22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

unu kuvvet ve kesinlikle söyleyince, çâresiz bütün gayretini bu işe verdi.<br />

Âdem-i Bennûrî, Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymaya, bid'atleri yok etmeye,<br />

tam istikâmet sâhibi olmaya çalıştı.<br />

Fakirle zengini, darda olan ile rahatlıkta olanı, hizmetçi ile efendiyi, oğlu ile talebesini bir<br />

tutup, hepsine ikrâmda bulunmak onun güzel ahlâkından idi. Yemeğin, gönül huzûru, tam bir<br />

temizlik ve abdest ile pişirilmesini buyurur ve eşit olarak dağıtılmasına ihtimâm gösterirdi.<br />

Meclisinde; riyânın, iki yüzlülüğün ve yapmacıklığın yeri yoktu. Emr-i ma'rûf ve nehy-i<br />

münker onun en güzel huyu idi. Bilhassa dünyâyı sevenlere, dünyâya düşkün olanlara, o<br />

kadar hakîmâne ve edîbâne olarak, öyle güzel ve tesirli sözler söylerdi ki, başkaları kolay<br />

kolay öyle sözler söyleyemezdi. Bu faydalı sözleri karşısında hiçkimse ona kırılmazdı. Sözü<br />

kime ve ne için ise, tesirli olur, Allahü tealânın izniyle tesiri, o anda görülür ve o kimse tövbe<br />

etmekle şereflenirdi. Konuştuğu zaman bütün sözleri ya iyiliği emir şeklinde, veya ilim ve<br />

mârifet olurdu. Böyle olmayan sözler pek az duyulurdu. Görünüşte ilgisiz gibi olan sözler<br />

söylediği zannedilse bile onun da altında mutlaka bir nasîhat ve bir hikmet bulunurdu. Onun<br />

sohbeti insanları kötü sıfatlardan, fenâ ahlâktan ve alçak dünyâyı sevmek ve ona düşkün<br />

olmaktan temizlerdi.<br />

Seyyid Âdem-i Bennûrî, zamânında yeryüzünün en meşhûr en büyük mürşidlerinden, hidâyet<br />

rehberlerinden idi. Talebelerinin sayısı yüzbinden çoktu. Her tarafta büyük kabûl gördü.<br />

Dünyânın her tarafından grup grup insanlar, aradaki mesâfenin uzaklığı ve yol meşakkatine<br />

aldırmaksızın huzûruna gelirler, sohbetinde bulunmak şerefine kavuşmağa can atarlardı. Bu<br />

sebeple dergâhı, devamlı kalabalık olurdu.<br />

Herkese yardımcı olmaya çalışırdı. Kendisine gelen ihtiyaç sâhibi bir kimseyi boş çevirmez,<br />

yapabildiği nisbette yardımcı olur, o kimsenin işini hâllederdi. Başkalarına yardımcı olmaya<br />

çalışırken başına bâzı sıkıntılar gelse, onlara sabreder, şikâyette bulunmazdı.<br />

Âdem-i Bennûrî, kimi talebeliğe kabul etse, bîat etme yâni teslim olma ânında onu fenâ-i<br />

kalb yâni evliyâlığın en yüksek makâmına ulaştırırdı. Bir gün huzûruna bir fâsık kimse gelip,<br />

bîat etmek, yoluna girmek istedi. Âdem-i Bennûrî ona; "Önce Resûlullah efendimizin dîni<br />

üzere bulun, emirlerini yap, yasaklardan kaçın. Sonra yanımıza gel" buyurdu. O kimse kalbi<br />

kırık şekilde yanından ayrıldı. O zaman Âdem-i Bennûrî'ye; "Ne iş yaptın biliyor musun?<br />

Bizi isteyeni kapından kovdun." diye ilâhî bir ses geldi. Talebelerinden birini hemen<br />

arkasından gönderip, adamı dergâha çağırdı fakat adam gelmedi. İkinci defa bir başka<br />

talebesini gönderdi. Adam yine gelmeyince halîfelerinden birini arkasından göndererek;<br />

"Kulağına benim tarafımdan Allah mübârek lafzını söyle." dedi. Halîfe giderek; "Bir dakika<br />

sana bir şey söyleyeceğim." deyince adam durdu. Adamın kulağına; "Allah." dedi. O zât bu<br />

şerefli ismi duymakla, fenâ-i kalb makâmına ulaştı.<br />

1643 (H.1053) senesinde talebelerinden birinin bir işi için Lâhor'a gitti. Yanında<br />

Afganlılardan ve başkalarından onu seven kalabalık bir cemâat vardı. Bazıları onun gelişini<br />

zamânın sultânına yanlış haber verdiler. Hattâ öyle sözler söylediler ki, bu sözlerden<br />

mübârek hâtırı incinip, işini çabuk hâlledip bitirdi ve Lâhor'dan ayrıldı. Zâten eskiden beri,<br />

Peygamber efendimizin ve Beytullah'ın aşkıyla yanmakta idi. Lâhor'dan ayrıldıktan sonra<br />

memleketi olan Bennûr'a döndü ve oradan Harameyn-i şerîfeyne, Mekke-i mükerreme ve<br />

Medîne-i münevvereye doğru yola çıktı.<br />

Öyle bir aşk, muhabbet ve edebe sâhipti ki, hacdan sonra, Mescid-i Kubâ'dan Mescid-i<br />

Nebevî'ye kadar olan yolu, her adımda iki rekat namaz kılarak gitti.<br />

Medîne-i münevvereye gidince, Kabr-i Nebevî'yi ziyâretinde, Peygamber efendimiz onun<br />

selâmını aldı ve pek az kimseye nasîb olan müsâfeha etmek şerefine kavuştu.<br />

Ziyâretten sonra, memleketine dönmek üzere ayrılmak istediği zaman, Resûlullah

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!