22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

sözleri hâfızasına nakş etti. Bir yıl bu sözlere göre amel etti. Bir yıl sonunda hocasından yine<br />

nasîhat istediğinde buyurdu ki: "Hakîkî âlimleri, evliyâyı tanıyamamak çok kötüdür. Tabîbin<br />

hasta olması ne fenâ, akıllı kimsenin câhil kalması ne kötüdür."<br />

Ahmed Rıfâî, çocukken bir grup evliyânın yanından geçiyordu. Hepsi ona bakıyorlardı.<br />

Birisi; "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah, bu mübârek ağaç (çocuk) büyümeye<br />

başladı.", ikincisi; "Biraz sonra dallanır.", üçüncüsü; "Kısa zamanda gölgesi etrâfı bürür.",<br />

dördüncüsü; "Çok geçmeden meyve verir ve ay gibi etrâfa ışıklarını salar.", beşincisi;<br />

"Yakında, insanlar onun kerâmetlerini, fevkalâde hâllerini görürler. O, insanların ihtiyaçlarını<br />

istediği kimse olur.", altıncısı; "Pek kısa zamanda şânı pek yücelir.", yedincisi; "Onun<br />

talebeleri pek fazla olur." dediler.<br />

Ahmed Rıfâî'yi, dayısı, bir müddet sonra Vâsıt şehrine, büyük âlimlerden ilim öğrenmek<br />

üzere gönderdi. Vâsıt'a göndermesinin sebebi, rüyâda Peygamberimizin emr-i şerîfleri<br />

olmuştur. İslâm âlimleri umûmiyetle Vâsıt'a gelir, talebelere ders verirlerdi. Büyük âlim<br />

Aliyyül Kârî Vâsıtî hazretleri ve dayısı Ebû Bekr el-Ensârî el-Vâsıtî hazretleri de Vâsıt'ta<br />

bulunuyordu. (Aliyyül Kârî 1182 (H.578)'de vefât etti. 1607 (H. 1016) da ölen Aliyyül Kârî<br />

başkadır ki, bu, hakîkî Ehl-i sünnet âlimlerine dil uzatmıştır.) Ahmed Rıfâî, Aliyyül Kârî ve<br />

İshak Şîrâzî hazretlerinden bütün ilimleri öğrendi. Büyük bir fıkıh, hadîs, tefsîr âlimi ve<br />

tasavvufta zamânının bir tânesi oldu. Allahü teâlânın emirlerini harfiyyen yapar,<br />

yasaklarından büyük bir titizlikle kaçardı. Bildikleriyle amel eder ve başkalarına da tavsiyede<br />

bulunurdu. Bir gün birisi gelip duâ istedi. "Benim şimdi bir günlük nafakam var, onun için<br />

duâm kabûl olmaz. Onu bitirdiğim zaman gel, sana duâ edeyim." buyurdu ve öyle yaptı.<br />

Ahmed Rıfâî hazretleri, namaz kılarken benzi sararır, kendinden geçerdi. Gönlünde<br />

hissettiklerini, zâhirinden takib etmek mümkündü. Fakat heybetinden kimse cesâret edip<br />

soramazdı. Bir gün kendisi; "Namaza kalktığım zaman sanki Allahü teâlâ bana Kahhâr<br />

sıfatıyla tecellî edecek diye korkuyorum." buyurdu.<br />

Seyyid Ahmed Rıfâî; orta boylu, nûr yüzlü, buğday benizliydi. Saçları siyah, sakalı seyrek,<br />

alnı açık ve geniş idi. Gözlerine sürme çeker, tebessüm buyururdu. Güzel konuşmaları ile<br />

kalpleri harekete getirir, sohbetine doyum olmazdı. Kürsüde oturarak konuşurdu. Konuşmaya<br />

başlayınca, sesini uzak ve yakındakiler işitirlerdi. Çevre köydeki kimseler de, aynı şekilde<br />

duyarlardı. İnsanlar evlerinin üzerine çıkar, Seyyid Ahmed Rıfâî, yanlarındaymış gibi<br />

dinlerlerdi. Öyle ki, bütün kelimeleri eksiksiz anlaşılırdı. Hattâ sağırlar, yarım işitenler, onun<br />

sohbetine katıldıkları zaman, Allahü teâlânın ihsâniyle kulakları açılır, söylenilenleri işitirler<br />

ve anlarlardı. Beyaz gömlek giyer, pirinç unundan ekmek yaptırıp yerdi. Misâfirler için<br />

verdiği yemek hâricinde başka bir şey yemezdi. Yemeği soğutarak yer, misâfirsiz iftar<br />

etmezdi. Kendisine âit misâfir konağı, her gün dolup taşar, günde iki öğün yemek çıkardı.<br />

Yolda her rastladığı kimseye, hattâ çocuklara bile selâm verirdi. Hastaların sıhhatlerini<br />

sormak için uzak yollara gitmekten üşenmez, onları ziyâretten zevk alırdı. İhtiyarlara,<br />

âmâlara, sıkıntıda olanlara yardımcı olurdu. Peygamber efendimizin; "Kim, saçı sakalı<br />

ağarmış müslüman bir kimseye ikrâm ederse, Allah da ona ihtiyarladığında hürmet ve<br />

ikrâmda bulunacak kimseleri vazîfelendirir, ona ikrâm ederler." hadîs-i şerîflerinde<br />

bildirildiği gibi hareket etmeyi âdet edinmişti.<br />

Alçak gönüllü olduğundan, hiç bir mecliste baş köşeye geçmez ve seccâde üzerinde<br />

oturmazdı. Daimâ az konuşur ve; "Sükûtla emr olundum." buyururdu. Birçok defâ azamet-i<br />

ilâhiyye tecellisine mazhâr olup, güneşin karşısında buzun eridiği gibi kendisi de bir avuç su<br />

gibi kalıncaya kadar eridiğini hisseder sonra ilâhî rahmet yetişerek eski hâlini bulurdu. Daha<br />

sonra da cemâatine hitâben; "Cenâb-ı Hakkın lütfu olmasa, yanınıza dönemezdim." derdi.<br />

Ahmed Rıfâî hazretlerinin talebelerine bağlılığı çok fazlaydı. Onların arasında bulunmanın,<br />

onlarla sohbet etmenin, büyük sevaplar hâsıl eden ibâdet olduğunu buyurur ve talebelerine de

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!