22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Biz mükellef sofralar, çeşit çeşit yemekler ikrâm ettiğimiz hâlde, sizde böyle bir şey yok<br />

iken, gene de insanlar sizden râzı bizden değillerdir. Bunun sebebi nedir?"<br />

Cevap: Minnet karşılığı hizmet edenler çoktur. Hizmetini minnet bilenlerse azdır. Çalışınız<br />

ki, hizmetinizi minnet bilesiniz. O zaman şikâyetçiniz olmaz.<br />

İkinci suâl: Duyduğumuza göre, sizi Hızır aleyhisselâm terbiye etmiş; bu nasıl olmuştur?<br />

Cevap: Allahü teâlânın, zâtına âşık öyle kulları vardır ki, Hızır da onlara âşıktır.<br />

Üçüncü suâl: İşittik ki, siz gizli zikir yerine açık zikirle uğraşmaktasınız. Bu nasıl olur?<br />

Cevap: Biz de işittik ki, siz, gizli zikirle meşgûl imişsiniz. Mâdemki işittik, demek sizinki de<br />

gizli zikir değil. Gizli zikirden murâd hiçbir şeyin bilinmemesi değil midir? Ha gizli zikirle<br />

meşgûl olmuşsunuz, ha açık zikirle. İkisi de müsâvîdir.<br />

Hoca Ahmed Yesevî hazretlerinin en büyük talebelerinden olan Seyyid Atâ zaman zaman Ali<br />

Râmitenî hazretleri ile buluşur görüşürlerdi. Ancak buna rağmen bir gün Seyyid Atâ'nın<br />

dilinden Azîzân hazretleri hakkında uygun olmıyan bir söz çıktı. Aynı gün Asya içlerinden<br />

gelen çapulcu alayları Seyyid Atâ'nın bulunduğu havâliyi yağmalayıp, oğlunu da esir alıp<br />

gitmişler. Seyyid Atâ başına gelen bu felâketin, Azîzân hazretlerini üzmenin cezâsı olduğunu<br />

anladı, yaptığına pişmân oldu. Büyük bir ziyâfet hazırladı. Özür dilemek için Ali Râmitenî'yi<br />

dâvet etti. Azîzân hazretleri Seyyid'in maksadını anlayıp, ricâsını kabûl etti ve dâvetine geldi.<br />

Bu mecliste pek çok âlim ve velî var idi. Sofralar kuruldu. Herkes buyur edildiğinde, Ali<br />

Râmitenî; "Seyyid Atâ'nın oğlu gelmeyince, Ali bu sofradan ağzına tuz koymaz ve elini<br />

yemeklere uzatmaz." dedi ve sonra bir müddet sessiz beklediler. Orada bulunanlar, bu sözün<br />

ne demek olduğunu düşünürken, birden kapı çalındı, içeriye Seyyid Atâ'nın oğlu giriverdi.<br />

Bu hâli görünce meclisten bir feryâd-ü figândır koptu. Oradakiler şaşırdılar, dona kaldılar.<br />

Gelen gençten, nasıl kurtulduğunu sordular. Genç de; "Şu anda bir grup kimsenin elinde esir<br />

idim. Elim ayağım iplerle bağlı idi. Şimdi ise kendimi yanınızda görüyorum. Nasıl oldu,<br />

ellerim nasıl çözüldü, beni kim kurtararak on günlük yoldan yanınıza geldim, hiçbir şey<br />

bilmiyorum." dedi. Meclistekiler bunun Azîzân hazretlerinin bir kerâmeti ve tasarrufu ile<br />

olduğunu anladılar. Herbiri onun talebesi olmakla şereflendiler.<br />

Ali Râmitenî hazretleri, talebelerinin zaman zaman sohbetlerinde sorduğu suâllere karşı şöyle<br />

buyurdular:<br />

"Allahü teâlâ, mümin bir kulunun gönlüne bir gecede üç yüz altmış defâ nazar eder." sözünün<br />

mânâsı şudur: "Kalbin, vücûda açılan üç yüz altmış penceresi vardır. Gönül, Allahü teâlânın<br />

zikriyle kaynayıp coşunca, Allahü teâlâ o kalbe nazar eder. Bu nazar ile kalbe doğan feyzler<br />

ve nûrlar, bu üç yüz altmış koldan bütün vücûda yayılır. Böyle nûrların ve feyzlerin yayıldığı<br />

bir uzuv, kendi haline göre zevkle ibadet eder, yapılan tâat ve ibâdetlerden lezzet alınır."<br />

Buyurdular ki: "Talebenin, maksadına kavuşması için çok çalışması, nefsini terbiye etmek<br />

için çok uğraşması lâzımdır. Fakat bir yol vardır ki, nefsi itmînâna kavuşturup, rûhu kısa<br />

zamanda yüksek derecelere ulaştırır. O da; Allahü teâlânın sevgili kullarından birinin<br />

gönlünü kazanmaktır. Zîrâ, onların kalbi, Allahü teâlânın nazar ettiği yerdir."<br />

"Hallâc-ı Mansûr zamânında, büyük mürşid Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerinin<br />

talebesinden birisi bulunmuş olsa idi, elbette ona imdâd edip, tasavvufun en yüksek<br />

makamlarına çıkarır idi. Hallâc-ı Mansûr da o hâllere düşmezdi."<br />

"Allahü teâlâya hiç isyân etmediğiniz bir dille duâ ediniz ki, duânız kabûl olsun."<br />

"Duânızı öyle bir delil araya koyarak edin ki, o günah işlememişlerden olsun. O delil, Allah<br />

dostudur. Onlara tevâzu ve sevgi gösterin ki, sizin için duâ etsinler."<br />

"İki hâlde kendinizi sakının: Söz söylerken ve yemek yerken."

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!