15.12.2012 Views

T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ...

T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ...

T. C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T. C.<br />

<strong>SAĞLIK</strong> <strong>BAKANLIĞI</strong><br />

<strong>HAYDARPAŞA</strong> <strong>NUMUNE</strong> EĞĐTĐM<br />

<strong>VE</strong><br />

ARAŞTIRMA HASTANESĐ<br />

KLĐNĐK MĐKROBĐYOLOJĐ BÖLÜMÜ<br />

Şef Vekili: Doç.Dr. Sebahat AKSARAY<br />

TOPLUM KAYNAKLI <strong>VE</strong> NOZOKOMĐYAL DERĐ <strong>VE</strong> YUMUŞAK DOKU<br />

ĐNFEKSĐYONLARINDAN ĐZOLE EDĐLEN STAPHYLOCOCCUS AUREUS’LARIN<br />

MLSb DĐRENCĐ <strong>VE</strong> ANTĐMĐKROBĐYAL DUYARLILIKLARI<br />

EFE SERKAN BOZ<br />

(UZMANLIK TEZĐ)<br />

ĐSTANBUL 2009


TEŞEKKÜR<br />

Đnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji şefi sayın Doç. Dr. Paşa Göktaş’a,<br />

değerli hocam, klinik şef vekilimiz sayın Doç. Dr. Sebahat Aksaray’a, tez konumun<br />

seçiminde ve hazırlanmasındaki değerli katkılarından ve sabrından dolayı tez<br />

danışmanım sayın Uzm. Dr. Naz Oğuzoğlu ve sayın Uzm. Dr. Faruk Çobanoğlu’na,<br />

birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum tüm uzman, asistan ve teknisyen çalışma<br />

arkadaşlarıma ve desteğini hep yanımda hissettiğim sevgili eşime teşekkür ederim.<br />

2


ĐÇĐNDEKĐLER<br />

TEŞEKKÜR 2<br />

ŞEKĐLLER LĐSTESĐ 4<br />

RESĐMLER LĐSTESĐ 4<br />

TABLOLAR LĐSTESĐ 4<br />

1. GĐRĐŞ ve AMAÇ 5<br />

2. GENEL BĐLGĐLER 7<br />

2.1. Stafilokokların Genel Özellikleri 8<br />

2.2. Sınıflandırma 8<br />

2.3. Morfoloji ve Kimyasal Özellikleri 8<br />

2.4. Virulans ve Patojeniteleri 9<br />

2.4.1. Kapsüler polisakkarit 9<br />

2.4.2. Hücre duvarı 10<br />

2.4.3. Enzimleri 11<br />

2.4.4. Toksinleri 13<br />

2.5. Tanı 17<br />

2.6. Đnfeksiyonlar 21<br />

2.6.1. Lokal infeksiyonlar 21<br />

2.6.1.1. Lokal piyojenik infeksiyonlar 22<br />

2.6.1.2. Yaygın döküntü ile giden lokal infeksiyonlar 24<br />

2.6.2. Ciddi infeksiyonlar 25<br />

2.7. Epidemiyoloji 28<br />

2.7.1. Nozokomiyal S.aureus infeksiyonları 30<br />

2.7.2. Toplum kaynaklı S.aureus infeksiyonları 30<br />

2.8. Antimikrobiyal duyarlılık 37<br />

3. GEREÇ <strong>VE</strong> YÖNTEM 49<br />

4. BULGULAR 54<br />

5. TARTIŞMA <strong>VE</strong> SONUÇ 68<br />

6. ÖZET 81<br />

7.KAYNAKLAR 85<br />

3


ŞEKĐLLER LĐSTESĐ<br />

Şekil 2.1: S.aureus hücre duvar yapıları 11<br />

Şekil 2.2: Penisilinin moleküler yapısı 37<br />

Şekil 2.3: Eritromisinin moleküler yapısı 40<br />

Şekil 2.4: Linkozamidlerin moleküler yapısı 41<br />

Şekil 2.5: Streptograminlerin moleküler yapısı 42<br />

RESĐMLER LĐSTESĐ<br />

Resim 2.1: S.aureus’un gram boyamadaki görüntüsü 7<br />

Resim2.2: S.aureus’un koyun kanlı agardaki betahemolitik kolonileri 9<br />

Resim2.3: D zon pozitifliği 43<br />

TABLOLAR LĐSTESĐ<br />

Tablo 2.1: S.aureus’un virulans faktörleri 15-16<br />

Tablo 2.2: CA-MRSA ve HA-MRSA arasındaki farklılıklar 36<br />

Tablo 2.3: MLSb tipi dirençlerin fenotipik ve genotipik özellikleri 44<br />

Tablo 3.1: Test edilen antimikrobiyaller ve disk duyarlılık standartları 53<br />

Tablo 4.1: Tüm hastaların servislere ve polikliniklere göre dağılımı 54<br />

Tablo 4.2: Yatan hastalardan toplanan örneklerin servislere göre dağılımı 55<br />

Tablo 4.3: Ayaktan muayene olan hastalardan toplanan örneklerin polikliniklere göre<br />

dağılımı 56<br />

Tablo 4.4: Tüm hastaların cinsiyetlerine göre dağılımları 57<br />

Tablo 4.5: Tüm hastaların yaş-cinsiyet dağılımları 57<br />

Tablo 4.6: Toplum kaynaklı ve hastane kaynaklı S.aureus’ların metisilin duyarlılık<br />

oranları 58<br />

Tablo 4.7: Tüm suşların antimikrobiyal duyarlılık dağılım yüzdeleri 59<br />

Tablo 4.8: Toplum kaynaklı S.aureus suşlarının antimikrobiyal duyarlılıkları 60<br />

Tablo 4.9: Hastane kaynaklı S.aureus suşlarının antimikrobiyal duyarlılıkları 62<br />

Tablo 4.10: Toplum ve hastane kaynaklı S.aureus suşlarının eritromisin duyarlılıkları<br />

ve MLSb direnç tipleri 64<br />

Tablo 4.11: Deri ve yumuşak doku etkeni MRSA ve MSSA’ların eritromisin<br />

duyarlılıklarının diğer antimikrobiyallerle karşılaştırılması 67<br />

4


1.GĐRĐŞ ve AMAÇ<br />

Mikroorganizmalar yüzyıllardır insanoğlunu etkilemiş, kavimlerin, toplulukların<br />

yaşam şartlarını belirlemiş canlılardır. Đlk çağlardan beri deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonları en sık karşılaşılan infeksiyon tiplerindendir. Tüm dünyada deri ve<br />

yumuşak dokuda infeksiyon nedeni olan etkenlerin başında Staphylococcus aureus<br />

gelmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve gelişmiş ülkelerdeki<br />

sosyo-ekonomik açıdan düşük gruplarda deri ve yumuşak doku infeksiyonları daha<br />

yaygın görülmektedir. Uzun süre hastanede yatan, immun sistemi baskılanmış ya da<br />

diyabet gibi altta yatan başka bir hastalığı olanlar stafilokokal deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonları için yüksek riskli hastalardır. Bu infeksiyonlar sağlıklı kişilerde de ortaya<br />

çıkmakta, kışla, okul gibi toplu yaşama alanlarında daha sık görülmektedirler.<br />

Stafilokokal deri ve yumuşak doku infeksiyonları çoğunlukla basit ve kendi<br />

kendini sınırlayan tipte olup sadece basit cerrahi müdahalelerle tedavi edilebilirken bazı<br />

komplike infeksiyonlar bakteriyemi gibi ciddi tablolara da neden olmaktadır.<br />

Günümüzde ampirik antimikrobiyal tedavi seçenekleri sistemik ve topikal formlarda<br />

stafilokokal deri ve yumuşak doku infeksiyonlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />

Doğru antimikrobiyallerle yapılan tedaviler sonrası bu yara infeksiyonlarının ciddi<br />

boyutlara ulaşması engellenmektedir. Rutinde ampirik tedaviler öncesi kültür<br />

gönderilmemesi ve ampirik tedavide uygun olmayan antimikrobiyallerin seçilmesi<br />

nedeniyle tedavi başarısızlıkları ve nüksler de ortaya çıkmakta, dahası bu durum<br />

dirençli S .aureus suşlarının yayılmasını da hızlandırmaktadır.<br />

S.aureus’a karşı geliştirilen ilk antimikrobiyaller olan penisilinlere karşı gelişen<br />

direnci 1960’larda metisilin direnci izlemiştir. Günümüzde metisilin dirençli<br />

S.aureus’lar (MRSA) önemli bir nozokomiyal patojen haline gelmiş olup morbidite ve<br />

mortalite oranlarını yükseltmekte, hem hasta sağlığı, hem de tedavi maliyetleri<br />

açısından büyük bir sorun oluşturmakta ve üstelik nozokomiyal salgınlara da yol<br />

açmaktadır. MRSA suşları sadece yatan hastalar için bir tehlike oluşturmakla kalmayıp,<br />

infeksiyon riski düşük hastalarda da inatçı infeksiyonlara neden olmakta ve taşıyıcılar<br />

aracılığıyla diğer servislere ve tüm topluma yayılabilmektedir.<br />

2000’li yıllarda artık toplumdan izole edilen suşlarda da yüksek metisilin<br />

direnci görülmeye başlamasıyla hastane kaynaklı MRSA’lar ile toplum kaynaklı<br />

5


MRSA’ların ilişkisi incelenmiş ve aralarında hem yapısal hem de moleküler yönden<br />

bazı farklılıklar olduğu ortaya çıkmıştır. Önceleri toplum kaynaklı MRSA’ların neden<br />

olduğu infeksiyonların sadece damardan ilaç bağımlıları gibi gruplarda yaygın olduğu<br />

görülürken artık herhangi bir risk taşımayan hasta gruplarında da bu infeksiyonlar<br />

yaygınlaşmıştır.<br />

MRSA infeksiyonlarını toplum kaynaklı ve nozokomiyal olarak ayrı ayrı<br />

sınıflandırmanın önemi, toplum kaynaklı suşların hastane suşlarının aksine beta laktam<br />

olmayan antimikrobiyallere hala duyarlılıklarını büyük ölçüde korumalarıdır. Bu<br />

yüzden özellikle deri ve yumuşak doku infeksiyon etkeni olan toplum kaynaklı suşların<br />

tedavisinde, glikopeptidler ve oksazolidinon grubu gibi güçlü ajanlar yerine<br />

klindamisin, doksisiklin, trimetoprim-sülfametoksazol gibi deri ve yumuşak dokudaki<br />

etkileri daha iyi olan ajanların ya da fusidik asit, mupirosin gibi topikal ajanların<br />

kullanılması tavsiye edilmektedir. Böylece stafilokoklarda ortaya çıkan ve görülme<br />

sıklığı artan glikopeptid direncinin de önüne geçilebileceği düşünülmektedir. Toplum<br />

kaynaklı suşların da hastane salgınlarına yol açtığı düşünülecek olursa, belki de<br />

gelecekte toplum ve hastane kaynaklı suşlar arasında bir ayırım kalmayacak, birçok<br />

direnci birarada taşıyan S.aureus suşları tüm toplum için önemli bir tehdit haline<br />

gelebilecektir.<br />

Gün geçtikçe artan direnç oranları nedeniyle özellikle toplum kaynaklı<br />

suşlar başta olmak üzere deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olan S.aureus’ların<br />

tedavileri sürecinde mutlaka kültür gönderilip antibiyotik duyarlılıklarının takip<br />

edilmesi ve lokal duyarlılık paternlerinin izlenerek ampirik tedavilerin bu yönde<br />

uygulanması dirençlerin yayılmasının önüne geçilmesi yönünden büyük önem<br />

taşımaktadır.<br />

Çalışmamızda hastanemize başvuran hastalardan deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu etkeni olarak en sık izole edilen etkenlerin başında gelen S.aureus<br />

suşlarının MLSb dirençlerini ve diğer antistafilokokal antimikrobiyallere olan<br />

duyarlılıklarını toplum kaynaklı ve nozokomiyal olmalarına göre değerlendirerek,<br />

hastanemizde kullanılacak antibiyotik politikalarına ve ülkemizde yapılacak<br />

epidemiyolojik araştırmalara yol gösterici olmayı amaçladık.<br />

6


2.GENEL BĐLGĐLER<br />

Stafilokokları ilk kez 1878’de Robert Koch tanımlamış, 1880’de Pasteur<br />

abseden izole ettiği stafilokokları sıvı besiyerinde üretmiştir. 1881’de Đskoçyalı cerrah<br />

Sir Alexander Ogdson fare ve kobaylar için patojen olduğunu vurgulamış ve<br />

stafilokokların tanımlanmasında mikroskoptaki görünümlerinden ötürü (Resim 2.1.)<br />

yunanca üzüm salkımı anlamına gelen “staphyle” terimini ilk kez kullanmıştır (1).<br />

1884’de Rosenbach beyaz renkli kolonileri Staphylococcus albus, sarı-portakal renkli<br />

kolonileri ise Staphylococcus aureus (altın sarısı) olarak adlandırmıştır. Bu ayrım yakın<br />

zamana kadar devam etmiştir.<br />

Tüm bakteriyel infeksiyonlar değerlendirildiğinde, gram pozitif koklar klinik<br />

örneklerden en çok izole edilen bakterilerden olup S.aureus’lar da bu grupta en sık izole<br />

edilen etkenlerin başındadır (2,3).<br />

Resim 2.1: S.aureus’un gram boyamadaki görüntüsü (4)<br />

7


2.1. STAFĐLOKOKLARIN GENEL ÖZELLĐKLERĐ<br />

Stafilokoklar Micrococcaceae familyası içinde mikrokoklar, stomatokoklar ve<br />

planokoklarla beraber ayrı bir cins olarak yer alırlar. Spor oluşturmadıkları halde<br />

çevreden sıklıkla izole edilirler. Stafilokoklar birçok dış etkene dayanıklıdırlar. Bunun<br />

yanında ısıya kısmen dirençlidirler ve yüksek tuz içeren ortamlarda da üreyebilirler.<br />

Stafilokoklar içinde insanda en sık infeksiyona neden olan türler Staphylococcus<br />

aureus başta olmak üzere, Staphylococcus epidermidis ve Staphylococcus<br />

saprophyticus’tur.<br />

2.2. STAFĐLOKOKLARIN SINIFLANDIRMASI<br />

Bacilli sınıfının, Bacillales alt grubunun, Staphylococcaceae ailesine ait bir tür<br />

olan stafilokoklar günümüzde 33 tür ve 13 alt türe ayrılmıştır. Stafilokoklar, kendileri<br />

gibi katalaz pozitif olan mikrokoklardan anaerobik ortamda glukozdan asit<br />

oluşturmaları, furozolidon ve lizostafine duyarlı oldukları halde lizozime direnç<br />

gösterip erimemeleri ve 0,4 µg/ml eritromisin içeren ortamda gliserolden asit<br />

oluşturmaları ile ayrılırlar. Ayrıca mikrokokların aksine basitrasin dirençlidirler.<br />

Đnsanda en sık infeksiyon oluşturan stafilokok türü olan S.aureus katalaz, koagülaz ve<br />

DNase pozitif olmasının yanı sıra mannitol ve trehalozdan asit oluşturarak ta<br />

S.epidermidis’ten ayrılır (2,3,5).<br />

2.3. MORFOLOJĐ ve KĐMYASAL ÖZELLĐKLERĐ<br />

Stafilokoklar birden fazla düzlemde bölünerek üzüm salkımı şeklinde düzensiz<br />

kümeler oluşturan, kok şeklinde ve 0,5-1,5 µm çapında bakterilerdir. Hareketsiz,<br />

oksidaz negatif, katalaz pozitiftirler. Aerop ve fakültatif anaerop (Staphylococcus<br />

saccharolyticus ve S.aureus subsp.anaerobius hariç) koşullarda, geniş bir ısı aralığında<br />

(6,5°C-45°C arası) üreyebilirlerse de optimal üreme ısıları 30°–37°C ve pH 7-7,5<br />

aralığıdır.<br />

Makroskopik olarak kanlı agardaki 18-24 saatlik inkübasyonlarında yuvarlak,<br />

düzgün, 1-4 mm çapında hafif konveks koloniler yaparlar. Gliserol mono asetat gibi<br />

yağ asitleriyle zenginleştirilmiş besiyerlerinde 37°C’de üretildiklerinde<br />

karotenoidlerinden dolayı pigment oluştururlar. Anaerop koşullarda ya da buyyonda<br />

üretildiklerinde pigment oluşturmazlar. Staphylococcus aureus altın renginde,<br />

8


S.epidermidis ise tebeşir beyazı renginde koloniler oluşturur. S.simulans, S.intermedius<br />

ve S.hyicus subsp.hyicus pigment oluşturmaz. Pigment üretimi oda ısısında ve gün<br />

ışığındaki 24-48 saatlik inkübasyonlarda artar. S.aureus suşlarının çoğu at, koyun ya da<br />

insan kanlı agar plaklarında 24-36 saatlik inkübasyonlar sonucunda beta hemoliz<br />

oluşturur (Resim2.2.). Kapsüllü oldukları zaman mukoid koloniler oluşturabilirler.<br />

Aminoglikozid tedavisinden sonra pigment oluşturmayan, nonhemolitik küçük koloni<br />

varyantları oluşturabilirler. Bu durum besiyerine hemin ve menadion (K3 vitamini)<br />

takviyesiyle düzelir (1,2,3).<br />

Resim2.2: S.aureus’un koyun kanlı agardaki beta hemolitik kolonileri(4)<br />

2.4. VĐRULANS <strong>VE</strong> PATOJENĐTELERĐ<br />

S.aureus konakta infeksiyon oluştururken yapısında bulunan birçok yapısal<br />

elemanlardan, enzimlerinden ve toksinlerinden yararlanır. Bu patojenite faktörleri<br />

sayesinde fagositozdan kaçabilir, deri ve deri altına kolayca yayılabilir ve tipik apse<br />

formunu oluşturabilirler. Ayrıca toksinleri aracılığı ile farklı infeksiyonlara da neden<br />

olurlar. S.aureus’un virulans faktörlerinden en önemlileri aşağıda sıralanmıştır;<br />

2.4.1.Kapsüler polisakkarit: Bu yapı konak hücrelere ve prostetik organlara<br />

yapışmayı kolaylaştıran bir tür ekzopolisakkarittir. 11 tip polisakkarit olmasına rağmen<br />

%70-80’inin tip 5 ve 8 olduğu tespit edilmiştir. Polisakkarit üretimi kültür koşulları ve<br />

besiyerinin içeriğine bağlıdır ve bakteriyi nötrofil fagositozundan korur. Polisakkarit<br />

9


tip 8’in TSST üretimi ile bağlantılı olduğu ve MRSA’larda ise daha çok tip 5’in<br />

bulunduğu saptanmıştır.<br />

2.4.2. Hücre duvarı: S.aureus’un hücre duvarının ana komponenti %50’sini oluşturan<br />

peptidoglikan tabakadır. Peptidoglikan tabaka, N-asetilmuramik asit ve<br />

N-asetilglukozamin alt ünitelerinden oluşan polisakkarit yapıda bir polimerdir. Bu basit<br />

polisakkarit polimer yapı birçok organizmada görülüyorsa da, çapraz bağlanmış<br />

pentaglisin yapı S.aureus’a özgüdür. Peptidoglikan yapı insan monositlerinden<br />

polimorfonükleer lökositleri aktive eden interlökin-1 salınımını uyararak endotoksin<br />

benzeri bir aktiviteyle komponenti aktive eder ve opsonizasyonu sağlayacak<br />

antikorların üretimini indükleyerek inflamasyonun artmasına neden olur.<br />

S.aureus hücre duvarının %40’ını oluşturan ribitol fosfat içeren polimerlere ise<br />

teikoik asit denir.Teikoik asitler hücre duvarına ya da membrana bağlı olabilirler.<br />

Özgül reseptörleri ile birleşerek S .aureus’un konağa adheransını sağlarlar. Ayrıca<br />

S.aureus dış peptidoglikan tabakasında fibronektin bağlayan proteinler, clumping<br />

faktör, kollajen ve elastin bağlayan proteinler gibi büyük adhezinler de bulunur.<br />

Bunların diğer bir adı MSCRAMM (microbial surface proteins recognising adhesive<br />

matrix molecules)’dır. Bunlar da bakterinin konak hücreye tutunmasına ve derin<br />

dokulara yayılmasına yardımcı olurlar.<br />

S.aureus’a özgü bir yapı olan protein A, 42,000 Da ağırlığında, çoğunlukla<br />

peptidoglikan yapıya kovalent olarak bağlı olsa da hücre dışına da salınabilen bir<br />

proteindir. Uygun koşullarda kompleman aktivasyonu yapabilirse de asıl özelliği<br />

immün sistemde insan IgG’lerinin (IgG3 hariç) Fc kısmına bağlanmasıdır.<br />

Ekstrasellüler olarak salgılanan protein A antikorlara bağlanarak immun kompleks<br />

oluşturur. Bu kompleks de komplemanı yıkan bir etki gösterir. Stafilokokal<br />

protein A’nın antifagositik, kemotaktik ve mitojenik etkilerinin yanı sıra bakterinin<br />

koagülaz ve nükleaz aktiviteleri ile korelasyon göstermesi, antibiyotik etkinliğini<br />

azaltması gibi özelliklerinin olması bu proteinin patojenite kriteri olduğuna işaret<br />

etmektedir (2). S.aureus’un hücre duvar yapıları Şekil 2.1’de gösterilmiştir:<br />

10


Şekil 2.1: S.aureus hücre duvar yapıları (4)<br />

2.4.3. ENZĐMLERĐ<br />

S.aureus çeşitli patojenik faktörlerden sorumlu birçok enzim ve toksini üretir ve<br />

salgılar. Özellikle S.aureus toksinlerinin saflaştırılmaları zor olduğu için patojeniteleri<br />

tam olarak anlaşılmamıştır.<br />

Katalaz: Tüm stafilokoklar hidrojen peroksidi suya ve oksijene çeviren katalaz<br />

enzimini içerir. Hidrojen peroksit hem bir konak savunması olarak nötrofillerden<br />

salgılanabilir, hem de oksijenli ortamda ortaya çıkan toksik oksijen radikallerinden<br />

biridir. Katalaz enziminin varlığı stafilokokların patojeniteleri ile ilişkili bulunmuştur.<br />

Nadiren bazı S .aureus türleri katalaz negatif olabilir.<br />

Koagülaz: Serbest ve bağlı olmak üzere iki tipi vardır;<br />

Serbest koagülaz: Ekstrasellüler salgılanabilen bir proenzim olan koagülaz plazmadaki<br />

CRF (coagulase-reacting factor) ile birleşerek aktif duruma geçer ve fibrinojenin fibrine<br />

dönüşümünü uyararak plazmayı pıhtılaştırır. Antijenik olarak 4 farklı tipi vardır.<br />

Filtrelerden geçebilir ve ısıya dirençli bir enzimdir.<br />

Bağlı koagülaz (Clumping Factor): Hücre duvarına bağlı halde fibrinojeni fibrine<br />

çevirerek hücre yüzeyinde fibrin presipitasyonu meydana getirir. Bunun sonucu olarak<br />

stafilokoklar aglütinasyon ve kümeleşmeye uğrar. Bakterinin patojenitesindeki rolü,<br />

fagositozu önlemek üzere bakterinin üzerine fibrin tabakası örtmesinden ileri<br />

gelmektedir (2,3).<br />

11


Hyaluronidaz (yayılma faktörü): Bağ dokusunun asellüler matriksindeki asit<br />

mukopolisakkaritlerden olan hyaluronik asidi hidrolize ederek bakterinin bağ dokuya<br />

invazyonundan sorumludur. Stafilokokların %90’ında bulunur (1).<br />

Lipaz:Lipidleri hidrolize eder. Stafilokokların yağlı deride yerleşmesini sağlar.<br />

Stafilokinaz: Isıya dirençli stafilokokal fibrinolizindir. Plazminojeni plazmine<br />

hidrolize eder. S.aureus’un dokuya yayılımını kolaylaştırır.<br />

Penisilinaz: S.aureus’un diğer önemli enzimlerinden biridir. Penisilindeki beta-laktam<br />

halkasını hidrolize ederek antimikrobiyallere direnç gelişmesine neden olur. Penisilinaz<br />

plazmidler tarafından kodlanır ve bu nedenle suşlar arasında direncin hızla yayılmasına<br />

neden olur. Ülkemizde ve dünyada penisilinaz sentezleyen stafilokoklar son derece<br />

yaygın olup oranları % 80-90 civarında değişmektedir (6).<br />

DNase: Endo ve ekzonükleaz aktivitesi ile nükleik asitleri 3’fosfomononükleotidlere<br />

parçalayan fosfodiesterazdır (2,3,7).<br />

Bunlardan başka stafilokokal serin proteaz (SspA), sistein proteaz (SspP),<br />

metalloproteaz (aureolysin; Aur) ve staphopain (Scp) gibi ekstra sellüler proteazlar da<br />

sentezlerler (1).<br />

2.4.4.TOKSĐNLERĐ<br />

Toksin adını almalarının nedeni konak hücre yapısı ve fonksiyonlarını<br />

etkilemeleridir. Bazılarının etkileri enzimatik aktivitelerinden kaynaklanırken,<br />

enterotoksin ve toksik şok sendromu toksini gibi toksinler ise güçlü sitokin<br />

indüktörüdürler. S.aureus, beş sitolitik ya da membran eritici toksin (alfa, beta, delta,<br />

gama ve Panton-Valentine lökosidin), iki eksfoliatif toksin (A ve B), 8 enterotoksin ve<br />

toksik şok sendromu toksinini (TSST-1) üretebilmektedir. Sitolitik toksinler hemolizin<br />

olarak ta adlandırılmaktadır. Đlk dört toksinin etkileri sadece eritrositlerle sınırlı<br />

olmadığından ve Panton-Valentine Lökosidin (PVL) eritrositleri etkilemediğinden tüm<br />

bu toksinlerin hemolizin olarak adlandırılmasının yanlış olduğu düşünülmektedir.<br />

12


Sitotoksinler nötrofilleri eriterek, lizozomal enzimlerinin açığa çıkmasına ve<br />

etraflarındaki dokuları haraplamalarına neden olur. Eksfoliatif toksin A, enterotoksinler<br />

ve TSST-1 süperantijen olarak adlandırılan bir polipeptid sınıfına dahildirler.<br />

Süperantijenler makrofajlardaki MHC-2 (major histocompatibility complex 2)<br />

moleküllerine bağlanır. MHC-2 molekülleri spesifik olarak T-hücre reseptörlerinin<br />

beta alt birimine bağlanarak T-hücrelerinin proliferasyonuna ve doku hasarını<br />

başlatacak sitokinlerin salınımına neden olurlar (4). S.aureus’lardan en sık izole edilen<br />

toksinler aşağıdadır;<br />

Alfa toksin: S.aureus insan suşlarının ana hemolizinidir. Birçok hücre membranına<br />

etkisi varsa da (lökosit,hepatosit, trombosit, fibroblast v.b.) en çok eritrositleri etkiler.<br />

Monositler ise bu toksine dirençlidir. Alfa toksin antijeniktir, damarlardaki düz kas<br />

hücrelerini harap eder, deride nekroz oluşturur ve S.aureus suşlarının kanlı agarda<br />

yaptığı beta hemolizden sorumludur.<br />

Beta toksin (sfingomyelinaz C): Stafilokokal sfingomyelinazdır, antijeniktir, ısıya<br />

dirençlidir. Diğer bir adı stafilotoksindir. Đnsan eritrositleri, lökosit ve fibroblastları<br />

etkiler. Eritrositlerin üzerindeki hemolitik aktiviteleri eritrosit membranının<br />

sfingomyelin içeriğine bağlıdır. Aktivasyonu için magnezyum ve kobalt iyonlarına<br />

gereksinimi vardır. Alfa toksin ile beraber stafilokokal infeksiyonlardaki doku hasarı ve<br />

apse formasyonunun oluşmasından sorumludurlar.<br />

Gama ve Delta Hemolizin: Gama hemolizin 5R suşunun majör sitolizinidir.<br />

Eritrositler üzerine toksik etkilidir. Delta hemolizin ise antijenik değildir. Güçlü bir<br />

yüzey aktif molekül olup biyolojik membranları deterjan benzeri bir etkiyle parçalar.<br />

Bazı memelilerde cAMP üretimini ve bağlantılı olarak su absorbsiyonunu arttırdığı ve<br />

akut diareye neden olduğu gösterilmiştir. Ek olarak delta toksinin nonsitotoksik<br />

konsantrasyonlarının CD3 nötrofil reseptörlerini arttırarak regüle ettiği ve<br />

monositlerden tümör nekrotizan faktör alfa (TNF-α) üretimini arttırdığı da<br />

bilinmektedir (2,3,7).<br />

Đnsandan infeksiyon etkeni olarak izole edilmiş S.aureus suşlarının %92’sinde<br />

alfa ve delta toksinlerden en az biri, %82’sinde her ikisi birden bulunur (3).<br />

13


Panton-Valentine Lökosidin (non hemolitik lökosidin): Diğer por oluşturan<br />

lökosidinlerin aksine Panton-Valentine Lökosidin (PVL) eritrositleri haraplamaz,<br />

lökositler ve makrofajları etkiler. PVL fagositozu etkilediğinden virulansta rolü olan bir<br />

toksindir ve PVL geni bakteriye bir bakteriyofaj aracılığıyla geçer. Toksin<br />

elektroforetik olarak LukF (hızlı) ve LukS (yavaş) iki komponente ayrılır ve her iki<br />

komponent te antijeniktir. LukS komponenti öncelikle polimorfonükleer nötrofillerdeki<br />

spesifik reseptörüne bağlanır. Daha sonra LukF parçası da bu komponente bağlanır. Bu<br />

sıra ile bağlanan alt birimler heptamer (7’li) bir yapı oluşturarak lökosit üzerinde bir por<br />

oluşmasına neden olurlar. Por oluşumu, konak hücre protein kinazının LukS<br />

komponentini fosforile etmesiyle başlar. Bu da kalsiyum iyon kanallarını indükleyerek<br />

hücre içi haberleşme mekanizmasını aktive ederek interlökin ve inflamatuar<br />

medyatörlerin salgılanmasını arttırır. PVL bu mekanizmalarla ortamdaki yoğunluğuna<br />

göre hedef hücrede apoptozise ya da hücre lizisine yol açar. Özellikle pulmoner ve deri<br />

infeksiyonlarıyla ilişkili olduğu bulunmuştur (8).<br />

Enterotoksinler: Isıya ve mide asidine dirençlidirler. Genellikle S.aureus 3. ve 4. faj<br />

grubuna aittirler. Polipeptid yapıdadırlar. Enterotoksinleri S.aureus suşlarının yaklaşık<br />

yarısı üretir. A’dan F’ye 5 serolojik tipe ayrılır. C serotipinin 3 alt grubu vardır.<br />

Sempatik aktivasyonla intestinal peristaltizmi artırdıklarından dolayı besin<br />

zehirlenmelerinin en sık nedenlerindendirler. Enterotoksin F TSST-1 olarak adlandırılır<br />

ve tüm toksik şok sendromlarının %50’sinden, menstürasyon ile ilişkili toksik şok<br />

sendromlarının ise % 90’ından sorumludur. Enterotoksin A ve D tipleri besin<br />

zehirlenmelerinde, B tipi ise hastane infeksiyonlarında en sık karşılaşılan tiplerdir.<br />

Tümü T-lenfositlerin bir kısmını uyararak etkilerini gösterdiklerinden süperantijen<br />

grubuna dahildirler (2,3,9).<br />

Eksfoliatif (epidermolitik) toksin: Molekül ağırlığı 24,000 dalton olan ekzotoksin<br />

niteliğinde bir proteindir. Stafilokok infeksiyonlarının dermatolojik belirtilerinden<br />

sorumlu eksfoliatin S.aureus buyyon kültürlerinden izole edilebilir. Epidermisin<br />

stratum granulosum tabakasındaki hücrelerin desmoglein reseptörlerine bağlanarak,<br />

desmosom bağlarının kopmasına neden olur. Haşlanmış deri sendromuna neden olan<br />

eksfoliatin, epidermal nekroz ve dermatit oluşturan 2. faj grubuna aittir.<br />

14


Eksfoliatin A kromozomal kaynaklı olup, 100°C’de 20 dakika, Eksfoliatin B ise<br />

plazmid kaynaklı olup, 60°C’de 30 dakika ısıtılmaya dirençlidir. Toksin sitoliz ya da<br />

inflamasyon yapmadığından epidermis tabakalarının gram boyamasında stafilokoklara<br />

ya da lökositlere rastlanılmaz. Bu da tanı koydurucu bir özelliktir (2,3,7).<br />

S.aureus’un virulans faktörleri Tablo 2.1’de özetlenmiştir:<br />

Tablo 2.1: S.aureus’un virulans faktörleri(4)<br />

Virülans faktörleri Biyolojik etkileri<br />

Yapısal elemanlar<br />

Kapsül<br />

Peptidoglikan tabaka<br />

Teikoik asit<br />

Protein A<br />

Sitoplazmik membran<br />

Kemotaksis, fagositoz ve mononükleer hücrelerin<br />

proliferasyonunu inhibe eder, yabancı cisimlere<br />

yapışmayı kolaylaştırır.<br />

Osmotik stabiliteyi sağlar, endotoksin benzeri<br />

aktiviteyle endojen pirojenlerin üretimini uyarır,<br />

fagositozu inhibe eder, lökosit kemotaksisini<br />

uyarır(apse formu).<br />

Hücre membranındaki katyonik konsantrasyonu<br />

regüle eder, fibronektine bağlanır.<br />

IgG1, IgG2 ve IgG4'lerin Fc bölgelerine bağlanarak<br />

antikor bağımlı klirensi inhibe eder, lökosit<br />

kemotaksisini uyarır, anti-kompleman özelliktedir.<br />

Osmotik bariyer özelliğindedir, hücre içi ve dışı<br />

arasındaki alışverişi düzenler, hücrenin beslenmesi<br />

için gerekli enzimleri üretir.<br />

15


Tablo 2.1: S.aureus’un virulans faktörleri devamı<br />

Virülans faktörleri Biyolojik etkileri<br />

Enzimler<br />

Koagülaz Fibrinojeni fibrine çevirir<br />

Katalaz Hidrojen peroksidi suya ve oksijene parçalar.<br />

Hyaluronidaz<br />

Fibrinolizin Fibrin pıhtılarını eritir.<br />

Lipaz Lipidleri hidrolize eder.<br />

Nükleaz DNA'yı hidrolize eder.<br />

Bağ dokusundaki hyaluronik asidi parçalayarak<br />

stafilokokların dokuda yayılmasına yardımcı olur.<br />

Penisilinaz Penisilinleri hidrolize eder.<br />

Toksinler<br />

Sitotoksinler (alfa, beta,<br />

gama,delta, PVL)<br />

Eksfoliatif toksinler<br />

(ETA,ETB)<br />

Enterotoksinler<br />

Toksik şok sendromu<br />

toksini-1<br />

Lökosit, eritrosit, fibroblast, makrofaj ve trombosit<br />

gibi birçok hücre için toksik özelliktedirler.<br />

Serin proteaz aktivitesiyle epidermisin stratum<br />

granülosum tabakasındaki hücreler arası<br />

desmosom köprülerini parçalar.<br />

T-hücrelerinin proliferasyonunu ve sitokin<br />

salgılamalarını arttırıcı etki (süperantijen), mast<br />

hücrelerinden inflamatuar mediatörlerin salınımını<br />

stimüle eder, intestinal periztaltizmi ve su kaybını<br />

arttırır, mide bulantısı ve kusmaya neden olur.<br />

T-hücrelerinin proliferasyonunu ve sitokin<br />

salgılamalarını arttırıcı etki (süperantijen), endotel<br />

hücrelerinin parçalanmasına neden olur.<br />

16


2.5.TANI<br />

S.aureus’ların tanımlanmasında birçok seçici ve zenginleştirici besiyerleri<br />

kullanılabilir. Klinikte en sık kullanılan besiyeri koyun kanlı agardır. S.aureus bu<br />

besiyerinde 37 0 C’de 18-24 saatte genellikle beta-hemolitik, S tipi koloniler oluşturur.<br />

S.aureus ayırıcı tanısı için sık kullanılan besiyerlerinden biri de mannitol salt agar olup<br />

%1 mannitol, %7,5 NaCl, fenol kırmızısı ve pepton içerir. S.aureus’lar diğer koagülaz<br />

negatif stafilokoklardan, bu besiyerindeki mannitolü fermente etmelerinden açığa çıkan<br />

asitlik nedeniyle kolonilerinin etrafında sarı halka oluşmasıyla ayrılırlar.<br />

Stafilokokların selektif tanımlanmasında kullanılan besiyerlerinden olan<br />

Baird-Parker agar, yumurta sarısı emülsiyonu ve potasyum tellurit içeren bir<br />

besiyeridir. Yumurta sarısı lesitinaz aktivitesinin belirlenmesi amacıyla, potasyum<br />

tellurit ise Staphylococcus'ların telluriti telluriuma indirgemesi ve potasyum telluritin<br />

gram negatif mikroorganizmalar üzerinde inhibisyon etkisine sahip olması nedeniyle<br />

kullanılmaktadır. Bu besiyeri yumurta sarısı yerine kan ilavesi ile de hazırlanabilir ve<br />

böylece hemoliz reaksiyonu da değerlendirilebilir. Baird-Parker agar besiyerinde<br />

mikrokoklar ve diğer stafilokoklar da hafif siyah renkli koloniler oluşturarak<br />

gelişirlerse de bu kolonilerin S.aureus'dan ayrımı kolaydır. Besiyerinde koloni etrafında<br />

yumurta sarısının parçalanmasına neden olan lesitinaz enzim aktivitesi ile berrak bir<br />

zon oluşur. S.aureus’lar lesitinaz pozitif iken Baird-Parker agar besiyerinde gelişen<br />

diğer koloniler lesitinaz negatiftir.<br />

Bundan başka S.aureus’un spesifik olarak tanımlanmasını sağlayan<br />

identifikasyon besiyerleri de mevcuttur. Bu besiyerlerinde üreyen S.aureus suşları<br />

CHROM agarda açık mor ve leylak rengi kolonilerle, ChromID S.aureus (Biomerieux,<br />

France) agarda da alfa-glukozidaz üretimine bağlı olarak yeşil kolonilerle<br />

karakterizedir. S.aureus klinik materyallerin ekiminin yapıldığı nonspesifik<br />

besiyerlerinin çoğunda ürer. S.aureus suşlarının saklanması için rutinde kullanılan<br />

nutrient agar ya da skim milk agar besiyerleri kullanılabilir. Rutin laboratuvar tanısında<br />

koyun kanlı agardaki sarı, genellikle hemolizli koloniler seçilerek koloni tipi, gram<br />

boyama, biyokimyasal özelliklerine göre S.aureus’lar tanımlanır (7).<br />

17


S.aureus’un tanısında en çok kullanılan testlerden başlıcaları aşağıdadır;<br />

Katalaz testi: Katalaz testi stafilokokları streptokoklardan ayrımında kullanılan temel<br />

testlerden biridir. Katalaz, bakteriyi toksik oksijen radikallerinden koruyan bir sitokrom<br />

oksidaz enzimidir. Test %3’lük hidrojen peroksit ile bakterinin lam üzerinde<br />

karşılaştırılması prensibine dayanır. Stafilokoklardaki katalaz hidrojen peroksidi suya<br />

ve oksijene parçalar. Açığa çıkan oksijenden ötürü hızlı bir gaz çıkışı (kabarcık)<br />

gözlenir ve bu pozitif olarak değerlendirilir. Tercihen kanlı olmayan bir besiyerinden<br />

yapılmalıdır. Çünkü kanlı besiyerlerinde mevcut olan eritrositlerde de bir miktar katalaz<br />

olabilir ve yanlış pozitif sonuçlara neden olabilir. Tüm stafilokoklar katalaz pozitiftir.<br />

Bazı enterokoklar da pseudo katalaz oluşturabilir (7). Katalaz enziminin hidrojen<br />

perokside etkisi aşağıda formüle edilmiştir:<br />

Lizostafin: Stafilokokların hücre duvarındaki peptidoglikan tabakadaki glisinden<br />

zengin pentapeptid köprülerini yıkan bir tür endopeptidazdır. Test çalışılırken, içinde<br />

yeterince glisin bulunan Mueller-Hinton agara 0,5 Mc Farland bulanıklığında inoküle<br />

edilmiş bakteri üzerine 10µg lizostafin içeren disk konulup, 24 saat 35 o C’deki<br />

inkübasyondan sonra değerlendirilir. 10-16 mm zon çapı duyarlı kabul edilir. Tüpte<br />

yapılacaksa 200µg/ml lizostafin bakteri süspansiyonuna eklenir ve 35 o C’de 2 saat sonra<br />

bulanıklığın kaybolması pozitif olarak değerlendirilir. Lizostafin testi stafilokokların<br />

mikrokoklardan ayrımında kullanılır. Stafilokoklar lizostafine duyarlıdır, mikrokoklar<br />

ise dirençlidir (7).<br />

Furozolidon : Mikrokoklarla stafilokokları ayırt etmede kullanılan bir test olup bakteri<br />

0,5 Mc Farland bulanıklığında koyun kanlı agara inoküle edilir. Besiyerine 100µg<br />

furozolidon içeren disk yerleştirilir ve 35 o C’de 18-24 saat inkübe edilir. 15 mm’den<br />

geniş zon duyarlı kabul edilir. Stafilokoklar furozolidona duyarlı sonuç verir.<br />

Mikrokoklar ise 6 – 9 mm arası zon verir ve dirençli kabul edilir (7).<br />

18


Koagülaz: Plazmadaki fibrinojenin fibrine dönüşümünü katalizleyerek bakteriyi<br />

konağın savunma sisteminden korur. Koagülaz tayininde EDTA’lı tavşan plazması<br />

kullanılır. Bazı enterokoklar sitratlı plazmaları kullanıp yalancı pozitiflik oluşturabilir.<br />

Bağlı ve serbest koagülaz olmak üzere iki tipi vardır:<br />

Lam koagülaz-bağlı koagülaz- clumping faktör: Temiz bir lamın uca yakın<br />

kısımlarına birer damla saf su damlatılır. Kuşkulu satafilokok kolonilerinden öze ile<br />

alınarak bu iki damlayla karıştırılıp homojen süspansiyonlar elde edilir. Bu<br />

süspansiyonlardan birinin üzerine plazma, diğerinin üzerine negatif kontrol olarak<br />

fizyolojik tuzlu su damlatılır ve elde çevirme hareketleri yaparak karıştırılır. Olumlu<br />

sonuçlarda 10-30 saniye sonra plazma eklenen damlada stafilokokların birbirine<br />

yapışması nedeniyle gözle görülür bir kümeleşme oluşur. Bunun nedeni hücre<br />

duvarının yüzeyinde bulunan clumping faktördür. Bu faktör plazmadaki fibrinojenle<br />

reaksiyona girer ve hızlı hücre aglütinasyonuna yol açar. Yüksek tuz oranı<br />

otoaglütinasyona yol açabileceğinden mannitol salt agar gibi besiyerlerindeki<br />

kolonilerden çalışılmamalıdır. Lam koagülaz negatif olan suşlar tüp koagülazla<br />

doğrulanmalıdır. S.lugdunensis ve S.schleiferi sp.schleiferi lam koagülaz pozitif olabilir<br />

(10).<br />

Tüp koagülaz-serbest koagülaz: Test çalışılırken bir koloniden öze ile alınan örnek<br />

plazma içinde ezilerek emülsiyon haline getirilir. 37°C’lik su banyosunda bekletilip 1.<br />

ve 4. saatlerde pıhtı oluşumuna bakılır. Eğer pıhtı oluşmazsa 1 gece oda ısısında<br />

bekletilir. Fakat bazı suşlar fibrinolizin oluşturabileceğinden fazla beklemesi yalancı<br />

negatif sonuç verebilir. Pıhtılaşmanın nedeni ekstrasellüler sekrete edilip, plazmadaki<br />

CRF (coagulase reacting factor) ile birleşerek fibrinojeni fibrine çeviren koagülaz<br />

enzimidir. Bazı koagülaz negatif stafilokoklar (S.intermedius, S.hyicus, S.delphini,<br />

S.schleiferi sp.schleiferi) da pozitif reaksiyon verebilir. Koagülaz tayini S.aureus ile<br />

diğer koagülaz negatif stafilokokların ayırımında kullanılan temel testlerdendir.<br />

S.aureus hem lam koagülaz, hem de tüp koagülaz pozitiftir (7).<br />

19


DNase: Bazı S.aureus suşlarının tüp koagülaz ve katalaz testleri zayıf ya da belirsiz<br />

sonuçlanabilir. Böyle durumlarda S.aureus’u özellikle katalaz pozitif, koagülaz negatif<br />

olan stafilokoklardan ayırmak için DNase testi kullanılır. DNA içeren DNase agara<br />

S.aureus olduğu düşünülen koloni ekilir. 35 0 C’de 24 saat inkübasyon sonunda DNase<br />

enzimini içeren S.aureus besiyerindeki DNA’yı parçalayacaktır. Besiyerine oluşan<br />

kolonilerin üzeri 1 N HCl ile kaplandığında asit DNA’yı çökelteceğinden S.aureus<br />

kolonisinin etrafındaki bölge şeffaf kalırken, diğer bölgelerde halen DNA mevcut<br />

olduğundan buralar bulanık görülür. DNase testinde pozitifliği daha iyi görmek için<br />

besiyerine toluidin mavisi eklendiğinde DNase pozitif kolonilerin etrefında pembe bir<br />

hale görülür (7).<br />

Termostabil nükleaz (termonükleaz): S.aureus’un ısıya dayanıklı deoksiribonükleaz<br />

oluşturması temeline dayanır. Testin uygulanışında standart bir mikroskop lamı üzerine<br />

3 ml toluidin-blue DNA agar ilave edilir. Agar katılaştıktan sonra 2 mm çapında<br />

kuyucuklar açılır. Açılan 10-12 kuyucuğa su banyosunda 15 dakika tutulmuş<br />

örneklerden 0,01 ml ilave edilip nemli ortamda 35 0 C’de 4 saat inkübe edilir. Bu sürenin<br />

sonunda toluidin mavisi içeren agarda DNA’nın parçalanmasıyla açığa çıkan<br />

oligonükleotidler nedeniyle parlak pembe-kırmızı ya da mor renkli, 1 mm kalınlığında<br />

hale oluşması pozitif olarak değerlendirilir.<br />

S.aureus tanısında latex aglütinasyonla protein A aranması, fibrinojenle<br />

duyarlılaştırılmış koyun eritrositlerinin kullanıldığı pasif hemaglütinasyonla clumping<br />

faktör tayini ve sadece S.aureus’ta bulunan asetilglikozaminidaz enzimini saptayan EIA<br />

yöntemleri gibi farklı yöntemler de kullanılabilir (7).<br />

20


2.6. ĐNFEKSĐYONLAR<br />

Stafilokoklar canlı ve cansız yüzeylere yapışmaları ve buralarda olumsuz<br />

fiziksel şartlara rağmen uzun süre canlılığını koruyabilmeleri sayesinde, hem çevreden<br />

hem de canlıların floralarından en sık izole edilen mikroorganizmalardandır. Đnsanlar<br />

stafilokokları hem floralarında, hem de elbiselerinde taşıdıklarından, stafiloklar travma<br />

yaraları, deri ve yumuşak doku infeksiyonları ve yanık yaralarından sıklıkla izole edilen<br />

bakterilerdendir.<br />

S.aureus’un neden olduğu temel anatomik lezyon pürülan eksüda ya da apsedir.<br />

Bazen ekzotoksinlerin lenfositleri aktive etmesiyle besin zehirlenmesi, toksik şok<br />

sendromu gibi tablolarda olduğu gibi klinik görünüm değişebilir. S.aureus söz konusu<br />

infeksiyonlarda genellikle tek başına etken olarak izole edilirse de, bazen bir ya da<br />

daha fazla mikroorganizma ile beraber karışık infeksiyonlara da neden olabilir. En<br />

benign görünümlü yara infeksiyonu dahil herhangi bir lokalize infeksiyondan<br />

metastatik odaklar gelişebildiği gibi bu lokal infeksiyon potansiyel bir letal<br />

bakteriyeminin kaynağı haline de gelebilir. Özellikle birden fazla etkenin neden olduğu<br />

infeksiyonların semptomları birbiriyle karışabilir ve sepsis tablosu gelişene dek kesin<br />

tanı konulamayabilir. Sonuç olarak klinik göstergeler her zaman infeksiyon tipini tam<br />

anlamıyla tanımlamaya yetmeyebilir. S.aureus’ların neden olduğu infeksiyonlar lokal<br />

infeksiyonlar ve ciddi-generalize infeksiyonlar olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Lokal<br />

infeksiyonlar da kendi arasında piyojenik infeksiyonlar ve yaygın döküntü ile giden<br />

infeksiyonlar olmak üzere incelenebilir (2).<br />

2.6.1. LOKAL ĐNFEKSĐYONLAR:<br />

S.aureus’un neden olduğu deri infeksiyonları piyojenik infeksiyonlar ve yaygın<br />

döküntü ile giden lokalize infeksiyonlar olmak üzere ikiye ayrılır. Lokal piyojenik<br />

infeksiyonlar genellikle stafilokok taşıyıcılarında minör travmalar, maserasyon ya da<br />

jüvenil akne ve ekzama gibi altta yatan deri hastalıklarıyla beraber görülür. Birçoğu kıl<br />

folliküllerinin etrafında ve derinin kıvrım yerlerinde oluşur.<br />

21


2.6.1.1. LOKAL PĐYOJENĐK ĐNFEKSĐYONLAR<br />

Lokal piyojenik infeksiyonlardan başlıcaları şunlardır;<br />

Follikülit: Kıl folikülleri ve çevresi ile sınırlıdır. Çok sayıda ağrılı lezyonlar ile<br />

karakterizedir. Yüzde, sakallı bölgede gelişmiş follikülitlere Sycosis barbae adı verilir.<br />

Genellikle topikal antimikrobiyallere duyarlıdırlar.<br />

Fronkül: Kıl foliküllerinin sınırlarını aşan, özellikle yüz, boyun, aksilla ve kalçalarda<br />

ağrılı, kırmızı, çevresi katılaşmış , 1-2 cm çapında, nodüler yapıdadırlar. Lezyonun orta<br />

kısmı bir süre sonra sarı renk alarak kendiliğinden açılır ve pürülan materyal ortaya<br />

çıkar. Bunun sonucu olarak otoinokülasyonla sekonder lezyonlar oluşabilir. Hastalar<br />

lezyonları genellikle böcek ısırığıyla karıştırır. Genel semptomlar görülmez ama<br />

nadiren diffüz fronküllerde hafif ateş ve halsizlik bildirilmiştir. Birçok vaka lokal<br />

antiseptiklerin kullanımı ve drenaj uygulanması ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir.<br />

Birkaç aya ya da bir yıla uzayan tekrarlayan pyodermalarla karakterize rekürren<br />

fronküllerin görülmesi henüz anlaşılamamış, tartışmalı bir klinik problemdir.<br />

Tekrarlayan fronkülleri olan genç hastalarda eğer fronküle eşlik eden süpüratif lenf<br />

nodları da varsa, bu hastalar fagositik disfonksiyon ve metabolik anomaliler gibi altta<br />

yatan muhtemel konak savunma eksiklikleri yönünden incelenmelidir. Daha da<br />

önemlisi hastalar ve yakın ilişkide oldukları kişiler nazal stafilokok taşıyıcılığı<br />

açısından taranmalıdır. Çünkü tekrarlayan fronkül vakalarının birçoğunun nedeni,<br />

ailedeki taşıyıcılardan kaynaklanan rekürren kolonizasyon ya da otoinokülasyondur (2).<br />

Karbonkül: Karbonküller birçok kıl folikülünün daha ciddi, derin yerleşimli<br />

infeksiyonudur. Birden fazla kıl folikülünü tutan, özellikle boyun bölgesinde deri altı<br />

dokulara ilerleyen ve birden fazla sinüsle dışarı açılan lezyonlardır. Genellikle boyun<br />

tabanında infeksiyonun elastik olmayan subkutanöz dokunun derinliklerine<br />

yayılmasından kaynaklanırlar. Hastalık ilerleyici granülasyon ve sert hipertrofik bir<br />

skar gelişimi ile iyileşen merkezi nekrotik krater gelişimine neden olur. Karbonküllü<br />

hastalarda titreme ve yüksek seyreden ateş sıklıkla görülür ve bu belirtiler stafilokokal<br />

bir septisemi gelişmesi olasılığını arttırır. Bununla birlikte bakteriyemi gelişen hastalar<br />

genellikle S.aureus burun taşıyıcısıdırlar. Eğer karbonkül üst dudak hizasından<br />

22


yukarıdaysa interserebral venlerde septik tromboflebit oluşumuna ve kavernöz sinüs<br />

trombozuna neden olabilir (2).<br />

Đmpetigo: Özellikle çocuklarda görülen yüzeyel bir deri infeksiyondur. Genellikle yüz<br />

ve kollarda gelişir. Kırmızı bir makül şeklinde başlar. Daha sonra oluşan veziküller<br />

hızla rüptüre olur ve üzeri sarımsı bir kurut tabakası ile kaplanır. Genellikle skar<br />

bırakmadan iyileşir. Sistemik semptomlar görülmez. Etkeni %80-90 S.aureus olmakla<br />

birlikte, lezyonları Herpes simplex ve Varicella zoster lezyonlarıyla ile de<br />

karıştırılabilir. Bu yüzden gram boyama ve kültür tanıda önemlidir (9).<br />

Süpüratif Hidradenit: Apokrin ter bezlerinin piyojenik infeksiyonudur. Aksilla,<br />

perine ve genital bölgede görülür. Lezyonlar bazen kendiliğinden drene olabilir ve<br />

genellikle hipertrofik skar dokusu ile iyileşir. Genital bölgede ortaya çıkan lezyonlar<br />

lenfogranüloma venerum ile karıştırılabilir. Tedavide topikal antimikrobiyaller ve<br />

drenaj uygulanır (2).<br />

Mastit: Emziren annelerin %1-3’ünde doğum sonrası 2.,3. haftalarda görülür. Ağrılı,<br />

eritromatöz nodüller şeklindedir. Tedavide insizyon ve drenajın yanı sıra topikal<br />

antimikrobiyaller, özellikle de penisilinaz dirençli penisilinler kullanılır (2,3,9).<br />

Cerrahi yara infeksiyonları:<br />

Cerrahi sonrası stafilokokal infeksiyonlar, yara yerinde cerrahi müdahaleden 2 gün<br />

ya da daha sonra gelişen ilerleyici görünümde ödem, eritem ve ağrı ile karakterizedir.<br />

Hafif semptomlar ve ateş sıklıkla görülür. Yara yerindeki dikişlerin alınması ya da<br />

hafifçe yara yerine bastırılması sırasında az miktarda bulanık, kokusuz ve hafif<br />

hemorajik bir akıntı görülür. S.aureus’un etken olduğu yara infeksiyonlarının<br />

tedavisinde, hastaların altta yatan hastalıkları nedeniyle immün sistemlerinin<br />

baskılanmış olup olmadığı, infeksiyon bölgesinde yabancı cisim varlığı, hastanın<br />

infeksiyon bölgesine yakın organlarının veya varsa protezlerinin kontamine olup<br />

olmadığı, infeksiyonun yayılması ve çeşitli semptomların varlığı göz önüne alınmalıdır.<br />

Bu yüzden bu tür yara infeksiyonlarının tedavisi vakaya özgüdür. Yüzeyel<br />

infeksiyonlarda dikişlerin alınması, yara yeri temizliği, debridman uygulanması ve<br />

23


7-10 gün süre ile antistafilokokal antimikrobiyallerle tedavi yeterliyken, infeksiyon<br />

kemik ve protez organlara da yayılmışsa 4-6 haftaya kadar uzayabilen efektif<br />

antimikrobiyal tedavi uygulanmasını ve protezlerin çıkarılmasını gerektirebilir(2).<br />

2.6.1.2.YAYGIN DÖKÜNTÜ ĐLE GĐDEN LOKAL ĐNFEKSĐYONLAR:<br />

vardır;<br />

S.aureus’un neden olduğu iki tip yaygın döküntü ile seyreden lokal infeksiyon<br />

Stafilokokal Haşlanmış Deri Sendromu: Yenidoğandaki şekline Ritter’in hastalığı ya<br />

da Pemphigus neonatorum denir. 1878’de Ritter tarafından tanımlanmıştır.<br />

Yenidoğanda nazofarenks, göbek ve üriner sistemde infeksiyon oluşturan S.aureus<br />

suşları infeksiyonun 24-48. saatlerinde deride yaygın büller oluşturur. Epidermisin<br />

stratum granulosum tabakasındaki hücrelerin desmoglein reseptörlerine bağlanarak,<br />

desmosom bağlarının kopmasına neden olan eksfoliatif toksin nedeniyle sağlam<br />

görünen deri hafif bir sürtünme ile sıyrılır hale gelir. Buna Nicolsky Belirtisi denir.<br />

Ciddi sıvı kaybı sonucu hipovolemi ve sepsis gelişebilir. Nadiren yetişkinlerde de<br />

ortaya çıkabilir (2).<br />

Stafilokokal Toksik Şok Sendromu: Çoğunlukla S.aureus vajinal kolonizasyonu olan<br />

ve menstürasyon sırasında tampon kullanan kadınlarda bakterinin salgıladığı toksinler<br />

nedeniyle oluşur. Tampon dışında vajinal infeksiyonlar, kontraseptif araç kullananlar,<br />

düşükler, doğum, cerrahi yara infeksiyonları ve osteomyelitler sonrasında da<br />

görülebilir. Olguların %50’sinden TSST-1 üreten S.aureus suşları sorumlu iken, diğer<br />

%50’sinden Enterotoksin B ve C üreten suşlar sorumludur. Şiddetli miyalji, ateş, kusma<br />

ve ishal en sık belirtilerindendir. Hipovolemik şok ve hipotansiyon görülebilir. Eğer<br />

yara infeksiyonu sonrası gelişmişse yara yerinden S.aureus izole edilebilir. Tedavide<br />

sıvı, kolloid ve elektrolit replasmanı yapılır. Tampon varsa uzaklaştırılır. Tedavide<br />

MSSA’lar için nafsilin, oksasilin ya da sefozolin, MRSA’lar için ise vankomisin,<br />

daptomisin gibi antimikrobiyallerin yanısıra intravenöz antitoksin de kullanılır (2,3,9).<br />

24


2.6.2.CĐDDĐ ĐNFEKSĐYONLAR<br />

S.aureus’lar yüzeyel infeksiyonların yanında birçok ciddi infeksiyona da neden<br />

olabilirler. Bunlar lokal infeksiyonların yayılmaları ile başlayabildiği gibi ani olarak ta<br />

başlayabilirler. Birçok ciddi S.aureus infeksiyonu diabet, kateterizasyon, immun<br />

sistemin baskılanması gibi durumlara bağlı ortaya çıkar. S.aureus’ların etken olduğu<br />

ciddi infeksiyonların başlıcaları aşağıdaki gibidir:<br />

Bakteriyemi: Etkeni S.aureus olan lokal infeksiyonlar vücut bariyerlerini aşıp kan<br />

akımına ulaşarak bakteriyemilere neden olabilirler. Bu lokal infeksiyonların nedeni<br />

ekstravasküler etkenler(sellülit, ülserler, yanık yaraları, osteomyelitler, dişeti<br />

infeksiyonları) olabileceği gibi, intravasküler etkenler (kateterler v.b.) de olabilir.<br />

Toplumdan kazanılmış stafilokok bakteriyemileri genellikle sellülit, osteomyelit ve<br />

pnömoni gibi bir odaktan kaynaklanırken, hastane kaynaklı bakteriyemiler daha çok<br />

intravenöz kateterlerden kaynaklanmaktadır. Genel olarak stafilokok bakteriyemilerinin<br />

%86’sı nozokomiyal kaynaklıdır. Toplum kaynaklı bakteriyemilerin ise %26’sının<br />

temelinde diabet bulunur. Đntravenöz ilaç alışkanlığı olanlarda gelişen bakteriyemiler<br />

toplum kaynaklı olmalarına rağmen MRSA görülme sıklığı hastane kaynaklı<br />

bakteriyemiler gibi yüksektir. Son yıllarda intravenöz ilaç alışkanlığı olmayan ayaktan<br />

hastalarda da bakteriyemi görülme sıklığı artmıştır. Üstelik yatan hastalarda<br />

bakteriyemi tanısı hızlı koyulabilirken ayaktan hastalarda tanı birkaç gün<br />

gecikebilmektedir. Günümüzde toplum kaynaklı suşlarda da nozokomiyal suşlardaki<br />

gibi yüksek antimikrobiyal dirençlere rastlanmakta ve bu dirençli suşların neden olduğu<br />

bakteriyemiler de en az nozokomiyal suşlar kadar tehlike arzetmektedir. Hem toplum<br />

kaynaklı hem de hastane kaynaklı bakteriyemiler antimikrobiyal tedavi verilse bile<br />

yüksek mortaliteye sahiptirler (2,3,9).<br />

Endokardit: S.aureus bakteriyemilerinden sonra endokardit gelişme sıklığı %1,7 ile<br />

%18 arasındadır. S.aureus endokarditi akut başlar ve hızla ilerler. Yüksek ateş, kalpte<br />

yeni üfürümler, yaygın metastatik infeksiyonlar, emboliler, myokardiyal apse,<br />

perikardit, ring apseleri, bilinç değişiklikleri ve akut bakteriyel menenjit hızla<br />

gelişebilir. Tanıda kan, idrar kültürü, deri lezyonlarının kültürü ve EKG yapılması<br />

yararlıdır (2,9).<br />

25


Perikardit: Genellikle travma veya göğüs cerrahisi sonrası veya hematojen yayılım<br />

yoluyla meydana gelir. Ölümle sonuçlanan perikardit vakalarının %22’sinde etken<br />

S.aureus’tur (2,3).<br />

Menenjit: Toplumdan kazanılmış bakteriyel menenjitlerin %2.4’ü S.aureus’a bağlıdır.<br />

Ancak mortalitesi %43’lere varır. Đleri yaş, kardiyovasküler hastalıklar ve<br />

immunyetmezlik predispozan faktörlerdir. Olguların %57’sinde endokardit görülür<br />

(2,3).<br />

Pnömoni: Aspirasyon ya da hematojen yayılım sonrası görülür. Akciğer apsesi ve<br />

plevral ampiyem gibi komplikasyonlara yol açabilir. Toplumdan kazanılan S.aureus<br />

pnömonileri genellikle influenza epidemilerinden sonra görülür. Hastane kaynaklı<br />

S.aureus pnömonileri ise genellikle entübasyon sonrası veya aspirasyona bağlı gelişir.<br />

Hastane kaynaklı pnömonilerde MRSA oranları yüksektir (3,9).<br />

Osteomyelit: Akut osteomyelitin en sık etkeni S.aureus’dur. Yenidoğanda umbilikal<br />

infeksiyon sonrası hematojen yayılımla ve özellikle alt ekstremitelerde görülür. Yüksek<br />

ateş ve uzun kemiklerin metafiz bölgesinde ağrı ile ortaya çıkar. Deri normal<br />

görünümdedir. Erişkinde ise vertebral osteomyelite neden olurlar. Ateş ve bel ağrısı ile<br />

ortaya çıkar. Komşuluk yoluyla oluşan osteomyelit ise cerrahi ve travmalar sonrası<br />

oluşur. Genellikle erken dönemde dışarı fistülize olur. S.aureus protez eklem<br />

infeksiyonlarının da en sık nedenidir. Böyle vakalarda protezin çıkarılması gerekebilir<br />

(9).<br />

Septik artrit: Puberte öncesi yaş grubunda septik artritin başlıca nedeni S.aureus’dur.<br />

Yetişkinlerde septisemi sonrası özellikle romatoid artritli kişilerde görülür. Eklem<br />

ödemli ve sıcaktır. Gram boyamada nötrofiller ve gram pozitif kokların görülmesi<br />

tanıda değerlidir (3).<br />

Septik bursit: Daha çok dirsek ve diz eklemlerinde görülür. Çevresindeki deri kızarık,<br />

sıcak ve ödemlidir ancak eklem rahatça hareket edebilmektedir. Genellikle travma<br />

sonrası gelişir (3).<br />

26


Pyomyozit: Daha çok tropikal bölgelerde S.aureus’un etken olduğu iskelet kaslarının<br />

pürülan infeksiyonudur. Ateş ve adele ağrısı ile başlar. Đnfekte adeleler ödemli ve tahta<br />

sertliğindedir (9).<br />

Kateter ve yabancı cisim kaynaklı infeksiyonlar: Đnfeksiyonların oluşumunda<br />

yabancı cisimlerin rolü klinisyenler tarafından yıllardır bilinen önemli bir faktördür ve<br />

intravasküler araçlar ve prostetik materyallerin artan kullanımı nedeniyle hala büyük<br />

önem taşımaktadırlar. Bu infeksiyonların çoğu S.aureus kaynaklıdır. Diğerleri ise<br />

koagülaz negatif stafilokoklar gibi gram pozitif flora bakterilerinden<br />

kaynaklanmaktadır. Çoğu yabancı cisim kaynaklı infeksiyon yabancı maddenin<br />

implantasyonu sırasında lokal kontaminasyondan kaynaklanır ve cerrahi işlemlerden<br />

kısa bir süre sonra oluşur. Yabancı cisim infeksiyonunun tedavisinde infeksiyon etkeni<br />

olan mikroorganizmanın invitro duyarlı olduğu antimikrobiyaller kullanılsa da yabancı<br />

madde infeksiyon bölgesinden uzaklaştırılmadan yalnız antimikrobiyal tedavi ile<br />

infeksiyon tedavi edilemez. Tedavinin başarısı için protezler gibi yabancı cisimler<br />

infeksiyon bölgesinden uzaklaştırılmalıdır. Buna rağmen önceden infekte olmuş<br />

bölgeye tedavi sonrası reimplantasyon yapmak ta oldukça zordur.<br />

Son yıllarda yeni deneysel yaklaşımlar, yabancı cisim kaynaklı infeksiyonlara<br />

neden olan ya da bu infeksiyonların süregen olmalarından sorumlu olan dört<br />

mekanizmayı ortaya koymuştur. Birincisi çoğu S.epidermidis suşu ve bazı S.aureus<br />

suşunun yabancı cisim yüzeyi ile temastan birkaç saat ya da gün sonra ekstrasellüler<br />

slime ürettikleridir. Bu madde mikroorganizmayı çevreden koruyan bir polisakkarit,<br />

adhezin ya da polisakkarid intrasellüler adhezinden oluşmaktadır. Đkincisi, yabancı<br />

cisime komşu olan fagositik populasyonun o bölgedeki S.aureus suşlarını öldürmede<br />

başarısız olduğunun gösterilmesidir. Üçüncü olarak S.aureus’un fibrinojen, fibronektin<br />

ya da kollajen kaplı yabancı yüzeylerde daha iyi tutunması da başka bir patolojik<br />

mekanizmayı oluşturmaktadır. Bu üç mekanizmanın birbirleriyle olan birliktelikleri<br />

halen araştırılmaktadır. Dördüncü olarak ise, S.aureus’ların yabancı yüzeylere<br />

tutunmalarını takip eden saatler içinde suşların antibiyotik duyarlılıklarını<br />

değiştirmeleridir. Bu suşların MIC (minimum inhibition concentration)’leri değişmemiş<br />

27


olmasına rağmen MBC (minimum bactericidal concentration)’leri dramatik olarak<br />

artmış olarak gösterilmiştir (2,3,9).<br />

Besin zehirlenmesi: Stafilokokal besin zehirlenmelerinin kaynağı genellikle<br />

enterotoksin üreten S.aureus suşlarını taşıyan besin hazırlamakla görevli kişilerdir. Bu<br />

kişilerin floralarında ya da açık yaralarında bulunan bakteriler hazırladıkları besinlere<br />

bulaşır ve buralarda ürer. Söz konusu besinler pişirilse bile bakteri enterotoksinleri ısıya<br />

dirençli olduğundan etkilerini korurlar. Bu enterotoksinler hem bağırsaktan su kaybına<br />

neden olur hem de süperantijen olarak etkilidir. Stafilokokal besin zehirlenmeleri<br />

salgınlar yapabilir. Salgınlardan genellikle sütlü tatlılar, konserveler, etli yiyecekler,<br />

konserveler, patates salataları ve dondurma gibi besinler sorumludur. Đnfekte besinlerin<br />

kokularında ve tadında bir değişiklik olmayabilir. Đnkübasyon periodu 2-6 saattir. Ani<br />

başlayan bulantı, kusma, tükürükte artış, karın krampları ve zaman zaman hemorajik<br />

olabilen ishalle karakterizedir. Ateş normaldir ve tanı koymak genelde zordur. Şüpheli<br />

besinlerden gram boyama ve kültürün yanında enterotoksinlerin araştırılması tanıda<br />

yardımcıdır. Ortalama 8 saat içinde kendiliğinden iyileşir. Antibiyotik tedavisi<br />

gereksizdir. Sıvı ve elektrolit replasmanı yeterlidir. Önlem olarak stafilokok taşıyıcısı<br />

kişilerin besinlerden uzaklaştırılması ve pişirilen besinlerin +4°C’de saklanması önerilir<br />

(2,3,9).<br />

2.7. EPĐDEMĐYOLOJĐ<br />

S.aureus spor oluşturmayan bir bakteri olmasına rağmen zorlu fiziksel koşullara<br />

dayanıklıdır. Yüksek tuz konsantrasyonlarında üreyebilir ve ısıya kısmen dirençlidir.<br />

Kurumuş klinik materyallerde aylarca canlı kalabilir. Bu özellikleri nedeniyle canlı ve<br />

cansız yüzeylerden devamlı izole edilebilen mikroorganizmalardandır. S.aureus<br />

çevreden sık izole edilse de doğal kaynağı insandır. Birçok yenidoğan, çocuk ve<br />

yetişkin belirli periyotlarla S.aureus’u nazofarinkslerinde, özellikle derilerinde ve<br />

kıyafetlerinde, nadiren vajen ve perine bölgelerinde taşırlar. Doğumla birlikte başta<br />

göbek çevresi, perianal bölge, deri ve gastrointestinal sistemde kolonize olurken, daha<br />

sonra aksilla ve burun kolonizasyonu öne çıkar. Yapılan çalışmalarda sağlıklı<br />

insanlarda devamlı S.aureus kolonizasyon oranı %20 iken, toplumun yaklaşık<br />

%60’ında ise periyodik taşıyıcılık bulunmuştur. Sağlık personellerinde ise bu oran çok<br />

28


daha fazladır. Deri ve yumuşak dokularda kolonize olan S.aureus suşları insandan<br />

insana aerosol ve direk temasla da bulaşabilir (11).<br />

Muköz membranlar ve deri lokal invazyona karşı etkili mekanik bariyerlere<br />

sahiptir. Ancak bu bariyerler travma ya da cerrahi müdahalelerle aşılırsa S.aureus alt<br />

dokulara geçip buralarda karakteristik lokal abse formasyonunda infeksiyonlar<br />

oluşturabilir. Bu apse nekrotik doku, fibrin ve çok sayıda canlı ya da ölü<br />

polimorfonükleer lökosit içerir. Deri ya da diğer organlara toksin salgılanması, toksik<br />

şok sendromuna neden olabildiği gibi değişik tipte deri döküntülerine ve akut diare gibi<br />

genel semptomlara da yol açabilir. S.aureus’lar, besin zehirlenmesinden deri ve<br />

yumuşak doku infeksiyonlarına, bakteriyemiden solunum sistemi infeksiyonlarına<br />

kadar birçok infeksiyondan tek başına ya da diğer mikroorganimalarla birlikte etken<br />

olarak izole edilebilir.<br />

Günümüzde stafilokoklarla ilgili en büyük sorunlardan biri giderek artan<br />

oranlarda metisilin direnci görülmesidir. Đlk MRSA suşunun Đngiltere, Danimarka ve<br />

1960’ların sonunda A.B.D. Boston Şehir Hastanesi’nde ortaya çıkmasıyla<br />

stafilokokların bu antimikrobiyale hızla direnç kazanacakları anlaşılmıştır (12,13).<br />

Bugün vankomisin ve teikoplanin gibi glikopeptidler MRSA’lara karşı güçlü<br />

bir etkinlik gösterseler de 1997’de önce Japonya’da daha sonra A.B.D.’de ortaya çıkan<br />

azalmış vankomisin duyarlılıkları ve son olarak 2002’de yine A.B.D.’de kateterden<br />

izole edilen vankomisin dirençli bir S.aureus suşu stafilokokların yakın gelecekte çok<br />

daha güçlü dirençlerle ortaya çıkacaklarını işaret etmektedir (14,15,16).<br />

Özellikle nozokomiyal bir etken olarak izole edilen MRSA’ların kolonizasyonu<br />

ayrı bir önem taşımaktadır. MRSA kökenlerinin hastanelere, kolonize hastalar ve<br />

hastane çalışanları tarafından taşındığı çalışmalarla ortaya konulmuştur. Dahası MRSA<br />

kolonizasyonu olan kişilerde stafilokokal infeksiyon görülme riski hassas suşlarla<br />

kolonize olanlardan daha yüksek bulunmuştur. Burnunda S.aureus kolonizasyonu olan<br />

hastaların, taşıyıcı olmayan hastalara göre, cerrahi bir operasyondan sonra stafilokokal<br />

yara infeksiyonu geçirme risklerinin de yükseldiği gösterilmiştir. Genellikle taşıyıcıları<br />

tespit etmek ve tedavilerini yapmak, genel hijyen şartlarını iyileştirmek nozokomiyal<br />

MRSA’larla mücadelede etkili olmaktadır. Günümüzde hayvan çalışmalarında<br />

kullanılan aşılar geliştirilmişse de henüz insanlarda kullanılan bir aşı yoktur (1,2,17).<br />

29


2.7.1. Nozokomiyal S.aureus Đnfeksiyonları<br />

S.aureus infeksiyonları içinde hastane ya da bakım evi kaynaklı MRSA’ların<br />

neden olduğu infeksiyonlar (health care–associated MRSA, HA-MRSA) özellikle<br />

yoğun bakım ünitelerinde, dializ hastalarında ya da diabet gibi kronik hastalığı bulunan<br />

hastalarda ortaya çıkar. Nozokomiyal bir etken olarak hastane içinde salgınlar<br />

yapabilirler. Genellikle nozokomiyal suşlar solunum sistemi, üriner sistem, kateter<br />

aracılı infeksiyonlar ve sepsis gibi ciddi infeksiyonlara neden olurlar. Hızlı yayılmaları<br />

ve direnç oranlarının yüksek olmasından dolayı hastane infeksiyonu etkeni olarak<br />

MRSA’lar halen önemli bir sorun teşkil etmektedir. 2000-2001 yılları arası A.B.D.’de<br />

yapılan bir çalışmada, hastanede yatan, S.aureus infeksiyonu olan hastaların S.aureus<br />

infeksiyonu olmayan yatan hastalara göre hastanede kalış sürelerinin 3 kat uzadığı,<br />

tedavi ve bakım masraflarının 3 kat arttığı ve bu hastaların hastanede yatarken ölme<br />

risklerinin de 5 kat arttığı gösterilmiştir. A.B.D.’de 1980’lerden beri yürütülen Ulusal<br />

Nozokomiyal Đnfeksiyon Tarama verilerine göre S.aureus, hastanelerden en fazla izole<br />

edilen ve yara infeksiyonlarına en fazla neden olan bakteri olarak tanımlanmıştır.<br />

S.aureus, A.B.D.’de tüm nozokomiyal infeksiyonların yaklaşık %50’sinden sorumlu<br />

iken en sık görülen iki nozokomiyal sepsis etkeninden de biridir (18,19,20).<br />

2.7.2. Toplum Kaynaklı S.aureus Đnfeksiyonları<br />

S.aureus infeksiyonları sadece yatan hastalarda değil toplumda da sık<br />

karşılaşılan infeksiyonlardandır. Toplum kaynaklı S.aureus infeksiyonları nozokomiyal<br />

infeksiyonlardan farklı olarak daha çok deri ve yumuşak doku infeksiyonu olarak<br />

karşımıza çıkmaktadır. Özellikle MRSA’lar önceleri daha çok nozokomiyal bir etken<br />

olarak izole edilirken günümüzde toplumdan izole edilme sıklıkları artmıştır.<br />

Toplumdaki MRSA insidansı önceleri damardan ilaç kullanan hastalarda yüksek iken,<br />

son yıllarda artık askerler, sporcular, bakım evlerinde kalanlar ya da taşıyıcılarla temas<br />

halinde olan kişilerde, çocuklarda, mahkumlarda, eşcinsel erkeklerde ve HIV<br />

taşıyıcılarında da yaygın görülmeye başlanmıştır. Bununla beraber saunaları kullanmak,<br />

ortak havlu kullanımı ve berberlerde traş olmak ta risk gruplarına dahil edilmiştir.<br />

Kolonizasyon toplum kaynaklı MRSA’ların infeksiyon oluşturmaları için majör<br />

şartlardan biridir. A.B.D.’de MRSA taşıyıcılık oranı yapılan bir çalışmada toplam<br />

populasyonda %0,2 ile %2,8 arasında bulunmuştur. Dikkat çekici olan artık yukarıdaki<br />

30


isk gruplarının hiçbirini taşımayan hastalarda da toplum kaynaklı MRSA oranlarının<br />

yükselmeye başlamasıdır. Örneğin A.B.D.’de 2000-2005 arasında deri ve yumuşak<br />

doku infeksiyonuna yol açtığı tespit edilen toplum kaynaklı MRSA suşlarının izole<br />

edilme oranının 6,84 kat arttığı gösterilmiştir (21,22).<br />

Đlk toplum kaynaklı infeksiyona neden olan MRSA(community associated<br />

MRSA,CA-MRSA) suşu A.B.D. Detroit’te 1980’de tanımlanmıştır. Daha sonra<br />

1998’de ABD’de, ardından Avustralya’da yerli toplumunda daha önce bilinen risk<br />

faktörleri ve hastanede yatış öyküsü bulunmayan çocuklarda MRSA infeksiyonları<br />

bildirilmiştir. 1999’da A.B.D. Minnesota’da 4 çocuğun CA-MRSA infeksiyonundan<br />

öldüğü saptanınca bu yönde çalışmalar artmıştır (23, 24, 25, 26).<br />

ABD’de toplum kaynaklı izolatlar arasında yapılan çalışmalarda iki klonal soy<br />

yaygın olarak bulunmuştur. Bunlar ST1 (USA400) ve ST80 (USA 300) olarak<br />

adlandırılmakta, bazı bölgelerde deri ve yumuşak doku infeksiyonlarından en sık bu<br />

suşlar izole edilmektedir (27).<br />

Hastane kaynaklı MRSA’da olduğu gibi bazı değişik direnç fenotiplerine sahip<br />

olan toplum kaynaklı izolatların da ülkeler ve kıtalar arasında yayılabildiği<br />

gösterilmiştir. Örneğin, toplum kaynaklı makrolid direnç genleri msrA-mph taşıyan<br />

ST80 suşunun birçok Avrupa ülkesine yayıldığı bildirilmektedir (28).<br />

Avrupa’da 2004 yılında yapılmış bir çalışmada, risk faktörü olmayan bireylerde<br />

toplum kaynaklı MRSA prevalansının % 0.03-1.5 arasında değiştiği gösterilmiştir (29).<br />

Riskli grupların dışında A.B.D.’de yapılan çalışmalarda hispanik, zenci ve bazı<br />

yerli gruplardaki CA-MRSA oranlarının beyazlardan daha yüksek olduğu saptanmıştır.<br />

Birçok çalışma beyaz olmayan ve düşük sosyo-ekonomik seviyedeki hastalarda<br />

CA-MRSA saptanma olasılığının daha fazla olduğunu göstermiştir. A.B.D.’de<br />

CA-MRSA insidansı 100,000 de 18 ile 25,7 arasında bulunmuştur (30).<br />

Đzole edilen MRSA suşlarının hastane kaynaklı mı toplum kaynaklı mı<br />

olduğunu tespit etmek zordur. Birçok ayaktan muayene hastasından izole edilen<br />

S.aureus suşlarının, hastaların kısa süre önce tedavi gördükleri kurumlardaki<br />

nozokomiyal patojenler olduğu tespit edilmiştir. Bunun tersi olarak hastane salgınları<br />

yapan toplum kaynaklı MRSA’lar da tespit edilmiştir. Hastalardan izole edilen suşların<br />

HA-MRSA mı yoksa CA-MRSA mı olduğunu belirlemek için CDC (Center for Disease<br />

Control) birtakım kriterler belirlemiştir.<br />

31


CDC kriterlerine göre:<br />

1- Ayaktan muayenesinde MRSA tanısı almış ya da hastaneye yatışının ilk 48 saati<br />

içinde alınan kültürlerinde MRSA izole edilmiş hastalarda,<br />

2- Daha önceden MRSA infeksiyonu ya da kolonizasyonu hikayesi yoksa,<br />

3- Hastanın son bir yıl içinde hastaneye yatış, dializ merkezinde tedavi ya da<br />

bakım evinde kalma hikayesi yoksa,<br />

4- Hastanın derisini delerek vücuduna giren (perkutanöz) herhangi bir kateter, şant<br />

ya da protezi yoksa bu hastalardan izole edilen metisiline dirençli S.aureus suşu<br />

CA-MRSA olarak nitelendirilebilir (31).<br />

CDC’ nin CA-MRSA tanımı yol gösterici olsa da S.aureus’ un hem metisilin<br />

direnci, hem de toplum kaynaklı olup olmadığı kesin olarak ancak moleküler<br />

yöntemlerle tespit edilebilmektedir.<br />

CA-MRSA’lar genellikle ayaktan tedavi edilen hastalardan izole edilse de bazı<br />

suşlar hastanelerde salgınlar yapabilmekte ve nozokomiyal salgınlarla<br />

karıştırılabilmektedirler. A.B.D. Minnesota’da izole edilen MW2 (USA400) suşu ilk<br />

hastane salgını yapan toplum kaynaklı suş olarak tanımlanmıştır. Kadın-doğum<br />

servisinde yatan 4’ü mastit tanısı almış 8 kadın hastada doğum sonrasında gelişen<br />

hastane kaynaklı gibi görünen S.aureus infeksiyonlarının toplum kaynaklı suşlar<br />

nedeniyle geliştiği saptanmıştır. Yine Ekim-Aralık 2004 tarihleri arasında Kanada’da<br />

38 yenidoğan ve 7 anneden izole edilen S.aureus suşlarının moleküler tiplendirmesi<br />

yapılmış ve bu toplum kaynaklı MRSA suşunun hastaların hepsine bakım hizmeti<br />

vermiş tek bir hemşireden bulaşarak salgın yaptığı gösterilmiştir (32,33).<br />

CA-MRSA infeksiyonlarının %75-95’i deri ve yumuşak doku infeksiyonlarıdır.<br />

Bunlar genellikle sellülit, fronkül, karbonkül ve daha nadir olarak impetigo olarak<br />

ortaya çıkarlar. Genellikle hastalarda apse formu görülür. Đnvaziv veya ciddi<br />

infeksiyonlarda tipik deri bulguları nadiren görülür. Deri infeksiyonu dışında<br />

CA-MRSA’ların neden olduğu infeksiyonlardan başlıcaları nekrotizan fasiit, nekrotizan<br />

pnömoni ve ciddi osteomyelittir. CA-MRSA’larda solunum yolu infeksiyonları, üriner<br />

sistem infeksiyonları ve nadiren de olsa sepsis görülür. CA-MRSA infeksiyonlarının<br />

tekrarlama yüzdesi % 10–27 arası bulunmuştur (34).<br />

32


Toplum kaynaklı S.aureus suşları hastane kaynaklı S.aureus suşlarından yapısal<br />

ve moleküler düzeyde birçok açıdan farklıdır. 2002’de yapılan bir çalışmada<br />

CA-MRSA’ların bölünme-üreme sürelerinin nozokomiyal S.aureus suşlarından daha<br />

kısa olduğu görülmüştür. CA-MRSA’ların tıpkı HA-MRSA’lar gibi tüm betalaktam<br />

grubu antimikrobiyallere dirençli oldukları fakat HA-MRSA’ların aksine taşıdıkları<br />

genler nedeniyle betalaktam grubu dışındaki antimikrobiyallere daha duyarlı oldukları<br />

çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir (35,36,37).<br />

S.aureus’ta görülen metisilin direncine mec A adı verilen bir gen neden<br />

olmaktadır. Mec A’nın kodladığı PBP2a adlı protein beta laktam grubu taşıyan<br />

antibiyotiklere ya çok zayıf bağlanır ya da bağlanmaz. Bu nedenle PBP2a üreten suşlar<br />

metisilin gibi penisilinaz dirençli penisilin türevlerinin yanında tüm betalaktam<br />

antibiyotiklere de direnç geliştirebilir. Mec A geni, mecI ve mecRI adı verilen regülatör<br />

gen bölgeleriyle beraber bir gen kompleksi oluşturur. Bu kompleks stafilokokal kaset<br />

kromozom mec (SCCmec) adı verilen bir mobil genetik bölgenin üzerinde yer alır.<br />

Bu bölge belli bir bölgeye özel gen integrasyonu ve eksizyonu için gerekli olan kaset<br />

kromozom rekombinazlarını taşıdığı gibi, IS431 mec insersiyon sekansını da<br />

taşımaktadır (34).<br />

Yapılan çalışmalarda 5 tip SCCmec (1-5) olduğu ortaya konulmuştur.<br />

CA-MRSA’ların genellikle tip 4 ve 5 SCCmec taşıdığı, HA- MRSA’ların ise tip 1, 2 ve<br />

3’ü taşıdığı gösterilmiştir. S.aureus’un taşıdığı SCCmec tipine göre diğer antibiyotik<br />

dirençleri (Tn554-MLSb direnci, pT181-tetrasiklin direnci) de taşınabilmektedir. HA-<br />

MRSA’ların aksine CA-MRSA’lardaki SCCmec’ler (özellikle tip 4) genetik olarak<br />

daha küçük ve daha mobil olup bu antibiyotik dirençlerini daha nadir taşırlar (15).<br />

Örneğin indüklenebilir Makrolid-Linkozamid-Streptogramin b(iMLSB) direnç geni<br />

olan ermA’yı taşıyan gen bölgelerinden Tn554 gen bölgesi CA-MRSA’larda en sık<br />

bulunan SCCmec tip 4’te bulunmaz (38).<br />

A.B.D.’de yapılan PFGE (pulsed-field gel electrophoresis) ve MLST(multilocus<br />

sequence typing) analizleriyle HA-MRSA’lardan sorumlu klonların çoğunlukla<br />

USA100 ve USA200 klonuna ait olduğu, CA-MRSA’ların ise USA 300 ve USA 400<br />

klonlarına ait oldukları saptanmıştır (27). Avrupada da benzer köken çalışmaları vardır.<br />

33


MRSA’lar betalaktam grubu antibiyotiklere dirençli iken vankomisin,<br />

kinopristin/dalfopristin, daptomisin, linezolid ve tigesikline duyarlı olabilirler. Hem<br />

CA-MRSA’larda hem de HA-MRSA’larda sıklıkla eritromisin direncine rastlanırken<br />

her iki grupta da artan kinolon direnci göze çarpmaktadır. Bunun yanında<br />

HA-MRSA’ların aksine CA-MRSA’lar sıklıkla klindamisin, rifampin,<br />

trimetoprim-sülfametoksazol ve tetrasiklin gibi ajanlara duyarlıdırlar. Yapılan bir<br />

çalışmada 402 S.aureus izolatında CA-MRSA’larda iMLSB direnç oranı<br />

%33’ken, HA-MRSA’larda %56 olarak bulunmuştur (36,37,39).<br />

Antimikrobiyal direnç farklılıklarının yanı sıra CA-MRSA’larda<br />

Panton-Valentin lökosidin (PVL), enterotoksin A,C, ve K gibi toksinler daha sık<br />

bulunur. Özellikle PVL’nin nekrotize deri ve yumuşak doku infeksiyonlarından izole<br />

edilen CA-MRSA’larda % 90’lara varan oranlarda bulunduğu anlaşılmıştır. Bunun<br />

yanında PVL üreten suşlar kollajen ve laminine daha büyük afinite göstermektedir.<br />

Buna rağmen PVL halen CA-MRSA infeksiyonlarının genel bir belirteci olmaktan<br />

uzaktır (40).<br />

Toplum kaynaklı suşların betalaktam grubu olmayan antimikrobiyallere hastane<br />

kaynaklılardan daha duyarlı olmaları nedeniyle birçok kurum tedavi politikalarını bu<br />

yönde geliştirmiştir.<br />

SWAPS (Staphylococcal Reference Facility in Sydney) rutin uygulanan bir<br />

prosedür olarak CA-MRSA’larda tetrasiklin, eritromisin, gentamisin, siprofloksasin,<br />

moksifloksasilin, rifampisin, fusidik asit ve trimetoprim-sülfametoksazol’un test<br />

edilmesini ve gentamisin hariç diğerlerinin duyarlılıklarının bildirilmesini önerir (41).<br />

IDSA(Infectious Diseases Society of America) ise impetigo tedavisinde;<br />

dikloksasilin, sefaleksin, eritromisin, klindamisin, amoksisilin-klavulanat ve<br />

mupirosinin, MSSA’nın neden olduğu diğer deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının<br />

tedavisinde; nafsilin-oksasilin, sefazolin, klindamisin, dikloksasilin, sefaleksin,<br />

doksisilin-minosiklin ve trimetoprim-sülfametoksazolün, MRSA’nın neden olduğu<br />

deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde; vankomisin, linezolid,<br />

klindamisin, daptomisin, doksisilin-minosiklin ve trimetoprim-sülfametoksazolün<br />

kullanımını tavsiye etmektedir (42).<br />

34


Klinik ve Laboratuar Standartları Enstitüsü(CLSI-Clinical and Laboratory<br />

Standards Institute)’nün 2008 yılında yayınladığı M100-S18 Antibiyotik Duyarlılık<br />

Testleri Uygulama Standartları Rehberi’nde Klinik Mikrobiyoloji Laboratuarında<br />

Kolay Üreyen Mikroorganizmaların Rutin Test ve Bildirimlerinde Önerilen<br />

Onaylanmış Antimikrobiyal Đlaç Gruplamaları’na göre; stafilokok suşlarına<br />

uygulanacak antimikrobiyal duyarlılık testlerinde birincil test ve bildirim grubunda<br />

azitromisin veya klaritromisin veya eritromisin, klindamisin,<br />

trimetoprim-sülfametoksazol, tüm penisilin gruplarını temsil etmek üzere penisilin ve<br />

metisilin direncini belirlemek üzere sefoksitin disklerinin kullanılması önerilmektedir.<br />

Birincil test-kısıtlı bildirim grubunda ise linezolid, telitromisin, sadece MĐK yöntemleri<br />

geçerli olmak üzere daptomisin, doksisiklin, tetrasiklin, vankomisin ve rifampini<br />

önermektedir. Rehber; tetrasiklinin tüm tetrasiklin grubu antimikrobiyalleri temsil<br />

edebileceğini ve sonuçlarının doksisiklin ve minosikline uyarlanabileceğini, buna<br />

karşın bazı mikroorganizmaların doksisiklin ve minosikline tetrasiklinden daha duyarlı<br />

olabileceğini de belirtmektedir. Ayrıca rifampinin tek başına antimikrobiyal terapide<br />

kullanılmaması önerilmektedir. Ek kısıtlı bildirim grubunda ise kloramfenikol,<br />

kinopristin/dalfopristin, gentamisin, siprofloksasin veya levofloksasin veya ofloksasinin<br />

kullanılmasını önermekte, kinopristin/dalfopristinin sadece MSSA’lar için bildirilmesi<br />

gerektiğini belirtmektedir (43).<br />

35


Toplum kaynaklı ve hastane kaynaklı MRSA’lar arasındaki farklılıklar<br />

tablo 2.2 ‘de özetlenmiştir (34):<br />

Tablo 2.2: CA-MRSA ve HA-MRSA arasındaki farklılıklar<br />

Risk faktörleri CA-MRSA taşıyıcısı<br />

CA-MRSA HA-MRSA<br />

olabilecek kişilerle direk ya<br />

da dolaylı temas, kreş ve<br />

bakım evi görevlileri,<br />

sporcular, mahkumlar,<br />

askerler, intravenöz ilaç<br />

kullananlar, eşcinsel<br />

erkekler ve daha önce<br />

antibiyotik kullananlar.<br />

36<br />

Hastanede yatarak tedavi<br />

olmuş hastalar, HA-MRSA<br />

taşıyıcısı olabilecek kişilerle<br />

direk ya da dolaylı temas,<br />

hemodializ hastaları,<br />

devamlı katateri<br />

bulunanlar ve böbrek<br />

yetmezliği, kafa travması ve<br />

diabet gibi altta yatan<br />

hastalığı bulunanlar<br />

Yaygın infeksiyon alanı Deri ve yumuşak doku Solunum sistemi, üriner<br />

SCCmec tipi 4(yaygın genotip),5 1,2,3<br />

Panton-Valentin lökosidin<br />

varlığı<br />

Non beta laktam<br />

antibiyotiklere duyarlılık<br />

Genellikle mevcut Nadir<br />

sistem, kateter aracılı<br />

infeksiyonlar ve sepsis<br />

Genellikle duyarlı Genellikle dirençli


2.8. ANTĐMĐKROBĐYAL DUYARLILIK<br />

Stafilokokların tedavisinde birçok antimikrobiyal denenmiş ve kullanılmış olup<br />

bugünlerde hala yeni antimikrobiyaller geliştirilmeye devam edilmektedir. 1930’lu<br />

yıllarda stafilokok infeksiyonlarının tedavisinde ilk olarak kullanıma giren<br />

sülfonamidler büyük umutlarla uygulanmaya başlansa da kısa bir süre sonra direnç<br />

gelişmesiyle kullanımdan kalkmıştır. 1940’larda kullanıma giren antistafilokokal<br />

etkinliği yüksek olan benzil penisilinler de penisilinaz üreten suşlar yüzünden kısa<br />

sürede etkinliklerini kaybetmişlerdir. 1961’de metisilin direncinin ortaya çıkmasından<br />

sonra 1970’lerde, yaygın olarak kullanılan birçok antimikrobiyale de direnç gelişmiştir.<br />

Stafilokok infeksiyonlarının tedavisinde en yaygın kullanılan antimikrobiyaller aşağıda<br />

sıralanmıştır;<br />

PENĐSĐLĐNLER:<br />

Penisilinler tüm dünyada en sık kullanılan antimikrobiyaller olup hücre duvarı<br />

sentezinde peptid zincirleri arasındaki çapraz bağları oluşturan enzimleri oluşturan<br />

PBP’lere bağlanarak son basamak olan transpeptidasyonu inhibe eder (Şekil 2.2.).<br />

Şekil 2.2: Penisilinin moleküler yapısı (45)<br />

1940’larda kullanıma giren penisilinlere karşı 1944’lerde ilk dirençlerin ortaya<br />

çıkmasıyla yeni penisilinlerin geliştirilmesi gerekmiştir. 1959 yılında Batchelor ve<br />

arkadaşları Penicillium chrysogenum’dan penisilin çekirdeği olan 6-amino-penisilanik<br />

asidi izole ederek sentetik penisilinlerin üretilebilmesi için ilk adımı atmışlardır(44).<br />

Penisilin zincirine izoksazolil yan zincirinin eklenmesiyle üretilen benzil penisilinler,<br />

penisilinaz dirençli penisilinler olarak 1960’larda geliştirilmiştir. Penisilinaza dirençli<br />

37


penisilinler özellikle stafilokokal infeksiyonlarda kullanıldıklarından antistafilokokal<br />

penisilinler olarak ta adlandırılırlar. Bunlar nafsilin, metisilin, kloksasilin, dikloksasilin,<br />

flukloksasilin ve oksasilindir. Bu antistafilokokal penisilinlerin kullanılmaya<br />

başlanmasından kısa bir süre sonra ortaya çıkan metisilin direnci, stafilokoklarda<br />

giderek yayılmış ve bugün en yaygın direnç tiplerinden biri haline gelmiştir. Metisilin<br />

direnci penisilin bağlayan proteinler (PBP)’lerdeki değişime bağlıdır. PBP tip 2a’yı<br />

taşıyan bakteriler betalaktam halkası taşıyan antimikrobiyallere dirençli hale gelir. Bu<br />

PBP’nin üretimi mec A genine bağlıdır. Bu yüzden beta laktam sınıfı<br />

antimikrobiyallerin stafilokoklardaki kullanımları sadece MSSA’larla sınırlı kalmıştır.<br />

Penisilin direnci temel olarak 3 grupta incelenir:<br />

1- Plasmid bağımlı betalaktamaz üretimi: Bu direnç tipi plazmidlerle aktarılabilen<br />

bir direnç tipidir ve bu plazmidler eritromisin ve tetrasiklin dirençlerini de<br />

taşıyabilirler. Plazmid bağımlı betalaktamaz üreten şuşlar penisiline dirençli<br />

olmalarına rağmen penisilinaz dirençli penisilinlere duyarlıdırlar.<br />

2- Kromozomal olarak mec A geni taşıyıp PBP2a üretenler: Bu suşlar sadece<br />

penisilinler değil beta laktam halkası taşıyan tüm antimikrobiyallere<br />

dirençlidirler.<br />

3- mec A geni taşımadıkları halde penisilinaza dirençli penisilinlere dirençli<br />

olanlar: Böyle suşlar fazla beta laktamaz ürettiklerinden metisilin dirençleri ve<br />

dolayısıyla beta laktam antimikrobiyallere dirençleri değişkendir. Bu suşlara<br />

BORSA (Borderline Resistance Staphylococcus aureus) denir.<br />

Betalaktamaz inhibitörlü penisilinler: Beta laktam inhibitörleri; klavulonik asit, bir<br />

penisilanik asit sülfon olan sulbaktam ve onun bir derivesi olan tazobaktamdır. Bunlar<br />

antibakteriyel etkileri zayıf beta-laktam molekülleridir. Bu üç molekül de beta-laktamaz<br />

inhibisyonunda yaklaşık aynı yolları kullanır ve irreversibl inhibitör olarak davranırlar.<br />

Pasif kovalent inhibitör olarak ta gruplandırılan bu bileşikler beta-laktamazlar ile<br />

inaktif yeni bir molekül oluşturmak üzere birleşirler. Pratikte penisilinlerle kombine<br />

preparatlar olarak kullanılırlar. Bunlar; klavulanik asitle kombine edilmiş amoksisilin<br />

ve tikarsilin, sulbaktam ile kombine edilmiş ampisilin ve tazobaktam ile kombine<br />

38


edilmiş piperasilindir.Stafilokoklardaki etkileri metisilin duyarlı stafilokoklardaki beta<br />

laktamazları inhibe etmeleridir. Metisilin dirençli stafilokoklara karşı etkileri yoktur.<br />

SEFALOSPORĐNLER<br />

Đlk defa 1940’da Cephalosporium acremonium adındaki mantardan izole<br />

edilmişlerdir. Penisilinlerdeki 5 üyeli tiazolidon halkası yerine sefalosporinlerde 6 üyeli<br />

dihidrotiazin halkası (sefem çekirdeği) eklenmiştir. Bu özellik sefalosporinlerin<br />

betalaktamazlara karşı daha dayanıklı olmasını sağlamıştır. Oral ve parenteral olmak<br />

üzere iki gruba ayrılırlar. Oral sefalosporinler diğer bakteriyel etkenlerden kaynaklanan<br />

toplum kaynaklı infeksiyonlara etkili olsalar da S.aureus’a karşı etkileri zayıftır.<br />

Parenteral sefalosporinler ise yapılarına ve antimikrobiyal etkinliklerine göre 1.,2.,3. ve<br />

4. kuşak olarak adlandırılırlar. 1. kuşaktan 4. kuşağa gidildikçe gram pozitif etkinlik<br />

azalır, gram negatif etkinlik ise artar. Dolayısıyla S.aureus infeksiyonlarına en çok<br />

1. kuşak sefalosporinler etkiliyse de diğer betalaktam ajanlar gibi MRSA’lara etkileri<br />

yoktur. 1. kuşak sefalosporinler genelde ampirik tedavide ve cerrahi profilaksilerde<br />

kullanılmaktadır. Stafilokokların yaptığı betalaktamazlara en dayanıklı 1. kuşak<br />

sefalosporin sefalotindir.<br />

KARBAPENEMLER:<br />

Betalaktam grubu içinde en geniş spektrumlu antibiyotiklerdir. Meropenem ve<br />

imipenemin penisilinlerden farkı C2-C3 pozisyonlarında doymuş bir bağ olması ve C1<br />

pozisyonunda karbon atomu yerine kükürt olması ve bunun bir tiazolidon halkasıyla<br />

birleşmesidir. Karbapenemler diğer betalaktam grubu antimikrobiyaller gibi<br />

MRSA’lara etkisizdirler. MSSA’lara etkili olan karbapenemlerden imipenem<br />

meropenemden daha etkilidir.<br />

KĐNOLONLAR:<br />

1960’lı yıllardan beri kullanılan kinolonlar tamamen sentetik olarak üretilen<br />

kemoterapötiklerdir. Bakterisidal etkilerini bakterinin DNAgiraz (topoizomeraz 2)<br />

enzimini inhibe ederek gösterirler. Bu grubun ilk üyesi antimalaryal bir ajan olan<br />

klorokinin saflaştırılmasıyla elde edilen nalidiksik asittir. Daha sonra nalidiksik asitten<br />

üretilen 2. ve 3. kuşak kinolonlar halen birçok infeksiyon etkenine karşı kullanılan<br />

39


geniş spektrumlu antibiyotiklerdir. Başlangıçta özellikle 2. kuşak ajanlardan<br />

siprofloksasilin ve ofloksasilinin S.aureus‘a karşı etkinliklerinin yüksek olması olumlu<br />

bulunmuşsa da kısa sürede yaygınlaşan direnç nedeniyle artık kinolonlar primer<br />

antistafilokoksik ajanlar arasında yer almamaktadır.<br />

MAKROLĐDLER:<br />

Đlk olarak 1957’de Streptomyces erytreus’tan izole edilen eritromisinle<br />

gündeme gelen makrolidler, benzer kimyasal yapıları ve antimikrobiyal etkinlikleri<br />

nedeniyle homojen bir antibiyotik grubudur. Ana yapısı makrosiklik lakton halkası ile<br />

buna eklenmiş şekerlerden oluşmaktadır. Eritromisinin etkinliği düşük pH’da<br />

azaldığından yerine yeni makrolidler geliştirilmiştir. Makrolidler içerdikleri lakton<br />

halkalarının sayısına göre sınıflandırılırlar:<br />

14 üyeliler: eritromisin, klaritromisin, diritromisin, fluritromisin, roksitromisin.<br />

15 üyeliler: azitromisin.<br />

16 üyeliler: spiramisin, josamisin, midekamisin, rokitamisin.<br />

Makrolidler bakteri protein sentezini geri dönüşümlü inhibe eden bakteriyostatik bir<br />

antibiyotik grubudur. Makrolidler 70S bakteriyel ribozomun 50S alt biriminin 23S alt<br />

birimine bağlanarak peptidil-transfer RNA translokasyonunu engeller. Özellikle gram<br />

pozitif bakterilere ve intrasellüler bakterilere etkinlikleri yüksektir (46).<br />

Eritromisinin moleküler yapısı Şekil 2.3’te gösterilmiştir:<br />

Şekil 2.3:Eritromisinin moleküler yapısı (47)<br />

40


LĐNKOZAMĐDLER:<br />

Đlk 1962 yılında Streptomyces lincolnensis’ten izole edilen linkomisin<br />

linkozamid grubu antimikrobiyallerin ilk üyesidir. Bunun yanında günümüzde<br />

klindamisin artık linkomisinin yerini almıştır. Klindamisin 25 yıldır kullanımda<br />

olmasına rağmen halen oldukça potent bir antibiyotik seçeneğidir. Etki mekanizması<br />

makrolide benzer fakat aynı değildir. Bakteri ribozomunun 50S alt birimine bağlanarak<br />

protein sentezini inhibe eder. Kullanılan doza ve mikroorganizmanın tipine göre<br />

bakteriyostatik veya bakterisidal etki gösterebilir. Gram pozitif bakterilerin çoğuna,<br />

anaeroplara ve bazı protozoonlara etkili olan klindamisinin yan etkileri makrolidler gibi<br />

hafif olsa da bazen pseudomembranöz enterokolit gelişebileceği unutulmamalıdır(46).<br />

Klindamisin S.aureus’un neden olduğu deri ve yumuşak doku infeksiyonlarında<br />

sıklıkla kullanılan bir ajandır. Linkozamidlerin moleküler yapısı Şekil 2.4’te<br />

gösterilmiştir:<br />

Şekil 2.4: Linkozamidlerin moleküler yapısı (47)<br />

STREPTOGRAMĐNLER:<br />

Streptomyces pristinaspiralisten elde edilen streptograminler<br />

makrolid-linkozamid-streptogramin ailesine dahil yarı sentetik antimikrobiyallerdir.<br />

Kinopristin pristinamisin 1A’dan üretilmiş streptogramin B iken, dalfopristin<br />

pristinamisin 2B’den üretilmiş streptogramin A’dır. Tek başlarına sınırlı etkileri varken<br />

beraber kullanıldıklarında sinerjistik etkilidirler. Sabit konsantrasyonda %30<br />

kinopristin, %70 dalfopristin olarak bulunurlar. Bakterinin 50S ribzomal alt ünitesine<br />

bağlanarak protein sentezini inhibe ederler. Dalfopristin ribozoma bağlandığında<br />

yapısal bir değişiklik oluşturur. Bunun sonucunda kinopristinin bağlanması kolaylaşır.<br />

41


Kinopristin peptid zincir uzamasını inhibe ederken, dalfopristin peptidil transferaz<br />

aktivitesini bozar. Birlikte kullanıldıklarında birçok gram pozitif bakteriye etkilidirler.<br />

Streptograminlerin moleküler yapısı Şekil 2.5’te gösterilmiştir:<br />

Şekil 2.5: Streptograminlerin moleküler yapısı (47)<br />

Makrolid-Linkozamid-Streptogramin türü antimikrobiyaller kimyasal olarak<br />

farklı olsalar da bakterilerdeki 50S ribozomun 23S alt birimine bağlandıklarından bu<br />

antimikrobiyallere çapraz direnç gelişebilmektedir. S.aureus’ta görülen MLSb direnci<br />

üç farklı şekilde olabilir. Bunlar; antibiyotiğin hedefinde değişikliğin oluşması,<br />

antibiyotiğin ATP bağımlı bir pompa ile hücre dışına pompalanması(efluks) ve<br />

antibiyotiğin enzimle inaktive edilmesidir.<br />

MLSb tipi antimikrobiyallere dirençli suşlarda en yaygın direnç tipi,<br />

23S rRNA’yı metile eden bir enzim salgılanarak(metilaz) bu antimikrobiyallerin<br />

ribozoma bağlanmalarının engellenmesidir. Bu metilazı kodlayan genler genel olarak<br />

erm (eritromycin ribosome methylation) olarak adlandırılırlar. 23S rRNA’nın<br />

metilasyonu sonrası her üç tip antimikrobiyale de direnç gelişmektedir. Enzim<br />

plazmid(ermB, erm C) ya da transpozonlarda(ermA) kodlanmaktadır. Enzimin sentezi<br />

yapısal ya da indüklenebilen türdedir. Yapısal formda bakteri fenotipik olarak<br />

makrolidlere, linkozamidlere ve streptograminB’ye dirençlidir. Đndüklenebilen formda<br />

ise bakteri 14 atomlu makrolidlere dirençli iken 16 atomlu makrolidlere, linkozamidlere<br />

ve streptograminlere duyarlı görünür. Fakat tedavi sırasında bu ajanlara direnç<br />

gelişebilir. Bu indüklenebilir direnci ortaya çıkarmanın en pratik yolu<br />

42


Fiebelkorn ve arkadaşları (48) tarafından 2003 yılında tanımlanan D-zon testidir<br />

(Resim2.3.).<br />

Resim 2.3: D zon pozitifliği<br />

MLSb direnci dalfopristin(streptograminA) duyarlılığını etkilemez.<br />

Kinopristin/dalfopristin kombinasyonuna duyarlılık devam eder fakat bakterisidal<br />

aktivitesi azalarak bakteriyostatik hale gelir (49).<br />

Đkinci tip direnç bir efluks pompa sistemiyle antimikrobiyalin hücre dışına<br />

atılmasıdır. MLSb tipi antimikrobiyaller ribozoma etki ettiklerinden hücre içine girişleri<br />

önemli olup msrA (macrolide streptogramin B resistance) geni ile kodlanan efluks<br />

mekanizması bakterinin 14 ve 15 atomlu makrolidlere ve streptograminB’ye dirençli<br />

olmasına neden olur ve bu yüzden M fenotipi adını alır. Bununla beraber streptogramin<br />

A’ya karşı effluks kodlayan vgaA ve vgaB genleri de mevcuttur.<br />

Diğer bir direnç tipi ilacın enzim ile inaktive edilmesidir. Bunlar; plazmid<br />

kaynaklı linA geni tarafından kodlanan linkozamidleri inaktive eden<br />

3-linkomisin, 4-klindamisin o-nükleotidiltransferaz (linkomisine yüksek, klindamisine<br />

düşük düzeyde direnç), plazmid kaynaklı vatA ve vatB genlerince kodlanan<br />

streptogramin A’yı enzimatik modifikasyonla inaktive eden streptograminA<br />

asetiltransferaz ve plazmid kaynaklı vgbA ve vgbB genlerince kodlanan<br />

streptograminB’yi hidrolize eden streptograminB hidrolaz enzimleridir. Spesifik olarak<br />

antimikrobiyalleri inaktive eden enzimleri kodlayan genler tek başlarına bulunabildiği<br />

gibi aynı suş, dirence yol açan enzimlerden iki ya da daha fazlasını üretebilir.<br />

S.aureus’larda makrolid, linkozamid ve streptogramin türü antimikrobiyallere karşı<br />

43


oluşan dirençler fenotipleri, genotipleri ve direnç mekanizmalarına göre Tablo 2.3‘te<br />

sıralanmıştır;<br />

Tablo 2.3: MLSb tipi dirençlerin fenotipik ve genotipik özellikleri<br />

Fenotip Genotip Direnç mekanizması<br />

Duyarlı - - S S S S<br />

iMLSb<br />

indüklenebilir<br />

direnç<br />

cMLSb<br />

yapısal direnç<br />

L fenotipi-izole<br />

linkomisin<br />

direnci<br />

44<br />

Eritromisin<br />

Streptomisin<br />

Klindamisin<br />

Kinopristin/<br />

dalfopristin<br />

ermA,B,C Hedef değişikliği R S S S<br />

ermA,B,C Hedef değişikliği R R R S<br />

linA<br />

Enzim<br />

[(3-linkomisin<br />

(4 klindamisin)<br />

nükleotidiltransferaz)]<br />

S S R S<br />

M fenotipi msrA Efluks R S S S<br />

SA-izole<br />

streptogramin<br />

A direnci<br />

SA+SB fenotipi<br />

(S=duyarlı, R=dirençli)<br />

vga, vgaB Efluks S S S S<br />

vat, vatB +<br />

vgb<br />

Enzim<br />

(streptogramin A<br />

asetiltransferaz ve<br />

streptogramin B<br />

hidrolaz)<br />

S S S R


GLĐKOPEPTĐDLER:<br />

Streptomyces orientalis’ten izole edilmişlerdir. 1956’da kullanıma girdilerse de<br />

metisilinin kullanıma girmesiyle önemlerini yitirmiş ancak daha sonra MRSA’ların<br />

hızla yayılmasıyla günümüzde tekrar gündeme gelmişlerdir. En önemli ve kullanımda<br />

olan üyeleri vankomisin ve teikoplanin olup, etki bakımından birbirine benzer<br />

özellikler gösterirler ve birbirlerinin alternatifi olarak kullanılırlar.<br />

Glikopeptidler, gram pozitif hücre duvarını oluşturan peptidlerin terminal<br />

D-ala D-ala dizisine bağlanarak transglikolizasyon reaksiyonunu ve peptidoglikan<br />

oluşumunu inhibe ederler. Dolayısıyla çoğalmakta olan bakteriler üzerine bakterisidal<br />

etki gösterirler. Gram negatif bakterilerde ise lipid membranından penetre olamadıkları<br />

için etkili değildirler. Oral preparatları yoktur. Hem vankomisin hem de teikoplanin<br />

MSSA ve MRSA’lara etkilidirler. 30 yıldır kullanımda olmalarına rağmen halen yaygın<br />

bir S.aureus direnci görülmemiştir. Fakat son yıllarda kullanımları yaygınlaştığından<br />

nadiren de olsa azalmış duyarlılık gösteren suşlar bildirilmektedir. Bu azalmış<br />

duyarlılık gösteren suşlar VISA (Vancomycin-intermediate Staphylococcus aureus)<br />

olarak adlandırılmaktadır. Đlk vankomisin dirençli S.aureus (VRSA) 2002’de A.B.D.’de<br />

tanımlanmıştır. VRSA’ların yaygınlaşmasından tüm dünyada korkulmaktadır. Bu<br />

yüzden özellikle hastane kaynaklı ciddi S.aureus infeksiyonlarında kullanılmaları<br />

önerilmekte, diğer antimikrobiyallere duyarlı olan S.aureus suşlarının neden olduğu<br />

infeksiyonlarda glikopeptidlerin son seçenek olarak kullanılması tavsiye edilmektedir<br />

(16,46).<br />

OKSAZOLĐNĐDONLAR:<br />

Linezolid ve eperozolid yeni bir antibakteriyal sınıf olan oksazolidinonlar içinde<br />

yer alan, organik sentez yoluyla elde edilen ajanlardır. Bakteriyostatik etkilerini, 50S<br />

ribozomal alt üniteye bağlanıp N-formilmetionil-tRNA’nın 70S ribozoma bağlanmasını<br />

önleyip, 30S başlatıcı kompleks oluşmasını engelleyerek ve bunun sonucu olarak<br />

bakteri protein sentezini inhibe ederek gösterirler. Aerop gram pozitif bakterilere,<br />

anaeroplara ve bazı gram negatif bakterilere etkilidir. Gram negatif etkinlikleri<br />

sınırlıdır. Özellikle S.aureus’larda 2 saate varan PAE (post antibiyotik etki)<br />

oluştururlar. Yüksek etkinliklerine rağmen sınırlı endikasyonları vardır. Vankomisin<br />

duyarlılığı azalmış VISA suşlarında, vankomisinle cevap alınamayan ya da<br />

45


vankomisini tolere edemeyen hastalarda, MRSA tedavisinde vankomisin + rifampin<br />

ikili tedavisi yerine kullanılabilir. S.aureus için deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının<br />

ve toplum kaynaklı pnömonilerin tedavisinde kullanılması önerilmektedir (46).<br />

TETRASĐKLĐNLER:<br />

Đlk olarak 1948’de Streptomyces aureofaciens’ten izole edilmişlerdir. Ana<br />

yapılarında 4 halkalı bir hidronaftasen çekirdeği bulunur. Tetrasiklin analogları bu<br />

çekirdek yapının 5. 6. ve 7. pozisyonlarındaki farklılıklarla birbirinden ayrılır. Bu<br />

grubun üyelerinden uzun etkili olan minosiklin ve doksisiklin deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonlarında kullanılmaktadır. Bakterinin 30S ribozomal alt ünitesine bağlanarak<br />

aminoaçil tRNA’nın ribozomal akseptör bölgeye tutulmasını engellerler. Böylece<br />

protein sentezini engelleyerek bakteriyostatik etki yapmış olurlar. Geniş spektrumlu<br />

olsalarda yüksek yan etkilerinden dolayı artık kullanımları sınırlıdır. Tetrasiklin grubu<br />

antimikrobiyallerde iki tip direnç görülür. Bunlardan biri hücrenin ilacı enerji bağımlı<br />

bir pompayla uzaklaştırması-efluks sistemi olup, dirençten plazmid kaynaklı tetK ve<br />

tetL genleri sorumludur. Sadece tetrasikline karşı direnç oluşur. Diğer bir direnç tipi ise<br />

ribozomal koruma-bağlanamamadır. Bu dirençten kromozomal kaynaklı tetM geni<br />

sorumludur. Tetrasiklin ve minosikline karşı direnç oluşur. Son yıllarda özellikle<br />

hayvan yemlerine tetrasiklin karıştırılması sonucu insanda infeksiyon yapan bakteriler<br />

arasında da direnç yaygınlaşmıştır (1).<br />

TRĐMETOPRĐM-SÜLFAMETOKSAZOL<br />

Trimetoprim ve sülfametoksazolün tek başlarına kullanıldıklarında<br />

antimikrobiyal etkileri varsa da sinerjistik etkilerinden dolayı kombine preparatları<br />

tercih edilen antimikrobiyallerdir. Bakteriyel infeksiyonların tedavisinde sistemik<br />

olarak kullanılan ilk antimikrobiyaller sülfonamidlerdir. Sülfometoksazol diğer<br />

paraaminobenzensülfonamid türevleri gibi paraaminobenzoik asitten (PABA)<br />

dihidropteroik asit oluşturan dihidropteroat sentetaz enzimini inhibe ederek folik asit<br />

sentezini engeller. Trimetoprim ise dihidrofolik asidi tetrahidrofolik aside çeviren<br />

dihidrofolat redüktaz enzimini inhibe eder. Đki ajan da tek başlarına folik asit sentezini<br />

inhibe edebilirlerse de beraber olarak kullanıldıklarında (TMP-SMZ 1/20) sinerjistik<br />

46


etkilidirler. Birçok gram pozitif, negatif kok ve basillere etkileri varsa da günümüzde<br />

yaygın kullanımları sonucu direnç görülme sıklığı artmıştır.<br />

Sülfonamide karşı oluşan dirençlerden biri kromozomal mutasyonlar sonucu<br />

PABA’nın aşırı sentezi ile folat metabolizmasında sülfonamidlerin oluşturduğu<br />

inhibisyonun engellenmesidir ve stafilokoklarda gözlenen bir direnç tipidir. Diğer bir<br />

direnç ise sıklıkla plazmid kontrolünde bakterilerin sülfonamidlerin düşük afinite<br />

gösterdiği değişik bir dihidropteroat sentetaz enzimi sentezlemeleridir.Trimetoprime<br />

karşı oluşan direnç ise bakterilerin aşırı dihidrofolat redüktaz enzimi sentezlemesi,<br />

trimetoprime geçirgenliğin azalması şeklinde olabileceği gibi, trimetoprime düşük<br />

affiniteli ya da tamamen dirençli dihidrofolat redüktaz enziminin üretilmesinden de<br />

kaynaklanabilmektedir. Bu son direnç tipi stafilokoklarda gözlenen direnç tipidir ve<br />

plazmid ya da transpozonlardaki drfA ve drfB genleri tarafından kodlanır (1).<br />

RĐFAMPĐSĐN:<br />

Streptomyces mediterranei’den izole edilen rifamisinin sentetik bir türevidir.<br />

Bakterisid etkisini DNA’ya bağımlı RNA polimerazı inhibe ederek gösterir. Ciddi<br />

S.aureus infeksiyonlarında vankomisinle ya da diğer antistafilokokal ajanlarla beraber<br />

kullanılır. Tek başına kullanılması önerilmemektedir. Rifampisin direncinin en önemli<br />

nedeni bakterilerin DNA bağımlı RNA polimerazın altbirimini değiştirmeleridir (46).<br />

FUSĐDĐK ASĐT:<br />

Fussidium coccineum mantarından elde edilmiştir. Oral, intravenöz ve topikal<br />

olarak kullanılabilir. Avrupa’da 1962’lerde beri kullanımdayken ülkemizde 1998<br />

yılından beri kullanımdadır. Özellikle S.aureus etkinliği yüksek bulunmuştur. Fusidik<br />

asit bakteri ribozomunda guanozintrifosfat (GTP) hidrolizini inhibe ederek protein<br />

sentezini engeller. Beta-laktam antimikrobiyallerle çapraz direnç göstermedikleri için<br />

MRSA suşlarında güvenle kullanılabilir. Penisilin ve metisilin dirençli S.aureus<br />

infeksiyonlarında oral kullanım kolaylığı ve maliyetinin düşük olması nedeniyle<br />

vankomisin ve teikoplanine alternatif oluşturabilecek bir antibiyotiktir.<br />

47


Fusidik asit metisilin dirençli suşların neden olduğu infeksiyonların uzamış<br />

tedavilerinde glikopeptidlerden sonra ardışık olarak ta kullanılabilir. Stafilokokların<br />

neden olduğu akut ve kronik osteomyelit, septik artrit, endokardit, yumuşak doku<br />

infeksiyonları ve kistik fibrozlu hastalarda gelişen alt solunum yolu infeksiyonlarında<br />

kullanılabilir. Topikal preparatlarıyla deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının<br />

tedavisinde sık kullanılan bir antimikrobiyaldir (46).<br />

MUPĐROSĐN:<br />

Pseudomonas fluorescens’ten fermentasyonla elde edilen doğal bir<br />

antibiyotiktir. Diğer antimikrobiyallerde olmayan özel bir kimyasal yapıya sahiptir.<br />

Monikasite ester bağıyla bağlı kısa bir yağ asidi yan zinciri(9-hidroksi nonanyonik asit)<br />

içerir. Bakteriyel izolösil-tRNA sentetaz enzimine geri dönüşümlü bağlanarak RNA ve<br />

protein sentezini inhibe eder. Đsolösil-tRNA sentetaz enzimine bağlanma yerindeki<br />

değişikliğe bağlı düşük düzey direnç görülebilirken(ileS geni-kromozomal), MupA<br />

geninin kodladığı(plazmid aracılı) yeni bir izolösil-tRNAsentetaz üretimine bağlı<br />

yüksek düzey direnç te görülür. Mupirosin direnci sonucu diğer antimikrobiyallere<br />

çapraz direnç gelişmez. Sistemik olarak hızla metabolize edildiğinden sadece topikal<br />

formu vardır. Deri infeksiyonu etkeni S.aureus’lara etkilidir. S.aureus burun<br />

taşıyıcılığının eradikasyonunda başarılıdır. Topikal formu sık kullanılırken nazal formu<br />

henüz ülkemizde kullanıma girmemiştir (1,46).<br />

48


3.GEREÇ <strong>VE</strong> YÖNTEM<br />

Çalışmamıza 01.03.2008 – 28.02.2009 tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı<br />

Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji ve Klinik<br />

Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na poliklinik ve kliniklerden gönderilen yara yeri sürüntü<br />

ve püy-apse örneklerinden CDC kriterlerine göre infeksiyon etkeni olarak izole edilen<br />

100 adet S.aureus suşu dahil edilmiştir. Bu suşların 50’si yatan hastalardan, 50’si ise<br />

ayaktan tedavi gören hastalardan örneklenmiştir. Aynı hastaya ait örneklerden sadece<br />

tek örnek çalışmaya alınmıştır.<br />

Klinik ve polikliniklerden gelen örnekler çukulata ve koyun kanlı besiyerlerine<br />

ekilmiştir. 18-24 saatlik 35 0 C’de inkübasyondan sonra izole edilen suşlardan koloni<br />

morfolojisi, gram boyama, katalaz, tüp koagülaz ve DNase testleriyle S.aureus olduğu<br />

saptanan suşlar BBL Crystal ID System Gram Positive ID Kit ( Becton, Dickinson) ile<br />

doğrulanmıştır. Tanımlama testlerinin kalite kontrolü için S.aureus ATCC 25923 suşu<br />

kullanılmıştır.<br />

Tüm suşlar çalışma yapılıncaya kadar stok besiyeri olarak Nutrient agar<br />

kullanılarak saklanmıştır. Kültürlerden elde edilen saf koloniler öze ile saklama<br />

besiyerlerine pasajlanmıştır. 35-37°C’de bir gece etüvde inkübe edildikten sonra hava<br />

almaması için kapakları sıkıca kapatılarak -20 ο C’de ve karanlıkta antimikrobiyal<br />

duyarlılık testleri yapılana kadar en fazla 3 ay saklanmış, pasajlar daha sonra<br />

yenilenmiştir. Toplanan suşlar, çalışmaya alınmadan bir gün önce kanlı agara tek koloni<br />

pasajı yapılarak 35 0 C’de 18-24 saat etüvde bekletilmiş ve taze kültürlerden elde edilen<br />

koloniler çalışmaya alınmıştır.<br />

Antimikrobiyal duyarlılık deneyi için Kirby-Bauer Disk Difüzyon yöntemi<br />

kullanıldığından, ticari olarak temin edilen dehidrate Mueller Hinton agar (BBL) üretici<br />

firmanın tavsiyeleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Steril saf su ile sulandırılan<br />

besiyerleri 121 0 C’de 1 atm basınçta 15 dakika otoklavlandıktan sonra 45-50°C’lik su<br />

banyosunda soğutulmuş ve düzgün, yatay bir zemin üzerinde 150 mm'lik petri<br />

kaplarına her petriye 60-70 ml besiyeri olacak şekilde dökülmüş ve 4 mm besiyeri<br />

kalınlığı elde edilmiştir. Agar plakları oda sıcaklığında katılaştıktan sonra buzdolabında<br />

2- 8°C’de saklanmıştır. Her besiyeri hazırlandığında hazırlanan plakları temsil edecek<br />

sayıda agar plağı 30-35°C'de 24 saat inkübe edilerek sterilite kontrolü yapılmıştır. Her<br />

çalışma periyodundan bir gün önce bu işlemler yapılarak taze besiyeri kullanılmıştır.<br />

49


Kullanım sırasında agar yüzeyinde bulunan fazla nemi uzaklaştırmak için, plaklar<br />

kapakları aralık olarak 35°C’de etüvde bekletilerek (genellikle 10-30 dakika) yüzey<br />

neminin buharlaşması sağlanmıştır.<br />

Antimikrobiyal duyarlılık deneyi için Kirby-Bauer Disk Difüzyon yöntemi<br />

kullanılmıştır. Duyarlılık testleri, Klinik ve Laboratuvar Standartları Enstitüsü<br />

(CLSI-Clinical and Laboratory Standards Institute)’nün 2008 yılında yayınladığı<br />

M07-A8, M02-A9 ve M100-S18 rehberlerine uygun olarak yapılmıştır. Antimikrobiyal<br />

duyarlılık testlerinde sefoksitin (FOX), eritromisin (E), klindamisin (CC), spiramisin<br />

(SP), fusidik asit (FA), mupirosin (MU), kinopristin/dalfopristin (QD),<br />

trimetoprim-sülfametoksazol (SXT), tetrasiklin (TE), vankomisin (VAN), teikoplanin<br />

(TEC) ve linezolid (LZD) (Oxoid) diskleri kullanılmıştır. Sefoksitin, eritromisin,<br />

klindamisin, kinopristin/dalfopristin, tetrasiklin, vankomisin, teikoplanin ve linezolid<br />

antimikrobiyallerine ait duyarlılık sonuçları CLSI M100-S18 (Antimikrobik Duyarlılık<br />

Testleri için Uygulama Standartları Ocak 2008) rehberine göre duyarlı, orta duyarlı ve<br />

dirençli olarak değerlendirilmiştir. Spiramisin, fusidik asit ve mupirosin<br />

antimikrobiyallerine ait duyarlılık sonuçları ise Fransız Mikrobiyoloji Cemiyeti<br />

Antibiyogram Komitesi (Comite De L’Antibiogramme De La Societe Francaise)’nin<br />

rehberlerine göre duyarlı, orta duyarlı ve dirençli olarak değerlendirilmiştir<br />

(43,50,51,52). Disk difüzyon testlerinin kontrolü; CLSI M100-S18 rehberine uygun<br />

olarak Kolay Üreyen Mikroorganizmalarda Disk Difüzyon Testlerinin Doğruluğunu<br />

Đzlemede Kullanılan Kalite Kontrol Suşları Đçin Kabul Edilebilir Sınırlar Listesi’nde<br />

belirtildiği gibi S.aureus ATCC 25923 suşu kullanılarak yapılmıştır (43).<br />

Duyarlılık testi için, inokülum yoğunluğunun standardizasyonunda McFarland<br />

0.5 standardına eşdeğer bir BaS04 bulanıklık standartı kullanılmıştır. BaS04 McFarland<br />

0.5 standardı 0.048 mol/l BaCl, (%1.175 w/v BaCl, 2H20) çözeltisinden 0.5 ml ile<br />

0.18 mol/l H2S04 (%1 v/v)'den 99.5 ml devamlı karıştırılarak süspansiyon elde edilerek<br />

hazırlanmıştır. Hazırlanan bulanıklık standardı, duyarlılık testinde bakteri inokülumunu<br />

hazırlamada kullanılan tüplerle aynı ölçülerde olan burgu kapaklı tüpler içine 5 ml<br />

konularak oda sıcaklığında karanlıkta saklanmıştır. Standart Mc Farland tüpü her<br />

kullanımdan önce vorteksle çalkalanmış ve homojen görünümde olduğu kontrol edilerek<br />

kullanılmıştır.<br />

50


Đnokulumlar, saklama besiyerinden pasajlanmış suşların 18-24 saatlik kanlı agar<br />

plağındaki tek düşmüş kolonilerden doğrudan serum fizyolojik içinde süspansiyon<br />

yapılarak hazırlanmıştır. Bakteri pasajlarının yapıldığı plaklardan 1-2 koloni alınarak 5<br />

ml serum fizyolojik içeren steril tüplerde süspansiyon hazırlanmıştır. Oluşan<br />

bulanıklık standart Mc Farland bulanıklığıyla karşılaştırılmış ve yoğunluğu<br />

0,5 Mc Farland bulanıklık standartına göre ayarlanmıştır.<br />

Bakteri inokulumu hazırlanırken steril eküvyon kullanılmış ve eküvyon tüp<br />

çeperine bastırılarak fazla süspansiyon tüpe geri akıtılmıştır. Bakteri süspansiyonu ile<br />

ıslatılmış eküvyon besiyeri yüzeyine homojen dağılım sağlanacak şekilde ve besiyeri<br />

plağı her seferinde 60 derece döndürülerek ekim yapılmıştır. Bakteri inokulumunun<br />

yayılması için besiyeri 3-5 dakika bekletilmiştir.<br />

Yüzey ekimi yapılmış agar plağı üzerine Amerikan Đnfeksiyon Hastalıkları<br />

Cemiyeti (IDSA) rehberlerine göre belirlenmiş antibiyotik diskleri oda ısısına<br />

getirildikten sonra agar yüzeyi ile tam temas edecek şekilde bastırılarak ve merkezleri<br />

arasında en az 25 mm ara bulunacak şekilde yerleştirilmiştir. Disklerin<br />

yerleştirilmesinden sonra 15 dakika içinde plaklar kapakları alta gelecek şekilde<br />

35°C'ye ayarlanmış normal atmosfer basınçlı etüvde 18-24 saat inkübasyona<br />

bırakılmıştır (42).<br />

Metisilin direncinin saptanması: Metisilin direnci, CLSI M100-S18 rehberi<br />

doğrultusunda disk difüzyon yöntemi ile 30µg sefoksitin (Oxoid) diski kullanılarak 24<br />

saatlik inkübasyondan sonra belirlenmiştir. Sefoksitin zonları yansıyan ışık altında<br />

büyüteç ve çıplak göz ile incelenmiştir. Sefoksitin diskinin çevresindeki zondaki küçük<br />

üremeler görüldüğünde duyarlılık testleri tekrarlanmıştır. Sefoksitin diski için zon çapı<br />

22 mm ve üzeri olanlar metisilin duyarlı olarak, 21 mm ve altı olanlar ise metisilin<br />

dirençli olarak kabul edilmiştir.<br />

D-zon testi: D-zonu testi için CLSI M100-S18 rehberine göre 15-26 mm arayla<br />

yan yana konmuş 15 µg’lık eritromisin diski (Oxoid) ile 2µg’lık klindamisin diski<br />

(Oxoid) kullanılmıştır. 18-24 saat 35 0 C’deki inkübasyondan sonra klindamisin zonunda<br />

küntleşme görülmeyen suşlar klindamisine duyarlı olarak değerlendirilmiştir.<br />

51


Klindamisin diskinin eritromisin diskine bakan kenarında küntleşme olan zonlar “D”<br />

zonu olarak tanımlanmış ve bu da indüklenebilir MLSb direncini gösterdiğinden bu<br />

suşlar klindamisine dirençli olarak değerlendirilmiştir. Klindamisin diskinin<br />

çevresindeki inhibisyon zonu içinde buğu şeklinde üreyen suşlar D-zonu olsa da olmasa<br />

da dirençli kabul edilmiştir. Özellikle eritromisin zonunun içinde üreyen küçük<br />

kolonilerden tekrar duyarlılık çalışılmıştır.<br />

Sadece 14 ve 15 karbonlu makrolidlere ve streptogramin b’ye karşı direnç<br />

oluşturan msrA efluks tipi direnci göstermek için 14 karbonlu makrolidleri temsilen<br />

eritromisin (E) (Oxoid) ve 16 karbonlu makrolidleri temsilen 100µg spiramisin (SP)<br />

(Oxoid) diski kullanılmıştır. Eritromisin dirençli, klindamisin ve spiramisin hassas<br />

suşlar efluks tipi direnci gösteren M fenotipi olarak tanımlanmıştır. Hem eritromisin,<br />

hem de klindamisine dirençli suşlar yapısal MLSb dirençli suşlar olarak tanımlanmıştır.<br />

Tetrasiklin grubu antimikrobiyallerin duyarlılıkları CLSI M100-S18 rehberine<br />

uygun olarak 30 µg tetrasiklin diskine (Oxoid) göre saptanmış ve yorumlanmıştır.<br />

Sefoksitin disk zonu hariç diğer tüm antimikrobiyallerin zonları parlak ışık<br />

altında büyüteç ve çıplak göz ile değerlendirilerek tam inhibisyonun gözlendiği alanın<br />

çapı (disk çapı dahil) cetvel kullanılarak petri kabının tersinden mm cinsinden tam sayı<br />

olarak ölçülmüştür. Antimikrobiyal duyarlılık testlerinde kullanılan disklerin zon<br />

çapları CLSI M100-S18 ve Fransız Mikrobiyoloji Cemiyeti rehberlerine uygun olarak<br />

Tablo 3.1’deki standartlara göre değerlendirilmiştir:<br />

52


Tablo 3.1: Test edilen antimikrobiyaller ve disk duyarlılık standartları<br />

Antimikrobiyal Dirençli<br />

*CLSI Antimikrobik Duyarlılık Testleri Đçin Uygulama Standartları Ocak 2008<br />

Doküman: M100-S18 (43)<br />

**Fransız Mikrobiyoloji Cemiyeti disk difüzyon duyarlılık standartları (52)<br />

53<br />

Orta Derecede<br />

Duyarlı<br />

Duyarlı<br />

Sefoksitin (30µg)* ≤ 21 - ≥ 22<br />

Vankomisin (30µg)* - - ≥ 15<br />

Teikoplanin (30µg)* ≤ 10 11-13 ≥ 14<br />

Linezolid (30µg)* - - ≥ 21<br />

Eritromisin (15µg)* ≤ 13 14-22 ≥ 23<br />

Klindamisin (2µg)* ≤ 14 15-20 ≥ 21<br />

Tetrasiklin (30µg)* ≤ 14 15-18 ≥ 19<br />

Kinopristin\dalfopristin (15µg)* ≤ 15 16-18 ≥ 19<br />

Trimetoprim-sülfametoksazol<br />

(1,25\23,75µg)*<br />

≤ 10 11-15 ≥ 16<br />

Spiramisin (100µg)** ≤ 19 - ≥ 24<br />

Fusidik Asit (10µg)** ≤ 15 - ≥ 22<br />

Mupirosin (5µg)** - - ≥ 19


4.BULGULAR<br />

Çalışmamıza 01.03.2008 – 28.02.2009 tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı<br />

Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji ve Klinik<br />

Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na gönderilen yara yeri sürüntü, apse ve püy örneklerinden<br />

izole edilen 100 adet S.aureus suşu dahil edilmiştir. Örneklerin %50’si yatan hastalar,<br />

%50’si ise ayaktan hastalara aittir. Tüm hastalardan alınan örneklerin servislere ve<br />

polikliniklere göre dağılımı Tablo 4.1’de gösterilmiştir:<br />

Tablo 4.1: Tüm hastaların servislere ve polikliniklere göre dağılımı<br />

KBB<br />

%5<br />

Enfeksiyon<br />

Hastalıkları<br />

%11<br />

Cildiye<br />

%1<br />

Beyin Cerrahisi<br />

%12<br />

Kadın Doğum<br />

%2<br />

Dahiliye<br />

%5<br />

Çocuk Hastalıkları<br />

%4<br />

Nöroloji<br />

%2<br />

54<br />

Anestezi ve<br />

Reanimasyon<br />

%2<br />

Plastik Cerrahi<br />

%11<br />

Genel Cerrahi<br />

%22<br />

Ortopedi<br />

%23


(Tablo 4.2).<br />

Yatan hastalara ait örnekler en çok genel cerrahi kliniğinden gönderilmiştir<br />

Tablo 4.2: Yatan hastalara ait örneklerin servislere göre dağılımı<br />

Enfeksiyon<br />

Hastalıkları<br />

%4<br />

Anestezi ve<br />

Reanimasyon<br />

%4<br />

Beyin Cerrahisi<br />

%16<br />

Çocuk<br />

%6<br />

Plastik Cerrahi<br />

%4<br />

Nöroloji<br />

%4<br />

55<br />

Kadın Doğum<br />

%4<br />

Ortopedi<br />

%16<br />

Genel Cerrahi<br />

%32<br />

Dahiliye<br />

%10


Ayaktan muayene olan hastalara ait örnekler ise en çok ortopedi polikliniğinden<br />

gönderilmiştir (Tablo 4.3).<br />

Tablo 4.3: Ayaktan muayene olan hastalara ait örneklerin polikliniklere göre<br />

dağılımı<br />

Enfeksiyon<br />

Hastalıkları<br />

%18<br />

Cildiye<br />

%2<br />

Beyin Cerrahisi<br />

%8<br />

Çocuk<br />

%2<br />

KBB<br />

%10<br />

56<br />

Plastik Cerrahi<br />

%18<br />

Genel Cerrahi<br />

%12<br />

Ortopedi<br />

%30


(Tablo 4.4).<br />

Tüm hastalar içinde erkeklerin yüzdesi %63, kadınların yüzdesi ise %37’dir<br />

Tablo 4.4: Tüm hastaların cinsiyetlerine göre dağılımları<br />

Tablo 4.5: Tüm hastaların yaş-cinsiyet dağılımları<br />

Tüm hastalar ele alındığında yaş ortalaması 46,1 olup, kadınlarda yaş ortalaması<br />

47, erkeklerde ise 46 bulunmuştur. Tüm hastaların %11’i 0-18 yaş arası , %26’sı 19-39<br />

yaş arası, %35’i 40-59 yaş arası ve %28’i 60 yaş ve üzeri olarak bulunmuştur.<br />

57


Tüm S.aureus suşlarının %41’metisilin dirençli, %59’u ise metisilin duyarlı<br />

olarak tanımlanmıştır. Toplum kaynaklı S.aureus’larda metisilin dirençli suşların oranı<br />

%22 iken, metisilin duyarlı suşların oranı %78 olarak bulunmuştur. Hastane<br />

kaynaklılarda ise MRSA oranı %60’a ulaşırken, MSSA oranı %40’larda kalmaktadır<br />

(Tablo 4.6).<br />

Tablo 4.6: Toplum kaynaklı ve hastane kaynaklı S.aureus’ların metisilin<br />

duyarlılık oranları(%)<br />

Tüm S.aureus suşlarının %49’u eritromisine, %57’si klindamisin ve<br />

spiramisine, %47’si tetrasikline, %95’i trimetoprim-sülfametoksazola, %88’i fusidik<br />

aside, %94’ü mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin<br />

ve linezolide duyarlı olarak bulunmuştur.<br />

Tüm MSSA’ların (59) %73’ü eritromisine, %85’i klindamisin ve spiramisine,<br />

%75’i tetrasikline, %98’i trimetoprim-sülfametoksazole, %88’i fusidik aside, %95’i<br />

mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide<br />

duyarlı olarak bulunmuştur.<br />

Tüm MRSA’ların (41) %15’i eritromisine, %17’si klindamisin ve spiramisine,<br />

%7’si tetrasikline, %90’ı trimetoprim-sülfametoksazole, %88’i fusidik aside, %93’ü<br />

mupirosine, % 100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide<br />

58


duyarlı olarak bulunmuştur. Tüm suşların antimikrobiyal duyarlılık dağılım yüzdeleri<br />

Tablo 4.7’ de gösterilmiştir.<br />

Tablo 4.7: Tüm suşların antimikrobiyal duyarlılık dağılım yüzdeleri(%)<br />

Yüzde değeri (%)<br />

120<br />

100<br />

80<br />

60<br />

40<br />

20<br />

0<br />

15<br />

17<br />

17<br />

7<br />

90<br />

88<br />

93<br />

100<br />

100<br />

100<br />

100<br />

73<br />

85<br />

85<br />

59<br />

75<br />

98<br />

88<br />

95<br />

100<br />

100<br />

100<br />

100<br />

49<br />

57<br />

57<br />

47<br />

95<br />

88<br />

94<br />

100<br />

100<br />

100<br />

100<br />

MRSA(41) MSSA(59) Tüm suşlar(100)<br />

Suşlar<br />

Eritromisin Klindamisin Spiramisin<br />

Tetrasiklin Trimetoprim-Sülfometoksazol Fusidik asit<br />

Mupirosin Kinopristin/dalfopristin Vankomisin<br />

Teikoplanin Linezolid<br />

Toplum kaynaklı S.aureus suşlarının %62’si eritromisine, %68’i klindamisin ve<br />

spiramisine, %60’ı tetrasikline, %92’si trimetoprim-sülfametoksazole, %90’ı fusidik<br />

aside, %94’ü mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin<br />

ve linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı MSSA suşlarının %74’ü eritromisine, %80’i klindamisin ve<br />

spiramisine, %72’si tetrasikline, %97’si trimetoprim-sülfametoksazole, %90’ı fusidik<br />

aside, %95’i mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin<br />

ve linezolide duyarlı bulunmuştur.


Toplum kaynaklı MRSA suşlarının %18’i eritromisine, %27’si klindamisin ve<br />

spiramisine, %18’i tetrasikline, %73’ü trimetoprim-sülfametoksazole, %91’i fusidik<br />

asit ve mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve<br />

linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı suşların en duyarlı bulunduğu antimikrobiyaller %100’lük<br />

duyarlılık oranıyla vankomisin, teikoplanin ve linezolid iken en dirençli oldukları<br />

antimikrobiyaller ise %38 direnç oranı ile eritromisin, %32 ile klindamisin ve<br />

spiramisin olarak tespit edilmiştir.<br />

Toplum kaynaklı MSSA suşlarının en duyarlı bulunduğu antimikrobiyaller<br />

%100’lük duyarlılık oranıyla vankomisin, teikoplanin ve linezolid iken en dirençli<br />

oldukları antimikrobiyaller ise %28 direnç oranıyla tetrasiklin ve %26 ile eritromisin<br />

olarak tespit edilmiştir.<br />

Toplum kaynaklı MRSA suşlarının en duyarlı bulunduğu antimikrobiyaller<br />

%100’lük duyarlılık oranıyla vankomisin, teikoplanin ve linezolid iken en dirençli<br />

oldukları antimikrobiyaller ise %82 direnç oranlarıyla tetrasiklin ve eritromisin, %73<br />

ile klindamisin ve spiramisin olarak tespit edilmiştir. Toplum kaynaklı S.aureus<br />

suşlarının antimikrobiyal duyarlılıkları Tablo 4.8’de gösterilmiştir.<br />

Tablo 4.8: Toplum kaynaklı S.aureus suşlarının antimikrobiyal duyarlılıkları<br />

Antimikrobiyaller<br />

%<br />

Suşların<br />

Dağılımı(sayı) Eritromisin<br />

Klindamisin %<br />

Spiramisin %<br />

60<br />

Kinopristin/dalfopristin%<br />

Toplum kaynaklı MRSA<br />

(11) 18 27 27 100 18 73 91 91 100 100 100<br />

Toplum kaynaklı MSSA<br />

(39) 74 80 80 100 72 97 90 95 100 100 100<br />

Toplam (50) 62 68 68 100 60 92 90 94 100 100 100<br />

Tetrasiklin %<br />

Trimetoprim-sülfametoksazol %<br />

Fusidik asit %<br />

Mupirosin %<br />

Vankomisin %<br />

Teikoplanin%<br />

Linezolid %


Hastane kaynaklı S.aureus suşlarının %36’sı eritromisine, %46’sı klindamisin<br />

ve spiramisine , %34’ü tetrasikline, %98’i trimetoprim-sülfametoksazole, %86’sı<br />

fusidik aside, %94’ü mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin,<br />

teikoplanin ve linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Hastane kaynaklı MSSA suşlarının %70’i eritromisine, %95’i klindamisin ve<br />

spiramisine, %80’i tetrasikline, %85’i fusidik aside, %95’i mupirosine, %100’ü ise<br />

trimetoprim-sülfametoksazol, kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve<br />

linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Hastane kaynaklı MRSA suşlarının %13’ü eritromisin, klindamisin ve<br />

spiramisine, %3’ü tetrasikline, %97’si trimetoprim-sülfametoksazole, %87’si fusidik<br />

aside, %93’ü mupirosine, %100’ü ise kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin<br />

ve linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Hastane kaynaklı suşların en duyarlı bulunduğu antimikrobiyaller %100’lük<br />

duyarlılık oranıyla vankomisin, teikoplanin ve linezolid iken en az duyarlı oldukları<br />

antimikrobiyaller ise %34 duyarlılık oranıyla tetrasiklin, %36 duyarlılık oranıyla<br />

eritromisin ve %46 duyarlılık oranlarıyla klindamisin ve spiramisin olarak tespit<br />

edilmiştir.<br />

Hastane kaynaklı MSSA suşlarının en duyarlı bulunduğu antimikrobiyaller<br />

%100’lük duyarlılık oranıyla vankomisin, teikoplanin ve linezolid iken en az duyarlı<br />

oldukları antimikrobiyaller ise %70 duyarlılık oranıyla eritromisin ve %80 duyarlılık<br />

oranıyla tetrasiklin olarak tespit edilmiştir.<br />

Hastane kaynaklı MRSA suşlarının en duyarlı bulunduğu antimikrobiyaller<br />

%100’lük duyarlılık oranıyla vankomisin, teikoplanin ve linezolid iken en az duyarlı<br />

oldukları antimikrobiyaller ise %3 duyarlılık oranlarıyla tetrasiklin, %13 duyarlılık<br />

oranlarıyla eritromisin, klindamisin ve spiramisin olarak tespit edilmiştir (Tablo 4.9).<br />

61


Tablo 4.9: Hastane kaynaklı S.aureus suşlarının antimikrobiyal duyarlılıkları<br />

Antimikrobiyaller<br />

Suşların<br />

Dağılımı(sayı)<br />

Hastane kaynaklı MRSA<br />

(30)<br />

Hastane kaynaklı MSSA<br />

(20)<br />

Eritromisin %<br />

Klindamisin %<br />

Spiramisin %<br />

62<br />

Kinopristin/dalfopristin%<br />

Tetrasiklin %<br />

Trimetoprim-sülfametoksazol %<br />

13 13 13 100 3 97 87 93 100 100 100<br />

70 95 95 100 80 100 85 95 100 100 100<br />

Toplam (50) 36 46 46 100 34 98 86 94 100 100 100<br />

Deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olarak izole edilen tüm S.aureus<br />

suşlarının %49’u eritromisine duyarlı bulunurken %51’i dirençli olarak tanımlanmıştır.<br />

Eritromisine dirençli bulunan suşlar incelendiğinde, tüm suşlarda indüklenebilir MLSb<br />

direnci görülme oranı %31, yapısal MLSb direnci görülme oranı %12 ve M fenotipinin<br />

görülme oranı %8 olarak bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı S.aureus suşlarının %62’si eritromisin duyarlı, %38’i ise<br />

dirençli olarak bulunmuştur. Eritromisin dirençli suşlar incelendiğinde tüm suşların<br />

%22’si indüklenebilir MLSb dirençli, %10’u yapısal MLSb dirençli ve %6’sı ise<br />

M fenotipi olarak tespit edilmiştir.<br />

Toplum kaynaklı MSSA suşlarının %74’ü eritromisin duyarlı, % 26’sı dirençli<br />

olarak bulunmuştur. Eritromisine dirençli suşlar incelendiğinde tüm toplum kaynaklı<br />

MSSA suşlarının %13’ü indüklenebilir MLSb dirençli, %8’i yapısal MLSb dirençli ve<br />

%5’i ise M fenotipi olarak bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı MRSA suşlarının %18’i eritromisin duyarlı,%82’si dirençli<br />

olarak bulunmuştur. Eritromisin dirençli suşlar incelendiğinde tüm toplum kaynaklı<br />

Fusidik asit %<br />

Mupirosin %<br />

Vankomisin %<br />

Teikoplanin%<br />

Linezolid %


MRSA suşlarının %55’i indüklenebilir MLSb dirençli, %18’i yapısal MLSb dirençli ve<br />

%9’u ise M fenotipi olarak bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı suşlarda hem MSSA hem de MRSA suşlarında en sık tespit<br />

edilen MLSb direnç tipi %22’lik oranla iMLSb olarak tespit edilmiştir.<br />

Hastane kaynaklı S.aureus suşlarının %36’sı eritromisin duyarlı, %64’ü dirençli<br />

olarak bulunmuştur. Eritromisin dirençli suşlar incelendiğinde tüm hastane kaynaklı<br />

suşların %40’ı indüklenebilir MLSb dirençli, %14’ü yapısal MLSb dirençli ve %10’u<br />

ise M fenotipi olarak tespit edilmiştir. Hastane kaynaklı MSSA suşlarının %70’i<br />

eritromisin duyarlı, %30’u dirençli olarak bulunmuştur. Eritromisin dirençli suşlar<br />

incelendiğinde tüm hastane kaynaklı MSSA suşlarının %5’i yapısal MLSb dirençli ve<br />

%25’i ise M fenotipi olarak bulunmuştur. Hastane kaynaklı MSSA’larda<br />

indüklenebilen tipte MLSb direncine rastlanmamıştır.<br />

Hastane kaynaklı MRSA suşlarının %13’ü eritromisin duyarlı, %87’si dirençli<br />

olarak bulunmuştur. Eritromisin dirençli suşlar incelendiğinde tüm hastane kaynaklı<br />

MRSA suşlarının %67’si indüklenebilir MLSb dirençli, %20’si yapısal MLSb dirençli<br />

olarak bulunmuş, M fenotipi görülmemiştir. Hastane kaynaklı suşlarda toplamda en sık<br />

tespit edilen MLSb tipi direnç %31’lik oranıyla iMLSb olmuş, bu durum hastane<br />

kaynaklı MRSA suşlarında %67’lik oranla değişmezken, hastane kaynaklı MSSA’larda<br />

en sık tespit edilen MLSb direnç tipi %25’lik oranıyla M fenotipi olmuştur. Toplum ve<br />

hastane kaynaklı S.aureus suşlarının eritromisin duyarlılıkları ve MLSb direnç tipleri<br />

Tablo 4.10’da gösterilmiştir:<br />

63


Tablo 4.10: Toplum ve hastane kaynaklı S.aureus suşlarının eritromisin<br />

duyarlılıkları ve MLSb direnç tipleri<br />

MLSb Direnç Durumu<br />

Suşların Dağılımı (sayı)<br />

Eritromisin<br />

duyarlı %<br />

64<br />

Eritromisin<br />

dirençli %<br />

Toplum kaynaklı suşlar (50) 62 38 22<br />

Toplum kaynaklı MRSA (11) 18 81 55<br />

Toplum kaynaklı MSSA (39) 74 26 13<br />

Hastane kaynaklı suşlar (50) 36<br />

Eritromisin dirençli suşlar<br />

iMLSb %<br />

cMLSb %<br />

10 6<br />

18 9<br />

8 5<br />

64 40 14 10<br />

Hastane kaynaklı MRSA (30) 13 87 67 20 -<br />

Hastane kaynaklı MSSA (20) 70<br />

30 - 5 25<br />

Toplam (100) 49 51 31 12 8<br />

Deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olarak izole edilen toplum kaynaklı<br />

S.aureus’ların %62’ si eritromisine duyarlı bulunmuş iken bu oran hastane kaynaklı<br />

suşlarda %36’ya inmektedir. Hem hastane kaynaklı, hem de toplum kaynaklı<br />

S.aureus’larda en sık saptanan MLSb direnç tipi indüklenebilir MLSb tipi direnç<br />

olmuştur. Hastane kaynaklı MRSA’larda M fenotipinde, hastane kaynaklı MSSA’larda<br />

ise iMLSb tipi direnç saptanmamıştır.<br />

Deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde kullanılabilecek ajanlardan<br />

olan klindamisine karşı toplum kaynaklı suşlar hastane kaynaklılara göre daha duyarlı<br />

bulunmuşlardır (%68’e karşı %46). Yine de bu infeksiyonların tedavisinde klindamisin<br />

kullanılacaksa mutlaka kültür gönderilmesi ve MLSb dirençlerinin tespit edilmesi<br />

gerektiği de anlaşılmıştır.<br />

M Fenotipi %


Deri ve yumuşak doku infeksiyon etkeni olarak izole edilen S.aureus<br />

suşlarındaki makrolid dirençleri ile diğer antistafilokokal ajanlardaki dirençler<br />

karşılaştırıldığında; indüklenebilir MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %94’ü<br />

tetrasikline de dirençli bulunmuştur. iMLSb tipi direnç taşıyan MRSA suşlarının tümü,<br />

iMLSb tipi direnç taşıyan MSSA suşlarının ise %60’ı tetrasikline dirençli olarak tespit<br />

edilmiştir.<br />

Đndüklenebilir MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %10’u fusidik aside<br />

de dirençli bulunmuştur. iMLSb tipi direnç taşıyan MRSA suşlarının %8’i, iMLSb tipi<br />

direnç taşıyan MSSA suşlarının ise %20’si fusidik aside dirençli olarak tespit<br />

edilmiştir.<br />

Đndüklenebilir MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %7’si mupirosine de<br />

dirençli bulunmuştur. iMLSb tipi direnç taşıyan MRSA suşlarının %8’i fusidik aside<br />

dirençli olarak tespit edilmiştir, iMLSb tipi direnç taşıyan MSSA suşlarının tümü<br />

mupirosine duyarlı bulunmuştur.<br />

Đndüklenebilir MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %10’u<br />

trimetoprim-sülfametoksazole de dirençli olarak bulunmuştur. iMLSb tipi direnç<br />

taşıyan MRSA suşlarının %12’si trimetoprim-sülfametoksazole dirençli olarak tespit<br />

edilmiş olup iMLSb tipi direnç taşıyan MSSA suşlarının tümü trimetoprim-<br />

sülfametoksazole duyarlı olarak bulunmuştur.<br />

Yapısal MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %75’i tetrasikline de<br />

dirençli olarak bulunmuştur. cMLSb tipi direnç taşıyan MRSA suşlarının %88’i,<br />

cMLSb tipi direnç taşıyan MSSA suşlarının ise %50’si tetrasikline dirençli olarak<br />

tespit edilmiştir.<br />

Yapısal MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %22’si fusidik aside de<br />

dirençli olarak bulunmuştur. cMLSb tipi direnç taşıyan MRSA suşlarının %13’ü<br />

cMLSb tipi direnç taşıyan MSSA suşlarının ise %25’i fusidik aside dirençli olarak<br />

tespit edilmiştir.<br />

Yapısal MLSb tipi direnç taşıyan S.aureus suşlarının %11’i<br />

trimetoprimsulfametoksazole de dirençli olarak bulunmuştur. cMLSb tipi direnç taşıyan<br />

MRSA suşlarının %13’ü trimetoprim-sülfametoksazole dirençli olarak tespit edilmiş<br />

olup cMLSb tipi direnç taşıyan MSSA suşlarının tümü trimetoprim-sülfametoksazole<br />

65


duyarlı olarak bulunmuştur. cMLSb tipi direnç taşıyan tüm S.aureus suşları mupirosine<br />

duyarlı bulunmuştur.<br />

M fenotipi gösteren S.aureus suşlarının %38’i tetrasikline de dirençli olarak<br />

bulunmuştur. M fenotipi direnç taşıyan MSSA suşlarının %43’ü tetrasikline dirençli<br />

olarak tespit edilmiş olup, M fenotipi direnç taşıyan MRSA suşlarının tümü tetrasikline<br />

duyarlı bulunmuştur.<br />

M fenotipi gösteren S.aureus suşlarının %50’si fusidik aside de dirençli olarak<br />

bulunmuştur. M fenotipi direnç taşıyan MSSA suşlarının %57’si fusidik aside dirençli<br />

olarak tespit edilmiş olup, M fenotipi direnç taşıyan MRSA suşlarının tümü fusidik<br />

aside duyarlı bulunmuştur.<br />

M fenotipi gösteren S.aureus suşlarının %38’i mupirosine de dirençli olarak<br />

bulunmuştur. M fenotipi direnç taşıyan MRSA suşlarının tümü mupirosine dirençli<br />

olarak tespit edilmiş olup, M fenotipi direnç taşıyan MSSA suşlarının %29’u<br />

mupirosine dirençli bulunmuştur. M fenotipi gösteren tüm S.aureus suşları<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur.<br />

Eritromisin duyarlı olarak bulunan S.aureus suşlarının ise %25’i tetrasikline<br />

dirençli, %6’sı fusidik aside dirençli, %2’si mupirosine dirençli ve %2’si<br />

trimetoprim-sülfametoksazole dirençli olarak tespit edilmiştir.<br />

Metisilin duyarlı ve metisilin dirençli S.aureus suşlarının eritromisin<br />

duyarlılıklarının diğer antistafilokokal antimikrobiyallerle karşılaştırılması<br />

Tablo 4.11’de gösterilmiştir:<br />

66


Tablo 4.11: Deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni MRSA ve MSSA’ların<br />

eritromisin duyarlılıklarının diğer antimikrobiyallere direnç durumuyla<br />

karşılaştırılması<br />

Diğer Antimikrobiyallere Direnç<br />

MLSb Direnç Durumu(sayı)<br />

Tetrasiklin dirençli %<br />

Eritromisin duyarlı (49) 25 6 2 2<br />

Eritromisin dirençli (51)<br />

67<br />

Fusidik asit dirençli %<br />

Mupirosin dirençli %<br />

Trimetoprim-sülfametoksazol<br />

dirençli %<br />

Tüm iMLSb (31) 94 10 7 10<br />

iMLSb-MRSA (26) 100 8 8 12<br />

iMLSb-MSSA (5) 60 20 - -<br />

Tüm cMLSb (12) 75 22 - 11<br />

cMLSb-MRSA (8) 88 13 - 13<br />

cMLSb-MSSA (4) 50 25 - -<br />

Tüm M Fenotipi<br />

(8)<br />

38 50 38 -<br />

M Fenotipi-MRSA<br />

(1) - - 100<br />

M Fenotipi-MSSA<br />

(7)<br />

43 57 29 -<br />

Toplam(100) 53 12 6 5<br />

-


5.TARTIŞMA <strong>VE</strong> SONUÇ<br />

S.aureus tüm dünyada yüksek oranda morbidite ve mortaliteye neden olan,<br />

hastane ve toplum kaynaklı birçok infeksiyonun etkenidir. Deri, sindirim ve solunum<br />

yollarının normal florasında yer alıp, hem yüzeylerde tutunmalarını sağlayan hücre<br />

duvarı yapıları, hem de deri ve yumuşak dokuya kolayca penetre olmalarını sağlayan<br />

enzimleri sayesinde sabit ve geçici flora üyesi oldukları vücut bölgelerinde birçok farklı<br />

infeksiyona yol açabilirlerse de tüm dünyada ve ülkemizde en sık deri ve yumuşak<br />

doku infeksiyonlarından izole edilirler ve neden oldukları infeksiyonlar uygun şekilde<br />

tedavi edilmezse daha ciddi sistemik infeksiyonlara, sepsis tablolarına yol açabilirler.<br />

Moet ve arkadaşlarının 1998-2004 yılları arasında gerçekleştirdikleri Sentry<br />

Antimikrobiyal Sürveyans Programı dahilindeki çalışmada deri ve yumuşak doku<br />

infekiyonu etkeni olarak izole edilen tüm mikroorganizmalar içinde Kuzey Amerika<br />

suşlarının %44,6’sını , Avrupa suşlarının % 37,5’ini ve Latin Amerika suşlarının<br />

%33,5’ini oluşturan S .aureus, deri ve yumuşak doku infeksiyonlarından bu üç<br />

coğrafyada da en sık izole edilen etken olarak tanımlanmıştır (53).<br />

Denton ve arkadaşlarının EPISA çalışması dahilinde Fransa, Đrlanda ve<br />

Đngiltere’de yaptıkları sürveyans çalışmasında toplum kaynaklı deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu olan 1374 hastadan, % 47,7’lik oranla S.aureus en sık izole edilen<br />

mikroorganizma olarak bulunmuştur (54).<br />

Jones ve arkadaşlarının The Surveillance Network (TSN) kapsamında, 85098<br />

suşla yaptıkları çalışmada S.aureus; deri ve yumuşak doku etkeni mikroorganizmalar<br />

içinde Fransa’da %29,2, Almanya’da %18,8 ve Đtalya’da %24,2 oranlarla ilk sırada<br />

gelirken, A.B.D.’de %23,7 ve Đspanya’da %17’lik oranlarla ikinci en sık görülen<br />

mikroorganizma olarak tanımlanmıştır (55).<br />

Ho ve arkadaşlarının Hong Kong’ta yaptıkları bir çalışmada deri ve yumuşak<br />

doku infeksiyonu tanısı alan 298 hastanın %42,3’ünden S.aureus izole edilerek ilk<br />

sırada yer almıştır (56).<br />

68


Adaleti ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada yatan hastaların yara<br />

örneklerinden izole edilen mikroorganizmaların başında %36 ile S.aureus gelmiştir<br />

(57).<br />

Çetin ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada cerrahi alan infeksiyonu etkeni<br />

mikroorganizmalar arasında S.aureus %29,1 oranla ilk sırayı almaktadır (58).<br />

Hastanemizde yapılan sürveyans çalışmalarında ise S.aureus 2007 yılında deri<br />

ve yumuşak doku infeksiyonlarının %33,3’ünden, 2008’de ise %27,3’ünden izole<br />

edilerek bu infeksiyonlardan en sık izole edilen mikroorganizma olmuştur. Bu nedenle<br />

bu çalışmada hastanemizdeki deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkenlerinin başında<br />

yer alan S.aureus’ların antimikrobiyal duyarlılıklarını ve direnç paternlerini ortaya<br />

koymayı amaçladık.<br />

Günümüzde stafilokok infeksiyonlarının tedavisi, beta laktam türü<br />

antimikrobiyallerin kullanımını sınırlayan metisilin direncinin giderek artan ortanlarda<br />

görülmesi nedeniyle büyük bir sorun oluşturmaktadır. Özellikle MRSA’ların etken<br />

olduğu deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde sistemik, topikal veya<br />

kombine tedavi seçeneklerinden hangisinin tercih edileceğinin belirlenmesi önem<br />

kazanmaktadır. MRSA’lar önceleri nozokomiyal bir patojen olarak tanımlanırlarken,<br />

günümüzde tüm dünyada yaygın hale gelmişlerdir.<br />

Moet ve arkadaşlarının 1998-2004 yılları arasında gerçekleştirdikleri Sentry<br />

Antimikrobiyal Sürveyans Programı dahilindeki çalışmada deri ve yumuşak doku<br />

infekiyonu etkeni olarak izole edilen S.aureus suşları içinde MRSA oranı Kuzey<br />

Amerika’da %35,9, Latin Amreika’da %29,4 ve Avrupa’da 22,8 olarak bulunmuştur<br />

(53).<br />

Denton ve arkadaşlarının EPISA çalışması dahilinde gerçekleştirdikleri Fransa,<br />

Đrlanda ve Đngiltere’de yaptığı sürveyans çalışmasında toplum kaynaklı suşlarda<br />

CA-MRSA oranı %4,2 olarak bulunmuştur (54).<br />

Fluit ve arkadaşlarının yaptıkları 25 üniversite hastanesinin yer aldığı ve 3051<br />

S.aureus suşunun çalışıldığı SENTRY araştırmasında tüm suşlarda MRSA oranı %25,<br />

deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olan S.aureus suşlarında MRSA oranı %22,4<br />

olarak bulunmuştur (59).<br />

69


Jones ve arkadaşlarının The Surveillance Network (TSN) kapsamında<br />

yaptıkları çalışmada MRSA oranları A.B.D.’de %44,4, Fransa’da %34,7, Almanya’da<br />

%12,4, Đtalya’da %41,8 ve Đspanya’da 32,4 olarak bulunmuştur. Toplum kaynaklı<br />

suşlarda MRSA oranı A.B.D.’de %29,1, Fransa’da %27,9, Almanya’da %4, Đtalya’da<br />

%27,4 ve Đspanya’da %14,8 olarak bulunmuştur. Hastane kaynaklı suşlarda MRSA<br />

oranı A.B.D.’de %44, Fransa’da %34,7, Almanya’da %12, Đtalya’da %40,8 ve<br />

Đspanya’da %32,4 olarak bulunmuştur (55).<br />

Kim ve arkadaşlarının yaptıkları çeşitli klinik örneklerden izole edilen ve<br />

%29’unu yara izolatlarının oluşturduğu çalışmada S.aureus suşlarının %64’ü MRSA<br />

olarak tanımlanmıştır (60).<br />

Huang ve arkadaşlarının 2006 yılında yaptıkları % 61’ini deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonlarından izole edilen suşların oluşturduğu çalışmada MRSA oranı %42 olarak<br />

bulunmuştur (61).<br />

Ho ve arkadaşlarının deri ve yumuşak doku infeksiyonu olan hastalarda<br />

yaptıkları çalışmada toplum kaynaklı suşların %10,3’ü MRSA olarak tanımlanmıştır<br />

(56).<br />

Skiest ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada %60’ı deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu geçiren hastalardan izole edilen toplum kaynaklı suşların %63’ü<br />

CA-MRSA, %37’si ise CA-MSSA olarak tanımlanmıştır (62).<br />

Davis ve arkadaşlarının 2003-2005 yılları arasında yaptıkları suşların %80’inin<br />

deri infeksiyonlarından izole edildiği bir çalışmada, tüm toplum kaynaklı S.aureus<br />

suşlarında CA-MRSA oranı %26,7 olarak bulunmuştur (63).<br />

Rohani ve arkadaşlarının yaptıkları, suşların %73,3’ünün yara örneklerinden<br />

izole edildiği bir çalışmada MRSA oranı %39,7 olarak tespit edilmiştir (64).<br />

Szumowski ve arkadaşlarının deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olan<br />

S.aureus’larla yaptıkları çalışmada MRSA oranı %57 olarak bulunmuştur (65).<br />

Arıdoğan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada çeşitli klinik örneklerden izole<br />

edilen %61’ini yara örneklerinin oluşturduğu S.aureus suşlarında MRSA oranı % 41<br />

olarak tespit edilmiştir (66).<br />

Kurutepe ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada tüm S.aureus suşlarında MRSA<br />

oranı %38 olarak bulunmuştur. Çalışmada CA-MRSA oranı %30,2, HA-MRSA oranı<br />

%51,5 olarak tespit edilmiştir (67).<br />

70


Altun ve arkadaşlarının yaptıkları ve suşların %46’sının deri ve yumuşak doku<br />

örneklerine ait olduğu çalışmada MRSA oranı %63 olarak bulunmuştur (68).<br />

Adaleti ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada yatan hastaların yara yeri<br />

örneklerinden izole edilen S.aureus suşlarının %52’si MRSA olarak tanımlanmıştır<br />

(57).<br />

Doğan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada S.aureus suşlarında MRSA oranı<br />

%67,2 olarak bulunmuştur (69).<br />

Derbentli Ş. ‘nin yaptığı derlemeye göre 2003-2004 yılları arasında Türkiye’de<br />

yapılmış çalışmalarda ülkemizde S.aureus suşlarında MRSA oranı ortalama %52 olarak<br />

tespit edilmiştir (70).<br />

Bizim çalışmamızda deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olarak izole<br />

edilen tüm S.aureus suşlarında MRSA oranı %41, MSSA oranı ise %59 olarak tespit<br />

edilmiştir. Toplum kaynaklı S.aureus suşlarında MRSA oranı %22 iken, hastane<br />

kaynaklı S.aureus suşlarında MRSA oranı %60 olarak bulunmuştur. Dünyadaki diğer<br />

çalışmalarda olduğu gibi bizim çalışmamızda da hastane kaynaklı S.aureus suşlarındaki<br />

MRSA oranları toplum kaynaklı S.aureus’lardan daha yüksek bulunmuştur.<br />

Deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olan S.aureus’ların antimikrobiyallere<br />

duyarlılıkları bölgelere göre değişken olup aynı bölgelerde yapılan çalışmalarda bile<br />

birbirinden farklı oranlarla karşılaşılmaktadır. MRSA’ların beta laktam dışı<br />

antimikrobiyallere MSSA’lardan daha dirençli oldukları bilinmektedir. Dahası<br />

S.aureus’lar metisilin direncinin yanında toplum kaynaklı ve hastane kaynaklı<br />

olmalarına göre de farklı antimikrobiyal duyarlılıkları gösterebilirler.<br />

Moet ve arkadaşlarının 1998-2004 yılları arasında gerçekleştirdikleri Sentry<br />

Antimikrobiyal Sürveyans Programı dahilindeki çalışmada deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu etkeni olarak izole edilen 5158 S.aureus suşundan Kuzey Amerika<br />

suşlarının %76,7’si klindamisine, %50,5’i eritromisine, %98,6’sı<br />

trimetoprim-sülfametoksazole ve %92’si tetrasikline duyarlı olarak bulunmuştur. Latin<br />

Amerika suşlarının %72,6’sı klindamisine, %61,2’si eritromisine, %90,4’ü<br />

trimetoprim-sülfametoksazole ve %75’i tetrasikline duyarlı olarak bulunmuştur.<br />

Avrupa suşlarının %86’sı klindamisine, %71,1’i eritromisine, %98,2’si<br />

trimetoprim-sülfametoksazole ve %85,2’si tetrasikline duyarlı olarak bulunmuştur.<br />

Tüm suşlar vankomisine duyarlı bulunmuştur (53).<br />

71


Denton ve arkadaşlarının EPISA projesi dahilinde Fransa, Đrlanda ve<br />

Đngiltere’de gerçekleştirdikleri sürveyans çalışmasında toplum kaynaklı deri ve<br />

yumuşak doku infeksiyonu etkeni olan 646 S.aureus suşunun toplamda %83,4’ü<br />

eritromisine, %98,8’i klindamisine, %95,7’si tetrasikline, %79’u fusidik aside ve<br />

%99,4’ü mupirosine duyarlı bulunmuştur. Fransa’dan izole edilen suşların %67,8’i<br />

eritromisine, %96,6’sı klindamisine, %94,1’i tetrasikline, %93,7’si fusidik aside ve<br />

%99’u mupirosine duyarlı bulunurken, Đrlanda’dan izole edilen suşların ise %88,6’sı<br />

eritromisine, %99,5’i klindamisine, %96,8’i tetrasikline, %68,6’sı fusidik aside ve tümü<br />

mupirosine duyarlı bulunmuştur. Đngiltere’den izole edilen suşların %92,8’i<br />

eritromisine, %100’ü klindamisine, %95,9’u tetrasikline, %75,6’sı fusidik aside ve<br />

%99,1’i mupirosine duyarlı bulunmuştur (54).<br />

Jones ve arkadaşlarının The Surveillance Network (TSN) kapsamında A.B.D.,<br />

Đtalya, Almanya, Đspanya ve Fransa’da yaptıkları çalışmada deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu etkeni olan MSSA suşlarının eritromisine duyarlılıkları %73,2-86,6<br />

arasında, trimetoprim-sülfametoksazole duyarlılıkları ise %94,9-99,3 arasında<br />

bulunmuştur. MRSA suşlarının eritromisine duyarlılıkları %7,3–30,4 arasında,<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlılıkları ise %84,1–97,8 arasında bulunmuştur (55).<br />

Fluit ve arkadaşlarının yaptıkları 25 üniversite hastanesinin yer aldığı ve 3051<br />

S.aureus suşunun çalışıldığı SENTRY araştırmasında MRSA suşlarının %4,8’i<br />

eritromisine, %23,3’ü klindamisine, %42,9’u tetrasikline, %99,5’i<br />

kinopristin/dalfopristine duyarlı bulunmuştur. MSSA suşlarının ise %77,5’i<br />

eritromisine, %93,7’si klindamisine, %89,7’si tetrasikline, %99,3’ü<br />

kinopristin/dalfopristine duyarlı bulunmuştur. Tüm örnekler vankomisin, teikoplanin ve<br />

linezolide duyarlı bulunmuştur (59).<br />

Rohani ve arkadaşlarının Malezya’da yaptıkları çalışmada %73,3’ü püy ve<br />

yaralardan izole edilmiş olan 390 S.aureus suşunun %97,9’u klindamisine, %52,8’i<br />

eritromisine, %61,5’i trimetoprim-sülfametoksazole, %52,8’i tetrasikline, %97,2’si<br />

mupirosine, %96,4’ü fusidik aside duyarlı bulunmuştur. Tüm suşlar vankomisine<br />

duyarlı bulunmuştur (64).<br />

72


Szumowski ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu etkeni olan tüm toplum kaynaklı S.aureus suşlarının %69,6’sı<br />

klindamisine, %21,6’sı eritromisine, %97,4’ü trimetoprim-sülfametoksazole, %46,2<br />

tetrasikline duyarlı olarak bulunmuştur (65).<br />

Skiest ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada %60’ı deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonu geçiren hastalardan izole edilen toplum kaynaklı MRSA suşlarının %6’sı<br />

eritromisine, %82’si klindamisine, %92’si tetrasikline ve tümü<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur (62).<br />

Kim ve arkadaşlarının yaptıkları çeşitli klinik örneklerden izole edilen ve<br />

%29’unu yara izolatlarının oluşturduğu çalışmada MRSA suşlarının %15,7’si<br />

klindamisine, %2,3’ü eritromisine, %10,5’i tetrasikline, %91,1’i trimetoprim-<br />

sülfametoksazole, %85,9’u fusidik aside duyarlı bulunmuştur. MSSA suşlarının<br />

%88,5’i klindamisine, %63,3’ü eritromisine, %78,2’si tetrasikline, %98,8’i<br />

trimetoprim-sülfametoksazole, %68,3’ü fusidik aside duyarlı bulunmuştur. Tüm suşlar<br />

kinopristin/dalfopristine, vankomisine, teikoplanine ve linezolide duyarlı bulunmuştur<br />

(60).<br />

Yurtsever ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada yara örneklerinden izole edilen<br />

MRSA suşlarının %25’i eritromisine, %36’sı klindamisine, %92’si<br />

trimetoprim-sülfametoksazole ve %58’ i tetrasikline duyarlı bulunmuştur. MSSA<br />

suşlarının %94’ü eritromisine, %99’u klindamisine, %98’i<br />

trimetoprim-sülfametoksazole ve % 94’ü tetrasikline duyarlı bulunmuştur. Tüm suşlar<br />

vankomisine duyarlı bulunmuştur (71).<br />

Altun ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada suşların MRSA’ların %47’si<br />

eritromisine, %90’ı trimetoprim-sülfametoksazole ve %97’si fusidik aside duyarlı<br />

bulunmuştur. MSSA’ların ise %94’ü eritromisine, %97’si<br />

trimetoprim-sülfametoksazole ve tümü fusidik aside duyarlı bulunmuştur (68).<br />

Şenbayrak ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonlarından izole edilen MRSA suşlarının %91’i mupirosine, %87’si fusidik<br />

aside duyarlı bulunmuştur. Tüm suşlar vankomisin ve teikoplanine duyarlı bulunmuştur<br />

(72).<br />

73


Doğan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada MRSA suşlarının %24,4’ü<br />

eritromisine, %77,8’i tetrasikline, %71,1’i trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı<br />

bulunmuştur. MSSA suşlarının %31,8’i eritromisine, %81,8’i tetrasikline, %77,3’ü<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur (69).<br />

Derbentli Ş. ‘ nin yaptığı derlemeye göre 2003-2004 yılları arasında Türkiye’de<br />

yapılmış çalışmalarda ortalama olarak S.aureus suşlarının %40’ı eritromisine, %50’si<br />

klindamisine, %72’si trimetoprim-sülfametoksazole, %87’si fusidik aside duyarlı<br />

olarak bulunmuştur (70).<br />

Bizim çalışmamızda deri ve yumuşak doku etkeni olarak izole edilen S.aureus<br />

suşlarının tümünün %49’u eritromisine, %57’si klindamisin ve spiramisine, %47’si<br />

tetrasikline, %95’i trimetoprim-sülfametoksazole, %88’i fusidik aside, %94’ü<br />

mupirosine duyarlı olarak bulunmuştur. Çalışmamızda MRSA suşlarının %15’i<br />

eritromisine, %17’si klindamisin ve spiramisine, %7’si tetrasikline, %90’ı trimetoprim-<br />

sülfametoksazole, %88’i fusidik aside, %93’ü mupirosine duyarlı bulunurken, MSSA<br />

suşlarının %73’ü eritromisine, %85’i klindamisin ve spiramisine, %75’i tetrasikline,<br />

%98’i trimetoprim-sülfametoksazole, %88’i fusidik aside, %95’i mupirosine duyarlı<br />

olarak bulunmuştur. Hem MRSA, hem de MSSA suşlarının hepsi<br />

kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide %100 duyarlı olarak<br />

bulunmuştur. Dünyadaki diğer çalışmalardaki gibi bizim çalışmamızda da deri ve<br />

yumuşak doku infeksiyon etkeni olarak izole edilen S.aureus suşlarından MSSA’lar<br />

betalaktam olmayan antimikrobiyallere MRSA’lardan daha duyarlı olarak tespit<br />

edilmiştir ve hem hastane, hem de toplum kaynaklı S.aureus’larda<br />

kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide direnç tespit<br />

edilmemiştir.<br />

Toplum kaynaklı deri ve yumuşak doku infeksiyonlarından izole edilen MRSA<br />

suşlarının beta laktam olmayan antimikrobiyallere hastane kaynaklı metisilin dirençli<br />

suşlardan daha duyarlı olduğunun anlaşılmasından sonra birçok ulusal ve uluslararası<br />

rehberde sözkonusu antimikrobiyallerin tedavide kullanımları tavsiye edilir hale<br />

gelmiştir. Fusidik asit, mupirosin gibi topikal ajanlar yüzeyel infeksiyonların<br />

tedavisinde birçok çalışmada etkin bulunmuş, özellikle mupirosinin nazal formlarının<br />

nazal S.aureus taşıyıcılığının eradike edilmesinde faydalı olduğu anlaşılmıştır (73).<br />

74


Toplum kaynaklı suşların trimetoprim-sülfametoksazol, tetrasiklinler, makrolid,<br />

linkozamid ve streptogramin grubu gibi antimikrobiyallere duyarlılıklarını kısmen<br />

korumuş olmaları nedeniyle, bu ajanların deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının<br />

tedavisinde glikopeptid ve oksazolidinon gruplarının yerine kullanılarak son yıllarda<br />

dramatik olarak artan oranlarda görülmeye başlanan glikopeptitlere karşı azalmış<br />

duyarlılıkların önüne geçilebileceğini düşündürmektedir.<br />

Bu yüzden toplum kaynaklı S.aureus’un etken olabileceği deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonlarında da mutlaka kültür gönderilmesi ve antibiyotik duyarlılık testlerinde<br />

betalaktam grubu olmayan antistafilokokal antimikrobiyallerin duyarlılık sonuçlarının<br />

da raporlanması gerekmektedir.<br />

Jones ve arkadaşlarının The Surveillance Network (TSN) kapsamında A.B.D.,<br />

Đtalya, Almanya, Đspanya ve Fransa’da yaptıkları çalışmada CA-MRSA suşlarının<br />

eritromisine duyarlılıkları %12-60,9 arasında, trimetoprim-sülfametoksazole<br />

duyarlılıkları %79-94,7 arasında bulunmuştur. CA-MSSA suşlarının eritromisine<br />

duyarlılıkları %72,2-86,7 arasında, trimetoprim-sülfametoksazole duyarlılıkları<br />

%97-99,5 arasında bulunmuştur. HA-MRSA suşlarının eritromisine duyarlılıkları<br />

%7,6-30,9 arasında, trimetoprim-sülfametoksazole duyarlılıkları %84,1-98,1 arasında<br />

bulunmuştur. HA-MSSA suşlarının eritromisine duyarlılıkları %73,5-86,2 arasında,<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlılıkları %94,8-99,3 arasında bulunmuştur (55).<br />

Szumowski ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada CA-MRSA suşlarının<br />

%51,8’i klindamisine, %6,2’si eritromisine, %46,2’si tetrasikline, %99,5’i<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı olarak bulunmuştur. CA-MSSA suşlarının %93’ü<br />

klindamisine, %42,1’i eritromisine, %94,7’si trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı<br />

bulunmuştur. CA-MSSA suşlarında tetrasiklin direnci görülmemiştir. Tüm suşlar<br />

vankomisine duyarlı bulunmuştur (65).<br />

Davis ve arkadaşlarının 2003-2005 yılları arasında yaptıkları ve suşların<br />

%80’inin deri infeksiyonlarından izole edildiği çalışmada CA-MRSA suşlarının %54’ü<br />

klidamisine, %9’u eritromisine, %99’u trimetoprim-sülfametoksazole ve % 91’i<br />

tetrasikline duyarlı olarak bulunmuştur. CA-MSSA suşlarının ise %75’i klidamisine,<br />

%69’u eritromisine ve %100’ü trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı olarak<br />

bulunmuştur (63).<br />

75


Ho ve arkadaşlarının deri ve yumuşak doku infeksiyonu olan hastalarda<br />

yaptıkları çalışmada CA-MRSA suşlarının %77’si eritromisine, %77’si klindamisine,<br />

%77’si tetrasikline, %7,7‘si fusidik aside duyarlı bulunmuştur. CA-MSSA suşlarının<br />

%69,9’u eritromisine, %74,8’i klindamisine, %73,8’i tetrasikline, %1,9’u fusidik aside<br />

duyarlı bulunmuştur. Tüm CA-MRSA ve CA-MSSA suşları trimetoprim-<br />

sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur (56).<br />

Huang ve arkadaşlarının California’da yaptıkları çalışmada CA-MRSA<br />

suşlarının %7’si eritromisine, %96’sı klindamisine, %80’i tetrasikline ve %100’ü<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur. HA-MRSA suşlarının suşlarının<br />

%8’i eritromisine, %48’i klindamisine, %88’i tetrasikline ve %98’i<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur. Tüm suşlar vankomisine duyarlı<br />

bulunmuştur (61).<br />

Patel ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada CA-MRSA suşlarının %89,7’si<br />

tetrasikline ve %100’ü trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur. HA-MRSA<br />

suşlarının %92,9’u tetrasikline ve %99’u trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı<br />

bulunmuştur (39).<br />

Arıdoğan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada CA-MRSA suşlarının %50’si<br />

eritromisine, %62,5’i klindamisine, %75’i trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı<br />

bulunmuştur. CA-MSSA suşlarının %81’i eritromisine, %97’si klindamisine, %94’ü<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur. HA-MRSA suşlarının %33’ü<br />

eritromisine, %53’ü klindamisine, %96’sı trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı<br />

bulunmuştur. HA-MSSA suşlarının %81’i eritromisine, %92’ si klindamisine, %87’si<br />

trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur (66).<br />

Kurutepe ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada Ca-MRSA suşlarının %54,8’i<br />

eritromisine, %48,4’ü tetrasikline duyarlı bulunmuştur. CA-MSSA suşlarının %90,1’i<br />

eritromisine, %78,7’si tetrasikline duyarlı bulunmuştur. HA-MRSA suşlarının %<br />

36,6’sı eritromisine, %37,5’i tetrasikline duyarlı bulunmuştur. HA-MSSA suşlarının<br />

%80,4’ü eritromisine, % 67,1’i tetrasikline duyarlı bulunmuştur (67).<br />

Vardar ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada MRSA suşlarının %68,4’ü,<br />

MSSA suşlarının %89,4’ü mupirosine duyarlı bulunmuştur (74).<br />

76


Bizim çalışmamızda CA-MRSA suşlarının %18’i eritromisine, %27’si<br />

klindamisin ve spiramisine, %18’i tetrasikline, %73’ü trimetoprim-sülfametoksazole,<br />

%91’i fusidik asit ve mupirosine duyarlı bulunurken, CA-MSSA suşlarının ise %74’ü<br />

eritromisine, %80’i klindamisin ve spiramisine, %72’si tetrasikline, %97’si<br />

trimetoprim-sülfametoksazole, %90’ı fusidik aside, %95’i mupirosine duyarlı<br />

bulunmuştur. HA-MRSA suşlarının %13’ü eritromisin, klindamisin ve spiramisine,<br />

%3’ü tetrasikline, %97’si trimetoprim-sülfametoksazole, %87’si fusidik aside, %93’ü<br />

mupirosine duyarlı bulunurken, HA-MSSA suşlarının %70’i eritromisine, %95’i<br />

klindamisin ve spiramisine, %80’i tetrasikline, %85’i fusidik aside, %95’i mupirosine<br />

ve % 100’ü trimetoprim-sülfametoksazole duyarlı bulunmuştur. Tüm S.aureus suşları<br />

kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve linezolide duyarlılıkları dünyada ki<br />

diğer çalışmalardaki verilerle uyumludur. Özellikle hem toplum kaynaklı, hem de<br />

hastane kaynaklı MRSA suşlarının beta laktam grubu olmayan antimikrobiyallerden<br />

trimetoprim-sülfametoksazol, fusidik asit ve mupirosine tüm dünyada olduğu gibi<br />

ülkemizde ve hastanemizde de duyarlılıklarını korumaları olumludur. Deri ve yumuşak<br />

doku infeksiyonu etkeni olarak izole edilen S.aureus suşlarının antimikrobiyal<br />

duyarlılıkları test edilirken bu ajanlar da mutlaka test edilmeli ve duyarlılıkları<br />

bildirilmelidir. Yine de beta laktam grubunda yer almayan bu antimikrobiyallerin<br />

tedavideki yeterlilikleri ancak çok merkezli klinik çalışmaların verileri ışığında<br />

anlaşılacaktır.<br />

S.aureus’un etken olduğu deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde<br />

kullanılabilecek başka bir antimikrobiyal grubu da makrolid, linkozamid, streptogramin<br />

(MLS) grubu ajanlardır. Makrolid grubu antimikrobiyallerin ilki olan eritromisin<br />

günümüzde yaygınlaşan dirençler ve yan etkileri nedeniyle artık tercih edilmemektedir.<br />

Fakat linkozamid grubu bir antimikrobiyal olan klindamisin hem bakteriyostatik etkisi<br />

ve yan etkilerinin az olması, hem de anti enzimatik etkinliği sayesinde S.aureus’ların<br />

virulanslarının önemli bir parçası olan enzimlerinin üretimini inhibe etmesi nedeniyle<br />

deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır.<br />

77


MLS grubu antimikrobiyallerin arasındaki çapraz direnç nedeniyle, MLS grubu<br />

antimikrobiyallere karşı oluşan direnç klindamisin kullanımını da sınırlamaktadır. M<br />

fenotipindeki MLSb direncine sahip S.aureus suşları sadece eritromisine dirençli<br />

fenotiptedir. Yapısal tipte MLSb direncine sahip S.aureus suşları hem eritromisin, hem<br />

de klindamisine dirençliyken, indüklenebilir tipte MLSb direnci taşıyan suşlar<br />

eritromisine dirençli, klindamisine hassas fenotipte görünürler. Fakat böyle suşlar<br />

klindamisine direnç geliştirebileceğinden, iMLSb direncine sahip olan S.aureus’ların<br />

neden olduğu infeksiyonların tedavisinde klindamisin kullanılırsa tedavide<br />

başarısızlıklar söz konusu olabilir.<br />

Bu indüklenebilir tipte direnci saptamak için Fiebelkorn ve arkadaşlarının<br />

geliştirdiği D-zon testi kullanılır. D-zon testi pozitif olan S.aureus suşları eritromisine<br />

ve klindamisine dirençli olarak raporlanmalıdır (48).<br />

Fluit ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada eritromisin dirençli MRSA’ların<br />

%88’i cMLSb, %20’si iMLSb olarak bulunmuştur. Eritromisin dirençli MSSA<br />

suşlarının %37’si cMLSb, %63’ü iMLSb olarak bulunmuştur (59).<br />

Skiest ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada eritromisin dirençli-klindamisin<br />

hassas MRSA suşlarının %9,1’inde iMLSb tipi direnç bulunmuştur (62).<br />

Patel ve arkadaşlarının eritromisin dirençli-klindamisin hassas S.aureus<br />

suşlarında yaptıkları çalışmada MSSA’larda iMLSb oranı %60 olarak bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı MRSA’ larda iMLSb oranı %33, hastane kaynaklı MSSA’ larda<br />

iMLSb oranı %67 olarak bulunmuştur (39).<br />

Chavez ve arkadaşlarının 197 eritromisin dirençli-klindamisin duyarlı<br />

CA-MRSA suşuyla yaptıkları çalışmada 1999-2002 yılları arasında iMLSb direnç<br />

oranlarının %93’lerden %7’lere düştüğü saptanmış ve bunun nedeni olarak ta<br />

CA-MRSA suşlarında meydana gelen klonal değişimler olduğu gösterilmiştir (75).<br />

Schreckenberger ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada tüm MRSA suşlarının<br />

%7-12’sinde iMLSb tipi direnç, %83-84’ünde cMLSb tipi direnç görülürken %9-6’sı<br />

klindamisine duyarlı olarak bulunmuştur. Tüm MSSA suşlarının %19-20’sinde iMLSb<br />

tipi direnç, %3-18’inde cMLSb tipi direnç görülürken %63-77’si klindamisine duyarlı<br />

olarak bulunmuştur (76).<br />

78


Kim ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada eritromisin dirençli MRSA<br />

suşlarının %86’sında cMLSb, %14’ünde iMLSb tipi direnç gözlenirken, eritromisin<br />

dirençli MSSA suşlarının %24’ünde cMLSb, %76’sında iMLSb tipi direnç<br />

gözlenmiştir. Tüm suşlar kinopristin/dalfopristine duyarlı bulunmuştur (60).<br />

Huang ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada toplum ve hastane kaynaklı<br />

eritromisin dirençli klindamisin hassas S.aureus suşlarında iMLSb tipi direnç görülme<br />

oranı %10 olarak bulunmuştur (61).<br />

Ho ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada klindamisin dirençli MSSA suşlarının<br />

%63’ünde cMLSb tipi direnç, %37’sinde iMLSb tipi direnç gözlenmiştir (56).<br />

Aktaş ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada eritromisin dirençli S.aureus<br />

suşlarının %58,3’ünde cMLSb tipi direnç, %20,8’inde iMLSb tipi direnç ve %20,8’inde<br />

M fenotipi direnç bulunmuştur. Eritromisin dirençli MRSA suşlarının %63’ünde<br />

cMLSb tipi direnç, %18’inde iMLSb tipi direnç ve %18’inde M fenotipinde direnç<br />

gözlenmiştir (77).<br />

Arıdoğan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada MRSA suşlarının %46’sında<br />

ve MSSA suşlarının %2’sinde ve tüm S.aureus suşlarının %20’sinde cMLSb tipi direnç<br />

gözlenmiştir. MRSA suşlarının %19’unda, MSSA suşlarının %15’inde ve tüm S.aureus<br />

suşlarının %17’sinde M fenotipinde direnç gözlenmiştir (66).<br />

Adaleti ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada MSSA suşlarının %11’inde<br />

iMLSb tipi direnç, %4’ünde cMLSb tipi direnç ve %3’ünde M fenotipinde direnç<br />

saptanmıştır (57).<br />

Doğruman ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada hastane kaynaklı MRSA<br />

suşlarının %50,8’inde cMLSb tipi direnç, %20,6’sında iMLSb tipi direnç gözlenmiştir.<br />

Suşların %28,6’sı eritromisin duyarlı bulunmuştur. HA-MRSA suşlarının tümü<br />

kinopristin/dalfopristin ve linezolide duyarlı bulunmuştur (78).<br />

Bizim çalışmamızda tüm S .aureus suşlarının %51’i eritromisine dirençli olarak<br />

bulunmuştur. Eritromisine dirençli suşlar incelendiğinde, tüm suşlarda indüklenebilir<br />

MLSb direnci görülme yüzdesi %31, yapısal MLSb direnci görülme yüzdesi %12 ve<br />

M fenotipinin görülme yüzdesi %8 olarak bulunmuştur. Toplum kaynaklı S.aureus<br />

suşlarının %22’sinde iMLSb tipi direnç, %10’unda cMLSb tipi direnç ve %6’sında M<br />

fenotipinde direnç gözlenmiştir. Hastane kaynaklı S.aureus suşlarının %40’ında iMLSb<br />

79


tipi direnç, %14’ünde cMLSb tipi direnç ve %10’unda M fenotipinde direnç<br />

gözlenmiştir.<br />

Tüm bu verilerin ışığında bizim çalışmamızda da dünyadaki çalışmalarda<br />

olduğu gibi vankomisin, teikoplanin ve linezolid direncine rastlanmamıştır.<br />

Çalışmamızda tüm suşlar kinopristin/dalfopristine de duyarlı bulunmuştur. Diğer<br />

antimikrobiyallere duyarlılıklar incelendiğinde hastane kaynaklı S.aureus suşlarının,<br />

toplum kaynaklı suşlardan ve metisilin dirençli suşların, metisilin duyarlı suşlardan<br />

antistafilokokal antimikrobiyallere daha dirençli olduğu anlaşılmıştır. Makrolid ve<br />

tetrasiklin grubu antimikrobiyallere olan duyarlılıklar toplum kaynaklı suşlarda hastane<br />

kaynaklı suşlara göre daha yüksek bulunmuş olsa da bu ajanların duyarlılıkları sadece<br />

MSSA suşlarında yüksek duyarlılık oranlarına yaklaşmıştır. Bunun yanında makrolid<br />

direnci açısından hastane kaynaklı suşlarda indüklenebilir MLSb direnç oranları toplum<br />

kaynaklı suşlardan daha yüksek olarak tespit edilmiştir.<br />

Diğer beta laktam olmayan antimikrobiyallerden fusidik asit, mupirosin ve<br />

trimetoprim-sülfametoksazole karşı hem MRSA, hem MSSA suşlarında toplum ve<br />

hastane kaynaklı olup olmadıklarına bakılmaksızın yüksek duyarlılık gözlenmiştir. Bu<br />

antimikrobiyaller topikal ve sistemik olarak kullanıldıklarında S.aureus’un etken<br />

olduğu deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde başarılı olacakları<br />

düşünülmektedir. Yine de bu yüksek duyarlılık oranlarının klinik göstergelerle<br />

desteklenmesi gerekmektedir. Böylece bu ajanların deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonlarında tercih edilerek glikopeptid kullanımını azaltabilecekleri<br />

düşünülmektedir.<br />

Sonuç olarak tüm dünyada ve ülkemizde S .aureus’un neden olduğu deri ve<br />

yumuşak doku infeksiyonlarının tanısında mutlaka kültür alınmalı, kültürlerden izole<br />

edilen suşlarda metisilin direncinin yanı sıra alternatif tedavide yer alan antistafilokokal<br />

antimikrobiyallere olan duyarlılıklar da belirlenmelidir. Bu duyarlılık paternlerinin<br />

belirlenmesi, ampirik tedavi protokollerinin duyarlılık sonuçlarına göre yeniden gözden<br />

geçirilmesini sağlayacak, morbidite ve mortaliteyi azaltacak ve ülke genelinde ve<br />

hastanemizde yapılacak epidemiyolojik çalışmalara da katkıda bulunacaktır.<br />

80


6. ÖZET<br />

S.aureus ülkemizde ve dünyada deri ve yumuşak doku infeksiyonlarından en sık<br />

izole edilen etkendir. Bu çalışmada 2008-2009 yılları arasında Haydarpaşa Numune<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki hastaların deri ve yumuşak doku<br />

infeksiyonlarından izole edilen S.aureus suşlarının antimikrobiyallere duyarlılıkları<br />

toplum ve hastane kaynaklı olmalarına göre değerlendirilmiştir.<br />

Suşlar koloni morfolojisi, katalaz, tüp koagülaz, DNase testleri ve BBL Crystal<br />

ID System Gram Positive ID Kit ( Becton, Dickinson) ile tanımlanmıştır. Suşların<br />

antimikrobiyal duyarlılıkları disk difüzyon metodu ile belirlenmiş ve CLSI<br />

Antimikrobik Duyarlılık Testleri için Uygulama Standartları’na göre<br />

değerlendirilmiştir.<br />

Yatan hastalardan 50, ayaktan tedavi gören hastalardan 50 S.aureus suşu<br />

çalışmamıza dahil edilmiştir. Örneklerin %37’si kadın, %63’ü erkek hastalara aittir.<br />

Çeşitli servis ve polikliniklerden gönderilen örneklerden izole edilen S.aureus suşları<br />

toplum kaynaklı ya da hastane kaynaklı olmalarına göre ayrılmıştır.<br />

Toplum kaynaklı S.aureus suşlarının %62’si eritromisine, %68’i klindamisin ve<br />

spiramisine, %60’ı tetrasikline, %92’si trimetoprim-sülfametoksazole, %90’ı fusidik<br />

aside, %94’ü mupirosine duyarlı bulunurken, hastane kaynaklı S.aureus suşlarının<br />

%36’sı eritromisine, %46’sı klindamisin ve spiramisine, %34’ü tetrasikline, %98’i<br />

trimetoprim-sülfametoksazole, %86’sı fusidik aside, %94’ü mupirosine duyarlı<br />

bulunmuştur. Suşların tümü kinopristin/dalfopristin, vankomisin, teikoplanin ve<br />

linezolide duyarlı bulunmuştur.<br />

Toplum kaynaklı S.aureus suşlarının %22’sinde iMLSb, %10’ unda cMLSb ve<br />

%6’sında M fenotipinde direnç gözlenirken, hastane kaynaklı S.aureus suşlarının<br />

%40’ında iMLSb, %14’ünde cMLSb ve %10’unda M fenotipinde direnç gözlenmiştir.<br />

Toplum kaynaklı deri ve yumuşak doku infeksiyonu etkeni olan S.aureus<br />

suşlarında saptanan iMLSb ve cMLSb oranları hastane kaynaklılardan düşük<br />

bulunmuştur.<br />

S.aureus’un etken olduğu deri ve yumuşak doku infeksiyonlarının tedavisinde<br />

kültür gönderilmesi ve izole edilen suşların antimikrobiyallere olan duyarlılıklarının<br />

belirlenmesi ve antimikrobiyal tedavinin bu duyarlılıklara göre düzenlenmesi hem<br />

81


glikopeptid kullanımını azaltacak, hem de ulusal ve lokal ampirik tedavi politikalarına<br />

yön verecektir.<br />

82


6-ABSTRACT<br />

S.aureus is the most isolated agent from skin and soft tissue infections in our<br />

country and in the world. In this study, the susceptibilities of S.aureus strains, which<br />

were obtained from skin and soft tissue infections of patients in Haydarpaşa Numune<br />

Education and Research Hospital between 2008-2009, to antimicrobials were assessed<br />

according to being community or hospital acquired.<br />

Strains were identified with colony morphology, catalase, tube coagulase,<br />

DNase tests and BBL Crystal ID System Gram Positive ID Kit (Becton, Dickinson).<br />

Antimicrobial susceptibilities of the strains were determined with disc diffusion method<br />

and assessed according to CLSI Performance Standards for Antimicrobial<br />

Susceptibility Testing.<br />

Fifty S.aureus strains from hospitalized patients and fifty S.aureus strains from<br />

outpatients were included to our study. 37% of included samples were obtained from<br />

women and 63% of them were obtained from men. S.aureus strains that were isolated<br />

from samples from several services and clinics were separated according to being<br />

community acquired and hospital acquired.<br />

Whereas the susceptibility rates of community acquired S.aureus strains were<br />

62% to erytromycin, 68% to clindamycin and spiramycin, 60% to tetracycline, 92% to<br />

trimethoprim-sulphamethoxazole, 90% to fusidic acid, 94% to mupirocine, the<br />

susceptibility rates of hospital acquired S.aureus strains were 36% to erytromycin, 46%<br />

to clindamycin and spiramycin, 34% to tetracycline, 98% to trimethoprim-<br />

sulphamethoxazole, 86% to fusidic acid, 94% mupirocine. All strains were found to be<br />

susceptible to quinupristin/dalfopristin, vancomycin, teicoplanin and linezolid.<br />

Whereas community acquired S.aureus strains had 22% iMLSb, 10% cMLSb<br />

and 6% M fenotype resistance, hospital acquired S.aureus strains had 40% iMLSb, 14%<br />

cMLSb and 10% M fenotype resistance.<br />

iMLSb and cMLSb rates determined in S.aureus strains that cause community<br />

acquired skin and soft tissue infections were found to be lower than the hospital<br />

acquired ones.<br />

83


In the treatment of skin and soft tissue infections caused by S.aureus, culture<br />

sending and determining the susceptibilities of isolated strains to antimicrobials and<br />

improving the antimicrobial treatment according to these susceptibilities will reduce the<br />

use of glicopeptides and orient to national and local ampiric treatment policies.<br />

84


7.KAYNAKLAR<br />

1- Peacock S. Staphylococcus aureus. In:Gillespie S.H., Hawkey P.M. Principles and<br />

Practice of Clinical Bacteriology John Wiley & Sons, England, Second Edition<br />

2005;73-98<br />

2-Waldvogel FA: Staphylococcus aureus (Including Staphylococcal Toxic Shock). In:<br />

Mandell GL, Bennett JE, Dolin R . Mandell, Douglas and Bennet’s Principles and<br />

Practice of Infectious Diseases. New York: Churchill Livingstone; 2000:2069-2092.<br />

3-Cengiz A.T. Staphylococcus. Ustaçelebi Ş. Temel ve Klinik Mikrobiyoloji<br />

Kitabından. Güneş Kitabevi, Ankara; 1999: 339-346.<br />

4- Murray P.R., Rosenthal K.S., Pfaller M.A. Staphylococcus and Related Organisms<br />

in: Medical Microbiology- Fifth Edition. Elsevier Mosby. 2005;221-236.<br />

5- Vos P.D., Garrity G., Jones D., Krieg N.R., Ludwig W., Rainey F.A., Schleifer K.H.,<br />

Whitman W.B. Bergey’ s Manual of Systematic Bacteriology. Second Edition.<br />

Volume 3 (The Firmicutes) 2009.<br />

6- Livermore D.M. ß-lactamases in laboratory and clinical resistance. Clin Microb Rev<br />

1995; 8:557- 84.<br />

7-Winn W, Allen S, Janda W, Koneman E, Procop G, Schreckenberger P, Woods:<br />

Koneman’s Color Atlas and Textbook of Diagnostic Microbiology, 6. baskı, Lippincott<br />

Williams & Wilkins, UK. 2006;624-648.<br />

8-Boyle-Vavra S., Daum R.S.Community-acquired methicillin-resistant<br />

Staphylococcus aureus: the role of Panton–Valentine leukocidin Laboratory<br />

Investigation 2007; 87, 3–9.<br />

9-Topçu Wilke A, Söyletir G, Doğanay M. Đnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi.<br />

Nobel Tıp Kitapevi, 3. baskı Đstanbul,2002;cilt 2: 1507-1516.<br />

10-Freney J., Brun Y., Bes M. Staphylococcus lugdunensis sp.nov. and Staphylococcus<br />

schleiferi sp.nov., two species from human clinical specimens. International Journal of<br />

Systematic Bacteriology 1988; 38, 168–72.<br />

11-Kluytmans J., van Belkum A., Verbrugh H. Nasal carriage of Staphylococcus<br />

aureus: epidemiology, underlying mechanisms, and associated risks. Clinical<br />

Microbiology Reviews 1997; 10, 505–20.<br />

85


12-Barrett F.F., McGehee R.F. Jr., Finland M. Methicillin-resistant Staphylococcus<br />

aureus at Boston City Hospital. Bacteriologic and epidemiologic observations. N Engl J<br />

Med 1968; 279:441–448.<br />

13- Jevons, M. “Celbenin”-resistant staphylococci. Br. Med. J. 1961;1:124–125.<br />

14- Hiramatsu K, Hanaki H, Ino T, Yabuta K, Oguri T, Tenover FC. Methicillin-<br />

resistant Staphylococcus aureus clinical strain with reduced vancomycin susceptibility.<br />

J Antimicrob Chemother 1997; 40: 135-6.<br />

15-Hiramatsu K., Hanaki H., Ino T., Yabuta K., Oguri T., Tenover F.C. Methicillin-<br />

resistant Staphylococcus aureus clinical strain with reduced vancomycin susceptibility,<br />

J Antimicrob Chemother 1997; 40(1):135-6.<br />

16-CDC.Staphylococcus aureus resistant to vancomycin-United States.MMWR<br />

2002;51 (26): 565-7.<br />

17-Herwaldt L.A. Staphylococcus aureus nasal carriage and surgical-site infections.<br />

Surgery 2003; 134:S2–S9.<br />

18- Lowry, F. 1998. Staphylococcus aureus infections. N. Engl. J. Med. 339:520-532.<br />

19-National Nosocomial Infections Surveillance (NNIS) System. A report from the<br />

National Nosocomial Infections Surveillance System—data summary Overview of<br />

Staphylococcus aureus in Medicine 9 from October 1986–April 1996, issued May<br />

1996. Am J Infect Control 1996; 24:380–388.<br />

20-Noskin G.A., Rubin R.J., Schentag J.J. The burden of Staphylococcus aureus<br />

infections on hospitals in the United States: an analysis of the 2000 and 2001<br />

Nationwide Inpatient Sample Database. Arch Intern Med 2005; 165:1756–1761.<br />

21-Salgado C.D., Farr B.M., Calfee D.P. Community-acquired methicillin- resistant<br />

Staphylococcus aureus: a meta-analysis of prevalence and risk factors. Clin Infect Dis.<br />

2003;36:131-139.<br />

22-Hota B., Ellenbogen C., Hayden M.K., Aroutcheva A., Rice T.W., Weinstein R.A.<br />

Community-Associated Methicillin-Resistant Staphylococcus aureus Skin and Soft<br />

Tissue Infections at a Public Hospital. Arch Intern Med. 2007;167:1026-1033.<br />

23- Hunt C., Dionne M., Delorme M., Murdock D., Erdrich A., Wolsey D. Four<br />

pediatric deaths from communityacquired methicillin-resistant Staphylococcus aureus –<br />

Minnesota and North Dakota, 1997–1999. MMWR Morb Mortal Wkly Rep 1999; 48:<br />

707–10.<br />

86


24-Saravolatz L.D., Markowitz N., Arking L., Pohlod D., Fisher E. Methicillin-resistant<br />

Staphylococcus aureus. Epidemiologic observations during a community-acquired<br />

outbreak. Ann Intern Med 1982; 96: 11–16.<br />

25-Herold B.C., Immergluck L.C., Maranan M.C. Community-acquired methicillin-<br />

resistant Staphylococcus aureus in children with no identified predisposing risk. JAMA<br />

1998;279(8):593-8.<br />

26-Turnridge J.D., Bell J.M. Methicillin-resistant Staphylococcal aureus evolution in<br />

Australia over 35 years, Microb Drug Resist 2000;6(3):223-9.<br />

27-Seybold U., Kourbatova E.V., Johnson J.G. Emergence of community-associated<br />

methicillinresistant Staphylococcus aureus USA 300 genotype as a major cause of<br />

health care associated blood stream infections. Clin Infect Dis 2006;42(5):647-56.<br />

28-Witte W., Strommenger B., Cuny C., Heuck D., Nübel U. Methicillin-resistant<br />

Staphylococcus aureus containing the Panton-Valentin Leukocidin gene in Germany in<br />

2005-2006, J Antimicrob Chemother 2007;60(6):1258-63.<br />

29-Tiemersma E.W., Bronzwaer S.L., Lyytikäinen O. European Antimicrobial<br />

Resistance Surveillance System Participants: Methicillin-resistant Staphylococcus<br />

aureus in Europe 1999-2002, Emerg Infect Dis 2004;10(9):1627-34.<br />

30- Fridkin S.K., Hageman J.C., Morrison M., Sanza L.T., Como- Sabetti K., Jernigan<br />

J.A., Harriman K., Harrison L.H., Lynfield R., Farley M.M. The Active Bacterial Core<br />

Surveillance Program of the Emerging Infections Program Network. Methicillin-<br />

resistant Staphylococcus aureus disease in three communities. N. Engl. J. Med. 2005;<br />

352:1436–1444.<br />

31-CDC: Community-associated MRSA information for clinicians. Available at<br />

http://www.cdc.gov/ncidod/dhqp/ar_mrsa_ca_clinicians.html.<br />

32-Saiman L., O’Keefe M., Graham P.L. III.,Wu F., Said-Salim B., Kreiswirth B.<br />

Hospital transmission of community-acquired methicillin-resistant Staphylococcus<br />

aureus among postpartum women. Clin Infect Dis 2003; 37: 1313–19.<br />

33- Saunders A., Panaro L., McGeer A., Rosenthal A., White D., Willey B.M. , Gravel<br />

D., Bontovics E., Yaffe B., Katz K. A nosocomial outbreak of community-associated<br />

methicillin-resistant Staphylococcus aureus among healthy newborns and postpartum<br />

mothers. Can. J. Infect. Dis. Med. Microbiol 2007;18(2):128-132.<br />

87


34- Paez A., Skies D. Methicillin-resistant Staphylococcus aureus: From the Hospital to<br />

the Community. Current Infectious Disease Reports 2008;10:14–21<br />

35- Okuma K., Iwakawa K.,Turnidge J.D., Grubb W.B., Bell J.M., O’Brien F.G.<br />

Dissemination of new methicillin-resistant Staphylococcus aureus clones in the<br />

community. J Clin Microbiol 2002; 40: 4289–94.<br />

36-Moran G.J., Krishnadasan A., Gorwitz R.J. Methicillin-resistant S.aureus infections<br />

among patients in the emergency department. N Engl J Med 2006, 355:666–674.<br />

37-Frazee B.W., Lynn J., Charlebois E.D. High prevalence of methicillin-resistant<br />

Staphylococcus aureus in emergency department skin and soft tissue infections. Ann<br />

Emerg Med 2005;45:311–320.<br />

38- McDougal L.K., Steward C.D., Kilgore G.E., Chaitram J.M., McAllister S.K.,<br />

Tenover F.C. Pulsed-field gel electrophoresis typing of oxacillin-resistant<br />

Staphylococcus aureus isolates from the United States: establishing a national database.<br />

J. Clin. Microbiol. 2003;41:5113–5120<br />

39- Patel M., Waites K.B., Moser S.A., Cloud G.A., Hoesley C.J. Prevalance of<br />

Inducible Clindamycin Resistance among Community- and Hospital-Associated<br />

Staphylococcus aureus Isolates. Journal of Clinical Microbiology 2006;2481-2484.<br />

40- Naimi T.S., LeDell K.H., Como-Sabetti K. Comparison of community- and health<br />

care-associated methicillinresistant Staphylococcus aureus infection. JAMA 2003;<br />

290:2976–2984<br />

41-Gosbell I.B., Barbagiannakos T., Mercer J.L. South Western Area Pathology<br />

Service Staphylococcal Reference Facility Quarterly Report 4, First Annual Report<br />

Period: 8/10/02–30/9/03. South Western Area Pathology Service; 2003. Report No. 1.<br />

42- Stevens D.L., Bisno A.L., Chambers H.F., Everett E.D., Dellinger P., Goldstein<br />

E.J.C., Gorbach S.L., Hirschmann J.V., Kaplan E.L., Montoya J.G., Wade J.C. Practice<br />

Guidelines for the Diagnosis and Management of Skin and Soft-Tissue Infections.<br />

Clinical Infectious Diseases 2005; 41:1373–406<br />

43- CLSI Clinical and Laboratory Standards Institute. Antimikrobik Duyarlılık Testleri<br />

için Uygulama Standartları Ocak 2008 Doküman: M100-S18.<br />

44- Batchelor F.R., Doyle F.P., Naylor J.H.C. Synthesis of penicillin: 6-Amino-<br />

penicillanic acid in penicillin fermentations. Nature. 1959;183:257.<br />

88


45-Akova M., Kayaalp S.O. Beta Laktam Antibiyotikler1: Penisilinler. Kayaalp S.O.,<br />

Tıbbi Farmakoloji Kitabından. Hacettepe-Taş Yayınları, 11. baskı. 2005;168.<br />

46- Leblebicioğlu H, Usluer G, Ulusoy S. Güncel Bilgiler Işığında Antibiyotikler.<br />

Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara. 2003.<br />

47-Nakajıma Y. Mode of Action and Resistance Mecanisms of Antimicrobial<br />

Macrolids In: Omura S. Macrolide Antibiotics. Second Edition. Elsevier Science<br />

U.S.A. 2002;464-465.<br />

48-Fiebelkorn K.R., Crawford S.A., McElmeel M.L., Jorgensen J.H. Practical disk<br />

diffusion method for detection of inducible clindamycin resistance in Staphylococcus<br />

aureus and coagulase-negative staphylococci. J. Clin. Microbiol. 2003;41:4740–4744.<br />

49-Fuchs P.C., Barry A.L., Brown S.D. Bactericidal activity of quinupristindalfopristin<br />

against Staphylococcus aureus: clindamycin susceptibility as a surrogate indicator.<br />

Antimicrob Agents Chemother 2000; 44:2880–2.<br />

50- CLSI Aerop Üreyen Bakteriler için Dilüsyon Yönyemi ile Antimikrobik Duyarlılık<br />

Testleri Ocak 2008 Doküman: M07-A7.<br />

51- CLSI Antimikrobik Disk Duyarlılık Testleri Đçin Uygulama Standartları Ocak 2006<br />

Doküman: M2-A09.<br />

52- Comite de l’Antibiogramme de la Societe Française de Microbiologie.<br />

Communique. Pathol Biol 1996; 44: 1-8<br />

53- Moet G.J., Jones R.N., Biedenbach D.J., Stilwell M.G., Fritsche T.R. Contemporary<br />

causes of skin and soft tissue infections in North America, Latin America, and Europe:<br />

Report from the SENTRY Antimicrobial Surveillance Program (1998-2004).<br />

Diagnostic Microbiology and Infections Disease 2007;57:7-13.<br />

54-Denton M., O’ Connell B., Bernard P., Jarlier V., Williams Z., Henriksen A.S. The<br />

EPISA study: antimicrobial susceptibility of Staphylococccus aureus causing primary<br />

or secondary skin and soft tissue infections in the community in France, the UK and<br />

Ireland. Journal of Antimicrobial Chemotherapy 2008;61:586-588.<br />

55- Jones M.E., Karlowsky J.A., Draghi D.C., Thornsberry C., Sahm D.F., Nathwani D.<br />

Epidemiology and antibiotic susceptibility of bacteria causing skin and soft tissue<br />

infections in the USA and Europe: a guide to appropriate antimicrobial therapy.<br />

International Journal of Antimicrobial Agents 2003;22:406-419.<br />

89


56-Ho P.L., Chuang S.K., Choi Y.F., Lee R.A., Lit A.C.H., Ng T.K., Que T.L., Shek<br />

K.C., Tong H.K., Tse C.W.S., Tung W.K., Yung R.W.H. Community-associated<br />

methicillin-resistant and methicillin-sensitive Staphylococcus aureus: skin and soft<br />

tissue infections in Hong Kong. Diagnostic Microbiology and Infectious Disease<br />

2008;61:245-250.<br />

57-Adaleti R., Nakipoğlu Y., Taşdemir C., Kaya F., Ceran N., Taşdemir S. Metisiline<br />

Duyarlı Staphylococcus aureus Suşlarında Makrolid-Linkozamid-Streptogramin D,<br />

Ketolid ve Linezolid Direncinin Araştırılması. Flora 2008;13(4):189-193.<br />

58-Çetin E., Kaya S., Taş T., Arıdoğan B., Demirci M. Cerrahi Alan Đnfeksiyonlarında<br />

Mikroorganizma Profili ve Antibiyotik Duyarlılık Durumu. ANKEM Derg.<br />

2006;20(2):89-93.<br />

59- Fluit A.C., Wielders C.L.C., Verhoef J., Schmitz F.J. Epidemiology and<br />

Susceptibility of 3,051 Staphylococcus aureus Isolates from 25 University Hospitals<br />

Participating in the European SENTRY Study. Journal of Clinical Microbiology 2001;<br />

3727-3732.<br />

60-Kim H.B., Jang H.C., Nam H.J:, Lee Y.S., Kim B.S., Park W.B., Lee K.D., Choi<br />

Y.J., Park S.W., Oh M., Kim E.C., Choe K.W. In Vitro Activities of 28 Antimicrobial<br />

Agents against Staphylococcus aureus Isolates from Tertiary-Care Hospitals in Korea: a<br />

Nationwide Survey. Antimicrobial Agents and Chemotherapy 2004;1124-1127.<br />

61- Huang H., Flynn N.M., King J.H., Monchaud C., Morita M., Cohen S.H.<br />

Comparisons of Community-Associated Methicillin-Resistant Staphylococcus aureus<br />

(MRSA) and Hospital-Associated MRSA Infections in Sacramento, California. Journal<br />

of Clinical Microbiology 2006;2423-2427.<br />

62- Skiest D.J., Brown K., Cooper T.W., Hoffman-Roberts H., Musa H.R., Elliott A.C.<br />

Prospective comparison of methicillin-susceptible and methicillin-resistant community-<br />

associated Staphylococcus aureus infections in hospitalized patients. Journal of<br />

Infection 2007;54:427-434.<br />

63-Davis S.L., Peri M.B., Donabedian S. M., Manierski C., Singh A., Vager D., Haque<br />

N.Z., Speirs K., Muder R.R., Robinson-Dunn B., Hayden M.K., Zervos M.J.<br />

Epidemiology and Outcomes of Community-Associated Methicillin-Resistant<br />

Staphylococcus aureus Infection. Journal of Clinical Microbiology 2007;1705-1711<br />

90


64-Rohani M.Y., Raudzah A., Lau M.G., Zaidatul A.A.R., Salbiah M.N., Keah K.C.,<br />

Noraini A., Zainuldin T. Susceptibility pattern of Staphylococcus aureus isolated in<br />

Malaysian hospitals. International Journal of Antimicrobial Agents 2000;13:209-213.<br />

65- Szumowsky J.D., Cohen D.E., Kanaya F., Mayer K.H. Treatment and Outcomes of<br />

Infections by Methicillin-Resistant Staphylococcus aureus at an Ambulatory Clinic.<br />

Antimicrobial Agents and Chemotherapy 2007; 423-428.<br />

66-Arıdoğan A., Atasever L., Bal Ç. Klinik Örneklerden Đzole Edilen Staphylococcus<br />

aureus Suşlarının Antibiyotiklere Dirençleri. Türk Mikrobiyol. Cem. Derg.<br />

2004;34:20-23.<br />

67-Kurutepe S., Sürücüoğlu S., Gazi H., Teker A., Özbakkaloğlu B. Metisiline Dirençli<br />

ve Duyarlı Staphylococcus aureus Suşlarının Antibiyotiklere Direnç Oranları.<br />

Đnfeksiyon Dergisi(Turkish Journal of Infection) 2007;21(4):187-191.<br />

68-Altun B., Kocagöz S., Hasçelik G., Uzun Ö. Akova M. Ünal S. Çeşitli Hastanelerde<br />

Đzole Edilen Stafilokok Suşlarının Fusidik Asit ve Sık Kullanılan Diğer Antibiyotiklere<br />

Duyarlılıkları. Türk Mikrobiyoloji Cem. Derg. 2003;33:8-11.<br />

69-Doğan Ö., Çırak M., Engin D., Türet S. Klinik Örneklerden Đzole Edilen<br />

Stafilokoklarda Metisilin Direnci ve Çeşitli Antibiyotiklere Đn-vitro Duyarlılıkları.<br />

ANKEM Derg. 2005;19(1):39-42.<br />

70-Derbentli Ş. Stafilokoklarda Antibiyotik Direnci: 2003-2004 Türkiye Haritası.<br />

ANKEM Derg. 2005;19(Ek2):54-60.<br />

71-Yurtsever S.G., Kurultay N., Çeken N., Yurtsever Ş., Afşar Đ., Şener G., Yılmaz N.<br />

Yara Yeri Örneklerinden Đzole Edilen Mikroorganizmalar ve Antibiyotik<br />

Duyarlılıklarının Değerlendirilmesi. ANKEM Derg. 2009;23(1):34-38.<br />

72-Şenbayrak S., Oğuzoğlu N., Şengöz A., Küçükercan M., Çobanoğlu F. Deri ve<br />

Yumuşak Doku Đnfeksiyonlarından Đzole Edilen Metisiline Dirençli Staphylococcus<br />

aureus Suşlarının Fusidik Asit ve Mupirosin Duyarlılığı. Klimik Dergisi<br />

2005;18(3):117-120.<br />

73- Van Rijen M.M.L., Bonten M., Wenzel R.P., Kluytmans J. Intranasal mupirocin for<br />

reduction of Staphylococcus aureus infections in surgical patients with nasal carriage: a<br />

systematic review. Journal of Antimicrobial Chemotherapy 2008;61:254–261<br />

91


74-Vardar G., Ünlü M., Yağmuroğlu A. Klinik Örneklerden Soyutlanan<br />

Staphylococcus aureus ve Koagülaz Negatif Stafilokok Đzolatlarında Mupirosin<br />

Direnci. ANKEM Derg. 2006;20(4):222-225.<br />

75- Chavez S., Bozdoğan B., Katz K., Bowlware K.L., Cushion N., Cavuoti D., Ahmad<br />

N., McCracken G.H., Appelbaum P.C. Inducible Clindamycin Resistance and<br />

Molecular Epidemiologic Trends of Pediatric Community-Acquired Methicillin-<br />

Resistant Staphylococcus aureus in Dallas, Texas. Antimicrobial Agents and<br />

Chemotherapy 2005;2283-2288.<br />

76-Schreckenberger P.C., Ilendo E., RistowK.L., Incidence of Constitutive and<br />

Inducible Clindamycin Resistance in Staphylococcus aureus and Coagulase-Negative<br />

Staphylococci in a Community and a Tertiary Care Hospital. Jounal of Clinical<br />

Microbiology 2004;2777-2779.<br />

77-Aktaş Z. Arıdoğan A., Kayacan Ç.B., Aydın D., Resistance to Macrolide,<br />

Lincosamide and Streptogramin Antibiotics in Staphylococci Isolated in Đstanbul,<br />

Turkey. The Journal of Microbiology 2007;286-290.<br />

78-Doğruman F., Akca G., Aykan B., Sipahi A.B., Çağlar K. Metisiline Dirençli<br />

Staphylococcus aureus Suşlarında Kinopristin/dalfopristin, Linezolid Duyarlılıkları ve<br />

Makrolid-Linkozamid-Streptogramin B Direnci. Đnfeksiyon Dergisi(Turkish Journal of<br />

Infection) 2008;22(3):153-163.<br />

92

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!