15.12.2012 Views

hastanemizde sürveyansla saptanan vre'lerin dağılımı, antibiyotik ...

hastanemizde sürveyansla saptanan vre'lerin dağılımı, antibiyotik ...

hastanemizde sürveyansla saptanan vre'lerin dağılımı, antibiyotik ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ ENFEKSİYON HASTALIKLARI<br />

VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ KLİNİĞİ<br />

ŞEF DR. TANER YILDIRMAK<br />

HASTANEMİZDE SÜRVEYANSLA<br />

SAPTANAN VRE’LERİN DAĞILIMI,<br />

ANTİBİYOTİK DUYARLILIKLARI<br />

VE KOLONİZE HASTALARDA<br />

RİSK FAKTÖRLERİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

(UZMANLIK TEZİ)<br />

Dr. Hakan Sezgin SAYINER<br />

İSTANBUL, 2008


ÖNSÖZ<br />

Asistanlık eğitimim sırasında yetişmemde büyük emekleri olan;<br />

Kliniğimiz Şefi Sayın Dr. M.Taner YILDIRMAK’a, Kliniğimiz Şef<br />

Muavini Sayın Dr. Elvin DİNÇ’e<br />

Rotasyonum sırasında yardımlarından dolayı 2. Dahiliye Klinik Şefi<br />

Sayın Doç. Dr. Aysen HELVACI’ya, Çocuk Hastalıkları Klinik Şef<br />

Muavini Dr. Figen PEKÜN’e<br />

Tez çalışmamda laboratuar imkanlarından faydalanmamı sağlayan İ.Ü<br />

İTF Mikrobiyoloji ABD başkanı sayın Prof. Dr. Bülent GÜRLER’e, tez<br />

danışmanım Sayın Dr. Nur EFE İRİS’e, Asistanlığım süresince bilgi ve<br />

deneyiminden yararlandığım kliniğimiz Başasistanları Sayın Dr. Funda<br />

ŞİMŞEK’e ve Sayın Dr. Erdoğan AĞAÇ’a, Uzmanlarımız Sayın Dr.<br />

İsmail AYDIN, Sayın Dr. İlkay AKDİK, Sayın Dr. Gül ÇETMELİ,<br />

Sayın Dr. Arzu KANTÜRK, Sayın Dr. Tülay ERKMEN, Sayın Dr.<br />

Muret ARAT ve tüm asistan arkadaşlarıma,<br />

Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi<br />

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği ve<br />

Laboratuvarı tüm çalışanlarına,<br />

Yetişmem için büyük emek sarfeden ve başardığım her işte payları<br />

olan annem ve babama, başından sonuna kadar sabırla beni destekleyen<br />

sevgili eşim Gül SAYINER’e.<br />

EN İÇTEN TEŞEKKÜRLERİMİ SUNARIM.<br />

1


İÇİNDEKİLER<br />

SAYFA NO<br />

GİRİŞ 3<br />

GENEL BİLGİLER<br />

Enterokokların Mikrobiyolojik Özellikleri 5<br />

Epidemiyoloji 10<br />

Virulans Faktörleri 11<br />

Neden Olduğu İnfeksiyonlar 13<br />

Antimikrobiyal Direnç 17<br />

Glikopeptid Direnci 21<br />

Tedavi 26<br />

VRE Risk Faktörleri 28<br />

VRE’den Korunma ve Kontrol Önlemleri 31<br />

GEREÇ VE YÖNTEM 38<br />

BULGULAR 44<br />

TARTIŞMA 50<br />

ÖZET 55<br />

SUMMARY 57<br />

KAYNAKLAR 59<br />

2


GİRİŞ<br />

Antibiyotiklerin tedavi amacıyla kullanımından kısa bir süre sonra ortaya çıkan direnç<br />

sorununun, bugün ulaştığı boyut endişe vericidir. Tıptaki ilerlemeler, kuşkusuz insan yaşamını<br />

uzatmış; ancak bunun yanında, önceleri pek de önemli sanılmayan birçok bakterinin ciddi<br />

infeksiyonlar oluşturmasına olanak sağlamıştır. Yüksek oranda <strong>antibiyotik</strong> direnci olan bakteriler<br />

daha çok hastane ortamında bulunmakta, ancak toplum kaynaklı olarak da saptanabilmektedir.<br />

Bunlardan barsak kolonizasyonu sık olan enterokoklar, son yıllarda özellikle hastane kaynaklı<br />

infeksiyonlarda etken olarak daha fazla önem kazanmışlardır (1).<br />

Günümüzde enterokoklar olarak adlandırılan grup eskiden fekal orjinli streptokoklar<br />

olarak gruplandırılmışlardır. 100 yıl önce, Andrews ve Holder dışkıdan izole ettikleri, mannitol<br />

ve laktozu asit oluşturarak fermente eden, rafinozu kullanmayan gram pozitif koklara<br />

Streptococcus faecalis adını vermişlerdir. 1940’lı yıllarda karbonhidrat fermantasyon<br />

reaksiyonları ile farklı ikinci bir fekal bakteri cinsi tanımlanmış ve Streptococcus faecium olarak<br />

adlandırılmıştır (2). Enterokoklar 1984 yılına kadar Lancefield sınıflamasında D grubu<br />

streptokoklara dahil edilmiş; bu yıldan sonra Kilpper-Balz tarafından yapılan genetik çalışmalar<br />

sonucunda Streptococcus faecalis ve Streptococcus faecium suşlarının bu genusun diğer<br />

üyelerinden ayrı bir genus olarak ele alınması gerektiği anlaşılmıştır. O zamandan beri, bu<br />

genusa Enterococcus denilmektedir (3, 4).<br />

Enterokok türleri doğada toprak, su ve yiyeceklerde, çeşitli hayvanların ve insanların<br />

florasında yer alabilir. İnsanlarda en çok gastrointestinal ve genitoüriner florada bulunur.<br />

Gastrointestinal florada (en fazla kolonda) varlığı tespit edilen enterokoklar arasında<br />

Enterococcus faecalis’in, Enterococcus faecium’a göre birkaç kat daha fazla olduğu tespit<br />

edilmiştir (2). İnfeksiyon etkeni olarak daha çok bu iki tür karşımıza çıkar. Enterococcus durans,<br />

Enterococcus avium, Enterococcus gallinarum, Enterococcus casseliflavus, Enterococcus hirae,<br />

Enterococcus raffinosus gibi türler de infeksiyon etkeni olarak nadir de olsa görülür. E. faecalis,<br />

E. faecium, E. avium ve E. durans insan barsak mikroflorasının elemanları olarak bulunurlarken,<br />

E. hirae ve E. gallinarum’a diğer hayvanların floralarında, Enterococcus mundtii ve E.<br />

casseliflavus’a ise bitkilerde rastlanır.<br />

Gram-pozitif koklardan oluşan enterokok türleri, çevre koşullarına dayanıklı olmaları,<br />

sefalosporinler, sülfometoksazol, makrolidler gibi bazı <strong>antibiyotik</strong>lere doğal direnç göstermeleri,<br />

penisilinlere azalmış duyarlılıkları ve ortamda yaygın olarak bulunmaları nedeniyle yıllar<br />

3


içerisinde klinik önem kazanmış, çok çeşitli infeksiyonlara yol açabilen bakterilerdir.<br />

Glikopeptid <strong>antibiyotik</strong>lere direnç kazanmaları ile birlikte tüm dünyada önemleri daha da<br />

artmıştır. (5)<br />

E. faecalis’e göre daha dirençli olan E. faecium türleri enterokok infeksiyonlarının<br />

%10’unu oluşturur. Hastane infeksiyonlarında bu oran E. faecium lehine artmaktadır.<br />

Vankomisine dirençli enterokokların tanımlanması ile enterokok türlerinin izolasyon ve<br />

identifikasyonun önemi artmıştır.<br />

VRE infeksiyonu ve kolonizasyonu hastane infeksiyonu açısından önemli bir sorundur.<br />

VRE kolonizasyon oranları; uzun süreli yatışların olduğu, <strong>antibiyotik</strong> kullanımının ve invazif<br />

girişimlerin fazla olduğu YBÜ’lerinde daha yüksektir. En önemli VRE rezervuarı,<br />

gastrointestinal sistemlerinde VRE taşıyan hastalardır (6). Riskli hastalardan sürveyans kültürleri<br />

yapılmadığında asemptomatik taşıyıcılık kolaylıkla gözden kaçabilmektedir. VRE izolasyonunu<br />

takiben planlanacak sürveyans çalışmaları, infeksiyon kontrolü açısından çok önemlidir.<br />

Hastanede yatan hastalarda VRE kolonizasyonunun erken tespiti ve bu amaçla rektal sürüntü<br />

kültürlerinin yapılması önerilmektedir.<br />

Tıpta öneminin artmasıyla birlikte klinik mikrobiyoloji laboratuvarına enterokoklar<br />

konusunda ek görevler düşmüştür. Laboratuvarlar enterokok identifikasyonuna özen göstermeli<br />

ve tür düzeyinde identifikasyon yapmalıdır. İzole edilen suşlarda <strong>antibiyotik</strong> duyarlılık testleri<br />

dikkatle yapılmalı ve kan ya da steril vücut bölgelerinden izole edilen bakterilerde yüksek düzey<br />

aminoglikozid direnci ve tüm izolatlarda vankomisin direnci araştırılmalıdır.<br />

Son yıllarda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkan VRE’lerin rektal sürüntü kültürleri<br />

ile kolonizasyonun ortaya çıkarılması infeksiyonun yayılımını önlemektedir. Bu çalışmada SB.<br />

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi çocuk kliniği süt çocuğu servisi, beyin cerrahi yoğun<br />

bakım, anesteziyoloji ve reanimasyon kliniği ve dahiliye kliniklerinde yatan hematoloji<br />

hastalarındaki rektal kolonizasyon ve risk faktörleri araştırılarak <strong>hastanemizde</strong>ki durumun ortaya<br />

konulması amaçlanmıştır.<br />

4


GENEL BİLGİLER<br />

ENTEROKOKLARIN MİKROBİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ<br />

Enterokoklar gram pozitif tekli, ikili ya da kısa zincirler halinde görülebilen koklardır (7)<br />

(Şekil 1). Agar plaklarındaki üremelerde bakteriler kokobasil morfolojisinde görülebilir.<br />

Tiyogliolatlı buyyonda kısa zincirler halinde ovoid görünümdedir. Mikroskopik olarak<br />

streptokok türlerinden ayrılamazlar (Enterokok ve streptokok türlerinin kıyaslamalı fenotipik<br />

özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir). Enterokoklar fakültatif anaerop bakterilerdir. E. flavescens,<br />

E. casseliflavus ve E. gallinorum gibi bazı kökenler hareketlidir. Enterokokların sitokrom<br />

enzimleri olmadığından katalaz negatiftirler. Fakat bazı suşları (özellikle E. faecalis) ilk<br />

izolasyon sırasında görülüp seri pasajlarda kaybolan psödokatalaz üretir ve katalaz testinde zayıf<br />

bir pozitiflik görülebilir (3, 8, 9).<br />

Şekil 1: Enterokoklar (7).<br />

İdeal üreme ısısı 35˚C olmakla birlikte 10-45˚C arasında değişen bir üreme aralığına<br />

sahiptir. %6.5 NaCl’de ürerler. %40 safra varlığında eskülini hidrolize ederler (safra-eskülinli<br />

5


esiyeri ile bu özellik gözlenebilir). Tüm Streptococcus bovis türlerinin ve viridans<br />

streptokokların %10’unun safra-eskülin hidrolizi pozitiftir. E. cecorum, E. columbae ve E.<br />

saccharolyticus dışında tüm enterokoklar, PYR (L-pyronidonyl-betanaphthylamide) (+) dir (10).<br />

Tüm suşlar lösinaminopeptidaz (LAP) oluştururlar (3, 8, 9). Glikozdan gaz oluşturmazlar ve<br />

glikoz fermentasyonunun son ürünü laktik asittir. 60ºC’ ye 30 dakika dayanıklıdır. Kanlı agarda<br />

0,5 -1,5 mm boyutunda, (streptokoklardan daha büyük) kabarık, gri -beyaz renkte koloniler<br />

yaparlar. Bazen zayıf bir alfa hemoliz meydana getirebilirlerse de genellikle nonhemolitiktirler<br />

(2, 3, 8). E. faecalis ve E. durans suşları kanlı agarda beta-hemoliz yapabilirler. E. faecalis’ in<br />

bazı suşları at veya tavşan kanı içeren besiyerlerinde beta hemoliz yapmalarına rağmen, koyun<br />

kanı içeren besiyerlerinde hemoliz yapmazlar (3, 8, 9).<br />

Tablo 1: Streptokok ve enterokok türlerinde belli başlı fenotipik özellikler (3).<br />

Hippurat Safra- Safra<br />

Bakteri Hemoliz Basitrasin TMP-SMZ CAMP hidrolizi PYR eskülin NaCl Optokine duyarlılık<br />

Grup A β S R – – + – – R –<br />

Grup B β,γ R R + + – – D R –<br />

Grup CFG βα D S – – – – – R –<br />

Grup D nonenterokok α,γ R S – – – + – R –<br />

Grup D enterokok α,β,γ R R – D + + + R –<br />

Viridans streptokok α,γ D S – D – D – R –<br />

S. pneumoniae α D S – – – – – S +<br />

S: Duyarlı, R: Dirençli, D: Değişken, TMP-SMZ: Trimetoprim –sülfametoksazol.<br />

Enterokokların diğer gram pozitif koklara benzer hücre duvar yapısı vardır. Hücre<br />

duvarları Peptidoglikan, teikoik asit, lipoproteinler ve yüzey protein antijenlerinden oluşur.<br />

Lancefield' in grup D antijeni, hücre duvarı ile bağlantılı bir gliserol olan teikoik asitten oluşur.<br />

Enterokoklar %80 oranında D grubu antiserumlarla aglütinasyon verirler. Bu sonucu,<br />

ekstraksiyon işlemi ve antiserum kalitesi etkileyebilir. Grup D antijeni tespiti, enterokoklar<br />

dışında, S. bovis, S. equinus, S. suis, Pediococcus spp. ve Leuconostoc spp. gibi diğer gram<br />

pozitif bakterilerde de bulunabildiğinden, enterokokların özellikle doğal olarak glikopeptid<br />

6


direnci bulunan Leuconostoc spp. ve Pediococcus spp. den ayırımı için PYR hidrolizinden<br />

yararlanılır.<br />

Grup D streptokoklar, enterokoklar ve Listeria türleri %40 safra varlığında ürer ve<br />

eskülini eskületine hidrolize eder. Eskületin ferrik sitratla birleşir ve siyah bir kompleks oluşur.<br />

Viridans streptokok türlerinin çoğu eskülini hidrolize eder, fakat %40 safra varlığında üreyemez.<br />

Bu özellik enterokokların diğer streptokoklardan ayırt edilmesini sağlasa da inokülum yoğun<br />

olursa ve safra konsantrasyonu %40’tan düşük olursa viridans streptokoklarda da yalancı<br />

pozitiflik gözlenebilir.<br />

Lactococcus garvie PYR, BE ve NaCl pozitif olup, sadece grup D antijeni içermemesi ile<br />

enterokoklardan ayrılır.<br />

Klinik laboratuvarlardan izole edilen suşların %80-90’ı E. faecalistir. E. faecium ise<br />

izolatların %10 kadarını oluşturur. Son zamanlarda özellikle çoğul dirençli E. faecium suşlarının<br />

hastanelerde arttığı saptanmıştır. Nadir olarak da diğer enterokok suşları (E. durans, E.<br />

casseliflavus, E. raffinosus, E. gallinorum, E. mundtii, E. flavescens, E. avium ve E. hirae) klinik<br />

izolatlardan izole edilirken, E. malodoratus, E. pseudoavium ve E. sulfureus ise izole<br />

edilmemiştir. PYR testi negatif olan ve atipik enterokoklar olarak adlandırılan E. columbae, E.<br />

cecorum ve E. saccharolyticus da insanlardan izole edilmemiştir (10, 11).<br />

Enterokokların laboratuvar ortamında üretilmesi ve yaşatılması kolaydır. Çoğu 60°C’de<br />

30 dk ısıtılmaya dayanıklıdır. Buzdolabında aylarca, -70°C’de yıllarca saklanabilir, fakat donma<br />

ve sonra yeniden eritme işlemleri ömürlerini kısaltır. Normal etüv ortamında, her türlü<br />

besiyerinde kolayca ürer. Trypticase-soy-%5 koyun kanlı agar, Brain-Heart infüzyon-%5 koyun<br />

kanlı agar ya da herhangi bir kanlı besiyeri üremesini destekleyicidir. İzolasyonlarında seçici<br />

besiyerleri kullanılabilir. Azide içeren besiyerleri seçici izolasyonda başarılıdır. Azide, gram<br />

negatif bakterileri inhibe eder, besiyerindeki eskülini hidrolize ederek siyah koloniler oluşmasına<br />

neden olur (Eskülinli safralı azidli agar, coccosel agar). Columbia kolistin-nalidiksik asit (CNA)<br />

veya feniletil alkol agar (PEA) enterokokların seçici izolasyonlarında kullanılabilir. CNA, PEA’<br />

ya göre bakterinin hemoliz özelliğini değerlendirmede daha değerlidir. Vankomisin dirençli<br />

enterokok saptanması için baz besiyerine 6µg/ml vankomisin eklenir. Dışkıdan yapılacak<br />

izolasyonlarda besiyerine gram-negatif bakterileri inhibe edecek ek <strong>antibiyotik</strong>ler de eklenebilir<br />

(10).<br />

7


Test<br />

Test sonuçları:<br />

Enterococci<br />

Streptococci<br />

Lactococci<br />

Aerococ<br />

Gemella<br />

Morfoloji:<br />

cus<br />

Kok + + + + + + + -<br />

Kokobasil + + + - - - + +<br />

Çomak - + - - - - + +<br />

Tablo 2: Gram pozitif kok ve kokobasillerin ayrımında kullanılan testler (12)<br />

Kısaltmalar: +:olumlu, -:olumsuz, H:hassas, Di:dirençli, D:değişken, G: grubu<br />

(Lactobacillus easel, Pediococcus pentosaceus, ve Leuconostoc mesenteroides doğal olarak glikopeptidlere<br />

dirençlidirler. Ancak VRE'den hazırlanmış gen probları ile bu bakterilerin DNA'ları hibridize olmaz) (12).<br />

Enterokokların tiplendirilmesi için çeşitli moleküler teknikler kullanılmaktadır. Ayrıca<br />

bakteriyosin tiplendirmesi, faj tiplendirmesi, biyokimyasal reaksiyon profilleri, antimikrobiyal<br />

direnç paternleri ve serolojik yöntemler de kullanılabilir (Tablo 2) (12).<br />

Enterokoklar mannitol, sorbitol, sorboz içeren sıvı besiyerlerinde asit oluşturmalarına ve<br />

arginini hidrolize etmelerine göre beş gruba ayrılırlar (Tablo 3).<br />

Pediococci Leuconostoc<br />

Laclobacillus<br />

Diziliş:<br />

Zincir + + + - - - + +<br />

Çift + + + + + + + +<br />

Küme - - - + + + - -<br />

Glikozdan gaz<br />

-<br />

-<br />

-<br />

oluşumu<br />

Vankomisin H H H H H Di Di DiH<br />

-<br />

-<br />

-<br />

+ D<br />

Grup test Dg A-Vg Ng - - Dg - -<br />

Safra-eskulin + D D D - + + D<br />

PYR ase + D D + + + - D<br />

Losin<br />

+ + + - + + -<br />

D<br />

aminopeptidaz<br />

Üreme:<br />

%6.5 NaCl + - D + - D D D<br />

45 °Cde + D - - - + - D<br />

10 °Cde + - + - - - + D<br />

8


Grup 1: E. avium, E. malodoratus, E. raffinosus, E. pseudoavium, E. saccharolyticus, E.<br />

pallens, E. gilvus’dan oluşur. Bu türler mannitol, sorbitol ve sorboz sıvı besiyerinde asit<br />

oluşturur, ancak arginini hidrolize etmezler.<br />

Grup 2: E. faecalis, E. faecium, E. casseliflavus, E. haemoperoxidus, E. mundtii ve E.<br />

gallinorum’dan oluşur. Bu gruptaki türler arginini hidrolize ederler, mannitollü sıvı besiyerinde<br />

asit oluştururlar, sorbozdan asit oluşturmazlar ve sorbitollü sıvı besiyerinde değişken reaksiyon<br />

verirler.<br />

Grup 3: E. villorum, E. dispar, E. durans, E. hirae, E. ratti ve E. faecalis ile E.<br />

faecium’un mannitol negatif varyantları bu grubu oluşturur. Bu gruptaki türler D antijeni<br />

içermez, arginini hidrolize ederler, fakat mannitol, sorboz ve sorbitol içeren sıvı besiyerlerinin<br />

hiçbirisinde asit oluşturmazlar.<br />

Grup 4: E. sulfurens, E. asini, E. phoeniculicola ve E. cecorum bu grupta bulunmaktadır.<br />

Bu gruptaki türler mannitol ve sorboz içeren sıvı besiyerlerinde asit oluşturmaz ve arginini<br />

hidrolize etmezler. Sorbitol içeren sıvı besiyerinde ise E. cecorum asit oluştururken, E. sulfureus<br />

asit oluşturmaz.<br />

Grup 5: E. columbae, E. canis, E. moraviensis bu grupta bulunur. Bu gruptaki türler<br />

arginini hidrolize etmezler, monnitollü sıvı besiyerinde asit oluştururlar, sorbozdan asit<br />

oluşturmazlar ve sorbitollü sıvı besiyerinde değişken reaksiyon verirler.<br />

Tablo 3: Fenotipik özelliklerine göre enterokok türlerinin sınıflaması (13).<br />

Grup I Grup II Grup III Grup IV Grup V<br />

E. palens E. casseliflavus*** E. villorum E. sulfurens E. faecalis*<br />

E. malodoratus E. faecium* E. faecalis* E. phoeniculicola E. moraviensis<br />

E. raffinosus E. gallinorum*** E. ratti E. asini E. columbae<br />

E. pseudoavium E. mundtii E. durans E. cecorum E. canis<br />

E. gilvus E. faecalis* E. faecium* E. casseliflavus**<br />

E. avium E. haemoperoxidus E. dispar E. gallinarum***<br />

E. saccharolyticus E. hirae<br />

*,**,*** Aynı türler farklı özelliklerine göre farklı gruplara dahil edilmiştir.<br />

9


Bazı Enterokok Türlerinin Özellikleri<br />

E. faecalis : Gastrointestinal flora üyesidir. Ağız, hepatobiliyer sistem ve vajinadan da izole<br />

edilmiştir. İnsan kaynaklı enfeksiyonlardan en sık sorumlu tutulan türdür. Ayrıca çeşitli<br />

hayvanlarda da bulunur. Üriner infeksiyon, yara, periton sıvısı, derin pelvik apse, endokardit ve<br />

kan kültürlerinden izole edilmiştir. Beta hemolitiktir. %6,5’luk NaCl ve pH 9,6 da ürer.<br />

E. faecium : İnsan ve sığırların gastrointestinal sisteminde bulunur. Yiyecek, sebze ve<br />

yemlerden de izole edilmiştir. İki biyotipi vardır. E. faecalis’e göre antimikrobiyallere daha<br />

rezistandır. Alfa hemolitiktir. %6,5’luk NaCl ve pH 9,6 da ürer.<br />

E. durans : Süt ve kuru gıdadan izole edilmiştir. İnsan ve hayvanda nadiren, barsak ve üriner<br />

sistemden izole edilmiştir. Alfa hemolitiktir. %6,5’luk NaCl ve pH 9,6 da ürer. 50°C de üremez.<br />

E. avium : Kuşlar, tavuk, köpek gibi hayvanlardan izole edilmiştir. İnsan gastrointestinal sistem<br />

florasının da bir parçasıdır. Apandisit, otit ve beyin apselerinden izole edilmiştir. Alfa<br />

hemolitiktir. %6,5’luk NaCl’de üremesi zayıftır. H2S üretir, pigment yapmaz.<br />

E. casseliflavus : Bitki ve toprakta bulunur. Vankomisine dirençlidir. Fırsatçı insan<br />

infeksiyonları yapar. %6,5’luk NaCl ve pH 9,6 da ürer. Hareketlidir, sarı pigment yapar.<br />

E. gallinorum : Evcil kuşların gastrointestinal sisteminde bulunur. İnsanda hemodiyalizli bir<br />

hastadan izole edilmiştir. Vankomisine dirençlidir. Koyun kanlı agarda nonhemolitiktir. At kanlı<br />

agarda beta hemoliz yapabilir. %6,5’luk NaCl ve pH 9,6 da ürer. Hareketlidir, pigment yapmaz.<br />

E. hirae : Domuz ve tavuklarda bulunur. Önceden atipik E. faecium sanılırdı. Hemoliz yapmaz.<br />

10-45°C arasında üreyebilir. %6,5’luk NaCl ve pH 9,6 da ürer (14-17).<br />

EPİDEMİYOLOJİ<br />

Enterokoklar, insan ve hayvanların gastrointestinal sistemlerinin üyeleridir. Doğada;<br />

toprak, su, bitki, kuşlar, böcekler ve memelilerde yaygın olarak bulunur. İnsanlarda, esas olarak<br />

10


gastrointestinal florada bulunmaları nedeni ile gerek hastane gerekse hastane dışı ortamda<br />

endojen kaynaklı infeksiyonlara yol açmaktadırlar. E. faecalis diğer enterokok türlerine göre<br />

dışkıda daha yüksek oranda bulunur (8).<br />

Enterokoklarda çevre koşullarına dayanıklı olduklarından her çeşit ortamda canlılıklarını<br />

sürdürebilirler. Hastane ortamında bulunan stetoskop, kapı tokmağı, yatak, komidin gibi cansız<br />

eşyalar üzerinde uzun süre yaşayabilmektedir.<br />

Enterococcus faecium ve Enterococcus faecalis kökenlerinin polivinil kloridde; hepsinin<br />

1 hafta, iki kökenin 4 ay hayatta kaldıkları gözlemlenmiştir (18).<br />

Hastanelerde tıbbi alet ve malzemeler, hasta odasında bulunan eşyalar (yatak, masa, kapı<br />

kolları, elektrik düğmeleri vb.) ve yüzeyler de önemli VRE kaynaklarıdır. Elektrikli termometre<br />

ve EKG elektrodu gibi, hastalarda ortak kullanılan aletler VRE yayılımından sorumlu<br />

olabilmektedirler (19).<br />

ABD’de bugün için en önemli VRE rezervuarı, hastane de yatan hastaların<br />

gastrointestinal sistem kolonizasyonudur. Bu kişiler genellikle asemptomatik olduklarından<br />

ancak sürveyans çalışmaları sırasında VRE taşıdıkları saptanabilir (19). Bu nedenle enterokoklar<br />

gerek cansız maddeler aracılığı ile, gerekse sağlık personeli ile hastadan hastaya taşınarak<br />

hastane infeksiyonu olarak salgınlara yol açabilmektedir (20).<br />

Enterokoklarda beta-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere ve aminoglikozidlere 1980’li yıllarda direncin<br />

ortaya çıkması üzerine vankomisin uzun yıllar tek uygun <strong>antibiyotik</strong> olarak kullanılmıştır.<br />

VRE’ler ilk kez 1988 yılında Uttley ve arkadaşları tarafından İngiltere’den bildirilmiştir (21).<br />

Bunu diğer Avrupa ülkeleri ve ABD’den bildirilen olgular ve VRE epidemileri izlemiştir.<br />

Türkiye’den de ilk olgu 1998 yılında Akdeniz Üniversitesi’nden bildirilmiştir (22). National<br />

Nosocomial Infection Surveillance System (NNIS) tarafından yayınlanan rapora göre 1989-1993<br />

yılları arasında nozokomiyal VRE infeksiyonları %0.3’ten %7.9’a yükselmiştir. Yoğun bakım<br />

ünitelerinde ise bu oran %0.4’ten 34 kat artarak %13.6’ya ulaşmıştır (23).<br />

VİRULANS FAKTÖRLERİ<br />

Genel olarak enterokoklar, S. aureus, S. pyogenes gibi mikroorganizmalar kadar intrinsik<br />

virulansa sahip değildir. Orofarinkste kolonize olmalarına rağmen nadiren alt solunum yolu<br />

infeksiyonlarına yol açarlar. Klasik bir virulans faktörü olmamasına rağmen enterokokların çok<br />

sayıda antimikrobiyal ajana dirençli olması, geniş spektrumlu <strong>antibiyotik</strong> tedavisi alan hastalarda<br />

11


yaşamalarına ve çoğalmalarına imkan tanıyarak süperinfeksiyonlara yol açması ve özellikle<br />

glikopeptide dirençli suşların hastanede yayılması açısından enterokoklar üzerinde yapılan<br />

çalışmalara önem verilmiştir (24). Çalışmalarda enterokokkal bakteriyemilerde %42-68 oranında<br />

mortalite bildirilse de bu hastalanın ileri derecede düşkün olması ve çoğunda polimikrobiyal<br />

bakteriyemi bulunması nedeniyle, enterokokların mortalitedeki rolleri tam olarak tespit<br />

edilememektedir (25). Bazı çalışmalarda da enterokokların mortalitedeki rolleri %31-37<br />

oranında saptanmıştır (26, 27).<br />

Sitolizin: Hemolitik özellik taşımaktadır. Sitolizin kodlayan gen bölgesi plazmid üzerinde ya da<br />

bakteriyel kromozoma entegre olarak bulunabilmektedir. İmmun sistem üzerinde makrofaj ve<br />

polimorfonükleer lökositlere zarar verici etkisi olduğu ve direkt doku harabiyeti yapabildiği<br />

gösterilmiştir. Ayrıca çok sayıda gram pozitif bakteriyi etkileyebilen bakteriyosin olarak da işlev<br />

gördüğü gösterilmiştir. Toksinin insan ile at kanlı agarlarda hemolitik aktiviteye sahipken, koyun<br />

eritrositlerinde etkili olmayışı klinik laboratuvarlarda tanısal açıdan önemli bir özelliktir (2).<br />

İnsanlarda patojen olan enterokok suşları arasında, sitolizin üretenlerin oranının, nonpatojen<br />

olduğu düşünülen suşlardan fazla olduğu gösterilmiştir. Sitolizin üretimi salgınlardan izole<br />

edilen E. faecalis suşlarında %60' a varan sıklıkta saptanabilen bir virülans faktörüdür (28).<br />

Agregasyon Faktörü: Bir yüzey proteinidir. Birçok özelliği ile bakterinin virülansına katkıda<br />

bulunmaktadır. Etkin alıcı ve verici hücre birleşmesini sağlayarak plazmid transferini<br />

kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda bakterilerin agregasyonunu da sağlayarak virülansa katkıda<br />

bulunmaktadır. Agregasyon faktörü, enterokoklara kalp kapakları ve böbrek epitel hücrelerine<br />

bağlanma ve bu sayede endokardit ve üriner sistem infeksiyonu oluşturma yeteneğini<br />

sağlamaktadır. E. faecalis suşlarına katetere tutunma yeteneğini, agregasyon faktörü<br />

sağlamaktadır. Özellikle katater infeksiyonlarında, E. faecalis izolasyonu E. faecium' a göre daha<br />

fazladır (2).<br />

Jelatinaz: Jelatinaz enzimi olan ve olmayan izojenik E. faecalis suşları ile yapılan çalışmalarda,<br />

Jelatinaz üreten suşların akut toksik etkilerinin üretmeyen suşlara kıyasla daha yüksek olduğu<br />

gösterilmiştir (2).<br />

12


Ekstraselüler Süperoksit: E. faecalis suşlarının büyük çoğunluğu ve bazı E. faecium türleri<br />

tarafından sentezlenmektedir. Süperoksit üretiminin bakterinin yaşam süresini uzattığı<br />

gösterilmiştir (2).<br />

Ekstraselüler Yüzey Proteini: İlk kez E. faecalis türlerinde tanımlanan büyük yüzey<br />

proteininin kompleks bir yapılanması bulunmaktadır. Karboksi ucu hücre duvarına tutunmayı<br />

sağlarken, proteinin iç kısmında tekrarlayan ünitelerden oluşan ve moleküle uzayıp kısalabilme<br />

özelliği kazandıran bölge bulunmaktadır. Bu proteinin bakterinin immun yanıttan kaçışını<br />

kolaylaştırdığı düşünülmektedir (2).<br />

Lipoteikoik asit: Enterokokların D grubu antijenini oluşturur. Tümör nekroz faktör ve<br />

interferon salınması neden olarak, immun cevabın düzenlenmesini sağlar (29).<br />

Antibiyotik Direnci: Nozokomiyal enterokokal infeksiyonların kabaca iki basamaklı bir yol<br />

izlediği söylenebilir. Öncelikle hastanın hastaneye yatışından kısa bir süre sonra intestinal<br />

florada bulunan, <strong>antibiyotik</strong> dirençli, sitolitik toksin oluşturma gibi virülans özelliklerine sahip<br />

suşlar, <strong>antibiyotik</strong> kullanımı sonucu duyarlı suşların ortadan kalkmaları ile birlikte sayıca<br />

artmakta ve sonraki aşamada, hastaların bir kısmında gastrointestinal floradan kaynaklanan bu<br />

suşlar doku invazyonuna neden olmaktadır. Virülans faktörleri arasında bulunan <strong>antibiyotik</strong><br />

direnci suşların intestinal florada seçilip çoğalmasını kolaylaştırırken, sitolitik toksin ve jelatinaz<br />

gibi faktörler de doku invazyonunu kolaylaştırmaktadır (2)<br />

ENTEROKOKLARIN NEDEN OLDUĞU İNFEKSİYONLAR<br />

Son yıllarda enterokokların neden olduğu infeksiyonlar belirgin şekilde artmış olup,<br />

özellikle hastane infeksiyonlarına neden olan etkenler arasında ön sırada yer almaya başlamıştır.<br />

Enterokoklar aslında çok virülan değildir. Özellikle hastaneye yatırılan yaşlı, immünsuprese ve<br />

ciddi hastalığı olanlarda hastalık oluşturmaktadır. Üriner sistem infeksiyonları en sık rapor<br />

edilen infeksiyonlardır (30).<br />

Tüm enterokok infeksiyonlarının %80-90’nından E. faecalis, %5-15’inden ise E. faecium<br />

sorumludur. E. gallinorum, E. casseliflavus, E. avium ve E. raffinosus gibi diğer enterokok<br />

türleri klinik örneklerin %5’inden izole edilmiştir (31).<br />

13


Enterokoklar üriner sistem ve yara infeksiyonlarının yanı sıra endokardit, salpenjit,<br />

endometrit, peritonit, safra yolu infeksiyonları, karın içi abseleri, bakteriyemi ve bazen menenjit<br />

gibi ciddi infeksiyonlara neden olabilirler (10).<br />

1. Üriner sistem infeksiyonları:<br />

Klinik mikrobiyoloji laboratuvarında enterokoklar en sık idrar kültürlerinden izole<br />

edilirler. Üriner infeksiyonlar enterokokların en sık neden olduğu infeksiyonlardır. Büyük<br />

bölümü hastane kaynaklıdır. ABD' de nozokomiyal üriner sistem infeksiyonları arasında<br />

enterekoklar ikinci en sık etkendir (32, 33). Hemolitik enterokokların böbrek infeksiyonuna<br />

neden olma oranları diğer suşlardan daha sıktır (2). Üriner sistem girişimleri, kateterizasyon,<br />

özellikle sefalosporinler olmak üzere daha önceden <strong>antibiyotik</strong> kullanımı ve diğer genitoüriner<br />

patolojiler en önemli risk faktörleridir (34). Erkek olmakda, enterokok ve diğer gram (+)<br />

etkenler ile üriner infeksiyon için bir risk oluşturmaktadır. Piyelonefrit, komplike olmayan sistit,<br />

perinefritik apse veya prostatit etkeni olabilirler. Hastane dışında komplike olmayan sistit<br />

olgularının nadir nedenidir. Yapılan bir çalışmada E. faecalis' in, E. faecium' a oranla kateterlere<br />

yapışma oranının daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Enterokokal üriner infeksiyonlarda<br />

bakteriyemi gelişmediği sürece mortalite oldukça düşüktür (35).<br />

2. İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar:<br />

Enterokoklar barsakta bulunan diğer aerob ve anaerob bakterilerle birlikte polimikrobiyal<br />

floranın bir parçası olduğu için ikinci sıklıkta izole edildikleri infeksiyonlar intraabdominal<br />

infeksiyonlardır. Bu infeksiyonlarda, E. coli veya Bacteroides spp.'e göre daha az oranda<br />

bakteriyemi yaparlar (34). Enterokokların mikst intraabdominal ve pelvik infeksiyonlardaki rolü<br />

tam olarak aydınlatılamamış olsa da açıkça bilinen, bu mikroorganizmaların siroz veya nefrotik<br />

sendromlu hastalardaki spontan peritonit ve peritoneal diyalizli hastalardaki peritonitin etkeni<br />

olduğudur (3, 34). Saf enterokokal peritonit abdominal cerrahi veya travma komplikasyonu<br />

olarak görülür. Akut salpenjit veya endometrit komplikasyonu olarak abse veya bakteriyemi<br />

nedeni olabilirler (34, 35).<br />

14


3. Bakteriyemi:<br />

Enterokokların üçüncü sıklıkta neden olduğu infeksiyonlardır. %78'i nozokomiyaldir.<br />

Nozokomiyal enterokokal bakteriyemilerin çoğunda infektif endokardit yoktur, ancak hastane<br />

dışında gelişen bakteriyemilerin 1/3’inde endokardit vardır. Enterokoklar, pozitif kan<br />

kültürlerinin yaklaşık %5'inden izole edilirler (33). Enterokokal bakteriyeminin en sık nedeni<br />

üriner sistem infeksiyonlarıdır (%19-24). Diğer önemli kaynakları ise intraabdominal<br />

infeksiyonlar, hepatobiliyer sistem, özellikle diyabetik ayak ve dekübit ülserleri olmak üzere deri<br />

ve yumuşak doku infeksiyonlarıdır (34). Ayrıca intravasküler kateter ve yanık yaraları da önemli<br />

kaynaklar arasındadır (33). Solunum sistemi nadiren enterokokal bakteriyemi için bir kaynaktır.<br />

Enterokokal bakteriyemiler %40'a varan oranlarda polimikrobiyaldir ve mortaliteleri yüksektir.<br />

Tek başına enterokokal bakteriyemilerde ise %28 mortalite oranı vardır. Fakat bakteriyemiler<br />

genellikle yaşlı ve düşkün hastalarda görüldüğü ve polimikrobiyal olduğu için mortalitedeki<br />

rolleri tam olarak belirlenememektedir. Pür enterokokal bakteriyemilerde nadir olmakla birlikte,<br />

beraberinde septik şok ve DIC görülebilir. Genellikle gram negatif basillerle birlikte olan<br />

polimikrobiyal bakteriyemilerde daha sıktır. Metastatik infeksiyonlar nadirdir (27). Primer<br />

enterokokal bakteriyemiler daha çok immünsuprese hastalarda görülür ve monomikrobiyaldir.<br />

Kaynak genellikle gastrointestinal sistemdir (36).<br />

4. Endokardit:<br />

Tüm endokarditlerin %5-15' inde etken olarak enterokoklar izole edilmiştir (27). İnfektif<br />

endokarditlerin üçüncü sıklıkta rastlanan etiyolojik ajanlarıdır. Enterokokal bakteriyemilerde<br />

%8-30 oranında endokardit bildirilmiştir (26). Toplumdan kazanılmış bakteriyemilerde 1/3<br />

oranında iken, nozokomiyal bakteriyemilerde %1 oranındadır. Kapak hastalığı ve intravenöz ilaç<br />

bağımlılığı risk faktörleridir. Çoğunlukla sol taraf endokarditine neden olur ve mitral kapak, aort<br />

kapağına göre daha sık tutulur. Buna ilaç bağımlılarında görülen endokarditler de dahildir.<br />

Normal kapak endokarditine de neden olabilir (27). Aort kapak endokarditi daha yüksek oranda<br />

cerrahi girişim gerektirir. Subakut seyirlidir. Tüm enterokokal endokarditlerde en sık izole edilen<br />

suş E. faecalis' tir, bunu E. faecium izler (37).<br />

15


5. Deri ve yumuşak doku infeksiyonları:<br />

Enterokoklar, selülit ve yumuşak doku infeksiyonlarına nadiren neden olur (28, 37).<br />

Genellikle cerrahi yaralar ve yanık yaraları, diyabetik ayak ve dekübit ülserlerinin<br />

polimikrobiyal infeksiyonlarından izole edilir (27). Enterokoklar nadiren diyabetik olan veya<br />

olmayan kişilerde kronik osteomiyelite neden olur. Primer enterokokkal osteomiyelitten ziyade<br />

süperinfeksiyon şeklindedir (27, 34).<br />

6. Menenjit:<br />

Sağlıklı erişkinlerde enterokoklar nadiren menenjit etkenidir. Enterokokkal menenjit<br />

daha çok kafa travması, nöroşirürjikal girişim sonrası veya santral sinir sisteminde anatomik<br />

defekti olan hastalarda görülür. BOS' ta 200/mm 3 den az lökosit vardır (34). Akut lösemi veya<br />

AIDS' li immünsupresif hastalardaki enterokokkal bakteriyemilerde de menenjit etkeni olabilir<br />

(27). Çocuklarda gelişen menenjitlerde ise çoğunlukla altta yatan nöral tüp defekti ve hidrosefali<br />

vardır (2).<br />

7. Yenidoğan sepsisi:<br />

Menenjit veya bakteriyemi ya da ikisi ile birlikte, solunum güçlüğü, letarji ve ateşle<br />

karakterize, uygun <strong>antibiyotik</strong> tedavisine iyi cevap veren bir tablodur (34). E. faecalis veya E.<br />

faecium'un etken olduğu sepsis daha sık prematür veya düşük doğum ağırlıklı bebeklerde<br />

özellikle nazogastrik tüple beslenme, intravasküler kateter bulunması gibi durumlarda görülür<br />

(38).<br />

8. Diğer infeksiyonlar:<br />

Enterokoklar diyabetik hastalarda endoftalmite neden olabilir (34) . İleri yaş ve kronik<br />

hastalığı olanlarda solunum sistemi infeksiyonlarına ve periodontitis gibi oral kavite<br />

infeksiyonlarına da nadiren yol açabilir (2).<br />

16


ENTEROKOKLARDA ANTİMiKROBİYAL DİRENÇ<br />

Enterokoklar son yıllarda hastane infeksiyonu etkeni olarak giderek daha sık<br />

karşılaşılan ve antimikrobiyal ajanlara direnç oranlarında önemli artışlar kaydedilen<br />

bakterilerdir. Bu iki faktörden dolayı dirençli enterokoklar <strong>antibiyotik</strong>lerin yoğun olarak<br />

kullanıldığı ortamlarda hızla yayılabilirler (38,39). Enterokoklarda antimikrobiyal direnç iki ana<br />

başlık altında incelenebilir (Tablo 4) (23).<br />

Tablo 4: Enterokoklarda antimikrobiyal direnç (23).<br />

İntrensek direnç: Aminoglikozid direnci (düşük düzeyde direnç)<br />

B- laktamlar (yüksek MIC değerleri)<br />

Linkozamidler (düşük düzeyde direnç)<br />

Trimetoprim - sülfometoksazol (sadece in vivo direnç)<br />

Kinupristin / dalfopristin (E. faecalis suşları streptogramin A’ya intrensek olarak dirençli)<br />

Kazanılmış direnç: Aminoglikozid direnci (yüksek düzeyde direnç)<br />

Β- laktamlar (PBP’ lerde değişiklik)<br />

Hücre duvarına etkili ajanlar (tolerans)<br />

Florokinolonlar<br />

Linkozamidler (yüksek düzeyde direnç)<br />

Makrolidler<br />

Penisilin ve ampisilin (β laktamaz)<br />

Rifampisin<br />

Tetrasiklin<br />

Vankomisin<br />

Kinupristin / dalfopristin<br />

Linezolid<br />

17


1. İNTRİNSİK (DOĞAL DİRENÇ)<br />

Bu direnç tipi türlerin tümünde bulunan kromozomal dirençtir. Enterokoklar<br />

sefalosporinlere, penisilinlere, linkozamidlere, aminoglikozidlere (düşük düzeyde) intrensek<br />

dirençlidir.<br />

β-laktam direnci: Enterokoklardaki intrensek penisilin direnci β-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere düşük<br />

bağlanma afinitesi gösteren PBP 5 enziminin varlığına bağlıdır. PBP 5'in afinitesinde azalma<br />

sonucunda penisiline düşük düzeyde intrensek direnç gösterir. Özellikle E. faecium suşlarında<br />

dirençli suş oranı artış göstermektedir. E. faecium penisilin bağlayan proteinlerinin penisiline<br />

afinitesi son yıllarda belirgin azalma göstermiş ve E. faecium suşlarının %85-90'ı ampisiline<br />

dirençli duruma gelmiştir. E. faecalis suşlarında ise ampisilin direnci sadece %2-3 oranındadır.<br />

E. faecalis çoğu streptokoka kıyasla penisilinlere 10-100 kat az duyarlı iken E. faecium ise E.<br />

faecalis' ten en az 4-16 kat daha az duyarlıdır (3). Çoğu E. faecalis izolatı penisilin ya da<br />

ampisilinin 1-8µg/ml konsantrasyonları ile inhibe olur. E. faecium’da ise ortalama 16-64µg/ml<br />

büyümenin engellenmesi için gereklidir. Buna rağmen bazı izolatlar daha dirençlidir (40).<br />

Fontana ve arkadaşlarının çalışmasına göre, bir E. faecium' un PBP-5 üretme yeteneğinin kaybı,<br />

bu yüksek penisilin dirençli suşun, penisiline aşırı duyarlı hale gelmesine sebep olur (41).<br />

Ayrıca, hemen hemen izole edilen tüm enterokoklar, beta-laktamlara, vankomisin ve<br />

teikoplanin de dahil diğer hücre duvarına etkili ajanlara karşı tolerandır. Kısa süreli maruziyet<br />

hızla tolerans kazanılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle bu ajanlar enterokoklara karşı<br />

bakteriyostatik etkilidir. Üriner sistem enfeksiyonları gibi bazı enfeksiyonlarda tek başına<br />

kullanılabilseler de, menenjit, endokardit gibi bakterisidal aktivite gerektiren infeksiyonlarda<br />

standart kombinasyon tedavisi kullanmak gereklidir. Bu <strong>antibiyotik</strong>lerin aminoglikozidlerle<br />

kombinasyonu sinerjistik bakterisidal etki göstermektedir (24).<br />

Aminoglikozid direnci: Enterokoklar intrensek olarak düşük düzeyde aminoglikozidlere<br />

dirençlidir. Bu intrensek direnç hücre duvarına geçebilme yeteneğindeki azlıkla ilişkili olup<br />

hücre duvarına etkili ajanlarla verilerek yenilebilir.<br />

Trimetoprim - Sülfometoksazol direnci: Çoğu enterokok suşu in vitro şartlarda trimetoprim -<br />

sulfometoksazole duyarlı olduğu halde bu ajan in vivo şartlarda enterokoklara etkisizdir.<br />

18


Enterokokların eksojen kaynaklı folik asiti kullanarak bu antibiyotiğin etkisini azalttığı tahmin<br />

edilmektedir (2, 27).<br />

Linkozamid direnci: Enterokokların düşük düzeyde linkozamid ve klindamisine intrensek<br />

direnci karakteristik belirtileridir.<br />

2. KAZANILMIŞ DİRENÇ:<br />

Enterokokların bir çok antibiyotiğe karşı kazanılmış direnç mekanizmaları da<br />

bulunmaktadır. Kazanılmış direnç genellikle bir DNA mutasyonu ya da yeni bir DNA<br />

segmentinin transferi sonucunda gelişir. Bu mutasyon sonucu oluşan dirençli genler enterokoklar<br />

arasında veya başka mikroorganizmalara transfer edilebilir. Buda yeni direnç determinantlarının<br />

kazanılmasını kolaylaştırır. Enterokoklarda yeni DNA segmenti transferinden en sık sorumlu<br />

olan mekanizma konjugasyondur. Başka mikroorganizmalar için tanımlanmış olan<br />

transduksiyon ve transformasyon gibi mekanizmalar enterokoklarda doğal koşullarda DNA<br />

transferine neden olmaz. Tetrasiklin direnci enterokoklarda konjugasyon yoluyla kazanılan<br />

direncin en tipik örneklerindendir (2, 27, 32).<br />

KLORAMFENİKOL, ERİTROMİSİN VE KLİNDAMİSİN DİRENCİ<br />

Kloramfenikol direnci: Direnç genlerinin bir enterokoktan diğerine transferi ilk olarak 1964<br />

yılında gösterilmiştir. Yapılan çeşitli çalışmalarda enterokokların %20-42' sinin kloramfenikole<br />

dirençli olduğu ve dirençten en sık sorumlu mekanizmanın kloramfenikol asetil transferaz<br />

üretimi olduğu bildirilmiştir.<br />

Eritromisin direnci: Enterokoklarda çok sık görülen diğer bir direnç türüdür ve genellikle ermB<br />

geni ile ilişkilidir. Bu gen, rRNA' nın metilasyonundan sorumludur. Metilasyon nedeniyle<br />

eritromisin ribozomlara bağlanamaz. Aynı mekanizma, klindamisine yüksek düzeyde dirençten<br />

de sorumludur. ErmB geni, Tn917 transpozonunun bir parçası olarak çeşitli plazmidler üzerinde<br />

taşınabilir (3).<br />

19


Tetrasiklin direnci: Enterokoklarda tetrasiklin grubu <strong>antibiyotik</strong>lere dirençten sorumlu olan çok<br />

sayıda gen tanımlanmıştır. Bunlardan tetM geni Tn916 transpozonu üzerinde taşınır.<br />

Enterokoklardaki diğer tetrasiklin direnç genleri tetO ve tetN dir. Bu genler muhtemelen<br />

tetrasiklinlerin ribozomlar üzerindeki etkisini inhibe eder. TetL geni ise enterokokal bir plazmid<br />

üzerinde taşınır. Bu direnç geni mikroorganizma tetrasiklinle karşılaştığında amplifiye olur. TetL<br />

geni tetrasiklinlerin hücre dışına pompalanmasını sağlayan aktif transport sistemini de kodlar<br />

(3).<br />

AMİNOGLİKOZİD DİRENCİ<br />

Enterokoklar aminoglikozidlere karşı yüksek düzeyde direnç kazanabilirler. Bu tür direnç<br />

gösteren bakterilerde duvar sentezini inhibe eden bir <strong>antibiyotik</strong> ile aminoglikozid<br />

kombinasyonundan elde edilen sinerjistik etki kaybolmuştur.<br />

Yüksek düzeyde aminoglikozid direnci iki farklı mekanizma ile meydana gelebilir:<br />

a) Ribozomal direnç: Ribozomlarda aminoglikozid bağlanma yerinin değişmesi ile oluşur.<br />

Yalnız streptomisine karşı gelişen ve transfer edilemeyen bu tür direnç nadirdir.<br />

b) Aminoglikozid modifiye eden enzimlerin sentezi ile oluşan direnç: Duyarlı suşlara<br />

transfer edilebildiğinden hızla yayılan bu tür dirençte adeniltrasferaz, fosfotransferaz, ve<br />

asetiltransferaz enzimleri rol oynar. Gentamisine yüksek düzeyde dirençten sorumlu olan enzim<br />

bir füzyon proteinidir. İki aktif bölgesi olan bu protein hem 6’-asetiltransferaz hem de 2"-<br />

fosfotransferaz aktivitesine sahiptir. Bu iki özellik streptomisin dışında diğer tüm<br />

aminoglikozidlerin sinerjistik etkisini ortadan kaldırır. Bu enzimler genellikle konjugatif<br />

plazmidler tarafından kodlanır. Gentamisine yüksek düzeyde direnç gösteren bir suşun<br />

streptomisin dışında diğer tüm aminoglikozidlere yüksek düzeyde dirençli olduğu unutulmamalı<br />

ve bu suşlar streptomisin direnci yönünden araştırılmalıdır (34, 38, 39, 42-47).<br />

BETA LAKTAM DİRENCİ<br />

Beta-Laktamaz Üretimi: İlk olarak 1983' te Texas' da β-laktamaz üreten E. faecium suşu<br />

tanımlanmıştır. Sonraları ABD' de diğer merkezlerden ve Buenos Aires' den başka suşlar<br />

20


ildirilmiştir (27). β-laktamaz üretimi, enterokoklarda sık görülmeyen bir özelliktir ve bu yüzden<br />

terapötik sorun yaratmaz. Primer olarak E. faecalis suşlarında daha sıktır, fakat E. faecium<br />

suşunda da gösterilmiştir (48,49). Enterokoklarda β-laktamaz enzimini kodlayan gen, transfer<br />

edilebilen bir plazmid üzerindedir. Bazı E. faecalis suşlarında, bu genin kromozomlarda<br />

yerleştiği gösterilmiştir (50,51). DNA hibridizasyon çalışmaları, enterokoklardaki beta laktamaz<br />

geni ile stafilokoklardaki beta laktamaz geninin büyük oranda benzediğini göstermiştir. Ancak<br />

stafilokoklardaki beta laktamaz üretimi indüklenebilirken enterokoklardaki konstitutif, düşük<br />

seviyede ve inokulum bağımlıdır (52,53).<br />

Beta-laktamaz sentezleyen enterokoklar inokulum etkisi gösterdiklerinden normal<br />

inokulum miktarından daha fazla miktarda kullanılarak rutin duyarlılık testlerinde direnç tespit<br />

edilebilir (3). Enterokoklarda indüklenmiş beta laktamaz yapımı stafilokoklardan daha az<br />

miktarda olduğu için, inokulum etkisi daha belirgindir. Beta laktamaz üreten enterokok<br />

suşlarının büyük çoğunluğunda, yüksek düzeyde gentamisin direnci de tespit edilmiştir (49).<br />

Yapılan araştırmalarda beta laktamazı ve aminoglikozidleri inaktive eden enzimleri kodlayan<br />

genlerin, aynı plazmidde bulunduğu gösterilmiştir (51).<br />

Tolerans: Hemen hemen tüm izole edilen enterokoklar, beta laktamlara, vankomisin ve<br />

teikoplanin de dahil diğer hücre duvarına etkili ajanlara karşı tolerandırlar. Kısa süreli maruziyet,<br />

hızla tolerans kazanılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle bu ajanlar enterokoklara karşı<br />

bakteriyostatik etkilidir. Üriner sistem infeksiyonları gibi bazı infeksiyonlarda tek başına<br />

kullanılabilseler de menenjit, endokardit gibi bakterisidal aktivite gerektiren vakalarda standart<br />

kombinasyon tedavisi kullanmak gereklidir. Aminoglikozidlerle kombinasyonu, sinerjistik<br />

bakterisidal etki göstermektedir (24).<br />

GLİKOPEPTİD DİRENCİ<br />

Enterokoklarda peptidoglikan sentezi için 2D-alanin molekülünün bir ligaz enzimi<br />

tarafından birbirine bağlanması, oluşan D-ala-D-ala' nın UDP-N-asetil muramil-tripeptide<br />

eklenerek UDP N-Asetil muramil-pentapeptidin oluşması ve bunuda transglikozilasyon yoluyla<br />

mevcut peptidoglikanın eklenmesi gerekmektedir. Vankomisin ve teikoplanin, bu pentapeptidin<br />

D-ala-D-ala terminaline yüksek bir afiniteyle bağlanarak peptidoglikan sentezinin<br />

transglikozilasyon aşamasını inhibe eder. Glikopeptid <strong>antibiyotik</strong>leri D-alanin-D-alanin dipeptid<br />

21


yapısına bağlanmasını takiben bu prekürsörler hücre duvarı sentezinde kullanılamaz.<br />

Enterokoklarda glikopeptid direncinin temeli, D-ala-D-ala yerine D-ala-D-lac (VanA ve VanB)<br />

veya D-ala-D-ser (VanC) ile biten peptidoglikan prekürsörlerinin sentezlenmesine dayanır<br />

(Tablo 5). Vankomisin ve teikoplanin bu yeni terminale yüksek afiniteyle bağlanamaz ve duvar<br />

sentezini inhibe edemez.<br />

Tablo 5: Enterokoklarda glikopeptid direnci (19).<br />

Özellik VanA VanB VanC VanD VanE<br />

Vankomisin >64 4->1000 8-16 64-256 16<br />

Teikoplanin >16 0.25-2 0.12-2 4-32 0.5<br />

Genin<br />

kaynağı<br />

Yer<br />

Akkiz Akkiz İntrensek Akkiz Akkiz<br />

Tn1546<br />

Tn5482<br />

Tn1547<br />

Tn5382<br />

Prekürsör Laktat Laktat Serin Laktat Serin<br />

Transfer + + - - -<br />

İndüklenme<br />

vankomisin/<br />

teikoplanin<br />

Mikro<br />

organizma<br />

Van A tipi direnç:<br />

+/+<br />

Hepsi<br />

+/-<br />

E. Faecalis<br />

E. Faecium<br />

E. flavescens<br />

E. gallinorum<br />

Kr<br />

+/ -<br />

E. gallinorum<br />

E. flavescens<br />

Kr<br />

-<br />

E. faecium<br />

Kr<br />

+<br />

E. faecalis<br />

Tüm glikopeptid direnç tipleri arasında en ayrıntılı olarak incelenmiş olanıdır. VanA<br />

izolatları hem vankomisine (MIC≥64 g/ml) hem de teikoplanine (MIC≥16 ug/ml) yüksek<br />

düzeyde dirençlidir. Bu dirençten esas olarak Tnl546 transpozonu ve bu transpozonla ilişkili<br />

elemanlar Tn5482 üzerinde taşınan VanA gen kümesi sorumludur. VanA gen kümesinin hem<br />

22


transfer edilebilen hem de transfer edilemeyen plazmidler ve bakteriyel kromozomlar üzerinde<br />

bulunabildiği bildirilmiştir. VanA geni esas olarak E. faecium'da tanımlanmıştır. Ancak başta E.<br />

faecalis olmak üzere, E. durans, E. gallinarum, E. avium, E. mundtii, E. casseliflavus, E.<br />

raffinosus ve enterokok dışı bazı türlerde bulunduğu gösterilmiştir (54-56).<br />

Tn 1546 transpozonu 9 ayrı gen içermektedir. Bu genlerden ikisi tranpozaz ve rezolvaz<br />

aktivitesi gösterir. Bu iki gen Tnl546' nın transpozisyonundan, transpozon üzerindeki diğer<br />

genler (VanR, VanS, VanH, VanA, VanX, VanY, VanZ) ise glikopeptid direncinden<br />

sorumludur. Bu genler E. faecium’da plazmid üzerindedir. VanR ve VanS iki komponentli bir<br />

regülatör sistem oluşturur. VanS glikopeptidlerin ortamdaki varlığı veya etkileri ile ilişkili<br />

sinyali saptayarak sinyali iletir. Buna bağlı olarak VanR kendi promoter bölgesini ve VanH,<br />

VanA, VanX promoter bölgesini aktive eder. Bu aktivasyon sonucunda VanH, VanA ve VanX<br />

genlerinin transkripsiyonu gerçekleşir. VanH bir dehidrogenazdır ve prüvatı D-laktata redükte<br />

eder. VanA ligaz D-laktatı D-ala-D-Lac sentezi için kullanır. Ancak vankomisine duyarlı olan<br />

normal D-ala-D-ala prekürsörü, ortamda bulunduğu sürece D-ala-D-Lac sentezi yüksek<br />

düzeyde vankomisin direnci oluşturmak için yeterli değildir. VanX bir D,D-dipeptidazdir ve<br />

ortamda bulunan D-ala-D-ala'nın hidrolizinden sorumludur. VanY ise bir D,D-<br />

karboksipeptidazdır ve görevi pentapeptid prekürsörlerin D-ala terminalini uzaklaştırmaktır.<br />

Vankomisin ve teikoplaninin geride kalan tetrapeptid prekürsör için afinitesi düşüktür. Bütün bu<br />

basamaklar sayesinde hücre duvarının glikopeptid <strong>antibiyotik</strong>ler varlığında bile devam etmesi<br />

sağlanır. VanZ’nin vankomisin direncindeki rolü tam olarak bilinmemekte, teikoplanin<br />

direncinde rolü olduğu düşünülmektedir. Ancak mekanizma henüz tam olarak anlaşılamamıştır.<br />

VanZ, VanA fenotipinin ekspresyonu için mutlak gerekli değildir (54,55).<br />

İndüklenebilir VanA direncinde yalnızca vankomisin varlığında oluşan PBP’lerin artışı<br />

sonucunda beta-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere karşı hipersensitivite meydana gelir. Bu da vankomisin<br />

dirençli enterokokların tedavisinde vankomisin-beta-laktam kombinasyonunun başarısını<br />

açıklamaktadır (58).<br />

Van B tipi direnç:<br />

Enterokoklarda VanB tipi glikopeptid direnci VanA ligaza yapısal benzerlik gösteren<br />

VanB ligaz ile oluşur. VanB proteini yine D-ala-D-ala-Lac pentapeptidinin oluşumuna neden<br />

olur. Kromozomal yerleşimlidir. Ancak Tnl547, Tn5382 transpozonu ve plazmidler üzerinde de<br />

23


taşınarak transfer edilebildiği de bildirilmiştir. VanB tipi direnç taşıyan enterokok izolatları<br />

vankomisine değişken düzeyde direnç gösterirken (MIC=4->1000 ug/ml), teikoplanine<br />

duyarlıdır. VanB tipi direnç esas olarak E. faecalis ve E. faecium da tanımlanmıştır. Buna ek<br />

olarak nadiren E. casseliflavus ve E. gallinorum ve enterokok dışı bazı türlerin de VanB gen<br />

kümesi taşıdığı bildirilmiştir. VanB gen kümesinde bulunan 6 gen VanA kümesindeki genlerle<br />

homoloji gösterir. VanA gen kümesinden farklı olarak VanB gen kümesinde VanZ’nin karşılığı<br />

yoktur. VanB gen kümesinde görevi tam olarak anlaşılamayan VanW geni mevcuttur. VanRB -<br />

VanSB sistemi vankomisin tarafından indüklenir ancak teikoplanin tarafından indüklenmez. Bu<br />

nedenle VanB tipi direnç taşıyan suşlar teikoplanine duyarlıdır. VanB izolatlarının vankomisin<br />

tarafından indüklenmesi sonucunda teikoplanine de direnç geliştiği bildirilmiştir. Ayrıca bu<br />

suşlarda glikopeptid tedavisi altında teikoplanin direnci geliştiği de gösterilmiştir (54-56).<br />

VanC tipi direnç:<br />

VanC direnç fenotipinin özelliği vankomisine düşük düzeyde dirençli teikoplanine ise<br />

duyarlı olmasıdır. VanC tipi direnç, E. gallinarum, E. casseliflavus ve E. flavescens<br />

suşlarında görülen intrensek bir direnç türüdür. Bu suşlarda hemen her zaman VanC geni<br />

bulunmasına rağmen vankomisin için MİK değeri genellikle 8-16 ug/ml arasındadır<br />

(intermediate). Bu direnç fenotipinin VanC-1, VanC-2 ve VanC-3 olmak üzere üç alt tipi<br />

bulunmaktadır ve genlerin türe spesifik olduğu düşünülmektedir. VanC-1 E. gallinarum' da,<br />

VanC-2 E. casseliflavus'ta, VanC-3 ise E. flavascens'te daha sıktır. E. casseliflavus ile E.<br />

flavescens’ in yüksek olasılıkla aynı türü temsil ettiği kabul edilmektedir ve VanC-2 ile VanC-3<br />

ün %98 oranında benzer olduğu gösterilmiştir. VanC-1, VanC-2 / VanC-3 ile %73, VanA veya<br />

VanB ile %37-39 oranında benzerlik gösterir. Kromozom üzerinde lokalize olan VanC operonu<br />

beş genden oluşmaktadır. VanH ve VanHB nin homoloğu olan VanT hücre zarına bağlı bir serin<br />

rasemaz enziminin kodlanmasından ve D-Ser sentezinden sorumludur. VanC gen kümesinde<br />

VanXYC, dipeptidaz ve karboksipeptidaz enzimlerini kodlar. VanRC ve VanSC nin vankomisin<br />

dirençli enterokokların tedavisinde vankomisin - beta - laktam kombinasyonunun başarısını<br />

açıklamaktadır (57).<br />

24


VanD tipi direnç:<br />

VanD, az sayıda E. faecium suşunda tanımlanmış yeni bir direnç tipidir. VanD geni<br />

kromozomal bir lokalizasyona sahiptir ve konjugasyonla transfer edilemediği bilinmektedir.<br />

VanD tipi direnç taşıyan suşlar hem vankomisine (MİK=64-256 ug/ml) hem de teikoplanine<br />

(MİK=4-32 ug/ml) dirençlidir. E. faecium BM4339 üzerinde yapılan çalışmalar, VanD direnci<br />

taşıyan suşlarda majör peptidoglikan prekürsörünün D-lac ile biten bir pentadepsipeptid<br />

olduğunu, D-ala ile biten normal pentapeptid sentezinin minimum düzeyde olduğunu<br />

göstermiştir. Bu çalışmalar ışığında direnç mekanizmasının VanA ve VanB ye benzer olduğu<br />

düşünülmektedir. Ancak VanD suşlarında D,D-dipeptidaz aktivitesi saptanmamıştır,<br />

karboksipeptidaz aktivitesi ise düşük düzeydedir. D,D-dipeptidaz aktivitesi bulunmamasına<br />

rağmen VanD gen kümesi VanXD, VanRD, VanSD, VanHD genlerini içermektedir.<br />

VanE tipi direnç:<br />

Bu direnç tipi bir ilk olarak E. faecalis suşunda tanımlanmıştır. Tipik olarak vankomisine<br />

düşük düzeyde dirençli (MİK=16 ug/ml), teikoplanine ise duyarlıdır (MİK=0,5 ug/ml). VanE<br />

geni kromozom üzerinde lokalizedir ve transfer edilemediği bilinmektedir. Vankomisin direnci<br />

D-ala-D-ser ile sonlanan peptidoglikan prekürsörlerinin sentezi ile ilişkilidir. VanC tipi dirence<br />

benzemekle birlikte VanE tipi direncin genetik belirleyicisi farklıdır ve intrensek bir direnç tipi<br />

değildir.<br />

VanG tipi direnç:<br />

VanG tipi direnç ilk olarak E. faecalis WCH9 suşunda tanımlanmıştır. Tipik olarak<br />

vankomisine düşük düzeyde (MİK=16 ug/ml) direnç gözlenirken, teikoplanine duyarlıdır<br />

(MİK=0,5 ug/ml). Dirençten VanG geni sorumludur. Nadir görülen bir direnç tipi olup transfer<br />

edilemez (58).<br />

25


Vankomisine bağımlı enterokoklar (VDE):<br />

Vankomisin tedavisi altındaki hastalardan alınan primer kültürlerde çoğunlukla VanB<br />

tipi dirence sahip enterokokların ürediği rapor edilmiştir. Bu izolatlar subkültürleri yapıldığında<br />

üreyememekte ancak vankomisin diski çevresinde veya vankomisin içeren besiyerlerinde<br />

üreyebilmektedirler. Vankomisin bağımlı E. faecalis ve E. faecium kan, idrar ve dışkıdan izole<br />

edilmiştir. İzole edilen hastalarda vankomisin veya geniş spektrumlu bir <strong>antibiyotik</strong> tedavisi ve<br />

daha önce izole edilmiş bir VRE hikayesi mevcuttur. Bu VRE ile VDE "pulsed field gel<br />

elektroforezi” ile benzer DNA paterni göstermişlerdir. VanA ve VanB tarafından sentezlenen D-<br />

ala-D-Lac vankomisin indüksiyonu sonucunda üretilmektedir. Diğer bir deyişle vankomisin<br />

eksikliğinde hücre yaşamı için ve hücre duvarı sentezi için gerekli olan komponentleri<br />

üretememektedir (54).<br />

ENTEROKOK İNFEKSİYONLARINDA TEDAVİ<br />

Enterokok infeksiyonlarının tedavisi, ilginç <strong>antibiyotik</strong> duyarlılık özellikler göstermeleri<br />

ve bu bakterilerin duyarlılıklarının mikrobiyoloji laboratuvarınca doğru tespit edilememesi<br />

nedeniyle, oldukça zor ve karmaşıktır. Beta-laktamaz üretimi, yüksek düzeyli aminoglikozid ve<br />

penisilin direnci geliştirmeleri ve glikopeptidlere direnç görülmesi klinisyenin tedavi<br />

seçeneklerini kısıtlamaktadır (23).<br />

Penisilin G, ampisilin, vankomisin ve teikoplanin gibi hücre duvarına etkili ilaçlar, klinik<br />

olarak erişilebilir konsantrasyonlarda enterokokların çoğuna bakteriyostatik etkilidir. Enterokok<br />

infeksiyonlarında bakterisidal etki klasik olarak bu hücre duvarına etkili ajanlardan biri ile<br />

streptomisin veya gentamisin kombine kullanımı ile elde edilir (23).<br />

Bakteriyosatik etkili ilaçlar immun sistemi baskılanmamış konakta oluşan üriner sistem,<br />

peritonit, yumuşak doku infeksiyonu gibi derin yerleşimli ve intravasküler olmayan enterokok<br />

infeksiyonlarının tedavisinde yeterlidir. Penisilin G veya ampisilin duyarlı infeksiyonlarda tek<br />

başlarına yeterli tedavi sağlar. Önerilen tedavi süresi 7-14 gündür. Üreidopenisilinler ise karışık<br />

infeksiyonların tedavisinde daha geniş bir spektrum elde etmek için kullanılabilir. Penisilin allerjik<br />

hastalarda veya yüksek düzeyli penisilin direnci varsa (özellikle E. faecium’da) glikopeptid<br />

<strong>antibiyotik</strong>ler kullanılabilir. Nitrofurantoin enterokok suşlarının çoğunda etkili olduğundan (%90-<br />

96) üriner sistem infeksiyonlarında kullanılabilir. Fosfomisin de in vitro enterokoklara oldukça<br />

26


etkiki olduğundan üriner infeksiyonların tedavisinde kullanılabilir (11, 23).<br />

Kinolonlar da nitrofurantoin gibi üriner sistem infeksiyonlarında tek başına kullanılabilir.<br />

Ancak üriner sistem infeksiyonu dışında başka bir infeksiyon varsa kullanılmamalıdır.<br />

Levofloksasin, moksifloksasin, siprofloksasin ve ofloksasine göre enterokoklara karşı in vitro daha<br />

etkilidir. Ancak siprofloksasin dirençli enterokok suşlarına karşı, bu ilaçların da etkinliği<br />

azalmaktadır ve kullanımlarının çoğul dirençli enterokok infeksiyonlarla tetrasiklinler, özellikle<br />

doksisiklin ve minosiklin enterokok suşlarına karşı etkilidir (23). Dirençli suşların gelişimine neden<br />

olacağından tek başına rifampisin kullanımından kaçınılmalıdır (59).<br />

Enterokoklarla gelişen endokardit ve menenjit gibi ciddi sistemik infeksiyonların tedavisi<br />

sorun yaratmaktadır. Enterokokal endokarditli hastaların çoğunda tek başına penisilin tedavisi<br />

başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu tür infeksiyonların tedavisi, enterokokların hücre duvarına etkili<br />

bir <strong>antibiyotik</strong> ile yüksek düzeyde direnç göstermedikleri bir aminoglikozid antibiyotiği içeren<br />

bakterisidal bir kombinasyonlar ile sağlanır. Endokardit tedavisinde günlük gentamisin dozunun iki<br />

veya üçe ve streptomisin dozunun ikiye bölünerek verilmesi önerilmektedir. Enterokokların neden<br />

olduğu endokarditlerin tedavisinde dört haftalık süre genellikle yeterlidir. Ancak semptom süresi üç<br />

aydan uzun hastalarda, relapslarda, mitral ve prostetik kapak tutulumunda altı hafta süreli tedavi<br />

önerilmektedir. Enterokok endokarditi nedeniyle dört hafta 3mg/kg/gün’den daha yüksek dozda<br />

gentamisin kullanılan hastaların tümünde geri dönüşümlü nefrotoksisite ve streptomisin kullanılan<br />

hastaların %19’unda geri dönüşümsüz vestibüler toksisite geliştiği gösterilmiştir. Menenjitlerde ise<br />

iki-üç hafta süren tedavilere yanıt alınmaktadır (21, 23). VRE’ye karşı afinitesi ve BOS içine<br />

penetrasyonu oldukça iyi olan linezolid enterokoklara karşı bakteriyostatik olmasına rağmen VRE<br />

menenjitinde kullanılabilir (23).<br />

Aminoglikozidlere yüksek düzeyli dirence sahip suşların neden olduğu bakterisidal tedavi<br />

gerektiren infeksiyonlarda, en iyi tedavi seçeneğinin ne olduğu henüz bilinmemektedir.<br />

Endokarditlerde daha uzun süreli (8-12hafta) yüksek doz ampisilin veya penisilinin tek başına<br />

sürekli infüzyonu yararlı olabilir (23, 60).<br />

VRE izole edilen hastalarda tedaviye başlamadan önce, kolonizasyon-infeksiyon ayrımı<br />

yapılmalıdır. Lokal veya sistemik infeksiyon bulgusu olmayan hastada yüzeyel alanlarda,<br />

değiştirilen intravasküler kateterlerden, intraperitoneal ve safra drenlerinden ve piyüri olmadan<br />

idrardan VRE izole edildiğinde, kolonizasyon olarak değerlendirilmelidir ve antibakteriyel tedaviye<br />

gerek yoktur (42).<br />

Vankomisine dirençli E. faecium ise penisilin ve ampisiline daha dirençlidir. Ampisilin için<br />

27


MİK değeri ≤ 64µg/ml ise yüksek dozlarda ampisilin tedavide etkili olabilir. MİK değeri<br />

100µg/ml’nin üzerinde olan E. faecium suşlarında ise yeterli serum seviyesi sağlanamaz.<br />

Ampisilinin, sulbaktam ile kombinasyonu E. faecium’a karşı etkili bulunmuştur (61).<br />

Teikoplanin, VanB tipi direnç taşıyan suşların çoğuna etkilidir. Eğer yüksek düzey<br />

aminoglikozid direnci yoksa bir aminoglikozid ile birlikte kullanılarak bakterisidal etki elde<br />

edilebilir. Ancak teikoplanin tedavisi sırasında direnç gelişebileceği de bildirilmiştir. VanB tipi<br />

VRE’lerin etken olduğu endokarditlerin tedavisinde teikoplanin ve diğer bir aktif ajan (örn:<br />

aminoglikozid) kombinasyonu başarılı bulunmuştur (23).<br />

Yeni geliştirilen <strong>antibiyotik</strong>lerden bazıları (kinopristin-dalfopristin, linezolid,<br />

everninomisin, LY3328 (yeni bir glikopeptid türevi) çoğul dirençli enterokokların tedavisi için çok<br />

olmasa da umut vericidir. En fazla klinik veri kinopristin-dalfopristin (streptogramin B-<br />

streptogramin A ) için vardır. Bu antibakteriyel, E. faecalis için etkili olmayıp, E. faecium üzerine<br />

bakteriyostatik etkilidir.<br />

Linezolid, oksazolidinon sınıfından sentetik bir <strong>antibiyotik</strong>tir. Vankomisine dirençli E.<br />

faecalis ve E. faecium’a karşı bakteriyostatik etki göstermektedir. Klinik kullanımdaki<br />

<strong>antibiyotik</strong>leri etkileyen direnç mekanizmaları oksazolidinonları etkilememektedir. Ancak linezolid<br />

tedavisi sırasında dirençli enterokok suşlarının geliştiğini bildiren yayınlar vardır (60,61).<br />

Kloramfenikol, çoklu ilaç direnci gösteren E. faecium’a karşı in vitro aktivitesini<br />

korumaktadır. Ancak bazı VRE suşlarında kloramfenikole karşı da direnç gösterilmiştir.<br />

Kloramfenikol enterokoklara karşı bakteriyostatik etkilidir (23).<br />

Yeni kinolonlar, özellikle klinafloksasin ve sitafloksasin VRE’lere karşı, eski kinolonlara<br />

göre daha etkilidir. VRE ile oluşturulan deneysel endokarditlerde klinafloksasin tek başına veya<br />

penisilinle birlikte etkili bulunmuştur (60).<br />

İndüklenebilir VanA direncinde yalnızca vankomisin varlığında oluşan PBP’lerin artışı<br />

sonucunda, beta-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere karşı duyarlılık meydana gelir. Bu durumda vankomisin<br />

dirençli enterokokların tedavisinde beta-laktam ve vankomisin kombinasyonu başarılı olabilir.<br />

İmipenem, ampisilin ve teikoplaninin üçlü kombinasyonunun E. faecium endokarditinde<br />

bakterisidal olup, sinerji sağladığı gösterilmiştir (58,59). Tüm bu çalışmalara rağmen etkili ve<br />

güvenilir bir tedavi henüz bulunamamıştır.<br />

28


VRE RİSK FAKTÖRLERİ<br />

VRE infeksiyonu ve kolonizasyonu hastane infeksiyonu açısından önemli bir sorundur.<br />

VRE kolonizasyonu hastanelerin bazı ünitelerinde, özellikle bazı hasta gruplarında, uzun süreli<br />

hastanede yatışlarda ve bazı <strong>antibiyotik</strong>lerin kullanıldığı hastalarda daha yüksektir.<br />

VRE kolonizasyonundaki risk faktörlerini araştırmak için bir çok çalışma yapılmış ve en<br />

önemli risk faktörlerinden birinin bazı grup <strong>antibiyotik</strong>lerin kullanımı olduğu bulunmuştur.<br />

Robin Patel' in yaptığı bir çalışmada seftriakson ve tikarsilin klavulonik asit kullanımı VRE<br />

kolonizasyonu için risk faktörü olarak saptanmış iken piperasilin-tazobaktam kullanımı ile VRE<br />

bağlantısı kurulamamıştır (62). VRE ile kolonize kanserli hastalarda yapılan bir çalışmada ise<br />

vankomisin kullanımı, gastrointestinal girişim, akut böbrek yetmezliği ve diabetes mellitusun<br />

varlığı (8); Padiglione ve arkadaşlarının üç merkezde 15 ay süreyle yaptığı prospektif bir<br />

çalışmada 1992 hastada, tikarsilin-klavulonik asit ve karbapenem kullanımı ile VRE<br />

kolonizasyonu arasında ilişki olduğu tespit edilirken, glikopeptid, sefalosporin, metronidazol<br />

kullanımları arasında bir ilişki kurulamamıştır (3). Yoğun bakım ünitesinde yapılan iki<br />

çalışmanın 1’inde 2. ve 3. kuşak sefalosporin kullanımı risk faktörü olarak tespit edilirken,<br />

vankomisin kullanımı ile bağlantı kurulamamıştır (63). Diğer bir çalışmada da immünsüpresyon,<br />

nötropeni ve vankomisin kullanımı, geniş spektrumlu <strong>antibiyotik</strong>lerin kullanımı, enteral<br />

beslenme, sukralfat kullanımı ile bağlantı kurulamamıştır (27). Bunun aksine diğer bir çalışmada<br />

vankomisinin kontrollü kullanılmasının VRE kolonizasyonunu azalttığı gösterilmiştir (64).<br />

Carmeli'nin yaptığı bir çalışmada ise 3. kuşak sefalosporin ve metronidazol kullanımının en<br />

önemli risk faktörü olduğu, kinolonların ise kullanım süresi ile orantılı olarak risk faktörü olduğu<br />

tesbit edilmiştir (4).<br />

VRE enfeksiyonu ile ilişkili konak risk faktörleri ise; malignite, "Acute Physiology<br />

and Chronic Health Evaluation" (APACHE II) skorunun yüksekliği, nötropeni varlığı, böbrek<br />

yetmezliği ve hematolojik malignite varlığı, hastane ile ilgili olarak da uzun süre hastanede<br />

yatış, kemik iliği transplantasyon ünitesinde yatma, yoğun bakım ünitesinde yatış, <strong>antibiyotik</strong><br />

kullanım süresinin uzun olması olarak bildirilmiştir (26, 63, 65-68). Tornieport ve arkadaşlarının<br />

yaptığı bir çalışmada akut renal yetmezlik ve hemodiyalizin VRE kolonizasyonu açısından risk<br />

faktörü iken son dönem böbrek yetmezliği ile kolonizasyon arasında bir ilişki kurulamamıştır<br />

(70).<br />

Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre VRE risk faktörlerini aşağıda özetlenmiştir (71-74)<br />

29


Hastaya ait faktörler:<br />

1. Kronik böbrek yetmezliği,<br />

2. Malignite,<br />

3. Nötropeni,<br />

4. Diabetes mellitus,<br />

5. Geçirilmiş intraabdominal cerrahi,<br />

6. Organ transplantasyonu,<br />

7. Yüksek APACHE II skoru.<br />

Hastaneye ait faktörler:<br />

1. Hastanede yatış süresinin uzun olması,<br />

2. Yoğun bakım, diyaliz, transplantasyon, hematoloji - onkoloji ünitelerinde yatış,<br />

3. VRE ile kontamine ekipmanlara maruziyet,<br />

4. VRE’li hastalarla temas veya VRE ile kontamine olmuş tıbbi aletlere maruz kalmak,<br />

5. Enteral beslenme,<br />

6. Kortikosteroid kullanımı,<br />

7. Antineoplastik tedavi uygulanması,<br />

8. Sukralfat kullanımı.<br />

Antimikrobiklerle ilgili risk faktörleri:<br />

1. Antibiyotik tedavisinin süresi ve miktarı,<br />

2. Kullanılan <strong>antibiyotik</strong>ler:<br />

Vankomisin, 2.-3. kuşak sefalosporin, anti-anaerob <strong>antibiyotik</strong>, kinolon, aztreonam<br />

3. Operasyon öncesi barsak hazırlığı.<br />

SÜRVEYANS ÇALIŞMALARININ AMACI<br />

Gastrointestinal kolonizasyonu saptamak amacıyla sürveyans kültürlerinin alınması<br />

başarılı bir VRE kontrol programının en önemli bölümlerinden biridir.<br />

VRE sorunu olan merkezlerde hastaların çoğunun bu mikroorganizma ile sadece<br />

kolonize olması ve VRE infeksiyonu oranlarının yüksek olmaması sevindiricidir. VRE taraması<br />

amacıyla perirektal yada rektal kültüre dayalı sürveyans uygulanan bazı hastanelerde kolonize/<br />

30


infekte hasta oranının 10/1' e kadar çıktığı bildirilmiştir (75).<br />

ABD' de bugün için en önemli VRE rezervuarı hastanede yatan hastalardaki GİS<br />

kolonizasyonudur. VRE ile kolonize hastaların hemen hepsi asemptomatik olduğu için yüksek<br />

risk grubuna giren hastalardan sürveyans kültürleri alınmadığı sürece, bu rezervuarın<br />

büyüklüğünün saptanması mümkün değildir. VRE infeksiyonları genellikle gastrointestinal<br />

kolonizasyonu takiben gelişen endojen infeksiyonlardır. Ancak gaita ve perirektal kültürlerin<br />

negatif olduğu bazı hastalarda farklı klinik örneklerden VRE izole edilebilmesi de mümkündür.<br />

Bu, VRE’nin ekzojen yollarla da alınabileceğinin bir göstergesidir (75).<br />

VRE önemli bir nozokomiyal patojendir ve hastane ortamında özellikle yoğun bakım<br />

ünitelerinde kolaylıkla yayılabilir. Geniş spektrumlu <strong>antibiyotik</strong>lerin kullanımına bağlı olarak<br />

selektif baskı nedeniyle çalışanların ellerinde ve ortamda yaşayabilir. Bu yüzden VRE rektal<br />

kolonizasyonunun prevalansı ve risk faktörlerinin saptanması önemlidir. VRE kolonizasyonunu<br />

etkileyen çeşitli faktörler; hastanede yatış süresinin uzun olması, özellikle renal yetmezlik ve<br />

nötropeni, karaciğer transplantasyonu gibi altta yatan hastalık varlığı, beslenme tüplerinin<br />

varlığı, <strong>antibiyotik</strong> (özellikle sefalosporin, anaerob etkili <strong>antibiyotik</strong>ler ve vankomisin)<br />

kullanımıdır.<br />

Her merkez VRE kolonizasyon oranını ve fekal taşıyıcılık tarama programını<br />

belirlemelidir. Bu oran %20'nin üzerinde ise VRE fekal taşıyıcılık açısından sürekli sürveyans<br />

yapılmalıdır. VRE taşıyıcılık oranı düşük ya da hiç saptanmayan ünitelerde ise risk grubunu<br />

oluşturan hastalarda nokta prevalans ile VRE taramasının daha uygun olduğu bildirilmiştir (76).<br />

VRE' DEN KORUNMA VE KONTROL ÖNLEMLERİ<br />

VRE epidemiyolojisi henüz tam olarak açıklığa kavuşmamış olsa da bazı hasta<br />

gruplarında VRE kolonizasyonu ve/veya infeksiyon riskinin yüksek olduğu bilinmektedir.<br />

Özellikle yoğun bakım ünitesinde, onkoloji veya transplantasyon servislerinde yatmakta olan<br />

hastalarda, intraabdominal veya kardiyotorasik cerrahi geçirenlerde, uzun süre hastanede yatan<br />

veya çok sayıda <strong>antibiyotik</strong> verilen hastalarda, kalıcı üriner veya santral venöz kateteri olan<br />

hastalarda VRE kolonizasyonu daha fazladır. Enterokoklar normal GİS ve kadın genital sistem<br />

florasının bir elemanı oldukları için enterokokal infeksiyonların çoğunun hastanın endojen<br />

florasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak VRE dahil tüm enterokokların hastadan<br />

hastaya direk transferinin veya indirek olarak kontamine eller, kontamine yüzeyler ya da tıbbi<br />

31


cihazlar yoluyla transferinin mümkün olduğu da gösterilmiştir. Enterokoklardaki vankomisin<br />

direncinde gözlenen dramatik artış nedeniyle VRE yayılımının önlenmesi ve korunma amaçlı<br />

değişik yıllarda değişik rehberler oluşturulmuştur. Bunlar:<br />

1. 1995 "Recommendations for preventing the spread of vancomycin resistance<br />

recommendations of the hospital infection control practices advisory committee" (CDC /<br />

HICPAC)<br />

2. 1997 (CDC)<br />

3. 1997 (SHEA / IDSA)<br />

4. 1999 (APIC / CHICA / ICNA)<br />

olup, günümüzde en çok kabul gören HICPAC'tır (80). Bu önerilerde özellikle dört noktanın<br />

önemi vurgulanmaktadır:<br />

1. Uygun vankomisin kullanımı<br />

2. Hastane personelinin eğitimi<br />

3. Mikrobiyoloji laboratuvarının etkin kullanımı<br />

4. Kontrol önlemlerinin uygulanması<br />

Nozokomiyal VRE yayılımının minimale indirilebilmesi için çok sayıda bölümün ve<br />

personelin işbirliğini gerektiren multidisipliner bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.<br />

1. Uygun vankomisin kullanımı<br />

Antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların kontrolüne yönelik önlemler genellikle,<br />

<strong>antibiyotik</strong> kullanımının kısıtlanması ve mikroorganizmaların hastalar arası yayılımının<br />

engellenmesi üzerinde yoğunlaşır. Vankomisin kullanımının VRE kolonizasyonu ve infeksiyonu<br />

için bir risk faktörü olduğu bir çok çalışma ile kanıtlanmıştır. Ayrıca, uygunsuz vankomisin<br />

kullanımının S. aureus ve S. epidermidis'de vankomisine direnç gelişimine (VRSA ve VRSE) ve<br />

yayılımına zemin hazırlayacağı düşünülmektedir. Bu nedenle HICPAC önerilerinde uygunsuz<br />

vankomisin kullanımının önemi özellikle vurgulanmış, vankomisin kullanımının uygun olduğu<br />

ve olmadığı durumlar belirtilmiştir.<br />

32


Vankomisin kullanımının uygun olduğu durumlar<br />

1. Beta-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere dirençli gram-pozitif mikroorganizmaların neden olduğu ciddi<br />

infeksiyonlar,<br />

2. Beta-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere karşı ciddi allerjisi (hayati tehlike yaratan) olan kişilerde gram-<br />

pozitif mikroorganizmalarla gelişen infeksiyonlar,<br />

3. Metronidazole yanıt vermeyen veya çok ağır seyreden antibiyotiğe bağlı ishal olguları,<br />

4. "American Heart Association" önerilerine uygun olarak infektif endokardit profilaksisi,<br />

5. MRSA veya MRSE infeksiyonlarının oranının yüksek olduğu merkezlerde protez cihaz<br />

implantasyonu içeren majör cerrahi girişimler (kardiyak veya vasküler girişimler, total kalça<br />

replasmanı vb) öncesindeki profilaksi: (Anestezi indüksiyonu sırasında tek doz yapılmalı, altı<br />

saatten uzun süren operasyonlarda ikinci bir doz verilmelidir. Maksimum iki dozdan sonra<br />

profilaksi sonlandırılmalıdır).<br />

Vankomisin kullanımından kaçınılması gereken durumlar<br />

1. Rutin cerrahi profilaksi,<br />

2. Febril nötropenik hastaların ampirik tedavisi: Sadece MRSA prevalansının yüksek olduğu<br />

hastanelerde ve febril nötropeni epizodunun başlangıcında, gram-pozitif infeksiyon şüphesinin<br />

yüksek olduğu durumlarda (kateter giriş yerinde inflamasyon vb.) ampirik vankomisin kullanımı<br />

önerilebilir.<br />

3. Diğer kan kültürlerinin negatif olduğu durumlarda kan kültüründeki tek bir MRSE<br />

üremesinin tedavisi,<br />

4. Ampirik olarak başlanan vankomisin tedavisine kültürde beta-laktam dirençli<br />

mikroorganizma izole edilmemiş olmasına rağmen devam edilmesi,<br />

5. Periferik veya santral vasküler kateteri olan hastalarda kolonizasyon veya infeksiyon<br />

gelişimini önlemek amacıyla profilaktik kullanım,<br />

6. Gastrointestinal sistemin selektif dekontaminasyonu,<br />

7. Antibiyotiğe bağlı ishal olgularının primer tedavisi,<br />

8. MRSA kolonizasyonunun eradikasyonu,<br />

9. Düşük doğum ağırlıklı bebeklerde rutin profilaksi,<br />

10. Devamlı ambulatuar periton diyalizi veya hemodiyaliz uygulanan hastalarda rutin profilaksi,<br />

33


11. Böbrek yetmezliği olan hastalarda beta-laktam <strong>antibiyotik</strong>lere duyarlı infeksiyonların<br />

tedavisi,<br />

12. Vankomisin içeren solüsyonların irrigasyon amacıyla ya da topikal olarak uygulanması.<br />

Özellikle 1980'li yıllarda vankomisin kullanımı önemli ölçüde artmıştır ve uygunsuz<br />

kullanımın önüne geçilmesinin VRE salgınlarının önlenmesine yardımcı olacağını gösteren<br />

çalışmalar vardır. Ancak VRE vankomisin dışında diğer birçok antibiyotiğe de dirençli olduğu<br />

için sadece vankomisin kullanımının kontrol altına alınması yeterli değildir. Özellikle 3. kuşak<br />

sefalosporinlerin ve antianaerobik etkinliği olan <strong>antibiyotik</strong>lerin VRE kolonizasyonu veya<br />

infeksiyonu için risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Bu <strong>antibiyotik</strong>lerin uygunsuz kullanımının<br />

devam etmesi VRE için selektif bir avantaj sağlayacaktır.<br />

2. Eğitim programı<br />

VRE yayılımının önlenmesinde devamlı eğitim büyük önem taşır. Devamlı eğitimin<br />

hemşire, laboratuvar personeli, eczacı, konsültan ve asistan doktorlar, öğrenciler, temizlik<br />

işlerinden sorumlu personel ve hasta bakımı ile ilgili diğer tüm personeli kapsayacak<br />

şekilde yürütülmesi gereklidir. Eğitim programında öncelikle VRE’ nin neden önemli olduğu<br />

(maliyet, tedavi güçlüğü vb) açıklanmalı, ayrıca VRE epidemiyolojisi ve kontrol yöntemleri<br />

hakkında bilgi verilmelidir.<br />

3. Mikrobiyoloji laboratuvarının rolü<br />

VRE’ lerin nozokomiyal yayılımının önlenebilmesi için VRE ile kolonize veya infekte<br />

olan hastaların vakit kaybetmeden tespit edilmesi gerekir. Mikrobiyoloji laboratuvarı VRE’lere<br />

karşı mücadelede ilk basamak olarak kabul edilir. Çünkü tüm kontrol çalışmaları laboratuvardan<br />

gelen sonuçlara göre yönlendirilir. Hem mikroorganizma identifikasyonu, hem de duyarlılık<br />

paterni sonuçlarının hızlı ve doğru bir şekilde verilmesi, kontrol önlemlerinin erken dönemde<br />

uygulanabilmesini ve yayılımın sınırlanmasını sağlar. Hızlı ve doğru sonuç vermenin yanısıra<br />

laboratuvar ve infeksiyon kontrol komitesi arasındaki iletişimin de iyi olması bu konuda büyük<br />

önem taşır. Literatürdeki VRE salgınları gözden geçirildiğinde VRE suşlarının sadece %45-50'<br />

sinin idrar veya kan örneklerinden izole edildiği görülmektedir. Bu nedenle VRE’ un bir kez<br />

izole edildiği her hastanede tüm örneklerde üreyen enterokokların vankomisin duyarlılığı<br />

34


yönünden test edilmesi gereklidir. Vankomisin için MİK değerleri agar dilüsyon, agar gradiyent<br />

dilüsyon veya manuel broth mikrodilüsyon yöntemlerinden biriyle saptanmalı ve inkübasyon<br />

süresi 24 saat olmalıdır. Disk difüzyon yöntemini kullanan laboratuvarlarda da plakların 24 saat<br />

süreyle inkübe edilmesi ve inhibisyon zonlarının ışık altında okunması önerilir. Klinik bir<br />

örnekten VRE izole edilmesi durumunda duyarlılık testinin bu yöntemlerden herhangi biri<br />

kullanılarak tekrarlanması, ikinci testin sonucu beklenmeden hemen infeksiyon kontrol ekibine<br />

ve hastanın yatmakta olduğu servise haber verilmesi gereklidir. Böylece kesin sonuç belli olana<br />

kadar hastanın izole edilmesi mümkün olur. İzolasyona devam edilip edilmeyeceğine kesin<br />

sonuca göre karar verilir. Vankomisin direncinin (özellikle VanB) saptanmasında tam otomatize<br />

yöntemlerin hepsi aynı ölçüde güvenilir değildir. VanA tipi direncin saptanmasında ise tüm<br />

yöntemler aynı güvenilirliğe sahiptir.<br />

Enterokoklardaki vankomisin direnci polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) kullanılarak da<br />

saptanabilir. PCR özellikle düşük düzeyde vankomisin direnci taşıyan enterokok suşlarındaki<br />

(VanC veya VanB) direncin saptanması için yararlı bir yöntemdir. VRE için rutin tarama<br />

kültürlerinin yapılması hem çok fazla iş gücü ve zaman gerektirmekte hemde çok<br />

pahalıya mal olmaktadır. Gaitada PCR ile vankomisin direnci taranmasının bazı hastanelerde<br />

rutin VRE sürveyans kültürlerine alternatif oluşturabilecek "cost effective" bir yöntem olduğu<br />

bildirilmiştir. Ancak bu tür bir yöntemin tercih edilmesi durumunda suşların izolasyonu ve<br />

tiplendirilmesi mümkün olmayacağı için tarama yönteminin dikkatle seçilmesi gerektiği<br />

unutulmamalıdır.<br />

Hastane içindeki VRE yayılımının tek bir klondan mı yada birden fazla sayıda klondan<br />

mı kaynaklandığının saptanması, infeksiyon kontrol önlemleri açısından önem taşır.<br />

VRE suşları arasındaki klonal ilişkinin saptanmasında moleküler tiplendirme<br />

yöntemlerinden yararlanilabilir. "Pulsed Field Gel Electrophoresis (PFGE)" ve plazmid analizi<br />

gibi iki genotipik yöntemi birlikte kullanarak bir hastanede mevcut VRE suşlarının sayısı ve<br />

yayılım paterni hakkında güvenilir bilgi sahibi olmak mümkündür.<br />

4. Kontrol önlemleri<br />

HICPAC tarafından hastadan hastaya VRE geçişini önlemek için alınması gereken<br />

izolasyon önlemleri şunlardır:<br />

• VRE ile infekte veya kolonize (VRE pozitif) olan hastaların tek kişilik odalara ya da diğer<br />

35


VRE pozitif hastalarla birlikte aynı odaya yerleştirilmesi,<br />

• VRE pozitif hastaların odasına girerken steril olmayan temiz eldiven giyilmesi,<br />

• Hasta ile veya hasta odasındaki yüzeylerle temasın fazla olmasının beklendiği durumlarda,<br />

hastada idrar veya gaita inkontinansı olması, ileostomi, kolostomi veya açık yara drenajı<br />

varlığında VRE pozitif hastanın odasına girerken steril olmayan temiz bir önlük giyilmesi. Bazı<br />

merkezlerde bu öneri VRE pozitif her hastanın odasına girerken önlük giyilmesi şeklinde<br />

modifiye edilerek uygulanmaktadır.<br />

• Eldiven ve önlüğün hasta odasını terk etmeden hemen önce çıkarılması ve ellerin antiseptikli<br />

bir sabunla ya da su içermeyen antiseptik ajanlarla yıkanması. Eldiven ve önlük çıkarılıp eller<br />

yıkandıktan sonra odadaki yüzeylerin hiçbiriyle tekrar temas edilmemesi.<br />

VRE salgınının tek bir klonun yayılımına bağlı olduğu merkezlerde genellikle rutin<br />

eldiven-önlük uygulanmasının diğer infeksiyon kontrol önlemleri ile kombine edilmesi<br />

sonucunda salgının kontrol altına alınması sağlanabilmektedir. Bu izolasyon önlemlerine ek<br />

olarak VRE pozitif hastalar için kullanılan stetoskop, tansiyon aleti, rektal termometre gibi<br />

aletler diğer hastalar için kullanılmamalı, odalar arasında eşya transferi yapılmamalı, ortak<br />

kullanım yada transfer gereken durumlarda alet yada eşya temizlenmeli ve dezenfekte<br />

edilmelidir. Yeni <strong>saptanan</strong> bir VRE olgusu ile aynı odada yatan hasta varsa gaita kültürü veya<br />

perirektal kültür ile VRE kolonizasyonu yönünden araştırılmalıdır.<br />

VRE sorunu olan hastanelerde VRE pozitif hastalardan ne sıklıkta kültür alınması<br />

gerektiği, izolasyona ne zaman son verileceği, yeni bir olgu saptandığına aynı serviste yatan tüm<br />

hastaların taranmasına gerek olup olmadığı ve taramanın ne sıklıkta yapılacağı gibi konularda<br />

infeksiyon kontrol ekibi tarafından belirlenmiş yazılı politikaların olması gereklidir. VRE<br />

kolonizasyonunun çok uzun süre devam edebileceği bilindiği için genellikle izolasyonun en az<br />

bir hafta aralıkla alınmış 3 veya daha fazla negatif kültür sonucundan sonra sonlandırılması<br />

önerilir. Ayrıca taburcu olduklarında VRE pozitifliği devam eden hastaların hastane kayıtlarına<br />

bu yönde bir uyarı eklenmesi bu hastaların yeniden yatırılmaları durumunda hemen izole<br />

edilebilmeleri açısından önem taşır.<br />

VRE’lerin endemik olduğu veya VRE yayılımının yukarıda belirtilen önlemlere<br />

uyulmasına rağmen devam ettiği hastaneler için HICPAC şu önerilerde bulunmuştur.<br />

• Kontrol çalışmaları öncelikle yoğun bakım ünitelerinde ve VRE yayılımının en hızlı olduğu<br />

servislerde yoğunlaştırılmalıdır. Hasta transferi nedeniyle bu servislerin diğer servislere VRE<br />

yayılımına neden olan bir rezervuar konumunda olduğu unutulmamalıdır.<br />

36


• Eğer mümkünse VRE pozitif hasta grubuna bakım veren sağlık personelinin VRE negatif<br />

hastalara da bakım vermesinden kaçınılmalıdır.<br />

• Nadiren sağlık personelinde VRE taşıyıcılığı ve buna bağlı VRE yayılımı bildirilmiştir. VRE’<br />

nin kontrol altına alınamadığı durumlarda personelin kronik cilt ve tırnak problemleri yönünden<br />

incelenmesi önerilir. Epidemiyolojik olarak VRE yayılımı ile ilişkili olduğu <strong>saptanan</strong> VRE<br />

taşıyıcısı personel, taşıyıcılık durumu sonlanana kadar VRE negatif hastaların bakımından<br />

uzaklaştırılmalıdır.<br />

• VRE yayılımında ortam kontaminasyonunun önemli olduğu çok sayıda çalışma ile<br />

kanıtlanmıştır. Bu nedenle VRE pozitif hastaların yattıkları odalardaki yüzeylerin ve cihazların<br />

temizliğine ve dezenfeksiyonuna özel önem verilmelidir. Bu tür çalışmaların infeksiyon kontrol<br />

ekibi tarafından yönlendirilmesi gereklidir. Yayılım paternlerini ve rezervuarları saptamak<br />

amacıyla seçilmiş suşların uygun aralıklarla moleküler tiplendirme yöntemlerinden biri ile<br />

benzerlik yönünden araştırılması yada bu tür bir işlem için bir referans laboratuvara<br />

gönderilmesi önerilir (54, 77).<br />

37


GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Aralık 2004 tarihinde hastanemiz çocuk kliniği süt çocuğu servisinde yatan bir hastanın<br />

idrar kültüründe VRE saptanması üzerine Aralık 2004 - Temmuz 2005 tarihleri arasında 7 aylık<br />

sürede <strong>hastanemizde</strong> süt çocuğu, beyin cerrahi yoğun bakım, reanimasyon ünitelerinde yatan<br />

hastalardan, yatışlarını takiben ilk 72 saatte ve VRE pozitif <strong>saptanan</strong>larda yatışları süresince<br />

haftada bir alınan rektal sürüntülerle VRE rektal taşıyıcılığı araştırıldı.<br />

Örnek alımı sırasında hastaların yaşı, cinsiyeti, hastaneye yatış nedeni, yatış süresi,<br />

herhangi bir <strong>antibiyotik</strong> kullanıp kullanmadığı ve altta yatan bir hastalık olup olmadığı (DM,<br />

malignite, immün yetmezlik) kaydedildi.<br />

Örneklerin Alınması ve Ekimi<br />

Steril eküvyonlar ile rektal sürüntü örnekleri alındı. Vankomisin ve meropenem içeren<br />

BHI agar ve enterekokosel agar plaklarına tek koloni düşecek şekilde pasajlanarak 37°C’de 24-<br />

48 saat inkübe edildi (Şekil 4). BHI agar (Oxoid), enterokokosel agar (Oxoid) prospektüs<br />

bilgilerine göre besiyerleri hazırlanarak BHI agar ve enterokokosel agara vankomisin 6µg/ml,<br />

meronem 1µg/ml oranlarında ilave edilerek steril plaklara döküldü.<br />

Şekil 2: VRE besiyerinde üremiş koloniler<br />

38


Katalaz testi, safra eskulin testi, %6,5’luk NaCl' de üreme testi yapılarak Enterococcus<br />

spp. tanısı kondu. Miniapi (bioMeriux) Gram pozitif identifikasyon sistemi ile tiplendirme<br />

yapıldı. Tüm suşlara vankomisin ve teikoplanin direnci E test yöntemi ile çalışıldı. Antibiyotik<br />

duyarlılıkları ve yüksek düzey aminoglikozid direncinin belirlenmesi ise CLSI önerilerine göre<br />

(78) agar dilüsyon yöntemi ile ATB Enterıc5 (bioMerieux) kiti ile yapılmıştır. Vankomisine<br />

dirençli bulunan suşların doğrulanması İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim<br />

Dalı’nda E test ile MİC değerleri saptanarak ve Multipleks PCR ile direnç genleri belirlenerek<br />

yapılmıştır. Beta laktamaz aktivitesi Nitrosefin diski ile araştırılmıştır.<br />

İdentifikasyonda Kullanılan Testler<br />

Katalaz testi: Enterokok olduğu düşünülen koloniden lam üzerine konularak üzerine %3’lük<br />

H2O2 (hidrojen peroksit) damlatıldı. Hızla moleküler O2 üretimi sonucu damlatır damlatmaz<br />

hava kabarcığının oluşması pozitif test olarak kabul edilir. Katalaz testi negatif olan suşlar<br />

değerlendirmeye alındı.<br />

H2O2 Katalaz H2O + O2 Hava kabarcığı<br />

Safra eskulin testi: Bu test belirli bazı bakterilerinin (enterokoklar ve D grubu streptokoklar)<br />

eskulini %4 safra tuzlu veya %40 safralı ortamda hidrolize etmesi temeline dayanır.<br />

Eskulinin safralı ortamda hidrolizi glikoz ve eskuletinin açığa çıkmasına yol açar.<br />

Eskuletin zamanla besiyerindeki ferrik iyonlarla reaksiyona girerek siyah diffüz bir kompleks<br />

oluşturur.<br />

Bu test için hazır olarak temin edilen Bile-Esculin-Agar (Difco) kullanıldı. Bu besiyerine<br />

şüpheli koloniden ekim yapıldı. 35°C de 24-48 saatlik inkübasyon sonunda<br />

besiyerinde üreyen ve eskulini hidrolize ederek siyah renk oluşturan suşlar pozitif kabul edildi.<br />

%6,5’ luk NaCl de üreme testi: Şüpheli koloniden öze ile besiyeri içerisine ekim yapılarak<br />

35°C de 24-72 saat inkübe edildi. Besiyeri içerisinde bulanıklık oluşturan suşlar pozitif kabul<br />

edildi.<br />

PYR Testi : Enterokoklar ve A grubu beta hemolitik streptokokların identifikasyonunda<br />

kullanılan önemli bir testtir. Bu testte kullanılan substratı ‘L-onidonyl-betanaphtylamide’dir. Bu<br />

39


substrat spesifik bakteriyel aminopeptidaz enzimiyle hidrolize edilir. Sonuçta serbest beta<br />

naftilamid açığa çıkar ve bu son ürün N,N dimetil aminocinamldehit eklenmesiyle tesbit edilir.<br />

Oluşan kırmızı renk pozitif reaksiyonu gösterir. Hızlı testte emdirilmiş filtre kağıdı üzerine<br />

şüpheli koloniden 2-3 adet konularak önce broth damlatılır, 5 dakika beklenir. Ardından<br />

reageni bulunan diğer ayıraç damlatılıp 30-60 saniye içerisinde pozitif reaksiyon için kırmızı<br />

renk oluşması beklenir. Sarı veya portakal rengi negatif olarak değerlendirilir.<br />

Katalaz negatif, safra eskulin ve tuzlu su besiyerlerinde üreyen pozitif suşların<br />

Enterococcus spp. olduğuna karar verildi.<br />

İzole Edilen Enterokokların Tür Tayini :<br />

Tüm bu testlerle Enterococcus spp. diye belirlediğimiz bakterilerin tür tayini tam<br />

otomatize Rapid ID32 Strep sistemi-mini APİ yöntemi (bioMerieux) ile yapıldı.<br />

Rapid ID32 Strep Sistemi (bioMerieux) :<br />

Bu sistem streptokok ve streptokok benzeri bakteri identifikasyonu için adapte edilmiş 32<br />

testlik mini asimilasyon testlerinden oluşur. Sistem 4 saatlik süre sonunda identifikasyon sağlar.<br />

Sistemin çalışması<br />

Kit içindekiler :<br />

�Süspension medium<br />

�32 kuyucuktan oluşan strip<br />

�Densitometre<br />

�Dispenser<br />

�Steril dispenser ucu<br />

�VPA, VPB, FB, NIN ayıraçları.<br />

Okuyucu sistem : Mini API cihazı (bioMerieux)<br />

Koyun kanlı agara yapılmış 18-24 saatlik taze kültürlerden süspension medium içine 4<br />

Mc Farland olacak şekilde inokulum hazırlanır. 32 kuyucuğun olduğu stripteki her kuyucuğa<br />

40


otomatik dispenser ile 55 mclt’lik inokulum dağıtılır. 35-37°C’de 4 saat süreyle inkübe edilir. Bu<br />

süre sonunda ilgili ayıraçlar damlatılır. 5 dakika sonra mini API cihazında otomatik olarak<br />

okunur. Sonuç olarak bakterinin tür adı konulur.<br />

VanA, VanB, VanC genlerinin PCR yöntemiyle amplifikasyonu<br />

Gen Pozisyon Primerler(5′→3′) Ürün (bp)<br />

VanA 130 CAT GAA TAG AAT AAA AGT TGC AAT A 1030<br />

1136 CCC CTT TAA CGC TAA TAC GAT CAA<br />

VanB 138 GTG ACA AAC CGG AGG CGA GGA 433<br />

570 CCG CCA TCC TCC TGC AAA AAA<br />

VanC 126 GAA AGA CAA CAG GAA GAC CGC 796<br />

921 ATC GCA TCA CAA GCA CCA ATC<br />

24 saatlik bakteri kültüründeki bir veya iki koloni, ependorf tüpünde toplam hacim 100<br />

µl olacak şekilde, aşağıda gösterildiği gibi hazırlanmış reaksiyon çözeltisinde süspanse<br />

edilmiştir.<br />

Distile su 65.5µl<br />

10 mM PCR Buffer (10x)<br />

50 mM MgCl2<br />

0.2 mM dNTP (dATP,dCTP,dGTP,dTTP)<br />

0.5 µm primer<br />

2.5 U Taq DNA polimeraz<br />

Amplifikasyon için;<br />

5 dakika 94˚C’de lizis ve denatürasyon<br />

94 ˚C’de 30 saniye denatürasyon<br />

58 ˚C’de 30 saniye primer bağlanması 30 döngü<br />

72 ˚C’de 30 saniye primerin uzaması<br />

30 döngü sonunda<br />

72 ˚C’de 10 dakika<br />

olacak şekilde tüpler Thermal cyclar’a yerleştirilmiş ve 30 döngü sonunda PCR ürünleri<br />

41


%1.8’lik agaroz jel elektroforezi ile aşağıda tarif edildiği gibi analiz edilmiştir.<br />

10µl PCRürünü %1.8 0.5x TBE buffer [ 1x TBE buffer 89mM Tris, 89 mM borik asid ve<br />

2.5 mM EDTA (ph 8.3)] ile hazırlanmış ve 10µM etidyum bromid çözeltisi ile boyanmış jelde<br />

150 volt da bir saat boyunca elektroforez akımında bekletilmiştir. Elektroforez işlemi sonucunda<br />

jel bir transilüminatör üzerine alınarak UV ışığı (~304 nm) altında fotoğrafı çekildikten sonra<br />

amplifiye edilen DNA’nın molekül ağırlığı, marker ile karşılaştırılarak yaklaşık olarak<br />

belirlenmiştir (Şekil 5).<br />

Şekil 3: Multipleks PCR reaksiyonu ile elde edilen amplifikasyon 234 ürünlerinin elektroforez sonucu elde<br />

edilen bantlarının jeldeki görüntüleri. Kolon 1-7: Van A (1030 bp) direnci <strong>saptanan</strong> 1-7 no’lu izolatlar,<br />

Kolon 8: pozitif kontrol, Kolon 9: negatif kontrol, Kolon 10: Marker (φx174 Hae III).<br />

Duyarlılık Testleri :<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

1- Disk Difüzyon testi: Bakterilerin <strong>antibiyotik</strong>lere karşı duyarlılıkları Kirby-Bauer disk<br />

difüzyon tekniği ile NCCLS döküman M2A6 önerileri dikkate alınarak Mueller Hinton I agarda<br />

(Difco) Penisilin, ampisilin, fusidik asid, rifampisin, gentamisin, streptomisin, siprofloksasin,<br />

doksisiklin, linezolid, vankomisin ve teikoplanin için araştırıldı.<br />

2- E Test Yöntemi (AB Biodisk) : Yayılım temeline dayanan, ancak diskler yerine plastik<br />

stripler üzerinde bulunan antimikrobiyal ajanın MİK değerinin saptanabildiği bir duyarlılık<br />

yöntemidir. Stripin bir tarafında ilaç, belirli ve sürekli bir konsantrasyon değişimi olacak şekilde<br />

1.353<br />

1.078<br />

872<br />

603<br />

310<br />

281+271<br />

194<br />

42


ve kurutulmuş olarak bulunur. Diğer yüzünde de antimikrobiyal ajanın stripin ucundan olan<br />

uzaklığa karşılık gelen konsantrasyonları bir cetvel gibi sıralanmıştır. Standart bakteri<br />

inokulumu, katı ve test için uygun besiyeri yüzeyine yayıldıktan sonra stripler yerleştirilir.<br />

İnkübasyon süresi sonunda elips şeklindeki inhibisyon alanının stripi kestiği konsantrasyon MİK<br />

değeri olarak belirlenir. E Test stripleri AB Biodisk firmasından temin edildi. E Test stripleri –<br />

20ºC’de saklanır. Kullanımdan 30 dk. önce çıkarılıp oda sıcaklığına ulaşması sağlanır.<br />

Antimikrobiyal duyarlılık testi: Saf kolonilerden hazırlanan 0,5 McFarland bulanıklığındaki<br />

bakteri süspansiyonu Mueller Hinton agar (MHA) besiyerlerine yayılarak ekim yapıldı. 15<br />

dakika kuruması için bekletildikten sonra besiyerlerine E-test stripleri yerleştirildi. 35°C de 18-<br />

20 saatlik inkübasyon sonunda sonuçlar değerlendirildi.<br />

Vankomisine dirençli bulunan suşların doğrulanması İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi<br />

Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda E test ile MİC değerleri saptanarak<br />

ve ayrıca Multipleks PCR yöntemi ile direnç genleri belirlenerek yapılmıştır.<br />

43


BULGULAR<br />

20.12.2004 tarihinde hastanemizin çocuk kliniği süt çocuğu servisinden laboratuvarımıza<br />

gönderilen idrar örneğinden saf kültür halinde 100.000 CFU/mm 3 , gram pozitif, kok şeklinde,<br />

katalaz negatif bir bakteri kökeni izole edildi. Bakterinin Kirby-Bauer disk diffüzyon yöntemiyle<br />

antibiyogram yapıldı ve aynı anda safralı eskülinli besiyerine ve %6.5’lik NaCl’li beyin kalp<br />

buyyonuna ekimleri yapıldı. 35°C’da 18 saatlik ekimler sonucunda safralı eskülinli besiyerinde<br />

ve %6.5’lik NaCl’li beyin kalp buyyonu besiyerinde üreme görüldü. (+) olan bakterinin<br />

enterokok olduğu saptandı. Bu enterokok kökeninin disk diffüzyon yöntemine göre penisilin,<br />

ampisilin, vankomisin, teikoplanin, norfloksasin, rifampisin, gentamisin, kloramfenikole dirençli<br />

olduğu görüldü. Bunun üzerine hastadan rektal ve perirektal örnekler alındı. Hasta odasındaki<br />

çarşaf, yastık, kapı kolu, komidinden örnekler alınarak VRE kolonizasyonu açısından tarandı.<br />

Hastanın rektal sürüntü örneği, çarşafı ve komodinde VRE üremesi olması üzerine hasta,<br />

izolasyon önlemleri alınarak çocuk infeksiyon kliniğine nakil edildi ve odası dezenfekte edildi.<br />

süt çocuğu servisinde yatan hastalar ve personele VRE taşıyıcılığını saptamak için rektal sürüntü<br />

taraması yapıldı. Bu arada hastanın doğrulama sonuçları geldi ve VRE pozitif oldukları<br />

kesinleşti. Hiçbir personelde VRE taşıyıcılığı saptanmadı. 3 çocukta rektal sürüntü sonucu VRE<br />

gelmesi üzerine bu hastalarda izolasyon önlemleri alınarak çocuk infeksiyon kliniğine nakledildi<br />

ve bu hastaların haftalık VRE kolonizasyonu açısından takiplerine devam edildi. Hastanemiz<br />

çocuk kliniği süt çocuğu servisi, reanimasyon ünitesi, beyin cerrahi yoğun bakım ünitesinde<br />

(BCYBÜ) yatan hastalar ve dahiliye kliniklerinde lösemi tanısı ile kemoterapi alan hastalardan<br />

yatışlarında ve 72 saat sonra VRE kolonizasyonu açısından rektal sürüntü örnekleri alındı.<br />

Materyaller 6µg/ml vankomisin ve 1µg/ml meropenem içeren VRE agar besiyerine (OXOID)<br />

ekildi; 24-48 saat sonrasında oluşan gri-siyah renkli kolonilerden klasik yöntemler ve Rapid Id32<br />

Strep (bioMerieux) kiti ile tür düzeyinde tanımlama yapıldı.<br />

Aralık 2004 – Temmuz 2005 tarihleri arasında toplam 250 hastadan rektal sürüntü örneği<br />

alınıp bunlardan 38’inde (%15) VRE pozitifliği saptandı. Bu hastaların 23’ü (%60.5) çocuk<br />

kliniği süt çocuğu servisinde, 4’ü (%10.5) reanimasyon ünitesinde, 9’u (%23.7) BCYBÜ’de, 2’si<br />

(%5.3) dahiliye kliniklerinde yatan lösemili hastalardı. VRE pozitifliği saptanması üzerine<br />

reanimasyon ünitesi ve BCYBÜ’de yatan hastalar bulundukları ünitede, süt çocuğu servisinde<br />

tespit edilen hastalara çocuk infeksiyon servisinde, dahiliye kliniklerinde tespit edilen hastalar<br />

infeksiyon hastalıkları kliniğinde izolasyon önlemleri alınarak haftalık rektal sürüntü takipleri<br />

44


yapıldı. Takiplerinde VRE üremesi olmayan hastalardan birer hafta arayla toplam üç rektal<br />

sürüntü kültürlerinde de VRE üremesi saptanmayınca VRE negatif kabul edilip takipten<br />

çıkarıldı. VRE negatifleşmeden taburcu edilen hastaların epikrizlerine VRE pozitif hasta olduğu<br />

belirtilip taburcu edilmeleri sonrasında ayda bir rektal sürüntü taraması yapıldı. VRE negatif<br />

sonucu olan hastalarda toplam üç kültür sonucunda da VRE negatifliği saptanması üzerine<br />

taramadan çıkarıldı. Reanimasyon ünitesinde yatan iki hasta, BCYBÜ’nde yatan bir hasta ex<br />

olduğundan, süt çocuğu servisinde yatan bir hasta ve BCYBÜ’nde yatan bir hasta taburcu<br />

olduktan sonra İstanbul dışına çıktığından toplam 5 hasta takipten çıkartıldı.<br />

Süt çocuğu servisinde tespit edilen 23 hastanın 12’si (%52.2) kız, 11’i (%47.8) erkekti.<br />

Yaşları 2.5 ayla 2 yaş (9.1 ay) arasında değişmekteydi. Hastaların 10’u (%43.4) Bronşiolit, 5’i<br />

(%21.7) Bronşiolit + Bronkopnömoni, 3’ü (%13) idrar yolu infeksiyonu, 3’ü (%13) bakteriyemi,<br />

1’i (%4.3) solunum yetmezliği, 1’i (%4.3) pnömoni tanısıyla takip ve tedavileri yapılmakta idi.<br />

12 hasta (%52.2) daha önce başka bir hastanede yatarak takip ve tedavisi yapılmış, 14 hasta<br />

(%60.8) süt çocuğu kliniğine yatmadan önce <strong>antibiyotik</strong> tedavisi almakta olup, 6 hasta ampisilin<br />

– sulbaktam, 4 hasta seftriakson, 1 hasta seftriakson + amikasin, 1 hasta seftazidim + amikasin, 1<br />

hasta netilmisin + tazosilin-sulbaktam, 1 hasta vankomisin + meropenem tedavisi almıştır. Bu<br />

hastalara süt çocuğu servisine yattıktan sonra 12 hastaya ampisilin-sulbaktam, 6 hastaya<br />

seftriakson, 3 hastaya seftriakson + amikasin ardından meropenem, 1 hastaya seftriakson +<br />

gentamisin, 1 hastaya da seftazidim + gentamisin tedavisi başlanmıştır (Tablo 6). Yatış ve tedavi<br />

süreleri 6 - 31 gün sürdü. Hiçbir hastanın VRE tespit edildikten sonra yapılan haftalık VRE<br />

takiplerinde negatifleşme olmadı. Taburcu olduktan sonra takip edilen 22 hastanın VRE<br />

taşıyıcılığı 1 hafta ile 5 ay arası sürede (ort. 6.18 ± 1,287haftada ) negatifleşti (Tablo 7).<br />

Tablo 6: Süt çocuğu servisinde VRE pozitif hastalarda kullanılan <strong>antibiyotik</strong>ler ve <strong>dağılımı</strong>.<br />

ANTİBİYOTİKLER SAYI (n) %<br />

Ampisilin-sulbaktam 12 52.1<br />

3. ve 4. kuşak sefalosporinler 11 47.8<br />

Aminoglikozidler 3 13<br />

Karbapenemler 1 4.3<br />

45


Tablo 7: Süt çocuğu servisinde rektal VRE taşıyıcısı hastalarda taşıyıcılık süreleri (0rt. 6.18 ± 1,287 haf).<br />

Hasta no Taşıyıcılık süresi (hafta)<br />

1 4<br />

2 20<br />

3 3<br />

4 4<br />

5 12<br />

6 1<br />

7 2<br />

8 16<br />

9 4<br />

10 2<br />

11 3<br />

12 8<br />

13 1<br />

14 6<br />

15 4<br />

16 22<br />

17 6<br />

18 4<br />

19 1<br />

20 8<br />

21 3<br />

22 2<br />

Yoğun bakım ünitesinde VRE pozitifliği tespit edilen 13 hastanın 6’sı (%46.1) erkek,<br />

7’si (%53.9) kadındı. Erkek hastaların yaşları 46-66 yaş (ort 53.6), kadın hastaların yaşları 49-70<br />

(ort 50.8) yaş arasında değişmekteydi. 7 hasta (%53.9) öncesinde operasyon geçirmiş, (3’ü SAK,<br />

1’i araç içi trafik kazası, 1’i akustik nörinom, 1’i T. sella menengioma, 1’i trigeminal nevralji) 2<br />

hasta kafa travması, (epidural hemoraji) 1 hasta üst GİS kanaması, 1 hasta solunum yetmezliği, 1<br />

hasta rekürren stroke, 1 hasta aspirasyon pnömonisi tanılarıyla takip edilmekte olup, bu hastalar<br />

için kullanılan <strong>antibiyotik</strong>ler ortalama 2’den fazlaydı. 2. ve 3. kuşak sefalosporin, vankomisin,<br />

karbapenem, metronidazol kullanımı ön plandaydı (Tablo 8). Takip edilen 9 hastanın taşıyıcılığı<br />

2 hafta ile 16 hafta arası sürede (ort 7,77 ± 1,47hafta) negatifleşti (Tablo 9).<br />

Çalışmaya dahil edilen 2 lösemili hastanın ikisi de kadındı. Yaşları 30 ve 56 idi. VRE<br />

taşıyıcılığı tespit edilene kadar ortalama 3 aydır dahiliye kliniklerinde yatmakta ve amikasin,<br />

46


meropenem ve teikoplanin tedavisi almaktaydılar. İzolasyon önlemleri alınarak infeksiyon<br />

hastalıkları kliniğine nakledildikten sonra mevcut <strong>antibiyotik</strong> tedavileri kesildi. Bir hastaya<br />

doksisiklin 2x100 mg 7 gün süreyle verildi. Hastanın tedavi sonrası alınan rektal sürüntü<br />

örneğinde VRE üremesi olmadı. Takip eden iki sürüntü kültüründe de üreme saptanmadı. Diğer<br />

hasta taburcu edildikten sonra rektal sürüntü kültürü onuncu haftada negatifleşti. Kolonize<br />

hastalar arasında VRE infeksiyonu gelişen olmadı.<br />

Tablo 8: YBÜ’nde VRE(+) hastalarda kullanılan <strong>antibiyotik</strong>lerin <strong>dağılımı</strong>.<br />

ANTİBİYOTİKLER Hasta Sayısı Oranı (%)<br />

1. ve 2. kuşak sefalosporinler 3 7.9<br />

3. ve 4. kuşak sefalosporinler 15 39.4<br />

Vankomisin 7 18.4<br />

Teikoplanin 2 5.2<br />

Aminoglikozid 11 28.9<br />

Piperasilin-tazobaktam 2 5.2<br />

Ampisilin-sulbaktam 12 31.5<br />

Metronidazol 5 13.1<br />

Tikarsilin-klavulonik asid 1 2.6<br />

Karbapenem 6 15.6<br />

Tablo 9: YBÜ’nde VRE(+) hastalarda taşıyıcılık süreleri (Ort: 7,77 ± 1,467 hafta).<br />

Hasta no Taşıyıcılık süresi (hafta)<br />

1 2<br />

2 8<br />

3 8<br />

4 6<br />

5 4<br />

6 16<br />

7 12<br />

8 10<br />

9 4<br />

47


Çalışmaya alınan 38 VRE suşunun %73.6’sı (28) E. faecium, %15.8’i (6) E.<br />

casseliflavus, %7.9’u (3) E. gallinarum, %2.7’si (1) E. faecalis’dir (Şekil 6).<br />

%15.8<br />

%7.9<br />

%2.7<br />

Şekil 4: VRE’lerin sınıflandırılması.<br />

%73.6<br />

E.faecium<br />

E.casseliflauvus<br />

E.gallinarum<br />

E.faecalis<br />

İzole edilen tüm VRE suşları vankomisin, teikoplanin, ampisilin, penisilin, eritromisin ve<br />

rifampisine dirençli bulunmuştur. Ayrıca yüksek düzey gentamisin direnci (YDGD) <strong>saptanan</strong><br />

suşların sayısı 35 (%92), yüksek düzey streptomisin (YDSD) direnci <strong>saptanan</strong> suşların sayısı 36<br />

(%95) olarak bulunmuştur. Kloramfenikole %76, nitrofurantoine %75, siprofloksasine %45,<br />

levofloksasine %34, dalfopristin-kinopristine %3, fosfomisine (%6) oranında direnç mevcuttur.<br />

Linezolide direnç saptanmamıştır (Tablo 10).<br />

48


Tablo 10: Enterokokların <strong>antibiyotik</strong>lere direnç oranları.<br />

Antibiyotik Dirençli bakteri/toplam bakt. Say Direnç yüzdesi<br />

Enterokok (n:38)<br />

Penisilin 38/38 %100<br />

Ampisilin 38/38 %100<br />

Eritromisin 38/38 %100<br />

Rifampisin 38/38 %100<br />

Vankomisin 38/38 %100<br />

Teikoplanin 38/38 %100<br />

YDSD 36/38 %95<br />

YDGS 35/38 %92<br />

Nitrofurantoin 29/38 %76<br />

Kloramfenikol 29/38 %76<br />

Siprofloksasin 17/38 %45<br />

Levofloksasin 13/38 %34<br />

Tetrasiklin 11/38 %29<br />

Fosfomisin 2/38 %6<br />

Dalfopristin-Kinupristin 1/38 %3<br />

Linezolid 0/38 %0<br />

Çalışmaya alınan 24 suşun PCR ile direnç genleri araştırılmış ve hepsinde VanA tipi<br />

direnç paterni saptanmıştır.<br />

Tüm suşlarda E-test yöntemi ile vankomisin, teikoplanin ve linezolid direnci araştırıldı ve<br />

tüm suşlar vankomisin MİK >256µg/ml, teikoplanin MIK>256µg/ml olup dirençli saptandı.<br />

Linezolide direnç saptanmadı. Hiçbir suşta beta-laktamaz varlığı saptanmamıştır.<br />

49


TARTIŞMA<br />

Giderek karmaşık, invazif ve uzun süreli gerçekleşen hospitalizasyon süreci hastaları<br />

infeksiyonlara oldukça açık hale getirmektedir. Uygunsuz <strong>antibiyotik</strong> kullanımı ise bu<br />

infeksiyonların giderek daha dirençli olmasına yol açmaktadır. Daha sık ve daha dirençli<br />

infeksiyonlar her açıdan hekimlerin işlerini zorlaştırmakta, sağaltım yetersizliklerine ve önemli<br />

ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu kısır döngünün kırılabilmesi için gereken alt ve üst<br />

yapıyı oluşturmak modern tıbbın birincil gereklerindendir<br />

İnsan bağırsak florasının doğal üyeleri olan enterokoklar, düşük virulanslarına rağmen,<br />

önemli nozokomiyal patojenlerden biri haline gelmiştir. Daha da kaygı verici bir nokta da<br />

antimikrobiyallerin çoğuna karşı intrensek veya kazanılmış dirence sahip olmalarıdır. Enterokok<br />

infeksiyonlarındaki artışın nedeni; enterokok kolonizasyonuna yol açabilen sefalosporinler,<br />

kinolonlar, beta-laktamlar gibi antimikrobiyallerin profilaksi veya tedavi amaçlı sık kullanılması<br />

olabilir. Enterokok türlerinde vankomisine duyarlı ve dirençli suşlar arasında virulans farkı<br />

saptanmamıştır. Ancak vankomisine duyarlı suşlarla olan bakteriyemilerde mortalite oranı<br />

%13.6-27 arasında iken, VRE bakteriyemisinde bu oranın %36.6-52 arasında olduğu<br />

saptanmıştır (79).<br />

İlk VRE suşu 1988 yılında Uttley ve arkadaşları tarafından İngiltere’den bildirilmiştir.<br />

Hemen ardından Fransa, Belçika, Almanya gibi diğer Avrupa ülkelerinden bildirilmiş, ABD’de<br />

daha sonra saptanmış ve çok hızlı bir yayılım göstermiştir (21). Yurdumuzda ilk VRE suşu 1998<br />

yılında Akdeniz Üniversitesi’nden bildirilmiş ve bunu diğer olgular izlemiştir (22).<br />

VRE kolonizasyonunun yayılmasını engellemek ve kolonize hastalarda enfeksiyonu<br />

önlemek önemlidir. Bu nedenle periyodik rektal ve perirektal sürüntü örneklerinin alınması VRE<br />

kolonizasyonunu tespit etmede altın standarttır. Landman ve arkadaşları (80) hastane kaynaklı<br />

VRE kolonizasyonu ile ilgili çalışmalarında; hastanede yatan 189 hastadan perirektal sürüntü<br />

örnekleri almışlar ve 101 (%53) hastada VRE kolonizasyonu tespit etmişlerdir. Ceryan ve<br />

arkadaşlarının (81) yaptığı bir çalışmada, rektal sürüntü kültüründen elde edilen 197 enterokok<br />

suşundan, 5 (%2.5)’ inde vankomisin direnci saptamışlardır. Harris ve arkadaşları 42 cerrahi<br />

yoğun bakım ünitesinde yaptıkları çalışmada 1362 olgunun 136’sının (%10) VRE ile kolonize<br />

olduğunu bildirmişlerdir. Grayson ve arkadaşlarının (82) 134 yoğun bakım hastasını içeren<br />

50


çalışmalarında bir (%0.7) hastada VRE kolonizasyonu saptanmıştır<br />

Vankomisine dirençli enterokoklar için risk grubunu oluşturan hastalarda daha yüksek<br />

oranda VRE kolonizasyonu ve infeksiyonuna rastlanmaktadır. Ankara’da yapılmış bir çalışmada<br />

(81); üç gün ya da daha uzun süre hastanede yatan hastalardan rektal sürüntü örnekleri alınmış<br />

ve izole edilen 197 enterokok suşundan 5’inde (%2.5) vankomisin direnci saptanmıştır.<br />

Türkiye’de, Akıncı ve ark.nın (83) Ankara’da, Akgül, Sümerkan ve ark.nın (84) Kayseri’de,<br />

çeşitli klinik örneklerden izole ettikleri enterokoklarla, Baykan ve ark.nın (85) Konya’da idrar<br />

örneklerinden izole ettikleri enterokoklarla yaptıkları çalışmalarda VRE saptanmamıştır.<br />

İtalya’da yapılmış bir çalışmada (86); yoğun bakım servisleri dışında yatan hastalarda VRE<br />

kolonizasyon oranı % 0-4; yoğun bakım, onkoloji ve diyaliz hastalarında ise %14-18 arasında<br />

saptanmıştır. Singapur’da 900 yataklı bir hastanede yapılan çalışmada (87); 299 hastanın dışkı<br />

örneğinden 35’inde (%12.3) VRE saptanmıştır. Söz konusu çalışmalarda elde edilen VRE<br />

kolonizasyon oranların çalışmamızda elde edilen orana yakın olduğu söylenebilir. Çalışmamızda<br />

250 hastadan rektal sürüntü örneği alındı. 38 (%15) hastada VRE kolonizasyonu saptandı.<br />

Atina’da 1996-2000 yılları arasında yapılan başka bir çalışmada (88); çeşitli klinik örneklerden<br />

izole edilen, 30’u yoğun bakım ünitelerinden olmak üzere toplam 52 enterokok suşundan<br />

hiçbirinde glikopeptit direncine rastlanmamıştır.<br />

VRE kolonizasyonu ile ilgili yapılan çalışmalarda risk faktörlerinin hastaya ait faktörler<br />

(immünsupresyon, nötropeni, böbrek yetmezliği gibi), hastaneye ait faktörler (yoğun bakım<br />

ünitesinde yatış, onkoloji ünitesinde yatış, uzun süreli yatış öyküsü gibi), ve başta vankomisin<br />

olmak üzere <strong>antibiyotik</strong> kullanımı olduğu bildirilmiştir (89). Çek Cumhuriyeti’nde yapılan bir<br />

çalışmada (90); hematoloji ve onkoloji kliniğinde yatan hastalarda 1998 yılında VRE oranı<br />

%15.1 iken glikopeptit ve üçüncü kuşak sefalosporinlerin kullanımının kısıtlanması ile bu oran<br />

2000 yılında %6.1’e düşmüştür. Çalışmamızda YBÜ’nde VRE pozitifliği tespit edilen hastalarda<br />

kullanılan <strong>antibiyotik</strong> sayısı ortalama olarak 2’den fazlaydı. 2. ve 3. kuşak sefalosporin,<br />

vankomisin, karbepenem, metronidazol kullanımı ön plandaydı. Ayrıca 13 hastanın 7’sinde<br />

(%53.9) operasyon geçirme öyküsü vardı.<br />

Enterokok türlerinden E. faecalis infeksiyon etkeni olarak en sık izole edilen türdür. E.<br />

faecium ise E. faecalis’e göre antimikrobiyallere daha dirençlidir (14-17). Son zamanlarda<br />

yapılan çalışmalarda, E. faecium’un daha sık izole edildiği, E. faecalis’in E. faecium’a oranının<br />

3.7/1 den 1.9/1’e düştüğü belirtilmektedir. (91). Çalışmamızda da, enterokok kolonizasyonunda<br />

E. faecium’un E. faecalis’ten daha fazla olduğu saptandı. İzole edilen 38 VRE suşundan 28’i<br />

51


(%73) E. faecium’du.<br />

Vankomisin dirençli enterokokların çoğu (özellikle E. faecalis) penisilin veya ampisiline<br />

duyarlı olabilir. Bu durumda VRE infeksiyonlarında önerilen tedavi; penisilin, ampisilin veya<br />

amoksisilin ile birilikte aminoglikozid kombinasyonudur. Enterokokların neden olduğu ciddi<br />

infeksiyonların tedavisinde bakterisidal etki elde etmek için, bir beta-laktam ya da glikopeptid<br />

gibi hücre duvarına etkili <strong>antibiyotik</strong>le birlikte aminoglikozid grubu bir antibiyotiğin<br />

kombinasyonu tercih edilir (24).<br />

Ancak vankomisine dirençli suşlar genellikle diğer <strong>antibiyotik</strong>lere de dirençlidirler (92,<br />

93). Ayrıca yüksek düzey aminoglikozid direncinin (YDAGD) de giderek yaygınlaşması<br />

Enterokok infeksiyonlarının tedavisinde önemli bir sorundur. YDAGD, tedavide kullanılan<br />

betalaktam + aminoglikozid kombinasyonunun sinerjistik etkisini ortadan kaldırır ve tedavi<br />

başarısızlığına neden olur. Çalışmamızda VRE suşlarının hepsinde penisilin, ampisilin,<br />

eritromisin, ve rifampisine de direnç saptanmıştır. Ayrıca yüksek düzey gentamisin direnci<br />

(YDGD) %92, yüksek düzey streptomisin direnci (YDSD) %95 olarak belirlenmiştir.<br />

Kloramfenikole %76, nitrofurantoine %75, siprofloksasine %45, levofloksasine %34 oranında<br />

direnç mevcuttur.<br />

Çetinkaya ve arkadaşlarının (94) 49 suş ile yapılan çalışmasında Hacettepe Üniversitesi<br />

Hastanesi’nde surveyans programı kapsamında izole edilen VRE suşlarının hepsinde<br />

teikoplanin, ampisilin, YDGD ve YDSD tespit edilmiş; nitrofurantoine %95.7, rifampisine<br />

%78.7, tetrasikline %55.3, kloramfenikole %17.7 oranında direnç saptanmıştır. Tetrasiklin<br />

direnci bizim oranlarımızdan daha yüksektir. Bizim çalışmamıza benzer şekilde beta laktamaz<br />

varlığı saptanmamıştır. Enterokoklarda beta-laktamaz üretimine bağlı yüksek direnç ilk olarak<br />

Murray ve arkadaşları (95) tarafından gösterilmiştir. Beta-laktamaz üretimi enterokoklar<br />

arasında nadir görülmektedir. Enterokoklardaki PBP’lerin azalması veya beta laktamaz üretimi<br />

beta laktam <strong>antibiyotik</strong>lere olan dirençten sorumludur. Bu nedenle Enterokoklarda beta laktamaz<br />

aktivitesi araştırılmalıdır (92). Gordon ve arkadaşları 705 suş üzerinde yaptıkları çalışmada<br />

Enterokoklardaki beta laktamaz pozitifliğini %1.6 olarak saptamışlardır (93).<br />

Çalışmamızda fosfomisine %6’lık direnç oranı tespit edilmiştir, ancak fosfomisin sadece<br />

E. faecalis suşlarında kullanımı önerilen bir <strong>antibiyotik</strong>tir (96). Dalfopristin-kinupristin ise<br />

vankomisine dirençli ciddi E. faecium infeksiyonlarının tedavisinde ruhsatlandırılmış,<br />

Streptogramin grubundan parenteral kullanılan bir <strong>antibiyotik</strong>tir. Çok sayıda klinik örnekle<br />

yapılan araştırmalarda vankomisine dirençli E. faecium’da etkili bulunmuştur. Bu ilaç<br />

52


kinupristin (streptogramin B) ve dalfopristin (streptogramin A) denen iki sinerjik parçadan<br />

oluşmaktadır. E. faecalis suşları streptogramin A’ya intrensek olarak dirençli olduğu için<br />

<strong>antibiyotik</strong> E. faecalis’e etkili değildir (97). Çalışmamızda dalfopristin-kinopristin %3’lük direnç<br />

oranı ile en etkili antimikrobiyallerden biri olarak görülmektedir. Çalışmamızdaki VRE<br />

suşlarının %73.6’sını E. faecium oluşturmaktadır. ABD’de E test ile 632 E. faecium suşu ile<br />

yapılan bir çalışmada suşların %87’si duyarlı bulunmuştur (98).<br />

Linezolid, vankomisin direncinden bağımsız olarak bütün enterokok türlerine karşı<br />

eşdeğerde aktiftir. Cercenado ve ark. (99) vankomisin direncinden bağımsız olarak tüm<br />

enterokok suşlarına linezolidin MİK değerini 1-2 mg/L olarak bulmuşlardır. Linezolide, etki<br />

mekanizmasındaki farklılıktan dolayı, benzer etkiye sahip diğer antimikrobiyallerle çapraz<br />

direnç gelişmediği bildirilmektedir. Brezilya’da yapılan bir çalışmada 33 VRE (17 E. faecium ve<br />

16 E. faecalis) suşunda linezolid direnci saptanmamıştır (100). Yurtdışında yapılmış geniş serili<br />

birçok çalışmaya göre linezolidin VRE suşlarına en etkili antimikrobiyal olduğu görülmektedir.<br />

Çalışmamızda da elde edilen sonuçlar bu yöndedir. Ancak nadiren de olsa linezolid tedavisi<br />

sırasında ya da spontan olarak enterokok suşlarında linezolid direnci gelişebildiği bildirilmiştir.<br />

Jones ve ark.(101) 2002 yılında diabetli bir hastadan, linezolid tedavisine başlamadan önce kan<br />

kültüründen izole ettikleri E. faecium suşunda spontan mutasyon sonucu gelişmiş linezolid<br />

direnci saptamışlardır. İngiltere’de ise linezolid almakta olan hastalardan tedavi sırasında izole<br />

edilen iki E. faecium ve bir E. faecalis suşunda direnç geliştiği saptanmıştır (102). Linezolide<br />

karşı spontan mutasyon sonucu direnç gelişimi olasılığı oldukça düşük olmasına karşın,<br />

linezolidin suboptimal dozlarda kullanılmasının dirençli suşların ortaya çıkmasına neden<br />

olabileceği belirtilmektedir (101). Bu nedenle diğer antimikrobiyallerde olduğu gibi linezolidin<br />

de uygun endikasyonlarda ve uygun dozlarda kullanılması gereklidir.<br />

Bildirilen bu olgularda fenotip çalışması yapılan suşların çoğunun Van A direnç paternli<br />

E. faecium olduğu görülmektedir (103-106). Hastanemizde izole ettiğimiz 38 VRE suşunun<br />

24’ünün direnç genleri araştırılmış ve diğer çalışmalardakine benzer şekilde hepsinin Van A<br />

direnç paterni gösteren E. faecium olduğu saptanmıştır.<br />

Sonuç olarak, çalışmamızda hastanede yatan hastalardan izole edilen enterokoklarda<br />

<strong>antibiyotik</strong>lere direnç oranlarının diğer birçok ülkeye göre düşük olmasına rağmen, dirençli<br />

enterokok suşlarının günümüzde artmakta olması ve türler arasında direnç oranlarının farklılık<br />

göstermesi nedeniyle, izole edilen enterokok suşlarının tür ayrımı ve duyarlılık paternlerinin<br />

belirlenmesinin enterokok infeksiyonlarının ampirik tedavisinde yol gösterici olacağı görüşü<br />

53


desteklenmiştir. Çalışmamızdaki VRE suşlarında glikopeptid direncinin yanında çok yüksek<br />

oranda YDAGD, penisilin, ampisilin, eritromisin, rifampisin, kloramfenikol ve nitrofurantoin<br />

direnci saptanmıştır. Kinolonlara orta düzeyde (%34, %45) bir direnç tespit edilmiş olup<br />

tetrasiklin (%29), fosfomisin (%6) ve dalfopristin-kinupristin (%3) düşük düzeyde direnç<br />

saptanmıştır. Linezolide direnç saptanmamış olup en etkili antimikrobiyal olarak görülmektedir.<br />

54


ÖZET<br />

Enterokoklar diğer birçok bakteri türünde varolan virülans faktörlerine sahip<br />

olmamalarına rağmen, çevre şartlarına dayanıklı olmaları, çeşitli <strong>antibiyotik</strong>lere intrensek<br />

dirençli olmaları ve yeni direnç geliştirme yeteneklerinden dolayı son on yılda hastane<br />

infeksiyonlarının önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Son yıllarda enterokoklarda,<br />

<strong>antibiyotik</strong>lere karşı giderek artan oranda kazanılmış tipte direnç gelişimi gözlenmektedir.<br />

Hastanede yatan hastalarda VRE kolonizasyonunun erken tespiti, enterokokkal infeksiyonların<br />

kontrolünde önemlidir. Bu amaçla rektal sürüntü kültürlerinin yapılması önerilmektedir.<br />

Aralık 2004 tarihinde hastanemiz çocuk kliniği süt çocuğu servisinde yatan bir hastanın<br />

idrar kültüründe VRE saptanması üzerine Aralık 2004 - Temmuz 2005 tarihleri arasında 7 ay<br />

süreyle <strong>hastanemizde</strong> süt çocuğu, beyin cerrahi yoğun bakım, reanimasyon ünitelerinde yatan<br />

hastalardan, yatışlarını takiben ilk 72 saatte ve VRE pozitif bulunanlardan yatışları süresince<br />

haftada bir alınan rektal sürüntülerle VRE rektal taşıyıcılığı araştırıldı. Toplam 250 hastadan<br />

rektal sürüntü örneği alınıp bunlardan 38’inde (%15) VRE pozitifliği saptandı. Bu hastaların<br />

23’ü (%60.5) çocuk kliniği süt çocuğu servisinde, 9’u (%23.7) BCYBÜ’de, 4’ü (%10.5)<br />

reanimasyon ünitesinde, 2’si (%5.3) dahiliye kliniklerinde yatan lösemili hastalardı. Süt çocuğu<br />

servisinde <strong>saptanan</strong> 22 hastanın VRE taşıyıcılığı 1 hafta ile 5 ay arası sürede (ort. 6.1 haftada)<br />

negatifleşti. YBÜ’de <strong>saptanan</strong> 9 hastanın taşıyıcılığı 2 hafta ile 16 hafta arası sürede (ort 7.7<br />

hafta) negatifleşti. Bu hastalar için kullanılan <strong>antibiyotik</strong>ler ortalama 2’den fazlaydı. En sık<br />

kullanılan <strong>antibiyotik</strong>ler 3. ve 4. kuşak sefalosporinler, vankomisin ve ampisilin sulbaktam.<br />

Çalışmaya alınan 38 VRE suşunun %73.6’sı (28) E. faecium, %15.8’i (6) E. casseliflavus,<br />

%7.9’u (3) E. gallinarum, %2.7’si (1) E. faecalis’dir. İzole edilen tüm VRE suşları vankomisin,<br />

teikoplanin, ampisilin, penisilin, eritromisin ve rifampisine dirençli bulunmuştur. Ayrıca suşların<br />

%95 (36) yüksek düzey streptomisin (YDSD) direnci, %92’sinde (35) yüksek düzey gentamisin<br />

direnci (YDGD) saptanmıştır. Kloramfenikole %76, nitrofurantoine %75, siprofloksasine %45,<br />

levofloksasine %34, fosfomisine (%6), dalfopristin-kinopristine %3 oranında direnç mevcuttur.<br />

Linezolide direnç saptanmamıştır. Nitrocefin ile beta laktamaz varlığı saptanmamıştır. Tedavi<br />

gerektiren VRE infeksiyonu yoktu.<br />

Sonuç olarak, hastaların uzun süreli tedavi gördüğü ve <strong>antibiyotik</strong> kullanımının yaygın<br />

olduğu bu ünitelerde VRE görülme sıklığı yüksektir. Bu nedenle VRE taraması yapılmalı. VRE<br />

tespit edilen hastalar için kontrol ve korunma önlemleri alınmalıdır. İzole edilen VRE suşlarının<br />

55


<strong>antibiyotik</strong> duyarlılığı, tür tayini araştırılmalıdır.<br />

56


SUMMARY<br />

Enterococci have not many virulence factors as most of the other bacteria, they are able<br />

to grow and survive under hard conditions. They have intrinsic resistance to various antibiotics<br />

and able to acquire new mechanisms of resistance. For these reasons, enterococci are an<br />

important cause of nosocomial infections in recent years, and acquired type resistance to various<br />

antibiotics are being increased among enterococci. The early determination of VRE colonization<br />

in hospitalized patients is crucial for the control of the entrecoccal infections. For this reason<br />

rectal swab’s culture should be carried out.<br />

The investigation of the rectal VRE carriage has been determined out for almost 7<br />

months between December 2004 and July 2005 by checking periodically collected perirectal<br />

swabs that were taken from VRE (+) patients (once per week and especially starting from the<br />

hospitalization during the first 72 hours period) from the hospitalized patients of the infant unit,<br />

neorosurgery intensive care unit as well as the reanimation units after the VRE determination<br />

from the urine culture of a infant unit patient. After the collection of rectal swabs from 250<br />

hospitalized patients the VRE positivity was determined in 15% of those patients which are<br />

around 38 out of 250. 23 (60.5%) patients are in the infant unit, 4 (10.5%) are in the reanimation<br />

unit, 9 (23.7%) is neurosurgery intensive care unit and 2 (5.3%) are leukemic patients in the<br />

internal medicine clinic. In infant unit, 22 VRE determined patients had been negative within 1<br />

week to 20 weeks (average 6.1 weeks). In intensive care unit, 9 carrier patients’ had been<br />

negative within 2 weeks to 16 weeks(average 7.7 weeks ). Fecal carriers were using two or more<br />

antibiotics. Mostly used antibiotics were 3rd and 4th generation cefalosporins, vancomycin,<br />

ampicillin-sulbactam. 38 VRE strains which were under investigation are 73.6 % (28) E.<br />

faecium, 15.8% (6) E. casseliflavus, 7.9% (3) E. gallinarum, 2.7% (1) E. faecalis. All isolated<br />

VRE strains are found resistant to vancomycin, teicoplanin, ampicillin, penicillin, erityhromycin,<br />

rifampicin. High level streptomicin resistance (HLSR) determined strains are 95% (36) and high<br />

level gentamicin resistance (HLGR) determined strains are 92% (35). There is resistance of<br />

76% to chloramphenicole, 75% to nitrofurantoin, 45% to ciprofloxacin, 34% to levofloxacin,<br />

6% to fosfomycin and 3% to quinupristin-dalfopristin. There is no resistance against linezolid.<br />

The beta lactamase presence wasn’t detected with Nitrocefin. There wasn’t any VRE infection<br />

that needs treatment.<br />

As a result, enterococci are important nosocomial pathogens in the clinics where the<br />

57


patients have long-term treatment and the broad spectrum antibiotic use. For this reason the<br />

antibiotic susceptibility of enterococci, isolated species determination, vancomycin susceptiblity<br />

should be investigated. For the patients in whom VRE has been detected, infection control and<br />

prevention must be done. Sensitivity to antibiotics, determination of types should be investigated<br />

for isolated VRE strains.<br />

58


KAYNAKLAR<br />

1. Huycke M, Sahm D, Gilmore M. Multiple drug resistant enterococci: The nature of the<br />

problem and an agenda for the future. Emerg Infect Dis 1998;4:239-49.<br />

2. Gültekin M. Enterokoklar: Ed: Ulusoy S, Usluer G, Ünal S. Mikrobiyoloji, epidemiyoloji ve<br />

patogenez. Gram Pozitif Bakteri İnfeksiyonları. Ankara 2004:121-140<br />

3. Murray B. E. The life and times enterococcus. Clin. Microbiol. Rev. 1990;3:45-65.<br />

4. Schleifer K. H., Klipper B. R. Moleculer and chemotaxonomic approaches to the<br />

classification of streptococci, enterococci and lactococci: a review. Syst. Apll. Microbiol.<br />

1987;10:1-19.<br />

5. Arthur M, Courvalin P. Genetics and mechanisms of glycopeptide resistance in enterococci.<br />

Antimicrob Agents Chemother 1993;37:1563-71.<br />

6. Erdenizmenli M, Yapar N, Sezak N et al. Gastrointestinal and skin colonization of enterococci<br />

in hospitalized patients in an University hospital in Turkey. 12th Europen Congress of Clinical<br />

Microbiology and Infectious Diseases 2002, 18(supp/1);826<br />

7. Holt JG, Krieg NR, Sneath PHA, Staley JT, Williams ST. “Bergey’s Manual of Determinative<br />

Bacteriology”. 9th Ed. Baltimore: Williams&Willkins; 1994.<br />

8. Koneman E. W., Allen S. D., Janda W. M. Screckenberger P. C., Winn W. C. The gram<br />

positive cocci part 2: Streptococci and streptocccus-like bacteria. Diag. Microbiol. 4th edition.<br />

Philadelphia: J. B. Lippincott Company; 1992:431-66.<br />

9. Ruoff K. L. Maza L., Murtagh M. S., et al. Species identities of enterococci isolated from<br />

clinical specimens. J. Clin. Microbiol. 1990;28:435-7.<br />

10. Facklam RR, Sahm DF. Enterococcus. In: Murray PR, Baron EJ, Pfaller MA, Tenover FC,<br />

Yolken RH (eds). Manuel of Clinical Microbiology. Sixth edition. ASM Press. Washington<br />

1995: 308-315.<br />

11. Hoffman S. A., Moellering R. C. Jr. The enterococcus: “Putting the bug in our ears” Ann.<br />

Intern. Med. 1987;106:757-61.<br />

12. Performance Standarts for Antimicrobial Disk Susceptibility Tests. Aproved Standart M2-A6<br />

Vol: 18 No:1, 1998.<br />

13. Facklam RR, Teixeria LM. Enterococcus. In: Collier L, Bolows A, Sussman (eds). Toplet &<br />

Wilson’s Microbiology and microbial infections. Vol 2 (Systematic Bacteriology). 9th edition.<br />

London 1998:669-682.<br />

59


14. Barrie PS, Christou NV, Patchen Dellinge E, et al. “Patologenicity of The Enterococcus in<br />

Surgical I nfections” Annals of Surgery, 1990: 212, 155-159.<br />

15. Chenoweth C, Schaberg D. “The Epidemiology of Enterococcus”. Eur. J. Clin. Microbiol.<br />

Infect. Dis. 1990; 9: 80-89.<br />

16. Eliopoulos GM, Eliopoulos CT. Therapy of Enterococcal Infections. Eur. J. Clin. Microbiol.<br />

Infect. Dis.1990; 9: 118-126<br />

17. Koneman E.W, Allen S.D, Janda W.M, et al. “The Gram Positive Cocci Part || Streptococci,<br />

Enterococci and The Streptococci Like Bacteria”. In Color Atlas and Textbook of Diagnostic<br />

Microbiology, 5th Ed. Philadelphia: Lippincott; 1997: 577-629.<br />

18. Toutouza M, Skandami V, Poujiouko-Ber M, Fakiri H, Karabassi V, Komninou Z.<br />

“Resistance Phenotypes in Enterococci İsolated from Clinical Specimens During 3 year period.<br />

Clin. Microbiol. And Infect. Vol 6, suppl 1, 2001: 1-394.<br />

19. Wilke AT, Söyletir Güner, Doğanay M. In: Korten V. İnfeksiyon hastalıkları ve klinik<br />

mikrobiyoloji, eds. Cilt 2 2002:1497-1506<br />

20. Lawrence L, Livornese Jr MD, Susan Dias, et al. Hospital-acquired Infection with<br />

vancomycin-resistant Enterococcus faecium transmitted by electronic thermometers. Annals of<br />

Internal Medicine 1992;117:112-116.<br />

21. Uttley AHC, Collins CH, Naidoo J. George RC. Vancomycin resistant enterococci. Lancet<br />

1988; 1: 57-8.<br />

22. Vural T, Şekercioğlu AS, Öğünç D ve ark:Vankomisine dirençli Enterococcus faecium suşu,<br />

ANKEM Derg 1999;13:1-4<br />

23. Robert C, Moellering RC. Enterococcus species, Streptococcus bovis and Leuconostoc<br />

spesies. In: Mandell GL, Bennet JE, Dolin R (edc). Principles and Practice of Infectious Disease.<br />

Vol 2. Sixth edition. Elsevier Churchıll Livingstone 2005: 2411-2417.<br />

24. Robert C, Moellering RC. Eterococcus species bovis and Leuconostoc species. Principles<br />

and Practise of Infectious Disease 5th edition. Churchill-Livingstone; 2000;2147-53<br />

25. Edmond M. B., Ober J. F., Weinbaum D. L., et al. Vancomycin-resistant E. faecium<br />

bacteriemia: Risk factors for infection. Clin. Infect. Dis. 1995;20:1120-1133.<br />

26. Edmond M. B., Ober J. F., Dawson J. D., et al. Vancomycin-resistant enterococcal<br />

bacteriemia: Natural history and attributable mortality. Clin. Infect. Dis. 1996;23:1234.<br />

27. Kreft B, Marre R., Schramm U., Wirth R. Aggregation substance of E. faecalis mediates<br />

adhesion to cultured renal tubuler cells. Infect. Immun. 1992;60 (1): 25-30.<br />

60


28. Tailor A.N.S., Bailey E., Rybak M.J. Enterococcus, an emerging pathogen. Ann.<br />

Pharmacother. 1993;27:1231-41.<br />

29. Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Screckenberger PC, Winn WC. Procop G, Woods G.<br />

Color Atlas and Textbook of Diagnostik Microbiology. Sixth edition. Philadelphia: Lippincott<br />

Co 2005:700-711.<br />

30. Centers for Disease Control and Prevention Hospital Infection Program. (On-line)<br />

http://www.cdc.gov/ncidod/hip/nnis 14 November 2000, date last accessed).<br />

31. Başustaoğlu A, Aydoğan H. Enterokoklar. Ed: Uzun Ö. İnfeksiyon Hastalıkları Serisi.<br />

Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2002;5(2):45-60.<br />

32. Moellering R.C.Jr. Infections due to group D streptococci. Infect. Dis. Rew. 1981;6:1-7<br />

33. Krieger J. N., Kaiser D. L., Wenzel R. P. Urinary tract etiology of bloodstream infections in<br />

hospitalize patients. J. Infect. Dis. 1983;148:57-62.<br />

34. Kaye D. Enterococci. Biologic and epidemiologic characteristcs and in vitro suspectibility.<br />

Arch. Intern. Med. 1982;142:2006-9.<br />

35. Linden P.K., Pasculle A.W., Manez R., et al. Differences in outcomes for patients with<br />

bacteremia due to vancomycin-resistant E. faecium or vancomycin suspectible E. faecium. Clin.<br />

Infect. Dis. 1996;22:663-70.<br />

36. Megron D. W. Enterococcal endocarditis. Clin. Infect. Dis. 1992;15:63-72.<br />

37. Coudron P.E., Myhall C. G., Facklam R. R., et al. Streptococcus faecium outbreak in a<br />

neonatal intensive care unit. J. Clin. Microbiol. 1984;20:1044-8.<br />

38. Herman D. J., Gerding D. N. Antiicrobial resistance among enterococci. Antimicrob. Agents.<br />

Chemother. 1991;35 (1): 1-4<br />

39. Derbentli Ş. Stafilokok ve enterokokarda <strong>antibiyotik</strong> duyarlılık deneylerinin özellikleri.<br />

Aknem Dergisi 1996;10:211-9.<br />

40. Murray B. E. Vancomycin resistant enterococci. Am. J. Med. 1997; 101: 284-93.<br />

41. Fontana R., Grossata A., Rossi L., Cheng Y. R., Sata G. Transition from resistance to<br />

hypersusceptibility to β-lactam antibiotics associated with loss of a lower-affinity penicilin-<br />

binding protein in a Streptococcus faecium mutant highly resistant to penicillin. Antimicrob.<br />

Agents Chemother. 1985; 28: 678-83.<br />

42. Moellering R. C. The enterococcus: a classic example of the impact of antimicrobial<br />

resistance on therapeutic options. J. Antimicrob. Chemother. 1991;28:1-12<br />

43. Söyletir G., Çerikçioğlu N. Enterokoklar ve infeksiyonları. İnfeksiyon hastalıkları. 1. baskı<br />

61


Ankara, Nobel Tıp Kitapevleri Ltd. Şti. 1996;334-5.<br />

44. Hindler J. A., Howard B. J., Keiser J. F. Antimicrobial agents and antimicrobial<br />

susceptibility testing. Clinical and Pathogenic Microbiology. 2nd edition. St. Louis. Mosby,<br />

1994; 145-95.<br />

45. Brooks G. F., Butel J. S., Ornston L. N. Jawetz, Melnick, and Adelberg’s Medical<br />

Microbiology. 20 th edition, USA: Appleton and Lange, 1995: 202-4<br />

46. Gür D. Antibiyotiklere direnç gelişmesi. Klinik uygulamada <strong>antibiyotik</strong>ler ve diğer<br />

antimikrobiyal ilaçlar. 1. baskı, Ankara, Güneş Kitapevi, 1994: 19-37.<br />

47. Eliopoulus G. M. İncreasing problems in the therapy of enterococcal infections. Eur. J. Clin.<br />

Microbiol. Infect. Dis. 1993;12:409-12.<br />

48. Murray B.E., Singh K. V., Markowitz S. M., Kavindra V., Sheldon M., et al. Evidence for<br />

clonal spread of a single strain of β-lactamase-producing Enterococcus faecalis to six hospitals<br />

in five states. J. Infect. Dis. 1991;163:780-5.<br />

49. Markowitz S. M., Wells V. D., Williams D. S., Stuart C. G., et al. Antimicrobial<br />

susceptibility and moleculer epidemiology of β-lactamase-producing aminoglycoside-resistant<br />

isolates of Enterococcus faecalis. Antimicrob. Agents Chemother. 1991;35 (6): 1075-80.<br />

50. Moellering R. C. Emergance of Enterococcus as a significant pathogen. Clin. Infect. Dis.<br />

1992;14:1173-78.<br />

51. Çınar T., Leblebicioğlu H., Eroğlu C., Sünbül M. Enterokoklarda penisilin-aminoglikozid<br />

sinerjizminin araştırılması. Klimik Dergisi; 1999;12 (1): 39-42.<br />

52. Herman D. J., Gerding D. N. Screening and treatment of infections caused by resistant<br />

enterococci. Antimicrob. Agents Chemother. 1991;35:215-9.<br />

53. Murray B. E. β-lactamase-producing enterococci. Antimicrob. Agents Chemother.<br />

1992;36:2355-9.<br />

54. Çetinkaya Y., Falk P., Mayhall CG. Vancomycin-resistant enterococci. Clin. Microbiol. Rev.<br />

2000;13:686-707.<br />

55. Malathum K., Murray B. E. Vancomycin-resistant enterococci, drug resistance updates.<br />

1999;2:224-43.<br />

56. Rice L. B. Emergence of vancomycin-resistant enterococci. Emerging Infectious Diseases<br />

2001;7:183-7<br />

57. Başustaoğlu A. Antibiyotiklere direnç mekanizmaları ve çözüm önerileri: Glikopeptidlere<br />

direnç. Hastane infeksiyonları, 2001; 5 (3): 202-9.<br />

62


58. Başustaoğlu A. Enterokoklarda antibakteriyel direnç mekanizmaları ve direnç sorunu. Ed:<br />

Ulusoy S, Usluer G, Ünal S. Gram Pozitif Bakteri İnfeksiyonları. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara<br />

2004:141-158.<br />

59. Lefort A, Mainandi JL, Tod M, Lortholory O. Antienterococcal antibiotics. Med. Clin. North<br />

Ame. 2000;6:1471-1495<br />

60. Kutlu SS, Dokuzoğuz B. Enterokok infeksiyonlarında tedavi seçenekleri. Ed: Ünal S,<br />

Vahapoğlu H. Yeni ve Yeniden Gündeme Gelen İnfeksiyonlar. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara<br />

2004:23-32.<br />

61. Balık İ, Birengel S. Oksazolidonlar: Ed: Leblebicioğlu H, Usluer G, Ulusoy S. Linezolid-<br />

eperozolid. Antibiyotikler. Bilimsel Tıp Yayınevi. Ankara 2003: 365-374.<br />

62. Patel R. Clinical impact of vancomycin-resistant enterococci. J. Antimicrob. Chemother.<br />

2003;51 (Suppl): 13-21.<br />

63. Ostrowsky B. E., Venkataraman L., D’Agata E. M. C., et al. Vancomycin-resistant<br />

enterococci in intensive care units. Arch. Intern. Med. 1999; 159: 1467-72<br />

64. Linden P. K., Miller C. B. Vancomycin-resistant enterococci: the clinical effect of a common<br />

nosocomial pathogen. Diagn. Microbiol. Infect. Dis. 1999; 33: 113-20.<br />

65. Boyce J. M., Opal S. M., Chow J. W., wt al. Outbreak of multidrug resistant E. faecium with<br />

transferable VanB class vancomycin resistance. J. Clin. Microbiol. 1994; 32: 1148-53.<br />

66. Handwerger S, Raucher B, Altarac D, et al. Nosocomial outbreak due to E. faecium highly<br />

resistant to vancomycin, penicillin, and gentamycin. Clin. Infect. Dis. 1993;16:750-5.<br />

67. Lautenbach E., Bilker W., Brennan P., J. Enterococcal bacteremia: risk factors for<br />

vancomycin resistance and predictors of mortality. Infect. Control. Hosp. Epidemiol. 1999; 20:<br />

318-23.<br />

68. Montecalvo M. A., Shay D. K., Patel P., et al. Blood stream infections with vancomycin-<br />

resistant enterococci. Arch. Intern. Med. 1996; 156: 1458-62.<br />

69. Shay DK, Maloney SA, Montecalvo M., et al. Epidemiology and mortality risk of<br />

vancomycin resistant enterococcal blood stream infections. J. Infect. Dis. 1995; 172: 993-1000.<br />

70. Tornieporth N. G., Roberts R. B., John J., Hafner A., Riley L. W. Risk factors associated<br />

with vancomycin-resistant E. faecium infection or colonization in 145 matched case patients and<br />

control patients. Clin. Infect. Dis. 1996; 23: 767-72.<br />

71. Boyle J. F., Soumakis S. A., Rendo A., et al. Epidemiologic analysis and genotypic<br />

characterization of a nosocomial outbreak of vancomycin-resistant enterococci. J. Clin.<br />

63


Microbiol. 1993; 31: 1280-85.<br />

72. Çetinkaya Y. Vankomisin dirençli enterokoklar: Epidemiyoloji ve kontrol. Flora Dergisi,<br />

2000; 1 (5): 24-33.<br />

73. Perl T. M. The threat of vancomycin resistance. Am J Med 1999; 3; 106 (5A): 26-37.<br />

74. Pest V., Tallon C. S., Sanchez A., et al. Epidemiological, microbiological, clinical and<br />

prognostic factors of bacteremia caused by high-level vancomycin-resistant enterococcus<br />

species. Eur. J. Clin. Microb. Infect. Dis. 2000; 19: 742-9.<br />

75. Çetinkaya Y. Vankomisine dirençli enterokoklara bağlı hastane infeksiyonlarının<br />

epidemiyolojisi ve kontrolü. Önemli ve Sorunlu Gram Pozitif Bakteri İnfeksiyonları, Bilimsel<br />

Tıp Yayınevi; 2004:171-85.<br />

76. Delisle S., Perl T. M. Vancomycin-resistant enterococci: A road map on how to prevent the<br />

emergence and transmission of antimicrobial resistance. Chest. 2003; 123: 504-18.<br />

77. Recommendations for preventing the spread of vancomycin-resistance. Recommendations of<br />

the Hospital Infection Control Practices Advisory Committee (HICPAC). MMWR Recomm.<br />

Rep. 1995; 44 (RR-12): 1-13.<br />

78. Clinical and Laboratory Standards Institute: (Formerly NCLS). Antibiyotik duyarlılık testleri<br />

için uygulama standartları; onbeşinci bilgi eki M2-A. Ocak 2005.<br />

79. Gültekin M, Günseren F. Vankomisin dirençli enterokoklar. Hastane infeksiyonları Dergisi<br />

2000; 4: 195-204.<br />

80. Landman D, Quale JM, Oydna E, Willey B, et al. Comparison of selective media for<br />

identifiying fecal carriage of vancomycin-resistant enterococci. J. Clin. Microbiol. 1996; 34:<br />

751-752.<br />

81. Ceryan N, Ülkar GB, Gürbüz OA, Apaydın N, Oskovi H, Mert A. Enterokoklarda<br />

glikopeptid direnci [Özet]. In: Cengiz AT, Erdem B, Dolapçı Gİ, Tekeli FA, eds. XXIX. Türk<br />

Mikrobiyoloji Kongresi (8-13 Ekim 2000, Antalya) Program ve Özet Kitabı. İstanbul: Türk<br />

Mikrobiyoloji Cemiyeti & Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği 2000: 380.<br />

82. Grayson ML, Grabsch AE, Johnson PDR, et al. Outcome of a screening program for<br />

vancomycin-resistant enterococci in a hospital in Victoria. MJA 1999; 171: 133-136.<br />

83. Akıncı E, Balık İ, Tekeli E. Klinik örneklerden izole edilen enterokok türlerinin<br />

antimikrobiyal duyarlılığının belirlenmesi. Flora 1999; 4(1):40-5.<br />

84. Akgül SG, Sümerkan B. Çeşitli klinik örneklerden izole edilen enterokokların biyokimyasal<br />

özelliklerine göre tiplendirilmesi. İnfeks Derg 1999; 13(3):399-402.<br />

64


85. Baykan M, Kaya M, Arslan U, Baysal B. İdrar örneklerinden izole edilen enterokokların in-<br />

vitro <strong>antibiyotik</strong> duyarlıklarının belirlenmesi. ANKEM Derg 2000;14:134.<br />

86. Scagnelli M, Pellizer G, de Lalla F, et al. Epidemiological analysis of vancomycin-resistant<br />

enterococci in a large tertiary-care hospital in Northern Italy. Eur J Clin Microbiol Infect Dis<br />

2001; 20: 609-16.<br />

87. Chiew YF, Oon LLE, Ling ML. Gastrointestinal colonisation of vancomycin-resistant<br />

enterococcus in a Singapore hospital. Pathology 2000; 33: 216-21.<br />

88. Athanasouli EA, Pournaras S, Siristatidis N, Kossou M, Maniatis A, Pangalis A. Molecular<br />

epidemiology of Enterococcus spp. from childrensÕ bacteremia. Clin Microbiol Infect 2001; 7<br />

(Suppl 1): 90.<br />

89. Zaas A. K., Song X., Tucker P., Perl T. M. Risk factors for development of vancomycin-<br />

resistant enterococcal bloodstream infection in patients with cancer who are colonized with<br />

vancomycin-resistant enterococci. Clin. Infect. Dis. 2002; 35: 1139-46.<br />

90. Kolar M, Vagnerova I, Pantucek R, Cermak P. Impact of rational antibiotic usage on<br />

occurrence of vancomycin-resistant enterococci in hematological patients [Abstract]. Clin.<br />

Microbiol. Infect. 2001; 7(Suppl 1):91.<br />

91. Sümerkan B. Vankomisine dirençli enterokoklar. In: Günaydın M, Esen Ş, Saniç A,<br />

Leblebicioğlu H, eds. Sterilizasyon Dezenfeksiyon ve Hastane İnfeksiyonları Samsun:Samsun<br />

İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Araştırmaları Derneği 2002: 329-334.<br />

92. French GN. Enterococci and Vankomycin resistance Clin İnfect Dis 1998;27 (suppl 1) 75-83<br />

93. Gordon S, Swenson JM, Hill BC, et al. Antimicrobial susceptibilitiy patterns of common and<br />

unysyal species of enterococcus caming infections in the US. J Clin Microbial 1992; 9: 372-8<br />

94. Çetinkaya Y, Zarakolu P, Altun B, Kaya G, Yıldırım A, Ünal S. Hacettepe Üniversitesi<br />

Erişkin Hastanesi’nde sürveyans programı kapsamında izole edilen VRE’lerin epidemiyolojik<br />

özellikleri. XXXl. Türk Mikrobiyoloji Kongresi, Kongre kitabı 2004, s.263<br />

95. Murray BE, Mederski-Samoraj B. Transferable beta-lactamase a new mechanism for in vitro<br />

penicilin resistance in Streptococcus faecalis. J. Clin. Invest 1983; 72:1168-1171<br />

96. National Committe for Clinical Laboratory Standards. Performance Standards for<br />

Antimicrobial susceptibilty testin, Aproved Standard M 100-59, NCCLS, Wayne (1999)<br />

97. Sunouten MA, Voss A, Hoogkamp-Kanstaye JAA and Tue Europan VRE Study Group:<br />

Antimicrobial Susceptibility patterns of enterococci cousin infection in Europe, Antimicrobial<br />

Agents Chemotuer 1999;43 (10): 2542-6.<br />

65


98. Kurt Ö, Tekeli E. Gram pozitif bakteri infeksiyonlarında yeni ilaçlar. Flora 2002;/(2): 71-80<br />

99. Cercenado E, Garcia-Garrote F, Bouza E: In vitro activity of linezolid against multiply<br />

resistant Gram-positive clinical isolates, J Antimicrob Chemother 2001;47:77.<br />

100. Reis AO, Cordeiro JC, Machado AM, Sader HS: In vitro antimicrobial activity of linezolid<br />

tested against vancomycin-resistant enterococci isolated in Brazilian hospitals, Braz J Infect Dis<br />

2001;5(5):243<br />

101. Jones RN, Della-Latta P, Lee LV, Biedenbach DJ: Linezolid-resistant Enterococcus<br />

faecium isolated from a patient without prior exposure to an oxazolidinone: report from the<br />

SENTRY Antimicrobial Surveillance Program, Diagn Microbiol Infect Dis 2002;42(2):137..<br />

102. Auckland C, Teare L, Cooke F et al: Linezolid-resistant enterococci:report of the first<br />

isolates in the United Kingdom, J Antimicrob Chemother. 2002;50(5):743.<br />

103. Başustaoğlu A, Özyurt M, Beyan C, ve arkadaşları. Kan kültürlerinden izole edilen<br />

Glikopeptid dirençli E. faecium suşu. Flora 200; 5: 142-7<br />

104. Çetinkaya Y, Zarakolu P, Altun B, Kaya G, Yıldırım A, Ünal S. Hacettepe Üniversitesi<br />

Erişkin Hastanesi’nde sürveyans programı kapsamında izole edilen VRE’lerin epidemiyolojik<br />

özellikleri. XXXl. Türk Mikrobiyoloji Kongresi, Kongre kitabı 2004, s.263<br />

105. Gündeş S, Wilke A, Ateş B. Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde ilk VRE izolasyonunu<br />

takiben yapılan nokta prevalans çalışmasınını sonuçları. Klimik Derg 2002, 2002,cilt 5:3;s.78-81<br />

106. Öngen B, Gürler N, Esen F, Karayay S, Töreci K. Glikopeptidlere ve denendiği tüm<br />

<strong>antibiyotik</strong>lere dirençli E. faecium suşu, ANKEM Derg 1999; 12: 501-5<br />

66

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!