22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

mânevî işâret üzerine Hindistan'ın Serhend şehrine geldi. Orada ikinci bin yılın yenileyicisi<br />

büyük âlim İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu Muhammed Ma'sûm hazretlerini tanıyıp ona<br />

talebe oldu. On bir sene hocasının yanından ayrılmayıp ona hizmetle şereflendi. Hocasının<br />

sevgi ve iltifâtlarına kavuştu. Sohbetlerinin bereketi ile tasavvuf yolunun bütün inceliklerini<br />

öğrendi. Bundan sonra insanlara doğru yolu göstermek üzere Mekke'ye gönderildi. Mekke'de<br />

otuz dokuz sene bu vazîfeyi gördükten sonra orada vefât etti.<br />

Ahmed Yekdest hazretleri bu müddet zarfında pek çok talebe yetiştirdi. Mehmed Emin<br />

Tokâdî, Tatar Ahmed Efendi, Hacı Muzaffer Efendi, Şeyhulislâm Seyyid Mustafa Efendi,<br />

Dördüncü Mehmed Hanın baş çuhâdarı Kahramanağa, Kâdı Ziyâüddîn Efendi,<br />

Rûznâmecibaşı Muhammed Kumul Bey, Muhammed Semerkandî ve Dârüssaâde ağası Beşir<br />

Ağa bunların ileri gelenleridir.<br />

Talebelerinden ve büyük evliyâlardan olan Mehmet Emîn Tokâdî hazretleri anlatır:<br />

"Ahmed Yekdest Cüryânî hazretlerinin hizmetinde, ders ve sohbetlerinde bulundum. 1702<br />

senesinde hocamın izni üzerine İstanbul'a dönüş hazırlığı yaptım. Vedâlaşmak üzere<br />

huzûruna vardığımda; "Mısır üzerinden mi, Şam'dan mı gideceksiniz?" buyurdu. "Efendim<br />

bir arkadaşım var, Şam hacılarıyla dönmeye niyet ettik." dedim. Bunun üzerine; "Otur<br />

bakalım karşıma. Gözlerini yum, bakalım hangi kâfile ile gitmeniz takdir olunmuştur?"<br />

buyurdu. Karşısına geçip gözlerimi yumarak oturunca, birden kendimi Cebel-i Nûr (Hira<br />

Dağı) üzerinde Mekke'ye karşı oturuyor buldum. Dağ üzerinden Mekke'yi seyrediyordum.<br />

Baktım ki, bir kâfile Mekke'den çıkmaya başlayıp Şam tarafına yöneldi. Yol alıp kısa bir<br />

moladan sonra yola devam etti. Bu manzarayı gördüğüm sırada hocam: "Kâfilenin başına<br />

bak." buyurdu. Baktım bir şehir görüldü. "Bu gördüğün şehir Şam'dır. Kâfile Şam'a ulaştı,<br />

sen kâfile içinde var mısın?" buyurdu. "Yokum." dedim. "Yine Mekke'ye bak." buyurunca,<br />

Mekke tarafına baktım. Gördüm ki başka bir kâfile Mekke'den çıkıp ilerledi. Kendimi kâfile<br />

içerisinde tanıdığım bir arkadaşımla beraber gördüm. Paçalarımı sığayıp omuzuma bir tüfek<br />

almışım ve yanımdaki arkadaşla sohbet ederek yol alıyoruz. Ben bu hâli seyrederken hocam;<br />

"Kendini görebildin mi?" buyurunca; "Evet efendim." dedim. "Kâfilenin baş tarafına bak."<br />

buyurunca, baktım. Mısır göründü. Yanımda gördüğüm arkadaşım Mısır'a girmek üzereydi.<br />

Bu sırada; "Aç gözünü." buyurunca açtım ve kendimi huzûrunda oturuyor buldum. "Şimdi git<br />

sana yolculukta arkadaş olmak üzere gördüğün o kişiyi bul, yolculuğunuz Mısır<br />

tarafındandır." buyurdu. Huzûrundan çıkıp Harem-i şerîfe giderken yolda o gördüğüm kişiye<br />

rastladım. Selâm verip elinden tuttum. Berâberce Harem-i şerîfe girip bir kenara çekilerek<br />

sohbet etmeye başladık. Sonra onun da hocamın talebelerinden olduğunu öğrendim. Nihâyet<br />

yolculuğumuz hususunda görüşüp Mısır'a gidecek kâfile yola çıkmadan yol hazırlığımızı<br />

tamamladık. Yolculuğumuzdan bir gün önce hocam Ahmed Yekdest hazretlerinin huzuruna<br />

tekrar gittim. Bu sırada; "İstanbul'a varınca nerede kalacaksın?" buyurdu. "Efendim<br />

malumunuz kendi evim yoktur. Siz nerede kalmamı emrederseniz orada kalayım." dedim.<br />

Bana bir mektup uzatıp; "Al bunu İstanbul'da Hâcegân divân-ı hümâyûndan Hüseyin<br />

Paşazâde Kumul Muhammed Bey vardır. İstanbul'a varınca bu mektubu ona verirsin. Seni<br />

onun sohbetine havâle eyledik. Ne buyurursa ona itâat et, ona teslimiyetin bize teslimiyettir."<br />

buyurdu. Bu sırada öyle bir nazar ve iltifât ettiler ki o ana kadar kavuştuğum derecelerin ve<br />

nîmetlerin binlerce üstünde derecelere kavuştum. O anda nasîb olan müşâhadeler, makamlar<br />

ifâde edilemeyecek kadar fazlaydı. Mektubu aldıktan sonra; "İnşâallah birkaç sene sonra<br />

buraya tekrar gelirsiniz. Fakat bizi bulamazsınız. Bizde olan emanetinizi (yazılı icâzeti)<br />

Medîne-i münevverede bulunan Hâce Abdurrahîm'e verdik. Onunla görüşünce sana teslim<br />

eder." buyurdu.<br />

Ertesi gün kâfile Mısır'a hareket etmek üzere iken tekrar hocamın huzûruna gidip vedâlaştım.<br />

Bana çok duâ edip iki yüz altın harçlık verdi. Sonra vedâlaşmak üzere dost ve arkadaşlarımın<br />

yanına gittim. Beni yolcu etmek ve vedâlaşmak için otuz kişi kadar toplanmıştı. Onlardan da<br />

ayrılırken bana bir anahtar ve bir liste verip; "Bu size hediyemiz olan eşyaların ve paraların

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!