22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Onu, kurt kapmasın diye yanımda oturtuyorum. Çünkü nefs, dâimâ pusudadır. Her ân onun<br />

hâli ile ilgilenmemin sebebi, onu makamların en yükseğine çıkarmak içindir. Ben onu<br />

görünce, Allahü teâlâyı ve O'nun beytini (Beytullah'ı) hatırlarım. Kerîmin hânesinde bulunan,<br />

keremine mazhâr olur, kavuşur." buyurdu.<br />

Behâeddîn-i Buhârî hayatta iken, bütün talebelerinin yetiştirilmesini Alâeddîn-i Attâr'a<br />

bırakıp; "Alâeddîn, bizim yükümüzü hafifletti." buyurdu. Sohbetinin bereketi ve güzel<br />

terbiyesi sebebiyle, çok kimseyi, kemâl derecelerine çıkardı.<br />

Alâeddîn-i Attâr, evliyâlık makamlarında ve mârifette, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına<br />

âit bilgilerde o kadar yükseldi ki: "Alâiyye" ismi ile Silsilet-üz-Zeheb'e (en büyük âlimler ve<br />

velîler silsilesine) yeni bir şekil verdi. Talebelerin maksadlarına daha çabuk kavuşabilme<br />

yolunu keşfedip, o yol ile hedefe varılmasını sağladı. Büyük âlimler;<br />

"Tasavvuf yollarının en yakını "Alâiyye yoludur". Bu yolun esâsı Şâh-ı Nakşibend<br />

Behâeddîn-i Buhârî'den, elde edilmesi ise Alâüddîn-i Attâr'dandır." buyurdular.<br />

Buhârâ'da bir takım âlimler arasında, Allahü teâlânın görülüp görülemeyeceğinden<br />

konuşulmuştu. Bir kısmı Allahü teâlânın görülebileceğine mümkündür derken diğer bir kısmı<br />

mümkün değildir diye ısrar ediyordu. Hepsi de Alâeddîn-i Attâr hazretlerine tam inanan<br />

kimselerdi. Bir kısmı gelip, ona meseleyi açıp, siz hakemsiniz, bize doğru yolu gösteriniz<br />

dediler. Hâce Alâeddîn onlara;<br />

"Üç gün devamlı bize gelip, tam bir ihlâs ve temiz bir düşünce ile sükût üzere meclisimizde<br />

oturun. Ondan sonra hüküm verelim." buyurdu. Onlar da, üç gün, devamlı Hâce Alâeddîn'in<br />

sohbetine gelip, sükût üzere oturdular. Üçüncü günün sonunda, onlarda bir hâl ve kendini<br />

kaybetme hâsıl olup, dayanamadılar. Yere düşüp yuvarlanmağa başladılar. Kendilerine<br />

gelince, kalkıp tam bir tevazû ile;<br />

"Rü'yetin hak olduğuna inandık." deyip, bir daha Hâce Alâeddîn'in hizmet ve huzûrlarından<br />

ayrılmadılar.<br />

Alâeddîn-i Attâr anlatır: "Dervişlerden biri, birgün bana, kalbin nasıl olduğunu sordu.<br />

"Nasıl olduğunu bilmiyorum." dedim. O;<br />

"Ben kalbi, üç günlük ay gibi görüyorum." dedi. Bunu üstâdım ve efendim Şâh-ı Nakşibend<br />

hazretlerine anlattım.<br />

"Bu, onun kalbine göredir." buyurdu. Ayakta duruyorduk. Ayağını ayağımın üzerine koydu.<br />

Birden kendimden geçtim. Bütün mevcûdâtı, Arş-ı a'lâyı kalbimde bir arada gördüm.<br />

Kendime gelince;<br />

"Gördüklerini anlat." buyurdu. Anlattım. Bunun üzerine;<br />

"Gönül budur. O dervişin sandığı gibi değil. Allahü teâlâya, kalbin yakın olduğu kadar hiçbir<br />

şey yakın değildir. Mahlûkların en üstünü, en şereflisi kalbdir. Kalb, bilinmiyen sırlarla dolu<br />

bir âlemdir, her şeyi kendinde bulundurur. Görüldüğü gibi kalb, her şeyden geniş bir latîfedir.<br />

Böyle olunca, onu bir kimse nasıl anlayabilir. Bunun için hadîs-i kudsîde Allahü teâlâ; "Yere<br />

ve göğe sığmam, mü'min kulumun kalbine sığarım." buyurdu. Bu, derin sırlardandır."<br />

buyurdu.<br />

"Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, ömrünün son günlerinde bana kabrini kazmamı emir<br />

buyurdu. Gidip, emredildiği gibi kabri kazdıktan sonra huzûruna geldim. Yâsîn-i şerîf<br />

okumamı istediler. Diğer talebelerle birlikte okumaya başladık. Kendisi de bizimle birlikte<br />

okuyordu. Yarısına gelince, nûrlar gözükmeye başladı. Kelime-i tevhîdi söyleyerek son<br />

nefeslerini verdiler.<br />

Bundan sonra Alâeddîn-i Attâr hazretleri zamânında kâmil velîlerin baş tâcı oldu. Halktan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!