22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

mesâfeden işitip ordusunu dağa çekti. Arkasını dağa verip zafere ulaştı. Hazret-i Ömer'in bu<br />

hâdiseyi görmesi ve sesini duyurması onun kerâmeti idi.<br />

Muhammed Şücân anlatır: "Lazkiye'de binbaşı olarak devlet hizmetinde çalışıyordum.<br />

Emrimde askerî birlik vardı. Bir zaman Nasîriyye dağına bir vazife sebebiyle gitmemiz<br />

emredildi. Emrimde cesûr, gözünü budaktan esirgemeyen birisi vardı. O sırada hastalandı.<br />

Nusayrîlerle aramızda meydana gelebilecek bir harpte onun aramızda olması bizim için son<br />

derece önemli idi. Bu sebeple geciktik. Ali Ömerî hazretlerine gidip durumu arzedip bu<br />

kişinin emniyetimiz açısından önemini belirttim. Ne yapacağımızı sordum. Şeyh Ömerî<br />

hazretleri anlattıklarım karşısında;<br />

"Kalk o hasta askerin yanına gidelim!" buyurdu. Berâberce oraya gittik. Hakîkaten asker,<br />

ateşler içinde yanıyordu. Ali Ömerî hazretleri ona rahatsızlık duyduğu yeri sordu. O mîdesini<br />

işâret edip, acıyla kıvrandı. Ömerî hazretleri besmele çekip eliyle orasını meshetti.Allahü<br />

teâlânın izniyle acı geçip hasta ayağa kalkıverdi. Bunun üzerine ona;<br />

"Şimdi dilediğin yere gidebilirsin." buyurdu. Daha sonra verilen vazîfe yerine gittik. Bu,<br />

Şeyh Ömerî hazretlerinin açık bir kerâmeti idi.<br />

Muhammed Bey anlatır: "Şeyh Ali Ömerî hazretleri ile birlikte Lazkiye'den Trablusşam'a<br />

gidiyorduk. Bineklerimizle hayli yol katettik. Yolda karşımıza bir nehir çıktı. Nehrin öbür<br />

tarafında bir ağaç altında Nusayrî adı verilen dağ eşkıyâsından bir grup oturmuştu. Bundan<br />

çok korktum ve;<br />

"Efendim bunlar yol kesicilerdir. Bizi öldürürler." dedim. Bana dönüp;<br />

"Korkma, onlar bize bir şey yapamazlar!" buyurdu. Sonra atından indi. Atın ayaklarından<br />

yakalayıp yukarı kaldırdı. Biraz taşıyıp nehre girdi. Bu hal ile nehri geçti. Bunu gören<br />

eşkıyâlar onu cin zannedip yerlerinden kaçtılar. Bu acâib iş onun bir kerâmeti idi. Zîrâ bir<br />

insanın yapabileceği bir iş değildi. Şeyh Ömerî hazretleri tebessüm ederek;<br />

"Bak kaçıyorlar." buyurdu.<br />

Başka bir seferinde de yine Lazkiye'den gidiyorduk. Âniden dağ cihetinden kalabalık bir<br />

eşkıyâ grubu üzerimize hücûma kalktı. Onlarla baş etmemiz imkânsız diye düşündüm ve çok<br />

korktum. Benim bu hâlimi farkeden Ali Ömerî hazretleri;<br />

"Korkma, bak onlara ne yapacağım!" buyurdu. Kılıcını sıyırdı. Atını onların tarafına sürdü.<br />

Kılıcını savurmaya başladı. Hâlbuki aralarında oldukça mesâfe vardı. Uzaktan savrulan kılıç<br />

her bir eşkıyânın kellesini yere düşürüyordu. Çok geçmeden kalanları geri çekilip, kaçtılar.<br />

Bu kerâmet onun en garip ve nâdir kerâmetlerinden biri idi.<br />

Yine Muhammed Bey anlatıyor: "Trablusşam'da ikâmetim esnâsında bir zaman maddî sıkıntı<br />

içinde kaldım. Gidip hâlimi Ali Ömerî hazretlerine anlattım. Daha sonra onunla bir nehir<br />

kenarına gittik. Avucuyla nehirden su aldı. Bir de ne göreyim. Avucundaki su, altın olmuş.<br />

Bana dönüp;<br />

"Al! Bizim bunlarla işimiz yok." buyurdu. Ben almak istemedim. Bunun üzerine onu suya<br />

attı."<br />

Abdullah ed-Debbûsî anlatır: "Şeyh Ali Ömerî hazretleriyle defâlarca berâber oldum. İçi boş<br />

olan elini havaya uzatır, sonra parmaklarıyla bir şeyi yakalar gibi kapar, açtığında elinde o an<br />

için lâzım olan bir şeyin bulunduğunu görürdük."<br />

Ali Ömerî hazretleri bir gün Lazkiye eşrâfından Mahmûd Ağa ile birlikte atlara binmiş olarak<br />

bir yere gitmek için yola çıkmışlardı. Giderken karşılarına nehir çıktı. Atla birlikte orayı<br />

geçmek istediler. Bir ara su, Mahmûd Ağa'yı boyladı. Ölümle burun buruna geldi. Şeyh<br />

Ömerî hazretlerinin ise hiç ıslanmamış olduğu görüldü. Sanki yer yüzünde yürümüştü.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!