22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

duâ buyurun da, oğlumun suçsuz olduğu anlaşılsın." dedi. Bunu derken, kadının iki gözünden<br />

çeşme gibi yaş akıyordu. Kadının bu hâline dayanamayan Üftâde, ellerini açarak Allahü<br />

teâlâya duâ etti. Kadına dönerek; "Evinize gidebilirsiniz." buyurdu. Kadın, merak içinde eve<br />

geldiğinde, oğlunun evde oturduğunu gördü. Oğlunun hasretiyle yanan kadın, evlâdına sarılıp<br />

gözlerinden öptü ve; "Yavrucuğum! Seni hapishâneden nasıl oldu da bıraktılar?" deyince,<br />

oğlu; "Ben de nasıl olduğunu bilemiyorum. Hapishânede otururken, bir anda bir el beni<br />

evimize koydu. Şaşırıp kaldım." dedi. Kadın, bunun Üftâde hazretlerinin bir kerâmeti<br />

olduğunu anladı.<br />

Üftâde hazretleri, bir gün katırına binmiş evine giderken, önüne ihtiyâr bir zât çıkıp, borçlu<br />

olduğunu, yaşlılık sebebiyle çalışamadığını, bu sebeple de borcunu veremediğini bildirdi.<br />

Sonra da bir miktar para istedi. Üftâde, adamın hâline acıdı ve; "Kimseye söylemezsen<br />

borcunu vereyim." buyurdu. Adam söz verince, Üftâde; "Şu taşı kaldır ve altındakileri al!"<br />

dedi. Adam taşı kaldırdı. Altındaki bir miktar parayı görünce, hayret ederek hepsini cebine<br />

doldurdu. Üftâde hazretlerine teşekkür ederek ayrıldı. Parayı saydığında, tam borcu kadar<br />

olduğunu gördü. Alacaklıya gidip borcunu verdikten sonra, tamâh ederek tekrar o taşın<br />

yanına geldi. Büyük bir heyecanla taşı kaldırdığında, hiçbir şey bulamadı. Bu işin, Üftâde'nin<br />

bir kerâmeti olduğunu anladı. Huzûruna giderek talebesi olup, sohbetiyle şereflendi.<br />

Bir gün Yalova'dan İstanbul'a bir gemi gidiyordu. İstanbul'a yaklaştıkları sırada, şiddetli bir<br />

rüzgâr esmeye, dalgalar gittikçe büyümeye, gemiye şiddetle vurmaya başladı. Dalgaların<br />

vuruşundan tahtalar gıcırdıyordu. Gemi, koca denizde bir o tarafa, bir bu tarafa yalpalıyor,<br />

devrilecek gibi oluyordu. Yolcular ne yapacaklarını şaşırdılar. Herkes geminin bir tarafına<br />

birikince, tehlike daha da büyüdü. Kaptan, yolcuları teskîn etmeye çalışıyor ve herkesin<br />

yerinde oturmasını tavsiye ediyordu. Herkes birbiriyle helâlleşiyor ve şimdiye kadar işlediği<br />

günahlarına tövbe ediyordu. Bâzıları da, kurtulmaları için adakta bulunuyordu. Yolcuların<br />

arasındaki bir genç, Fâtiha-i şerîfe ve İhlâs sûrelerini okuyarak, hâsıl olan sevâbı; Peygamber<br />

efendimizin, Eshâb-ı kirâmın, evliyânın, âlimlerin ve zamânın velîlerinden Üftâde<br />

hazretlerinin rûh-ı şerîflerine hediye etti. Sonra da; "Yâ hazret-i Üftâde! Himmetinizi,<br />

yardımınızı istirhâm ediyorum." dedi. O anda, uzaklardan bir karaltı peydâ oldu. Yaklaştıkca,<br />

bunun bir insan olduğunu, suyun üzerinde süratle kendilerine doğru geldiğini gördüler. Onun<br />

yürüdüğü yerlerde dalgalar hemen sâkinleşiyordu. Nihâyet o zât geminin yanına geldi ve<br />

gemiyi eliyle bir mikdâr tuttuktan sonra, geminin önünden yürümeye başladı. Yürüdüğü<br />

yerlerde deniz durgunlaşıyordu. Bir müddet sonra gözden kayboldu. Kaptan, o kimsenin su<br />

üzerinde gittiği istikâmete göre, geminin dümenini ayarladı. Bir müddet sonra, selâmetle<br />

sâhile vardılar. Herkes bu hâdise karşısında şaşırıp kaldı. Sâdece o delikanlı şaşırmamıştı.<br />

Yolcular sâhile çıktıklarında, bir kimse karşılarına çıkıp onlara; "Ey yolcular! Üftâde<br />

hazretlerinin selâmı var. Sağ olduğum müddetçe, bu sırrı kimseye söylemesinler diye bana<br />

emretti." dedi.<br />

Bir kış günü akşamı,Üftâde hazretleri talebelerini toplamış sohbet ediyordu. Bir ara;<br />

"Dostlarım! Canımız tâze üzüm istedi. Acaba bulmak mümkün müdür?" buyurdu.Talebeler<br />

içlerinden; "Bu kış günü, bu karda tâze üzüm olur mu?" diye düşünürlerken, Azîz Mahmûd<br />

Hüdâyî de kendi kendine; "Mâdemki bu sözü hocam söyledi, mutlakâ bunda bir hikmet<br />

vardır." diye düşünerek ayağa kalktı ve; "Efendim! Müsâade ederseniz bendeniz getireyim."<br />

dedi.Müsâade edilince sepeti aldığı gibi Bursa'nın Çekirge mevkiindeki bağa gitti.Bağ, karlar<br />

altında idi. Bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümler<br />

gördü. Bunun hocası Üftâde'nin bir kerâmeti olduğunu anlayıp, üzümleri sepete koymaya<br />

başladı.Asmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuştu. Sepeti omuzuna alarak<br />

dergâha doğru yürüdü. Hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü. Çukur<br />

derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştıysa da başaramadı.Çâresiz kalınca hocası<br />

Üftâde'den yardım istemek hatırına geldi ve içinden; "İmdât! Yâ mübârek hocam!" der<br />

demez, çukurun başından bir ses; "Ey Mahmûd! Uzat elini de yukarı çekeyim." dedi. Bu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!