<br />

ve nükleik<br />

asitler<br />

Nükleoid Protein ve<br />

nükleik asitler<br />

+ - - - - -<br />

- + + + + +<br />

Plazmidler DNA + veya - + veya - + veya - + veya - +<br />

veya -<br />

Spolar<br />

Reprotüktif<br />

Sporlar<br />

Tüm hücre<br />

bileşenleri<br />

Endosporlar Tüm hücre<br />

bileşenleri<br />

+ veya -<br />

+ - - - - -<br />

- + veya - - - - -<br />

ID :06t016


SİTOPLAZMA VE İÇİNDE YER ALAN İNKLÜZYONLAR<br />

9<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sitoplazmada Golgi aygıtı, lizozom, mitokondri bulunmaz. Ribozomlar ise (70 S)<br />

sitoplazmada bulunurlar. Ribozomlarda protein sentezi gerçekleştirilir ve ökaryot<br />

ribozomlarından daha farklı yapısı nedeniyle antibiyotikler (aminoglikozid,<br />

tetrasiklin, makrolid,...) seçici olarak sadece bakteri ribozomlarını etkilemektedir.<br />

Ayrıca sitoplazmada dairesel kendi kendine çoğalabilen DNA dizileri (plazmid) ve<br />

küçük , çoğalmayan fakat diğer DNA dizilerine girebilen diziler (transpozon) de<br />

belirlenebilirler.<br />

NUKLEUS<br />

Nukleus zarı ve çekirdekçik bulunmaz. Sitoplazmanın ortasında stoplazmaya belirli<br />

bölgelerden (mezozom) bağlanan , kıvrımlar halinde sıkıştırılmış olarak bulunan<br />

tek ve kapalı bir zincir halindeki DNA ‘dan ibaret nükleoid bulunmaktadır.<br />

DNA genelde kapalı (sirküler) bir yapıda iken bazı bakterilerde lineer olarak<br />

bulunmaktadır (LYME hastalığı etkeni Borellia burgdorferi lineer DNA taşır) .<br />

SİTOPLAZMİK MEMBRAN<br />

Tüm diğer canlı hücrelerde olduğu gibi iki lipid tabakası içinde (fosfolipid, fosfotidil<br />

kolin, serebrozid, trigliserid) proteinlerden oluşmaktadır. Ökaryot hücrelerden faklı<br />

olarak yapısında sterol bulunmaz (Mycoplasma cinsi hariç).<br />

Sitoplazmik membran görevleri şöyle özetlenebilir:<br />

• Bu bölge selektif geçirgenlik ve maddelerin transportunda kilit görev alır.<br />

Transport işlevinde permeazlar rol alır. Böylece ozmotik basıncı düzenleyerek<br />

hücreyi korur.<br />

• Hücre duvarının protein sentezi için gerekli enzimler hep burada yapılır<br />

(biyosentez)<br />

• Maddeleri parçalayan hidrolitik enzimler (beta laktamaz, Ig A proteaz,...) burada<br />

yapılır. Penisilinaz buna iyi bir örnektir; Gram (+) bakterilerde çevreye , Gram (-)<br />

bakterilerde periplazmik aralığa salınır. Ayrıca ekzotoksinlerin de sentez/salgı<br />

birimidir.<br />

• Pekçok duysal ve kemotaktik protein de sitoplazma zarı ile ilişkilidir.<br />

Kemoreseptörler de sitoplazmik membranda bulunurlar.<br />

• Bakterilerde solunum işlevini gören sitokromlar sitoplazma zarında<br />

bulunurlar ve bu özelliği ile sitoplazma zarı ökaryotların mitokondri<br />

işlevini görmektedir denilebilir (TUS).<br />

Mezozomlar ise sitoplazma zarının kıvrımlı girintileridir. Septumda (septal) ya da<br />

başka bir bölgede (lateral) oluşabilirler. Septal mezozom nükleoidin(DNA) tutunma<br />

yeridir (TUS) ve bakterinin bölünmesinde rol oynar. Lateral mezozomlara plazmidler<br />

tutunabilir, spor oluşumunda ve ayrıca sekresyonda rol alırlar. Virulansla ilgileri<br />

yoktur (TUS).<br />

HÜCRE DUVARI<br />

Bakteriyi iç basınca karşı koruyan, şeklini veren , su gibi düşük osmotik ortamlarda<br />

bakteriyi koruyan yapıdır. Gram boyanma özelliği de hücre duvar yapısındaki<br />

farklılıklardan kaynaklanmaktadır.


10<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Uygun olmayan koşullarda , lizozim ile ya da hücre duvarına etkili antibiyotiklerle<br />

karşılaştıklarında bakteriler hücre duvar yapılarını kaybederek hipertonik ortamda<br />

yaşamlarını devam ettirebilirler (TUS). Uygunsuz durum ortadan kalkınca normal<br />

hale dönebilirler . Bu bakteriler üreme ve bölünme yeteneğine sahipse L – formu<br />

bakteriler denir. Gram (-) bakteriler gibi boyanırlar, penisilinlere dirençlidirler,<br />

daha yavaş ürerler ve zar/filtrelerden süzülebilirler (TUS). Bu hale gelen bakteri<br />

Gram (+) duvar yapısındaysa protoplast ,Gram (-) hücre duvar yapısındaysa<br />

sferoplast adı verilir. Sferoplastlarda protoplastlardan farklı olarak dış membran<br />

kalıntıları bulunmaktadır. L-formu ile (özellikle endokarditlerde) kronik infeksiyonlar<br />

ve nüksler olabilir.<br />

Arkebakteriler dışında, hücre duvarı bulunan tüm bakterilerde sağlamlık , direnç<br />

ve şekili sağlayan en önemli hücre duvan tabakası, peptidoglikan (murein)<br />

katmanıdır. Mycoplazmalarda peptidoglikan bulunmaz, arkeabakterilerde<br />

ise farklı bir yapı (psödoglikan, psödomurein) bulunur.<br />

Peptidoglikan yapısının glikan bölümü N-asetil muramik asit ve N-asetil glukozamin<br />

kompleksinden ibarettir. Bu yapılar birbirlerine peptid bağları ile (beta 1-4<br />

glikozid) bağlanmış durumdadırlar(bu bağlar lizozimin hedef bölgesidir). Aradaki<br />

tetrapeptidler arasındaki çapraz bağlar yapının dayanıklılığını sağlar.<br />

İskelet yapı tüm bakterilerde aynıdır fakat tetrapeptid dizileri ile oluşan çapraz bağlar<br />

türden türe değişir. Tetrapeptid zincirde ilk aminoasit L-alanin, ikinci D-glutamik<br />

asittir. Üçüncü aminoasit Gram (-) bakterilerde diaminopimelik asittir.<br />

GR (+) HÜCRE DUVARININ KİMYASAL YAPISI VE FONKSİYONLARI


11<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Gram(+) bakterilerde diaminopimelik asit ya da lizin (nadiren ornitin )olabilir.<br />

Dördüncü aminoasit D-alanindir. D-alanin tetrapeptidler arası çapraz bağlanmayı<br />

sağlar. Diaminopimelik asit Gram (-) bakterilerde lipoprotein tabakayı<br />

bağlar ve sadece prokaryot hücre duvarında bulunur (TUS). Uçtaki iki D-<br />

Ala vankomisin ve teikoplanin in baþlýca etki bölgesidir.Transpeptidasyon eylemi;<br />

transpeptidaz, endopeptid, karboksipeptidazlarca yerine getirilir. Bu enzimler<br />

Beta-laktamlý antibiyotiklerin ana hedefidirler ve Penisilin baðlayan proteinler<br />

(PBP) adý verilir.<br />

Beta laktamlar moleküler benzerlik ile etki gösterirler. Penisilin ve sefalosporinlerin<br />

moleküler yapýsý pentapeptidlerin terminalindeki D-Ala-D-Ala ile benzerlik gösterir.<br />

Transpeptidaz enziminin aktif bölgesine irrreversibl olarak baðlanarak D-Ala D-Ala<br />

ile kompleks oluþturmasýný önlerler. Peptidoglikan sentezini 3. ve son aþamada<br />

engellerler. Penisilinlerin genelde baðlanma yeri PBP 1 ve 3’tür. Ayrýca penisilinler<br />

bazý bakterilerde doðal olarak bulunan ve mureini hidrolize eden bakteriyel<br />

otolizinlerin inhibitörlerini bloke ederek te etklli olabilirler.<br />

Gram (+)’lerde hücre duvarı kuru ağırlığının %50’sini (%40-80), Gram (-)’lerde ise<br />

%5-10’unu peptidoglikan tabaka oluşturur; Gram (+)’lerde hücre duvarı daha<br />

sağlam ve kalındır. Peptidoglikan, memelilerin idrar ve beyin omurilik sıvısı (BOS)<br />

hariç tüm salgılarındaki nonspesifik bağışık yanıt elemanlarından olan ve fagositozla<br />

bakteri öldürülmesinde büyük önemi olan lizozim enziminin (Muramidaz)<br />

hedefidir. Peptidoglikan miktarı Gram(+) bakterilerde daha fazla olduğundan<br />

lizozime daha duyarlıdırlar. Gram (+)’lerde Lipoteikoik/teikoik ve bir miktar<br />

teikuronik asid, peptidoglikan tabaka içinde dağınık halde bulunur. Bu yapılar<br />

ribitol ve gliserolden oluşurlar. Lİpoteikoik asit, Gram (+)’lerin majör yüzeyel<br />

antijenik determinantı ve yapışma elemanıdır ve Gram (-)’lerde bulunmaz.<br />

Teikoik asit bakteriyi lizozimin etkisinden de korumaktadır. Ayrıca teikoik asitler<br />

Gram (+) bakterilerin fajları için reseptörleri de taşırlar (TUS).<br />

Bazı Gram (+) bakterilerde polisakkarid tabaka (streptokokların C karbonhidratı),<br />

dış protein (S pyogenes M proteini) ya da Mycobacterium cinsindeki bakteriler<br />

gibi glikolipidler bulunabilir. Hatta Listeria monocytogenes’in hücre duvarında<br />

lipopolisakkarid elemanlar da bulunmaktadır.<br />

Gram(-)’lerin hücre duvarının en dışında fosfolipid (FL) ve lipopolisakkaridden(LPS)<br />

oluşan bir dış tabaka(dış membran) bulunur. Dış membran ile sitoplazma<br />

arasındaki boşluğa periplazmik aralık denilmektedir. Dış membran altında<br />

peptidoglikan ile dış membranı birbirine bağlayan lipoprotein tabaka bulunur.<br />

Dış membranda bazı proteinler(porin, integral proteinler) de bulunur ve hidrofobik<br />

yapıları dışarı atabilme yeteneğine sahiptir. Böylece hücreyi dış ortamın safra<br />

tuzu ve hidrolitik enzimlerinden korur.<br />

Dış membrandaki porinler, şeker, aminoasit, vitamin, gibi zorunlu maddeleri<br />

ve antibiyotiklerin hücre içine girişine izin vermektedir. Bazı büyük moleküllü<br />

antibiyotiklerin geçişi bu porinlerdeki defektler sayesinde engellenebilir ve direnç<br />

gelişebilir. Pseudomonas aeruginosa’daki birçok antibiyotiğe karşı direnç bu şekilde<br />

olabilmektedir. Omp A dış membrandaki en büyük protein olarak göze çarpar ve<br />

dış membranı peptidoglikan tabakaya bağlar. Bazý büyük moleküllü antibiyotiklerin<br />

(vankomisin) geçiþi bu porinlerdeki defektler sayesinde engellenebilir ve direnç<br />

geliþebilir. Porin deðiþikliði ile karbapenem gibi küçük moleküllü ab’lerin giriþi<br />

engellenebilir.


12<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Dış membran proteinleri aynı zamanda fajlar, bakteriyosinler ve piluslar<br />

için reseptör görevi de görürler.<br />

Dış membranın en yüzeyinde lipopolisakkarid tabakası (LPS) yer alır ve LPS<br />

tabakasında üç katman izlenir:<br />

a) Lipid A:<br />

Uzun zincirli yağ asitleri + glikozamin disakkarit üniteleri ( daima beta-hidroksi<br />

miristik asit bulunur). LPS tabakanın endotoksin etkisinin tümünden bu bölüm<br />

sorumludur.<br />

b) Kor:<br />

Tüm Gram(-) ortak polisakkarid yapı. Lipid-A ile ketodeoksioktülonatla<br />

bağlıdır.<br />

c) Polisakkarid :<br />

Türe özgül O antijeni (somatik antijen).<br />

Bazı Gram(-) bakterilerde dış membran LPS yoktur, bunlarda glikan yapısında<br />

çok sayıda çıkıntılar bulunur (Lipooligosakkarid:LOS) . Bu mekanizma ile<br />

konak yapısına benzerlik göstererek savunma sisteminden kaçabilirler (<br />

Örneğin gonokok, meningokok, H influenzae, H ducreyi,..).<br />

Periplazmik aralık sadece Gram(-)’lerde bulunur. Bu bölgede belirli<br />

substratları bağlayacak moleküller, transport için hazır hale getiren enzimler (alkali<br />

fosfataz, ...vb) ve bazı antibiyotikleri parçalayan enzimler bulunur (Beta laktamaz,<br />

aminoglikozid fosforilaz). Burada ayrıca, peptidoglikan tabakadan bu boşluğa<br />

uzanan ve penisilinlerin bağlanma bölgesi olan transpeptidaz, endopeptidaz<br />

ve karboksipeptidaz gibi protein yapılar (penisilin bağlayan proteinler-PBP) da<br />

bulunmaktadır. Bu aralıktaki beta-laktamazlar,<br />

Hücre duvar yapısındaki farklılık nedeniyle bakteriler Gram boyama yöntemiyle<br />

farklı renklerde boyanır.<br />

Bazı bakteriler Gram yöntemiyle iyi boyanamazlar. Mycobacterium cinsi bakteriler<br />

hücre duvarındaki fazla lipid içeriği nedeniyle, Ricketsia ve Chlamydia cinsi bakteriler<br />

zorunlu hücreiçi ve çok küçük bakteriler olduklarından, Legionella pneumophila<br />

fuksini zor aldığı için, Molikütler (mikoplazmalar) hücre duvarı olmadığından Gram<br />

ile iyi boyanamazlar. Treponema pallidum çok ince olduğundan Gram boyama ve<br />

benzeri boyalarla gösterilemez.<br />

Mycobacterium tuberculosis gibi bakteriler özel hücre duvarı yapıları nedeniyle<br />

özel boyalarla boyanabilirler. Erlich-Ziehl-Neelsen (EZN) yöntemi ile boyanma;<br />

lipidden zengin hücre duvarı yapısı ve bu duvarda yer alan mikolik asit nedeniyle<br />

önemli bir tanım vasıtasıdır.<br />

Bazı diğer mikroorganizmalar da EZN yöntemiyle boyanabilirler (Legionella<br />

micdadei, Rhodococcus equi, Nocardia, Cryptosporidium, Isospora belli,<br />

bazı aktinomisetler,...).


KAPSÜL<br />

GR (-) HÜCRE DUVARININ KİMYASAL YAPISI VE FONKSİYONLARI<br />

13<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bazı bakteriler tam ve homojen olmayan fakat bakteriyi çevreleyerek koruyan bir yapı<br />

oluşturur. Bu yapı genelde glikokaliks yapısındadır ve “slime” faktörü adını<br />

da alır. Bu yapı plazma koagülaz negatif stafilokoklarda belirgin bir özelliktir<br />

ve bu bakterilerin yabancı cisimlere tutunarak infeksiyon yapma yeteneklerinin en<br />

önemli nedenidir. Benzer bir yapı Streptococcus mutans bakterilerinde bulunur ve<br />

bu tabaka sonuçta diş çürüklerinin oluşmasında rol oynar.<br />

Gerçek kapsül yapısı polisakkaritten ibaretttir. Bu konuda önemli istisna şarbon<br />

etkeni olan Bacillus anthracis bakterisinin protein (poly-D glutamic asit)<br />

yapısındaki kapsülüdür. Ayrıca A grubu beta hemolitik str (S pyogenes) da<br />

hyalüronik asit yapısında bir kapsüle sahiptir. Pnömokoklar, Haemophilus<br />

influenzae, Klebsiella, ... gibi pek çok bakteri kapsül yapmaktadır. Haemophilus<br />

influenzae poliribozil fosfat yapıda bir kapsüle sahiptir. Bu türün b serotipinin<br />

daha virulan olmasının nedeni kapsül yapısının beş şekerli (pentoz) şekerlerden<br />

oluşmasıdır.<br />

Kapsül Fagositozu Önleyen Virulans İçin Çok Önemli Bir Yapıdır:<br />

Ayrıca kapsül bakterilerin adhezyonunda da rol alırlar. Kapsülün kaybı genelde<br />

virulansın da kaybı anlamına gelir. Çini mürekkebi (ya da nigrosin) boyası<br />

kullanılır. Kapsüllü bir maya olan Cryptococcus neoformans klinik örneklerde<br />

bu yöntemle gösterilebilir. Ayrıca kapsül serolojik ayrım amacıyla kullanılır.<br />

Kapsül şişme deneyi (Quellung) ile kapsüllü bakteriler tiplendirilebilirler.


14<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Kapsül antijenleriyle oluşturulan aşılar oldukça etkili aşılardır. Polisakkarid antijen<br />

içerdiklerinden rapelleri gereklidir. Polisakkarit aşıların bir dezavantajı TH hücrelerini<br />

uyaramamalarıdır. Bu aşılar B hücrelerini T hücrelerinden bağımsız olarak uyarırlar,<br />

bu da IgM yapımına neden olur, ancak sınıf dönüşümü çok az meydana gelir, afinite<br />

maturasyonu gözlenmez ve hemen hiç hafıza hücresi oluşmaz.<br />

FLAGELLUM (KIRPIK,KAMÇI)<br />

Genelde kok morfolojisinde bakterilerde bulunmaz. Bu yapılar Leifson yöntemiyle<br />

boyanabilirler. Laboratuvarda bazı bakteriler(Salmonella) kirpik (H) antijenleri ile<br />

tanımlanabilirler.<br />

FİMBRİA VE PİLUS<br />

SPOR<br />

Küçük , protein yapıda, sitoplazma zarından kaynaklanan bakterinin yapışma<br />

(adezyon) işlevini sağlayan tüycüklerdir. Bakteride yüzlerce bulunurlar. Piluslar<br />

yapı olarak aynı olmakla beraber adezyon yanında konjugasyon ile gen<br />

aktarımından da sorumludur(seks pilusu). Fimbrialar başlıca Gram (-) bakterilerde<br />

bulunurlar. Gonokokların başlıca virulans faktörüdür (TUS). E. coli pilusları özellikle<br />

üriner sistem infeksiyonları açısından en önemli virulans faktörlerindendir.<br />

Bazı bakteriler ısı, beslenme gibi şartlarla karşılaştığında adına spor denen daha<br />

sağlam, metabolizması yavaş ve dayanıklı bir yapıya dönüşür. Daha sonra uygun<br />

şartlarda bu yapı vejetatif şekle dönebilir (germinasyon). Spor oluşturma özelliği<br />

tıbbi olarak önemi olan iki Gram (+) çomakta izlenir. Bunlardan Bacillus cinsi<br />

bakteriler aerop ve Clostridium cinsi bakteriler anaerop üreme özelliğindedir.<br />

Vejetatif şekilden farklı olarak sporlarda su çok az orandadır. Yüksek oranda<br />

kalsiyum iyonları mevcuttur ve normalde bulunmayan dipikolinik asit (Ca<br />

şelatörü) bulunur. Metabolik yavaşlık ve direnç dipikolin asidi ile ilgili bulunmuştur.<br />

Spor yapıları doğada yıllarca canlı kalabilirler.<br />

GRAM (+) VE (-) HÜCRE DUVARI YAPILARI<br />

ÖZELLÝK Gram (+) Gram (-)<br />

Hüvre duvarý kalýnlýðý 20-80 nm 10 nm<br />

Duvardaki katman sayýsý 1 2<br />

Peptidoglikan içeriði >50% 10-20%<br />

Hücre duvarýnda teikoik asid varlýðý + -<br />

Lipid ve lipoprotein içeriði oraný 0-3% 58%<br />

Protein içeriði oraný 0% 9%<br />

Lipopoisakkarid 0 13%


BAKTERİLERİN ANTİJENLERİ<br />

15<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Hücre duvarı antijenleri , O antijeni olarak isimlendirilirler ve lipopolisakkarid<br />

yapısında yer alan tekraralayan polisakkarid dizilerinden oluşmuşlardır.<br />

Kapsül antijenleri de antijenik olarak tür içi kökenleri ayırmada çok kullanılan<br />

antijenlerdir. Bu antijenler hücre duvar antijenlerini gizleyerek aglütinasyonu<br />

engelleyebilir ve ısı ile inaktive olabilir (Salmonella typhi Vi antijeni gibi). Bazı<br />

bakteriler kirpiklerindeki flagellin ile antijenik olarak ayrılabilirler. Bu antijenlere<br />

H antijenleri adı verilir. Hareketsiz bakterilerde H antijeni bulunmaz.<br />

BAKTERİLERİN ÇOĞALMASI, METABOLİZMASI<br />

ve LABORATUVAR TANI<br />

Bakteriler ikiye bölünerek (binary fision) çoğalırlar. Çoğalmaları logaritmik olarak<br />

gerçekleşir (2 n : n üreme siklusu sayısı). Besiyerleri bakteriler için gerekli<br />

karbon, nitrojen, enerji kaynaklarını, inorganik tuzları ve uygun H alıcı ve<br />

vericilerini içermelidir. Kolesterol mikoplazma dışı bakterilerin kültürleri için gerekli<br />

değildir(TUS).<br />

Virüsler, klamidyalar ve hemen tüm riketsiyalar hücre kültürleri ve embriyonlu yumurta<br />

dışında üretilemezler. Mycobacterium lepra (lepra:cüzzam) ve Treponema<br />

pallidum (sifiliz:frengi) kültürü ise yapılamamıştır.<br />

Bakteriler üremek için duydukları ihtiyaçlara göre çeşitli şekilde sınıflanabilirler. Oksijen<br />

varlığı ile üreme ilişkilerine göre 4 grupta incelenirler :<br />

BAKTERİLERİN METABOLİZMASI<br />

Bakteriler organik maddeleri yýkarak enerji saðlarlar.Klamidya ve virüsler enerji<br />

saðlayacak metabolizmalarý yoktur. Klamidyalar enerjiyi konakçý hücreden<br />

edinirler.Protozoonlar dýþardaki maddeyi vakuollerine alarak sindirirler.Organik<br />

maddeler ekzoenzimlerle parçalanýr. Pasif difüzyon veya aktif transport ile içeri<br />

alýnýrlar.Oksidasyon endoenzimlerle sürdürülür.Oluþan enerji yüksek enerji<br />

fosfat baðlarý ile ayrýca asetil CoA þeklinde depolanýr. Bu enerji anabolizmada<br />

kullanýlýr.<br />

36 mol ATP elde edilir.<br />

Oksijen yokluğunda ise bakteriler son elektron alıcısı olarak inorganik bileşiklerin<br />

kullandıldığı bir yolu kullanırlar. Burada sitokrom oksidaz yerine nitrat redüktaz<br />

gibi bazı başka enzimler görev alırlar.<br />

Sonuçta ön maddelerden ve oluşan enerjinin kullanılması ile biyosentez gerçekleşir.<br />

Böylece aminoasitlerden proteinler, basit şekerlerden polisakkaritler, gliserin,<br />

diğer alkoller ve yağ asitlerinden lipidler, nükleotidlerden nükleik asitler yapılır.<br />

Peptidoglikan sentezi ise bakterilere özgü bir sentez şeklidir.


16<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

NORMAL FLORA BAKTERİ PATOGENEZİ, TOKSİNLER,<br />

BAKTERİYOFAJLAR ve TEMEL KONAKÇI SAVUNMASI<br />

KTERİYEL PATOGENEZ<br />

Bir mikroorganizmanın hastalandırıcılık yeteneği virulans olarak tanımlanır. Bir<br />

mikroorganizma bir konağa girdiğinde infeksiyon oluşur. Bunun nasıl seyredeceği<br />

konağın direnci ve etkenin direncine bağlıdır. Patogenezi belirleyen etmenler<br />

bulaşma yolu, hücre yüzeyine yapışma ve invazyon, inflamasyon ve hücreiçinde<br />

sağ kalım olarak sıralanabilir.<br />

Sonuçta oluşan inflamasyon ya piyojenik ya da granülomatöz karakterdedir.<br />

Granülomlar Mycobacterium, Brucella, Listeria, Legionella gibi hücre içi<br />

bakterilerle, Histoplasma gibi mantarlarla oluşan infeksiyonlarda saptanmaktadır.<br />

Konak savunmasının başarısı etkenin virulansı ve sayısı ile ilgilidir. Shigella için<br />

infeksiyon dozu100 bakteriden daha az iken Salmonella için bu oran<br />

100.000 bakteri üzerindedir. Virulans virulans faktörleri tarafından belirlenir.<br />

VİRULANS FAKTÖRLERİ<br />

a) Adherans faktörleri<br />

İnfeksiyon gelişiminde ilk aşama konak hücreye tutunmaktır. Bu aşamada<br />

bakteri yüzeyindeki özel fimbriyalar ve pililer büyük önem taşırlar. E.coli,<br />

gonokoklar, bu şekilde adhere olan bakterilere örnek oluşturur. Gonokoklar<br />

eğer pililerini kaybederlerse hastalık oluşturamazlar. S. pyogenes, hücre<br />

duvarındaki lipoteikoik asit ile hücrelerdeki fibronektine tutunmaktadır. Kapsül<br />

ve glikokaliks de yapışmada rol oynamaktadır. Bazı bakteriler ise pili dışında<br />

özel protein yapılarla tutunmayı sağlarlar.<br />

b) İnvazyon faktörleri<br />

Bazı bakteriler ve mantarlar genelde hücre içinde çoğalmayı sağlayarak<br />

infeksiyonlara yol açarlar ( M tuberculosis, Brucella, Listeria, Legionella,<br />

Histoplasma capsulatum,... gibi).<br />

Hatta hücreler arasında stoplazmalarından iletilerek konak savunmasından<br />

kaçabilirler. Listeria bu şekilde kaçışa iyi bir örnek oluşturur.<br />

Kapsül de invazyona katkıda bulunur. Bazı hücre duvarı yapıları da konak<br />

savunmadan kaçarak invaziv invazyona yardımcı olurlar. S. pyogenes’in<br />

M-proteini ve S. aureus A-proteini buna örnektir.


BAKTERİEL BÜYÜME (BİNARY FİSSİON, ASEXSUEL)<br />

AEROB VE ANAEROBLAR<br />

Mikroorganizma Tanımlama Örnek<br />

Anaeroblar<br />

Fakültatif<br />

anaeroblar<br />

Mikroaerofilik<br />

bakteriler<br />

Zorunlu<br />

aeroblar<br />

- Yalnızca fermentatif yolları kullanırlar<br />

- Çoğu anaeroblarda katalaz ve superoxid<br />

dismutaz enzimleri yoktur<br />

- Oksijen varlığında ölürler<br />

- Aerotoleron anaeroblar aerobik yol enzimlerine<br />

sahip değildirler ancak oksijeni tolere<br />

edebilirler.<br />

- Aerobik solunum ve fermentasyon yapabilirler<br />

(Aerob ve “fermantatif” olan bakteriler oksijen<br />

yokluğunda fermentasyon yapabilir)<br />

- Düşük seviyede oksijene ihtiyaç duyarlar.(&%5<br />

O2)<br />

- Sadece aerobik solunum yapabilirler<br />

Aktinomyces<br />

Bakterioides<br />

Clostridium<br />

17<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Çoğu patojen bakteriler<br />

(streptokoklar,enterokoklar....vs.)<br />

Campylobacter<br />

Helicobacter<br />

Pseudomonas M.tuberculosis<br />

Bacillus<br />

ID:


18<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

SIK KULLANILAN BESİYERLERİ<br />

BESÝYERÝ ÖZELLÝK<br />

Bordet-Gengau besiyeri Bordetella pertussis , B parapertussis izolasyonu için kullanýlýr<br />

(Öksürtme plaðý) (Nazofarenks sürüntüsü)<br />

Chapman besiyeri Tuzlu – mannitli agar.Yüksek tuz yoðunluðu ve manniti kullanabilme<br />

özelliði ile S aureus için seçici besiyeridir.<br />

Endo besiyeri Eosin ile Gram(+) üremeyi inhibe eder. Laktoza etkilerine göre<br />

bakterileri ayýrýr. E coli metalik parlaklýkta koloniler yapar.<br />

Lowenstein-Jensen besiyeri Tüberküloz basili için uygun yumurta bazlý besiyeri. Bu bakteri için<br />

agar bazlý Middlebrook besiyerleri de vardýr<br />

Löffler besiyeri Difteri basili için serumlu besiyeridir. Tellürit içeren besiyerlerinde<br />

(Tindal) de üretilebilir. PAÝ besiyerinde de üretilebilir . Toksin yapýmý<br />

Elek yöntemi ile besiyerinde araþtýrýlabilir<br />

Mueller Hinton agar Antibiyogramlar için kullanýlan standart besiyeri<br />

Mac Conkey agar Enterik bakterileri laktoza etkilerine göre ayýrmaya yarar<br />

BCYE agar Legionella cinsi bakterileri üretir<br />

PPLO besiyeri Mycoplasma cinsi için uygun besiyeri. Mycoplasmalar agarlý<br />

besiyerinde“sahanda yumurta “ þeklinde koloniler oluþturur.<br />

TCBS besiyeri<br />

(Tiosülfat Citrat Bile Sucrose)<br />

Patojen vibriolar için uygun besiyeri. V. cholera tipk sarý koloniler<br />

oluþturur.<br />

SS agar Salmonella ve Shigella cinsi bakterileri dýþkýdan ayýrmada<br />

Thayer Martin besiyeri Gonokok ve meningokoklarýn selektif üretilmesinde kullanýlýr<br />

Nev York City besiyeri de ayný amaçla kullanýlabilir<br />

Sabauroud besiyeri Mantarlarýn üretilmesinde kullanýlýr<br />

Selenit agar Salmonella cinsi bakterilerin dýþkýdan ayrýlmasýnda<br />

LIA(lizin Iron Agar)<br />

TSÝ(Tri sugar Iron Agar)<br />

CIN agar (Cefsoludin Irgasan<br />

Novobiosin agar)<br />

CCFA agar(Cycloserin<br />

Cefoxsitin Fructose agar)<br />

CLED (Cystine Electrolyte<br />

Deficient Besiyeri)<br />

Gram negatif çomaklarýn ayrýmýnda kullanýlýr<br />

Yersinia enterocolitica ve Aeromonas cinsi bakterilerin<br />

üretilmesinde kullanýlýr. Yersinia cinsi bakteriler “öküz gözü”<br />

görünümünde koloniler oluþturur<br />

Clostridium difficile sarý koloniler oluþturur.<br />

Ýdrar kültürü için uygun besiyeri<br />

c) Kapsül<br />

Kapsül antifagositik etkisi ile önemli bir virulans faktörüdür. S typhi’nin Vi<br />

antijeni bir çeşit kapsül yapısı gibi virulanstan sorumlu bulunmuştur. Pnömokok,<br />

Klebsiella, Meningokok, Haemophilus influenzae kapsülleri ve virulansları iyi<br />

bilinen örneklerdir.<br />

d) Toksinler: (Endotoksin ve ekzotoksinler):<br />

Başlıca özellikleri tabloda gösterilmiştir.<br />

Endotoksinler; etkilerini lipid A kısmı ile oluştururlar. Makrofajlar, monositler<br />

ve diğer retiküloendotelyal sistemi uyararak sitokinleri salgılatır.


19<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sonuçta ateş, lökositoz/lökopeni, hipotansiyon, hipotermi, DIC, ..gibi sepsis<br />

ve septik şok kliniği oluşur. Bu tablo bakteri türüne özgül değildir. Bu yapı<br />

bakteri ölümünden sonra ya da bakteri ürerken ortaya çıkar hatta bazı<br />

antibiyotikler endotoksinin büyük miktarlarda dolaşıma geçmesine neden<br />

olabilirler (TUS).<br />

Ekzotoksinler üreyen bakterilerden dış ortama salınan, protein yapısında<br />

maddelerdir. Genelde hedef hücreye tutunup hücreye girmeyi sağlayan<br />

elemanlar ve etkili bölgelerden oluşan kompleks bir yapıdır. Çok güçlü bir<br />

toksik etkiye sahiptirler. Antijenik, özgül yanıt oluşturan ve oluşan antikorlar<br />

ile korunulabilen yapılardır. Isıyla ya da formol ile inaktive edilerek etkileri<br />

ortadan kaldırılabilir ve antijenik özellikleri sürdürülebilir. Bu şekilde aşı<br />

olarak kullanılabilirler (anatoksin: toksoid). Bazı ekzotoksinler ısıya nisbeten<br />

dayanıklıdırlar. C botulinum, S aureus enterotoksinleri ısıya dayanıklıdır ve<br />

besin zehirlenmesine yol açarlar.<br />

e) Enzimler<br />

Kollagenaz, hyalüronidaz, koagülaz, lökosidin gibi enzimler yayılmada önemli<br />

işlevler görürler.<br />

f) IG A proteazlar<br />

Mukozal Ig A yıkımı ile infeksiyona zemin hazırlarlar. N gonorrhoeae, N<br />

meningitidis, S pneumoniae, H influenzae gibi bakterilerin önemli bir<br />

virulans faktörüdür.<br />

g) Siderofor yapımı<br />

Virulans faktörlerinin çoğu kromozomal olarak bulunur.<br />

C diphtheriae toksin yapımını, S pyogenes eritrojenik toksin yapımını,<br />

E coli Shiga-like toksin yapımını, C botulinum C,D toksinleri yapımını<br />

bakteriyofajlar kontrol etmektedirler. Transpozonlar da virulans<br />

özelliklerinin denetiminde rol alabilirler.<br />

BAĞIŞIK YANITTAN KAÇIŞ<br />

1- Fagositozdan kaçış: Kapsül fagositozdan kaçışta en önemli rolü oynar.<br />

2- Antikomplemanter aktivite: S. pyogenes M proteini kompleman konvertaz<br />

inhibisyonu yapar, Y. pestis Pla proteaz komplemanları parçalayrak etkili olur.<br />

S. aureus A proteini Ig G’ye bağlanarak kompleman aktivasyonunu önler.<br />

3- Hücre içinde sindirilmeden kalabilme: Fagozom-lizozom birleşmesinin<br />

önlenmesi, Kendini koruyacak örtüler, enzimler salgılanması, sitoplazmaya<br />

kaçabilir ya da IFN- gama etkisini nötralize edebilir.<br />

4- Hücreden-hücreye doğrudan yayılım: Füzyon oluşturan viruslar (Herpes,<br />

Paramiksovirus, HIV), Listeria buna örnek verilebilir.<br />

5- MHC moleküllerinin sunumunun önlenmesi:<br />

6- Antijenik değişim: Salmonella , Borellia recurrentis, tripanazoma, HIV buna<br />

örnek verilebilir.<br />

7- Bağışık yanıta müdahale: Şistosomalar baskılayıcı monositleri uyararak, dış<br />

yüzeylerini konak antijenleri ile kaplayarak, yüzey antijenlerinin sunumunu<br />

azaltarak bağışık yanıttan kaçabilir.


20<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

NORMAL FLORA<br />

Normal bakteri florası infeksiyon etkenlerine karşı doğal bir direnç oluşturur.<br />

Özellikle ürettikleri ürünler, besinler konusundaki yarışma ve reseptörleri<br />

kaplamaları ile infeksiyonlara direnç geliştirirler. Flora bakterileri immun sistemin<br />

uyarılmasına da neden olabilirler. K , B vitamini gibi bazı yapıları üretirler.<br />

Deride en sık Staphylococcus epidermidis bulunur. Kateter, protez gibi yabancı<br />

cisim varlığında glikokaliks üretimi nedeniyle önemli bir patojen konumuna gelir.<br />

Özellikle kıvrım yerlerinde S. aureus, Candida da bulunabilir. Propionibacterium<br />

acnes ise derinin en önemli anaerop bakterisidir. Akne, yabancı cisim varlığında<br />

sepsis etkeni olabilir (TUS).<br />

Bağırsaklarda en sık anaeroplar bulunur ve anaeroplar içinde en fazla bulunanı<br />

Bacteroides fragilisdir. Barsak perforasyonu sonucu gelişen abselerden öncelikle<br />

sorumludur. Aeroplar arasında en sık E. coli bulunmaktadır.<br />

Ağız boşluğunda baskın olarak viridans grubu streptokoklar bulunur. Ağız içi<br />

girişimlerden sonra bakteriyemi ve subakut bakteriyel endokardit oluşturabilirler.<br />

Bu bakteriler (S. mutans) özellikle diş yüzeyine yapışarak diş çürüklerine neden<br />

olabilirler.<br />

Canlı hücrelerden salınır<br />

EKZOTOKSİN VE ENDOTOKSİNLERİN (LİPOPOLİSAKKARİTLER) ÖZELLİKLERİ<br />

EKZOTOKSİNLER ENDOTOKSİNLER<br />

Gram pozitif ve Gram negatif bakteriler tarafından<br />

yapılır<br />

Polipeptid yapısındadır. Molekül ağırlığı 10.000-<br />

900.000’dir.<br />

Isıya dayanıksızdır. 60°C üstünde ısıtmakla hızla harap<br />

olur<br />

Antijenik özelliği kuvvetlidir. Yüksek titrede antitoksin<br />

yapımını stimüle eder. Antitoksin, toksini nötralize<br />

eder.<br />

Formalin, asit ve ısı ile antijenik, toksik olmayan forma<br />

döner. Toksoidler aşılamada kullanılır (Örnek. Tetanus<br />

toksoidi)<br />

Kuvvetli toksiktir. Hayvanlarda mikrogram ve daha az<br />

düzeylerde öldürücüdür.<br />

Gram negatif bakterilerin hücre duvarlarının bir<br />

parçasıdır. Bakterinin ölümünden sonra ya da bakteri<br />

ürerken ortaya çıkar<br />

Sadece Gram negatif bakterilerde vardır<br />

LPS kompleksinin lipid A bölümü etkilidir<br />

Isıya kısmen dayanıklıdır. 60°C üstünde ısıtmakla toksik<br />

etkisini kaybetmeden saatlerce dayanır<br />

Zayıf immünojendir antikorlar antitoksik ve koruyucudur.<br />

Hastalıktan korunma ile antikor titreleri arasındaki ilişki<br />

ekzotoksinlerdeki gibi açık değildir<br />

Toksoid hale dönmez<br />

Orta derecede toksiktir 10-100 mikrogramı hayvanlar<br />

için öldürücüdür<br />

Genellikle hücrelerdeki spesifik reseptörlere bağlanır Hücrelerde spesifik reseptörleri bulunmaz<br />

Genellikle konakta ateş yapmaz<br />

Sıklıkla ekstrakromozomal genlerle yönetilir (Örnek:<br />

Plazmid)<br />

İnterlökin-1 ve diğer mediyatörlerin salınması ile konakta<br />

ateş yapar<br />

Kromozomal genlerle yönetilir<br />

Protein yapısındadır (Polipeptid) Lipopolisakkarid yapıdadır<br />

Kromozom, bakteriyofaj veya plazmid tarafından<br />

kodlanabilir<br />

Sadece kromozom tarafından kodlanır<br />

Serbest salınımı vardır Serbest salınımı yoktur<br />

Bakteri cinsine özel etki türü vardır Tüm gram negatiflerde aynı etki türüne sahiptir<br />

ID:


MAJÖR BAKTERİYEL TOXİNLER: ETKİ MEKANİZMALARI VE ETKİLERİ<br />

21<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Organizma Etki mekanizması<br />

Etki<br />

mekanizması<br />

Klinik<br />

ENDOTOXİNLER/YAPISAL TOXİNLER (Bakteri lizisi ile salınırlar)<br />

Kan<br />

dolaşımına Gr(-)bakteriler<br />

katıldıklarında<br />

dokularda<br />

inflamasyon<br />

ve septik şok<br />

tablosuna se- Gr(+)bakteriler<br />

bep olurlar.<br />

Makrofajlarıstimüleederek<br />

Lipopolisakkarit(LPS) Sitokin salınımını (IL-, IL-<br />

=Endotoxinler, Toxik 6, IL-8,TNF– ve PAF)ile<br />

etkiden Lipid A parçası koagülasyo,kompleman<br />

sorumludur.<br />

aktivasyonu ve endotelyol<br />

hasat<br />

Peptidoglikan-teikoik Makrofajları stimüle ederek<br />

asid.Hücre duvarının sitokin salınımına (IL-1,ILbir<br />

yapısı olan 6, IL-8,TNF- ve PAF) ile<br />

teikoik asit gr (-) lerin koagülasyon,kompleman<br />

endotoxini gibi)sitokin aktivasyonu ve endotelyal<br />

salıımına sebep olur. hasar<br />

Ateş,takipne,taşıkardi,peteşiler,<br />

ekimoz Hipotansiyon,trmbosito<br />

peni,internal hemoraji,vasküler<br />

kolaps(ARDS,DİK,multiple organ<br />

yetmezliği)<br />

Ateş,takipne,taşıkardi,peteşiler,<br />

ekimoz, Hipotansiyon,trambosit<br />

openi,internal hamoraji,vasküler<br />

kolaps(ARDS,DİK,Multiple organ<br />

yetmezliği)<br />

EXOTOXİNLER (Yaşayan hücrelerden salınırlar)<br />

Staf. aures Alfa toxin Por oluşturan sitolizin Doku hasarı-hemoliz<br />

Membran<br />

Destrüksiyonu<br />

yapanlar<br />

Strep pyogenes<br />

Listeria<br />

monositogenes<br />

Clostridium<br />

perfringens<br />

Streptolizin-0<br />

Listerolizin-0<br />

Alfa-toxin<br />

Por oluşturan sitolizin<br />

Por oluşturan sitolizin<br />

Lesitinaz aktivitesi ile<br />

ökaryotik fosfolipidlerin<br />

hidrolizi<br />

TSST-1 kan dolaşımına<br />

katılır,T hücre reseptörleri<br />

ve majör histokompatibilite<br />

Doku hasarı-hemoliz<br />

Fogositlere etki<br />

Doku destrüksiyonu<br />

süper antijenler<br />

Staf. aureus<br />

Toxic şok sendromu<br />

toxin-1 (TSST-1)<br />

komplexi (MHC) ile<br />

bağlanır.Bu bağlanma<br />

çok sayıda 7 hücresini<br />

stimüle ederek sitokin<br />

salımına sebep olur. Ayrıca<br />

endotoxinlerin kc klirensini<br />

azaltır.<br />

Raşlar,palmar-plantardesguamasyon,<br />

hipotansiyon, kapiller<br />

yırtılma,multiorgan yetmezliği<br />

Strep pyogenes Strep pyogenes<br />

Exotoxin-A (SPE- TSST-1e benzer etki Stafilokoksik Toxic şok ile aynı<br />

A) (Eritrogenik gösterir.Sadece çok virülan kliniğe sebep olur.Ek olarak<br />

toxin,prijonik toxinde<br />

denir.)<br />

suşlar tarafından üretilir. kardiyotoxisite vardır.<br />

Coryne-bacterium<br />

Difteri toxini<br />

diphteria<br />

Difteri toxini reseptörleri<br />

Boğaz ağrısı,hafif ateş,boğazda<br />

kalp ve sinirlerde yaygın<br />

psödomembran,nörolojik<br />

olarak bulunur.Toxinin A<br />

ve kardiyak semptomlar<br />

parçası ökaryotik hücrelerde<br />

Laringealspazmıa bağlı asfiksi<br />

ADP ribozilasyonuyla<br />

veya kalp yetmezliğine bağlı ölüm<br />

EF-2 inhibe ederek protein<br />

olabilir.<br />

sentezini inhibe ederler.<br />

EF-2nin ADP ribolizasyonu<br />

A-B toxinleri:<br />

Protein<br />

sentezi<br />

Pseudomonas aer<br />

Exotoxin A<br />

uginosa<br />

sonucu özellikle karaciğer<br />

hücrelerinde olmak üzere<br />

protein sentez inhibisyonu<br />

Sarılık ve Exotoxin A septisemisine<br />

bağlı ölüm riski yülsektir.<br />

inhibisyonu<br />

yapar.<br />

yapanlar<br />

Shigella’tarın çoğunluğu shigo toxin<br />

Shigella<br />

dysenteria Fip-1<br />

Shiga toxin (ST)<br />

üretmeksizin dizanteriye sebep<br />

“A” komponenti ve 60 S<br />

olurlar.Shiga toxin salgılayanlar<br />

ribozomları ayırarak protein<br />

kalan mukozasında daha fazla<br />

sentez inhibisyonu yapar.<br />

hasara ve daha sık HÜS’a sebep<br />

olurlar.<br />

Enterhemenojik<br />

E.Coli (EHEC)<br />

Verotoxin(Shiga like<br />

toxin)<br />

“A” komponeti ve 60 S<br />

ribozomları ayırarak protein Hemorajik kolit ve HÜS<br />

sentez inhibisyonu yapar.


22<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

A-B toxinleri<br />

cAMP’i<br />

artırarak<br />

etki denler<br />

Nörotoxinler<br />

Enterotoxic<br />

E.Coli (ETEC)<br />

Bacillus<br />

Anthracis<br />

Bordotella<br />

Pertussis<br />

Clostridium<br />

Tetani<br />

Clostridium<br />

Botulinum<br />

E.Coli Labiltoxin<br />

LTİ ısıya<br />

duyarlı<br />

Antrax toxini<br />

Pertussis<br />

toxin<br />

Tetanus toxin<br />

Botulinum<br />

toxin<br />

A komponenti ile ADP ribozilasyonu<br />

yaparak adenilat siklazı aktive eder.Buna<br />

bağlı aşırı cAMP artışı olur.<br />

Toxinin üç farklı komponenti vardır:<br />

-Protektif Antigen(PA)<br />

-Ödem faktör(EF)<br />

-Letal faktör(LF)<br />

EF ödenilat siklazdır.LF letal<br />

etkilidir.EF veya LF tek başlarına<br />

etki oluşturamazlar,mutlaka PA ile<br />

birlikte etki gösterirler.<br />

Pertussis toxin B komponenti ile<br />

respirator mukozaya tutunur.ADP<br />

ribozilasyonu(Adenilat siklazın negatif<br />

regülatörüdür)ile Gi inhibisyonu<br />

yapar.Bunun sonucunda CAMP artar.<br />

SSS’de etki ederek inhibitör bir<br />

nörotransmitter olan GABA salınımını<br />

inhibe eder.<br />

Periferik sinapslara etki ederek<br />

nörotransmitter salınımını inhibe eder.<br />

BAKTERİ GENETİĞİ<br />

19 H’e kadar çıkabilen aşırı<br />

sıvı ve elektrolit kaybı;sulumukuslu<br />

dışkı(pirinç suyu<br />

diyare).Kaybedilen sıvı yerine<br />

konmazsa ağır dehidratasyon<br />

ve hipouolemik şok<br />

Maling püstüle sebep olur.Önce<br />

vezikül olarak başlayıp sonra<br />

püstül gelişir.(Tümöre benzer<br />

görünümü vardır.)Daha sonra<br />

çevresi siyah nekrotik hale gelir.<br />

Respinator sistemde septik şok<br />

tablosu oluşturur.<br />

Respirator sakresyon ve<br />

mukus artışı;üst solunum<br />

yolarında fogositik fonksiyon<br />

azalır;ensefalopeti eşlil<br />

eder.Paroksismal öksürük<br />

nçbetlernden toxin sorumlu<br />

olmayabilir.<br />

Rijid spazm<br />

Flask panalizi<br />

Mutasyonlar sonucu farklı özellikler kazanılabilir. Mutasyonlar sonucu farklý özellikler<br />

kazanýlabilir. ++ Bazýn deðiþmesi ++ Çerçeve kaymasý ++ Transpozonlarýn eklenmesi<br />

Bu mutasyonlar kimyasal bileþikler, ýþýnlar (X ýþýnlarý, mor ötesi ýþýnlar) nedeniyle ortaya<br />

çýkabilirler. Bazen bakteriyofajlar mutasyonlarýn oluþumuna yol açabilir.<br />

Bakteri hücreleri içinde DNA transpozonlarla yer değiştirebilir. Transpozonlar belirli<br />

dizileri kromozomdaki DNA dizilerini farklı bir yere ya da plazmidlere aktarabilirler.<br />

Bazen bu yeniden düzenlenme programlanarak mikroorganizmalar tarafından<br />

meydana getirilirler. Sonuçta antijenik değişiklikler ile konak savunmasından<br />

kaçış sağlanmış olur. Neisseria gonorrhoeae , Borrelia recurrentis, tripanozoma<br />

bu şekilde etkin olan mikroorganizmalardır.<br />

ID:


BAKTERIYOFAJLAR<br />

23<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Ancak kendilerine özgül bakterileri infekte edebilen DNA yapısında (E fajı<br />

RNA) elemanlardır. Fajların bir kısmı girdikleri hücrede çoğalarak o hücrenin<br />

erimesine neden olurlar. Bu tür fajlara virulan faj ya da litik faj denir. Bazı fajlar<br />

hücreye girip bakteri DNA’sına integre olabilir. Bu bakteriye lizojen bakteri ve<br />

faja profaj denir. Bakteri ürediğinde yeni bakterilere geçer. Aktive olunca (UV ışık<br />

gibi uyarılarla) çoğalır ve bakteriyi eriterek öldürür.<br />

BAKTERIYEL PATOGENEZDE ÖNEMLI YÜZEY VIRÜLANS FAKTÜRLERI<br />

Bakteri Virülans faktör Aşı olarak<br />

Gr (+) koklar<br />

kullanımı<br />

Açıklama<br />

S. pneumonia Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır<br />

S. pyogenes M proteini Yok Serotiplemede kullanılır<br />

S. aureus<br />

Gr (-) koklar<br />

Protein A Yok IgG’nin Fc parçasına bağlanarak Kompleman<br />

aktivasyonu sağlar<br />

N. meningititis Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır<br />

Gr (+) basiller<br />

B. anthracis Polipeptid kapsül Yok<br />

Gr (-) basiller<br />

H. influenza Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır<br />

K. pneumonia Polisakkarit kapsül Yok<br />

E. coli Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar<br />

N. gonorrhoeae Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar<br />

S. typhi Polisakkarit kapsül Yok Diğer salmonella tiplerinde önemi yok<br />

Y. pestis V-W faktör Yok<br />

ID:


24<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bir bakteride bazı genetik özellikler bakteriyofajlardaki genlerle sağlanabilir ve<br />

bu olaya faj konversiyonu (lizojenik konversiyon) adı verilir. Bir fajla infekte<br />

bakteri başka fajlara karşı dirençlidir ve infekte olmaz. Bakteriyofajlar pek çok<br />

virulans faktörünü taşımaktadırlar. Difteri toksini, botulinum toksini, kızıl<br />

toksini, kolera toksini gibi toksin yapımları fajlarla kontrol edimektedir(faj<br />

konversiyonu). Fajlarla genetik bilgi iletimine transdüksiyon adı verilir. Fajlar<br />

bugün bazı bakterilerin tanımlanmasında (Salmonella O1 fajı ) ya da bakterilerin<br />

tiplendirilmesinde kullanılmaktadır.<br />

PLAZMİDLER<br />

Çoğu bakteri stoplazmasında bulunan çift iplikçikli, çember şeklinde ve kendi<br />

kendine çoğalabilen DNA yapılarıdır. Geçişe uğrayabilenler daha iri olduğundan<br />

daha az sayıda bulunurlar. Bulunduğu hücreye zarar vermezler. Başka hücrelere<br />

aktarılabilirler. Bakteri kromozomu ile birleşebilenlere epizom adı verilir.<br />

Antibiyotik direnci dışında dezenfektanlara direnç, redüktaz enzimi ile<br />

civa, gümüş gibi ağır metallere direnç, uv ışınlarına direnç, virulans<br />

faktörleri(pili,...), toksin yapımı(E.coli labil ve stabil enterotoksinleri, S.<br />

aureus eksfolyatif toksin, C. tetani tetanospazmin,...) , bakteriyosin yapımı,<br />

biyokimyasal özellikler bitkilerde farklı etkilere yol açan (tümör oluşumu, azot<br />

tutulumu,...) özellikler de plazmidle aktarılabilmektedir.<br />

F faktörü konjugasyonla ilgili bir plazmittir. F+ hücreler birleştikleri hücrelere de<br />

bu faktörü aktarıp F- bakterileri de F+ hücrelere çevirirler. Bu plazmidin kodladığı<br />

en önemli protein seks pilusudur. Bu durumda sadece F faktörü aktarılmaktadır.<br />

Eğer F plazmidi bakteriyel DNA ile birleşmiş ise diğer hücrelere de konağa ait DNA<br />

parçaları aktarabilecek demektir.<br />

Bu şekilde bakteri DNAsı ile birleşmiş plazmid taşıyan hücreler yüksek frekanslı<br />

rekombinasyon hücreleri (Hfr) adını alır. Bu şekilde bir bakteri DNAsının tümü<br />

yaklaşık 100 dakikada aktarılabilirse de genelde bazı parçaların aktarımı ile<br />

sonuçlanır(TUS). Hfr bir bakteriyle birleşen hücre genelde F- olur. Çünkü F kısmı<br />

genelde geçememektedir. Bazen F parçası Hfr hücrelerinde kromozomdan ayrılır.<br />

Bu ayrılma sırasında eğer kromozomdan da bir parça koptuysa F’ hücreleri oluşur<br />

ve bu hücreler F+ gibi davranırlar. Bazı plazmidler belirli özellikleri iletirler: R<br />

plazmidleri özellikle direnç genleri taşırlar. Col plazmidi E coli’nin kolisini ve<br />

diğer bakterilerin bakteriosinlerini salgılatan bir plazmidtir.<br />

TRANSPOSONLAR VE “ARAYA GİREN ÖĞELER” (IS:INSERTION<br />

SEQUENCE)<br />

DNA içinde ya da DNA-plazmid , plazmid-plazmid arasında yer değiştirebilen küçük<br />

DNA parçalarıdır ( 2000 – 80 000 baz çifti). Her iki ucunda ters dönüp yinelenen<br />

diziler ile alıcı DNA’sına katılır. Transpozonlar kendi başlarına replike olamazlar.<br />

Direnç ya da bazı enzim işlevlerini taşıyabilirler. IS ise daha küçük (800 – 1600<br />

baz çifti) yapılardır ve genelde fenotipik özellik taşımazlar.


GENETİK BİLGİ AKTARIMI<br />

25<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bu aktarım ile fenotip değişim (kapsül kirpik duvar) ya da genotipik değişim<br />

oluşabilir.<br />

TRANSFORMASYON<br />

Başka bir bakteri ya da plazmid DNA parçasının bakteriye dolaysız aktarımıdır.<br />

Bu aktarım ortamda DNAse enzimi varsa oluşturulamaz. Genelde aynı cins<br />

bakteriler arasında olur. Alıcı bakterinin DNA alabilme yeteneği (kompetans<br />

faktörü) en önemli belirleyicidir (TUS). Bu pnömokokların kapsülü ve virulansı<br />

ile ilgili deneylerde bu özelliğin DNA ile aktarıldığının gösterildiği deneylerde<br />

kullanılmıştır. Kalsiyum tuzları, elektrik uygulaması (elektroporasyon) ile<br />

transformasyon yapay olarak gerçekleştirilebilir (transfeksiyon)<br />

TRANSDÜKSİYON<br />

Bakteriyofajların bazıları ana hücre DNA’sının bir kısmını diğer bakteriye<br />

taşıyabilirler (TUS). Bu şekilde fajların varlığı ile virulans kazanan bakteriler arasında<br />

C diphteriae, S pyogenes (kızıl toksini) , C botulinum sayılabilir. Ayrıca direnç,<br />

biyokimyasal özellikler, gibi pek çok özellik de geçebilmektedir.<br />

KONJUGASYON<br />

Canlı iki bakteriden , piluslarla teması sonucu , F+ olandan F- olana gen aktarımı<br />

olayıdır. Kromozomuna F faktörü yerleşmiş bakterilere HFr (high frequency of<br />

recombination) hücreleri denir.<br />

Eðer F plazmidi daha önce bakteri DNA’sýna integre olmuþsa, F+hücre aktarým<br />

sýrasýnda F plazmidini kaybetmez. Bunlara Hfr hücresi denir. Sadece F+ hücrelere<br />

göre 100 kat infeksiyözdür. Tüm F materyalini aktarmayabilir. Hfr hücreler<br />

konjugasyon sonucunda F- olmaz, infekte ettiði hücre ise aktarým genellikle<br />

tamamlanamadýðý için F+ olmaz. Kromozoma entegre F plazmidi ayrýlýrken bakteri<br />

DNA’sýndan parça koparmýþ ise F’ denir.<br />

KONJUGASYON,TRANSDÜKSIYON VE TRANSFORMASYONUN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Transfer şekli Proces<br />

Konjugasyon<br />

Transdüksiyon<br />

Transformasyon<br />

ID:<br />

Bir bakteriden diğerine DNA<br />

transferi<br />

Bir hücreden diğerine virüs<br />

aracılı DNA transferi<br />

Çıplak DNA parçalarının hücre<br />

tarafından alımı<br />

Olaya katılan<br />

hücre çeşitleri<br />

Transfer edilen DNA’nın yapısı<br />

Prokaryotik Kromozom veya plazmid alınır<br />

Prokaryotik<br />

Prokaryotik<br />

veya Ökaryotik<br />

Genel transdüksiyonla herhangi<br />

bir gen alınabilir.Özelleşmiş transdüksiyonla<br />

bazı genler alınır.<br />

Herhangi bir DNA alınır. Kompetans<br />

beelirleyicidir.


26<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ANTİBAKTERİYEL İLAÇLAR VE AŞILAR<br />

Bir antimikrobiyal ilaçta olması beklenen en temel özellik seçici toksik etkidir. Böylece<br />

mikroorganizmalara zarar verilirken konak korunmuş olur. Bu şekilde antimikrobikler<br />

başlıca şu mekanizmalar ile etkili olurlar:<br />

1- Hücre duvarı sentezi inhibisyonu<br />

a- Peptidoglikan sentezinde transpeptidaz inhibisyonu: Penisilinler,<br />

sefalosporinler, karbapenemler, aztreonam.<br />

b- Diğer basamaklarda inhibisyon : Vankomisin, teikoplanin, sikloserin,<br />

basitrasin, ristocetin<br />

Peptidoglikan sentezinin ilk aşamasında stoplazmada pentapeptid birimleri<br />

oluşturulmaktadır. Bu aşamada alaninin analoğu olan sikloserin peptidoglikan<br />

sentezini inhibe eder.<br />

İkinci aşamada oluşan pentapeptid zincirleri ve N-asetil glikozamin lineer diziler<br />

halinde hücre duvarına ulaşmakta ve duvarın gelişmekte ve yenilenmekte olan<br />

bölümlerine bağlanmaktadır. Bu evrede etkili olan vankomisin, basitrasin ve<br />

ristocetin bakteriyolitik etki yapmaktadırlar.<br />

Üçüncü evrede ise linener peptidoglikan zincirleri pentapeptid yan zincirlerinin<br />

oluşturduğu yan zincirler ile bağlanırlar (transpeptidasyon) . Penisilinler<br />

ve diğer beta laktam antibiyotikler (sefalosporinler, karbapenemler,<br />

monolaktamlar) bu aşamayı olayı katalize eden transpeptidazları ( Penisilin<br />

bağlayıcı proteinler – PBP) inhibe ederek sağlarlar. Sonrasında otolitik<br />

enzimler aktive olur ve hücre ölür.<br />

2 – Protein sentezini inhibe edenler :<br />

a – 50 S alt ünitesine etkili olanlar : Kloramfenikol, eritromisin, diğer<br />

makrolidler, klindamisin<br />

b – 30 S alt ünitesine etkili olanlar : Aminoglikozidler, tetrasiklinler<br />

3 – Nükleik asit metabolizmasına etkili olanlar :<br />

a – DNA sentezinin bozulması : Nalidiksik asit, novobiosin, kinolonlar<br />

b – m RNA sentezi inhibisyonu (DNAya bağımlı RNA polimeraz inhibisyonu):<br />

rifampisin<br />

4 – Hücre membran işlevini bozanlar :<br />

Polimiksinler (kolistin)<br />

5 – Antimetabolitler :<br />

Folik asit sentezini bozanlar : sulfonamidler, trimetoprim<br />

6 – Diğerleri :<br />

Metronidazol (Anaeroplar ve protozoonlara etkili. Redüksiyon gücünü azaltır,<br />

metabolitleri DNA yapısını bozar) , nitrofurantoin ( üriner antiseptik, Yıkımları<br />

ile DNA’ya toksik etkili ara ürünler oluşur), mupirosin (MRSA taşıyıcılığı<br />

tedavisinde ve lokal stafilokok ve streptokok infeksiyonlrında etkili, isolösin<br />

t-RNA sentetaz inhibisyonu ile etki eder) , fusidik asit ( MRSA için önerilir,<br />

aminoasil - t RNA ‘dan aminoasit transferini önleyerek etkili olur gram<br />

negatiflere etkisizdir).


AŞILAR<br />

27<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Canlı (attenüse aşılar):<br />

Multiple, sürekli antijenik stimülasyon,<br />

Uzun süreli bağışıklık<br />

Uyarılmış hücresel immünite<br />

!!! Virulans kazanma riski!!!<br />

BCG, tifo, çiçek<br />

Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR), polio (sabin), VZV, sarı humma,...<br />

İnaktif (ölü) aşılar;<br />

Güvenli<br />

Tekrar dozlar gerekir<br />

Hücresel immüniteyi uyarmaz<br />

Boğmaca, kolera, veba,...<br />

Polio (salk), kuduz<br />

Etkenin ürünlerine karşı aşılar<br />

Toksoidler (difteri, tetanoz + adjuvan)<br />

Yapı antijenleri (HBV, influenza) aselüler boğmaca aşısı<br />

Rekombinan aşılar (HBV)<br />

DNA aşıları<br />

Antiidyotip aşılar<br />

Konjuge polisakkarid aşılar:<br />

T-hücreden bağımsız antijenler<br />

Hafıza hücresi oluşmaz, Ig M yanıtı (+)<br />

Hapten özelliğindedirler<br />

Konjuge aşılar (+ protein taşıyıcı)<br />

Hib, meningokok<br />

Pnömokok aşılar polisakkarit antijen taşırlar.<br />

PASİF Bağışıklık<br />

Hızlıdır, geçicidir.<br />

IVIG... HAV, kızamık profilaksisinde<br />

Hiperimmunglobulinler: HBIG, CMV; RSV, Kuduz, Tetanoz VZV<br />

Hayvan kökenli serumlar: Botulismus, difteri, tetanoz, kuduz antiserumları


28<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ENFEKSÝYON ETKENLERÝ VE TEDAVÝDE ÝLK SEÇENEK ANTÝBÝYOTÝKLER<br />

Staf aureus ve Staf. epidermidis....................Penisilinaz üretmiyorsa: Pen G<br />

Penisilinaz üretiyorsa : Penisilinaza rezistan penisilinler (metisilin v.s.)<br />

Metisiline rezistans ise : Vankomisin + Gentamisin<br />

Staf epidermidis ...............................................Vankomisin<br />

Staf. pyogenes(A grubu) ..................................Pen G Amoksisilin<br />

Strep pneumonia ..............................................Pen G (Penisiline rezistans ise sefataksinm + Rifampin) , Vankomisin<br />

Strep viridans ....................................................Pen G + Gentamisin<br />

Anaerobik streptokoklar ve peptostreptokoklar ..Pen G<br />

Neisseria gonorhea ..........................................penisiline duyarlıysa : Ampisilin veya Pen G (probenesid ile birlikte)<br />

penisiline rezistans ise : seftriakson<br />

N. menengitidis (menengokok) .....................menenjitte pen G<br />

............................................................................proflaksi ve portörde : rifampin<br />

E. coli ................................................................Üriner enfeksiyon : ko-trimaksozol ve florokinolonlar diğer enfeksiyon veya<br />

sepsis : Sefotaxim, Seftriakson<br />

Klepsiella pneumonia ......................................sefalosporinler (ESBL + ise karbaperem)<br />

Proteus mirabilis ..............................................Ampisilin veya amoksisilin<br />

Diğer proteuslar ...............................................Sefotaxim, Seftriakson<br />

Enterobakter türleri .........................................imipenem veya aminoglikozidler<br />

Salmonella enfeksiyonalrı ..............................Florokinolonlar Seftriakson<br />

Shigella ..............................................................Florokinolonlar<br />

Serratia ..............................................................İmipenem Sefotaxim, Seftriakson<br />

Bacterioides türleri...........................................klindamisin veya metranidazol<br />

Acinetobakter ....................................................İmipenem veya meropenem<br />

Bardotella pertusis(boğmaca) .......................Eritromisin<br />

Brucella türleri .................................................doksisiklin + rifampin<br />

Callymmatobacterium granulomatis.............Doksisiklin<br />

Campylobacter jejuni ......................................Eritromisin Flonokinolonlar<br />

Francisella tularensis ......................................Streptomisin veya gentamisin<br />

Gardnerella vaginalis ......................................metronidazol<br />

Hemophilus ducreyi ........................................Seftriakson veya azitromisin<br />

Hemophilus influenza ......................................ciddi enfeksiyonlar (menenjit, epiglottit ...) : Kloramfenikol veya<br />

seftriakson, hafif enfeksiyonlar (otit ..vb) : Amoksisilin + klavulanik asit<br />

veya ko-trimaksazol<br />

Legionella pneumophila .................................Eritromisin + rifampin<br />

Leptotrichia buccalis (vincent angini) .........Pen G<br />

Helicobacter pylori .........................................omeprazol + metronidazol + amoksisilin (veya klaritromisin)<br />

P. aeruginosa ...................................................Antipsödomonal penisilinler (mezlosilin, azlosilin, piperasilin vs.. KAMPTa)<br />

ve Aminoglikozidler<br />

Pseudomonas cepacia ...................................Ko-trimaksozol<br />

Pseudomonas mallei ......................................Streptomisin + tetrasiklinler<br />

Vibrio cholerae ve parahemoliticus .............Doksisiklin veya florokinolonlar<br />

Yersinia enterokolitika ..................................sepsiste: kloramfenikol veya aminoglikozidler. Yersinioziste : ko-trimaksozol<br />

Yersinia pestis (veba) ....................................streptomisin + doksisiklin<br />

Bacillus antracis ............................................Pen G veya siprafloksasin<br />

C. perfrings (gazlı gangren) .........................Pen G + klindamisin<br />

C. tetani(tetanos) ..........................................Pen G veya metronidazol<br />

C. dificille ........................................................oral metranidazol veya vankomisin<br />

C. diphteria ....................................................Eritromisin<br />

Difteroidler .....................................................Pen G + Aminoglikozidler<br />

Cornebacterium jerikeim ..............................Vankomisin<br />

Listeria monocytogenes ...............................Ampisilin (veya pen G) + gentamisin<br />

M. tuberculosis .............................................INH + rifampin + pirazinamid + etambutol<br />

M. avium- intercellulare ...............................klaritromisin + etambutol + klofozimin + siprofloksasin<br />

M. leprae .........................................................dapson + rifampin veya Klofazimin<br />

Chlamydia türleri ...........................................doksisiklin<br />

Mycoplazma pneumonia ..............................doksisiklin veya Tetrasiklin<br />

Pneumocysis carinii ......................................ko-trimaksazol<br />

Ureaplazma urealiticum ..............................doksisiklin<br />

Actinomyces israeli ......................................Ampisilin veya Pen G<br />

Nocardia asteroides .....................................ko-trimaksazol veya sulfanomidler<br />

Riketsiya türleri .............................................doksisiklin<br />

T. pallidum (sifilis) ........................................Pen G<br />

Bornelia türleri...............................................Tetrasiklin<br />

Enterococcus feacalis...................................Ampisilin+Gentamisin


BETA LAKTAMLAR<br />

29<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Penisilinler:<br />

a) Penisilin G, prokain penisilin, depo penisilin<br />

b) Aside dayanıklı penisilinler : Penisilin V (PO), azidosilin<br />

c) Betalaktamaza dayanıklı penisilinler: Bu grupta metisilin ve oksasilin<br />

stafilokokların betalaktam direnci için bir indeks olarak kullanılır. Bu<br />

antibiyotiklere dirençli stafilokoklar tüm beta laktamlara dirençli kabul<br />

edilirler.<br />

d) Etki spektrumu genişletilmiş penisilinler: Amoksisilin hızla ve tamamına<br />

yakını sindirim sisteminden emilir. Bu yüzden barsak infeksiyonlarında tercih<br />

edilmemelidir.<br />

e) Antipseudomonal penisilinler: Karbenisilin, tikarsilin, mezlosilin,<br />

piperasilin, azlosilin<br />

Sefalosporinler:<br />

a) I. Kuşak: sefaleksin, sefadroksil, sefalotin, sefazolin,sefasetril,<br />

sefapirin,...<br />

- Sefazolin cerrahi profilakside en çok kullanılan antibiyotiktir.<br />

b) II. Kuşak: sefaklor, sefiksim, sefprozil, lorakarbef, sefuroksim,...Bu grupta<br />

yer alan sefoksitin, sefotetan, sefmetazol anaerobik etkinlikleri ile önem<br />

kazanırlar.<br />

c) III. Kuşak: sefotaksim, seftriakson, sefaperazon, seftizoksim, sefozidim,<br />

moksolaktam,...Bu grupta Gram (-) etkinlik çok fazla Gram (+) etkinlik<br />

hemen hiç yoktur. Sefaperazon, seftazidim Pseudomonaslara en etkili<br />

sefalosporinlerdir. Seftriakson en uzun etkili sefalosporindir.<br />

d) IV. Kuşak: Sefepim<br />

Karbapenemler:<br />

İmipenem, meropenem, ertapenem. Etki spektrumları en geniş beta<br />

laktamlardır. Meropenem MSS infeksiyonlarında tercih edilir. Metisiline dirençli<br />

stafilokoklar karbapenemlere de dirençlidir. Stenotrophomonas cinsi bakteriler<br />

doğal olarak karbapenemlere dirençlidir.<br />

Monobaktamlar:<br />

Aztreonam. Sadece Gram (-)lere etkinliği vardır.<br />

Beta laktamaz inhibitörleri:<br />

Tacobaktam, sulbaktam, klavulanik asit beta laktamazlara bağlanarak<br />

onların etkilerin ortadan kaldırıp birarada bulundukları beta laktamları aktif<br />

kılan yapılardır. Sulbaktam-ampisilin, klavulanat-amoksasilin, piperasilintazobaktam,<br />

sefaperazon-sulbaktam, tikarsilin-klavulanat. Sulbaktam tek<br />

başına Acinetobacter cinsi bakterilere karşı etkili bir yapıdır.<br />

MAKROLİDLER<br />

Eritromisin, klaritromisin, azitromisin,roksitromisin,... Atipik patojenlere etkinliği<br />

ve hücreiçinde yoğunlaşabilmesi nedeniyle sık kullanılırlar. Kloramfenikol,<br />

linkozamidlerle kompetitif olarak yarışırlar.


30<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Eritromisin; Lejyoner hastalığı, difteri, boğmaca, mikoplazma, özellikle<br />

bebeklerdeki klamidya infeksiyonlarında ilk tercihken penisilin allerjisi varlığında<br />

alternatif ilaç olarak kullanılır.<br />

Azitromisin özellikle solunum yolu infeksiyonları tedavisinde seçkin ilaçtır.<br />

Klaritromisin eritromisinin etki spektrumu dışında Mycobacterium avium<br />

intracellare, H. pylori infeksiyonlarında da ilk tercihlerdendir.<br />

Spiramisin ise Gram (+) etkinliği yanında toksoplazma infeksiyonu tedavisinde<br />

de kullanılır.<br />

AMİNOGLİKOZİDLER<br />

Anaerobik etkinliği yoktur. Streptomisin anti-tüberküloz bir ajan olarak kullanılırken<br />

tularemi, veba için seçkin ilaç, enterokok ve Brucella spp. infeksiyonlarında kombine<br />

ilaç olarak kullanılabilir. Spektinomisin gonokok infeksiyonlarında paromomisin<br />

paraziter infeksiyonlearda kullanılan bir aminoglikoziddir. Gentamisin, tobramisin,<br />

netilmisin, amikasin, isepamisin diğer sık kullanılan aminoglikozidlerdir.<br />

Ototoksisite ve nefrotoksisite en korkulan yan etkilerdir. Ayrıca nöromuskuler<br />

blokajda oluşturabilirler. Postantibiyotik etkileri uzun olduğu ve bakterileri doza<br />

bağlı olarak öldürdükleri için günde tek doz uygulama yapılabilmektedir.<br />

KLORAMFENİKOL<br />

Ancak belirli seçeneklerde (tifo, riketsiya inf, beyin absesi, pürülan menenjit, ...)<br />

tercih edilebilir. Kemik iliği depresyonu ve aplastik anemi riski nedeniyle kullanımı<br />

azalmıştır.<br />

TETRASİKLİNLER<br />

Tetrasiklin, doksisiklin, minosiklin,... Riketsiya, klamidya infeksiyonları,<br />

Ureplasma üretriti, ruam, melioidoz, Granüloma inguinale, Borrelia reccurentis,<br />

Whipple hastalığı, klorakine dirençli P. falciparum sıtması infeksiyonlarında<br />

kullanılabilir. Brusella infeksiyonlarında kombine edilen ilaçlardandır. Akne<br />

tedavisinde kullanılabilirler. Kemik ve dişlerde birikebilmeleri nedeniyle çocuklarda<br />

kullanılımazlar.<br />

LİNKOZAMİDLER<br />

Linkomisin, klindamisin. Anaerobik etkinliği ve Gram (+) etkinliğç bulunur.<br />

Özellikle diafragma üstü anaerobik infeksiyonlarda seçkin ilaçtır. Pseudomembranöz<br />

enterokolite en sık yol açan antibiyotiklerdir.<br />

KİNOLONLAR<br />

Siprofloksasin, ofloksasin, enoksasin, pefloksasin, levofloksasin,<br />

moksifloksasin,... Çok sayıda infeksiyonda kullanılırlar. Siprofloksasin<br />

Pseudomonasa en etkili olandır. Levofloksasin, Moksifloksasin yeni geliştirilmiş<br />

spektrumu genişletilmiş (penisiline dirençli pnömokok, atipik solunum patojenleri,...)<br />

kinolonlardır. Kartilaj dejenerasyonu nedeniyle çocuklarda kullanılmaları<br />

önerilmez.


KO-TRİMOKSAZOL<br />

31<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sinerjik etkili trimetoprim ve sulfometaksazol birarada etki gösterir. Üriner sistem<br />

infeksiyonları ve sindirim sistemi infeksiyonlarında sıklıkla kullanılmış fakat<br />

günümüzde direnç nedeniyle daha az kullanılır olmuştur. Nocardia infeksiyonları, P.<br />

carinii infeksiyonları ve toksoplazma infeksiyonlarında kullanılır. Stenotrophomonas<br />

için ilk tercihlerden biridir.<br />

GLİKOPEPTİDLER:<br />

Vankomisin, teikoplanin: Metisiline dirençli stafilokok, enterokok infeksiyonlarında<br />

seçkin ilaçlardır. Stafilokoklar, streptokoklar glikopeptidlere oldukça<br />

duyarlı iken (MİK 5 mg/L) enterokoklar doğal olarak dirençlidir (MİK<br />

100 mg/L) (TUS) Günümüzde enterokoklarda ve stafilokoklarda glikopeptidlere<br />

direnç de önemli bir sorun konumundadır. Bu tür bakterilerin tedavisinde<br />

kullanılabilecek kinopristin-dalfopristin, linezolid, oksazolidon gibi antibiyotikler<br />

geliştirilmektedir.<br />

Menenjit olgularında glikopeptid olarak vankomisin kullanılmalıdır. Günümüzde<br />

antibiyotik kullanımı sonucunda dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkması önemli<br />

bir sorun olmuştur. Önemli direnç mekanizmaları şöyle özetlenebilir.<br />

Antibiyotik direnci genelde plazmidler aracılığı ile yayılmakta ve farklı<br />

türlere de geçebilmektedir. Ayrıca transpozonlar ve integronlar ile de direnç<br />

aktarımı mümkün olmaktadır. Bunun dışında direnç klonal olarak çoğalma ile<br />

yavru hücrelere aktarılabilir. Gram (-) enterik çomaklar arasında yaygın olan beta<br />

laktamazların bazıları kromozomal mutasyonlar (İBL : indüklenebilir beta<br />

laktamazlar .....Enterobacter, Citrobacter, Serratia ...vb) ya da plazmidler<br />

ile (Genişlemiş spektrumlu beta laktamazlar ......Klebsiella, E.coli )<br />

yayılabilir. Önemli noktalardan biri bu tür direnç mekanizmalarını belirleyebilmek<br />

için özel yöntemlerin, özel disk dizilimlerinin kullanılması gerektiğidir. Gram (+)<br />

bakterilerde MLS (makrolid-linkomisin-streptogramin) özel yöntemler kullanılmıyor<br />

ise gösterilemeyebilir.<br />

7- STERİLİZASYON – DEZENFEKSİYON<br />

Sterilizasyon başlıca dört yöntemle yapılır :<br />

1- Isı ile<br />

a) Kuru hava : Pastör fırınları ......... Cam eşya, metal gereçler,...<br />

b) Nemli hava :<br />

I- Basınçlı Buhar 120 C 1 atm 15-20 dakika<br />

Pansuman malzemeleri, konserve,besiyerleri...<br />

II- Basınçsız Buhar (Arnold kazanı)100 C<br />

Karbonhidratlı besiyerleri<br />

c) Yakma : Öze, ekim iğnesi,...<br />

d) Sıcak su : Kaynatma, Tindalizasyon,....


32<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

2- Süzme İle<br />

Serum gibi ısıya dayanıksız sıvıların sterilizasyonunda, sıvıyı hücrelerinden<br />

arındırmakta kullanılır. HEPA filtreler ise havayı süzerek mikroorganizmalardan<br />

arındırmak amacıyla kullanılmaktadır.<br />

3- Işınlama ile<br />

UV, gamma, X-ışınları, gamma ışınları, beta ışınları, mikrodalga.<br />

4- Kimyasal maddeler ile<br />

Kimyasal maddeler sterilizasyondan çok dezenfeksiyon amacıyla kullanılırlar.<br />

Tek kullanımlık olarak sağlanamadığında ya da ısı ile steril edilemediğinde<br />

etilen oksid ya da glutaraldehit kullanılır. Plastik tüpler, eldivenler,<br />

ameliyat ipliği gibi hastane aletleri etilen oksitle (TUS) genelde endoskopik<br />

aletler glutaraldehit ile steril edilirler. (Hidrojen peroksit) Hücrede serbest<br />

hidroksil radikallerinin oluşumuna yol açar; bu yapılar zar lipidlerine,<br />

DNA ve diğer yaşamsal hücre yapılarına saldırırlar. Bakretisit, virusit ve<br />

fungusittir. Yüksek konsantrasyonda sporisittir. Antiseptik olarak kullanılabilir.<br />

Dezenfektan olarak yumuşak kontakt lenslerin, cerrahi implantların, plastik<br />

eldivenlerin dezenfeksiyonunda kullanılır. % 6-7.5’luk konsantrasyonlarda<br />

ciyptosporidium parvum’u inaktive eden tek sterilan maddedir. Bakteri<br />

sporlarını da etkileyebilen dezenfektanlara yüksek düzey dezenfektan adı<br />

verilir (glutaraldehit, formaldehit, parasetik asit, hidrojen peroksit). Su<br />

dezenfeksiyonunda klor kullanılır. Klor su dezenfeksiyonunda kullanılır<br />

fakat, HAV , Giardia kistleri, Cryptosporidim ookistlerini öldüremediğinden<br />

bu mikroorganizmaların infeksiyonlarını önleyememektedir.<br />

ANTİMİKROBİYALLERE DİRENÇ GELİŞİMİNE YOL AÇAN MEKANİZMALAR<br />

Gram (-) bakterilerin hücre duvarı<br />

Dış membran geçirgenliğinde azalma<br />

Mekanizma Etkilenen Antibiyotik<br />

Aktif pompa sistemi (İlacın bakteri dışına<br />

transportunda artma)<br />

Sitoplozik membran permeabilitesinde azalma<br />

İlacın enzimatik inaktivasyonu<br />

İlacın bağlandığı hedefin değişimi<br />

Yeni bir metabolik yolun kullanımı Trimetoprim direnci<br />

Beta-laktamlar (omp F, opr D değişimi porin<br />

proteinlerinde mutasyon)<br />

Tetrasiklinler Sülfonamidler (Multi drug rezistansı)<br />

Penisilinler Aminoglikozidler (Porin proteinlerinde<br />

mutasyon)<br />

Beta-laktamlar (Beta-laktamaz)<br />

Aminoglikozidler (Yapı değiştiren enzimler: APH, AAC;<br />

ANT)<br />

Kloramfenikol (Asetil transferaz)<br />

Kinolonlar (DNA giraz, gyr A mutasyonu)<br />

R ifampin (RNA polimeraz: rpo B)<br />

Beta-laktam (PBP değişimi)<br />

Makrolid, linkomisin, streptogramin (yeni grup<br />

antibiotik. Streptomisin ile karıştırılması (rRNA<br />

metilasyonu 30S ribozomal subünit mutasyonu)<br />

Glikopeptidler (D-ala-D-ala değişimi; van A, B, C gen<br />

ürünü<br />

İzoniyazid (Katalaz- Peroksidoz mutasyonu)<br />

Vankomisin (Peptidoglikanda laktat ile alaninin yer<br />

değiştirmesi)<br />

ID :06t008


33<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Dezenfektanlar mikroplar üzerine farklı şekillerde etki ederler :<br />

1- Sitoplazmik membrana etkili olanlar: Deterjanlar, sabunlar,<br />

fenollü bileşikler, eriticiler (alkol (dezenfeksiyon için % 70 çözelti en<br />

uygun), eter,...)<br />

2- Protein denatüre ediciler : Asit ve alkaliler.<br />

3- Enzim işlevini bozanlar: Alkilleyiciler (etilen oksid , formol, betapropionolakton),<br />

glutaraldehit, oksidanlar, Ağır metaller (altın, gümüş,<br />

çinko,...) (Ağır metallerin bu etkisine oligodinamik etki denir)<br />

4- Nükleik asitlere etkili olanlar : Boyalar ( Metilen mavisi, malaşit<br />

yeşili,...)<br />

Ayrıca mikroorganizmaların dezenfektanlara duyarlılıkları da farklı farklıdır . En<br />

dirençli yapılar prionlardır. Normal otaklav sürecinde ortadan kaldırılamazlar.<br />

Özel şartlarda otoklavlanmaları önerilir (132 C , 30-60 dakika). Ayrıca<br />

yüzeylerde yoğun çamaşır suyu ya da 1 N NaOH kullanılabilir.<br />

Mikroorganizmalar dezenfektanlara dirençlerine göre şöyle<br />

sıralanabilir:<br />

PRİON >SPOR > MİKOBAKTERİ > PARAZİT KİSTLERİ > LİPİD<br />

İÇERMEYEN/KÜÇÜK VİRUSLAR(Polio) > TROFOZOİTLER > GRAM<br />

(-) BAKTERİLER (Pseudomonas,...) > MANTARLAR > BÜYÜK ZARFSIZ<br />

VİRUSLAR (Enterovirus, Adenovirus,...) ><br />

GRAM (+) BAKTERİLER > LİPİD İÇEREN VİRUSLAR(HIV, HBV,HSV,<br />

RSV,...)<br />

Bakterilerin L-formları dezenfektanlara daha duyarlıdır. Mikobakteriler<br />

hariç Pseudomonas aeruginosa dezenfektanlara yüksek oranda direnci<br />

nedeniyle infeksiyonlara neden olabilen, dezenfektanlar içinde çoğalarak<br />

salgınlar oluşturabilen bir bakteri olarak önem taşımaktadır. HIV, HBV gibi<br />

viruslar ise kolaylıkla dezenfektanlarla inaktive olurlar. En çok çamaşır suyu<br />

(kullanılır(TUS).


34<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

BAKTERİLER VE BAKTERİYEL HASTALIKLAR<br />

GRAM (+) KOKLAR<br />

Bir örnekten üretilen gram(+)kok ayrımında ilk test katalaz (%3 H2O2) testidir.<br />

Bu test sonucu pozitif bulunursa bakterinin büyük olasılıkla stafilokok , negatif ise<br />

streptokok ailesinden ya da enterokok olduğu anlaşılır. İleri ayrımlar tür düzeyinde<br />

farklı özelliklerin araştırılmasıyla belirlenir.<br />

STAFİLOKOKLAR<br />

Stafilokoklar üzüm salkımı tarzında kümeler oluştururlar. Koagülaz (plazmayı<br />

pıhtılaştıran enzim) varlığı ile başlıca iki grup altında incelenebilirler. Plazmayı<br />

koagüle edenler (ki bu grupta tek etken hatırlanır : S aureus ) ve plazmayı koagüle<br />

etmeyenler (PK(-) stafilokoklar). Sonuçta stafilokoklar katalaz(+) olmaları<br />

ile streptokoklardan ve basitrasine dirençli fakat lizostafin ve furazolidona<br />

duyarlı olmalarıyla mikrokoklardan ayrılabilirler.


35<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

S. aureus koagülaz özelliği yanında beta hemoliz yapması, altın sarısı<br />

pigment (Aurum:altın) oluşturması , manniti fermentlemesi (Chapman<br />

besiyerinde ayrım nedeni) , DNAse aktivitesi ile de diğer stafilokoklardan<br />

ayrılabilir. PK(-) stafilokoklardan ensık olarak insanda hastalık yapan<br />

türler S epidermidis ve S saphrophyticus ‘tur. S saphrophyticus novobiyosine<br />

dirençli olması ile ayrılabilir .<br />

Yapısal elemanlar:<br />

Kapsül:<br />

Bazı S. aureus kökenlerinde en dışta polisakkarid bir kapsül yapısı bulunur.<br />

PK (-) stafilokoklarda ise glikokaliks bir yapı salgılanır. “Slime faktör”<br />

adı da verilen bu yapı kateter başta olmak üzere yabancı cisimlere<br />

tutunmayı ve antibiyotik etkisinden organizmayı korumayı<br />

sağlar.<br />

Protein – A:<br />

Sadece S. aureus’da bulunur. Ig ‘lerin Fc reseptörlerine bağlanarak<br />

bakteriyi fagositozdan ve kompleman etkisinden korur. Ayrıca<br />

spesifik Ig G ‘lerin Fc kısımıyla stafilokoklar bağlanarak lateks<br />

aglütinasyon yöntemi geliştirilmiştir. Bu yönteme Ko-aglütinasyon<br />

yöntemi denilmektedir.<br />

Teikoik asit:<br />

Özgül reseptörler (fibronektin) yardımıyla hücreye yapışmayı sağlar. Fajlar<br />

için reseptör görevi görür. Teikoik asit türe özgü farklılıklar gösterir ( S.<br />

aureus: ribitol teikoik asit, S epidermidis: gliserol teikoik asit taşır).<br />

Kümeleyici faktör:<br />

Fibrinojeni bağlayarak etkili olur.<br />

Toksinleri<br />

a) Sitolitik toksinleri<br />

Alfa, beta ,gama ve teta toksinler irinleşmeden sorumludur. Hemolizin<br />

etkileri vardır.<br />

b) Lökosidin<br />

Nötrofil ve makrofajları eritir. Sitolitik bir toksindir (Panton-Valentin<br />

toksini)<br />

c) Enterotoksin – A-E<br />

Besin zehirlenmesine yol açar. Enterotoksin – A, MSS irritasyonu ön<br />

planda olarak kusmanın belirgin olduğu bir besin zehirlenmesi tablosuna<br />

yol açar. Bu etki MSS’deki kusma merkezine toksik etkisiyle olduğu<br />

sanılmaktadır. Enterotoksin – B stafilokoksik enterokolite yol açar. C ve<br />

D süt ürünleriyle ilgili zehirlenmelerde sık bulunur.<br />

d) Eksfolyatif toksin<br />

Haşlanmış deri sendromu’na yol açar. Stratum granülosum üzerine toksik<br />

etki etmektedir.


36<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

e) Toksik şok sendromu toksini – 1 (TSST-1)<br />

Süperantijen özelliğindedir ve toksik şok sendromuna neden olur(TUS).<br />

Enzimleri<br />

Koagülaz (S. aureus’da bulunur,protrombin ile bağlanarak plazmayı koagüle<br />

eder), katalaz, lipaz, stafilokinaz(fibrinolizin),DNAse , lipaz enzimleri ile klinik<br />

bulgulara yol açar. Hyalürinidaz ile yayılma gösterir. Penisilinaz hücre dışına<br />

salınarak penisilini hidrolize eder (Penisilinaz bir virulans faktörü değildir.).<br />

Hastalıkları<br />

Her sistemi tutabilen etkenlerdir. Temel özellikleri S aureus için abse oluşumu<br />

(TUS) , PK(-) stafilokoklar içinse “slime faktör” oluşturma yetenekleridir.<br />

S. AUREUS<br />

Deri ve mukozada rastlanan abse, büllöz impetigo, folikülit, dolama<br />

(panaris),arpacık (hordoleum), sycosis barbae, hidrozadenit, karbonkülün<br />

en sık nedeni S. aureustur. Haşlanmış deri senromu; yenidoğanlarda görülür,<br />

Nikolsky bulgusu(+) bulunur. Eksfolyatif toksinin stratum granülosum üzerine<br />

toksik etkisinden dolayı oluşan klinik bir tablodur. Erişkindeki büllöz impetigo<br />

ile aynı hastalık olduğu bulunmuştur. Yenidoğan döneminde gelişen ağır formuna<br />

Ritter sendromu adı verilir.<br />

Toksik şok sendromu;multiorgan tutulumu, yaygın döküntü ve<br />

hipotansiyonun görüldüğü bir klinik tablodur. En sık menstürasyon gören<br />

kadınların tampon kullanımıyla ilişkili bulunsa da başka bölgelerdeki S.<br />

aureus infeksiyonları/ kolonizasyonları da neden olabilir. TSST-1 adlı toksinin<br />

süperantijen olarak olayları başlattığı düşünülür. Yaygın , deskuamasyonla<br />

soyulan döküntü ve hipotansiyon en uyarıcı bulgulardır.<br />

Sepsis ve endokarditin önemli bir nedenidir. Metastatik infeksiyon sıktır.Sepsis<br />

seyrinde septik emboliler ve nekroz sıklıkla belirlenir. Bakteriyemi/ sepsis<br />

tablosunda böbreklerin etkilenmesi ve idrarda S. aureus belirlenmsi sıktır. İV ilaç<br />

bağımlılarında sağ kalp endokarditinin en sık etkenidir, en sık triküspit<br />

kapak tutulur (TUS).<br />

Erişkin yaş ve >5 yaş çocuklarda en sık septik artrit etkenidir (Cinsel aktif<br />

dönemde osteomiyelit sıklıkla gonokoklarla oluşmaktadır). Osteomiyelitlerde de<br />

en sık etkendir. Orak hücreli anemide osteomiyelit etkeni olarak Salmonellalar<br />

beklenenden daha fazla görülseler de bu hasta grubunda da en sık etken S.<br />

aureustur (TUS). Ayrıca pnömoni,ampiyem, bakteriyemi, menenjit, sinüzit,<br />

renal abse gibi klinik tablolarda da etken olabilir. Pnömoni tabloları hızla küçük<br />

abselerle karakterize (pnömotosel) ağır bir klinik tablodur. İV ilaç bağımlıları<br />

ve hemodiyaliz hastalarında pnömoninin en sık etkeni S. aureustur.<br />

Penetran yaralanmalardan sonra gelişen menenjitlerde en sık etken S. aureustur.<br />

Şant infeksiyonunda ise PK (-) stafilkoklardan sonra ikinci sıklıkta etken olarak<br />

karşımıza çıkarlar.<br />

En kısa inkübasyonu olan besin zehirlenmesine yol açar (0-6 saat)<br />

(TUS). Kusma ön plandadır. Besinlerde üreyen bakterilerin enterotoksinlerinin<br />

alınmasıyla ilgili bir klinik tablodur. Sıklıkla mayonez, krema gibi besinlerde görülür.<br />

Toksik etkinin toksinin MSS’ne direkt etkisinden kaynaklandığı kabul edilir.


37<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

En sık enterotoksin A sorumludur. Enterotoksinleri etkisiyle immünitesi ve barsak<br />

florası bozulmuş hastalarda enterokolit oluşumuna neden olabilirler (Enterotoksin<br />

B).<br />

PK(-) stafilokoklardan S. epidermidis, yabancı cisim infeksiyonlarının en<br />

sık sebebidir ( prostetik kapak endokarditi, protez infeksiyonu, kateter<br />

infeksiyonu,...). Son zamanlarda hemokültürlerden belirlenen en sık<br />

etken ve aynı zamanda en sık kontaminasyon nedenidir. Etken ayrımı için en<br />

az iki hemokültürde üreme en kabul edilen kriter durumundandır. Bu artışın<br />

bu bakterilerin slime faktör oluşturma ve kateterlere tutunabilme<br />

yeteneklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.<br />

S saprophyticus ise üreme çağındaki kadınların en önemli idrar yolu<br />

infeksiyonu etkenlerinden birisidir (TUS).<br />

Stafilokoklarda antibiyotiklere direnç önemli bir sorun haline gelmiştir. Penisilinaz<br />

sadece penisilin, ampisilin gibi beta laktamları etkiler ve S. aureusların<br />

hemen tümünde belirlenebilmektedir.. Metisilin/oksasilin direnci ise<br />

penisilin bağlayıcı proteinlerde yapı değişikliğini ifade eder ve tüm beta<br />

laktam antibiyotiklere dirençli olduklarını belirler. Bu durum laboratuvarlarda<br />

en iyi 6 mikrogram/ml oksasilin içeren % 4 NaCl içeren besiyerlerinde “agar<br />

tarama” yöntemiyle araştırılır. Bu direnç Mec A geni ile ilgilidir. Sonuçta PBP 2<br />

değişime uğrayarak PBP 2a’ya dönüşür ve bu yapı beta laktamlara düşük bir ilgi<br />

gösterir.<br />

Metisiline dirençli stafilokok infeksiyonlarında (genelde ağır infeksiyonlarda)<br />

glikopeptid (vankomisin, teikoplanin) kullanılır (TUS). Diğer infeksiyonlarda<br />

kinolon, ko-trimaksazol, gentamisin, vb , duyarlı bulunursa tercih edilebilir.<br />

Son yıllarda glikopeptidlere de dirençli S aureus kökenleri de bildirilmektedir.<br />

S. aureus normalde deride kıvrımlarda, burunda saptanabilir. Burunda S.<br />

aureus taşıyıcılığı tekrarlayan cilt infeksiyonlarının nedeni olabilir ve cerrahi alan<br />

infeksiyonları için risk oluşturmaktadır. S. aureus (özellikle MRSA) taşıyıcılığı dibet,<br />

allerji hastaları, hemodiyaliz hastaları, HIV (+) gibi olgularda yüksek oranlarda<br />

belirlenen bir özelliktir. Metisilin/oksasiline dirençli S. aureus’a (MRSA) bağlı hastane<br />

infeksiyonları ve salgınlar olabilmektedir. Bu durumda sağlık çalışanlarının burun<br />

taşıyıcılığı araştırılması ilk önerilen uygulamadır. Nazal MRSA taşıyıcılığı<br />

saptanan kişilerde ilk tercih lokal mupirosin tedavisidir.<br />

ÖZELLİK<br />

STAFİLOKOKLARIN SINIFLANDIRILMASI VE ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />

Koagulaz pozitif Koagülaz negatif<br />

S.aureus S.epidermidis S.saprocphyticus<br />

DNAase (+) (-) (-)<br />

Mannitol (+) (-) (-)<br />

Hemoliz Beta Yok Yok<br />

Protein A Var Yok Yok<br />

Lipaz Tamamında var %30 var %30 var<br />

Novobiosine duyarlılık Duyarlı Duyarlı Dirençli<br />

Yaptığı Hastalık<br />

Süpüratif hastalık Yabancı cisim enfeksiyonları<br />

Üriner infeksiyon<br />

ID:


38<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

STREPTOKOKLAR<br />

Streptokoklar, gram (+) , zincirler oluşturarak üreyen fakültatif anaerob koklardır.<br />

Streptokok ailesinin en belirleyici özelliği katalaz (-) olmalarıdır.<br />

Streptokoklar öncelikle hemoliz özellikleriyle üç büyük gruba ayrılırlar. Kanlı besiyerinde<br />

eritrositleri tamamen eritenler (beta hemoliz), kısmi bir erime yaratanlar (alfa hemoliz)<br />

ve hemoliz yapmayanlar (non-hemolitik, gama hemoliz). Ayrıca streptokoklar hücre<br />

duvarındaki karbonhidrat antijenlerine göre de sınıflanabilirler (Lancefield<br />

sınıflaması).<br />

BETA HEMOLİTİK STREPTOKOKLAR<br />

A-grubu beta hemolitik<br />

streptokoklar (S. pyogenes) :<br />

Beta hemolitiktir, anaerop<br />

ortamda hemoliz artar. PYR testi<br />

(+) , basitrasine duyarlı ve<br />

TMP-SXT dirençli olmaları ile<br />

diğerlerinden ayrılır. Önemli<br />

yapısal ve hücre dışı yapıları<br />

şöyle özetlenebilir:<br />

- Kapsül : Antifagositik<br />

etkinlik kazandıran bu<br />

yapı hyaluronik asit<br />

yapısındadır (TUS).<br />

Antijenik değildir.<br />

- Grup spesifik<br />

k a r b o n h i d r a t :<br />

Lancefield grup A olarak<br />

sınıflanmasını sağlar.<br />

- M proteini: Fimbrialar<br />

üzerinde de bulunan<br />

virulansla en önemli<br />

ilgisi bulunan yapıdır.<br />

Antifagositik etkilidir,<br />

tipe özgü bağışıklıktan<br />

sorumludur ve 100 kadar<br />

farklı serotipi vardır<br />

(TUS). Bazı M tipleri<br />

romatojenik , bazıları<br />

nefritojenik, bazıları da<br />

invazif infeksiyonla ilgili<br />

bulunmuştur.<br />

- F-protini ve lipotikoik asit<br />

fibronektine bağlanarak<br />

etkili olurlar.<br />

S.AUREUS’UN SEBEP OLDUĞU BAZI<br />

HASTALIKLAR


39<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

- Toksinler ve hemolizinler: Streptolizin – O; Lökosit, eritrosit ve<br />

trombositleri etkiler. A,C ve G grubu streptokoklardan salgılanabilr.<br />

Oksijene duyarlıdır. Antijeniktir. İnfeksiyonlardan sonra antikor yanıtı<br />

ölçülerek (ASO) geçirilmiş infeksiyon tanısı konabilir.<br />

- Streptolizin – S; oksijene duyarlı değildir ve antijenik değildir. Aerobik<br />

ortamda üreyen bakterilerin görülen hemolizinden sorumludur.<br />

Eritrojenik toksin, kızıl kliniğinden sorumludur. Bir faj kontrolündedir<br />

ve A,B,C serotipleri bulunur. Pirojenik ekzotoksinler ile streptokoksik<br />

toksik şok sendromu ve eksotoksin B ile nekrotizan fasiit oluşumu<br />

arasında ilişki olduğu düşünülmektedir.<br />

- Enzimler: Streptokinaz; fibrinolizin olarak etki göstererek bakterinin<br />

yayılımına yardımcı olur. Koroner arter trombüslerini eritmek amacıyla<br />

tedavide kullanılabilir. DNAze(Streptodornaz); abse içindeki DNA’yı<br />

yıkar. Bu enzime karşı oluşan antikor yanıtı tanıda yararlı olabilir.<br />

Hyalüronidaz; bağ dokusundaki hyalüronik asidi yıkarak yayılma<br />

faktörü olarak isimlendirilir. Ayrıca proteinaz, ATPaze,, ...gibi başka<br />

enzimler de salgılanır. Lipoproteinaz(:serum opasite faktörü); M<br />

proteini ile ilişkili ve virulansla ilgili bir yapıdır.<br />

Yaptığı hastalıklar<br />

Eksüdatif tonsillitin en sık bakteriyel nedenidir. C ve G grubu<br />

streptokoklar da faranjit etkeni olabilirler. Sinüzit, otit ,.. gibi üst<br />

solunum yolu infeksiyonlarına yol açabilirler. Tonsillit komplikasyonu<br />

olarak peritonsiller abse oluşumundan sorumlu olabilirler. Deride<br />

impetigo, selülit ve erizipelin en sık nedenidirler (TUS). Suçiçeği<br />

sonrası sekonder infeksiyonlarda sıklıkla bu etken saptanır.<br />

Nadiren puerperal sepsis, endometrit, lenfanjit, osteomiyelit, bakteriyemi<br />

oluşturabilir. Deri altı doku infeksiyonları ve cerrahi alan infeksiyonlarında<br />

bu etken saptanması uyarıcı olmalı ve nekrotizan fasiit yönünden<br />

izlenmeli ve etkin tedavi uygulanmalıdır.<br />

ENDOKARDİT TÜRÜNE GÖRE EN SIK ETKENLER VE TUTULAN KAPAKLAR<br />

En sık etken En sık tutulan kapak<br />

Tüm türler Viridans streptokoklar Mitral<br />

Doğal kapak Viridans streptokoklar Mitral<br />

Akut S. aureus<br />

Subakut Viridans streptokoklar<br />

Genitoüriner girişim Enterokok<br />

Prostetik kapak S.epidermidis (EB)*<br />

S.aurevs<br />

Streptokoklar (GB)**<br />

Aort<br />

İlaç bağımlısı S. aureus Trikusbit<br />

* EB: Erken başlangıçlı (ameliyattan sonra iki ay içinde) (2-12 ay)<br />

** GB: Geç başlangıçlı<br />

ID:


40<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

KIZIL<br />

Eritrojenik toksin üreten A-grubu streptokok infeksiyonları sonrası oluşur.<br />

Vücutta yaygın eritamatöz döküntü bulunur. Döküntü ağız çevresi<br />

(perioral solukluk), ayak tabanı ve avuç içinde döküntü yoktur. Derinin<br />

kıvrım yerlerinde çizgilenmeler (Pastia işareti) , çilek dili görünümü<br />

olur. Organomegali saptanmaz (TUS). En belirleyici klinik özellik<br />

döküntülerin ince deskuamasyonla kaybolmasıdır. Kızıl toksini deri<br />

içi verilerek kızıla duyarlılık araştırılabilir (Dick testi). Döküntü sırasında<br />

deri içi antitoksin verildiğinde o bölgede bir solma oluşur ve böylece kızıl<br />

tanısı kesinleşir (Scultz – Charlton reaksiyonu).<br />

Streptokoksik toksik şok sendromu;genelde pirojenik ekzotoksin<br />

A ve belirgin kapsülü olan suşlar tarafından oluşturulan stafilokoksik<br />

TŞS benzeri tablodur. Sıklıkla bakteriyemi ya da ağır bir cilt infeksiyonu<br />

tablosuna eşlik eder.<br />

Tanıda en önemli nokta bakteriyi üretmektir. Boğaz infeksiyonlarında<br />

hızlı antijen testi çok özgündür ve tanıyı çabuklaştırabilir. ASO ise<br />

geçirilmiş streptokok infeksiyonunu belirlemede faydalı bir testtir.<br />

C ve G grubu streptokoklar da ASO yanıtı oluşturabilirler. Cilt<br />

infeksiyonları sonrası genelde ASO yükselmez. Anti-DNAze testi<br />

bu hastalıklarda faydalı olmaktadır.<br />

Tedavide seçkin ilaç penisilindir, penisilin direnci bildirilmemiştir.<br />

Taşıyıcılıkta tedavi gerekmez fakat bazı özel durumlarda önerilebilir. Bu<br />

durumda rifampisin, klindamisin daha etkili bulunmuştur.<br />

NON-süpüratif komplikasyonlar<br />

Akut romatizmal ateş (ARA), ortak antijenlere karşı oluşan<br />

otoimmünite ile ileri gelen bir klinik tablodur. GAS’ların M<br />

proteinleri ile kalp sarkolemması, sinovyal membran arası büy<br />

k ölçüde benzerlik gösterir.<br />

Bu bulgulardan 2 major ya da 1 major 2 minör bulgu ile ARA tanısı<br />

konulabilir. Streptokoksik farenjit salgınları sırasında ARA riski<br />

% 3 civarında iken sporadik olgularda % 0.3-1 arasında değişir.<br />

Deri infeksiyonu sonrası ARA gelişmez.<br />

Poststreptokoksik akut glomerülonefrit (AGN) cilt infeksiyonları sonrasında<br />

da görülebilir. Bazı M tipleri nefritojenik olarak belirlenmiştir. Sitoplazmik<br />

membran Ag’i ile glomerular bazal membranýnýn antijenik benzerliði<br />

sorumludur.<br />

B-grubu beta hemolitik streptokoklar( S. agalactiae)<br />

Ürogenital bölge, sindirim sistemi ve üst solunum yolları florasında bulunur.<br />

Ürogenital bölgede izole edilen beta hemolitik streptokoklar arasında ilk<br />

sırada akla gelmelidir. Todd-Hewit besiyeri genital bölgeden izole edilmesinde<br />

önerilen besiyeridir. Basitrasine dirençlidir. Ayrıca CAMP deneyi pozitifliği<br />

ve hipuratı hidrolize etmesiyle diğerlerinden ayrılır. Yapısal olarak<br />

sialik asit içeren kapsül bulunması önemli bir virulans özelliğidir.<br />

Yenidoğanda menenjit, sepsis ve pnömoninin en önemli<br />

nedenlerindendir (TUS).


41<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İn utero ya da doğumda bulaştığında erken başlangıçlı hastalık (ilk 7 gün)<br />

oluşur. Mortalite daha yüksektir. Doğum sonrası bulaş varsa geç başlangıçlı<br />

hastalık (7gün- 3 ay) olarak tanımlanır. Ayrıca bu bakteri annede doğum<br />

sonrası sepsis ve idrar yolu infeksiyonları da oluşturabilir.<br />

Doğum öncesi genital bölgede kolonizasyon belirlendiğinde doğum sırasında<br />

ampisilin profilaksisi önerilir. Hastalığın tedavisinde penisilin/ampisilin<br />

kullanılır, ağır tablolarda aminoglikozid kombinasyonu önerilir.<br />

STREPTOKOKLARIN LABORATUAR ÖZELLİKLERİ<br />

Duyarlılık Hidroliz Büyüme<br />

Organizma Basitrasin Optokin CAMP Hippurat Eskulin Safra %65 NaCl Safra<br />

ile lizis<br />

Beta-hemolitik streptokok<br />

Grup A + - - - - - - -<br />

Grup B - - + + - - (-) -<br />

Grup C, F, G - - - - - - - -<br />

Viridans<br />

streptokok<br />

Streptococcus<br />

pneumonia<br />

- - - - - - - -<br />

- + - - - - - +<br />

Enterekok - - - - + - + -<br />

STREPTOKOK İNFEKSİYONLARINDA PATOGENEZ ÖZELLİKLERİ<br />

Oganizma Patogenez Tipi Tipik Hastalık<br />

S.pyogenes (grup A) 1. Pyojenik<br />

a. Lokal<br />

b. Dissemine<br />

2. Toksijenik<br />

3. İmmün aracılı<br />

(post-streptokokal,<br />

nonsupüratif)<br />

İmpetigo, sellülit,<br />

Farenjit<br />

ID :06t063<br />

Hastalık bölgesi (H),<br />

Kolonizasyon (K), Normal<br />

Flora (NF)<br />

Deri (H) - Farinks (H)<br />

Sepsis Kan dolaşımı (D)<br />

Kızıl Deri (H)<br />

Toksik şok Multiorgan tutulumu (H)<br />

Romatizmal ateş<br />

Akut glomerulonefrit<br />

S. agalactia (grup B) Pyojenik Yeni doğan sepsisi<br />

menenjit<br />

E. fecalis (grup D) Pyojenik Üriner sistem<br />

enfeksiyonu,<br />

endokardit<br />

Kalp, eklemler (H)<br />

Böbrekler (H)<br />

Vajen (K)<br />

Kolon (NF)<br />

S.bovis (grup D) Pyojenik Endokardit Kolon (NF)<br />

S.pneumoniae Pyojenik Pnömoni, otitis<br />

media, menenjit<br />

Orofarinks (K)<br />

S.viridans Pyojenik Endokardit Orofarinks (NF)<br />

ID :06t081


42<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ALFA HEMOLİTİK STREPTOKOKLAR<br />

Streptococcus pneumoniae (PNÖMOKOK)<br />

Alfa hemolitik, kapsüllü, örneklerde tipik mum alevi şeklinde<br />

diplokoklar ve kısa zincirler oluşturur. Gram görüntüsü genelde tanıda<br />

yararlıdır. Diğer alfa hemolitik streptokoklardan inülini hidroliz etmeleri,<br />

optokine duyarlı olmaları, safra tuzlarında erimeleri ve fare<br />

patojenitesi ile ayrılabilirler. Ayrıca kapsül şişme reaksiyonu (Quellung) ile<br />

serotipleri de belirlenebilir.<br />

Pnömokoklar toplumdan edinilen pnömoni (TEP) etkenleri arasında<br />

en çok karşımıza çıkanıdır. Çoğu olguda ani başlangıçlı , lober<br />

tutulumlu bir pnömoni oluştursa da farklı tablolara da neden olabilir.<br />

Lober pnömoni varlığında ve pnömoni ile plörezi birlikteliğinde öncelikle<br />

pnömokok düşünülmelidir (TUS). Sinüzit, otitis media, gibi solunum sistemi<br />

infeksiyonlarında da en sık karşımıza gelen etken konumundadır. Toplum<br />

kaynaklı bakteriyemi olgularında da sıklıkla pnömokok belirlenmektedir.<br />

Erişkin yaş grubu menenjitlerinde en sık etkendir(TUS). Sinüzit, otit,..<br />

gibi komplikasyonlar sonrası gelişen ya da kafa tabanı kırıkları sonrası<br />

oluşan tekrarlayan menenjitlerde en sık etkendir. Menenjitler arasında<br />

mortalitesi ve yüksek olanlar pnömokoklarla oluşur. Nefrotik sendrom<br />

olgularında, küçük yaşlarda primer peritonit olgularının çoğundan<br />

da pnömokoklar sorumludur. Fakat bugün bu olgular ve bu olgularda<br />

streptokok sıklığı azalmıştır.Pnömokok infeksiyonlarına hematolojik malignitesi<br />

olanlar, asplenik hastalar, transplant alıcıları, yaşlılar ve küçük çocuklar<br />

özellikle yatkındır. Splenektomili olgularda çok ağır sepsis kliniğine neden<br />

olabilir (postsplenektomi sendromu). Nazofarenkste sağlıklı bireylerde % 5<br />

– 75 taşıyıcılık saptanabilir.<br />

Hızlı tanıda Gram preparatındaki görüntüsü faydalıdır. Tipik mum alevi şeklinde<br />

görülen kapsüllü diplokoklar tanıtıcıdır. Serolojik yöntemlerle(lateks) ya da<br />

kapsül şişme reaksiyonu (Quellung), lateks aglütinasyon ile tanı konulabilir<br />

(TUS). Laboratuvar tanımında alfa hemolitik S-tipi genelde ortası göbekli<br />

koloniler yaparak ürer. Optokin duyarlılığı, safra tuzlarında erime genelde<br />

ayırımda yeterlidir.<br />

Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Penisilin direnci varlığında eritromisin<br />

kullanılabilir (TUS). Fakat günümüzde penisiline dirençli pnömokoklar<br />

oldukça artmış ve sorun oluşturmaktadır. Solunum sistemi dışındaki<br />

invazif infeksiyonlarda penisilin direnci varlığında seftriakson, ya<br />

da vankomisin tercih edilmelidir (TUS). Pnömoni olgularında orta<br />

düzey direnç varlığında penisilin dozu arttırılarak sorun çözülebilir. Risk<br />

grubundakilere (Diabet, kronik böbrek, akciğer, karaciğer hastalıkları, > 65<br />

yaş, immunsuprese, splenektomili, orak hücre anemili, rinoresi olan hastalar)<br />

mutlaka aşı uygulanmalıdır. Aşı kapsüler polisakkaridleri içerdiğinden belirli<br />

aralıklarla tekrarlanmalıdır.


VİRİDANS GRUBU STREPTOKOKLAR<br />

43<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

(S. mutans, S. sanguis, S.salivarus, S. milleri) Çoğunluğu alfa hemolitik ya da<br />

hemolizsiz, Lancefield antijeni ile tiplendirilmeyen, orofarinks, sindirim sistemi,<br />

ürogenital sistemde bol bulunan bakterilerdir. Pnömokoklardan optokine<br />

dirençli olmaları, safrada erimemeleri ile ayrılırlar. Enterokoklardan<br />

%6.5 NaCl buyyonda üreyememeleri ile ayrılabilirler.<br />

En önemli klinik tablo subakut bakteriyel endokardit oluşturabilmeleridir.SBE<br />

en sık etkenidirler (TUS) . Özellikle konjenital ya da romatizmal kapak hastalığı<br />

olanlarda diş çekimi, tonsillektomi gibi ağız içi girişimlerden sonra kana karışarak<br />

endokardite neden olabilirler. Dekstran üreten kökenler daha sık hastalık<br />

oluştururlar. Ayrıca S. mutans başta olmak üzere viridans streptokoklar sükraz<br />

enzimi ile besinlerdeki sükrozdan dekstran oluşturmakta ve diş plakları yaparak<br />

çürüklere yol açmaktadır. Bu bakteriler pek çok organda (beyin, karaciğer,ağız<br />

içi,...) abseler oluşturabilir. Son yıllarda nötropenik olgularda ağır seyreden<br />

bakteriyemi atakları bildirilmiştir. Bu bakterilere etkisiz antibiyotik kullanımı<br />

(kinolonlar, seftazidim,...) ve yoğun mukozit oluşturan tedavi rejimleri bu artışın<br />

nedenleridir.<br />

Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Penisiline tolerans ve direnç olabilir.<br />

D – GRUBU STREPTOKOKLAR<br />

(S. bovis, S equinus) Önceden enterokoklar da bu grupta yer almaktayken artık<br />

farklı bir cins olarak tanımlanmışlardır. Eskülini hidroliz ederler, safralı besiyerinde<br />

çoğalabilirler ve ısıya dayanıklı olmaları ile diğer streptokoklardan ve %6.5 NaCl<br />

buyyonda üreyememeleri ile enterokoklardan ayrılabilirler (TUS). Sıklıkla üriner<br />

sistem infeksiyonları oluştururlar, endokardite neden olabilirler.<br />

Hemokültürde S. bovis saptandığında hastada kolon malignitesi aranmalıdır<br />

(Tümör marker)<br />

ENTEROKOKLAR<br />

Daha önce D grubu streptokoklar arasında sayılırken DNA/DNA çalışmaları ile<br />

ayrı bir cins olarak ayrılmıştır. En önemli türler E. faecium ve E. fecalistir. Alfa, beta<br />

,gama hemolitik olabilirler. Diğerlerinden ayrımda eskülini hidroze etmeleri,<br />

% 6.5 NaCl buyyonda üreyebilmeleri, ısıya dirençli olmaları ve PYR testi<br />

(+) olmaları kullanılabilir.<br />

Üriner infeksiyon, endokardit olgularında ; perianal abse, batıniçi absede<br />

polimikrobiyal etkenlerle birarada etken olarak belirlenebilir. Hastane<br />

infeksiyonlarında önemli bir etken durumundadır ve sıklığı artmaktadır.<br />

Doğal olarak pek çok antibiyotiğe dirençlidir. Beta laktamlara direnci farklı<br />

bir PBP (PBP 5) taşımasından dolayıdır. Sefalosporinlere doğal olarak<br />

dirençlidir. Ayrıca beta laktamaz üreterek de direnç geliştirebilir. Aminoglikozidlere<br />

yüksek düzey direnç oluşturabilir. Günümüzde giderek artan ve kaygılandırıcı bir<br />

sorun vankomisine dirençli enterokok (VRE) artışıdır. Bu direnç Van A-E isimli genlerle<br />

bakteriler arasında aktarılır. Van A direncinde hem vankomisin hem de teikoplanine<br />

direnç varken Van B direncinde teikoplanine duyarlı bulunmaktadır.


44<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Avrupada VRE toplumda yaygın bulunurken Amerika Birleşik Devletleri’nde hastane<br />

infeksiyonu etkeni olarak belirlenmektedir. Bunun nedeni Avrupa’da hayvancılıkta<br />

antibiyotikli yemlerin kullanılması ve bu hayvanlardan insana bulaşmadır. Bir<br />

serviste tek bir VRE kökeni saptanması salgın olarak yorumlanmalı ve gerekli<br />

önlemler alınmalıdır.<br />

Tedavide önerilen ampisilin+aminoglikozid kombinasyonudur. Sefalosporinler,<br />

ko-trimaksozol duyarlı görülse bile kullanılmamalıdır. Ampisilin direnci varsa<br />

vankomisin + aminoglikozid kullanılabilir. VRE infeksiyonlarında etkili bir tedavi<br />

önerisi yoksa da kloramfenikol, doksisiklin, kinopristin-dalfopristin, linezolid, ...<br />

gibi ilaçlar kullanılabilir.<br />

NEİSSERİA<br />

GRAM (-) KOKLAR<br />

Gram (-) diplokoklar bu aile içinde yeralır.<br />

N. GONORRHOEAE<br />

(: gonokok) Tipik, Gram (-) böbrek-kahve tanesi şeklinde diplokoklardır. Çok sayıda<br />

pilileri bulunur. Bu pililer tutunma, penetrasyon, sitotoksisite, fagositoz<br />

inhibisyonu yaparak virulansta önemli rol oynarlar. Dış membran proteinleri<br />

Por (protein I ; serotiplendirme), Opa (protein II ; birbirine ve makrofaja yapışma)<br />

ve Rmp (protein III ; antikor etkisini önler) önemli bir virulans faktörüdür. Hücre<br />

duvar yapısındaki lipooligosakkaridler (LOS) yanında demir bağlayan protein ve<br />

diğer yapılar da virulansla ilişkili yapılardır. LOS oluşan iltihabi yanıttan ve sistemik<br />

infeksyonlardan sorumludur. IgA proteaz salgısal IgA etkisinden koruyarak etkili<br />

olmaktadır. Virulan suşlar pililerin varlığıyla ilişkili olarak T1 ve T2 diye isimlendirilen<br />

koloniler oluştururlar. Virulans özellikleri kaybolduğunda koloni yapıları da bozulur.<br />

Sadece siliasız kolumnar epitel hücrelerini tutar.<br />

Gonokoklar çevresel şartlara dayanıksızdır ve mutlaka direkt temas ile bulaşabilir. En<br />

sık üretrit (gonore, bel soğukluğu) oluşturur. Kadınlarda mükopürülan servisit<br />

oluşturabilir. En sýk servisit etkenlerinden (klamidya).Gonore en kýsa inkübasyon<br />

süreli CTBH. Kadınlarda bartolinit, skennit, servisit salpenjit erkekte epididimit,<br />

prostatit oluşturabilir (TUS). Asemptomatik infeksiyon özellikle kadınlarda sıktır. Anal<br />

ilişki sonrası rektal infeksiyon (proktit) oluşabilir. Oral ilişki ile farenkste eksüdatif<br />

farenjit tablosu oluşabilir. Kadın genital sisteminde asendan olarak infeksiyon<br />

ilerleyerek salpenjit ve oluşan immün yanıt sonucu infertilite, ektopik gebelikler<br />

oluşabilir. Bu yolla periton içine ulaşabilen gonokoklar pelvik inflamatuar<br />

hastalık (PIH) ve perihepatit ( Fitz-Hugh-Curtis sendromu) oluşturabilir.<br />

Doğum kanalında bulunan gonokoklar doğum sırasında bebeğe bulaşarak göz<br />

infeksiyonuna (ophtalmia neonatarum) yol açabilirler. Bunu önlemek için rutin<br />

olarak tüm yenidoğanlara antibiyotikli ya da gümüş nitratlı göz damlaları<br />

(Crede) damlatılmaktadır. Yaklaşık % 1 olguda sistemik yayılım olabilmektedir.


45<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Gonore olgularında çok sayıda lökositler ve bunların içinde ve dışında tipik gonokok<br />

morfolojisinde bakterilerin görülmesi tipiktir. Etkeni üretmek için özel besiyerleri<br />

(Thayer –Martin, Nev York City besiyerleri,...) , hasta başında hemen ekim ve<br />

karbondioksitli ortam sağlanması gereklidir. Tipik koloni morfolojisi, oksidaz(+)<br />

olmak ve sadece glikoza etki etmek ayrımda yeterlidir.<br />

Penisilinaz üretebilirler. Penisilinaz üretimi nedeniyle tedavide penisilin ve ampisilin<br />

tercih edilmez.<br />

Gonore-epididimit(komplike olmamýþ):seftriakson tek doz, doksisiklin(7 gün)<br />

PID:tablo düzelinceye kadar sefoksitin+doksisiklin, sonra tek baþýna 10-14 gün<br />

doksisiklin veya tek doz seftriakson, sonrasýnda 10-14 gün doksisiklin<br />

Dissemine inf:semptomlar düzelinceye kadar seftriakson, sonra sefuroksim aksetil,<br />

AMC yada kinolon(7 gün)<br />

N. MENİNGİTİDİS<br />

( : meningokok) menenjit ve sepsisin önemli bir etkenidir. Pilusları ve Opa<br />

dış membran proteini özellikle nazofarinkse tutunmayı sağlar. Ig A proteaz<br />

lokal savunma sisteminden kaçışı sağlar. LPS hücre duvarı çok toksiktir. Sonuçta<br />

geniş doku nekrozu, kanama, dolaşım yetmezliği, intravasküler koagülasyon, septik<br />

şok sık rastlanır (TUS) Polisakkarid bir kapsül ile fagositozdan korunur (TUS). B<br />

antijeni E. coli K1 antijeni ile benzeşir. A ile epidemiler sıktır.<br />

Meningokok toplu yaşanılan yerlerde (kışla, okul,...) salgınlar oluşturabilir<br />

(Epidemik menenjit). Antikor yanıtı yetersiz 2 yaş altı çocuklar, kompleman<br />

sistemi bozuk (C5-9: Membran atak kompleks eksikliğinde) , splenektomili<br />

kişilerde hastalık riski yüksektir. İnsanda önce nazofarenkse yerleşerek oradan<br />

sistemik dolaşıma katılır. Meningokoksemi, pürülan menenjit ya da ikisi<br />

birarada olabilir. Ateş ve döküntü (peteşi, maküler döküntü) varlığında önce<br />

meningokoksemi hatırlanmalı ve dışlanmalıdır. Hastalık seyrinde sürrenal<br />

içine kanama ile ani ölüm olasılığı (Waterhause Friderichsen sendromu) vardır<br />

(TUS). Nadiren, pnömoni, artrit, üretrit, proktit de oluşturabilir.<br />

Selektif besiyerlerinde (Thayer –Martin, Nev York City besiyerleri,...) üretilebilir.<br />

Çukulatamsı agarda da üreyebilir. Tipik koloniler glikoz ve maltozu etkilemeleri<br />

ile sadece glikozu etkileyen gonokoklardan ayrılabilirler. BOS örneklerinde,<br />

peteşiden hazırlanan örneklerde hücre içinde tipik bakterilerin görülmesi<br />

de tanı koydurucudur (TUS).<br />

Tedavide penisilin ya da seftriakson önerilir. Yakın çevreye rifampisin ile<br />

kemoprofilaksi uygulanır, penisilin profilakside önerilmez (TUS). Aşı ile riskli<br />

kişilerin aşılanması önerilmektedir. Salgınlarda taşıyıcı taramaları yapılacaksa<br />

nazofarenksden örnek alınmalıdır (TUS).<br />

MORAXELLA(BRANHAMELLA) CATARRHALİS<br />

Neisseria görüntüsünde, Gram yöntemiyle kolay renk giderilemeyen ve başlıca<br />

solunum yollarını tutan bir patojendir. KOAH hastalarında akut alevlenme<br />

ve pnömoni etkenidir. Sinüzit ve otitlerin 3.en sýk nedenidir. DNAze enzimi ile<br />

benzerlerinden ayrılır. Yüksek oranda beta laktamaz yapmaktadır (TUS).


46<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

GRAM (+) ÇOMAKLAR<br />

Gram (+) çomaklar arasında ayrımda ilk önemli özellik spor oluşturma yeteneğidir.<br />

Anaerop üreyenler arasında Clostridium, aerop üreyenler arasında Bacillus cinsi<br />

bakteriler spor oluştururlar. Bunlar dışında morfolojik özellikleri ve diğer biokimyasal<br />

özellikleri ile ayrım yapılabilir. Pleomorfik, düzensiz boyanan, Çin harfleri gibi<br />

topluluklar oluşturan, Neisser yöntemiyle boyandığında metakromatik<br />

cisimcikler saptanan bakteriler Corynebacterium cinsi olarak tanımlanırlar.<br />

BACİLLUS CİNSİ<br />

Bu cins içinde sporlu, aerobik- fakültatif anaerop Gram (+) çomaklar yer<br />

alır (TUS).<br />

B. anthracis:<br />

Şarbon etkenidir. Örnekte belirlendiğinde büyük, bambu kamışı gibi dizilim<br />

gösteren çomaklar şeklindedir. En önemli virulans özellikleri kapsül ve<br />

toksinidir. Bu virulans faktörleri plazmidlerle kodlanırlar (TUS).<br />

Kapsül; glutamik asit yapısında olup diğer bakteri kapsüllerinden<br />

farklı olarak protein yapısındadır. Toksini aslında 3 farklı proteinin bir<br />

araya gelmesiyle oluşur (Protektif antijen+ödem faktörü+lethal faktör).<br />

Toksinde temel komponent PA’dýr.<br />

Sporlar toprakta yıllarca canlı kalır. Aslında ot yiyen hayvanların hastalığıdır<br />

insan için bir zoonozdur. Klinikte başlıca 3 klinik formda görülür:<br />

Deri şarbonu<br />

En sık bu şekli görülür. Giriş yerinde papül, püstül sonrası nekrotik ülser<br />

(Malign püstül) oluşur. Bu lezyonun ağrısız olması tipiktir (TUS). Çevrede<br />

belirgin ödem, lenfadenit gelişir. Genelde bakteriyemi olmaz. Kanlý eksudada<br />

çok az hücre, birkaç BK ve KK ile bol basil bulunur. Genelde bakteriyemi olmaz.<br />

Tedavisiz olgularda mortalite %20 dir.<br />

Akciğer şarbonu<br />

Genelde solunum yolundan alınmasıyla oluşur. Yün ile uğraşanlarda sık<br />

görülür. Genelde öldürücüdür. Mediastinal kanama ile bir arada<br />

pnömoni gelişir.<br />

ÖNEMLİ GRAM POZİTİF BASİLLER<br />

Bakteri Anaerobik solunum Spor formasyonu<br />

Patogenezde önemli<br />

exotoksinler<br />

Basillus (-) (+) (+)<br />

Clostridium (+) (+) (+)<br />

Corynebacterium (-) (-) (+)<br />

Listeria (-) (-) (-)<br />

ID :06t082


47<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Barsak şarbonu<br />

Kontamine besinlerin alınmasıyla oluşur. En nadir formdur. Hastalýklý olsa<br />

da iyi piþirilmiþ hayvan etinin yenmesi ile bulaþ olmaz. Vejetatif formlar mide<br />

asiditesine dayanamaz. Ýleum ve çekumda toksin etkisi ile ülserler oluþur.<br />

Toksik tablo, akut batýn, kanlý kusma ve diyare ile olgularýn 1/3-2/3’ü<br />

kaybedilir. Ayrıca sepsis ve menenjit tabloları da oluşabilmektedir.<br />

Tanı<br />

Lezyondan alınan seröz sıvıda az sayıda lökosit ve kapsüllü büyük gram (+)<br />

çomaklar görülebilir (TUS). Adi besiyerlerinde ürer. Hareketsiz olması ile<br />

diğer Bacillus cinsi bakterilerden ayrılır. Penisiline duyarlılığı diğerlerinden<br />

ayrımda kullanılan bir özelliktir.<br />

Cerrahi girişim uygulanmamalıdır. En uygun tedavi penisilindir. Penisiline<br />

dirençli bakteriler belirlenmiştir ve bu oldularda siprofloksasin seçeneği<br />

ön plana geçmektedir. Bu ilaçlar profilaktik olarak da kullanılabilir. Son<br />

zamanlarda biyolojik silah olarak kullanımı gündeme gelmiştir. Protektif<br />

antijen kullanılarak etkili bir aşı geliştirilmiştir.<br />

B. cereus<br />

Besin zehirlenmesine yol açar. Başlıca iki toksini tanımlanmıştır:<br />

Isıya duyarlı toksin : Barsağa etkilidir ve c AMP artışı ile ishal oluşturur.<br />

Kuluçka süresi 8 – 16 saattir.<br />

Isıya dirençli toksin: Olasılıkla merkezi etki ile kusma oluşturur. Kuluçka<br />

süresi 1 – 2 saat kadardır. Özellikle pirinçli gıdalarla oluşan besin<br />

zehirlenmelerinde etkili olur.<br />

Travma sonrası gözde panoftalmite neden olabildiği de bildirilmiştir. Tedavide<br />

beta laktamlara direnç olasılığı nedeniyle klindamisin ya da vankomisin<br />

seçilir.<br />

CLOSTRİDİUMLAR<br />

Çevrede ve sindirim sisteminde bol bulunabilen sporlu bakterilerdir. Bazıları zorunlu<br />

anaerop iken bazıları (C. tertium, C. histolyticum) aerotolerandır.<br />

C. tetani<br />

Tetanoz etkenidir. Sporları toprakta bulunur ve genelde kirli yaralarla<br />

bulaşır. Uygun ortam sağlanırsa orada gelişir ve toksinleriyle hastalık oluşur.<br />

Hijyenik olarak kesilmeyen/bakılmayan göbek yenidoğan tetanozu için giriş<br />

yeri olabilir. Tetanospazmin retrograd olarak aksonlar yoluyla MSS’ne<br />

ulaşarak özellikle medulla spinalis ön boynuz afferent motor nöronları<br />

etkiler ve inhibitör nörotransmitter ( Glisin,GABA,...) salınımını inhibe<br />

ederek spastik bir felç oluştururlar. Tetanolizin ise patogenezde rol<br />

oynamayan bir hemolizindir.<br />

Kuluçka süresi yaklaşık 2 haftadır. Önce çene kasları kasılması ile ağzı<br />

açamama (trismus)(TUS), sonra bir sırıtma görüntüsü (risus sardonicus),<br />

kaslarda kasılmalar ve klonus, her türlü uyarıya kasılmalarda artışla yanıt<br />

gözlenir. Sonra tüm kaslarda kasılmalarla yay gibi kıvrılma (opistotonus)<br />

gözlenir.


48<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Solunum felci, otonom sisnir sistemi tutulumu bulguları gelişir ve ölüm nedeni<br />

en sık aspirasyon pnömonisi olmaktadır(?). Şuur tüm evrelerde açıktır<br />

ve ateş görülmez(TUS). Umblikusun kesilmesi sýrasýnda asepsi kurallarýna<br />

uyulmamasý nedeniyle yenidoðan tetanozu(yedinci gün hastalýðý) görülebilir.<br />

Kriminal abortus olgularýnda puerperal tetanoz,<br />

Yara yerinden yapılan kültürlerde terminal sporları ile rakete benzeyen C.<br />

tetani tanınabilir. Bakteri saptanması ve üretilmesi sık değildir ve tanı genelde<br />

klinik olarak konur. Tedavide sedasyon, uygun koşullarda bakım, tetonoz<br />

antitoksini ve antibiyotik uygulanır. Penisilin ya da metronidazol tedavisi,<br />

mümkünse debridman, yoğun bakım şartları gereklidir.<br />

Toksoid aşı ve gereğinde antitoksinle korunmak mümkündür. Kişinin aşı durumu<br />

ve yaranın riskine göre uygun yaklaşım belirlenmelidir. Hamilelikte uygulanan<br />

2 doz aşı yenidoğan tetanozunu ileri ölçüde engellemektedir. Yenidoðan<br />

tetanozunda antitoksin hayat kurtarýcý olup, mutlak endikasyon.Tetanozun<br />

iyileþme süresi 3-6hft.Korunmada ilk yapýlacak yara temizliðidir.<br />

C. botulinum:<br />

Botulismus etkenidir. Toprakta yaygın olan sporların besinlere bulaşmasıyla,<br />

bunlarla uygun olmayan tarzda yapılan konservelerle bulaşır. Bu besinlerde<br />

gelişen bakteriler toksin üretir ve bu toksin alındığında hastalık ortaya çıkar.<br />

Toksin üretimi faj kontrolündedir. Toksin barsaktan emilerek periferik sinirlere<br />

ulaşır.<br />

Nöromuskuler bileşkedeki kolinerjik reseptörlere, postganglionik<br />

parasempatik sinir uçlarına, otonomik ganglionlara bağlanır, sinir<br />

hücresine girer ve dönüşümsüz olarak asetil kolin salınımını inhibe<br />

eder. Sonuçta paralizi (özellikle kafa çiftlerinde) gelişir. Botulinum<br />

toksini bilinen en güçlü toksindir.<br />

Mikroorganizma<br />

C. tetani Tetanoz<br />

C.botulinum Botulizm<br />

C.perfringens<br />

Hastalık<br />

1. Gazlı gangren<br />

2.Besin<br />

zehirlenmesi<br />

C.difficile Psödomembranöz<br />

enterokolit<br />

Predispoze faktör-<br />

Geçiş<br />

Topraktaki sporların yaralı<br />

dokudan girişi<br />

Besinlerdeki sporların<br />

alınması ile<br />

Topraktaki sporların yaralı<br />

dokudan girişi<br />

Besinlerdeki sporların<br />

alınması<br />

Antibiyotiklerin normal<br />

florayı suprese etmesi<br />

Toksin<br />

aktivitesi<br />

Glisin gibi<br />

inhibitör<br />

transmitter<br />

salınımı inhibe<br />

eder.<br />

Ach salınımı<br />

bloke eder<br />

Açıklamalar<br />

Toksoid aşı<br />

İyi pişirme<br />

Lesitinaz Yara debritmanı<br />

Süperantijen İyi pişirme<br />

Sitotoksin ile<br />

kalan mukoza<br />

hasarı<br />

Gereksiz<br />

antibiyotik<br />

kullanılması<br />

ID :06t040


49<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tablo genelde salgınlar halinde ortaya çıkar. Bulgular genelde besin<br />

alınmasından 18-36 saat sonra ortaya çıkar. İlk bulgular ağız kuruluğu,<br />

pupiller dilatasyon, bulanık görme ve diplopidir (TUS). Yumuşak damak<br />

felci (burundan su/besin gelmesi) , konuşma bozuklukları ve takiben<br />

solunum yetmezliği gelişir. Şuur açıktır, ateş, duyu kaybı yoktur (TUS). Infant<br />

(bebek) botulizmi, bebeklerin sindirim kanalında kolonize olan bakteriler<br />

toksin oluşturarak gevşek bebek tablosu oluşturabilirler. Ani beşik ölümü<br />

ile ilgisi olduğundan ve kontamine balın bulaşta rol oynayabileceği<br />

düşünüldüğünden 1 yaş altı çocuklara bal önerilmez.<br />

Tanı genelde klinik bulgulara dayanır. Besinden üretilebilir.<br />

Tedavide antitoksinler, destek tedavisi önemlidir.Antitoksin sadece serbest<br />

toksini bağladığından klinik tablonun düzelmesi gecikmektedir. Antikor<br />

(bağışıklık) oluşmaz, çünkü öldürücü doz antikor oluşturacak doza<br />

göre çok daha düşüktür.<br />

C. perfiringens:<br />

Büyük , hareketsiz, sporlu , Gram (+) bakterilerdir. Doğada ve insan kalın<br />

barsağında bol miktarda bulunur. Sporlar anaerop ve asidik ortamlarda<br />

açılarak vejetatif hale gelebilirler. Çok sayıda toksinleriyle birçok klinik tabloda<br />

rol oynar. Ekzotoksinleri ile 5 tipe ayrılır. İnsanda A ve C tipleri önem taşır.<br />

Başlıca toksinleri:<br />

- Alfa toksin: Lesitinaz aktivitesi ile pek çok hücre için toksiktir.<br />

Nagler reaksiyonu ile belirlenir. Özellikle gazlı gangren kliniğinden<br />

sorumludur.<br />

- Beta toksin: Nekrotizan enterit yapar.<br />

- Epsilon toksin : Gastrointestinal mukoza permeabilitesinde artış<br />

- İota toksin<br />

- Enterotoksin: Kalın barsakta spor oluşumu sırasında salgılanırlar.<br />

Sitotoksik etkilidir.<br />

Oluşturduğu en önemli klinik tablo Clostridial myonekroz (gazlı gangren)<br />

tablosudur. Kontamine yaralarda, İM injeksiyonlar, postop olarak ortaya<br />

çıkabilir. Ağrı, ödem, kötü kokulu seröz akıntı, çoğu kere gaz oluşumu gözlenir.<br />

Hızla ilerleyerek ölüm sıktır. Tanıda klinik seyir, Gram sürüntüsünde lökositlerin<br />

olmayıp çok sayıda tipik bakterilerin görülmesi ve kültür kullanılabiir. Tedavide<br />

öncelikle debritman ya da amputasyon düşünülmelidir. Yüksek doz<br />

penisilin uygulanır. Hiperbarik oksijen faydalı bulunmaktadır.<br />

Diğer türler de benzer tabloya yol açabilirler: C. septicum, C. novyi, C.<br />

histolyticum, C. bifermentas.<br />

Posttravmatik gazlý gangren etkenleri: C.perfiringens, C.novyi,<br />

C.septicum (spontan)<br />

Spontan gazlý gangren: C.septicum (en sýk), C.histolyticum,<br />

C.bifermentas,<br />

Nedenleri arasýnda Ýntraaabdominal tümör, kanser kemoterapi, radyoterapi,<br />

lösemi, nötropeni<br />

C. septicum kanda saptandığında ise sindirim sistemi kaynaklı bir<br />

malignite düşünülmelidir.


50<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

C. perfringens ayrıca başka klinik tablolar da oluşturur:<br />

- Bakteriyemi : Clostridial bakteriyemilerin en sık etkenidir.<br />

- Yumuşak doku infeksiyonları(sellülit, fasiit,...) Kas dokusu tutulmaz.<br />

Genelde mikst infeksiyonlar şeklindedir. Perinede gelişen fasiit<br />

Fournier gangreni adını alır.<br />

- Besin zehirlenmesi: Bir enterotoksin ile meydana gelir. Özellikle et<br />

suyu ve etli besinlerle olan zehirlenmelerde karşımıza çıkar. Gıda<br />

alındıktan ortalama 24 saat sonra kramp ve ishal ile karakterizedir.<br />

Barsak hücrelerinde osmatik basınç ve geçirgenliği bozarak ishale<br />

neden olmaktadır.<br />

- Nekrotizan enterit: Yenidoğanlarda ve immünitesi düşüklerde olabilir.<br />

C. perfringens tip C oluşturur.<br />

C. Deficile<br />

Antibiyotiğe bağlı ishalin en önemli nedenidir. Tablo basit bir ishalden<br />

ölümcül pseudomembranöz enterokolite kadar uzanabilir. Toksin A ve<br />

B ile hastalık ortaya çıkar. Bu toksinler sitotoksik etki ederler ve böylece sıvı<br />

alımı kontrolü bozulur. Yenidoğanlarda yüksek oranlarda ( % 70) barsaklarda<br />

bulunurken erişkinde bu oran düşüktür. Bebekler ve küçük çocuklarda toksinler<br />

için baðlayýcý reseptör yoktur.Bu yaþ grubunda PME geliþiminde S.aureus<br />

enterotoksin-B düþünülmelidir. Her antibiyotik kullanımı sonrasında<br />

ishal gelişebilme riski varken bu risk; klindamisin, amoksisilin, ampisilin<br />

ve sefalosporinlerde daha yüksektir. Sporları hastane ortamında kolayca<br />

yayılarak hastalık oluşturabilmektedir. Tanıda dışkıda toksinin gösterilmesi<br />

anlamlıdır. Bunun için hücre kültürlerinde sitotoksite deneyleri altın<br />

standart durumundadır. ELİSA, lateks, kromotografik yöntemlerle de<br />

bu toksinler saptanabilir. Pseudomembranöz enterokolit tablosunda<br />

sigmoidoskopik görünüm tipiktir. Bakteri CCFA (Cefsoludin Cefotaxime<br />

Fructose Agar) besiyerinde tipik koloniler yaparak ürer.<br />

Tedavide hafif olgularda antibiyotiği kesmek, daha ağır olgularda<br />

metronidazol kullanımı ve gereğinde vankomisin (oral) tercih edilir.<br />

CORYNEBACTERİUM CİNSİ<br />

Bu cinsin tanımlayıcı yapısal özellikleri vardır: Pleomorfizm, çin harfleri gibi dizilme,<br />

düzensiz boyanma. Ayrıca metakromatik cisimler taşırlar ve Neisser yöntemiyle sarı<br />

zeminde mor tanecikler (volutin) olarak belirlenebilirler. Katalaz (+) tirler.<br />

C. diphteriae:<br />

Difteri etkenidir. Difteri özellikle 2-8 yaş arası çocuklarda görülen,<br />

ekzotoksinle oluşan ve en kısa inkübasyon süresine sahip (1-5 gün) bir<br />

hastalıktır (TUS) Kapsülsüz, hareketsiz, sporsuz bir bakteridir. Metakromatik<br />

cisimcikleri (Babes Ernst granülleri) belirgindir. Toksin yapımı beta faj<br />

kontrolündedir. Ancak bu fajla lizojenik olan C. diphteriae kökenleri toksin<br />

üretebilirler (lizojenik konversiyon) (TUS). Hatta bu fajla infekte C. ulcerans, C.<br />

pseudotuberculosis kökenleri de toksin salgılayabilir. Toksin oksijen varlığına<br />

ve belirli bir oranda demir varlığına ihtiyaç duyar. Bu etkisini Elongasyon<br />

faktör – 2 (EF-2) (tRNA translokaz ) inhibisyonu ile sağlar (TUS). Bu<br />

etki P. aeruginosa eksotoksin – A etkisiyle aynıdır.


51<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Difteri çeşitli klinik tablolara yol açabilir:<br />

Boğaz difterisi: Boğazda kaldırılmaya çalışılınca kanayan membranlar<br />

izlenir. Servikal lenf bezlerindeki büyüme sonrası boğa boynu görüntüsü<br />

ortaya çıkar. Hafif bir ateş izlenir ya da ateş görülmez (TUS). Genelde<br />

yumuşak damak felcine bağlı besinlerin ve suyun burundan gelmesi<br />

saptanabilir.<br />

Burun, yara, vulva-vagina difterisi olabilir. Larinks tutulumu varlığında<br />

boğulma olabileceğinden dikkatli olunmalıdır. Toksin tüm vücudu<br />

etkileyebilir fakat miyokardit, nöropati ve tubuler nekroz en sık oluşan<br />

komplikasyonlardır.<br />

Tanıda membranların Gram , Neisser boyamasında tipik bakteriler görünmesi<br />

yardımcıdır. Serumlu besiyerlerinde (Löffler by) iyi ürer.<br />

Toksin toksoid haline getirilip aşı olarak kullanılabilir. Kişinin difteriye bağışıklığı<br />

Schick testi ile araştırılabilir. Tedavide antibiyotik olarak penisilin, eritromisin<br />

tercih edilebilir (TUS). Asıl tedavi anti toksin tedavisidir. Antitoksin dozu<br />

yerleşim yeri ve klinik bulgulara göre ayarlanır (TUS). Rutin aşı programında<br />

karma aşı içinde bulunur (DBT: Difteri Boğmaca Tetanoz).<br />

C. urealyticum:<br />

Üriner sistem infeksiyonlarına yol açabilen, üreaz enzimi (+), lipofilik bir<br />

bakteridir. Genelde immünitesi baskılanmış hastalarda hastalık oluşturur ve<br />

pek çok antibiyotiğe dirençlidir.<br />

C. jeikeium :<br />

Hastanede uzun süre yatan, immunsuprese ve antibiyotik tedavisi gören<br />

hastalarda, özellikle nötropenik hastalarda fırsatçı infeksiyonlar yapar.<br />

Glikopeptidler dışında pek çok antibiyotiğe dirençlidir. Özellikle yoğun<br />

bakım ünitelerinde yatan hastalarda sıklıkla kolonize olur.<br />

C. minutissimum :<br />

Koltuk altı, kasık gibi kıvrım yerlerinde kırmızı-kahverengi lezyonlar oluşturur<br />

(ERİTRASMA). Mantar infeksiyonları ile karışabilir. Tanıda uv lambası (Wood<br />

ışığı) altında floresans faydalıdır. Tedavide eritromisin önerilir.<br />

LİSTERİA MONOCYTOGENES<br />

Hareketli, sporsuz, katalaz (+) bir bakteridir. Fakültatif hücreiçi parazitidir. Beta<br />

hemolitiktir. Bu özelliği sağlayan hemolizin (Listeriolizin O) hücreiçinde<br />

canlı kalabilmesinden sorumludur. Fagolizozom oluşumu sonrası<br />

memebranı eriterek kurtulur. Mononükleer hücreler içinde yaşamını sürdürür<br />

ve aktin flamanlarını yeniden organize ederek hücredışına hiç çıkmadan hücreler<br />

arasında yayılabilir ve böylece savunma sisteminden kaçabilir. Fosfolipazlar<br />

da virulansla ilgili yapılardır. İnsan türleri serogrup 1a, 1b, 4b’dir. Epidemilerden<br />

4b sorumludur.<br />

İnsana süt, kontamine gıdalarla bulaşabilir. Buzdolabı sıcaklığında iyi<br />

üreyebildiğinden bu şekilde saklanan gıdalarla da bulaşabilir.Hayvanlardan<br />

direkt temas ile bulaşabilir. Anneden fetusa geçebilir.


52<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Özellikle immünitesi düşük kişilerde hastalık oluşturur. Kontamine gıdalarla<br />

oluşan gastroenterit salgınları da bildirilmiştir. Yenidoğan, yaşlı, immünitesi<br />

bozuk hastalarda meningoansefalitlere yol açar (immunyetmezliklerde<br />

en sık menenjit etkeni). Gebelerde amnionit ve buna bağlı düşükler ve ölü<br />

doğumlara oluşturabilir (TUS). Yenidoğanda yaygın granülomatöz odaklarla<br />

karakterize, öldürücü bir klinik form oluşabilir (granülomatozis infantiseptica)<br />

(TUS).<br />

Tanım kültürde üretilmesiyle yapılabilir.Kanlı agarda ürediğinde kolonilerin<br />

çevresindeki hafif beta hemoliz zonu tipiktir. CAMP deneyi (+) tir. Soğuk<br />

zenginleştirme ile karışık ortamlardan ayrılabilir. Düşük ısılarda hareketi belirginleşir<br />

ve takla atar gibi hareket tipiktir.<br />

Tedavide ampisilin+aminoglikozid en uygun seçimdir. Sefalosporinler<br />

deneylerde duyarlı bulunsa bile etkisizdirler.<br />

SİNDİRİM KANALI İLE İLGİLİ GRAM NEGATİF<br />

ÇOMAKLAR<br />

Gram (-) çomaklar temel özellikleriyle 4 gruba ayrılabilir.<br />

1. Or üreyen Gram (-) çomaklar: Franciella, Brucella, ..<br />

2. Fermentatif, oksidaz (-): Enterobactericeae<br />

3. Fermentatif, oksidaz (+): vibrio, Aeromonas, plesiomonas<br />

4. Nonfermatatif Gram (-) çomaklar.<br />

Bu aile fakültatif anaerop, katalaz(+), oksidaz (-) , glikozu fermente eden<br />

Gram (-) çomakları içerir. Bu bakteriler nitratı nitrite indirgerler. Dışkıda bulunan en<br />

yoğun aerobik bakteri popülasyonunu oluştururlar. Escherichia, Salmonella, Shigella,<br />

Klebsiella, Proteus, Enterobacter, Yersinia, Serratia, Providencia, Morganella, Hafnia,<br />

Citrobacter, Edwardsiella,... başlıca cinsleri oluşturur.<br />

Genelde adi besiyerlerinde ve Gram(-)çomakları seçen besiyerlerinde iyi ürerler.<br />

Mac Conkey agar, Endo agar, Eosin-Metilen Blue (EMB) agar besiyerleri bu amaçla<br />

geliştirilmiştir. Bu besiyerlerinde bulunan laktoza etki edip etmemeye göre de<br />

seçilebilirler. Ayrımda laktozu fermente edemeyenler (Salmonella, Shigella, gibi) şeffaf<br />

koloniler oluşturur.<br />

Bu ailede hücre duvarında LPS yapıda bulunan polisakkaridlerle özellenen somatik<br />

antijenler (O-antijenleri) ve hareketli kökenlerde kirpik antijenleri(H-antijenleri) bulunur.<br />

Bazı cinslerde ise kapsüle ait antijenler saptanabilir ( E. coli, Klebsiella – K antijeni, S.<br />

TYPHİ, Citrobacter – Vi antijeni). Bu antijenler ayrımda ve epidemiyolojik izlemde çok<br />

önemlidir. Fakat O – antijenleri arasında çapraz reaksiyonlar sıktır.<br />

O antijeni LPS yapısında olduğundan T-lenfositten bağımsız antikor yanıtı<br />

oluşur ve antikor yanıtı Ig M yapısındadır. Halbuki protein yapısında olan<br />

H antijenlerine karşı antikorlara oluşan antikorlar ağırlıklı olarak Ig G<br />

yapısındadır ve daha uzun süre kanda bulunurlar (TUS).


ESCHERİCHİA COLİ<br />

53<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Barsakta bulunan en yoğun aerop bakteridir. Hareketli, laktoza etkili ve indol (+)<br />

olmasıyla tanınır. Endo besiyerinde metalik parlaklık veren koloniler oluşturur.<br />

Kapsül yapısı fagositozu önler. K1 antijeni meningokokun B grubu kapsül<br />

antijeni ile idantiktir. K1 antijeni ile yenidoğan menenjitleri arasında ilişki<br />

vardır. Abdominal cerrahi sonrası gelişen peritonitin en sık etkenidir (TUS). E.<br />

colilerde farklı özellikte çok sayıda fimbria bulunur.<br />

E. coli çeşitli klinik tablolara yol açmaktadır. Üriner sistem infeksiyonlarında tüm<br />

yaş gruplarında en sık etkendir (TUS). Yenidoğan menenjiti ve sepsislerinde<br />

en sık etkenlerdendir. Bu klinik tablodan özellikle K1 kapsüler antijeni olanlar<br />

sorumludur. Toplum kaynaklı sepsis olgularında özellikle kaynak üriner sistem ise en<br />

sık etkendir. Bunlar dışında pek çok hastane infeksiyonuna yol açabilmektedir.<br />

İshal etkeni olarak farklı ishal tabloları oluşturabilmektedir:<br />

Mikroorganizma<br />

ETEC<br />

(Entero toksijenik<br />

E.Coli)<br />

EPEC<br />

(Entero patojenik<br />

E.Coli)<br />

EIEC<br />

(Entero invazive<br />

E.Coli)<br />

EHEC<br />

(Entero hemorojik<br />

E.Coli)<br />

EAEC<br />

(Enteroagg regative<br />

E.Coli)<br />

DAEC<br />

(Diffüz aggre gative.<br />

E.Coli)<br />

E.COLÝNÝN SEBEP OLDUĞU GASTROENTERÝTLER<br />

Etki<br />

bölgesi<br />

İnce<br />

bağırsak<br />

İnce<br />

bağırsak<br />

Kalın<br />

bağırsak<br />

Kalın<br />

bağırsak<br />

İnce<br />

bağırsak<br />

İnce<br />

bağırsak<br />

Hastalık Patogenez<br />

Turist diyaresi; Gelişmekte olan<br />

ülkelerde infant diyaresi; Sulu diyare,<br />

bulantı, kusma, kramp tarzında<br />

karın ağrısı, hafif ateş<br />

Gelişmekte olan ülkelerde infant<br />

diyaresi, ateş, bulantı, kusma,<br />

kansız dışkılama<br />

Gelişmekte olan ülkelerde hastalık<br />

yapar. Ateş, kramp tarzında karın<br />

ağrısı, sulu diyare; dizanteriye<br />

ilerleyebilir, kanlı dışkı<br />

Sulu diyareyi takip eden, gross<br />

kanlı diyareye eşlik eden ciddi<br />

abdominal krampların bulunduğu<br />

hemorojik kolit. Ateş subfebril veya<br />

yok, Hemolitik üremik sendroma<br />

(HÜS) ilerleyebilir.<br />

Gelişmekte olan ülkelerde infant<br />

diyaresi; kusma ile birlikte persistan<br />

sulu diyare, dehidratasyon,<br />

hafif ateş<br />

1-5 yaş grubunda sulu diyare<br />

Plazmid aracılı (ısıya dayanıklı)<br />

stabil veya (ısıya duyarlı) labil<br />

toksinleri ile sıvı ve elektrolik<br />

hipersekresyonunu stimule<br />

eder.<br />

(Plazmid aracılı A/E histopotoloji)<br />

normal villlus yapısının<br />

destruksiyonu sonucu malabsorbsiyon<br />

ve diyare<br />

Plazmid aracılı invazyon ve<br />

kalan epitel hücrelerinin destrüksiyonu.<br />

Sitotoksik Shiga toksin (stx-<br />

1,stx-2) ile protein sentezini<br />

bozar; (A/E histopatoloji)<br />

İntestinal mikrovillusların destrüksiyonu<br />

sonucu absorbsiyonun<br />

azalması.<br />

Plazmid aracılı basilin aggregative<br />

adheransı, mikrovilluslarda<br />

küntleşme, mononükleer<br />

infiltrasyon ve hemoroji; sıvı<br />

absorbsiyonunda azalma<br />

Mikrovillus elangasyonunun<br />

stimülasyonu<br />

ID:


54<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

a) Enterotoksijenik E. coli :<br />

ETEC . Gelişmekte olan ülkelerde çocuk ishallerinin en önemli nedenidir. Su<br />

kaynaklı salgınlar oluşturabilir. Turist ishalinin de önemli nedenlerinden<br />

birisidir. Plazmidle kodlanan labil toksin (LT) ve stabil toksin (ST) oluşturarak<br />

ishal oluşturur. LT adenilat siklaz, ST guanilat siklaz aktivitesiyle cAMP<br />

miktarını arttırarak ishal oluşturur. LT etkisi ile kolera toksinine<br />

benzer (adenilat siklaz aktivasyonu, GM1 gangliozide bağlanarak<br />

etkinlik).<br />

b) Enteroinvaziv E. coli<br />

EIEC. Besin kaynaklı yayılma olabilir. İnvazyon proteinlerini kodlayan plazmid<br />

taşırlar. Şigella benzeri tablo oluşturur. İnvazyon hücre kültürlerinde ya da<br />

tavşan göz ön kamerasına uygulanarak konjuktuvit oluşumu varlığı (Sereny<br />

testi) ile tanımlanabilir.<br />

c) Enteropatojen E. coli<br />

EPEC. İncebarsak mukozasına tutunarak etkili olur. Mukozada mikrovilluslarda<br />

bozulma oluşturarak etkili olur. İnflamatuar yanıt oluşturabilir. Gelişmekte<br />

olan ülkelerde, infantlarda etkenin alınmasından 2-3 hafta szonra görülen<br />

sulu ishale neden olabilmektedir.<br />

d) Enteroagregatif E. coli<br />

EaggEC. Barsak mukozasına yaygın tutulum, bakterilerin kümeler oluşturarak<br />

agregasyon oluşturmaları ile karakterizedir. İnvazyon-inflamasyon oluşmaz.<br />

e) Enterohemorajik E. coli<br />

EHEC. Verositotoksin(: Shiga-like toksin) oluşturur. Sitotoksik etkilidir.<br />

Toksin üretimi lizojenik faj kontrolündedir. Besinler ve süt ile yayılabilir.<br />

İyi pişmemiş etlerle (hamburger) oluşan olgular ve salgınlar sıktır (TUS). Kanlısulu<br />

ishal oluşturur. Asıl önemli nokta bu toksin etkisiyle hemolitik –üremik<br />

sendrom, trombotik trombositopenik purpura (TTP) oluşabilmesidir. En<br />

iyi bilinen O 157- H 7 serotipidir.<br />

SALMONELLA<br />

Laktoz (-), H2S (+) , hareketli bakterilerdir. S. typhii tifonun etkenidir.<br />

O, H ve Vi antijenleri ile tanımlanırlar. Bu antijenlerle cins ve serogruplar<br />

tanımlanırlar (Kaufmann-White şeması). Vi antijeni aslında polisakkarit yapıda<br />

bir yüzey antijenidir. Önemli bir nokta O antijenlerini örterek serotiplemeye engel<br />

olur. Ancak ısıtılarak tekrarlandığında aglütinasyon belirlenebilir (TUS).<br />

O antijenine karşı antikorlar aktif hastalık, H antijenine karşı antikorlar bağışıklık,<br />

Vi antijenine karşı antikorlar portörlük açısından faydalıdır. Vi antijeni taşıyan<br />

S. typhii’nin daha virulandır (TUS). Son sınıflamada S.typhi, S. cholerasuis<br />

ve S.enteridis türleri ayrılmış ve diğerleri S. enteridis serovarları olarak<br />

tanımlanmıştır.<br />

Virulans konağa özgü olarak değişiklik gösterir. S. typhi sadece insanda<br />

hastalık oluşturan bir türdür. Çoğu salmonella hayvanlarda ve insanda hastalık<br />

oluşturma yeteneğindedir. Bu salmonellalar insana sıklıkla hayvansal besinlerle<br />

(yumurta) bulaşır.


HASTALIKLARI<br />

55<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

TİFO:<br />

Etken S. typhi. Alınan bakteri 10-14 günlük kuluçka süresinde önce<br />

Peyer plaklarında invazyonla alınarak mezenter lenf nodlarına , oradan<br />

dolaşıma katılırlar. Bakteriler primer bakteriemi ile ulaştıkları karaciğer,<br />

dalak, kemik iliğinde makrofajlar içinde çoğalırlar. Buradan tekrar kana<br />

ve safra yoluyla tekrar barsağa ulaşırlar. Bu aşamada klinik bulgular<br />

belirginleşmeye başlar. En önemli klinik bulgular, ateş, diskordans<br />

(rölatif bradikardi), splenomegali, taş rose denilen döküntüler,<br />

şuur bozukluklarıdır. Sıklıkla kabızlıkla nadiren ishal tabloya eşlik<br />

eder. Oluşursa komplikasyonlar genelde 3. – 4. haftalarda gelişir.<br />

Perforasyon ve kanama en önemli komplikasyonlardır. Bronkopnömoni,<br />

kolanjit, miyokardit, tromboflebit, miyelit,... gibi pek çok komplikasyon<br />

da tanımlanmıştır. Laboratuvarda bu dönemde en uyarıcı bulgu lökopeni<br />

olmasıdır.<br />

Kültür:<br />

1. Hafta.......................................Hemokültür<br />

2.hafta............. ..........................Dýþký (2.Hemokültür)<br />

3.Hafta........................................idrar (2.Dýþký)<br />

4.Hafta ve sonra..........................Safra (2.Dýþký)<br />

Tedavide kloramfenikol, ampisilin uzun zamandır kullanılmıştır.<br />

Günümüzde ayrıca kinolonlar ve 3. kuşak sefalosporinler de<br />

önerilmektedir. Aminoglikozidler, 1. ve 2. kuşak sefalosporinler<br />

klinik olarak etkisiz olduğundan kullanılamazlar.<br />

Ýlk seçenek kloramfenikol (21 gün) dür. Ýlk dozlar düþük olmalýdýr. Aksi<br />

halde Herxheimer reaksiyonuna neden olabilir. Endokarditlerde ampisilin<br />

ve seftriakson(kinolon-14 gün) verilir. 3.kuþ sefal çocuklar,gebeler, süt<br />

veren anneler de tercih edilir. Taþýyýcýlara 6 hft süre ile amoksisilin verilir.<br />

Týbbi tedaviye dirençli safra taþlý olgularda kolesistektomi yapýlabilir. Vi<br />

ag içeren aþý enjektabldýr, güvenlidir. 3 yýl koruyucudur. Riskli bölgeye<br />

seyahatte uygulanýr.<br />

Enterokolit:<br />

En sık etkenler S. enteridis, S. typhimuriumdur. S.typhimurium sýçanlarýn<br />

etkenidir, insanlarda kolit. Antimikrobiyal direnci fazladýr.S.enteridis ise<br />

tavuk yumurtasýnýn kabuðundan ya da trans-ovaryen geçiþle yumurtaya<br />

ulaþýr. Mayonez gibi çið yumurtadan hazýrlanan besinler yenince de<br />

insana bulaþýr.Tanýda dýþký kültürünün baþlangýçtan itibaren (+) olmasý<br />

enterik ateþten önemli farkýdýr. Ateş, mukuslu ishal ve karın krampları<br />

şeklinde ortaya çıkar. Yeşilimsi bir ishal ve örnekte bol lökositler görülür.<br />

Gıda alımından 2-48 saat sonra bulgular başlar. Çoğu kendi kendine<br />

iyileşir. Antibiyoterapi; taşıyıcılık oranını artırdığı için özel risk<br />

grubundakiler (küçük çocuklar, immunsuprese hastalar, yaşlılar,...)<br />

dışında önerilmez. Salmonella enterokolit tedavi:? Destekten ibarettir.<br />

Antimikrobiyaller taşıyıcılığa yol açabileceğinden kullanılmaz. İmmün<br />

problemli,yaşlı ve neonatallere ve kan kültürü (+) olanlara 3-5 gün<br />

siprofloksasin (3.kuşak sefalosporin) kullanılabilmektedir.


56<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

SHİGELLA<br />

Bakteriyemi/sepsis/lokalize infeksiyonlar:<br />

Ateş ve organ tutulumları ile karakterizedir. Orak hücre anemisinde<br />

osteomiyelite yol açar. S. cholerasuis, S. typhimurium bakteriyemi /<br />

sepsis yapmaya daha eğilimlidirler. Endarterit, endokardit, menenjit<br />

oluşabilir. Özellikle S. cholerasuisde aort tutulumu, endarterit sıktır.<br />

Taşıyıcılık:<br />

Dışkıda > 1 yıl bakteri bulunması kronik taşıyıcılık adını alır. Tifo sonrası<br />

% 3 enterokolit sonrası < %1 taşıyıcı kalır. Genelde odak safra kesesidir<br />

(TUS). Üriner sistem patolojisi (taş, şistosoma inf.,...) olanlarda idrar<br />

taşıyıcılığı da olasıdır. S. typhi taşıyıcılığı kanda Vi antijenine karşı oluşan<br />

antikor yanıtı ile taranabilir (portör taraması). Taşıyıcı tedavisinde uzun<br />

süreli antibiyoterapi ya da kolesistektomi uygulanabilir.<br />

Serolojik tanıda Gruber Vidal deneyi kullanılır. Bu şekilde geçirilen<br />

infeksiyon belirlenebilir. Akut infeksiyonlarında O antijenine<br />

karşı antikorlar belirlenir. Sadece H antijenine karşı antikorlar<br />

saptanıyorsa eski infeksiyon ya da aşı olduğu anlamlarına<br />

gelebilir. 1.hft sonundan itibaren O agl (IgM), 2.hft sonuna doðru H<br />

aglütinin (IgG) ortaya çýkar. Anti-H aþýlýlarda, uzun yýllar önce hastalýðý<br />

geçirenlerde pozitif olabilir.Anti-H yalancý+/çapraz reaksiyonlar verebilir.<br />

Tek baþýna pozitifliðinin deðeri yok. Ancak ilkinden 2 hft sonra anlamlý<br />

düzey artýþý varsa ve anti-O titre artýþý ile birlikte ise deðerli.(1/100-1/160).<br />

Tifoda koruyuculuk hücresel immünite iledir.Reinfeksiyon çok erkenden<br />

tedaviye alýnmýþ, dolayýsý ile immünite için organizmaya gereken temas<br />

süresinin tanýnmadýðý olgularda gözlenir.<br />

Serlojik ve biokimyasal olarak 4 cins tanımlanmıştır:<br />

- S. dysenteriae (A)<br />

- S. flexneri (B)<br />

- S. boydii (C)<br />

- S. sonnei (D)<br />

Laktoz (-), H2S (-), hareketsiz bakterilerdir. S. sonnei laktozu geç<br />

fermentleyebilmesi, indol oluşturabilmesi, ornitin dekarboksilaz (+)<br />

olması, bomba koloniler oluşturması ile diğerlerinden farklılıklar<br />

gösterir. Tüm şigellaların oluşturduğu tablo basilli dizanteridir. Kalın barsakta<br />

invazyonla karakterize bir tablodur. Dışkıda bol lökosit ve eritrosit izlenir (TUS).<br />

Sereny testi (+) tir. S. dysenteriae daha ağır bir hastalık oluşturur. Shiga<br />

toksin(sitotoksin) salgılaması nedeniyle klinik tablo daha ağır seyreder.<br />

Diğer şigellalarda da nörotoksik etkisi de olan enterotoksinler bulunur. Bu<br />

yüzden özellikle çocuklarda hastalığa sıklıkla konvülziyon eşlik edebilmektedir.<br />

Shigella dysenteria immün yetmezlikli, bebekler ve yaşlılarda ağır seyirli, nörolojik<br />

bulgularla seyreden ikari sendromuna (S.dysenteria) yol açabilir. Antimikrobiyal<br />

kullanımı immün yetmezlik, bebek, yaşlı gibi risk grupları ve intestinal taşıyıcılarla<br />

sınırlandırılmalıdır. Kotrimoksazol, ampisilin, amoksisilin gibi ilaçlara direnç gelişimi<br />

%50 üzerinde olduğundan doksisiklin, veya kinolonlar, tercih edilmektedir. Direnç<br />

durumunda çocuklarda nalidiksik asit verilebilir.


İnkübasyon<br />

periyodu<br />

SALMONELLALAR TARAFINDAN OLUŞTURULAN HASTALIKLAR<br />

Enterik ateşler Septisemiler Endokardit<br />

7-20 gün Değişken 8-48 saat<br />

Başlangıç Sinsi Ani Ani<br />

Ateş<br />

Dereceli, tifoidal durumla<br />

birlikte yüksek plato<br />

Hızlı yükselmke, daha<br />

sonra sivri bir septik ateş<br />

57<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Genelde düşük<br />

Hastalığın süresi Birkaç hafta Değişken 2-5 gün<br />

Gastrointestinal<br />

semptomlar<br />

Kan kültürleri<br />

Gayta kültürleri<br />

Genelde erken dönemde<br />

konstipasyon, daha sonra<br />

kanlı diyare<br />

Hastalığı 1. ile 2. haftaları<br />

arasında pozitif<br />

Erken dönemde negatif, 2.<br />

haftadan sonra pozitif<br />

Genelde yok Bulantı, kusma, diyare<br />

Yüksek ateş sırasında<br />

pozitif<br />

Nadiren pozitif<br />

Negatif<br />

Hastalığın bulaşmasından<br />

hemen sonra pozitif<br />

IIIID:<br />

İnsandan insana bulaşırlar. Barsak bakterileri arasında virulansı en yüksek<br />

olanıdır (TUS). Yaklaşık 200 bakteri hastalık oluşumu için yeterlidir( bu miktar<br />

EIEC için 10 8 – 10 10 , salmonellalar için 10 5 - 10 8 bakteridir). Kuluçka süresi<br />

2-4 gündür. Ülkemizde en sık etken S. flexneri olarak belirlenmektedir. İshali olan<br />

bir olguda nörolojik bulgular, konvülziyon, konfüzyon varlığında ilk akla gelecek<br />

hastalık şigelloz olmalıdır (TUS).<br />

VİBRİO AİLESİ<br />

Glikozu fermente eden, oksidaz (+) bakterileri içeren bu aile genelde sindirim<br />

sistemi infeksiyonları oluştururlar. Bu ailede Vibrio, Aeromonas, Plesiomonas<br />

cinsleri önemlidir.<br />

V. cholerae:<br />

Koleranın etkenidir. Çok hareketli, alkali ortamlarda iyi üreyen, hafif<br />

kıvrık, Gram (-) çomaklardır. Enterotoksin bir ekzotoksin yapısındadır. B parçası<br />

ile ince barsak gangliozid reseptörlerine bağlanır ve aktif A parçası ile adenilat<br />

siklaz aktivasyonunun sağlar (E. coli LT etkisi gibi) . Sonuçta c AMP<br />

artarak hızla su kaybedilir ve ishal oluşur (TUS).<br />

Kolera yaklaşık 2-3 günlük kuluçka sonrası hızla gelişen bol ishal, kusma ile<br />

karakterize bir klinik tablodur. Barsakta invazyon yapmaz. “Pirinç yıkantı<br />

suyu “ görünümünde ishal, ishal örneğinde lökosit bulunmaması<br />

tipiktir (TUS). Klinik; salgınlar sırasında hafif ishalden hızla ölüme götüren<br />

ağır ishale kadar farklı olabilir.<br />

V. cholerae, alkali ortamda iyi üreyebildiğinden alkali peptonlu su (APS)<br />

kullanılarak üretilebilir.<br />

TCBS (Thisulfat bile sukroz) besiyerinde tipik sarı koloniler yaparak<br />

ürer.Mac Conkey agar’da üreyebilir.


58<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Kolera kliniğini sadece O-1 serotipi tarafından oluşturulur denilmekteyken<br />

günümüzde nonO-1 vibriyolarla da kolera salgınları bilinmektedir.<br />

Laboratuvarda O-1 klasik tip ve El – Tor biyotipi olarak ayrılmalıdır.<br />

Çünkü El – Tor klasik biyotipe göre daha az öldürücü, daha çok sessiz<br />

infeksiyon yapan, taşıyıcılığı yüksek ve epidemiyoljik özellikleri farklı<br />

bir bakteridir.<br />

Tedavide sıvı replasmanı önceliklidir. Tetrasiklin, kinolonlar kullanılabilir.<br />

Vibrio parahaemolyticus:<br />

Halofiliktir. Midye , istiridye başta olmak üzere deniz ürünleriyle bulaşarak<br />

gastroenteritlere yol açar (TUS). Klinik tabloyu ekzotoksini oluşturur.<br />

VİBRİO VULNİFİCUS:<br />

Liman vibriosu olarak tanımlanır. Sepsis, ishal ve yara infeksiyonu oluşturabilir.<br />

Yara infeksiyonları oldukça ağrılı ve büllerle karakterizedir.<br />

Campylobacter<br />

Kıvrık, spiral şeklinde, boyalı preparatlarda “martı kanadı” görünümünde,<br />

hızlı, tirbüşon gibi hareketli, mikroaerofil (% 5 – 10 oksijen) ortamda<br />

üreyebilen, bazıları termofil (42 C’de iyi üreyen) bakteriler bulunur. Bakteri<br />

filtrelerinden (0.45-0.65 mikron por) geçebilirler ve bu şekilde dışkıdan<br />

seçilmeleri sağlanabilir. Üreyen bakterinin martı kanadı şeklinde görülmesi<br />

ve boyanması tipiktir.<br />

C. jejuni en sık belirlenen etkendir. C. jejuni, C. coli, C. lari, C. upsaliensis<br />

başlıca sitotoksik etkili enterotoksinleri ile barsak infeksiyonlarına yol<br />

açar.Dışkıda lökositler, eritrositler ve tipik bakteriler görülebilir (TUS). C.<br />

fetus ayrıca hücre yüzey antijeni ile barsak dışı yayılım ve sepsis nedenidir.<br />

Oluşan infeksiyon sonrası HLA B-27 (+) olgularda reaktif artrit ve özellikle<br />

Guillan-Bare sendromuna yol açabilirler. Önerilen tedavi eritromisin ,<br />

kinolondur.<br />

Helicobacter pylori<br />

Midede mukus tabakası altında , hücre yüzeyinde bulunan , bir uçtaki kirpiğiyle<br />

hareketli ve ülser-gastrit ile ilişkisi saptanmış bir bakteridir. Çok güçlü<br />

üreaz aktivitesi tanı amacıyla da kullanılır. Virulansın “cag A” geni ile kodlandığı<br />

düşünülmektedir.<br />

Üreaz ve hareketi nemli virulans faktörleridir (TUS). Pek çok klinik tablo<br />

ile ilişkisi ileri sürülmüş olsa da günümüzde mide ülseri, mide kanseri ve<br />

MALToma’nın etkeni olduğu kesin olarak kabul görmüştür. Tanıda mideden<br />

alınan biopsi örneğinin incelenmesiyle tipik bakterilerin görülmesi, kültürde<br />

üretilmesi, üreaz testinin (+) bulunması en güvenilir testlerdir. Dışkıda antijen<br />

saptamak, solunum-üre testi ve antikor tayini de kullanılabilir. Tedavide<br />

antibiyotik olarak en sık klaritromisin+amoksisilin kombinasyonu<br />

kullanılmaktadır.<br />

Klebsiella spp.<br />

Kapsüllü, hareketsiz bir bakteridir. Çoğu Mac Conkey besiyerinde mukoid<br />

koloniler oluşturarak ürer. En önemli tür K. pneumoniae ‘dir. Bu bakteri<br />

Friedlander basili olarak da anılır.


59<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Özellikle alkoliklerde ve diabetiklerde pnömoni oluşturabilir. Ampiyem ve<br />

abse gelişimi sıktır ve ağır seyreder (TUS). Klebsiella türleri Üst solunum yolu<br />

içeriğinin aspire edilmesi nedeni ile akut, hemorajik, nekrotizan, kaviteleşmeye<br />

ve abseleşmeye eğilimli, kanlı balgama yol açan, ağır seyirli, %60-80 mortaliteli<br />

lober pnomoniye (Friedlander pnomonisi) yol açarlar.<br />

Ayrıca bu bakteri önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir ve özellikle<br />

yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde salgınlar oluşturur. K.<br />

rhinoscleromatis burun ve üst solunum yollarını tutan kronik granülomatöz<br />

bir infeksiyon oluşturur(rinoskleroma). K.ozaenae, burun mukozasında ilerleyici<br />

atrofi yapar(ozena). Hastane infeksiyonu etkeni Klebsiella cinsi bakterilerde<br />

tedavide önemli sorun plazmidle kazanılan genişlemiş spektrumlu beta<br />

laktamaz(GSBL-ESBL) yapımıdır. Bu tür dirence sahip bakterilerde tüm<br />

penisilinler, sefalosporinler ve aztreonam dirençli kabul edilir.<br />

Enterobacter spp.<br />

Klebsiella ailesinden ayrımında hareketli oluşu en temel farkı oluşturur. E.<br />

cloacae , E. aerogenes en sık rastlanan türleridir. Hastane infeksiyonlarının<br />

önemli etkenlerindendir. İndüklenebilir beta laktamaz yapımı<br />

kromozomal bir direnç şeklidir ve tedavi başarısızlığına yol açabilir. Bu<br />

bakterilerde varlığı araştırılmalıdır.<br />

Serratia marcescens<br />

Hastanelerde salgınlar yapabilen, ortamda bulunan, dezenfektanlara<br />

nisbeten dirençli bir bakteridir. Bazı kökenler kırmızı pigmentleriyle<br />

kolayca tanınabilir.<br />

Citrobacter<br />

Hastane infeksiyonu etkenlerindendir. Vi antijeni ve biyokimyasal özellikleri<br />

ile Salmonella cinsi bakterilerle karışabilir.<br />

Edwardsiella tarda<br />

Gastroenterit etkeni olarak tanımlanmıştır. İndol ve H2S birarada (+)<br />

bulunması tanıtıcı bir özelliğidir.<br />

Proteus, Providencia, Morganella<br />

Cinsleri fenil alanin deaminaz (+) Enterobactericeae üyeleri olarak ayrıca<br />

ele alınabilirler. Proteus cinsi bakteriler besiyerinde yayılma (swarming)<br />

ve kötü kokuları ile kolayca tanınabilirler. P. vulgaris ; indol (+) oluşu,<br />

antibiyotiklere direnci ile P. mirabilis’ten ayrılır. Bu bakteriler özellikle üriner<br />

sistemde infeksiyon oluştururlar. Proteus cinsi üreyi yıkarak alkali idrar<br />

oluşumuna ve magnezyum-amonyumfosfat taşları (sütrivit) oluşumuna<br />

yol açarlar (TUS). P. vulgaris O (OX2, OX19, Oxk) antijenleri ile<br />

riketsiya antijenleri çapraz reaksiyon verdiklerinden serolojik tanıda<br />

kullanılırlar (Weil – Felix aglütinasyon deneyi)(TUS).<br />

Providencia cinsi ise özellikle yanık hastalarında önemli infeksiyon<br />

etkenlerinden birisidir.


60<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

PSEUDOMONAS AİLESİ<br />

Pseudomonas cinsi: Bu bakteriler, non-fermentatif, oksidaz (+) (TUS), çoğu bir<br />

ucundaki kirpikler ile hareketli, zorunlu aerop, çevrede, doğada yaygın olarak<br />

bulunan Gram (-) çomaklardır. Bu cins içinde 3 grup tanımlanmıştır:<br />

P. aeruginosa :<br />

En belirgin özelliği oluşturduğu mavi-yeşil pigmenttir (pyosiyanin) ve bu<br />

pigment P. aeruginosa’ya özgüdür (TUS). Bazıları kırmızı (pyorubin),<br />

bazısı siyah (pyomelanin ) pigment oluşturur. Besiyerlerinde kolay ürer.<br />

Ürerken oluşan aminoasetofenona bağlı olarak meyve kokusu tipiktir. Aynı<br />

şekilde besiyerlerinde oluşan pigment de oldukça uyarıcıdır. Kanlı agarda<br />

beta hemoliz oluşturur.<br />

Virulans özellikleri arasında piluslar ve nonpilus adezin yapıları önemli role<br />

sahiptir. Ayrıca bazı suşlar alginat yapısında kapsül ve buna bağlı mukoid<br />

koloniler oluştururlar. Bu suşlar kistik fibroz, bronşektazi hastalarında<br />

sıklıkla hastalık etkeni olarak belirlenir, eradikasyon çok güçtür.<br />

Ekzotoksin A protein sentezini tıpkı difteri toksini gibi elongasyon<br />

faktör – 2 inhibisyonu ile engelleyerek etkili olur.<br />

Çevrede, suda hatta dezenfektanlar içinde bile üreyebildiği için hastane<br />

ortamında kolayca yerleşebilir. Antibiyotik direnci de önemli bir özelliğidir.<br />

Bu nedenlerle önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir. Özellikle nötropenik,<br />

kateteri olan , ventilasyon uygulanan hastalarda önemli etkendir. Kistik<br />

fibroz, bronşektazi hastalarında kolonizasyon ile önemli hastalık etkenidir ve<br />

bu hastalarda eradikasyon zordur. Kirli havuzlardan bulaşarak yüzücü kulağı<br />

denilen kulak infeksiyonuna yol açabilir. Ayrıca diabetik hastalarda ağır gidişli<br />

bir kulak infeksiyonuna yol açabilir (malign otitis eksterna) (TUS). Yara<br />

infeksiyonu, pnömoni sıklıkla yol açtığı tablolardır. Bu durumda mavi-yeşil abse<br />

ya da balgam tanıda uyarıcı olabilir. Bakteriyemi /sepsis hallerinde, elastazlar A<br />

etkisiyle deride tipik bir lezyon oluşabilir (ektima gangrenosum). Prognozu<br />

en kötü sepsis etkenidir (TUS). Kontakt lens kullananlarda keratit etkeni<br />

olarak ilk akla gelmesi gereken etkenlerdendir.<br />

İlaç bağımlısı olanlarda.............. ........................... .............Endokardit,<br />

Diyabetlilerde.......................................... ............................Cilt, yara, yanık infeksiyonu<br />

hastane maniplasyon...........................................................Üriner,GİS, MSS infeksiyonu<br />

iv. İlaç bağımlılarında...........................................................Osteoartiküler infek<br />

Antibiyotik direnci önemli bir sorundur. Ağır infeksiyonlarda kombinasyon<br />

tedavisi tercih edilir (anti pseudomonal beta-laktam+ aminoglikozid)<br />

(Piperasilin,seftazidim, Sefaperazon,karbapenem + aminoglikozid) (TUS).<br />

Tedavi sırasında direnç (Öz. Kinolon, karbapenem) riski nedeniyle izlenmesi<br />

gereklidir.<br />

P. fluorecens, P. alcaligenes, P. stutzeri klinik örneklerden izole edildiğinde<br />

öncelikle kontaminasyon düşünülerek tekrarlanmalıdır. İntravenöz sıvıları<br />

kontamine ederek sepsis/ yalancı sepsis tablolarına yol açabilirler.<br />

Burkholderia cinsi içinde eskiden Pseudomonas cinsinde yer alan bakteriler<br />

bulunmaktadır.


61<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

B. pseudomallei : Melioidoz denilen kronik , nodüler tutulumlu bir pnömoni<br />

etkenidir.<br />

B. mallei : Ruam etkenidir. Bu ailede hareketsiz oluşu ile diğerlerinden ayrılır.<br />

B. cepacia:Hastane infeksiyonu etkenidir. Kistik fibroz hastalarında kolonize<br />

olabilir.<br />

STENOTROPHOMONAS MALTOPHİLİA:<br />

Önemli bir hastane infeksiyonu etkenidir. Oksidaz (-) , hareketli bir bakteridir. Farklı<br />

antibiyotik direnci ile göze çarpar. Karbapenemlere doğal dirençli iken kotrimoksazol,<br />

kloramfenikol, siprofloksasine duyarlı bulunması tanıtıcı bir özelliğidir. Tedavide kotrimoksazol<br />

önerilir.<br />

HAEMOPHİLUS<br />

SOLUNUM YOLUYLA İLGİLİ GRAM NEGATİF<br />

ÇOMAKLAR<br />

Küçük, kokobasil tarzında , üremek için X (hemin) ve V(NAD) faktörlerine ihtiyaç<br />

duyan bakterilerdir.<br />

H. İNFLUENZAE<br />

(: Pfeiffer basili) Üremek için hem X hem V faktörüne ihtiyaç duyar. Çukulatamsı<br />

agarda üreyebilir. Kanlı agarda ancak V faktörü üreten bakterilerin (S. aureus,<br />

S. epidermidis, pnömokok,...) kolonileri çevresinde üreyebilir (satellitizm : süt<br />

annelik olayı) (TUS).<br />

Bazı kökenler kapsüllüdür. En virulanı tip b kapsül antijeni taşıyan<br />

kökenlerdir(Hib). Bu kapsül antijeni diğerlerinden farklı olarak pentoz yapısında<br />

şekerlerden oluşmuştur. Kapsül dışında dış membran proteinleri ve IgA proteaz<br />

da virulansdan sorumludur (TUS). Solunum yolları infeksiyonlarında kapsülsüz<br />

kökenlerle infeksiyona sık rastlanır(KOAH alevlenmesi, pnömoni, otit, sinüzit,<br />

bronşit larinogtrakeobronşit...).<br />

Virülans faktörü Biyolojik Etkileri<br />

Pili Epitele yapışma<br />

PSEUDOMONASLARIN VİRÜLANS FAKTÖRLERİ<br />

Kapsül Epitele yapışma (özellikle kistik fibroziste), fagositozun önlenmesi<br />

Endotoksin Sepsis<br />

Ekzotoksin A Protein sentezinin inhibisyonu (EF-2 inhibisyonu, difteri toksisine benzer etki)<br />

Ekzoenzim S Protein sentezinin inhibisyonu<br />

Elastaz Vasküler doku hasarı (ektima gangrenosum etkeni)<br />

Alkalin proteaz Doku hasarı<br />

Fosfolipaz C Doku hasarı<br />

Lökosidin Lökositlerin inhibisyonu<br />

ID:


62<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İnvazif infeksiyonlar ise sıklıkla Hib ile oluşur. Hib menenjiti 6ay- 6yaş arası<br />

çocuklarda en sık pürülan menenjit etkenidir. Selülit, artrit ,... gibi infeksiyonlar<br />

oluşturabilir. Epiglottitin en önemli etkenlerindendir. Bu hastalarda boğaz<br />

kültürü almak kontrendikedir. Etken hemokültürlerle belirlenebilir.<br />

Etken çukulatamsı agarda üretilebilir. Kapsül şişme deneyi ile tanımlanabilir(serotip<br />

a-f).<br />

Kapsül antijenine karşı geliştirilen aşı ile korunulabilir. Menenjit saptandığında<br />

rifampisin kemoprofilaksisi önerilir.<br />

H. AEGYPTICUS<br />

(: Koch-Weeks basili) Konjuktuvit, Brezilya purpurik ateşi etkenidir.<br />

H. DUCREYİ<br />

Yumuşak şankr etkenidir. Genital bölgede ağrılı ülserler oluşturur. Lezyonda<br />

“balık sürüsü” , “tren rayı” diye tanımlanan bakteri kümeleri görülür. Isovitalex<br />

gibi zenginleştiriciler katılmış çukulatamsı agarda uzun sürelerde üreyebilir.<br />

Seftriaksan ve azitromisin seçkin ilaçlardır.<br />

Virülans Faktörü<br />

Yapısal Komponentler Biyolojik Etkiler<br />

PSEUDOMONAS AERUGİNOSA<br />

Kapsül Mukoid exopolisakkariddir; adezindir; antibiotiklerin (aminoglikozidleri) öldürücülüğünü<br />

inhibe eder; nötrofil ve lenfosit aktivitesini baskılar<br />

Pili Adezindir<br />

Lipopolisakkarit (LPS) Endotoksin aktivitesi vardır<br />

Pyosiyanin Silier fonksiyonu bozar; inflamatuar cevabı stimüle eder; toksik oksijen<br />

radikalleri üreterek (hidrojen peroksit, süperoksit, hidroksil radikalleri) doku<br />

hasarına yol açar<br />

Toksin ve Enzimler<br />

Eksotoksin A Protein sentezini inhibe eder; doku hasarına (deri, kornea) yol açar; immunsupresandır<br />

Eksotoksin S Protein sentezini inhibe eder; immunsupresandır<br />

Sitotoksin (lökosidin) Ökaryotik membranlar için sitotoksiktir (lökosit fonksiyonu bozar; pulmoner<br />

mikrovasküler hasara yol açar)<br />

Elastaz Elastin içeren dokuları parçalar (kan damarları, akciğer dokusu, cilt) Kollageni,<br />

immunglobulinleri ve kompleman faktörlerini parçalar<br />

Alkalin proteaz Doku harabiyeti yapar; ınferferon ve tumor nekrozis faktör à'yı inaktive eder<br />

Fosfolipaz C Isıya duyarlı hemolizindir; doku hasarına neden olur; inflamatuar cevabı aktive<br />

eder<br />

Rhamnolipid Isıya dirençli hemolizin; lesitin içeren dokuları harap eder; pulmoner silier<br />

aktiviteyi inhibe eder<br />

ID:


LEGİONELLA PNEUMOPHİLA<br />

63<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Gram (-), zor boyanan bir çomaktır. BCYE agar kullanılan özel besiyeridir.<br />

Soğutma kuleleri, duşlar, su depoları, klimalar kolonizasyon açısından uygun<br />

ortamlardır.<br />

Havalandırma sistemlerini kolonize eder, kontamine su partikülleri ile hava<br />

yolundan bulaşma ile hastalık oluşturur, insandan insana bulaşma olmaz (TUS).<br />

Hastalık Lejyoner hastalığı adını alır. Virulansından Mip proteini adı verilen ve<br />

fagosit içinde çoğalarak makrofajı öldürmeye yardım eden bir yapı sorumludur.<br />

Ağır, mortalitesi yüksek bir atipik pnömoni kliniğine yol açar. Özellikle immünitesi<br />

bozuk kişilerde hastalık oluşur.<br />

Hiponatremi, ishal, beta laktam antibiyotiklere yanıtsızlık, karaciğer<br />

ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasıo gibi bulgular uyarıcı olmalıdır.<br />

Balgam örneğinde lökositler varken bakteri görülmemesi ya da umulandan az<br />

lökosit görülmesi Lejyoner hastalığını düşündürebilir (TUS).<br />

Tanıda özel besiyerlerinde (BCYE agar) üretilebilir. DFA ile boyama, idrarda antijen<br />

tayini ya da antikorlarıyla tanı mümkündür. Eritromisin (+rifampisin) seçkin<br />

tedavidir. Kinolonlar tedavide kullanılabilir(TUS).<br />

BORDETELLA<br />

Gram (-), küçük kokobasillerdir (B. pertussis, B. parapertussis, B. bronchiseptica).<br />

Diğer Bordetella türleri kanlı agar ve Mac Conkey agarda üreyebilirken B. pertussis<br />

ancak özel besiyerlerinde üreyebilir.<br />

B. pertussis : Boğmaca etkenidir. Solunum yolları silialı epiteline yapışarak<br />

lokal hasar ve toksinleri ile sistemik etki ile hastalık oluşturur. Silialı epitele<br />

bağlanmada filamentöz hemaglütinin ve pertussis toksini sorumludur. Pertussis<br />

toksini ADP-ribozun G protein inhibitör bölümüne bağlanarak adenilat siklazın<br />

uyarılmasını sağlar. Ayrıca toksinin lenfositoz oluşturma etkisi de vardır. Bu etki<br />

lenfositlerin lenfoid dokuya girişini engellemesiyle ilgilidir. Ayrıca hipoglisemi de<br />

oluşur (TUS).<br />

Bakteri aynı zamanda adenilat siklaz da yapabilir. Bu iki yapı klinik bulgulardan<br />

ön planda sorumludur.<br />

1 – 2 hafta süren kataral dönemi, paroksismal öksürük nöbetleri ve tipik<br />

atakların izlendiği dönem izler. Bu dönemde öksürükler sırasında kusma ,<br />

subkonjunktival kanama, prolapsus, konvülziyon sıktır. Lenfositoz belirgin<br />

olarak izlenir. Daha sonraki dönemde amfizem, atellektazi gibi komplikasyonlar<br />

da belirlenebilir.<br />

Etken üretilerek tanı konulabilir. Bordet-Gengau, Regan- Lowe besiyerleri<br />

kullanılabilir. Öksürtme plağı riskli olduğundan önerilmez. En ideal örnek<br />

nazofarinksten alınan sürüntüdür.<br />

Direkt floresan antikor (DFA) ile bakteri belirlenebilir. Fitohemaglütinin ya da<br />

toksine karşı antikor yanıtı tanıda faydalıdır.<br />

Aşı korunmada etkilidir. Ciddi MSS bulguları ve en sık olarak febril konvülziyon<br />

gibi yan etkileri vardır. Toksin yapılarını içeren aselüler aşı tercih edilmektedir.<br />

Konvülziyon riski olduğundan aşı erişkinlerde önerilmemektedir. Eritromisin<br />

tedavide hastalık süresini kısaltmak ve kemoprofilaksi amacıyla kullanılabilir.


64<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

HAYVANSAL KAYNAKLARLA İLGİLİ GRAM NEGATİF<br />

ÇOMAKLAR<br />

BRUCELLA CİNSİ<br />

Bruselloz (Malta humması) bir zoonozdur ve B.abortus (sığır), B. melitensis<br />

(koyun-keçi), B. suis (domuz), B. canis (köpek) en sık etkenlerdir (TUS).<br />

Ülkemizde en sık B. melitensis etkendir. Bakteriler küçük, Gram (-)<br />

kokobasillerdir. Zengin besiyerlerinde ürer. B. canis dışındakiler A ve M antijenlerine<br />

değişik oranda sahiptirler. Dolayısıyla B . canis serolojik olarak rutin testlerle<br />

saptanamaz. Virulansı hücre içinde yaşayabilmesine bağlıdır ve bir ekzotoksini<br />

tanımlanmamıştır (TUS).<br />

Bruselloz bir zoonozdur. Bakteriler hayvanlarda plasenta ve meme bezlerinde<br />

yerleşebilirler. Hayvanlarda plasentada bulunan eritriol bakterinin gelişmesini<br />

uyarır, hayvanlarda düşüklere yol açmaktadır (yavru atma hastalığı). Sağlıklı<br />

hayvanların sütlerinde bol miktarda bulunabilir. İnsana ülkemizde ensık olarak<br />

kontamine süt ve süt ürünleri (taze peynir, krema,...) ile bulaşır. Nadiren<br />

inhalasyon, kontamine et ile bulaşabilir. Veterinerlere, hayvancılıkla uğraşanlara<br />

direkt deri yolu ile bulaşabilir. Laboratuvar kaynaklı infeksiyonlar arasında<br />

ilk sırada yer alır.<br />

Bakteri kana karışarak retiküloendotelyal sistemi tutar. Yaklaşık 2-3 hafta sonra klinik<br />

bulgular görülmeye başlanır. Ateş, halsizlik, terleme, eklem ağrıları sıklıkla vardır.<br />

Artrit, epididimoorşit, spondilit sık klinik tablolardır. “Ondülan ateş” oluşturabilir.<br />

Nadir fakat öldürücü olabilen klinik tablolar endokardit ve meningoansefalittir.<br />

En sık komplikasyon osteomiyelit iken en öldürücü komplikasyon endokardittir<br />

(TUS). Komplikasyonlar: İskelet sistemi(en sık), GİS (hepatit), Genitoüriner sistem<br />

(Epididimoorşit, nefrit, pyelonefrit), sinir sistemi, (meningoensefalit,myelit, kr<br />

yorgunluk sendromu,gullian barre, parestezi, depresyon) (nörobruselloz BOS<br />

Ak tayini tanıda önemli), KVS (Brusellozdan en sık ölüm nedeni endokarditttir.<br />

Sıklıkla aort kapağı tutulur.), Hematolojik (Kc ve dalak apsesi, anemi, lokopeni,<br />

trombositopeni, pansitopeni gibi) komplikasyonlar görülebilir<br />

Etkeni üretmek tanıyı koydurur. Kan ya da daha iyisi kemik iliği örneklerinde<br />

üretilebilir. Eski hemokültür sistemlerinde geç ve güç ürerken yeni sistemler 7 günde<br />

üretebilmektedir. Klinikte en sık serolojik tanı kullanılır. Wright tüp aglütinasyon<br />

deneyi ya da Rose –Bengal lam aglütinasyon deneyi kullanılabilir (TUS).<br />

Ayrıca bruselloz tanısında IgG sınıfı antikorların varlığı ve izlenmesi daha<br />

değerlidir. Bunun için 2-merkaptoetanollü Wright deneyi kullanılarak IgM<br />

sınıfı antikorlar uzaklaştırılabilir.<br />

Tedavide doksisiklin+rifampisin, tetrasiklin+ streptomisin, kinolonlu<br />

kombinasyonlar, Kotrimaksazollü kombinasyonlar kullanılabilir. Wright<br />

aglütinasyon: Tedavi brusella: Brusella tedavisinde klasik tedavinin dışında 7 yaş<br />

altında rifam+kotrimoksazol uygulanır.<br />

Endokardit olgularında tetrasiklin+streptomisin+kotrimoksazol 6hft+kapak<br />

replasmanı uygulanır.


BORDETELLA PERTUSSİS TARAFINDAN ÜRETİLEN TOKSİNLER<br />

65<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

En az 6 hafta tedavi sürmelidir. Gebelerde tedavide ko-trimoksazolrifampisin<br />

kombinasyonu önerilmektedir. Nörobruselloz varlığında<br />

rifampisin+3. kuşak sefalosporin önerilebilir. En sık ölüm nedeni<br />

endokardittir, en sık aort kapağı tutulur ve kapak değişimi endikasyonu<br />

vardır.<br />

YENSİNİA<br />

Y. pestis<br />

Vebanın etkenidir. Virulansını hücreiçi çoğalma yeteneğini sağlayan birçok<br />

yapı sağlar. Bunlar arasında antifagositik protein kapsül (major virulans<br />

faktörü) (Fraksiyon 1: F1) , dış zar proteinleri (Yops), V ve W antijenleri, pestisin-<br />

1, koagülaz, fibrinolizin gibi enzimleri sayılabilir. Kalsiyum varlığının, hemin<br />

depolama yeteneğinin de virulansla ilişkisi belirtilmiştir.<br />

Bakteri infekte pirelerin insanı sokması ile bulaşır. Kemirgenlerin<br />

doğal hastalığıdır. Akciğer (AC) vebasında insandan insana bulaş olasıdır.<br />

Oluşturduğu kliniğe göre bubonik veba (hıyarcık vebası), AC vebası ve<br />

veba sepsisi tanımlanmıştır.<br />

Örnekte bakteriler kutupsal boyanma özellikleriyle tanınabilirler.<br />

Besiyerlerinde 28-30 C ‘de iyi üreyen bakteriler hareketsizdir. Hayvan deneyi<br />

(fare-kobay inokülasyon) ile tanımlanabilir.<br />

Seçkin ilaç streptomisindir. Gentamisin, kloramfenikol, tetrasiklin<br />

kullanılabilir.


66<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Y. pseudotuberculosis:<br />

Normalde pek çok hayvanda bulunan, insana bulaştığında enterokolit,<br />

apandisit benzeri tablo oluşturur. Biyokimyasal özellikleri, V ve W antijenleri<br />

varlığı ile Y. pestise yaptığı hastalıklarıyla Y. enterocoliticaya benzer.<br />

Y. enterocolitica :<br />

Çevrede, hayvanlarda yaygın olarak bulunur. Bazı ülkelerde önemli enterokolit<br />

etkenlerinden biridir. +4 C’de üreyebilir ve soğuk besinlerle ya da kan<br />

ürünleriyle bulaşabilir. Enterokolit, mezenter lenfadenite bağlı akut<br />

apandisit tablosunu taklit eden ishal oluşumu tipiktir. Eksüdatif farenjitin<br />

etkenlerinden biridir. İmmünitesi baskılanmış kişilerde bakteriyemi/sepsis<br />

oluşturabilir. Barsak infeksiyonu sonrası reaktif artrit, Reiter sendromu,<br />

eritema nodosum yapabilir.<br />

FRACİELLA TULARENSİS<br />

Tularemi etkenidir. Tularemi “ avcı hastalığı “ olarak da isimlendirilen bir<br />

zoonozdur. Etken küçük, Gram ile iyi boyanmayan bir bakteridir. Bakteri<br />

kemirgenlerle direkt temas ya da inhalasyonla , bazen kenelerin sokması<br />

ile bazen de kontamine su ile bulaşabilmektedir. Virulansından hücreiçinde<br />

yaşayabilme yeteneği sorumludur.<br />

Bakterinin vücuda girdiği yerde 3-5 günlük kuluçka sonrası lezyonlar oluşur. En sık<br />

(% 75-85) ülseroglandüler form görülür. Daha sonra glandüler, oküloglandüler<br />

(konjuktiva), orofaringeal (tonsillofarenjit) formlar görülebilir. İnhalasyonla<br />

alındığında pnömoni oluşabilir (laboratuvar infeksiyonu).<br />

Etken üretilerek tanı konulabilir. DFA ile tanınabilir. Serolojik tanı olasıdır.<br />

Tedavide streptomisin ve gentamisin seçkin ilaçlardır.<br />

PASTURELLA MULTOCİDA<br />

Kedi, köpek ısırıkları sonrası gelişen infeksiyonlarda önemli etkenlerdendir<br />

(TUS). KOAH hastalarında akut alevlenmeye yol açabilir. Nadiren sistemik<br />

infeksiyon oluşturabilir. Kapsülü, fimbria, nöraminidaz ve hyalüronidaz ile hastalık<br />

oluşturur. Penisiline duyarlı bulunması ayrımda kullanılan bir özelliğidir.<br />

MYCOBAKTERİLER VE ACTİNOMYCESLER<br />

Bu bakteriler aerop, sporsuz, hareketsiz, özel hücre duvarı yapısına sahip, aside dirençli<br />

boyanan bakterilerdir.<br />

Kalın hücre duvarında içte peptidoglikan tabaka, bunun çevresinde arabinogalaktanmikolik<br />

asit tabakası ve en dışta serbest yağlar (mikozit, kord faktörü, balmumu,...) ve<br />

bunlarla bağlı durumda polipeptidler (PPD) bulunur. Bu kalın, lipidden zengin(%60) hücre<br />

duvarı yavaş üremelerinin, antiseptiklere daha dirençli olmalarının da nedenidir.<br />

Hücre duvarındaki mikolik asitler hücre duvarının en önemli lipididir ve aside dirençli<br />

boyanmayla ilgilidir. Kord faktörü (trehaloz dimikolat); bakterilerin klinik örneklerde<br />

kümeler oluşturması ile belirlenir ve virulans faktörüdür. Kord faktörü olmayan bakteriler<br />

virulansını ileri ölçüde kaybederler (TUS).


67<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Mikozitler hidrofobik özelliklerinden sorumludur ve fagozom-lizozom birleşmesini<br />

önleyerek etkili olurlar.<br />

Polipeptidler hücresel immüniteden sorumludur ve bunlar (PPD) kullanılarak hücresel<br />

duyarlılık varlığı araştırılabilir (TUS). Balmumu yapısı (arabinogalakton) (wax D) bağışıklık<br />

yanıtını şiddetlendiren Freund adjuvanı yapısında bulunur.<br />

Polisakkaridler ise makrofajlardan TNF-alfa salınımını uyarırlar, erken hipersensitivite<br />

oluşumuna neden olabilirler.<br />

M. TUBERCULOSİS<br />

Tüberküloz etkenidir. Yavaş üreyen (18 saatte bir bölünme) , zorunlu aerop bir<br />

bakteridir. Aside dirençli özelliği özel boyamalar (Erlich-Ziehl-Nielsen: EZN)<br />

ile gösterilebilir. Löwenstein-Jensen besiyeri ya da agar bazlı Middlebrok<br />

besiyerleri en çok kullanılan besiyerleridir. Bu amaçla bazı deterjanlar, %4 NaOH<br />

en sık kullanılır. M. tubercülosis ürediğinde ortama niasin salar ve niasin testi ile<br />

diğerlerinden ayrılabilir.<br />

İnsana bulaşma damlacık infeksiyonu ile solunum yoluyla olur. İlk olarak<br />

akciğerlere, orta-alt loblara yerleşir. Burada bir makrofaj tarafından alınır. Burada<br />

fagozom-lizozom birleşmesini önleyen bir sistemle korunur. Bu aşamada savunma<br />

sistemi çok güçlü ise bakteri temizlenebilir. Fakat üremeye devam ederse diğer<br />

makrofajlar da infekte olurlar. Yaklaşık 4 hafta sonra hücresel bağışık yanıt<br />

hem de gecikmiş tipte aşırı duyarlılık (PPD +) gelişir. Bu süreçte basil sayısı az<br />

ise tamamen temizlenebilir. Akut dönmede akciğerlerde eksüdatif bir lezyon gelişir.<br />

Bu primer eksüdatif lezyon (Gohn odağı) ve drene olduğu lenf bezine beraberce<br />

Gohn kompleksi denir.Bu evrede basil çoğalması kontrol edilemezse primer<br />

tüberküloz kliniği gelişebilir. Daha sonra bu bölgelerde dev hücreler (füzyona<br />

uğramış makrofajlar: Langhans hücreleri) , bu hücrelerin ortasında kazeifikasyon<br />

nekrozu, çevresinde eiteloid hücrelerle sarılmış granülomlar oluşur (tüberkül).<br />

Kazeöz dokuda yıllarca basiller canlı halde , çoğalmadan kalabilirler (dormant<br />

basiller). Tüberküllerden kan yoluyla basil tüm dokulara yayılabilir. Bu dokularda<br />

yıllar boyunca kalarak sonrasında reaktive olarak yayılabilir. Bronşa açılırsa diğer<br />

insanlara, akciğerin diğer alanlarına ya da sindirim sitemine yayılabilirler. Sonraki<br />

bir dönemde (en az 5 yıl sonra) immünitedeki bozulma sonucu reaktivasyon<br />

tüberkülozu gelişir. Reaktivasyon genelde akciğerlerin apeksinde (Simon<br />

odakları), uzun kemik metafizinde, beyin, böbrek gibi oksijenlenmenin en yoğun<br />

olduğu bölgelerde izlenir. Klinik tablolar çok geniş bir yelpazede izlenebilir.<br />

Akciğer tüberkülozu (post primer)<br />

- Milier tüberküloz: Hematojen yayılım sonrası organlarda darı<br />

tanesi tarzında tutulumla karakterizedir. Göz dibinde (koroidal<br />

tüberkül), yüksek rezolüsyonlu AC tomografisi (HRCT) ile akciğer<br />

incelemesinde milier odakların görülmesi, KC ve kemik iliğinden<br />

yapılacak incelemelerde granülomatöz odaklar saptanabilir. PPD<br />

(-) olabilir.<br />

- Plevra tüberkülozu : Eksüdatif plörezinin en sık nedeni<br />

tüberkülozdur. Sıvıda basil gösterilebilmesi zordur, plevra biopsisi<br />

önerilir.


68<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

- Tüberküloz menenjit: Kronik menenjitlerde en sık etkendir. Bazal<br />

tutulum yapar,kafa çiftleri (6., 4. sinir) felçleri sıktır. BOSda şeker ve<br />

tuz oranları düşük bulunur. EZN ile görülme oranı % 10-20’dir. Bekletilen<br />

BOS içinde fibrin artışından dolayı örümcek ağı tarzında yapı görülür.<br />

- Renal tüberküloz: Steril piyüri ve hematüri ile karakterizedir. Sabah ilk<br />

idrar incelemeleri tanıda faydalıdır. Genitoüriner sistemde en sýk böbrek<br />

tutulum olur. Genital sistemde ise erkeklerde en sýk epididim, kadýnlarda<br />

tuba tutulum görülür.<br />

- Kemik-eklem tüberkülozu: En sık vertebra tutulur (Pott hastalığı).<br />

- Lenf bezi tüberkülozu (scrofuloderma) : En sık servikal lenflerde<br />

meydana gelir.<br />

- Barsak tüberkülozu: En sık ileum ve ileoçekal bölge tutulur. Bazen M.<br />

bovis’in pastörize edilmemiş süt ile bulaşmasıyla gelişebilir.<br />

- Deri tüberkülozu: lupus vulgaris; Bunlar dışında hemen tüm organ ve<br />

dokularda hastalık oluşturabilir.<br />

Tanı<br />

Etkenin gösterilmesi ve üretilmesi en temel yaklaşımdır. EZN, Kinyoun<br />

yöntemiyle boyanan örneklerde bakteri görülebilir.<br />

Kültür için Löwenstein-Jensen, Middlebrook besiyerlerine ekim ile<br />

tipik sarı koloniler 2-4 haftada görülebilirse de negatif sonuç için 6 – 8 hafta<br />

beklemek gereklidir.<br />

Lusiferaz testi ise direnç varlığını birkaç günde gösterebilecek bir testtir.<br />

PPD infeksiyonun ilk 4 haftasında pozitifleşir. Aşırı duyarlık<br />

reaksiyonudur. BCG aşısı ve atipik mikobakterilerle çapraz reaksiyon<br />

oluşabilir. Milier tbc, Tbc menenjit gibi ağır klinik tablolarda,<br />

immünsüpresyon hallerinde, kızamık, kabakulak gibi infeksiyonlarda<br />

, canlı virus aşısı uygulaması sonrasında negatifleşebilir. Serolojik tanı<br />

faydalı bulunmamıştır.<br />

Tedavi<br />

Mutlaka kombine tedavi ve uzun süreli tedavi uygulanmalıdır. Birinci<br />

seçenek ilaçlar ; izoniazid (INH), rifampisin, pirazinamid, etambutol<br />

ve streptomisindir. Etkileri ve önemli özellikleri tabloda gösterilmiştir.<br />

İki ya da daha fazla birinci seçenek ilaca direnç çoklu direnç olarak adlandırılır<br />

ve ciddi bir sorun oluşturur. Bu durumun en önemli nedeni yeterli tedavi<br />

uyumu (kompliyans) olmamasıdır. Bu tür hastalar çok fazla kişiye bu<br />

bakterileri yayabilme potansiyeline sahiptirler.<br />

MÝKOBAKTERÝLER VE İLGÝLÝ ORGANÝZMALAR<br />

Cins Anaerobik Aside dirençli Morfolojik Özellikler<br />

Actinomyces Evet Hayır Çomak, filament, bazen dallı<br />

Corynebacterium Hayır Hayır Çomak<br />

Mycobacterium Hayır (zorunlu aerob) Evet Çomak (hafif kıvrık ya da düz)<br />

Nocardia Hayır Kısmi Çomaklara ayrılan filament yapıda<br />

ID:


Ýlaçlar Aktif çoðalan<br />

hücre dýþý<br />

bakterilere<br />

bakterisidal<br />

etki<br />

ANTİTÜBERKÜLOZ İLAÇLAR<br />

Asit pH’da<br />

yavaþ<br />

çoðalan<br />

hücreiçi<br />

bakterilere<br />

etki<br />

Nötr pH’da<br />

yavaþ<br />

çoðalan<br />

hücredýþý<br />

bakterilere<br />

etki<br />

Rifampisin + + + Hepatit, febril<br />

reaksiyon,...<br />

INH + + - Periferik nörit,<br />

hepatit, aþýrý<br />

duyarlýk, ...<br />

Streptomisin + - - Ototoksisite,<br />

nefrotoksisite<br />

Pirazinamid - + - Hepatotoksisite,<br />

hiperürisemi<br />

69<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Yan etki Diðer<br />

Ýlaçlarla etkileþimi<br />

ve vücut sývýlarýný<br />

boyamasý<br />

hatýrlamak gerekir<br />

Nörit profilaksisi<br />

için pridoksin<br />

kullanýlýr<br />

ÝM, kaviteli<br />

lezyonlarda çok<br />

etkili<br />

Potansiyel<br />

dirençlilerin<br />

eliminasyonunda<br />

etkilidir<br />

Etambutol Bakteriyostatik Optik nörit Dirençli mutant<br />

geliþimini önlemde<br />

faydalýdýr.<br />

Korunma<br />

Korunma amacıyla geliştirilen aşı (BCG: Bacille Calmett-Guerin; zayıflatılmış<br />

bir M. bovis suşudur) koruyuculuğu % 0-80 arasında değişir. Aşının çocukluk<br />

çağı tüberkülozunda ağır klinik tabloları önlediği düşünülmektedir. İnsidensin<br />

az olduğu ülkelerde aşı rutin kullanılmaz ve PPD ile izlenen ve (+) bulunan<br />

olgularda INH profilaksisi uygulanır. Bu uygulama AC tbc ile temas sonrası<br />

kişilere , immunsuprese PPD(+) hastalara da önerilir.<br />

M. LEPRAE<br />

Cüzzam (: lepra, Hansen hastalığı) etkenidir. Yapay besiyerleri ve hücre<br />

kültürlerinde üretilememiştir. Optimal olarak 30 C’de ürediğinden dış yüzeylerde<br />

etkin olur. Bulaşma hastalarla uzun süreli temasla olmaktadır. Deri histiyositleri,<br />

endotel, Schwan hücrelerini infekte ederek hücre içinde çoğalır. Kuluçka<br />

süresi 2-4 yıldır. Kişinin hücresel immünite durumuna göre farklı bulgular ve klinik<br />

bulgular belirlenir. Klinik bulgular her iki uç arasında farklı görüntüde izlenebilir.<br />

Mycobacterium lepra tanısında hastaların doku salgılarından ve özellikle burundan<br />

yapılan sürüntülerden yapılan EZN boyamada monositler içinde(lepra hücresi)<br />

veya dışında çalı demeti şeklinde görülürler. Tedavi en az 2 yıl sürmelidir. Şiddetli<br />

ENL tablosunda talidomid kullanılabilir.


70<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

NOCARDİA<br />

Dallanan , aerop Gram (+) çomaklardır. Çevrede yaygın olarak bulunup insanda<br />

eksojen infeksiyonlara yol açarlar. Aside dirençli boyanırlar (TUS). Daha az<br />

yoğun bir asitle (%1 sülfirik asit) aside dirençli boyanma özelliği daha iyi gösterilir.<br />

N asteroides genelde akciğer, beyin gibi organları tutarken N. brasiliensis sıklıkla<br />

madura ayağı etkeni olarak belirlenir (TUS). Tedavide sulfonamidler, kotrimaksozol<br />

kullanılır.<br />

MYCOPLASMALAR<br />

Hücre duvarı olmayan, serbest yaşayabilen en küçük mikroorganizmalardır.<br />

Tüm pasajlarında ortam şartlarına bağlı olmadan hücre duvarı olmadan üreyebilir<br />

(bakterilerin L- formlarından farkı) (TUS). Zar filtrelerden, bakteri filtrelerinden<br />

geçebilirler (TUS). Sitoplazma zarında sterol bulunur. Üreyebilmek için ortamda sterol<br />

olması gereklidir. Uygun besiyerlerinde M. hominis “sahanda yumurta” , Ureaplasma<br />

ürealyticum yıldız şeklinde koloniler oluşturur. Hücre yüzeyine yapışırlar ve hücre içine<br />

girmeden hastalık tablolarına neden olabilirler.<br />

M. PNEUMONİAE<br />

Primer atipik pnömoninin en sık etkenidir (TUS). Trakeobronşit, farenjit<br />

yapabilir. Bu tablolara kulak zarı inflamasyonu (myringitis) eşlik edebilir. Genelde<br />

atipik pnömoni hafif seyirlidir, çocuk ve genç erişkinleri tutar. Hemolitik anemi,<br />

Raynaud fenomeni, Stevens-Johnson sendromu gibi komplikasyonlar gelişebilir.<br />

Tanıda kültür 2 – 6 hafta sürebildiği için kullanılabilir. Serolojik tanıda soğuk<br />

aglütininler (+) bulunabilir. Fakat bu test nonspesifiktir. Mycoplasma tedavisinde<br />

tetrasiklin, eritromisin, kinolonlar (Ürojen infeksiyonlarda), azitromisin kullanılır.<br />

Beta-laktamlar etkisizdir.<br />

M. HOMİNİS<br />

Normal ürogenital florada bulunmaktadır. Postpartum ateş, piyelonefrit, pelvik<br />

inflamatuar hastalıkla ilişkisi belirlenmiş olup diğer klinik tablolarla da ilişkili<br />

olabileceği düşünülmektedir. Kültürde 1 – 4 günde üretilebilir.<br />

M. GENİTALİUM<br />

Non – gonokoksik üretritten sorumlu tutulmaktadır.<br />

U. ÜREALYTİCUM<br />

Üretrit, prostatit , PIH etkenidir. Üre içeren besiyerinde üreaz enzimi etkisiyle<br />

besiyerini kırmızıya dönüştürerek ürer (TUS). İdrarda taş oluşumuna zemin<br />

hazırladığı düşünülmektedir. Normal florada da bulunabileceğinden üremeleri<br />

değerlendirmek zordur.<br />

Hücre duvarı sentezi yapan antibiyotikler etkisizdir.


LEPRA FORMLARININ ÖZELLİKLERİ<br />

Lepramatöz Tüberküloid<br />

71<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Deri ve sinir Sayı ve yayılım Yaygın Bir ya da birkaç bölge, asimetrik<br />

Deri lezyonları<br />

Tanım<br />

Sınırın keskinliği<br />

Sınırın deriden kabarıklığı<br />

Renk<br />

Koyu deri<br />

Açık deri<br />

Yüzey<br />

Merkezi iyileşme<br />

Ter ve kıl gelişimi<br />

Duyu kaybı<br />

Keskin değil<br />

Kabarık değil<br />

Hafif hipopigmentasyon<br />

Hafif eritem<br />

Düzgün, parlak<br />

Yok<br />

Geç dönemde bozulur<br />

Geç (yanma tarzında)<br />

Periferik sinirlerde kalınlaşma Yok Var<br />

Keskin<br />

Sık<br />

Basil (Bakteriyel indeks) Çok sayıda (5 veya 6’dan fazla) Yok (0)<br />

Doğal sonuç İlerleme İyileşme<br />

Hücresel immün yanıt Zayıf Güçlü<br />

Serum immünglobülin miktarı Poliklanal hipergamaglobülinebi<br />

Belirgin hipopigmentasyon<br />

Bakır rengi veya kırmızı<br />

Kuru, kepekli<br />

Yaygın<br />

Başlangıçta bozulur<br />

Erken ve bariz<br />

Normal<br />

Bulaştırıcılık Yüksek Düşük<br />

Langhans hücreleri Yok Var<br />

Virchow hücreleri Var Yok<br />

Lepromin deri testi Nefatif Pozitif<br />

Tedavi Dapson + Rifampisin + klafazimin<br />

Diğer dokular Üst solunum yolu mukozası, göz,<br />

testisler, kemikler, kas<br />

SPİROKETLER<br />

Dapson+Rifampisin<br />

İnce duvarlı, esnek, spiral çomaklardır. Prokaryotik nükleer yapı, stoplazma, stoplazma<br />

zarı ve hücre duvarından oluşan yapı protoplazma borusu adını alır. Protoplazma<br />

borusu ile dış örtü arasında 2-100 kadar periplazma kamçıları(:dingil telleri)<br />

bulunur. Bunlar bakteri kamçılarına benzer bir yapı gösterirler. Bu yapılarla ileri-geri,<br />

burgumsu hareketler yapabilirler. Başlıca 3 cins önemlidir:<br />

- Treponema: Çok ince, sık kıvrımlı yapılardır. Sadece karanlık alanda<br />

görülebilirler.<br />

- Leptospira: Çok ince, uçları kıvrık bakterilerdir. Sadece karanlık alanda<br />

görülebilirler.<br />

- Borrelia: Nisbeten daha kalın, 3-10 kıvrımlı bakterilerdir.<br />

Yok<br />

ID:


72<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

TREPONEMA PALLİDUM<br />

Frengi<br />

Sifiliz etkenidir. Kültürü yapılamamıştır. İnsandan insana cinsel ilişkiyle<br />

(yakın temasla) bulaşır. Fetusa intrauterin bulaşabilir. Nadiren transfüzyonla<br />

bulaşma olabilmektedir. Dış membran proteinleri ile konak hücreye yapışır.<br />

Hyalüronidaz aktivitesi de virulanstan sorumlu olabilir. Yaptığı lezyonlarda en<br />

sık izlenen patolojik bulgu, obliteratif endarterittir. En çok vaso vasorumlar<br />

tutulmakta ve yoğun plazma hücresi infiltrasyonu izlenmektedir (TUS).<br />

Sifilizin Evleri<br />

Primer sifiliz<br />

Vücuda girdiği yerde 2-10 haftada önce papül, sonra ağrısız bir<br />

ülser gelişir (şankr). Şankr kendi kendine iyileşir ve sonra hematojen<br />

yayılma sonucu klinik tablolar ortaya çıkar (sekonder sifiliz). Hepatit,<br />

menenjit, lenfadenopatiler (epitroklear lenfadenopati), yaygın<br />

deri döküntüleri (rozeol) (pek çok şekilde olabilir), kondiloma<br />

lata, ağız içinde plak müköz sık rastlanan klinik bulgulardır.<br />

İlk iki dönem deri ve mukoza lezyonlarında bol miktarda bakteri<br />

belirlenebilir.Bu dönem sonunda latent dönem gelişir. Klinik bulgular<br />

ortadan kaybolur. Bu grupta % 20-25 olguda relapslar gözlenmektedir.<br />

Bu dönemde intrauterin bulaş ya da transfüzyonla bulaş oluşturabilirler.<br />

Geç dönemde (yaklaşık 3-5 yıl sonra) kronik dönem lezyonları ortaya çıkar<br />

(tersiyer sifiliz). Bu lezyonlar bakteri içermez ve gom olarak tanımlanan<br />

spesifik granülomatöz odaklardır (TUS). Geç dönemde kardiovasküler<br />

tutulum en sık arkus aortadadır ve aortit, anevrizmalar, aort<br />

yetmezliği gelişir. Nörosifiliz tablosunda kişilik bozuklukları, paralizi<br />

jeneral, hallüsinasyonlar, ... ortaya çıkabilir. Argyl-Robertson pupillası<br />

izlenir. Medulla spinalis arka kökleri tutulumunda tabes dorsalis<br />

ortaya çıkar, Romberg bulgusu (+) tir.<br />

Konjenital sifiliz:<br />

Genelde erken dönem hastalarından ve 4 aydan sonra bebeğe bulaş<br />

olmaktadır. Bulaş sonucu abortus, ölü doğum oluşabilmekte yada erken<br />

konjenital sifiliz ya da latent infeksiyon oluşabilir. İlk 3-7 haftada sifilitik<br />

nezle ile başlayan, hepatomegali, deri döküntüleri, anemi, pnömoni,<br />

bilateral koriyoretinit, iskelet sistemi bulgularıyla karakterize bir klinik<br />

belirir. Ölüm görülebilir.<br />

Latent konjenital sifiliz genelde adölasan çağda beliren klinik bulgularla<br />

belirlenir. İnterstisyel keratit, nörosifiliz, yüksek damak, Hutchinson triadı<br />

(Hutchinson dişleri+int keratit+8. sinir tutulumu), kılıç kını tibia sık<br />

bulgulardandır.<br />

Taný<br />

Tanıda primer, sekonder ve konjenital sifilizdeki lezyonlardan karanlık saha<br />

incelemesi faydalıdır. Ağız içi lezyonlar uygun değildir. Serolojik tanıda nontreponemal<br />

testler ve trepanomal testler kullanılır.


73<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Nontrepanomal testler reagin antikorları saptar ve spesifik değildir:<br />

VDRL, RPR. Trepanomal testler ise spesifiktir ve doğrulamada kullanılır:<br />

TPHA, FTA-ABS, TPImmobilizasyon,.... VDRL titreleri konjenital sifiliz<br />

tanısında ve tedavi başarısını izlemede kullanılır. Spesifik testler ise<br />

ömür boyu (+) kalabilir.<br />

Ayrıca BOS’da araştırılabilen tek antikor VDRL’dir ve nörosifiliz<br />

tanısında faydalıdır. Primer dönmede serolojik testlerin negatif olabileceği<br />

unutulmamalıdır. Antikorlar şankrdan 2-3 hafta sonra belirginleşirler.<br />

Konjenital sifiliz tanısında FTA-ABS IgM ‘de kullanılabilir.<br />

Tedavi<br />

Tedavide penisilin tercih edilir. Bazen tedaviyi takiben endotoksinlerin<br />

salınımına bağlı olduğu düşünülen Jarisch-Herxheimer tepkisi gelişebilir.<br />

Tetrasiklin diğer bir alternatiftir.<br />

T. pallidum spp endemicum ........ Bejel (non-veneral, ağız içi yara ve gom)<br />

T. pallidum spp pertenue ....... Yaws (cilt lezyonlarına temasla bulaşır. Sonra kemik, cilt ve lenfatiklerde granulomatoz lezyon)<br />

T. carateum .................................Pinta (sadece deri tutlur)<br />

Treponema vincenti.......Vincent anjini<br />

TEDAVİ EDİLMEYEN SİFİLİZDE KLİNİK EVRELER


74<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Diyagnostik Test Kullanılan Metod<br />

SİFİLİZ İÇİN DİYAGNOSTİK TESTLER<br />

Mikroskop Karanlık olan mikroskobisi Fluoresan antikor testi (FAT)<br />

Kültür Üretilemez<br />

Seroloji<br />

LEPTOSPİRA<br />

Nontreponemal testler<br />

• Venereal Disease Research Laboratory (VDRL)<br />

• Rapid plasma rengin (RPR)<br />

Treponemal testler<br />

• Fluorescent treponemal antibody absorption (FTA-ABS)<br />

• T.Pallidum için mikrohemaglutinasyon testi (MHA-TP)<br />

İnce, çok kıvrımlı , ancak karanlık sahada görülebilen, uçları kıvrık spiroketlerdir.<br />

Farelerin idrarı ile kirlenmiş sularda, kanalizasyonda yaşayabilir ve insana<br />

bulaşma bu sularla temas ile gerçekleşir. İnsanda hastalık oluşturan en önemli<br />

tür L. interrogans olarak kabul edilmekte diğer türler bunun serovarları olarak<br />

anılmaktadır.<br />

Anikterik form grip gibi başlar, ateş, miyalji, frontal baş ağrısı, karın ağrısı ile<br />

devam eder (bataklık humması, yedi gün humması) .<br />

İkterik form (Weil hastalığı), sıklıkla icterhaemorrhagiae serovarı ile oluşur. Akut<br />

hepatit kliniğinde nötrofilik lökositoz varlığında CPK artışında akla gelmelidir. Tanı<br />

leptospiraların karanlık sahada görülmesi, kültürleri ama çoğu kez serolojik olarak<br />

konulur. Mikroaglütinasyon (MAT) en sık kullanılan testtir.<br />

Tedavide seçkin ilaç penisilindir. Hafif olgularda ampisilin, doksisiklin<br />

kullanılabilir.<br />

BORRELIA<br />

Mikroaerofilik, üretilmeleri zor, daha kalınca, az kıvrımlı spiroketlerdir. Giemsa<br />

ile boyanabilirler.<br />

B. recurrentis ;<br />

Epidemik dönek ateşe yol açar. Epidemik tip insana bitlerin ısırması<br />

ile bulaşır. Tek konak insandır. Endemik dönek ateş ise bir zoonozdur.<br />

İnsana kenelerle bulaşır ve birçok Borrelia türü etken olabilir. B. reccurentisin<br />

en önemli özelliği antijenik değişiklikler ile savunma sisteminden kaçışı<br />

ve bunun sonucu tekraralyan ateş ataklarıdır. Tanı klinik bulgular, tekrarlayan<br />

ataklar varlığı ve periferik yaymada Giemsa ile spiroketlerin görülmesi ile<br />

konulur. Seçkin ilaç tetrasiklindir.<br />

B burgdorferi;<br />

Lyme hastalığı etkenidir. Kenelerle insana bulaşır.<br />

Hastalık kene ısırığından yaklaşık 7 gün sonra ısırık yerinde tipik bir lezyon<br />

gelişmesi ile başlar. (eritema kronicum migrans). Bakteri bu lezyondan<br />

gösterilebilir ve izole edilebilir. Lezyon kendiliğinden iyileşebilir.<br />

ID:


CHLAMYDİA<br />

75<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İkinci dönemde, nörolojik tutulum(Bell paralizisi,...), ansefalit, artraljiartrit<br />

(en sık tablo) , miyozit, KVS tutulumu (AV bloklar, perikardit,<br />

miyokardit, ...) görülebilir. Bannwarth sendromu (Bell paralizisi+<br />

meningoradikülonevrit ) en sık nörolojik bulgudur. Hafif bulgularla giden<br />

bir menejit belirlenebilir. Üçüncü evrede kronik atrofik dermatit (akrodermatitis<br />

kronika atroficans), morfea lezyonları oluşabilir.<br />

Tanıda spiroketleri göstermek olasıdır fakat güçtür. Tanıda en çok ELİSA, IFA ile<br />

antikor tayini faydalıdır. İlk dönemde doksisiklin, penisilin ya da amoksisilin,<br />

ileri evrelerde bu ilaçlar ya da seftriakson uygun tedavi seçenekleridir.<br />

CHLAMYDİA VE RİCKETTSİAELAR<br />

Zorunlu hücre-içi bir bakteri ve enerji parazitidir. Hücre duvarında<br />

peptidoglikan bulunmaz. Hem DNA hem RNA içermeleri ile bakteri olarak<br />

tanımlanmışlardır. Üremeleri farklı bir mekanizma ile olur.<br />

C. TRACHOMATİS<br />

Farklı serovarlarıyla farklı klinik tablolar oluşturur.<br />

- A – C serovarları : Trahom<br />

- D – K serovarları : Non-gonokoksik üretrit, servisit, epididimit, servisit<br />

Erişkinde inklüzyonlu konjuktuvit<br />

Yenidoğanda konjuktuvit, pnömoni<br />

- L 1-3 serovarları : Lenfogranüloma venerum (LGV)<br />

Trahom tüm konjunktivayı kaplayan yaygın, folliküler bir konjuktuvittir. Oluşan<br />

skarlar zamanla kornea ülserasyonları ve pannus denilen tipik yanıtı oluşturarak<br />

körlüğe neden olabilir.<br />

C. trachomatis, özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel temasla bulaşan hastalıkların<br />

önemli etkenlerinden biri konumuna gelmiştir. Erkekte non-gonokoksik<br />

üretrit, post-gonokoksik üretrit ve epididimitin en sık nedenidir. Ayrıca<br />

bu infeksiyonlarla Reiter sendromu da gelişebilmektedir. Kadınlarda çoğu<br />

asemptomatiktir. İnfekte doğum kanalından geçen bebeklerde inklüzyonlu<br />

konjunktuvit oluşumuna neden olur. Pürülan servisit, akut üretral<br />

sendromun en sık nedenidir (TUS). PIH ve Fitz-Hugh-Curtis (perihepatit)<br />

sendromunda da önemli etkendir. PIH sonrası infertilite gelişebilir.<br />

LGV, L serovarları ile meydana gelir. Oluşan infeksiyon sırasında elementer<br />

cisimler salınırken hücre ölür ve bu yüzden lezyon daha ağır ve hastalık daha<br />

invazivdir. Genital bölgede ülser ve lenfadenopati ile karakterizedir. İnklüzyon<br />

cisimleri aranarak tanı konabilir. Tanıda hücre kültüründe üretilmesi altın<br />

standart olsa da kolay olmadığından fazla önerilmez. Antijen varlığı, ELİSA, DFA ile<br />

aranabilir. Antikor yanıtı ve iyotla boyayarak hücre stoplazmasında tipik inklüzyon<br />

cisimlerini aramak tanıda yardımcı olabilir. Diğer klamidyalarda inklüzyon<br />

cisimleri glikojen içermediğinden iyotla boyanmazlar.


76<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Klamidyanın yaşam döngüsü. Hücre dışındaki elementer cisim epitel hücresi içine girer ve<br />

birkaç kere binary füzyon ile bölündükten sonra retikulat cisime dönüşür. Yeni retikulat<br />

cisimleri elementer cisme dönüşerek epitel hücrelerinden salınırlar. Sitoplazmik inkluzyon<br />

cisimciği, klamidyal infeksiyonların karakteristiğidir. Birkaç retikulat ve elementar cisimden<br />

oluşur.<br />

C. PNEUMONİAE (TWAR SUŞU)<br />

Atipik pnömoninin bir etkenidir. Sadece insanı infekte eder ve insandan<br />

insana damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Son yıllarda ateroskleroz gelişiminde rolü<br />

olduğu düşünülmektedir.<br />

C. PSİTTACİ<br />

Psittakoz etkenidir. Özellikle kuşlardan insana , kuş dışkısındaki organizmaların<br />

solunmasıyla bulaşır. Splenomegali saptanabilen, mortalite riski olan ve<br />

ağır gidişli bir atipik pnömoni kliniği oluşturması önemlidir. Tüm klamidya<br />

infeksiyonlarında seçkin ilaç tetrasiklinlerdir. Makrolidler diğer alternatiflerdir<br />

ve C. trachomatisin CİBH tablolarında tek doz uygulanan azitromisin tercih<br />

edilmektedir.<br />

RİCKETTSİA<br />

Rickettsiacea ailesinde, Gram (-) hücre duvarına sahip, enerji üretebilse da ancak<br />

hücre içinde yaşayabilen bakteriler (zorunlu hücre içi paraziti) bulunur.<br />

Rickettsia, Coxiella, Ehrlichia bu ailenin önemli cinslerini oluşturur.<br />

Rickettsia sitoplazma içinde serbest olarak bulunup çoğalabilirken<br />

Coxiella ve Ehrlichia sitoplazmik vakuollerde üreyebilir. Hepsi hücre içine<br />

indüklenmiş fagositozla girer. Rickettsia fosfolipaz –A ile fagozom dışına çıkar ve<br />

sitoplazmada yaşar.


Hastalık Rezervuar<br />

Epidemik<br />

tifus<br />

Endemik<br />

tifus<br />

Kayalık<br />

dağlar lekeli<br />

ateşi<br />

Diğer kene<br />

tifuslar<br />

Çalılık<br />

tifusu<br />

Rickettsia<br />

çiçeği<br />

RİCKETTSİA ENFEKSİYONLARIN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ<br />

Vektör<br />

Primer<br />

kompleks<br />

1<br />

Döküntü Gangren<br />

İnsan Bit - Morbilliform<br />

Hemorajik<br />

Hedef organlar<br />

Sık Beyin, deri,<br />

bronşlar,<br />

myokard<br />

77<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Mortalite<br />

Sıçan Pire - Hafif - - Nadir<br />

Kemirgenler,<br />

köpek,<br />

kene<br />

Kemirgenler,<br />

köpek,<br />

kene<br />

Kemirgenler,<br />

akarlar<br />

Ixodid<br />

kenesi<br />

Ixodid<br />

kenesi<br />

Trombiculid<br />

akar<br />

Sık Morbiliform<br />

Hemorajik<br />

Genelde Makulopapuler<br />

Sık Makulopapuler<br />

Evcil fare Akar Genelde Makulopapuler<br />

Siper ateşi İnsan Bit - Makulopapuler<br />

Sık Bronşlar, myokard,<br />

beyin,<br />

deri<br />

- Deri, meninksler<br />

Seyrek Bronşlar, myokard,<br />

beyin,<br />

deri<br />

%40’a yakın<br />

%2-12 3<br />

Nadir<br />

Nadir<br />

- - Nadir<br />

- - Nadir<br />

1 Isırık yerinde skar ve lokal lenfadenopati 2 Bebekler, yaşlılar, debil hastalar hariç 3 En sık erişkin<br />

erkeklerde<br />

Coxiella fago-lizozom içinde canlılığını korur (spor?). Ehrlichia ise fagozom<br />

içinde özel bir yapı (morula) oluşturarak büyür ve çoğalır.<br />

Ricketsia klinik bulgularında endotel tutulumu , vaskülit ve buna bağlı oluşan<br />

döküntü ön plandadır. Rezervuarı (R. prowazekii için insan) genelde yabani<br />

kemiricilerdir. Klinik tutulumlarına göre iki ayrı grup altında incelenirler:<br />

a) Lekeli (benekli) ateş grubu :<br />

R. rickettsii ...................Kayalık dağlar benekli ateşi . Kenelerle bulaşır<br />

R. akari ........................ Rickettsia çiçeği . Akarlarla bulaşır<br />

R. conori ...................... Marsilya ateşi (Akdeniz). Kenelerle bulaşır.<br />

b) Tifüs grubu:<br />

R. prowazekii .............. Epidemik tifüs. Vücut biti ile bulaşır.<br />

Bulaşmada bitin dışkısında bulunan bakterilerin derideki lezyonlardan girmesi<br />

önemlidir. Damar çevresinde oluşturduğu Fraenkel nodülü tipik lezyonudur.<br />

Genelde serolojik testler kullanılır. Weil-Felix aglütinasyonu, mikroaglütinasyon<br />

(Weigl) eski testlerdir. ELİSA, IFA kullanılabilir. Tedavide seçkin ilaç tetrasiklin ya da<br />

kloramfenikoldür. Sülfonamidler hastalığı daha çok şiddetlendirebildikleri<br />

için kullanılmamalıdır.<br />

R. typhi ................................. Endemik tifüs(: pire tifüsü). Pire dışkısı ile bulaşır<br />

R. tsutsugamushi ................... Çalılık ateşi-tifüsü. Akarların ısırmasıyla bulaşır.<br />

ID:


78<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

COXİELLA BURNETİİ<br />

Q ateşi etkenidir. Rezervuar koyun, sığır gibi hayvanlardır. Artropodlar bu<br />

hayvanlar arasında yayılmayı sağlar. İnsana bulaşma aerosollerle solunumla ya<br />

da kontamine sütle olmaktadır. Akut dönemde atipik pnömoni, granülomatöz<br />

hepatit etkenidir. Döküntü olmaması ve artropodlarla bulaşmaması ile diğer<br />

riketsialardan ayrılır. Kronik dönemde endokardit etkenidir. Antijenik dönüşüm<br />

ile farklı özellikler gösterir. Ortak antijen içermediği için Weil – Felix deneyi<br />

tanısında kullanılmaz.<br />

EHRLİCHİA<br />

MİNÖR BAKTERİYEL PATOJENLER<br />

Kenelerle bulaşır. Sennetsu ateşi (Japonya) ve Ehrlichiozis denilen klinik tabloya<br />

yol açar. Morula oluşturarak özel bir üreme tarzı gösterirler. Periferik yaymada<br />

morulaların polimorf nüveli lökositlerde görülmesi tanı değeri taşır.<br />

ARCANOBACTERİUM HAEMOLYTİCUM<br />

A grubu beta hemolitik streptokok ile karışabilen, bakteriyel farenjit<br />

etkenlerinden birisidir. Nadiren osteomiyelit, yara infeksiyonu,gibi hastalıklar<br />

da oluşturabilir. Gçici bir döküntü oluşabilir. Besiyerlerinde beta hemoliz yapan,<br />

katalaz (-) pleomorfik Gram (+) çomaklar şeklinde görülür.<br />

RHODOCOCCUS EQUI<br />

Özellikle atlar ve diğer hayvanlarda hastalık etkenidir. AIDS olgularında ve<br />

immunsuprese hastalarda pnömoni etkeni olarak göze çarpar. Besiyerinde somon<br />

rengi koloniler oluşturarak ürer. EZN yöntemi ile aside dirençli boyanabilir.<br />

ERYSİPELOTHRIX RHUSIOPATHİAE<br />

Gram (+) pleomorfik , katalaz (-) , mikroaerfil bir bakteridir. Domuzlarda sık<br />

rastlanır, insanda nadiren etken olarak belirlenir. Kasaplar başta olmak üzere<br />

hayvanlarla uğraşanlarda risk fazladır. Deriden bulaş olmaktadır. Erizepeloid<br />

(yılancıksı) denilen cilt infeksiyonu ve bazen sepsis ve endokardit oluşturur. Seçkin<br />

ilaç penisilindir.<br />

GARDNERELLA VAGİNALİS<br />

Gram yöntemiyle labil boyanan, katalaz (-) çomaklardır. Normak vaginal florada<br />

bulunabildikleri gibi çok artarak bakteriyel vaginoz oluşumuna yardımcı<br />

olabilirler. İnsan kanlı agarda hemolizleri tanımda faydalıdır. Tanıda akıntının<br />

gram boyamasında epitel hücrelerine yapışmış bol miktarda Gr(-) kokobasil tanısal<br />

değere sahiptir(Clue cells).<br />

Whiff testi: vajinal sekresyona %10 KOH damlatıldığında bol miktarda bulunan<br />

amin nedeniyle balık kokusu oluşmasıdır.


ACİNETOBACTER<br />

79<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Oksidaz (-), hareketsiz, çevrede yaygın bulunabilen bir bakteridir. A. baumannii,<br />

giderek artan sıklıkta hastane infeksiyonu etkenidir, antibiyotik direnci ve salgınlar<br />

oluşturarak sorun oluşturmaktadır.<br />

CHRYZEOBACTERİUM (FLAVOBACTERIUM)<br />

MENİNGOSEPTİCUM<br />

Oksidaz (+) , sarı pigment oluşturarak üreyen, çevrede bulunabilen bir bakteridir.<br />

Yenidoğan menenjiti salgınları bildirilmiştir. Vankomisine duyarlı bulunan<br />

ve tedavisinde vankomisin önerilen tek Gram (-) çomaktır.<br />

AEROMONAS<br />

Sularda sıklıkla belirlenen bir bakteridir. En sık etken olarak belirlenen tür A.<br />

hydrophilia’dır.Bol sulu ishal, sepsis, yara infeksiyonları oluşturabilirler.<br />

PLESİOMONAS SHİGELLOİDES<br />

İnositolllü besiyerlerinde tipik koloniler oluşturarak ürer. Diğer vibriolardan bir<br />

uçta bir küme halinde flagellaları (lofotrik) olması ile ayrılır. Shigellalar ile ortak<br />

antijenleri vardır ve İshal etkenidir.<br />

CAPNOCYTOPHAGA CANİMORSUS<br />

Köpek ısırıkları ile bulaşabilirse de normal ağız florasında da bulunabilir. Asıl<br />

önemi nötropenik hastalarda özellikle splenektomi sonrası ağır sepsisler<br />

oluşturabilmesidir.<br />

KEDİ TIRMIĞI HASTALIĞI<br />

iki farklı bakteriyle oluşan klinik bir tablodur. Etken bakteriler Afipia felis ve<br />

Bartonella henseleadır.<br />

BARTONELLA<br />

(Rochalimaea) cinsi bakteriler , küçük , zor boyanan (Giemsa, Warthin<br />

– Storry gümüşleme yöntemi ile iyi boyanırlar) bakterilerdir. Özel besiyerlerinde<br />

üretilebilirler. B. bacilliformis ,tatarcıkla bulaşan, Oroya ateşi ve verruga peruana<br />

hastalıklarına (Carrion hastalığı) yol açar. B. quintana siper ateşi denilen , vücut<br />

bitiyle bulaşan bir hastalığa yol açar. B. henselea , kedi tırmığı hastalığı dışında<br />

özellikle HIV(+) olgularda görülen basiller angiomatoz ve basiller peliosis<br />

hepatis tablolarına da yol açar.<br />

Fare ısırığı hastalığı da iki farklı etkenle oluşan bir klinik tablodur. Etkenlerden<br />

Streptobacillus moniliformis ,Gram (-) ,kültürlerde üretilebilen bir çomaktır.<br />

Haverhill humması , eritema artriticum adıyla da anılır. Spirillum minör , kültürde<br />

üretilemeyen, hayvan inokülasyonu ile tanı konulabilen, Giemsa ile boyanabilen<br />

bir bakteridir. Karanlık alanda spiral bakteriler görülerek tanınabilir.


80<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

CALYMMATOBACTERİUM<br />

Yeni tanımlanmış , granüloma inguinale’nin etkeni (Donovan cisimcikleri) kabul<br />

edilen bakteridir. Üretilememiştir. Giemsa boyasında tipik boyanan bakteriler<br />

görülebilir.<br />

TROPHERYMA WHİPPELİ<br />

Whipple hastalığının nedeni olarak tanımlanmış bir bakteridir. Kültürü<br />

yapılamamıştır.<br />

PROPİONİBACTERİUM<br />

Normal derinin önemli bir flora elemanıdır. P. acnes akne oluşumundan sorumlu<br />

tutulurlar. Hemokültürde hemen her zaman kontaminasyon sonucu ürerler. Yapay<br />

kalp kapağı, kateteri, şantı buluınan immunsupresif hastalarda bakteriyemi etkeni<br />

olabilirler (TUS).<br />

BİFİDOBACTERİUM<br />

Uçları şiş , uzun, ince, polimorfik basillerdir. Anne sütüyle beslenen çocukların<br />

barsak florasının çoğunluğunu oluştururlar. İnsan dışkısının suya bulaşını<br />

gösteren önemli bir parametredir.<br />

ANAEROPLAR<br />

Oksijen varlığında üreyemeyen bakterilere anaerop bakteriler denilir. Bazıları düşük<br />

oksiyen değerlerinde üreyebilirler (aerotoleran ). Bu bakterilere oksijenin toksik etkisi<br />

vardır. Oksijenin toksik ürünleri bakteriyi öldürür. Süperoksid dismutaz, katalaz<br />

enzimlerine sahip anaeroplar oksijene daha dayanıklıdır. Anaerop bakteriler ortamda<br />

ve florada bol bulunurlar. En yoğun olarak kolonda bulunurlar ve ortalama anaerop<br />

/aerop bakteri oranı 1000/1 kadardır. Kültürde üretilmeleri uygun örnek alımı ve<br />

hızlı, uygun nakil ile direkt ilgilidir. Sürüntü örnekleri, normal floralı bölgeye temas<br />

etmiş örnekler uygun değildir. Bu bakterileri kültürde üretebilmek için oksijensiz<br />

ortamda ekim yanında çok zengin ve indirgeyici maddelerin bulunduğu bir ortam<br />

yaratmak gereklidir. Bunun için glikoz, K vitamini, sistein, ... gibi maddeler kullanılır.<br />

Anaeroplarla gelişen infeksiyonlarda genelde zemin hazırlayan bir durumn Çoğu<br />

(tetanoz, botulizm, gazlı gangren,... gibi infeksiyonlar hariç) endojendir ve çoğu kere<br />

polimikrobiktir. Sıklıkla Bacteroides fragilis grubu, peptostreptokoklar etken olarak<br />

karşılaşılan anaeroplardır. Oluşturdukları infeksiyonlarda sıklıkla doku nekrozu ve /veya<br />

abse gelişimi vardır.n Yaralılarda yabancı cisim varlığı, nekroz, yalancı membran<br />

varlığı, gangren, dokuda gaz oluşumu, kötü koku, siyah renkli bir akıntı/sızıntı anaerop<br />

infeksiyon düşündürmesi gereken bulgulardır. Anaeroplarla gelişen infeksiyonlar bazen<br />

uyarıcı olabilir. Eubacterium lentum, Clostridium septicum bakteriyemileri ya da<br />

karın duvarında spontan myonekroz kalın barsak malignitesini belirtebilir(S bovis).<br />

Akciğer absesi akciğer kanserinin sonucu olabilir.


ANAEROP GR(-) VE GR(-) KOKLAR<br />

81<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

En sık etken peptostreptokoklardır. Aspirasyon pnomonisi, beyin apsesi, perianal<br />

infeksiyon.Veillonella en bilinen Gr(-) koktur<br />

Anaerop Gram (+) sporsuz çomaklar<br />

(Actinomyces , Propionibacterium, Bifidobacterium)<br />

Actinomyces<br />

Anaerop, Gram (+), sporsuz, dallanan çomaklar şeklinde görülen bakterilerdir.<br />

Nocardialar aerop olmaları ve aside rezistan boyanmaları ile ayrılırlar.<br />

İnsanda en sık etken A. israelii’dir. Aktinomikoz endojen olarak gelişir. En<br />

sık servikofasiyal tutulum yapar. Sonra torasik, daha az abdominal ve pelvik<br />

aktinomikoz görülür. Pelvik aktinomikoz rahim içi araç kullananlarda sıktır.<br />

Beyin abseleri oluşturabilir.Klasik bulgu içinden sülfür granülleri gelen kronik<br />

sinüslerle karakterize bir inflamasyondur. Yaradan sülfür granüllerini görmek<br />

tanıda önemlidir. Bu yapılar sarı-siyah renkli , aktinomikoz kolonilerinden<br />

oluşan yapılardır.n Kültürde azı dişi tarzında koloniler oluşturarak üretilebilir.<br />

Tedavi debridman ve penisilindir.<br />

Anaerop Gram negatif çomaklar<br />

Bu bakteriler, insan florasında bol bulunan, uygun koşullarda endojen<br />

infeksiyonlara yol açan bakterilerdir. Bacteroides, Prevotella, Porphyromonas,<br />

Fusobacterium bu grubun en önemli cinsleridir.<br />

Bacterodes’ler içinde en önemlileri B. fragilis grubudur. En sık infeksiyon<br />

etkeni olmaları ve beta laktamazları ile antibiyotiklere direnç geliştirmeleri<br />

önemli özellikleridir. Kapsülü olması, pigmentinin olmaması ve farklı hücre<br />

duvar özelliği (endotoksin etkisi belirli değil) ile ayrılır. Barsak perforasyonu<br />

sonrası gelişen abselerin en önemli nedenidir. Fusobacteriumlar tipik<br />

görüntüleri ile preparatlarda ayrılabilirler.<br />

Anaeroplarda antibiyotik tedavisi: Penisilinler, beta laktam inhib.<br />

Kombinasyonları, sefoksitin, karbapenemler, klindamisin, Kloramfenikol,<br />

metronidazol,yeni kinolonlar (sınırlı etkili) tedavide kullanılabilirler.<br />

Aminoglikozidler etkili değildir.<br />

Bacteroides Fragilis: Dışkıda en fazla bulunan bakteridir. Endojen ve abse<br />

formunda infeksiyonlara neden olur. Abse formunda tüm intraabdominal<br />

infeksiyonlardan en sık izole edilir. Gr(-) anaerobik sepsislerin %75-80’inden<br />

sorumludur. Batın travması veya operasyonuna sekonder gelişen apandisit<br />

Peritonit, Ac ve beyin apsesi, İYE, Yumuşak/yara doku infek,Yumuşak dokuda en<br />

çok infek neden olan aneroptur. Fournier gangreni(yoğun skrotal ödem,uylukkalça<br />

ve karın ön duvarında nekroz)’nin de başta gelen etkenlerindendir.Fo<br />

urnier gangrenin yaygın (nekrotizan fasiit) ana etken AGBHS. Tedavide beta<br />

laktamaz üretimi göz önüne alınmalıdır. Teadvide sıklıkla beta laktam inhib,<br />

beta laktamlar, kloramfenikol, Metronidazol, Klindamisin kullanılır.<br />

Fusobacterium nucleatum: Ağız florasında Bacteroideslerin aksine LPS içerirler.<br />

Plaut-vincent anjini, Stomatitis ulcerosa, Gingivitis ulcerosa, Nomaya neden<br />

olabilir. Tedavide penisilin verilir.


82<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

VİROLOJİ<br />

VİRÜSLERİN YAPISI, ÇOĞALMASI VE KLASİFASYONU<br />

Viruslar koruyucu bir protein örtü ile sarılmış, sadece DNA ya da RNA içeren bir kor<br />

yapısından oluşurlar. Bazı viruslar protein örtü dışında bir lipoprotein zarf taşırlar.<br />

Enerji üretemezler, protein sentezleyemezler, zorunlu olarak hücre içinde<br />

çoğalmak zorundadırlar. Hücre içinde özel bir şekilde (replikasyon) çoğalırlar.<br />

DNA virusları parvovirus hariç çift iplikçikli DNA, RNA virusları reovirus hariç tek iplikçikli<br />

RNA bulundururlar.<br />

DNA mutlaka tek bir molekül halinde iken RNA tek ya da çok sayıda parçalar halinde<br />

bulunabilir. Retrovirus ailesi dışında sadece tek bir kopyaya sahiptirler (haploid).<br />

Protein örtü (kapsid) kapsomerlerden oluşmuştur. Kapsomerler ya ikozahedral ya da<br />

helikal yapıların tekrarlanması ile oluşabilir.<br />

Viral kapsid yapıları genetik yapıyı korur, asıl işlevi ise spesifik reseptörlere<br />

bağlanmayı sağlamaktır. Bu spesifik reseptörler organ seçiciliğini (tropizm)de<br />

belirler. Bu proteinler antijenik olarak özgül antikor yanıtı oluşumunu ve aynı<br />

zamanda T-hücre yanıtını uyaran antijenler olarak da görev yaparlar.<br />

Bazı viruslarda bu yapı dışında bir de zarf bulunmaktadır. Zarf ; virusa özgün<br />

proteinler ile konak hücre zarından oluşan lipoprotein bir zardır. Yüzeyda<br />

spesifik reseptörlere bağlanmaya aracılık eden glikoprotein şeklinde çıkıntılar<br />

bulunabilir (PEPLOMER). Peplomerler konak hücreye tutunma, adsorbsiyon ve<br />

penetrasyondan ve tropizmden sorumludur. Bazı viruslarda bu yapılar füzyon,<br />

hemoliz oluşumundan sorumludur.<br />

Hemaglütininler eritrositlere tutunarak aglütinasyon oluşumunu, nöromidaz hücreden<br />

ayrılmayı sağlar. Zarflı viruslarda zarfın altında matriks proteinleri bulunur ve viral<br />

replikasyonda görev alır. M-proteini tomurcuklanmada rol oynar.<br />

M-proteini kusurlu kızamık viruslarının tomurcuklanamadığı ve SSPE hastalığı<br />

oluşumunda bu olayın sorumlu olduğu düşünülmektedir. Nukleokapsid ile zarf<br />

arasındaki boşluğa tegument denilir. Zarf, virusu dış etkilere daha duyarlı hale getirir.<br />

Isı, alkol, eter ve deterjanlara daha duyarlıdırlar.<br />

Zarfsız viruslar; çok kolay bulaşabilmeleri, gastrointestinal kanalda<br />

yaşayabilmeleri, kuruluğa dayanabilmeleri nedeniyle zarflý viruslardan daha<br />

hızla yayılabilirler.<br />

Virionlar<br />

Virion içinde bazı viruslar enzim bulundururlar. (-) RNA virusları ve reoviruslar<br />

(rotavirus) m- RNA çevirisine ihtiyaç duyarlar ve virionda RNA polimeraz<br />

taşırlar. Bazı DNA virusları (HBV) virionlarında DNA polimeraz taşırlar<br />

ve HBV DNA polimerazı revers transkriptaz işlevi de görmektedir.<br />

Retroviruslar<br />

Retroviruslar ise genetik olarak DNA oluşturarak konak hücre DNA’sına<br />

entegre olabilmek için revers transkriptaz (RT) taşırlar.


83<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Poksviruslar DNA içerdikleri halde sitoplazmada replike oldukları<br />

için transkripsiyon için gerekli tüm enzimleri (DNA polimeraz,<br />

topoizomeraz, nükleaz,...) taşırlar.<br />

Defektif Viruslar ve Viroidler<br />

Bazı viruslar yapısal olarak eksik olabilirler ve ancak başka viral yapılar<br />

varlığında replikasyona uğrayabilirler(Defektif viruslar): Bazı viruslar ise<br />

ancak başka bir virus ailesi varlığında hastalık oluşturabilirler(satellit<br />

viruslar) (HDV) (TUS ). Viroidler ise herhangi bir örtü olmaksızın sadece tek<br />

bir dairesel RNA taşırlar. Bitki hastalıklarına yol açabilirken insanda hastalık<br />

oluşturmazlar.<br />

Prionlar<br />

Prionlar ise sadece proteinden oluşan infektif taneciklerdir. İnsanda<br />

süngerimsi ansefalopati ( Creutzfeld-Jakob,...), koyunda “scrapie”,<br />

ineklerde “deli dana hastalığı” oluşumuna yol açarlar Yaklaşık 30.000<br />

D molekül ağırlığında tek bir glikoproteinden oluşmuştur. UV ışınları, ısın,<br />

dezenfektanlara belirgin olarak daha dayanıklıdır. Antikor üretimi ya da<br />

belirgin bir iltihabi yanıt oluşturmazlar. İnsan prion hastalıkları sterilize<br />

edilmeyen beyin elektrodları ve diğer cerrahi aletlerle, kornea transplantasyonu<br />

ile, insan dokularından hazarlanan büyüme hormunu ve gonadotropin ile<br />

infekte dokunun yenilmesi ile bulaşabilmektedir.<br />

REPLİKASYON<br />

1 – Virusun konak hücreye tutunması ve adsorbsiyonu<br />

2 – Virusun penetrasyonu<br />

3 – Viral kapsidin soyulması (uncoating)<br />

4 - Viral ürünlerin biyosentezi<br />

5 – Erken m-RNA sentezi<br />

6 – Erken protein sentezi<br />

VİRAL RESEPTÖRLER<br />

Virüs Reseptör Hücre veya doku<br />

HIV CD4 molekülü<br />

Rinovirüsler<br />

İntraselüler adezyon<br />

Molekülü-1 (ICAM-1)<br />

Yardımcı T lenfositleri; monosit ve<br />

makrofajlar; antijen sunucu hücreler<br />

Burun mukozası<br />

Epstein-Barr virüsü Kompleman reseptörü 2 (CR2) B lenfosit<br />

Reovirüs Beta-adrenerjik reseptörler Miyokart hücreleri<br />

Kuduz virüsü Asetilkolin reseptörleri Sinir dokusu<br />

B19 parvovirüs Eritrosit Eritroid öncü hücreler<br />

Birçok virüs Fc reseptörleri Monosit ve makrofajlar; ilişkili hücreler<br />

Poliovirüs<br />

İmmünoglobülin süperfamily<br />

protein<br />

Epitel hücreleri<br />

İnfluenza A virüsü Sialik asit Epitel hücreleri<br />

ID :06t104


84<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

7 – Viral nükleik asit sentezi<br />

8 – Geç m-RNA sentezi<br />

9 – Geç protein sentezi<br />

10 – Virion oluşumu (assembly)<br />

11 – Hücrede olgunlaşma ve salınım<br />

Replikasyon aşamasında ilk olay hedef hücreyi tanıma ve bağlanmadır. Viral<br />

tutunma proteinleri ile konak hücre reseptörleri arası etkileşim doku tropizmini<br />

belirler. Viral tutunma proteinleri zarfsız virusda kapsit proteinleri , zarflı<br />

virusda zarf glikoproteinleridir. Bazı önemli reseptörler ve tutunma proteinleri<br />

şöyle özetlenebilir:<br />

Organ/doku tropizmine verilebilecek örneklerden bazıları da şu şekilde<br />

sıralanabilir:<br />

Kuduz virusu asetil kolin reseptörlerine (Sinir dokusu), Parvovirus B 19<br />

eritrosit P antijenlerine (eritroid seri) spesifik olarak bağlanarak bu dokularda<br />

hastalık oluştururlar.<br />

RNA viruslarının çoğunluğu (Retroviruslar ve influenza virus hariç) ve Poksvirus<br />

stoplazmada, Poksvirus harici diğer DNA virusları nukleusta replike olurlar.<br />

Zarflı viruslarda lipid zar yapısı konak hücre zarlarına ait yapıdır ve virus tarafından<br />

sentezlenmez (TUS).<br />

Replikasyon aşamasında DNA virusları DNA polimeraz enzimini kullanırlar.<br />

Parvovirus ve Papovavirus konağın DNA polimerazını, Herpes viruslar ve<br />

Adenoviruslar kendi sentezlettikleri DNA polimerazı, Poksvirus ve HBV<br />

virion içinde taşıdıkları DNA polimerazı kullanırlar. RNA viruslarından<br />

(-) sarmallı RNA virusları RNA polimerazlarını virion içinde taşırlar ve<br />

bu enzimi replikasyonda kullanırlar. (+) sarmallı RNA virusları ise RNA<br />

polimerazlarını konak hücre içinde kendileri sentezlerler. Virionunda<br />

polimerazı bulunmadan hastalık oluşturabilen virusların nükleik asitleri<br />

infektiftirler. Buna örnek olarak poliovirus verilebilir. Poliovirus RNA dizisi<br />

saflaştırılıp hücreye verilirse infektivitesini sürdürmektedir.<br />

DNA virusları ve bazı tümör virusları genom boyunca farklı özgül noktalardan<br />

bireysel, farklı m-RNA sentezler. Reovirus ve influenza virusda RNA genomu her<br />

biri farklı m-RNA’ya çevrilecek birçok parçaya ayrılır. Zarfsız viruslar hücre lizisi<br />

ile salınırken bazı zarflı viruslar tomurcuklanarak salınırlar. Herpesviruslar<br />

zarfını nukleus zarından aldıklarından tomurcuklanarak ayrılmazlar, hücreyi lizise<br />

uğratırlar. Hücre-hücre füzyonu ile multinükleer dev hücreler oluşabilir<br />

(Herpesvirus, retroviruslar, Paramiksovirus).Bazı virüsler hücre bölünmesi<br />

sırasında diğer hücreye aktarılabilir (retroviruslar).<br />

Bakteri virusları (faj) bakterinin DNA’sı ile birleşerek lizojenik dönüşüm gösterebilirler.<br />

Balkteri DNA’sı ile birleşen faja profaj, bu profajın kazandırdığı genetik bilginin<br />

ifade edilmesi ile gelişen özelliklere lizojenik dönüşüm (konversiyon) adı verilir.<br />

Bazen faj genetik elemanı plazmid gibi stoplazmada konak hücre DNA’sı ile<br />

birleşmeden kalabilir. Bu durumdaki yapılara ılımlı (temperat) yapılar adı verilir.


VİRUS GENETİĞİ<br />

85<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Viral mutasyonların en önemli pratik kullanım alanı infektivitesini kaybetmiş canlı<br />

viruslar (atenüe)’ın aşı olarak kullanılmasıdır. Bunlar dışında viruslar genomları<br />

arasında bazı karşılıklı etkileşimler oluşturabilirler. İki birbirine benzeşen genom<br />

dizileri arasında çapraz değiş-tokuş sonucunda rekombinasyon oluşur. Yalnız<br />

segmentli genoma sahip viruslarda bu genom segmentleri alış-verişe<br />

uğrayabilir. Bu durumda yeniden düzenlenme (reassortment) gelişir. Bu<br />

durum influenza virusun tekrarlayan salgınlarının önemli bir nedenidir.<br />

Bir yardımcı virusun kusurlu bir virusun üremesini sağlaması olayına tamamlama<br />

(komplementasyon) adı verilir. Bu durumun en önemli örneği HDV’un ancak<br />

HBV varlığında üreyebilmesi ve hastalık oluşturabilmesidir.<br />

Ayrıca viruslar genetik vektör olarak gen tedavisinde ve rekombinan aşılar olarak<br />

kullanılmaktadır. Gen tedavisinde özellikle retroviruslar kullanılmaktadır.<br />

VİRAL PATOGENEZ, LABORATUVAR TANI VE KONAKÇI<br />

SAVUNMASI<br />

Viral infeksiyonlar konağa çok çeşitli yollarla bulaşabilmektedirler. Başlıca bulaş<br />

yolları tabloda görülmektedir. Doğumla bulaş transplasental (inutero) ( rubella,<br />

Parvovirus B 19, CMV, HIV), perinatal (doğum sırasında) (HSV-2, HBV, CMV)<br />

ve postnatal (HSV, HBV, CMV, HIV, Koksaki B, Echo) olabilir (TUS).<br />

Bir virus bir hücreyi infekte ettiğinde hücrede başlıca 3 gelişim izlenebilir:<br />

1 – Hücre ölümü (litik infeksiyon)<br />

2 – Abortif (yetersiz) infeksiyon<br />

3 – Persistan infeksiyon ( hücre ölmeden virus içinde yaşamını sürdürebilir)<br />

Persistan infeksiyon; ise viral replikasyon miktarı ve devamlılığına göre farklı alt<br />

gruplara ayrılır:<br />

a) Kronik infeksiyonlar (HBV): Virus daima tesbit edilebilir ve sıklıkla yayılarak<br />

hastalık oluşturabilir ya da hastalık bulguları bulunmayabilir.<br />

b) Latent (tekrarlayan) infeksiyonlar (HSV-herpes labialis, VZV- zona, CMV, EBV,<br />

Polymavirus): Burada reaktivasyon olmadığında virus saptanamamaktadır ve<br />

ancak nüksler sırasında vir us saptanabilmektedir. Herpesviruslar ayrı bir genom<br />

olarak DNAda kalabilmektedir. Latent virusların replikasyonu için viral genom<br />

eksiksiz olarak okunabilmelidir.<br />

c) Yavaş infeksiyonlar (Visna, HIV, prion infeksiyonları): Uzun preklinik evre<br />

boyunca infeksiyöz virusun yavaşca arttığı ve yavaş ilerleyen bir hastalık<br />

tablosu.<br />

d) Akut infeksiyonların geç komplikasyonları (SSPE: Subakut sklerozan panensalit).<br />

Akut infeksiyon sonrası 1-10 yıl inkübasyon sonrası beyinde çoğalmaya devam<br />

ederek hastalık oluşabilir. Bazı viruslar ise infekte ettiği hücrede onkogeneze<br />

neden olurlar (viral onkogenez). Bu onkogenezde genelde infekte eden virusun<br />

DNAsı hücre DNA’sına entegre olur (bazen epizom halinde kalır) sonrasında<br />

çeşitli mekanizmalar ile hücre transformasyonu oluşur. Latent infeksiyondan<br />

farkı replikasyon sonrası viral genomun tam olarak okunmasının gerekli<br />

olmamasıdır. Onkojenik viruslar tabloda gösterilmiştir


86<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İnsanda doğal savunma sistemleri içinde interferonlar , aktive makrofajlar ve özellikle<br />

infekte hedef hücrelerini öldüren NK hücreleri önemli rol oynarlar.<br />

İnterferonlar, hücrelerde antiviral etkinliği olan enzimlerin (2’-5’ oligoadenilat sentetaz,<br />

protein kinaz)sentezini sağlarlar. Ayrıca interferonlar NK hücrelerini ve makrofajları<br />

uyarırlar. Tüm interferonlar MHC I ve II antijenlerin ekspresyonunu artırırlar. Sonuçta<br />

hücresel immünite ile virus içeren hücreler, hümoral immünite ile hücre dışındaki<br />

viruslar ortadan kaldırılmaya çalışılır. Antikor yanıtı zarflı viruslarda zarfa, zarfsız<br />

viruslarda kapsid proteinlerine karşı oluşur. NK özgül olmadan ya da antikora<br />

bağımlı hücresel öldürme olaylarında rol oynarken CD8 T(sitotoksik) lenfositleri<br />

özgün virusla infekte, MHC I uyumlu hücreleri öldürür. CD 4 T lenfositleri<br />

gecikmiş tip aşırı duyarlıktan sorumludur.<br />

Bazen gelişen immün yanıt asıl patolojinin nedeni olabilir. HBV infeksiyonundaki<br />

hepatik hasar, lenfositik koriomenenjit virus (LCV) infeksiyonundaki mortal<br />

seyir sitotoksik T-hücre yanıtıyla ilişkili bulunmaktadır.<br />

VÝRAL ÝNFEKSÝYONLARDA TANI<br />

a) Sitolojik inceleme:<br />

Sinsitya oluşumu sonucu gelişen multinükleer dev hücreler HSV, VZV<br />

infeksiyonlarının tanısında kullanılabilir (TZANCK smear). “Baykuş<br />

gözü” (owl-eye) tarzı inklüzyonlu hücreler CMV infeksiyonu tanısı<br />

koydurabilir. Kuduz tanısında tipik stoplazmik inklüzyonlar (NEGRİ)<br />

tanı koydurucudur. İnklüzyon cisimlerini belirlemek için genlede<br />

kullanılan boyama Giemsa yöntemidir (TUS).<br />

b) Elektron mikroskopisi:<br />

Dışkıda tipik tekerlek gibi görünen rotavirüsleri tanımlayabilir.<br />

c) Virusların üretilmesi:<br />

Bunun için deney hayvanları, embriyonlu yumurta ve hücre kültürleri<br />

kullanılabilir.<br />

d) Viral antijenlerin saptanması:<br />

HIV p24 antijeni, HBsAg.<br />

e) Serolojik tanı:<br />

Antikor titresinde belirgin artış saptanmasına dayanır. Ig M yanıtı kesin tanıyı<br />

sağlar. İyileşme evresinde iki hafta ara ile alınan serum örneklerinde 4 kat ve<br />

üzerinde antikor artışı saptanması serolojik tanı için anlamlıdır.<br />

f) Viral nükleik asitlerin saptanması:<br />

Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) bu alanda en önemli gelişme olmuştur.<br />

DNA (Southern blot) ya da RNA (Northern blot) hibridizasyon yöntemleri ile<br />

viral genom belirlenebilir.


VİRAL BULAŞMA<br />

87<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Solunum yoluyla bulaşma Paramiksovirüsler, Pikornavirüsler, influenzavirüsler, rhinovirüsler,<br />

enterovirüsler, VZV, parvovirüs B19<br />

Fekal-oral bulaşma Pikornavirüsler, rotavirüsler, reovirüsler, calicivirüsler, norwalk virüsü,<br />

adenovirüs<br />

Temasla bulaşma (lezyonlar,<br />

salgılar...)<br />

Herpes simpleks virüs, rinovirüsler, poxvirüsler, adenovirüs<br />

Hayvanlarla bulaşma Togavirüsler (alfa), flavivirüsler, Bunyavirüsler, orbivirüsler, arenavirüsler,<br />

kuduz virüsü<br />

Kanla bulaşma HIV, HTLV-I, Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D., Sitomegalovirüs<br />

Cinsel yolla Kanla taşınan virüsler Herpes simpleks virüs, Human Papilloma virüs<br />

Maternal-neonatal bulaşma Rubella, sitomegalovirüs, Parvovirüs B19, ekovirüs, Herpes simpleks<br />

virüs, varisella-zoster virüs<br />

Genetik Prionlar, retrovirüsler<br />

Virüs<br />

DNA TÜMÖR VİRÜSLERİ<br />

ONKOJENiK ViRÜSLER<br />

Transformasyonda Rol<br />

Alan Protein ve Olaylar<br />

İlgili hastalık<br />

Simian virüs 40 Büyük tümör antijeni Hamsterde sarkomlar<br />

Polyoma virüsleri (JC ve BK<br />

virüsleri)<br />

İnsan papillomavirüsleri tip<br />

16 ve 18<br />

Tümör antijen Hamsterde beyin tümörleri<br />

E6 ve E7 proteini Servikal displazi ve neoplazi<br />

Adenovirüs (tip 12, 18 ve 31) E1A ve E1B Hamsterde sarkomlar<br />

Ebstein-Barr virüs EBNA ve LMP proteinleri Burkitt lenfoma<br />

Nazofarenks karsinomu<br />

Hepatit B virüsü X protein Primer hepatoselüler<br />

karsinoma<br />

Molluscum contagiosum ... Benign deri lezyonları<br />

Herpes simpleks virüs tip 2 ... Servikal karsinom<br />

Human Herpes virüs 8 … Kaposi Sarkomu<br />

RNA TÜMÖR VÝRÜSLERi<br />

İnsan T-hücreli lösemi virüsü<br />

tip 1<br />

İnsan T-hücreli lösemi virüsü<br />

tip 2<br />

Oncovirüs tip B<br />

(fare meme tümörü virüsü)<br />

Onkovirüs tip C<br />

(kuş ve siçan sarkomu ve<br />

lösemisi virüsü)<br />

Transaktivasyon yapan gen<br />

ürünleri (örn. TAX)<br />

Büyüme genlerinin proksimal<br />

aktivasyonu<br />

Onkogenler, sokulma<br />

mutas-yonları veya büyüme<br />

genlerinin proksimal<br />

aktivasyonu<br />

ID:<br />

Erişkin T-hücreli lenfositik lösemi<br />

Atipik tüysü hücreli lösemi (hairy<br />

cell lösemi)<br />

Farede adenokarsinom ve meme<br />

kanserleri<br />

Kuş ve sıçanlarda sarkom ve<br />

lösemiler<br />

ID :06t108


88<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

VİRÜSLERDE GÖRÜLEN İNKLÜZYON CİSİMCİKLERİNİN YERLEŞİMİ<br />

Sitoplazmada Nükleusta Hem Nükleus Hem Sitoplazmada<br />

Çiçek (Guarnieri) Herpes Simplex Virüs (Cowdry A) Kızamık<br />

Kuduz (Negri)<br />

Parainfluenza<br />

Reovirüsler<br />

Varicella Zoster Virüs (cowdry A) Sitomegalovirüs (Baykuş gözü)<br />

Adenovirüsler<br />

Poliyomavirüsler<br />

ANTİVİRAL İLAÇLAR VE VİRAL AŞILAR<br />

Antiviral etkili ilaçlar oldukça az sayıdadır. Bunun en önemli nedeni virusların üremeleri<br />

sırasında pek çok konak yapısını kullanmasıdır. Bu şekilde seçici toksisite sağlamak zor<br />

olmaktadır.<br />

İNTERFERON<br />

Antiviral protein üretilmesini uyararak etkili olur. Antiviral etkisi yanında<br />

immünomodülatör etkisi de (özellikle IFN-gama) vardır. İFN-alfa; HBV,<br />

HCV kronik infeksiyonları, HPV inf(kondilomata aküminata), HHV-8<br />

Kaposi sarkomu tedavisinde etkilidir. Kronik HBV infeksiyonlarında sıklıkla<br />

kullanılmaktadır. Ayrıca IFN-beta multiple skleroz, IFN-gama kronik<br />

granülomatöz hastalık tedavisinde kullanılmaktadır.<br />

NÜKLEOZİD ANALOGLARI<br />

Asiklovir:<br />

Asiklovir hem viral timidin kinaz ile özellikle fosforile edilerek etkin hale gelir<br />

hem de özellikle viral DNA polimerazı inhibe ederek seçici etkisini gösterir.<br />

Özellikle HSV ve VZV üzerine etkilidir. CMV, EBV’ye etkili değildir.<br />

Latent virus üzerine hiçbir etkisi yoktur. HSV ansefaliti, tekrarlayan HSV<br />

infeksiyonları, VZV (zona) tablosunda kullanılır. Bu viruslara karşı koruyucu<br />

etkisi de bulunmaktadır. Valasiklovir, fansiklovir, pensiklovir yeni asiklovir<br />

türevleridir.<br />

Gansiklovir:<br />

Guanozinin bir nükleozid analoğudur. CMV tarafından infekte hücrelerde<br />

kodlanan bir fosfokinazla fosforile edilir. CMV infeksiyonları tedavisinde<br />

kullanılır. Kemik iliği supresyonu yapabilir.<br />

Sidofovir:<br />

Sitozinin analoğudur. Şiddetli HPV infeksiyonlarında ve CMV retinitinde<br />

kullanılabilir<br />

Vidarabin:<br />

Adenin analoğudur. HSV üzerine etkilidir. Asiklovirden daha az etkili ve<br />

toksiktir. İododeoksiüridin, Triflorotimidin HSV infeksiyonlarında lokal<br />

kullanılabilen toksik ürünlerdir.<br />

ID:


89<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Ribavirin:<br />

Guanozin analoğudur. Guanozin sentezini (iyonosin monofosfat dehidrojenaz<br />

inh.) ve m RNA sentezini inhibe eder. Birçok basamağı etkilediği için direnç<br />

sorunu oluşturmaz. RSV, HCV, İnfluenza, kızamık, Lassa ateşi, hantavirus<br />

infeksiyonlarında kullanılabilir.<br />

REVERSE TRANSKRİPTAZ (RT) İNHİBİTÖRLERİ<br />

Bu grupta HIV infeksiyonu tedavisinde kullanılan ilaçlar bulunur. Bir bölümü<br />

nükleozid analoğu olarak iş görürken bir bölümü non-nükleozid analoğu olarak<br />

iş görürler.<br />

A- NükleozÝd analoğu olanlar:<br />

Bu ilaçlarDoğal NTP’lerin RT’ye bağlanmasını kompetitif olarak önleyerek ve<br />

DNA zincirinin sonlanmasına neden olarak etkili olurlar.<br />

- Azidotimidin(Zidovudin,AZT): (HIV tedavisinde temel ilaç konumundadır.<br />

Kemik iliği supresyonu, miyopati yapabilir.), Dideoksiinozin<br />

(didanozin,ddI), Dideoksi sitidin (zalsitabin, ddC), d4T (stavudin),<br />

3TC (lamivudin) : (Nötropeni, pankreatit, periferik nöropati gibi yan<br />

etkiler seyrek olarak görülür. HIV dışında kronik HBV infeksiyonları<br />

tedavisinde de kullanılır.), Abakavir, Adefovir.<br />

B- NükleozÝd analoğu olmayanlar (NNRT ÝnhÝbÝtörlerÝ)<br />

- Nevirapin: (Stevens – Johnson sendromu en çok korkulan yan etkisidir),<br />

Delavirdin, Efavirenz.<br />

C- Proteaz inhibitörleri<br />

Direkt HIV aspartil proteazı inhibe ederler ve böylece öncül proteinlerin<br />

kırpılması inhibe edilmiş olur. Sakinavir,ritonavir,indinavir,nelfinavir en<br />

bilinenleridir. En önemli yan etkileri lipodistrofidir. İndinavir böbrekte<br />

taş oluşumuna yol açabilir.<br />

DİĞER ANTİVİRAL AJANLAR<br />

Foskarnet: Pirofosfat analoğudur.<br />

Tüm herpesviruslara etkilidir. Asiklovire dirençli HSV infeksiyonları, CMV<br />

infeksiyonları tedavisinde kullanılabilir. CMV retinitinde önerilenler<br />

arasındadır.<br />

Amantadin ve rimantadin:<br />

Viral M2 proteini işlevini bozarak virus zarfı ile hücre membranı füzyonunu<br />

inhibe ederek etkili olur. İnfluenza A’ya etkilidir. İlk 48 saatte önleyici etkisi<br />

vardır.<br />

Zanamivir, oseltamivir<br />

İnfluenza virusunun infekte hücreden salınımını engelleyerek etkili<br />

olmaktadırlar. Hem influenza A hem de B’ye etkilidirler.


90<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

VİRAL AŞILAR<br />

Aktif immünizasyon amacıyla kullanılırlar. Canlı aşılar genelde tek doz uygulama<br />

ile ömür boyu bağışıklık bırakabilen güçlü aşılardır. En önemli sorun immünitesi<br />

düşük olgularda sistemik hastalık tablosuna yol açabilmeleridir. Kısa raf ömrü,<br />

virusun virulansı yeniden kazanabilmesi gibi riskleri de taşır. İmmunsupresiflerde<br />

ve gebelerde uygulanmamaları önerilir. Kızamık, kızamıkçık, suçiçeği, oral<br />

polio (Sabin), kabakulak, sarı humma aşıları bu tür aşılara örnektir. Bazen ölü<br />

virus ya da viral yapılar aşı olarak kullanılır. Sekretuar Ig A gelişmemesi, tekrar<br />

dozlara ihtiyaç duyması, hücresel immünitenin yetersiz olması, aşı kompenentlerine<br />

allerji (yumurta) gibi olumsuz etkileri bulunurken immünitesi bozuk olgularda da<br />

güvenle uygulanabilir. Polio(Salk),kuduz,influenza, hepatit A, B aşıları, grip<br />

aşısı bu aşılara örnektir. Bazen koruyucu olarak ya da tedavide immunglobulinler<br />

kullanılabilir(HAV immünglobulin profilaksisi, kuduz immunglobili, CMV<br />

hiperimmunglobulin,...)<br />

ÖNEMLÝ VÝRAL PATOJENLERÝN ANA GÝRÝŞ KAPILARI<br />

Giriş Kapısı Virus Hastalık<br />

Solunum yolu İnfluenza virusu<br />

Rinovirus<br />

Respiratuvar sinsisyal virus<br />

Epstein-Barr virusu<br />

Herpes simpleks virusu tip 1<br />

Sitomegalovirus<br />

Kızamık virusu<br />

Kabakulak virusu<br />

Kızamıkçık virusu<br />

Hantavirus<br />

Adenovirus<br />

Sindirim kanalı Hepatit A virusu<br />

Poliovirus<br />

Rotavirus<br />

Deri Kuduz virusu3<br />

Sarı humma virusu3<br />

Deng virusu3<br />

Insan papillomavirusu<br />

Genital kanal İnsan papillomavirusu<br />

Hepatit B virusu<br />

İnsan immünyetmezlik virusu<br />

Herpes simpleks virusu tip 2<br />

Kan Hepatit B virusu<br />

Hepatit C virusu<br />

Hepatit D virusu<br />

İnsan T-hücre lösemi virusu<br />

İnsan immünyetmezlik virusu<br />

Sitomegalovirus<br />

Transplasental Sitomegalovirus<br />

Kızamıkçık<br />

İnflenza<br />

Soğuk algınlığı<br />

Bronşiyolit<br />

Enfeksiyöz mononükleoz<br />

Çiçek<br />

Herpes labialis<br />

Mononükleoz sendromu<br />

Kızamık<br />

Kabakulak<br />

Kızamıkçık<br />

Zatürre<br />

Zatürre<br />

Hepatit A<br />

Poliyomiyelit<br />

İshal<br />

Kuduz<br />

Sarı humma<br />

Deng<br />

Papillomalar (siğiller)<br />

Papillomalar (siğiller)<br />

Hepatit B<br />

AIDS<br />

Herpes genitalis ve neonatal herpes<br />

Hepatit B<br />

Hepatit C<br />

Hepatit D<br />

Lösemi<br />

AIDS<br />

Mononükleoz sendromu veya zatürre<br />

Doğmalık anormallikler<br />

Doğmalık anormallikler<br />

ID:


VİRAL AŞILAR<br />

91<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Kullanımı Aşı Canlı, ölü virüs veya virüs subuniti<br />

Yaygın Kullanılanlar Kızamıklar<br />

Kabakulak<br />

Kızamıkcık (Rubella)<br />

Suçiçeği<br />

Polio<br />

İnfluenza<br />

Hepatit A<br />

Hepatit B<br />

Rabies (kuduz)<br />

Özel Durumlarda Kullanılanlar Sarıhumma (yellow fever)<br />

Japon ensefaliti<br />

Adenovirüsü<br />

Smallpox<br />

HERPES VİRUSLAR<br />

DNA VİRUSLARI<br />

Canlı<br />

Canlı<br />

Canlı<br />

Canlı<br />

Canlı (sabin)- ölü (salk)<br />

Ölü<br />

Ölü<br />

Virüs subuniti<br />

Ölü<br />

Canlı<br />

Ölü<br />

Canlı<br />

Canlı<br />

Zarflı çft iplikli , doğrusal DNA taşıyan viruslardır. Çekirdek içinde replikasyona<br />

uğrar, çekirdek içinde inklüzyonlar yapar ve zarfı çekirdek zarından olan<br />

tek virus grubudur. Latent ya da litik infeksiyonlar oluşturabilirler. Timidin kinaz<br />

(CMV, EBV hariç) ve DNA polimeraz enzimi sentezlerler.<br />

Herpes virusla kanserogenez ile de ilişkili bulunmaktadır. HSV servikal<br />

kanser, HHV-8 Kaposi sarkomu ,EBV Burkitt lenfoma ve nazofaringeal Ca<br />

ile ilişkili bulunmuştur.<br />

Herpes Simplex Virus (HSV) (HSV tip 1 ve 2) :<br />

Dudak, göz, burun, genital bölge gibi deri-mukoza bileşkelerinde infeksiyonlar<br />

yaparlar. Viral ansefalitler arasında en önemli etkendir. İmmünitesi<br />

baskılanmış olgularda sistemik ve ağır klinik tablolara yol açabilir. Genelde<br />

HSV tip 2 genital, tip 1 ağız bölgesinde hastalık oluştursa da farklı bölgelerde<br />

farklı tiplerle tutulum mümkün olabilir. İlk infeksiyon sonrası retrograd olarak<br />

nöral ganglionlarda latent olarak kalırlar Genelde tip 1 trigeminal, tip<br />

2 sakral ganglionlarda). Bulaşma vücut sıvıları, cinsel temasla, lezyonlardaki<br />

sıvılarla olabilir. Anneden doğum sırasında, doğum öncesi transplasental<br />

olarak bebeğe geçebilir. Genelde veziküler lezyonlar oluştururlar.<br />

Primer infeksiyon sonrası latent olarak ganglionlarda kalırlar ve sonrasında<br />

o ganglionun dermatomunda yeniden reaktive olarak hastalık oluşturabilir.<br />

Tekrarlayan infeksiyonlar hep aynı yerde belirlenir.<br />

Oral herpes<br />

Herpetik gingivostomatit çocuklukta, faringotosillit erişkinde sık belirlenen<br />

tablolardır. Tekrarlayan herpes labialis en sık belirlenen klinik tablodur<br />

(TUS).<br />

ID:


92<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Keratokonjonktuvit<br />

Klasik dendritik ülserasyonlar ile belirir, tekrarlayarak körlüğe yol açabilir.<br />

Parmakta primer tutulum olduğunda herpetik dolama ( herpes gladyatorum)<br />

görülür. Atopik ekzemalı çocuklarda görülen, yaygın ekzema herpetikum,<br />

bazen adrenal nekrozu yaparak ağır seyirli bir klinik tablo oluşturabilir. HSV<br />

yanık yarası infeksiyonlarına neden olabilir.<br />

Genital herpes<br />

Genelde HSV 2 ile oluşur. Genital infeksiyonların çoğu asemptomatiktir.<br />

Klinik tablo ağrılı genital vezikül-ülserler şeklindedir. Nadiren viremi yapabilir.<br />

Viremi sırasında aseptik menenjit yapabilir ve genelde kendiliğinden iyileşir.<br />

Semptomsuz viral yayılım kadınlarda sık rastlanan ve virusun yayılmasından<br />

sorumlu bir özelliktir.<br />

HSV meningoansefaliti<br />

Çoğunlukla HSV 1 sorumludur. Ani başlangıçlı , ağır bir meningoansefalit<br />

yapar. Sıklıkla fokal nörolojik bulgular ve konvülziyon saptanmaktadır.<br />

BOS bulguları değişkendir ve yarısında eritrosit belirlenir. Mortalitesi<br />

yüksektir (% 50-70) . MR incelemelerinde temporal lop tutulumu çoğu<br />

kez tanıya yardımcıdır (TUS). Kesin tanı beyin biyopsisi ya da BOS ‘da HSV<br />

varlığı gösterilmesi (PCR) ile konulabilir. Erken başlanan asiklovir tedavisi<br />

mortaliteyi azaltabilir.<br />

HERPES SİMPLEX VİRÜS


93<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Herpes neonatarum<br />

Etken genelde HSV 2’dir. Virüs intrauterin ya da daha çok infekte annenin<br />

doğum kanalından doğum sırasında bulaşır. Yaygın infeksiyon sonucu ölüme<br />

neden olabilir. Daha hafif, sadece deriyi, gözü,... tutan klinik tablolar olasıdır.<br />

Genital herpesi olan kadınlarda doğumun sezaryan ile yapılması<br />

önerilir.<br />

HSV, servikal kanser, eritema multiforme ile de ilişkili bulunmuştur. Fasiyal<br />

paralizi (Bell) ile ilişkili olabileceği de bildirilmiştir.<br />

Tanıda lezyondan alınana örneğin (vezikül tabanı) Giemsa ile boyanmasıyla<br />

(TZANCK) multinükleer dev hücreler görülebilir. Bu hücreler HSV ve VZV<br />

infeksiyonlarında görülebilmektedir. Füzyon yoluyla virusun yayılması ile<br />

oluşurlar. Ayrıca intranükleer inklüzyonlar ( Cowdry A) görülebilir (TUS).<br />

Bu örneklerde HSV antijeni ve nükleik asitleri (PCR, insitu hibridizasyon )<br />

saptanabilir. Çeşitli doku kültürlerinde virüs üretilebilir. Serolojik yanıt sadece<br />

primer hastalığın tanısında ve duyarlı kişileri belirlemede faydalıdır.<br />

Tedavide ASİKLOVİR etkilidir. Vidarabin alternatiftir fakat daha toksik ve<br />

daha az etkilidir. İdoksiüridin, tromantadin, lokal asiklovir, trifluridin topikal<br />

tedavide kullanılabilir. Famsiklovir, valasiklovir yeni geliştirilen asiklovir<br />

türevleridir.<br />

VARİCELLA ZOSTER VİRUS (VZV)<br />

Primer olarak suçiçeği tekrarladığında zona oluşturur. Bulaşma solunum yoluyla<br />

olur. Derideki lezyonlar da bulaştırıcıdır. Solunum yolundan girip birinci viremi<br />

ile RES tutulumu ve buradan ikinci viremiyi yaparak deriye ulaşır. Burada makül,<br />

papül, vezikül, püstül oluşturarak suçiçeği tablosuna neden olur. Döküntü<br />

gövdede belirgin ekstremitelerde daha azdır (TUS).<br />

Deriden dorsal kök ganglionlarına ulaşarak latent hale gelir. Suçiçeği 14-21<br />

günlük kuluçka süresini takiben görülür. Tüm evrelerde lezyonların aynı<br />

anda görülebilmesi ve daha hafif seyretmesi ile çiçekten ayrılır. Mukoza<br />

lezyonları çok ağrılıdır. Yetişkinlerde interstisyel pnömoni (dev hücreli<br />

pnömoni), serebellar tutulumlu ansefalit (ataksi) daha sık görülür.<br />

Aspirin verilen çocuklarda Reye sendromu görülebilir. İmmünsüprese kişilerde<br />

yaygın tutulumlar, hemorajik ve nekrotik lezyonlar olabilir. Lezyonlar bakterilerle<br />

(özellikle S. pyogenes ) infekte olabilirler.<br />

Zona; latent VZV infeksiyonu reaktivasyonu ile ortaya çıkar. Dermatomla sınırlı<br />

bölgede önce ağrı, kaşıntı gibi bulgular belirir. Eritemli zeminde tipik lezyonlar<br />

belirginleşir. Lezyonlar iyileştikten sonra aylarca ağrı sürebilir (postherpetik<br />

nevralji). Göz çevresi trigeminus dalları(ganglion geniculi) tutulursa Ramsay-<br />

Hunt sendromu görülebilir.<br />

İlk trimesterde ise bebekte anomali olabilir (konjenital varisella sendromu:<br />

kortikal atrofi, korioretinit). Son dönemde geçirilirse bebekte neonatal varisella<br />

olabilir. Annede doğumdan 5 gün öncesinde yada 48 saat sonrasında suçiçeği<br />

gelişmişse bebekte çok ağır klinik tablo gelişebilir. Bu durumda immunglabulin<br />

kullanımı önerilir.


94<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

DNA VİRÜSLERİ<br />

Tanıda lezyonlardan dev hücrelerin gösterilmesi (TZANCK) , Cowdry A<br />

inklüzyonlarının belirlenmesi faydalı olabilir. DFA ile antijen, kültürde izolasyon,<br />

PCR faydalı olabilir. PCR doğal virus ile aşı kökenini ayırabilir.<br />

Tedavide asiklovir kullanılır. İmmünsuprese olgularda varicella zoster<br />

immunglobulini (VZIG) ve asiklovir ile profilaksi önerilebilir. Canlı aşı ile korunma<br />

olasıdır, fakat aşı sonrası zona da bildirilmiştir.<br />

SİTOMEGALOVİRUS (CMV)<br />

Konjenital infeksiyon, sağlıklı erişkinlerde mononükleoz sendromu oluştursa<br />

da asıl immünitesi bozuk hastalarda sistemik infeksiyonlar ( pnömoni, kolit,...)<br />

ya da ağır klinik tutulumlar (retinit,...) yapabilmesi önem taşımaktadır. Çok<br />

değişik yollarla bulaşabilir. İn utero, doğum kanalından, sütle yenidoğana<br />

bulaşabilir. Çocukluk çağında tükrükle bulaşır. İlerki dönemlerde cinsel temas<br />

önemli bir bulaş yoludur. Kan ve organ nakilleri ile de bulaşabilmektedir.


95<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

CMV pek çok hücreyi etkileyerek buralarda latent olarak kalabilir. Daha sonra<br />

immun sistem bozulduğunda reaktive olarak hastalık oluşturur.<br />

Konjenital infeksiyonlar<br />

En sık konjenital defekte yol açan virustur (tüm canlı doğumlarda<br />

yaklaşık % 1). Gebelik sırasında gelişen primer infeksiyonla ilgilidir. Nadiren<br />

reaktivasyon ile konjenital infeksiyon gelişebilir. İnfeksiyonla doğan<br />

bebeklerin yaklaşık % 10 kadarında mikrosefali, intraserebral<br />

kalsifikasyon, büyüme geriliği, hepatosplenomegali, sarılık, retinit<br />

gibi döküntü gibi klinik bulgular söz konusudur (sitomegalik inklüzyon<br />

hastalığı). Diğer bebeklerde entelektüel faaliyetlerde gerilik ve işitme<br />

kayıpları gelişebilir. Bu bebekler uzun süreler virusu yayabilirler.<br />

İntrauterin infeksiyon tanısı için bebeğin idrarında virusu göstermek<br />

ya da kordon kanında CMV DNA saptamak önerilen yöntemlerdir.<br />

Çocukluk ya da erişkinlerde primer infeksiyon hemen her zaman semptomsuz<br />

olarak geçirilir. Mononükleoz sendromu yapabilir. Heterofil antikorlar<br />

yoktur.<br />

Transfüzyon yoluyla bulaşma olduğunda 3-5 hafta sonra gelişen ateş,<br />

splenomegali, hepatit, lenfositoz gibi bulgular oluşabilirse de çoğunlukla<br />

asemptomatik bir seyir izler.<br />

Transplantasyon sonrası en sık hastalık oluşturan virustur (TUS). Solid organ<br />

transplantasyonu yapılanlarda transaminaz artışı, trombositopeni ile<br />

karakterize tablo , interstisyel pnömoni ve organ reddi olaylarında<br />

etken olarak rol oynar. Kemik iliği transplantasyonu (KİT) sonrasında<br />

gelişen graft-versus host (GVH) reaksiyonuyla ilişkilidir ve klinik olarak<br />

CMV infeksiyonu ile ayrımı ayrımı son derece güçtür. KİT olgularında<br />

en sık interstisyel pnömoniye neden olur. AIDS olgularında özellikle<br />

retinit kliniği ön plandadır. Ayrıca sindirim sistemi tutulumu (kolit,<br />

özafajit,...) hepatit, ansefalit, poliradikülopati, pnömoni oluşabilir. CMV<br />

ayrıca bu hasta grubunda diğer fırsatçı infeksiyonların gelişimine de<br />

zemin hazırlar.<br />

Tanıda CMV infeksiyonu sırasında oluşan dev hücreler ve özellikle intranükleer<br />

yoğun bazofilik baykuş gözü adını alan hücreler tanısal değere sahiptir.<br />

İdrar, BAL örneklerinde ya da biopsilerde bu tipik hücreler görülerek tanı<br />

konulabilir. Antijen saptanması en pratik tanı metodu olarak kullanılmaktadır.<br />

Lökositlerde pp 65 antijeni saptanarak infeksiyon belirlenebilir. PCR ile<br />

DNA tayini (özellikle plazmada ) tanıda faydalı olabilir.<br />

Akut infeksiyon CMV Ig M pozitifliği ile belirlenebilir.<br />

Tedavide gansiklovir ve foskarnet kullanılabilir. Ağır olgularda ve KİT<br />

hastalarında hiperimmunglobulin tedaviye eklenebilir.


96<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Virüs Enfeksiyon<br />

Herpesvirüs hominis<br />

(Herpes simpleks)<br />

Tip 1<br />

Tip 2<br />

HERPESVİRÜS ENFEKSİYONLARI<br />

Herpes labialis (uçuk)<br />

Keratokonjunktivit<br />

Parmak enfeksiyonları (“dolama”)<br />

Ensefalit<br />

Primer stomatit<br />

Genital enfeksiyonlar<br />

Neonatal enfeksiyonlar (vajinal doğum sırasında alınır)<br />

Sitomegalovirüs (CMV) Konjenital enfeksiyon<br />

İmmün yetmezlikli hastalarda:<br />

Pnömoni<br />

Retinit<br />

Enterit<br />

Yaygın enfeksiyon<br />

Ebstein-Barr virüsü (EBV) Enfeksiyöz mononükleoz<br />

Burkitt lenfoma<br />

Nasofarengeal karsinom<br />

Oral tüysü lökoplaki (AIDS hastalarında) diğer lenfomalar<br />

Hodgkin lenfoma ve kaposi sarkomu (AIDS hastalarında)<br />

Varisella zoster virüsü (VZV) Suçiçeği<br />

Zona (herpes zoster)<br />

İnsan herpesvirüs 6 (HHV 6) ve<br />

7 (HHV 7)<br />

Egzantem subitum<br />

İmmün yetmezlikli hastalarda enfeksiyon<br />

İnsan herpesvirüs 8 (HHV 8) Kaposi sarkomla ilişkili<br />

EBSTEİN BARR VİRUSU (EBV)<br />

EBV özellikle tükrükte bulunur ve tükrükle direkt temas ya da tükrük ile kirlenmiş<br />

eşya ile dolaylı temas ile bulaşabilir (öpücük hastalığı). Virus yüzeyindeki zar<br />

glikoproteinleri (gp 350/ gp220) ile faringeal epitel hücrelerine ve B<br />

lenfositlerine CR 2 (CD 21) (kompleman C3b reseptörü) reseptörü ile<br />

bağlanarak infekte eder. Bu süreçte uyarılan B hücreleri heterofil , çok<br />

sayıda antikor yanıtına neden olurken aynı zamanda sitotoksik T lenfositleri<br />

de uyarılırlar. Bu uyarı sonrası lenfositoz ve atipik lenfositler ortaya çıkar.<br />

İnfeksiyöz mononükleoz için tipik atipik lenfositler (Downey hücreleri) bu<br />

uyarılmış sitotoksik T lenfositlerinden kaynaklanırlar.<br />

Viral capsid antijen (VCA) tanıda en çok kullanılan hücre stoplazmasında saptanan<br />

bir antijendir. İnfeksiyöz mononükleoz:<br />

Glandüler fever) Çocuklukta hafif erişkinde daha ağır bir klinik tablo gelişir.<br />

Virusun önce farinks epitelinde infeksiyonunu sonra B lenfositleri tutması izler.<br />

Sonra uyarı ile sitotoksik T lenfositleri artar. Yaklaşık 4 – 7 haftalık kuluçka sonrası<br />

ateş, eksüdatif farenjit ve lenfadenopati ile karakterize klinik gözlenir. Halsizlik<br />

çok kere ön planda olan bir bulgudur. Hepatit, pnömoni gelişebilir. Özellikle<br />

ampisilin kullanımı sonucu makülopapüler döküntü oluşabilir.<br />

ID:


97<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Splenomegali belirlenebilir. Muayene sırasında dahi dalak rüptürü riski<br />

bulunduğundan sık muayeneden kaçınılmalıdır (TUS). Guillain Barre , ansefalit,<br />

miyelit, hemolitik anemi gibi komplikasyonlar görülebilir.<br />

İmmun yetmezlikli konakta daha ağır klinik tablolar, aşırı B lenfosit artışı gibi<br />

bulgulara (progresif lenfoproliferatif hastalık) yol açar. HIV (+) olgularda<br />

hairy oral lökoplaki oluşturabilir. Kronik tekrarlayıcı hastalık oluşturabileceği ve<br />

kronik yorgunluk sendromu ile ilişkili olduğu da düşünülmektedir.<br />

EBV le Burkitt lenfoma , nazofarenks kanseri arasında bir ilişki olduğu<br />

belirlenmiştir.<br />

İnfeksiyöz mononükleoz tanısında mononükleoz, atipik lenfositler (Downey<br />

hücreleri) belirlenir. Klinik tablo ve bu bulgular mononükleoz sendromu olarak<br />

adlandırılır. HIV, CMV başta olmak üzere başka infeksiyonlarda da görülebilir.<br />

Heterofil antikorlar lam aglütinasyonu (monotest) ya da tüpte aglütinasyon<br />

yöntemi (Paul Bunnel) ile belirlenebilir. Viral hepatitlerle karışabilirken heterofil<br />

antikor testi ayrımda faydalıdır. (TUS) Kesin tanı için özgün antijenlere özgü antikor<br />

yanıtı araştırılır. En sık anti VCA Ig M araştırılması tanıda kullanılır. EBV’na<br />

karşı immünitenin araştırılmasında anti-VCA IgG en uygun testtir. Tedavi<br />

için uygun bir ilaç yoktur.<br />

HHV – 6<br />

Ön planda hedefi bölünmekte olan CD4 +T lenfositleri olsa da makrofajları,<br />

transforme B lenfositlerini, megakaryositleri, NK hücrelerini, epitel hücrelerini<br />

de infekte edebilir. Ekzantema subitum (roseola infantum , 6. hastalık)<br />

etkenidir. Tipk olarak ateş düşer ve makülopapüler döküntü gözlenir. Küçük<br />

çocuklarda febril konvülziyon, ateş, etkenleri arasında ön sıralarda belirlenir.<br />

HIV infeksiyonu tetikleyicisi, bazı hematolojik malignitelerin etkeni olabileceği<br />

ve KİT hastalarında graft-versus host, dokunun reddi ve pnömoni yapabildiği<br />

söylenmektedir.<br />

HHV – 8<br />

İlk kez Kaposi sarkomundan izole edilmiş ve “Kaposi’s sarcom-associated<br />

Herpesvirus” olarak tanımlanmıştır. Kaposi sarkomu, Castleman Sendromu<br />

( lokalize, anjiofoliküler lenf nodu hiperplazisi) ve bazı lenfomalarla ilişkili<br />

olduğu düşünülmektedir (TUS).<br />

POKSVİRUSLAR<br />

Poksviruslar viruslar içinde en büyük ve en kompleks yapıya sahiptirler. Çift<br />

sarmal, lineer DNA içerirler. Virionda replikasyonda kullanılacak çok sayıda<br />

enzim (DNA bağımlı RNA polimeraz, poli A polimeraz, transkripsiyon<br />

faktörü,...) bulunmaktadır ve bu yüzden DNA virusları arasında sitoplazmada<br />

replikasyonunu tamamlayabilen tek virus poksviruslardır.<br />

Aynı cinsler arasında yoğun antijenik benzerlik nedeniyle çapraz koruma mümkündür<br />

(Vaccinia virus çiçek aşısı).


98<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ÇİÇEK VİRUSU (VARIOLA)<br />

Variola majör , minöre göre daha şiddetli ve mortalitesi daha yüksek (%15-40)<br />

bir klinik form oluşturan daha virulan bir suştur. Kuluçka yaklaşık 12 gün kadardır.<br />

Deri lezyonlarının hepsi eş zamanlıdır ( Su çiçeğinden farkı) ve genelde<br />

önce yüz,omuz ve göğüsten başlayarak distal bölgelere yayılır. İz bırakarak<br />

iyileşir. Toksemi ile ölüm olabilir.<br />

Hücre kültürlerinde üretildiğinde sitoplazmik inklüzyon cisimlerine (Guarnieri)<br />

neden olabilmektedir.<br />

Etkili aşı ile 1980 yılından itibaren çiçek dünyadan eradike edilmiş ve sonrasında<br />

aşı uygulaması da sona ermiştir. Aşı ile eradikasyonu sağlanabilen tek hastalık<br />

çiçektir. Günümüzde biyolojik savaş nedeniyle yeniden gündeme gelmiş ve riskli<br />

grupların aşılanması önerilmiştir.<br />

MOLLUSCUM CONTAGİOSUM<br />

İnsanlar arasında temasla bulaşan (cinsel ilişkiyle bulaşan hastalık), deride göbekli<br />

nodüler lezyonlar oluşturan, içinden sıkılınca peynirimsi bir sıvı çıkan, kendiliğinden<br />

iyileşebilen bir hastalıktır.<br />

PAPOVAVİRUSLAR<br />

Papillomavirus ve Polymavirus cinslerini içermektedir. Genomu çift sarmal<br />

sirküler DNA olan zarfsız virüslerdir. En belirgin özellikleri selim ve malign tümöral<br />

oluşumlara yol açabilmeleridir.<br />

PAPİLLOMAVİRUSLAR<br />

Deri ve mukozalarda lokalize infeksiyon yaparlar. Bazıları malignite oluşumuyla<br />

ilişkili bulunmuştur. Bulaş deri ve mukozalardaki defektli bölgelerden olmaktadır.<br />

Kontamine yüzey ve eşyalarla, doğum kanalından doğum sırasında ve cinsel ilişki<br />

ile bulaşabilir. Genom bir plazmid gibi (epizom) hücrede persistan olarak kalarak<br />

sonrasında aktif hale gelebilir.<br />

Deri siğilleri sıktır ve genelde kendiliğinden iyileşme eğilimindedir. Anogenital<br />

bölgede gelişen siğillere kondiloma akiminatum adı verilir (TUS). Cinsel ilişki<br />

ile bulaşan hastalıklardan biridir. HPV 16 ve 18 serviks kanseri ile ilişkili<br />

bulunmuştur. Papanicalou boyasında (Pap-smear) tipik vakuollü ve nükleer<br />

genişleme gösteren hücreler (koilostatik hücreler) görülebilir. Laringeal<br />

papillom özellikle 5 yaş altı çocuklarda görülen larinksin en sık selim tümörüdür.<br />

Ağız boşluğu, konjonktivada da papillomlar oluşabilir. Epidermodisplazi<br />

verrüformis deride yaygın ve uzun süreler izlenen siğil öbekleridir ve malign<br />

dönüşümlere (skuamoz hücreli Ca) rastlanabilir (öz HPV 5 ve 8).<br />

Tanıda in-situ hibridizasyon, PCR ve sitolojik bulgular tanıda faydalıdır. Hücre<br />

kültürü ve serolojinin tanıya faydası yoktur.<br />

Siğiller kriyoterapi ile, yakılarak ortadan kaldırılabilir. İnterferon uygulaması<br />

kondiloma aküminatumda gerekebilir.


POLYMAVİRUSLAR<br />

99<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

JC ve BK virusları. Solunum sisteminden bulaşırlar, lenfositleri ve sonrasında<br />

BK böbrekleri , JC böbrek, akciğer ve retiküloendotelyal sistem tutulumu<br />

yaparak latent olarak kalırlar. İmmünite zayıfladığında reaktivasyonla<br />

infeksiyonlara neden olurlar.<br />

BK renal transplantlarda üreteral stenoz, KİT hastalarında hemorajik sistit<br />

ve JC virus immunsuprese konakta (Özellikle HIV +) progresif multifokal<br />

ansefalopati oluşturur. İnsitu hibridizasyon ve PCR ile tanı konulabilir, özgül<br />

tedavi yoktur.<br />

ADENOVİRUS<br />

Zarfsız, çift sarmal lineer bir DNA taşıyan ve kapsidden dışarıya fiber denilen<br />

çıkıntıları olan viruslardır. Bu çıkıntılar ile hücrelere tutunma ve<br />

hemaglütinasyon belirlenebilir. Kapsidde bulunan hekzon antijenler<br />

cinse özgüdür ve tüm adenoviruslarda bulunur, çıkıntılarda bulunan<br />

penton antijenler tipe özgü antijeniteyi sağlar (TUS). Bazı serotipler doku<br />

tropizmi gösterirler. Mukozal yüzeyleri (GIS, solunum, konjonktiva) infekte ederler.<br />

İmmunsupresyon varlığında sistemik yayılım olabilir. Lenfoid dokuda latent<br />

olarak kalırlar. İnsanlara direkt temas, fekal-oral, damlacık infeksiyonu ile<br />

bulaşabilir (TUS). Toplu yerlerde (askeri birlik,...) salgınlar oluşturur.<br />

Farenjit, farengokonjunktival ateş, akut respiratuar hastalık (ateş, farenjit,<br />

servikal adenit, öksürük) başta olmak üzere pek çok solunum yolu infeksiyonu<br />

oluşturabilirler (TUS). Nadiren fakat ölümcül pnömoni nedeni olabilirler. İnfantil<br />

viral gastroenteritlerin önemli nedenlerindendir ( tip 40,41). Hemorajik<br />

sistit yapabilirler. Konjunktivit ve foliküler epidemik keratokonjunktivit (tip<br />

8,19) etkenidirler.<br />

Hücre kültüründe üretilebilir. Antijen tayini pratikte en sık kullanılan metoddur.<br />

PARVOVİRUS<br />

Parvoviruslar en küçük, yegane tek sarmal DNA içeren, zarfsız viruslardır.<br />

Ancak üreyen hücrelerde replike olabilirler. İnsanda sadece parvovirus B- 19<br />

hastalık oluşturmaktadır. Kemik iliği eritroid seri hücreleri hedef hücrelerdir<br />

ve eritrositlerdeki P-antijenleri virus için reseptör görevi görürler.<br />

Eritema infeksiyozum (5. hastalık) çocuklarda yüzde belirgin tokat yemiş<br />

gibi döküntüler , artralji ile karakterize bir tablodur. İmmunsuprese<br />

hastalarda kronik infeksiyonlar ve anemi, hemolitik anemilerde ciddi<br />

aplastik kriz atakları meydana getirir. Gebelik sırasında geçirildiğinde<br />

bebekte hidrops fetalis ile ölüme neden olabilir, anomali oluşturmaz<br />

(TUS).<br />

Tanıda Ig M yanıtı ve viral DNA saptanması (PCR) kullanılmaktadır.


100<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

PARAMİKSOVİRUSLAR<br />

RNA VİRUSLARI<br />

Bu aile lipid bir zarfı olan, genomu segmentli olmayan (orthomyxoviruslardan farkı),<br />

(-) RNA içeren virusları kapsar.<br />

Kızamık virüsü (Morbilivirus) aynı zamanda hem stoplazmada hem<br />

nukleusda da inklüzyonlar oluşturabilir. Sinsisya oluşumu ile dev hücreler<br />

oluşturabilirler. Tüm paramiksoviruslar esas olarak damlacık yoluyla, üst<br />

solunum yollarından bulaşır. Önemli cinsler ve zarf proteinleri farklılıkları tabloda<br />

gösterilmiştir.<br />

Kızamık virusu<br />

Morbiliviruslar arasında insan için patojen olan tek türdür. Zarf üzerinde<br />

sadece hemaglütinin ve füzyon proteini içerirler. Zarf altında matriks<br />

proteini tomurcuklanma aşamasında rol oynar.<br />

Virus damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Yaklaşık 7-14 gün inkübasyondan<br />

sonra klinik bulgular gelişir. Solunum yollarında bulaşma ve çoğalma sonrası<br />

virus lenfatiklerde yayılır ve mononükleer hücrelerde sinsisya ile dev<br />

hücreler oluşturur (TUS). Sonrasında sistemik yayılım ile pek çok bölgeye<br />

ulaşır (Konjunktiva, solunum yolları, gastrointestinal sistem, üriner sistem, deri<br />

kapillerleri, lenfatikler, MSS). Klinik tablo geçince yaşam boyu bağışıklık<br />

bırakır.<br />

Prodrom bulgular öksürük, burun akıntısı (coryza), konjunktuvit,<br />

fotofobidir. Bu dönemde mukozolarda tipik ortası beyaz, çevresi eritemli<br />

döküntüler (tuz tanesi görünümü) oluşur. En sık ağız mukozasında belirlenen<br />

bu döküntüler kızamık için patognomoniktir (KOPLİK lekeleri) ve deri<br />

döküntüleri geliştiğinde kaybolur. Döküntü kulak arkasından başlar,<br />

vücuda ve yüze yayılır. Ateş döküntüler geliştikten sonra düşmeye<br />

başlar bir süre daha devam eder (TUS). Ateşin yeniden yükselmesi<br />

ya da lökositoz belirlenmesi komplikasyonu düşündürür. Birkaç gün<br />

içinde döküntüler kaybolur.<br />

Komplikasyonlar arasında pnömoni en sık ölüme neden olan ve en önemli<br />

komplikasyondur. Özellikle, kızamık mortalitesi gelişmekte olan ülkelerde,<br />

beslenme bozukluğu olan infantlarda yüksektir. A-vitamini eksikliğinde<br />

mortalite yüksektir ve Avitamini takviyesi ile mortalitenin azalabileceği iddia<br />

edilmektedir. Süt çocuklarında en sık komplikasyon otitis mediadır.<br />

SLE ve Multiple Skleroz (MS) etyolojisinde rolü araştırılmış fakat kanıtlanmamıştır.<br />

Kızamık belirgin olarak anerji oluşturur. Tüberküloz reaktivasyonu ya da<br />

PPD negatifleşmesi gözlenebilir. Gebelikte düşüklere yol açabilir, bebekte<br />

anomali oluşturmamaktadır.<br />

SSPE<br />

SSPE ( Subakut Sklerozan Panensafalit) kızamıktan yıllar sonra gelişen, çok<br />

seyrek, genelde fatal bir klinik tablodur.


101<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Virus replike olabilir fakat salınamaz, BOS ve kanda yüksek oranda kızamık<br />

antikoru belirlenir, beyin dokusunda inklüzyon cisimleri belirlenir. Kişilik<br />

bozuklukları, myoklonik kasılmalar, körlük gelişerek ilerler (TUS). Virusun<br />

M-proteinlerindeki defekt sorumlu tutulmaktadır.<br />

Klinik bulgular çoğu kere tanıda çok yardımcıdır. Tanıda sıklıkla serolojik yanıt<br />

(IgM ELİSA) kullanılır. Kültürü güçtür. Burunda, idrarda tipik multinükleer<br />

dev hücreler (Warthin_Finkeldey) , hem stoplazmada hem nukleusta<br />

eozinofilik inklüzyon cisimleri görülmesi tanıda yardımcıdır.<br />

Etkili antiviral bulunmamaktadır. Korunmada temas sonrası ilk 2 gün<br />

içinde uygulanacak aşı koruyuculuk sağlayabilir. İlk 6 günde standart<br />

immunglobulin uygulanırsa korunma ya da hastalığın hafif geçişi sağlanabilir.<br />

Canli aşı ile profilaksi 9. ve 15. aylarda iki doz olarak önerilmektedir. Yaklaşık<br />

13.-15. aylarda aşı ve 4-6 yaşlarında rapel bir diğer öneridir. Canlı aşı<br />

olduğu için immunsupresiflerde uygulanması önerilmez. Kızamıkçık<br />

ve kabakulak aşılarıyla kombine (MMR) uygulanabilir.<br />

Kabakulak virusu (Mumps, epidemik parotidit):<br />

Damlacık infeksiyonu ile bulaşır. Tek serotipi vardır.<br />

En sık bulgu parotittir. Genelde viremi ile pankreas, testis/overler, MSS,<br />

göz, iç kulak, periferik sinirler tutulabilir.<br />

Orşit erkeklerde sık rastlanan bir komplikasyondur ve iki taraflı olursa<br />

steriliteye neden olabilir. Ooforit, pankreatit rastlanabilen tablolardır.<br />

Yaklaşık yarısında MSS tutulumu vardır fakat ancak % 10 olguda aseptik<br />

menenjit vardır.<br />

Etkili bir tedavi yoktur. Orşit olgularında steroid kullanılabilir. Aşı ile korunma<br />

(MMR) mümkündür.<br />

PARAİNFLUENZA VİRUS<br />

Kış aylarında yaygın solunum sistemi infeksiyonları yaparlar. Viremi ve sistemik<br />

infeksiyon yapmazlar. Kuluçka süresi 2-6 gündür. En sık görülen<br />

komplikasyon otitis mediadır. Bağışıklık kısa sürelidir.<br />

RESPİRATUAR SİNSİSYAL VİRUS(RSV)<br />

Yapısal olarak diğer paramiksoviruslara benzese de hemaglütinin ve nöraminidaz<br />

aktiviteleri yoktur. Sadece solunum yollarında kısıtlı infeksiyonlar oluşturur.<br />

Yenidoğan ve süt çocuklarında akut, ağır solunum sistemi infeksiyonları<br />

oluşturur. Bağışıklık zayıf ve geçicidir. Anneden geçen Ig G antikorlar<br />

çöocuğu korumaz hatta kliniğin daha belirgin olmasına neden olabilir.<br />

Ig A ise en belirgin koruyucu etkiyi gösterir (TUS). Bronşiolit ve pnömoni<br />

yapar. Otitis media sıklıkla görülen bir komplikasyondur.Nadiren miyokardit<br />

oluşabilir. Erişkinlerde hafif infeksiyonlara neden olurlar. İmmünitesi baskılanmış,<br />

özellikle KİT hastalarında ağır pnömonilere neden olabilir. Sağlıklı erişkinlerde<br />

hafif bir soğuk algınlığı gözlenebilir. Özellikle çocuk servislerinde hastane<br />

salgınları bildirilmiştir (TUS). Tanıda nazal/nazofaringeal örnekten DFA, ELİSA ile<br />

viral antijenler gösterilebilir. Prematüre, AC patolojisi olan, immunsupresiflere<br />

ribavirin inhalasyonu uygulanabilir.


102<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

PARVOVİRUS B19 İLE İLGİLİ HASTALIKLAR<br />

Sendrom Konak yada ilgili durum Klinik özellikler<br />

Beşinci hastalık Çocuklar, yetişkinler Kutanöz raş, artrit, artralji<br />

Transient aplastik kriz Altta yatan hemoliz Şiddetli akut anemi<br />

Pure red cell aplazi İmmün yetmezlik Kronik anemi<br />

Hidrops fetalis Fetus Fetal anemi<br />

NEGATİF KUTUPLU RNA VİRÜSLERİ<br />

ID:


PARAMÝKSOVÝRUSLARIN ZARF DÝKENLERÝ<br />

103<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Virus Hemaglütinin Nöraminidaz Kaynaşma Proteini 1<br />

Kızamık virusu + - +<br />

Kabakulak virusu 2 + + +<br />

Respiratuvar sinsisyal<br />

virus<br />

- - +<br />

Parainfluenza virusu 2 + + +<br />

Kızamık ve kabakulağın kaynaşma proteinleri aynı zamanda hemolizinlerdir.<br />

Kabakulak ve parainfluenza viruslarında hemaglütinin ve nöraminidaz aynı, kaynaşma proteini ise ayrı bir<br />

diken üzerindedir.<br />

ORTOMİKSOVİRUS<br />

İnfluenza virus : (grip)<br />

Zarflı, (-) RNA viruslarıdır. Ortak antijenik yapıları olan üç tipi belirlenmiştir:<br />

A, B, C. Genomları 8 parçalıdır (influenza C 7 parçalı). Bu parçalı genomik<br />

yapı nedeniyle mutasyonlar ve yeniden karışım (reassortment) olayları<br />

sıklıkla yaşanır. Bunun sonucu antijenik yapı sıklıkla değişebilir ve çok<br />

farklı kökenler ortaya çıkarsa buna antijenik shift adı verilir. Bu kökenler<br />

pandemilere yol açabilirler (TUS). Mutasyonlar sonucu oluşan<br />

değişiklikler daha küçüktür ve antijenik drift adı verilir. Virüs zarfında<br />

hemaglütinin (HA) ve nöraminidaz (NA) bulunur ve tiplendirmede<br />

bu yapılar kullanılır. HA hücreye yapışmada önemlidir(TUS) ve virusu<br />

nötralize edici antikorlar bu antijene karşı gelişir, aşı HA antijenleri<br />

içerir (TUS). Bu antijenler ile epitel hücrelerinin sialik asit yapılarına<br />

tutunma sağlanır. Nöraminidaz ise virusun infekte hücreden salınımını<br />

sağlar. Matriks proteinleri arasında yer alan M2 membran proteinleri<br />

amantadin, rimantadin etkisinin görüldüğü bölgelerdir. Replikasyon<br />

diğer RNA viruslarının aksine nukleusta gerçekleşir. Isıya, aside, lipid<br />

eriticilere duyarlıdır. En sık A, bazen B hastalık oluştururken C sıklıkla<br />

çocuklarda infeksiyona neden olabilse de hastalık oluşturmaz.<br />

Grip<br />

Grip primer olarak solunum yollarını hastalandırır. Üst solunum yolları<br />

infeksiyonu bulguları, yaygın ağrılar, ateş, öksürük en belirgin tablo olsa<br />

da sessiz infeksiyonlar ya da ağır ölümcül pnömoniye de neden olabilir.<br />

Bu süreçte solunum yollarındaki doğal direnç kaybolur ve bakterilerin<br />

yapışması daha kolaylaşır. İnfeksiyon sırasında kısa süreli bir viremi<br />

yaşanabilse de diğer dokulara yayılma nadirdir. Yaklaşık 1-3 gün kuluçka<br />

sonrası 4-5 gün süren bir klinik tablo oluşur. Çocuklarda karın ağrısı ve ishalin<br />

ön planda izlendiği bir klinik tablo da belirlenebilir.<br />

Grip sonrası bakteriyel pnömoni (Özellikle S. aureus, Haemophilus<br />

influenzae, Streptococcus pneumoniae) olabilir ve genelde ağır seyreder.<br />

Nadiren primer viral pnömoni, miyozit, kardiyak tutulum, nörolojik tutulum<br />

izlenebilir. Aspirin alan çocuklarda Reye sendromu tanımlanmıştır (TUS).<br />

ID:


104<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Yaşlılarda (>65 yaş), akciğer, kalp, ... ve diğer kronik hastalıkları olanlarda<br />

mortalite nedenidir.<br />

Kuş Gribi<br />

Bu hastalık, influenza virus A’ya bağlı (H5N1) olarak genellikle kuşlarda ortaya<br />

çıkar. Su kuşları virusların doğadaki sürekliliğini sağlar. İnfeksiyon, yabanıl kuş<br />

topluluklarından kümes hayvanları gibi evcil kuşlara yayılabilir ve bu durum<br />

ciddi sonuçlar doğurabilir. Virus, infekte yabanıl kuşların dışkılarıyla kümes<br />

hayvanlarının arasına girebilir. Kuş gribi virusları, kuşları ve daha seyrek<br />

olarak domuzları infekte eder. İnfekte kuşlar, virusu tükürük, burun salgıları ve<br />

dışkılarıyla yayarlar. Hastalık, ülkeden ülkeye canlı kümes hayvanlarının ticareti<br />

aracılığıyla yayılabilir. Göçmen kuşlar da virusu uzaklara taşıyabilir; geçmişteki<br />

patojenitesi yüksek kuş gribinin uluslararası yayılımı böyle açıklanmaktadır.<br />

Kuş gribini kontrol altına almak için hastalıklı ve temaslı kuşları imha edip<br />

bunları uygun bir biçimde ortadan kaldırmak, çiftlikleri karantinaya almak ve<br />

buralara çok sıkı bir biçimde dezenfeksiyon uygulamak gerekir. Çiğ kümes<br />

hayvanlarının işlenmesi sırasında genel hijyen kurallarına uyulması ve etlerin<br />

pişirilerek yenmesi riski azaltacaktır.<br />

Tedavide amantadin ve rimantadin kullanılır. Profilaktik olarak ya<br />

da infeksiyonun ilk 2 günü başlanırsa virus M2 proteinine etki ile viral<br />

soyulma engellenir ve etkili olur. Bu ilaçlar sadece influenza A üzerine<br />

etkilidir (TUS). Yeni geliştirilen zanamivir nöraminidaz inhibisyonu ile etkili<br />

olur influenza A ve B’ye etkilidir. Aşı ile bağışıklama koruyucudur. Aşı her<br />

yıl o yıl yayılması beklenen antijenlerin karışımı sağlanarak yeniden<br />

hazırlanır. Her sene sonbaharda yeni aşı ile aşılanılması önerilmektedir.<br />

Özellikle altta hastalığı olan, yaşlı hastalar ve sağlık çalışanlarının<br />

aşılanması önerilmektedir.<br />

RHABDOVİRUSLAR<br />

Kuduz virusu (Lyssavirus)<br />

(Rabies). Zarflı, mermi şeklinde, (-) RNA içeren bir virustur. Replikasyon<br />

stoplazmadadır ve zarf plazma zarındandır. Zarfta hücreye tutunmada rol<br />

oynayan, nötralizan antikor yanıtının hedefi olan, dikensi çıkıntılar halinde<br />

G glikoproteinleri bulunur.<br />

Bulaşma kuduz hayvanın ısırması, tükürüğü ile olur. Nadiren tırmalama,<br />

transplantasyon, aerosollerin solunumuyla alınabilir. Teorik olarak kuduz<br />

bulguları gelişen hayvanların yaklaşık 10 günde ölmeleri beklenir. Doğada<br />

vampir yarasalarda bulunur ve bunlar hastalanmazlar. Gelişmekte olan<br />

ülkelerde başıboş köpekler, gelişmiş ülkelerde vahşi köpek, tilki gibi<br />

hayvanlar bulaşta önem taşırlar.<br />

Önce ısırılan bölgenin kaslarında çoğalır ve sonra retrograd aksonomik<br />

transport ile dorsal kök ganglionlarına ve medulla spinalise taşınır. İlk dönem<br />

inkübasyon dönemidir ve ısırık yarası büyüklüğü, beyine uzaklığı, sinir<br />

dokusu yoğunluğu, kişinin yaşı, immünitesi ve virus yoğunluğuna bağlı<br />

olarak günler bazen aylar sürebilir. Sinir dokusuna asetilkolin reseptörleri<br />

yoluyla ulaştığı kabul edilmektedir.


105<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Son dönemde sinirler yoluyla virus tükrük bezleri, deri, kornea, retina, nazal<br />

mukoza, adrenal medulla, renal parankim ve pankreas asiner hücrelerine<br />

yayılabilir.<br />

Virus beyinde hipokampus(Ammon boynuzu), beyin kökü, pons,<br />

serebellumda yayılma gösterir fakat inflamasyon, histopatolojik bulgular<br />

çok az miktarda izlenir. Sitopatik etki yapmaz. Nöronal dejenerasyon<br />

olaylardan sorumludur. Hücresel bağışıklığın rolü yokken inkübasyon<br />

döneminde antikor oluşursa beyine ulaşma önlenebilir.<br />

Tanı<br />

Tanı klinik bulgular ve ısırık hikayesi ile konulabilir. Kesin tanı viral<br />

antijenin; kornea, deri ya da MSS’de (beyin biopsisi, otopsi)<br />

gösterilmesi, virus izolasyonu ya da seroloji ile konulabilir. Sinir<br />

dokusunda viral nükleokapsitten oluşan intrastoplazmik inklüzyon<br />

cisimleri (NEGRİ) patognomoniktir.<br />

Tedavi<br />

Tedavi için ilk aşama ısırık yerinin bol su ve sabunla yıkanmasıdır.<br />

Isırık yerinde dikiş mümkünse yapılmamalı, debridman sağlanmalı,<br />

antibiyoterapi ve tetanoz aşısı unutulmamalıdır (TUS). Sonra kuduz<br />

immünglobulin yara çevresine ve sistemik olarak uygulanabilir. Aşı<br />

ile antikor yanıtı da korunmada etkilidir. HDCV (insan diploid<br />

hücre kültürü aşısı) 0,3,7,14,28. günlerde uygulanabilir. HDCV canlı<br />

viral partiküller içermez, gebelerde de uygulanabilir. Hem temas öncesi<br />

hem temas sonrası uygulanabilir ve lyan etkileri çok azdır (TUS). Koyun<br />

beyininden formalinle uygulanan aşı (Semple) ansefalit riskinin yüksekliği<br />

nedeniyle terkedilmiştir.<br />

TOGAVİRUSLAR<br />

Zarflı (+) ; tek sarmal RNA viruslarıdır. RNA poliprotein olarak oluşturulur ve kesim<br />

sonrası aktivite kazanır. Alfaviruslarda özgül C nükleokapsid proteini ve serogrupları<br />

belirleyen epitopları taşıyan zarf glikoproteinleri bulunur. Stoplazmada replike<br />

olurlar. Rubivirus ve alfavirus cinsleri belirlenmiştir.<br />

RUBİVİRUS: KIZAMIKÇIK VİRUSU (RUBELLA):<br />

İnsan tek konağıdır ve solunum yoluyla bulaşır (Diğer Togaviruslardan<br />

farkı).<br />

Genelde çocuklukta ve hafif seyreder. Klinikte lenfatik yayılım ve geçici viremi<br />

ile yayılma önemli rol oynar. Sitopatik bir etki yapmaz. Yaklaşık 14-21 gün<br />

kuluçkadan sonra birkaç gün süren ateşi döküntü izler. Makülopapüler tarzda<br />

döküntü, ağız içi ,yumuşak damakta enantemler (Forscheimer) görülebilir.<br />

Lenfadenopati (özellikle suboksipital ve posterior servikal LAP : Theodor<br />

fenomoni) belirgindir. Bazen artrit gelişebilir. Olasılıkla immunkompleksler<br />

nedeniyle meydana gelirler. Trombositopeni, post-infeksiyöz ansefalit olabilir. Eğer<br />

hamilelikte kızamıkçık geçirilirse konjenital rubella sendromu gelişmesi olasılığı<br />

vardır. İlk 20 haftada ,özellikle ilk 2 ayda gelişirse konjenital rubella olasılığı çok<br />

yüksektir.


106<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Virus sitopatik etki göstermezken hücre büyümesini engelleyerek ve<br />

hücrenin kromozom yapısını bozarak etkili olmaktadır.Kalıcı bozuklukları<br />

arasında katarakt, mikrosefali, mental retardasyon, sağırlık, kardiak<br />

anomaliler (PDA, Pulmoner stenoz,...) retinopati en sık belirlenen<br />

bulgulardır.<br />

Konjenital rubella tanısı için bebekte ya da kordon kanında anti-Rubella Ig<br />

M sınıfı antikorları saptamak gereklidir. Ig G sınıfı antikorlar anneden geçebileceği<br />

için tanıda faydalı değildir. Ig G yanıtı ile hastanın immünitesi belirlenebilir.<br />

Hücrelerde inklüzyon cisimciği oluşturmaz (TUS).<br />

Özgün tedavi yoktur. Gebelikte ilk üç ayda geçirildiği saptanırsa abortus<br />

önerilir. Aşılama ile korunulması mümkündür.<br />

Alfaviruslar genel epidemiyolojik özellikleri, yaptığı hastalıklar ile artropodlar<br />

ile bulaşan viruslar (ARBOVİRUSLAR) adı altında bir dizi farklı aile ile birlikte<br />

değerlendirilirler.Bu grup içindeki viruslar tabloda gösterilmiştir.<br />

ARBOVİRUS olarak tanımlanan ve önemli hastalıklara yol açan viruslar<br />

şunlardır.<br />

PİKORNAVİRUSLAR<br />

Zarfsız , tek sarmallı (+) RNA içeren küçük viruslardır. Stoplazmada replike olurlar<br />

ve çoğu sitolitik etkilidir. İnsan için etken olanlar enterovirus, rinovirus ve<br />

hepatoirus cinslerinde bulunur. Rinoviruslar aside duyarlı olmaları ve sindirim<br />

siteminde yaşayamamaları ile diğerlerinden ayrılırlar.<br />

Poliovirus:<br />

İnsan doğal konaktır. Üç serotipi vardır. Sindirim sisteminde canlı<br />

kalabilir ve bulaş fekal-oral yolla olur. Virus sindirim sistemi lenfoid<br />

dokularında (tonsilla, Peyer plakları) çoğalır ve viremi ile tüm vücuda yayılır<br />

(minör viremi) sonra retiküloendotelyal sistemden majör viremi oluşur ve<br />

bu arada omurilik ön kök hücrelerine virus ulaşır. Virusun ön kök<br />

hücrelerine sinir yoluyla ulaştığı da düşünülmektedir. Ön kök hücreleri,<br />

beyin sapı, kraniyal sinirler motor nöronları yıkıma uğrar. Yıkım 3-4<br />

haftada geri dönüşümlü olabilir. Kuluçka 5-20 gündür ve klinikte 4 farklı<br />

tablo izlenebilir:<br />

1 – Asemptomatik tip (% 90-95)(TUS)<br />

2 – Abortif poliomiyelit ( % 4-8)<br />

3 – Aseptik menenjit ( % 1-5)<br />

4 – Paralitik poliomiyelit (% 0.1)<br />

Paralitik formda duysal kayıp olmadan gevşek felç saptanır. BOS<br />

incelenirse protein artışı ve lenfosit yanıtı belirlenebilir. Bulber polioda<br />

ölüm % 75 ‘e ulaşır.<br />

Virus ilk haftada boğaz ve dışkıdan izole edilebilir. Daha sonra bazen<br />

aylarca virus dışkıda bulunabilir (TUS).<br />

Özgün bir tedavisi yoktur. Fakat etkili aşıları ile korunulabilen ve aşı ile eradike<br />

edilmesi planlanan bir hastalık konumundadır. Aşı olarak canlı (SABİN) ve<br />

ölü (SALK) aşıları kullanılmaktadır.


107<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Canlı aşı oral olarak kolayca uygulanır, yaşam boyu bağışıklık<br />

bırakır, lokal salgısal Ig yanıtını uyarır, indirekt olarak tüm bireylere<br />

yayılabilir ve rapel gerektirmez. Fakat poliomiyelit oluşturma riski<br />

vardır ve immunsupresiflerde güvenilir değildir.<br />

Ölü aşı ise rutin aşılarla birlikte kullanılabilir, poliomiyelit riski<br />

yoktur, immunsupresiflerde güvenle kullanılabilir. Enjekte edilerek<br />

uygulanması, rapeller gerekmesi ve barsakta lokal yanıt oluşturmaması<br />

dezavantajlarıdır.<br />

KOKSAKİ VE ECHOVİRUSLAR<br />

Bu virusların deri, barsaklar ve MSS başta olmak üzere pek çok dokuya tropizmleri<br />

vardır (TUS). Enterovirusların tümü aseptik menenjit/ansefalit yapabilirler. Aseptik<br />

menenjit/ansefalitin en sık nedeni enteroviruslardır. Döküntü ve salgınlar<br />

halinde olması tanıda yardımcıdır. Ateş ve makülopapüler döküntü, bazen<br />

hepatit, solunum sistemi tutulumu gözlenebilir. Ayrıca bazı özel klinik tablolar<br />

tanımlanmıştır.<br />

Herpangina<br />

Ani başlayan ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, kusma olur. Yumuşak damakta ,<br />

tonsillerde veziküler lezyonlar görülebilir.Koksaki viruslarla olur (TUS).<br />

El-Ayak-Ağız hastalığı<br />

Ateş ve el,ayak, ağızda veziküler aðýrlýklý döküntülerle karakterizedir. En<br />

çok Koksaki A16 ile olur. Özellikle enterovirus 71 ile oluşan formun MSS<br />

tutulumu ile ölümlere yol açabileceği bildirilmektedir.<br />

Akut hemorajik konjunktuvit<br />

Hızla (24 saat inkübasyon) gelişen subkonjunktival kanama ve konjunktuvit<br />

hali izlenir. Etken koksaki A24 ve bazen enterovirus 70dir (TUS).<br />

Plörodini (Bornholm hastalığı)<br />

Ateş ve tek taraflı plevral yan ağrısı bulunur. AC normal görünümdedir. Kaslarda<br />

hassasiyet ve nüks sıklıkla rastlanan bulgulardır. Koksaki B etkendir.<br />

Miyokardit, perikardit<br />

Koksaki B oluşturur.<br />

Epidemik miyalji<br />

Karın ve göğüs kaslarında ağrı ile karakterizedir. Koksaki B etkendir.<br />

Pankreatit<br />

Yenidoğanda multisistemik tutulum, ishal, ... gibi farklı tutulumlar izlenebilir.<br />

Bazen insüline bağımlı DM , hemolitik üremik sendrom, kronik yorgunluk<br />

sendromu, ... ile ilişkileri olabileceği düşünülmektedir.<br />

Tanıda hücre kültürü en önemli metoddur. PCR ile BOS, boğaz, dışkı<br />

örneklerinde genetik dizi aranması tanıda faydalı olabilmektedir.


108<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

RİNOVİRUS<br />

Aside ve dış koşullara daha duyarlıdır. Özellikle 33 C’de üremeye adaptasyonu<br />

nedeniyle özellikle üst solunum yollarında lokalize kalır, alt solunum yollarını<br />

etkilemez (TUS). Sindirim sisteminde replike olamaz, mide asiditesine<br />

dayanamaz. Yaklaşık 100 tipi vardır. Nezle (soğuk algınlığı) etkenidir.<br />

Tüm nezle olgularının % 50’sinden sorumludur. Geçici bir bağışıklık, lokal Ig A<br />

artışı söz konusudur. Solunum salgılarının eller vasıtasıyla bulaşı en çok gözlenen<br />

bulaş yoludur. Burun mukozasında ICAM-1 (İntraselüler adezyon molekülü-<br />

1) yapılarını reseptör olarak kullanır.<br />

KORONAVİRUSLAR<br />

(+) RNA içeren zarflı bir virustur. İnsanda sadece nezle etkeni olarak<br />

tanımlanmıştır. Günümüzde SARS etkeni olarak tanımlanmış ve öldürücü bir<br />

solunum sistemi infeksiyonuna neden olabildiği gösterilmiştir.<br />

REOVİRUSLAR<br />

Zarfsız, segmentli ve çift sarmallı RNA taşıyan viruslardır. Stoplazmada replike<br />

olur. Hücre lizisi ile salınırlar. İnsanda önemli üç tür bildirilmiştir:<br />

1 – Rotavirus<br />

2 – Ortoreovirus<br />

3 – Orbivirus ( Bu bir ARBOVİRUS olarak hastalık oluşturur.<br />

ROTAVİRUS<br />

Çocukluk çağındaki ishallerin en önemli etkenidir. Tipik “tekerlek”<br />

görünümündeki virion dışkıda görülerek tanınabilir. Bulaş fekal-oral yol,<br />

oyuncaklar gibi ortak kullanılan objeler ve olasılıkla solunum yolu ile olmaktadır.<br />

İnce barsak villus hücrelerini kaplar, intestinal epitelde kısalma, küntleşme,<br />

sitopatik etki ile sıvı emilimi bozukluğuna bağlı ishal gelişir. Dışkıda lökosit,<br />

eritrosit görülmez. Anneden geçen IgG sınıfı antikorlar koruyucu olmazken anne<br />

sütündeki IgA’lar önemli koruyucu etki gösterirler. En sık Kış, sonbahar ve<br />

ilkbaharda daha sık rastlanır. Tanıda tipik tekerlek şeklinde virus partikülleri<br />

görülerek tanı konulabilir. Pratikte dışkıda antijen (Lateks, ELİSA,..)<br />

aranması çok uygun bir tanı yöntemidir.


HAV<br />

POZİTİF KUTUPLU RNA VİRÜSLERİ<br />

HEPATİT VİRUSLARI<br />

109<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Pikornaviruslar arasında yer alır (enterovirus 72) (Hepatovirus, Heparnavirus?).<br />

Virus fekal-oral yol ile bulaşır, nadiren kanla bulaşabilir. Su kaynaklı ,<br />

çiğ midye, istiridye yenilmesiyle salgınlar bildirilmiştir. Sarılık bulguları<br />

başlamadan 2 hafta önce virus dışkıda bulunmaya başlar ve sarılık ortaya çıktıktan<br />

2 hafta sonraya kadar yayılım devam eder. Dış koşullara , dezenfektanlara<br />

nisbeten dirençlidir.<br />

Virus alındıktan sonra yaklaşık 2-6 haftalık kuluçka sonrası klinik bulgular belirir.<br />

Özellikle çocuklarda çok kez klinik bulgular saptanamadan geçirilir. İkterik,<br />

kolestatik, anikterik formlarda seyredebilir. Fulminan hepatit çok nadirdir (%0.1).<br />

Bazen iyileşme döneminde alevlenmeler görülebilir. Genelde yaş ilerledikce<br />

hastalığın ağırlığı daha da artar.<br />

Akut HAV infeksiyonu anti HAV IgM varlığı ile tanınır. Ig M 4 – 6 haftada kaybolur.<br />

Ig G ömürboyu kalıcıdır. Aşı ile korunulabilir. Temas sonrası immünglobulin ile<br />

koruyuculuk sağlanabilir.


110<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

HEPATİTLER<br />

Mikrobiyoloji Taný Klinik<br />

Hepatit A Pikornavirus<br />

RNA virusu<br />

Oral-fekal yolla bulaþma,<br />

kontamine su ve gýdalarla<br />

Ýnkubasyon süresi ≈30 gün<br />

Hepatit B Hepadnavirus<br />

Kýsmý ds DNA<br />

Kan ve enfekte sývýlarla, cinsel<br />

yolla ve anne-den bebeðe<br />

vertikal geçer<br />

Ýnkubasyon süresi 6-24 hafta<br />

Hepatit C Flavivirus<br />

Tek zincir RNA<br />

Kan ürünleri, ÝV ilaç kullanýmý,<br />

piercing, riskli<br />

Anneden bebeðe seksüel<br />

geçiþ riski düþük<br />

Ýnkubasyon süresi 6-7 hafta<br />

Anti HAV IgM akut<br />

infeksiyon<br />

Anti HAV IgG<br />

geçirilmiþ<br />

enfeksiyon,<br />

immunite<br />

HBsAg +/-<br />

AntiHBc IgM+<br />

HbeAg +/- akut<br />

enfeksiyon<br />

HbsAg+ AntiHBs<br />

– AntiHBc IgG+<br />

Kronik enfeks<br />

HBsAg- AntiHBs+<br />

immun<br />

Anti HCV elisa<br />

veya RÝBA (+)<br />

HCV RNA<br />

Hepatit D Defektif RNA virusu Anti-HDV<br />

HDV RNA<br />

Hepatit E Calicivirus<br />

RNA virusu<br />

Oral-fekal yolla<br />

Hepatit G Flavivirus<br />

RNA virusu<br />

Perkutan geçiþ<br />

Prodromal dönem: halsizlik, düþük<br />

dereceli ateþ, myalji<br />

Anoreksi, bulantý, kusma, yaðlý gýdalara<br />

intolerans<br />

ÜSYE benzeri durum<br />

Hastalýk dönemi: karaciðer-de<br />

hassasiyet, sarýlýk, transaminazlarda<br />

yükselme<br />

HbcAg serumda tespit edilemez<br />

HBV DNA enfektivite ve viral<br />

replikasyonun eniyi göstegesidir<br />

HBV DNA+ HbeAg- ise procormutant<br />

virus demektir ve siroz riski daha<br />

yüksektir<br />

Prodromal dönem ve klinik Hepatit<br />

A ile ayný, baþlangýcý daha sinsi ve<br />

transaminazlar daha fazla yükselir<br />

HCC riski aktif replikasyonda siroz<br />

zemini olmasa bile yüksek<br />

Klinik enfeksiyon hafif genellikle<br />

asemptomatik, Transaminazlarda<br />

dalgalanma<br />

Fulminan hepatit nadir<br />

HCC riski %3-5<br />

HIV veya HBV ile birliktelik siroz riskini<br />

arttýrýr<br />

Sadece HbsAg (+) olduðunda<br />

enfeksiyon yapar. Genellikle iv. Ýlaç<br />

kullananlarda görülür. HCC riski 3 kat<br />

artar<br />

Anti HEV Kliniði Hav enfeksiyonu gibi<br />

Su yoluyla epidemi yapar<br />

Kronikleþme ve taþýyýcýlýk yok<br />

Uzun süreli viremiye neden olur<br />

Klinik olarak önemli hastalýk yapmaz


111<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong>


112<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

HBV<br />

HEPATİT B VİRÜSÜ<br />

Hepadnaviridae ailesinde Orthohepadnaviridae cinsinde yer alan, hepatotropik,<br />

zarflı, kısmen çift sarmallı bir DNA virusudur. İnfekte hücrelerde olgun virion<br />

yapıları (Dane partikülü) yanında non-infektif nükleik asit içermeyen<br />

küresel ve tübüler partiküller içerir (TUS). Tüm partiküller HBsAg taşırlar.<br />

Replikasyonu tamamen kendine özgüdür. Burada DNA polimerazın aynı<br />

zamanda reverse transkriptaz aktivitesi taşıması da önemlidir.<br />

C bölgesi (kor): HBcAg , HBeAg ve pre-C (prekor) antijenlerini kodlar.<br />

HBeAg uzun yıllar replikasyonun bir işareti olarak kullanılmış fakat HBV-<br />

DNA çalışmaları ile anti-HBe oluştuktan sonrada vireminin sürdüğü<br />

gösterilmesiyle güvenilir bir parametre olmadığı belirlenmiştir. HBe Ag<br />

ayrıca bulaştırıcılığın bir göstergesi olarak kullanılır(TUS). HBcAg normalde<br />

periferde gösterilemezken karaciğer dokusunda belirlenebilir. Anti HBcIg<br />

M varlığı akut infeksiyon tanısında kullanılır. Anti HBc Ig G antikorları ise uzun<br />

süreler (ömür boyu) kanda saptanabilir fakat koruyucu değildir. Pre C bölgesi ise<br />

oluşan proteinin endoplazmik retikuluma yönlendirilmesinden sorumludur.


113<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

S bölgesi (yüzey bölgesi) :<br />

P bölgesi (pol): DNA polimerazı kodlar. Bu enzim ayrıca reverse<br />

transkriptaz, endonükleaz (RNAse H) hem DNA hem RNA’ya bağımlı<br />

polimeraz olarak işlev görebilir.<br />

X bölgesi : Transkripsiyonu transaktive eder. Hepatoselüler kanser<br />

gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir.<br />

Virus kana girdikten sonra hepatositleri infekte eder ve viral antijenler<br />

hücrelerin yüzeyine yerleşir. Sitotoksik T hücrelerinin saldırısı ile<br />

inflamasyon ve nekroz ortaya çıkar. Yetersiz hücresel immun yanıt<br />

varlığında büyük oranda kronikleşme izlenir (Örneğin yenidoğanlarda % 90<br />

kronikleşme). Antijen antikor kompleksleri ile ürtiker, glomerü lonefrit,<br />

artrit, artralji, vaskülit, kriyoglobulinemi gibi bulgular oluşmasına yol<br />

açar (TUS).<br />

Bulaşmada kan en büyük öneme sahiptir. Sperm, tükrük, süt, vaginal<br />

sıvılar gibi vücut sıvılarında bulunabilir. En sık kan yoluyla, cinsel temas,<br />

doğum sırasında bulaşma olmaktadır. Aynı aile içinde horizontal bulaş<br />

olabilmektedir. Çok az miktar kan bulaşabilmesi için yeterlidir. Bulaşma yaşı<br />

ve HBV infeksiyon oranlarına göre bölgeler düşük, orta ve yüksek endemisite<br />

bölgelerine ayrılmışlardır ve ülkemiz orta endemisite ( HBsAg (+) oranı<br />

% 2-10) bölgesinde yer almaktadır.<br />

Yaklaşık 1-3 ay kuluçka dönemi sonrası akut hepatit gelişir. Asemptomatik,<br />

ikterik, anikterik seyir olabilir. Yaklaşık % 1 olgu fulminan seyirlidir.<br />

Olguların yaklaşık % 90’ı tamamen iyileşirken %10 olgu kronikleşir.<br />

Altı ay sonra HBs Ag (+) devam eden olgular kronik infeksiyon<br />

olarak tanımlanırlar. Bu olguların bir kısmında hiç klinik bulgu yoktur ve<br />

transaminazları normal bulunur. Bu olgulara asemptomatik taşıyıcı (sağlıklı<br />

? taşıyıcı ) denilmektedir. Bir grup persistan hepatit olarak hafif seyrederken<br />

yaklaşık % 3 olguda kronik aktif hepatit gelişir. Bu süreç sonunda siroz<br />

ve hepatoselüler kanser gelişebilir. Hepatoselüler kanser diğer kronik HBV<br />

infeksiyonlarında da görülebilir. Klinik seyirde serum hastalığı, glomerülonefrit<br />

,... gelişebilir. Poliarteritis nodosa ile etyolojik ilşkisi bulunmaktadır.<br />

Tedavide İnterferon alfa kullanılmaktadır. Son zamanlarda pek çok antiviral<br />

tedavidedenenmiş olsa da en başarılısı lamivudin bulunarak tedavide geniş<br />

ölçüde kullanılmaya başlanmıştır.


114<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

HEPATİT B ENFEKSİYONUNUN TİPİK SEYRİ<br />

Günümüzde HBV aşısı rutin çocukluk aşılama protokollerinde yer almaktadır.<br />

Önerilen uygulama 3 dozdur (0., 1. ve 6. aylar) . Anne HBsAg (+) ise<br />

yenidoğana hemen doğum sonrasında aşı yanında hepatit B İmmunglobulin<br />

de uygulanmalıdır (TUS). Sağlık çalışanlarının iğne ile yaralanmalarında da<br />

hasta ve sağlık çalışanının HBV serolojilerine göre aşılama ve gerekli ise<br />

(Hasta HBV + çalışan (-) ise) HB immunglobulin uygulanmalıdır. Bağışıklık<br />

anti HBs ile belirlenir. Aşı sonrası 10 İÜ/ml üzeri anti HBs değerleri koruyucu<br />

kabul edilmektedir.


HEPATİT SEROLOJİSİ YORUMLARI<br />

HBs Ag Anti HBc G Anti HBc M HBe Ag Anti HBe Anti HBs Yorum<br />

HCV<br />

115<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

+ - - - - - Erken kuluçka dönemi<br />

+ + + + - - Akut HBV hepatiti<br />

+ + - +/- +/- - Kronik infeksiyon<br />

- + + - + - Pencere dönemi<br />

- + - - + + Geçirilmiþ HBV inf.<br />

- - - - - + Aþý ile baðýþýklama<br />

- + - - - - ? izlenmeli<br />

Tanıda antijenler ve antikorların saptanması ya da viral DNA belirlenmesi<br />

kullanılan testlerdir. HBs Ag infeksiyon sırasında ilk kez ortaya çıkan<br />

bulgudur. Klinik bulgular belirmeden yaklaşık 1 ay önce serumda<br />

saptanabilir. Akut olgularda 2-6 ayda kaybolur. Genelde 6 ay sonrasında<br />

kaybolmayıp anti HBs gelişmemesi kronik infeksiyonu gösterir. HBsAg kaybolup<br />

anti HBs ortaya çıkana kadar bir süre serumda ikisi de saptanamayabilir ve<br />

bu döneme pencere dönemi adı verilir.<br />

HBcAg hepatositlerde saptanırken rutin metodlarla serumda<br />

belirlenemez (TUS). Anti HBc IgM akut HBV infeksiyonunun<br />

göstergesidir(TUS). Pencere döneminde anti HBc IgM saptanarak<br />

tanı konulabilir. Anti HBc Ig G varlığı ömür boyu devam eder.<br />

HBeAg varlığı viral replikasyon (?) ve bulaştırıcılığın bir göstergesidir<br />

(TUS). HBe Ag kaybolur anti HBe gelişirken klinik ve laboratuvar bulgularda<br />

geçici bir kötüleşme olabilir.<br />

Serumda viral DNA (PCR) saptanabilir, kronik infeksiyonlarda viral yük miktarı<br />

çeşitli yöntemlerle ölçülerek hastalar izlenebilir.<br />

Flavivirüs ailesinde yer alan, (+) sarmallı, zarflı bir RNA virusudur. Bulaşma hemen<br />

her zaman kan yolu ile olmaktadır. Cinsel temasla ve anneden bebeğe bulaş<br />

olasıdır. Ülkemizde özellikle diyaliz hastaları ve yoğun kan ürünü alan hastalarda<br />

yüksek oranda belirlenmekdir. Virus karaciğere ulaşınca oluşan immun yanıt<br />

nedeniyle harabiyet meydana gelir.<br />

Yaklaşık 8-10 haftalık kuluçka sonrası klinik ortaya çıkabilir. Çoğu kere asemptomatik<br />

geçirilir. Sadece % 10 olguda tipik hepatit kliniği gelişir. Fulminan seyir nadirdir.<br />

Anti HCV saptanması iyileşme anlamına gelmez. Yaklaşık % 75 olgu kronikleşir.<br />

Anti HCV (+) , PCR ile HCV-RNA (+) ve aralıklı transaminaz yüksekliği ile genelde<br />

silik bir klinik tablo eğer 6 aydan daha uzun sürerse kronik HCV infeksiyonu tanısı<br />

konulabilir. Klinik seyir genelde HBV’ye oranla çok daha uzun sürmektedir. Siroz<br />

ve hepatoselüler kanser gelişebilmektedir. Klinik seyirde otoimmun klinik tablolar<br />

sıklıkla belirlenebilir. Otoimmun hepatit, esansiyel mikst kriyoglobulinemi, vaskülit,<br />

Sjögren sendromu, porfiri,... vb klinik tablolar belirlenebilir. NonHodgkin lenfoma<br />

ile etyolojik ilişkisi olabileceği söylenmektedir.


116<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

HDV<br />

HEV<br />

Tanıda ELİSA ile anti HCV belirlenmesi yeterli değildir. RİBA ile doğrulama,<br />

eğer (+) bulunursa PCR ile HCV-RNA aranması en çok önerilen yoldur.<br />

Tedavide viral yük saptanarak izlemi yapılabilir.<br />

Tedavide interferon-alfa ve son zamanlarda kombine olarak ribavirin<br />

kullanılmaktadır. Aşısı yoktur. İmmunglobulinlerin koruyucu etkisi<br />

bulunmamıştır.<br />

Tek sarmallı, (-) sarmallı bir RNA virusudur ve defektif bir virustur. RNA yapısı<br />

viroidlerdeki gibi kendi kendine kırılma ve bağlanma yeteneğine sahiptir<br />

(ribozim fonksiyonu) . Viroidlerden farklı olarak bir protein (delta antijeni)<br />

kodlayabilir. HBV olmadan replike olamaz (TUS). Dolaşıma HBs Ag den<br />

oluşan bir zarf içine girerek katılır.<br />

Kan yoluyla ve cinsel temas yoluyla bulaşır. Klinik tablo genelde direkt etki<br />

ve immun yanıtla birlikte gerçekleşir. İnkübasyon 15-90 gündür ve HBV<br />

infeksiyonu varlığına göre farklı klinik tablolar oluşur. Aynı anda infeksiyon gelişti ise<br />

(koinfeksiyon) daha hafif bir hepatit görülürken , varolan kronik HBV infeksiyonu<br />

üzerine eklenirse (süperinfeksiyon) çok daha ağır bir klinik tablo, yüksek oranda<br />

kronikleşme ve siroz görülür.<br />

Tedavide İnterferon alfa denenmektedir. HBV aşısı HDV infeksiyonlarına karşı da<br />

koruyucudur.<br />

Tanıda HDV antikorları kullanılır. IG M yanıtı akut infeksiyon sırasında oluşur çok<br />

uzun süreler saptanabilir.<br />

En son kalisivirus ailesi içinde tanımlanmış, zarfsız (+) sarmallı bir RNA virusudur.<br />

Pek çok özelliği, epidemiyolojisi HAV’na benzer, başlıca fekal-oral yol ile bulaşır.<br />

Sulardan kaynaklanan salgınlar sıktır. Kronikleşmez, hamilelerde çok yüksek<br />

mortalite oranlarına (%20) ulaşabilirler (TUS).<br />

HEV antikorları belirlenerek tanı konulabilir. Özgün tedavisi ve aşı yoktur.<br />

RETROVİRUSLAR<br />

HIV VE AIDS<br />

Zarflı, reverse transkriptaz (RT) ile çok özel bir replikasyon stratejisi geliştiren, konak<br />

hücre DNA’sına integre olabilen, DİPLOİD, (+) RNA viruslarıdır. Genomun diploid<br />

oluşu, hücrenin mRNA işleyici mekanizmalarını kullanan tek viral RNA olması ve (+)<br />

RNA olduğu halde m-RNA aktivitesi göstermemesi retroviruslara ait farklılıklardır.<br />

Zarf stoplazma zarından kaynaklanır. Başlıca üç aileden oluşurlar:<br />

1 – Onkornavirus: İnsan T-Hücresi Lösemisi Virusları (HTLV-1,HTLV-2,HTLV-<br />

5)<br />

2 – Lentiviruslar: HIV-1,HIV-2<br />

3 – Spumaviruslar (insanda hastalık yaptıkları gösterilememiştir)


HIV’IN ŞEMATİK YAPISI<br />

117<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

HTLV<br />

HTLV-1 nadiren rastlanan T-hücre lösemilerine neden olmaktadır. Transfüzyon,<br />

anne sütü, cinsel ilişki ile bulaşma mümkün olabilir ve olasılıkla ömür boyu<br />

süren latent infeksiyonlara neden olabilir. Düzenleyici genleri ve bunların<br />

ürünleri (tax ve rex) onkogenezde önemli bulunmuştur.<br />

Hem latentliğin devamından hem de onkogenezin belirginleşmesinden rex<br />

geni sorumlu tutulmaktadır. HTLV-1 akut T-hücreli lenfositik lösemi ve tropikal<br />

spastik parapareziye neden olmaktadır. Ayrıca HTLV-2’nin atipik tüylü hücreli<br />

lösemi, HTLV- 5’in malign kutanöz lenfoma ile ilişkisi olduğu sanılmaktadır.<br />

HIV-1 ve HIV-2<br />

Zarflı bir RNA virusudur. en antijenik bölge gp 120 molekülü üzerindedir<br />

ve bu bölge CD4 reseptörüne bağlanmasından sorumludur. Gp 120 bilinen<br />

en glikolize edilmiş viral proteindir ve olasılıkla böylece antikorlardan<br />

korunabilmektedir. Gp 41 füzyon sonucunda virüsün konak hücreye girişinden<br />

sorumludur. Zarfın iç yüzünde matriks proteini (p17) bulunur. Nükleokapsit ise<br />

p 24 den oluşmuştur. Daha içeride genetik dizi ile ilişkili p 9 ve p 7 proteinleri<br />

bulunur. Burada genetik dizi yanında üç enzim de bulunmaktadır: RT ( RNAse<br />

aktivitesi de var), proteaz, integraz.<br />

Replikasyonu çok farklı bir şekilde gerçekleşir. Replikasyon viral glikoproteinin<br />

spesifik hücre reseptörüne bağlanması ile başlar. HIV gp 120 yardımı ile<br />

CD-4 taşıyan T-lenfositleri, monosit /makrofaj, dendritik hücreler, MSS glial<br />

hücrelerine tutunup (TUS) gp41 yardımıyla hücreye füzyon ile girmektedir. CD<br />

- 4 taşımayan bazı hücreler (Deri Langerhans hücreleri, endotelyal hücreler,<br />

pulmoner makrofajlar, megakaryositler,...) de virusla infekte olabilir. Bu<br />

aşamada galaktozil seramid, Fc ve kompleman reseptörleri etkili olmaktadır.<br />

Bu arada farklı ko-reseptörleri kullanarak farklı HIV viruslarının T-lenfositleri<br />

(CXCR-4) ya da monosit/makrofajları (CCR-5) infekte ettikleri belirlenmiş ve<br />

bu durumun farklı klinik özellikler geliştirebileceği kaydedilmiştir.


118<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Gen<br />

İNSAN ÝMMÜNYETMEZLÝK VÝRUSUNUN GENLERÝ VE PROTEÝNLERÝ<br />

Gen Tarafından<br />

Kodlanan Proteinler<br />

gag p24, p7 Nükleokapsid<br />

p17 Yatak<br />

Proteinlerin İşlevi<br />

pol Ters transkriptaz 1 RNA genomunun DNA’ya transkripsiyonunu yapar.<br />

Proteaz Öncül polipeptidleri kırpar.<br />

İntegraz Viral DNA’yı konak hücre DNA’sına tümleştirir.<br />

env gp120 CD4 proteinine bağlama<br />

gp41 Konak hücre ile kaynaşma<br />

tat Tat Viral genlerin transkripsiyonunun etkinleştirilmesi<br />

rev Rev Geç mRNA’ların çekirdekten sitoplazmaya taşınması<br />

nef Nef Enfekte hücrelerin yüzeyindeki CD4 proteinler ile sınıf MHC proteinleri<br />

azaltır; SIV’in patojenezi için önemlidir 2<br />

vif Vif Yeni sentezlenen viral DNA’yı karaklı hale getirir ve özü sitoplazma<br />

üzerinden taşır.<br />

vpr Vpr Bölünmeyen hücrelerde viral özü sitoplazmadan çekirdeğe taşır<br />

vpu Vpu Hücreden virion salınmasın şiddetlendirir.<br />

1 Ters transkriptaz, DNA’nın kikinci ipliğinin yapılmasına izin vermek üzere genom RNA’sını yıkan<br />

ribonükleaz H etkinliğine de sahiptir.<br />

2 Siminan immünyetmezlik virusunu (SIV) nef geninin mutantları, muymunlarda AIDS yapmaz.<br />

Virus öncelikle cinsel temas, kan yolu ve anneden bebeğe bulaş<br />

ile yayılmaktadır. Günümüzde bulaşın % 80’i cinsel ilişki ile bulaş<br />

şeklindedir. Normal vaginal ilişkide bulaş oranı ( % 0,1) daha düşük iken<br />

anal ilişkide bulaş oranı daha yüksektir (% 1) . Diğer cinsel ilişkiyle<br />

bulaşan infeksiyonlar varlığı bulaş ihtimalini arttırmaktadır. Anneden bebeğe<br />

bulaş tüm HIV olgularının yaklaşık %10’unu oluşturur ve infekte anneden<br />

bebeğe bulaş riski % 12-40 oranındadır. Geçiş; plasentadan, doğum<br />

sırasında, doğum sonrasında anne sütü ile bulaş olabilir. Kan yoluyla<br />

bulaş azalarak sürmektedir. Kan transfüzyonu ve faktörlerin infüzyonu ile bulaş<br />

% 3-5 HIV olgusundan sorumludur. Böyle bir temasta bulaş olasılığı > % 90<br />

olmaktadır. İV uyuşturucu bağımlılarında risk yüksektir. Sağlık çalışanlarında<br />

iğne yaralanması ile HIV bulaş riski oldukça düşüktür ( % 0.3-0.5) .<br />

Kanda düşük sayılarda virus bulunmaktadır. Ayrıca bu tür kazalar sonrası ya<br />

da infekte doğum sırasında uygulanacak antiretroviral ilaçlar bulaşı büyük<br />

ölçüde engelleyebilirler.<br />

Virusun girişinde genelde genital salgılar(özellikle sperma) ve kan rol oynar.<br />

Virus olası olarak ilk olarak dokudaki makrofajları ve submukozal<br />

lenfositleri infekte eder. Sonra hızla lenf bezine gelip burada çoğalarak kana<br />

ve tüm lefoid dokulara yayılır. Olguların yaklaşık % 50’sinde akut retroviral<br />

sendrom gelişir ve diğerleri bu dönemde semptom göstermezler. Bu dönemde<br />

ID:


119<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

gözlenen klinik bulgular; ateş, lenfadenopati, makülopapüler deri<br />

döküntüsü, farenjit, iştahsızlık, ... gibi diğer monositoz sendromu<br />

bulgularıyla aynıdır. CD4 T lenfosit sayısında geçici bir azalma izlenir.<br />

Bu dönemde gelişen şiddetli immun yanıt ile yaklaşık 1 ay içinde en düşük<br />

seviyelere geriler. Bu azalmada CD-8<br />

T lenfositlerinin, NK hücrelerinin ve antikora bağlı hücresel sitotoksisite<br />

rol oynar. Bu süreçte ortalama 3 ay içinde virusa özgü antikorlar kanda<br />

belirgin hale gelirken yaklaşık 2. haftadan beri belirlenen p24, p41<br />

antijeni azalarak kaybolmaya başlar. Latent dönem 1-15 yıl arasında<br />

değişen bir süre devam eder. Latent dönemde kanda viral replikasyon<br />

düşük seviyelerde devam ederken virus kontrol altında tutulabilmektedir. Bu<br />

dönemde dolaşımda CD4 T-lenfositleri virus ile az sayıda infekte iken lenf<br />

bezlerinde belirgin virus çoğalması gözlenir.<br />

HIV


120<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Lenf yumrularında ve diğer lenfoid dokularda dendritik hücreler<br />

virionları yakalamakta ve buradan geçen lenfositlere sunmaktadırlar.<br />

AIDS tablosu gelişmeden önce AIDS ile ilişkili kompleks gelişir (ARC). Bu<br />

dönemde belirgin inguinal bölge dışı en az iki bölgede izlenen ve 6 aydan<br />

uzun süren lenfadenopatiler, ishal ve bazı infeksiyonlar (zona, kandidiyaz,<br />

listeria inf., EBV inf., ...) izlenebilir. Sonra AIDS tablosu gelişir. Bu dönemde<br />

CD4 T lenfosit sayısı genelde 400/mikroL altındadır ve ağır immun yetmezlik<br />

tablosu vardır. Bu dönem geliştiğinde p24 antikorunda bir azalma<br />

ve p24 antijeninin yeniden ortaya çıktığı görülür.. Hastalığın tüm<br />

aşamalarında uygun yöntemler ile kandan virus izole edilebilmekte<br />

ya da virus varlığı gösterilebilmektedir. HIV infeksiyonu sırasında en<br />

belirgin immunolojik değişim CD4 T-lenfositlerdeki azalmadır.


121<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sonuçta bu sayı azalması ve işlevsel bozukluk sonucunda antijen uyarısına<br />

karşı IFN-gama ve IL-2 üretimi azalır ve IL-4 ve IL-10 üretimi artar. Bu arada<br />

CD4 T lenfositlerinin Th1 ve Th2 oranı Th2 lehine bozulur ve immun<br />

yanıtın desteklenmesini sağlayan B lenfositleri ve NK hücreleri HIV virusu<br />

ile infekte olmazlar fakat fonksiyonları sitokin salgılanımındaki bozukluk<br />

nedeniyle bozulmuştur.<br />

Monosit/makrofaj sistemi virusun en iyi korunduğu bölüm olarak önem<br />

taşımaktadır. Bu hücrelerde daha az CD4 olduğundan daha az etkilenirler<br />

. Bu hücrelerde virus girişinde CCR-5 koreseptörleri de rol oynarlar.<br />

Hücrede ölüme yol açmadan persistan infeksiyon gelişir ve bu hücreler<br />

virusun asıl rezervuarı, yayılmasında anahtar hücreler ve ilaç-immun<br />

yanıt kaçışında en etkili sığınakları olarak rol oynar. Dokulara geçen<br />

makrofajlar beyinde (mikroglia), akciğerlerde (alveolar makrofaj) ve<br />

kemik iliğinde (monosit prekürsörleri) yayılma, rezervuar olarak saklı<br />

kalma ve buralarda gelişen klinik tablolardan sorumludurlar (TUS).<br />

HIV infeksiyonu sürecinde RT enziminin özelliklerinden ve bu konudaki<br />

yetersizliğinden kaynaklanan çok sayıda viral mutant oluşmaktadır. Çok<br />

sayıda oluşan mutantlar virusun savunma sisteminden kaçışında rol oynar<br />

ve etkili bir aşı geliştirilmesi umutlarını ortadan kaldırmaktadır. Bu<br />

virusta mutasyonlar en çok env gen bölgesinde olmaktadır.<br />

AIDS tablosu tanımıyla ilgili farklı görüşler ortaya atılmaktadır. CDC, AIDS<br />

olgularını fırsatçı infeksiyonlar, tümörler ve CD4 sayısı gibi bazı laboratuvar<br />

değerleriyle yeniden kategorize etmiştir. Tanımlama dışında tedavinin<br />

başlaması ve izleminde CD4 sayısı dışında viral yük tayini de önem<br />

kazanmıştır.<br />

Bu infeksiyonlar şunlardır:<br />

- Özafagus ya da AC, trakea ya da bronşlarda kandidiyaz<br />

- İnvazif servikal kanser<br />

- Yaygın koksidiodomikoz<br />

- AC dışı kriptokokkoz<br />

- Kriptosporidyum infeksiyonu<br />

- CMV ( KC, dalak, lenf dışı)<br />

- CMV retiniti(+görme kaybı)<br />

- HIV ansfalopatisi<br />

- HSV (kronik ülser, pnömoni, özafajit)<br />

- Yaygın histoplazmoz<br />

- İsospora infeksiyonu<br />

- HIV tükenmişlik sendromu<br />

- Kaposi sarkomu<br />

- Burkitt lenfoma<br />

- İmmünoblastik lenfoma<br />

- Primer beyin lenfoması<br />

- Yaygın ya da AC dışı MAC ya da M. kansasii (ya da diğer mikobakteriler)<br />

infeksiyonu<br />

- Tüberküloz<br />

- Progresif multifokal lökoansefalopati


122<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

- Serebral toksoplazmoz<br />

- Pnömosistis carinii pnömonisi (PCP)<br />

- Tekrarlayan pnömoniler<br />

- Tekrarlayan non-tifoid salmonella sepsisleri<br />

AIDS olgularında belirgin klinik tablolar şu şekilde gruplanabilir:<br />

1 – Maligniteler:<br />

En sık rastlanan malignite Kaposi sarkomudur. Özellikle homoseksüellerde<br />

ve deride sıktır. En sık organ tutulumu ise gastrointestinal sistemdedir. AC<br />

infeksiyon nedenli tutuluşların dışında en sık tutulum nedeni de Kaposi<br />

sarkomudur. Endotel orijinli bir tümör olduğu düşünülmektedir. HHV-8 bu<br />

tümörün oluşumunda rol oynamaktadır. Non-Hodgkin lenfomalar da AIDS<br />

olgularında sıktır. Burkitt lenfoma,<br />

B-hücreli lenfoma (çoğu primer beyin lenfoması), T-hücreli lenfomalar, EBV ile<br />

ilişkli lenfoma ve tüylü hücreli lökoplaki sıktır. Ayrıca servikal invazif kanser,<br />

anogenital kanserler de sıktır.<br />

2 – Diğer klinik tablolar:<br />

Nörolojik bulgular arasında infeksiyonlardan farklı olarak HIV virusunun<br />

mikrogliaları ve nöronları tutması sonucu HIV ansefalopatisi (AIDS ile ilgili<br />

demans ) ortaya çıkar. Miyelopati, periferik nöropati, miyopati de ayrıca<br />

görülebilir. İlerleyici bir zayıflama ve bitkinlikle karakterize tablo HIV<br />

tükenmişlik sendromu adını alır. Bunun dışında pek çok otoimmun tablo,<br />

hematolojik bulgu ( trombositopeni,...) belirlenebilir.<br />

3 – Fırsatçı infeksiyonlar:<br />

Çok sayıda infeksiyon etkeni HIV (+) olgularda hastalık oluşturabilir. PCP,<br />

C.neoformans menenjiti, MAC sepsisi, CMV retiniti, T. gondii ansefaliti,<br />

Cryptosporidium ishali özellikle HIV infeksiyonu ile ilişkili olarak<br />

saptanan hastalıklardır.<br />

Sindirim sisteminde Oral , orafaringeal kandidiyaz HIV infeksiyonunda<br />

en sık rastlanan fırsatçı infeksiyondur. Ağızda EBV ile oluşturulan tüylü<br />

hücreli lökoplaki kanseröz bir lezyon olarak tanımlanmaktadır. Özellikle<br />

Candida, HSV ya da CMV ile gelişen özafajit, CMV ile oluşan kolesistit,<br />

sindirim kanalında ülserler, CMV koliti sıktır. İshallerde en sık paraziter<br />

ajan olarak Cryptosporidium saptanır. Bu etken dışkı aside dirençli boyama<br />

ile (EZN; Kinyoun) boyanırsa kolayca tanınabilir (TUS). Ayrıca İsospora,<br />

mikrosporidiumlar da ishal oluşturabilirler. HIV kendi başına da ishal etkeni<br />

olabilir. Özellikle homoseksüellerde proktitler sıktır. Bakteriyel kolitler<br />

saptanabilir ve mikobakteriler (MAC, M. tubercülosis ) barsakları tutabilirler.<br />

MSS tutulumu HIV virusunun kendinden kaynaklanabileceği gibi birçok fırsatçı<br />

infeksiyon etkenleri de tutulum yapabilirler. Toksoplazma tutulumu genelde<br />

beyinde çevresi ödemli bir lezyon olarak saptanır. Menenjit varlığında ilk akla<br />

gelecek etken C. neoformanstır. Bu kapsüllü bir mayadır ve çini mürekkebi<br />

boyamalarıyla BOS’da kolayca gösterilebilir.<br />

JC virusu aktive olarak multifokal progresif ansefalopati oluşturur. CMV,<br />

nörosifiliz, tüberküloz menenjit de saptanabilir.


TEDAVÝ<br />

123<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Akciğerler(AC)de ilk olarak P. carinii pnömonisi (PCP) akla gelmelidir. Bu<br />

etken önceden protozoonlar arasında sayılmaktayken bugün mantarlar<br />

arasında yer almaktadır. Yaygın interstisyel AC tutulumu sıklıkla belirlenen<br />

klinik özelliklerindendir. Ayrıca tüberküloz, atipik mikobakteri infeksiyonları,<br />

bakteriyel pnömoniler, C. neoformans ve CMV AC tutulumu da olabilir.<br />

Deride Kaposi sarkomu (HHV-8 ? ) dışında deride basiller anjiomatoz<br />

saptanabilir. Etken Rochalimae henselaedir. MCV molluscum contagiosum<br />

oluşumuna neden olur. Bu olgularda MCV yaygındır. HPV ile oluşan siğiller,<br />

kondiloma akuminata , HSV ,atipik mikobakteri infeksiyonları sıktır. Sistemik<br />

yayılım sonucu kriptokok infeksiyonlarında belirgin göbekli deri lezyonları<br />

oluşabilir.<br />

CMV reaktivasyonu sıklıkla retinada oluşur ve retinit gelişir. Tedavi edilmezse<br />

körlükle sonlanabilir. VZV retinada nekroz oluşturabilir.<br />

HIV infeksiyonu laboratuvar tanısında serolojik yöntemler öncelikle kullanılırlar.<br />

HIV infeksiyonu sonrasında kanda ilk olarak p-24 antijeni saptanır. Sonra gp<br />

120 ve p 24’e karşı antikorlar meydana gelir ve p24 antijeni kaybolur. AIDS<br />

gelişirken ise anti p-24 antikorlarını kaybolduğu ve sonrasında p-24 antijeninin<br />

yeniden ortaya çıktığı saptanmıştır. Antikor tayini (serokonversiyon) ortalama<br />

1-3 ayda gerçekleşir, fakat % 5 olguda bu olay 6 aya kadar gecikebilir. Bu<br />

durumda viral antijen, virusun kendisi ya da viral genom gösterilebilir.<br />

Antikor tayininde ELİSA yöntemi kullanılır ve (+) sonuçlar Western Blot yöntemi<br />

ile doğrulanır. Hızlı testler (lateks,...) geliştirilmektedir. Antijen olarak p-24<br />

tayini kullanılır. Günümüzde p-24 antijeni ve gp120 antikorunu aynı anda<br />

saptayabilen kitler de üretilmektedir. Virus üretimi güç ve zaman alıcıdır. PCR<br />

ile viral genom tayini ve yeni gelişmiş teknikler ile viral yük tayini mümkün<br />

olmaktadır.<br />

Bu hastaların takibinde CD4 T lenfosit sayımı (CD4 / CD8 oranı) önemlidir.<br />

Tedavinin izleminde ise CD4 sayımı yanında viral yükün takibi de<br />

önerilmektedir.<br />

Tedavide ortaya çıkan fırsatçı infeksiyonların tedavisi ve HIV infeksiyonunun<br />

tedavisi iki farklı yaklaşım olarak ele alınabilir.<br />

A- Fırsatçı infeksiyonların tedavisi:<br />

Genelde CD4 < 200 altında primer olarak uygun olgularda profilaksi başlanır<br />

(primer). Bu infeksiyonlar geliştikten sonra ise genelde ömür boyu bir profilaksi<br />

kullanımı gerekir (sekonder).Önemli fırsatçı infeksiyonlar ve önerilen tedavi<br />

/profilaksi uygulamaları tabloda gösterilmiştir:<br />

B- Antiretroviral tedavi:<br />

Günümüzde HIV infeksiyonu tedavisinde genel yaklaşım en erken dönemde<br />

başlanıp tedavinin devamlılığının sağlanmasıdır. Tedavi kararında CD4<br />

sayısı ve viral yük sonuçları birarada değerlendirilir. Tedavi kararı<br />

hastayla beraber alınmalıdır. Çünkü tedavi ömür boyu sürmek zorundadır,<br />

oldukça toksik olabilmektedir ve tedaviye uyum yeterince olmazsa<br />

tedavi başarısızlığı ve direnç kaçınılmaz olarak gelişmektedir.


124<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Günümüzde etki mekanizması farklı antiviral ajanların birarada ve yoğun<br />

olarak kullanıldığı “hayli aktif antiretroviral tedavi” (HAART) uygulanmaktadır.<br />

Bu tedavide kullanılan antiretroviral ilaçlar şunlardır:<br />

1 – Nükleozid analogları RT inhibitörleri:<br />

- Zidovudin (ZDV) / azidotimidin (AZT): En sık başağrısı,bulantı gibi<br />

şikayetler oluşturabilirken en önemli doz kısıtlayıcı yanetki lökopeni,<br />

anemidir.<br />

- Didanozin (ddI): Doz kısıtlayıcı yan etki geri dönüşümlü periferal<br />

nöropati ve pankreatittir.<br />

- Zalsitabin (ddC): Doz kısıtlayıcı yan etki özellikle yanma hissi ile<br />

karakterize nöropatidir. Pankreatit nadir fakat ölümcüldür.<br />

- Stavudin (d4T): doza bağlı periferik nöropati yapar.<br />

- Lamuvidin (3TC): Başağrısı, karın ağrısı, ishal, perferik nöropati,... gibi<br />

bir çok yan etki bilinse de en az toksik etki bildirilen ajandır. Kronik<br />

HBV infeksiyonu tedavisinde de kullanılır.<br />

2 – Nonnükleozid RT inhibitörleri(NNRTI):<br />

Hızla direnç geliştirmeleri ve bu direncin tüm NNRT inhibitörlerini<br />

kapsaması önemli bir sorundur. Tedavide döküntü, başağrısı, sindirim<br />

sistemi yakınmaları en sık yan etkiler olarak izlenir. Stevens-Johnson<br />

sendromu nadir fakat korkutucu bir yan etkidir.<br />

- Nevirapin<br />

- Delavirdin<br />

- Efavirenz<br />

AIDS’Lİ HASTALARDA GÖRÜLEN FIRSATÇI ENFEKSİYONLARIN TEDAVİ VE PROFİLAKSİLERİ<br />

Etken Tedavi Profilaksi<br />

CMV enfeksiyonları İntravenöz Gansiklavir veya foscarnet Oral gansiklavir<br />

Herpes Simpleks Asiklavir, foscarnet Asiklavir<br />

Mycobacterium avium<br />

kompleksi<br />

Klaritramisim veya azitromisin + Etambutal<br />

veya rifaburin + ciprofloksosin veya<br />

rifampin<br />

M. tubeculosis INH + Rifampin + Prazinamide + Etambutol<br />

Salmonella Üçüncü jenerasyon sefalosporinler -<br />

Klaritromisin veya azitromisin<br />

P. carinii pnömonisi Kontrimoksazole, pentamidiz, dapson Tontrimaksazol, dapson,<br />

inhale pentamidine<br />

Candida albicans Amfotenisin B, flucanazole Fluconazole<br />

C. capsulatum Amfoterisin B, itraconazol -<br />

C. immitis Amfoterisin B Oral itrakonazol veya flucanazole<br />

T. gondi Primetamin ve leucovorin asid + sulfadiazin<br />

veya klindansin<br />

-<br />

Ko-trimoksazol veya primetamine-dapson<br />

ID:


125<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

3 – Proteaz inhibitörleri:<br />

HIV proteazını inhibe ederek viral poliproteinlerin aktif hale gelmelerini<br />

engeller. Yeni birçok proteaz inhibitörleri de geliştirilmektedir. Yan<br />

etkileri yanında çok ciddi ilaç etkileşimleri uygulamalarında zorluklar<br />

yaratmaktadır. En önemli doz kısıtlayıcı yan etkileri lipodistrofidir.<br />

- Sakuinavir: Sindirim sistemi yakınmaları sıktır. Daha nadir olarak<br />

transaminazlarda yükselme, sarılık, konvülziyon,... oluşturabilir<br />

- Ritonavir: İlaç etkileşimi önemli sorun yaratır ve bazı ilaçlarla birlikte<br />

kullanılmaması gerekir.<br />

- İndinavir: En sık bildirilen yan etkilerinden birisi nefrolitiyazistir.<br />

- Nelfinavir<br />

- Amprenavir<br />

KALİSİVİRUSLAR<br />

Kalisiviruslar ve Norwalk virusu zarfsız, (+) RNA içeren viruslardır.Kontamine<br />

yiyecek-içeceklerle, fekal-oral yol ile bulaşır. İnce barsak villus atrofisine ve sonuçta<br />

ishale yol açar. Erişkinlerdeki viral ishallerin çoğundan Norwalk virusu sorumlu<br />

tutulmaktadır. En iyi yöntem dışkıda antijen aranmasıdır.<br />

ASTROVİRUSLAR:<br />

Zarfsız, (+) RNA viruslarıdır. Yapıları yıldıza benzer. Fekal-oral yolla bulaşır ve<br />

infant ishallerinde %4-6 etkendirler. Antijen tayini ile tanı konulabilir.<br />

ARENAVİRUSLAR:<br />

Zarflı, iki segmentli, dairesel RNA taşıyan bir virustur. Plazma zarından tomurcuklanır<br />

ve bu arada rastlantısal olarak işlevsiz ribozomlar da viriona katılırlar. Stoplazmada<br />

replike olurlar ve çoğu persistan infeksiyona neden olurlar. Replikasyon sırasında<br />

genetik ”reassortment” sıktır. Bu viruslar doğada devamlılıklarını persistan<br />

olarak infekte olan, salgılarında virus çıkaran ya da hastalanan<br />

kemirgenlerle devam ettirirler. İnsana bulaşma bu çıkartılara insanların<br />

yaralı deri ya da solunum sistemleriyle temasıyla olmaktadır.<br />

HIV İNFEKSİYONUNDA PRİMER PROFLAKSİ GEREKTİREN İNFEKSİYON AJANLARI<br />

İnfeksiyon ajanı Endikasyon İlk Tercih İkinci Tercih<br />

Pnömosistis pnömonisi<br />

(PCP)<br />

CD 4 T lenfosit sayısı<br />


126<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

LCMV:<br />

Bu virus dünyada ev farelerinde yaygın olarak bulunmaktadır. İnsana bulaştığında<br />

genelde grip benzeri tablo oluşurken seyrek olarak aseptik menenjit ya da ansefalit<br />

oluşabilir.<br />

LASSA VIRUS:<br />

İnsandan insana bulaş olasılığı vardır. Hastalık kronik multisistem tutulumu ya<br />

da ağır hemorajik ateş şeklinde oluşabileceğinden tanı zordur.Tedavide ribavirin<br />

etkili bulunmuştur.<br />

FİLOVİRUSLAR:<br />

Zarflı, (-) RNA içeren uzun bir şerit şeklinde görülen viruslardır. Ebolavirus, Marburg<br />

ve Reston virusları bu ailede bulunurlar. Maymunlardan bulaşabilirler ve<br />

insanlardan vücut salgıları ile diğer insanlara bulaşabilirler. Hemorajik<br />

ateş oluştururlar.


MİKOLOJİ<br />

127<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

MANTARLARA GİRİŞ, PATOGENEZ, TANI VE ANTİFUNGAL<br />

İLAÇLAR<br />

Mantarlar , ökaryotlu mikroorganizmalardır. Hücre duvar yapısında bulunan<br />

kitin mantarın bakterilerden ayrılmasını sağlar. Hücre duvarında kitin,<br />

mannanlar, glukanlar ve diğer kompleksler vardır.Hücre duvarındaki kitin (N-asetil<br />

glukozamin polimeri) antibiyotiklerden etkilenmez. Hücre zarında sterol bulunur.<br />

İnsanda kolesterol halinde bulunurken mantar hücresinde ergosterol, zimosterol<br />

bulunur. Bu yapı pek çok antifungalin etkili olduğu bölgedir(Azoller, Amfoterisin B).<br />

Eşeyli ve eşeysiz üreyebilme yeteneklerine sahiptirler. Eşeysiz üreyen formuna anamorf,<br />

eşeyli üreyen formuna teleomorf adı verilir. Spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz olarak<br />

geliştirilebilir; mantarın yayılmasında, insana bulaşmasında ve üremesinde<br />

rolü vardır.<br />

Morfolojik özelliklerine, besiyerinde oluşturdukları kolonilerin özelliklerine göre<br />

maya ve küf şeklinde ayrılırlar. Küf mantarlarının temel yapısı filamantöz uzantılar<br />

olan hif yapılarıdır. Maya mantarları ise hif yapıları genelde oluşturmaz. Fakat maya<br />

mantarları içinde uygun koşullarda hifsi yapılar (yalancı hif: psödohif) ya da hif yapıları<br />

oluşturan mantarlar tanımlanmıştır. Bazı mantarlar doğada (22 C) küf insanda hastalık<br />

oluşturduğunda (37 C) maya yapıları oluştururlar. Buna termal dimorfizm adı verilir.<br />

En önemli termal dimorfizm gösteren mantarlar bazen primer patojenler olarak<br />

da tanımlanmaktadırlar (TUS):<br />

- Histoplasma capsulatum<br />

- Coccidiodes immitis<br />

- Blastomyces dermatitidis<br />

- Paracoccoides brasiliensis<br />

- Sporothrix schenckii<br />

Kutaneöz infektif<br />

ajanlar<br />

- Epidermophyton species<br />

- Microsporum species<br />

- Trichophyton species<br />

Gerçek<br />

patojenler<br />

Subkutan infeksiyon<br />

ajanlar<br />

- Actinomadura madurae<br />

- Clodosporium<br />

- Madurella grisea<br />

- Phialohora<br />

- Sporothrix schenckii<br />

TIPTA ÖNEMLİ FUNGUSLAR<br />

Oportunustik<br />

Patojenler<br />

- Absidia corymbifera<br />

- Aspergillus fumigatus<br />

- Candida albicans<br />

- Cryptococcus neoformans<br />

Sistemik ajanlar - Pneumocystis carinii<br />

- Rhizomucor pusillus<br />

- Rhizopus oryzae (R. arrhizus)<br />

- Blastomyces dermatitidis<br />

- Coccidioides immitis<br />

- Histoplasma capsulatum<br />

- Paracoccoidioides brasiliensis


128<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

DERMATOFİTLERİN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />

Etken Makrokonidi Mikrokonidi Yerleştiği doku Floresans<br />

Microsporum Mekik şeklinde Var Saç, deri Var<br />

Trichophyton Kalem şeklinde Var Saç, deri ve<br />

tırnak<br />

Epidermophyton Lobut (raket) şeklinde Yok Deri ve tırnak Yok<br />

Candida Yok Yok Deri ve tırnak Yok<br />

Mantarların spor yapıları eşeyli ya da eşeysiz üremeye göre farklı yapılar oluşturur. Bu<br />

yapılar özellikle küf mantarlarının tanımlanmasında özel bir öneme sahiptirler:<br />

EŞEY SPORLARI:<br />

- Bazidiospor<br />

- Askospor<br />

- Zigospor<br />

- Oospor<br />

EŞEYSİZ ÜREME SPORLARI :<br />

- Sporangiosporlar ( Rhizopus, Mucor,...)<br />

- Konidiumlar: Deuteromycete sınıfında eşeyli üremesi bilinmeyen mantarları<br />

kapsayan grupta bulunurlar ve tanımda faydalıdırlar)<br />

a) Artrokonidi (artrospor): Geothricum candidum, Coccidiodes immitis<br />

b) Klamidospor: Özellikle Candida albicans<br />

c) Blastokonidi (tomurcuklanma) : Maya hücreleri, Penicillium, Aspergillus.<br />

d) Makrokonidiler (dermatofitler,..)<br />

e) Mikrokonidiler<br />

Mantar infeksiyonlarında tanım testleri nisbeten daha farklıdır. Tanım aşamasında<br />

örneklerin direkt incelenmesi en önemli rolü oynamaktadır. Özellikle deri, tırnak gibi<br />

keratinden zengin örneklerin direkt değerlendirilmesinde KOH, dimetil hidroksit<br />

gibi eriticiler kullanılır (TUS). Bunlar keratini eriterek mantar elemanlarının<br />

görünür hale gelmesini sağlar. Giemse hücre içi yerleşimli mantarların (H.<br />

capsulatum) boyanmasında faydalıdır. Çini mürekkebi kapsüllü bir maya<br />

olan Cryptococcus meoformans tanımında faydalıdır.<br />

Mantarların kültürü Sabouroud dekstroz agarda yapılır. Dimorfizm araştırılacaksa<br />

37 ve 25 C’lerde iki ayrı inkübasyon gerekir. Üreyen küflerin tanımı önce laktofenol<br />

pamuk mavisi ile (TUS) morfolojilerin değerlendirilmesi ile yapılır.<br />

Antijen araştırmaları özellikle immunsupresif hastalarda belirgin artış göstermektedir.<br />

BOS ‘da kriptokok kapsül antijeni, Candida infeksiyonlarında kanda<br />

mannanemi, ve son zamanlarda Aspergillus galaktomannan ölçümü tanıda<br />

faydalı bulunmaktadır. Sistemik infeksiyonlarda özellikle kronik hastalıklarda<br />

antikor yanıtı faydalı olabilir (Fungus ball- Aspergillus İHA).<br />

Yok<br />

ID:


ANTİFUNGALLER<br />

129<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Azoller (İmidazol, triazol türevleri),<br />

Ergosterol sentezini 14 alfa demitilaz enzimi inhibisyonu ile engellerler.<br />

Bu enzim mikrozomda sitokrom p-450’ye bağlıdır.Azol türevleri içinde<br />

Aspergillus infeksiyonlarında sadece ıtrakanazol (yeni ilaç vorikanazol) etkilidir.<br />

Candidalardan C. tropicalis ketokanazole, C. krusei flukanazole etkisizdir. P.<br />

boydii infeksiyonlarında mikonazol kullanılabilir. Yan etki açısından en toksik<br />

ajan ketokanazoldür. Hepatatoksite gelişebilir. İmpotans, jinekomasti,... gibi<br />

bulgular, diğer ilaçlarla etkileşim (rifampisin, H2 reseptör blokerleri,...) sorun<br />

oluşturabilir. BOS’a en iyi flukanazol geçebilir.<br />

Amfoterisin-B<br />

Ergosterole bağlanarak hücre zarı yapısını bozar. C. lusitaniae amfoterisin-<br />

B’ye doğal dirençlidir.Bu ilaca bağlı toksik etkiler çok belirgindir. En önemli yan<br />

etkisi nefrotoksisitedir. Febril nötropenik hastalarda ateş düşmediğinde, ciddi<br />

infeksiyon varlığında ampirik olarak aspergillus, Blastomikoz, H. capsulatum,<br />

C. neoformans, C. immitis, sistemik Candida infeksiyonlarında ilk seçenek<br />

olarak kullanılır. Leishmania infeksiyonlarında kullanılmaktadır.<br />

Griseofulvin<br />

Hücre bölünmesi aşamasında kromozom ayrılmasını önleyerek etkili<br />

olur. Keratinize dokuda birikme özelliği vardır. Dermatofit infeksiyonlarında<br />

oral tedavide kullanılmıştır. Toksik etkileri nedeniyle artık çok tercih<br />

edilmemektedir.<br />

Flusitozin<br />

Bir nükleozid analoğudur. Tek başına kullanılmaz ve sadece C. neoformans<br />

infeksiyonlarında amfoterisin-Bile kombine edilerek kullanılabilir.<br />

Nistatin<br />

Deri ve mukozal yüzeylerdeki Candida infeksiyonlarında kullanılan hücre<br />

zarına etkili bir polyendir. Sindirim sisteminden emilmez.<br />

YÜZ, KÜTANÖZ VE SUBKUTAN MİKOZLAR<br />

YÜZEYEL MİKOZLAR<br />

Tinea nigra:<br />

Avuç içi ya da tabanda kahverengi-siyah lekeler oluşturur. Etken Exophilia<br />

werneckii (Cladosporium werneckii) ‘dir. Siyah dimorfik yapılar gösteren<br />

bir mantardır.<br />

Kara piedra:<br />

İnfekte saçta sert nodüller şeklindedir. Etken Piedra hortae ‘dir. Mikroskopta<br />

örnekte askosporlar görülür (teleomorf şekil), kültürde anamorf şekiller<br />

üretilebilir.


130<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Ak piedra:<br />

Saç, sakal, bıyıkta beyazımsı nodüller şeklinde hastalık yapar. Etken<br />

Trichosporon beigelii’dir. Kültürde üretilerek tanı konulur.<br />

Tinea versicolor:<br />

Etken Mallessezia furfur (TUS) ( Pityrosporum orbiculare/ovale). Normalde<br />

deride bulunan, lipofilik bir mantardır. Lezyonlar ; deride, özellikle boyun<br />

ve göğsün üst kısımlarında hipo-hiper pigmente, bazen kaşıntılı lezyonlar<br />

şeklindedir. Lezyonlar kolayca kaşınır ve pullar halinde dökülür (yonga belirtisi).


131<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Mikroskopik incelemede çok sayıda küçük kısa hif yapıları ile klamidospor<br />

kümeleri tipiktir. Zeytinyağı ile zenginleştirilmiş Sabouroud besiyerinde<br />

üretilebilir. Damar içi kateterli ve özellikle İV lipid verilen hastalarda sepsis,<br />

pnömoni yapabilir. M. pachydermatis köpeklerden insana bulaşarak hastalık<br />

oluşturabilirler.<br />

KUTANÖZ MİKOZLAR (DERMATOFITLER)<br />

Derin dokuları etkilemeyip sadece deri, saç, kıl, tırnak gibi keratinize dokuları<br />

etkileyen küf mantarlarıdır. Üç cins altında incelenirler. Bu cinslere ait temel<br />

yapısal özellikler tabloda gösterilmiştir. Bu mantarlar insandan (andropofilik),<br />

hayvandan (zoofilik) ya da topraktan (jeofilik) bulaşabilirler. Zoofilik<br />

olanlardan M. canis özellikle kedi-köpekten, T. verrucosum sığır gibi<br />

büyük baş hayvanlardan bulaşabilir.<br />

Tinea capitis:<br />

Saçlı derinin mantar infeksiyonudur. Kılların tutulum şekline göre endotriks (kıl<br />

içi) ya da ektotriks tutulum (kıl dışı) ayrılabilir. Microsporum ve T. verrucosum kıl<br />

dışı tutulum yaparken diğer Trichophyton türleri ( T. tonsurans, T. violaceum,...)<br />

kıl içi tutulum yaparlar. Özellikle çocuklarda M. canis, T. tonsurans kaynaklı<br />

salgınl ar görülebilir. Microsporum infeksiyonlarında UV ışık (Wood) altında<br />

infekte kıllar yeşil flouresans verirler. Kerion, saçlı deride gelişen iltihabi<br />

kitledir. Özellikle T. verrucosum infeksiyonlarında belirlenmektedir.<br />

FAVUS<br />

(:kellik) ise T. schoenleini ile oluşan (TUS) kronik, yaşam boyu devam edebilen<br />

kıl diplerinde skutulum denen sarımsı kabuklarla karakterize atrofi ve saçların<br />

kaybıyla sonlanan bir mantar infeksiyonudur. Saçlarda bambu kamışı gibi<br />

endotriks tutulum ve üretildiğinde boynuzsu hif yapıları tipiktir.<br />

Etyolojik Ajanlar<br />

C. albicans C. guilliermondii<br />

C. tropicalis C. krusei<br />

C. parapsilosis C. glabrata<br />

C. kefyr C. lusitaniae<br />

Klinik<br />

KANDİDA TÜRLERİ<br />

Kutanöz : İntertrigo, onikomikozis<br />

Mukokutanöz : Mukokutanöz kandidiyaztis, kronik granülomatöz hastalık<br />

Kronik : Mukokutanöz candidiazis, granülomatoz hastalık<br />

Sistemik : Fungemi, endokardit, pulmoner infeksiyon, üriner trakt infeksiyonu, meninjitis, endoftalmit<br />

Altta yatan durumlar<br />

Geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı, OKS, mekanik sebepler (travma, oklüzyon)<br />

AIDS, avitaminozlar, gebelik<br />

Hücresel immün yetmezlikler<br />

Pagositoz bozuklukları<br />

İmmun supresif durumlar (endokrinopatiler, DM, yanıklar)<br />

İntra venöz ilaç alışkanlığı, IV kateter<br />

ID:


132<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tinea cruris:<br />

Kıvrımların mantar infeksiyonlarıdır. Kasık, koltuk altı, göğüs altında<br />

infeksiyonlar sıktır. T. rubrum, E. floccosum sık rastlanan etkenlerdir. Bu<br />

bölgelerde Candida cinsi mantarların da önemli etken olduğu unutulmamalıdır.<br />

Ayrıca bu bölgelerde Corynebacterium minutissimum’un etken olduğu<br />

eritrazma da unutulmmalıdır. Eritrazmada UV altında mercan kırmızısı<br />

pigment görülmesi ayrımda yardımcı olur.<br />

Tinea corporis:<br />

Vücudun çeşitli kısımlarında görülür. Temriye, madolyon isimleriyle de anılır.<br />

T. rubrum, T. verrucosum, M. canis, E. floccosum sık etkenlerdendir. Özellikle<br />

sağlam deri ile birleşme yerinden örnek alındığında kültürde etkeni üretmek<br />

daha olasıdır.<br />

Tinea pedis:<br />

(Atlet ayağı) Ayak parmak arasının infeksiyonudur. T. rubrum, T. mentagrophytes<br />

sık etkenlerdir. Selülit için giriş yeri olabilir.<br />

Tinea barbae:<br />

Sakalın mantar infeksiyonudur.<br />

Tinea unguium:<br />

(: Onikomikoz) Tırnağın infeksiyonudur. T. mentagrophytes, T. rubrum,<br />

... gibi dermatofitler dışında Fusarium, Aspergillus, Acremonium gibi küf<br />

mantarları da etken olabilir. Candidalar özellikle el tırnaklarında gelişen<br />

onikomikozlarda sık etkenlerdendir.<br />

Tanıda alınan örnekte KOH ile yapılan incelemede mantar yapıları görülür.<br />

Kültürde üretilen mantarlar laktofenol pamuk mavisi ile boyanarak hifler,<br />

makro-mikrokonidileri, koloni yapısı, üreme hızı, pigment,... gibi özellikleriyle<br />

tanımlanmaya çalışılır. T. rubrum kırmızı pigmenti, kıl delme deneyi ve üreaz<br />

testleriyle T. mentagrophytes’ ten ayrılabilir. Pek çok lokal ya da sistemik azol<br />

türevi, allilaminler, griseofulvin kullanılabilir.<br />

Yüzeyel mikozlar arasında diğer nadir mantar hastalıkları da bulunur:<br />

SUBKUTAN MİKOZLARI<br />

Sporotrikoz:<br />

Etken Sporothrix schenckii’dir. Bu mantar dimorfik bir mantardır. Doğada<br />

toprakta, gül, ağaç kabuğu, yosun gibi ortamlarda doğal olarak<br />

bulunabilir. Bu yapılarla meydana gelen yaralanmalarda lenfokutanöz<br />

bir tutulum en sık görülen klinik şeklidir. Nadiren pnömoni, diğer organ<br />

tutulumları (en sık osteoartiküler tutulum) ya da sistemik hastalık oluşturabilir.<br />

Deriden toprakla temas eden yaralanmalarda papül, püstül sonra ülser<br />

oluşur. Lenfatikleri izleyerek oluşan nodüler lezyonlar sonrasında<br />

ülserleşebilir. Genelde ateş ve sistemik bulgular belirgin değildir.<br />

Lezyondan alınan örneklerde puro sigarası şeklinde maya hücreleri ve bu<br />

yapı çevresinde sklerotik reaksiyon (asteroid cisimler, Splendori reaksiyonu)<br />

görülebilir.


133<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Kültürde ürediğinde tipik hifleri ve hiflerin ucunda kasımpatı gibi kümeler<br />

oluşturan sporları tipiktir. Dimorfizmi gösterilerek tanı kesinleştirilebilir.<br />

Serolojik testler çok faydalı bulunmamıştır.<br />

Tedavide oral potasyum iyodür en etkili seçenektir (TUS). Bu tedavide<br />

kullanılamazsa uzun süreli itrakanazol kullanılabilir.<br />

Kromomikoz (Kromoblastomikoz):<br />

Dematosiyöz (koyu renk pigmentli) küf mantarlarının oluşturduğu,<br />

deri ve derialtı dokuya lokalize, kronik granülomatöz tablodur. En sık<br />

etkenler; Fonseca pedrosi, Fonseca compacta, Phiolophora verrucosa,<br />

Cladosporium’dur. Lezyon genelde alt ekstremitedir, çok yavaş büyür ve<br />

tümöral oluşumlar ile karıştırılabilir. Örnek lezyondan alınan biopside tipik<br />

mantara ait yapıların görülmesi ve kültürde üretilmesi ile konulur.<br />

Örnekte siyah renkli sklerotik yapılar (Sklerotik cisim: Madler<br />

cisimcikleri) görülmesi tipiktir. Kültürde siyah renkli koloniler<br />

oluşturarak ürer. Primer tedavi metodu cerrahidir. Gereken olgulara ayrıca<br />

amfoterisin-B, itrakanazol kullanılabilir.<br />

Maduramikoz (Miçetoma):<br />

Madura ayağı adını da alır. Benzer klinik tabloyu aerobik aktinomiçesler ve<br />

nokardialar da yapabilir (N. brasiliensis) ve bu durumda aktinomiçetoma<br />

adı verilirken mantarlarla oluşan klinik tabloya ömiçetoma adı verilir.<br />

Mantarlar arasında en sık iki etken Pseudoallesheria boydii, Madurella<br />

mycetomatis’dir. Genelde toprakla bulaşmış bir yarada yıllar sonra şişlik,<br />

fistüller oluşarak ilerler. Kronikleşir , kemik tutulumu ile deformasyonlara<br />

neden olur. Mantarlar etken ise kültürde üretilerek tanı konulur. Tedavi<br />

cerrahi eksizyon ya da amputasyonla olur.<br />

Rinosporodioz: Mukozalarda, en sık burunda, bazen konjunktiva, anüs,<br />

genital bölgede gelişen, iri polip, tümöral kitlelerle karakterize bir<br />

hastalıktır. Etken Rhinosporidium seeberi’dir. Lezyonların çok çabuk<br />

kanayabilmesi önemli bir özelliktir. Mikroskopik inceleme ile tanı<br />

konulur, kültürü yapılamaz. Tedavi cerrahi eksizyondur.<br />

Lobomikoz:<br />

Etkeni Laboa loboi olan, tropikal bölgelerde görülen keloid benzeri lezyonlara<br />

yol açan bir mantar hastalığıdır.<br />

Conidiobolus ve Basidiobolus cinsi zigomisetlerle oluşan tropikal bölgelerde<br />

rastlanan kronik subkutam mantar infeksiyonları da tanımlanmıştır.<br />

COCCİDİOİDES İMMİTİS<br />

SİSTEMİK MİKOZLAR<br />

Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika’nın belirli bölgelerinde endemik<br />

olarak bulunur.


134<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İnsana doğada kolayca rüzgarla taşınan artrokonidileri ile bulaşırlar. Bu<br />

artrosporlar, akciğerlerde içi endosporlar ile dolu kürecikler (Sferül) oluştururlar<br />

(TUS). Tüm dokulara yayılabilse de en sık pnömoni, kemik ve MSS tutulumu gözlenir.<br />

İmmunsupresiflerde ağır bir klinik tablo, MSS tutulumu görülür. Özellikle son<br />

trimester gebelerde çok ağır seyreder. Hastalık seyrinde eritema nodosum<br />

sıktır. Tanıda örnekte sferüllerin görülmesi tipiktir. Kültürde Sabouroud besiyerinde<br />

kolayca ürer. Bu üremede çok sayıda artrokonidi olduğundan kültürleri ileri<br />

derecede bulaştırıcıdır. Serolojik yöntemler tanıya yardımcı olabilir. Seçkin ilaç<br />

amfoterisin B’dir.<br />

HİSTOPLASMA CAPSULATUM<br />

Toprakta ve kuş dışkılarının bol olduğu yerlerde bulunur. Yarasalar infekte<br />

olarak dışkılarında bu mantarı çıkartabilirler. Toprakla uğraşan, mağaralara<br />

giren kişilerde daha sık belirlenir. Primer olarak retiküloendotelyal sistemi<br />

infekte etmektedir. İnsana solunum yollarından bulaştığında genelde subklinik<br />

bir akciğer infeksiyonu gelişir. Grafide bilateral interstisyel tutulum izlenebilir.<br />

Dissemine histoplazmoz immunsupresiflerde, özellikle HIV (+) olgularda<br />

görülebilir. Sistemik infeksiyonlarda gastrointestinal sistemde ülserasyonlar,<br />

hepatosplenomegali (özellikle çocuklarda), sürrenal yetmezliği (Addison)<br />

sıktır. Özellikle dilde ülserasyon H. capsulatum’u akla getirmelidir. Bu<br />

klinik formda eğer incelenirse kemik iliği, dalak, karaciğer, lenfoid doku<br />

hatta bazen periferik mononükleer hücrelerde maya hücreleri şeklinde<br />

görülebilir.<br />

Tanıda en sık kemik iliği aspirasyonu incelenmesi tercih edilir. Burada mononükleer<br />

hücreler içinde küçük , tomurcuklanan maya hücreleri şeklinde görülebilir. Serolojik<br />

tanı (kompleman birleşmesi, immundifüzyon, lateks IgM...) ya da deri testleri<br />

(histoplazmin) tanıda kullanılabilir. Kültürde üretilebilir ve kolonisinde belirlenen<br />

trabeküler makrokonidiler ve küçük gözyaşı şeklinde mikrokonidi ve hifler<br />

ayrımda faydalıdır (TUS). Dimorfizmini gösterebilmek en kesin tanı metodudur.<br />

Tedavide amfoterisin B; ketokanazol kullanılabilir<br />

BLASTOMYCES DERMATİDİS (KUZEY AMERIKA BLASTOMIKOZU)<br />

Toprakta bulunan mantarın solunum yoluyla alınmasıyla akciğerlere ulaşır ve<br />

oradan yayılır ya da direkt deri yoluyla bulaşabilir. Akciğer, deri, ürogenital<br />

tutulum sıktır, gastrointestinal kanalı pek tutmaz. Lezyondan alınan örnekte<br />

büyük, geniş boyunlu tek tomurcuklu maya hücreleri tipiktir. Kültürde üretilebilir,<br />

dimorfizmi gösterilebilir. Amfoterisin B, ketokonazol ile tedavi edilebilir.<br />

PARACOCİDİODES BRASİLİENSİS<br />

Toprakta bulunan mantarın inhalasyonu ile bulaşır. Çok uzun yıllar sessiz kalabilir.<br />

Deri, solunum sistemi, lenfoid doku sıklıkla tutulur. Kadınlarda hafif seyreder.<br />

Lezyonlardan alınan örneklerde, özellikle kültürde üretildiğinde zemini dar çok<br />

sayıda tomurcukla kaplı tipik maya hücreleri görülebilir (Gemi dümeni).<br />

Amfoterisin B, ketokonazol ile tedavi edilebilir.


FIRSATÇI MANTAR İNFEKSİYONLARI<br />

135<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Özellikle immun sistemi bozulmuş hastalarda normalde doğada yaygın olarak<br />

bulunan, saprofit ya da endojen mantarların oluşturduğu hastalıklar bu grupta ele<br />

alınmaktadır. Bu tür infeksiyonlar sıklıkla AIDS gibi immunsupresif hastalıklarda,<br />

transplantasyon hastalarında, hematolojik malignitesi olan hastalarda, steroid<br />

kullanımı, geniş spektrumlu antibiyoterapi kullanımı, invazif girişimler,... bu<br />

infeksiyonlar için risk faktörüdürler.<br />

CANDİDA CİNSİ MANTARLAR<br />

Fırsatçı mantar infeksiyonları arasında en sık etkenlerdir. Farklı türler karşımıza<br />

çıkabilse de en sık etken C. albicans’dır. Candida cinsi mayalar, tomurcuklanan<br />

(blastokonidi) maya hücreleri ve bazen psödohif oluşturan maya hücreleri olarak<br />

örneklerde görülebilir. Normalde ağız boşluğu, deri kıvrımları, sindirim sisteminde<br />

florada bulunurlar. Pek çok farklı klinik tabloya neden olabilir.<br />

Mukokutanöz candida infeksiyonları<br />

Oral kandidiyaz (:pamukçuk) en sık rastlanan klinik tablodur. Dil<br />

ve ağız boşluğunda beyaz plaklarla karakterizedir. Vaginit özellikle<br />

gebelerde, diabetiklerde ve antibiyotik kullananlarda görülür. Çoğu beyaz,<br />

peynirimsi akıntı ile tanımlanır. Deride follikülit, balanit, intertrigo, özellikle<br />

el tırnaklarında onikomikoz, paranoşi, tinea barbae nedeni olabilir. Dudak<br />

kenarları infeksiyonu (perleche:yalama) da yapabilir.<br />

Kronik mukokutanöz kandidiyaz<br />

C. albicans’a karşı T-lenfosit yanıtında belirgin bir bozukluk sözkonusudur.<br />

El-ayak tırnakları, mukozalarda kronik, uzun süreli tedavilerle bile düzelmeyen<br />

infeksiyonlar görülür.<br />

Sistemik infeksiyonlar<br />

özellikle diabetik, immunsupresyonu olan, nötropenik olgularda, antibiyotik<br />

kullananlarda ve invazif girişimleri olanlarda özellikle sık rastlanır. Özafajit<br />

AIDS olgularında (en sık özafajit etkeni) ve maligniteli hastalarda sık rastlanan<br />

bir klinik tablodur. Hemen tüm organ ve sistemleri tutabilir. Olguların yaklaşık<br />

yarısında sistemik yayılım vardır ve sistemik yayılım varlığında en sık göz<br />

(endoftalmit) ve böbrekler (Kandidüri, pyelonefrit) tutulur. Sistemik<br />

yayılımda kanda saptanması her zaman mümkün olmayabilir. Çok sayıda<br />

alınan hemokültürlerden birinde bile üreme olsa anlamlı kabul edilmelidir.<br />

Sistemik yayılım sırasında deride belirgin kırmızı nodüller tanı koydurucudur.<br />

Endokardit nedeni olabilir ve fungal endokarditler arasında en sık etken<br />

konumundadır. Nötropenik hastalarda hepatosplenik kandidiyaz olabilir.<br />

Yüksek ateş, karın ağrısı varlığında akla gelmelidir. Genelde alkali<br />

fosfataz yükselmiş olarak bulunur. Karaciğer ve dalakta lezyonlar<br />

görülerek tanı konulabilir. Nötropeni düzeldikçe lezyonlar daha<br />

belirgin görülebilir (TUS).


136<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tanı örneklerde mantarın görülmesi ve kültürde üretilmesiyle konur. C.<br />

albicans diğerlerinden mısır unlu jelozda klamidyospor oluşturması<br />

ve germ tüp (Çimlenme borusu) oluşturmasıyla ayrılabilir. Diğer<br />

türler karbonhidrat asimilasyonu, boyalarla inhibisyon gibi yöntemlerle<br />

tanımlanabilir. En sık etken C. albicans iken artık albicans dışı kandidalar da<br />

artış görülmektedir. Özellikle moleküler biyolojik yöntemlerle yeni türler de<br />

tanımlanmaktadır. C. dubliniensis HIV (+) hastalarda sıklıkla tanımlanmış<br />

özellikleri ile C. albicans’a benzeyen yeni bir türdür. Candida infeksiyonlarında<br />

yeni bir sorun antifungal direncindeki artıştır. C. krusei doğal olarak<br />

azollere dirençli (TUS), C. lusitaniae ise doğal olarak amfoterisin-B’ye<br />

dirençlidir. Tedavide lokal mukoza tutulumunda nistatin, sistemik/ yaygın<br />

tutulumda azol türevleri ya da amfoterisin-B kullanılabilir.<br />

VRYPTOCOCCUS NEOFORMANS<br />

Geniş bir polisakkarid kapsül ile sarılı bir mayadır. Psödohif oluşturmaz.<br />

Genelde güvercin dışkısı ile kirlenmiş toprakta yoğun olarak bulunduğu<br />

belirlenmiştir. Farklı bir varyetesi (var. gattii) okaliptus ağaçlarında belirlenmiştir.<br />

Özellikle AIDS ve diğer immunsupresif hastalarda menenjit, pnömoni, deri<br />

tutulumu, kolit, prostatit oluşturabilir. AIDS olgularında en önemli menenjit<br />

etkenidir. Tanıda çini mürekkebi ile kapsüllü mantarların görülmesi (TUS)<br />

ve kültürde üretilmesi yeterlidir. BOS’da polisakkarit kapsül antijen tayini<br />

(TUS) de tanıda faydalı bir yöntemdir. Üreyen mantarın mukoid kolonileri<br />

olması, üreaz (+) olması, melanin ve benzeri yapılar olduğunda siyah pigment<br />

yapması tanımda faydalıdır. Tedavide amfoterisin B (+5 Flusitozin) ya da<br />

flukanazol kullanılabilir (TUS).<br />

PROTOZOAL ENFEKSÝYONLARDA ANTÝPROTOZOAL ÝLAÇLAR<br />

Protozoa Ýlk seçenek ilaç<br />

Trichomonas vaginalis → Metranidazol<br />

Giardia lamblia → Metronidazol kinakrin<br />

Balantidum coli → Tetrasiklin<br />

Leishmenia donovani → Meglumin antimonyat<br />

Sodyum stiboglukonat<br />

Pnömosistis carinii → Ko-trimaksazol<br />

Toxoplazma gondii → Primetamin +sulfopirimidin<br />

Leishmania tropica → Meglumin antimonyat<br />

Tripanosoma cruzii → Nifurtimox<br />

Tripanosoma gambiense → Suramin<br />

Amipli dizanteri → metronidazol veya emetin<br />

Semptomsuz barsak → Diloksanid furaat veya<br />

amibiasisi iyodokuinal<br />

ID:


Protozoonlar Helmintler Artropodlar<br />

- Entemoeba histolytica<br />

- Neaqleria fowleri<br />

- Acanthamoeba<br />

- Giardia intestinalis<br />

- Balantidium coli<br />

- Dientemoeba fragilis<br />

- Cryptosporidium türleri<br />

- İsospora belli<br />

- Trichomonas<br />

- Plasmodium türleri<br />

- Babesia türleri<br />

- Leishmania türleri<br />

- Trypanosoma türleri<br />

- Toxoplasma gandii<br />

- Pneumocystis carinii<br />

ASPERGİLLUS<br />

Nematodlar<br />

İntestinal nematodlar<br />

- Faschiola hepatica<br />

- Clonorchis sinensis<br />

- Schistosoma türleri<br />

- Fasciolopsis buski<br />

- Heterophyes heterophyes<br />

- Paragonismus westermani<br />

- Enterobius vermicularis<br />

- Trichuris trichiura<br />

- Ascaris lumricoides<br />

- A. duodenale<br />

- N. americanus<br />

- Strongyloides stercoralis<br />

TIPTA ÖNEMLİ PARAZİTLER<br />

Trematodlar<br />

Doku nematodları<br />

- Toxocara canis<br />

- Ancylostoma brasiliensis<br />

- Trichinella spiralis<br />

- Dracunculus medinensis<br />

137<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

- Pediculosis<br />

- Pireler<br />

- Sivrisinekler<br />

- Tahtakurusu<br />

Sestodlar<br />

- Keneler<br />

- Ev tozu akarları<br />

- Taenia saginata - Follikül akarları<br />

- Taenia solium<br />

- Hymenolepis nana<br />

- Diphyllobothrium latum<br />

- Dipylidium caninum<br />

- Echinococcus granulosus<br />

Filaryal nematodlar<br />

- Wuchereria bancrofti<br />

- Brugia malayi<br />

- Onchocerca volvulus<br />

- Loa loa<br />

- Mansonella türleri<br />

- Dirofilaria türleri<br />

Aspergillus cinsi mantarlar doğada yaygın olarak bulunurlar ve konidileri ile<br />

bulaşarak çok farklı klinik tablolara yol açabilirler:<br />

- Allerjik fungal sinüzit: Eozinofiller ve hifler belirlenir.<br />

- Otomikoz: Dış kulağın mantar infeksiyonudur. En sık etken A. niger’dir.<br />

- Allerjik bronkopulmoner aspergilloz<br />

- Fungus topu: Özellikle tüberküloz, tümör sonucu oluşmuş kavitelerde<br />

gelişen mantar kitleleridir. Hemoptizi ve ciddi kanama oluşabilir.<br />

- Akciğer tutulumu: Kronik gidişli bir pnömoni yanında özellikle nötropenik,<br />

hematolojik maligniteli hastalarda gelişen , hızlı ilerleyici, hızla damar<br />

duvarı invazyonu ile karakterize ve mortalitesi yüksek (> % 50) bir klinik<br />

tablo da oluşturabilir (İnvazif aspergilloz). Bu hastalarda en sık etken A.<br />

fumigatus’tur. Ayrıca en sık akciğer infeksiyonu ve allerjik reaksiyon da bu<br />

mantar tarafından gerçekleştirilir (TUS)


138<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Örneklerde hif yapıları görülerek tanı konulabilir. Düzgün , bölmeli, 45 derece<br />

açı ile dallanan hifler görülür (TUS). İmmunsupresif hastalarda galaktomannan<br />

antijeni ile tanıya katkı sağlanabilir. Tedavide amfoterisin B kullanılır. Azol türevleri<br />

içinde ıtrakanazol ve yeni geliştirilen vorikanazaol tedavide kullanılabilir. HEPA<br />

filtreli odalarla riskli hastaların korunması mümkün olabilmektedir.<br />

ZİGOMİSETER<br />

Zigospor oluşturarak üreyebilen mantarları içerir ve yaptığı klinik tabloya zigomikoz<br />

adı verilir. Mucor, Rhizopus, Absidia bilinen en önemli cinslerdir. Doğada yaygın<br />

olarak bulunurlar. İnfeksiyon genelde paranazal sinüslerde başlar ve ağız ve burun<br />

boşluğuna ilerler (Rinoserebral tutulum). Sıklıkla serebral damarların invazyonu<br />

gözlemlenmektedir. Akciğerler, deri, sindirim sistemi ve MSS tutulumları daha<br />

nadirdir. Özellikle diabetik ketoasidoz tablosuna eşlik ederken hematolojik<br />

maligniteli hastalarda sık görülür (TUS). Yumuşak damakta ilerleyici, sert<br />

damakta dekstrüksiyona yol açan nekrotik lezyon çok tipiktir. Biopsi<br />

örneğinde kalın, düzensiz, bölmesiz, dik açı ile dallanabilen hifler<br />

tanıtıcıdır (TUS). Ürediğinde sporangiosporları ve rizoid denen köksü hif<br />

yapılarıyla kolayca tanımlanırlar. Tedavide mümkünse cerrahi tedavi ve<br />

amfoterisin-B kullanılır.<br />

FUSARİUM<br />

Bu mantar özellikle yanık hastalarında vehematolojik maligniteli hastalarda<br />

yaygın infeksiyonlara yol açabilir. Hemokültürde diğer küflere kıyasla daha<br />

yüksek oranda üretilebilir.<br />

PSEUDOLLESCHERİA BOYDİİ<br />

Miçetoma dışında fırsatçı mantar infeksiyonlarında da saptanabilen bir etkendir.<br />

Armuta benzer konidileri ile Aspergillus’dan ayrılabilir.<br />

PNEUMOCYSTİS CARİNİİ<br />

En son mantarlar arasında sınıflanması uygun bulunmuştur. EN sık akut,<br />

hipoksinin ön planda olduğu, yaygın, interstisyel bir pnömoniye neden olur.<br />

Alveollerin içinin köpüklü bir mayii ile dolu olduğu gözlenir. En sık AIDS,<br />

yenidoğanlar ve ALL hastalarında rastlanır. Örnekte kistlerin ve trofozoitlerin<br />

görülmesi ile tanınabilir. Uygun örnek BAL ve AC biopsisidir. Uyarılmış balgam<br />

örneği kullanılabilir. Kistler Giemsa , Methenamin-Gümüşleme, Gomori<br />

yöntemleriyle boyanabilir. DFA (Floresan antikor) yöntemi oldukça iyi bir tanı<br />

yöntemidir. Tedavide ko-trimoksazol, pentamidin kullanılabilir.<br />

PENİCİLLUM MARNEFFEİ<br />

Özellikle Güney Doğu Asya’da HIV ile infekte hastalarda rastlanan fırsatçı<br />

bir mantardır. Penicillium ailesi içinde sınıflandığı halde dimorfik özellik<br />

gösterir. Mononükleer hücreler içinde maya hücreleri şeklinde görülür.<br />

Hisitoplazma’ya çok benzer ve tomurcuklanmayıp ikiye bölünerek<br />

çoğalmasıyla ayrılabilir. Kültürde çok belirgin kırmızı bir pigment<br />

oluşturarak (gül rengi) ürer. Tedavide amfoterisin-B kullanılır.


PATOJENİK PARAZİTLERİN BULAŞMA ŞEKİLLERİ<br />

Organizma<br />

1-İntestinal protozoonlar<br />

İnfektif form Bulaşma yolu<br />

Entemoeba histolitica Kist/trofozoit Fekal-oral yada venereal<br />

Giardia lamblia Kist Fekal-oral<br />

Dientemoeba fragilis Trofozoit Fekal-oral<br />

Balantidium coli Kist Fekal-oral<br />

İsospora belli Ookist Fekal-oral<br />

Kriptosporidium türleri Ookist Fekal-oral, bilinmiyor<br />

Enterositozoon bieneusi<br />

2-Ürogenital Protozoa;<br />

Spor Fekal-oral<br />

Trichomonas vaginalis<br />

3-Kan ve doku protozoaları;<br />

Trofozoit Direk (venereal)<br />

Neagleria ve Akantamoeba<br />

türleri<br />

Kist/trofozoit Direk inokülasyon, inhalasyon<br />

Plazmodyum türleri Sporozoit Anafel sivrisineği<br />

Babesia türleri Piriform body İxodes kenesi<br />

Toxoplasma gondii Ookistler ve doku kistleri Fekal-oral, etoburlar<br />

Leishmania türleri Promastigot Flebotom tatarcığı<br />

Tripanosoma cruzei Tropomastigot Reduviid böceği<br />

Tripanosoma brucei<br />

4-Nematodlar;<br />

Tropomastigot Tsetse sineği<br />

139<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Enterobius vermicularis Yumurta Fekal-oral<br />

Ascaris lumbricoides Yumurta Fekal-oral<br />

Toxocara türleri Yumurta Fekal-oral<br />

Trichuris trichiura Yumurta Fekal-oral<br />

Ancylostoma duodenale Filariform larva Kontamine topraktan deriye direk penetrasyonla<br />

Necator americanus Filariform larva Direk cilt penetrasyonu, otoinfeksiyon<br />

Strongyloides stercoralis Filoriform larva Direk cilt penetrasyonu, otoinfeksiyon<br />

Trichinella spiralis Dokuda enkiste larva Etlerin yenmesi<br />

Wuchereria bancrofti Üçüncü evre larva Sivrisinek<br />

Brugia malayi Üçüncü evre larva Sivrisinek<br />

Loa loa Filariform larva Chrysops sineği<br />

Mansonella türleri Üçüncü evre larva Küçük titrersinek, karasinekler<br />

Onchocerca volvulus Üçüncü evre larva Simulium karasineği<br />

Dracunculus medinensis Üçüncü evre larva İnfekte siklopsların sindirim yoluyla alınması<br />

Dirofilaria immitis Üçüncü evre larva Sivrisinek<br />

5-Trematodlar<br />

Fasciolopsis buski Metaserkarya Sudaki plantlarda bulunan metaserkaryaların<br />

sindirim yoluyla alınması<br />

Fasciola hepatica Metaserkarya Sulardaki plantlarda bulunan metaserkarya<br />

Clonorchis sinensis Metaserkarya Tatlısu balıklarındaki enkiste metaserkarya<br />

Paragonismus Westermani Metaserkarya Tatlısu kabuklularındaki enkiste metaserkarya<br />

Schistosoma türleri LSerkarya Serbest yüzen serkaryaların direk penetrasyonuyla<br />

6-Sestodlar<br />

Taenia solium Sistiserkoz, embriyonlu<br />

yumurta veya proglottid<br />

Enfekte domuz eti yenmesi, yumurtaların<br />

yenmesi (sistiserkozis)<br />

Dyphillobotrium latum Sparganum Sparganum içeren balıkların yenmesi<br />

Echinoccus granulosus Embriyonlu yumurta Köpeklerin kirlettiği besinlerde bulunan<br />

yumurtaların yenmesi, fekal-oral<br />

Hymenolepsis nana Embriyonlu yumurta Yumurtaların yenmesi, fekal-oral<br />

Hymenolepsis diminuta Sistiserkoz Kınkanatlıların larvaları tarafından kontamine<br />

edilen hububatların yenmesi<br />

Dipylidium caninum Sistiserkoid İnfekte pirelerin sindirim yoluyla alınması<br />

ID:


140<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ETKEN HASTALIK<br />

E. histolytica<br />

(amip)<br />

Giardia intestinalis<br />

(G.lamblia)<br />

(kamçýlý)<br />

Balantidium<br />

coli<br />

Yegane kirpikli<br />

(silialý)<br />

(*konjugasyonla<br />

çoðalma)<br />

Cryptosporidium<br />

(C.parvum)<br />

Hücreiçi-sitoplazma<br />

dýþý<br />

yerleþimle<br />

ookistler-sporozitler<br />

oluþur<br />

Amipli<br />

dizanteri,<br />

Abse (çukulatamsý<br />

abseler. KC,<br />

AC, beyin)<br />

AMOBEMA<br />

Taþýyýcýlýk<br />

Giardiyaz<br />

MalarbsorbsiyonBüyümegeliþme<br />

geriliði<br />

ÖNEMLİ SİNDİRİM SİSTEMİ PROTOZOONLARI<br />

KLÝNÝK ÖZEL-<br />

LÝKLER<br />

Kanlý –mukuslu<br />

ishal<br />

Þiþe dibi<br />

þeklinde ülserasyon<br />

Kansýz kötü<br />

kokulu ishal<br />

(steatore)<br />

Tekrarlayan<br />

ishal ,<br />

Ýnce barsak<br />

(duodenum)<br />

tutulumu ve<br />

villus atrofisi<br />

ishal Ýshal (sessiz<br />

infeksiyon<br />

ishal Ýshal<br />

(sulu ishal)<br />

(HIV + olgularda<br />

önemli ve<br />

ölümcül)<br />

Isospora belli Ýshal Özellikle HIV<br />

(+) olgularda<br />

Cyclospora ishal Özellikle HIV<br />

(+) olgularda<br />

Microsporidia<br />

Zorunlu<br />

hücreiçi minör<br />

protozoon<br />

Enterocytozoon,<br />

Dientamoebea<br />

fragilis<br />

ishal Özellikle HIV<br />

(+)<br />

ishal Ýshal (sulu,<br />

kanlý-mukuslu)<br />

BULAÞ TANI TEDAVÝ<br />

Olgun 4 çekirdekli<br />

kistlerle<br />

(bazen trofozoit)<br />

Kistlerle<br />

(su kaynaklý<br />

salgýn)<br />

Kistlerle<br />

Domuz, insan<br />

kaynaklý kistler)<br />

Ookistlerle<br />

bulaþ<br />

Dýþkýda eritrositleri<br />

fagosite etmiþ amipler<br />

Kistler<br />

(Çekirdekte kromatin<br />

diziliþi, 4 çekirdek),<br />

(Direkt ya da Trikrom)<br />

Absede seroloji (ÝHA)<br />

Dýþkýda kist ya da<br />

trofozoitler<br />

Duodenum aspirasyonu<br />

(ip testi)<br />

ELÝSA antijen<br />

Trofozoitler<br />

Kistler (makro-mikronukleus)<br />

(Vþeklinde nukleus)<br />

Dýþkýda EZN (+)<br />

ookistler görülür<br />

Metronidazol<br />

Abse : Emetin,<br />

Klorakin<br />

Lümen içi :<br />

diloksanit<br />

furooat,<br />

iodokuinol<br />

Metronidazol,<br />

(kinakrin)<br />

Tetrasiklin<br />

Spiramisin?<br />

ookist EZN (+) tipik ookist Kotrimoksazol<br />

ookist EZN(+) tipik ookist<br />

Otofloresans<br />

spor Dýþký ya da<br />

biopsi örneðinde<br />

sporlar görülür (Gram,<br />

Giemsa;…)<br />

Trofozoit<br />

Enterobius vermicularis<br />

ile)<br />

Dýþkýda iki nukleuslu<br />

trofozoitler (direkt,<br />

Trikrom)<br />

Kotrimoksazol<br />

Albendazol<br />

Tetrasiklin,<br />

metronidazol,…


PARAZİTOLOJİ<br />

PARAZİTLER VE PARAZİTER HASTALIKLAR<br />

141<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bir canlının zararına yaşamaya parazitlik, birlikte yaşayan iki canlı birbirlerine yarar<br />

sağlıyorsa mutualizm, zararlı-yararlı olmadan bir canlıdan barınma, sığınma, taşınma,<br />

besin bulma işlerinde fayda sağlıyorsa kommensalizm (saprofitlik) adını alır.<br />

Aynı tür parazitle yeniden gelişen parazitliğe süperinfeksiyon adı verilir (S.<br />

stercoralis) . Parazitlere karşı gelişen immun yanıtta, genelde Ig E sınıfı antikorlar<br />

ve eozinofiller artmış olarak belirlenir. Kronik infeksiyonlar sırasında oluşan blokan<br />

antikorlar infeksiyonları etkileyebilir (premünisyon).<br />

ANTİPARAZİTER İLAÇLAR<br />

Sıtma tedavisinde kullanılan klorakin hem polimeraz enzimini inhibe ederek<br />

etki eder ve aynı zamanda parazitin DNA/RNA biyosentezini de inhibe eder. Bu<br />

etkileriyle tüm plasmodiumların eritrositer dönemine ve P. falciparum dışındakilerin<br />

gametositlerine oldukça etkilidir. P. falciparum’da direnç sorunu belirli bölgelerde<br />

vardır. Primakin ise mitokondrial işlevlerini bozarak plasmodiumları etkiler.<br />

Özellikle hipnozoitlere (P. vivax, P. ovale) etkinliği nedeniyle kullanılır. Kinin<br />

olasılıkla hempolimeraz inhibisyonu ile etkili olmaktadır. Çok toksiktir ve sadece<br />

klorakin direncinde tercih edilir. Toksik etkilerine çinkonizm adı verilir. Kinidin,<br />

meflokin kinindentüretilmiş ve klorakin direncinde kullanılan sıtma ilaçlarıdır.<br />

Primetamin ise parazitin dihidrofolat redüktaz enzimini etkileyerek etkili olur.<br />

Sülfodiazinle kombine olarak dirençli sıtma olgularında kullanılmıştır. Günümüzde<br />

T. gondii tedavisinde tercih edilir.<br />

İmidazol Türevleri<br />

Barsak protozoonlarına karşı en etkili ajanlar ise nitroimidazol türevleridir<br />

(Metronidazol, ornidazol, tinidazol,...) indirgenmiş ürünleri DNA<br />

sarmal yapısını bozarak etkili olurlar. Giardia, T. vaginalis, E. histolytica<br />

infeksiyonlarında sıklıkla kullanılırlar. Barsak amebiyazisinde ve D.<br />

fragilis infeksiyonlarında lokal etkili bir aminoglikozid olan paromomisin<br />

kullanılabilir.<br />

Antimon Bileþikleri<br />

Leishmania infeksiyonları tedavisinde etkilidir. Sodyum stiboglukonat,<br />

meglumin antimonat pentavalan antşimon bileşiklerindendir.<br />

Pentamidin<br />

Suramin tripanazoma infeksiyonlarında kullanılan çok sayıda enzim<br />

inhinbisyonu yapan bir çeşit boyadır. Nematodlara etkili ilaçlar arasında<br />

benzimidazoller önemli yere sahiptir: Mebendazol, albendazol. Kist hidatik<br />

tedavisinde de oldukça başarılı bulunmuşlardır. Dokularda yerleşenlere<br />

özellikle S. stercoralise karşı tiabendazol tercih edilir.<br />

Bir piperazintürevi olan dietil karbamazin mikrofilaryalar üzerine etkilidir.


142<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Niklozamid:<br />

Sestod infeksiyonlarında en etkili seçenek niklozamiddir. Tenya, D. latum<br />

infeksiyonlarında bir günlük tedavi gerekirken H. nana infeksiyonlarında 7<br />

gün tedavi önerilir.<br />

Prazikuantel<br />

Düşük dozlarda barsak sestodlarına etkili bulunmuştur. Schistosoma başta<br />

olmak üzere F. hepatica hariç trematodların tedavisinde oldukça etkilidir.<br />

İNTESTİNAL VE ÜROGENİTAL PARAZİTLER<br />

Genelde tek hücreli , ince bir zarla çevrili, yalancı ayak, kamçı, kirpik gibi elemanlarla<br />

çoğu hareketli, ökaryotik canlılardır. İnsanda önemli protozoonlar 4 gruba ayrılarak<br />

incelenebilirler:<br />

1 – Amipler (sarcodina): Entamoebea<br />

2 – Sporozoonlar (sporozoa): Cryptosporidium, Isospora, Toxoplasma,<br />

Plasmodium, Babesia<br />

3 – Kamçılılar (mastigophora): Giardia,Trichomonas,Leishmania,Trypanosoma,<br />

Dientamoeba<br />

4 – Kirpikliler (ciliata): Balantidium coli<br />

ENTOMOEBAE HİSTOLYTİCA<br />

Yalancı ayaklarla hareket eden, tek nukleuslu trofozoiti ve olumsuz şartlarda oluşan<br />

kistleri vardır. İnsana bulaşma 4 çekirdekli kistlerle olur. Klinik olarak<br />

dizanteri oluşur (amipli dizanteri). Kalın barsakta şişe dibi tarzında<br />

ülserasyonlar(TUS) ve bunun sonucu kanlı-mukuslu ishal tipiktir. Bazen<br />

ameboma (TUS) denilen kitleler oluşturur ve tümörlerle karıştırılabilir. Yayılım<br />

sonucu karaciğerde abse gelişebilir.<br />

Amipli dizanteri tanısı dışkıda tipik hareketli, eritrositleri fagosite etmiş<br />

trofozoitler görünerek konulur (TUS).Dışkıda eritrositler yoğun iken<br />

lökositlerin az olması, Charchot-Leyden kristalleri ve kümeler yapan<br />

eritrosit dizileri görülmesi basilli dizanteriden ayrımda yardımcı olabilir.<br />

Ayrıca ateş belirgin bir bulgu değildir. Dizanteri dışı ishal olgularında ve<br />

taşıyıcılarda dışkıda sadece kist şekilleri görülebilir.<br />

Abse varlığında serolojik testler (IHA) faydalı olabilir (TUS).<br />

Amipli dizanteri tedavisinde ülkemizde bulunan seçkin ilaç metronidazoldür.<br />

Diloksamid furoat, iodokuinol, paromomisin lümen içi patojenlere etkili<br />

ilaçlardır. Emetin, dihidroemetin sistemik etkili, özellikle abseler varlığında<br />

kullanılabilen fakat çok toksik ilaçlardır. Klorakin sadece karaciğer absesinde<br />

etkili bulunmuştur. Taşıyıcıların tedavisi de önerilmektedir.<br />

SERBEST YAŞAYAN AMİPLER<br />

Doğada, toprakta serbest yaşayan ve insanda hastalık oluşturan<br />

amiplerdir.Acanthamoeba klorlamaya dirençli iken Naegleria fowleri olduça<br />

duyarlıdır. Naeglaria fowleri göl, havuz gibi durgun sularda yüzenlerde


MALARYANIN YAŞAM SİKLUSU (P. FALCIPARUM)<br />

143<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

3 – 7 gün sonra meningoansefalit gelişenlerde akla gelmelidir. Primer amip<br />

ansefalitinde etken MSS’ne olfaktör bölgedeki nöronlar yoluyla ulaşır. BOS<br />

bulanıktır, bol lökosit, eritrosit içerir ve trofozoitler belirlenebilir. Hızla öldürücü<br />

seyreder. Amfoterisin B denenmektedir.<br />

Acanthamoeba cinsi amipler granülomatöz amip ansefaliti, akciğer<br />

ve deride lezyonlar ve özellikle yumuşak lens kullananlarda keratit<br />

oluştururlar. Dokuda trofozoit ve kist formu görülebilir ve dikensi çıkıntıları<br />

ile diğer amiplerden ayrılabilir.<br />

GİARDİA İNTESTİNALİS (G. LAMBLİA)<br />

İnsanda en sık rastlanan, kamçılı, ara konağı olmadan bulaşan bir<br />

protozoondur. Kistlerle bulaşır ve su kaynaklı salgınlar sıktır. Kistler<br />

duodenumda açılarak trofozoitler meydana gelir. Trofozoitler burada duodenum<br />

barsak duvarına tutunarak yaşarlar (TUS). Villus yapısında bozukluk oluştururlar.<br />

Asemptomatik olabilir ya da ağır büyüme-gelişme geriliği, malarbsorbsiyon<br />

sendromlarına yol açabilir.<br />

En sık olarak ishal (kronik ya da tekrarlayan) yakınması görülür. Dışkı<br />

yağlı, kötü kokulu (steatore) yapısındadır. Uzun süren ishal sonucu yağda<br />

eriyen vitaminler (özellikle A vitamini) emilimi bozulabilir (TUS).<br />

Tanıda dışkıda kistler ( bazen trofozoitler ) aranır. Kistlerde oval yapı ve sitoplazma<br />

ile kist duvarı arasındaki boşluk ve 4 nukleus tanıda yardımcıdır.


144<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sıtma Türü<br />

Enfekte<br />

eritrositlerin yaşı<br />

Enfekte eritrositin<br />

büyüklüğü<br />

Eritrositte pigment<br />

Kanda parazit<br />

sayısı<br />

PLAZMODYUM TÜRLERİNİN ÖZELLİKLERİ<br />

P.vivax P.ovale P.falciparum P.malaria<br />

Selim tersiyer<br />

sıtma<br />

Genç eritrositler<br />

Normalden<br />

büyük<br />

Schüffner<br />

granülleri<br />

Selim tersiyer<br />

sıtma<br />

Genç eritrositler<br />

Normalden<br />

büyük<br />

Schüffner<br />

granülleri<br />

Habis tersiyer sıtma Kuartan sıtma<br />

Tüm yaştaki eritrositler<br />

Normal Normal<br />

Yaşlı eritrositler<br />

Maurer lekeleri Zieman granülleri<br />

30.000 10.000 200.000 10.000<br />

Olgun trofozit şekil Halka şeklinde Halka şeklinde<br />

Halka şeklinde, bir<br />

eritrositte birden fazla<br />

sayıda olabilir<br />

Gametositler Yuvarlak Yuvarlak Muz şeklinde Yuvarlak<br />

Kanda bulunan<br />

şekiller<br />

Önemli özellikleri<br />

Tüm şekiller Tüm şekiller<br />

En sık görülen<br />

ve en selim<br />

şekil<br />

Halka şekilleri ve<br />

gametositler<br />

Hipnozoit şekli<br />

olmadığı için relaps<br />

görülmez, Karasu<br />

hummasına (hemoglobinüri)<br />

ve serebral<br />

sıtmaya neden olabilir<br />

Band şeklinde<br />

Tüm şekiller<br />

Hipnozoit şekli<br />

olmadığı için relaps<br />

görülmez. Böbrek<br />

tutulumu görülebilir.<br />

Trofozoiti yandan basık, armut görünümünde 2 nukleuslu ve 4 çift kamçılıdır<br />

(TUS). Bazen duodenal sıvıda saptanarak tanı konulabilir ( Enterotest) .<br />

Dışkıda ELİSA ve İFA yöntemiyle antijen aranması faydalı bulunmuştur. Tedavide<br />

metronidazol, ornidazol tercih edilir (TUS).<br />

BALANTİDİUM COLİ<br />

Silililer arasında insanı infekte eden tek (TUS) ve tüm protozoonlar<br />

arasında en büyük protozoondur. Domuzlar arasında yaygındır, bulaşma<br />

insandan insana olmaktadır. Ülkemizde pek rastlanmaz. Tipik makronukleus<br />

ve mikronukleusları ile kolayca belirlenebilir. Tedavide tetrasiklin önerilir.<br />

DİENTAMOEBA FRAGİLİS<br />

Kist şekli olmayan ameboid bir protozoondur. Günümüzde kamçılılar<br />

arasında yer almaktadır. Gastroenterit etkenidir. Enterobius vermicularis<br />

yumurtaları ile taşınarak bulaşabilir. Tanıda, çoğu iki çekirdekli trofozoitleri<br />

görülerek tanınabilir.<br />

ID:


CRYPTOSPORÝDÝUM<br />

145<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

(C. parvum) Barsak epitelinde hem seksüel hem aseksüel olarak gelişir.<br />

Bulaşmasında kalın cidarlı ookistler önemli rol oynar. Barsaklarda en sık jejunuma<br />

yerleşir. AIDS olgularında ciddi, ölümcül, kronik ishallere neden olur (TUS)..<br />

Dezenfektanlara ve suların klorlanmasına dirençlidir. Dışkıda ookistlerin<br />

görülmesi ile tanı konulabilir. Kinyoun EZN yöntemiyle aside dirençli olarak<br />

(kırmızı) boyanır ve ookistler ile içindeki sporozoitler görülebilir (TUS). DFA<br />

en iyi yöntemdir ve ayrıca ELİSA ,... gibi yöntemlerle antijen aranabilir. Etkin bir<br />

tedavisi yoktur fakat azitromisin, paromomisin, spiramisin denenmektedir.<br />

CYCLOSPORA<br />

(C.cayatensis) Ookistleri ile bulaşır. Özellikle su ve besinlerle bulaşır. Kronik,<br />

tekrarlayan ishale yol açar. Dışkıda ookistler EZN yöntemi ile gösterilebilir.<br />

Ookistleri Cryptosporidiuma benzer fakat daha büyüktür. Otofloresans vermesi<br />

ile görülüp tanınabilir.<br />

İSOSPORA<br />

(İ. belli) Özellikle AIDS ve diğer immunsupresif hastalarda ishal etkenidir. Seksüel<br />

ve aseksüel formları ince barsaklarda bulunabilir. İnsandan insana ookistler yoluyla<br />

bulaşır. Ookistler direkt olarak tipik şekilleriyle dışkıda saptanabilirse de<br />

EZN ile belirgin olarak boyanırlar. Tedavide ko-trimoksazol kullanılır.<br />

MİCROSPİRODİA<br />

(Encephalitozoon, Nosema, Enterocytozoon) Küçük, primitif, zorunlu hücre<br />

içi parazitleridir. Özellikle HIV (+) olgular başta olmak üzere immunsupresif<br />

hastalarda ishal, bazen hepatit, peritonit, miyozit yapar. Dışkıda Gram, EZN,<br />

Giemsa, PAS gibi boyalarla boyanarak görülebilir.<br />

TRİCHOMONAS VAGİNALİS<br />

Kist şekli olmayan, kamçılılar arasında yer alan, özellikle cinsel ilişkiyle<br />

bulaşan bir protozoondur. Vaginit , servisit ve üretrit oluşturabilir(TUS).<br />

Tanıda hemen incelenen örneklerde hareketli trofozoitler görülebilir. Dalgalanan<br />

zarı ve kamçısı tanımda önemlidir. Kültürü yapılabilir. Tedavide metronidazol,<br />

ornidazol kullanılır. Eşlerin birarada tedavisi gereklidir (TUS).<br />

TOXOPLASMA GONDİİ<br />

KAN VE DOKU PARAZİTLERİ<br />

Tüm omurgalıları ve ve tüm çekirdekli hücreleri infekte edebilir. Son konak<br />

kedigillerdir ve insana kedilerin dışkılardan çıkan ookistlerle ya da çiğ<br />

etlerdeki yalancı kistlerle bulaşır. Anneden bebeğe ve transplantasyon<br />

ile de bulaşabilir.


146<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Alınan ookistlerden çıkan sporozoitler makrofajlara girerek kan ve lenf<br />

yoluyla tüm dokulara yayılabilir. İnsanda muz şeklinde trofozoit (takizoit)<br />

ya da bradizoit (kist) formunda görülür. İlk infeksiyon sırasında çoğu parazit<br />

ortadan kaldırılırken bazıları beyin, kalp, çizgili kaslarda kistler içinde canlı kalabilir.<br />

Kist içinde yavaş çoğalırlar (bradizoit) ve çoğalma sonucu kist içinde binlerce<br />

bradizoit oluşabilir.<br />

Toksoplazmoz immünitesi sağlam kişilerde % 90 asemptomatiktir.<br />

Lenfadenopatiye yol açabilir. Ateş, makülopapüler döküntü, kas ağrıları,...<br />

görülebilir. Lenf foliküllerinde reaktif hiperplazi belirlenir.<br />

İmmünitesi baskılanmış hastalarda latent infeksiyonun reaktivasyonu<br />

görülebilir. AIDS olgularında gelişen lokal MSS tutulumunda en sık etken<br />

T. gondii‘dir.<br />

Konjenital toksoplazmoz gebelik sırasında primer infeksiyon geliştiğinde<br />

görülür. Daha önce geçirilmiş infeksiyon sırasında oluşan antikorlar fetusa geçişi<br />

önleyecektir. Bebekte koryoretinit, serebral kalsifikasyonlar, hidrosefali,<br />

mikrosefali görülebilir (TUS). Koriyoretinitin en sık etkenlerinden biri<br />

konjenital toksoplazmozdur ve bazen geç dönemlerde semptomatik<br />

olur. En belirgin lezyon retina ve koroidde nekroz alanlarıyla karakterize<br />

infeksiyondur (fokal nekrotizan retinit). Habitüel düşüklere yol açmadığı kabul<br />

edilir.<br />

Tanı için hücre kültürleri ya da deney hayvanlarında (fare peritonu) üretilebilirse de<br />

genelde serolojik testler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya deneyi referans<br />

testtir. Pratikte en çok ELİSA ile Ig M yanıtının araştırılması amaçlanır. Konjenital<br />

infeksiyon tanısı için bebekte Ig M yanıtı araştırılır.<br />

Tedavide primetamin ve sülfodiazin kombinasyonu kullanılır. Primetamin<br />

folat antagonisti olduğu için tedaviye folinik asit (lökoverin) eklenmelidir.<br />

Tedavinin doku kistlerine etkinliği yoktur. Serebral toksoplazmozis tedavisinde<br />

ve profilakside en çok ko-trimoksazol kullanılır. Gebelikte akut infeksiyon<br />

oluştuğunda spiramisin tercih edilir.<br />

PLASMODİUM (SITMA) (MALARYA)<br />

İnsanda etken olan 4 tür tanımlanmıştır. Ülkemizde ve genel olarak dünyada<br />

en yaygın tür P. vivax’dır (TUS). Anofel cinsi sivrisinekler son konak ve<br />

vektör olarak rol oynar. Sadece dişi anofeller kan emmektedir. Anofel dışında<br />

transplasental, IV ilaç bağımlılığı , transfüzyonla da nadiren belirlenebilir.<br />

Sineklerden sporozoitler bulaşır. Karaciğer hücrelerinde (hepatosit) alınır.<br />

Burada merozoitler oluşarak kana karışır (ekzoeritrositer şizogoni). P. ovale<br />

ve P. vivax karaciğerde uyuyan şekillere sahiptir ve hipnozoit denilen<br />

bu şekiller relapslardan sorumludur. Sonra merozoitlerce infekte olan<br />

eritrositler içinde şizogoni ile olgun şizontlar oluşur. Bu olgun şizontlarda çok<br />

sayıda merozoitler bulunur. Parçalanan olgun şizontlardan merozoitler kana karışır<br />

ve yeni eritrositleri infekte eder. Bazıları eritrosit içi dönem sonunda dönüşerek<br />

gametositleri oluşturur. Dişi anofel tarafından kan emilirken bu gametositler<br />

alınırsa sivrisinekte seksüel gelişim döngüsü gerçekleşir. Gametositlerden oluşan<br />

makrogametler ve mikrogametler birleşerek zigotu oluştururlar. İnsana bulaşma<br />

sporozoitler yolu ile olmaktadır.


147<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Hipnozoitleri olmayan P. falciparum ve P. malaria relapslara neden olmaz.<br />

Ayrıca direkt eritrositlerin infekte olduğu transfüzyona bağlı sıtmada da relapslar<br />

görülmez. Klinik olarak en önemli bulgu belirli aralıklarla gelişen ateş nöbetleridir.<br />

P. vivax ve P. ovale yaklaşık 48 saatte bir ateş ataklarına yol açarken P.<br />

malaria genelde 72 saatte bir gelişen nöbetlere neden olmaktadır. P.<br />

falciparumda daha kısa sürelerde ya da düzensiz ateş nöbetleri görülebilir.<br />

Kronik hale gelirse anemi ve splenomegali belirgin hale gelir.<br />

P. falciparum sıtmasında endotel hasarı ve endotele yapışma sonucu<br />

hipoksik bulgular belirginleşebilir (malign sıtma) (TUS). Bu durum en sık<br />

beyinde gözlenir ( serebral sıtma). İntravasküler hemoliz, hemoglobinüri,<br />

böbrek yetmezliği ile gelişen tabloya karasu ateşi adı verilmiştir.<br />

Orak hücreli anemi, hemoglobinopatiler, glikoz 6-fosfat dehidrogenaz<br />

eksikliği, olanlar sıtmaya doğuştan dirençlidirler. Dufy antijeni negatif<br />

olanlarda ise P. vivax infeksiyon oluşturamaz. Tanı periferik yaymada<br />

ya da kalın damla preparatlarında plasmodiumların görülmesi ile<br />

konulmaktadır. P. falciparum muz şeklindeki gametositleri (TUS), aynı<br />

eritrositte iki “taşlı yüzük” şeklinin bulunabilmesi ile ayrılabilir. P. malaria’da<br />

rozet şizontlar tanımda faydalıdır (TUS). En uygun zaman üşüme titreme, ateşin<br />

ortası dönemlerdir.<br />

Ülkemizde kullanılan tedavi rejimi klorakin + primakin kombinasyonudur<br />

(TUS). Eritrositler şizonlara ; klorakin, primetamin, kinin,tetrasiklin etki<br />

gösterirken hipnozoitlere primakin etki gösterir. Primakin aynı zamanda tüm<br />

türlerin gametositleri üzerine de etkilidir. P. falciparumda klorakin direnci<br />

önemli bir sorun durumundadır. Bu durumda seçkin ilaç meflokindir.<br />

Atovaquone-proguanil kombinasyonu kullanılabilir. Bu kombinasyon<br />

hamilelerde kullanılabilecek bir seçenektir. Sıtmanın endemik olduğu bölgelere<br />

gidilirken kemoprofilaksi uygulamak gerekir.Öncelikle klorakin tercih edilir,<br />

dirençli P. falciparum olgularının olduğu bölgelere seyahatte haftada bir<br />

meflokin ya da günlük doksisiklin kullanılabilir.<br />

BABESİA(B. MICROTI)<br />

İnsana Ixodes cinsi sert kenelerin ısırmasıyla bulaşır. Eritrositleri halka şeklinde<br />

ikişerli ya da dörderli olarak tutar. Özellikle splenektomili, immun supresif<br />

hastalarda ağır bir klinik tablo oluşturabilir. Tedavide klindamisin-kinin ya<br />

da pentamidin kullanılabilir.<br />

TRYPANASOMA<br />

T. gambiance, T. rhodacience, T. brucei Afrika tripanomiyazı etkenidirler.<br />

Uyku hastalığı etkenidir. Vektör çeçe sineğidir (Glosina). Periferik yaymada,<br />

BOSda trimastigot formların görülmesi tanı koydurucudur. T. cruzi, Amerika<br />

tripanomiyazı (Chagas hastalığı) etkenidir (TUS). Vektör triatoma cinsi kan<br />

emici sineklerdir. Kan emerken dışkılarında bulunan metasiklik tripomastigotları<br />

deri üstüne bırakır ve bunlar ısırık yerinden kana ulaşır. RES, kaslar, sinir<br />

sistemi başta olmak üzere pek çok sistemi tutabilir. Sinir sistemi tutulumu<br />

genelde öldürücüdür. Kronik olgularda kardiyomiyopati gelişebilir. Megakolon,<br />

megaözafagus, ... gelişebilmektedir. Buralarda amastigot formları, kanda<br />

trimastigot formları görünerek tanı konabilir. Yüzde tek taraflı ödem klinik<br />

tanı için oldukça önemlidir (Romana sign).


148<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

LEİSHMANİA<br />

Bu türde amastigot ve promastigot şekilleri bulunur. Memelilerde amastigot,<br />

vektörlerde promastigot formları bulunur. Besiyerlerinde ürediklerinde<br />

de promastigot formunda görünürler. Klinik tutulumlara göre viseral, kutanöz<br />

ve mukokutanöz formları bulunmaktadır. Son konakları pek çok hayvan olabilse<br />

de köpekler bu konuda önemli rol oynar, bazen insan-tatarcık-insan olarak<br />

siklüs devam edebilir. Vektörü flebotomlardır.<br />

Viseral leishmaniazis(: Kala-azar)<br />

Etken L. infantum, L. donovani olabilir fakat ülkemizde etken en sık L.<br />

infantumdur. Daha çok çocuklarda görülür. Tatarcıklardan (Öz. P.major,<br />

P. papatasi) ısırma sırasında promastigot formları insana bulaşır. Önce lokal<br />

makrofajlarda ve sonra RES makrofajlarında çoğalarak klinik bulguların<br />

oluşmasına neden olabilir. Dalak çok büyüyebilir. Ateş, anemi,<br />

trombositopeni, lökopeni görülür. Sedimentasyon çok yüksek bulunur.<br />

Gama globulin poliklonal olarak çok artmış olarak saptanır (TUS).<br />

Tanıda etken gösterilebilir. En sık kemik iliğinde bazen KC ya da dalak<br />

aspirasyonunda tipik mononükleer hücreleri tutan ya da serbest görünen<br />

amastigotların görülmesiyle tanı konulabilir. Dalak aspirasyonunda<br />

görülme olasılığı daha yüksek olsa da bu işlem daha zor olduğu için<br />

çok kullanılmaz. Etken NNN ( Novyi, McNeal, Nicolle) besiyerinde<br />

promastigot formlarında üretilebilir (TUS). Formol-gel reaksiyonu<br />

pozitif bulunur fakat bu test non-spesifik bir testtir. Gecikmiş aşırı duyarlık<br />

deri testi (Leishmanin, Montenegro) tanısal değer taşımaz.<br />

Tedavide 5-değerli antimon bileşikleri (stiboglukonat, Meglubin<br />

antimonat) kullanılabilir. Günümüzde amfoterisin B oldukça başarılı bir<br />

tedavi seçeneği olarak tercih edilmektedir.<br />

Kutanöz leishmaniazis (şark çıbanı,...)<br />

Eski dünya kutanöz leishmaniazisi olarak da anılmaktadır. Sadece deride hastalık<br />

oluşturur (TUS). Etken L. tropica ve L. major olarak belirlenmektedir. Bu iki<br />

tür farklı klinik ve epidemiyolojik özelliklere sahip klinik tablolar oluştururlar. L.<br />

tropica kuru tip denen yaralara neden olur. Bu tip yaralar; kentlerde,<br />

genelde tek, kronik gidişli, uzun süren bir kuluçka sonrası oluşan ve<br />

özellikle yaz aylarında görülen ülserlerle karakterizedir. L. major yaş<br />

tip olarak adlandırılan, özellikle kırsal kesimde görülen, birden fazla<br />

ülserin, ülser varlığında lenfanjit tablosunun sıklıkla bulunduğu, hızla<br />

gelişen ve iyileşen bir klinik tablo oluşturur. Vektörleri L. papatasi,<br />

L. sergenti’dir.<br />

Sonuçta lezyonlar vücudun açık alanlarında izlenen kronik, ülserli, kabuklu<br />

yaralardır. Kabuk kaldırıldığında altında çivimsi çıkıntılar (çivi belirtisi)<br />

görülür. Sonuçta en geç birkaç yıl içinde iz bırakarak yara iyileşir.<br />

Yara tabanından örnek alınırsa tipik amastigot formunda Leishmanialar<br />

görülebilir. Tedavide antimon bileşikleri ya da amfoterisin-B lokal ya<br />

da sistemik olarak uygulanabilir.


HELMİNTLER<br />

Helmint<br />

Nematodlar<br />

Sestodlar<br />

Trematodlar<br />

Yumurtaların<br />

yutulması ile<br />

bulaşanlar<br />

Enterobius vermicularis<br />

Ascaris lumbricoides<br />

Trichuris trichiura<br />

Toxocara canis ve cati<br />

E. granulosus<br />

E. multilocularis<br />

H. nana<br />

HELMİNTLERİN BULAŞMA YOLLARI<br />

Larvanın cildi<br />

delmesi ile<br />

bulaşanlar<br />

N. americanus<br />

A. duodenale<br />

S. stercolaris<br />

Larvanın yutulması<br />

ile bulaşanlar<br />

T. spiralis<br />

Dracunculus, medinensis<br />

(Cyclopsun<br />

yutulması ile)<br />

Taenia saginata<br />

(cysticercus bavisile)<br />

T. solium (cysticercus<br />

cellularsa ile)<br />

H. nana<br />

D. latum<br />

Schistosamalar Diğer tüm trematodlar<br />

SESTODLAR<br />

149<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Vektörün<br />

sokması<br />

ile larvası<br />

bulaşanlar<br />

Wuchereria (sivrisinek)<br />

Loa loa (sinek)<br />

Onchocerca (sinek)<br />

Brugia (sivrisinek)<br />

Şeritler olarak da bilinirler. Dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri yoktur.<br />

Besinlerini kutikül yapısından emilerek alınır. Baş boyun ve halkalar görülür.<br />

Baş kısmında tutunmayı sağlayan 4 çekmen bulunur (Diphyllothrium latum<br />

hariç) ve bazılarında rostellum denilen bir yapı üzerinde çengeller de bulnur.<br />

Tıbbi önemi olanların tümü hermafrodittir. D. latum hariç yumurtalarında<br />

kapak yoktur.<br />

TAENİA SAGİNATA<br />

Son konak insan, son konak otçul hayvanlardır. İnsandaki parazitten düşen halkalar<br />

içindeki yumurtalar yayılarak otçul hayvanlara ulaşır. Hayvanda barsaklarda<br />

hareketli embriyo yumurtadan çıkarak penetre olur ve dolaşıma geçerek kaslara<br />

yerleşir. Burada içi sıvı dolu küçük keseler oluşturur ve bu larvalara Cysticercus<br />

bovis adı verilir. İnsana bu etler yeterince pişirilmeden yenildiğinde bulaşır.<br />

İnsanda ince barsaklara yerleşir ve yaklaşık bulaşmadan 2-3 ay sonra olgun gebe<br />

halkalar atılmaya başlar. Yaşam siklusu insan-sığır-insan olarak ilerler. Tanıda<br />

halkalar ve bazen yumurtaların görülmesi önemlidir. Yumurtalar selofanlı<br />

lam ile de gösterilebilir. Tedavide niklozamid kullanılır.<br />

ID:


150<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

TAENİA SOLİUM<br />

Domuz şeridi, silahlı tenya isimleri de verilmektedir. Yaşam döngüsü T. saginata<br />

gibidir fakat ara konak domuzdur ve domuzdaki larvalar Cysticercus cellulosa<br />

adını alır (TUS). İnsan ara konak olabilir ve bu durumda sistiserkoz denilen<br />

ve larvanın insanda yerleşmesiyle karakterize klinik tablo ortaya çıkar.<br />

T. solium ile infekte kişiler yumurtaların otoinfeksiyonu ile sistiserkoz<br />

olabilirler. MSS yerleşimi ile konvülziyonlar sıklıkla görülür.<br />

Tanıda halkaların ya da yumurtaların görülmesi yardımcıdır. Halkalarda<br />

T. solium’un daha az yan dal (7-10 dal) oluşturduğu gözlenir. Erişkinin baş<br />

kısmında rostellum üzerinde sıralanmış çengeller (silahlı tenya) ayrımda işe<br />

yarayabilir.T. solium tedavisinde niklozamid kullanılır. Sistiserkoz tedavisi<br />

cerrahidir. Prazikuantel, albendazol etkili olabilir.<br />

HYMENOLEPİS NANA<br />

Cüce şerit olarak da bilinir. Ara konağa gereksinim göstermeden, insandaninsana<br />

bulaşabilen tek sestoddur. Dışkıda bulunan yumurtaların yutulması ile<br />

bulaşır. Atılan gebe halkadan çıkan yumurtalar infektiftir ve bazen barsakta<br />

açılarak sistiserkoid larva ve erişkin haline dönebilir (hiperinfeksiyon).<br />

Barsakta hem larva hem erişkin şekli bulunabilir (TUS). Çocukluk çağında<br />

saptanır. Sindirim sistemi bulgularına neden olabilir. Dışkıda tipik , şeffaf,<br />

polar iplikçikleriyle kolayca ayrılan yumurtaları ile tanınabilir. Tedavide<br />

niklozamid daha uzun süreli (7 gün) kullanılır (TUS).<br />

DİPHYLLOBOTHRİUM LATUM<br />

Yapısal olarak baş kısmında çekmen yoktur fakat boyluboyunca uzanan<br />

iki emme çukuru bulunur. Halkalarında yumurtlama deliği bulunması ve<br />

yumurtalarının kapaklı olması ile diğer sestodlardan farklı bir görünümü vardır.<br />

İnsanda bulunabilen parazitlerin en uzunudur ( bazen 20 metre). Ara konağı tatlı<br />

su balıklarıdır (TUS). Göl, nehir çevreleri ve çiğ balık tüketilen toplumların<br />

hastalığıdır. Ülkemizde bildirilmemiştir.<br />

Dışarıya atılan yumurtalarda ancak su varlığında larvalar (coracidium) gelişir.<br />

Suda yaşayan yumuşakçalar (Cyclops, Diaptomus) tarafından alınan<br />

bu larvalar procercoid haline dönüşürler ve bu yumuşakçalar balıklar<br />

tarafından yenildiğinde balığın barsağına, oradan dokularına ulaşarak<br />

bulaşıcı evreye (:pleurocercoid) gelişir. Genelde bu küçük balıkları yiyen büyük<br />

balıklarda gelişen pleurocercoidler bulaşmada daha önemlidir. Bu şekilde alınan<br />

larvalar barsakta erişkin haline gelerek barsağa tutunur. Klinikte ishal, karın ağrısı<br />

olabilse de çoğu kere asemptomatiktir. B12 vitamini alımı konusunda yarış<br />

sonucu insanda B12 yetmezliği anemisi (hiperkrom makrositer anemi)<br />

saptanabilir (TUS). Çok sayıda, tipik, kapaklı yumurtaların görülmesi tanı<br />

koydurucudur. Tedavide niklozamid kullanılır.


MULTİCEPS MULTİCEPS (TQENIA MULTICEPS)<br />

151<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Normalde ara konak koyunlar iken köpek dışkısıyla çıkarılan yumurtaların<br />

alınmasıyla özellikle beyin ve omurilik yerleşimli kese şeklinde birçok skoleksi olan<br />

kurtcuk (coenurus) oluşturur. Tanı çoğu kez cerrahi sonrası konulabilir.<br />

Kist hidatik: Echinococcus granulosus ve E. multilocularis’in larvalarının<br />

oluşturduğu kistlerle karakterize bir hastalıktır. E. granülosus uniloküler, E.<br />

multilocularis multiloküler (alveolar) kistler oluşturur.<br />

E. GRANULOSUS<br />

Erişkin köpek, kurt...gibi köpekgillerin barsağında bulunurlar. Normalde<br />

köpek-koyun-köpek şeklinde bir döngü süregiderken insan arakonak<br />

olabilir. Bulaşma köpekten çıkarılan yumurtaların alınmasıyla olur.<br />

Genelde KC’de tutulur.En dışta konağın yanıtı sonucunda gelişen bir<br />

fibröz kapsül vardır.<br />

Klinik bulgular kistin yerine, boyutuna, konak yanıtına bağlı olarak değişebilir.<br />

AC’de kist oluştuğunda öksürük, hemoptizi, ürtiker olabilir. AC grafisinde<br />

net sınırlı “top güllesi “ şeklinde kitleler görülebilir. Kist bir miktar boşalmış<br />

ise nilüfer görüntüsü ya da çift ark belirtisi gözlenebilir. Tanıda görüntüleme<br />

yöntemleri oldukca faydalıdır. Antikor yanıtı İHA, ELİSA, İFA yöntemleriyle<br />

araştırılabilir. KC dışı yerleşimlerde serolojik tanı her zaman faydalı olmamaktadır<br />

ve bazen diğer helmint infeksiyonlarında çapraz antikorlar oluşabilmektedir.<br />

. Kompleman birleşmesi deneyi (Weinberg) artık pek tercih edilmemektedir.<br />

Casoni deri testi nonspesifik olduğundan artık tercih edilmemektedir. Kist<br />

şüpheli bir sıvıda protoskoleksler ya da çengel yapıları görülerek tanı<br />

konulabilir. Tedavi cerrahidir. Albendazol, mebendazol tedavisi oldukça<br />

başarılı bulunmaktadır.<br />

ECHİNOCOCCUS MULTİLOCULARİS<br />

Yaşam döngüsü genelde tilki-kemirgenler arasında iken nadiren insana (tilki<br />

dışkısıyla kontamine meyveler) bulaş olabilir. Kisti çevreleyen ve sınırlayan<br />

dış kapsül yoktur. Sonuçta genelde çimlenme zarı olmayan, içi jelatinöz<br />

sıvı ile dolu çok sayıda keselerden oluşan bir tümöral kitle ortaya çıkar.<br />

Hemen her zaman KC’dedir. Tek seçenek cerrahidir ve çoğu kez mortaliteye<br />

neden olur.


152<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Organizma İlgili Hastalık<br />

Schistosoma<br />

japonicum;<br />

Schistosoma<br />

mansoni<br />

Shistosoma<br />

haematobium<br />

İnsan dışı<br />

siştozomlar<br />

Opisthorchis<br />

(Clonorchis)<br />

sinensis (Çin<br />

karaciğer<br />

kurdu)<br />

Fascioola<br />

hepatica<br />

(koyun<br />

karaciğer<br />

kurdu)<br />

Fasciolopsis<br />

buski (dev<br />

intestinal kurt)<br />

Paragonimus<br />

westermani<br />

(akciğer kurdu)<br />

İntestinal<br />

shistosomiazis<br />

Veziküler<br />

shistosomiazis<br />

TREMATODLAR<br />

Rezervuar<br />

Konakçı*<br />

Kedi,köpek,<br />

sığır,<br />

domuzlar (S.<br />

japonicum);<br />

primatlar,<br />

keseliler,<br />

kemirgenler (S.<br />

mansoni)<br />

Bulaşma şekli İnsanda Gelişimi<br />

Kontamine<br />

suyla temas<br />

Primatlar Kontamine<br />

suyla temas<br />

Yüzücü kaşıntısı Kuşlar Kontamine<br />

suyla temas<br />

Clonorchiazis Kedi, köpek ve<br />

insanlar<br />

Fascioliazis Koyun, sığır,<br />

insan<br />

Fasciolopsiazis Domuz, köpek,<br />

tavşan, insanlar<br />

Paragonimiazis İnsan, domuz,<br />

kedi ve köpekler<br />

Kontamine<br />

balığın çiğ<br />

yenmesiyle<br />

Kontamine<br />

su bitkilerinin<br />

yenmesiyle<br />

Kontamine<br />

su bitkilerinin<br />

yenmesiyle<br />

Kontamine<br />

yengeç ve<br />

kerevitlerin<br />

yenmesiyle<br />

Serkarya deriden girer,<br />

dolaşıma katılır, intrahepatik<br />

portal kanda olgunlaşır.**<br />

S. japonicum gibi.***<br />

Deriyi penetre ederek<br />

dermatit oluşturur.<br />

İlerlemez. Kaşıntının şiddeti<br />

2-3. günlerde en fazladır.<br />

Kistler duodenumda<br />

açılır, duvardan geçerek<br />

karaciğere gider, safra<br />

yollarına yerleşerek<br />

olgunlaşır; yumurtalar<br />

dışkıya safrayla geçer<br />

Kistler duodenumda açılır,<br />

duvardan geçerek karaciğere<br />

gider, safra yollarına<br />

yerleşerek olgunlaşır;<br />

yumurtalar dışkıya safrayla<br />

geçer<br />

Kistler duodenumda<br />

açılır; erişkinler ince barsak<br />

mukozasına tutunarak<br />

yumurta üretir.<br />

Kistler midede açılır,<br />

akciğerlere göç eder.<br />

Yumurtalar balgam veya<br />

dışkıda çıkar.<br />

* Sülükler bütün organizmalar için ara konakçıdır. Clonorchis için ikinci ara konakçı tatlı su balıkları; Paragonimus<br />

için tatlı su yengeç ve kerevitleridir.<br />

** Erişkin formlar mezenterik venlerde çiftleşir.<br />

*** Erişkin formlar mesane venlerinde eşleşir<br />

ID:


TREMATODLAR<br />

153<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Yapraksı solucanlar olarak da anılırlar. Yaprağa benzer tek parçalı bir yapıdadırlar<br />

(Schistosoma daha uzun solucanımsı bir yapıdadır). Bir ya da daha çok sayıda<br />

çekmenleri vardır ve sindirim sistemleri kör olarak sonlanır. Schistosoma<br />

hariç hermafrodittirler ve kapaklı yumurtalara sahiptir. Erişkin şekilleri<br />

vertebralılarda bulunurken larva dönemleri bir salyongoz cinsinde geçer ve<br />

bu salyangoz cinsi coğrafi dağılımlarını belirleyen en önemli belirleyicidir.<br />

• Karaciğer :<br />

Fasciola hepatica, Dicrocoelium dentriticum, Opistorchis spp., Clonorchis<br />

sinensis<br />

• Barsak:<br />

Fasciolopsis buski, Heterophyes heterophyes, Metagominus yokogawai,<br />

Gastrodiscoides hominis, Echinostoma spp.<br />

• Akciğer:<br />

Paragominus westermani<br />

• Kan damarları:<br />

Schistosoma<br />

Yaşam döngüleri karışık fakat genel anlamda birbirine benzerdir. İnsandan atılan<br />

yumurtalar içinde miracidiumlar vardır. Bu miracidiumlar eğer uygun konak olan<br />

yumuşakçaya ulaşırlarsa döngü devam edebilir. Burada sporokist ve redia yapıları<br />

oluşur ve bu yapılardan dış ortama cercarialar salınır. Serkaryalar (cercaria) diğer bir<br />

arakonakta ya da su bitkilerinde kistleşerek beklerler (metacercaria) ve insan tarafından<br />

alınınca erişkin aşamaya gelerek infeksiyon oluştururlar. Schistosoma serkaryaları<br />

ise suda yüzerek deriden insanları infekte edebilir. Trematod infeksiyonları<br />

tedavisinde pirazikuantel kullanılır.<br />

SCHİTOSOMA<br />

Uzun solucanımsı yapılardır. Dişiler erkeklerin alt kısmındaki yarıklara yarleşmiş<br />

olarak bulunurlar. Yumurtaları kapaklı değildir ve dikensi çıkıntıları ile<br />

tanınıp ayrılabilirler. İnsanda önemli 3 tür bilinmektedir : S. japonicum,<br />

S. mansoni, S. haemobium. Bu türler arasında ülkemizde varlığı konusunda<br />

bulgular olan S. haemotobium özellikle GAP projesi tamamlandığında<br />

önemli boyutlara ulaşabilecek bir potansiyel sorun görünümündedir. Bu<br />

parazitin ara konağı Bulinus truncatus ülkemizde belirlenmiştir.<br />

Yumurtalar idrar ya da dışkıyla atılınca tatlı suya ulaşan yumurtalardan çıkan<br />

miracidiumlar yüzerek uygun bir salyangoza girer. Burada çeşitli aşamalardan<br />

geçerek çatal kuyruklu serkarya halinde suya bırakılır.<br />

Bu serbest dolaşan serkaryalar son konağın derisinden delerek bulaşırlar. Dolaşıma<br />

katılarak önce AC’lere oradan KC’e ulaşır. Bu süreç uzun yıllar sürebilir ve KC’de<br />

kronik inflamasyon, fibrozis gelişebilir. Sonraki aşamada şistosomalar farklı<br />

bölgelere göç ederek yerleşirler:


154<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

- S. haemotobium: Mesane venlerine .................. İdrar<br />

- S. japonicum: İnce barsak, çıkan kolon.............. Dışkı<br />

- S. mansoni: Rektum, inen kolon ........................ Dışkı, nadiren idrar<br />

Klinik bulgular parazitin ulaştığı bölgeye göre farklıdır. İlk girişyerinde kaşıntılı<br />

bir deri döküntüsü olabilir. İlerleyen aşamalarda ağır allerjik yanıt oluşabilir. S.<br />

mansoni, S. japonicum’da serum hastalığı benzeri gelişen klinik tabloya Katayama<br />

ateşi adı verilir. KC tutulumu sonucunda siroz ve portal hipertansiyon gelişebilir.<br />

Barsak tutulumu, genital tutulum ile fibrotik değişiklikler izlenebilir. Özellikle S.<br />

haematobium infeksiyonlarında mesane lezyonları, hematüri görülür.<br />

Mesane kanseri gelişimiyle ilişkili olduğu saptanmıştır.<br />

Tanıda idrar, dışkı ya dabiopsi örneklerinde tipik diken tarzında çıkıntıları olan<br />

yumurtaların görülmesi faydalıdır.<br />

CLONORCHİS SİNENSİS<br />

Uzak Doğu’da sıktır. Çiğ balık yemekle bulaşır. KC tutulumu ile siroz oluşumuna<br />

neden olabilir. Kolanjiokarsinom ile ilişkili bulunmuştur. Tanı dışkıda<br />

yumurtaların görülmesiyle konulabilir.<br />

Etken<br />

Taenia saginata<br />

Bulaşma<br />

şekli<br />

Sığır etindeki<br />

larvanın<br />

yenmesi<br />

Taenia solium Domuz etindeki<br />

larvanın yenmesi<br />

Diphyllobothrium<br />

latum<br />

Pleroserkoid<br />

içeren tatlı su<br />

balıklarının<br />

yenmesi<br />

SESTODLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ<br />

Hastalık<br />

yapan<br />

şekli<br />

Ara<br />

konak<br />

Kesin<br />

konak<br />

Dışkıda<br />

yumurta<br />

Erişkin İnek İnsan Var (nadir)<br />

Ek bilgi<br />

Erişkin Domuz İnsan Var (nadir) Yumurtaların bulası ile<br />

sistiserkoz olabilir<br />

Erişkin Kabuklu ve<br />

balıklar<br />

Echinococcus Yumurta Larva İnsan,<br />

koyun<br />

Echinococcus<br />

multilocularis<br />

Hymenolepis<br />

nana<br />

Yumurta Larva İnsan,<br />

koyun<br />

Yumurta,<br />

Sistiserkoid<br />

içeren böceklerin<br />

kazayla<br />

yutulması<br />

Erişkin İnsan,<br />

böcekler<br />

İnsan,<br />

köpek,<br />

domuz<br />

Bol B12 vit. Eksikliği yapar.<br />

Yumurtlama deliği var.<br />

Yumurtası kapaklı. Larvasının<br />

yaptığı hastalığa<br />

sparganozis denir.<br />

Köpek Yok İnsanda erişkini bulunmaz.<br />

İntrauterin bulaşma<br />

olabilir.<br />

Köpek Yok Petekli kist yapar. Tedavi<br />

edilmezse KC koması ve<br />

ölümle sonuçlanır.<br />

Mebendazolün etkisi<br />

yoktur<br />

İnsan Var En küçük sestoddur.<br />

Cüce sestod. İnsan hem<br />

ara, hem kesin konak<br />

olabilir. (insandan insana<br />

bulaşabilen tek sestod)<br />

Dünyada en yaygın görülen<br />

sestod<br />

ID:


PARAGONİMUS WESTERMANİ<br />

155<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Uzak Doğu, Batı Afrika ve Amerika kıtasında bulunur. Su kabuklularının çiğ<br />

olarak yenmesi ile alınan metaserkaryalar duodenumda açılarak periton<br />

boşluğuna ulaşırlar. Buradan diafragmayı delerek AC’lere ulaşırlar ve<br />

erişkin şekiller AC’lerde oluşur. AC’de kronik infeksiyona bağlı fibrozise<br />

neden olurlar (TUS). Nadiren MSS, karın içi organ tutulumları izlenebilir.<br />

Tanı balgamda bazen dışkıda yumurtalar görülerek konulabilir.<br />

FASCİOLA HEPATİCA<br />

Kelebek olarak daadlandırılır. Ülkemizde koyun, keçi ve sığırlarda çok sıktır.<br />

Yumurtalar dışkıyla atılır ve suda miracidiumlar gelişimini sürdürerek salyongaza<br />

ulaşırlar (Ülkemizde Lymnea truncatula). Salyongozda sporokist, redia ve bunlar<br />

içinde çok sayıda serkaryalar oluşarak salyangozdan ayrılır ve su bitkileri üzerinde<br />

kistleşerek metaserkarya formuna döner. Bu bitkilerle ya da kirli suların<br />

içilmesi ile metaserkaryalarla son konaklara bulaşabilir (TUS).<br />

Metaserkaryalar barsakta açılır ve periton boşluğuna geçerek buradan<br />

KC kapsülünü delerek KC’e ulaşır. Burada kapsül altında sonra safra<br />

yollarında yerleşerek uzun yıllar yaşayabilir.<br />

Klinik bulgular akut olarak KC tutulumu bulguları (ateş, hepatomegali, karın ağrısı)<br />

, AC infeksiyonu, deri altında ya da diğer ektopik yerleşim alanlarına ulaşma ile<br />

ilgili olabilir. Tanıda dışkıda yumurtalar araştırılabilir.<br />

ARA KONAĞI OLAN HELMİNTLER<br />

Helmint Ara Konak Kesin Konak<br />

Trichinella<br />

Nematodlar<br />

İnsan, domuz İnsan, domuz<br />

Toxocara İnsan Kedi, köpek<br />

Wuchereria Sivrisinek İnsan<br />

Dracunculus Cyclops İnsan<br />

Loa Sinek İnsan<br />

Onchocerca<br />

Sestodlar<br />

Sinek İnsan<br />

S. saginata Sığır İnsan<br />

T.solium Domuz, insan İnsan<br />

Echinococcus İnsan Köpek<br />

Hymenolepis İnsan, böcekler İnsan<br />

Dyphillobothrium latum<br />

Trematodlar<br />

1. ara konak tatlı su<br />

2. ara konak tatlı su balıkları<br />

İnsan<br />

Dicrocoelium dentriticum 1. ara konak yumuşakça<br />

2. ara konak karınca<br />

İnsan<br />

Opistotorchis sinensis 1. ara konak yumuşakça<br />

2. ara konak balık<br />

İnsan<br />

Paragonimus westermani 1. ara konak yumuşakça<br />

2. ara konak yengeç<br />

İnsan<br />

Diğer trematodlar Yumuşakça İnsan<br />

ID:


156<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

DİCROCOELİUM DENTRİTİCUM<br />

Ülkemizde otçul hayvanlarda sık fakat insanda çok nadir bir klinik tablodur. Yaşam<br />

döngüsü F. hepaticaya benzer. Bitkilere tutunan serkarya karıncalar tarafından<br />

alındığında metaserkaryaya dönüşür ve insana bu infekte karıncalar yenilirse<br />

bulaşmaktadır.<br />

KC ve safra yollarına yerleşerek klinik tablolar oluşturabilir. Özellikle infekte<br />

KC yenilmesine bağlı yalancı parazitlikler saptanabilmektedir.<br />

NEMATODLAR<br />

Nematodlar (: Yuvarlak solucanlar) Bu parazitler, segmentsiz, silindirik canlılardır.<br />

Çoğu dişi-erkek ayrımı gösterir ve bu şekilde çoğalır. S. stercoralis döllenmemiş<br />

yumurtadan yeni bir birey oluşturabilir (Partonogenetik gelişim). İnsanda<br />

çoğalma görülmediğinden ( S. stercoralis hariç) alınan parazit sayısı çok<br />

önemlidir. Çoğu insana bulaşma aşamasında yumurtaların dış ortamda olgunlaşması<br />

gerekir. Genelde evrim şekilleri basit iken S. stercoralis evrimi karışık ve çok özgün<br />

bir süreçtir. Genelde insana dört şekilde bulaşırlar:<br />

1 – İnfektif hale gelmiş ya da larva gelişmiş yumurtaların alınmasıyla: Ascaris,<br />

Enterobius, Trichuris,...<br />

2 – Larva içeren etlerle: Trichinella<br />

3 – Larvaların deriden girmesi: Çengelli solucan, Strongyloides<br />

4 – Vektör ısırmasıyla: (filarya-sivrisinekler),...


Etken<br />

Ascaris lumbricoides<br />

Enterobius<br />

vermicularis<br />

Bulaştırıcı<br />

NEMATODLARIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />

Vektör<br />

Yumurta Yok<br />

Hastalık<br />

yapan<br />

şekil<br />

Larva (akciğerde)<br />

Erişkin (barsaklarda)<br />

Ara<br />

konak<br />

Kesin<br />

konak<br />

Yok İnsan Var<br />

157<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Dışkıda<br />

yumurta<br />

Yumurta Yok Erişkin Yok İnsan Nadir<br />

Trichuris<br />

trichiura Yumurta Yok Erişkin Yok İnsan Var<br />

Trichinella<br />

spiralis<br />

Toxocara canis<br />

ve catis<br />

Strongyloides<br />

Ancylostoma<br />

duodenale<br />

Ancylostoma<br />

braziliensis,<br />

ceylanicum<br />

Larva Yok<br />

Erişkin<br />

(enterit)<br />

Larva (Kas<br />

ağrısı)<br />

İnsan,<br />

domuz<br />

Yumurta Yok Larva İnsan<br />

Flariform<br />

larva<br />

Flariform<br />

larva<br />

Flariform<br />

larva<br />

Wuchereria<br />

bancrofti Larva<br />

Dracunculus<br />

medinensis<br />

(Medine canavarı)<br />

Loa loa<br />

Onchocerca<br />

volvulus<br />

Yok<br />

Yok<br />

Erişkin<br />

Larva<br />

Erişkin<br />

Larva<br />

Yok Larva Yok<br />

Sivrisinek<br />

Larva Yok<br />

Larva Sinek<br />

Larva<br />

erişkin<br />

Erişkin<br />

Larva<br />

Larva,<br />

erişkin<br />

İnsan,<br />

domuz<br />

Köpek<br />

ve kedi<br />

Yok<br />

Yok<br />

Yok İnsan Nadir<br />

Yok İnsan Var<br />

Kedi,<br />

köpek<br />

Yok<br />

Sivrisinek İnsan Yok<br />

Cyclops İnsan Yok<br />

Sinek İnsan Yok<br />

Ek bilgi<br />

Löffler pnömonisi<br />

Selofanlı bant<br />

ile tanısı konur<br />

Rektum prolapsusu,<br />

yumurtası<br />

limon şeklinde<br />

Direkt olarak<br />

larva doğurur.<br />

Kesin ve ara<br />

konağı aynı olan<br />

tek nematod<br />

budur.<br />

İnsanda erişkin<br />

yok<br />

AIDS’lilerde solucanlar<br />

fetusa<br />

bulaşabilir<br />

Tüm çengelli solucanlar<br />

fetusa<br />

bulaşabilir<br />

İnsanda erişkin<br />

yok, tesadüfen<br />

hastalık yapar<br />

Gece 22’de kan<br />

yayması yapılır<br />

Cyclopsun<br />

(küçük deniz<br />

kabuklusu)<br />

yutulması ile<br />

bulaşır<br />

Larva Sinek Larva Sinek İnsan Yok Körlük yapar<br />

ID:


158<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tür<br />

Necator<br />

americanus<br />

(Yeni Dünya<br />

kancalı kurdu);<br />

Ancylostoma<br />

duodenale (Eski<br />

Dünya kancalı<br />

kurdu)<br />

Ancylostoma<br />

braziliense;<br />

Ancylostoma<br />

caninum<br />

Strongyloides<br />

stercolaris<br />

Trichinella<br />

spiralis<br />

Wuchereria<br />

bancrofti;<br />

Brugia<br />

malayi<br />

Loa loa (Afrika<br />

göz kurdu)<br />

Onchocerca<br />

volvulus<br />

Drancunculus<br />

medinensis<br />

(gerçek kurt)<br />

İlgili Hastalık/<br />

semptom<br />

Kancalı kurt<br />

infeksiyonu<br />

(Kaşıntı, diyare,<br />

kusma, karın ağrısı,<br />

demir eksikliği<br />

anemisi)<br />

Kutanöz larva<br />

migrans<br />

Strongyloidiazis<br />

(deride kaşıntı,<br />

hafif pnömonit;<br />

asemptomatik<br />

ya da<br />

malabsorbsiyona<br />

yol açan ağır<br />

diyare)<br />

Trichinozis<br />

(asemptomatik ya<br />

da gastrit, ateş,<br />

kas ağrıları ve<br />

eozinofili)<br />

Filariasis<br />

(asemptomatik<br />

veya elefantiyazis)<br />

Filariyazis<br />

(Subkutan<br />

migrasyon, Calabar<br />

ödemi)<br />

Nehir körlüğü<br />

(subkutan<br />

nodüller, dermatit,<br />

kırışık deri, göz<br />

infeksiyonları)<br />

Drancunculozis<br />

(subkutan<br />

nodüllerle birlikte<br />

bulantı, kusma,<br />

ishal ve astım gibi<br />

semptomlar)<br />

LARVAYLA BULAŞAN NEMATODLAR<br />

Bulaşma şekli İnsanda Gelişimi Tanı Tedavi<br />

Topraktaki<br />

filariform larva,<br />

çıplak ayağın<br />

sağlam derisini<br />

penetre eder<br />

(ayakkabı<br />

bulaşmayı azaltır)<br />

Filariform larva<br />

deriyi penetre<br />

eder ( köpeklerin<br />

dolaştığı<br />

plajlar, kum<br />

kutularındaki<br />

kedi pislikleri)<br />

Filariform larvalar<br />

çıplak ayağın<br />

sağlam derisini<br />

penetre eder;<br />

konakçının<br />

dışında serbest<br />

yaşar<br />

İyi pişmemiş<br />

etle (ayı, domuz,<br />

at etiyle) birlikte<br />

kistli larvaların<br />

alınması<br />

Enfektif larvalar<br />

sivrisinek<br />

ısırığıyla bulaşır<br />

Chrysops (mango<br />

sineği) ısırığıyla<br />

enfektif larvalar<br />

alınır<br />

Larvalı karasinek<br />

ısırığı<br />

Larvaları<br />

taşıyan Cyclops<br />

organizmalarıyla<br />

kontamine suyun<br />

içilmesi veya<br />

kuyu suyundan<br />

doğrudan alınır<br />

Larva deriden<br />

dolaşıma ve<br />

akciğerlere ulaşır.<br />

Epiglotta çıkar ve<br />

oradan yutulur;<br />

Erişkin kurtlar ince<br />

barsağa tutunur ve<br />

yaşar<br />

Larva deriden deri<br />

altı dokuya girer;<br />

burada olgunlaşmaz<br />

ancak dolaşırlar.<br />

Necator ve<br />

Ancylostoma’daki<br />

gibi larva deriden<br />

kana, oradan<br />

akciğer ve<br />

barsaklara geçer.<br />

Otoinfeksiyon sıktır<br />

Larva ince<br />

barsaklarda etten<br />

ayrılarak erişkin<br />

kurtlara dönüşür,<br />

bu kurtlar kanla kas<br />

dokusuna göç eder.<br />

Larvalar lenfatiklere<br />

girer ve olgunlaşır;<br />

erişkin kurtlar<br />

lenf nodlarında<br />

yaşayarak<br />

elefantiasise neden<br />

olur<br />

Erişkin Loa Loa<br />

subkutan dokuda<br />

göç ederek<br />

konjunktivayı geçer.<br />

Erişkin kurtlar deri<br />

altı nodüllerinde<br />

gelişir; deri ve diğer<br />

organlara göç eder.<br />

Alınan larvalar<br />

ince barsaklardan<br />

ayrılarak olgunlaşır;<br />

dişiler yüzeye göç<br />

ederek ülserlere<br />

neden olur ve<br />

hareketli larvalar<br />

salar.<br />

Gaytada safrayla<br />

boyanmayan parçalı<br />

yumurtalar; gaytada<br />

muhtemelen gizli<br />

kan<br />

Klinik bulgularla<br />

tanıdan şüphelenilir.<br />

Güvenli bir test<br />

yoktur<br />

Gaytada larva;<br />

serolojik testler<br />

Tırnak diplerinde<br />

splinter hemorajiler;<br />

kas biyopsisi;<br />

belirgin eosinofili;<br />

serolojik testler<br />

Kan yaymaları, klinik<br />

bulgular<br />

Calabar ödem;<br />

Gözde kurtlar;<br />

eozinofili; kan<br />

yaymaları<br />

Deri incelemesinde<br />

mikroflaryalar<br />

görülür<br />

Klinik semptomlar<br />

veya ülserler<br />

yıkanarak kurtların<br />

salınması sağlanır<br />

Mebendazol ve<br />

anemi tedavisi<br />

Tiabendazol<br />

Tiabendazol<br />

Ağır<br />

semptomlar için<br />

steroid ve<br />

mebendazol<br />

Dietilkarbamazin<br />

veya ivermektin<br />

Dietilkarbamazin<br />

ve cerrahi<br />

Subkutan<br />

nodüllerin cerrahi<br />

çıkarılması ve<br />

ivermectin<br />

Kurdun yavaşça<br />

çıkarılması;<br />

metronidazol<br />

ID:


NEMATOD VE TREMATOD ENFEKSÝYONLARINDA TEDAVÝ<br />

Patýjen Ýlk seçenek ilaç<br />

KESİN KONAK<br />

Necator americanus..............→ Mebendazol<br />

Strangiloides stercoralis ......→ Thiabendazol<br />

Ancylostomalar ......................→ Tiabendazol<br />

Trichinella spirallis ...............→ Mebendazol ve Steroid<br />

Wuchereria bancrofti ............→ Dietil karbamazin<br />

Loa loa ....................................→ Dietil karbamazin<br />

Onchocerca volvulus.............→ İvermectin<br />

Dranculus medinensis ..........→ Metranidazole<br />

Fasciola hepatica ..................→ Praziquantel, bithional<br />

Schistosamalar ......................→ Praziquantel<br />

Clonorchis sinensis ...............→ Praziquantel<br />

Paragonimus westermani.....→Praziquantel<br />

Toxocara canis.......................→ Dietil karbamazin<br />

Enterobius vermicularis .......→ Pirantel pamoat<br />

Trichuris trichura...................→ mebendazol<br />

Echinococcus granulosus.....→Albendazol<br />

Ascaris lumbricoides ............→ Mebendazol<br />

T.saginata ...............................→ Niklosamid<br />

T.solium...................................→ Niklosamid<br />

D.latum....................................→ Niklosamid<br />

ASCARİS LUMBRİCOİDES<br />

159<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ID :06t138<br />

Tek konak insandır. Yumurta ile atılan döllenmiş yumurtalar ancak toprakta<br />

belirli bir aşama geçirdiklerinde infektif olabilirler. Böyle bir yumurta ağız<br />

yoluyla alınınca ince barsakta larva dışarıya çıkar ve barsağı delerek KC ve oradan<br />

akciğerlere ulaşır. AC’lerde 8-10 gün süren göçü takiben trakeaya gelen<br />

larvalar yeniden yutularak barsağa ulaşırlar ve orada bir gömlek daha<br />

değiştirerek seksüel olgun erişkin hale gelirler. Ağız yolundan alındıktan<br />

yaklaşık 2-3 ay sonra dışkıda yumurtalar görülmeye başlanır. Barsakta yaşam<br />

süreleri yaklaşık 1 yıldır. Tam anlamıyla bir toprak parazitidir ve bulaşmasında<br />

toprakla temas önemli rol oynar.<br />

Klinikte AC göçü sırasında bir yer değiştiren pnömoni (Löffler pnömonisi ) saptanır<br />

(TUS). Eozinofili, geçici pulmoner infiltrasyonlar ile karakterizedir. Bazen balgamda<br />

larvalar görülebilir. Kusma ile, ağızdan, burundan larvalar çıkabilir. Barsakta<br />

bazen karın ağrısına, çok sayıda ise barsak tıkanmalarına yol açabilirler. Barsak<br />

kanalında dar alanlara girme eğilimi saptanabilir. Bunun sonucu apandisit,<br />

kolesistit,... oluşturabilir.<br />

Tanıda en sık yumurtaların dışkıda görülmesi kullanılır. Sadece dişilerle infeksiyon<br />

varlığında sadece döllenmemiş yumurtalar görülebilir. İlk 2-3 ayda ya da sadce<br />

erkeklerle infeksiyon oluştuğunda dışkıda yumurta görülmez.<br />

Tedavide mebendazol, pirantel pomoad kullanılabilir. Tıkanma varlığında<br />

piperazin tercih edilebilir.


160<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ÇENGELLİ SOLUCANLAR<br />

Ülkemizde Necator americanus ve Ancylostoma duodonale etkendir. İnsan tek<br />

konaktır. Dışkıyla çıkan yumurtalar uygun topraklarda (nemli, humuslu toprak)<br />

içindeki larva oluşarak yumurtadan çıkar. Filariform larva bulaşıcıdır ve<br />

insanın çıplak derisiyle temas ettiğinde deriyi delerek girer.<br />

Kan dolaşımı yoluyla AC’lere ulaşıp orada döngüyü tamamlayıp yutularak<br />

barsaklara ulaşır ve ince barsaklara ulaşarak burada tutunarak kan<br />

emmeye başlar. A. duodonale; sindirim yoluyla direkt olarak bulaşabilir<br />

ve AC göçü yapmayabilir ve daha fazla kan kaybına yol açabilir.<br />

Klinikte sindirim sistemi bulguları yanında hipokrom mikrositer anemi (demir<br />

eksikliği anemisi) oluşur (TUS). Tanı dışkıda yumurtaları görünerek konulur.<br />

Tedavide mebendazol, pirantel pomoad önerilir.<br />

ENTEROBİUS VERMİCULARİS<br />

Oksiyür, kıl kurdu olarak da tanınır. En sık rastlanan helmint hastalıklarındandır.<br />

İnsana yumurtalarının ağız yoluyla alınmasıyla bulaşır. İnsandan insana bulaşarak<br />

yayılır. Yaklaşık olarak 3-6 hafta canlı kalırlar.<br />

Dişileri perianal bölgeye çıkarak yumurtalarını buraya bırakır. Bunun<br />

sonucunda dışkıda yumurta saptanmayabilir ve iç çamaşırlara, yatak<br />

takımlarına çok sayıda yumurta yayılır. Sıklıkla tüm aile infekte hale gelir,<br />

otoinfeksiyonlara bağlı tedavi başarısızlıkları olabilir. Bazen perianal bölgede<br />

yumurtadan çıkan larvalar anüs yoluyla geriye giderek yeni infeksiyonların<br />

oluşmasına neden olabilirler (retroinfeksiyonlar). Yumurtaları Dientamoebea<br />

fragilis bulaşmasında rol oynar.<br />

Klinikte perianal kaşıntı en sık bulgudur. Sindirim sistemi bulguları, apandisit<br />

yanında kız çocuklarda vaginit, ürogenital infeksiyonlara neden olabilir.<br />

Tanıda selofanlı lam metoduyla yumurtaların saptanması önemlidir (TUS).<br />

Birkaç kez (en az üç) örnek alınması önerilir. Tedavide tüm ailenin tedavisi,<br />

yatak takımları ve iç çamaşırların temizliği önem taşır. Mebendazol, pirantel<br />

pomoad en etkili ilaçlardır.<br />

TRİCHURİS TRİCHURA<br />

Erişkinler özellikle çekumda yerleşirler. Erişkin bir ucu incelmiş bir kamçı<br />

görünümündedir. Limon şeklinde her iki ucunda tıkaç bulunan kahverengi<br />

yumurtaları oldukca tipiktir. İnsana dışarıda yaklaşık 10 gün beklemiş ve infektif<br />

hale gelmiş yumurtaların alınmasıyla bulaşır. Barsak tutulumu ile kolit bulguları,<br />

anemi, rektal prolapsus oluşturabilir (TUS). Tanıda tipik yumurtaların görülmesi<br />

yeterlidir. Mebendazol ile tedavi edilir.<br />

STRONGYLOİDES STERCORALİS<br />

İnsandan insana bulaşarak yayılır. Çok karmaşık ve farklı yaşam döngülerine<br />

sahiptir. İnsana temel olarak deriden flariform larvalar ile bulaşmaktadır.<br />

Bu larvalar AC göçü sonrası ince barsağa ulaşarak yerleşirler. Dişiler barsakta<br />

partnogenetik (döllenme olmadan) yumurtlarlar ve bu yumurtdan larvalar<br />

(rabditimsi) gelişebilir.


161<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

DOĞAL ve KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIĞIN TEMEL KOMPONENTLERİ<br />

Humoral<br />

Hücresel İmmünite<br />

İmmünite<br />

Doğal immünite Kompleman<br />

Makrofajlar<br />

Nötrofiller<br />

NK hücreler<br />

Kazanılmış immünite B lenfositler<br />

Yardımcı T lenfositler<br />

Plasma hücreleri<br />

Sitotoksik T lenfositler<br />

ID :06t156<br />

Bunların bazısı filariform larva haline gelerek barsak duvarını deler ve<br />

kana ulaşır (iç oto infeksiyon) .<br />

Bazı larvalar ise perianal bölgeye ulaşarak burada filariform larvalar<br />

oluştururlar ve böylece deriyi delerek kana geçerler (dış otoinfeksiyon). Bu<br />

arada dışkı ile dışarı atılan larvalar toprakta iki farklı yolu izlerler: Bazıları<br />

toprakta flariform larva haline gelerek direkt olarak insanları infekte<br />

edebilir (düz evrim). Bazıları gelişerek erişkin dişi ve erkek parazitleri<br />

oluşturur ve bu erişkinler birkaç nesil sonra infektif larvaları oluşturur (<br />

çapraşık evrim).<br />

Klinikte deriden giriş yerinde döküntü, kaşıntı görülebilir. Bazen deride sınırlı bir<br />

göç oluşabilir (larva migrans) ve bu tabloya larva currens adı verilir. Göç sırasında<br />

pnömoni, barsağa ulaştığında ishal nedeni olabilir. Bu aşamada eozinofili, ülser,<br />

mukuslu ishal izlenebilir. Sistemik yayılım yapabilir ve özellikle immunsupresif<br />

olgularda ağır klinik tablolara yol açabilir (TUS). Taşıdığı barsak florasına bağlı<br />

sepsis tabloları oluşabilir (Hiperinfeksiyon). Yumurta dışkı ile atılmadan<br />

barsakta açılır ve larva barsakta filariform hale gelebilir. Ayrıca serbest yaşayabilen<br />

erişkin şekilleri vardır. Bu özellikler çengelli solucanlardan ayrımında önemlidir.<br />

Tanıda tipik larvaların (rabditiform) görülmesi önemlidir. Dışkıdan ya<br />

da Enterotest ile duodenumdan alınan örneklerde larvalar görülebilir.<br />

Baermann testi, Horado Mori testi ile tanı konulabilir. Tiabendazol ya da<br />

ivermektin kullanılabilir.<br />

TRİCHİNELLA SPİRALİS<br />

İnsan hem son konak hem ara konak olabilir, hem erişkin hem larvası<br />

bulunup hastalık oluşturabilir (TUS). En sık olarak içinde larvalar bulunan<br />

domuz etiyle insanlara bulaşır. Alınan larvalar barsakta serbest kalırlar ve barsak<br />

mukozasına yerleşerek erişkin hale dönerler. Burada intrauterin olarak oluşmuş<br />

larvalar (vivipar) direkt olarak lenfatikler ve kan yoluyla tüm vücuda yayılır.<br />

Yayılan larvalar sadece çizgili aktif kaslarda yerleşebilirler.<br />

En sık diafragma, dil, larinks, karın kaslarını tutarlar. Burada yerleşen larva<br />

konak tarafından oluşturulan yanıtla oluşan bir kist duvarı içinde sınırlanır.<br />

Hem erişkini hem larvası hastalık oluşturabilmektedir. Erişkinlerin barsağa<br />

yerleşmesi sırasında, infekte et yenilmesinden 1 - 2 gün sonra yeni gelişen<br />

erişkin barsak duvarına yerleşirken kanlı-mukuslu bir ishal oluşabilir. Kistler<br />

ise bulunduğu bölgeye ve yoğunluğa bağlı olarak bulgular oluşturabilir. Eozinofili,<br />

kas enzimleri artışı, periorbital ödem en belirgin tablodur. Sedimantasyon<br />

genelde yükselmez. Dışkıda erişkinler, kanda ya da dokularda larvalar<br />

görülerek tanı konulabilir. Kas biopsileri tanıda faydalı olabilir.


162<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

VİSERAL LARVA MİGRANS<br />

Son konağı insan olmayan nematod larvalarının insanda yaptıkları hastalıkları<br />

tanımlar. En sık etken Toxocara canis’dir. İnsanlara bulaşan larvalı yumurtalardan<br />

çıkan larvalar barsak duvarına geçerek dolaşıma karışır.<br />

Ulaştığı bölgelerde granülom oluştururlar. En sık KC’de granülomlar<br />

görülür. Diğer önemli ve sık bir tutulum yeri gözdür. Reinfeksiyonlarda<br />

hiperreaktif bir yanıt olabilir. Toprak yeme öyküsü olan ve hipereozinofili<br />

görülen her çocukta akla gelmelidir.<br />

Biopsi ile kesin tanı konulabilirse de sıklıkla serolojik yanıt araştırılarak tanı<br />

konulmaya çalışılır. Erişkin şekli oluşamadığı için insanda yumurtaları<br />

saptanmaz.<br />

Kesin bir tedavi belirlenmemiş olsa da eozinofili ve Toxocara Ig E (+) olguların<br />

tedavisi önerilmektedir. Mebendazol, tiabendazol ve dietilkarbamezin tedavide<br />

kullanılabilir.<br />

KUTANÖZ LARVA MİGRANS<br />

İnsan ve hayvan nematodlarıyla deride oluşan infeksiyonlara bu ad verilir. En çok<br />

Ancylostoma brasiliensis etken olarak saptanmaktadır. Topraktan bulaşan<br />

filariform larvalarla oluşur. İnsanda olgunlaşamadığından deride sıkışarak deri<br />

içinde hyalüronidaz yardımı ile ilerler. Bu kıvrımlı hareket yolu tanı için tipiktir.<br />

Tiabendazol, albendazol ve ivermektin tedavide etkilidir.<br />

DRACUNCULUS MEDİNENSİS<br />

Medine canavarı adıyla da bilinir. Sularda larvaları ara konak olarak<br />

Cyclopslara ulaşarak burada gelişirler ve infektif hale gelirler. Bu infektif<br />

larvaları içeren Cycloslu sular içilince parazit barsakta açılır ve dişi/erkekler<br />

gelişir. Erkekler çiftleşme sonrası ölür ve uterusunda larvalar bulunan dişi<br />

(vivipar) göç ederek deri altı dokuya yerleşir.<br />

Kimi zaman 1 metreyi bulabilen dişi lezyondan sulara larvalarını bırakmayı<br />

devam eder ve Cyclops içeren sulara ulaşınca benzer döngü tekrarlanır.<br />

Tanıda tipik parazit derialtında görülebilir. Cerrahi olarak parazit çıkarılarak tedavi<br />

edilir.<br />

FİLARİAL NEMATODLAR<br />

Bu grupta artropodlarla bulaşırlar ve insanda özel bölgelere yerleşen erişkinlerinin<br />

mikrofilaryalar üretmesiyle karakterize bir klinik tablo oluştururlar.<br />

Ülkemizde bulunan W. bancrofti’dir. Sivrisineklerin sokması ile bulaşır.<br />

Larvalar lenf dokusuna ulaştıklarında buraya yerleşir ve vivipar dişiler<br />

mikrofilaryaları kan dolaşımına bırakırlar. Erişkinlerin 10 yıl kadar canlı<br />

kalabildikleri bilinmektedir. Genelde dolaşıma geceleri bırakılan mikrofilaryalar<br />

bir sivrisinek tarafından alınırsa döngü devam eder. Erişkinin yerleşimine<br />

bağlı olarak gelişen lenfatik hasar sonucu fil hastalığı (elefantiazis) gelişebilir.<br />

Tanıda özellikle geceleri yapılan yaymalarda mikrofilaryalar araştırılmalıdır.<br />

Tedavide dietilkarbamezin ve ivermektin kullanılabilir.


ONCHOCERCA VOLVULUS<br />

163<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tropikal bölgelerde görülen nehir körlüğünün etkenidir. Bu parazit Simulium<br />

cinsi sineklerin sokması ile bulaşır. Mikrofilaryaların yerleşimi ve yayılımı ile klinik<br />

bulgular ortaya çıkar.<br />

Diğer nadir nematodlar arasında KC tutulumu ile siroz yapabilen ve ancak<br />

biopsilerde yumurtaların görülmesiyle tanı konulabilen Capillaria hepatica<br />

sayılabilir. Tristrongyloides, Capillaria philippiensis, nadiren rastlanan barsak<br />

nematodlarıdır. Gongylonema pulchrum ağız içi, bazen özafagusda submukozaya<br />

yerleşen nadir bir nematoddur.<br />

e, akar,örümcek, uyuz etkenleri,...<br />

iminata, D. caninum için ara konak olabilir.


164<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İMMÜNOLOJİYE GİRİŞ VE BAĞIŞIKLIK<br />

İmmünitede asıl amaç mikroorganizmaların neden olduğu infeksiyonları<br />

önlemek ya da sınırlamaktır Bağışıklık (:immünite) sistemi, özünde infeksiyona yol<br />

açan mikroorganizmalara karşı koyan tüm yapıları tanımlamaktadır.. Bu yapılar genelde<br />

iki farklı sistem olarak ele alınabilir:<br />

1- Doğal Bağışıklık<br />

2- Kazanılmış Bağışıklık<br />

DOĞAL BAĞIŞIKLIK<br />

Genelde mikroorganizmaların vücuda girişini engelleyerek etkili olmaya çalışır.<br />

Çabuk, T ve B lenfositlerinden bağımsız, bir hafızaya sahip olmadan ve<br />

özgül olmayan bir yanıt ya da işlevle koruyucu rol oynar. Doğal bağışıklığı başlıca<br />

şu bölümlerde inceleyebiliriz:<br />

a) Anotomik engeller<br />

En önemli doğal engel deri ve mukozalardır. Çok az mikroorganizma<br />

sağlam deri bariyerini aşabilmektedir. Deride sebum salgısı asidik bir ortam<br />

oluşturarak etkili olur ve kolonizasyonu önler. Tükrük, gözyaşı, mukus, idrar gibi<br />

salgılar mekanik etkileri ile patojenleri uzaklaştırırlar. Burundaki kıllar, silialı<br />

epitelin titrek tüyleri mikroorganizmaların uzaklaştırılmasında rol oynarlar.<br />

Yüzeylerde bulunan flora bakterileri patojen bakterilerin yapışmasına,<br />

çoğalmasına ve hastalık oluşumuna engel olurlar (bakteriyel interferans).<br />

Vagina florasını oluşturan laktobasillerin glikojeni yıkarak oluşturdukları asidik<br />

ortam vaginal infeksiyonlara karşı en önemli koruyucu sistemi oluşturur.<br />

İMMÜN CEVAPTAN SORUMLU MAJÖR HÜCRE TİPLERİ. (NATURAL<br />

KİLLER HÜCRELER GENİŞ, GRANÜLER LENFOSİTLER)


AKUT FAZ REAKTANLARI<br />

Pozitif akut faz reaktanları<br />

Antimikrobiyal proteinler<br />

- CRP<br />

- LPS binding protein<br />

- Mannan - binding lektin<br />

- Serum amiloid protein A<br />

- Kompleman proteinleri (C3, C4, C9 ve faktör D)<br />

Koagülasyon ve Fibrinolitik proteinler<br />

- Fibrinojen<br />

- Protein S<br />

- Plazminojen<br />

- Doku plazminojen aktivatörü (tDA)<br />

- Ürokinaz<br />

- Vİtronektin<br />

Proteaz inhibitörleri<br />

- α1- proteaz inhibitörü<br />

- α1- antikemotripsin<br />

Transport ve metal-binding proteinler<br />

- Serulop lasmin<br />

- Haptoglobulin<br />

- Hemopeksin<br />

- Ferritin<br />

Diğer proteinler<br />

- G-CSF<br />

- IL-1 reseptör antagonisti<br />

- Fibronektin<br />

- Anjiyot ensizojen<br />

- Sektere fosfolipaz A<br />

Negatif akutt faz reaktanları<br />

- Albumin<br />

- Transferrin<br />

- Transtrentin<br />

- α-Fetoprotein<br />

- Tiroksin-binding protein<br />

- IGF-I<br />

- Koagülasyon faktör<br />

- Retinal-binding protein<br />

Diğer akut faz fenomenleri<br />

- Ateş<br />

- Somnolans<br />

- Anoreksia<br />

- Anemi<br />

- Lökositoz<br />

- Trombositoz<br />

- Kaşeksi<br />

ID:<br />

165<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

b) Fizyolojik engeller<br />

Mukozal salgılardaki pek çok madde<br />

savunma sisteminde rol oynarlar. Mide<br />

asiditesi pek çok mikroorganizma için<br />

ölümcül etki yaratır. Bu etkide en önemli<br />

yapı lizozimdir. Lizozim normalde<br />

idrar, beyin-omurilik sıvısı (BOS),<br />

ter dışında tüm vücut sıvılarında<br />

bulunan fagositlerden salınan bir<br />

enzimdir. Peptidoglikanı eriterek<br />

etkili olur. Doğal vücut sıcaklığı<br />

birçok mikroorganizmanın yaşamasını<br />

engellemektedir.<br />

c) Komplement<br />

d) Endositoz ve fagositoz<br />

Organizmadaki hücrelerin hemen tümü<br />

endositoz yapabilirken fagositoz sadece<br />

makrofajlar, nötrofiller ve monositler<br />

tarafından yapılmaktadır. Bir çok yapı,<br />

özellikle kapsüllü partiküller yapışma<br />

sorunu yarattıkları için direkt olarak<br />

fagosite edilemezler ve ancak bazı<br />

proteinlerle kaplanınca fagosite<br />

olabilirler. Bu fagositozu kolaylaştırıcı<br />

yapılara Opsonin adı verilir.<br />

Antikorlar ve kompleman proteinleri<br />

bilinen en iyi opsoninlerdir. Fagositler<br />

üzerinde immunglobülin Fc parçasına<br />

ve C3b yapısına karşı reseptörler<br />

opsonizasyonda önemlidir. CRP,<br />

fibronektin, surfaktan gibi yapılarda<br />

opsonizasyonda rol oynayabilirler.<br />

e) İnflamatuar yanıt<br />

Lokalize bir lökosit akümülasyonu olarak<br />

tanımlanabilirse de aslında endojen ve<br />

eksojen uyarıların dokularda oluşturdukları<br />

kompleks bir savunma mekanizmasıdır.<br />

Reaksiyonun merkezini ise kan<br />

damarları oluşturur. Akut inflamasyonda vazodilatasyon, konjesyon-staz,<br />

permeabilitede artış ve eksüdasyon ve lökositlerin bölgede toplanması<br />

gerçekleşir. Bu olaylar sırasında lökositler önce endotele tutunurlar<br />

(marginasyon), sonra yapışırlar (adezyon) ve sonra endotelden<br />

dokuya geçerler (emigrasyon, diapedes, ekstravazasyon). Lökositlerin<br />

endotele yapışması (adezyon) ve transmigrasyon lökosit hareketlerinin en<br />

önemli bölümünü oluşturur.


166<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bu süreçte etkileşimi sağlayan çok sayıda molekül (adezyon molekülleri)<br />

tanımlanmıştır.<br />

Bunlar arasında dört moleküler aile iyi tanımlanmıştır : Selektinler,<br />

İmmunglobulin süper ailesi, integrinler, kaderinler.<br />

İnflamasyon sırasında birçok kimyasal mediyatör de görev alır. Akut faz<br />

yanıtı proteinleri akut inflamasyona bir yanıt olarak salgılanan yapıları içerir.<br />

Bunlar arasında en iyi bilineni ve klinikte kullanılanı C-reaktif proteindir. CRP<br />

karaciğerden salgılanır, mikroorganizma yüzeyine yapışır ve lizise uğratarak<br />

etkili olur. Diğer akut faz yanıtı proteinleri olarak serum amiloid A,<br />

fibronektin, kompleman 3, serüloplazmin, fibrinojen, haptoglobulin,<br />

alfa-1 antikimotripsin, alfa-1 antitripsin, mannoz bağlayan lektin, LPS<br />

bağlayan proteinler belirlenebilir. Eritrosit sedimentasyon hızı da bir akut<br />

faz ynıtı olarak izlenebilir. Bazı yapılarda ise akut inflamasyonda azalmalar<br />

saptanabilir (negatif akut faz yanıtı) ( albümin, transferrin,...).<br />

ENDOTOKSİNLERE İMMÜN CEVAP


KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIK<br />

167<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sonradan kazanılan, ancak belirli antijenik yapılara karşı özgül olarak<br />

gelişen, özellikle lenfositlerin görev aldığı bağışıklık şeklini belirlemektedir. Türe,<br />

ırka, genetiğe ve kişiye bağlı faktörler belirlenmiştir. Asıl kazanılan bağışıklık<br />

ajanla temastan sonra oluşur ve tekralanan temaslarla mükemmel hale<br />

gelir. Sonradan kazanılan bağışıklıkta hücresel ve hümoral bağışıklık rol<br />

oynar. Hücresel bağışıklık esas olarak yardımcı ve sitotoksik T-lenfositleri<br />

ile oluşurken hümoral bağışıklık öncelikle B-lenfositleri ve plazma hücreleri<br />

ile oluşmaktadır.<br />

Makrofajlar, dendritik hücreler gibi bazı fagositik hücreler fagositoz işlevleri ile<br />

doğal bağışıklık kolunun, antijen sunan hücre işlevleri ile kazanılmış bağışıklık<br />

kolunun elemanları olarak işlev görürler. NK lenfositler ve özellikle gama-delta<br />

lenfositler bu iki sistemin kontrolünde rol oynarlar.<br />

BAKTERİLERE KARŞI İMMÜN YANIT<br />

Bakterilere karşı immün cevapta hem hücresel hem de sıvısal bağışıklık sistemleri rol<br />

alır. Bakteriler immün cevabı tetikleyebilecek hem çok çeşitli yüzey antijenleri, hem de<br />

toksinlere sahiptirler.<br />

EKSTRASELLÜLER BAKTERİYEL ENFEKSİYONLARDA BAĞIŞIKLIK<br />

ToksijenÝk Bakteriyel Ýnfeksiyonlarda İmmün Cevap<br />

Bazı hastalıkların patogenezinde bakteriyel endotoksin ve ekzotoksinlerin çok<br />

önemli rolleri vardır.<br />

Endotoksinler<br />

Bakteri hücre duvarı bileşenleridir. Gram(-) bakterilerde endotoksine<br />

lipopolisakkarit adı verilir. LPS makrofajlardan sitokin salınımını uyarır<br />

ve iyi bir adjuvandır.<br />

Ekzotoksinler<br />

Difteriye karşı bağışıklık toksine karşı antikor varlığına dayanır. Toksinden<br />

hazırlanan toksoid aşı bağışıklamada kullanılır.<br />

Kolera, toksijenik bakteriyel infeksiyonlar arasında, toksisine karşı<br />

antikorların tam koruma sağlayamadığı tek hastalıktır. Kolera sistemik<br />

ve mukozal Ig yapımını uyarır. En önemli bağışıklık mekanizması mukozal<br />

IgA’dır. Kolera aşıları kısa süreli koruma sağlar.<br />

Tetanoz toksini spinal reflekslerin normal post-şinaptik inhibisyonunu<br />

bloke ederek yaygın kas kasılmalarına neden olur. İnaktive toksinden<br />

elde edilen toksoid aşısı, toksini nötralize etmek için antikor üretilmesini<br />

sağlayarak hastalığı önler.<br />

Clostridium perfiringens alfa toksin adı verilen bir lesitinaz salgılar.<br />

Bu toksin gazlı gangrene neden olur. Bu toksin dışında birçok toksin<br />

salgıladığı için antitoksinle tedavi yararsızdır.


168<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Botulinum toksini, sinir-kas bileşkesinde asetil kolin salınımını engeller.<br />

Bağışıklık için antitoksine ihtiyaç vardır.<br />

Bordetella pertussis, boğmaca etkenidir. Öldürülmüş bakteri aşı<br />

yapımında kullanılmaktadır.<br />

Kapsllü Bakterilerle Olan Enfeksionlarda İmmün Yanıt<br />

Kapsüle karşı yapılan antikor ve kompleman aktivasyonu opsonizasyona neden<br />

olarak fagositozu kolaylaştırır.<br />

Kapsüllü bakterilerin kapsül antijenini içeren aşılar bağışık yanıt uyandırabilir.<br />

Aşı yapımında polisakkaritler proteinlerle kompleks hale getirilerek antijenite<br />

artırırlır.<br />

Ekstrasellüler Bakterilere Karşı Doğal Bağışıklık<br />

Girişteki engeller<br />

Fagositoz<br />

Öldürme<br />

Kompleman Aktivasyonu<br />

Sitokinler<br />

Ekstrasellüler Bakterilere Karşı Spesifik İmmün Yanıt<br />

Sıvısal bağışıklık<br />

Ekstrasellüler bakterilere karşı asıl koruyucu immün cevap sıvısal<br />

bağışıklıktır. Bu bakterilerin en immünojenik kısmı polisakkaritlerdir ve<br />

spesifik IgM cevabına neden olurlar. Sonra diğer Ig’lerde üretilebilir.<br />

T hücreleri ve Sitokinler<br />

Ekstrasellüler bakterilere karşı T hücre cevabı asıl olarak II. sınıf MHC<br />

molekülleri ile ilişkili olarak protein antijenlerine cevap veren, CD4+T<br />

lenfositlerince oluşturulur. CD4+ T lenfositleri fonksiyonlarını saldıkları<br />

sitokinler aracılığı ile gösterir. IFN-gamma hem oksijene dayalı, hem<br />

de oksijenden bağımsız mekanizmalarla öldürmeyi artıran en önemli<br />

sitokindir.<br />

İNTRASELLÜLER BAKTERİLERE KARŞI BAĞIŞIKLIK CEVABI<br />

Bu tip bakteriler hücre içinde büyüdüklerinden konakçı immün cevabından özellikle<br />

de fagositozdan kurtulabilirler. Aynı kaçış mekanizması M. tuberculosis, M.leprae,<br />

Brucella, Listeria Monocytogenes, Legionella pneumophila ve Salmonella typhi gibi<br />

bakterilerde de görülür.<br />

İntrasellüler bakterilere karşı doğal bağışıklıktaki asıl mekanizma fagositozdur.<br />

Ayrıca fagositlerin reaktif nitrojen ara ürünleri ve NK hücreleri ile de doğal bağıklık<br />

sağlanır.<br />

İntrasellüler bakterilere karşı spesifik immün yanıtta en önemli mekanizma hücresel<br />

immünite’dir. Hücresel immünitede CD8+T lenfositleri enfekte hücreleri lizise<br />

uğratır.Ayrıca T hücre kökenli sitokinler (IFN-gamma)’le makrofajlar aktive edilerek<br />

fagosite edilmiş mikroplar öldürülür.<br />

Genel olarak intrasellüler bakterilere karşı sıvısal bağışıklık etkili değildir.<br />

Oluşan antikorlar hücre içine giremediğinden bakterinin yok edilmesine katkıda<br />

bulunamazlar.


Fonksiyon Mekanizması<br />

MAKROFAJLARIN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ<br />

169<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Fagositoz Mikroorganizmaları fagolizozomlarda sindirir ve öldürür. Süperoksid gibi oksijen<br />

radikalleri, nitrik oksid gibi reaktif nitrojen; proteaz, nükleaz ve lizozim<br />

gibi lizozomal enzimleri kullanarak öldürür.<br />

Antijen presentasyonu MHC Class II proteinlerine bağlı olarak CD4 T lenfositlere antijen sunar. B7<br />

proteinleri de önemli rol oynar.<br />

Sitokin üretimi IL-1, TNF gibi sitokinlerin ve IL-8 gibi kemokinlerin sentez va salınımı.<br />

MANTARLARA KARŞI İMMÜN YANIT<br />

Mantar infeksiyonları genellikle kendi kendini sınırlayan ve tekrar infeksiyona karşı<br />

bir miktar dirençle iyileşen infeksiyonlardır. Asıl olarak nötrofilleri, makrofajları,<br />

lenfositleri ve NK hücrelerini içeren hücresel immün cevabın re-infeksiyona karşı<br />

direnci sağladığı düşünülmektedir.<br />

GENEL ÖZELLİKLER<br />

PARAZİTLERE KARŞI İMMÜN YANIT<br />

Bazı protozoonlar insan hücrelerinin içinde yaşayabilirler. Plasmodiumlar<br />

eritrositlerde, Leishmania’lar ise makrofajlar içinde yaşarlar. Parazitlerin pekçok<br />

antijenleri vardır ve yüzey antijenlerini değiştirebilirler. Parazitler ayrıca konakçı<br />

spesifitesi gösterirler ve parazitlere karşı konakçı direnci aynı tür içinde değişkenlik<br />

gösterebilir. Konakçılar parazitlere karşı çeşitli immün efektör mekanizmalar<br />

geliştirmişlerdir. Tipik olarak tripanozomiazis ve sıtmada IgM, visseral leishmaniozis<br />

ve sıtmada IgG, helmintik infeksiyonlarda IgE seviyeleri yükselir. Bazı parazit<br />

antijenleri lenfositler için direkt poliklonal mitojenlerdir. Genel olarak hücre<br />

içi protozoon parazitlere karşı hücresel immün cevap, kan ve doku sıvılarında<br />

bulunanlara karşı ise antikor yanıtı daha etkilidir. Parazitik infeksiyonlar genellikle<br />

kroniktir. Genelde parazit konakçısını öldürmeye çalışmaz, kronik infeksiyona neden<br />

olur. Sonuç olarak dolaşımda sürekli bulunan antijenleri, devamlı antijenik uyarıma<br />

ve immün komplekslerin yapılmasına yol açar.<br />

PARAZİTLERE KARŞI DOĞAL BAĞIŞIKLIK<br />

Makrofajlar<br />

TNF-alfa<br />

Nötrofiller<br />

Mast hücreleri<br />

Trombositler<br />

Kompleman<br />

Eozinofiller<br />

Filaria, Ascaris ve Şistozoma gibi helmintik infeksiyonlarda sıklıkla eozinofili ve<br />

yüksek düzeyde IgE üretimi görülür. Eozinofiller nötrofillere göre daha az fagositiktir<br />

ama nötrofiller gibi parazitleri öldürebilirler. IgE helmintlere bağlanır, eozinofillerde<br />

opsonize olmuş bu organizmalara bağlanarak aktive olur ve granülleri salarak<br />

paraziti lizise uğratırlar.


170<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Makrofajların mikropları inaktive ve fagosite etmeleri, antijen sunumu, spesifik immün<br />

cevap, inflamasyon gelişimi ve akut faz cevaplarının lenfokin salınımıyla gerçwklwşmesi.<br />

Aktive makrofajlar ayrıca tümör ve diğer hücreleri de öldürebilir.<br />

İNFLAMASYON BÖLGESİNDE LÖKOSİT AKÜMÜLASYONU


Sitotoksik T lenfositler (CTL)<br />

171<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

CD4+ T hücreleri ve Sitokinler<br />

Genel olarak Th1 hücre içi, Th2 ise hücre dışı parazitlere karşı daha<br />

etkindir.<br />

Granüloma Oluşumu ve Kapsülizasyon<br />

Bazı parazitik infeksiyonlarda immün sistem paraziti yok edemez. Bu<br />

durumda hasarı en aza indirebilmek için parazitin çevresinde bir kapsül<br />

oluşturarak onu sınırlar. Şistozomiaziste kronik hücresel immün cevap<br />

sonucu gelişen yoğun fibrozis, karaciğerde venöz kan akımını bozar,<br />

portal hipertansiyon ve siroza neden olur. Lenfatik filariaziste aynı tip<br />

reaksiyona örnektir.<br />

Antikor yanıtı<br />

Özgül antikorlar özellikle hücre dışı parazitlerin kontrolünde ve kan<br />

parazitlerinin hücre içine invazyonlarının önlenmesinde önemlidir. Parazit<br />

konakçı hücresine girdiğinde antikorlar etkisiz kalır.<br />

VİRUSLARA KARŞI DOĞAL İMMÜN YANIT<br />

İnterferon salgılanması<br />

Viral infeksiyonlara en erken yanıt IFN salgılanmasıdır. Bazı viral infeksiyonlarda<br />

erken dönemde ajanı organizmaya giriş yerinde sınırlandırmaktadır. Virüsle<br />

infekte hücrelerden alfa-IFN ve beta-IFN salgılanır. IFN alfa/beta özellikle<br />

infeksiyon bölgesindeki henüz enfekte olmamış hücrelerin viral ajana karşı<br />

direncini artırır. Ayrıca transkripsiyon, translasyon, proten işlenmesi ve virus<br />

maturasyonu aşamalarında inhibitör etkilidir. Gamma-IFN özgül immün<br />

yanıtın başlaması ile salınır ve NK hücrelerinin aktivitesini ve viral antijen<br />

sunumunu artırır.<br />

NK (Natural Killer)<br />

Makrofaj<br />

Kompleman<br />

VİRUSLARA KARŞI HUMORAL İMMÜN YANIT<br />

VİRUSLARA KARŞI HÜCRESEL İMMUN YANIT<br />

Viruslara karış hücresel immün yanıt özgül olmayan (makrofaj ve NK) ve<br />

antijene özgül olmak üzere iki şekilde görülür. Özgül yanıt T lenfositleri<br />

tarafından gerçekleştirilir. TH viruslara karşı hümoral ve hücresel yanıtta önemli<br />

rol oynar. Ayrıca antijene özgül CD8+ sitotoksik T lenfosit gelişiminde ve<br />

makrofajların etkeni temizlemesinde IFN-gamma ve TNF gibi sitokinlerin<br />

önemli etkisi vardır. Genel olarak CD8+T lenfositlerince gerçekleştirilen<br />

sitotoksik reaksiyon viral infeksiyonun sınırlandırılmasında ve hastalığın<br />

iyileşmesinde rolü olan en önemli mekanizmadır.


172<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Sitokin Kaynaklandığı<br />

Ana Hücre<br />

IL-1 (α, β) Makrofajlar<br />

Endotel hücreleri<br />

Dentritik hücreler<br />

Langerhans<br />

hücreleri<br />

Başlıca İmmünolojik etkisi<br />

Makrofajlarda üretilir. T, B lenfositler, nötrofiller, epitel hücreleri,<br />

fibroblastları aktive eder.<br />

Ateş yapar, endojen pirojen olarak adlandırılır. (Hipotalamusa etki<br />

ile )<br />

Akut faz reaktanlarını uyarır<br />

IL-6’yı uyarır<br />

Özgün olmayan direnci arttırır<br />

Endojen bir IL-1 reseptör antagonisti ile inhibe olur.<br />

IL-2 Th 1 hücreleri T hücresi büyüme faktörü<br />

NK ve B hücrelerini aktive eder<br />

İnaktif T hücreleri antijen tarafından uyarıldığında hem IL-2 üretir,<br />

hemde yüzeyinde IL-2 reseptörü oluşturur.<br />

IL-2 nin reseptörü ile etkileşimi DNA sentezini uyarır.<br />

IL-3 T hücreleri Hematopoezi uyarır.<br />

IL-4 T helper hücreleri B hücrelerinin IgE sentezini uyarır, böylece tip1 aşırı duyarlılığa<br />

yatkınlık oluşturur.<br />

İnterferon-γ yı baskılar<br />

IL-4 yardımcı T hücrelerinin alt grubu olan Th2 hücrelerinin sayısını<br />

artırarak hümoral bağışıklığı şiddetlendirir.<br />

IL-5 T helper hücreleri Eosinofillerin büyüme ve farklılaşması (özellikle parazitlere<br />

karşı konakçı savunmasında ve allerjik tepkimelerde önemlidir.)<br />

B hücresi büyüme faktörü<br />

IgA sentezini arttırır<br />

IL-6 Monositler<br />

T hücreleri<br />

Endotel hücreleri<br />

Akut faz reaktanlarını uyarır<br />

Pirojeniktir<br />

Geç B hücre farklılaşmasını uyarır<br />

Il-7 Kemik iliği Pre-B ve pre-T hücrelerini uyarır<br />

IL-8 Monositler<br />

Endotel hücreleri<br />

Fibroblastlar<br />

Nötrofil ve T hücreleri için kemotaktik faktördür<br />

IL-10 Th 2 hücreleri Th 1 hücrelerinin interferon-γ sentezini inhibe eder<br />

Diğer sitokinlerin sentezini inhibe eder<br />

IL-12 Makrofajlar ve<br />

B hücreleri<br />

Tümör<br />

nekroz<br />

faktörü α<br />

Tümör<br />

nekroz<br />

faktörü β<br />

Transforme<br />

edici<br />

büyüme<br />

faktörü β<br />

Makrofajlar, T<br />

hücreleri, B hücreleri<br />

ve büyük granüler<br />

lenfositler<br />

Th 1 hücrelerinin farklılaşması interferon-γ sentezini uyarır<br />

NK ve CD8 + hücreleri sitoliz için uyarır<br />

IL-2 ile sinerjistik etki yapar<br />

Tümörler için sitotoksiktir, kaşeksi yapar, bakteriyel şoka aracılık<br />

eder<br />

T hücreleri Tümörler için sitotoksiktir<br />

Hemen bütün normal<br />

hücre tipleri<br />

T ve B hücrelerinin çoğalmasını inhibe eder<br />

Sitokin reseptörlerini azaltır<br />

Lökositler için güçlü bir kemotaktik ajandır<br />

Enflamasyon ve doku tamirinde rol oynar<br />

ID:


T VE B LENFOSİTLERİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Özellik T lenfosit B lenfosit<br />

Yüzeyde Antijen Reseptörü Var Var<br />

Yüzeyde IgM Yok Var<br />

Yüzeyde CD3 Var Yok<br />

İmmün globülin sentezi Yok Var<br />

Antikor üretimi düzenleyicisi Var Yok<br />

IL-2, IL-4, IL-5 ve gama interferon sentezi Var Yok<br />

Sitotoksik Etki Var Yok<br />

Timusta olgunlaşma Var Yok<br />

Bursada ongunlaşma Yok Var<br />

Koyun eritrositi ile rozet şekli Var Yok<br />

173<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

LENFOİD ORGANLAR VE İMMUN SİSTEM HÜCRELERİ<br />

Lenfoid organlar santral (primer) ve periferik (sekonder) lenfoid organlar<br />

olarak iki gruba ayrılabilirler. Santral organlar yeni lenfositlerin antijene bağımlı<br />

olmaksızın yapıldıkları ve immun yanıt oluşturma yeteneğini kazandığı<br />

bölgelerdir. İnsanda bu organlar kemikiliği ve timustur. T-lenfositleri timusta<br />

B-lenfositleri kemikiliğinde olgunlaşırlar.<br />

Periferik lenfoid organlar ise lenfositlerin prolifere oldukları ve antijenik<br />

uyarılara tepki gösterdikleri yerlerdir. Dalak, lenf düğümleri, tonsiller ve<br />

diğer lenfoid dokular bu grup içinde sayılabilir. Pluripotent kök hücreler lenfoid ve<br />

miyeloid kök hücreler olarak farklılaşırlar. Lenfoid kök hücrelerden B ve T lenfositler,<br />

miyeloid kök hücrelerden eritrosit, trombosit ve lökositler ( nötrofil, eozinofil,<br />

bazofil, mast hücresi,monosit) gelişirler.<br />

MONONÜKLEER HÜCRELER<br />

Kandaki lökositleri ve dokulardaki makrofajları içerirler. Kemik iliğinde<br />

olgunlaşan monositler kana geçerek yaklaşık 8 saat dolaşımda kalırlar<br />

(kandaki lökositlerin %5-8 kadarı) ve sonra bir dokuya yerleşerek makrofaj halini<br />

alırlar. Olgun makrofajlar birkaç ay canlı kalırlar. Makrofajlar sabit ya da<br />

gezici olabilirler. Tüm bu makrofajlardan oluşan karmaşık sistem retiküloendotelyal<br />

sistem (RES) adı ile de anılırlar. Bu sistem içinde ; KC Kupfer hücreleri, AC<br />

alveoler makrofajları, kemikte osteoklastlar, deride Langerhans hücreleri,<br />

kavitelerde plöral ve peritoneal makrofajlar, böbrek mezengial hücreler,<br />

MSS’de mikoglial hücreler, kanda monositler bulunurlar.<br />

Dokularda uyarı altında epiteloid hücrelere ve dev hücrelere dönüşebilirler<br />

(Tüberkülozda Langhans tipi dev hücreler,...).<br />

ID:


174<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Cd4 hücreleri salgıladığı mediyatörlerle immün cevapta önemli rol oynar. Ayrıca intraselüler patojenlere<br />

karşı gelişen geç tip reaksiyonda da (dth) görev alır.<br />

Temel işlevleri arasında fagositoz, öldürme (hücre içi ya da hücre dışı<br />

mikroorganizmaları) antijen sunulması ve sekresyon sayılabilir.<br />

İlgili inflamasyon bölgesine hızla göç ederler (kemotaksi) ve bu aşamada<br />

anafilotoksin (C5a) en iyi uyarıcı rolü oynar. Mikroorganizmaları oksijene<br />

bağımlı mekanizmalarla ( hipoklorit, H2O2, NO) ya da oksijenden<br />

bağımsız mekanizmalarla ( Lizozim, hidrolitik enzimler,...) ve bazen de<br />

tümör hücrelerini öldürürler. Fakat bazı mikroorganizmalar makrofaj içinde<br />

canlılığını sürdürerek hastalık oluşturabilir. Mycobacterium tubercülosis,<br />

Trypanasoma, Leishmania, ... bu konuda iyi bilinen örneklerdir.<br />

Makrofajlar ayrıca fagosite ettikleri yapılara ait antijenleri MHC II<br />

molekülleriyle beraber CD 4 T–lenfositlere sunabilirler (antijen sunucu<br />

hücre APC). Aktive makrofajlar IL-1 ve IL-6 sentezi ile akut faz yanıtı ve ateş<br />

yükselmesine neden olabilirler. IFN-gama,TNF ve GM-CSF bu hücrelerin<br />

aktive olmasına neden olurlar.<br />

GRANÜLOSİTLER<br />

Sitoplazmalarında bol granül bulunan, çekirdekleri lobüler, kısa ömürlü hücrelerdir.<br />

Nötrofil, eozinofil, bazofil.<br />

NÖTROFİLLER<br />

Kandaki lökositlerin % 50-65’ini, granülositlerin %90’ını oluştururlar.<br />

Dolaşımda kısa süre bulunurlar.


175<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Akut bakteriyel infeksiyonlarda kanda belirgin olarak sayıları artar<br />

(lökositoz) ve genç şekiller görülmeye başlanır (sola kayma). Güçlü<br />

fagositoz yetenekleri ile inflamasyonun en önemli hücreleridir. Yüzeylerinde<br />

MHC II molekülleri bulunmadığından fagositozda çok etkin olsalar da<br />

antijen sunan hücre olarak görev almazlar.<br />

EOZİNOFİLLER<br />

Dolaşımdaki lökositlerin % 1-2’sini oluştururlar. Bazı allerjik ve parazitik<br />

olaylarda sayıları çok artar. Regülasyonunda özellikle IL-5 görev alır.<br />

Fagositoz kapasiteleri kısıtlıdır. Yaşam süreleri belli değildir, dokularda haftalarca<br />

canlı kalırlar. Steroid sayısını dramatik olarak azaltır.<br />

BAZOFİLLER VE MAST HÜCRELERİ<br />

Lökositlerin % 0.5-1’ini oluştururlar. Nukleusu da örtebilen bazofilik granüller<br />

tipiktir. Fagositoz yetenekleri yoktur. Esas olarak işlevlerini uyarı ile granüler<br />

içeriklerini salgılayarak yaparlar. Ig E ile oluşan allerjik reaksiyonlara<br />

katılırlar.<br />

DENDRİTİK HÜCRELER<br />

Çok uzun ve hareketli stoplazmik uzantılara sahiptirler. Deride bulunan<br />

Langerhans hücreleri, lenfoid organlardaki foliküler dendritik hücreler,<br />

interdijital dendritik hücreler tanımlanmıştır. Temel işlevleri antijeni<br />

hazırlayarak CD 4 T-lenfositlere(yardımcı) sunmaktır (APC). Yüzeylerinde<br />

yoğun MHC II molekülleri ve ayrıca MHC I molekülleri taşırlar.<br />

SİTOKİNLER<br />

İmmun ve inflamatuar olaylara katılan hücrelerin etkinliklerinin arttırılması ve çeşitli<br />

hücrelerin uyarılmasını sağlayan, uyarılmış lenfositler, monosit-makrofajlar<br />

ve diğer bazı hücrelerden salgılanan peptid ya d glikoprotein yapısında<br />

maddelerden oluşan karmaşık bir sistem oluştururlar.<br />

Özellikle lenfositleri etkileyen sitokinler şöyle özetlenebilir:<br />

- IL-1: Esas olarak makrofajlar tarafından üretilir. Endojen pirojen olarak<br />

rol oynar (TUS). Çok farklı hücreleri etkileyebilir. Yardımcı T-lenfositlerini<br />

uyararak onların IL-2 üretmesini kamçılar ve farklılaşmasını sağlar.<br />

- IL-2 : Esas olarak yardımcı T-lenfositleri tarafından (Th1) sentezlenir ve hem<br />

yardımcı (otokrin) hem sitotoksik T-lenfositlerini üreme yönünden uyarır<br />

(TUS). B-lenfosit uyarısında sinerjik etki (IL-4 ile) gerçekleştirir.<br />

- IL-4 : Yardımcı T-lenfositleri Th2 alt grubu tarafından sentezlenir. Blenfositleri<br />

üreme ve farklılaşmasını kamçılar. Th2 hücrelerini uyararak<br />

IL-4 ve IL-5 salgısını artırırlar. Antikorların izotip (anahtar) çevrimini sağlarlar ve<br />

özellikle Ig E artışını uyarırlar. Tip I aşırı duyarlık reaksiyonlarda rol oynar.<br />

- IL-5 : Th2 alt grubu tarafından sentezlenir. B-lenfosit farklılaşmasını uyararak<br />

özellikle Ig A yapımını artırır. Eozinofil üretim ve etkinleşmesinde rolü vardır.<br />

- IL-6 : Yardımcı T-lenfositleri ve makrofajlardan salgılanır. B-lenfosit<br />

farklılaşmasını uyarır. Ateş ve diğer bulgulara neden olurken akut faz<br />

yanıtı proteinlerinin sentezini de uyarır.


176<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

- IL-10 : Th2 hücreleri tarafından sentezlenir ve gama-interferon<br />

(IFN-gama) üretimini kısıtlayarak Th1 gelişimini inhibe eder. Bir çok<br />

infeksiyon sırasında İFN-gama üretimine IL-10 yanıtı eşlik eder ve olası hücre<br />

yıkımını engellemeye yardımcı olur. İmmuntolerans gelişmesinden sorumlu<br />

tutulmuştur.<br />

- IL-12 : Aktive makrofajlar tarafından sentezlenir. Th1 yapımını uyarırken<br />

Th2 alt grup yapımını baskılar. INF-gama yapımını uyarır.<br />

- IL-13 : Th2 hücreleri tarafından yapılır. Allerjik hava yolu hastalığı<br />

(astım) gelişiminde rolü vardır. Ig E artışına neden olmazken hava<br />

yolu aşırı yanıtına katılır.<br />

- TGF-beta: (dönüşüm yaptırıcı büyüme faktörü) Bu madde pekçok farklı hücre<br />

tarafından sentzlenir ve antisitokin etkisi gösterir. T-lenfositleri başta olmak<br />

üzere makrofaj, B-lenfositleri, nötrofil ve NK hücrelerinin işlevlerini inhibe eder.<br />

Tüm bu inhibitör etkisi dışında kollajen sentezini uyararak yara iyileşmesini<br />

hızlandırır.<br />

Tümör nekroz faktör (TNF), IL-1, IL-6, IL-12, INF-gama proinflamatuar<br />

sitokinler olarak da isimlendirilirler ve sepsis sendromu ilk aşamalarında önemli<br />

rol oynarlar.<br />

Kök hücreleri etkileyerek üreme ve farklılaşmaları sağlayan sitokinlerde saptanmıştır.<br />

IL-3, uyarılmış yardımcı T-lenfositleri tarafından yapılır ve multipotent kök<br />

hücre üreme ve farklılaşmasını destekler (TUS).<br />

IG’NIN YAPISI


İNSAN İMMUNGLOBULİNLERİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ<br />

177<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Özellik IgG IgA IgM IgD IgE<br />

Moleküler form Monomer Monomer,<br />

polimer<br />

Pentamer Monomer monomer<br />

Ağır zincir sınıfı (H) γ α µ δ ε<br />

Ağır zincir alt sınıfı (H) γ1, γ2, γ3, γ4<br />

IgG1, G2, G3, G4<br />

Moleküler ağırlık<br />

(dalton)<br />

150000<br />

180000(IgG3)<br />

α1, α2<br />

IgA1, A2<br />

160000 950000 175000 190000<br />

Serum düzeyi (mg/cc) 9; 3; 1; 0.5 1.5;0.2 1.5 4 0.03<br />

Yarı ömür 21 (IgG3:7) 6 10 3 2<br />

Kompleman fiksasyonu<br />

Klasik<br />

Alternatif<br />

++ (G4-)<br />

-<br />

-<br />

+<br />

++++<br />

-<br />

Plasentayı geçiş + - - - -<br />

Mast hücresine bağlanma<br />

- - - - +<br />

Antiviral aktivite + +++ + ? ?<br />

Antibakteryel lizis + + +++ ? ?<br />

İntravasküler dağılım %45 %42 %80 %15 %50<br />

Diğer özellikler Sekonder cevap Mukoz<br />

sekresyon<br />

Primer cevap;<br />

Romatoid<br />

faktör<br />

-<br />

-<br />

Class-Switching<br />

-<br />

-<br />

Allerji<br />

İnterferonlar<br />

Alfa ve beta interferon viruslar ve çift iplikli RNA tarafından indüklenebilir.<br />

Sonuçta viral m-RNA çevirisini inhibe ederek etkili olurlar ve hücre dışı virus<br />

partiküllerine etki etmezler.<br />

- İnterferon alfa (INF-alfa): Lökositlerden salgılanır. Antiviral etkilidir.<br />

Kronik hepatit, kondyloma acuminata infeksiyonlarında tedavide<br />

kullanılmaktadır.<br />

- İnterferon beta (INF-beta): Fibroblastlardan salgılanır. Antiviral etkili.<br />

- İnterferon gama (INF-gama): Antijenler, mitojenler tarafından yapımı<br />

uyarılır. Özellikle Th1 hücreleri tarafından sentezlenir. Makrofaj, NK,<br />

nötrofillerin fagositik etkinliğini artıran en önemli uyarıcıdır (TUS). Böylece<br />

bu hücrelerin mikroorganizmaları ve tümör hücrelerini öldürme yeteneğini<br />

arttırır. Hücrelerin MHC I ve II protein sentezini de artırır. Antijen<br />

sunumunu şiddetlendirir.<br />

Tümör nekroz faktörü (TNF-alfa)<br />

Esas olarak makrofajlar tarafından sentezlenir. Düşük miktarlarda iken<br />

nötrofilleri etkin hale getirerek bunların endotele yapışmasını kolaylaştırırken<br />

aynı zamanda solunum patlaması yoluyla fagositlerin öldürme kapasitesini<br />

de artırır.<br />

ID:


178<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bu seviyelerde yardımcı T-lenfositlerini, B-lenfositlerini de uyarır. Yüksek<br />

miktarlara ulaştığında sepsis, septik şok kliniği gelişimine neden<br />

olur. Deney hayvanlarında tümör üzerinde öldürücü etkisi belirlenmiştir.<br />

Lipoprotein lipaz inhibisyonu ile kaşeksiye yol açabilir (kaşektin).<br />

Nitrik oksit (NO)<br />

Makrofajlarda üretilen önemli bir aracıdır. Sepsis-septik şokta hipotansiyona<br />

neden olan önemli bir parametre olabileceği düşünülmektedir. Endotel<br />

düzeyinde lökosit ve trombosit adezyonu, agregasyonu ve aktivasyonunu<br />

inhibe ederek sonuçta anti-inflamatuar, immunsupresif etki gösterir.<br />

Trombositler: Asıl işlevleri koagülasyon olsa da granüllerinde bulunan<br />

aminlerin ve diğer yapıların salgılanması inflamasyonun bazı dönemlerinde<br />

etkin rol alırlar.<br />

LENFOSİTLER<br />

Dolaşımdaki lökositlerin % 20-30’u lenfositlerdir. Fakat lenfositlerin büyük<br />

çoğunluğu dolaşımda yer almamaktadırlar. Fonksiyonlarına ve salgıladıkları<br />

ürünlere, antijenik özelliklerine göre farklı gruplara ayrılırlar. B- lenfositleri, Tlenfositleri,<br />

NK hücreleri<br />

B-lenfositleri:<br />

Temel olarak antikor üreterek humoral immun yanıtı oluştururlar ve<br />

antijen sunucu hücre olarak görev görürler. İnsanda embriyonik çağda önce<br />

fetal karaciğerde belirlenirken sonra olgunlaşmalarını kemik iliğinde<br />

tamamladıkları kabul edilmektedir. Olgunlaşmaları için timus gerekli<br />

değildir. Olgunlaşmamış B-lenfositleri yüzeylerinde immünglobulinler<br />

taşımazlar (pre B hücreleri). Yüzeydeki CD 19,20,21,22 antijenleri Blenfosit<br />

markeri olarak kullanılır.<br />

Bazı antijenler (timustan bağımsız antijenler) (Bakteri LPS,<br />

polisakkarid,...) yardımcı T-lenfositlerine gerek duymadan Blenfositlerin<br />

uyarabilirler. Fakat bu yanıt geçicidir ve bellek hücreleri<br />

oluşmaz. Özellikle düşük antijen yoğunluğunda B-lenfositi tarafından<br />

alınarak işlenen antijenler MHC II proteinleri ile eşlenik halde yardımcı<br />

T-lenfositlerine sunulurlar. Bu aşamada T-lenfositlerinde IL-2,IL-4, IL-<br />

5 salgılanır ve bu interlökinler B-lenfosit üreme ve farklılaşmasını<br />

uyarır. Bu uyarı yanında iki temel etkileşim daha etkili bir yanıt için<br />

gereklidir :<br />

Sonuçta B-lenfositi çok miktarlarda özgül antikor üretecek bir<br />

plazma hücresine dönüşür. Plazma hücreleri birkaç gün içinde çok<br />

fazla miktarda antikor salgılayarak ölürken bazı etkin B-lenfositleri<br />

bellek hücrelerine dönüşürler.<br />

T-lenfositleri<br />

Lenfoid organlara yerleşmeden önce timusa gidip farklılaşan lenfosit<br />

grubudur. T-lenfositleri dolaşımdaki lenfositlerin % 70-80’nini<br />

oluştururlar. T-lenfositleri timusta immün yanıtta etkin rol alabilecek hücrelere<br />

farklılaşırlar. TCR 1 taşıyan T-lenfositleri (gama-delta T-lenfositleri) regülasyon<br />

işlevlerinden sorumludur.


179<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tüm T-lenfositleri yüzeylerinde T- lenfosit reseptörlerine bağlı olarak CD3<br />

antijeni taşırlar. T-lenfositleri ancak MHC molekülleriyle birlikte sunulan<br />

antijeni tanıyabilirler( CD 4 + MHC II ve CD 8+MHC I ) (4x2 : 8, 8x1:8).<br />

Ayrıca T-lenfositleri yüzeylerindeki CD 2 (koyun eritrositleriyle rozet) ve CD 3<br />

antijenleriyle de diğer lenfositlerden ayrılabilirler.<br />

TH1 ve TH2 hücrelerinden üretilen sitokinlerin immün sistem üzerine etkisi. (CTL: Sitotoksik T hücresi,<br />

APC: Antijen hücre, GTH: Geç tip hipersensitivite, ADCC: ANtikora bağlı hücresel sitotoksisite)


180<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

T-lenfositleri yüzeylerinde CD4 ya da CD8 antijenleri taşımalarına göre iki<br />

büyük gruba farklılaşırlar. Bu grupların temel işlevleri de farklıdır.<br />

CD4 T-lenfositleri ”yardımcı” T-lenfositle ridir:<br />

- B –lenfositlerini antikor üreten plazma hücrelerine dönüştürürler (IL4 ve<br />

IL-5).<br />

- CD8 T-lenfositlerinin etkin sitotoksik-T lenfositlerine dönüşümünü sağlar<br />

(IL-2)<br />

- Makrofajların gecikmiş tipte aşırı duyarlık reaksiyonlarına aracılık ederler<br />

(gama interferon)<br />

Tüm bu işlevler iki ayrı alt grubun denetimi altında gerçekleşirler:<br />

- T helper-1 (Th1) : IL-2 yanıtı ile sitotoksik T-hücre yanıtına ve IL-2 ile gama<br />

interferon üreterek gecikmiş tipte aşırı duyarlık yanıtına neden olurlar. Esas<br />

olarak hücresel bağışıklığı sağlar.<br />

- T helper-2 (Th2) : Esas olarak IL-4 ve IL-5 üreterek antikor sentezinde görev<br />

alırlar.<br />

Bir mikroorganizmaya karşı özgül immun yanıt bu yollardan birinin<br />

etkinleşmesiyle sağlanır. Bu yanıt makrofajlardan sentezlenen<br />

IL-12 (Th1 artışı) ve gama interferon (Th2 üretimi inhibisyonu) ile<br />

düzenlenmektedir. Th1 ve 2 subgruplarıyla ilgili temel farklılıklar<br />

tabloda gösterilmiştir.<br />

CD-8 T-lenfositleri arasında ”sitotoksik” ya da “supresör ”<br />

işlevler gören hücreler bulunur. Temel işlevleri tümör hücreleri,<br />

allograft hücreleri, virusla infekte hücreleri öldürmektir.<br />

Bİmmunglobulinler için Fc reseptörü bulunmadığından antikora<br />

bağımlı hücresel sitotoksisitede (ADCC) rol oynamaz.<br />

CD 4 / CD 8 oranı 1.7-2 civarında bulunmuştur. Bu oran immun sistemin<br />

dengede çalışması için gereklidir.<br />

Lenfositlere Antijen Sunulması ve Kazanılmış İmmünitenin<br />

Gelişmesi<br />

CD4 T-lenfositleri etkinleşmesi için antijen sunan hücrelerin antijen<br />

ve MHC II antijenini bir arada iletmesi gerekir. Bu konuda en fazla<br />

işlevi makrofajlar görse de B-lenfositleri, dalağın dendritik hücreleri,<br />

derinin Langerhans hücreleri de antijen sunan hücre (APC) olarak<br />

işlev görebilirler.<br />

Virusla infekte hücreler ise uygun peptid antijenleri MHC I peptidleriyle<br />

birlikte CD8(sitotoksik) T-hücrelerine sunar. Bu işlevi tüm çekirdekli<br />

hücrelerin gerçekleştirebileceği düşünülmektedir.<br />

MHC genleri çok sayıda farklı allel içerdiğinden dolayı çok sayıda<br />

farklı antijeni sunma gücüne de sahiptir. Bu antijenler sadece peptid<br />

yapıda antijenleri sunabilirler.<br />

B-lenfositleri, yüzey immünglobulinleri (Ig M ve Ig D) yoluyla direkt<br />

olarak (MHC proteinleriyle eşlenik olmadan) antijenleri tanıyıp<br />

etkileşime girebilirler.


181<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

B-lenfositleri bu özellikleri nedeniyle, peptidler, polisakkaridler,<br />

nükleik asitler kimyasal bileşikler (penisilin,...) gibi farklı moleküler<br />

yapıları tanıyabilmektedir. İşlenen antijen yardımcı T-lenfositlerine<br />

sunulacakken MHC II proteinlerle birlikte sunulmaktadır.<br />

IL-2 hem CD-8 lenfositleri hem de CD-4 hücreleri uyararak işlevsel<br />

öbekler oluşturur. Ayrıca gama-interferon üretimi ile APC üzerinde<br />

MHC II protein yapımının arttırılmasına yardımcı olur.<br />

T-lenfositlerinin işlevleri arasında en önemli iki konu gecikmiş tip aşırı<br />

duyarlık reaksiyonları ve sitotoksisite yetenekleridir.<br />

Sitotoksisite virusla infekte hücrelerin ortadan kaldırılmasında ve<br />

ayrıca tümör hücrelerinin, greftin uzaklaştırılmasında rolü olan<br />

bir işlevdir. Virusla infekte hücreyi CD8 sitotoksik T-lenfositleri<br />

öldürebilirken bu işlev için mutlaka yardımcı T-lenfositlerinden<br />

sitokin uyarısı (özellikle IL-2) alması zorunludur. Sonuçta bu uyarıyı<br />

alan sitotoksik T-lenfositi MHC I proteini ile infekte hücre yüzeyindeki<br />

viral antijeni tanıyarak hücreyi öldürür. Sitotoksik T-lenfositlerinin<br />

viruslar üzerine direkt etkisi yoktur.<br />

Antikora bağımlı hücresel sitotoksisite (ADCC) olayında sitotoksik<br />

T-lenfositleri Fc reseptörleri olmadığından rol oynamazlar. Burada<br />

infekte hücre yüzeyine bağlı antikor makrofajlar ya da NK hücreleri tarafından<br />

tanınarak o hücrenin öldürülmesi sağlanır. Polisakkarid yapıdaki kapsül<br />

antijenleri gibi çok büyük makromoleküller T-lenfositlerinden bağımsız bir<br />

yolla antikor yanıtına neden olabilirler. DNA, RNA,birçok lipid yapıda<br />

makromoleküller de T-lenfositlerinden bağımsız bir antikor yanıtı<br />

oluştururlar. T-lenfositlerinden bağımsız olarak oluşturulan antikor<br />

yanıtı esasen Ig M sınıfı bir antikor yanıtıdır. Ayrıca bu şekilde oluşan<br />

yanıtta bellek B-hücreleri oluşmaz.<br />

T-lenfositlerine bağımlı olarak oluşan antikor yanıtında APC (makrofaj,<br />

B-lenfositi, dendritik hücreler, Langerhans hücreleri) tarafından alınan<br />

antijen bu hücrede işlenerek MHC II proteini ile birlikte sunulur. Bu<br />

yapı özgül yardımcı T-lenfositi reseptörüyle birleşince bu lenfosit IL-<br />

2, IL-4 (B-hücre gelişme faktörü), IL-5 (B-hücre farklılaşma faktörü)<br />

üretimini arttırır. IL-4 ve 5 ilk üretilen Ig M yerine diğer sınıf antikorların<br />

sentezlenmesinde rol oynarlar.<br />

Bazı CD4 ve CD8 hücreleri çeşitli mekanizmalarla immün yanıtın bazı<br />

aşamalarını baskılayabilirler. CD4 ve CD 8 hücreleri arasındaki oran<br />

bağışıklık yanıtının iyi işlemesinde önemli rol oynar. Lepramatöz lepra<br />

kliniğinde gecikmiş tip aşırı duyarlığın olmayışı ve CD8 hücrelerinin<br />

çok artmış olması, AIDS tablosunda CD4/CD8 oranının CD4 hücrelerin<br />

yıkımıyla azalması sonucunda immun yanıt ciddi olarak bozulmaktadır.<br />

MHC proteinlerinin ifadesindeki artış immun yanıtın artışında ve uyarılmasında<br />

rol oynar. CMV, HBV, gibi bazı viruslar MHC I ifadesini baskılayarak gelişecek<br />

immun yanıtı baskılarlar.<br />

Bazı T- ve B-lenfositleri bellek hücreleri olarak farklılaşırlar. Bu hücreler<br />

antijenik uyarıyla tekrar karşılaşıldığında buna hızla ve şiddetli yanıt vermeyi<br />

sağlar.


182<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bu hücreler yıllarca canlı kalırlar ve kendi kendilerine üreyebilirler.<br />

Daha az ko-stimülasyonla daha çok interlökin salgılama potansiyeli<br />

ile etkinleştirilmemiş T-lenfositlerinden ayrılabilirler.<br />

NK (NATURAL KİLLER) HÜCRELER<br />

Bu hücreler yapısal olarak iri tanecikli lenfosit görünümündedirler. Periferik<br />

kandaki lenfositlerin ancak % 5-10’u NK hücreleridir. Bazı T-lenfosit antijenleri<br />

taşısalar da olgunlaşma sürecini timusta geçirmezler. TCR, CD3 ve yüzeyel<br />

IgM ya da Ig D taşımazlar. Perforin ve granzimlerle direkt sitotoksik etki<br />

ile ya da Fas-Fas ligand ilişkili apoptoz ile hücre ölümüne neden olurlar.<br />

Görevleri virusla infekte hücrelerin ve tümör hücrelerinin öldürülmesidir.<br />

Verdikleri yanıt daha önce karşılaşma ile artmaz ve virusa özgül değildir.<br />

Antikor varlığında öldürücü olabilmeleri yanında (ADCC) antikor<br />

yokluğunda da etkilerini gösterebilirler. NK hücreleri yeterince MHC I proteini<br />

taşıyan hücrelere etki etmez. Virus infeksiyonu sırasında hücrede azalan MHC I<br />

yanıtı o hücrelerin NK hücreleri ile yıkılmalarına yardımcı olurlar.<br />

Gama – delta T-lenfositleri kandaki lenfositlerin %5-10 kadarını<br />

oluştururlar. Aktivasyon çin MHC proteinlerine gerek göstermezler ve<br />

doğal immünite ile kazanılmış immünite arasında köprü rolü görürler. T<br />

ve B lenfositleri arasındaki başlıca farklar<br />

HÜMORAL BAĞIŞIKLIK VE ANTİKORLAR<br />

Kendilerini uyaran antikora karşı özgül tepkime veren globülin yapısında proteinlerdir.<br />

Antikorlar kanda gama-globulin fraksiyonunda yer alırlar. Y harfi şeklinde birbirinin<br />

aynı iki hafif (L) ve iki ağır (H) zincirden oluşan bir yapıdır. Bu yapılarda değişken ve<br />

sabit bölgeler ayrılabilir.<br />

Değişken bölgeler antijenin bağlandığı özgül bölgeleri oluştururken<br />

sabit bölgeler kompleman etkinleşmesinde ve hücre yüzey reseptörlerine<br />

bağlanmada görev alır. Antikorların özgüllüğü bu değişken bölgeler üzerindeki<br />

çok değişken (hipervariabl) bölgelerce sağlanır.<br />

Hafif zincirlr ya kappa ya da lambda yapısındadır. Ağır zincirler ise alfa, gama, mü,<br />

epsilon ve delta zincirlerinden oluşabilir ve bu farklılıklar nedeniyle 5 farklı immünglobulin<br />

ayrılabilir (Ig G,A,M,D,E). Bu sıralama aynı zamanda serumdaki miktarlarına göre çoktan<br />

aza doğru bir sıralamayı da belirler. Ağır ve hafif zincir yapısında sadece kişilere özgü<br />

antijenik birimler belirlenir ve buna allotip adı verilir. Antijen bağlayan kısmın çok<br />

değişken birimine idyotip denir. Antiidyotip antikorlar antijenik yapıyı temsil ettiğinden<br />

aşı olarak kullanımları düşünülmektedir.<br />

Ig G, ikincil yanıtta oluşan asıl antikordur ve bakteri ile viruslara karşı önemli bir<br />

savunma sistemidir. Toksin nötralizasyonunda en önemli rolü oynar, antitoksinler<br />

Ig G yapısındadır, ayrıca presipitin, opsonin, komplemanla erimeyi uyaran<br />

antikorlar (amboseptör) genelde Ig G yapısındadır. Plasentayı aşan tek<br />

antikordur. Komplemanı klasik yoldan aktifleştiren iki antikordan birisidir<br />

(diğeri Ig M). Direkt olarak opsonizasyonda rol oynayan antikordur.


183<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Ig A, mukozal yüzeylerde, kolostrum, tükrük, gözyaşı gibi yapılarda en bol<br />

bulunan antikordur. Bakteri ve virusların mukozal yüzeylere yapışmasını önler.<br />

Sekretuar Ig A bir J zinciri ile bağlı toplam iki molekülden ibarettir. Sekretuar yapı<br />

ise mukoza yüzeyinden geçişi sağlayan ve epitel hücreleri tarafından salgılanan bir<br />

polipeptiddir.<br />

Bu yapı sayesinde IgA sindirim sisteminde yıkılmadan varlığını sürdürebilir.<br />

Serumda IgA çoğu monomer halinde bulunur. Komplemanı alternatif yoldan çok zayıf<br />

uyarabilir fakat genelde önemli bir rol oynamaz. Bazı bakteriler IgA proteazları ile<br />

(Gonokok, pnömokok, meningokok, H. influenzae) bu antikora karşı önemli ölçüde<br />

direnç geliştirebilirler.<br />

IgM, birincil antikor yanıtında rol oynar. Serumda pentamer halinde bulunduğundan<br />

aglütinasyon, kompleman fiksasyonu,...gibi serolojik testlerde en etkin antikordur. En<br />

yüksek aviditeye sahip antikordur. Aglütininlerin ve nötralizan antikorların çoğu Ig M<br />

yapısında (ya da Ig A yapısında) antikorlardır. Genelde akut infeksiyonların teşhisinde<br />

kullanılan bir parametredir. Serumdaki Ig M sınıfı antikorlar, rivanol, merkaptoetanol<br />

ile uzaklaştırılabilir.<br />

Ig D, serumda çok az mikarlarda bulunur, antikor işlevi yoktur. Reseptör olarak<br />

görev görmekte olduğu düşünülmektedir ve çok sayıda B-lenfositi yüzeyinde<br />

bulunmaktadır.<br />

Ig E, anafilaktik aşırı duyarlık reaksiyonlarına aracılık eder ve helmint infeksiyonlarına<br />

karşı savunmada rol oynar. Fc bölgesi mast hücreleri ve bazofillerin yüzeyine bağlanarak<br />

reseptör görevi görür.<br />

Bir antijenle ilk kez karşılaşıldığında yaklaşık 7-10 gün sonra bir Ig M antikor yanıtı<br />

belirlenir. Bu yanıt haftalar boyunca yükselir ve zamanla Ig G ve Ig A yanıtı buna<br />

eklenir.<br />

Antijen-antikor birleşmesi reaksiyonunun temel özellikleri şöyle sıralanabilir:<br />

- Özgül bir reaksiyondur<br />

- Kimyasal bir reaksiyondur ve bu birleşmede elektrostatik kuvvetler, hidrojen<br />

bağları, hidrofobik bağlar (en önemli) ve van der Walls bağları rol oynar.<br />

- Geriye dönüşebilir bir olaydır. (Danysz olayı)<br />

- Uygun oranlarda birleşebilir. Laboratuvar incelemelerinde eğer çok fazla antikor<br />

varsa aglütinasyon görülmeyebilir (Prozon olayı).<br />

- İki safhalı bir reaksiyondur<br />

HÜCRESEL BAĞIŞIKLIK, DOKU UYGUNLUK ANTİJENLERİ VE<br />

TRANSPLANTASYON<br />

Antikorla tepki veren yapılara antijen adı verilirken bağışıklık yanıtı uyandıran<br />

moleküllere immünojen adı verilir. Haptenler antikora bağlanabilen, oluşmuş<br />

immun cevapla reaksiyona girebilen fakat tek başlarına immünolojik yanıt<br />

oluşturamayan yapılardır (TUS). Haptenler ancak büyük, immunojenik bir protein ile<br />

birleştiklerinde etkin olabilirler. Penisilinler, zehirli sarmaşık bitkisi ürünü: katekol,<br />

bazı nükleik asitler, bazı steroid hormonlar en iyi bilinen haptenlerdir. Bazı ilaçlar,<br />

steroid hormonların miktarları antihapten antikorlar ile belirlenebilmektedir.


184<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

İmmun yanıt organizmanın özel yapılarına karşı geliştirilir. Proteinler ve polisakkaridler<br />

immun yanıt hedefi olarak rol oynarlar. Proteinler en güçlü uyarıcılardır ve hücresel<br />

yanıt sadece bu antijenlere karşı gelişebilir. Lipidler, nükleik asitler eğer diğer<br />

yapılarla bir arada değillerse immun yanıt oluşturamazlar. Viral nükleik asitler<br />

de nükleokapsit yapısı şeklinde immunojendir. Lipopolisakkarid, levan, ficol<br />

gibi yapılar<br />

T-lenfositlerinden bağımsız yanıt oluştururlar.<br />

Antijenik yanıt tüm makromolekül üzerindeki küçük bölgelere karşı gelişir ve bu yapılara<br />

epitop (:antijenik determinant) adı verilir.<br />

İmmunojenlerin gücü bazı özelliklere bağlıdır:<br />

1 – Yabancılık<br />

2 – Molekül büyüklüğü . Genelde ne kadar büyük ise o kadar daha iyi antijendir.<br />

3 – Kimyasal yapı: Proteinlerin yapıları ne kadar karmaşık ise o kadar fazla<br />

antijeniktirler.<br />

4 – Epitoplar<br />

5 – İşlenmeye uygunluk: Sindirilip MHC molekülleriyle sunulamayan antijenler zayıf<br />

etkilidir. D-aminoasit dizileri yıkılamadığından daha az immünojeniktir.<br />

Ayrıca; antijenin dozu ve veriliş yolu, zamanlaması da immun yanıtı belirleyebilir. Bazı<br />

yapılar antijen ile birleştiğinde onun etkisini artırabilirler ve bu yapılara adjuvan adı verilir.<br />

Alüminyum-potasyum fosfat, Freund adjuvanı (parafin+ölü M. tubercülosisler),<br />

mikobakteri muramil-polipeptidi, alüminyum hidroksit,saponin, vitamin A<br />

adjuvanlara örnek olarak verilebilir.<br />

Antijenler etkinliklerine ve oluşum özelliklerine göre farklı isimler verilmektedir. Aynı<br />

türün farklı bireylerindeki farklı antijenlere alloantijen adı verilir ( kan grupları gibi).<br />

Bir kişinin kendi yapısal elemanlarına otoantijen adı verilir. Heterofil antijen farklı<br />

türlerdeki antijenleri belirler. EBV infeksiyonlarında insanda at , kobay yapılarına karşı<br />

antikorlar (EBV infeksiyonlarında heterofil antikorlar) belirlenmektedir. Forsmann antijeni,<br />

riketsiya infeksiyonlarında Proteus cinsi bakterilere karşı antikorlar (Weil-Felix) oluşması<br />

da heterofil antikorlara örnektir. Bunun nedeninin raslantısal ortak epitoplar olduğu<br />

sanılmaktadır. S. pyogenes ile miyokard, Klebsiella ile HLA B27, T. pallidum ile<br />

kardiolipin, Mycoplasma ile eritrosit I antijeni ortak antijenik epitoplara sahiptir<br />

Süper antijenler: Çok sayıda T-lenfositinde aktivasyon yapabilen en güçlü<br />

immunomodülatör yapılardır. Hücreiçi işlemden geçmeksizin, doğrudan MHC<br />

– I moleküllerinin beta zincirlerine, antijen bağlayan kısmına dıştan ve yüksek<br />

afinite ile bağlanırlar. Süperantijenler belirli V genini taşıyan bütün T-lenfositleri ile<br />

ilişkiye girerler. Endojen süperantijenler retroviruslara ait yapılardır. Ekzojen<br />

süperantijenlerin hemen tümü bakteriyel ekzotoksinlerdir. Staphylococcus aureus<br />

TŞST-1, enterotoksinleri, S.pyogenes pirojenik ekzotoksinleri, C. perfringens<br />

ve Y. enterocolitica enterotoksinleri bilinen süperantijenlerdir.


KOMPLEMAN SİSTEMİ<br />

185<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Serumda bulunan yaklaşık 20 proteini kapsayan bir sistemdir. Bu proteinler ısıya<br />

dayanıksızdır ve ısıtılınca (55-60 °C) etkinlikleri kaybolur. Doğal immun yanıtta önemli<br />

bir rol oynar. İki farklı yolla aktifleştirilebilir.<br />

- Klasik yol: İmmunglobulinler (Ig G1,2,3 ve Ig M) ile oluşan antijen-antikor<br />

kompleksleri bu sistemi etkinleştirebilir. Antikorun Fc bölümüne C1q bağlanarak<br />

aktivasyon başlar. Serbest antikorlar komplemanı aktifleştiremezler. C1(q,r,s),<br />

C2, C4 etkileşerek C3a ve C3b oluşur. C3a+C4b,2b,3b (C5 konvertaz etkisi)<br />

C5 üzerine etki ile C5a ve C5b oluşur. Sonra C6, C7,C8,C9,C5b ile birleşerek<br />

membran saldırı kompleksini (MAC) oluştururlar ve sonuçta lizis ve sitotoksisite<br />

gelişir. MAC yapısında en etkin yapı C 9’dur.<br />

- Alternatif yol: Endotoksin, mantar hücre duvarı, virus zarfı,... gibi birçok<br />

uyaranla aktifleştirilebilir. Bu yapılar alternatif yolu C3(H2O) ve B yapısına<br />

bağlanarak uyarırlar. Antikora ihtiyaç olmadığı için antijenle ilk karşılaşmada<br />

en etkili yol bu yoldur. Sonra ortak yol ile aynı sonuç gerçekleşir.<br />

Bu sistem farklı aşamalarda düzenlenmektedir. C1 inhibitörü klasik yolun önemli<br />

bir düzenleyicisidir. Klasik yol aynı zamanda C3 konvertaz oluşumunu önleyen<br />

proteinlerce de (CR1, C4bp) kontrol altında tutulur. İnsan hücrelerinin membran<br />

saldırı kompleksi etkisiyle bozunmasını yüzey glikoproteini DAF (CD 55)<br />

sağlamaktadır.<br />

Sonuçta bu sistemin aktivasyonu ile şu işler gerçekleşir:<br />

- Bu sistem C3b etkisiyle opsonizasyonu sağlar<br />

- C5a ve C567 karması kemotaksi yapar<br />

- C3a, C4a ve özellikle C5a anafilotoksin olarak rol oynarlar. Bu yapılar<br />

mast hücre degranülasyonu, broşiol düz kaslarına doğrudan bağlanma ve<br />

bronkospazm ile sonuçta anafilaksi gelişimine neden olabilirler. Bu fonksiyon<br />

inflamasyonda da rol alır.<br />

- Membran saldırı kompleksi (C5b6789) etkisiyle lökositler, bakteriler, tümör<br />

hücreleri sitoliz ile ortadan kaldırılabilirler.


186<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

KOMPLEMAN SİSTEMİ<br />

Bu karmaşık işlevleri olan kompleman sisteminde belirebilecek bazı bozukluklar<br />

klinik sorunlara neden olabilirler.<br />

a) Kompleman eksikliği (özellikle C5-C9) Neisseria cinsi bakterilerle oluşan<br />

sistemik infeksiyonlara yatkınlığa neden olur<br />

b) C1 estraz (inhibitör)eksikliği anjioödem oluşumuna neden olur<br />

c) Paroksismal noktürnal hemoglobinüri’de DAF glikoproteini eksikliği ve<br />

artmış hemoliz vardır<br />

d) Hatalı kan nakillerinde gelişen reaksiyonda anafilotoksinler rol oynar<br />

e) İmmun komplekslerle oluşan nefrit ve SLE tablosunda kompleman miktarları<br />

azalır. Özellikle C1,2,4 miktarlarındaki azalmalar klasik yol aktivasyonu<br />

bozukluğuna yol açmaktadır.<br />

f) Kronik karaciğer hastalıklarında komplemanlar da yeterince<br />

sentezlenememektedir. Piyojenik infeksiyonlara yatkınlığın bir nedeni de<br />

budur.<br />

g) C3 eksikliğinde klasik ve alternatif yol aktivasyonunda bozukluk olur<br />

ve piyojenik infeksiyonlarla glomerülonefrit gelişir.


AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI<br />

187<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Bir immun yanıt konak yapıya zararlı oluyorsa bu duruma aşırı duyarlılık (allerji) adı<br />

verilir.<br />

TIP – I AŞIRI DUYARLILIK<br />

Allerjen kendine ait Ig E antikorlarını artırıp (TUS) mast hücreleri ve bazofillerin<br />

yüzeylerine Fc kısımları ile bağlar. Sonraki karşılaşmada bu antijen<br />

spesifik Ig E ile birleşince bu hücrelerdeki aktif yapıların degranülasyonu<br />

ve bunun sonucunda klinik bulgular ortaya çıkar. Burada etkin antikorlar Ig E<br />

sınıfı antikorlardır. Atopi bu tür allerjik reaksiyonlara yatkınlığı tanımlar.<br />

Genelde Ig E seviyeleri yüksek bulunur. IL-4 reseptöründeki kusurların<br />

atopi ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Atopik aşırı duyarlılık serumla<br />

nakledilebilen bir özelliktir (Prausnitz-Küstner). Deri testleri ile allerjenler,<br />

RAST testi ile spesifik Ig E yanıtı belirlenebilir.<br />

Ürtiker, ekzama, allerjik rinit, astım bu tip aşırı duyarlılığa örnek olarak<br />

verilebilir. Sistemik olarak gelişirse anafilaksi olabilir bronkospazm ve hipotansiyon<br />

ölüme neden olabilecek boyutlara ulaşabilir. Besin, ilaç allerjileri, lateks<br />

allerjileri de tip-I reaksiyonlara örnek olabilirler. İVIG preparatları, iyotlu<br />

kontrast maddeler, aspirin gibi ilaçlarla oluşan anafilaktoid reaksiyonlar Ig E<br />

ile ilgili olmadan degranülasyon sonucu gelişen klinik tablolardır.<br />

TIP II AŞIRI DUYARLILIK<br />

Yüzey membranlarında spesifik antijenler taşıyan hücrelere karşı antikorlar<br />

(Ig G, Ig M) bu antijene Fab bölümleriyle bağlanırlar ve Fc bölgesiyle<br />

komplemanı bağlarlar. Bu şekilde hücre membranı parçalanarak hücre<br />

ölümü gerçekleşir. Bu süreçte kompleman klasik yoldan aktive edilerek<br />

etkili olur. Litik etki yanında kompleman aktivasyonu ile lökositler de bu bölgede<br />

toplanırlar(C5a) ve hücreler tahrip edilir.<br />

Transfüzyon reaksiyonları, yenidoğanın hemolitik hastalığı, otoimmun<br />

hemolitik anemiler, hapten gibi davranan ilaçlara bağlı hemolitik<br />

anemiler, trombositopeniler, Hiperakut greft reddi sendromu, SLE’ye bağlı<br />

trombositopeni, Myastenia gravis, Good-Pasture sendromu, ARA sırasında<br />

kalp kasına karşı oluşan antikorlar bu tip aşırı duyarlılık reaksiyonuna örnek<br />

olarak verilebilir.<br />

TIP III AŞIRI DUYARLILIK<br />

Antijen-antikor komplekslerinin birikimi ile kompleman sisteminin<br />

aktifleşmesi ve polimorf nüveli lökositlerin burada toplanması ile<br />

inflamasyonun gelişmesi ile ortaya çıkar. Böbrekler, eklemler, deri ve<br />

beyin bu reaksiyonun en sık belirlendiği organlardır.<br />

Arthus reaksiyonu: Bir antijen çok yüksek seviyelerde Ig G oluşturacak şekilde<br />

tekrarlanan dozlarda uygulanınca ve bu antijen tekrar deri altından verilirse sonuçta<br />

3-6 saatte en yüksek seviyeye ulaşan kuvvetli bir ödem ve kanama gelişir.


188<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Tip III hipersensitivite (İmmün kompleks birikimi): İmmün kompleksler böbrekler ve vücudun diğer<br />

bölgelerinde birikip hasara neden olabilir. Örnekler: Serum hastalığı, kronik hepatit B ile bağlantılı<br />

nefrit arthus reaksiyonu<br />

Antijen-antikor ve kompleman damar duvarında depolanır ve sonrasında polimorf<br />

nüveli lökositlerin gelmesiyle inflamasyon gözlenir. Tekraralanan aşılar, insülin<br />

buna benzer reaksiyonlar oluşturabilir. En belirgin klinik yansımalarından biri<br />

solunan küflü mantar tozlarına karşı akciğerlerde gelişen allerjik alveolittir<br />

(çiftçi akciğeri).<br />

Serum hastalığı ise genel bir inflamatuar yanıt tabloudur. Yabancı serumların<br />

uygulanmasını takiben birkaç gün içinde ya da 2 haftaya kadar değişen bir<br />

süreçte oluşan immun komplekslerin birikimine bağlı olarak, ürtiker, ateş,<br />

eklem ağrıları, lenfadenopati, splenomegali, eozinofili ile karakterize<br />

bir tablodur. Antijenin tamamen vücuttan atılması ile tablo düzelir.<br />

Bu mekanizma ile sıklıkla glomerülonefritler (post-streptokoksik AGN, infektif<br />

endokardit, HBV inf, Dang hemorajik ateşi,..) gelişir. Bazal membranda<br />

öbekler halinde immunkompleksler ve C3 birikmektedir. SLE klinik seyrinde<br />

de DNA’ya karşı oluşan antikorlarla oluşan komplekslerin çökmesi ile<br />

glomerülonefritler oluşabildiği gözlenmiştir. Romatoid artrit hastalığında<br />

normal Ig G’nin Fc kısmına karşı Ig G ve Ig M sınıfı antikorlar (RF) oluşur.<br />

Klinik aktivasyon dönemlerinde sinovyal dokuda ve damarlarda Ig G ve<br />

RF depolanmaları belirlenmektedir.<br />

TIP IV AŞIRI DUYARLILIK<br />

Bu reaksiyona yardımcı T-lenfositleri, Bu tür aşırı duyarlılık antijen<br />

verilmesinden saatler sonra belirgin hale gelen en yüksek seviyesine 48<br />

saatte ulaşan, serumla aktarılamayan fakat etkinleşmiş T-lenfositleri ile<br />

aktarılabilen bir reaksiyondur (TUS).


189<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Kontakt hipersensitivite: Kontakt dermatit (TUS) .Antijenle temas bölgesinde<br />

ekzamatöz reaksiyonlardır. Antijenler genelde hapten yapısındadırlar. Nikel,<br />

formaldehit gibi kimyasal bileşikler, bitkisel yapılar (Zehirli sarmaşık), bazı<br />

ilaçlar (lokal neomisin, ...) gibi lokal uygulanan ajanlara karşı gelişebilir.<br />

Derideki Langerhans hücreleri bu reaksiyonda antijen sunan hücre olarak<br />

görev alırlar(TUS).<br />

Burada antijenler CD4 T-lenfositlere sunulur ve onların uyarısı ile mononükleer<br />

hücreler birikir ve lezyon oluşur. Dinitroklorobenzen (DNCB) insanları duyarlı<br />

hale getirebilir ve hücresel immünite değerlendirilmesinde kullanılabilir. Bu tür<br />

aşırı duyarlılık patch (yama) testi ile araştırılabilir.<br />

Tüberkülin tipi aşırı duyarlılık: Daha önce M.tubercülosis ile temas etmiş ya<br />

da BCG aşısı olmuş bireylere intradermal PPD (pürifiye protein deriveleri)<br />

uygulandığında burada 48-72 saatte belirgenleşen şişlik ve endürasyon<br />

oluşumuyla karakterize bir yanıt şeklinde belirlenebilir. Şişlik bölgesinde baskın<br />

hücre lenfositler ve bunların arasında da yardımcı T-lenfositleridir.<br />

Araya giren viral infeksiyonlar (kızamık), çok ağır hastalıklar, immunsupresif tedavi,<br />

lepramatöz lepra, steroid, AIDS,sarkoidoz, üremi, .... gibi klinik durumlarda gelişen<br />

gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonu kaybolabilir ve bu duruma anerji adı verilir.<br />

Genelde bakteriyel infeksiyonlar anerji ouşturmaz (TUS).<br />

Gecikmiş hipersensitivitenin en belirgin klinik formu ise granülom<br />

oluşumudur. Bu hücreiçi yaşamlarını sürdürebilen mikroorganizmalara karşı<br />

gelişen bir sınırlayıcı reaksiyondur.<br />

Tip IV hipersensitivite (CD4 T hücreleri aracılı gecikmiş tip hipersensitivite): CD4 hücrelerin<br />

aktivasyonuyla interferon-gama inflamasyona aracılık eden lenfokinler salınır. Örnekler: Tüberkülin<br />

cevabı (PPD), kontak sensivite


190<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

DOKU REDDİ TİPLERİ<br />

TRANSPLANTASYON İMMÜNOLOJİSİ<br />

Hiperakut Doku Reddi<br />

Nadir olarak görülür. Nakilden dakikalar sonra başlar. Kanama, trombozis<br />

ve lökosit birikimi görülür. Patoloji endotel hasarı, vasküler trombozis, doku<br />

infarktıdır. Primer aracı alloantikorlar ve komplemandır. Tedavi yaklaşımı<br />

yoktur.<br />

Akut Doku Reddi<br />

Terapotik stratejiye bağlı olarak %50 sıklıkta görülür. İlk bir yıl içinde red<br />

olayı başlar. Histopatolojik olarak lökosit infiltrasyonu, ödem ve doku nekrozu<br />

görülür. Patoloji doku yabancı antijenleri ile T hücre aktivasyonu ve dokunun<br />

infiltrasyonudur. Primer aracı T hücreleridir. Tedavide azothioprine, steroid,<br />

siklosporin ve tacrolimus gibi ilaçlar kullanılır.<br />

Kronik Doku Reddi<br />

Akut doku reddi atağı sıklığı ile artar. %50 sıklıkla görülür. Transplantasyondan<br />

sonra 5-10 yıl içinde, en erken ise haftalar sonra başlar. Patoloji uzamış<br />

vasküler uyarı, uzamış sitokin, kemokin ve doku büyüme faktörleri salınımı,<br />

patolojik vasküler ve doku yeniden yapılanması, fibroblast ve düz kas hücreleri<br />

ile ekstraselüler matriks yapım artışıdır. Primer aracı alloantikorlar, T hücre<br />

ürünleri, doku büyüme faktörleridir. Tedavisi yoktur.<br />

İMMUN YETMEZLİKLER<br />

Klinikte immun yetmezlik tekrarlayan ve fırsatçı infeksiyonların varlığı ile karakterizedir.<br />

Genelde piyojen infeksiyonlar ve tekrarlayan bakteri infeksiyonları hümoral immünite<br />

bozukluğuna işaret ederken mantar, virus ve protozoon infeksiyonları genelde hücresel<br />

immunyetmezliklerle ilişkilidir. Hücresel immunitenin araştırılmasında PPD (Montaux<br />

testi), candidin, gibi aşırı duyarlık testleri kullanılır (TUS).<br />

KONJENİTAL İMMUNYETMEZLİKLER<br />

X’e bağlı agammaglobulinemi (Bruton)<br />

Pre-B lenfositleri vardır fakat bunlar dönüşümde önemli rol oynayan bir tirozin<br />

kinaz mutasyonu nedeniyle B-lenfositlerine dönüşmemektedir ve hemen hiç<br />

B-lenfositleri yoktur. Tüm Ig’lerin miktarı düşüktür. Sadece erkek çocuklarda<br />

görülür. Klinikte genelde ilk 6 ay sonrasında tekrarlayan otit, sinüzit,<br />

pnömoni tablolarıyla ortaya çıkar. Pnömokoklar ve H. influenzae en<br />

sık etkenlerdir. IVIG ile tedavi infeksiyonları azaltabilir.


191<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Timus aplazisi (DiGeorge sendromu)<br />

Embriyolojik dönemde faringeal ceplerin kusurlu gelişmesi sonucu timus<br />

aplazisi ve paratiroidlerin gelişmemesi ile karakterize bir tablodur. Kalıtımsal<br />

bir tablo değildir. T-lenfositlerinde eksiklik vardır. Klinikte genelde ilk<br />

bulgu hipoparatiroidi sonucu gelişen tetanidir. T-lenfosit yetmezliği<br />

sonucu en sık Candida ve P. carinii infeksiyonları başta olmak üzere<br />

viral, fungal infeksiyonlar izlenir.<br />

Kronik mukokutanöz kandidiyaz :<br />

Çocuklarda kronik deri, tırnak, mukozalarda tekrarlayan Candida albicans<br />

ile oluşan, tedaviye dirençli ve şekil bozuklukları yapan infeksiyonlarla<br />

karakterizedir. Bu mantara özgül bir T-lenfosit eksikliği vardır.<br />

HÝper Ig M sendromu:<br />

Burada asıl kusur CD4 T-lenfositlerinin CD 40 ligandında bulunmaktadır.<br />

Bu nedenle B-lenfositindeki CD 40 ile ilişki sağlanamamakta<br />

ve immunglobulin sentezinde diğer zincirlere anahtar çevrimi<br />

yapılamamaktadır. Sonuçta Ig M yüksek bulunurken Ig G, A, E çok<br />

düşük olarak belirlenir. Tekrarlayan bakteriyel infeksiyonlar meydana gelir<br />

ve IVIG tedavisi bu infeksiyonları azaltmak için etkili bulunmuştur.<br />

İzole IgA eksÝklÝğÝ:<br />

Seçici Ig eksiklikleri arasında en sık olanı izole Ig A eksikliğidir. Ağır<br />

zincirin Ig A dönüşümünün kusurlu olduğu düşünülmektedir. Bazılarında<br />

tekrarlayan sinüzit ve pnömoni görülür. Gama globulin preparatlarıyla<br />

tedavi Ig A düzeylerinin daha da düşmesi sonucu zararlı olabileceğinden<br />

önerilmez.<br />

Hiper Ig E sendromu (Job)<br />

INF-gama üretimi kusurludur ve sonuçta Th2 hücre yoğunluğu artışı, Ig E<br />

artışı ve histamin salgısı ile bazı inflamatuar aşamalarda aksaklıklar gelişir.<br />

Tekrarlayan soğuk apseler, egzama en sık klinik tablodur.<br />

IL-12 reseptör eksikliği<br />

Th1 yanıtı başlatılamadığından yaygın mikobakteri infeksiyonları izlenir. INFgama<br />

reseptör kusurunda da ağır mikobakteri infeksiyonları gelişir.<br />

Kombine Ýmmun Yetmezlik Sendromu (SCID)<br />

Çoğu X’e bağlı geçiş gösteren bazısı otozomal olan, bazen T ve B-lenfosit<br />

sayısında eksiklik ya da çoğu kez ileti sistemlerinde eksikliğin belirlendiği bir<br />

grup kalıtımsal hastalıktır. İlk üç ayda ağır infeksiyonlarla kendini gösterir<br />

ve çoğu kez P. carinii pnömonisi ile akla gelir. Tek şansları kemik iliği naklidir.<br />

Nakil sırasında immunsupresif ilaçlara gerek olmaması ilginçtir.<br />

SCID tablosu bazen adenozin deaminaz (ADA) ve pürin nükleotid<br />

fosforilaz (PNP) eksikliğinden dolayı görülebilir. Bazen de kusurlu<br />

MHC I ve /veya II protein sentezi nedeniyle kombine immun yetmezlik<br />

görülebilir (çıplak lenfosit sendromu).


192<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Wiskott-Aldrich Sendromu<br />

T-lenfositlerinin B-lenfositlerine yardım sağlama aşamasında bir sorun vardır.<br />

Pnömokok gibi kapsüllü bakterilere karşı Ig M yanıtı geliştirememekte<br />

buna karşın normal Ig A ve G seviyeleri belirlenmektedir. X’e bağlı<br />

geçiş nedeniyle sadece erkek çocuklarda saptanmaktadır. Yaşamın<br />

ilk yılı içinde yineleyen bakteriyel infeksiyonlar, egzama , trombositopeni ile<br />

karakterize bir tablo görülür.<br />

Ataksia-telengiektazi<br />

DNA onarımını sağlayan enzimlerde kusur vardır. Ataksi, yüzde belirgin<br />

telenjektaziler ve tekrarlayan infeksiyonlarla karakterizedir. Otozomal<br />

resesif geçer. Lenfopeni ve Ig A eksikliği sıklıkla saptanır.<br />

Komplemanın C1 inhibitörü eksikliğinde kalıtsal angioödem oluşur. C3<br />

eksikliği olanlarda S. aureus gibi piyojenik bakterilerle infeksiyonlara<br />

yatkınlık artmışken özellikle C6,7,8 eksikliğinde gonokok ve<br />

meningokok bakteriyemilerine yatkınlık artmıştır. C2 eksikliği en sık<br />

kompleman kusuru olsa da klinik anlamı yoktur. SLE ‘de kompleman<br />

eksikliği önemli bir yardımcı bulgudur. Komplemanın etkisine karşı koruyucu<br />

bir yapı olan DAF glikoproteininde bozukluk varlığında paroksismal<br />

noktürnal hemoglobinüri gelişebilir. Bu hastalık sukroz hemoliz testi ve<br />

Ham testi ile tanınabilir.<br />

Kronik granülomatöz hastalık<br />

Fagosit kusurları arasında en bilineni kronik granülomatöz hastalıktır<br />

(CGH). Çoğu olguda X’e bağlı resesif bazılarında otozomal geçiş görülür.<br />

Nötrofillerde NADPH oksidaz ve ilişkili enzim kusuru nedeniyle hücre<br />

içi mikroorganizma öldürümü yapılamamaktadır (TUS). Oksidatif<br />

patlama görülemediğinden fagositoz tamamlanamamaktadır. Klinikte<br />

S.aureus, enterik Gram (-) çomaklar, Aspergillus fumigatus gibi bazı<br />

mikroorganizmalarla gelişen infeksiyonlar ve infeksiyon harici de gelişebilen<br />

granülomlar tipiktir. Tanı nitrobluetetrazolium (NBT) testi ile konulabilir.<br />

Uygun agresif antibiyotik tedavisi, INF-gama uygulamaları ve ko-trimoksazol<br />

profilaksisi fayda sağlamaktadır.<br />

Chediak – Higashi sendromu:<br />

Nötrofillerdeki lizozomların içeriklerini boşaltamamaları sonucu tekrarlayan<br />

piyojenik infeksiyonlarla karakterize otozomal resesif bir hastalıktır. Lökositler<br />

içinde iri granüller tanımda faydalıdır.<br />

Kazanılmış Ýmmun yetmezlikler<br />

Değişken hipogamaglobulinlerde Ig G azlığı belirlenir ve pnömokok, H.<br />

influenzae başta olmak üzere bakterilerle, tekrarlayan infeksiyonlar meydana<br />

gelir. Beslenme bozuklukları da Ig G azlığına neden olabilir.<br />

Kızamık çok özel bir immun yetmezlik tablosudur. Belirgin T-lenfosit işlev<br />

kusuru ve gecikmiş tip aşırı duyarlıkta azalma gelişir. Anerji ya da tüberküloz<br />

reaktivasyonu olabilir.<br />

AIDS Kazınılmış kombine immun yetmezliğe neden olur.


KONJENİTAL VE KAZANILMIŞ İMMÜN YETMEZLİKLER<br />

Konjenital Kazanılmış<br />

Fagositoz bozuklukları<br />

Konjenital nötropeni Hipersplanizm<br />

Siklik nötropeni Otoimmün nötropeni<br />

Lökosit adezyon defekti Kortikosteroid tedavisi<br />

Hiper IgE sendromu Diabetes mellitus<br />

Snwachman’s sendromu Hipofosfatemi<br />

Kronik granülomatöz hastalık Myeloid lösemi<br />

Chediak Higaski sendromu İnfulenza<br />

193<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Öldürme defektleri Nötropeni (immünsupresyona bağlı)<br />

Kompleman bozuklukları -<br />

C3, C19, I, H eksiklikleri -<br />

C5, 6, 7, 8, 9 eksiklikleri -<br />

Mannan-bindingi lektin eksikliği -<br />

Komplemana bağlı opsonizasyon defekti -<br />

B lenfosit (Antikor) bozuklukları<br />

X’e bağlı hipogameglobulinemis (Brotan) Myeloma, lenfoma<br />

Comman variable immundefrciency (CVİD) Splenektomi<br />

IgA (F IgG2) eksikliği Konjenital Rubella<br />

Spesifik antikor eksikliği -<br />

T lenfosit (Hücresel) Bozuklukları<br />

Dİ George sendromu AIDS<br />

IL-2 eksikliği Kızamık<br />

Transdüksiyon sinyal defekti Siklosporin, takrolimus<br />

Kombine B ve T lenfosit Bozuklukları<br />

Severe Combined immündeficiency<br />

- ADA eksikliği<br />

- PNP eksikliği<br />

- MHC class II protein eksiklikleri<br />

- Retiküler disgenezis<br />

Protein-Kaloru malnutrisyonu<br />

Wiskatt-Aldrich Sendromu Prematüriteye bağlı immün yetmezlik<br />

Ataksi telenfektazi<br />

EBV’ye bağlı immün defisit<br />

ID:


194<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

KLASİK YOL, ALTERNATİF YOL VE TERMİNAL DÖNEM<br />

KOMPLEMAN KOMPONENTLERİNİN YETMEZLİKLERİ<br />

Kompleman proteini Kompleman aktivasyon anomalisi Hastalık ve patoloji<br />

KLASİK YOL<br />

Clq Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik Lupus Eritematozus<br />

Glomerulonefrit<br />

Clr Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik Lupus Eritematozus<br />

C ls Glomerulonefrit<br />

Cl4 Piyojenik infeksiyonlar<br />

C2 Defektif klasik yol aktivasyonu Sistemik lupus eritematozus<br />

Glomerülonefrit<br />

Pyojenik infeksiyonlar<br />

Vaskulit<br />

C3 Defektif klasik/alternatif yol aktivasyonu Piyojenik infeksiyonlar<br />

Glomerulonefrit<br />

ALTERNATİF YOL<br />

Properdin, Faktör D Defektif alternatif yol aktivasyonu Piyojenik infeksiyonlar<br />

TERMİNAL KOMPONENTLER<br />

C5, C6, C9 Defektif MHK oluşumu Yaygın Neisseria infeksiyonları<br />

BAKTERİYEMİ VE SEPSİS<br />

BAKTERİYEMİ<br />

Bakteriyemi, kanda pozitif kan kültürüyle gösterilen canlı bakteri<br />

bulunmasıdır. Bakteriyemi, başka bir bölgedeki infeksiyona bağlı sekonder<br />

gelişebileceği gibi, herhangi bir bölgedeki infeksiyonla ilişkili olmaksızın primer<br />

de saptanabilir.<br />

Primer kan infeksiyonu tanısı koymadan önce aşağıdaki kriterlerden en az<br />

biri karşılanmalıdır:<br />

1. Kan kültüründen izole edilen patojen, başka bir bölgedeki infeksiyonla<br />

ilişkili olmamalıdır.<br />

2. İzole edilen organizmanın deriden kontamine olma olasılığı varsa, hastanın<br />

ateşi (>38şC), titremesi veya hipotansiyonu olması ve şu kriterlerden birinin<br />

karşılanması gereklidir:<br />

(a) organizma ayrı zamanlarda alınan iki kan kültüründe üremelidir;<br />

(b) yaygın deri kontaminasyonu yapan organizma, intravasküler<br />

katateri bulunan bir hastadan bir kez izole edilmelidir. Sıklıkla<br />

deri kontaminasyonu yapan şüpheli organizmalar arasında<br />

koagulaz negatif stafilokoklar, difteroidler, Bacillus türleri ve<br />

Propionibacterium türleri yeralır.<br />

3. Kanda antijen testi pozitif ve sorumlu organizma başka bir bölgedeki<br />

infeksiyonla ilişkili değil.<br />

ID:


195<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

4. 12 aydan küçük bebeklerde yukarıdaki kriterlerden biriyle şunlardan birinin<br />

olması: ateş (>38şC), hipotermi (


196<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

SEPSİS<br />

İnfeksiyona karşı aşırı sistemik enflamatuar cevaptır.<br />

Septik şok, yeterli sıvı replasmanına rağmen hipotansiyonla (sistolik kan<br />

basıncının 90 mmHg’den düşük olması veya bazal seviyeden 40 mmHg’den<br />

fazla düşme) seyreden sepsistir.<br />

Bakteri ya da endotoksinin dolaşıma girmesiyle sitokin (tümör nekroz faktörü [TNF]<br />

ve interlökin-1 [IL-1]) sentezi başlar. Ateş, 30-90 dakika sonra ortaya çıkar. Bu<br />

nedenle kan kültürleri ateş zirveye çıkmadan alınmalıdır.<br />

Sepsis riskini arttıran konakçıya ait faktörler şunlardır:<br />

-Çok ileri ya da çok küçük yaş<br />

-Altta yatan çok sayıda ya da ağır hastalık bulunması<br />

-Malnutrisyon<br />

-Deri bütünlüğünün bozulması (örn. yanık)<br />

-İmmün yetmezlik, özellikle nötropeni<br />

Klinik Bulgularda Deride; İntravenöz damar yollarına bağlı flebit görülebilir.<br />

Meningokoksemide maküler, peteşiyal, purpurik veya ekimotik lezyonlar<br />

görülebilir. Yaygın gonokokal infeksiyonda parmak ve parmak uçları gibi distal<br />

ekstremitelerde peteşi, purpura, hemorajik ya da papüler lezyonlar görülebilir.<br />

Stafilokokal bakteriyemi, meningokoksemiye benzer deri döküntüleri yapabilir.<br />

Pseudomonas bakteriyemisinde, eritemli ve endüre bir alanla çevrili merkezi<br />

ülserasyondan oluşan ektima gangrenosum görülebilir. Aeromonas hydrophiliada<br />

da benzer lezyonlar izlenebilir. Kandidemilerde deriden kabarık, ayrı ayrı pembekırmızı<br />

deri nodülleri izlenebilir. Punch biyopsisinde etken görülebilir. Bakteriyel<br />

endokarditte hastaların %30’undan azında splinter hemorajiler ve osler nodülleri<br />

görülebilir. İmmün yetmezlikli, yara infeksiyonu olan ya da hemolizle seyreden<br />

klostridyal sepsis vakalarında sarılık ortaya çıkabilir.<br />

Kötü kokulu yara ve eksudasyon, anaerobik infeksiyonları düşündürür. Subkutan<br />

dokuda ve kasta gaz görülmesi Clostridium perfringens’e bağlı myonekrozun geç<br />

bir bulgusudur. Klebsiella, E.coli, anaerobik streptokoklar ve bakteroides türleri<br />

de yumuşak dokuda gaz birikimine neden olabilirler.<br />

Sepsis tedavisinde ilk olarak; Hastanın vital bulguları monitorize edilmelidir. Şok<br />

mevcutsa öncelikle tedavi edilmelidir. Destekleyici tedaviyle hipoksi, hipotansiyon<br />

ve doku oksijenizasyonundaki bozulma düzeltilmeye çalışılır.<br />

Volüm replasmanı tedavinin temellerindendir. Kolloid ya da kristalloid<br />

solüsyonlar kullanılabilir. Septik şok tedavisinde kolloid solüsyonların kristalloidlere<br />

göre daha üstün olduğu gösterilmiştir.<br />

Oksijen desteği ve gerektiğinde asiste ventilasyonla doku oksijenizasyonu<br />

arttırılır ve asidoz düzeltilebilir. pH 7.0-7.1’e kadar düşmüşse bikarbonat<br />

desteği yapılabilir.<br />

Kültür sonuçları çıkıncaya kadar erken başlanan antibiyotik tedavisi<br />

mortaliteyi azaltır. IV bakterisidal ajanlar tercih edilmelidir. Sinerjistik etkileri<br />

olan antibiyotikler kombinasyon halinde kullanılabilir. Özellikle P. aeruginosa<br />

ve enterokokal bakteriyemi mevcutsa ya da muhtemelse kombinasyon ilaçların<br />

önemi artmaktadır.


197<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Gram negatif bakterilerin etken olduğu düşünülüyorsa, farklı gruplardan<br />

iki antibiyotik (genellikle bir beta laktam ve bir aminoglikozit) kombinasyonu<br />

önerilir. Bu ikili kombinasyonun üçüncü kuşak bir sefalosporin ya da<br />

karbapenemle monoterapiye üstünlüğü gösterilememiştir. Metisiline rezistan<br />

stafilokoklar ve nasokomiyal gram negatif basillerle oluşan sepsiste vankomisin<br />

ve bir aminoglikozit kombinasyonu (± piperasilin) kullanılabilir. Pseudomonas<br />

aeruginosa bakteriemisinde tam doz aminoglikozit ve bir antipseudomonal<br />

penisilin kullanılabilir.<br />

DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARI<br />

Sellülit, hospitalizasyon nedeni olan başlıca deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonudur. Diğer pyodermalar arasında impetigo, follikülit, fronkül ve karbonkül<br />

vardır. Bu pyodermalar çoğunlukla Staphylococcus aureus tarafından oluşturulur ve<br />

lokal tedavilere cevap verebilir.<br />

İMPETİGO<br />

İmpetigo, yüz ve ekstremite gibi açık bölgelerde görülen yüzeyel vezikülopüstüler<br />

deri infeksiyonudur. Grup A streptokoklar ve S. aureus tarafından oluşturulur.<br />

İmpetigo tedavisinde ilk tercih penisilin olmasına karşın S. aureus suşlarının hemen<br />

tamamı beta-laktamaz ürettiğinden eritromisin, sefaleksin, dikloksasilin ve topikal<br />

mupirosin kullanılabilir.Tedavide ilk seçenek genellikle günde dört doz eritromisin<br />

ya da günde üç kez topikal mupirosin’dir.<br />

FOLLİKÜLİT<br />

Follikülit, kıl folliküllerinin lokal infeksiyonudur. Normal insanlarda mikrobik<br />

bir infeksiyon iken, HIV hastalarında eosinofilik perifolliküler infiltrasyon söz<br />

konusudur.<br />

En sık görülen patojenler S. aureus, P. aeruginosa ve kandida türleridir.<br />

Burunda S. aureus taşıyıcılığı, Pseudomonas aeruginosa ile kontamine yüzme<br />

havuzlarında bulunma ve antibiyotik ve kortikosteroid kullanımı (kandida folliküliti)<br />

risk faktörleri arasındadır.<br />

Sistemik tedavi yararlı değildir. S. aureus taşıyıcılarında her ay 5 gün süreyle günde<br />

2 kez ön burun açıklıklarına mupirosin pomad uygulanması follikülit ve fronküloz<br />

oluşumunu azaltmaktadır.<br />

FRONKÜLOZ VE KARBONKÜL<br />

Genellikle folliküliti takiben bir saç follikülünü tutan inflamatuar bir nodüldür.<br />

Karbonkül subkutan dokuda bir veya birden çok apse topluluğudur. Her iki<br />

durumdada en sık etken S. aureus’tur. Deri, yüz, aksilla ve gluteal bölge gibi<br />

sürtünme ve terlemeye maruz kalan alanlarda görülür. Şişmanlık, kortikosteroid<br />

tedavisi öyküsü, nötrofil fonksiyon bozukluğu predispozan faktörlerdir. Aile içinde<br />

ya da okullarda fronküloz salgınları tanımlanmıştır.


198<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Antibiyotik tedavisi, S. aureus’a yönelik olmalıdır. Altı saatte bir kullanılan<br />

dikloksasilin ilk tercih olabilir. Penisiline allerjik hastalarda sefaleksin veya<br />

klindamisin kullanılabilir.<br />

NEKROTİZAN DERİ VE FASCİA ENFEKSİYONLARI<br />

Deri ve fascianın nekrotizan infeksiyonları, fulminan doku hasarı ve sistemik toksisite<br />

ile birlikte yüksek mortaliteye yol açar.<br />

NEKROTİZAN SELLÜLİT<br />

Klostridya sellüliti<br />

Klostridya harici anaerobik sellülit, Meleney sinerjistik gangreni ve<br />

sinerjistik nekrotizan sellülit gibi değişik tipleri vardır.<br />

Klostridya sellüliti, çoğunlukla Clostridium perfiringes’e bağlı gelişir. Sıklıkla<br />

öncesinde bir travma ya da cerrahi girişim vardır. Fasya ve derin kaslar<br />

tutulmazken, hemen her zaman deride gaz bulunur. Myonekroza göre daha<br />

az sistemik toksisiteye neden olmasına karşın cerrahi debridman gerektirir.<br />

Klostridya harici anaerobik sellülit<br />

Mikst anaerobik ve aerobik organizmaların neden olduğu dokuda gaz oluşumu<br />

izlenen bir sellülit tipidir. Hastalar genellikle diabetiktir. Infeksiyon pis kokulu<br />

olup, cerrahi ekplorasyon ile myonekroz ve nekrotizan fasciit’ten ayrılır.<br />

MELNE SİNERJİSTİK GANGRENİ<br />

Postoperatif hastalarda görülen ender bir infeksiyondur. Yüzeyel fasciada yavaş<br />

yavaş genişleyen bir ülserasyon şeklinde görülür. Staphylococcus aureus ve<br />

mikroaerofilik streptokokların sinerjistik etkileşimi ile oluşur. Cerrahi debridman<br />

ve antibiyotik tedavisi yapılır.<br />

SİNERJİSTİK NEKROTİZAN SELLÜLİT<br />

Nekrotizan fasciit tip 1’in, deri, kas, yağ ve fasiayı tutan bir varyantıdır. Bacaklarda<br />

ve perinede görülebilir. Diabet bilinen bir risk faktörüdür.<br />

NEKROTİZAN FASCİİT<br />

Nekrotizan fasciit, subkutan dokunun derin yerleşimli bir infeksiyonudur. Fascia<br />

ve yağ dokusunda ilerleyici hasara yol açar ancak deri korunur.<br />

İki klinik tipi mevcuttur:<br />

Tip I, aerobik ve anaerobik organizmaların birlikte oluşturduğu, genellikle<br />

cerrahi işlemlerden sonra görülen mikst bir infeksiyondur. Diabet ve<br />

periferik vasküler hastalık bilinen risk faktörleridir.<br />

Tip II ise grup A streptokoklar (Streptococcus pyogenes) tarafından oluşturulur.<br />

Her yaş grubunda ve altta yatan bir hastalığı olmayan kişilerde de görülebilir.<br />

Künt travma, varisella aşısı, intravenöz ilaç bağımlılığı, laserasyonlar,<br />

cerrahi girişimler, doğum ve hasta kişiyle temas risk faktörleridir.


199<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Ludwig anjini: Yüz ve boyundaki fascia aralıklarının bakteriyel invazyonu ve<br />

nekrotizan fasciitidir. Çoğu vakada dental girişim söz konusudur. Miskt aerobik<br />

ve anaerobik bir infeksiyondur. Yüz ve mediastene yayılabilir (TUS).<br />

Fournier gangreni: Perineal bölgede, gastrointestinal ya da üretral mukozanın<br />

delici yaralanmaları sonrası oluşan agresif seyirli bir infeksiyondur. Ani ve şiddetli<br />

bir ağrı ile başlayıp, ön karın duvarı, gluteal kaslar, skrotum ve penise hızla yayılım<br />

görülebilir.<br />

Nekrotizan deri ve fascia infeksiyonlarının tedavisinde; erken ve agresif cerrahi<br />

ile nekrotik dokunun debridmanı, antibiyotik tedavisi ve destekleyici önlemler<br />

başlanır.<br />

Servikal nekrotizan fasciit ve Ludwig anjini fusobakteri ve streptokoklar<br />

tarafından oluşturulur (TUS) . Bu infeksiyonlarda penisilin veya klindamisin<br />

kullanılabilir. Şok mevcutsa destekleyici tedavi yapılır. İntravenöz immunoglobulin<br />

tedavisiyle streptokokal toksinler ve bazı klostridyal toksinler bloke edilebilir.<br />

KEMİK VE EKLEM HASTALIKLARI<br />

Kemik (osteomyelit) ile eklemlerin (septik artrit) infeksiyonları genellikle bakteriyel<br />

patojenlere bağlıdır ve selülitlerden, travmadan, inflamatuvar reaksiyonlardan ve<br />

malign hastalıklardan ayırt edilmelidir.<br />

OSTEOMYELİT<br />

Staphylococcus aureus infeksiyonların çoğunda sorumlu etkendir. H.<br />

influenzae tip b, grup B (yenidoğanda) ya da diğer streptokoklar, anaerobik<br />

mikroorganizmalar, gram negatif enterik bakteriler ve M. tuberculosis de<br />

osteomyelite yol açar. Hastada osteomyelite zemin hazırlayan diğer etkenler;<br />

fronkül, su çiçeğinin infekte lezyonları, infekte yanıklar, uzamış intravenöz ya da<br />

santral parenteral beslenme, intravenöz ilaç kullanımı ve travmadır.<br />

Orak hücreli anemi ve diğer hemoglobinopatiler Salmonella ya da<br />

Staphylococcus suşları ya da daha nadir S. pneumoniae ile osteomiyelite<br />

yol açarlar.<br />

Köpek ya da kedi ısırığına ikincil osteomyelitler pasteurella multocida ile<br />

oluşabilir. Pseudomonas osteomyeliti sıklıkla ayağın delici yaralarından<br />

sonra (ince tabanlı lastik ayakkabı giyenlerde) ya da intravenöz ilaç<br />

bağımlılığında oluşur.<br />

Orak hücreli anemisi olan hastalarda, Salmonella ve S.aureus olasılığı<br />

mutlaka düşünülmelidir (sefotaksim, seftriakson). Yara kontaminasyonu ya da<br />

intravenöz ilaç bağımlılığı öyküsü olanlarda gram negatif organizmalar bulunabilir.<br />

Küçük çocuklarda H.influenzadan şüphelenilmelidir ve seftriakson, sefotaksim, ya<br />

da ampisilin/sulbactam tedavisi gerekir. Bağışıklığı kırılmış olan hastalarda ya da<br />

uzun süre parenteral beslenme uygulananlar da Candida, Aspergillus ve Rhizopus<br />

potansiyel patojenler olup uygun antifungal tedavi gerektirirler (amfotericin B).<br />

Standart tedavide antibiyotik parenteral olarak 4-6 hafta ya da daha<br />

uzun süre verilmelidir.


200<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

SEPTİK ARTRİT<br />

Septik ya da süpüratif artrit eklem aralığının ciddi bir infeksiyonudur; en<br />

sık yaşamın ilk iki yılında ve adölesan döneminde görülür.<br />

Staphylococus aureus en sık görülen etkendir, ancak 2-4 yaşlar arasında<br />

en sık karşılaşılan etken H. influenzae tip b’dir ve bunu stafilokok,<br />

streptokok, pnömokok ve meningokok izler. Eklem efüzyonu H.influenzae<br />

tip b infeksiyonu olan ya da meningokok sepsisi ve menenjiti bulunan hastalarda<br />

gelişebilir. Yaygın gonokoksik infeksiyonla beraber olan gonokoksik artrit<br />

adölesan dönemdeki poliartritin ya da monoartriküler artritin en sık<br />

nedenidir. Endemik bölgelerde Lyme artriti de düşünülmelidir.<br />

Eklem sıvısının gram boyamasına göre yenidoğanda ampirik olarak<br />

stafilokoklara, grup B streptokoklara ve aerobik Gram negatif çomaklara<br />

karşı aktivitesi olan sefalosporinler (ceftriakson ya da cefotaksim)<br />

kullanılabilir. Kültür sonuçları öğrenilene kadar 3 ay 4 yaş arası çocuklara<br />

S.aureus ve H.influenza tip b’ye karşı etkili olan antibiyotikler verilmelidir. Bunlar<br />

seftriakson ya da ampisilin/sulbaktam olabilir. S.aureus için intravenöz metisilin<br />

(nafsilin, oksasilin) bir seçenektir. Metisilin dirençli organizmalar vankomisin ile<br />

tedavi edilir. Penisilin’e dirençli çok sayıda suş olduğu için gonokoksik artritte<br />

seftriakson seçilir.<br />

SANTRAL SİNİR SİSTEMİ İNFEKSİYONLARI<br />

YENİDOĞAN DÖNEMİ SONRASI AKUT BAKTERİYEL MENENJİT<br />

Menenjit, leptomenikslerin inflamasyonudur. Bakteri, virus ya da nadiren<br />

mantar ile oluşmasına karşın, bakteriyel menenjit çocuklarda septiseminin<br />

sık görülen bir komplikasyonudur ve acil tedavi gerektirir.<br />

İki ay ile 12 yaş arasındaki çocuklarda bakteriyel menenjit etkeni sıklıkla<br />

S.pneumonia ya da N.meningitidis ve H.influenza tip b olmaktadır.<br />

H.influenza ile infeksiyon her yaşta olabilir, ama 4 yaş öncesinde daha<br />

sıktır.<br />

Beş yaşın üzerinde menenjite genellikle S.pneumonia ya da N.meningitidis<br />

neden olmaktadır. Ventriküler-peritoneal şantla ilişkili olan menenjit genellikle<br />

S.epidermidis ya da korinebakteri ile olur. Açık nöral tüp defektli hastalarda<br />

S. aureus ya da enterik bakteriler sık görülür. T hücre defekti olan bağışıklığı<br />

baskılanmış hastalarda kriptokoksik ve L. monocytogenes menenjitine yatkınlık<br />

vardır. Sinüs kırığına bağlı BOS sızıntısı olan hastalarda pnömokok menenjiti sıklıkla<br />

gelişirken delici kafa travması ya da bir nöroşirurji işlemi geçirenlerde sıklıkla<br />

stafilokoksik menenjit gelişir.<br />

Orak hücreli anemisi olan ya da dalağı olmayan çocuklarda S. pneumonia<br />

menenjiti insidansı yüksektir. Antimikrobiyal korunma uygulanmayan orak hücreli<br />

anemi bulunan hastaların yaklaşık 1:24 kadarında 4 yaşından önce pnömokok<br />

menenjiti gelişir. Kompleman eksikliği bazı çocuklarda Neisseria sepsisine<br />

ve menenjite eğilimi arttırır.


201<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Artmış BOS proteini bu inflamatuvar yanıta bağlıyken, azalmış BOS glukozu<br />

kan beyin bariyerindeki değişikliklere ve santral sinir sistemindeki artmış<br />

glukoz kullanımına bağlıdır.<br />

Bakteriyel menenjitin belirtileri, günlerdir süren bir üst solunum yolu infeksiyonu<br />

semptomlarını takiben çıkabilir. Hızlı başlangıç (


202<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

Çeşitli viruslara karşı postinfeksiyöz reaksiyonlar kadar, mikoplazma, klamidya,<br />

çeşitli mantar, protozoa ve diğer parazitler de akut aseptik menenjite sebep olurlar.<br />

Özellikle ekovirus ya da koksakivirus olduğunda infeksiyon öncesi ya da eş zamanlı<br />

ekzantemler ortaya çıkabilir. Kabakulakta parotitis ya da orşit; CMV, HIV, EBV<br />

infeksiyonlarında lenfadenopati ya da hepatosplenomegali ve görülmüştür.<br />

Hastalık menenjiyal ya da ensefalitik şekilde kendini gösterebilir ama ensefalitik<br />

türde olan çocuklarda başağrısı, konfüzyon, bilinç değişikliği ve nöbetlerin insidansı<br />

daha fazladır. BOS mikrolitrede birkaç taneden birkaç bine kadar hücre içerir.<br />

Hastalığın erken döneminde polimorfonükleer hücre, ilerledikçe ise lenfosit ya<br />

da mononükleer hücre egemenliği gelişir. Labaratuvar boyamada hiç organizma<br />

görülmez ve protein seviyesi, normal ile hafif yüksek arasındadır. Çoğu viral<br />

infeksiyonlarda BOS’da glukoz konsantrasyonu normaldir.<br />

Aseptik viral menenjit genellikle benign kendiliğinden düzelen bir hastalıktır. Küçük<br />

bebeklerde ya da bakteriyel menenjit olasılığına karşı akut hastalanan çocuklarda<br />

hospitalizasyon gerekir. Herpes simpleksle oluşan aseptik menenjit dışında viral<br />

menenjitte tedavi destekleyicidir. Herpes simpleksden ya da komplike herpes<br />

zosterden kaynaklanan meningoensefalit asiklover ile tedavi edilmelidir. Lyme<br />

hastalığı yüksek doz parenteral seftriakson ile tedavi edilmelidir.<br />

ENSEFALİT<br />

Ensefalit, beyin parankiminin genellikle akut gelişen, ancak postinfeksiyöz<br />

ensefalomiyelit, kronik dejeneratif hastalık ya da yavaş virus infeksiyonu<br />

şeklinde de olabilen inflamatuar bir sürecidir.<br />

Ensefalit genellikle beynin viruslarla doğrudan, hematojen ya da sinirsel (periferik<br />

ya da kraniyal) yolla infeksiyonu sonucu meydana gelir. Ensefalitin nedenleri<br />

arasında varisella, kabakulak, kızamık, HBV, kızamıkçık, lenfositik<br />

koryomenenjit ,influenza, parainfluenza, adenovirus ve respiratuvar<br />

sinsityal virus yer alır. Sporadik ensefalitin en sık nedeni olan herpes<br />

simpleks virus, yenidoğanlarda da sık bir ensefalit etkenidir. (HSV tip II<br />

> I). Serebellar ataksi sıklıkla su çiçeği virusuna bağlıdır. Postinfeksiyöz allerjik<br />

demiyelinizan ensefalit ya aşılamayı ya da bir virus infeksiyonunu izler ve otoimmun<br />

bir süreçtir. Yavaş viral hastalıklar infeksiyondan aylar-yıllar sonra, bunama, bilişsel<br />

zayıflama, kişilik değişiklikleri ile ortaya çıkar; HIV, kızamık ya da kızamık aşısı ile<br />

ilgili (subakut sklerozan panensefalit), HSV (Mollaret menenjiti) ve JC papovavirus<br />

(progresif multifokal lökoensefalopati) gibi etkenler sorumludur. Yavaş SSS<br />

infeksiyonu kuru ya da Creutsfeldt-Jakob hastalıklarında bulunan küçük proteinimsi<br />

taneciklere (prionlar) bağlı olabilir. Yavaş viral ya da prion hastalıkları ilerleyici ve<br />

ölümcüldür. Yalnız HIV ensefalopatisi tedavi edilebilir. Virus ensefalitlerinde BOS<br />

incelemesi nadiren normal bulgular verebilir. Bulgular sıklıkla aseptik menenjit<br />

bulguları gibidir. HSV’de eritrositlerde artış görülürken proteinde olağanüstü artış ve<br />

glukozda azalma tüberküloz ya da kriptokok infeksiyonlarını düşündürür. Ensefalitli<br />

çocukların çoğu major sekel olmadan düzelirler. HSV, kuduz ya da Mycoplasma<br />

pneumonia’nın neden olduğu hastalıklar daha kötü bir prognoz gösterirler. Ensefalit<br />

küçük çocuklarda (


203<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

ÜST SOLUNUM YOLU İNFEKSİYONLARI<br />

KULAK İNFEKSİYONLARI<br />

OTİTİS EKSTERNA (YÜZÜCÜ KULAĞI)<br />

Dış kulak yolunun akut infeksiyondur. Travma ya da uzun süren nemli ortam<br />

infeksiyona zemin hazırlar. Pseudomonas aeruginosa önde gelen etkendir<br />

ve bunu S.aureus ile diğer deri florası üyeleri izler.<br />

OTİTİS MEDİA<br />

Orta kulak kavitesinin süpüratif bir infeksiyonudur ve en çok 6 ay ile 2 yaş arasındaki<br />

sağlıklı çocuk grubunda olmak üzere, yarık damak ve Down sendromu gibi yüksek<br />

riskli çocuklarda görülür.<br />

Pnömokoklar, tiplendirilemeyen H.influenza (%10 kadarı tip b),<br />

Moraxella catarrhalis ve A grubu streptokoklar sık karşılaşılan bakteriyel<br />

patojenlerdir. Çocukluk çağında en sık etken streptokokus pnömoniadır.<br />

NAZOFARENJİT<br />

Burun Akıntısı (Rinore)<br />

İnfeksiyöz, allerjik ya da mekanik olayların ortak bir bulgusudur.<br />

İnfeksiyöz rinit polimorfonükleer lökösitleri içeren mukopürülan<br />

akıntı ile beraberdir ve rhinoviruslardan (en sık) ya da RSV gibi<br />

diğer viruslardan kaynaklanır. Subfebril ateş, burun çekme ve aksırma<br />

görülebilir.<br />

SİNÜZİT<br />

Mukosiliyer akımın engellenmesi (viral riniti gösterebilir) bakteriyel çoğalmaya zemin<br />

hazırlar. Akut sinüzite yol açan bakteriler, pnömokoklar, tiplendirilemeyen<br />

H.influenza, M.catarrhalis, anaerobik bakteriler, seyrek olarak da<br />

streptekoklar ve stafilokoklardır. Nazokomiyal sinüzite klebsiella ya da<br />

pseudomonas neden olabilir. Nötropenik, bağışıklığı baskılanmış hastalarda<br />

sinüzit, aspergillus ya da zygomycet’lerin infeksiyonlarının bir sonucu olarak<br />

gelişebilir. Sorumlu olan bakteriyi saptamak için nazal mukozadan alınan kültürler<br />

yararlı olmaz.<br />

Amoksisilin-klavulanikasit, trimetoprim-sulfametaksazol ve sefaklor<br />

genellikle akut sinüzitin oral tedavisinde etkilidirler.


204<br />

<strong>MİKROBİYOLOJİ</strong><br />

FARENJİT YA DA FARENGOTONSİLLİT<br />

Bu hastalık öksürük, disfaji, boğazda rahatsızlık ve ateş şeklinde bulgu verir. Bu<br />

pediatrik infeksiyonların en sık görülenlerinden biridir. İnflamasyonun farenksle<br />

ilişkili görülmesi pek olağan değildir, ancak tonsillerin daha belirgin katılımı halinde<br />

tonsillit terimi kullanılır.<br />

İki yaşın altındaki çocuklarda farenjitin nedeni sıklıkla viraldir. Grup A<br />

streptokoklar 5 yaş üzerinde daha sık görülür ve Mikoplazma, gonokoklar,<br />

Arcanobacterium haemolyticum adolesan dönemde daha sıktır. Viral<br />

patojenler arasında rhinovirüs, coronavirus, adenovirus, enteroviruslar,<br />

EBV, CMV ve HSV sayılabilirken; bakteriyel etkenler arasında en baskın<br />

olanı hastaların sadece %10 ile %20’sinden elde edilebilen A grubu<br />

streptokoklardır. Daha az görülen nedenler arasında C ya da G grubu<br />

streptokoklar, Corynebacterium diphteria, tularemi, toksoplazmozis ve gonore<br />

yer alır.<br />

Boğaz muayenesinde eritem, eksüda, damakta peteşiler, büyümüş tonsiller ve bazen<br />

anterior servikal lenfadenopati görülür. Bu görünüme bakarak viral patojenler ile<br />

bakteriyel patojenleri birbirinden ayırmaya olanak yoktur. Ancak yine deziküller ve<br />

ülserasyon, HSV ile coxsackie virusları (herpangina); eşlik eden konjonktivit adeno<br />

virusu; kardit ya da nöropati ile ya da tek başına olan gri-beyaz psödomembran<br />

ile birlikte belirgin servikal şişliğin varlığı (boğa boynu) difteri etkenini ve maküler<br />

döküntünün varlığı A grubu beta hemolitik streptokok (kızıl) ya da daha az sıklıkta<br />

A. haemolyticum patojenlerini düşündürebilir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!