22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bir gün Azzâz el-Betâihî; dağ yolunda giderken, azgın bir arslanın gencin birisine saldırıp,<br />

onu parçalamak üzere olduğunu gördü. Hemen oraya koştu ve yerden çakıl taşlarından alıp o<br />

arslana attı. Arslan cansız yere düştü. Gencin yanına gittiğinde, onun kırık bacağını gördü ve<br />

kırık yerlerini elleriyle sıvazlayınca, genç, hiçbir şey olmamış gibi derhal ayağa kalktı.<br />

Koşarak köyüne döndü.<br />

Azzâz el-Betâihî hazretleri sâhipsiz bir hurmalıktan geçiyordu. Canı hurma istedi. O esnâda<br />

hurma dalı eğildi ve bir hurma salkımı önüne geldi. Ondan yediler. Dal tekrar doğrulup eski<br />

hâline geldi.<br />

Halîfe el-Muktedî Biemrillâh, Azzâz el-Betâihî hazretlerinin Bağdât'a gelmesini ricâ etti ve<br />

kendisiyle sohbet etmek istedi. Bağdât'a halîfenin huzûruna geldiğinde, etrâfına bir nazar<br />

etti.O anda oradaki bütün perdeler paramparça oldu. O zaman hâlifeye buyurdu ki: "Şu an bir<br />

acem ordusu senin üzerine gelmektedir. Fakat senin ordun gâlip gelecektir." Azzâz el-Betâihî<br />

hazretlerinin buyurduğu gibi oldu. Halîfe zafer sebebiyle çok sevindi. Fakir fukarâya<br />

ihsânlarda bulundu.<br />

1) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.133<br />

2) Kalâid-ül-Cevâhir; s.82<br />

3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.151<br />

4) İslâm Âlimleri <strong>Ansiklopedisi</strong>; c.6, s.130<br />

B<br />

BABA HAYDAR SEMERKANDÎ;<br />

Anadolu evliyâsından Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerinin talebelerinin yükseklerinden ve<br />

halîfelerindendir. On altıncı yüzyılda yaşamıştır. Baba Haydar Semerkandî diye tanınmıştır.<br />

Doğum târihi ve hâl tercümesi hakkında kaynak eserlerde mâlûmât bulunmamaktadır.<br />

Baba Haydar hazretleri, küçüklüğünde asıl memleketi olan Semerkand'da Hâce Ubeydullah-ı<br />

Ahrâr hazretlerinin derslerinde yetişti. Hâce hazretlerinin yüksek halîfelerinden olarak mezun<br />

olduktan sonra, bir ara Mekke-i mükerremeye gitti. Harem-i şerîfte mücâvir, komşu olarak<br />

epey müddet kalıp, sonra bir arkadaşı ile berâber İstanbul'a geldi.<br />

İstanbul'da Eyyûb Sultan Câmii civârında kaldı. Kerâmetler ve fazîletler sâhibi, hocasına<br />

lâyık olgun bir talebe idi. Birçok güzel hâllerin kendisinde toplandığı yüksek bir velî idi.<br />

Baba Haydar hazretlerinin zamânında yaşayan, verâ ve takvâ sâhibi, şüphelilerden kaçıp<br />

haramlardan sakınan mübârek bir zât şöyle anlatır: "Bir Ramazân-ı şerîfin son on gününde,<br />

Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin Câmi-i şerîfinde, Baba Haydar ile ikimiz îtikâf yaptık. Ben<br />

îtikâfa girdiğimde, o zâten îtikâf hâlinde idi. Berâber bulunduğumuz on gün içinde, iki<br />

bâdemden başka hiçbir şey yemedi. Az yemekte bu kadar ileri, çok yüksek bir zât idi. Onun<br />

bu hâlini görünce hayretler içinde kaldım. Bütün zamânını ibâdet ve tâatle geçirir başka<br />

şeylerle hiç meşgûl olmaz idi.<br />

1550 (H. 957) senesinin bir sonbahar günü sabaha karşı Baba Haydar vefât etti. Mahalle<br />

halkı ona son vazîfelerini yapmak için birbirleri ile yarıştılar. Yaktıkları ateş bir türlü su<br />

kazanını ısıtmıyordu. Ne kadar odun attılar ise fayda etmedi. Baba Haydar Efendinin vefâtını<br />

duyan Sultan, büyük üzüntü içinde mescide geldi. Mahallenin ileri gelenlerinden biri durumu<br />

Sultana anlattı ve:<br />

"Sultanım ne yapacağımızı şaşırdık. Sabah namazından beri kazanın altına odun koyuyoruz.<br />

Nerede ise öğle ezânı okunacak, hâlâ su ısınmadı." demesi üzerine, Sultan gözleri dolu bir

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!