22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

görüp Yûsuf-i Kâmitî’yi çok seven o kimseye; “Elin necs (pis) oldu. Çünkü o iyi birisi<br />

değil!” dedi. Yûsuf-i Kâmitî’yi çok seven o zât cevap vermeyip sustu. Ertesi gün yine aynı<br />

vakitte, Yûsuf-i Kâmitî oradan geçiyordu. Kendisini sevmeyen o dükkan sâhibine uğradı.<br />

“Bu gece bizim hâlimizi, makâmımızı gördün mü?” buyurdu. O kimse koşarak gelip Yûsuf-i<br />

Kâmitî’nin ellerine sarıldı. Hiçbir şey konuşamıyordu. Kendinden geçip, bayılarak yere<br />

düştü. Evine götürdüler. Üç gün sonra kendine gelebildi. Kendisine; “Sana ne oldu ki bu hâle<br />

düştün?” diye soranlara şöyle anlatıyordu: “Hakâret ettiğim, büyüklüğünü inkâr ettiğim<br />

Yûsuf-i Kâmitî’yi rüyâmda gördüm. Büyük bir denizin ortasında, o zamâna kadar hiç<br />

görmediğim çok güzel elbiseler içindeydi. Karada durur gibi deniz üzerinde duruyor, abdest<br />

alıyordu. Deniz üzerinde durduğu hâlde batmıyordu. Yüzü öyle güzel idi ki, on dördüncü<br />

gecesindeki ay gibi parlıyordu. Bu rüyâdan sonra evliyâdan büyük bir zât olduğunu anladım,<br />

onun hakkında önceki düşüncelerim hep yanlış imiş. Önceki hâlime pişmân oldum.” Bu<br />

kimse, tövbe edip Yûsuf-i Kâmitî’nin talebelerinden oldu.”<br />

Şam’da Şeref-ül-Akta’ diye bilinen bir genç vardı. Babası meşhûr ve büyük bir tüccar idi.<br />

Bu tüccar, oğlunu evlendirdi, çok iyiliklerde bulundu. Bu genç gittikçe hırçınlaşarak,<br />

aksileşen bir hâl alıyordu. Atılgan idi. Sokakta rastladığı kimselerin sarıklarını, elbiselerini<br />

zorla alır, etrâfına sıkıntı verirdi. Babası kendisine her ne kadar nasîhat ettiyse de kabûl<br />

ettiremedi. Bir türlü uslanmıyordu. Babası, oğlu kimin bir şeyini almış ise iâde eder, o şey<br />

telef olmuş ise öderdi. “Bu miskin çocuk uslanmayacak gâliba, eli kesilmeden evvel<br />

ölmeyecek. Yâni hırsızlık yaptığı için kendisine elinin kesilmesi cezâsı verilecek.” derdi.<br />

Nihâyet bu tüccar bir gün vefât etti. Bundan sonra daha da azgınlaşan genç, nihâyet bir<br />

yolkesici olup çıktı. Artık eşkıyâ idi. Bu yolda arkadaşları da vardı. Bir gün reisleri buna;<br />

“Arkadaşlarınızdan birisini çok zayıf görüyorum. Sultânın adamlarından birinin eline geçse,<br />

az bir zorlama ile bizi açığa verir. Aramızdan ayırsak yine bizi ele verir. Yine bizim için<br />

tehlikeli olur. En iyisi sen onu tenhâ bir yerde öldür!” dedi. Eskıyâbaşının bu emri karşısında,<br />

Şeref-ül-akta’ diye bilinen o kimse, bildirilen şahsı tâkib etmeye başladı. Bundan sonrasını<br />

kendisi şöyle anlatır:<br />

“Issız bir yerde bir fırsatını bulup, o eşkıyâ arkadaşımızı öldürdüm. Reisin yanına geldiğimde<br />

durumu kendisine anlattım. Reis bu sefer de; “Cesedi görenler tanırlar ve bizim<br />

öldürdüğümüz anlaşılır. Yüzünün derisini soy, burnunu da kes ki tanınmasın.” dedi. Ben<br />

tekrar gidip bildirileni yaptım. Evime geldiğim zaman, öldürdüğüm kimsenin hanımı ve<br />

çocukları bana gelip onun hâlinden sordular. Ben, gelecek dedim. Fakat sanki içime bir ateş<br />

düşmüştü. Yaptıklarıma pişmân oldum. Tövbe ettim. Yûsuf-i Kâmitî hazretlerinin<br />

talebelerinden olmaya, âhirete yarar işler yapmaya niyet ettim. Yûsuf-i Kâmitî'nin yanına<br />

geldim. Hiç yanından ayrılmıyordum. O nereye gitse, ben de oraya gidiyordum. Başbaşa<br />

kaldığımız bir gün bana karşı; “Arkadaşını öldür, yüzünün derisini soy, burnunu kes, ondan<br />

sonra da buraya gel. Bu nasıl oluyor?” dedi. Ben hayretler içerisinde, binbir mahcubiyet,<br />

kırıklık ve pişmanlık içinde buyurduklarını dinliyordum. Başımı önüme eğip çok pişmân<br />

olduğumu, tövbe ettiğimi, bundan sonra sâlih ameller işlemeğe, sâlihlerin sohbet ve<br />

hizmetlerinde bulunup hiç ayrılmamaya, kötü yollara düşmemeye, insanlara sıkıntı<br />

vermemeye, sâlihler gibi olmaya kat'î karar verdiğimi bildirdim. Bunun üzerine; “Bizden hiç<br />

ayrılma! Kendini belli etmeden, o kimsenin âilesine, çoluk çocuğuna yardımda bulun.”<br />

buyurdu. Ben, gençliğin verdiği heyecan ve kötü arkadaşların tesiriyle babamın sözlerini<br />

dinlemeyip onu üzdüğüm, kötü yollara düşüp eşkıyâlara karıştığım, o cinâyeti işlediğim,<br />

hayâtımın baharı olan gençliğimi uygunsuz işlere harcadığım için ömrüm boyunca üzüntü ve<br />

pişmanlık içinde yaşadım. Göz yaşları içinde Allahü teâlâya yalvararak, âkıbetimin iyi olması<br />

için duâ ve niyâzda bulundum.”<br />

Yine rivâyet olunmuştur ki, Yûsuf-i Kâmitî’nin gidip geldiği, evinde yemek yediği bir zât<br />

vardı. Şam dışında bir handa kalıyordu. Bu zât bir türlü Yûsuf-i Kâmitî’ye talebe olmuyordu.<br />

Bir gece, ayı, yıldızları, gökyüzünün güzelliklerini seyretti. Kalbinde bir değişiklik, bir

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!