22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

üzüldü ve "Diğerleri ne ise, Ferîdüddîn-i Attâr hazretlerinin hâtırası olan Mantık-ut-Tayr<br />

kitabı ıslanmasaydı." diyerek âh etti. Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî hazretleri, kolunu<br />

sıvayarak havuza soktu. Kitabın birisini sudan çıkardı. Çıkan kitap Mantık-ut-Tayr idi ve<br />

hiç ıslanmamıştı.<br />

Bu hâdise, diğer bir rivâyette de şöyle anlatılır: Bir gün, Mevlânâ havuz kenarında idi.<br />

Yanında kitaplar vardı. Şemseddîn gelip, kitapları sordu. Mevlânâ; "Sen bunları anlamazsın."<br />

dedi. Şemseddîn, kitapları suya attı. Mevlânâ; "Ah! Babamın bulunmaz yazıları gitti!"<br />

diyerek çok üzüldü. Şemseddîn, elini uzatıp herbirini aldı. Hiçbiri ıslanmamış görüldü.<br />

Mevlânâ; "Bu nasıl iştir?" deyince, Şems; "Bu zevk ve hâldir. Sen anlamazsın." buyurdu.<br />

Mevlânâ, Şems-i Tebrîzî'nin bu kerâmetini görünce ona olan bağlılığı daha da artıp,<br />

sarsılmaz bir kale gibi oldu. Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled, onların hâllerini şöyle anlatır:<br />

"Ansızın Şems-i Tebrîzî hazretleri gelip babam ile görüştü. Babamın gölgesi, onun nûrundan<br />

yok oldu. Onlar birbirlerine öyle muhabbet gösterdiler ki, etraflarında kendilerinden<br />

başkasını görmüyorlardı. Şems-i Tebrîzî, babama mârifetten, Allahü teâlânın zâtına ve<br />

sıfatlarına âit ince bilgilerden ve O'na muhabbetten bahsediyor, babam da bunları büyük bir<br />

haz ile dinliyordu. Eskiden herkes babama uyardı, şimdi ise, babam Şems'e uyar oldu. Şems,<br />

babamı bu muhabbete dâvet ettikçe, o da, Allahü teâlânın muhabbetinden yanıp kavrulurdu.<br />

Babam artık onsuz yapamıyor, yanından bir an ayrılmıyordu. Bu şekilde aylarca sohbet<br />

ettiler. Böylece babam, pek büyük mânevî derecelere yükseldi."<br />

Mevlânâ Celâleddîn ile Şems-i Tebrîzî hazretlerinin zâhirî ve bâtınî çalışmaları devâm<br />

ederken, onların bu sohbetlerini hazmedemiyen ve Mevlânâ'nın kendi aralarına<br />

katılmamasına üzülen bâzı kimseler, Şems-i Tebrîzî hakkında uygun olmayan sözler<br />

söylemeye başladılar. Bu söylentiler, Mevlânâ'nın kulağına kadar geldi. Diyorlardı ki: "Bu<br />

kimse Konya'ya geleli, Mevlânâ bizden tamâmen uzaklaştı. Gece-gündüz hep birbirleriyle<br />

sohbet ediyorlar da, bizlere hiç iltifât göstermiyorlar. Yanlarına oğlu hâriç kimseyi de<br />

almıyorlar. Mevlânâ, Sultân-ül-Ulemâ'nın oğlu olsun da, Tebrîz'den gelen, ne olduğu belli<br />

olmayan bu kimseye gönül bağlasın. Onun için bize sırt çevirsin. Hiç Horasan toprağı ile<br />

Tebriz'in toprağı bir olur mu? Elbette Horasan toprağı daha kıymetlidir." Bu söylentilere<br />

Mevlânâ; "Hiç toprağa îtibâr olunur mu? Bir İstanbullu, bir Mekkeliye gâlip gelirse,<br />

Mekkelinin İstanbulluya tâbi olması hiç ayıp sayılır mı?" diyerek cevap verdi. Fakat<br />

söylentiler durmadı. Şems-i Tebrîzî hazretleri artık Konya'da kalamayacağını anladı. O çok<br />

kıymetli dostunu, o mübârek ahbâbını bırakarak Şam'a gitti.<br />

Şems-i Tebrîzî'nin gitmesi, Mevlânâ'yı çok üzdü. Günler geçtikçe ayrılık acısına<br />

sabredemiyordu. Ayrılık, kendisinde tahammül edecek bir hâl bırakmıyordu. Şems'in ayrılık<br />

hasreti ve muhabbeti ile yanıyordu. "Şems, Şems!" diyerek ciğeri yakan kasîdeler söylüyor,<br />

göz yaşlarıyla dolu yazdığı mektupları Şam'a, Şems-i Tebrîzî hazretlerine gönderiyordu. Ona<br />

bir mektubunda; "Ey gönlümdeki nûr, gel! Ey gönlümde ona arzu olan gel. Ey sevgi ve<br />

samîmiyetini ispat eden gel. Gelirsen ne mutluluk ve ferah. Gelmezsen ne hüzün ve akla<br />

durgunluk. Gel, sen güneş gibisin uzak ve yakın olduğunda. Ey uzaktakilere yakın olan gel."<br />

diye yazıyordu.<br />

Eğer bir kimse, Mevlânâ hazretlerine; "Şems'i gördüm." diye yalan söylese, ona müjde için<br />

üzerindeki elbisesini verirdi. Bir defâsında birisi; "Şems-i Tebrîzî'yi Şam'da gördüm. Sıhhati<br />

yerindeydi." dedi.Mevlânâ, ona elinde bulunan ne varsa hepsini verdi. Orada bulunan diğer<br />

bir kimse; "O, Şems-i Tebrîzî'yi görmedi, yalan söylüyor." deyince, Mevlânâ da; "Ona<br />

verdiğim bu elbiseler, sevdiğimin yalan haberinin müjdesidir. Onun hakîkî haberini getirene<br />

canımı veririm." diye cevap verdi. Böylece aylar geçti. Zamanla şehirdeki fitne ortadan<br />

kalktı. Şems-i Tebrîzî'ye olan düşmanlıktan, vazgeçildi. Mevlânâ hazretleri artık<br />

dayanamayacağını anlayınca, oğlu Sultan Veled'i Şam'a göndermeye karar verdi. Oğlunu<br />

çağırıp;

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!