Metod Dergi - Nisan 2018
Metodergi 1
- Page 2 and 3: METODERGİ okul dergisi 4 6 8 İÇ
- Page 4 and 5: NEDEN METOD? Metod Eğitim Kurumlar
- Page 6 and 7: Meltem ŞEKER Fen Bilimleri Öğret
- Page 8 and 9: RESSAM EROL BATIRBEK SÖYLEŞİ Hat
- Page 10 and 11: Nihal YILDIZ İngilizce Öğretmeni
- Page 12 and 13: Sema BATIRBEK Metod Koleji Müdür
- Page 14 and 15: SPOR ve BAŞARI Yasemin KARABAY Bed
- Page 16 and 17: MAVİLİKLERE AÇILAN BİR YELKEN D
- Page 18 and 19: Nergiz KOSKA Diş Hekimi ORTODONTİ
- Page 20 and 21: EYFEL KULESİ Eyfel Kulesi, aşkın
- Page 22 and 23: Bürge DEMİRCİOĞLU Rehber Öğre
- Page 24 and 25: SINAVA HAZIRLIK DÖNEMİNDE BESLENM
- Page 26 and 27: GİZEMLİ ROMA Selam Arkadaşlar, s
- Page 28 and 29: 28 Metodergi
- Page 30 and 31: BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TEMİNATI İST
- Page 32 and 33: DÜNYA HAPİSHANESİ Sevcan ULUDOĞ
- Page 34 and 35: ANASINIFI ETKİNLİKLERİMİZ Beng
- Page 36 and 37: 3. SINIFLARIMIZ Metod Koleji olarak
- Page 38 and 39: ANAOKULU İLKOKUL ORTAOKUL Metod Ko
- Page 40: 40 Metodergi
<strong>Metod</strong>ergi<br />
1
METODERGİ<br />
okul dergisi<br />
4<br />
6<br />
8<br />
İÇİNDE NE VAR?<br />
NİSAN <strong>2018</strong> - SAYI 10<br />
Editör<br />
Gaye Toklu<br />
Grafik Tasarım<br />
Damla Sönmez<br />
NEDEN<br />
METOD?<br />
KÜÇÜK HAYALLER<br />
BÜYÜK PROJELER<br />
SÖYLEŞİ<br />
EROL BATIRBEK<br />
RESSAM<br />
10 12<br />
14<br />
EĞİTİMDE YENİ<br />
UFUKLAR<br />
ANKARA SANAT<br />
TİYATROSU<br />
BENİ BEKLEME<br />
SPOR ve<br />
BAŞARI<br />
15<br />
16<br />
18<br />
Z KUŞAĞI ve<br />
TEKNOLOJİ<br />
MAVİLİKLERE<br />
AÇILAN<br />
BİR YELKEN<br />
ORTODONTİ<br />
20<br />
22<br />
EYFEL KULESİ<br />
ÖZGÜL ÖĞRENME<br />
GÜÇLÜĞÜ<br />
2 <strong>Metod</strong>ergi
24<br />
26<br />
28<br />
SINAVA HAZIRLIK<br />
DÖNEMİNDE<br />
BESLENME<br />
GİZEMLİ ROMA<br />
STEM<br />
30<br />
31<br />
32<br />
BAĞIMSIZLIĞIMIZIN<br />
TEMİNATI<br />
İSTİKLÂL MARŞI’MIZ<br />
ATATÜRK ve MÜZİK<br />
DÜNYA HAPİSHANESİ<br />
33<br />
34<br />
ATATÜRK ve<br />
MATEMATİK<br />
ANASINIFI<br />
ETKİNLİKLERİMİZ<br />
35<br />
36<br />
37<br />
1. SINIFLARIMIZ<br />
2. SINIFLARIMIZ<br />
3. SINIFLARIMIZ<br />
4. SINIFLARIMIZ<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
3
NEDEN<br />
METOD?<br />
<strong>Metod</strong> Eğitim Kurumları olarak; birinci<br />
önceliğimiz değişen ve gelişen dünyada<br />
güçlü, başarılı, dil bilen, mutlu birer dünya<br />
vatandaşı yetiştirmektir. Öğrencilerimizi<br />
21. yüzyıl becerilerine ulaştırmak için<br />
sorgulayan, araştıran, analiz yapabilen,<br />
kendisiyle ve çevresiyle barışık, yaparak<br />
ve yaşayarak öğrenen, öğrendiği bilgiyi<br />
içselleştiren, gelişmeye istekli, sınav<br />
ve hayat başarısı yüksek bireyler<br />
olarak yetiştirmeyi hedeflemekteyiz.<br />
DENEYİM<br />
19 yıllık deneyimimiz ve birikimimizle, öğrencilerimizin geleceğinin ülkemizin<br />
geleceği olduğu bilincinden hareketle, özgür düşünen ve bilimsel bakış açısına<br />
sahip, çağdaş bireyler yetiştiriyoruz. Öğrencilerimizin hedefleri doğrultusunda,<br />
rahat ve huzurlu bir ortamda, uzman kadromuz eşliğinde sınavlara ve hayata hazırlanmalarını<br />
sağlıyoruz.<br />
4 <strong>Metod</strong>ergi
SINAVLARIMIZ REHBERLİK YAYINLARIMIZ<br />
Sınav sonuçları konu analizli karneler,<br />
detaylı istatistikler ve soru çözümleri<br />
şeklinde açıklanmakta, sonuçlar velilerimize<br />
SMS yoluyla ve K12 sisteminden<br />
gönderilmektedir.<br />
Öğrencilerimizin aynı nokta üzerinde<br />
kalmasına izin verilmez, seviyelerinin<br />
yükselmesi için anlamadıkları konular<br />
ve çözemedikleri sorular için etüt ve<br />
ek ders çalışmaları planlanır.<br />
Okulumuzda rehberlik hizmetleri “her<br />
bireyin farklı yetenekleri, ilgileri ve beklentileri<br />
olduğu” ilkesi üzerine kuruludur.<br />
Öğrencilerimizin sınav sonuçları ve gelişim<br />
süreçleri, birimimiz tarafından takip<br />
altındadır ve velilerle iş birliği yapılarak<br />
öğrencilerin çalışmaları yakından izlenir.<br />
Uzman kadromuz tarafından her ünite<br />
için hazırlanmış MTD Yayınları modüler<br />
dergilerimiz eşliğinde işlenen derslerimiz,<br />
öğrencilerimizin soruyu yazarak zaman<br />
kaybetmelerini engellerken her soru tipini<br />
öğrenmeleri sağlanmaktadır. Bu da derslerimize<br />
yüksek bir verim ve kalite kazandırmaktadır.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
5
Meltem ŞEKER<br />
Fen Bilimleri Öğretmeni<br />
KÜÇÜK HAYALLER BÜYÜK PROJELER<br />
Proje Tabanlı Öğrenme<br />
Nitelikli bir eğitim ortamı, öğrencilerin<br />
yaş ve gelişim özelliklerine göre birlikte<br />
çalışarak ve bilgiyi anlamlandırarak öğrendikleri<br />
zaman etkili ve verimli olabilmektedir.<br />
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği günümüz<br />
dünyasında, bilgilerin hızla yenilendiği ve değiştiği<br />
bir gerçektir. Bu noktada eğitimin amacı:<br />
öğrencilere bilgi aktarmaktan çok onlara bilgiye<br />
ulaşma yollarını öğretmek olmalıdır. John<br />
Dewey’in yeniden yapılanma, Klipatrick’in<br />
proje metodu, Bruner’in buluş yoluyla öğrenme<br />
ve Thelen’in grup araştırma modelinin bir harmanı<br />
olan proje tabanlı öğrenme yaklaşımının<br />
okullarda kullanımı bu amaca hizmet etmeye<br />
uygun olabilir.<br />
Proje tabanlı öğrenme öğrencilerin, kendilerine<br />
özgü bir biçimde çalışmalarına, problem<br />
çözmelerine, düşünmelerine, sorgulamalarına,<br />
bilgiye erişmelerine, bilgiyi işlemelerine ve harmanlamalarına<br />
imkân sağlar. Hem bireysel hem<br />
de ekip olarak yapılabilen projeler sayesinde<br />
öğrenciler iş birliği içinde sınıf arkadaşlarıyla<br />
çalışma imkânı bulurlar.<br />
Proje tabanlı öğrenme yaklaşımında temel<br />
amaç, öğrencilere mevcut bilgileri aktarmaktan<br />
çok bilgiye ulaşma becerilerini kazandırmaktır.<br />
Bu yaklaşımda çeşitli bilgiler arasındaki ilişkileri<br />
görebilen, bilgiyi örgütleyip yeni bilgiler<br />
üretebilen ve ürettiği bilgiyi başkalarının hizmetine<br />
sunabilen bireyler yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.<br />
Proje Destekli Eğitim’de “proje” daha fazla öğrenilmeye<br />
değer bir konunun çocuklar tarafından<br />
derinlemesine incelenmesi anlamına gelir.<br />
Proje önerileri öğretmen veya çocuk tarafından<br />
rastlantıyla ortaya çıkarılan bir olay ya da problem<br />
ile ilgili olabilir. Proje yaklaşımı ile derinlemesine<br />
yapılan incelemeler sırasında çocuklar<br />
kendi çözümlerini bulurken öğretmen sorunları<br />
biçimlendirir, çocukların çözüm ve kaynak bulmalarına<br />
yardımcı olarak kolaylaştırıcı rolünü<br />
üstlenir. Proje sonunda bir ürün ortaya koyulur.<br />
Proje Destekli Eğitim bir metottan çok, bir yaklaşım<br />
tarzıdır. Projeler, küçük çocukların dramatik<br />
oyun, el işi ve resim gibi aktiviteleri, okul<br />
dışındaki yaşamlarıyla bağlantı kurularak zenginleştirir.<br />
Soru sorma ve araştırma yapmanın<br />
yanı sıra çocuklar, aktivitelerine kendileri karar<br />
verir; sorun çözme yeteneklerini geliştirme fırsatı<br />
bulurlar; öğrendiklerini paylaşırlar; projelerde<br />
edindikleri bilgileri kullanabilirler.<br />
Proje çalışmalarının üç aşaması olduğu düşünülebilir:<br />
6 <strong>Metod</strong>ergi
Planlama ve Başlama<br />
“Planlama ve başlama” olarak adlandırılan<br />
projenin birinci aşamasında,<br />
çocuklar ve öğretmen, araştırılacak<br />
konunun seçilmesi ve sadeleştirilmesinde<br />
kendilerine belli bir süre verirler.<br />
Konu, öğretmen ya da çocuk tarafından<br />
önerilebilir. Konu seçiminden<br />
sonra öğretmenler, çocuklarla birlikte<br />
bir kavram haritası çıkarır. Projenin<br />
bu ilk aşaması süresince çocuklar<br />
aynı zamanda konu ile ilgili geçmiş<br />
yaşantılarını irdeler.<br />
Proje Uygulaması<br />
(Alan Çalışması)<br />
Proje çalışmalarının “alan çalışması”<br />
olarak adlandırılan ikinci aşamasında,<br />
üzerinde durulan konuya yeni<br />
bilgiler eklenir. Projenin bu aşaması<br />
genellikle alanların, nesnelerin ya<br />
da olayların incelenmesi için yapılan<br />
doğrudan araştırmalardan oluşur.<br />
Kimi zaman okul dışına yapılan<br />
gezilerle, kimi zaman konuk konuşmacılarla,<br />
kimi zaman nesnelerin, kitapların,<br />
fotoğrafların ya da ürünlerin<br />
toplanması ile gerçekleşen bu aşama,<br />
“projenin kalbi” olarak tanımlanabilir.<br />
Bu aşamada çocuklar araştırma<br />
yapar, gözlemlerden sonuçlar çıkarır,<br />
yeni bilgileri keşfeder, tahminlerde<br />
bulunur ve tartışırlar.<br />
Projeyi Sonuçlandırma<br />
Proje çalışmasının üçüncü evresinde<br />
temel nokta, projelerin tamamlanması<br />
ve öğrenilenlerin özetlenmesidir.<br />
Olayların bir araya getirilmesi<br />
ve özetlenmesi olan üçüncü aşama;<br />
bulgular, konuşmalar, dramatik sunumlar<br />
ve geziler biçiminde sonuçların<br />
hazırlanmasını ve rapor halinde<br />
sunulmasını içermektedir.<br />
Dikkatli bir şekilde planlanan, yönetilen<br />
ve değerlendirilen titiz projeler<br />
öğrencilerin problem çözme, işbirliği,<br />
eleştirel düşünme becerileri ve<br />
zaman yönetimi becerilerini geliştirmenin<br />
yanı sıra bilimsel bilgi ile gündelik<br />
hayatı ilişkilendirerek akademik<br />
bilgiyi anlamlandırmasını sağlar.<br />
Proje tabanlı öğrenme ile öğrenciler<br />
kendi öğrenmelerini sahiplenerek<br />
akademik kazanımı içselleştirir.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
7
RESSAM<br />
EROL BATIRBEK<br />
SÖYLEŞİ<br />
Hatice Eroğlu<br />
Görsel Sanatlar Öğretmeni<br />
Bu sayımızda size ressam Erol Batırbek’i<br />
tanıtacağız. 1979 yılında Gazi<br />
Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü<br />
bitirerek 1982 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim<br />
Fakültesi’ne öğretim üyesi olarak giren ressam<br />
Erol Batırbek, bugüne değin ikisi yurt dışında<br />
(Rusya ve Fransa) olmak üzere 23 kişisel sergi<br />
açmış, 400’ün üzerinde grup ve karma sergiye<br />
katılmıştır. Birçok resmî ve özel koleksiyonda<br />
resimleri bulunan sanatçının ödülleri ve mansiyonları<br />
da bulunmaktadır.<br />
Sanatçının sanat hakkındaki düşüncelerini ve<br />
resimlerini kendi söyleşisinden aktaralım.<br />
DESEN de demesen de DESEN<br />
Desen çizmeyi çok seviyorum. Belki de daha<br />
çok desene dayalı konuları ele almamın nedeni<br />
bu olsa gerek. Portreler, atlar, balerinler, nüler<br />
ve şimdilerde ise çöp toplayanlar gibi.<br />
Resimlerimi yaşadığım çevreden etkilenerek,<br />
gözlemlerime dayanarak yapıyorum. Ele aldığım<br />
konuyu salt görsel etkisi ile değil, tüm yön-<br />
8 <strong>Metod</strong>ergi<br />
leri ile farklı kaynakları araştırarak ele alırım.<br />
Film, fotoğraf, TV, yazılı metin, arşiv çalışması<br />
vb... Daha sonra konu ile ilgili notlar alır, eskizler<br />
yaparım. Bu birikimlerden sonradır ki ancak<br />
kendime güvenim gelir ve tuvalin karşısına geçerim.<br />
Gelinen sonuç ne o ilk eskizlerdir ne de<br />
söz konusu doğadır. Yepyeni bir şeydir ortaya<br />
çıkan. Sanırım yaratıcılığın güzelliği ve heyecanı<br />
bu olsa gerek. Bir serüven “de” yaşamak.<br />
Figüre ilişkin anlatımlara yöneldiğinizde zor<br />
ilişkilerin karmaşasıyla baş başa kalırsınız. Konudan<br />
öyküye, bireyden ilişkilere, mekândan<br />
zamana uzanan, çoğalan kavramlarda bütüncül<br />
bir anlatım yakalamak gerekir. En önemlisi;<br />
figür, bir kimlik, bir kişilik olarak anlatımının<br />
içinde varlığın yaşamsallığını kalıcı kılmalıdır.<br />
Bunun için özel yorumlara, ifadeci soyutlamalara<br />
geçmeden, figürün biçimsel olgusunu eksiksiz<br />
çözümlemek gerekir. Bunun temeli güçlü<br />
bir öğreti, durmaksızın üretilen desen ve eskiz<br />
çalışmalarından geçer. Sayısız denemelerden<br />
sonra ifadeyi özgün kılan deformasyonlar, anlatımı<br />
güçlendiren renksel soyutlamalar, dinamizmi<br />
güçlendiren leke dağılımlarına ulaşılabilir.<br />
ö Çoğalan desenler, artan poşatların ardından<br />
tek tek büyük yağlıboya tuvaller çıkmaya<br />
başlar. Gerçek ve büyük hesaplaşma burada yaşanır.<br />
ö Resimde konu bence; sanatçının farklı zamanlarda<br />
ele aldığı temalar bütünüdür. Konu<br />
farklılıkları resimlerde yenilik demek değildir<br />
kesinlikle. Fakat yeni konular, yeni arayışlara<br />
yönlendirir sanatçıyı.<br />
ö Disiplinler arası etkileşim resimlerime yansır.<br />
Öncelikle sinema, müzik, edebiyat… Çok<br />
sevdiğim filmleri tekrar tekrar izler, bunlardan<br />
görsel notlar alır, tuvallerime nasıl yansıtacağımı<br />
araştırırım. Örneğin; Ünlü Yunanlı yönetmen<br />
“THEO ANGELOPOULOS ANISINA” serisi,<br />
resimlerime böyle yansımıştır.<br />
ö Caz müziğinin durmaksızın yinelenen doğaçlama<br />
ritmi, resimlerimdeki görsel ritimle buluşarak<br />
yeni anlatımlara yönelir.
ö Sanatın tanımı ve içeriği ne olursa olsun;<br />
sanat, söyleyecek bir sözü olanların işidir.<br />
Eğer yaşam karşısında bir duruşunuz, ilkeleriniz,<br />
sorularınız, çelişkileriniz yoksa söyleyecek<br />
sözünüz de yok demektir. Bu durumda<br />
yaptığınız iş de kesinlikle sanat değildir.<br />
ö Özgün ve estetik bir dilde (üslup) sözünüzü<br />
söyleyemiyorsanız, o vakit küresel sanat<br />
adı altında endüstriyel bir üretim yapıyorsunuz<br />
demektir.<br />
ö Sanat nedir tartışmaları günümüzde sanat<br />
ne değildir ki noktasına gelmiştir.<br />
ö Plastik sanatlar çatısı altına fotoğraf, film,<br />
video, bilgisayar vb. tasarıma dayalı anlayışlar<br />
girmeye başlamış, yaratıcılık değil tasarım<br />
öne çıkmaya başlamıştır.<br />
ö Sanatta teknoloji amaç mı yoksa araç mıdır?<br />
Bilgisayarda tasarlanarak çıktısı alınıp tuval<br />
üzerine basılan dijital görseller resim sanatı<br />
altında ortalıkta dolaşmaktadır. Teknolojiye<br />
dayalı endüstriyel ürünler, insanı geçmişinden<br />
koparıp insan-sanat ilişkisini engellemektedir.<br />
ö Endüstriyel kültür ve sanatın yaratıcıları,<br />
o yılın modasını yaratır gibi tıpkı, dönemin<br />
sanat anlayışını da yaratmaya başlamışlardır.<br />
Küreselleşme adı altında dünyada ne olup bittiğini<br />
bilgisayar sayesinde öğrenen ama yaşadığı<br />
kentin arka sokaklarında ne olup bittiğini<br />
görmeyen, göremeyen bir insan (sanatçı tipi)<br />
yaratılmaya çalışılmaktadır.<br />
Çağımız sanatının ve sanatçısının en büyük<br />
sorunlarından biri budur.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
9
Nihal YILDIZ<br />
İngilizce Öğretmeni<br />
EĞİTİMDE YENİ UFUKLAR<br />
Çağımızın gereklerine hitap eden öğretim<br />
programları, bireye eleştirel<br />
düşünme ve iletişim becerileri kazandırmalı,<br />
çocuklarımızın sadece bugün değil<br />
gelecekte de karşılarına çıkabilecek her<br />
durumda yeterli olmalarını ve bir sorunun pek<br />
çok yönünü görerek çok boyutlu düşünmelerini<br />
sağlamalıdır. Eğitim ve öğretim faaliyetleri,<br />
çevreye karşı duyarlı, kişiler arası iletişim becerileri<br />
olan bireyler yetiştirirken, öğrencilerin<br />
değişen ve gelişen bilim ve teknolojinin yanı<br />
sıra değişen yetenek ve ilgi alanlarına da uyum<br />
sağlayabilecekleri biçimde planlanmalıdır. Bu<br />
amaçla okulumuz da çağın gereklerine uygun<br />
bilimsel yöntemlerle şekillendirilmiş eğitimi<br />
esas almıştır. English, Maths ve Science alanlarında<br />
uluslararası kazanımları hedef alan eğitim<br />
sistemimiz ve eğitimcilerimiz, çocuklarımızda<br />
bilginin hatırlama, anlama, uygulama, analiz<br />
etme, değerlendirme ve yaratma yollarını izleyerek<br />
oluştuğunu bilmektedir. Bu bilinçle tasarlanan<br />
English, Maths ve Science derslerimizde<br />
Gözlemleme, Sorgulama, Deneme-Tartışma,<br />
İlişkilendirme ve Bilgiyi İletme aşamaları ile<br />
öğrencilerimiz eğitimin aktif birer parçası olarak<br />
öğrenme sorumluluklarını alan ve öğrenmeyi<br />
öğrenen yetişkinler olma yolundadırlar.<br />
Gözlemleme: Okuma, dinleme veya görme aracılığıyla<br />
öğrenciler hedeflenen konuyu/nesneyi<br />
çeşitli açılardan gözlemlerler, sonuca varırlar.<br />
Sorgulama: Öğrencilerin soru sorma, konuşma<br />
beceri ve cesaretlerini artırmaya yönelik olan<br />
bu aşamada öğrenciler konuyu tartışırlar, öğrendikleri<br />
dili daha zengin kullanarak düşünme ve<br />
sonuca varma becerilerini geliştirir ve başkalarının<br />
fikirlerine saygı duyarak kendi fikirlerini<br />
ortaya koyabilmeyi öğrenirler.<br />
Deneme - Tartışma: Öğrenciler bireysel veya<br />
grup olarak ilgili konuyu tartışırlar, bulgularını<br />
kaydederler, öğretmenin rehberliğinde herkesin<br />
aktif olduğu bir ortamda çalışırlar.<br />
İlişkilendirme: Bu aşamada, izlenen süreçte<br />
farkına varılan bilgiyi diğer sonuçlarla birlikte<br />
analiz edebilme, ilişkilendirme ve bir sonuca<br />
varabilme becerisi öğrencilerimizde geliştirilmektedir.<br />
Bilgiyi iletme: Gözlemlenen ve denenen bilgiyi<br />
sonuca bağlayabilme becerisinde öğrenciler ça-<br />
10 <strong>Metod</strong>ergi
lışmalarını sınıfa sunarlar ve diğerlerinin çalışmalarına<br />
eklemeler yaparlar.<br />
Dil öğreniminin temeli olan okuma, yazma, dinleme<br />
ve konuşma becerilerini kullanma fırsatı veren bilimsel<br />
yöntemlerin izlenmesi, çocukların üretici, yaratıcı,<br />
girişimci ve öğrenmenin amaçlarını fark edecek bilinçte<br />
olmalarında büyük bir role sahiptir.<br />
Konunun niteliği ve öğrencilerin seviyelerine göre<br />
öğretmenlerimizce düzenlenen bu aşamalara örnek<br />
olması için aşağıda aile bireyleri konusunun öğrenileceği<br />
bir derste izlenen süreç kısaca verilmiştir:<br />
Gözlem<br />
Dört farklı aile fotoğrafı öğrencilere gösterilir.<br />
Sorgulama<br />
Öğretmen ve öğrenciler fotoğrafla ilgili sorular sorar<br />
ve öğrencilerin bu soruları cevaplandırması beklenir.<br />
Öğretmen, öğrencilerin sorularını verilen materyal ile<br />
ilişkilendirmede rehber olur.<br />
Deneme-Tartışma<br />
Öğrenciler gruplara ayrılarak resimlerde gördükleri<br />
detayları birlikte tartışarak, bulgularını kaydederler.<br />
Öğretmen, gruplar arasında dolaşarak öğrencileri gözlemler<br />
ve yönlendirir.<br />
İlişkilendirme<br />
Verilen materyaller üzerindeki farklılık ve benzerlikleri<br />
fark eden öğrenciler, bulgularını kendi aileleri ile<br />
de ilişkilendirirler.<br />
Bilgiyi iletme<br />
Gruplar, çalışmalarını sınıfa sunarlar. Diğer gruplar<br />
gerekli durumlarda eklemeler yaparak sunumu zenginleştirirler.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
11
Sema BATIRBEK<br />
<strong>Metod</strong> Koleji Müdürü<br />
ANKARA SANAT TİYATROSU<br />
BENİ BEKLEME<br />
Bu sayımızda size Türkiye’nin en eskive<br />
en köklü tiyatrosu olarak 6 Aralık<br />
1963 tarihinde Asaf Çiyiltepe ve arkadaşları<br />
tarafından kurulmuş ilerici bir tiyatroda,<br />
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda bu sezon sahnelenen<br />
Beni Bekleme oyununu tanıtacağız.<br />
Türk tiyatro tarihine bir mihenk taşı olarak yerleşen<br />
Ankara Sanat Tiyatrosu; yüzlerce oyuncu,<br />
yazar, yönetmen, sahne tasarımcısı, sahne müzisyeni<br />
ve teknisyenini yetiştirmiş bir okuldur.<br />
Sanat yönetmenliğini uzun yıllar bu tiyatroda<br />
sürdüren Rutkay Aziz, birçok oyuna yönetmen<br />
ve oyuncu olarak imza atmıştır.<br />
“Beni Bekleme” oyunu işte bu tiyatronun sanat<br />
alevini söndürmeyen, meşaleyi elden ele devralan<br />
Ankara Sanat Tiyatrosu çalışanlarından<br />
Yeşim Dorman tarafından yazılmış ve Hakan<br />
Güven tarafından yönetilmiş bir oyundur.<br />
12 <strong>Metod</strong>ergi
Birbirlerinden her gün intikam alan fakat ayrılamayan<br />
bir çift. Birbirlerinden nefret mi ediyor<br />
yoksa birbirlerine acıyorlar mı? Geceleri eve<br />
gelip onlara ebeveynlik eden bir oğul. Oyun<br />
1980 sonrası cezaevinden çıkan çiftin hayata tutunma<br />
mücadelesini anlatıyor. Gerçek olaylardan<br />
etkilenerek yazılmış trajikomik bir hikâye.<br />
Bu oyundaki ruh hallerini ve krizleri Prof. Dr.<br />
Cengiz Güleç şöyle betimliyor: “Hayatımıza<br />
anlam katan ülkülerimizin, hedeflerimizin ve<br />
amaçlarımızın boşa çıktığı olağan dışı yaşam<br />
krizlerinde ‘yenilgi’ duygularımız baskın hale<br />
gelir. Sevdiklerimizden ayrılık hele de sevdiğimiz<br />
birinin ölümü ‘kayıp’ olarak yaşanır. Kayıp<br />
ne kadar acı olursa olsun hayatımıza devam<br />
etmek isteriz. Kaybettiğimiz kişi ile ilgili anılar<br />
zamanla silikleşir, acının yoğunluğu azalır,<br />
belirli bir yas sürecinden sonra hayata katılmak<br />
üzere hamleler yaparız. Yas süreci içinde kaybettiğimiz<br />
kişinin duygusal varlığı zihnimizde<br />
dolaşır durur. Hesaplaşmalar yapılır ve sonunda<br />
bir tür uzlaşmaya varılır. Bu süreç kimi zaman<br />
ayları kimi zaman yılları alır. Eğer gerekli olan<br />
yas süreci yaşanmış ise kaybedilen kişi ile ilgili<br />
anılar tekrar tekrar gözden geçirilirken ilişki<br />
yeni bir değerlendirmeye tabii tutulur. Sevgi<br />
dolu anılar mutluluk duyguları uyandırır.Yaşanmış<br />
düş kırıklıkları, halledilmemiş sorunlar,<br />
karşılanmamış beklentiler keder ve öfkeye yol<br />
açar. Sonuçta karmaşık anılar ve duygular geleceği<br />
olmayan bir mazi olarak geride bırakılır.<br />
Olağan yas işlemi her zaman sorunsuz ilerlemez.<br />
Özellikle kayıpta bir ihmal ya da kusur söz<br />
konusu ise, suçluluk gibi can yakıcı duygular<br />
nedeni ile yas tutmak çok zorlaşır. Bitmeyen<br />
bir yasa gömülen kişiler kaybedilen kişi ile yaşadıkları<br />
ilişkinin olumlu özelliklerinden çok<br />
suçluluk duygularını pekiştiren deneyimlere<br />
odaklanırlar.”<br />
“Beni Bekleme” oyunu işte tam da bu iç çatışmaları<br />
ve çiftlerin suçluluk duygusu ile birbirlerine<br />
yönelen suçlamalarından yola çıkarak<br />
kurgulanmış bir oyun.<br />
“Beni Bekleme” oyunu, ülkelerin her döneminde<br />
politik kavgaların, baskının, adaletsizliğin,<br />
tutuklamaların, kayıpların sıradanlaştığı; dokunduğu<br />
yerlerde ise onulmaz yaralar açtığı iki<br />
kişinin acısını trajikomik bir üslupla anlatır.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
13
SPOR ve<br />
BAŞARI<br />
Yasemin KARABAY<br />
Beden Eğitimi Öğretmeni<br />
Spor; sistem, disiplin, hedef ve başarı<br />
kombinasyonudur. Spor yapan çocuk<br />
ister istemez, sisteme, disiplinle sistemi<br />
uygulamaya, hedef koymaya ve başarmaya<br />
güdümlenir. Sporcu düzenlidir, sistemlidir, hedefleri<br />
vardır. Bu şekilde yaşayan bir çocuğun<br />
hayatının içinde de aynı düzen gözlemlenir.<br />
Enerjisini atan, sosyal bir gruba ait olan çocuğun<br />
mutluluğu, çevresinin desteği ve kazandığı<br />
başarı onu motive eder. Sağlığı, direnci, görüntüsü<br />
ve becerileri arkadaşları içinde de saygı<br />
uyandırır. Spor yapan çocuk onaylanır, destek<br />
görür ve sevilir. Tüm bu pozitif katkılar çocuğun<br />
ders başarısını da pozitif yönde etkiler.<br />
İyi bir sporcu, gün içinde yaptığı neredeyse her<br />
şeyi yaptığı spora göre, bir sporcunun yapması<br />
gerekenlere göre düzenlemelidir. Yapılan sporun<br />
yeterli oranda etkisini görmek ve gerçek bir<br />
sporcu olabilmek için bu temel esastır.<br />
Beslenme, bir sporcu için en az fiziksel etkinlik<br />
kadar önemlidir. Düzgün beslenemeyen bir<br />
sporcunun etkinliği boşa yapılmış sayılmaktadır.<br />
Yorgunluğunu atmanın, vücudunun zindeliğini<br />
korumanın, kas gelişimini sağlamanın ve<br />
dolayısıyla sağlıklı kalmanın en büyük önceliği<br />
beslenme düzenidir. Protein alımının yeterli<br />
olması, enerji verici ve sağlıklı yiyeceklerin<br />
tüketilmesi, gerekenden fazla yağ, tuz ve şeker<br />
kullanılmaması bir sporcu için hayati önem taşımaktadır.<br />
İyi bir sporcu bunları felsefe edinip<br />
yediği yiyeceklerde uygulamalıdır. Aksi takdirde<br />
yerinde sayacaktır.<br />
Uyku düzeni sporcu için çok önemlidir. Sporcunun<br />
sporuna devam edebilmesi için ön şart sayılmaktadır.<br />
Yorucu çalışmanın ardından vücut<br />
yeni güne zinde başlayabilmek adına dinlenmeye<br />
ihtiyaç duyar. Uyku düzeninin sağlanamaması<br />
ve dinlenmenin yeterli düzeyde yapılamaması<br />
demek, ertesi gün yapılacak olan antrenman için<br />
sporcunun yeterli enerjiyi kendinde bulamaması<br />
demektir. Spor disiplini sahibi olan bir sporcu,<br />
uyku ve beslenme düzeni olmadan gücünün<br />
tamamını sporuna aktaramayacağını bilmelidir.<br />
İyi bir sporcu olmanın bir diğer şartı ise spor<br />
ahlâkı ve disiplini sahibi olmaktır. Sporcu insan<br />
diğer insanlara göre fiziksel üstünlüğe sahip olmakla<br />
birlikte, bu üstünlüğün diğer kişilere karşı<br />
saygısızlık ve rahatsızlık verecek şekilde kullanılmaması<br />
gerekir. Müsabakalarında rakiplerine<br />
karşı da aynı saygı düzeyinde davranışlar sergilemesi<br />
gerekmektedir. Sporcu yaşamını sporuna<br />
göre disipline etmelidir. Bunları yapan insanlar<br />
iyi birer sporcu olurlar ve iyi bir sporcu olmak<br />
iyi bir insan olmayı da beraberinde getirir.<br />
Spor başarısında önemli bir nokta da kendine<br />
güvendir. Başarılı bir sporcu, durumun ne kadar<br />
kötü olduğunu ya da kaynaklarının ne kadar sınırlı<br />
olduğunu düşünmez. Gelmek istediği noktaya<br />
erişene kadar çok çalışır ve hedefe ulaşmak<br />
için tüm zorlukları aşar. Biz anne babalar olarak<br />
çocuklarımızın arkasında olup onları bu spor<br />
hayatlarında desteklersek inanıyorum ki yolları<br />
hep aydınlık, hep ışıklı olacaktır. Spor dolu<br />
yarınlara…<br />
2017/<strong>2018</strong> EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINDA YAPILAN ANKARA OKUL<br />
SPORLARI MÜSABAKALARINDA:<br />
YÜZME branşı Minikler kategorisinde 4/A sınıfı öğrencilerimizden Berfin<br />
Deniz Davulcu 100m Kurbağa stilinde Ankara il 3’üncüsü olmuştur.<br />
YÜZME branşı Küçükler kategorisinde 6/A sınıfı öğrencilerimizden<br />
Tolga Temiz, 100m Sırt Üstü stilde 1’inci ve 200m Serbest stilde 3’üncü, 100 m<br />
Serbest stilde 1’inci ve 50m Sırtüstü stilde 1’inci olmuştur.<br />
ESKRİM branşı Yıldızlar kategorisinde 8/A sınıfı öğrencilerimizden Yusuf<br />
Arda Ay Ankara 2’ncisi olmuştur.<br />
JUDO branşı Yıldızlar kategorisinde 8/A sınıfı öğrencilerimizden Emre Can<br />
Kurt Ankara 2’ncisi olmuştur.<br />
Bizler <strong>Metod</strong> Koleji olarak spor alanında çocuklarımızın yanında olup her<br />
zaman destek olmaktan büyük gurur duyduk...<br />
14 <strong>Metod</strong>ergi
Z KUŞAĞI ve TEKNOLOJİ<br />
İbrahim Cihan KAŞKAYA<br />
Bilişim Teknolojileri Öğretmeni<br />
Teknoloji, sürekli gelişen ve kendini<br />
yenileyen bir kavramdır. Bunun nedeni<br />
de değişen yaşam koşulları ve ihtiyaçlardır.<br />
Teknolojik gelişmeler artık günümüz<br />
sorunlarına ve ihtiyaçlarına cevap vermekle kalmayıp<br />
gelecekteki dünyanın nasıl olacağına dair<br />
bizlere ipuçları vermektedir. Bunlara örnek verecek<br />
olursak: sanal gerçeklik, yapay zekâ, robotlar,<br />
dronelar, elektrikli otomobiller, otonom<br />
sistemler, 3 Boyutlu yazıcılar vb. sayabiliriz.<br />
Bu teknolojiler artık günümüzde kullanılmaya<br />
başlanmış olup gelecekte daha da geliştirilerek<br />
günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelecektir.<br />
Görüldüğü gibi teknoloji gün geçtikçe hayatımızın<br />
daha da içine girmekte, hatta hayatımız<br />
teknoloji ile şekillenmektedir. Z kuşağı olarak<br />
adlandırdığımız yeni nesil, teknolojinin yön<br />
verdiği günümüz dünyasında büyümektedir.<br />
Bu durumun doğal sonucu olarak da Z kuşağı<br />
çocukları kendilerinden önceki nesillere göre<br />
teknolojik gelişmelere çok daha hızlı uyum<br />
sağlayabilmektedir. Günümüzde teknolojik aygıtların<br />
kullanıcı kitlesinin büyük bir bölümünü<br />
çocukların ve gençlerin oluşturması şaşırtıcı<br />
değildir.<br />
Dijital dünyayla bu kadar iç içe olan bu genç<br />
nesil geleceğin teknolojisinin şekillenmesinde<br />
de önemli rol oynayacaktır. Geleceği, kendi<br />
ihtiyaçları doğrultusunda, kendi cihazlarını tasarlayan<br />
ve programlayan bu gençler oluşturacaktır.<br />
Bizler de <strong>Metod</strong> Koleji olarak geleceğin<br />
tasarımcı ve programcılarını yetiştirmek üzere<br />
eğitim programlarımızı analitik ve algoritmik<br />
düşünme, problem çözme ve yaratıcılık odaklı<br />
kurguluyoruz. Teknolojiyi sadece tüketen değil,<br />
aynı zamanda teknolojiyi kullanarak özgün projeler<br />
üreten bireyler yetiştirmeyi amaçlıyoruz.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
15
MAVİLİKLERE<br />
AÇILAN BİR YELKEN<br />
Dr. Duru Duruman Özkaban<br />
Danışman, Uluslararası İlişkiler.<br />
“Kanımızda, terimizde ve göz yaşımızda tuz var. Hepimiz okyanusa bağlıyız ve denize gittiğimizde, ister yelken için<br />
ister seyir için geldiğimiz yere geri gideriz.”<br />
John Fitzgerald Kennedy<br />
İnsanların hayatında bakış açılarını değiştiren<br />
zamanlar var… Bir tat, bir koku, bir<br />
renk veya bir heyecan. Benim için deniz<br />
hep çok büyük sevda ve çok saygı duyduğum<br />
bir öğretmen olmuştur. Nedir denizde seni çeken<br />
derseniz: “Kokusudur, mavisidir, rüzgârıdır,<br />
içindeki bin bir türlü canlısıdır…” Yosunundan<br />
balığına, derinliklerinden sığlıklarına,<br />
devinimine, uçsuz bucaksız ufkuna, kimi zaman<br />
insanları birleştiren, kimi zaman ise ayıran limanlarına,<br />
gizemine, dokusuna, gün batımına,<br />
dolunayın yansımasına, yakamozlarına, kayalıklarında<br />
köpüren dalgalarına… Her şeyine<br />
hayranlıkla, özlemle ve sevgiyle bakarım. Hiç<br />
doyamam denize, doğma büyüme bir Ankaralı<br />
olarak gittiğim deniz tatillerinden geri dönerken,<br />
hep keşke bir gün daha fazla kalsaydık, bir<br />
gün daha denizle haşır neşir olabilseydim derken<br />
bulurum kendimi.<br />
Bu durumda deniz ile daha yakın olabilmemi<br />
sağlayacak çabalar da hayatımın doğal bir parçası<br />
oldu. Annemin kucağında öğrendiğim yüzme,<br />
kırk sekiz yaşında babamı kaybettiğim yaz<br />
başladığım dalış ve şimdi de yelken.<br />
Hepsinin ayrı bir büyüsü, insan doğasına kattığı<br />
farkındalıklar var. Yelken yaparken denizin size<br />
kucak açmasıyla birlikte rüzgârı da deneyimlemeye,<br />
yaşamaya başlıyorsunuz. Dalışlarda<br />
akıntının verdiği duygu yelken yaparken size<br />
rüzgâr ile “merhaba” diyor. Tabii akıntı olmasa<br />
da dalış yapabilirsiniz ama rüzgâr olmazsa yelken<br />
olmuyor.<br />
Yelkenli ile seyir yaparken rüzgârın gücünü<br />
benliğinizde duyumsarsınız. Motor gürültüsü<br />
değil, yalnızca teknenin sular üzerinden kayarken<br />
çıkardığı ince bir ses… Yanınızdan kuşlar<br />
uçar, şanslıysanız yunuslar size eşlik eder. İnsan<br />
olduğunuzu, canlı olduğunuzu hissedersiniz…<br />
Yaşadığınızı, her nefesin ne kadar değerli olduğunu<br />
yeniden fark edersiniz. Kapalı ofislerle<br />
alışveriş merkezleri arasına sıkışmış olarak<br />
yaşamanın varoluşunuzdan alıp götürdüğü<br />
yaratıcılık geri döner damarlarınıza, “yapabilirim<br />
hissi” canlanır içinizde masmavi ufuklara<br />
bakarken. Denizle haşır neşir olan insan iyidir,<br />
bilgedir, sevecendir, saygılıdır. Çünkü zorlu deneyimleriyle<br />
öğrenmiştir hem okyanusta minicik<br />
bir damla olduğunu hem de koskocaman bir<br />
bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu. Hayatla<br />
ve insanla olan ilişkilerini bu bilgi üzerinden<br />
yaşar.<br />
Yelken sporu günümüzde pahalı bir hobi olarak<br />
görülse de aslında hiç de öyle başlamamış. İnsanların<br />
denize olan tutkuları ve ticari amaçlar<br />
onları motor gücü icat edilmeden önce rüzgâr<br />
gücünden faydalanarak zor denizlerde seyir<br />
yapmaya yönlendirmiş. Okyanuslar aşılmış<br />
yelkenlilerle, çağımız teknolojisinin kolaylaştırıcılığı<br />
olmadan. Navigasyon cihazları yerine<br />
güneş, ay, yıldızlar kullanılmış. Kolay değil<br />
yelkenli bir tekneye hükmetmek, ama “Yelken<br />
yapmak zor değil mi?” diye soran arkadaşlarıma<br />
aslında eskiden zormuş diyorum. Şimdi teknoloji<br />
her an yanımızda, navigasyon programlarını<br />
cep telefonlarımıza bile yükleyebiliyoruz.<br />
Dedim ya deniz öğretmen diye, rüzgârlı bir havada<br />
denize açıldığınızda önce deniz size bu<br />
kocaman su kütlesinin üzerinde ancak onun<br />
izin vereceği şekilde ve onun kurallarına uy-<br />
16 <strong>Metod</strong>ergi
duğunuz ölçüde var olabileceğinizi fısıldıyor.<br />
Anneciğimin bir sözü vardı, hep kulağımda<br />
küpedir. “Denizle şaka olmaz.” Denizle şaka<br />
olmaz evet, denizin enginliğine saygı duymak<br />
gerek önce, sonra o sizin ondan keyif almanıza<br />
izin verecektir.<br />
Motorlu bir tekne ile giderken çizdiğiniz rota<br />
ile yelkenli tekne için çizeceğiniz rota çok farklı<br />
olabilir rüzgârın yönüne göre… Teknenin yönünü<br />
ve yelkenleri rüzgârın yönüne göre ayarlarsınız<br />
ve rüzgâr üstü veya rüzgar altı oluşunuza<br />
göre tramola ve kavança atarak ilerlersiniz. Bu<br />
denizci terimlerini ve neye karşılık geldiğini<br />
öğrenmek de teknede kaptanın verdiği komutları<br />
uygulamak kadar önemli. Onun için<br />
teknede antreman yapmak yetmiyor, karada da<br />
ders çalışmak gerekli… Olur da yelken yapmaya<br />
heves duyarsanız bunlara hazırlıklı olmak<br />
gerekiyor.<br />
Yelkenin rüzgâr ile dolma prensibinin uçakların<br />
uçma prensibi ile benzer olduğunu öğrendiğimde,<br />
biraz rahat ettiğimi söylemeliyim.Uçak kanatları<br />
bir çeşit yelken görevi görüyor motordan<br />
gelen hava ile. Uçak hava denilen maddenin<br />
varlığı sayesinde uçuyor, tekne ise suyun üzerinde<br />
yine havanın sunduğu kuvvetten faydalanarak<br />
seyir yapıyor.<br />
Yelken yaptığımız teknenin adı Tutkumm. Neşe<br />
Hasipek kaptanın teknesi. Dümende ise benim<br />
ortaokuldan beri arkadaşım Ceyda Güleçyüz<br />
var. Ben de onun sayesinde bu teknede yer alabildim.<br />
Teknenin diğer devamlı mürettebatı ise<br />
Şule Kükrer ve Ferda Volkan. Lale, Asuman<br />
Sanem ve marinadan sekiz kadın ile antremana<br />
çıkmak üzere Bodruma oldukça fırtınalı bir<br />
havada ulaştık.Sadece kadınlardan oluşan bir<br />
teknede yelken yapmak fikri bana çok heyecan<br />
verici geldi. Aslında erkekler şöyledir kadınlar<br />
böyledir gibi genellemelerde fazlasıyla yanılma<br />
payı olduğunu zaman içinde gördüm. Güç<br />
kullanmak gerekiyor bazen, ama aslanlar kadar<br />
kuvvetli olmak da gerekmiyor, sadece 49 kilo<br />
olmama rağmen fazla bir zorlanma yaşamadım.<br />
İlginç olan bir başka özellik ise tüm kadınların<br />
50 yaş üstü olmasıydı. Kimisi anne, kimisi anneanne<br />
adayı, kimisi evli, kimisi bekâr, çocuklu<br />
çocuksuz kadınlar… Kıyıdan tekneye atlarken<br />
getirdikleri sadece bedenleri değil, sevgilerini,<br />
özlemlerini, hayallerini, yaşanmışlıklarını da<br />
yüklüyorlar tekneye, bilerek veya bilmeyerek.<br />
Bir bütün oluyor bu kadınlar o teknede, şakalar<br />
yapılıyor, şarkılar söyleniyor, bazen hüzünlü bir<br />
ayrılık hikayesi dinliyorsunuz, bazen bir yemek<br />
tarifi, ama dinliyorsunuz gerçekten, dinlermiş<br />
gibi yapan yok, bazen çok hüzünlü bir şarkı<br />
çaldığında değiştir diyor biri, anlıyorsunuz ki<br />
bir yaraya değmiş, hemen hareketli bir müzik<br />
çalınıyor, kimse kalsın bu şarkı demiyor.<br />
Seyre çıkmadan önce teknede her şeyin düzenlenmiş<br />
ve hareket halindeyken devrilmeyecek<br />
şekilde sabitlenmiş olması gerekiyor. Buna<br />
“neta olmak” deniyor. Tertip ve düzen bir teknenin<br />
olmazsa olmazı. Zaten dar bir alanda oldukça<br />
yoğun bir insan varlığında tertipli olunmazsa<br />
sıkıntı çıkar. Eşyalarınız ve siz mümkün olduğu<br />
kadar az alan kaplamaya ve kimseyi rahatsız etmemeye<br />
özen gösteriyorsunuz.<br />
Teknede dört kamara var, iki kişi bir kamarada<br />
kalıyor. Eşyaları ancak koyacak ve girip yatacak<br />
kadar yer var. Teknede tanıştığım oda arkadaşımla<br />
iyi anlaşıyoruz. Uyku vakti geldiğinde<br />
mekanımıza akrobatik hareketlerle girip, biraz<br />
sohbet edip, uyuyoruz. Kaptanımız ikimizin de<br />
yoga eğitmeni olduğunu bilmiyor ama ikimizi<br />
beraber kalmaya uygun görmüş. Biz “Aaa evet<br />
karma” diyerek bunu hiç yadırgamıyoruz. Teknede<br />
denize uyum sağlamak için gösterdiğiniz<br />
çaba kadar, takım arkadaşlarınıza uyum sağlamak<br />
için de çaba göstermeniz gerekir. Zaten<br />
denize ve denizciliğe gönül verdiyseniz her koşula<br />
her an hazır olmanız gerekir.<br />
Yelken yapmanın bir takım işi olduğunu söylemeye<br />
gerek bile yok tabii. Kaptan dümeni<br />
idare ederken bir taraftan da komutları veriyor.<br />
Diğerleri ise cenova ve ana yelkenin yönünü<br />
ayarlamaktan sorumlu. Tabii mutfak ekibini<br />
de unutmamak gerekiyor. Aslında bir teknede<br />
mutfak ekibi çok önemli. Açık havada insanın<br />
iştahı çok açılıyor, bir de sallantıda olduğunuzu<br />
düşünecek olursak, midenin sağlam tutulması,<br />
ekibin mutluluğunun ve huzurunun sağlanması<br />
mutfak ekibinin işini ne kadar severek yaptığı<br />
ile yakından ilgili.<br />
Tutkumm teknesi ve ekibi geçen yaz Bodrum’dan<br />
çıkarak yelkenle 70 günde Adriyatik<br />
Denizi’ne kadar süren bir yolculuk yaptı ve<br />
Bodrum’a geri geldi. Bu yaz ise 19 Mayıs’ta<br />
yine Bodrum’dan çıkarak Kıbrıs’a gidip 1 Temmuz’da<br />
Bodrum’a geri dönecek. Güzel Akdenizimizde<br />
uğrayacağı limanlarda Tutkumm’a<br />
kadınlar binecek. Hepsi başka bir renk, başka<br />
bir ses, başka bir enerji ile. Güzel ülkemizin güzelliklerle<br />
dolu tüm kadınlarına örnek olacaklar.<br />
Yaşlarının ilerlemiş olmasının, çocuklarının<br />
büyümüş olmasının, iş yaşamlarının bir noktaya<br />
gelmiş olmasının onların yaşam sevincinde<br />
bir eksilmeye sebep olmadığını, hemcinslerine<br />
ve yaşıtlarına anlatarak değil, gerçekleştirerek<br />
gösterecekler. Tutkumm teknesinin seyirlerini<br />
sosyal medyadan da izleyebilirsiniz. Denizlerde<br />
de yaşamda da pruvanız neta, rüzgârınız kolayına<br />
olsun…<br />
Fotoğraf: Lale AKER GÜRSU<br />
Facebook: Deniz Tutkusu Seyirde<br />
Instagram: deniztutkususeyirde<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
17
Nergiz KOSKA<br />
Diş Hekimi<br />
ORTODONTİ<br />
Ortodonti, dişlerin oluşum ve sıralanış<br />
bozukluklarıyla uğraşan bilim dalıdır.<br />
Dişlerin çene kemikleri üzerinde düzgün<br />
ve görevlerini yapacak biçimde dizilmesi,<br />
çene kemiklerinin birbirleriyle, dişlerle ve kafa<br />
kemikleri ile olan ilişkisini inceler.<br />
Dişlerin oluşum ve sıralanış bozuklarının tedavisine<br />
Ortodontik tedavi adı verilir. Ortodonti<br />
alanında uzmanlığını yapmış olan diş hekimine<br />
ise Ortodontist denir. Dişlerde çapraşık ve ayrık<br />
durumlar Ortodontik tedavi ile düzeltilebilir.<br />
Ortodontik bozukluklar, genetik olabileceği<br />
gibi daha sonradan da çeşitli sebeplerle oluşabilir.<br />
Parmak emmek, kalem ısırmak, çocuklarda<br />
uzun süre emzik veya biberon kullanmak gibi<br />
dış etkenler, bu tür bozukluklara sebebiyet verebilir.<br />
Ortodontik Bozuklukların Nedenleri<br />
•Genetik olarak yatkınlık<br />
•Ağızdan nefes alma<br />
•Parmak emme<br />
•Yalancı emzik kullanımı<br />
•Uyurken sürekli aynı tarafta yatmak<br />
•Diş sıkma, kalem ısırma gibi kötü alışkanlıklar<br />
•Süt dişlerinin erken kaybı<br />
•20 yaş dişlerinin öndeki dişleri sıkıştırmasına<br />
bağlı düzensizlikler<br />
•Dişeti problemlerine bağlı diş düzensizlikleri<br />
•Diş kaybına bağlı olarak meydana gelen düzensizlikler<br />
•Hormonal düzensizlikler, sistemik hastalıklar<br />
•Beslenme bozuklukları<br />
Ortodonti ile Neler Tedavi Edilir?<br />
Ön Açık Kapanış<br />
Arka dişlerin temasta olmasına rağmen, ön dişlerin<br />
birbirlerine temas edememe halidir.<br />
Çapraz Kapanış<br />
Alt ve üst dişlerin çiğneyici yüzeylerinin normalden<br />
ters kapanışta olması halidir.<br />
Derin Kapanış<br />
Üst kesici dişlerin alt kesici dişleri normalden<br />
fazla örtmesi halidir. Bu vakalarda alt kesiciler<br />
hemen hemen hiç gözükmez.<br />
İleri İtim (Dişleklik)<br />
Alt ve üst çeneler kapatıldığında, üst kesici dişler<br />
ile alt kesici dişler arasındaki aralığın normalden<br />
fazla olma durumudur.<br />
Çapraşıklık<br />
Alt veya üst çene dizisinde dişlerin düzgün sıralanabilmesi<br />
için yeterli yerin olmaması durumudur.<br />
Yeterli yer olmadığından dişler çapraşık<br />
hale gelir.<br />
Aralıklar<br />
İki diş arasında, özellikle de üst orta kesici dişler<br />
arasında aralık bulunması durumudur.<br />
Gömük Dişler<br />
Çenede dişlerin sıralanması için yeterli yer olmadığı<br />
zamanlarda dişin süremeyip çene kemiği<br />
içinde gömülü kalma durumudur.<br />
18 <strong>Metod</strong>ergi
Rotasyon<br />
Dişin yuvasında dönük halde konumlanması<br />
durumudur.<br />
Diş Teli Nedir?<br />
Diş çapraşıklıkları denildiğinde akla ilk gelen<br />
uygulama diş teli tedavisidir. Her yaşta yapılabilir.<br />
Ancak küçük yaşta yapılırsa, ileriki yaşlarda<br />
olabilecek daha önemli diş ve diş eti sorunlarının<br />
önüne geçilmiş olur.<br />
Takılıp çıkartılabilen diş tellerinin temizliği ve<br />
kullanımı oldukça kolaydır.<br />
Diş tellerinin pek çok çeşidi vardır. Diş tellerinin<br />
görünmesini sorun haline getiren çocuklar<br />
için şeffaf teller kullanılabilir. Renkli diş telleri<br />
de yine tedaviye sıcak bakmayan çocuklar için<br />
ilgi çekici olabilir. Diş telleri 8 yaşından itibaren<br />
kullanılabilir. Bazı özel durumlarda daha erken<br />
yaşlarda hekim tavsiyesi ile de kullanılabilir.<br />
Genellikle 1-2,5 yıl süren bir tedavi süreci vardır.<br />
Tedavi bitiminde diş yerleşiminin düzeldiği<br />
gözlemlenir. Diş eti ve dokuların, diş teli kullanımına<br />
uygun olması, diş teli kullanımı için<br />
yeterlidir. Diş teli kullanan çocuklara, tel üzerine<br />
yapışabilecek sakız gibi yiyeceklerden uzak<br />
durması önerilir. Ayrıca, asitli içeceklerinde bu<br />
tedavi süresince tüketilmemesi önerilir. Diş teli<br />
takıldıktan sonra, beslenme şekli ve tellerin bakımı<br />
hakkında detaylı bilgi, diş hekimi tarafından<br />
hastaya verilir. Yaklaşık 18 ay süren tedavi<br />
sonrası, istenilen sonuç alınır, ancak herhangi<br />
bir nedene bağlı olarak istenilen sonuç alınamaz,<br />
kapanışlar düzelmez ise diş hekimi tedaviye<br />
belirli bir süre daha devam etmeyi önerebilir.<br />
Diş Teli Çürüğe Neden Olur Mu?<br />
Diş teli tek başına çürüğe neden olmaz, ancak<br />
temizliği iyi yapılmayan tellerin arasında yemek<br />
artıkları birikip, bakteri oluşumunu tetikleyerek<br />
çürüğe sebebiyet verebilir. Bu nedenle,<br />
diş teli temizliği ve bakımının oldukça dikkatli<br />
yapılması gerekir. Bu noktada aileler de bilgilendirilir.<br />
Diş teli, ortodonti alanında en sık kullanılan<br />
yöntemlerden biridir.<br />
Ortodontik Tedavi Çeşitleri<br />
Koruyucu Ortodontik Tedavi<br />
Daimi dişlerin düzgün sürebilmeleri için yeni<br />
dişlere yeterli yeri hazırlamaktır. Bu amaçla erken<br />
kaybedilen süt dişlerinin yerini koruyan yer<br />
tutucular hazırlanmaktadır.<br />
Önleyici Ortodontik Tedavi<br />
Kötü alışkanlıklar olarak sıralayabileceğimiz<br />
parmak emme, anormal yutkunma, dil emme<br />
gibi faktörlere bağlı gelişebilecek problemleri<br />
önlemek amacıyla uygulamalar yapılan önleyici<br />
ortodonti alanında ayrıca daimi dişlere yer<br />
açmak için de hareketli aygıtlar kullanılarak tedaviler<br />
yapılır.<br />
Önleyici ortodonti genellikle çocuklar için erken<br />
yaşlarda uygulanır. Bu nedenle anne ve babaların<br />
ortodonti bozuklukları hakkında bilinçli<br />
olmaları gerekir.<br />
Sabit Ortodontik Tedavi<br />
Sağlıklı diş ve dişetlerine sahip her yaştaki hastaya<br />
uygulanabilir. Daimi dişler sürdükten sonra<br />
12-13 yaşlarında ortodontik bozuklukları gidermek<br />
için dişlerin üzerine yapışan ve tedavi boyunca<br />
çıkarılamayan braketler ve tellerle sabit<br />
ortodontik tedavi yapılır. Ayrıca estetik kaygıları<br />
olanlar için dişlerin iç yüzeylerine braketler<br />
takılabilir, kişinin ortodontik sorunlarına göre<br />
damaklıklar ve çeşitli apareyler de kullanılabilir.<br />
Sabit ortodontik tedavide amaç, diş ve çene<br />
problemlerini en hızlı şekilde çözmektir.<br />
Pekiştirme Tedavisi<br />
Diş teli tedavisi bittikten sonra tellerin çıkarılmasıyla<br />
birlikte dişler eski pozisyonuna dönmek<br />
isteyebilir. Dişleri yeni pozisyonlarında tutmak<br />
için sabit ya da hareketli pekiştirme apareyleri<br />
kullanmak kişinin düzeltilen dişlerinin tekrar<br />
çapraşık olma durumunun önüne geçecektir. Bu<br />
nedenle pekiştirme tedavisi uygulanmalıdır.<br />
Ortodonti tedavisi, her yaşta ve belli yöntemlerle<br />
uygulanabilen avantajlı bir tedavidir. Uzman<br />
hekim kontrolünde çocuk yaşta başlanarak daha<br />
hızlı sonuç alınabilir. Dişlerinin ve ağız yapılarının<br />
olması gereken standartlara gelmesini isteyenler<br />
ortodonti uzmanları ile bir araya gelerek<br />
tedavi süreçlerini konuşabilirler. Sağlıklı dişler<br />
için ne kadar erken hareket edilirse o kadar hızlı<br />
sonuç alınır.<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
19
EYFEL KULESİ<br />
Eyfel Kulesi, aşkın ve güzelliğin sembolü<br />
olarak da bilinir. İyi ama nasıl oldu<br />
da bilmem kaç bin tonluk devasa demir<br />
yığını, bu kocaman sokak lambası insanlar için<br />
romantizmin ve aşkın sembolü haline geldi ve<br />
bugüne kadar 250 milyondan fazla insanı adeta<br />
bir mıknatıs gibi kendine çekti.<br />
Eyfel Kulesi bugün dünyanın parayla en çok ziyaret<br />
edilen anıtı ünvanına sahiptir. Ancakbugün<br />
sanat ve tasarım harikası olarak kabul edilen bu<br />
anıt ilk yapıldığında Paris’in sanat ve edebiyat<br />
çevreleri tarafından son derece anti estetik bulunmuştur.<br />
Üstelik Eyfel Kulesi’ne karşı olan<br />
bu sanatçılar o zamanki yüksekliği 300 metre<br />
olan bu kulenin her bir metresi için bir sanatçıyı<br />
örgütleyerek toplu bir şekilde bu kuleye<br />
adeta savaş açmışlar: “Biz yazarlar, ressamlar,<br />
heykeltıraşlar, mimarlar Paris’in şimdiye kadar<br />
dokunulmamış olan güzelliğine adanmış tutkulu<br />
insanlar olarak bütün gücümüzle bu kullanışsız<br />
ve korkunç Eyfel Kulesi’ne karşı çıkıyoruz!”<br />
tarzında bildiriler yayınlamışlar. Demek ki insan<br />
doğası gereği bazen böyle yenilikçi fikirlere karşı<br />
çıkabiliyor. Böyle durumlarda kendi projenize<br />
ne kadar inandığınız ne kadar geniş bir vizyona<br />
sahip olduğunuz son derece önemli . Peki başlangıçta<br />
böylesi bir dirence karşı onu yaptıran<br />
Gustave, Eyfel Kulesi’ni nasıl savunmuş biliyor<br />
musunuz?Onu piramitlerle kıyaslayarak… “Mısır’daki<br />
piramitler herkesin hayran olduğu eserler<br />
olarak kabul edilirken onlardan çok daha görkemli<br />
bu eser neden korkunç olsun ki?” demiş.<br />
Eserini bu şekilde görkemli olarak tanımlamış<br />
çünkü Eyfel Kulesi yapıldığı 1889 yılında insan<br />
elinden çıkmış dünyanın en büyük yapısıydı ve<br />
41 yıl boyunca da bu şekilde kalmaya devam<br />
etti. Aslında Eyfel Kulesi geçici olarak yapılmış<br />
bir yapıydı. Paris’te Fransız Devrimi’nin 100.yıl<br />
dönümünde düzenlenen Dünya Fuarı için tasarlanmıştı.<br />
Sanıldığının aksine Gustave Effiel bu<br />
eseri tek başına yapmadı, yaptırdı. Yani Eyfel<br />
Kulesi bir takım çalışmasının ürünüydü. Sahibi<br />
20 <strong>Metod</strong>ergi
olduğu mimarlık ve tasarım firması o yıllarda<br />
dünyanın belli başlı büyük şehirlerine simgesel<br />
yapılar yapmakla ün kazanmıştı. Mesela New<br />
York’taki Özgürlük Heykeli ve hatta İzmir’deki<br />
Eski Gümrük Binası ya da diğer adıyla Konak<br />
Piyer gibi yapılarda hep Effiel’in imzasını buluyoruz.<br />
Aslında Eyfel Kulesi’nin tasarımı hiç<br />
de özgün bir tasarım değildir. Piramitler başta<br />
olmak üzere birçok ilham kaynağı vardır. Ama<br />
bunlardan özellikle bir tanesi daha da öne çıkar<br />
“Latting Rasathanesi.” Bu rasathane 1853 yılında<br />
NewYork’ta yapıldıktan sadece 3 yıl sonra<br />
yanarak yok oldu. Ama geriye bıraktığı ilham<br />
Eyfel Kulesi’ne dönüştü. Yani anlayacağınız ilham<br />
denilen bu şeyin herhangi bir sınırı yok<br />
ülkelerden ve medeniyetlerden bağımsız olarak<br />
hareket edebiliyor, insanlığın ortak mirası ve dileyen<br />
herkes onu kullanabiliyor. Tabii tek başına<br />
ilham işlerin bitirilmesi için asla yeterli değil.<br />
Evet, Eyfel Kulesi’nin çıkış noktası başka bir<br />
kule ama tasarımı birebir kopyalanmamış. Daha<br />
iyiye ulaşmak için yapılan çalışmalar defalarca<br />
revize edilmiş ve nihayet son haline getirildikten<br />
sonra yarışmaya gönderilmiş. Bu arada bir<br />
yarışma olduğundan bahsetmiş miydim? Evet;<br />
gerçekten de bir yarışma var ve oldukça popüler<br />
bir yarışma. O yıl yapılacak Dünya Fuarı’nın<br />
daha çok ses getirebilmesi için düzenlenmiş bu<br />
yarışmaya toplam 700 farklı tasarım katılmış.<br />
Aralarında 300 m yükseklikte bir granit taş yapı<br />
bile var ama kazanan Eyfel Kulesi olmuş peki<br />
kazanmış da ne olmuş. Fransız Hükümeti’nin o<br />
yarışma için ayırdığı bütçe kulenin yapım maliyetinin<br />
yalnızca beşte birini karşılayabiliyormuş<br />
geri kalan kısmını Gustave Eiffel kendisi<br />
finanse etmek zorunda kalmış. Yani parasını ve<br />
itibarını ortaya koymuş. Bir işe giriştiğinizde<br />
bazen böyle davranmanız gerekebilir; fedakarlık,<br />
risk alabilmek, cesur olabilmek …Bugün<br />
olduğu gibi o zamanlarda da girişimcilik aranan<br />
niteliklerdenmiş, anlayacağınız. Cesaret demişken<br />
körlemesine bir cesaretten bahsetmiyorum,<br />
riskleri çok iyi hesap etmeniz gerekebilir. Yoksa<br />
Franz Reichelt’in düştüğü duruma düşebilirsiniz.<br />
O da bir tasarımcıydı, paraşüt tasarlıyordu.<br />
Hatta kendisine uçan terzi diyorlardı. 1912’de<br />
yaptığı son paraşüt tasarımını Eyfel Kulesi’nde<br />
test etmeye karar verdi ve bu onun son kararı<br />
oldu.<br />
Eyfel Kulesi belli bir amaca hizmet etmek için<br />
ve geçici olarak inşa edilmişti, yapıldıktan 20<br />
yıl sonra 1909’da sökülmesi gerekiyordu. Oysa<br />
Gustave Eiffel onu geleceğin bilim ve teknolojisinin<br />
bir sembolü haline dönüştürmek istiyordu.<br />
O yüzden içine bir laboratuar kurdu ve üstüne<br />
telsiz ve radyo iletişimi için antenler eklendi<br />
böylece onun sökülmesinin önüne geçmiş oldu.<br />
Onu gerçekten de bir teknoloji sembolü haline<br />
dönüştürmeyi başardı. Buraya kadar her şey tamam<br />
yani onun bir teknoloji sembolü olmasını<br />
anlayabilirim. Hatta ona bir açıdan bakıldığında<br />
fallik bir sembol olduğu da söylenebilir. Bu<br />
durumda kuleyi erkek olarak kabul ettiğimize<br />
göre onunla 2007 yılında evlenen Erika LaTour<br />
Effiel’i bile anlayabilirim ama hangi ara ve ne<br />
şekilde onun aşk ve romantizm sembolü haline<br />
dönüştüğünü hala anlayabilmiş değilim.<br />
Emel YALÇINKAYA<br />
Türkçe Öğretmeni<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
21
Bürge DEMİRCİOĞLU<br />
Rehber Öğretmen<br />
ÖZGÜL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ<br />
Özgül öğrenme bozukluğu (ÖÖB), bilgiyi<br />
almak ile ilgili yaşanan, çocuğun<br />
yaşı ve doğal zekası ile tutarlı olmayan,<br />
kültür ya da eğitim imkanlarının zayıflığı<br />
gibi çevresel faktörlerle açıklanamayan bir<br />
problemdir. Bireylerin okuma, yazma, dinleme,<br />
anlama, kendini ifade etme ya da matematik<br />
alanında yaşıtlarına ve zekâsına göre beklenilenin<br />
önemli ölçüde altında olmasıdır.<br />
Özgül öğrenme güçlüğü kendini üç farklı alanda<br />
gösterebilir. Okuma alanında güçlük; disleksi,<br />
yazı alanında güçlük; disgrafi ve matematik<br />
alanında güçlük; diskalkuli. Bu bozukluk tiplerinden<br />
sadece biri görülebileceği gibi, bireyler<br />
bunların tamamına da sahip olabilmektedir. En<br />
sık görülen özgül öğrenme tipi ise disleksidir.<br />
Özgül öğrenme güçlüğünün nedenleri henüz<br />
tam olarak bilinmemekle birlikte, merkezi sinir<br />
sisteminin işleyiş bozukluğundan kaynaklandığı<br />
ve yapısal olduğu düşünülmektedir.<br />
Özgül öğrenme güçlüğü, kesinlikle zekâ geriliği<br />
değildir. Özgül öğrenme tanısı almış çocukların<br />
zekâ düzeyleri ya normal düzeydedir ya da normalin<br />
üzerindedir. Genellikle çocuk ikinci sınıfa<br />
geçtiği zamanlarda kendini belli eder.<br />
Özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda<br />
özellikle akademik başarısızlığa bağlı gelişen<br />
kaygı, özgüven eksikliği, duygudurum bozukluğu,<br />
gelişimsel koordinasyon bozukluğu, ileti-<br />
22 <strong>Metod</strong>ergi<br />
şim bozuklukları ve DEHB( Dikkat Eksikliği ve<br />
Hiperaktivite Bozukluğu) görülebilir.<br />
Özgül öğrenme güçlüğü tanısı almış çocuklar<br />
çoğu şeyi ters algılayabilirler. Saati okumakta<br />
ve çizmekte, zaman ve ritimli saymalarda, sıralı<br />
becerilerde zorlanmaktadırlar. Okurken kelimeleri<br />
yanlış hecelerler, sesli okumaktan çekinirler.<br />
Okurken kelime atlarlar ve çarpım tablosunu<br />
ezberlemekte güçlük çekerler.<br />
Okuma alanında güçlük: Disleksi<br />
Bu grubun üzerine en fazla çalışılan alanı disleksidir.<br />
Çocuk yaşından ve zekâsından beklenen<br />
düzeyde okuyamadığında fark edilir. Farklı<br />
şekillerde ortaya çıkabilir; kişi içinden okurken<br />
anlamada veya hızında yaşadığı zorluk, kişi<br />
sesli okurken doğruluk ile ilgili yaşadığı zorluk,<br />
kişi hecelemeye çalışırken heceleme ile ilgili<br />
yaşadığı zorluk. Okurken harflerin ya da sayıların<br />
yönünü ters yazma, kelimeleri sondan başa<br />
doğru yazma, kelimeleri tersten okuyup yazma,<br />
harf atlayarak yazma, kelimeyi eksik yazma ya<br />
da kelimeye fazladan eklemeler yapma, özellikle<br />
noktalı ve noktasız harfleri karıştırma,<br />
okurken ya da yazarken harfleri karıştırma, (b<br />
yerine d, s yerine z vs.) okurken konsantrasyon<br />
problemi yaşama ve sıklıkla bulundukları yeri<br />
kaybetme ya da satır atlama, yazı yazarken çok<br />
çabuk yorulma ve sıkılma gözükebilir.<br />
Disleksi, farklı çevresel faktörler yani kurşun<br />
zehirlenmesi, hamilelikte yeteri kadar beslenememe<br />
ve alkol kullanımı veya ailesel nedenlere<br />
yani kalıtsallığa atfedilmektedir. Disleksinin<br />
erken teşhisi, sonucun çok daha iyi olmasını<br />
sağlar. Yapılan çalışmalarda 7 yaşlarında tedavi<br />
edilen çocukların 14 yaşlarında normal olarak<br />
okudukları belirlenmiştir.<br />
Matematik alanında güçlük: Diskalkuli<br />
Bozukluğun bu türü diğer çeşitlerine göre kendini<br />
daha komplike bir şekilde ortaya koymaktadır.<br />
Bu bozukluğa sahip kişiler matematiksel<br />
işlemleri yapmakta zorluk yaşarlar. Sayı sayma,<br />
matematiksel kavramları anlama, sembolleri tanıma,<br />
çarpım tablosunu öğrenme, toplama kadar<br />
basit ya da dört işlem problemleri kadar karışık<br />
işlemleri yapmada ciddi sıkıntılar yaşanır.<br />
Fakat bozukluğun bu türünün nedenini henüz<br />
bilmiyoruz. Sorun sözel olmayan daha büyük<br />
bir öğrenme bozukluğunun bir parçası olabilir<br />
ya da rakam algısı ve bunların ifade edilmesi<br />
arasında ilişki kurmada yaşanan problemden<br />
kaynaklı olabilir.<br />
Her ne kadar bebeklerin bile bir rakam algısı<br />
olduğu gösterilmiş olsa da bu durum kendini,<br />
çocukların matematikle ilgili bir şeyler yapması<br />
beklenen yaşa gelene kadar belli etmez. Yani<br />
bazen kreşte fakat daha çok ikinci sınıfın başlarında<br />
fark edilir.
Yazı alanında güçlük: Disgrafi<br />
Disgrafi türünde özgül öğrenme güçlüğü yaşayan<br />
çocuklar, dilbilgisi, noktalama, heceleme ve<br />
yazarken düşüncelerini geliştirme ile ilgili problemler<br />
yaşarlar. Çocuklar, işitsel bilgiyi görsel<br />
yazılı bir forma çevirmekte zorlanırlar. Yazdıkları;<br />
çok basit, kısa veya takip etmesi zor yazılar<br />
olabilir. Bazıları ise yeni fikirler geliştirmekte<br />
zorlanırlar. Her ne kadar el yazısı anlaşılmaz<br />
olsa da tek problemin zayıf el yazısı olması durumunda<br />
bu tanı verilmez.<br />
Bu problem okuma başladıktan sonra, genellikle<br />
ikinci sınıfta veya sonrasında tam olarak<br />
ortaya çıkar.<br />
Diğer alanlarda özgül öğrenme güçlüğü yaşayanlarda<br />
zaman kavramında sıkıntılar yaşanabilir,<br />
dün- bugün- yarın kavramları zor öğrenilir,<br />
doğru kullanamama gözlemlenir. Saat öğrenmede<br />
zorlanma yaşar. Yön kavramlarını geç öğrenme<br />
(sağını solunu öğrenmede sıkıntı yaşama)<br />
olabilir.<br />
Alfabenin harflerini öğrenememe ya da yarısından<br />
çoğunda sıralamada karışıklık yaşama<br />
gözükebilir. Günleri, ayları, mevsimleri öğrenmede<br />
güçlük yaşayabilir. Seyrettiği bir filmi ya<br />
da yaşadığı bir olayı anlatırken sırasıyla aktaramayabilir.<br />
Özgül Öğrenme Güçlüğü nasıl tedavi edilir?<br />
Öğrenme güçlükleri tipleri (Disleksi, Disgrafi,<br />
Diskalkuli) tıbbi anlamda tedavi edilebilen bir<br />
problem değildir. Herhangi bir ilaç tedavisi yoktur.<br />
Özel öğrenme güçlüğü tanısı almış çocuklar<br />
için özel yapılandırılmış eğitimler ve teknikler<br />
uygulanmalıdır. Psiko-Eğitsel bir yaklaşımla ele<br />
alınmadığı takdirde kendiliğinden düzelmez ve<br />
bunun için özel eğitimler gereklidir.<br />
Bunun yanı sıra çocuk başarı için yüreklendirilmelidir.<br />
Akranlarından eksik zekâ veya yeteneğe<br />
sahip olduğu yargısı kırılmalıdır. Daha özel<br />
ilgi ve alaka bu süreci hızlandıracak en temel<br />
ögelerdir.<br />
Ailelere Öneriler<br />
P Çocuğunuzun bireysel farklılıklarını ve ilgi<br />
alanlarını belirlemeli ve çocuğa ona göre yaklaşmalısınız.<br />
Onun güçlü yanlarına vurgu yaparak<br />
özgüven aşılamalısınız.<br />
P Bazı çocuklar içinde bulundukları başarısızlık<br />
duygusundan dolayı kendilerini ifade<br />
ederken daha hırçın ya da saldırgan davranışlar<br />
sergileyebilirler ya da içe kapanabilir, depresif<br />
bir duygu durumu yaşayabilirler. Bu süreç içerisinde<br />
psikolojik danışmanlık hizmeti alınması<br />
gereklidir.<br />
P Çocuğunuzun ÖÖG tanısından dolayı derslerinde<br />
başarısız olabileceğini düşünerek, çocuğunuza<br />
verdiğiniz tepkilere dikkat etmelisiniz.<br />
P Aşırı tepkilerde bulunmak yerine daha ılımlı<br />
yaklaşmaya ve sabırlı olmaya çalışılmalıdır.<br />
P ÖÖG tanısı alındıktan sonra anne babaya da<br />
eskisinden daha fazla sorumluluk düşer. Birlikte<br />
ders çalışmanız, ödev yapmanız ya da ödevlerinin<br />
nasıl yapılacağı hakkında ona bilgi vermeniz<br />
gerekebilir. Ancak çocuğunuz derslerini<br />
yaparken onun yerine yapmayın. Onlara destek<br />
olduğunuzu göstererek onların rahatlamasını<br />
sağlayabilirsiniz.<br />
P Ders çalışma masasında çok fazla eşya olmamasına<br />
dikkat edilmeli ve çalışma masası<br />
düzenli olmalıdır.<br />
P Okuma güçlüğü (Disleksi) olan çocuklar<br />
genelde okuduklarını sesli okumak istemezler<br />
ya da önce içlerinden, okuyacakları kelimeleri<br />
çözüp öyle okumayı yeğlerler. Bu yüzden anneler<br />
ve babalar çocuğu sesli okumaya teşvik<br />
etmelidir.<br />
P Çocuğunuzun öğretmeni ile iş birliği içinde<br />
olmanız ve öğretmeninize bu güçlükle ilgili bilgilendirme<br />
yapmanız bu süreci daha korunaklı<br />
yapacaktır.<br />
P Ailecek geçirdiğiniz boş zamanlarınızda<br />
kelime oyunları oynamak, çocuğunuzun dikkat<br />
süresini artırır, harfleri tanımasına yardımcı<br />
olur.<br />
P Örnekler verin, yeteri kadar tekrarlayın,<br />
sonra da ondan yapmasını isteyin. Sabırlı olun.<br />
Onun yapabileceğinden daha basitinden başlayın.<br />
Kendine güvenini kazanmasına yardımcı<br />
olun.<br />
P Çocuğunuza sağ-sol, alt-üst, ön-arka gibi<br />
kavramlarda anlamasını kolaylaştıracak yollar,<br />
yöntemler, ipuçları, benzerlikler, bağlantılar<br />
kurmasını öğretin. Yaşına göre bunları zaten<br />
bilmesi gerekir diye düşünüp ona kızmayın.<br />
<strong>Metod</strong>ergi 23
SINAVA HAZIRLIK<br />
DÖNEMİNDE BESLENME<br />
Dyt. Bensu Bekdemir<br />
Beslenme ve Diyet Uzmanı<br />
BAŞARININ ANAHTARI DENGELİ BESLENME<br />
Hayatın her döneminde olduğu gibi<br />
sınava hazırlık döneminde de yeterli<br />
ve dengeli beslenme sınav başarısı<br />
açısından oldukça önemlidir. Sınava hazırlık<br />
döneminde beslenme stres, performans, motivasyon<br />
ile ilişkilidir. Bu dönemde tüketeceğiniz<br />
besinlere dikkat ederek bu zorlu süreci kolaylıkla<br />
atlatabilirsiniz.<br />
Stresi azaltmak başarılı olma yolunda atılabilecek<br />
en önemli adımdır. “Biliyorum ama sınavda<br />
yapamıyorum, bildiklerimi unutuyorum.” gibi<br />
cümleler yaşadığınız yoğun kaygı ile gerçekleşen<br />
durumlardır. Nasıl hissettiğinizi bir anlamda<br />
tercih ettiğiniz besinler belirler. Seratonin;<br />
(mutluluk hormonu) uykuyu, iştahı ve duygusal<br />
durumu etkileyen nörotransmitter maddedir.<br />
Triptofan içeren besinlerin vücuda alımıyla seratonin<br />
artar.<br />
Seratonin hormonunun artması ile:<br />
- Daha mutlu ve huzurlu hissedersiniz. Sınavda<br />
kaygı durumu azaldığı için bildiklerinizi kağıda<br />
dökmekte zorlanmazsınız.<br />
- İştah kontrolünün sağlanmasıyla aşırı miktarda<br />
yeme eğilimi azalır, obezite riski ortadan<br />
kalkar.<br />
- Uyku bozuklukları önlenir, kaliteli bir uyku ile<br />
başarı da artar.<br />
Kuruyemişler, ay çekirdeği, susam, süt ve süt<br />
ürünleri, et, tavuk, balık, hindi, yumurta, muz,<br />
avokado, yer fıstığı gibi birçok besin triptofan<br />
kaynakları arasındadır.<br />
Bu besinler dışında güneşli havada yapılan yürüyüş<br />
de seratonin seviyesini arttırır. Bu yüzden<br />
sınava hazırlık döneminde egzersiz yapmak büyük<br />
önem taşır. Egzersize ayıracak zamanınız<br />
yoksa haftada 3-4 gün yapılan 45 dakikalık yürüyüşler<br />
de iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.<br />
Kan şekerindeki ani dalgalanmalar ise stresi<br />
arttırır. Abur cubur dediğimiz şeker içeriği yüksek,<br />
işlenmiş ürünler kan şekerinde hızlı yükselmeye<br />
ve ani düşüşe sebep olur. Bu durum<br />
kişilerde baş dönmesi, yorgunluk, motivasyon<br />
kaybı ve konsantrasyon bozukluğuna sebep<br />
olur. Bu yüzden şeker, çikolata, jelibon gibi<br />
şekerlemeler yerine kompleks karbonhidratlar<br />
tercih edilmelidir. Kan şekerini yavaş yavaş<br />
yükselten kompleks karbonhidratlar (kuru baklagiller,<br />
tam tahıllı ekmek, tam buğday unu, tam<br />
tahıllı makarna, bulgur) hem kan şekeri kontrolünü<br />
sağlar hem de posalı yapısı ile sağlıklı bir<br />
bağırsak sistemi açısından gereklidir. B grubu<br />
vitaminler de sinir sisteminin işlevi açısından<br />
büyük önem arz eder. B12 hariç (sadece hayvansal<br />
kaynaklı besinlerde bulunur) diğer B<br />
grubu vitaminlerini tahıllar ve kurubaklagillerden<br />
karşılayabilirsiniz.<br />
24 <strong>Metod</strong>ergi
Tatlı ihtiyacınız olduğunda ise meyvelerin üzerine<br />
tarçın ve kakao serpebilir veya beyaz un<br />
ve beyaz şeker kullanmadan tam buğday unu<br />
ve kuru meyveler ile sağlıklı tatlılar hazırlayıp<br />
tüketebilirsiniz. İçeriğini istediğiniz şekilde<br />
zenginleştirme kısmını hayal gücünüze bırakıyorum.<br />
Ayrıca mutlu bağırsak, mutlu ve huzurlu insan<br />
demektir. Bağırsak sağlığı için gün içinde<br />
salata, çorba, kefir ve ortalama 2-2,5 litre su<br />
tüketebilirsiniz. Ayrıca hareketli bir yaşam tarzı<br />
sindirim sistemi sağlığı açısından da son derece<br />
önemlidir.<br />
Günde 3 ana öğün 2-3 ara öğün olacak şekilde<br />
kızartma, kavurma işlemi uygulanmamış<br />
besinlerle beslenme temel hedeftir. Karbonhidrat,<br />
protein, yağ, vitamin, mineraller yönünden<br />
zengin bir beslenme programı uygulanmalıdır.<br />
Günde üç porsiyon meyve ve iki porsiyon sebze<br />
tüketilmesi vitamin ve mineral açısından önemlidir.<br />
Günün en önemli öğünü ise kahvaltıdır.<br />
Yapılan bilimsel araştırmalar düzenli kahvaltı<br />
yapan kişilerin başarı yüzdesinin daha yüksek<br />
olduğunu göstermektedir. Yumurta, peynir, bol<br />
yeşillik, tam tahıllı ekmek, 2-3 adet ceviz ile<br />
güne dengeli ve sağlıklı bir şekilde başlayabilirsiniz.<br />
Omega 3 vücut tarafından üretilemeyen dışarıdan<br />
besinlerle alınması gereken önemli bir<br />
yağ asididir. EPA ve DHA olarak ikiye ayrılır.<br />
Omega 3 yönünden zengin beslenme, konsantrasyonu<br />
arttırır, hafızayı güçlendirerek öğrenmeyi<br />
kolaylaştırır ve beyin gelişimini destekler.<br />
Omega 3 açısından somon, uskumru, ton balığı,<br />
sardalya gibi yağlı balıklar (haftada 2-3 kez balık<br />
tüketmenizi, balık pişirirken ise maksimum<br />
faydayı sağlamak için fırınlama veya buğulama<br />
işlemini tercih etmenizi öneririm) ceviz, semiz<br />
otu, badem, keten tohumu tüketebilirsiniz.<br />
Kaliteli bir uyku için ise yatmadan 1-2 saat önce<br />
rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi olan papatya<br />
veya melisa çayını tercih edebilirsiniz.<br />
Emeklerinizin karşılığını hayalleriniz ile en güzel<br />
şekilde almanız dileğiyle...<br />
<strong>Metod</strong>ergi 25
GİZEMLİ ROMA<br />
Selam Arkadaşlar,<br />
size daha önceki yazımda belirtiğim gibi<br />
İtalya’nın baskenti Roma’yı tanıtacağım.<br />
Roma’ya ilk defa bundan yedi sene önce<br />
gittim ve geçen sene annemi de alarak tekrar<br />
gitmeye karar verdim. Uçağa Brüksel’den bindik.<br />
Sonunda Roma’nın Ciampino Havalimanındaydık.<br />
Havalimanı çıkışında sizi otellerin<br />
yoğun olarak bulunduğu Termini’ye götüren<br />
çok sayıda otobüs bulabilirsiniz. Prag’da olduğu<br />
gibi Roma’da da genelde 3 yıldızlı oteller<br />
1 yıldızlı kalitesinde. Gitmeden önce gideceğiniz<br />
otel hakkındaki yorumları okumanızı tavsi-<br />
26 <strong>Metod</strong>ergi<br />
ye ederim. Ayrıca genç arkadaşlara otel yerine<br />
hostelleri tercih etmelerini öneririm. Hostellerin<br />
başka ülkelerden insanlarla tanışmalarına, ufuklarını<br />
genişletip kendilerine yeni hedefler koymalarına<br />
çok yardımcı olacağına eminim.<br />
Roma denildiği zaman aklıma hep tarih kokan<br />
sokaklar, enfes yemekler ve neredeyse her sokakta<br />
bulabileceğiniz espresso kafeleri gelir. Bu<br />
kafelerin çoğunda kahve makinesinin başında<br />
70-80 yaşlarında insanlar görebilirsiniz. Bunlar<br />
artık bu işin erbabı olmuş, işlerini aşk ile yapan<br />
insanlar.<br />
Cem ELİBOL<br />
Biraz da Roma’da gezilebilecek yerlerden bahsedelim.<br />
Müzeler ilginizi çekiyorsa, her ayın<br />
son pazar günü tüm müzeler ücretsiz. Onun dışındaki<br />
zamanlarda ise müze kart ile müzeleri<br />
ortalama 30 euro’ya gezebilirsiniz. Türk parasına<br />
çevirdiğimizde ortaya çıkan miktar pek iç<br />
açıcı olmasa da müzeye girdiğiniz zaman verdiğiniz<br />
paraya değdiğini göreceksiniz.<br />
Roma’da ilk olarak Colosseum’u gezmenizi<br />
tavsiye ederim. Roma İmparatorluğunun görkemli<br />
zamanlarında 55.000 kişinin izlediği<br />
tiyatro gösterileri, hayvan ve gladyatör dövüşlerini<br />
düzenledikleri, bir nevi halk üzerinde<br />
imparatorluğun gücünü sergiledikleri çok<br />
enteresan bir yer Colosseum. Roma pass kart<br />
ile buraya ücretsiz girebilirsiniz. Eğer Roma<br />
pass kart olmadan girmek isterseniz müzenin<br />
girişinde duran çığırtkanlara kulak vermeyin.<br />
Colosseum’un biraz ilerisinde yolun kenarında<br />
rahat bir şekilde görebileceğiniz Roma Forumu<br />
da yüzyıllar boyunca Roma İmparatorluğunun<br />
ticaret ve kültür merkezi olmuş. Roma’ya gelmişken<br />
herkesin filmlerden bildiği meşhur Trevi<br />
Çeşmesi, bizde bilinen adıyla Ask Çeşmesi’ni<br />
de görmeden geçmeyin. Aşk Çeşmesi’nin inşaasına<br />
Papa 7. Clement’in isteği doğrultusunda<br />
1732 yılında Nicola Salvi tarafından başlanmış-
tır. Bir çok sanatçının desteği ile ortaya çıkan bu<br />
büyüleyici yapı için bizde ki dilek ağacının çeşme<br />
versiyonu da diyebiliriz:) İnanışa göre sağ el<br />
ile sol omuz üzerinden para atıldığında dilekler<br />
kabul oluyormuş. Siz de deneyin. Belki dilekleriniz<br />
tutar, tutmaza bile suya atılmış paralar<br />
yardıma muhtaç kişilerin ihtiyaçları için kullanılmakta.<br />
Fatih Sultan Mehmet’in oğlu, adaşım<br />
Cem Sultan’ın esir olarak tutulduğu yer olan<br />
Castel Sant’Angelo’u da görmelisiniz. 1885 -<br />
1911 yılları arasında yapılan bu yapının önünde<br />
Mahşerin Dört Atlısı adı verilmiş görkemli iki<br />
heykel bulunmakta. Ayrıca buranın çatısına çıktığınız<br />
zaman şehrin manzarasını görme şansını<br />
da bulabilirsiniz. Son olarak Aziz Petrus meydanına<br />
uğrarsanız Vatikan müzelerini de görme<br />
şansı elde edebilirsiniz. Bir de Termini’de bulunan<br />
kapalı pazarda yemek yemenden dönmeyin<br />
derim. Roma’yı gezmek için en az dört gün<br />
ayırın ki tadını çıkartabilin. Bu ay sonunda dört<br />
günlüğüne, yakın bir arkadaşlarımın düğünü<br />
için Madrid’e gideceğim ve bir sonraki yazımda<br />
size Madrid’den bahsedeceğim.<br />
Sevgiyle kalın....<br />
<strong>Metod</strong>ergi 27
28 <strong>Metod</strong>ergi
Sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasının<br />
ve çeşitlenmesinin olumlu getirilerinden<br />
bir tanesi de bilgiye erişilebilirliğin<br />
giderek artmasıdır. Son yıllarda bireysel<br />
öğrenmeyi tetikleyen ve yön veren en önemli<br />
etkenlerden biri de bilginin popülaritesidir.<br />
Günümüzde STEM etkinliklerinin popülaritesi<br />
her geçen gün artmaktadır. Konu STEM olunca<br />
akla gelen ilk soru “STEM nedir?” sorusudur.<br />
Bu yazımızda sizlere STEM eğitimlerini açıklayacağız.<br />
STEM kelimesi İngilizce “Fen Bilimleri (Science),<br />
Teknoloji (Technology), Mühendislik (Engineering)<br />
ve Matematik (Mathematics)” kelimelerinin<br />
kısaltılmasıdır. Son yıllarda bilim<br />
sanatsız olmaz anlayışıyla STEM etkinliklerine<br />
estetik katılarak sanat (Art) da dahil edilmiş ve<br />
STEAM olarak adlandırılmaya başlamıştır.<br />
Sanılanın aksine STEM eğitimleri fikrinin doğuşu<br />
çok yeni bir olgu değildir. İkinci dünya<br />
savaşı sonrası başlayan soğuk savaş ABD ile<br />
Rusya arasında bir teknoloji yarışına dönüşmüştür.<br />
STEM eğitimlerinin fitilini ateşleyen ilk<br />
olay 1957 yılında Rusya’nın ilk yapay uydusu<br />
Sputnik 1’i yörüngeye yerleştirmesi olmuştur.<br />
ABD bu gelişmenin üzerine NASA’yı kurmuş;<br />
fen, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitimlerine<br />
daha fazla önem vermeye başlamıştır.<br />
1990’lı yıllarda Ulusal Fen Eğitimi Standartları<br />
ve Ulusal Matematik Öğretmenleri Kurulu gibi<br />
kurulların oluşturulması ile ABD’de STEM<br />
eğitimleri konusu oldukça ön plana çıkmıştır.<br />
Hatta STEM kısaltması ilk defa bu yıllarda<br />
gayriresmi olarak kullanılmıştır. 2000’li yılların<br />
başlarında STEM programı resmi olarak ABD<br />
eğitim programlarına dahil edilmiştir. 2009 yılında<br />
ABD uzun vadeli eğitim programlarına<br />
100.000 yeni STEM öğretmeninin 2021 yılına<br />
kadar eğitilmesini ve eğitim sistemine katılmasını<br />
eklemiştir.<br />
ABD’de durum böyleyken geçtiğimiz 15 yılda<br />
Dünya STEM etkinlikleriyle ilgili bilgi paylaşımında<br />
çok bonkör davranmıştır. Ancak internet<br />
ortamında bu kadar fazla bilginin olması bir<br />
takım avantajlar sağladığı gibi bazı dezavantajları<br />
da beraberinde getirmiştir. Çok bilginin<br />
olması aynı zamanda fazla miktarda yanlış ve<br />
eksik bilginin de olması anlamına gelmektedir.<br />
Bu durum eğitim sektörüne Bilgi Teknolojileri<br />
(Information Technologies) adı altında yeni bir<br />
çalışma alanı eklemiştir. STEM programlarının<br />
en önemli özelliklerinden biri bahsi geçen<br />
dezavantajı avantaja dönüştürmüştür. Öğrencinin<br />
eksik ya da yanlış bilgiyle karşılaşması<br />
öğrenmenin hızını yavaşlatırken aynı zamanda<br />
probleme dayalı daha kalıcı bir öğrenmenin de<br />
kapılarını açmaktadır.<br />
STEM eğitimleri birkaç etkinlikle sınırlı bir<br />
yaklaşım değildir. Eğitim hayatı boyunca sürekliliği<br />
olan disiplinler arası eğitim metotlarının<br />
bütünüdür. Örneğin robotik ve kodlama eğitimleri,<br />
STEM planlarının sadece bir parçasıdır. Bu<br />
bağlamda robotik ve kodlama eğitimi verecek<br />
öğretmenin fen, matematik, mühendislik ve<br />
teknolojiyi kapsayan çoklu disipline sahip kazanımları<br />
ve hedefleri olan detaylı bir eğitim planı<br />
hazırlaması gerekir.<br />
STEM’i kendi dersimizin uygulamasında bir<br />
pergele benzetebiliriz (Sencer Çorlu, 2015).<br />
Pergelin destek ucunu, kuvvet aldığımız yer<br />
yani kendi branşımız olarak düşünebiliriz. Pergel<br />
ile çizim yaparken pergelin izin verdiği ölçüde<br />
bir çember çizebiliyoruz. Pergelin temeli<br />
sağlam olduktan sonra, çemberimizin içine<br />
diğer disiplinleri, bilgimizin ve ilgimizin izin<br />
verdiği ölçüde ekleyebilir, çemberimizi genişletebiliriz.<br />
Sonuç olarak 21. yy’da sahip olunması gereken<br />
problem çözme, eleştirel ve yaratıcı düşünme<br />
gibi becerilerin toplumumuzda, eğitim almış<br />
her bireye kazandırılması için STEM programlarının<br />
eğitim politikalarımızda daha fazla yer<br />
alması gerektiğini düşünüyor ve umut ediyoruz.<br />
İlker KINAY Fatih YILMAZ<br />
Matematik Öğrt. Fizik Öğrt.<br />
<strong>Metod</strong>ergi 29
BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TEMİNATI<br />
İSTİKLÂL MARŞI’MIZ<br />
Tolga YILMAZ<br />
Türkçe Öğretmeni - Müdür Yardımcısı<br />
Toplumlar, varlıklarını kökleştirmek,<br />
birliklerini ve güçlerini artırmak,<br />
amaçlarını, ortak ideallerini gönüllere<br />
yerleştirmek için müziğin çekiciliğinden yararlanmışlardır.<br />
Bu amaçla ordulara ve çeşitli<br />
meslek mensuplarına, dernek ve kuruluşlara,<br />
kurumlara, türküler ve marşlar yazılmış, bunlar<br />
hep bir ağızdan söylenmiştir. Bu gibi müzik<br />
parçalarının doğru, pürüzsüz, coşkulu ve<br />
saygılı söylenmesi için yöneticiler tarafından<br />
titizlik gösterilmiştir. Müzik diğer sanat dalları<br />
gibi, toplumların duygularını ifade eder.<br />
Hindistan’da yabancılar karşılaşınca birbirlerine<br />
kim olduklarını sormazlar: “Siz nasıl türkü<br />
söylersiniz?” diye sorarlarmış. Çünkü müzik bir<br />
insanın ruhsal durumunu, kişisel ve toplumsal<br />
özelliklerini, nereli olduğunu, nüfus cüzdanı kadar<br />
belirtir.<br />
MÖ VI. yüzyılda yaşamış olan bilge Antisnes:<br />
“Bir milletin müziği değişirse, o ülkenin kanunları<br />
da değişir.” demiştir.<br />
İstiklâl Marşı İçin Yarışma Açılması<br />
Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında, ordunun eğitimi<br />
bakımından müziğin önemi takdir edilerek,<br />
halkı ve askerleri coşturacak, inanç ve güvenlerini<br />
artıracak bir millî marş yazdırılması ve<br />
bestelenmesi düşünülür. O günlerde yazar ve<br />
şairlerimiz, gazete ve dergilerde millî duyguları<br />
coşturucu yazı ve şiirler yazarlar. Güzel konuşma<br />
becerisi olanlar; askerler ve halkın arasında<br />
ateşli, heyecanlı konuşmalar yaparlardı. Benzeri<br />
etkinlikler okullarda da görülüyor ve etkili<br />
oluyordu. Mehmet Emin Yurdakul, Semih Rıfat<br />
gibi şairlerimiz cepheye giderek askerlerin anlayacağı<br />
dilde konuşmalar yapıyor, şiirler oku-<br />
30 <strong>Metod</strong>ergi<br />
yorlardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de<br />
bir irşat encümeni kurulmuştu. Bu sırada Batı<br />
Cephesi Komutanlığı askerlerin ve halkın millî<br />
duygularını geliştirerek coşturacak bir şiir yazılıp<br />
bestelenmesini kararlaştırır.<br />
Bunun için yarışma açılmasını, birinci olacak<br />
şiiri yazana 500 lira, besteleyene de 500 lira<br />
ödül verilmesini uygun bulur. Bu yarışmaların<br />
düzenlenerek sonuçlandırılması görevi, Millî<br />
Eğitim Bakanlığına verilir. Konu Millî Hükümet’in<br />
ilk Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı)<br />
Dr. Rıza Nur ile Batı Cephesi Komutanı İsmet<br />
Paşa (İnönü) arasında görüşülerek karara varılır.<br />
Millî Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur bu işle<br />
Kazım Nâmi Duru’yu görevlendirir. Aynı konu<br />
İsmet Paşa ile müsteşar Duru arasında da görüşülür.<br />
Bu arada Dr. Rıza Nur Millî Eğitim<br />
Bakanlığı’ndan ayrılır. Yerine Antalya Milletvekili<br />
Hamdullah Suphi Tanrıöver getirilir. Bu<br />
aşamada İstiklâl Marşı’nın yazılması için yarışma<br />
açılır. Yarışma bir genelgeyle okullara duyurulur.<br />
Gazetelere ilân verilmez. Ancak, o zamanlar<br />
bu şiiri yazabileceğine inanılan şairlere<br />
de özel mektuplarla yarışmaya katılma çağrısı<br />
yapılır. Açılan bu yarışma ilgi görür. Ancak katılanların<br />
arasında Mehmet Akif Ersoy yoktur.<br />
Bu işin para karşılığı yapılmasını Akif gururuna<br />
ve duygularına kabul ettiremediğinden yarışmaya<br />
katılmaz. O’nun yarışmaya girmemesinin<br />
nedenini Millî Eğitim Bakanı Tanrıöver öğrenerek<br />
kendisine özel bir mektup gönderir. Soruna<br />
gereken çözümün getirileceğini belirterek<br />
yarışmaya katılmaya çağırır. Bu güvence üzerine<br />
Mehmet Akif de İstiklâl Marşı’nı yazarak<br />
yarışmaya katılır.<br />
Yarışmaya toplam 724 şiir katılır. Bakanlıkta<br />
kurulan komisyonda bunların 717’si elenir.<br />
Aralarında Akif’in yazdığı İstiklâl Marşı’nın<br />
da bulunduğu 7 şiir bugünkü deyimi ile finale<br />
kalır. Akif’ten başka, Kâzım Karabekir Paşa,<br />
Kemalettin Kamu, Muhittin Baha Pars, Hüseyin<br />
Suat da yarışmaya katılan ünlülerdir. Millî<br />
Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, İstiklâl<br />
Marşı’nı finale kalan yedi şiir arasından<br />
TBMM’nin seçmesini ister.<br />
İstiklâl Marşının TBMM’de Kabul Edilmesi<br />
İstiklâl Marşı yarışmasına katılan şiirler içinde<br />
Akif’in şiiri dikkatleri çekiyordu. Bu eser daha<br />
meclis gündemine gelmeden önce yurt genelinde<br />
duyulmuştur. Şiir olarak Ankara’da 17 Şubat<br />
1921 günü Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin ve<br />
aynı tarihli Sebülü’r Reşat <strong>Dergi</strong>si’nin birinci<br />
sayfalarında, 21 Şubat günü ise, Kastamonu’da<br />
çıkan Açık Söz gazetesinde yayınlanır. Kamuoyunca<br />
çok beğenilir.<br />
Finale kalan yedi şiir çoğaltılarak milletvekillerine<br />
dağıtılır. Bu sıralarda yılbaşı ve malî<br />
yılbaşı 1 Mart sayılıyordu. Millî Eğitim Bakanı<br />
Hamdullah Suphi Bey, Akif’in şiirini bütçe<br />
görüşmeleri sırasında Bütçe Komisyonu önünde<br />
okur. Şiir çok beğenilir. 12 Mart 1921 günü<br />
yapılan Meclis görüşmeleri sırasında Balıkesir<br />
Milletvekili İsmail Fazıl Paşa, Akif’in şiirinin<br />
bir daha okunmasını teklif eder. Hamdullah<br />
Suphi Bey kürsüye gelerek, coşkulu ve heyecanlı<br />
bir şekilde şiiri bir daha okur. Şiir ayakta<br />
alkışlanır. Oturumu yöneten ikinci başkan Adnan<br />
Adıvar, Akif’in şiirinin kabulünü milletvekillerinin<br />
oyuna sunar. Çoğunluğun oylarıyla 12<br />
Mart 1921’de İstiklâl Marşı’mız kabul edilir.
ATATÜRK ve MÜZİK<br />
Asude BİRİNCİ BAL<br />
Müzik Öğretmeni<br />
Devrimlerimiz içinde en zor olanı hangisidir?”<br />
Bir sohbet sırasında bu soruyu sorduğu<br />
kişilerden doyurucu bir yanıt alamayınca<br />
Atatürk, kendi sorusunu şöyle yanıtladı: “En zor<br />
devrimimiz müzik devrimidir.” Ardından yanıtının<br />
nedenini de açıkladı: “Çünkü müzik devrimi<br />
kişiye önce kendi iç dünyasını unutturmayı,<br />
sonra da yeni bir âleme yönelmeyi gerektirir.<br />
Çok zordur ama yapılacaktır.” Atatürk müziğe<br />
çok önem veren, yaşamın müzikle anlam kazandığına<br />
inanan ve müzikle ilgisi olmayanlara<br />
“insan” bile denilemeyeceğini söylemekten<br />
çekinmeyen bir liderdi. Müziği sadece kendisi<br />
sevmekle kalmamış, halkın müziğe ulaşma yollarını<br />
kolaylaştırmak, zenginleştirmek ve güzelleştirmek<br />
için devlet kademesinde de gelişimin<br />
önünü açan kanunların altına imzasını da atmıştır.<br />
Atatürk döneminde sayısız müzik gelişmesi<br />
yaşanmış; halk ezgileri derlenip yayınlanmış,<br />
orkestralar ve korolar kurulmuş, çeşitli üniversitelere<br />
bağlı müzik bölümleri açılmış, müzik<br />
toplulukları uluslararası gösterilere katılmış, ilk<br />
Türk operası sahneye konulmuştur. İnsanlığın<br />
ortak dili olarak müzik, yine insanlığın ortak<br />
mirası olan uygarlık yolundaki konum ve katkıların<br />
da göstergesidir. Atatürk; müziği, ulusların<br />
kültürel kimliğinin kazanılması, korunması,<br />
tanıtımı ve kuşaklara aktarılmasında en etkin<br />
unsurların başında görüyordu. Mustafa Kemal<br />
Atatürk, Türk Müziği politikasının sağlam temellere<br />
dayandırılması için temel ilkeleri tespit<br />
ediyor, Türk milletinin güçlü bir müzik potansiyeline<br />
sahip olduğunu bilerek, bu müziğin layık<br />
olduğu biçimde, çağdaş medeniyet kurallarına<br />
göre geliştirilmesini istiyor, Türk gençliğine ve<br />
sanatına yeni ufuklar açıyordu. Sanatta ve kültürde<br />
köklü bir geçmişe sahip olan Türk Milletinin<br />
lâyık olduğu seviyeye ulaşması, onun temel<br />
emeli ve idealiydi. Milli ve yerel duygularla<br />
harmanlanmış ifadeler evrensel boyut kazanmalı,<br />
ulusal müziğimiz aynı zamanda yalnız<br />
ülke içinde değil, uluslararası alanlarda da seslendirilebilir<br />
olmalıydı. Atatürk, bir müzisyen<br />
olmasa da derin bir müzik kültürüne ve zevkine<br />
sahipti. Müziği seviyordu. Cumhuriyetin ilan<br />
edilmesinin ardından birçok yeniliklere imza<br />
atan Atatürk, topluma öz Türk Musikisi dışında,<br />
klasik müzik ve operayı da sevdirmek ve tanıtmak<br />
için çalışmalarda bulunmuş, bu tür müzik<br />
konserlerini izlemeye giderek, halkında bu yeni<br />
müzik türlerini sevmesini arzulamıştır.<br />
Atatürk’ün müzikle ilgili bir soruya verdiği<br />
cevap<br />
14 Ekim 1925’te İzmir Kız Öğretmen Okulu’nda<br />
öğrencilerin “Hayatta müzik gerekli midir?”<br />
sorusuna verdiği yanıt, sanatla ilişkisi bağlamında<br />
çok iyi bir örnek teşkil eder: “Hayatta<br />
müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir.<br />
Müzikle ilgisi olmayan mahlûkat insan değildir.<br />
Eğer söz konusu olan hayat, insan hayatı ise,<br />
müzik behemehâl vardır. Müziksiz hayat zaten<br />
mevcut olamaz.”<br />
Atatürk’ün opera ile ilgili bir anısı<br />
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sofya Ataşe<br />
Militeri olarak görevli olan Mustafa Kemal,<br />
davetli olduğu Carmen Operasının galasında,<br />
zaman zaman durgunlaşarak yapıtı izlemiş ve<br />
operanın bitiminde, perdenin en az yirmi kez<br />
açılıp kapanmasını, sahneye çiçekler taşınmasını,<br />
izleyicinin coşkun alkışlarını, artistlerin<br />
sevincini hayranlıkla gözlemlemiştir.<br />
Bu arada yüzündeki burukluğun farkına varan<br />
Varna Türk Milletvekili Şakir Zümre’ye eğilip<br />
şunları söylemiştir. “Balkan Savaşı’nda yenik<br />
düşmemizin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum.<br />
Ben Bulgarları çiftçi halk olarak biliyordum.<br />
Oysa adamların operaları bile var… Sanatçıları,<br />
müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi var. Hepsi de<br />
eğitimli… Şu opera binalarına bak!”<br />
Kokteyl sonrası Mustafa Kemal ve Şakir Zümre<br />
Splendid Palas’a gidiyorlar. Yol boyunca hiç<br />
konuşmuyor Mustafa Kemal… Durgunluğu sürüyor<br />
ve odalarına çekiliyorlar…<br />
Aradan birkaç dakika geçiyor geçmiyor, Şakir<br />
Zümre odasının kapısında Mustafa Kemal’i görüyor…<br />
“Uyku tutmadı, biraz konuşalım diye geldim”<br />
diyor Gazi heyecanlı bir şekilde...<br />
“Ne kadar müthiş bir olaydı” diye ekliyor…“Çok<br />
sesli müzik, çağın gereğidir…<br />
Bulgarlar bunu başarmış… Bizim ülkemizde<br />
de operaya kavuşacağımız günleri görebilecek<br />
miyiz acaba?”<br />
İşte, her iki anıda da Atatürk’ün müziğe ve sanata<br />
verdiği değer çok iyi anlaşılmaktadır. Hayatta<br />
müziğin gerekliliğine işaret eden Atatürk,<br />
yaşamının her anında müzikten kopmamaya<br />
özen göstermiştir.<br />
“Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikte<br />
değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.”<br />
FİKİRLER ÖLMEZ!!!<br />
<strong>Metod</strong>ergi<br />
31
DÜNYA<br />
HAPİSHANESİ<br />
Sevcan ULUDOĞAN<br />
Sosyal Bilgiler Öğretmeni<br />
Sizlere çok özel bir hikâye anlatmak istiyorum.<br />
Çok eski ve unutulmuş bir hikâye…<br />
Her şey bundan binlerce yıl önce başladı. O zaman<br />
evren bu kadar huzurlu ve düzenli değildi.<br />
Yaşam yok denecek kadar azdı. İyi ve kötü<br />
arasında sürekli bir savaş vardı. Bazen aydınlık<br />
çoğalıyordu, bazen de karanlık…<br />
Erlik ve Ülgen<br />
Erlik ve Ülgen yüzyıllardır savaşmaktan yorgun<br />
düştüler. Mecburen bir barış yaparak ayrıldılar.<br />
Ülgen, üzerinde yaşam olan bir gezegendeki<br />
canlıları iyilik sihriyle etkilemeyi düşündü.<br />
Böylece o gezegende dinlenebilecek ve güç<br />
toplayabilecekti. Son enerjisini bu plan için<br />
harcamaya karar verdi. Erlik ise casusları sayesinde<br />
bu planı biliyordu. O da kendi planını<br />
hazırladı. Öncelikle birkaç gezegeni yok ederek<br />
enerji toplamaya çalıştı. Ülgen’in peşine gözcüler<br />
takarak her hareketini izlemeye devam etti.<br />
Ülgen üzerinde yeni yaşam başlamış Dünya<br />
adlı bir gezegen bularak hemen işe başladı. Kıta<br />
kıta, deniz deniz gezerek tüm canlıları bulup<br />
içlerindeki iyiliği uyandırmaya çalıştı. Erlik de<br />
tüm gücüyle planını uyguluyordu. Önce uzak<br />
bir galaksiden tanıdığı Meridya’yı Dünya’ya<br />
yakın bir yere ışınladı. Meridya 360 kollu dev<br />
bir ahtapottu. Ardından kalan son gücüyle Parala<br />
isimli yılan ordusunu ışınladı. Bu ordu kimi<br />
büyük, kimi biraz daha küçük 180 dev yılandan<br />
oluşuyordu. Yılan ordusunun komutanının adı<br />
Ekator’du.<br />
Erlik: Planım tamamlandığında bu gezegenden<br />
asla çıkamayacaksın Ülgen. Madem ölümsüz-<br />
32 <strong>Metod</strong>ergi<br />
sün, seni yok edemiyorum, ben de hapsederim<br />
muahahahaha!!!<br />
Parala ordusu, sizler de dünyanın çevresini dolanıp<br />
saracaksınız. Ekator sen en ortada olup<br />
geniş yeri tutacaksın, küçük olanlar dar yerlerde<br />
olacak. Bende gezegene inip onu oyalayacak ve<br />
güçlü kılıcını alacağım ki kaçamasın. O kanatlı<br />
böceğe çok kötü sürprizlerim var!<br />
Meridya sen, bir kutuptan diğerine kadar uzanıp<br />
kaplayacaksın. 360 kolunu sıkıca birleştir ki<br />
Ülgen denen sefil fare aradan kaçamasın. Ben<br />
kılıcını alıp, gelinceye kadar sakın buradan ayrılmayın!<br />
Ülgen: Çok güçlü bir kötülük hissediyorum.<br />
Yakında bir şeyler olacak. Sanırım Erlik beni<br />
buldu. Bir an önce gitmeliyim. Eğer buraya saldırırsa<br />
yok etmeden bırakmaz.<br />
Erlik, bu gezegeni nasıl buldun? Ne istiyorsun?<br />
Erlik: Seni buraya gelirken takip ettim, her anını<br />
gözetledim. Yaptığın her iyiliğe karşı kötülük<br />
planladım. İki dünya savaşı çıkardım. Ve en sonunda<br />
insanların eline nükleer silah teknolojisini<br />
verdim. Eğer kılıcını bana teslim etmezsen<br />
atom bombasını patlatacağım.<br />
Ülgen: Hayır asla vermem kılıcımı!<br />
Erlik: Peki sen bilirsin, atom bombalarını patlatmaya<br />
başlıyorum. Sen duruncaya kadar bombalar<br />
patlayacak!<br />
Ülgen: Tamam, sen kazandın dur! Daha fazla<br />
yok etme bu dünyayı.<br />
Erlik: Hemen kılıcını bana ver. Bu gezegenden<br />
asla çıkmayacaksın. Çıkarsan bu dünyada tek<br />
bir canlı bile bırakmam. Gerçi istesen de çıkamazsın.<br />
Burası senin hapishanen olacak. “Dünya<br />
Hapishanesi”<br />
Ülgen: Kılıcı al ve defol, şunu unutma ki yine<br />
de kazanamayacaksın!<br />
Ülgen: Çıkamıyorum, bu da ne böyle. Parala<br />
yılanları ve Ahtapot Meridya dünyayı ağ gibi<br />
sarmış. Kılıcım olmadan onları yok edemem ki!<br />
Erlik madem ben bu dünyada kaldım, sende kalacaksın.<br />
Başka yerlere gidip kötülük yapmana<br />
izin vermeyeceğim. Kılıcımı kullanamayacaksın.<br />
Kılıcımı enerjiye çevirip seni Dünya’nın taa<br />
merkezine hapsedeceğim. Kılıcı yok edip ondan<br />
gelen güçle manyetizma büyüsü yapıyorum.<br />
Erlik: Şu dünyayı, gitmeden parçalasam iyiydi<br />
ama yok edersem Ülgen serbest kalır. Neyse artık<br />
hevesimi başka gezegenlerden alırım.<br />
O günden sonra dünyada hapis kalan Ülgen<br />
gücü çok azalsa da etrafta gizlice dolaşıp insanları<br />
iyilik yapmaya yönlendiriyor. Erlik ise yerin<br />
altında, kızgınlık içinde kurtulmaya çalışıyor.<br />
Nefreti zaman zaman dağlardan fışkırıyor. Oradan<br />
bile kötülük yapmaya çalışıyor. Ülgen’in<br />
kaçmaması için Parala ordusu ile Ahtapot Meridya’nın<br />
Dünya’nın çevresinden ayrılmayacağını<br />
umuyor. Dünyada savaş hâlâ devam ediyor.<br />
Normal gözle görülmeyen Parala ordusu ve Ahtapot<br />
Meridya insanlar tarafından bilinmiyor.<br />
Fakat bazı topluluklar dedelerinden duydukları<br />
hikâyelerden etkilenerek dünyayı saran çizgiler<br />
tasarladılar. Boyuna çizgilere “meridyen”, enine<br />
çizgilere “paralel” adını verdiler.
ATATÜRK ve<br />
MATEMATİK<br />
Hülya YOLUDOĞRU<br />
Matematik Öğretmeni<br />
Günümüzde bilim ve teknolojinin temeli<br />
olan matematik kendine özgü<br />
bir dile sahiptir. Kendine özgü bir<br />
dilden bahsediyoruz çünkü kullanılan terimler<br />
ve çeşitli sembolik gösterimlere sahiptir.<br />
Düşünüldüğü zaman nereden geliyor bu terimler,<br />
kim, neden üç kenarı olan kapalı eğriye üçgen<br />
adını vermiş diye. Bu konu üzerine bir araştırma<br />
yaptığınızda karşınıza çıkacak tek isim<br />
vardır ki o da şüphesiz önünde saygıyla eğildiğimiz,<br />
büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.<br />
Cumhuriyetten önce çeşitli okullarda okutulmuş<br />
matematik kitaplarını incelerseniz; içlerinde<br />
Arap harfleriyle yazılmış formüller; müselles,<br />
murabba veya hattımümas gibi günümüz matematiğinde<br />
bir anlam ifade etmeyen birçok terim<br />
görürsünüz. Günümüzde Atatürk sayesinde<br />
kullandığımız terimlere baktığımızda, bu eski<br />
Arapça terimlerin anlaşılmasının ve hatırlanmasının<br />
ne denli güç olduğuna siz de hak verirsiniz<br />
elbet. Bir düşünün “Müsellesin sathı yatalay,<br />
dikeley zarbının müsavatına müsavidir.” cümlesinden<br />
ne anlıyorsunuz? Belki anneanne ve dedelerimiz<br />
bize bu cümle içinden birkaç kelimeyi<br />
günümüz Türkçesine çevirebilir ama birçoğunuz<br />
gibi ben de bu cümleyi ilk okuduğumda hiçbir<br />
şey anlamamıştım. Oysa bu cümle “üçgenin<br />
alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına<br />
eşittir.” demektir. Belki sadece bu cümledeki<br />
kavram anlaşılmazlığı bile bize Atatürk’ün bu<br />
konuda matematiğe ve dolayısıyla diğer ilimlere<br />
ne denli değerli bir çalışma bıraktığını anlamamız<br />
için yeterli olacaktır. Mesela, müselles<br />
sözcüğünü ele alalım. Müselles Arapça ‘sülüs’<br />
sözcüğünden türetilmiştir. Arapçadaki sülüs ile<br />
müselles sözcüklerinin arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek,<br />
Arapça bilmeyenler için oldukça<br />
zordur. Sülüs sözcüğünün Türkçede karşılığı<br />
“üç” kelimesidir. Üç’ün yanına “gen” getirirsek<br />
üçgen sözcüğü oluşur. Bu müselles sözcüğünden<br />
daha kolay anlaşılmaktadır.<br />
Atatürk’ün bulduğu bu ve bunun gibi birçok<br />
terim günümüzde hâlâ geçerliliğini korumakta<br />
ve matematiği bizler için daha anlaşılır kılmaktadır.<br />
Atatürk bu terimlerin yer aldığı 1937 yılında<br />
yayımlanan bir de geometri kitabı yazmıştır.<br />
Bu kitapta kullanılan yeni terimler ayrıntılarıyla<br />
açıklanmış ve üzerlerine örnekler de verilmiştir.<br />
Bu kitap geometri öğretenlere ve bu konuda<br />
bilgi edinmek isteyenlere kılavuz olarak Kültür<br />
Bakanlığınca yayınlanmıştır.<br />
Mustafa Kemal bu geometri kitabını yazarak<br />
matematiğe daha anlaşılır yeni terimler kazandırmak<br />
isteğini Sivas’ta girdiği bir geometri<br />
dersinde ortaya koymuştur. Atatürk 13 Kasım<br />
1937 tarihinde Sivas’a gitmiş ve 1919 yılında<br />
Sivas Kongresinin yapıldığı lise binasında bir<br />
geometri (o zamanki adıyla hendese) dersine<br />
girmiştir. Bu derste öğrencilerle konuşmuş ve<br />
geometri üzerine çeşitli sorular yöneltmiştir.<br />
Ders esnasında eski terimlerle matematik öğreniminin<br />
ve öğretiminin zorluğunu bir kez daha<br />
saptayan Atatürk “Bu anlaşılmaz terimlerle bilgi<br />
verilemez. Dersler Türkçe terimlerle anlatılmalıdır.”<br />
diyerek bu konudaki kesin yargısını açıkladıktan<br />
sonra, dersi kendi buluşu olan Türkçe<br />
terimlerle ve çizimleriyle anlatmıştır. Bu sırada<br />
derste Pisagor teoremini de çözümlemiştir.<br />
Elbette ki, matematik ve geometri bilgisi yeterli<br />
olmayan bir insanın bilimsel ve dolayısıyla<br />
toplumsal açıdan bu denli önemli bir çalışmayı<br />
ortaya çıkararak nesiller boyu kabul edilebilir<br />
bir forma sokması mümkün değildir. Böylece<br />
Atatürk sadece siyasi ve idari alandaki dehasıyla<br />
değil, sayısal dünyadaki üstün başarısıyla da<br />
karşımıza çıkmış oluyor.<br />
Sizin de gördüğünüz gibi Atatürk’ün yaşamında<br />
matematiğin önemi bugüne kadar bildiğimiz<br />
veya ilkokullarda öğrenmiş olduğumuz gibi<br />
matematik öğretmeninin ona “Kemal” ismini<br />
vermesinden çok ötedir. Matematiğin bilimsel<br />
gelişme acısından anlaşılır bir dilde öğretilmesi<br />
gerektiği düşüncesi ve bu konudaki çalışmaları<br />
sayesinde bize kazandırdığı onca güzelliğe bir<br />
yenisini daha eklemiştir. Umarım bu yazıyla<br />
birlikte onun başlattığı bilimsel gelişme arzusunun<br />
bizler için de ne kadar gerekli olduğunu<br />
hatırlar ve bunun yanında sade ve anlaşılır bir<br />
dile sahip olmanın bir toplumda her alanda ne<br />
denli gerekli olduğunu daha iyi anlamış oluruz.<br />
<strong>Metod</strong>ergi 33
ANASINIFI ETKİNLİKLERİMİZ<br />
Bengü Aygün - Seda Dağcı<br />
Anasınıfı Öğretmenleri<br />
100. GÜN<br />
Her yıl olduğu gibi bu yılda 100. gün etkinliklerimiz ve partimiz<br />
yine çok keyifli ve eğlenceliydi. İlk günden 100. güne kadar birçok<br />
(sanat, matematik, okuma yazma...) hazırlık gibi etkinlikle 100.<br />
güne hazırlandık ve harika bir partiyle etkinliğimizi sonlandırdık.<br />
MATEMATİK ve<br />
OKUMA YAZMAYA<br />
HAZIRLIK<br />
Öğrenirken eğlenmek<br />
ve mutlu olmak bizim<br />
için çok önemli. Bu<br />
yüzden matematik ve<br />
okuma yazmaya hazırlık<br />
çalışmalarımızı doğal<br />
nesneler kullanarak gerçekleştiriyoruz.<br />
Taşlar,<br />
boncuklar, mandallar...<br />
bunlardan bazıları.<br />
FEN - DOĞA ÇALIŞMALARI<br />
Deneyerek, yaparak öğrenmenin ne kadar önemli olduğunun bilinci<br />
ile programımızda sık sık yer verdiğimiz fen doğa çalışmaları ile<br />
öğrencilerimizin:<br />
P Gözlem ve deney yeteneklerini geliştirmelerini,<br />
P Problem çözme becerilerini geliştirmelerini,<br />
P Mantık yürütme becerilerini geliştirmelerini sağlıyor,<br />
P Çeşitli konularda fikirler üretebilme ve bu fikirler hakkında<br />
tartışabilmeleri için uygun fırsatlar yaratıyoruz.<br />
SANAT ÇALIŞMALARI<br />
Sadece boyalarla resim olmaz<br />
dedik, taşlarla da harika resimler<br />
yapabildiğimizi görmek çok<br />
eğlenceliydi.<br />
34 <strong>Metod</strong>ergi
1. SINIFLARIMIZ<br />
Okula başlamanın heyecanını üzerimizden artık<br />
attık. Biz de okuyor ve yazıyoruz.<br />
Ne güzelmiş okumak!<br />
Madem okuyup yazıyoruz, sınıfımızda kitaplığımızı<br />
oluşturabiliriz dedik ve öyküler, masallar<br />
dünyasına daldık.<br />
Tematik projemizin konusu olan “Kalem” ile ilgili<br />
çalışmalarımızı yapıp sunumumuzu gerçekleştirdik.<br />
Kalemin serüvenini anlatırken öğrendik, öğrettik.<br />
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na yaptığımız<br />
gezi bizim için çok yararlı oldu.<br />
Senfonik çalgıları tanırken çok sesli müziğin ezgileri<br />
ruhumuzu dinlendirdi.<br />
Okuma yazmayı öğrenmenin sevincini sevdiklerimizle<br />
paylaşmak için bayram hazırlıklarımız<br />
son hızla devam ediyor.<br />
Öğrenme hedeflerimizi gerçekleştirirken problem<br />
çözmenin zevkini yaşıyoruz.<br />
2. SINIFLARIMIZ<br />
Birlik Beraberlik Üzerine<br />
İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar.<br />
Yaşadıklarından ve çevresinden de mutlaka<br />
etkilenir. İşte bu etki pozitif olduğunda insana<br />
ve topluma yarar sağlar, negatif olduğunda da<br />
kesinlikle zarar verir.<br />
Öncelikle her birey, karşısındakini ötekileştirmekten<br />
çıkartıp, herkesi olduğu gibi benimseyip,<br />
değişmeye zorlamadan,<br />
ikiyüzlülüğe mecbur kılmadan kabullenmelidir.<br />
Kişi, beraber olmanın<br />
herkesi güçlü kılacağını kavramalıdır.<br />
Birliktelik ile birçok şeyin<br />
başarılması mümkündür. Atalarımız<br />
bunu “Bir elin nesi var iki elin sesi<br />
var.” atasözü ile çok güzel anlatmışlardır.<br />
Renk, dil, din farklılıkları insanları<br />
birbirinden ayırmamalıdır. İnsanların<br />
inançlarına hoşgörü ile bakabilmemiz<br />
gerekir. Dünyadaki diğer<br />
ülkelerin de birbirlerine hoşgörü ile<br />
bakabilmeleri yeryüzünde huzurun<br />
oluşmasına yardımcı olur.<br />
Dayanışma ruhu ile hareket ederek, birlik ve<br />
beraberliğini sağlayan toplumlar, giriştikleri<br />
mücadelede sosyal, ekonomik, eğitim gibi her<br />
alanda başarıya ulaşmışlardır. Toplumsal dayanışma<br />
olmadan, birlik ve beraberlik sağlanmadan<br />
atılan adımlar en başta, başarılıymış gibi<br />
algılansa da o çemberin içerisinde olması gerekenlerden<br />
bir kişi bile dışarda kalmışsa birlik<br />
sağlanamamış demektir.<br />
Birlik ve beraberlik içinde olan toplumlar,<br />
karşılaştıkları en zor sorunları dahi kolaylıkla<br />
çözerler. Sorunlarını çözen toplumlar ise ilerlemek<br />
ve gelişmek için, fikir birliği, gönül birliği<br />
ve eylem birliği içerisinde hareket ederek başarıya<br />
ulaşırlar. İnsanlar, birey ya da kurum olarak<br />
birbirlerini rakip değil, dost olarak görmelidir.<br />
Dünyada birlik ve beraberlik içinde hareket etmeden<br />
başarıya ulaşmış ne bir aile ne bir şirket<br />
ne bir kurum vardır.<br />
Toplumsal dayanışma, birlik, beraberlik ve fedakârlık<br />
ruhu ile bezenmiş; hoşgörülü, affedici,<br />
sevgi ve saygı kurallarını ihlal etmeyen, verdiği<br />
sözde duran, kısaca insani değerleri yaşamında<br />
uygulayan gençler tarafından sağlanacaktır. İnsani<br />
değerler konusu da tek bir kişi tarafından<br />
tesis edilemez. Değerli şeyler birkaç insanın bir<br />
araya gelmesiyle elde edilebilir.<br />
Açık fikirliliği geliştirin. Sevginiz<br />
genişlesin, daralmasın. Birlik ancak<br />
sevginin gelişmesiyle elde edilebilir.<br />
Birlikte çeşitlilik olduğunu değil de<br />
“çeşitlilikte birlik” olduğunu zihnimizde<br />
canlandırma alışkanlığını<br />
edinmeliyiz.<br />
Toplum düzeni, birlik ve beraberlikle<br />
sağlanır. Bazı organları hasta olan<br />
bir insanın vücudu nasıl zayıf ve<br />
güçsüz düşerse; düşmanlıkların yaygınlaştığı,<br />
birlik ruhunun kaybolduğu<br />
toplumlar da öyle güçsüzleşirler.<br />
Birlik için bir kişi yetmeyeceğinden,<br />
diğer insanların da elinden geldiğince,<br />
örneğin değerleri öğreterek birliği teşvik etmeleri<br />
insanlık görevleridir. Dünya bir tanedir,<br />
dolayısıyla dünya üzerinde yaşayan insanların<br />
oluşturduğu insanlık toplumu da bir tanedir.<br />
Tüm insanlık toplumu arasında birlik kurulana<br />
kadar hepimiz birliği teşvik etmek zorundayız.<br />
<strong>Metod</strong>ergi 35
3. SINIFLARIMIZ<br />
<strong>Metod</strong> Koleji olarak, çağımızın gerektirdiği gibi<br />
deneyimleri ile öğrenen, öğrenmeyi yapılandıran,<br />
yeni bilgiler üreten ve üretilen bilgiyi günlük<br />
yaşamda kullanabilen bireyler yetiştirmeyi<br />
amaçlıyoruz.<br />
Bu kapsamda derslerimizde de “Yapılandırmacı<br />
Yaklaşım” doğrultusunda öğrencilerimizi aktif<br />
kılarak, düşünen, fikirlerini savunan, hipotez<br />
kuran, sorgulayan ve edinilen bilgileri bilimsel<br />
gerçekler ışığında paylaşmayı sağlayan ortamlar<br />
yaratıyoruz.<br />
3. sınıflar olarak “Fen Bilimleri” dersinde “Canlılar<br />
Dünyasına Yolculuk” ünitesi ile ilgili “Canlı<br />
ve Cansız Varlıkların Özellikleri”ni araştırdık.<br />
Bir bitkinin çimlenmesi için gerekli koşulları<br />
gözlemlemek amacıyla deney yaptık.<br />
Fasulye Tohumunun Çimlenmesi<br />
Amacımız, bir tohum çimlenirken hangi koşulların<br />
gerekli olduğunu gözlemlemekti. Her<br />
birimiz, 3-4 tane fasulye tohumunu bir pamuğu<br />
ıslatarak arasına yerleştirdik ve bir kabın içine<br />
koyduk.<br />
Kapların üzerine kâğıt bantlarla sırayla A, B, C,<br />
D, E yazarak belirttik.<br />
A kabı: Kabın ağzını pamukla kapatarak güneş<br />
gören bir cam kenarına bıraktık.<br />
B kabı: Kabın ağzını pamukla<br />
kapatarak güneş görmeyen<br />
karanlık bir yere koyduk.<br />
C kabı: Kabın ağzını pamukla<br />
kapatarak buzdolabına<br />
koyduk.<br />
D kabı: 3-4 tane fasulye tohumunu<br />
kuru pamuğun arasına<br />
koyduk. Kabın ağzını pamukla<br />
kapatarak güneş gören<br />
bir cam kenarına bıraktık.<br />
E bardağı: Kabın ağzını hava almayacak şekilde<br />
bir kapakla kapatıp bir de poşetin içine<br />
koyduk. Güneş gören bir cam kenarına bıraktık.<br />
Bir hafta kadar gözlemledik.<br />
Deney sonucunda C, D ve E kabındaki tohumların<br />
çimlenmediğini; A ve B kabındaki tohumların<br />
ise çimlendiğini gördük. Böylece çimlenme<br />
için gerekli koşulların su, oksijen ve uygun<br />
sıcaklık olduğunu gözlemleyerek öğrenmiş olduk.<br />
Okuyan Sınıf<br />
Kitap okumak kişide yepyeni ufuklar açar, kişinin<br />
hayal dünyasını ve sözcük dağarcığını geliştirir,<br />
kısaca kişi ne kadar okursa o kadar bilir.<br />
<strong>Metod</strong> Koleji olarak kitapla yetişen nesillerin<br />
başarı dolu, iyi bir geleceğe sahip insanlar olacağının<br />
bilincindeyiz. Bu nedenle öğrencilerimize<br />
küçük yaşlardan itibaren kitap okumayı<br />
sevdirmeyi amaçlıyoruz. Her sınıf seviyesinde<br />
çocuklarımızın gelişim özelliklerine, ilgi ve yeteneklerine,<br />
bilgi birikimlerine uygun kitaplar<br />
seçerek öğrencilerimizin her ay en az bir kitap<br />
okumalarını sağlıyoruz. Okunan kitaplardaki<br />
karakterler, problemler, olaylar ile ilgili tartışma<br />
ortamları yaratıp öğrencilerimizin empati<br />
yaparak kitabın kahramanı gibi düşünmelerini,<br />
olaylara bu şekilde yaklaşmalarını istiyoruz.<br />
Böylece okunan kitabın içselleştirilmesini ve<br />
daha iyi anlaşılmasını sağlıyoruz.<br />
3. sınıflar olarak bu ay Pelin Güneş’in “Bizim<br />
Sınıfın Halleri” kitabını okuduk. Togancan ve<br />
arkadaşlarının sınıfında yaşananlara tanık olduk.<br />
Öğrencilerimiz bu kitabı nasıl buldu? Gelin onların<br />
kitap hakkındaki yorumlarını okuyalım.<br />
3/A Sınıfından Özgür Deniz ATEŞ: “Bizim<br />
Sınıfın Halleri” kitabını okurken çok güldüm.<br />
Eğlenceli, komik ve merak uyandıran bir kitaptı.<br />
Kiraz teyzenin orman banyosunu çok beğendim.<br />
Kitabın kahramanlarından Boracan’ın<br />
geçimsiz ve arkadaş olmayı bilmeyen bir çocuk<br />
olduğunu düşündüm.<br />
3/B Sınıfından Poyraz KEÇELİ: “Bizim Sınıfın<br />
Halleri” kitabının karakterleri, bizim sınıftakilere<br />
çok benziyordu. Yaptıkları şeyler de<br />
öyle… Çok sürükleyici bir kitaptı. Okurken çok<br />
güldüm ve çok eğlendim. Kitaptaki karakterlerin<br />
lakapları da çok komikti.<br />
3/A Sınıfından Ece ERDEM: Kitabı beğenerek<br />
ve zevkle okudum. Aynı zamanda komik de<br />
buldum. Çocuğun babasının, salonu plaj yapması<br />
çok hoşuma gitti.<br />
3/B Sınıfından Yiğit ATIŞ: “Bizim Sınıfın<br />
Halleri” kitabındaki bazı karakterler, bizim sınıftakilere<br />
benziyordu. Bu arada kitap çok güzel<br />
ve sürükleyici bir kitaptı. Kitabın bazı bölümleri<br />
çok düşünülerek yazılmış. İsimler ve lakaplar<br />
çok komikti. Yazar Pelin Güneş’e bizleri böyle<br />
bir kitapla buluşturduğu için teşekkür ediyorum.<br />
36 <strong>Metod</strong>ergi
4. SINIFLARIMIZ<br />
Yaratıcı Yazmanın Önemi<br />
İlkokullarda yaratıcı yazma faaliyetleri, programın<br />
yenilenmesiyle birlikte daha önem kazanmıştır.<br />
Yeni programla birlikte, tamamen öğretmen<br />
merkezli olan eğitim sisteminden öğrenciyi<br />
ön plana çıkaran etkinliklerin yoğunlukta olduğu<br />
sisteme geçilmiştir. Son yıllarda Türkçe dersi<br />
kazanımları öğretmenin kontrolü elinde tuttuğu<br />
etkinliklerden uzaklaşmıştır. Bunun yerine öğretmenin<br />
öğrenciye rehberlik ettiği etkinlikler<br />
uygulanmaya başlanmıştır. Öğrencilerin ön<br />
planda olduğu etkinliklerden bir kısmı şöyledir:<br />
Duygu, düşünce ve hayallerini anlatan yazılar<br />
yazma, hikâye yazma, serbest yazma, kendisine<br />
ilginç ve çekici gelen karakter, olay, yer, an<br />
ile ilgili görüş ve düşüncelerini yazma, sorular<br />
sorarak yazma, şiir yazma, anahtar kelimelerle<br />
yazma, duyuru, afiş vb. yazma gibi. Bu yazmalar,<br />
sınıf etkinlikleri sırasında uygulanabildiği<br />
takdirde öğrencinin yaratıcılığını geliştirmeye<br />
yönelik olarak hazırlanmıştır. Böylelikle yaratıcı<br />
yazma yaklaşımının uygulanmasıyla öğrenciler<br />
yazma eylemini daha istekli uygulamaya<br />
başlamışlardır.<br />
Yaratıcı yazma; öğrenciler için eğlenmek, sanatsal<br />
ifadelerini beslemek, yaratıcı düşünmek,<br />
yazmanın önemini ve işlevlerini açıklamak, hayal<br />
gücünü geliştirmek ve düşüncelerini ifade<br />
etmek gibi becerilerini geliştirmek için oldukça<br />
önemlidir.<br />
Bizler de <strong>Metod</strong> Koleji olarak Türkçe derslerimizde<br />
yaratıcı yazma çalışmalarına önem<br />
veriyoruz. Öğrencilerimizin hayal gücünü<br />
geliştirmek için grup çalışmasıyla yaptığımız<br />
“Atasözlerini Resimlerle Anlatma” etkinliğimiz<br />
bir örnektir.<br />
<strong>Metod</strong>ergi 37
ANAOKULU<br />
İLKOKUL<br />
ORTAOKUL<br />
<strong>Metod</strong> Koleji<br />
Geleceğin METOD’U<br />
FUTURE’S METOD<br />
38 <strong>Metod</strong>ergi
METOD<br />
BİLGİ LİSESİ<br />
Aydınlık bir<br />
gelecek çin...<br />
SINAVLARIMIZ REHBERLİK YAYINLARIMIZ<br />
<strong>Metod</strong>ergi 39
40 <strong>Metod</strong>ergi