22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Onlara hocalarından öğrendiklerini anlatmaya başladı.<br />

Ali bin Vehb-i Sincârî, âlim, velî, güzel huylar ve fazîletler sâhibi idi. Çok güzel konuşurdu.<br />

İnsanlar, onun tatlı ve kalblere şifâ olan sözlerini işitmek için etrâfına toplanırlardı. Evliyânın<br />

büyükleri dahi onun sohbetlerini kaçırmazlar, talebesi olmakla şereflenirlerdi. Bunlar,<br />

Süveyd-i Sincârî, Ebû Bekr-i Gârî, Sa'd-i Senâbihî gibi büyükler idi.<br />

Ali bin Vehb zirâat ile de uğraşır, tarlasını eker, çıkan mahsûlün onda birini öşür zekâtı<br />

olarak ayırır, müslüman fakirlere dağıtırdı. Bir gün çift sürerken öküzün biri öldü. Öküzün<br />

boynuzundan tutup; "Yâ Rabbî! Bunu bize dirilt!"diye duâ etti. Allahü teâlâ, haram yemeyen,<br />

günah işlemiyen bu sevdiği kulunun hatırını kırmadı, duâsını kabûl edip öküzü diriltti. Ali<br />

bin Vehb sabanla toprağı sürerken sabanın kulpuna dokunmazdı. Tohumu toprağa atar atmaz,<br />

hemen çimlenerek boy vermeye başlardı.<br />

Bir grup fakir gelip, kendisinden yiyecek tatlı istediler. O da içeri girip narın yenecek<br />

kısımlarını su dolu bir tencereye doldurdu. Bu tencereyi fakirlerin önlerine koydu. Fakirler<br />

onu yediklerinde, hayatlarında böyle güzel ve hoş kokulu bir tatlı yemediklerini belirttiler.<br />

Ali Sincârî zamânında Hemedan halkından Muhammed bin Ahmed isminde bir zât vardı.<br />

Onun basîreti, kalb gözü açık idi. Arş'a kadar bütün melekût âlemini görürdü. Bir ara bu<br />

hâlini kaybetti. Çok tövbe ve istigfâr etti. Büyük bir velînin kendisine teveccüh ve duâ etmesi<br />

ile buna kavuşabileceğini anladı. Eski hâline yeniden kavuşabilmek için, diyâr diyâr dolaştı.<br />

Sincâr'da Ali Sincârî'nin medhini duyup, huzûruna geldi. Ali Sincârî ona izzet, ikrâmda<br />

bulunduktan sonra; "Ey Muhammed Hemedânî üzülme! Allahü teâlânın izniyle eski hâlinden<br />

daha ziyâdesine kavuşacaksın." deyip gözlerini yummasını emretti. Gözlerini yuman<br />

Muhammed Hemedânî, melekût âlemini Arş'a kadar seyretti. Sonra gözlerini açtırıp buyurdu<br />

ki; "Bu gördüğün eski hâlin idi. Şimdi de yeni hâlini göreceksin." Yine gözlerini yumdurdu.<br />

Bu defâ hiç görmediği yerleri görüp, yedi kat yerin altından, Arş-ı âlâya kadar seyretti.<br />

Tekrar buyurdu ki: "Cenâb-ı Hak sana öyle bir kerâmet ihsân edecek ki, bir anda ufuklara<br />

ulaşacaksın." Bu söz üzerine MuhammedHemedânî, bir adımda Sincâr'dan memleketi olan<br />

Hemedan'a vardı."<br />

Ali bin Vehb, bir bahçede talebelerine ders verirken, zamânın âlimlerinden Mûsâ Zûlî ile Adî<br />

bin Müsâfir huzûruna geldi. Kendisine, "Yâ Ali bin Vehb! Tevhîd ne demektir?" diye<br />

sordular. O da, "İşte bu demektir" buyururken, orada bulunan koca bir kayayı gösterdi. Kaya<br />

bir anda ikiye bölünmüştü. Orada bulunanlar hayret ettiler. Bunu işitenler gelip kayayı<br />

ziyâret ettiler ve duâlarının kabûlü için Ali bin Vehb'i Allahü teâlâya vesîle yaptılar.<br />

Talebesine sık sık buyururdu ki:<br />

"İhlâs; bütün işleri, insanların rızâsı için değil, Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır."<br />

"Allahü teâlâ, sevdiği kulunun kalbine, kendine arzu etme isteğini yerleştirir."<br />

"Talebe iki kısımdır. Mürîd olanlar, severler, kalplerine kendilerine âit olan bir isteği, arzuyu<br />

getirmezler. Gayretleriyle tasavvuf derecelerine yükselmeye başlarlar. Murâd olanları ise<br />

sevilirler, dâvetlidirler, çekilirler ve yükseltilirler. Onun için murâdlar çok kıymetlidirler.<br />

Murâd olunanların başı ve sevilenlerin önderi Muhammed aleyhisselâmdır. Başkaları ona<br />

tufeyl yâni, yanısıra kabûl olunmaktadırlar. Onlara aradığını buldururlar ve gideceği yolu<br />

tamamlarlar. Artık onların nazarında kâinâtın hiçbir kıymeti yoktur. Hep Allahü teâlâyı<br />

düşünürler. Bu yolda fenâ makâmına kavuşurlar."<br />

"Ebedî olarak yaşamak istiyorsanız, Allahü teâlânın emirlerini yapınız, yasaklarından<br />

kaçınınız ve cenâb-ı Hakkı devamlı hatırlayınız. Ondan gelenlere râzı olunuz. O zaman,<br />

âhiretinizi kazanır, Cennet'te ebedî, sonsuz olarak yaşarsınız."<br />

"Zühd, üç kısımdır. Farz olan, fazîlet olan ve Hakka yakınlığa sebeb olan zühddür.<br />

Haramlardan kaçmakla yapılan, farz olan zühddür. Şüpheli olanlardan kaçmak da fazîlet olan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!