22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ikindi vaktinde fânî hayâta gözlerini yumdu."<br />

Mevlânâ hazretleri vefât edince, İmâm-ı İhtiyârüddîn gasl eyleyip yıkadı. Gasl ânında<br />

gördüklerini şöyle anlattı: "Mevlânâ'nın mübârek cesedini yıkamaya başlayınca, üzerime öyle<br />

bir ayrılık acısı çöktü ki ağlamaktan kendimi alamadım. Yıkamak şöyle dursun, zerre kadar<br />

hareket etmeye kâdir olamadım. Yüzümü yüzüne dayayıp ağladım. Yardımcılarım hiç ses<br />

çıkarmıyor, bana mâni olmuyorlardı. Bir ara dayanamadım. Vücûduna sarılarak ağlamak<br />

istedim. O anda Mevlânâ'nın eli bileğimi sıkıca tuttu. Korkumdan aklım başımdan gitti.<br />

Bayılmışım. Kulağıma uğultu hâlinde, sâhibini göremediğim sesler geliyordu; "Nûr, nûra<br />

karıştı. Âşık, Mâşuka kavuştu. Bunda endişe edecek bir şey yoktur. Çünkü, Allahü teâlânın<br />

velî kulları için, hiçbir korku yoktur ve onlar mahzûn da olmazlar. Müminler ölmezler, belki<br />

fânî âlemden, sonsuz âleme naklolunurlar." Bu sözler beni kendime getirdi."<br />

Şerâfeddîn-i Kayserî anlatır: "Sadreddîn-i Konevî hazretleri, talebesi Mevlânâ'nın cenâze<br />

namazını kıldırmak için ilerlediği zaman, ona birden bire bir hıçkırık gelip kendinden geçti.<br />

Bir müddet sonra kendine gelip namazı kıldırdı. Mevlânâ'nın vefâtına çok üzülmüştü.<br />

Talebelerinin ileri gelenlerinden bâzıları; "Efendim! Namaz kıldıracağınız zaman, üzerinizde<br />

hiç görmediğimiz bir hâl vardı. Acabâ hikmeti nedir?" dediler. Bunun üzerine; "Namaz<br />

kıldırmak için ilerlediğim vakit, meydanda meleklerin saf saf dizilip, Peygamber efendimizin<br />

arkasında cenâze namazını kıldıklarını gördüm. Gökteki meleklerin hepsi mâvi elbiseler<br />

giyinmiş ağlıyorlardı." buyurdu.<br />

Mevlânâ'yı sevenlerden Fahreddîn isminde biri vefât etmiş idi. Onu rüyâda gördüler. Hâli iyi<br />

idi. "Bu mertebeye nasıl kavuştun?" diye sorduklarında, "Mevlânâ'nın türbesi yapılırken bir<br />

direk lâzım olmuş. Bana gelip durumu bildirdiler. Ben de cân u gönülden direği verdim. Bu<br />

sebeple Allahü teâlâ beni magfiret eyledi." diye cevap verdi.<br />

Muhammed Hâdim şöyle anlatır: "Mevlânâ'nın yanında kırk yıl hizmet ettim. Husûsî<br />

odasında ne yatak, ne de yastık gördüm. Bir gece bile, yatıp uyumak ve istirâhat etmek için<br />

yanını yere koyup yattığını da bilmiyorum. Mevlânâ ezân sesini duyduğu zaman, ya dizleri<br />

üzerine oturur veya ayağa kalkarak, ezân bitinceye kadar o vaziyetini hiç bozmazdı. Bütün<br />

ömründe hiç ayağını uzatmamış ve yatmamıştır."<br />

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, olgun, âlim ve velî bir müslüman idi. Onun çeşitli din, mezheb,<br />

meşreb sâhibi kimseleri kendisine hayran bırakan merhameti, insan sevgisi, tevâzuu, gönül<br />

okşayıcılığı gibi üstün vasıfları, İslâm dîninin emrettiği güzel ahlâkından bâzı nümûnelerdir.<br />

Onda, bunlardan başka İslâm ahlâkının diğer hususları da kemâl derecede mevcuttu. Bunların<br />

hepsini saymak, İslâmiyeti tamam olarak anlamak ve anlatmakla mümkün olur. Hazret-i<br />

Mevlânâ'yı yalnız bir mütefekkir, şâir gibi düşünmek ve o şekilde anlamaya çalışmak, aslı<br />

bırakıp, herhangi bir özelliği içinde sıkışıp kalmaya benzer. Bu ise, en azından Mevlânâ'yı<br />

çok eksik ve yarım anlamaya, hattâ hiç anlamamaya sebeb olabilir. Nitekim hazret-i<br />

Mevlânâ'yı, sözlerini, yolunu anlamanın anahtarını, kendisi bir rubâisinde şöyle dile<br />

getirmektedir:<br />

Ben sağ olduğum müddetçe Kur'ân'ın kölesiyim.<br />

Ben Muhammed Muhtâr'ın yolunun tozuyum.<br />

Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse,<br />

Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım.<br />

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri tasavvuf deryâsına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi,<br />

teşbihleri, sözleri ve nasîhatları bu deryâdan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarîkat<br />

kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibâdet şekilleri ihdâs etmemiştir. Ney, rebap, tambur gibi<br />

çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, ilk defâ on beşinci asırda ortaya<br />

çıkmıştır. İlk mevlevî bestelerinin bestelenmesi de aynı zamâna rastlar. Bu târih, Mevlânâ<br />

hazretlerinin yaşadığı devirden 3-4 asır sonradır. Onun Mesnevî'sinde geçen "ney" kelimesi,<br />

bâzı kimseler tarafından çalgı âleti olan ney şeklinde düşünülüp anlaşıldığı için, yanlış

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!