22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

7) Nefehât-ül-Üns; s.516<br />

8) Risâle-i Sipahsâlar; s.9<br />

9) İslâm Âlimleri <strong>Ansiklopedisi</strong>; c.8, s.147<br />

CELÂLEDDÎN TEBRÎZÎ;<br />

Hindistan evliyâsının büyüklerinden. Tebriz taraflarında doğduğu için Tebrîzî nisbet edildi.<br />

Doğum târihi belli değildir. Celâleddîn lakabı verildi. 1345 (H.746) yılında Bengal<br />

bölgesinde vefât etti. İlim tahsîline hocası Ebû Saîd Tebrîzî'nin yanında başladı. Hocasının<br />

vefâtından sonra, Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinden ilim öğrenip feyz aldı. Ferîdüddîn-i<br />

Attâr hazretlerinin nazarlarından istifâde etti. Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin<br />

vefâtından önce Hindistan taraflarına gitti. Onun sohbetleriyle de şereflendi. Kutbüddîn<br />

Bahtiyâr Kâkî ve Behâüddîn Zekeriyyâ ile sohbet etti.<br />

Şihâbüddîn Sühreverdî'nin yanında Zâhirî ve bâtınî, maddî ve mânevî ilimleri öğrenen<br />

Celâleddîn Tebrîzî, hocasına hiçbir talebeye nasîb olmayan hizmetleri yaptı. Şihâbüddîn<br />

hazretleri, her sene hacca giderdi. Sonunda yaşlandı. Zayıf ve güçsüz oldu. Onun için<br />

bulundurulan yiyecekler, bünyesine pek uygun değildi. Bu sebepten Şeyh Celâleddîn Tebrîzî,<br />

hocası için bir tencere ile tencere altı yapıp başının üzerinde taşırdı. Bunu öyle yapmıştı ki,<br />

başını yakmazdı. Hocası yemek isteyince, hemen önüne sıcak yemek koyardı. O mübârek<br />

kimsenin duâsı bereketiyle çok yüksek makamlara kavuştu. Şihâbüddîn Sühreverdî bir gün<br />

hacdan dönmüştü. Bağdatlılar, huzûruna geldiler. Herbiri fakirlere verilmesi için para ve<br />

diğer hediyeler getirdiler. Bu arada bir ihtiyâr geldi ve eski elbisesinin cebinden bir gümüş<br />

çıkarıp verdi. Şeyh Şihâbüddîn, o bir gümüşü aldı, hediyelerin en üstüne koydu. Sonra orada<br />

bulunanlara; "Kime ne lâzımsa bunlardan alsın." buyurdu. Her biri kalkıp, para kesesi ve<br />

elbiseleri aldılar. Şeyh Celâleddîn Tebrîzî de orada idi. Ona işâret edip; "Sen de birşey al."<br />

buyurdu. Şeyh Celâleddîn kalktı. İhtiyârın getirdiği gümüşü aldı. Şeyh Şihâbüddîn bunu<br />

görünce; "Bunların hepsini sen aldın." buyurdu.<br />

Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin yanında kemâl mertebesine kavuşan Celâleddîn Tebrîzî<br />

hazretlerinin kerâmetleri meşhûr oldu. Hülâgü'nün işgâl ettiği Bağdât'ta, halîfe olan<br />

Mu'tasım'ın katledileceğini, Allahü teâlânın izniyle, bir gün önceden işâretle haber verdi.<br />

Ertesi sabah halîfe hunharca katledildi.<br />

Celâleddîn Tebrîzî, kırk sene gündüzleri hep oruç tuttu. On günde bir kendi ineğinden sağdığı<br />

sütten bir mikdâr içer, başka hiç bir şey yemezdi. Bütün gecelerini namazla geçirirdi. Gecede<br />

bin rekat namaz kıldığı olurdu.<br />

Allahü teâlânın dînini yaymak ve kullarını ebedî olan Cehennem azâbından kurtarmak için<br />

çalışırdı. Müînüddîn Çeştî hazretlerinin hizmetinde bulunmak ve feyzlerinden istifâde etmek<br />

için Hindistan taraflarına gitti. Dehli'de bulundu. Onun yüksek derecesi, hâllerinin açıklığı,<br />

bâzı kimselerin kıskançlığına sebep oldu. Bunlar arasında zamanın Dehli Şeyh-ül-İslâmı da<br />

vardı. Necmeddîn Sugrâ adındaki bu kimse, onu çirkin bir suçla ithâm eyledi ve Bengal<br />

tarafına sürdürdü. Bengal'e gelince, bir gün bir su kenarında oturuyordu. Kalktı, yeniden<br />

abdest aldı ve orada olanlara; "Gelin, Dehli Şeyh-ül-İslâmının cenâze namazını kılalım. Zîrâ<br />

bu saatte vefât etmiştir." dedi. Gerçekten böyle söylediği an vefât etmişti. Namazdan sonra<br />

yüzünü insanlara çevirip; "Dehli Şeyh-ül-İslâmı bizi şehirden çıkardıysa, Rabbimiz de onu<br />

dünyâdan çıkardı." buyurdu.<br />

Ferîdüddîn-i Genc-i Şeker (kuddise sirruh), çocukken çok zikreder ve kendinden geçmiş bir<br />

hâlde bulunurdu. Öyle ki, ona insanlar; "Kâdı dîvâne çocuk" derdi. Bir defâ Celâleddîn<br />

Tebrîzî oraya geldi. "Burada bir derviş var mıdır?" dedi. "Bir çocuk vardır. Dîvâne hâldedir.<br />

Büyük mescidde düşmüş kalmıştır." dediler. Şeyh Celâleddîn onu görmeye gitti ve eline bir<br />

nar verdi. Çocuk oruçlu idi. O narı oradakilere taksim ettiler. Nardan bir tâne yere düşüp

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!