22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

garîb, meârif ve acâib hikmetler konuşmaya başladılar. Dikkat ettim, Ubeydullah-ı Ahrâr'ın<br />

her ziyârete gelişinde, SeyyidKâsım gayr-i ihtiyârî en ince meseleleri ve sır bahislerini<br />

açardı. O zaman öyle hâller olurdu ki, başka zaman o şekilde olmazdı. Bir gün Ubeydullah-ı<br />

Ahrâr, Seyyid Kâsım'ın meclisinden kalkıp gittikten sonra, Seyyid Kâsım bana; "Mevlânâ<br />

Fethullah! Bu kâfilenin dili, sözleri gâyet tatlıdır. Ama yalnız dinlemekle iş bitmez. Eğer<br />

himmet sâhiplerinin temenni ettiği saâdete kavuşmak istersen, bu Türkistanlı gencin eteğini<br />

bırakma! O, zamânın bir hârikası, devrânının bir tânesidir. Ondan çok büyük işler, tecellîler<br />

zuhûr edecek ve dünyâ onun velâyet nûruyla dolacaktır." Seyyid Kâsım'ın bu sözlerinden,<br />

içime Ubeydullah-ı Ahrâr'ın kemâl ve olgunluk zamânına ulaşma arzusu düştü. Sultan Ebû<br />

Saîd zamânında, Ubeydullah-ı Ahrâr Taşkent'ten Semerkand'a geldi. Hizmetine girdim. Kısa<br />

zamanda Seyyid Kâsım'ın işâret ettiği üstünlükleri onda görüp anladım."<br />

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri şöyle anlatmıştır: "Bir gün SeyyidKâsım hazretleri bana;<br />

"Bâbu! Zamânımızda hikmet ve hârika niçin az zâhir oluyor, bilir misin? Çünkü bu zamanda<br />

bâtının tasfiyesi, kalbin temizlenmesi pek az insanda kalmıştır. Olgunluğa ulaşmak, bâtının,<br />

gönlün, kalbin tasfiyesi iledir. Bâtının tasfiyesi, kalbin temizlenmesi, helâl lokma yemekle<br />

mümkündür. Bu zamanda helâl lokma yiyen pek azdır. Bâtınını tasfiye etmiş insan da yok<br />

gibidir ki ondan ilâhî esrâr nasıl tecellî etsin?" dedikten sonra kendisi ile ilgili olarak da;<br />

"Elim tuttuğu zaman, takye diker onun parası ile geçinirdim. Felç geçirip elim tutmaz<br />

olduktan sonra, babamdan kalan kütüphâneyi satarak, ticâret sermâyesi yaptım ve onunla<br />

geçinmeye başladım" dedi.<br />

Ubeydullah-ı Ahrâr'ın sohbetinde bulunduğu zâtlardan biri de,Behâeddîn Ömer hazretleridir.<br />

Bu hocası hakkında buyurdu ki: "Bana Horasan şeyhlerinden Behâeddîn Ömer'in tavırları<br />

gâyet hoş gelirdi.Ekseriyetle oturup sohbet ederler, gelenlerin hâline münâsib muâmele eder,<br />

hiçbir sûretle kendini halktan üstün tutmazdı."<br />

Ubeydullah-ı Ahrâr, dört sene bu hocasının yanında kalıp, sohbetlerine devâm etti. Bundan<br />

sonra, en başta gelen hocası Yâkûb-i Çerhî hazretlerine talebe oldu ve onun sohbetinde<br />

kemâle ulaştı. Bu hocası ile tanışmasını şöyle anlatmıştır:<br />

Herat'a gittiğim zaman, güzel yüzlü ve hoş kılıklı bir tüccar ile tanıştım. Hâcegân yolunda<br />

olduğu anlaşılıyordu. Bu yolu kimden aldığını sordum. Yâkûb-i Çerhî'den aldığını söyledi.<br />

Bana Yâkûb-i Çerhî'nin büyüklüğünü ve üstün hâllerini anlattı.Bunun üzerineYâkûb-i<br />

Çerhî'nin sohbetine kavuşmak için, ikâmet ettiği yer olan Helfetû'ya gitmek üzere yola<br />

çıktım. Çiganiyân'a varınca hastalandım. Yirmi gün orada kaldım. Bu sırada Yâkûb-i Çerhî<br />

hakkında menfî sözler işittim. Seyahatime devâm edip etmeme husûsunda tereddüde düştüm.<br />

Fakat bu kadar yol aldıktan sonra, geri dönülmeyeceğini düşünerek yola devâm ettim.<br />

Yâkûb-i Çerhî hazretlerinin huzûruna kavuşunca, bana büyük iltifât gösterdi. Bundan sonra<br />

bir başka gün tekrar ziyâretine gittiğimde, bu sefer sert ve haşmetli davrandı. Bunun sebebini;<br />

yolda iken aleyhinde bulunanların sözlerine bakarak huzûruna gidip gitmemek husûsunda<br />

tereddüde düşmüş olmamdan dolayıdır, diye düşündüm. Aradan bir saat geçmeden, bana<br />

tekrar çok lütuf ve iltifatta bulundu. Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî hazretleri ile<br />

buluşmasını, sohbetine kavuşmasını ve münâsebetlerini anlattı. Sonra bana elini uzatıp; "Gel<br />

bîat eyle, talebem ol!" buyurdu. O anda yüzüne baktım yüzünde cüzzam lekesine benzer bir<br />

beyazlık gördüm. Bu sebeple hemen bîat edemedim. Bunu anlayıp, hemen elini geri çekti.<br />

Baktım, yüzü birden bire değişip, öyle güzel bir hâl aldı ki sîmâsının güzelliğine hayran<br />

kaldım. Kalbimde hâsıl olan muhabbet sebebiyle, kucaklayıp sarılmamak için kendimi zor<br />

tuttum. Bu defâ elini yeniden uzatıp;<br />

"Şâh-ıNakşibend Behâeddîn Buhârî hazretleri bu elleri tutup; senin elin, benim elimdir. Her<br />

kim senin elini tutarsa, benim elimi tutmuş olur." buyurdu. Sonra sesini yükselterek; "Bu el,<br />

Behâeddîn Buhârî'nin elidir, tutun!" buyurdu. Hemen mübârek ellerini tuttum. Bana, vukûf-ı<br />

adedi (tek sayı) üzere nefy ve isbât (Lâ ilâhe illallah) zikrini tâlim etti. Sonra: "Bize

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!