22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

hâlde, hazret-i İmâm'ın heybet ve korkusundan zaman zaman kırâatı boğazında düğümlendi.<br />

Bu tâzimi, hürmeti, edebi sâyesinde, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bakırı altın yapan<br />

nazarları ve teveccühleri bereketiyle kemâl ve tekmîl mertebesine ulaştı. Nakşibendiyye<br />

yolunda kendisine icâzet verildiği gibi, Kâdiriyye ve Çeştî yolunda da talebe yetiştirmesine<br />

izin verildi. Hazret-i İmâm, kendisine icâzetnâme yazıp, tâliblerin terbiyesi, yetiştirilmesi için<br />

Lâhor'a gönderdi.<br />

Mevlânâ Tâhir hazretleri, Lâhor'da talebeye faydalı olmakla meşgûl oldu. Lâkin inzivâ ve<br />

yalnızlığı seviyordu. Kapıyı herkese açmazdı. Hele zenginlere ve devlet adamlarına hiç<br />

açmaz, onlarla görüşmek istemezdi. Ömrünün uzun zamânını bekâr olarak geçirdi. Sonunda,<br />

Resûlullah'ın sünnetini yerine getirmek için evlendi. Senede bir yâhut iki senede bir bâzan da<br />

senede birkaç defâ hazret-i İmâm'ın huzûruna gider, sohbet ve teveccühlerinin<br />

bereketlerinden nasîbini alır, sonra hocalarının izni ile yurduna dönerdi. Bedenen ayrı olduğu<br />

zamanlar, hallerini, makamlarını bâzı mektuplarla hazret-i İmâm'a arzederdi.<br />

Bir gün hazret-i İmâm, mel'ûn İblisi görüp; "Benim eshâbımdan kime hükmedemezsin."<br />

buyurdukta; "Şeyh Tâhir'e, aç olduğu zaman hükmedemem." dedi. Bunun için Şeyh çok çetin<br />

riyâzet ve şiddetli mücâhedeler çekti. Riyâzetin çokluğundan bedeni kurumuş, bir deri bir<br />

kemik kalmıştı. Açık keşf ve kerâmetler sâhibiydi.<br />

Tâhir-i Lâhorî'nin, hocası İmâm-ı Rabbânî hazretlerine gönderdiği, onun yüksek hâllerini<br />

anlatan mektuplarından biri şöyledir:<br />

Hizmetçilerinizin en aşağısı Muhammed Tâhir yüksek makâmınıza arz eder: O yüksek<br />

kapının eşiğinden ayrılıp bu tarafa doğru yola çıkınca, her adımda kendi kendime; "Ey câhil!<br />

Maksûdunu arkada bırakıp da nereye gidiyorsun?" diyordum. Ama ardımdan bir ses; "Yoluna<br />

devâm et!" diyordu. Velhâsıl, çeke çeke bu şehre getirdiler. Bir köşede şaşkın şaşkın<br />

otururken, âniden Şâh-ı Nakşibend Muhammed Buhârî hazretlerinin rûhâniyeti zâhir oldu.<br />

Emrolduğum işi yapmamı söyledi. Onun ve sizin emrinize uyarak, bir müddet tâliblerle<br />

(talebelerle) meşgûl oldum. Bu arada yüksek kâbiliyetli bir genç geldi. Kendisine, meşgûl<br />

olması için verdiğim vazife ânında, büyüklere olan muhabbet, onun bütün vücûduna yayıldı.<br />

Tepeden tırnağa kendisini huzur ve uyanıklık hâli kapladı. Diğer tâlibler de, huzur ve<br />

cemiyyete kavuşuyorlar.<br />

Çekemeyenlerden bâzıları, yüksek mürşidimize, makamlar hakkında, bilhassa Sıddîk-i<br />

Ekberin makâmı hakkındaki yazılarınızı söyleyip, kendinden bâzı şeyler ilâve ederek,<br />

hazretinize dil uzattılar. Mevlânâ Hâmid, o mektubu, derin âlim Mevlânâ Abdüsselâm'a<br />

götürdü. Mevlânâ okuduktan sonra, hiçbir şüphe edilecek yeri olmadığını söyledi ve çok<br />

hüsn-i zan gösterdi. Çekemiyenlerin dilleri bağlandı."<br />

YAPILACAK ÇOK İŞ VAR<br />

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Tâhir-i Lâhorî'ye zaman zaman mektuplar yazıp haberleşirlerdi.<br />

Yazdığı mektuplardan biri aşağıdadır:<br />

"Allahü teâlâya hamd ederiz. O'nun Peygamberine, Âline ve Eshâbına salât ve selâm ederiz!<br />

Kıymetli mektuplarınız, ard arda geldi. Talebenin ilerlemekte oldukları, bizi çok sevindirdi.<br />

Bu yolun sonu başlangıçta yerleştirilmiş olduğundan, bu yüksek yola başlayanlarda, sona<br />

varmış olanların hâllerine benzeyen hâller hâsıl olur. Bunların hâllerini, o büyüklerin<br />

hâllerinden ayırmak güçtür. Ancak, keskin görüşlü ârif ayırabilir. Böyle olunca, hâllerin<br />

görülmesine güvenerek, hâl sâhibine yol gösterici olarak izin vermemelidir. İzin verilirse,<br />

zararı, talebelerinin zararından daha çok olur. Belki de, kendini olgun sanarak, ilerlemesi<br />

büsbütün durur. Belki de, irşâd sâhiblerine hâsıl olan mevkî ve saygı toplamak, onu büsbütün<br />

belâya sokar. Çünkü, nefs-i emmâresi, daha îmâna gelmemiştir ve tezkiye bulmamış,

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!