22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

şiirler yazdı. Kendisine nisbet edilen bir Dîvân varsa da, bu eserin, çağdaşı ve yine "İlâhî"<br />

mahlası ile yazan Ahmed-i İlâhî'ye âid olması kuvvetle muhtemeldir.<br />

Abdullah-ı İlâhî, eserlerinden başka, birçok talebe yetiştirerek vefâtından sonra da hizmetinin<br />

devam etmesini sağladı. Muslihuddîn Tavîl ve Âbid Çelebi, talebelerinin meşhurlarındandır.<br />

En meşhûr talebesi ise Seyyid Emir Ahmed Buhârî'dir. Tarîkat silsilesi de onun vâsıtasıyla,<br />

Ubeydullah-ı Ahrâr, Molla Abdullah-ı İlâhî, Ahmed Buhârî, Hakîm Çelebi, Nakşibendzâde<br />

Mustafa, İlâhîzâde Yâkub, Ahmed Tirevî, Ömer Bâkî ve Şeyh Nasrullah şeklinde devam<br />

etmiştir. Ancak Nakşibendîliğin Müceddidiyye kolu, Murâd-ı Münzevî ve Mehmed Emin<br />

Tokadî (k.sirruhumâ) vâsıtasıyla Anadolu'ya gelinceAnadolu'da Nakşibendiyye silsilesi<br />

değişmiştir.<br />

AT HIRSIZI<br />

Abdullah-ı İlâhî'nin sohbetleri çok tesirli ve faydalı olurdu. Sohbetlerinde ve diğer zamanlarda herkesin gönlünü<br />

almaya çok dikkat gösterirdi. Sohbette bulunanlardan birinin bir sıkıntısı, bir müşkülü olsa onun hâlini keşfeder<br />

sıkıntısını giderirdi. Sohbetiyle, tereddütleri ortadan kaldırırdı.<br />

Yine bir gün sohbette, söz çalışmak ve gayretten açılmıştı ve; "İnsan çalışıp, gayret göstermedikçe olgunlaşamaz<br />

ve bir mertebeye ulaşamaz." buyurmuştu. Bu sırada sohbetinde bulunan bir âlim, bu sözleri işitince, "at hırsızı<br />

kıssası" diye bilinen bir hâdiseyi hatırladı. "Peki onun hâli nasıl oldu?" diye düşündü. Abdullah-ı İlâhî, o âlimin<br />

kalbinden geçen düşünceleri kerâmetiyle anlayıp, ona doğru dönerek; "Söylediğim söze, at hırsızlığı yapan<br />

kimsenin hâli ile karşı çıkmak hâtıra geldi değil mi? Fakat ona da cevap vardır." dedi. Sonra sohbetinde<br />

bulunanlara dönüp; "Hiç o hâdiseyi işiteniniz var mıdır?" diye sordu. Ve hâdiseyi şöyle anlattı:<br />

"Bir hırsız geceleri at çalıp satardı. Ömrünü böyle hebâ ederdi. Bir defâsında da, bulunduğu şehrin en büyük<br />

âlimi ve evliyâsının atını çalmak için ahırına girmişti. Tam atı çözüp götüreceği sırada, ahırın duvarı yarılıp,<br />

içeriye bir nûr yayıldı. Bu nûr içinde, iki nûr yüzlü zât gözüktü. Hırsız bu hali görünce, kendini hemen at<br />

gübrelerinin arasına atıp gizlendi. Korku ve telaş içinde boğazına kadar gübre içine gömüldü. Bu sırada yarılan<br />

ahırın diğer duvarından daha parlak bir nûr gözüktü. Bu nûr arasında da, o zamânın kutbu, en büyük velîsi olan<br />

ev sâhibi çıktı. Öncekiler onu görünce hürmet göstererek selâm verdiler. Ev sâhibi diğerlerine niçin geldiklerini<br />

sorunca; "Falan evliyâ arkadaşımız vefât etti. Onun yerine kimi tâyin edeceğiz? Size arzetmek istedik." dediler.<br />

Atların sâhibi olan zât; "Onun yerine, at hırsızını tayin ettik." dedi. Soran iki zât da evliyâ olup ricâl-ül-gayb<br />

denilen velîlerden idiler. At hırsızlığı yapmaya gelen kimsenin, gübreler arasına gömülüp saklandığını<br />

biliyorlardı. Hemen yanına varıp, onu gübreler arasından çıkardılar, gönlünü alıp, tebrik ederek kucakladılar.<br />

Atların sâhibi ve zamânın kutbu evliyâ zâtın da yanına gelip, elini öptüler. Sonra hep birlikte vefât eden<br />

arkadaşlarının cenâzesini kaldırmaya gittiler."<br />

Abdullah-ı İlâhî, sohbetinde bulunanlara bunu anlattıktan sonra şöyle dedi:<br />

"Şimdi at hırsızlığı yapmaya giden kimse, nasıl bir çalışma yaptı da ricâl-ül-gayb denilen evliya arasına girdi?<br />

diye bir sûal hâtıra gelmesin. Çünkü o zavallının gübreler arasında mahcûbiyetinden ne kadar zorluk ve ne kadar<br />

pişmanlık çektiği bellidir. Kurtuluş yolu kalmadığını kesinlikle anlayınca, at çalmak üzere harama yönelişinden<br />

dolayı bütün kalbiyle pişmân olup, o zamana kadar yaptığı işlere öyle bir tövbe etti ki, işlediği kötü işlerden<br />

gönlü temizleniverdi. Allahü teâlâya yönelip riyâzet çeken kimseler, onun o anda yaptığı tövbeyi nice seneler<br />

yapamaz."<br />

Sohbetin başında kalbinde itirazlar bulunan o âlim, Abdullah-ı İlâhî hazretlerinin bu güzel îzâhını ve tatlı<br />

sözlerini dinleyince, içindeki şüphe ve yanlış düşünceler temizlendi. Abdullah-ı İlâhî hazretlerinin elini öpüp,<br />

özür diledi ve hâlis talebelerinden oldu.<br />

1) Nefehât-ül-Üns; s.460<br />

2) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Mecdî Efendi); s.262<br />

3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s.1079<br />

4) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.91<br />

5) Menâkıb-i Molla İlâhî; varak 218 b-220a<br />

6) Fevâid-ül-Behiyye; s. 145<br />

7) Şezerât-üz-Zeheb; c.7, s.358

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!