22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ikrâmlarının bolluğunu, zayıfların ve fakirlerin hâmisi olduğunu yazmaktadırlar.<br />

Mustafa Çelebi Türkçe inşâ, yazı yazmadaki kudret ve mahâretinden başka Arapça ve<br />

Farsçada da kalem sâhibi, âlim ve şâir bir zâttı. Kaleme aldığı berât veya menşûrlardaki inşâ,<br />

yazma sanatı kudreti, zamânına göre pek kuvvetlidir ve münşeâtı, yazışmaları, senelerce<br />

nümûne olarak kullanılmıştır. Bilhassa Safevî hükümdârı Şah Tahmasb'a yazılan nâme-i<br />

hümâyûn ve pâdişâhın emriyle Vezîr-i âzam İbrâhim Paşa için kaleme aldığı seraskerlik<br />

menşûru, kuvvetli kalem sâhibi olduğunun en parlak nümûnelerindendir.<br />

Celâlzâde Mustafa Çelebi, Mevâhibü'l-Hallâk fî Merâtibi'l-Ahlâk isimli eserinde, iyi ve<br />

kötü huyların fayda ve zararlarından bahsetmektedir. Celâlzâde, her konuyu îzâh ettikten<br />

sonra o konu ile ilgili olan âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve velîlerin sözlerini yazıp çeşitli<br />

hikâyeler de zikrederek okuyucuyu aydınlatma yoluna gider. Eser bu hâli ile hem bilgi<br />

kaynağı, hem de bir ibretler hazînesidir. Sanki bir sohbet niteliğindedir. Okuyucu, âlim bir<br />

zâtın huzûrunda oturuyor ve ondan ders alıyormuş gibi olmakta ve aradaki menkıbelerle de<br />

dikkatini toplamaktadır.<br />

İşte bütün insanlara lâzım olan, kalplere şifâ sunan, ruhlara ferahlık veren nasîhatlerinin<br />

birinde buyurdular ki:<br />

Tasavvuf ehline göre murâkabe; kulun, kalbi ile Allahü teâlâyı zikredip, devamlı Allahü<br />

teâlânın, kullarının hâllerine muttali olduğunu, görüp bildiğini hatırından çıkarmaması, her<br />

nefeste Allahü teâlânın azâbından ve cezâsından korku üzere olmasıdır. Büyüklerden birisi;<br />

"Kul harama bakmamak ve günah işlememek için ne yapmalıdır?" diye sorduklarında; "Kul<br />

bir günah işleyince, Allahü teâlânın o hâline vâkıf ve işlediği günâhı gördüğünü aslâ<br />

unutmamak sûretiyle günah işlemekten korunabilir." buyurmuştur.<br />

Hikâye: Abdullah ibni Ömer hazretleri köle bir çobana rastladı. Çoban koyunları otlatıyordu.<br />

Çobana, koyunlardan birini kendisine satmasını söyledi. Çoban; "Koyunlar benim değildir."<br />

dedi. Bunun üzerine İbn-i Ömer hazretleri; "Sen bana koyunu sat, sâhibine kurt yedi dersin."<br />

dedi. Çoban; "Fakat Allahü teâlâ her yerde hâzır ve nâzırdır. O bizi görmektedir." deyince,<br />

İbn-i Ömer hazretleri çobanı ve koyunları sâhibinden satın aldı. Çobanı âzâd ederek,<br />

koyunları o gence hediye etti.<br />

Allahü teâlânın kendisini her an gördüğünü düşünen kimse O'ndan hayâ eder, günah<br />

işlemekten utanır. Allahü teâlânın azâbından ve cezâsından çok korkar. Bu sebepten<br />

günahlardan çok sakınır. Allahü teâlânın her şeyden onu hesâba çekeceğini bildiği için, hiçbir<br />

nefesini zâyi etmez, boşuna geçirmez. Dâimâ Allahü teâlâya tâatla meşgûl olur.<br />

Hikâye: Sâlihlerden birisi vefât etmişti. Cenâzesini sabahleyin kaldırmalarına rağmen, çok<br />

kalabalık olduğundan, ancak ikindiden sonra defnedilebilmişti. O beldenin sâlihlerinden<br />

birisi, defnedilen zâtı rüyâsında görüp, ne hâlde olduğunu sordu. O da şöyle cevap verdi:<br />

"Allahü teâlâ beni af ve mağfiret eyledi. Pekçok ihsânlarda bulundu. Fakat çok çetin hesap<br />

verdim. Çünkü bir gün oruçlu idim. Bir arkadaşımın anbarının önünde oturdum. İftar zamânı<br />

gelince o anbardan bir buğday tânesi alıp, ikiye böldüm. Tam yiyeceğim sırada, benim<br />

olmadığını düşünerek, iki parça buğdayı tekrar yerine koydum. Bu sebeple, kırdığım o bir<br />

tâne buğday yüzünden sevaplarımdan alıp, o buğdayın sâhibine verdiler."<br />

Hikâye: Selmân-ı Fârisî hazretleri gecelerini namaz ve ibâdetle geçirirdi. Çok namaz<br />

kılmaktan dolayı yorulduğu zaman, "Sübhânallah, Elhamdülillah, Allahü ekber, Lâ ilâhe<br />

illallah" gibi tesbîhle vakitlerini geçirmeye çalışırdı. Bundan da yorgunluk meydana gelince,<br />

Allahü teâlânın celâlini ve azametini, büyüklüğünü düşünürdü. Bir müddet tefekkürden<br />

sonra, nefsine; "Epeyce dinlendik, rahatladık." der, tekrar namaza dönerdi. Gece bitinceye<br />

kadar bu şekilde meşgûl olurdu.<br />

Çok zaman olur ki, insan birinin ihtiyâcını gidermek için çok gayret sarfeder, fakat bu onun

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!