22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

haber alındı. Askerin haberleşme noksanlığından dolayı yanlış bir harekatta bulunduğunu ve<br />

yol üzerindeki köylere girmiş bulunan Rus askerlerinden habersiz olduklarını anlayan<br />

Muhammed Efendi, vakit geçmeden askeri durdurmak gerektiğini söyleyerek hemen atının<br />

hazırlanmasını emretti. Böyle bir anda haberci ile ısmarlama sözlerle askerin<br />

durdurulamayacağını bildiği için bizzat kendisi gitmek istedi. Zîrâ kendisini ve babasını<br />

tanımayan, bilmeyen kimse yoktu. Bu işi ancak o yapabilirdi. Bu sebeple bütün itirazlara<br />

rağmen atına atlayıp süratle yola koyuldu. Normal yürümekte bile güçlük çekilen bu dağ<br />

yolunda dört nala at koşturması, arkasından gelenleri güç durumda koydu. Murat suyunun<br />

geçtiği vadinin göründüğü dağın tam üzerine geldiğinde, atın başını aniden yoldan çevirerek,<br />

kuş uçmaz tâbir edilen dağın tepesinden, altında mağaraların bulunduğu kayalıktan aşağı<br />

inmeye başladı. Arkasından; "At şahlandı Şeyh Efendiyi mahvetti." diye feryat ederek<br />

atlarını süren kimseler tepeye geldiklerinde atlarından inip kayalığın üzerinde durdular. Şeyh<br />

Muhammed Efendi kayalıktan geçmiş, dağdan aşağıya vâdiye doğru atını sürüyor, askerleri<br />

ise durmuş şaşkınlıkla onu seyrediyor gördüler. Böylece ters istikâmete gitmekte olan askerî<br />

birliği dağılmadan veya zâyiâta uğramadan ve belki de tamâmen imhâ olmaktan kurtardı.<br />

İnsanların dünyâda ve âhirette saâdete, mutluluğa kavuşmaları için çalışan, vatan savunması<br />

için kahramanca davranan Muhammed Efendi bir ilkbahar gününde Kiğı'dan Zermek köyüne<br />

babasının kabrini ziyârete gidiyordu. Yanındakilerle birlikte Murat Nehrinin kolu olan ve ne<br />

zaman coşup ne zaman sâkinleşeceği belli olmayan Büyük Su yanına geldiklerinde suyun<br />

coşkun olduğunu gördüler.<br />

Derenin suları köprünün seviyesine gelmişti. Köprünün sağlamlığına kanâat getirdiklerinden<br />

geçmeğe karar verip sıra ile atlarını sürdüler. Şeyh Muhammed Efendinin atı tam köprünün<br />

ortasına geldiği sırada yukarıdan kopup gelen bir sele kapıldı. Orada bulunanların feryad ve<br />

figanları arasında MuhammedEfendi de sel sularına kapılmıştı. Yüz elli metre kadar aşağıdan<br />

at kenara çıkabildi. Fakat Şeyh Efendi görünmüyordu. Kayaları önüne katarak, akan suyun<br />

etrâfındaki aramalar aralıksız devâm etti. Dere boyunca bulunan köylüler genç, ihtiyar, kadın<br />

kız tarafından üç gün üç gece arandı. Fakat bulunamadı. Dördüncü günü sabahı suların<br />

oldukça azaldığı bir sırada, köprüden aşağıya düştüğü noktada şehâdet parmağı havada sağ<br />

elinin sallandığını gördüler. Hiçbir şeye takılı olmadan orada duran cesedini sudan çıkarıp<br />

gerekli techiz ve tekfin yapıldıktan sonra Kiğı Câmiinin bahçesine defnettiler. Türbesi hâlen<br />

orada olup ziyâret edilmektedir.<br />

Yûsuf Harpûtî hazretlerinin ikinci oğlu Necib Efendinin Erzurum'da han ve hamamları vardı.<br />

Ayrıca Zermek ve civar köylerde çok arâziye sâhipti. Yolculuğa çıkacağı zaman atının<br />

heybesini altınla dolduran Necib Ağa, bu zenginlik ve ihtişâmın dünyâda kalacağını, fânî ve<br />

yok olacağını düşünerek garip, yetim ve fakirlere çok ihsânlarda bulunurdu. Çok cömert ve<br />

misâfirperver olan Necip Ağanın konağına hergün yüz atlı iner göçerdi.<br />

Üçüncü oğlu Hacı Hâfız Ziyâ Bey Meclis-i Mebûsân âzâsı yâni Erzurum milletvekiliydi.<br />

Tahsîlini Erzurum ve İstanbul'da tamamladı. Çeşitli dış temsilciliklerde bulundu. Bağdat<br />

savcılığından sonra kurulan ilk TBMM'de Erzurum milletvekili olarak bulundu. İstanbul'da<br />

vefât edip Eyüp Kabristanında defnedildi.<br />

Dördüncü oğlu Mustafa Efendi ise, tahsîlini Kiğı ve Erzurum'da yaptı. Kiğı'da kaymakamlık<br />

vazîfesinde bulundu.<br />

Yûsuf Harpûtî hazretlerine âit olduğu söylenen bir şiir şöyledir.<br />

Düşmüşem bir nâr-ı aşka, tâ kıyâmet yanarım,<br />

Şem'e pervâneye karşı ağlayûben dönerim<br />

İçmişem aşkın şarâbın, nûş edûben kanarım<br />

Bülbülem güldür murâdım intizârım yâ Resûl!<br />

Bülbül güle be Alaha âşık oldum yanarım.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!