22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İbn-i Câbir, bir arkadaşının şöyle anlattığını nakletmiştir: "Bir elbiseciden elbise satın almak<br />

istedim. Yedi dank (o zamanki para birimi) istedi, ben de "Altı dank olsun" dedim. Pazarlık<br />

uzayınca, elbiseci bana; "Sen nerelisin?" dedi. Ben de; "Dımaşk (Şam)tanım." dedim. "Sen<br />

hiç Dımaşklılar gibi değilsin. Dün buraya Dımaşklı bir zât geldi. İsmi Ubeyde bin<br />

Muhâcir'dir. Benden herbiri yedi danka yedi yüz elbise satın aldı. Sonra "Onları yükle" dedi.<br />

İşçilerimi gönderip yüklettim. Benden aldığı bu elbiseleri tamamen fakirlere dağıttı, hattâ<br />

evine bir elbise bile götürmedi" dedi.<br />

Ubeyde bin Muhâcir hazretleri çok zengindi. Bütün malını mülkünü satıp sadaka olarak<br />

dağıttı. Kendine sâdece oturacak bir ev kalmıştı. Şöyle derdi: "Ey Dımaşklılar, şu nehir altın<br />

ve gümüş dolu olarak aksa, herkes ondan kapışsa, ben dönüp bakmam." Vefât ettiğinde<br />

sadece tekfin ve techizine yetecek kadar parası kalmıştı.<br />

MEĞER ANNESİ İMİŞ<br />

Abdullah bin Yûsuf'dan şöyle nakledilmiştir: "Ebû Abdürrab Ubeyde bin Muhâcir, köleleri<br />

satın alır, sonra serbest bırakırdı. Bir gün Rum asıllı ihtiyar bir köle kadını satın aldı, serbest<br />

bıraktı. İhtiyar kadın, nereye gideceğim, nerede barınayım bilmiyorum dedi. Bunun üzerine o<br />

ihtiyar kadını kendi evinde kalması için evine gönderdi. Akşam evine gidince, o ihtiyar<br />

kadınla birlikte akşam yemeğini yediler. Sonra da kim olduğunu, nereden getirildiğini<br />

sormaya başladı. Kadın Rumca konuşuyordu. Sonunda o kadın annesi çıktı. Buna çok sevinip<br />

oralara çeşitli vesilelerle getirilen ve kendisine kavuşan annesine müslüman olmasını söyledi.<br />

Fakat kadın ilk anda kabûl etmedi. Ona çok iyilik ve ihsânlarda bulundu. Nihâyet bir Cumâ<br />

günü ikindi namazından sonra, annesinin müslüman olduğunu müjdelediler. Buna o kadar<br />

sevindi ki, şükür secdesine kapanıp, güneş batıncaya kadar secdede kaldı.<br />

1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.5, s.160<br />

2) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.12, s.152<br />

UBEYDULLAH BİN MUHAMMED BÂKİ-BİLLAH<br />

Hindistan'da yetişen evliyânın büyüklerinden. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hocası olan<br />

Muhammed Bâki-billah'ın büyük oğludur. Küçük yaşta babası vefât edince İmâm-ı Rabbânî<br />

hazretlerinin teveccühleri ile yetişti ve önde gelen talebelerinden oldu. On sekizinci yüzyılın<br />

sonlarında vefât etti. Kabri Delhi'dedir.<br />

UBEYDULLAH-I AHRÂR;<br />

Türkistan'ın büyük velîlerinden. Kendilerine "Silsile-i aliyye" adı verilen ve insanlara<br />

İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak dünyâ ve âhirette seâdete kavuşmalarına vesîle olan<br />

büyük âlim ve velîlerin on sekizincisidir. İsmi, Ubeydullah bin Mahmûd bin Şihâbüddîn'dir.<br />

Babası Mahmûd Şâşî, devrinin âlimlerinden velî bir zât idi. Annesi, hazret-i Ömer'in<br />

soyundandır. Ahrâr lakabıyla ve Taşkendî nisbesiyle tanınmıştır. 1403 (H.806) senesinde<br />

Taşkent'te doğdu. 1490 (H.895) senesinde Semerkant'ta vefât etti. Kabri oradadır.<br />

Doğumundan îtibâren üstün halleri görülen Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri annesi nifastan<br />

(lohusalık hâli) temizlendikten sonra emmeye başlamıştır. Yüzünde öyle bir nûr parlardı ki,<br />

görenler hayrân kalıp, ona duâ ederlerdi. Dilinden Allahü teâlânın ismi hiç düşmez, devamlı<br />

zikr ile meşgûl olurdu. Dedesi Hâce Şihâbüddîn, âlim ve velî bir zât idi. Vefât edeceği sırada,<br />

torunlarını son olarak görüp vedâlaşmak istedi ve onlarla tek tek vedâlaştı. Torunu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!