22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sordum. Bunun üzerine bana şöyle anlattı:<br />

"Merhum, Şeyh Nâsûh Efendiye talebe olmak için gelip erbeîne (çilehâneye girip kırk gün<br />

kalmak) oturduklarında ben de onlarla berâberdim. İstanbul'dan memleketi Eğridir'e<br />

dönerken Bursa'ya uğradı. Halka birkaç gün vâz ve sohbet etti. Halk sohbetini dinlemekle<br />

mübârek yüzünü görmekle şereflendi. Gidecekleri zaman yanında bulunan talebelerinden<br />

birine bir altın verdi. İhtiyaçları olan bâzı şeyleri alması için çarşıya gönderdi. O da bir<br />

dükkandan alacağını alıp, altını verip oradan ayrıldı. Dükkan sâhibi talebenin verdiği altını<br />

hemen sahte bir altın ile değiştirip, yanına gelerek sizin altınınız sahte imiş dedi. Talebe her<br />

ne kadar verdiği altının sahte olmadığını söylediyse de adam diretti. Talebeyle münakaşa etti.<br />

Nihâyet durum Şeyh Burhâneddîn hazretlerine anlatıldı. Şeyh hazretleri, dükkan sâhibine;<br />

"Hey kişi bu sahte altın bizim değildir. Bizim verdiğimiz altın sahte değildir." dedi. Adam<br />

bile bile ve inatla direterek; "Altın sizindir! Ya değiştirin veya aldığınız şeyleri geri verin."<br />

diyerek çok edepsizlik etti. Şeyh Burhâneddîn hazretleri; "Verin şu bedbahtın eşyâsını<br />

yıkılsın gitsin." diyerek alınanları geri verdirdi. Daha sonra da Bursa'dan ayrılmak üzere<br />

kalktılar. Henüz atına binmeden, altınınız sahtedir deyip haksızlık yapan dükkan sâhibinin<br />

hanımı feryâd ederek, şeyh hazretlerinin huzûruna geldi. "Sultanım! Sizi üzen o zâlim kimse<br />

benim kocamdır. Tamahkârlığından sizin verdiğiniz altını değiştirip, size sahte altın verdiniz<br />

demiş. Eve gelince birdenbire ağrı ve sancılara tutuldu. Kıvranmaya başladı. Bu dayanılmaz<br />

sancılar içinde feryâd ediyor! Beni size gönderdi, sizden aldığı altını da verdi, getirdim. Bu<br />

hâle, size karşı yaptığı edepsizlik ve sahtekârlık sebebiyle düştüğünü söylüyor." diyerek<br />

affedin diye yalvardı. Şeyh Burhâneddîn hazretleri; "Atılan ok geri dönmez." buyurdu ve<br />

yoluna devâm etti. Kadın evine dönünce kocasının hastalığının şiddetlendiğini gördü. Adam<br />

birkaç saat sonra da öldü." Türbedâr bu hâdiseyi bizzât gördüm, şâhid oldum. Burhâneddîn<br />

hazretleri büyük bir velî idi, dedi."<br />

Şeyh Burhâneddîn hazretlerinin talebelerinden Hacı Halîfe'nin oğlu şöyle anlatmıştır: Babam<br />

bana şöyle anlattı: "Şeyh Burhâneddîn hazretlerinin zamânında oğullarımın hepsi vefât etti.<br />

Hiç oğlum kalmadı. Devamlı ağladım. Şeyh hazretlerinin huzûruna sık sık varıp; "Sultânım!<br />

Himmet eyle. Belki Allahü teâlâ bana bir oğulcuk verir. Ocağımız sönmez." derdim. Bana;<br />

"Sabreyle Allahü teâlâ her şeye kâdirdir." derdi. Aradan epey zaman geçti. Bir gün<br />

Burhâneddîn hazretleri dostları ve talebeleri ile birlikte Uluborlu'ya dâvet edilmişti. Bu dâveti<br />

kabûl edip giderken Kûnân'e uğrayıp, beni de yanlarına alıp götürdüler. Uluborlu'ya varıp bir<br />

müddet kaldıktan sonra döndük. Dönerken yolda Çatak denilen yere geldiğimizde orada<br />

gâyet güzel bir su akıyordu. Namaz vakti de girmişti. Namazı burada kılalım, buyurdular.<br />

Herkes abdest almaya başladı. Hocam da mübârek kollarını sıvamış tenhâ bir yerde kıbleye<br />

doğru dönüp durmuştu. Herkes kendi hâlinde meşguldü. Ben ise hocamın hâlini görüp acaba<br />

ne hâl üzeredir? Neye yönelmiş, ne arzu edip duâ ediyor? diye düşündüm. O sırada gözlerini<br />

açıp, bana doğru bakarak eliyle, yanıma gel diye işâret etti. Hemen yanına yaklaştım. "Hacı<br />

Halîfe oğul! Ağlayıp durma, Allahü teâlâ sana bir oğul verecek! İnşâallah bir oğlun olacak!<br />

İsmini Muhammed koyasın." dedi. Ben mübârek elini öptüm. Sonra sen dünyâya geldin.<br />

İsmini de Muhammed koydum, diye babam anlatırdı. Sonra ben Uluborlu'da Ömer Çelebi<br />

Efendiden ders alıp ilim öğreniyordum. Bu sırada Şeyh Burhâneddîn hazretleri Uluborlu'ya<br />

gelip, Ömer Çelebi Efendide misâfir oldu. Ben Ömer Çelebi Efendinin tekkesinde üst katta<br />

bir odada kalıyordum. Bir gün odamda otururken ayak sesleri işittim. Yukarı biri çıkıyordu.<br />

Bir de baktım ki Şeyh Burhâneddîn Efendi odamı teşrif ediyor. Hemen ayağa kalkıp, büyük<br />

bir sevinçle karşıladım ve elini öptüm. İçeri girince; "Mevlânâ Muhammed, senin burada<br />

olduğunu bilerek geldim. Bir müddet istirahat edeyim." buyurdu. Hemen yorganımı verdim.<br />

Yatağa uzanıp biraz yattı. Yattıkları yerden bir müddet sohbet etti. Söz arasında babam Hacı<br />

Halîfe'ye benim doğacağıma dâir işâret ettiklerini, babamın anlattığı üzere söyledim. "Hacı<br />

Halîfe bunu bize isnâd eder. Ancaak..." diye uzattı ve başka bir şey söylemedi. Sonra aradan<br />

yıllar geçti. Bir gün yine Kûnân'e geldiler. Birini gönderip beni huzûruna çağırdı. Huzûra

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!