22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

üstün derece sâhibi oldu. Hocası Yâkût-i Arşî’yi çok severdi. Bu sevgisinin çokluğu sebebiyle,<br />

vefâtına yakın, hanımının (Yâkût-i Arşî'nin kerîmesinin) ayak ucuna defnedilmesini vasiyet etti.<br />

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.283<br />

2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.2, s.20<br />

3) İslâm Âlimleri <strong>Ansiklopedisi</strong>; c.11, s.181<br />

YANYALI MUSTAFA İSMET EFENDİ<br />

İstanbul evliyâsından. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfesi olan Abdullah-ı Mekkî<br />

hazretlerinin halîfesidir. Aslen Yanyalıdır. Abdullah-ı Mekkî hazretleri icâzet verdikten sonra<br />

Edirne'ye gönderdi. Daha sonra İstanbul'a gelen Mustafa İsmet Efendi, Fâtih Çarşamba'da bir<br />

dergah ve câmi (İsmet Efendi Câmii) inşâ ettirdi. Burada yetiştirdiği talebeleri arasında<br />

Memduh Paşa gibi devlet adamları, Ali Haydar Efendi gibi meşhur zâtlar vardır. Abdülmecîd<br />

Han ve İkinci Abdülhamid Han tarafından ilmi takdir edilen Mustafa İsmet Efendi, bu<br />

pâdişahlar tarafından sık sık ziyâret edilirdi. 1872'de vefât eden Mustafa İsmet Efendinin<br />

kabri, yaptırdığı câminin bahçesindedir. Dergahı da günümüzde vârisleri tarafından ev olarak<br />

kullanılmaktadır.<br />

YÂR MUHAMMED KADÎM TALKÂNÎ;<br />

Hindistan’ın büyük velîlerinden. Doğum târihi bilinmemektedir. On yedinci asrın sonlarında<br />

vefât etti. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebeleri arasında Yâr Muhammed isminde bir<br />

kimse daha vardı ki, sonra talebe olmuştu. İkincisine; “Cedîd” yâni yeni ismi verildi. Yâr<br />

Muhammed Cedîd, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât-ı Şerîf'inin birinci cildini<br />

toplamakla şereflendi.<br />

Yâr Muhammed Kadîm, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine çok hizmet ederek teveccühlerine<br />

kavuştu. Gecelerini Kur’ân-ı kerîm okuyarak, namaz kılarak, cenâb-ı Hakk'ın ismini anarak<br />

hep ibâdetle geçirirdi. Gündüzleri de oruç tutardı. Çok murâkabe eder, Allahü teâlânın<br />

mahlûkları hakkında tefekküre dalardı. Haramlardan ve Peygamber efendimiz zamanında<br />

olmayıp dine sonradan ibâdet olarak sokulan şeylerden aslandan kaçar gibi sakınır, şüpheli<br />

korkusuyla mübahların dahî fazlasını terkederdi. Yüzü çok güzel olup, görenler hayrân<br />

kalırdı. Bir gün arkadaşı Hâşim-i Keşmî hazretlerine; “Yüzümün güzelliği ve sakalımın<br />

düzgünlüğü için şükrediyorum. Sahralarda gezdiğim zamanlar, halktan kim beni görürse<br />

hemen salevât-ı şerîfe okur.” dedi.<br />

Yâr Muhammed Kadîm, hocasından izin alarak tam bir fakîrlik ve garîblik içerisinde<br />

Haremeyn-i şerîfeyni ziyârete gitti. Bu bereketli seferden dönüşte Hâşim-i Keşmî’ye şöyle<br />

anlattı: “Kâbe-i muazzamanın Rükn-i Yemânî tarafında Resûlullah efendimizin mübârek<br />

nûrunu gördüm. O’nun lezzet ve tatlılığından kendimden geçtim. Kendime geldiğimde tuhaf<br />

bir hâldeydim. İnsanlar etrâfıma toplanmışlar hayretle bana bakıyorlar, bir taraftan da; “Bu<br />

kimse herhâlde mecnûndur.” diyorlardı. Benim lisân-ı hâlim, senin şu beytine uygundu:<br />

“Bu Leylâ çadırdan çıkarsa eğer,<br />

Dağ ve sahrâlar mecnûn olsa, değer.”<br />

GÖZ GÖRMEYİNCE<br />

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Yâr Muhammed Kadîm’e icâzet vererek, insanların Cehennem’e<br />

düşmekten kurtulmasına vesîle olmasına izin verdi. Mektûbât’ın birinci cildinde 117 ve 211.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!