22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kaldı. İftar vaktinde, çocuk yaştaki Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker, o bir tâne ile orucunu açtı. O<br />

gün derecesi pek yükseldi. Kendi dedi ki: "Eğer o narı tamâmen yeseydim, kim bilir ne<br />

faydalara kavuşurdum." Şeker-Genc, Şeyh Kutbüddîn'e bu hikâyeyi anlattı. Şeyh buyurdu ki:<br />

"Bâbâ Celâleddîn ne verdiyse, senin için olan, yediğin o bir nar tânesinde verdi."<br />

Bir vakitler Çin taraflarına gitti. Oranın insanlarının da huzur ve saâdete kavuşmaları için<br />

çalıştı. Bir dağ köyünde ikâmet etti. O köylüler ve çevre sâkinleri hep kâfir idi. Onun<br />

bereketiyle, bulunduğu köy ve çevresindekiler müslüman olmakla şereflendiler. Bir dergâh<br />

inşâ ettiler. Yıllarca orada insanlara feyz membaı oldu. Devlet ileri gelenleri ve diğer<br />

kimselerden birçok talebeleri oldu. Tayy-i mekân ve tayy-i zaman sâhibi olup, gitmek<br />

istediği yere Allahü teâlânın izniyle kısa zamanda varırdı. Dünyâ sanki ayağının altındaydı.<br />

Her gün sabah namazını Mekke'de kılardı. Her sene Arefe ve bayram günü insanların<br />

gözünden kaybolur. Hacca giderdi. Kimse onun nereye gittiğini bilmezdi.<br />

Meşhûr seyyah ve âlim İbn-i Battûta, Seyahatnâme'sinde anlatır: "Çin taraflarında<br />

Celâleddîn hazretlerinin ziyâretine gittim. Onun ikâmet ettiği yere iki gün mesâfe kala,<br />

talebelerine misâfir oldum. Akşamleyin bana, nereden gelip nereye gittiğimi sordular.<br />

Onlara; "Ben Acem memleketinden gelip, Çin memleketine Celâleddîn hazretlerinin<br />

ziyâretine gidiyorum." deyince, onlar da onun talebeleri olduklarını söylediler. Bana; "Her<br />

gece yatsı namazından sonra Celâleddîn hazretleri yanımıza gelir, bir saat yanımızda kalır ve<br />

ondan sonra gider." dediler. Ben bu hâle çok sevindim ve hakîkaten yatsı namazından sonra<br />

talebeler bir telâş içine girdiler ve Celâleddîn hazretleri geldi. Biz orada onunla müşerref<br />

olduk, bir saat sohbet ettiler ve kalkıp gittiler. Sabah olunca, ben yine onun bulunduğu dağ<br />

köyüne hareket ettim. Yanına vardığım zaman elini öptüm. Benim memleketimi suâl ettiler.<br />

Acemistan olduğunu söyledim. Sonra şehrimi suâl etti. Bulunduğum şehri de ona söyledim.<br />

Sonra talebelerine; "Bu, benim bir Arab misâfirimdir. Ona çok izzet ve ikrâmda bulunun."<br />

buyurdu. Ben de; "Efendim! Ben Arab değilim, ben Acemim." dedim. Bana; "Yâ İbn-i<br />

Battûta! Senin falan deden Bağdât'tan oraya gitmiştir. Onun için senin aslın Arabdır. Ben de<br />

ona istinâden size Arab dedim." buyurdu. Daha önce, benim öyle bir şeyden haberim yoktu.<br />

Memleketime döndükten sonra araştırdım. Baktım, hakîkaten o hazretin buyurduğu gibi<br />

dedem, Bağdât'tan oraya hicret etmiş ve bizim esas soyumuz Arab imiş.<br />

Celâleddîn hazretlerinin yanında bir müddet kaldım. Birçok kimsenin onu ziyâret için<br />

geldiklerini gördüm. Onların içinde inanmıyanlar da vardı. Onun sohbetinde bulunan bu<br />

inançsızlar, Allahü teâlânın izni ile hidâyete kavuşurlar, müslüman olurlardı. Öyle kalabalık<br />

olurdu ki, gelen misâfirleri evi almaz, mağarada yatarlardı.<br />

Celâleddîn hazretlerinin üzerinde güzel bir elbise vardı. Kalbimden; "Keşke, şu elbiseyi bana<br />

verse de bereketlensem." diye geçirdim. Başka bir gün huzûruna vardığımda, bana; "Ey İbn-i<br />

Battûta, bu elbiseler bana hocamdan yâdigârdır. Buna rağmen iki parçadan birini sana<br />

vereceğim." deyip, elbisenin şal olan parçasını bana verdi. Onun bu söz ve hareketine hayret<br />

ettim. Çünkü bu isteğimi yalnız kalbimden geçirmiş, kimseye söylememiştim.<br />

Gideceğim zaman, onun bulunduğu yere vardım ve vedâlaşmak istedim. Yanında edeble<br />

oturan bir şahıs gördüm. O anda beni yanına almadı. Bir müddet sonra beni huzûruna çağırdı.<br />

Talebelerine suâl edip, yanında bulunan şahsın kim olduğunu sordum. Yanında edeble oturan<br />

şahıs, kâfir olan, bu beldelerin pâdişâhıymış. Kısa bir zaman sonra yine Celâleddîn<br />

Tebrîzî'nin yanına gittiğimde, o kâfir pâdişâhın müslüman olduğunu öğrendim.<br />

Ertesi sene yine Çin tarafına seyahat edip Hanbalık'a (Pekin'e) gittim. Sagurcî Zâviyesine<br />

vardım. Orada Burhâneddîn isminde büyük bir zât vardı. Onun ziyâretine gittim. Üzerime<br />

Celâleddîn hazretlerinin hediyesi olan şalı almıştım. O mübârek zâtın elini öpmek istedim.<br />

Benim yüzüme bakıp elini öptürmedi. Tutup, elimi kendisi öptü. Sebebini sorduğumda; "Ben,<br />

senin elini üzerindeki şal için öptüm. İlk önce şalı tanıdım. Ancak nereden elde<br />

edebileceğinizi düşündüm. Hocama râbıta ettim. Kendisinin hediye ettiğini söyledi. Ben de

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!