22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ubeydullah-ı Ahrâr'ı da görmek isteyip, babasına onu getirmesini söyledi. Yanına<br />

getirdiklerinde o zaman çok küçüktü. Getirilince, beni yatağımdan kaldırın deyip, yatağı<br />

üzerinde oturarak, Ubeydullah-ı Ahrâr'ı kucağına aldı.Sarılarak ağladı ve şöyle dedi: "Benim<br />

istediğim çocuk budur. Ben, bunun büyük bir zât olduğu zaman hayatta olmam. Bunun<br />

âlemdeki tasarrufunu ve yaptığı hizmetleri göremem. Bu çocuğun şânı âlemi tutacak,<br />

İslâmiyete hizmet edecektir. Cihân pâdişâhları bunun emrine itâat edecekler. Bundan zuhûr<br />

edecek işler, önceki âlimlerden zuhûr etmemiştir." Daha birçok müjdeler verdikten sonra,<br />

tekrar bağrına basıp sarılarak, Ubeydullah-ı Ahrâr'ın babası Mahmûd Şâşî'ye; "Benim bu<br />

oğlumu iyi gözet, gerektiği gibi yetiştirip terbiye et." vasiyetinde bulundu.<br />

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri daha çocuk iken, üstün hâllere kavuşmuş olup, kerâmetleri<br />

görülüyordu. Kendisi şöyle anlatmıştır:<br />

"Mektebe gider, gelirdim. Gönlüm dâimâ Allahü teâlâ ile idi. Bir ân O'nu unutmaz, bir ân<br />

O'ndan gâfil olmazdım. Soğuk bir kış günü, kırlık bir yerden geçerken ayağım çamura battı.<br />

Kurtulmaya çalışırken ayakkabım düştü. O sırada bir gaflet ârız oldu. Bu işle uğraşırken,<br />

Allahü teâlâyı anmaktan uzaklaştım hissine kapıldım. Karşıda köylü bir genç, çift sürüyordu;<br />

"Bak, şu genç bunca eziyyet içinde Allah'ı düşünüyor da, sen, ayağını çamurdan kurtarmak<br />

gibi küçük bir uğraşma yüzünden O'nu nasıl unutursun?" diyerek, hüngür hüngür ağlamaya<br />

başladım. O zaman, herkesi kendim gibi her ân Allahü teâlâyı anar sanırdım. Bülûğ yaşına<br />

erişinceye kadar, Allahü teâlâdan gâfil olanlar bulunduğunu anlıyamamıştım. Allahü<br />

teâlânın, herkesi, kendisini düşünmek, hatırlamak, unutmamak için yarattığını sanırdım.<br />

Sonradan anladım ki, Allahü teâlâdan gâfil olmamak, yalnız bâzı kullara mahsus ilâhî bir<br />

inâyet imiş. Ancak riyâzet ve nefs mücâdelesiyle elde edilebilir, hattâ bâzılarınca bununla<br />

bile elde edilemez bir keyfiyet imiş."<br />

Amcasının oğlu Hâce İshak da şöyle anlatmıştır: "Ben ve öbür çocuklar oyun oynarken,<br />

aramıza katılması için ne kadar ricâ etsek, ona kabûl ettiremezdik. Oynar gibi görünüp, bir<br />

kenarda durur ve kendi hâllerinde olurdu."<br />

Kendisi şöyle anlatır: Hâlimin başlangıcında, rüyâda Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve<br />

sellem) gördüm. Gâyet yüksek bir dağın eteğinde, Eshâbı ile topluluk hâlinde idiler. Beni<br />

görünce, elleri ile benim yaklaşmamı işâret edip; "Beni bu dağın başına çıkar!" buyurdu.Ben<br />

de kendilerini omuzlarıma alıp, dağın tepesine çıkardım. "Ben sende böyle bir kuvvet<br />

bulunduğunu biliyordum. Fakat, başkaları da görsün ve bilsin diye sana bu işi yaptırdım."<br />

buyurdular.<br />

Yine ilk zamanlarda, rüyâda Hâce Şâh-ıNakşibend Behâeddîn Buhârî hazretlerini gördüm.<br />

Bâtınıma, kalbime öyle tasarruf etti ki, ayaklarımda mecâl kalmadı. Ondan sonra dönüp<br />

yürüyüverdiler. Ben de son gücümü sarfederek, arkalarından koştum ve yetiştim. Geriye<br />

dönüp, "Mübârek olsun!" buyurdular."<br />

Küçük yaştan îtibâren memleketi olan Taşkent'te ilim tahsîl eden Ubeydullah-ıAhrâr, ilim<br />

tahsîlinden artan zamanda Allahü teâlâya ibâdet etmek ve O'nun ismini anmakla geçirdi.<br />

Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için gayret etti.<br />

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri çocukluğundaki hâlini şöyle anlattı: "Küçüklüğümde, bende<br />

kuvvetli bir vâhime, hayâlgücü vardı. Şöyle ki; yalnızbaşıma evden dışarı çıkamazdım. Bir<br />

gece bana öyle bir hâl oldu ki, kalbim Ebû Bekr Şâşî'nin kabrini ziyâret etme şevki ile doldu.<br />

Hemen evden çıktım, kabri başına varıp, kabre karşı oturdum. Kalbime hiçbir korku gelmedi.<br />

Bir saat kadar böyle kaldım. Oradan Şeyh Hâvend Tâhûr'un kabrine gittim. Yine içimde bir<br />

vehm ve korku yoktu. Oradan Şeyh İbrâhim Kimyager'in kabrine, Şeyh Zeynüddîn Kûy-i<br />

Ârifan'ın kabrine gittim. İçimde hiçbir korku yoktu. Bundan sonra artık bende, kabirlerde ve<br />

korkulu yerlerde, büyüklerin rûhâniyyetinin bereketiyle hiçbir korku hâli kalmadı. Bundan<br />

sonra hiç korkmadım. Taşkent'in bütün mezarlarını dolaşmayı âdet edindim. Mezarlar

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!