22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

zühddür. Mübahların fazlasından sakınmak da, Hakka yakınlığı sağlayan zühddür."<br />

Ali Sincârî hazretleri, on ikinci asrın sonlarında, seksen yaşlarında iken Sincâr'da vefât etti.<br />

Allahü teâlânın ismini söyleyerek hiç yemin etmedi. Allahü teâlâya olan hayâsından, başını<br />

yerden kaldırmazdı. Keşif, kerâmet sâhibi bir kimse idi. Vefât ettiğinde, talebelerinden kırkı,<br />

büyük mertebeler, yüksek dereceler sâhibi idi.<br />

Vefât ettiğinde, talebeleri kabrinin etrâfında toplandılar, üzüntü içinde birbirlerini tâziye<br />

ediyorlardı. Üzüntülerinden, oradaki bâzı bitkilerin yapraklarını koparıp koklamaya<br />

başladılar. O anda, Allahü teâlânın izni ile, Ali bin Vehb'in mezarının etrâfındaki yaprakların<br />

herbiri, ayrı ayrı renklerde çiçekler açtı, etrâfa misk gibi kokular dağıldı.<br />

KABI DOLU OLANLAR<br />

Ali bin Vehb bir gün talebeleriyle otururken, Magribli Abdurrahmân isminde bir kimse geldi.<br />

Torbasından çıkardığı bir gümüş külçeyi Ali bin Vehb'in önüne koyup; "Efendim! Bu gümüşü,<br />

fakirlere dağıtmanız için size getirdim. Uygun gördüğünüz kimselere verebilirsiniz!" dedi. Ali bin<br />

Vehb de; "Fakir kim varsa, birer bakır tabakla buraya gelsin!" diye o kasabada oturanlara haber<br />

gönderdi. Herkesin yanlarında getirdiği tabakları, gümüş külçenin etrâfına koydurdu. Sonra kendisi<br />

ayağa kalkıp yürüyünce, gelen kapların bir kısmı altın, bir kısmı gümüş ile doldu. İki kaba ise hiçbir<br />

şey dolmadı. Gelen gümüş külçeden hiç eksilme olmadı. Herkes tabağını alıp götürünce, Magribli<br />

Abdurrahmân bu işin hikmetini sordu. Ali bin Vehb; "Kabı altın ile dolanlar günâhı az olup, Allahü<br />

teâlânın sevdiği evliyâya muhabbeti olan kimselerdi. Tabağı gümüş ile dolanlar, günahları diğerlerine<br />

göre biraz daha çok olanlardır. Tabağına hiçbir şey dolmayanlar da, âlimlere, evliyâya muhabbet<br />

beslemeyen ve onları sevmeyen kimselerdi. Ey Abdurrahmân! Görüyorsun, bizim altına, gümüşe<br />

ihtiyâcımız yok. Allahü teâlâ bunların hepsini bize ihsân etti. Fakat biz, âhıreti dünyâya tercih ettik.<br />

Getirdiğini geri al!" buyurdu.<br />

1) Kalâid-ül-Cevâhir; s.95<br />

2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.162<br />

3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.138<br />

4) İslâm Âlimleri<strong>Ansiklopedisi</strong>; c.6, s.124<br />

ALİ ŞEVNÎ;<br />

Mısır velîlerinden. İsmi Ali, lakabı Nûreddîn, nisbeti Şevnî'dir. Mısır'ın bir kasabası olan<br />

Şevnî'de doğup büyüdü. Doğum târihi belli değildir. Küçüklüğünden îtibaren Peygamber<br />

efendimize çok salevât okurdu. Âlim, kâmil, dünyâya düşkün olmayan, haram ve<br />

şüphelilerden kendini koruyan bir zât idi.<br />

Küçüklüğünde çobanlık yapardı. Yanında bulunan yiyecekleri arkadaşlarına verir ve onlara<br />

şöyle derdi: "Bu yiyecekleri yiyin, sonra hep birlikte Peygamber efendimize salevât-ı şerîfe<br />

okuyalım." Yemeklerini yedikten sonra bütün günlerini salevât-ı şerîfe okumakla geçirirlerdi.<br />

Ali Şevnî, herkesle iyi geçinirdi. Sohbetleri çok güzel idi. Hiç kimseyi kırmaz ve incitmezdi.<br />

Huyu ve ahlâkı herkese örnek idi. İnsanlara ikrâmda bulunurdu. Tebessüm, yüzünden hiç<br />

eksik olmazdı. Müslümanlardan birinin başına bir sıkıntı gelse, çok üzülürdü. Resûlullah<br />

efendimizi devamlı rüyâsında görürdü.<br />

Bir gün Kâhire'den gelen misâfirini uğurlamak için bir gemiye binmişti. O anda gemi âniden<br />

denize açılmaya başladı. Ali Şevnî de gemideydi. Ne yaptıysalar, gemiyi kıyıya<br />

yanaştıramadılar. Bunda bir hikmet olduğuna inanan Ali Şevnî, gemiyle Kahire'ye giderek

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!