22.03.2018 Views

Evliyalar Ansiklopedisi - Turkiye Gazetesi Yayinlari

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kurtulurum." dedi ve elindeki suyu içti. Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri başını kaldırıp; "Ey<br />

halîfe! Bil ki, yarısı bir içim suya, yarısı da bir defâ idrâr çıkarmak karşılığında elden çıkacak<br />

olan bir devlete, bir makâma, ârif olan kimse hiç tamâ eder mi? Onun için, beylik ve<br />

makamın benim yanımda zerre kadar bir değeri yoktur." buyurdu. Bunun üzerine halîfe; "Ey<br />

Seyyid! Beni mâzur görünüz. Sizin asıl hâlinizi bilememişim. Biliyorsun ki, nefs kâfirdir.<br />

İnsana türlü türlü endişeler verir ve kişi, kendisini vesveseye iten herkesin sözüne uyar."<br />

dedikten sonra, Ebü'l-Vefâ hazretlerinin elini öptü ve; "Ey-Seyyid! Bu andan îtibâren senin<br />

emrinden dışarı adımımı atmayacağım. Yapacağım işleri, önce sizinle istişâre edeceğim,<br />

sonra yapacağım." dedi. Ebü'l-Vefâ hazretleri de; "Ey Emîr-ül-müminîn! Benim sana, senin<br />

de bana ihtiyâcın yok. Fakat ne yaparsan Allahü teâlânın emrinden dışarı çıkma, Peygamber<br />

efendimizin sünnetini bırakma. Dâimâ Allahü teâlâdan kork. Resûlünden utan." dedi. Bunun<br />

üzerine halîfe; "Ey Seyyid! Bana, gönlümün dünyâya karşı aşırı ve fazla bir hırs<br />

göstermeyeceği bir nasîhatta bulun?" deyince, Ebü'l-Vefâ hazretleri; "Dünyânın lezzetleri üç<br />

şeyde toplanmıştır. Bunların ilki yemek-içmek, öbürü giyinmek, diğeri ise cimâ'dır.<br />

Yiyeceklerin en tatlısı baldır. Bal, küçük ve zayıf olan arıdan hâsıl olur. O hayvancığı, insan<br />

dilerse kolayca öldürebilir. Giyeceğin en iyisi ipek olup, onu da küçücük bir böcek yapar. O<br />

böcek, gökgürültüsüyle ölür. Cimâ ise, bir bevli yerli yerine ulaştırmaktır. Bu da bir anlık<br />

lezzettir. Dünyânın, insan için geçen süre kadar bile kıymeti yoktur. Kâmil ve ârif kimse<br />

dünyâya gönül bağlamaz. Böyle zâtların gönülleri, Allahü teâlâdan bir ân bile uzak olmaz."<br />

buyurduktan sonra, talebelerinden birine işâret etti. Talebesi hâl ehlinden olduğu için,<br />

hocasının ne için işâret ettiğini hemen anladı. Ebü'l-Vefâ hazretleri onun eline, o zamâna<br />

kadar görülmemiş bir inci koydu. İncinin parlaklığından her taraf ışıl ışıl olmuştu. Halîfe<br />

bunu görünce, Seyyid Ebü'l-Vefâ'dan bakmak için izin istedi. Ebü'l-Vefâ hazretleri inciyi<br />

halîfeye verdi. Halîfe eline alınca, inci basit bir taş oluvermişti. Onu tekrar geri verdi. Seyyid<br />

Ebü'l-Vefâ o taşı eline alınca, yine pırıl pırıl parlayan bir inci oluverdi. Halîfe o inciyi tekrar<br />

eline aldığında, yine değersiz bir taş oluverdi. Halîfe onu tekrar Seyyid Ebü'l-Vefâ'ya geri<br />

verince, o taş, tekrar gözleri kamaştıran, parlaklığıyla insanları cezbeden bir inci oldu. Halîfe<br />

bu duruma çok şaşırdı. Bunun neden ileri geldiğini anlıyarak, cân-u gönülden tövbe etti.<br />

Adâlet üzere hareket edeceğine, kimseye zulüm etmeyeceğine gönülden söz verdi.<br />

Sonra Emîr-ül-müminîn, çeşitli yemekler hazırlamaları için adamlarına emir verdi.<br />

Tâc-ül-Ârifîn hazretlerine ziyâfet verecekti. Adamları çok mikdârda ve çeşitli yemekler<br />

hazırladılar. Sofralar kurularak, o yemekleri onların üzerlerine koydular. Halîfe ve Seyyid<br />

Ebü'l-Vefâ hazretleri, talebeleriyle sofraya oturdular. Seyyid Ebü'l-Vefâ talebelerine;<br />

"Ramazan Mecnûn aranızda mı?" diye sorunca, Ramazan Mecnûn; "Buradayım." diyerek<br />

ayağa kalktı. Ebü'l-Vefâ; "Ey halîfe! Önce bu Mecnûn'un karnını doyur." dedi. Halîfe de;<br />

"Hay hay, yemeğin sonu yoktur. Ne kadar isterse yesin." deyince, Ebü'l-Vefâ hazretleri<br />

Ramazan Mecnûn'a işâret etti. Ramazan Mecnûn yemekleri yemeğe başladı. Orada bulunan<br />

bütün yemekleri yedi ve ey halîfe! Daha yemek yok mu? Karnım doymadı." dedi. Halîfe de;<br />

"Bağdat'ta ne varsa yersin, fakat yine doymazsın." deyince, Ramazan Mecnûn; "Bugün<br />

rızkımı senden talep ettim, aç kaldım." dedi. Bunun üzerine halîfe özür diledi ve tövbe<br />

istigfâr etti.<br />

Seyyid Ebü'l-Vefâ hazretleri, yola çıkmak için halîfeyle vedâlaştı. Halîfe ona, şehirden<br />

çıkıncaya kadar refâkat etti. Seyyid Ebü'l-Vefâ talebeleriyle Bağdat'tan uzaklaştıktan sonra,<br />

halîfe, Mâcid-i Kürdî'yi istedi. Seyyid Ebü'l-Vefâ, Mâcid'e izin verince, Mâcid, halîfenin<br />

yanına geldi. Halîfe kâtibine; "Kasendi'nin etrâfında olan bütün köylerin uşrlarını Seyyid<br />

Ebü'l-Vefâ'ya yaz." diye emir verdi. Kâtip, halîfenin bu emrini yazdı. Halîfe, bunu Mâcid-i<br />

Kürdî'ye vererek; "Bunu Seyyid Ebü'l-Vefâ'ya götür. Fakat Seyyid hazretleri beldesine<br />

varmadan bunu ona verme ve gösterme." dedi." Mâcid-i Kürdî; "Peki." diyerek mektubu aldı<br />

ve Seyyid Ebü'l-Vefâ'nın arkasından yetişti. Ona hiçbir şey söylemedi. Hepsi gemiye<br />

bindiler. Fakat gemi, ne yaptıysalar bir türlü hareket etmedi. Bunun üzerine Ebü'l-Vefâ

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!