22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kurtulmaları için çok duâ ederdi. Sohbetlerinde Ehl-i sünnet büyüklerinden nakiller yapardı.<br />

Kur'ân-ı kerîmi çok güzel okurdu. Talebeleri ile baba-oğul gibi idi. "Evlâdım benim ile sizin<br />

aranızdaki fark, benim yaşlı, sizin genç olmanızdır." derdi.<br />

Çok cömertti. Bir lokması olsa talebeleri ile berâber yemek isterdi. Çocukları çok severdi.<br />

Onları karşısına alır, tatlı tatlı sohbet eder, îzâhât verirdi. Dünyâ malına hiç değer vermezdi.<br />

Maaşını olduğu gibi hanımına verirdi. Talebelerine, sevdiklerine hanımlarına karşı çok<br />

yumuşak davranmalarını, onların hukukunu iyi gözetmelerini, merhametli olmaları<br />

gerektiğini sık sık anlatırdı.<br />

Ali Hâfız, sohbetine gelen herkesin seviyesine, mesleğine, aklına göre sohbet ederdi.<br />

Sohbetine gelenler onu severek ayrılırdı. Birgün başı ve kolları açık bir hanım, Şamlar<br />

Türbesinde iken ziyâretine geldi. Amasya târihi üzerine kendisinden bilgi öğrenmek istedi.<br />

Ali Hâfız, istenen bilgileri gayet açık ve teferruatlı bir şekilde anlattı. Hanım çok memnun<br />

olup, teşekkür ederek ayrıldı. Ayrılıp giderken orada bulunan bir şahıs arkasından hafifçe<br />

tükürdü. Bu hareketi gören Ali Hâfız çok üzüldü ve; "Neden böyle yaptın. O da Allahü<br />

teâlânın kuludur. O kadın îmânlı idi. Allahü teâlâ bizi benlik tuzağından kurtarsın." dedi.<br />

Talebelerinden biri vefât etti. O zâtın çocukları durumu Ali Efendi'ye bildirmek için bir<br />

haberciyi türbeye yolladılar. Haberci daha türbenin kapısına geldiğinde hoca efendiyi gördü<br />

ve bir şey söylemeden Ali Hâfız; "Ziyâeddîn Efendi vefât etti. Onu mu haber vermeye<br />

geldin?" diye sordu. Haberci; "Evet efendim." deyince; "Hemen geliyorum." dedi.<br />

Ali Efendinin üçüncü oğlu Necâtî, âni rahatsızlıktan hastâneye kaldırıldı ve ameliyat sonrası<br />

kurtarılamayarak vefât etti. Vefât haberini vermek üzere bâzı talebeleri Ali Hâfız'ın yanına<br />

gittiler, fakat bir şey söyleyemediler. Ali Efendi onlara; "Hepimizin âkibeti bu. Bundan<br />

kurtuluş yok. Necâtî'nin vefât ettiğini niçin söylemiyorsunuz?" dedi. Orada bulunanlar<br />

hocalarının bir kerâmetini daha görmüş oldular. Oğlunu bizzat kendisi yıkayıp, namazını<br />

kıldırıp defnetti.<br />

Ali Hâfız ile aynı devirde Gümüş kasabasında yaşayan Garip Hâfız (İbrâhim Hakkı) isminde<br />

bir zât vardı. Bu zâtla sık sık görüşürdü. Garip Hâfız ikindi vaktine kadar ziyâretçi kabûl<br />

etmezdi. Birgün Ali Hâfız talebeleri ile Garip Hâfız'ın ziyâretine gitti. Vakit ikindiden önce<br />

idi. Ali Hâfız, kapıda bekleyen talebeye; "Evlâdım! Garip Hâfız'a geldiğimizi haber ver."<br />

dedi. Talebe; "Efendim geleceğinizi söyledi sizi bekliyor." dedi. İki zât uzun süre sohbet<br />

ettiler. Orada bulunanlar konuşulanlardan hiçbir şey anlayamadılar. Zîrâ onlar birbirlerinin<br />

derecesine göre konuşuyorlardı.<br />

Ali Efendide nefes darlığı hastalığı vardı. Yeşilırmak kıyısında yetişen bir bitkinin<br />

yapraklarını kıyar, tütün gibi yapıp sarar içerdi. Birgün nefes darlığından rahatsız olup yattığı<br />

sırada, talebeleri ve sevenleri onu ziyârete geldi. O hemen ayağa kalkıp onlarla sohbet etti.<br />

Onun bu hâlini gören hanımı; "Efendi! Ben senin hastalığına inanmıyorum." dedi. Ali Efendi<br />

de; "Hanım... Hanım!.. Onlar geldiğinde Allahü teâlâ bana bir şevk veriyor, hemen ayağa<br />

kalkıyorum, sıhhat buluyorum." dedi.<br />

Talebelerinden biri, Ali Hâfız'ı görmeden önce elinde saz, köy köy dolaşıp, saz çalıp<br />

söylüyordu. Bu zât birgün, Ali Efendinin ismini duyup, onun yanına gitti. Aklında arz<br />

edeceği bâzı sualleri vardı. Mütevâzî şekilde onu karşılayan Ali Hâfız onunla sohbete<br />

başladı. Söyleyeceklerinin hepsini unutan o zât, oradan ayrılınca, soracağı sualleri tekrar<br />

aklına geldi. O zaman Ali Hâfız'ın mübârek bir zât olduğunu anladı ve ona talebe olmak<br />

istedi. Sonra; "Efendim! Yalnız ben sazımı bırakmam." dedi. Ali Efendi de; "Çalabilirsen<br />

çal!" dedi. Zamanla sohbetlerin tesiriyle kalbinden tamâmen saz sevgisi çıktı. Çalmak istedi<br />

ise de çalamadı. Ali Hâfız, teveccühleri ile kalbinden o nefsânî sevgiyi alıp çıkardı.<br />

Talebeleri ile birgün sohbet ederken, talebeleri gördükleri rüyâları anlattılar. O sırada bir<br />

talebeye sen ne gördün diye soruldu. O talebe de rüyâsında güzel sûrette bir insan görmüştü.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!