22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

iyice arttı. Sabrım kalmadı ve sohbetine kavuşmak için Buhârâ'ya gitmeye karar verdim. Yola<br />

çıkarken annem hırkamın bir yerine harçlık olarak dört altın dikti. Buhârâ'ya varınca,<br />

Behâeddîn Buhârî hazretlerinin sohbetine katıldım. Sohbeti sırasında beni öyle bir hâl<br />

kapladı ki, sabrım kalmadı. Orada bulunanlardan birine, Behâeddîn Buhârî hazretlerine beni<br />

talebeliğe kabûl etmesini söylemesi için ricâ ettim. Durumumu arz edince, bana çok iltifât<br />

edip, kabûl ederiz, fakat senden altın alırız buyurdu. "Ben fakirim, altınım yoktur." dedim.<br />

Talebelerine dönüp; "Bunun hırkası içinde dört altını var, yok diyor." dedi. Behâeddîn Buhârî<br />

hazretleri bunu söyleyince, hayretler içinde kaldım. Hemen hırkamı söküp, içindeki dört<br />

altını çıkarıp önlerine koydum. O mecliste bir çocuk vardı. Talebelerinden birine; "Al şu<br />

altınları bu çocuğa ver." buyurdu. O talebe alıp çocuğa verdi. Fakat çocuk almadı. Çok ısrar<br />

etmelerine rağmen kabûl etmedi. Tekrar bana verdiler. Çok utanıp mahcub oldum. Bu<br />

hâdiseden sonra, Behâeddîn Buhârî hazretleri, talebeleri ile birlikte başka bir köye gitmek<br />

üzere yola çıktı. Ben de onlara katıldım. O köyde büyük bir sohbet meclisi kuruldu. Bir ara<br />

talebeleri, beni de talebeliğe kabûl etmesini arzettiler. Bu sefer yanımdaki altınları, o mecliste<br />

bulunan başka bir çocuğa vermemi söylediler. Verdim fakat, o da almadı. O kadar mahcub<br />

oldum ki, utancımdan yerin dibine girecektim. Talebeleri, beni talebeliğe kabûl buyurmaları<br />

için bir daha arz ettiler. O zaman buyurdu ki:<br />

"Hasislik, cimrilik, herkes için sevimsiz ve iğrenç bir sıfattır. Bilhassa Hak yolunda<br />

ilerlemek isteyen bir kimsenin hasislik etmesi çok kötü bir iştir." Bundan sonra beni de<br />

talebeliğe kabûl etti. Beni irşâd ederek, dünyâ sevgisini kalbimden çıkardı. Hamdolsun<br />

tevekkül sıfatı böylece kalbime yerleşti.<br />

Behâeddîn Buhârî hazretlerinin talebelerinden biri, bir yere gitmek istediği zaman<br />

kerâmetiyle havada uçarak gider, gideceği yere hemen varırdı. Diğer talebeleri onu bir iş için<br />

Kasr-ı Ârifân'dan Buhârâ'ya gönderdiler. Bu talebe uçarak giderken, Behâeddîn Buhârî<br />

hazretleri onun üzerinden tasarrufunu çekti. Talebe uçamaz oldu. Bu hâdise üzerine<br />

Behâeddîn Buhârî hazretleri; "Allahü teâlâ bana talebelerimin gizli açık bütün hâllerini<br />

bilmek ve onlar üzerinde tasarruf etme kudreti verdi. Arzu edersem, Allahü teâlânın izniyle<br />

talebelerime çeşitli hâller veririm ve yine ellerinden hâllerini alırım. Onları kâbiliyetlerine<br />

göre terbiye ederim. Çünkü yetiştirici ve terbiye edici, yetiştirmek istediği kimseye yarayan<br />

ve en çok faydası olan şeyi yapar." buyurdu.<br />

Yine talebesi Emîr Hüseyin şöyle anlatmıştır: "<br />

Bir gün hocam beni bir iş için Kasr-ı Ârifân'dan Buhârâ'ya göndermişti. Bu gece Buhârâ'da<br />

kal, sabaha doğru geri dönersin dedi. Ben hemen yola çıktım. Yolda nefsimle mücâdele edip;<br />

"Ey nefsim! Acabâ sen bir gün ıslâh olacak mısın ve ben senin elinden kurtulur muyum?"<br />

diyordum. Nefsimi böyle azarlarken, karşıma nûr yüzlü bir zât çıktı. Bana;<br />

"Sen bu yolda ne mihnet, ne meşakkat çektin ki, nefsini ayıplıyorsun? Bu yolda gelip geçen<br />

büyükler öyle mihnet ve meşakkat çekmişlerdir ki, senin bir zerresini bile çekmeğe<br />

tahammülün yoktur." dedi. Sonra vefât etmiş olan büyüklerin isimlerini ve çektikleri<br />

meşakkatleri bir bir anlatıp, târif etti. Ben kusurlarımı kabûl edip, özür diledim. Bundan sonra<br />

karşı çıkan o zât, bana dağarcığından bir mikdar hamur çıkarıp verdi. "Bu hamuru Buhârâ'da<br />

pişirip, yersin." dedi. Hamuru alıp yoluma devâm ettim. Buhârâ'ya varınca, hamuru fırıncıya<br />

verdim. Fırıncı hamuru görünce hayret edip;<br />

"Şimdiye kadar böyle hamur görmedim." dedi. Bana kim olduğumu ve hamuru kimin<br />

verdiğini sordu. Ben de Behâeddîn hazretlerinin talebesi olduğumu söyledim. Fırıncı<br />

hürmetle hamuru pişirip bana verdi. Bir parça koparıp ona verdim. Sonra hocamın emir<br />

buyurduğu işi bitirip, o gece Buhârâ'nın Gülâbâd mahallesindeki mescidde akşam ve yatsı<br />

namazını kıldıktan sonra, kıbleye karşı oturdum. Bu sırada canım elma istedi. O anda<br />

mescidin penceresinden birkaç elma attılar. Elmaları alıp ekmekle yedim. Gece yarısına<br />

kadar o mescidde kaldım. Sonra kalkıp yola çıktım. Sabaha doğru Kasr-ı Ârifân'a vardım.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!