22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

son odaya yerleşip kendisini ilim ve ibâdete verdi. Medresedeki üstün başarısı üzerine zaman<br />

zaman hocalarına vekâleten onların izniyle arkadaşlarına dersler verdi.<br />

Ziyâeddîn Efendi, Mahmûd Paşa Medresesinden icâzet aldıktan sonra Bâyezîd Medresesinde<br />

müderrisliğe başladı. Bir taraftan günden güne genişleyen ders halkasında ilim öğretirken,<br />

diğer yandan ilmî eserler telif ve neşretmeye başladı. Yirmi beş sene geceleri sabahlara kadar<br />

kitap yazmakla meşgûl oldu. Zâhirî ilimlerde icâzet, diploma verme derecesine ulaşmasına<br />

rağmen devamlı tasavvufî yönden mânevî ilimlerde irşâd edilme ihtiyâcını hissetti. Bu<br />

yüzden yetişmiş ve yetiştirebilen bir mürşid-i kâmil aramaya başladı. Bu sıralarda<br />

Üsküdar’da Alaca Minâre Dergâhında ilim ve irfân neşrine başlayan evliyânın büyüklerinden<br />

Abdülfettâh-ı Akrî hazretleriyle bir sohbet meclisinde tanıştı. Bu mübârek zât, büyük velî<br />

Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin talebesiydi. İstanbul’un üzerine güneş gibi doğan bu<br />

mübârek zât, saçtığı feyzlerle gönülleri fethediyordu. Herkese açık olan bu ilim ve irfân<br />

meclisine Ahmed Ziyâeddîn Efendi de devâm etmeye başladı. Bir gün Ziyâeddîn Efendi,<br />

Abdülfettâh-ı Akrî hazretlerine talebe olmak arzusunu açıklayınca, Abdülfettâh hazretleri<br />

tebessüm edip; “İleride gelecek olan zât buna izinlidir. Binâenaleyh onun gelmesini<br />

beklemek münâsiptir.” buyurdu. Kâmil, olgun bir zât için aradığı bütün özelliklerin<br />

Abdülfettâh hazretlerinde bulunduğuna iyice kâni olan Ziyâeddîn Efendi ona mutlaka talebe<br />

olmak, mânevî terbiyesine girmek arzusu ile bir gün dergâhına gitti. Orada hiç görmediği<br />

fakat yıllarca berâber bulunmuş gibi yakınlık duyduğu bir zâtla karşılaştı. Bu zât tebessüm<br />

edip kendisine; “Ey Ahmed Ziyâeddîn! Sizin mânevî terbiyeniz ezelde bize verilmiştir. Sırf<br />

sizin için tâ Şam’dan Anadolu’ya geldim.” dedi. Ziyâeddîn Efendi şaşırıp tanımadığı bu zâtın<br />

kendisine ismiyle hitâb etmesinden hayretler içinde kaldı. Bu zât, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî<br />

hazretlerinin önde gelen talebelerinden Trablusşam Müftüsü, meşhûr Ahmed bin Süleymân<br />

el-Ervâdî hazretleriydi. Ervâdî hazretleri, hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin yıllar<br />

öncesi kendisine; “Ey dost, nûrları ile Afrika, Buhârâ, Mısır, Mekke, Medîne, Hindistan ve<br />

Uzakdoğu’nun aydınlanacağı zât için İstanbul’a git, onu ara bul. O henüz açılmamış bir<br />

vilâyet goncasıdır. Her ne kadar İstanbul’a birçok talebemiz gönderilmişse de, onun nasîbi<br />

ezelde sana tevdî ve tensîb edilmiştir. Onun irşâdı ile meşgûl ol. Adın onunla daha çok<br />

duyulacak ve sen onunla daha çok bilineceksin. Zîrâ o, bizden sonra yolumuzun büyüğü ve<br />

yayıcısı olacaktır.” buyurarak verdiği işâretle İstanbul’a gelmişti.<br />

Ziyâeddîn Efendi ile Ervâdî hazretleri el ele tutuşup Abdülfettâh hazretlerinin huzûruna<br />

girdiler. O zaman Abdülfettâh Efendi; “Ziyâeddîn, işte senin hocan budur. Derhal ona intisâb<br />

et, bağlan. Bizim aramızda ayrılık gayrılık yoktur. Biz aynı kaynaktan feyz alıyoruz. Aynı<br />

fidanın iki gülü gibiyiz.” buyurdu ve hemen huzûrunda yapılan duâ ile Ziyâeddîn Efendi,<br />

Ervâdî hazretlerinin mânevî terbiyesine girdi.<br />

Ziyâeddîn Efendi, hocası Ervâdî hazretlerini, Mahmûd Paşa Medresesindeki odasında misâfir<br />

etti. Burada kırk gün halvette, yalnız ibâdetle meşgûl oldu. Teveccüh ve bereketleri<br />

görülmeye başlandı. Ervâdî hazretleri, Gümüşhânevî’nin Mahmûd Paşa Medresesindeki<br />

derslerini de tâkib etti. Ervâdî hazretleri bir gün âniden ortadan kayboldu. Onun ayrılığı<br />

Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretlerini dalından kopmuş bir gül gibi soldurdu. Teselliyi<br />

Abdülfettâh Efendinin sohbetlerine devâm etmekte buldu. Tam bir sene süren bu ayrılıktan<br />

sonra, Ervâdî hazretleri tekrar İstanbul’a geldi. İki seneye yakın bir zaman Ayasofya<br />

Câmiinde hadîs-i şerîf ilmi öğretti. Bu arada Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretlerine,<br />

Nakşibendiyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çeştiyye, Hâlidiyye, Halvetiyye,<br />

Bedeviyye, Rıfâiyye ve Şâziliyye yolunda icâzet, diploma verdi. Abdülfettâh Efendiyi de<br />

Gümüşhânevî’ye sohbet şeyhi olarak tavsiye edip memleketi olan Trablusşam’a geri döndü.<br />

Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri, Abdülfettâh Efendiyi vefâtına kadar sohbet şeyhi<br />

kabûl etti. Karşılıklı ziyâretlerde bulundular. Abdülfettâh-ı Akrî hazretlerinin 1864 yılında<br />

vefâtından sonra Ahmed Ziyâeddîn Efendi, İstanbul’da hak yolun bilgilerini anlatmaya<br />

başladı. Haftalık sohbetlerinde Râmûzü’l-Ehâdîs’i şerh edip açıkladı. Levâmiü’l-Ukûl adlı

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!