22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

sonra, Ahmed Abdülhak geldi. Kapıda çok gösterişli karşılamayı, içeri girince sofrayı gördü.<br />

Üzerinde lezzetli yemekler, çeşit çeşit meyveler bulunan sofrayı görünce, düşünceye daldı.<br />

Burasını umduğu gibi bulamamıştı. Hayret içinde kaldı. Aradığı yerin burası olmadığını<br />

zannetti. Celâleddîn-i Pâni-pütî ona hiçbir şey söylemedi. O, olduğu yerden adımını ileri<br />

atmayıp, geri döndü. Bilmediği bir istikâmete doğru şuursuzca akşama kadar gitti. Bilmediği<br />

bir şehre yaklaştı. Yolunu kaybettiğini zannediyordu. İlk rastladığı kimseye; "Bu hangi<br />

şehirdir?" diye sordu. O; "Pâni-püt şehridir." dedi. Bu cevâba pekçok şaşırdı. Çünkü,<br />

Pâni-püt şehrinden ayrılalı saatler olmuştu.<br />

Geceyi şehrin kenarında geçirdi. Sabah olunca tekrar yola çıktı. Akşam olunca, yine<br />

kendisini Pâni-püt şehrinin kenarında buldu. Yine hayret etti. Geceyi yine şehrin dışında<br />

geçirdi. Sabah erkenden yola çıktı. Büyük bir sahrâya daldı. Bir hayli zaman gittikten sonra,<br />

kurumuş bir ağacın tepesinde bir genç gördü. Başında, çok güzel bir kumaştan sarığı vardı. O<br />

gence yolu sordu. Genç; "Sen yolu, Celâleddîn'in kapısında kaybettin. İnanmazsan şu gelen<br />

iki kişiye sor." dedi. Gencin işâret ettiği tarafa dönüp birkaç adım yürüyünce, beyaz sarıklı<br />

iki kişinin kendisine doğru geldiklerini gördü. Yanlarına vardı. Onlara yol sordu. Onlar da;<br />

"Sen yolu Celâleddîn'in kapısında kaybettin." dediler. Üç defâ sordu. Üçünde de aynı cevâbı<br />

aldı. Bütün bu hâdiselerin, kendisi için bir işâret olduğunu anladı. Hâli değişti. Kendinden<br />

geçip düştü. Bir zaman sonra kendine geldi. Etrâfına baktığında, ne ağaç, ne genç, ne de o iki<br />

kişiden hiçbiri yoktu. Hiç kimseyi göremedi. Bu gaybî işâretten yakîni arttı. Îtimâd ve<br />

îtikâdını düzeltti. Oradan kalkıp tekrar yola düştü.<br />

Celâleddîn Pâni-pütî hazretlerinin huzûruna varıp, affını dileyecekti. Yolda gönlünden,<br />

yakîninin daha da artması için bazı şeyler temenni etti. Celâleddîn Pâni-pütî'nin sarığını<br />

başından alıp, hocasının kabrine değdirmesini ve kendisine de tatlı ikrâm etmesini diledi.<br />

Pâni-püt şehrine varıp, Celâleddîn Pâni-pütî'nin dergâhına gitti. Hizmetçisi; "Hocasının<br />

kabrini ziyârete gitti." dedi. Kıdvet-ül-Evliyâ da oraya gitti. Kutb-i Rabbânî Celâleddîn<br />

Pâni-pütî bir elinde sarığı bir elinde ekmek ve helva olduğu hâlde, hocası Şemseddîn<br />

Pâni-pütî'nin kabr-i şerîfinin başında duruyordu. Ahmed Abdülhak, Kutb-i Rabbânî'yi bu<br />

hâlde görünce, gayr-i ihtiyârî, "Hak! Hak!" diyerek, ellerini öpmeye başladı.<br />

Kutb-i Rabbânî, Kıdvet-ül-Evliyâ'ya çok iltifât etti. Sarığını hocasının kabrine koydu. Daha<br />

sonra alıp, Kıdvet-ül-Evliyâ'nın başına koydu. Ona ekmek ve helva verdi. Sonra da; "Biz, bu<br />

Ahmed Abdülhak'la ikinci defâ görüşüyoruz." dedi. Daha sonra Kutb-i Rabbânî onu evine<br />

götürdü. Daha önceki gibi mükellef bir sofra donattı. Berâberce yemek yediler. Bundan sonra<br />

Kıdvet-ül-Evliyâ'nın kalbine gelen vesveseler kayboldu. Hayır diyecek, îtirâz edecek hiç bir<br />

şeyi kalmadı. Hocasının emrine tam teslim oldu. Tekrar riyâzet ve mücâhedeye başladı. Tam<br />

terbiyeye alındı. Kısa zamanda icâzet almakla şereflendi. Hilâfet hırkası giyip, insanlara<br />

doğru yolu göstermek için, hocası tarafından memleketine gönderildi.<br />

Kıdvet-ül-Evliyâ hazretlerinin ismi, Ahmed idi. Oturmada, kalkmada, yemede, içmede "Hak,<br />

Hak, Hak" ism-i şerîfini üç defâ söylemeyi âdet edince, yüksek hocası Kutb-i Rabbânî,<br />

isminiAhmed Abdülhak koyup; "Şeyh Ahmed, mâdem ki sen, Allahü teâlânın Hak ismine<br />

böyle tutuldun, ben de Rabbimin emri ile senin ismini Abdülhak koydum." buyurdu. O,<br />

bundan sonra daha çok Abdülhak ismi ile çağrıldı ve bu isimle şöhret buldu. Kutb-i Rabbânî,<br />

Abdülhak'a çok duâ etti ve; " Allahü teâlâdan istedim ki, bu silsile senden devâm etsin ve<br />

bütün âlem senin mârifet nûrun ile aydınlansın. Bu nûr, kıyâmete kadar devâm etsin."<br />

buyurdu. Allahü teâlâ, Kutb-i Rabbânî'nin duâsını kabûl eyledi. Gerçekten Çeştiyye'nin<br />

Sâbirî kolunun silsilesi, Kıdvet-ül-Evliyâ Ahmed Abdülhak Radulevî'nin evlâtları ve<br />

talebeleri vâsıtasıyla devâm etti. İçlerinde öyleleri yetişti ki, giden oka işâret etse geri döner,<br />

dağa emretseler yerinden oynardı. Bunlardan oğlu Ârif, torunu Muhammed bin Ârif, talebesi<br />

Muhammed Bessan, Abdülkuddüs, Kutb-i Âlem Kenkûhî bin İsmâil Hanefi ve Kutb-i<br />

Âlem'in talebesi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin babası Abdülehad, zamanlarının yüksek âlim

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!