22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ve bâtınî ilimlerde âlim oldu. Mensûr Atâ’nın 1197 (H.594) yılında vefâtında, oğlu<br />

Abdülmelik Atâ halîfesi oldu. Abdülmelik Atâ’nın da çok geçmeden vefât etmesi üzerine,<br />

oğlu Tâc Hoca babasına halîfe oldu. Tâc Hoca, 1199 (H.596) yılında vefât etti. Zengî Atâ,<br />

Tâc Hoca’nın oğluydu.<br />

Zengî Atâ, uzun yıllar dede ve babasından zâhir ve bâtın ilimlerini öğrendi. Ahmed Yesevî<br />

hazretlerinin halîfelerinden Hakîm Atâ’nın hizmetine girdi. Onun yüksek ilim ve feyzinden<br />

istifâde etti. Taşkent’te ikâmet eder, Taşkent halkının hayvanlarına çobanlık yapardı. Hocası<br />

Hakîm Atâ, 1186 (H.582) yılında vefât edip, Harezm’de Akkurgan’a (Bağırgan’a) defnedildi.<br />

Onun en meşhûr halîfesi olan Zengî Atâ, Hakîm Atâ’nın hanımı Anber Ana ile evlendi.<br />

Hâdise şöyle oldu:<br />

Hakîm Atâ biraz esmerceydi. Birgün Anber Ana’nın kalbinden; “Keşke kocam siyah<br />

olmasaydı.” şeklinde bir düşünce geçti. Hakîm Atâ, onun bu düşüncesini Allahü teâlânın<br />

izniyle anlayıp; “Sen beni beğenmiyorsun ama, benden sonra dişinden başka beyaz yeri<br />

olmayan bir karaya düşeceksin!” dedi. Anber Ana, bu düşüncesine çok ağlayıp tövbe ettiyse<br />

de, Allahü teâlânın o sevgili kulu dilek dilemiş, iş işten geçmişti. Hakîm Atâ vefâtına yakın,<br />

Harezm’de ilim tahsîl etmekte olan oğulları Muhammed Hoca ile Asgar Hoca’yı çağırttı.<br />

Onlara; “Ölümümden sonra gün doğusundan kırk ebdâl gelecek, içlerinde gözü zayıf ve<br />

ayağı aksak bir kara ebdâl vardır. İddeti bitince, ananızı onunla evlendirirsiniz.” dedi.<br />

Gerçekten vefâtından bir müddet sonra, bahsedilen kırk mübârek kimse geldi. İçlerinden biri<br />

arkada kalmıştı. Târiflere uygun olan o mübârek kimse Zengî Atâ idi. Zengî Atâ, aslında<br />

Taşkent taraflarında çobanlıkla meşgûl olurdu. Kalın dudaklı, dişlerinden başka beyazı<br />

olmayan, oldukça esmer biriydi. Anber Ana’nın iddet müddeti (kocası ölen veya kocasından<br />

boşanmış olan kadının, ikinci bir nikâh akdinden önce, dînimizce beklemesi gereken zaman)<br />

bitince, bir yakınını gönderip nikâh taleb etti. Anber Ana kabûl etmeyip; “Ben Hakîm<br />

Atâ’dan sonra kimseye varmam. Hele böyle siyah bir kimseye!” deyip reddetti. Bu esnâda<br />

boynu tutuldu. Yüzünü çeviremez oldu. Çok sıkıntı çekti. Zengî Atâ’ya durum haber verildi.<br />

Zengî Atâ adam gönderip; “Bilmez misin ki, bir gün hatırından; “Keşke Hakîm Atâ esmer<br />

olmasaydı.” düşüncesi geçmişti de, Hakîm Atâ kerâmetle bunu bilip; “Yakında benden<br />

siyaha eş olursun.” demişti.” dedi. Anber Ana, takdîrin böyle olduğunu anlayıp, ağlayarak<br />

nikâha rızâ gösterdi. Nikâha râzı olur olmaz da, boynu eski hâline döndü. Zengî Atâ ile<br />

evlendiler. Çocukları oldu. Soylarından sâlih kimseler, velîler ve âlimler yetişti.<br />

Zengî Atâ, Taşkent dağlarında çobanlık yapar, âilesinin geçimini çobanlıktan aldığı ücret ile<br />

sağlardı. Hayvanları kırlarda otlatırken namazlarını kılar, namazdan sonra da Kur’ân-ı kerîm<br />

okur, Allahü teâlâyı zikrederdi. Kırda otlamaya bırakılan hayvanlar onun etrâfını çevirirler,<br />

otlamayı bırakıp onu dinlerlerdi. Akşam da yakmak için topladığı odunları sırtına yüklenir,<br />

evine götürürdü. Bir gün tam topladığı odunları yükleneceği sırada, yanına dört genç gelip<br />

selâm verdiler. Selâmlarına cevap verip hâl, hâtır sordu. Buhârâ medreselerinde zâhirî<br />

ilimleri tahsîl ettiklerini, ancak, bâtınî ilimleri tahsîl edebilecekleri mübârek bir kişiyi<br />

aradıklarını arzettiler. Zengî Atâ; “Durun sizi irşâd edecek zâtın nerede olduğunu haber<br />

vereyim.” dedi. Gençler çok sevindiler. Yüzünü dört bir tarafa çevirip kokladı ve sonra da;<br />

“Sizin bu ilimde nasîbiniz, bizden başkasında değildir.” buyurdu. Bu dört genç, Zengî<br />

Atâ’nın daha sonra dört büyük halîfesi olacak olan, Uzun Hasan Atâ, Seyyid Ahmed Atâ,<br />

Sadr Atâ ve Bedr Atâ’dan başkası değildi. Zengî Atâ’nın sözüne ilk önce inanan Uzun Hasan<br />

Atâ ile Sadr Atâ oldu. Bu sebepten de ilk kemâle gelenler de onlar oldu. İçlerinden Seyyid<br />

Ahmed Atâ ile Bedr Atâ, iyi şeyler düşünmediler. SeyyidAhmed Atâ; “Ben, hem<br />

Peygamberin torunu olayım, hem mektep-medrese göreyim, sonra gelip bu garib çobanın<br />

talebesi olayım.” diye düşündü, ama arkadaşlarından da ayrılmadı. Onun bu gurûru, yolunu<br />

kapadı. Çektiği bütün sıkıntılar boşa gitti. Durumunda hiçbir ilerleme görülmedi. Seyyid Atâ,<br />

bu hâlini anlayıp, Zengî Atâ’nın kendisine kırıldığını hissetti. Zengî Atâ’nın hanımı Anber<br />

Ana’ya gidip yalvardı. Kendisine şefâatçi olmasını istedi. Anber Ana, kendisine yardımcı

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!