22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ve sarsılmaz bir îtikâd ile kendisine bağlandım."<br />

Bir kimse rüyâsında Resûlullah efendimizi görüp, huzûruna vararak hürmetle selâm verdi.<br />

Peygamberimiz, mübârek yüzlerini öbür tarafa çevirdiler. O zât, öbür tarafa dolanıp tekrar<br />

selâm verdi. Yine mübârek yüzlerini çevirip, iltifât etmediler. O zât çok üzülerek ağlamaya<br />

başladı ve sebebini suâl etti. Peygamber efendimiz; "Sen, bizim dostumuz olan Celâleddîn<br />

Muhammed Rûmî'den yüz çeviriyorsun. Hâlbuki o, bizim çok sevdiğimiz evlâdımızdır."<br />

buyurdular. O kimse korku ile uyanıp hatâsını anladı. Kendi kendine; "Ey bedbaht! Şimdiye<br />

kadar yarasa gibi güneşin ziyâsından kaçtın. Bundan sonra bâri Mevlânâ hazretlerinin<br />

huzûruyla şereflenip dünyâda ve âhirette saâdete kavuş." dedi. Hemen Mevlânâ'nın<br />

medresesine doğru, onun talebesi olmak için büyük bir ihlâs ile yola koyuldu. Kapıya<br />

geldiğinde, Muhammed ismindeki talebeyle karşılaştı. Talebe, ona; "Beni hocam Mevlânâ<br />

hazretleri gönderdi. Bize kalbinde sevgi hâsıl olan bir kimse geliyor, onu kapıda karşılayın."<br />

dediler. "Haydi içeriye buyurun!" dedi. O kimse içeri girip Mevlânâ'nın elini öpüp, talebesi<br />

olmakla şereflendi.<br />

Konya eşrâfından Muînüddîn Pervâne, şehrin ileri gelenlerini yemeğe dâvet etti. Dâvetliler<br />

arasında Mevlânâ hazretleri de vardı. Herkese yemekler geldi. Mevlânâ'ya husûsî olarak altın<br />

bir tabak içerisinde, bir kese altın konulmuş ve üzerine pirinç pilavı doldurulmuş bir hâlde<br />

arz olundu. Mevlânâ, tabağı görünce yüzünü çevirdi ve elini uzatmadı. Ev sâhibi yemesi için;<br />

"Helâl lokmadır, buyurunuz efendim." diye ısrâr edince, Muînüddîn'e; "Altın tabak içinde<br />

altın kesesi saklıyarak bizi imtihan mı ediyorsun? Bir de yememiz için ısrâr ediyorsun, bu<br />

size yakışır mı?" dedi. Bu sözleri duyan ev sâhibi, pek mahcûb olarak Mevlânâ'nın ellerine<br />

sarılıp öptü ve kendisini talebeliğe kabûl etmesini istirhâm etti. Mevlânâ'ya öyle bağlandı ki,<br />

onun mânevî yardımları ile en önde gelen sâdık talebelerinden oldu.<br />

Emîr Ahmed anlatır: "Mevlânâ'nın ismini ve vasıflarını işiterek ona âşık olmuştum.<br />

Memleketim Diyarbakır'dan Konya'ya gitmeme, annem ve babam müsâde etmiyorlardı. Her<br />

geçen gün ona olan kavuşma arzum artıyor fakat nasıl gideceğimi bilemiyordum. Bir gece iki<br />

rekat namaz kılıp, Allahü teâlânın sevgili kullarını vesîle ederek çok duâ ve niyâzlarda<br />

bulundum. Sonra En'âm sûre-i şerîfini okuyarak uyudum. Rüyâmda Mevlânâ hazretlerini<br />

gördüm. Sîmâsı bana anlatılanlara aynen uyuyordu. Bizim eve gelmişti. Onu görünce koşarak<br />

huzûruna yaklaştım ve hürmetle ellerinden öptüm. Beni kucaklayıp alnımdan öptü. Eline<br />

aldığı bir makas ile alnım üzerinden bir mikdâr saçımı keserek; "Bu, Mesnevî âlimi olacak."<br />

buyurdu. Uyandığımda, saçlarım ve makas yastık üzerinde duruyordu. Bu rüyânın tesiri<br />

altında idim. Annem ve babam, ısrârlarıma dayanamıyarak izin verdiler. Doğruca Konya'ya<br />

gittim ve Mevlânâ'ya talebe olmakla şereflendim. Mesnevî üzerinde çalışmamı emir<br />

buyurdular. Kısa zamanda Mesnevî hakkında sorulan her soruyu cevaplandıracak hâle<br />

geldim."<br />

Kârî, Kur'ân-ı kerîmi ezbere bilen Muhammed anlatır: "Hacca gidip vazîfemizi yaptıktan<br />

sonra Konya'ya dönmüştük. Hacı arkadaşlarımızdan bir delikanlı, diğer arkadaşlarımı zaman<br />

zaman Mevlânâ'ya götürüyor, onun sohbetlerine katılmayı teşvik ediyordu. Onun bu hâline<br />

şaşıyorduk. Birgün kendisine sebebini sorduğumuzda; "Hacca giderken bir konakda<br />

uyumuşum. Uyandığımda kâfilenin beni unutup gittiğini gördüm. Çok üzüldüm, zîrâ yolu<br />

bilmiyordum. Cenâb-ı Hakk'a yalvararak göz yaşları arasında yaptığım duâlardan sonra,<br />

herhangi bir istikâmete doğru yürümeye başladım. Bir müddet gittikten sonra, kendimi büyük<br />

bir sahrâda buldum. İleride bir çadır vardı. Yanına vardığımda, içeride heybetli birinin helva<br />

pişirdiğini gördüm. Durumumu ona anlattım ve bu helvayı kime pişiriyorsun? diye sordum.<br />

Bana; "Bu helvayı Sultân-ül-Ulemâ'nın oğlu Mevlânâ için pişiriyorum. Her gün buradan<br />

geçip gider. Birazdan gelmesi lâzım. Sabredersen onu görürsün." dedi. Hakîkaten biraz sonra<br />

Mevlânâ geldi. İkrâm edilen helvadan bir mikdâr yedi, ayrıca bana da verdi. Sonra kendisine<br />

durumumu arzedince, kerem sâhibi Mevlânâ hazretleri bana tebessüm ederek; "Hiç merak<br />

etmeyiniz, yalnız gözünüzü yumup biraz sonra açınız." buyurdular. Ben gözlerimi yumdum.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!