22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kulak ol. Benim dergâhımda, bağlı bir sofra durur. Ahmed o sofrayı kendi başına açtığı<br />

zaman onun cihan mülkünde görünme vaktinin geldiğini bilmelisin. Zamânı gelmeyince, bu<br />

sırrı kimseye açma." dedi.<br />

Gerçekten Ahmed Yesevî'de çocukluğunda garib hâller ve yaşından beklenilmeyen<br />

fevkalâdelikler görülüyordu. Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ediyor, onun mânevî<br />

terbiyesi ile olgunlaşıyordu. Bu sırada meydana gelen bir hâdise, şöhretinin bütün Türkistan'a<br />

yayılmasına yol açtı. Menkıbeye göre, o sırada Türkistan'da Yesevî adında bir hükümdâr<br />

saltanat sürmekte idi. Bu hükümdar yaz gelince, Türkistan yaylalarına çıkar, kışın da<br />

Semerkant kışlalarında kalırdı. Ceylan avından çok hoşlanan hükümdâr, bir defâsında ceylan<br />

peşinde koşarken, yolu Karaçuk Dağına çıktı. Karaçuk Dağının yamaçları sarp, kayaları<br />

yalçındı. Atı, kan tere battı ve avını kaçırdı. Buna ziyâdesiyle üzülen hükümdâr; "Bu dağı<br />

ortadan kaldırmak gerek." diye söylendi. Nitekim ülkesindeki velîleri toplayıp, duâlarının<br />

bereketi ile bu dağı ortadan kaldırmayı düşündü. Toplanan velîler, duâ ve niyâzda<br />

bulundular. Ancak istenilen netice elde edilemedi. Bunun üzerine oraya gelmeyen bir velînin<br />

olup olmadığı araştırıldı. Neticede, Hâce İbrâhim'in oğlu Ahmed küçük olduğundan kimsenin<br />

aklına gelip de çağrılmadığı anlaşıldı. Nihâyet, haberci gönderildi ve gelmesi istendi. Çocuk,<br />

dâveti ablasına danışınca, ablası; "Babamızın vasiyeti var, senin tanınma zamânının gelip<br />

gelmediğini, türbedeki ekmek sofrası tâyin edecektir. Eğer o sofrayı açabilirsen, tanınma<br />

zamânın geldi demektir, var git!" dedi. Babasının türbesine giden Ahmed, sofrayı bulup<br />

açınca, dosdoğru hükümdârın istediği yere geldi. Kendisini bekleyen velîlere sofradaki bir<br />

parça ekmeği gösterip duâ etmelerini isteyince, velîler Fâtiha okudular. O da ekmeği<br />

oradakilere taksim etti ve hepsine kâfi geldi. O toplantıda tam dokuz bin kişi vardı. Bu<br />

kerâmeti görenler, Hâce Ahmed'in büyüklüğünü ve mertebesinin yüksekliğini anladılar. Hâce<br />

Ahmed, sırtındaki babasından kalma hırkaya bürünerek, duâsının neticesini bekliyordu.<br />

Birdenbire gök yüzünden yağmur boşanarak, her yer suya garkolunca, velîlerin seccâdeleri su<br />

üstünde yüzmeye başladı. Sonunda Ahmed hırkasından başını çıkarınca, yağmur durdu ve<br />

güneş çıktı. Oradakiler baktıklarında, Karaçuk Dağının ortadan kalktığını gördüler. Bu<br />

kerâmete şâhid olan hükümdar, Hâce Ahmed'den, kendi adının kıyâmete kadar bâkî kalması<br />

için niyâzda bulunmasını diledi. Hâce Ahmed hazretleri de; "Âlemde her kim bizi severse,<br />

senin adınla bizi yâd eylesin" dedi. Bundan dolayı o günden beri ikisinin ismi birlikte,<br />

"Ahmed Yesevî" şeklinde anılır oldu.<br />

Ancak Hâce Ahmed'in, daha çok Yesi'li olduğundan, Yesevî nisbesiyle şöhret bulduğu kabûl<br />

edilmektedir.<br />

Ahmed Yesevî önce Arslan Baba hazretlerinden ders aldı. Onun kalblere hayat ve huzur<br />

veren söz ve sohbetleri ile teveccüh ve görüp gözetmesine kavuştu. Böylece kısa zamanda<br />

çok yüksek makam ve derecelere ulaştı. Ancak Arslan Baba ebedî âleme göçünce, çok<br />

sevdiği ve ziyâdesiyle bağlı bulunduğu bu şeyhinden ayrı düştü. O, hikmetler adını verdiği<br />

şiirlerinde Arslan Baba'dan bahsederken şöyle demektedir:<br />

Âhir zaman ümmetleri dünyâ fâni bilmezler<br />

Gidenleri görürler de ondan ibret almazlar<br />

Erenlerin kıldığını görüp rağbet etmezler<br />

Arslan Babam sözlerini dinleyiniz teberrük.<br />

Ahmed Yesevî bundan sonra şeyhi Arslan Baba'nın mânevî işâreti ile Buhârâ'ya gitti. Orada<br />

Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden Yûsuf-i Hemedânî'ye bağlandı ve mânevî ilimleri<br />

tahsil etti. İnsanlara ilim öğretmek, doğru yolu göstermek için ondan icâzet, diploma aldı. O<br />

büyük zâtın halîfeleri arasına katıldı. Onun vefâtından sonra bir mikdâr Buhârâ'da kaldı.<br />

Talebe yetiştirmeye başladı. Bir zaman sonra onların terbiye ve yetiştirilmesini, Yûsuf-i<br />

Hemedânî'nin en önde gelen, gözde talebesi Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerine bırakıp,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!