22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Yakınlarından aldığı zînet eşyâlarını fazlasıyla kendilerine iâde etti. Âilesine, gerdanlık,<br />

çeşitli ve güzel elbiseler ve zînet eşyâları aldı. Fakirlere, muhtaçlara pekçok ikrâmlarda<br />

bulundu. Herkes kendisine yaptıkları sebebiyle çok duâ etti. Bundan sonra hacca ve<br />

Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etmeye niyet etti. Bu niyetini Seyyid-i Bedevî<br />

hazretlerine arz edince, izin verdi. Hazret-i Rekîn, yol hazırlıklarına başladı. Hazırlıklarını<br />

tamamlayıp, yola çıkacağı zaman, Ahmed-i Bedevî'nin huzûruna vardı. Ahmed-i Bedevî;<br />

"Allahü tealâya tevekkül ederek yola çık!" buyurdu. Rekîn orada, Ahmed-i Bedevî'ye ait olan<br />

ve kullanılmayan bir aba gördü. Bereketlenmek için yanında bulundurmak niyetiyle bu abayı<br />

hocasından istedi. O da abayı verebileceğini fakat yolda kaybedip, bunun için de çok<br />

üzüleceğinden endişe ettiğini bildirdi. Fakat Rekîn, o anda bu inceliği anlayamayıp, abayı<br />

yanında bulundurmak arzusunda olduğunu söyledi ve nihâyet abayı alarak yola çıktı.<br />

Hac vazîfesini îfâ edip geri dönerken, Akabe denilen yerde, abayı hatırladı. Eşyâları arasında<br />

aradı koyduğu yerde yoktu. Ararken abayı develerin ayaklarının altında, necâsete bulaşmış<br />

olarak gördü. Hemen alarak, güzelce yıkadı ve kuruması için bir yere serdi. Başka ihtiyaçları<br />

ile meşgûl olurken, abayı kaybetti. Ne kadar aradı ise, abadan hiçbir haber alamadı. Üzüntü<br />

içinde, Mısır'a Ahmed-i Bedevî hazretlerinin bulunduğu beldeye geldi. Kaybettiği abadan<br />

daha güzel ve daha pahalı bir aba satın alıp, bunu hocasının yanına götürdü. Bir de ne görsün.<br />

Yolda kaybettiği aba, hocasının odasında duruyordu. Hayretler içinde abaya bakarken,<br />

Seyyid Bedevî, kendisine; "Ey Rekîn! Teaccüp etme! Sen onu yıkayıp serdikten sonra, ben,<br />

onun kaybolmasında endişe edip aldım ve buradaki yerine koydum." buyurdu.<br />

Ekseri büyük âlimlere olduğu gibi, bu büyük zâta da karşı çıkanlar, büyüklüğünü inkâr<br />

edenler oldu. Fakat, hepsi başlarına gelen çeşitli belâlar ve sıkıntılar sebebiyle cezâlarını<br />

gördü. Bunlardan çoğu hatâlarını anlayıp, tövbe ederek talebelerinden oldular. Meselâ,<br />

Vech-ül-kamer adında bir kimse vardı. Seyyid hazretlerinin herkes tarafından çok sevildiğini<br />

çekemezdi. Dil uzatırdı. Az bir zaman sonra suçlu bulunup îdâm edildi.<br />

Şâfiî mezhebinin büyük âlimlerinden ve Seyyid Ahmed-i Bedevî'nin zamânında yaşamış olan<br />

İbn-üd-Dakîk, Abdülazîz Dîrînî'ye haber gönderip; "İnsanlar, Seyyid Ahmed-i Bedevî ile çok<br />

meşgûl oluyorlar ve onu çok seviyorlar. Ona şu meseleleri sor! Eğer bilebilirse, tam bir velî<br />

olduğunu anlarız." dedi. Abdülazîz Dîrînî de, Ahmed-i Bedevî'ye o suâlleri sordu. O da; "Bu<br />

suâllerin cevâbı Kitâb-üş-Şecere'de vardır ve şöyle şöyledir." buyurup, hepsinin cevâbını tek<br />

tek verdi. Kitaba baktıklarında söylediklerinin aynen olduğunu gördüler. Bundan<br />

sonraİbn-üd-Dakîk'in ve Abdülazîz Dîrînî'nin Seyyid hazretleri hakkında şüpheleri kalmadı.<br />

Muhabbetleri çok arttı. Kendilerine, Ahmed-i Bedevî hazretlerinden suâl edildiğinde, diğer<br />

âlimler gibi bunlar da; "Seyyid Ahmed-i Bedevî, sâhili görülmeyen bir hakîkat ve irfan<br />

denizidir." derlerdi.<br />

Mısır'da Kâdı'l-kudat olan Takıyyüddîn isminde bir zât vardı. Ahmed-i Bedevî hazretlerinin<br />

büyük bir velî olduğunu biliyordu. Fakat, buna Seyyid hazretleri hakkında uygunsuz sözler<br />

söylemişlerdi. Bu da yakından ve iyice anlamak için Seyyid hazretlerinin yanına geldi.<br />

Sohbet esnâsında bir ara Seyyid hazretlerine; "Sizin hakkınızda bana, uygun olmayan<br />

haberler geldi. Cemâate gelmediğiniz, hattâ namazı kılmadığınız oluyormuş. Bu, Resûlullah<br />

efendimizin sünnetine aykırıdır ve bu hâl, sâlihlerin hâli değildir." dedi. Buna üzülen<br />

Ahmed-i Bedevî; "Sus! Yoksa uçarsın." deyip, Takıyyüddîn'e sert bir nazarla baktı. Nazarın<br />

şiddeti ile kendinden geçenTakıyyüddîn bir anda kendisini uçsuz bucaksız bir sahrâda buldu.<br />

Kendi kendisini çok ayıplayarak ve kendi kendine çok kızarak; "Hey ahmak ve aptal kişi!<br />

Allahü teâlânın dostlarında, evliyâsında kusur ve kabahat aramak senin ne haddine! Bu ıssız<br />

sahrâda kimsenin bulunmadığı bu yerde senin hâlin ne olacak?" diyordu. Ağlayarak,<br />

sızlayarak, Allahü teâlânın rahmet ve magfiretine sığınarak "Lâ havle.." okuyordu.<br />

Bu sırada çok uzaklardan bir kimse göründü. Gâyet heybetliydi. Takıyyüddîn, bu ıssız<br />

sahrâda bir insan ile karşılaşmanın sevinciyle ve kendisine yardımcı olur ümidiyle, o

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!