22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

gerekli ihtimâmı göstermek sûretiyle de faydalı oluyordu.<br />

1920 senesi Nisan ayının bir akşamı idi. Havada tatlı bir bahar şenliği ve serinliği vardı. Hafif<br />

esen rüzgâr, her yana bahar kokularını yayıyordu. Özbekler Tekkesi de benzeri sık sık<br />

görülen müstesâ gecelerinden birini daha yaşıyordu. Bütün odaları biraz sonra Anadolu<br />

yolculuğuna çıkacak misâfirlerle doluydu. Bu misâfirler arasında işgâl kuvvetleri tarafından<br />

kapattırılan son Osmanlı Mebuslar Meclisinin bir kısım âzâları, üyeleri de bulunuyordu. Atâ<br />

Efendi ise dergâhın bahçesinde bâzı kimselerle oturuyordu. Çadırlaşmış ve çiçeklerle<br />

donanmış bir akasya ağacının altında, tatlı tatlı sohbet ediyordu. Etrafını saran ve onu<br />

dinleyen yolcuları konuşmalarıyla teselli ediyor, yüreklerine çöken ayrılık acılarını, gariplik<br />

duygularını unutturmaya çalışıyordu. Bu esnâda Üsküdar câmilerinde yatsı ezânı okunmaya<br />

başlamıştı. Atâ Efendi sustu, yanında bulunanlarla birlikte huzûr ve huşû içinde okunan<br />

ezânları dinledi. Tam bu sırada Fıstıkağacı ile dergâh arasındaki yol üzerinde gözcülük yapan<br />

bir derviş soluk soluğa bahçeye girdi. Yanına sokulduğu Atâ Efendinin kulağına eğildi ve<br />

fısıldadı: "Aman Şeyhim!Üsküdar'daki İtalyan polis kumandanı, yanında birkaç İngiliz zâbit<br />

ve polisi olduğu hâlde buraya doğru geliyorlar!.. Bilmem ki..." Şeyh Atâ Efendi dervişin<br />

sözünü bitirmesine meydan bırakmadı. Hemen yerinden fırladı. Bahçede ve odalarda<br />

kümelenen ve dertleşen misâfirlerine koştu. Yaklaşan tehlikeyi haber verdi, alınması gerekli<br />

tedbirleri de hepsine ayrı ayrı bildirdi. İki dakika bile geçmemişti ki, bahçede sessiz bir<br />

hareket başladı. Anadolu'ya geçmek üzere orada bekleyen misâfirler kendilerine kılavuzluk<br />

eden dervişleri takib ederek dergâhtan, set başına doğru sarkan ağaçlık ve fundalıklı yamacın<br />

üzerindeki dik patikalardan akmaya başladı. Sağa sola saparak, tarlaların kenarlarındaki<br />

çalılıklara sokulup, gözden kayboldular.<br />

Böylece, sayıları otuzu geçen misâfirler, tamâmiyle dağıldı, dergâh ve bahçe de her zamanki<br />

ıssız hâlini aldı. Dergâh kapısından içeri dalan işgâlci zâbitlerle berâberindekilerden bir kısmı<br />

bahçe ve mezarlığa saldırdı. Bir kısmı da açık duran kapıdan dergâhın içine daldı. Oda<br />

kapılarını tekmeleyerek açan ve içeriye dalan işgalciler, yüklük ve dolapları bile aradılar.<br />

Nihâyet dergâhın mescid olarak kullanılan büyük odasına daldılar. Karşılaştıkları manzara<br />

karşısında şaşırıp aptallaştılar. Çünkü Şeyh Atâ Efendi, gerisinde saf tutan dervişleri ile<br />

birlikte namaz kılıyorlardı. Aralarında yabancı kimselerin bulunmadığını gören ve biraz<br />

sonra bahçe ve mezarlıkta da kimsenin görülemediğini öğrenen işgalci zâbitleri, uğradıkları<br />

başarısızlık karşısında, hırs ve hayretlerinden dudaklarını ısırdılar. Kızgınlık ve hınç ile<br />

dergâhtan uzaklaşmak zorunda kaldılar.<br />

O gece Özbekler Tekkesinde atlattıkları büyük tehlike dolayısıyla sevinerek ayrılan yolcular<br />

ise, ertesi günün akşamı geç vakitte Çal köyüne ulaşıp kurtuluşa erdiler. Onları tâkib eden ve<br />

Nal'a kadar uğurlayan Şeyh Atâ Eendi, her biri ile ayrı ayrı kucaklaşarak vedâ etti. Misâfirler<br />

ona takdirkâr bakışlarla; "Ne mutlu sana şeyhim. Kurtuluş savaşçılarına yaptığın bu büyük<br />

hizmetler, hiç bir zaman unutulmayacak ve milleti istiklâle kavuşturacak, yıldızlar arasında<br />

Şeyh Atâ adı da dâimâ hürmetle anılacak..." diyorlardı.<br />

Anadolu'nun kurtuluş hareketinde, İstanbul ile Anadolu arasında köprü vazîfesi gören<br />

Özbekler Dergâhının kahraman şeyhi Atâ Efendi, kurtuluş hareketi tamamlanmadan<br />

işgâlciler tarafından tutuklandı. İngiliz İntellices (entelijans) servisi yetkilisi Harron<br />

Armstrong, Şeyh Atâ'nın tevkif edilip tutuklandığı zaman kendisiyle konuşmasından sonraki<br />

görüşleri için şu cümleleri kullandı:<br />

"Bizler, Türk din adamlarının bu mevzûlarda faâl rol oynayacaklarını aslâ tahmin<br />

etmiyorduk. Diğer araştırmalarımız, Türk mukâvemet kaynaklarının meydana çıkarılması<br />

yolunda müsbet netîce vermeyince, vâki ısrarlı ihbarları değerlendirerek, tekkeler, mescidler,<br />

câmiler gibi dînî yapılar üzerinde durduk ve din adamlarını tâkib ve kontrola başladık. Elde<br />

ettiğimiz bilgiler ve karşılaştığımız hakîkatler bizleri hayrete düşürdü. Bu din adamları<br />

özellikle telkinlerle ve mâneviyâtı yükseltmekle yetinmemişler, fiilî olarak da mukâvemet

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!