22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Allahü teâlâ, bâzı insanları su gibi latîf, mütevâzî, dâimâ aşağıya akıcı ve yumuşak huylu,<br />

bâzılarını da toprak, taş gibi sert mizaçlı yarattı. Su, toprağa karışır, meyvelerin büyümesini,<br />

canlıların içerek hayatlarının devâm etmesini sağlar. O sulardan rûhlara ve bedenlere gıdâ<br />

temin edilip, menfaat sağlanır. Su toprağa gitmezse, topraktan ve sudan lâyıkıyla istifâde<br />

edilmez. Ey Nûreddîn! Bu arkadaşın toprak hükmünde olup, yerinden kalkmaz ve barışmaz<br />

ise, sen su gibi tevâzu üzere olup, anlaş. Herkes bilir ki, iki küs olan kimseden hangisi<br />

öbüründen önce davranırsa, Cennet'e ötekinden önce girecektir. Daha çok sevap<br />

kazanacaktır. Dolayısıyla, bu barıştan her ikiniz de istifâde etmiş olacaksınız." buyurdu.<br />

Bunu dinleyen iki küs kimse, daha çok sevap kazanmak gayretiyle hemen barıştılar.<br />

Bir kimse, geçim darlığından şikâyette bulundu. Bunun üzerine Mevlânâ hazretleri o<br />

kimseye; "Eğer sana, âzâlarından birini kesip, yerine bin altın verelim deseler râzı olur<br />

musun?" diye sordu. O da; "Hayır, râzı olmam." diye cevap verdi. Bunun üzerine Mevlânâ<br />

hazretleri; "Ey kardeşim! Mâdem ki râzı olmazsın, niçin geçim sıkıntısından şikâyette<br />

bulunursun? Fakirim diyorsun, bu kadar altından daha kıymetli âzâların var iken, vücûdun<br />

sıhhatte ve âfiyette iken, niçin bunları sana bedâvadan ihsân eden Allahü teâlâya<br />

şükretmiyorsun? Allahü teâlâ; meâlen "Nîmetlerimin kıymetini bilir, emrettiğim gibi<br />

kullanırsanız onları arttırırım." (İbrâhim sûresi: 7) buyurdu.<br />

Mevlânâ hazretleri bütün işleri ihlâs ile, Allahü teâlânın rızâsı için yapmak lâzım olduğunu,<br />

bir misâl ile şöyle izâh ettiler: "Nişâburlu bir ilim talebesi ile bir tüccar yol arkadaşı oldular.<br />

Çok fakir olduğundan talebenin ayakkabısı yoktu. Yalın ayak yürürken, tüccar bir çift<br />

ayakkabı verdi. Sonra tüccar, talebeye ikide bir; "Ey talebe! Yolun düzgün yerinden yürü...<br />

Sivri taşlara basma... Ayaklarını sürüme... Dikenli yerlerden gitme.. Ayakkabıyı eskitme..."<br />

diye tembih ediyordu. Bu tenbihler talebeyi usandırdı. Sonunda talebe dayanamayıp<br />

ayakkabıları çıkardı, tüccarın önüne bıraktı ve; "Ben senelerce yalın ayak seyâhat ederim.<br />

Kimse bana bunun için bir şart koşmuyordu. Şimdi verdiğin bu ayakkabılar için sana<br />

mahkûm olamam." dedi. İşte burada olduğu gibi, yapılan hayır-hasenât karşılıksız olmalı<br />

Allahü teâlânın rızâsı için yapılmalıdır. Ancak böyle olursa makbûl olur.<br />

Devlet memurlarından bir kimse, zaman zaman Mevlânâ hazretlerini ziyâret eder,<br />

vazîfesinden ayrılarak devamlı onun hizmetiyle şereflenmek istediğini bildirirdi. Mevlânâ da,<br />

vazîfesini bırakmamasını ister, ona nasîhatler ederdi. Bir gün ona şu menkıbeyi anlattı:<br />

"Abbâsî halîfesi Hârûn Reşîd zamânında bir zâbıta âmiri vardı. Hızır aleyhisselâm ile her gün<br />

görüşüp sohbet ederlerdi. Zâbıta âmiri bir gün vazîfesinden istifâ etti. Zâhid olup insanlardan<br />

ayrı yaşamaya, kimseyle görüşmeyip tek başına ibâdet yapmağa başladı. Fakat istifâ ettikten<br />

sonra Hızır aleyhisselâm kendisine hiç uğramaz oldu. Bu duruma zâbıta âmiri çok üzüldü.<br />

Her gün sabahlara kadar cenâb-ı Hakka yalvarıp, gözyaşı döktü, tövbe istigfâr etti. Bir gece<br />

rüyâsında Hızır aleyhisselâmı görüp yalvardı. "Ey vefâlı dost! Ben seninle devamlı olarak<br />

sohbet etmek maksadıyla dünyâ makamlarından istifâ ettim. Uzlete çekilip, yalnız başıma<br />

ibâdet etmeye başladım. Böylece sana kavuşurum sandım. Hâlbuki tam tersine seninle artık<br />

hiç görüşemedim. Beni, mübârek cemâlinize hasret bıraktınız. Acabâ bunun hikmeti nedir?<br />

Yoksa bir kusûr mu işledim? Bu şekilde daha ne kadar hasretinizle yanacağım?.." gibi<br />

sözlerle yanıp yakılarak ağladı. Zâbıta âmirinin bu acınacak durumuna dayanamayan Hızır<br />

aleyhisselâm; "Ey azîz dostum! Benim sana görünüp sohbet etmemin sebebi, yaptığın<br />

ibâdetler, hayır hasenât ile değildi. Senin o mühim vazîfeni yapıp müslümanların işlerini hak<br />

ve adâlet ile idâre ettiğin için gelip seninle sohbet ediyordum. Hâlbuki, sen bu kıymetli<br />

vazîfeyi bırakıp, müslümanlara hizmeti terkettin. Hattâ onları adâleti olmayan biriyle başbaşa<br />

bıraktın. Sâdece kendi menfâatin için bir köşeye çekildin. Kendi menfaatini müslümanlara<br />

tercih ettin. Şimdi o yerine geçen şahıs, müslümanlara zulüm ve gayr-i meşrû işler ile elem<br />

vermektedir. Şu anda onlar sıkıntı ve üzüntü içindeler. Bunlara hep sen sebeb oldun. Elbette<br />

senin şahsî menfaatinin, müslümanların umûmî menfaatleri yanında bir kıymeti yoktur.<br />

Çünkü uzlete çekilip abdest almayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı, zikir etmeyi herkes

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!