22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kuruldu. Bu mecliste, Mısır'daki dört mezheb âlimlerinin ekserîsi hazır bulundu. Muhammed<br />

Bekrî ders vermeye başladı. Önce sâdece tefsîr ilmine dâir ders vereceği zannedildi. Fakat o,<br />

bütün ilimlerden, derin mârifetlerden ve hiç duymadıkları bilgilerden bahsedince, dinleyenler<br />

hayrete düştüler. Onun ilimdeki üstünlüğünü ve Mısır'da babasının yerine ders vermeye<br />

herkesten daha lâyık olduğunu kabûl ettiler. Sözlerinde ve hâllerinde babasına benziyordu.<br />

Câmi-ul-Ezher'de Besmele-i şerîfin "B" harfinin derin mânâlarını anlatmak için iki bin iki<br />

yüz ders yaptı.<br />

Büyük âlim olan Muhammed Bekrî'nin derslerinde ve sohbetlerinde bulunanlar, onun<br />

anlattığı şeylere hayran kalırlardı. Anlattıkları, beşer aklı ile bilinebilecek şeyler değildi ve<br />

bu bilgiler Allahü teâlânın bir ihsânı idi. Muhammed Bekrî ilimde o kadar yükselmişti ki,<br />

ömrünü zâhirî ilimleri tahsîl ile geçirmiş ve ilâhî mârifetlerden de nasîbini almıştı. Âlimler<br />

onun hakkında; "Vallahi, ondan işittiğimiz bu sözleri nereden aldı, nereden öğrendi,<br />

bilmiyoruz. Eğer peygamberlik kapısı Resûlullah efendimiz ile kapanmamış olsa idi,<br />

sözlerini, onun peygamber olduğuna delîl getirirdik." derlerdi.<br />

Muhammed Bekrî, tefsîr ilminde de derin bir âlim idi. Tefsîr dersleri verirken, derin ve ince<br />

mânâlardan bahsederdi. Âlimlerin, tefsîrini yaptığı âyet-i kerîmelerle alâkalı olarak<br />

bildirdiklerini de naklederdi. Bunlar arasında evlâ olan en iyi mânâyı da söylerdi. Sonra<br />

tasavvuf büyüklerinin her âyet-i kerîmeye dâir bildirdiklerini naklederdi. Bütün bunları;<br />

fesâhat, belâgat ve yüksek bir ifâde üslûbu ile açıklardı. Hadîs ve fıkıh derslerini de aynı<br />

şekilde anlatırdı. Hangi ilme dâir derse başlarsa, dinleyen onu, o ilmin bütün temel bilgilerine<br />

ve inceliklerine vâkıf görürdü. Câmi-ul-Ezher'de ve başka yerlerde ders verdi. İnsanlar, onun<br />

elini öpmek ve duâsını almak için yanına gelirlerdi. Onun bulunduğu yer çok kalabalık<br />

olurdu.<br />

Bir defâsında Mekke-i mükerremede talebesi Abdurrahim Şa'râvî ile mücâvir, komşu idiler.<br />

Harem-i şerîfte, Bâb-ı İbrâhim denilen yerde oturdukları bir sırada, hizmetçisi gelip, bâzı<br />

ihtiyaçlarını almak için para istedi. O sırada parası olmadığı için hizmetçiye; "İnşâallah ben<br />

birazdan gönderirim." dedi. Sonra hizmetçi gitti. Fakat tekrar gelip, ısrarlı bir şekilde para<br />

istedi. Muhammed Bekrî önceki gibi cevap verdi. Fakat hizmetçi ısrarla para istiyordu.<br />

Hizmetçinin bu ısrârı karşısında Muhammed Bekrî, Kâbe-i muazzamayı tavâf etmek için<br />

kalktı. Talebesi de onunla birlikte gitti. Muhammed Bekrî tavâf ederken şu sözleri<br />

söylüyordu:<br />

"Yâ Rabbî! Bitkiler kurudu. Onları lütfedeceğin yağmur ile sula. Bize yardım eyle. Çünkü<br />

biz, senin lütuf ve ihsânını umuyoruz." Bir müddet sonra Hindistanlı bir zât, Muhammed<br />

Bekrî'nin yanına gelerek, elini öptü. Cebinden, içerisinde bir mikdâr dinâr bulunan bir kese<br />

çıkarıp verdi ve; "Efendim! Bu kese size hediyedir. Bunu, Hindistan Sultânı gönderdi." dedi.<br />

Bunun üzerine Muhammed Bekrî bu ihsânından dolayı Allahü teâlâya şükür secdesi yaptı.<br />

Sonra o keseyi hizmetçisine verdi. Hizmetçi sevinçle ihtiyaçları karşılamak için çarşıya gitti.<br />

Bir gün birisi Muhammed Bekrî'den bahsederek; "Bilmiyorum, Muhammed Bekrî, bu kadar<br />

bol yiyecek ve giyeceği nasıl buluyor?" dedi. Bu sırada Muhammed Bekrî, oraya gelerek;<br />

"Oğlum! Dünyâ bizim kalbimizde değil elimizdedir." dedi.<br />

Muhammed Bekrî, bir sene hacca gitti. Bu sırada Resûl-i ekremin kabr-i şerîflerini de ziyâret<br />

etti. Mescid-i Nebevî'ye gelip, Ravda-i mutahhera ile minber arasına oturdu. O sırada<br />

Resûlullah efendimiz şifâhî olarak; "Allahü teâlâ seni ve soyunu mübârek kılsın." buyurdu.<br />

Muhammed Bekrî, bir gün talebelerinden birisine; "Git, bize biraz yiyecek satın al, gel!"<br />

dedi. Talebenin üzerinde hiç para yoktu. Para yanında olan talebe o sırada orada değildi. Bu<br />

talebe; "Efendim, paranın bulunduğu arkadaşımız şu anda burada yok." deyince, Muhammed<br />

Bekrî; "Bizim masrafımızı, rızkımızı, her şeyin sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlâ verir."<br />

deyip, elini orada bulunan bir ağacın dalına uzattı. Birkaç yaprak koparttı ve talebesine verdi.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!