22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

söylemedim. Bir gün bir rüyâmı tâbir için Ünsî Hasan Efendinin huzûruna gittim. Rüyâmı<br />

tâbir ettiler, sonra da; "Hamamdaki bu âdeti terk et. Zîrâ suya okur, sonra onu orada başına<br />

dökersin. Bu uygun değildir. Zîrâ okunmuş sudur. Aşağılara yayılması günahtır. Onu bir daha<br />

yapma. Yıkan ve çık." buyurdular. O zaman ben; "Efendim! Bu hâli kimse bilmezdi, size kim<br />

söyledi?" diye sordum. O zaman Hasan Efendi hazretleri; "Bir gönül ki, cenâb-ı Hakk'ın<br />

hazînesi oldu. İşte o gönül haktan haber verir. O gönlün görmediği ve bilmediği olmaz. Onun<br />

gibi bizden yine bize bir söyleyici vardır. O haber verir." buyurdu. Ben de o âdetimi bir daha<br />

yapmadım.<br />

Ünsî Hasan Efendi hallerini gizler, kerâmetlerini açıklamak istemezdi. Ayrıca bir başkasının<br />

da açıklamasını arzu etmezdi.<br />

1711 senesinde Kethüdâ Osman Efendi, bir seferde ihmâli görüldüğünden, Sultan Üçüncü<br />

Ahmed Han tarafından Kavak Kalesine hapsedilmişti. OsmanAğa adamlarından birisiyle<br />

Ünsî Hasan Efendiye iki yüz altın gönderdi ve; "Selâm ve hürmetlerimi söyleyiniz. Mübârek<br />

ellerinden öperim. Bizim işimizin sonu nereye varır." diye bir haber gönderdi. Osman<br />

Efendinin adamı gelip altınlarıÜnsî Hasan Efendinin önüne koydu ve haberini arzetti. Bunun<br />

üzerine Ünsî Hasan Efendi; "Biz bu sizin dediğiniz işin erbâbı değiliz. Sen bu altınları yine<br />

sâhibine ver." deyip geri gönderdi. O kişi ısrar ettiğinde; "Sen bu altınları geri götür. Osman<br />

Ağa da âhiret tedâriki için fakirlere dağıtsın." buyurdu. Hakîkaten çok geçmeden Osman Ağa<br />

îdâm edildi.<br />

Çorlulu Ali Paşanın mühürdârı Kırîmî Abdullah Ağa, Ünsî Efendiyi çok severdi. Dergâhın<br />

tâmirinde çok hizmeti geçti. Ünsî Efendiye sık sık gelir sohbetini dinlerdi. Bir gün onun da<br />

bulunduğu bir mecliste Ünsî Efendi ona hitâb ederek; "Dinle Abdullah Efendi! Tarîkat,<br />

Allahü teâlânın bildirdiği yol ve Peygamber efendimizin izidir. Bir kimse İslâmiyete<br />

uymayan bir şey yapsa, ona devâm etse, ona hakkı tanımak ve temiz bir vicdan nasîb olmaz.<br />

Tâ ki bu şeyi yapmayı terk edene kadar. Kişinin murâdı sâdece Allahü teâlânın rızâsı<br />

olmalıdır. Başkası olursa ona dünyâ belâları ulaşır. Bundan tövbe etmelidir." buyurdu. Meclis<br />

dağıldıktan sonra oradakiler AbdullahAğadan bu sözlerin sebebini sordular. O da; "Bilmem.<br />

Ünsî Efendi böyle söyleyiverdi." dedi. Bir zaman sonraAbdullahAğa yakalanıp, zindana<br />

atıldı. Çok sıkıntılar çekti. Sebebini bir türlü anlayamamıştı. Bir gün celladlar ona; "Suçun<br />

yokmuş, serbestsin gidebilirsin." dediler. Abdullah Ağa zindandan kurtuldu. Evine gitmeden<br />

doğruca Ünsî Efendiye gelip ellerini öptü, hâlini arzetti. Sonra dışarı çıktı. Oradakiler, hâlini<br />

ve Ünsî Efendinin anlattıklarını sordular. O da; "Ünsî hazretlerine talebe olduğumda kimyâ<br />

ilmine, sarraflığa merak salmıştım. Sonradan beni hapsettiler. Çok eziyet çektim. Hapiste bir<br />

gece rüyâmda Ünsî hazretlerini gördüm. Bana heybetli bir şekilde; "Kimyâ, sarraflık<br />

arzusunu gönlünden çıkar. Yoksa katledileceksin." buyurdular. Hemen o saat dünyâ arzusunu<br />

gönlümden çıkardım. Tövbe ettim. Sabahleyin celladlara ferman gelip beni serbest bıraktılar.<br />

Ben de gelip bu hâlimi Ünsî Hasan Efendiye arzettim. Bana tebessüm ederek; "Eğer tövbe<br />

etmeseydin katledilecektin." buyurdular. Kurtuluşum onun kerâmetiyle oldu." dedi.<br />

Ünsî Hasan Efendi sohbetleriyle çok talebe yetiştirdi. İslâmiyetin emirlerine uymakta çok<br />

titiz davranırdı. Sevdikleriyle sohbet ederken ezan okunsa hemen; "Şimdi sizinle önce<br />

namazı kılalım. Sonra sohbetimize devâm ederiz." derdi. Berâberce namaz kılıp, ardından<br />

sohbete devâm ederlerdi. İkindinin ve yatsının sünnetlerini terk ettirmezlerdi. Öğle ve<br />

yatsının son sünnetlerinin dörder rekat kılınmasını tenbih ederlerdi. Teheccüdü terketmez,<br />

talebelerinden biri kalkmasa onu îkâz ederlerdi. Dergâhında teheccüde kalkmadık talebe<br />

kalmazdı. Nefsiyle mücâdelede önde giden talebelerini kıymetli tutardı. Dergâhta Derviş<br />

Mustafa adında biri vardı. Sesi çok güzeldi. Bir yaz gecesi üç gece sabah namazına<br />

kalkamadı.Ünsî Efendi talebelerine; "Mustafa'ya söyleyin sabah namazına gelsin." diye<br />

tenbih ettiler. O yine namaza gelmedi. Bunun üzerine Ünsî Efendi onu dergâhtan çıkardılar.<br />

Talebelerden biri sonradan; "Efendim, Derviş Mustafa'ya ne olaydı izin verilse de dergâha<br />

gelse. Zîrâ dergâha böyle biri lâzım." deyiverdi. O zaman Şeyh Ünsî Hasan Efendi hazretleri;

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!