22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

âtınî ilimlerde kemâle geldikten ve maddî mânevî olgunluklara, tasavvufta çok yüksek<br />

derecelere kavuştuktan sonra, Burhâneddîn Muhakkık Konya'dan ayrılıp Kayseri'ye gitmeye<br />

karar verince, Mevlânâ, ayrılığa tahammül edemeyeceğini bildirerek, gitmemesi için çok<br />

ısrâr etti. Fakat Seyyid hazretleri bunda kararlı idi. Mevlânâ, bu kadar ısrârına sebebin ne<br />

olduğunu suâl edince; "Öyle anlıyorum ki, yakında buraya Şems-i Tebrizî gelecek. Senin<br />

bundan sonraki yükselmen, onun vâsıtasıyla olacak. Sen artık ona havâle olundun. Onun<br />

şefkat kanatları altında aşamadığın engelleri aşar, daha yüksek mânevî hâllere kavuşursun. O<br />

seni, tasavvufun en mahrem noktalarına çeker. Sen de ona aynı âlemi anlatırsın. Bu şekilde<br />

birbirinizi tamamlar ve yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. Ben de Kayseri'ye gidip,<br />

ömrümün sonlarını orada geçiririm." buyurdu. Mevlânâ, Kayseri'ye gitmeye kesin kararlı<br />

olan hocasını, hürmet ve edeple uğurladı. Daha sonraki senelerde onu ziyâreti terk etmedi.<br />

Şeyh Selâhaddîn ismindeki bir zât da, Seyyid hazretlerinin önde gelen talebelerinden idi.<br />

Seyyid Burhâneddîn; "Hâlimi Selâhaddîn'e, kâlimi yâni sözümü de Mevlânâ'ya verdim."<br />

buyurmuştur.<br />

Bağdât'taki evliyânın büyüklerinden olan Şihâbüddîn-i Sühreverdî hazretleri Anadolu'ya<br />

geldiği zaman, Seyyid Burhâneddîn hazretlerini ziyâret etti. Huzûruna vardığında, ona<br />

hürmeten yanına tam yaklaşmadı ve biraz uzakta, karşısına oturdu. Aralarında hiç konuşma<br />

olmadı. Daha sonra, talebeleri Şihâbüddîn hazretlerine bu hâlin hikmetini suâl ettiklerinde;<br />

"Hakîkatler âleminin ehli önünde, kalp lisânı lâzımdır. Konuşma lisânına ne hâcet var?"<br />

buyurdu. "Onu (Seyyid Burhâneddîn'i) nasıl buldunuz?" diye suâl ettiklerinde ise; "O,<br />

hakîkat ve mârifet deryâsının çok usta bir dalgıcı, mânâlar âleminin parlayan bir yıldızı ve<br />

gizli sırların kaynağı olan yüksek bir zâttır." buyurdu.<br />

Seyyid Burhâneddîn birgün çarşıda giderken, kaftanının eteği, bir tarafa hafif eğilmiş idi.<br />

Bunu gören bir genç, dalga geçmek maksadıyla; "Hey derviş! Bu ne biçim kaftandır?" dedi.<br />

O da; "Kaftana ne olmuş? Nesi var kaftanın?" deyince, genç; "Ne olacak. Eğrilmiş." dedi.<br />

Gencin dalga geçtiği, kendisiyle alay ettiğini anlayan Seyyid Burhâneddîn ona; "Bu mühim<br />

değil, sen benim kaftanın eğriliğine bakacağına, kendi ağzının eğriliği ile meşgûl olsan daha<br />

iyi edersin." buyurdu. Genç, tam bu sırada ağzının eğrildiğini hissetti. Sanki felç olmuş gibi<br />

oldu. Hatâsını anlayıp, derhâl Seyyid'in huzûruna koştu. Kendisinden özür dileyip affını<br />

istedi. Seyyid Burhâneddîn, gencin özrünü kabûl edip ağzına şefkatle bakınca, gencin ağzı<br />

düzeldi. Eskisinden iyi oldu. Yâni ağzı, maddî ve mânevî bakımdan düzeldi.<br />

Kayseri'de bir gün, yol kenarında Allahü teâlânın muhabbetiyle kendinden geçmiş hâlde<br />

bulunurken, Moğol askerlerinden birisi, atını bunun üzerine sürüp kılıç çekti. "Hey kimsin?<br />

Necisin?" dedi. Askere karşı; "Allahü teâlânın huzûrunda bulunan birine böyle söylemen<br />

uygun mu?" diye cevap verdi. Asker bunun heybetinden ve bu sözlerinden çok müteessir<br />

oldu. Derhâl atından indi. Kendisinden özür dileyip gitti.<br />

Zamânında bulunan evliyânın büyüklerinden ve önde gelenlerinden olan Seyyid Burhâneddîn<br />

Muhakkık, devamlı Allahü teâlâya ibâdet ve tâat ile meşgûl olur, bir an O'ndan gâfil<br />

bulunmazdı.<br />

Dâimâ riyâzet ve mücâhede eder, nefsin arzularını yapmaz, nefsin istemediği, ona zor gelen<br />

şeyleri yapardı. On beş gün ağzına lokma koymadığı zamanlar olurdu. "Karnınız aç olsun!<br />

Bunun için de çok oruç tutunuz! Çünkü oruç, hikmet hazînelerinin anahtarıdır. Oruç tutmak,<br />

kalp gözünün açılmasına, kalbin rikkate gelmesine sebeb olur. Ayrıca oruçlunun duâsı,<br />

Allahü teâlâ indinde makbûldür." buyururdu. Nefsinin isteklerini yapmamak için, kapıda<br />

köpekler için hazırlanan yemek artıklarının yanına gider, nefsine karşı; "Ey nefs, bana<br />

istediklerini yaptırıp, emrin altına almak mı istiyorsun? Arzunun yerine gelmesini istiyorsan,<br />

önce yemek artıklarını yemen lâzım. Ya ye veya beni bu hâlimle kabûl et!" diyerek nefsiyle<br />

mücâdele ederdi. Böylece nefsinin isteklerini hiç yapmaz, onu rûhuna köle ederdi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!